GASİYE SURESİ

[ 088.001 ] ( KK )

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ ﴿ ١ ﴾

[ 088.001 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm! Şiddet ve dehşetiyle her şeyi) sarıp kaplayacak olan (kıyâmet)in haberi muhakkak ki sana geldi (gelmiş bulunmaktadır).

[ 088.001 ] ( AY )

(Ey Resûlüm! Bütün insanları dehşeti ile) kaplayacak olan kıyâmetin haberi, muhakkak ki sana gelmiştir.

[ 088.001 ] ( EO )

Geldimi sana o Gaşiye hadîsi.

[ 088.001 ] ( ES )

O her şeyi kuşatacak olan Kıyamet'in haberi sana geldi mi?

[ 088.001 ] ( NQ )

Has there come to you the narration of the overwhelming (i.e. the Day of Resurrection);

[ 088.002 ] ( KK )

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ ﴿ ٢ ﴾

[ 088.002 ] ( MŞ )

O gün yüzler (vardır) öne eğik, zillettedir (küfürlerinden dolayı sıkıntılı ve üzüntülüdür).

[ 088.002 ] ( AY )

Bir takım yüzler vardır ki, o gün zelildir;

[ 088.002 ] ( EO )

Bir takım yüzler o gün eğilmiş zillete düşmüştür.

[ 088.002 ] ( ES )

Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete düşmüştür.

[ 088.002 ] ( NQ )

Some faces, that Day, will be humiliated (in the Hell-fire, i.e. the faces of all disbelievers, Jews and Christians, etc.).

[ 088.003 ] ( KK )

عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ ﴿ ٣ ﴾

[ 088.003 ] ( MŞ )

Çalışmış, yorulmuştur. (Cehennemde ateşten zincirleri, bukağıları sürüklemek, ateşten çamura girip çıkmak, ateşten tepelere tırmanıp inmek gibi işler yaparak yorulmuştur veya dünyada kötü işlerde çalışmış, fakat âhirette faydası olmadığı için boşuna yorulmuştur.) 

[ 088.003 ] ( AY )

Çalışmış, fakat boşuna yorulmuştur.

[ 088.003 ] ( EO )

Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur

[ 088.003 ] ( ES )

Çalışmış, yorulmuştur.

[ 088.003 ] ( NQ )

Labouring (hard in the worldly life by worshipping others besides Allah), weary (in the Hereafter with humility and disgrace) .

[ 088.004 ] ( KK )

تَصْلَى نَارًا حَامِيَةً ﴿ ٤ ﴾

[ 088.004 ] ( MŞ )

Kızgın ateşe girer.

[ 088.004 ] ( AY )

Kızgın ateşe girerler,

[ 088.004 ] ( EO )

Kızışmış bir yaslanırlar.

[ 088.004 ] ( ES )

Kızışmış bir ateşe girer.

[ 088.004 ] ( NQ )

They will enter in the hot blazing Fire,

[ 088.005 ] ( KK )

تُسْقَى مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ ﴿ ٥ ﴾

[ 088.005 ] ( MŞ )

Onlara kızgın (son derece sıcak) bir kaynaktan su içirilir.

[ 088.005 ] ( AY )

Kaynar bir kaynaktan içirilirler.

[ 088.005 ] ( EO )

Kızgın bir menba'dan sulanırlar

[ 088.005 ] ( ES )

Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir.

[ 088.005 ] ( NQ )

They will be given to drink from a boiling spring,

[ 088.006 ] ( KK )

لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلاَّ مِنْ ضَرِيعٍ ﴿ ٦ ﴾

[ 088.006 ] ( MŞ )

Onlar için (hayvanların bile yemediği ve öldürücü bir zehir olan) dari' (adlı diken)den başka bir yiyecek yoktur,

[ 088.006 ] ( AY )

Onlara, (hayvanların bile sakınıp yiyemediği) bir nebattan başka yiyecek yok.

[ 088.006 ] ( EO )

Yiyecekleri yok ancak bir darî'.

[ 088.006 ] ( ES )

Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur.

[ 088.006 ] ( NQ )

No food will there be for them but a poisonous thorny plant,

[ 088.007 ] ( KK )

لاَ يُسْمِنُ وَلاَ يُغْنِي مِنْ جُوعٍ ﴿ ٧ ﴾

[ 088.007 ] ( MŞ )

O da ne besler, ne de açlığı giderir.

[ 088.007 ] ( AY )

O, ne besler, ne açlıktan kurtarır.

[ 088.007 ] ( EO )

Ne besler ne açlıktan kurtarır.

[ 088.007 ] ( ES )

O da ne besler, ne de açlığı giderir.

[ 088.007 ] ( NQ )

Which will neither nourish nor avail against hunger.

[ 088.008 ] ( KK )

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌ ﴿ ٨ ﴾

[ 088.008 ] ( MŞ )

O gün yüzler (vardır) mutlu, güzeldir (nimetlere kavuştuklarından dolayı sevinçlidir).

[ 088.008 ] ( AY )

Bir takım yüzler de o gün mes’uddur.

[ 088.008 ] ( EO )

Bir takım yüzler de o gün mes'uddur.

