ŞEMS SURESİ
[ 091.001 ] | ( KK ) |
وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا ﴿ ١ ﴾ |
[ 091.001 ] | ( MŞ ) |
Yemin olsun, güneşe ve onun aydınlığına (veya kuşluk vaktine), |
[ 091.001 ] | ( AY ) |
And olsun, güneşe ve onun aydınlığına, |
[ 091.001 ] | ( EO ) |
Kasem olsun o güneşe ve parıltısına. |
[ 091.001 ] | ( ES ) |
Güneş'e ve onun parıltısına, |
[ 091.001 ] | ( NQ ) |
And by the sun and its brightness; |
[ 091.002 ] | ( KK ) |
وَالْقَمَرِ إِذَا تَلاَهَا ﴿ ٢ ﴾ |
[ 091.002 ] | ( MŞ ) |
Onun arkasından geldiği zaman aya, |
[ 091.002 ] | ( AY ) |
(Güneş batarken) ona tabi olduğu zaman aya, |
[ 091.002 ] | ( EO ) |
Ve aya: uyduğu zaman ona. |
[ 091.002 ] | ( ES ) |
Güneş'in ardından gelen Ay'a, |
[ 091.002 ] | ( NQ ) |
And by the moon as it follows it (the sun); |
[ 091.003 ] | ( KK ) |
وَالنَّهَارِ إِذَا جَلاَّهَا ﴿ ٣ ﴾ |
[ 091.003 ] | ( MŞ ) |
Onu (güneşi) ortaya çıkardığı zaman gündüze, |
[ 091.003 ] | ( AY ) |
Güneş gündüzü açıp aydınlattığı zaman gündüze, |
[ 091.003 ] | ( EO ) |
Ve gündüze: Açtığı zaman onu. |
[ 091.003 ] | ( ES ) |
Güneş'i açıp ortaya çıkaran gündüze, |
[ 091.003 ] | ( NQ ) |
And by the day as it shows up (the sun's) brightness; |
[ 091.004 ] | ( KK ) |
وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا ﴿ ٤ ﴾ |
[ 091.004 ] | ( MŞ ) |
Onu (ışığını) örttüğü zaman geceye, |
[ 091.004 ] | ( AY ) |
Ziyasını örtüb bürüdüğü zaman geceye, |
[ 091.004 ] | ( EO ) |
Ve geceye: Sararken onu. |
[ 091.004 ] | ( ES ) |
Onu örten geceye, |
[ 091.004 ] | ( NQ ) |
And by the night as it conceals it (the sun); |
[ 091.005 ] | ( KK ) |
وَالسَّمَاءِ وَمَا بَنَاهَا ﴿ ٥ ﴾ |
[ 091.005 ] | ( MŞ ) |
Göğe ve onu bina eden (Allah)a, |
[ 091.005 ] | ( AY ) |
Göğe ve onu bina edene, |
[ 091.005 ] | ( EO ) |
Ve göğe ve onun bina edene |
[ 091.005 ] | ( ES ) |
Göğe ve onu bina edene, |
[ 091.005 ] | ( NQ ) |
And by the heaven and Him Who built it; |
[ 091.006 ] | ( KK ) |
وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا ﴿ ٦ ﴾ |
[ 091.006 ] | ( MŞ ) |
Yere ve onu yayıp döşeyen (Hak teâlây)a, |
[ 091.006 ] | ( AY ) |
Arza ve onu döşeyene, |
[ 091.006 ] | ( EO ) |
Ve yere ve onu döşeyene. |
[ 091.006 ] | ( ES ) |
Yere ve onu döşeyene, |
[ 091.006 ] | ( NQ ) |
And by the earth and Him Who spread it, |
[ 091.007 ] | ( KK ) |
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا ﴿ ٧ ﴾ |
[ 091.007 ] | ( MŞ ) |
(Âdem oğlunun) nefs(in)e ve onu şekillendiren (Cenâb-ı Hakk)a, |
[ 091.007 ] | ( AY ) |
Nefse ve onu (insan biçiminde) düzenleyene; |
[ 091.007 ] | ( EO ) |
Ve bir nefse ve onu düzenliyene. |
[ 091.007 ] | ( ES ) |
Nefse ve onu biçimlendirene, |
[ 091.007 ] | ( NQ ) |
And by Nafs (Adam or a person or a soul, etc.), and Him Who perfected him in proportion; |
[ 091.008 ] | ( KK ) |
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا ﴿ ٨ ﴾ |
[ 091.008 ] | ( MŞ ) |
