A'LA SURESİ

[ 087.001 ] ( KK )

سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى ﴿ ١ ﴾

[ 087.001 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm), Rabbinin yüce ismini tesbih (ve tenzih) et (Rabbini, en yüce ta'zîm ile zikret veya O’nu O’na lâyık olmayacak şeylerden tenzîh et (uzaklaştır) yahut sübhâne rabbiye'l-a'lâ de). 

[ 087.001 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), Rabbinin çok yüce adını tesbih et; (Sübhane Rabbiye’l-A’lâ, de).

[ 087.001 ] ( EO )

Tesbih et rabının a'lâ ismine.

[ 087.001 ] ( ES )

Rabbinin yüce adını tesbih et.

[ 087.001 ] ( NQ )

Glorify the Name of your Lord, the Most High,

[ 087.002 ] ( KK )

اَلَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى ﴿ ٢ ﴾

[ 087.002 ] ( MŞ )

O, (her şeyi) yaratan ve düzene koyan (canlılarda organların dengeli ve uyum içinde çalışması ve gelişmelerini sağlayabilmesi için genetik yapılarını kuran)dır. 

[ 087.002 ] ( AY )

O Rabbin ki (her şeyi) yarattı da düzenine koydu.

[ 087.002 ] ( EO )

O rabbın ki yarattı da düzenine koydu.

[ 087.002 ] ( ES )

Yaratıp düzene koyan O'dur.

[ 087.002 ] ( NQ )

Who has created (everything), and then proportioned it;

[ 087.003 ] ( KK )

وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى ﴿ ٣ ﴾

[ 087.003 ] ( MŞ )

(Varlığın adedini, cinslerini, türlerini, özelliklerini, fiillerini ve ömürlerini) takdir eden ve hidâyeti (hayır ve şer yollarını) gösteren (varlığın tabiatına veya irâdesine göre yön veren) O'dur.
([O Allah,]) her şeyi yaratıp onu inceden inceye takdir ve [mukadderâtını] tayin etmiştir. Bk. Furkân 25/2)

[ 087.003 ] ( AY )

O Rabbin ki, (eşyanın cins ve nevilerini) takdir etti de doğru yolu gösterdi.

[ 087.003 ] ( EO )

O rabbın ki takdir etti de hidayet buyurdu.

[ 087.003 ] ( ES )

Takdir edip hidayeti gösteren O'dur.

[ 087.003 ] ( NQ )

And Who has measured (preordainments for each and everything even to be blessed or wretched); then guided (i.e. showed mankind the right as well as wrong paths, and guided the animals to pasture);

[ 087.004 ] ( KK )

وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَى ﴿ ٤ ﴾

[ 087.004 ] ( MŞ )

O (Rabbin ki,) otlağı (yeşil otu) çıkardı, 

[ 087.004 ] ( AY )

O Rabbin ki, (yemyeşil) otlakları çıkardı;

[ 087.004 ] ( EO )

O rabbın ki o İbni mer'ayı çıkardı

[ 087.004 ] ( ES )

Otlağı çıkaran,

[ 087.004 ] ( NQ )

And Who brings out the pasturage,

[ 087.005 ] ( KK )

فَجَعَلَهُ غُثَاءً أَحْوَى ﴿ ٥ ﴾

[ 087.005 ] ( MŞ )

Sonra da onu, kupkuru, siyah bir çerçöpe çevirdi.

[ 087.005 ] ( AY )

Sonra da onu, kurumuş, kararmış bir hale çevirdi.

[ 087.005 ] ( EO )

Sonra da onu karamsı bir sel kusuğuna çevirdi.

[ 087.005 ] ( ES )

Sonra da onu karamsı bir sel köpüğü haline getiren O'dur.

[ 087.005 ] ( NQ )

And then makes it dark stubble.

