DUHA SURESİ

[ 093.001 ] ( KK )

وَالضُّحَى ﴿ ١ ﴾

[ 093.001 ] ( MŞ )

Yemin olsun kuşluk vaktine (güneşin yükseldiği zamana veya bütün gündüze),

[ 093.001 ] ( AY )

And olsun kuşluk vaktine,

[ 093.001 ] ( EO )

O duhâya.

[ 093.001 ] ( ES )

Andolsun kuşluk vaktine.

[ 093.001 ] ( NQ )

By the forenoon (after sun-rise);

[ 093.002 ] ( KK )

وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى ﴿ ٢ ﴾

[ 093.002 ] ( MŞ )

Ve örtüp bürüdüğü (insanların sükûn bulduğu veya karanlığı çöktüğü) zaman gece ki:

[ 093.002 ] ( AY )

Karanlığı çöküp de sükûn bulduğu zaman geceye ki,

[ 093.002 ] ( EO )

Ve dindiği zaman o geceye kasem olsun ki.

[ 093.002 ] ( ES )

Ve sakinleştiği zaman geceye ki,

[ 093.002 ] ( NQ )

And by the night when it is still (or darkens);

[ 093.003 ] ( KK )

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى ﴿ ٣ ﴾

[ 093.003 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm,) Rabbin seni ne terk etti, ne de sana darıldı. (Kâfirler, vahyin on beş gün gecikmesi sırasında “Rabbi onu terk etti ve ona darıldı.” demişlerdi.)
(Cebrâîl “aleyhisselâm” bu âyetleri getirdiği zaman Hazret-i Peygamber:
Gelişin o kadar gecikti ki seni özledim. buyur­du. Cebrâîl de:
Ben seni daha çok özledim, fakat ben bir emir kuluyum. de­di. Sonra ona: "Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz" [Meryem, 19/64] âyeti nâzil oldu. Bk. Kurtubî.)

[ 093.003 ] ( AY )

Rabbin seni terk etmedi (Ey Resûlüm), darılmadı da...

[ 093.003 ] ( EO )

Veda' etmedi rabbın sana ve darılmadı.

[ 093.003 ] ( ES )

Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.

[ 093.003 ] ( NQ )

Your Lord (O Muhammad ( )) has neither forsaken you nor hated you.

[ 093.004 ] ( KK )

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى ﴿ ٤ ﴾

[ 093.004 ] ( MŞ )

Muhakkak ki sonrası (âhiret), senin için öncesinden (dünyadan) daha hayırlıdır (veya elbette senin işinin sonu, önünden daha hayırlıdır).

[ 093.004 ] ( AY )

Muhakkak ki Âhiret, senin için dünyadan daha hayırlıdır.

[ 093.004 ] ( EO )

Ve her halde sonu senin için önünden daha hayırlı.

[ 093.004 ] ( ES )

Ahiret senin için dünyadan iyi olacaktır.

[ 093.004 ] ( NQ )

And indeed the Hereafter is better for you than the present (life of this world).

[ 093.005 ] ( KK )

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى ﴿ ٥ ﴾

[ 093.005 ] ( MŞ )

Yakında (kıyâmet günü) Rabbin sana (makâm-ı mahmûd, havz-ı kevser ve şefâat izni) verecek ve sen de hoşnut olacaksın.

[ 093.005 ] ( AY )

İleride (kıyâmet günü), Rabbin sana (şefaat makamını) verecek de hoşnut olacaksın.

[ 093.005 ] ( EO )

Ve ileride rabbın sana atâ edecek öyle atâ edecek ki rızaya ereceksin.

[ 093.005 ] ( ES )

Rabbın sana verecek ve sen hoşnut olacaksın.

[ 093.005 ] ( NQ )

And verily, your Lord will give you (all i.e. good) so that you shall be well-pleased.

[ 093.006 ] ( KK )

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى ﴿ ٦ ﴾

[ 093.006 ] ( MŞ )

O (Rabbin) seni bir yetim olduğunu bilip de barındırmadı mı?
(Resûlüllah “sallâllahü aleyhi ve selem”, muhterem babası Abdullah b. Abdülmuttalib vefat ettiği zaman henüz dünyayı şereflendirmemişlerdi. Dünyaya geldikten kısa bir zaman sonra dedesi Abdülmuttalib ve anneleri Âmine hâtunun yanında kaldı. Sonra süt annesi Halîme hanımın evine gitti. Dört yaşına girince tekrar vâlidesine teslim edildi. Altı yaşında iken annesi, iki sene sonra da dedesi âhirete göçtüler. O vakit Resûl-i ekrem “sallâllahü aleyhi ve selem” sekiz yaşında idi. Abdülmuttalib, vefatı yaklaştığı zaman onu oğlu Ebû Tâlib’e vasıyet etmişti. Ebû Tâlib, Resûlüllah “aleyhisselâm”ın muhterem babası Abdullah ile ana bir kardeşti. Amcası Ebû Tâlib, Hazret-i peygamberi ta peygamberliği zamanına kadar evlâdından üstün bir sevgiyle yanında barındırmış, hatta peygamberliğinden sonra da uzun müddet ona yardım etmişti. Bk. Râzî ve Şeyhzâde.)

