BELED SURESİ

[ 090.001 ] ( KK )

لاَ أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ ﴿ ١ ﴾

[ 090.001 ] ( MŞ )

Bu beldeye (Mekke şehrine) yemin olsun.

[ 090.001 ] ( AY )

Yemin ederim bu beldeye (Mekke şehrine),

[ 090.001 ] ( EO )

Yu... Kasem ederim bu beldeye.

[ 090.001 ] ( ES )

Andolsun bu beldeye

[ 090.001 ] ( NQ )

I swear by this city (Makkah);

[ 090.002 ] ( KK )

وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ ﴿ ٢ ﴾

[ 090.002 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm,) sen bu beldede ikâmet ederken (veya fetih zamanında oraya taarruzun, gündüzün bir saatinde istediğin her şeyi yapman halâl iken), 

[ 090.002 ] ( AY )

Sen (Ey Resûlüm), ikamet ederken bu beldede;

[ 090.002 ] ( EO )

Sen hıll iken bu beldede.

[ 090.002 ] ( ES )

Ki sen bu beldede oturmaktasın.

[ 090.002 ] ( NQ )

And you are free (from sin, to punish the enemies of Islam on the Day of the conquest) in this city (Makkah),

[ 090.003 ] ( KK )

وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ ﴿ ٣ ﴾

[ 090.003 ] ( MŞ )

(Hazret-i Âdem veya her) babaya ve doğana (zürriyetine veya her babanın evlâdına yahut Muhammed “aleyhisselâm”a) (yemin ederim ki:)

[ 090.003 ] ( AY )

Ve yemin ederim bir (Âdem) babaya ve (ondan üreyip) doğana ki,

[ 090.003 ] ( EO )

Ve bir validle veledine ki.

[ 090.003 ] ( ES )

Ve and olsun baba ve çocuğuna.

[ 090.003 ] ( NQ )

And by the begetter (i.e. Adam) and that which he begot (i.e. his progeny);

[ 090.004 ] ( KK )

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍ ﴿ ٤ ﴾

[ 090.004 ] ( MŞ )

Biz insan (cinsin)i, (dünyada yorgunluk ve sıkıntılar, âhirette de) meşakkat (şiddetli zorluklar) içinde (olacak şekilde) yarattık.

[ 090.004 ] ( AY )

Şüphesiz biz, insanı bir meşakkat içinde yarattık.

[ 090.004 ] ( EO )

Hakikaten biz insanı bir meşakkat içinde yarattık.

[ 090.004 ] ( ES )

Biz insanı gerçekten bir sıkıntı içinde yarattık.

[ 090.004 ] ( NQ )

Verily, We have created man in toil.

[ 090.005 ] ( KK )

أَيَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ ﴿ ٥ ﴾

[ 090.005 ] ( MŞ )

(Kureyş’in her biri veya Kureyş’in kuvvet şampiyonu olan Ebü’1-Eşed b. Kilde yahut Velîd b. Muğîre) O(lan o kişi,) kendisine kimsenin asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

[ 090.005 ] ( AY )

O, kendisine karşı, asla kimse güç yetiremez mi sanıyor?

[ 090.005 ] ( EO )

O kendisine karşı kimse göç yetiremez mi sanıyor?

[ 090.005 ] ( ES )

İnsan, kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor?

[ 090.005 ] ( NQ )

Thinks he that none can overcome him?

[ 090.006 ] ( KK )

يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالاً لُبَدًا ﴿ ٦ ﴾

[ 090.006 ] ( MŞ )

(“Ben Muhammed’e düşmanlık uğruna) yığın yığın mal tükettim.” di(yerek yalan söylü)yor.

[ 090.006 ] ( AY )

Diyor ki, “ (Peygambere düşmanlık uğruna) yığın yığın mal harcadım.”

[ 090.006 ] ( EO )

Ben yığın yığın mal telef ettim diyor.

[ 090.006 ] ( ES )

Ben, yığın yığın mal yok ettim diyor.

[ 090.006 ] ( NQ )

He says (boastfully): "I have wasted wealth in abundance!"

[ 090.007 ] ( KK )

أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ ﴿ ٧ ﴾

[ 090.007 ] ( MŞ )

O, (gösterişte veya düşmanlıkla mal harcadığını söylerken) kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor? (Hâlbuki Allah'ın kendisini görmediğini ve kendisine malını nereden kazanıp nereye harcadığının hesabını sormayacağını mı zannediyor?)