[ 088.008 ] ( ES )

Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludur.

[ 088.008 ] ( NQ )

(Other) faces, that Day, will be joyful,

[ 088.009 ] ( KK )

لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌ ﴿ ٩ ﴾

[ 088.009 ] ( MŞ )

(Dünyada tâat ve ibâdetle) çalışmasından dolayı hoşnuttur,

[ 088.009 ] ( AY )

(Dünyadaki) çalışmasından ötürü hoşnuddur;

[ 088.009 ] ( EO )

Sayinden hoşnuddur.

[ 088.009 ] ( ES )

Yaptığından hoşnuttur.

[ 088.009 ] ( NQ )

Glad with their endeavour (for their good deeds which they did in this world, along with the true Faith of Islamic Monotheism).

[ 088.010 ] ( KK )

فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ ﴿ ١٠ ﴾

[ 088.010 ] ( MŞ )

(Maddî ve manevî olarak) yüksek bir cennettedir.

[ 088.010 ] ( AY )

(Kıymet ve mevkii) yüksek bir cennetde...

[ 088.010 ] ( EO )

Yüksek bir Cennette.

[ 088.010 ] ( ES )

Yüksek bir cennettedir.

[ 088.010 ] ( NQ )

In a lofty Paradise.

[ 088.011 ] ( KK )

لاَ تَسْمَعُ فِيهَا لاَغِيَةً ﴿ ١١ ﴾

[ 088.011 ] ( MŞ )

Orada (lüzumsuz ve) boş bir söz işitmez.

[ 088.011 ] ( AY )

Öyle ki, orada boş bir söz işitmezsin.

[ 088.011 ] ( EO )

Ki onda lağviyyattan bir kelime işidilmez.

[ 088.011 ] ( ES )

Orada boş bir söz işitmez.

[ 088.011 ] ( NQ )

Where they shall neither hear harmful speech nor falsehood,

[ 088.012 ] ( KK )

فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ ﴿ ١٢ ﴾

[ 088.012 ] ( MŞ )

Orada devamlı akan bir kaynak/pınar vardır.

[ 088.012 ] ( AY )

Orada var akan bir kaynak...

[ 088.012 ] ( EO )

Onda carî bir menba'.

[ 088.012 ] ( ES )

Orada akan bir kaynak,

[ 088.012 ] ( NQ )

Therein will be a running spring,

[ 088.013 ] ( KK )

فِيهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌ ﴿ ١٣ ﴾

[ 088.013 ] ( MŞ )

Orada yüksek tahtlar/divanlar vardır.

[ 088.013 ] ( AY )

Orada var yüksek tahtlar,

[ 088.013 ] ( EO )

Onda yüksek serîrler.

[ 088.013 ] ( ES )

Yükseltilmiş divanlar,

[ 088.013 ] ( NQ )

Therein will be thrones raised high,

[ 088.014 ] ( KK )

وَأَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌ ﴿ ١٤ ﴾

[ 088.014 ] ( MŞ )

(İçmeleri için önlerine veya pınarların etrafına) konulmuş kadehler,

[ 088.014 ] ( AY )

(Önlerine) konmuş bardaklar,

[ 088.014 ] ( EO )

Konulmuş küpler.

[ 088.014 ] ( ES )

Konulmuş kadehler,

[ 088.014 ] ( NQ )

And cups set at hand.

[ 088.015 ] ( KK )

وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌ ﴿ ١٥ ﴾

[ 088.015 ] ( MŞ )

Sıra sıra dizilmiş yastıklar,

[ 088.015 ] ( AY )

Dizilmiş yastıklar,

[ 088.015 ] ( EO )

Dizilmiş koltuklar, yastıklar

[ 088.015 ] ( ES )

Dizilmiş koltuklar, yastıklar,

[ 088.015 ] ( NQ )

And cushions set in rows,

[ 088.016 ] ( KK )

وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌ ﴿ ١٦ ﴾

[ 088.016 ] ( MŞ )

Yayılıp serilmiş, saçaklı/yumuşak tüylü halılar vardır.

[ 088.016 ] ( AY )

Ve serilmiş âla döşemeler...

[ 088.016 ] ( EO )

Serilmiş nefîs döşemeler.

[ 088.016 ] ( ES )

Serilmiş halılar vardır.

[ 088.016 ] ( NQ )

And rich carpets (all) spread out.

[ 088.017 ] ( KK )

أَفَلاَ يَنْظُرُونَ إِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ ﴿ ١٧ ﴾

[ 088.017 ] ( MŞ )

Onlar (o kâfirler), o deveye hâlâ (ibret gözü ile) bakmazlar mı, nasıl yaratılmıştır?

[ 088.017 ] ( AY )

(O kâfirler, ibret gözü ile) hâlâ bakmazlar mı deveye, nasıl yaratılmış? (Kudret ve ilmimize delâlet eden eserleri onda görmezler mi)?

[ 088.017 ] ( EO )

Ya hâlâ bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış?

[ 088.017 ] ( ES )

Bakmıyorlar mı o develere, nasıl yaratılmış?

[ 088.017 ] ( NQ )

Do they not look at the camels, how they are created?