Sonra ona hem kötülük (isyân), hem de korunma (itâat) kâbiliyeti veren (ve bunlardan her hangi birini seçme hususunda kullarına ihtiyâr/cüzî irâde bahşeden Allah)a yemin olsun ki: |
[ 091.008 ] | ( AY ) |
Sonra da o nefse, isyanını ve itâatını öğretene ki, |
[ 091.008 ] | ( EO ) |
Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyliyene ki |
[ 091.008 ] | ( ES ) |
Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki, |
[ 091.008 ] | ( NQ ) |
Then He showed him what is wrong for him and what is right for him; |
[ 091.009 ] | ( KK ) |
قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا ﴿ ٩ ﴾ |
[ 091.009 ] | ( MŞ ) |
Onu (nefsini/kendini) (günahlardan) temizleyen (ilim ve sâlih amellerle terbiye ederek kemâle kavuşturan) muhakkak kurtulmuş (saâdete ermiş)tir. |
[ 091.009 ] | ( AY ) |
Muhakak (Allahın küfür ve isyandan) temizlediği nefis kurtulmuştur. |
[ 091.009 ] | ( EO ) |
Gerçek felâh bulmuştur onu temizlikle parlatan. |
[ 091.009 ] | ( ES ) |
Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur. |
[ 091.009 ] | ( NQ ) |
Indeed he succeeds who purifies his ownself (i.e. obeys and performs all that Allah ordered, by following the true Faith of Islamic Monotheism and by doing righteous good deeds). |
[ 091.010 ] | ( KK ) |
وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّاهَا ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 091.010 ] | ( MŞ ) |
Onu (nefsini/kendini) (cehâlet ve günah kirleriyle) örten kişi de elbette ziyâna uğramıştır. |
[ 091.010 ] | ( AY ) |
Ve hüsrana uğramıştır, (Allahın) azdırdığı kimse... |
[ 091.010 ] | ( EO ) |
Ve ziyan etmiştir onu kirletip gömen. |
[ 091.010 ] | ( ES ) |
Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir. |
[ 091.010 ] | ( NQ ) |
And indeed he fails who corrupts his ownself (i.e. disobeys what Allah has ordered by rejecting the true Faith of Islamic Monotheism or by following polytheism, etc. or by doing every kind of evil wicked deeds). |
[ 091.011 ] | ( KK ) |
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا ﴿ ١١ ﴾ |
[ 091.011 ] | ( MŞ ) |
Semûd (kavmi), azgınlığı yüzünden (peygamberleri Sâlih aleyhisselâmı) yalanladı, |
[ 091.011 ] | ( AY ) |
Semûd kavmi, inkâr etti azgınlığından. |
[ 091.011 ] | ( EO ) |
Semûd inanmadı azgınlığından. |
[ 091.011 ] | ( ES ) |
Semud, azgınlığıyla Hakk'ı yalanladı, |
[ 091.011 ] | ( NQ ) |
Thamud (people) denied (their Prophet) through their transgression (by rejecting the true Faith of Islamic Monotheism, and by following polytheism, and by committing every kind of sin). |
[ 091.012 ] | ( KK ) |
إِذِ انْبَعَثَ أَشْقَاهَا ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 091.012 ] | ( MŞ ) |
O zaman (Semûd kavminin) en azılısı (olan Kudâr b. Sâlif veya onun komutası altındaki adamlar), (bir mûcize olarak kayadan çıkarılan Allah'ın devesini öldürmek için) ileri atılınca, |
[ 091.012 ] | ( AY ) |
