إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ﴿ ١ ﴾

(Ey Resûlüm,) şüphesiz biz sana kevseri (ilim, amel ile dünya ve âhiret şerefinden pek çok hayrı veya kıyâmette hesap için durulacak yerdeki havzı yahut cennetteki kevser isimli ırmağı veyahut peygamberliği; Kur’ân-ı Kerîm’i ve İslâm’ı) verdik.

(Ey Resûlüm), gerçekten biz sana (cennetdeki Havz-ı) Kevseri = pek çok hayırları verdik.

Biz verdik sana hakikatte kevser.

Muhakkak biz sana Kevser'i verdik.

Verily, We have granted you (O Muhammad ( )) Al-Kauthar (a river in Paradise);

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ ﴿ ٢ ﴾

O hâlde (gösteriş yapanların tam aksine sırf) Rabbin için namaz kıl (veya Kurban bayramı namazını kıl) ve kurban kes. (Zekâta ve iyiliğe mâni olanların tersine kurban keserek sadaka ver, hayır işle.)

O hâlde, (buna şükür olarak) namaz kıl ve kurban kesiver.

Sen de Rabbın için namaz kıl ve kurban kesiver.

Öyleyse Rabb'in için namaz kıl ve kurban kes.

Therefore turn in prayer to your Lord and sacrifice (to Him only).

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ ﴿ ٣ ﴾

(Ey Resûlüm! “Erkek evlâdı yok!” diyerek) sana buğzeden (yok mu? İşte) şüphesiz (asıl) ebter (zürriyeti kesik olan) odur!
(Peygamber “aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm”ın mübarek oğlu Kâsım vefat edince, Âs b. Vâil, Resûlüllah’a ebter [nesli kesilmiş] demişti. Sûrenin iniş sebebi budur [Celâleyn].
Sana ebter diyen kişi, esas o zürriyetsiz, bî-şeref ve nâmsızdır. Sana gelince [Resûlüm,] senin pâk neslin, şânın, şeref ve faziletlerin tâ kıyâmete kadar devam edecektir. Hatta âhirette sana, insanların sözle ifade etmeyecekleri derecede nice büyük nimet ve mükâfatlar verilecektir. Bk. Beydâvî.)

Şüphesiz, sana (evlâtsız, nesli kesik deyip) dil uzatandır; hayırsız nesli kesik...

doğrusu sana bugz edendir ebter.

Muhakkak ki sonu kesik olan, sana buğzedendir.

For he who makes you angry (O Muhammad ( )), - he will be cut off (from every good thing in this world and in the Hereafter).