TEKASÜR SURESİ
 

[ 102.001 ] ( KK )

أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ ﴿ ١ ﴾

[ 102.001 ] ( MŞ )

Sizi çokluk (mal, evlât ve erkekler) ile övünmek, (Allah'a ibâdet etmekten öyle) meşgul etti ki:

[ 102.001 ] ( AY )

Soy-sopunuzla öğünmek, sizi (Allah’a ibâdet etmekten) öyle meşgul etti ki,

[ 102.001 ] ( EO )

Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri.

[ 102.001 ] ( ES )

Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.

[ 102.001 ] ( NQ )

The mutual rivalry for piling up of worldly things diverts you,

[ 102.002 ] ( KK )

حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ ﴿ ٢ ﴾

[ 102.002 ] ( MŞ )

(Çokluğunuzu göstermek için ölülerinizin de sayılmasını isteyerek) tâ kabirleri ziyâret ettiniz (veya mal çoğaltmaya olan hırs ve düşkünlüğünüz devam ederken, ölümü hiç düşünmediniz; bir de gördünüz ki, eceliniz gelmiş kabre girmişsiniz. Hâlbuki o malların zekâtını da vermemiştiniz).
(Abd-i Menâf oğulları ile Sehm oğulları birbiriyle “Biz çokluğuz, siz azlıksınız.” münâkaşasına girişmişlerdi. Âbd-i Menâflılar bu davâda ekseriyyeti kazanmış, fakat diğerleri “Câhiliyye devrinde olan kanlı olaylar bizi mahvetti. Dirilerimizle birlikte ölülerimizi de sayın!” demişler, buna göre çokluğu bu sefer onlar kazanmışlardı. Bk. Beydâvî ve Râzî.)
Ben size da­ha önceden kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Artık bundan sonra onları ziyaret ediniz [edebirsiniz]. Çünkü onları ziyaret etmek, size ibret verir, ölümü ve âhireti hatırlatır. Bk. İbn Mâce, I, 501.)

[ 102.002 ] ( AY )

Kabirlere varıncıya kadar ziyaret ettiniz; (ölülerinizi sayıp onların yokluğu ile öğündünüz.)

[ 102.002 ] ( EO )

Ta.. ziyaret edişinize kadar kabirleri.

[ 102.002 ] ( ES )

Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.

[ 102.002 ] ( NQ )

Until you visit the graves (i.e. till you die).

[ 102.003 ] ( KK )

كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿ ٣ ﴾

[ 102.003 ] ( MŞ )

Hayır (bu doğru değil). İleride (bu çoklukla övünmenizin ne kadar kötü olduğunu ölürken) bileceksiniz.
(Hasan-ı Basrî şöyle buyurmuştur: “Etrafındakilerin çokluğu seni aldatmasın. Çünkü yalnız öleceksin, yalnız dirileceksin ve yalnız hesaba çekileceksin.”
Âyet-i kerîmelerde buyrulmuştur:
O [kıyâmet] gün[ünde] kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından kaçar [Abese 34-36].
O [insan] bize tek başına gelir [Meryem 19/80].
Yemin olsun ki bize fert fert geleceksiniz [En’âm 94] Bk. Râzî.)

[ 102.003 ] ( AY )

Hayır, (bu hareketiniz uygun değildir). İleride (ölürken size ne yapılacağını) bileceksiniz.

[ 102.003 ] ( EO )

Öyle değil, ilerde bileceksiniz.

[ 102.003 ] ( ES )

Hayır! Yakında bileceksiniz.

[ 102.003 ] ( NQ )

Nay! You shall come to know!

[ 102.004 ] ( KK )

ثُمَّ كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿ ٤ ﴾

[ 102.004 ] ( MŞ )

Yine hayır (gerçek sandığınız gibi değil)! Yakında (kabirde âhiret gerçeğini görerek) bileceksiniz.

[ 102.004 ] ( AY )

Yine sakının. İleride (kabirde size ne yapılacağını) bileceksiniz.

[ 102.004 ] ( EO )

Sonra öyle değil, ilerde bileceksiniz.

[ 102.004 ] ( ES )

Yine hayır! Yakında bileceksiniz (hatanızı).

[ 102.004 ] ( NQ )

Again, Nay! You shall come to know!

[ 102.005 ] ( KK )

كَلاَّ لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ ﴿ ٥ ﴾

[ 102.005 ] ( MŞ )

Hayır! Eğer (kıyâmet günü size ne yapılacağını) yakîn (ölüm, diriliş ve kıyâmetde görüp anlayacağınız) bir bilgiyle bilseydiniz, (dünyada övünüp durmaz, tersine hakkı kabul edip ibâdet ve tâatte bulunurdunuz.)

[ 102.005 ] ( AY )

Sakının; eğer (kıyâmet günü size ne yapılacağını) kesin bir bilgiyle bilseydiniz, (dünyada öğünüp durmazdınız).

