LEYL SURESİ

[ 092.001 ] ( KK )

وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَى ﴿ ١ ﴾

[ 092.001 ] ( MŞ )

Yemin olsun (güneşi veya karanlığı ile eşyayı) bürüyüp örttüğü zaman geceye,

[ 092.001 ] ( AY )

And olsun, bürüdüğü zaman geceye,

[ 092.001 ] ( EO )

Kasem olsun bürürken o geceye.

[ 092.001 ] ( ES )

Örttüğü zaman geceye,

[ 092.001 ] ( NQ )

By the night as it envelops;

[ 092.002 ] ( KK )

وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّى ﴿ ٢ ﴾

[ 092.002 ] ( MŞ )

(Gece karanlığının gitmesi veya güneşin doğuşu ile) açılıp ağardığı zaman gündüze,

[ 092.002 ] ( AY )

Açılıb aydınlandığı zaman gündüze,

[ 092.002 ] ( EO )

Ve açıldığı zaman o gündüze.

[ 092.002 ] ( ES )

Açıldığı zaman gündüze,

[ 092.002 ] ( NQ )

And by the day as it appears in brightness;

[ 092.003 ] ( KK )

وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى ﴿ ٣ ﴾

[ 092.003 ] ( MŞ )

(Her türden) erkeği ve dişiyi (veya (Hazret-i Âdem ve Havvâ’yı) yaratana yemin olsun ki:

[ 092.003 ] ( AY )

Erkeği ve dişiyi yaratana ki:

[ 092.003 ] ( EO )

Ve erkeği dişiyi yaratana

[ 092.003 ] ( ES )

Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun ki,

[ 092.003 ] ( NQ )

And by Him Who created male and female;

[ 092.004 ] ( KK )

إِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتَّى ﴿ ٤ ﴾

[ 092.004 ] ( MŞ )

Muhakkak çalışma(ları)nız çeşit çeşittir. (Amellerinizin bir kısmı sapıklık, bir kısmı hidâyettir. Dolayısıyla kiminiz mü’min, kiminiz kâfirdir. Kiminiz itâatkâr, kiminiz is­yankârdır. Sizden kiminiz cen­net ile mükâfatlandırılacak, kiminiz cehennem ateşi ile cezalandırılacaktır. Sizler huy ve ahlâk itibariyle de farklı farklısınızdır: Kiminiz merhametli, kiminiz sert, kiminiz sabırlı, kiminiz hiddet­li, kiminiz cömert, kiminiz cimri gibi huylara sahipsiniz.)

[ 092.004 ] ( AY )

Muhakkak çalışmanız çeşit çeşittir.

[ 092.004 ] ( EO )

Ki sizin sa'yiniz dağınıktır.

[ 092.004 ] ( ES )

Gerçekten sizin işiniz başka başkadır.

[ 092.004 ] ( NQ )

Certainly, your efforts and deeds are diverse (different in aims and purposes);

[ 092.005 ] ( KK )

فَأَمَّا مَنْ أَعْطَى وَاتَّقَى ﴿ ٥ ﴾

[ 092.005 ] ( MŞ )

(Bundan sonra) kim (köleleri hürriyetine kavuşturmak gibi malını Allah yolunda) verir (infâk eder veya tâat ve ibâdet eder) ve (haramlardan) sakınırsa,

[ 092.005 ] ( AY )

Amma kim (Allah yolunda harcar) verir ve Allah’dan korkarsa,

[ 092.005 ] ( EO )

Bundan böyle amma her kim vergi verir korunur.

[ 092.005 ] ( ES )

Bundan böyle her kim malını hayır için verir ve korunursa,

[ 092.005 ] ( NQ )

As for him who gives (in charity) and keeps his duty to Allah and fears Him,

[ 092.006 ] ( KK )

وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى ﴿ ٦ ﴾

[ 092.006 ] ( MŞ )

O en güzel kelimeyi, (lâ ilâhe illâllah sözünü veya İslâm dînini yahut cenneti) tasdik eder (doğrular)sa,

[ 092.006 ] ( AY )

O en güzel kelimeyi, (Lâ ilahe illâllah sözünü) tasdik ederse,

[ 092.006 ] ( EO )

Ve husnâyı tasdîk eylerse

[ 092.006 ] ( ES )

Ve en güzel olanı doğrularsa,

[ 092.006 ] ( NQ )

And believes in Al-Husna.

[ 092.007 ] ( KK )

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى ﴿ ٧ ﴾

[ 092.007 ] ( MŞ )

Biz, (hayrı ve iyilikleri kolay­lıkla işlesin diye) onu, en kolay (şekilde cennete götürecek ve rahata kavuşturacak güzel ahlâk yolun)a hazırlarız.

[ 092.007 ] ( AY )

Biz, onu, (Allah’ın razı olacağı) en kolay yola hazırlarız.

[ 092.007 ] ( EO )

Biz onu yüsraya (en kolayına) kolaylıyacağız.

[ 092.007 ] ( ES )

Biz onu en kolay yola muvaffak kılacağız.

[ 092.007 ] ( NQ )

We will make smooth for him the path of ease (goodness).