[ 093.006 ] ( AY )

O (Rabbin) sen bir yetim iken, (seni) barındırmadı mı?

[ 093.006 ] ( EO )

O seni bir yetîm iken barındırmadı mı?

[ 093.006 ] ( ES )

O seni yetim bulup da barındırmadı mı?

[ 093.006 ] ( NQ )

Did He not find you (O Muhammad ( )) an orphan and gave you a refuge?

[ 093.007 ] ( KK )

وَوَجَدَكَ ضَالاًّ فَهَدَى ﴿ ٧ ﴾

[ 093.007 ] ( MŞ )

(Rabbin) seni, (hikmet ilmini ve dinî ahkâmı) bilmediğini bilip de (vahiy ve ilhâm ile sana İslamî hükümleri öğreterek) doğru yola iletmedi mi? (İçinde yaşadığın toplum küfür ve dalâlet karanlığına boğulmuş iken, sen Hıra mağarasına sığınarak derin bir tefekkürde teselli buluyor ve hakikat şafağının sökmesini beklercesine yapayalnız yaşıyordun. Hak teâlâ seni, zifirî karanlığın kapladığı o toplum içinde vahiy nûru ile nübüvvet aydınlığına kavuşturmadı mı? Böylece nice insanları İslâm ile hidâyete eriştirmedi mi? )

[ 093.007 ] ( AY )

Seni, (şerîat hükümlerini) bilmezken, (nübüvvet nimeti ile şer’î) yola koymadı mı?

[ 093.007 ] ( EO )

Ve seni yol bilmez iken yola koymadı mı?

[ 093.007 ] ( ES )

Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi?

[ 093.007 ] ( NQ )

And He found you unaware (of the Qur'an, its legal laws, and Prophethood, etc.) and guided you?

[ 093.008 ] ( KK )

وَوَجَدَكَ عَائِلاً فَأَغْنَى ﴿ ٨ ﴾

[ 093.008 ] ( MŞ )

Seni, bir yoksul olduğunu bilip de (ticâretle veya kalp zenginliğiyle yahut Hazret-i Hadîce'nin malı veyahut ganimet malları ile) zengin etmedi mi?

[ 093.008 ] ( AY )

Seni, bir, yoksul iken, (Hazret-i Hadîce’nin malı ile) zengin etmedi mi?

[ 093.008 ] ( EO )

Ve seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?

[ 093.008 ] ( ES )

Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?

[ 093.008 ] ( NQ )

And He found you poor, and made you rich (selfsufficient with selfcontentment, etc.)?

[ 093.009 ] ( KK )

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلاَ تَقْهَرْ ﴿ ٩ ﴾

[ 093.009 ] ( MŞ )

O hâlde (Resûlüm), yetime sakın kötü muamele etme.

[ 093.009 ] ( AY )

Öyle ise, yetime gelince; zulüm etme.

[ 093.009 ] ( EO )

Öyle ise amma yetîme kahretme

[ 093.009 ] ( ES )

Öyleyse sakın yetimi ezme.

[ 093.009 ] ( NQ )

Therefore, treat not the orphan with oppression,

[ 093.010 ] ( KK )

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلاَ تَنْهَرْ ﴿ ١٠ ﴾

[ 093.010 ] ( MŞ )

Bir şey isteyeni (dilenciyi) sakın azarlama.

[ 093.010 ] ( AY )

Dilenciyi de azarlama.

[ 093.010 ] ( EO )

Ve amma sâili azarlama.

[ 093.010 ] ( ES )

Dilenciyi de azarlama.

[ 093.010 ] ( NQ )

And repulse not the beggar;

[ 093.011 ] ( KK )

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ ﴿ ١١ ﴾

[ 093.011 ] ( MŞ )

Fakat Rabbinin (sana verdiği peygamberlik, Kur’ân ve diğer) nimet(ler)ini (insanlara) anlat(arak, tebliğde bulunarak şükrünü edâ et).

[ 093.011 ] ( AY )

Amma Rabbinin (sana verdiği peygamberlik) nimetini (durma insanlara) söyleyip anlat...

[ 093.011 ] ( EO )

Fakat rabbının ni'metinî anlat da anlat.

[ 093.011 ] ( ES )

Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat.

[ 093.011 ] ( NQ )

And proclaim the Grace of your Lord (i.e. the Prophethood and all other Graces).