[ 087.006 ] ( KK )

سَنُقْرِئُكَ فَلاَ تَنْسَى ﴿ ٦ ﴾

[ 087.006 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm!) Sana (Cebrâîl “aleyhisselâm” vasıtasıyla veya ilham vererek Kur'ân'ı) biz okutacağız (silinmemek üzere onu hâfızana/belleğine kaydedeceğiz) ve (onu asla) unutmayacaksın.

[ 087.006 ] ( AY )

Bundan böyle, sana (Cebrâil’in öğreteceği üzere) Kur’ân okutacağız da unutmıyacaksın.

[ 087.006 ] ( EO )

Bundan böyle sana Kur'an okutacağız da unutmayacaksın

[ 087.006 ] ( ES )

Bundan böyle sana Kur'ân'ı okutacağız da unutmayacaksın.

[ 087.006 ] ( NQ )

We shall make you to recite (the Qur'an), so you (O Muhammad ( )) shall not forget (it),

[ 087.007 ] ( KK )

إِلاَّ مَا شَاءَ اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى ﴿ ٧ ﴾

[ 087.007 ] ( MŞ )

Ancak (tilâvetini veya hükmünü neshetmek suretiyle) Allah’ın (unutmasını) dilediği (kısmı) müstesna. Çünkü O (Allah,) açığı da bilir, gizliyi de.
(Peygamber “aleyhisselâm”, âyet-i kerîmeler indirildiği zaman, unutma endişesiyle, Cebrâîl “aleyhisselâm”ın okuyuşu ile beraber açıktan okurdu. Sanki bu âyette kendisine “Kırâatte acele etme. Çünkü sen unutmayacaksın. Kendini cehren okuyuşla yorma.” buyrulmuştur. Bk. Celâleyn.
Ey Resûlüm! Cebrâîl “aleyhisselâm” onu [Kur’ân’ı sana okurken] acele [ezber] etmen için [daha vahiy tamamlanmadan] dilini onunla hareket ettirme. Bk. Kıyâme 75/16.
Şüphesiz onu [kalbinde] toplamak, onu [dilinde] okutmak bize âittir. Bk. Kıyâme 75/17.
O hâlde [Resûlüm] biz onu [Cebrâîl vâsıtasıyla] okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. [Onun için Peygamber “aleyhisselâm” da önce dinler, sonra okurdu.] Bk. Kıyâme 75/18.)

[ 087.007 ] ( AY )

Ancak Allah’ın (nesh edip de unutulmasını) dilediği müstesna... Çünkü O, aşikârı da bilir, gizliyi de...

[ 087.007 ] ( EO )

Yalnız Allahın dilediği başka çünkü o açığı da bilir gizliyi de

[ 087.007 ] ( ES )

Yalnız Allah'ın dilediği başkadır. Çünkü o açığı da bilir, gizliyi de.

[ 087.007 ] ( NQ )

Except what Allah, may will, He knows what is apparent and what is hidden.

[ 087.008 ] ( KK )

وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَى ﴿ ٨ ﴾

[ 087.008 ] ( MŞ )

Biz seni (dinî ahkâma uyma veya hayır işleme yahut cenneti kazanma hususunda) en kolay olana muvaffak edeceğiz (hazırlayacağız).

[ 087.008 ] ( AY )

Hem seni, (vahy ezberlemek, şerîatı tebliğ etmek hususunda) en kolay yola muvaffak kılacağız.

[ 087.008 ] ( EO )

Ve seni en kolay yola muvaffak kılacağız.

[ 087.008 ] ( ES )

Seni en kolay yola muvaffak kılacağız.

[ 087.008 ] ( NQ )

And We shall make easy for you (O Muhammad ( )) the easy way (i.e. the doing of righteous deeds).

[ 087.009 ] ( KK )

فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَى ﴿ ٩ ﴾

[ 087.009 ] ( MŞ )

O hâlde eğer öğüt/hatırlatma fayda verirse, öğüt ver (teblîğ vazifeni yap).
(İmâm Cürcânî dedi ki: Fayda vermeyecek olsa dahi hatırlatmak, öğüt vermek vâciptir. Âyetteki emir: “İster fayda versin, ister vermesin, sen öğüt ver.” demektir. "İster vermesin" kısmı hazfedilmiştir. Bk. Kurtubî.)