[ 092.008 ] ( KK )

وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَى ﴿ ٨ ﴾

[ 092.008 ] ( MŞ )

Fakat kim (malından infâk etme konusunda) cimrilik eder, kendini (Allah’ın emrettiklerinden) müstağni (zengin) görür (O’na ihtiyaç göstermez),

[ 092.008 ] ( AY )

Fakat kim cimrilik eder (dünya malına razı olur, Allah’ına) ihtiyaç göstermez,

[ 092.008 ] ( EO )

Ve amma her kim bahıllık eder ve istiğna gösterir

[ 092.008 ] ( ES )

Kim de cimrilik eder ve kendini hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış görür.

[ 092.008 ] ( NQ )

But he who is greedy miser and thinks himself self-sufficient.

[ 092.009 ] ( KK )

وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى ﴿ ٩ ﴾

[ 092.009 ] ( MŞ )

En güzel (kelime olan tevhîd’i veya İslâm dînini yahut cennet)i de yalanlarsa,

[ 092.009 ] ( AY )

Bir de en güzel kelimeyi (tevhîdi) inkâr ederse;

[ 092.009 ] ( EO )

Ve husnâyı tekzib eylerse.

[ 092.009 ] ( ES )

Ve en güzeli de yalanlarsa,

[ 092.009 ] ( NQ )

And gives the lie to Al-Husna (see Verse No: 6 footnote);

[ 092.010 ] ( KK )

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى ﴿ ١٠ ﴾

[ 092.010 ] ( MŞ )

Biz onu, en zor (ateş yolun)a hazırlarız. (Bu şekilde tâat ve ibâdetler, ona çok zor ve ağır gelir.)

[ 092.010 ] ( AY )

Biz de onu, en şiddetli yola (ateşe) hazırlarız.

[ 092.010 ] ( EO )

Onu da usraya (en zoruna) kolaylıyacağız

[ 092.010 ] ( ES )

Onu da en zor yola hazırlarız.

[ 092.010 ] ( NQ )

We will make smooth for him the path for evil;

[ 092.011 ] ( KK )

وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّى ﴿ ١١ ﴾

[ 092.011 ] ( MŞ )

O, helâk olduğu (cehennem çukuruna düştüğü) zaman malı kendisine asla fâide vermez.

[ 092.011 ] ( AY )

(Cehennem çukuruna) düştüğü zaman, onu malı kurtaramıyacak,

[ 092.011 ] ( EO )

Ve yuvarlandığı zaman onu malı kurtaramıyacak.

[ 092.011 ] ( ES )

Çukura yuvarlandığı zaman malı onu kurtaramayacak.

[ 092.011 ] ( NQ )

And what will his wealth benefit him when he goes down (in destruction).

[ 092.012 ] ( KK )

إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَى ﴿ ١٢ ﴾

[ 092.012 ] ( MŞ )

Şüphesiz ki bize düşen, hidâyet(i doğru yolu göstermektir).

[ 092.012 ] ( AY )

Muhakkak ki bize düşen, doğru yolu göstermektir.

[ 092.012 ] ( EO )

Her halde doğruyu göstermek bize.

[ 092.012 ] ( ES )

Doğru yolu göstermek muhakkak bize aittir.

[ 092.012 ] ( NQ )

Truly! Ours it is (to give) guidance,

[ 092.013 ] ( KK )

وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَى ﴿ ١٣ ﴾

[ 092.013 ] ( MŞ )

Şübhe yok ki, âhiret de, dünya da bizimdir. (Kim dünyayı bizim rızamıza aykırı ister ve kullanırsa, hata etmiş olur.)

[ 092.013 ] ( AY )

Şüphe yok ki hem Âhiret, hem dünya bizimdir.

[ 092.013 ] ( EO )

Ve her halde sonu da bizim önü de (Âhıret de Dünyada).

[ 092.013 ] ( ES )

Kuşkusuz ahiret de dünya da bizimdir.

[ 092.013 ] ( NQ )

And truly, unto Us (belong) the last (Hereafter) and the first (this world).

[ 092.014 ] ( KK )

فَأَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى ﴿ ١٤ ﴾

[ 092.014 ] ( MŞ )

İşte ben sizi alevlendikçe alevlenen bir ateşle korkuttum.

[ 092.014 ] ( AY )

İşte sizi, alevlendikçe alevlenen bir ateşle korkuttum.

[ 092.014 ] ( EO )

Ben size bir ateş haber verdim ki köpürdükçe köpürür.

[ 092.014 ] ( ES )

Ben sizi köpürdükçe köpüren bir ateşe karşı uyardım.

[ 092.014 ] ( NQ )

Therefore I have warned you of a Fire blazing fiercely (Hell);

[ 092.015 ] ( KK )

لاَ يَصْلاَهَا إِلاَّ الْأَشْقَى ﴿ ١٥ ﴾

[ 092.015 ] ( MŞ )

Ona (ateşe) (sonsuz olarak) ancak en şakî (kâfir) olan girer:

[ 092.015 ] ( AY )

Girer oraya ancak kâfir olan,

[ 092.015 ] ( EO )

Ona ancak en şakî olan yaslanır

[ 092.015 ] ( ES )

Ona ancak en azgın olan girer.