[ 102.005 ] ( EO )

Öyle değil, ilmelyakîn bilseniz.

[ 102.005 ] ( ES )

Hayır! Eğer kesin bilgi ile bilseniz, elbette cehennemi görürsünüz.

[ 102.005 ] ( NQ )

Nay! If you knew with a sure knowledge (the end result of piling up, you would not have occupied yourselves in worldly things)

[ 102.006 ] ( KK )

لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ ﴿ ٦ ﴾

[ 102.006 ] ( MŞ )

Yemin olsun, (kıyâmet günü) o kızgın ateşi mutlaka göreceksiniz.
(Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:
O [ateş] onları uzak bir yerden görünce [cehennem onlara gözükünce], onun öfkesini [kaynamasını] ve uğultusunu işitirler. Furkân 25/12.)

[ 102.006 ] ( AY )

And olsun, (kıyâmet günü) o kızgın ateşi muhakkak göreceksiniz.

[ 102.006 ] ( EO )

Kasem olsun o Cahimi çaresiz göreceksiniz.

[ 102.006 ] ( ES )

Hayır! Eğer kesin bilgi ile bilseniz, elbette cehennemi görürsünüz.

[ 102.006 ] ( NQ )

Verily, You shall see the blazing Fire (Hell)!

[ 102.007 ] ( KK )

ثُمَّ لَتَرَوُنَّها عَيْنَ الْيَقِينِ ﴿ ٧ ﴾

[ 102.007 ] ( MŞ )

Yine yemin olsun, onu (o cehennemi), muhakkak yakîn gözüyle (kesin olarak bütün dehşetiyle) göreceksiniz.
(Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:
[Bu gün sizler âhirette olacakları ve cehennemi inkâr ediyor veya bu konuda şüpheye düşüyorsunuz ama âhirette] o alevli ateş [cehennem veya cehennem azâbı] gören [her] kişiye [her bakanın göreceği şekilde] apaçık gösterilir [Onu herkes mutlaka yakından bizzat görür]. Nâziât 79/36.)

[ 102.007 ] ( AY )

Yine and olsun, onu, muhakkak kesin bir görüşle göreceksiniz.

[ 102.007 ] ( EO )

Sonra kasem olsun onu çaresiz aynelyakîn göreceksiniz

[ 102.007 ] ( ES )

Sonra, yemin olsun ki, cehennemi yakin gözüyle göreceksiniz.

[ 102.007 ] ( NQ )

And again, you shall see it with certainty of sight!

[ 102.008 ] ( KK )

ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ ﴿ ٨ ﴾

[ 102.008 ] ( MŞ )

Sonra, yemin olsun ki, o (kıyâmet) gün(ünde) sizler (sağlık, boş vakit, emniyet, yeme ve içme gibi verilen bütün) ni'met(lerin şükrünü eda edip etmemek, dîni hayatınızı engelleyip engellememek ve isrâf edip etmemek)ten muhakkak sorguya çekileceksiniz.
(Hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur:
Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, kıyâmet gününde bugünün nimetleri hakkında size soru sorulacaktır. Açlık sebebiyle evlerinizden dışarıya çıktınız, son­ra da bu nimetleri elde edip geri döndünüz. Bk. Müslim, III, 1609.
Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, kıyâmet gününde serin bir gölge, hoş taze hurma ve soğuk bir su, sorguya çekileceğiniz nimetlerdendir. Bk. Tirmizi, IV, 583; Hâkim, Müstedrek, IV, 145.
Yemin olsun ki kıyâmet gününde bunlardan [bu gün yediklerinizden] size so­rulacaktır. Hazret-i Ömer bir hurma dalını eline aldı ve […] “Bundan da sorumlu olacak mıyız.” diye sordu? Hazret-i Pey­gamber şöyle buyurdu: Evet, ancak üç şey müstesna: Açlığı gideren ek­mek, avret yerini örten elbise ve sıcak ve soğuktan barınılan ev. Bk. Ebû Nuaym, Hilye, II, 27-28; İbn Adiyy, el-Kâmil, II, 440-441.
Kıyâmet günü, dört şeyden soru sorulmadıkça, kulun ayakları (Rabbinin huzurundan) ayrılamaz:
- Ömrünü nerede harcadığı,
- Ne amelde bulunduğu,
- Malını nereden kazandığı ve nereye harcadığı,
- Vücudunu nerede yıprattığı. Bk. Tirmizi, Kıyâmet 1, (2419).
(İlgili âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:
[Ey Resûlüm,] de ki: [Yüce] Allah'ın kul

[ 102.008 ] ( AY )

Sonra and olsun, o gün (kıyâmette) nimetin şükründen muhakkak sorulacaksınız.

[ 102.008 ] ( EO )

Sonra kasem olsun o gün o naîmden muhakkak sorulacaksınız.

[ 102.008 ] ( ES )

Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız

[ 102.008 ] ( NQ )

Then, on that Day, you shall be asked about the delight (you indulged in, in this world)!