قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ﴿ ١ ﴾

(Ey Resûlüm, “Allah'ın nasıl bir varlık olduğunu bize açıkla.” diyen o Kureyş'e) de ki: O, (ezelî ve ebedîdir. Varlığının öncesi ve sonu yoktur. Bütün kemal sıfatlara sahip ve her türlü noksanlıktan uzak, münezzeh olan) Allah'tır. (Yüce zâtı, cisimlere âit bütün özelliklerden berîdir. O Allah,) birdir (ortağı yoktur). 

(Ey Resûlüm, Allah’ın nasıl bir varlık olduğunu bize açıkla diyen o Kureyş’e) de ki: O, Allah’dır, birdir (eşi ortağı yoktur).

De, o: Allah tek bir (ehad) dir.

De ki; O Allah bir tektir.

Say (O Muhammad ( )): "He is Allah, (the) One.

اَللَّهُ الصَّمَدُ ﴿ ٢ ﴾

(O) Allah, Samed'dir (zeval bulmayan, yok olmayan bir bâkîdir, dâimdir). (Her varlık, O’na muhtaçtır. Fakat O, hiçbir şekilde hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey onun mahlûkudur, yaratığıdır.)

Allah, Samed’dir = her yaratığın muhtaç bulunduğu eksiksiz bir varlıktır.

Allah, o eksiksiz sameddir.

Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir.

Allah-us-Samad (The Self-Sufficient Master, Whom all creatures need, He neither eats nor drinks).

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ﴿ ٣ ﴾

O, (çocuk) doğurmamış ve (bir anneden veya her hangi bir varlıktan) doğmamıştır. (Eşi, oğlu ve kızı da yoktur. Yaratılmış bir varlığın var olması ve üremesi ile ilgili olarak akla gelebilecek her türlü düşünce, sıfat ve ihtimallerden uzaktır.)

Doğurmadı O, doğurulmadı da...

Doğurmadı ve doğurulmadı.

Doğurmadı ve doğurulmadı.

He begets not, nor was He begotten;

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ ﴿ ٤ ﴾

Hiçbir şey, O’nun dengi (ve benzeri) değildir.

Hiç bir şey de, O’na denk olmamıştır.

Ona bir küfüv de olmadı.

O 'na bir denk de olmadı.

And there is none co-equal or comparable unto Him.