[ 087.009 ] ( AY )

O hâlde, fayda versin (yahut fayda vermesin), sen Kur’ân ile öğüd ver; (tebliğ vazifeni yap).

[ 087.009 ] ( EO )

Onun için öğüd ver: öğüd fâide verirse.

[ 087.009 ] ( ES )

Onun için öğüt ver, eğer öğüt fayda verirse.

[ 087.009 ] ( NQ )

Therefore remind (men) in case the reminder profits (them).

[ 087.010 ] ( KK )

سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشَى ﴿ ١٠ ﴾

[ 087.010 ] ( MŞ )

(Allah’a saygısından dolayı) korkan öğüt alacak (öğütten yararlanacak)tır,

[ 087.010 ] ( AY )

Muhakkak ki Allah’dan korkan öğüd alacaktır.

[ 087.010 ] ( EO )

Saygısı olan öğüd alacaktır.

[ 087.010 ] ( ES )

Saygısı olan öğüt alacaktır.

[ 087.010 ] ( NQ )

The reminder will be received by him who fears (Allah),

[ 087.011 ] ( KK )

وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى ﴿ ١١ ﴾

[ 087.011 ] ( MŞ )

Şakî (kâfir/bedbaht) olan ise ondan kaçınır.

[ 087.011 ] ( AY )

Kâfir olan ise, öğüd almaktan kaçınacaktır.

[ 087.011 ] ( EO )

Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır.

[ 087.011 ] ( ES )

Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır.

[ 087.011 ] ( NQ )

But it will be avoided by the wretched,

[ 087.012 ] ( KK )

اَلَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَى ﴿ ١٢ ﴾

[ 087.012 ] ( MŞ )

O, (dünyada uğrayacağı azaba göre) en büyük ateşe girecektir.

[ 087.012 ] ( AY )

Ki o, en büyük ateşe girecek;

[ 087.012 ] ( EO )

O ki en büyük ateşe yaslanacaktır.

[ 087.012 ] ( ES )

O ki, en büyük ateşe girecektir.

[ 087.012 ] ( NQ )

Who will enter the great Fire and made to taste its burning,

[ 087.013 ] ( KK )

ثُمَّ لاَ يَمُوتُ فِيهَا وَلاَ يَحْيَا ﴿ ١٣ ﴾

[ 087.013 ] ( MŞ )

Sonra orada ne ölecek, ne de hayat bulacaktır.

[ 087.013 ] ( AY )

Sonra orada ne ölecek, ne de hayat bulacaktır...

[ 087.013 ] ( EO )

Sonra ne ölecek onda ne hayat bulacaktır.

[ 087.013 ] ( ES )

Sonra ne ölecek onda, ne de hayat bulacaktır.

[ 087.013 ] ( NQ )

Wherein he will neither die (to be in rest) nor live (a good living).

[ 087.014 ] ( KK )

قَدْ أَفْلَحَ مَنْ تَزَكَّى ﴿ ١٤ ﴾

[ 087.014 ] ( MŞ )

(Küfürden, günahtan kaçarak veya Allah’tan korkarak yahut namaz için temizlik yaparak yahut da zekâtını veya sadaka-i fıtrını vererek) temizlenen, gerçekten felâh bulmuş (saâdete/kurtuluşa ermiştir).

[ 087.014 ] ( AY )

Gerçekten kurtulmuştur, (küfür ve masiyyetten) temizlenen;

[ 087.014 ] ( EO )

Doğrusu felâh buldu tezekkî eden.

[ 087.014 ] ( ES )

Doğrusu felah buldu (günahtan) temizlenen.