[ 092.015 ] ( NQ )

None shall enter it save the most wretched,

[ 092.016 ] ( KK )

اَلَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّى ﴿ ١٦ ﴾

[ 092.016 ] ( MŞ )

(Öyle şakî ki) o, (hakkı veya peygamberleri) yalanlamış, (îmandan ve tâatten) yüz çevirmiştir.

[ 092.016 ] ( AY )

(Peygamberleri) inkâr eden ve (îmandan) yüz çeviren...

[ 092.016 ] ( EO )

O, ki tekzib etmiş ve tersine gitmiştir.

[ 092.016 ] ( ES )

Öyle azgın ki, yalanlamış ve sırtını dönmüştür.

[ 092.016 ] ( NQ )

Who denies and turns away.

[ 092.017 ] ( KK )

وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى ﴿ ١٧ ﴾

[ 092.017 ] ( MŞ )

(Hâlbuki şirkten ve günahlardan) sakınan (mü’min) ondan (ateşten) uzaklaştırılacaktır. 

[ 092.017 ] ( AY )

Uzaklaştırılacaktır ondan, takva sahibi olan,

[ 092.017 ] ( EO )

O en müttakî olan ise ondan uzaklaştıkca uzaklaşdırılacaktır

[ 092.017 ] ( ES )

En çok korunan ise ondan uzaklaştırılacaktır.

[ 092.017 ] ( NQ )

And Al-Muttaqun (the pious and righteous - see V.2:2) will be far removed from it (Hell).

[ 092.018 ] ( KK )

اَلَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّى ﴿ ١٨ ﴾

[ 092.018 ] ( MŞ )

O ki, (gösteriş olarak değil, sırf) temizlensin diye malını (Allah rızası için hayra, fakirlere) verir.
(Bu ve sonraki âyet-i kerîmeler, Bilâl-i Habeşî “radıyallahü anh”ı para ile esirlikten kurtaran Ebû Bekr es-Sıddîk “radıyallahü anh” hakkında nazil olmuştur. Bk. Râzî, Kurtubî ve Celâleyn.)

[ 092.018 ] ( AY )

Malını (hayra) veren, (gösteriş yapmıyarak) temizlenen...

[ 092.018 ] ( EO )

O, ki malını verir, tezekkî eder.

[ 092.018 ] ( ES )

O ki, Allah yolunda malını verir, temizlenir.

[ 092.018 ] ( NQ )

He who spends his wealth for increase in self-purification,

[ 092.019 ] ( KK )

وَمَا لِأَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزَى ﴿ ١٩ ﴾

[ 092.019 ] ( MŞ )

Onun yanında, hiç kimsenin karşılık verilecek bir nimeti yoktur. (Yaptığı iyilikten dolayı kimseden bir mükâfat beklemez. O, verdiğini kendisine yapılan bir iyiliğin karşılığı olarak değil:) 

[ 092.019 ] ( AY )

Onda, (bu takva sahibinde) hiç kimsenin bir nimeti yoktur ki, (yaptığı hayırlı amel) o nimete karşılık tutulmuş olsun.

[ 092.019 ] ( EO )

Ve onda hiç kimsenin mükâfat edilecek bir ni'meti yoktur.

[ 092.019 ] ( ES )

Onun yanında, başka bir kimse için karşılığı verilecek hiçbir nimet yoktur.

[ 092.019 ] ( NQ )

And have in his mind no favour from anyone for which a reward is expected in return,

[ 092.020 ] ( KK )

إِلاَّ ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَى ﴿ ٢٠ ﴾

[ 092.020 ] ( MŞ )

O, ancak yüce Rabbinin rızasını kazanmak (için verir).

[ 092.020 ] ( AY )

O, ancak yüce Rabbinin rızasını kazanmak için verir.

[ 092.020 ] ( EO )

Ancak rabbi a'lâsının rızasını aramak için verir.

[ 092.020 ] ( ES )

O ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için verir.

[ 092.020 ] ( NQ )

Except only the desire to seek the Countenance of his Lord, the Most High;

[ 092.021 ] ( KK )

وَلَسَوْفَ يَرْضَى ﴿ ٢١ ﴾

[ 092.021 ] ( MŞ )

Yakında o (Allah’ın vereceği nimetlerle) mutlaka hoşnut olacaktır.

[ 092.021 ] ( AY )

Muhakkak o, ileride (Allah’ın kendisine ihsan edeceği cennet nimetlerinden ötürü) razı olacaktır.
(Bu âyeti-i kerîmeler, Hazret-i Ebû Bekir efendimizin Hazret-i Bilâl’i satın alarak kölelikten kurtarması üzerine, kendileri hakkında nazil olmuşlardır).

[ 092.021 ] ( EO )

Ve elbette o rızaya ırecektir.

[ 092.021 ] ( ES )

Elbette yakında kendisi de hoşnut olacaktır.

[ 092.021 ] ( NQ )

He surely will be pleased (when he will enter Paradise).