[ 088.018 ] ( KK )

وَإِلَى السَّمَاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ ﴿ ١٨ ﴾

[ 088.018 ] ( MŞ )

Göğe (bakmazlar mı,) nasıl yükseltilmiştir?

[ 088.018 ] ( AY )

Göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltilmiş?

[ 088.018 ] ( EO )

Ve o göğe: nasıl kaldırılmış?

[ 088.018 ] ( ES )

Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş?

[ 088.018 ] ( NQ )

And at the heaven, how it is raised?

[ 088.019 ] ( KK )

وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ ﴿ ١٩ ﴾

[ 088.019 ] ( MŞ )

Dağlara (bakmazlar mı,) nasıl dikilmiştir?

[ 088.019 ] ( AY )

Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmiş?

[ 088.019 ] ( EO )

Ve o dağlara: nasıl dikilmiş?

[ 088.019 ] ( ES )

Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş?

[ 088.019 ] ( NQ )

And at the mountains, how they are rooted and fixed firm?

[ 088.020 ] ( KK )

وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 088.020 ] ( MŞ )

Yere de (bakmazlar mı,) nasıl yayılıp döşenmiştir?

[ 088.020 ] ( AY )

Yere de bakmazlar mı, nasıl döşenmiş?

[ 088.020 ] ( EO )

Ve o Arza nasıl satıhlanmış?

[ 088.020 ] ( ES )

Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?

[ 088.020 ] ( NQ )

And at the earth, how it is spread out?

[ 088.021 ] ( KK )

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ ﴿ ٢١ ﴾

[ 088.021 ] ( MŞ )

O hâlde (Resûlüm) sen (onlara Allah’ın nimetlerini, tevhid delillerini) hatırlat. Sen ancak bir hatırlatıcısın. 

[ 088.021 ] ( AY )

Artık sen (Ey Resûlüm, deliller göstererek) nasihat et. Sen ancak bir öğüd vericisin.

[ 088.021 ] ( EO )

haydi ıhtar et; sen şimdi sırf bir ögütçüsün.

[ 088.021 ] ( ES )

Haydi öğüt ver; sen şimdi sırf bir öğütçüsün.

[ 088.021 ] ( NQ )

So remind them (O Muhammad ( )), you are only a one who reminds.

[ 088.022 ] ( KK )

لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 088.022 ] ( MŞ )

Sen, onlar üzerinde bir zorlayıcı değilsin.

[ 088.022 ] ( AY )

Sen, onlar üzerine bir zorlayıcı değilsin.

[ 088.022 ] ( EO )

Üzerlerine musallat değilsin.

[ 088.022 ] ( ES )

Onların üzerinde bir zorba değilsin.

[ 088.022 ] ( NQ )

You are not a dictator over them.

[ 088.023 ] ( KK )

إِلاَّ مَنْ تَوَلَّى وَكَفَرَ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 088.023 ] ( MŞ )

Ancak kim (îmandan) yüz çevirir, (Kur'ân’ı) inkâr ederse,

[ 088.023 ] ( AY )

Ancak (öğüdden sonra) yüz çeviren ve (Allah’ı) inkâr eden (var ya),

[ 088.023 ] ( EO )

Ancak tersine giden ve küfr eden başka

[ 088.023 ] ( ES )

Ancak kim yüz çevirir ve kâfir olursa,

[ 088.023 ] ( NQ )

Save the one who turns away and disbelieves

[ 088.024 ] ( KK )

فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ ﴿ ٢٤ ﴾

[ 088.024 ] ( MŞ )

Allah da onu en büyük azap ile azap eder.

[ 088.024 ] ( AY )

Allah onu, en büyük azabla azablandıracaktır.

[ 088.024 ] ( EO )

Ki Allah onları en büyük azâb ile ta'zib edecek.

[ 088.024 ] ( ES )

Allah ona en büyük azap ile azap edecek.

[ 088.024 ] ( NQ )

Then Allah will punish him with the greatest punishment.

[ 088.025 ] ( KK )

إِنَّ إِلَيْنَا إِيَابَهُمْ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 088.025 ] ( MŞ )

Şüphe yok ki, onların (öldükten sonra) dönüşleri ancak bizedir.

[ 088.025 ] ( AY )

Muhakkak ki, onların dönüşleri bizedir.

[ 088.025 ] ( EO )

Muhakkak onlar döne dolaşa bize gelecekler.

[ 088.025 ] ( ES )

Kuşkusuz onlar döne dolaşa bize gelecekler.

[ 088.025 ] ( NQ )

Verily, to Us will be their return;

[ 088.026 ] ( KK )

ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 088.026 ] ( MŞ )

Sonra onların (yaptıkları işlere göre) hesapları(nı görmek) de muhakkak bize âittir.

[ 088.026 ] ( AY )

Sonra onların hesablarını görmek de yalnız bize aiddir.

[ 088.026 ] ( EO )

Sonrada muhakkak bize hisab verecekler.

[ 088.026 ] ( ES )

Sonra da bize hesap verecekler.

[ 088.026 ] ( NQ )

Then verily, for Us will be their reckoning.