O vakit (Semûd kavminin) en azılısı, (bir mûcize olarak kayadan çıkarılan Allahın devesini öldürmek için) fırlayınca; |
[ 091.012 ] | ( EO ) |
O en yaramazları fırladığı zaman. |
[ 091.012 ] | ( ES ) |
En azgınları ileri atılınca, |
[ 091.012 ] | ( NQ ) |
When the most wicked man among them went forth (to kill the she-camel). |
[ 091.013 ] | ( KK ) |
فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 091.013 ] | ( MŞ ) |
Allah'ın peygamberi (Sâlih) onlara: "Allah'ın devesini kendi hâline bırakın, su içmesine engel olmayın (su içme hakkını koruyun). demişti. (Çünkü su içme hakkı sırayla, bir gün halkın, bir gün de o dişi devenindi.) |
[ 091.013 ] | ( AY ) |
Allahın peygamberi onlara şöyle demişti: Allahın devesini kendi hâline bırakın, su içmesine engel olmayın. |
[ 091.013 ] | ( EO ) |
Ki o vakit demişti onlara Allahın resulü: Gözetin Allahın nâkasını ve sulanışını. |
[ 091.013 ] | ( ES ) |
Allah'ın Rasulü (Salih peygamber) onlara: "Allah'ın devesini ve onun su nöbetini gözetin." demişti. |
[ 091.013 ] | ( NQ ) |
But the Messenger of Allah [Salih (Saleh)] said to them: "Be cautious! Fear the evil end. That is the she-camel of Allah! (Do not harm it) and bar it not from having its drink!" |
[ 091.014 ] | ( KK ) |
فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 091.014 ] | ( MŞ ) |
Fakat onu (peygamberlerini, dolayısıyla onun Hak teâlâdan alıp kendilerine bildirdiği emri ve o emre uymadıkları takdirde azâba uğrayacaklarıyla ilgili sözünü) yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, günâhları yüzünden azâbı başlarına geçirdi ve orayı dümdüz etti. (Böylece hepsi, kökten helâk oldu.) |
[ 091.014 ] | ( AY ) |
Fakat onlar (Sâlih peygamberin kendilerine söylediği bu sözü) tanımayıb inkâr ettiler de, onu öldürdüler. Bunun üzerine, günahları yüzünden Rableri onları kökünden kazıyıb helâk etti de (büyük küçük bırakmadı) hepsini düzleyiverdi. |
[ 091.014 ] | ( EO ) |
Fakat inanmadılar ona da devirdiler onu. |
[ 091.014 ] | ( ES ) |
Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti. |
[ 091.014 ] | ( NQ ) |
Then they denied him and they killed it. So their Lord destroyed them because of their sin, and made them equal in destruction (i.e. all grades of people, rich and poor, strong and weak, etc.)! |
[ 091.015 ] | ( KK ) |
وَلاَ يَخَافُ عُقْبَاهَا ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 091.015 ] | ( MŞ ) |
(Sonsuz kudret sâhibi yüce) Allah, (bu azâbın) sonundan (hiçbir şekilde) korkacak değildir. |
[ 091.015 ] | ( AY ) |
Allah (yaptığı bu azabın) akıbetinden korkacak değildir, (hiç bir sorumluluğu yoktur). |
[ 091.015 ] | ( EO ) |
Âlemlerin rabbı da günahlarını başlarına geçiri geçiriverdi de o yeri düzleyiverdi. Öyle ya o sonundan korkacak değil ki. |
[ 091.015 ] | ( ES ) |
Öyle ya, Allah bu işin sonundan korkacak değil ya. |
[ 091.015 ] | ( NQ ) |
And He (Allah) feared not the consequences thereof. |