[ 090.007 ] ( AY )

Onu, kimsenin görmediğini mi zannediyor?

[ 090.007 ] ( EO )

Onu bir gören olmadı mı zann ediyor?

[ 090.007 ] ( ES )

Kendisini bir gören olmadı mı sanıyor?

[ 090.007 ] ( NQ )

Thinks he that none sees him?

[ 090.008 ] ( KK )

أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ ﴿ ٨ ﴾

[ 090.008 ] ( MŞ )

Biz, ona (görecek) iki göz vermedik mi?

[ 090.008 ] ( AY )

Biz, ona vermedik mi iki göz,

[ 090.008 ] ( EO )

Vermedik mi biz ona iki göz.

[ 090.008 ] ( ES )

Biz ona iki göz vermedik mi?

[ 090.008 ] ( NQ )

Have We not made for him a pair of eyes?

[ 090.009 ] ( KK )

وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ ﴿ ٩ ﴾

[ 090.009 ] ( MŞ )

(Kalbine geleni söyleyecek) bir dil ve (boş ve faydasız sözlerini engelleyecek) iki dudak?

[ 090.009 ] ( AY )

Bir dil ve iki dudak?

[ 090.009 ] ( EO )

Ve bir dil ve iki dudak;

[ 090.009 ] ( ES )

Bir dil ve iki dudak?

[ 090.009 ] ( NQ )

And a tongue and a pair of lips?

[ 090.010 ] ( KK )

وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ ﴿ ١٠ ﴾

[ 090.010 ] ( MŞ )

Bir de ona (hak ve bâtıl, doğru ve yanlış, iyi ve kötü ) iki yol gösterdik.

[ 090.010 ] ( AY )

Bir de ona, (hak ve bâtılı) iki yol gösterdik.

[ 090.010 ] ( EO )

İki de tepe gösterdik.

[ 090.010 ] ( ES )

Ona iki yolu gösterdik.

[ 090.010 ] ( NQ )

And shown him the two ways (good and evil)?

[ 090.011 ] ( KK )

فَلاَ اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ ﴿ ١١ ﴾

[ 090.011 ] ( MŞ )

Fakat o, akabeyi (sarp yokuşu) aşamadı (o sarp yokuşu tırmanıp geçmek için malını harcamadı veya nefsi ile insan ve cin şeytanları ile yapması gereken mücâdeleyi yapmadı yahut kendisine verilen sayısız nimetlere şükretmedi).

[ 090.011 ] ( AY )

Fakat o, çetin işe atılmadı, (kendisine verilen bunca nimetlere şükretmedi).

[ 090.011 ] ( EO )

Fakat o göğüs veremedi o (akabeye) sarp yokuşa.

[ 090.011 ] ( ES )

Fakat o, o sarp yokuşa göğüs veremedi.

[ 090.011 ] ( NQ )

But he has made no effort to pass on the path that is steep.

[ 090.012 ] ( KK )

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ ﴿ ١٢ ﴾

[ 090.012 ] ( MŞ )

O akabenin (sarp yokuşun) ne olduğunu bildin mi? (O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne bildirdi?)

[ 090.012 ] ( AY )

Bildin mi, o çetin iş ne?

[ 090.012 ] ( EO )

Bildin mi o sarp yokuş ne?

[ 090.012 ] ( ES )

Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir?

[ 090.012 ] ( NQ )

And what will make you know the path that is steep?

[ 090.013 ] ( KK )

فَكُّ رَقَبَةٍ ﴿ ١٣ ﴾

[ 090.013 ] ( MŞ )

O, köle âzad etmektir.

[ 090.013 ] ( AY )

O, köle âzat etmektir.

[ 090.013 ] ( EO )

(Fekki rakabe) esîr bir boyun kurtarmak

[ 090.013 ] ( ES )

Köle azat etmek,

[ 090.013 ] ( NQ )

(It is) Freeing a neck (slave, etc.)

[ 090.014 ] ( KK )

أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ ﴿ ١٤ ﴾

[ 090.014 ] ( MŞ )

Yahut şiddetli bir açlık gününde doyurmak (yemek yedirmek)tir:

[ 090.014 ] ( AY )

yahut şiddetli bir açlık gününde yemek yedirmektir.

[ 090.014 ] ( EO )

Veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek.