[ 087.014 ] ( NQ )

Indeed whosoever purifies himself (by avoiding polytheism and accepting Islamic Monotheism) shall achieve success,

[ 087.015 ] ( KK )

وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّى ﴿ ١٥ ﴾

[ 087.015 ] ( MŞ )

Rabbinin ismini zikredip (Allahü Ekber diyerek tahrîm/iftitah tekbirini getirip) de (beş vakit) namaz(ı veya bayram günü tekbir getirerek bayram namazını) kılan (saâdete kavuşmuştur).

[ 087.015 ] ( AY )

Ve Rabbinin ismini anıp da namaz kılan...

[ 087.015 ] ( EO )

Ve rabbının ismini anıp da namaz kılan

[ 087.015 ] ( ES )

Rabbinin adını anıp namaz kılan.

[ 087.015 ] ( NQ )

And remembers (glorifies) the Name of his Lord (worships none but Allah), and prays (five compulsory prayers andNawafil additional prayers).

[ 087.016 ] ( KK )

بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا ﴿ ١٦ ﴾

[ 087.016 ] ( MŞ )

Fakat (ey kâfirler,) siz dünya hayatını (âhirete) tercih ediyorsunuz.

[ 087.016 ] ( AY )

Fakat (ey kâfirler!) siz dünya hayatını (Âhirete) tercih ediyorsunuz.

[ 087.016 ] ( EO )

Fakat siz Dünya hayatı tercih ediyorsunuz.

[ 087.016 ] ( ES )

Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

[ 087.016 ] ( NQ )

Nay, you prefer the life of this world;

[ 087.017 ] ( KK )

وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى ﴿ ١٧ ﴾

[ 087.017 ] ( MŞ )

Hâlbuki âhiret, (dünyadan) daha hayırlı ve daha devamlıdır (sonsuzdur).
(Peygamber “aleyhisselâm” şöyle buyurdu:
Âhirete [göre] dünya [hayatı], ancak sizden birinin parmağını denize daldırması gibidir. [Parmağını çıkardıktan son­ra] denizden ne aldığına bir baksın. [İşte o dünyadır! O kadar kısa ve değersizdir.] Bk. Müslim, IV, 2193; İbn Mâce, II, 1376; İbn Hibbân, Sahîh, XIV, 29. 

[ 087.017 ] ( AY )

Hâlbuki Âhiret, daha hayırlı ve daha devamlıdır.

[ 087.017 ] ( EO )

Halbuki âhıret daha hayırlı ve daha bakâlıdır

[ 087.017 ] ( ES )

Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

[ 087.017 ] ( NQ )

Although the Hereafter is better and more lasting.

[ 087.018 ] ( KK )

إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى ﴿ ١٨ ﴾

[ 087.018 ] ( MŞ )

Şübhesiz ki bu (hükümler1), öncekilerin sahîfelerinde (kitaplarında) da vardır:
1 On dördüncü âyetten itibaren olanlar.

[ 087.018 ] ( AY )

Şüphesiz bu, (on dördüncü âyetten itibaren olan hükümler) evvelkilerin kitaplarında vardır:

[ 087.018 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki vardır bu evvelki suhuflarda.

[ 087.018 ] ( ES )

Kuşkusuz bu ilk sahifelerde vardır,

[ 087.018 ] ( NQ )

Verily! This is in the former Scriptures,

[ 087.019 ] ( KK )

صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى ﴿ ١٩ ﴾

[ 087.019 ] ( MŞ )

(Peygamberlerim Hazret-i) İbrâhîm ve (Hazret-i) Mûsâ'nın suhûfunda (Hazret-i İbrâhîm’in sahîfelerinde ve Tevrât’ta da bulunmaktadır). 

[ 087.019 ] ( AY )

İbrâhîm’in ve Mûsa’nın kitaplarında...

[ 087.019 ] ( EO )

İbrahim ve Musânın suhuflarında.

[ 087.019 ] ( ES )

İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde.

[ 087.019 ] ( NQ )

The Scriptures of Ibrahim (Abraham) and Musa (Moses).