[ 090.014 ] ( ES )

Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir,

[ 090.014 ] ( NQ )

Or giving food in a day of hunger (famine),

[ 090.015 ] ( KK )

يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ ﴿ ١٥ ﴾

[ 090.015 ] ( MŞ )

Akraba olan yetimi,

[ 090.015 ] ( AY )

Akrabalığı olan bir yetime...

[ 090.015 ] ( EO )

Yakınlığı olan bir yetîme

[ 090.015 ] ( ES )

Yakınlığı olan bir yetime,

[ 090.015 ] ( NQ )

To an orphan near of kin.

[ 090.016 ] ( KK )

أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ ﴿ ١٦ ﴾

[ 090.016 ] ( MŞ )

Yahut toprağa serilmiş (hiçbir şeyi olmayan) bir yoksulu (doyurmaktır).

[ 090.016 ] ( AY )

yahut toprak üstüne yığılan miskine...

[ 090.016 ] ( EO )

Veya toprak döşenen bir miskîne.

[ 090.016 ] ( ES )

Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

[ 090.016 ] ( NQ )

Or to a Miskin (poor) afflicted with misery.

[ 090.017 ] ( KK )

ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ ﴿ ١٧ ﴾

[ 090.017 ] ( MŞ )

(O sarp yokuşu aşıp geçerken) sonra îman edip de birbirlerine (tâatlere devam etmek, mâsıyetlerden/günahlardan kaçınmak hususunda) sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.
(Hâkim b. Hizâm, müslüman olduktan sonra dedi ki:
Ey Allah'ın Resûlü! Bizler câhiliye döneminde birtakım amellerle Allah'a ibâdet edip ona yakın­laşmaya çalışıyorduk. Onların bize bir faydası olur mu? Peygamber “aleyhisselâm” şöy­le buyurdu:
Geçmişinde işlediğin hayırlar (baki kalmak) üzere müslüman oldun. Bk. Buhârî, II, 521, 773, 896, V, 2233; Müslim, I, 113, 114; Müsned, III, 402.)

[ 090.017 ] ( AY )

(Bütün bunlardan) sonra îman edip de birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye eden kimselerden olmaktır.

[ 090.017 ] ( EO )

Sonra olmadı o iyman edip de sabra vasıyyetleşen ve merhamete vasıyyetleşenlerden.

[ 090.017 ] ( ES )

Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.

[ 090.017 ] ( NQ )

Then he became one of those who believed, and recommended one another to perseverance and patience, and (also) recommended one another to pity and compassion.

[ 090.018 ] ( KK )

أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ ﴿ ١٨ ﴾

[ 090.018 ] ( MŞ )

İşte bunlar meymene ashâbı (amel defterleri sağ tarafından verilenler)dir.

[ 090.018 ] ( AY )

İşte bunlar, (amel defterleri sağ ellerine verilenler) sağcılardır.

[ 090.018 ] ( EO )

Ki onlardır işte meymenet sahibleri (Ashabı meymene).

[ 090.018 ] ( ES )

İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir.

[ 090.018 ] ( NQ )

They are those on the Right Hand (the dwellers of Paradise),

[ 090.019 ] ( KK )

وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ ﴿ ١٩ ﴾

[ 090.019 ] ( MŞ )

Âyetlerimizi inkâr edenler ise, onlar meş’eme ashâbı (amel defterleri sol tarafından verilenler)dir.

[ 090.019 ] ( AY )

Âyetlerimizi inkâr edenler ise; onlar (amel defterleri sol ellerine verilenler) solculardır.

[ 090.019 ] ( EO )

Âyetlerimize küfr edenler ise onlardır işte: Şeâmet sahibleri (Ashabı meş'eme).

[ 090.019 ] ( ES )

Âyetlerimizi tanımayanlar ise, onlardır işte amel defterleri sollarından verilenler.

[ 090.019 ] ( NQ )

But those who disbelieved in Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), they are those on the Left Hand (the dwellers of Hell).

[ 090.020 ] ( KK )

عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 090.020 ] ( MŞ )

(Cezâları,) üzerlerine kapıları sımsıkı kapatılmış bir ateştir.

[ 090.020 ] ( AY )

Onların üzerlerine kapıları kilitlenmiş bir ateş kapanmış olacaktır.

[ 090.020 ] ( EO )

Üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacak.

[ 090.020 ] ( ES )

Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır.

[ 090.020 ] ( NQ )

The Fire will be shut over them (i.e. they will be enveloped by the Fire without any opening or window or outlet.