BURUC SURESİ
[ 085.001 ] | ( KK ) |
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ ﴿ ١ ﴾ |
[ 085.001 ] | ( MŞ ) |
Yemin olsun, burçlara sahip semâya (gökyüzüne), |
[ 085.001 ] | ( AY ) |
Kasem olsun, burçlar sahibi semâya, |
[ 085.001 ] | ( EO ) |
O Semai zatilbüruca. |
[ 085.001 ] | ( ES ) |
Burçlar sahibi gökyüzüne, |
[ 085.001 ] | ( NQ ) |
By the heaven, holding the big stars . |
[ 085.002 ] | ( KK ) |
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ ﴿ ٢ ﴾ |
[ 085.002 ] | ( MŞ ) |
(Mü'minlere müjde, kâfirlere tehdîd olan) o vad edilmiş güne (kıyâmete) (ve) |
[ 085.002 ] | ( AY ) |
O vaad edilen güne (kıyâmete), |
[ 085.002 ] | ( EO ) |
Ve o yevmi mev'uda. |
[ 085.002 ] | ( ES ) |
Vaad olunan o güne, |
[ 085.002 ] | ( NQ ) |
And by the Promised Day (i.e. the Day of Resurrection); |
[ 085.003 ] | ( KK ) |
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ ﴿ ٣ ﴾ |
[ 085.003 ] | ( MŞ ) |
(O günde) şâhit (şâhitlik eden) ile meşhûd (şâhitlik edilen)e (veya Cuma ve Arefe günlerine) yemin olsun ki: |
[ 085.003 ] | ( AY ) |
Cumaya ve arefe gününe ki, |
[ 085.003 ] | ( EO ) |
Ve şâhide ve meşhûda kasem olsun |
[ 085.003 ] | ( ES ) |
Şahitlik edene ve edilene andolsun ki, |
[ 085.003 ] | ( NQ ) |
And by the witnessing day (i.e. Friday), and by the witnessed day [i.e. the day of 'Arafat (Hajj) the ninth of Dhul-Hijjah]; |
[ 085.004 ] | ( KK ) |
قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ ﴿ ٤ ﴾ |
[ 085.004 ] | ( MŞ ) |
Kahroldu (kahrolsun/canı çıksın) o (eski devirlerde Müminlere çeşitli eziyetler yapmış ve lânetlenmiş olan) Ashâb-ı Uhdûd (hendeğin sahipleri!) (Onlar gibi Mekke kâfirleri de lânete uğratılmışlardır.) |
[ 085.004 ] | ( AY ) |
(Eski devirlerde mü'minlere çeşitli eziyetler yapan ve) Ashâb-ı Uhdûd (diye adlanan kavim lânet edildiği gibi, Mekke müşrikleri de) lânetlenmiştir. |
[ 085.004 ] | ( EO ) |
Tel'ıyn edildi sahibleri o uhdudun. |
[ 085.004 ] | ( ES ) |
Kahroldu o hendeğin sahipleri, |
[ 085.004 ] | ( NQ ) |
Cursed were the people of the ditch (the story of the Boy and the King). |
[ 085.005 ] | ( KK ) |
النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ ﴿ ٥ ﴾ |
[ 085.005 ] | ( MŞ ) |
(Uhdûd'un) işkenceleri alevli ateştendi. (Dinlerinden dönmeleri için Müminleri içi ateşle dolu hendeklere atıyorlardı.) |
[ 085.005 ] | ( AY ) |
İşkenceleri (Uhdûdun), alevli ateştendi. |
[ 085.005 ] | ( EO ) |
O çıralı ateşin |
[ 085.005 ] | ( ES ) |
O çıralı ateşin, |
[ 085.005 ] | ( NQ ) |
Fire supplied (abundantly) with fuel, |
[ 085.006 ] | ( KK ) |
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ ﴿ ٦ ﴾ |
[ 085.006 ] | ( MŞ ) |
O zaman onlar, (o ateşin) etrafında oturuyorlardı. |
[ 085.006 ] | ( AY ) |
O vakit, (o zalim kâfirler) ateşin etrafında oturmuştular; |
[ 085.006 ] | ( EO ) |
O vakıt ki üzerine oturmuştular. |
[ 085.006 ] | ( ES ) |
Hani o ateşin başına oturmuşlar, |
[ 085.006 ] | ( NQ ) |
When they sat by it (fire), |
[ 085.007 ] | ( KK ) |
وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ ﴿ ٧ ﴾ |
[ 085.007 ] | ( MŞ ) |
Onlar, Müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı. (Müslümanların ateşte nasıl yandığına, feryat ettiğine bakıyorlardı.) |
[ 085.007 ] | ( AY ) |
Ve mü'minlere yaptıklarına, (onları yakmalarına) şahid bulunuyorlardı. |
[ 085.007 ] | ( EO ) |
Mü'minlere yaptıklarına karşı şâhid de oluyorlardı |
[ 085.007 ] | ( ES ) |
Müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı. |
[ 085.007 ] | ( NQ ) |
And they witnessed what they were doing against the believers (i.e. burning them). |
[ 085.008 ] | ( KK ) |
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلاَّ أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ ﴿ ٨ ﴾ |
[ 085.008 ] | ( MŞ ) |
(Müminlere) kızmalarının sebebi, (o Müminlerin) ancak azîz (yegâne gâlip) (ve) hamîd (övgüye lâyık) olan Allah'a îman etmelerindendi. |
[ 085.008 ] | ( AY ) |
Mü'minlere kızdıkları da, ancak Azîz, Hamîd olan Allaha îman etmeleri idi. |
[ 085.008 ] | ( EO ) |
Onlardan kızdıkları da yalnız azîz, hamîd olan Allaha iyman etmeleri idi. |
[ 085.008 ] | ( ES ) |
Müminlere kızmalarının sebebi de, onların yalnız çok güçlü ve övgüye lâyık olan Allah'a iman etmeleri idi. |
[ 085.008 ] | ( NQ ) |
They had nothing against them, except that they believed in Allah, the All-Mighty, Worthy of all Praise! |
[ 085.009 ] | ( KK ) |
اَلَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ ﴿ ٩ ﴾ |
[ 085.009 ] | ( MŞ ) |
O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü (ve idâresi) O'nundur (Ona aittir). Allah her şeye hakkıyla şâhittir. |
[ 085.009 ] | ( AY ) |
O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü Onundur ve Allah her şeye şâhittir. |
[ 085.009 ] | ( EO ) |
Ki bütün Semavât ve Arz mülkü onundur ve Allah, her şey'e şâhiddir. |
[ 085.009 ] | ( ES ) |
O Allah ki, göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur ve Allah her şeye şahittir. |
[ 085.009 ] | ( NQ ) |
Who, to Whom belongs the dominion of the heavens and the earth! And Allah is Witness over everything. |
[ 085.010 ] | ( KK ) |
إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 085.010 ] | ( MŞ ) |
Şüphe yok ki, erkek Mü'minlerle kadın Mü'minleri (ateşe atarak) belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenler (yok mu?) İşte onlara (küfürlerinden dolayı bir) cehennem azâbı, bir de (Mü'minleri yaktıkları için) yangın azâbı vardır. |
[ 085.010 ] | ( AY ) |
Muhakkak ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara eziyet edenler, sonra da tevbe etmiyenler (var ya), işte onlara cehennem azabı var ve onlara yangın azabı var... |
[ 085.010 ] | ( EO ) |
O kimseler ki mü'minîn ve mü'minâta fitne yapmışlar, sonra da tevbe etmemişlerdir muhakkak artık onlara Cehennem azâbı var ve onlara yangın azâbı vardır. |
[ 085.010 ] | ( ES ) |
İnanan erkek ve kadınlara işkence yapıp sonra da tevbe etmeyenlere cehennem azabı ve yangın azabı vardır. |
[ 085.010 ] | ( NQ ) |
Verily, those who put into trial the believing men and believing women (by torturing them and burning them), and then do not turn in repentance, (to Allah), will have the torment of Hell, and they will have the punishment of the burning Fire. |
[ 085.011 ] | ( KK ) |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ ﴿ ١١ ﴾ |
[ 085.011 ] | ( MŞ ) |
Şüphesiz îman eden ve sâlih ameller işleyenlere (gelince:) Onlara (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu, büyük bir kurtuluştur! |
[ 085.011 ] | ( AY ) |
İman edip sâlih ameller işliyenlere gelince; onlara (ağaçları ve evleri) altından ırmaklar akar cennetler var. İşte büyük kurtuluş budur... |
[ 085.011 ] | ( EO ) |
O kimseler ki iyman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, muhakkak onlara altından ırmaklar akar Cennetler var, işte o büyük kurtuluş dur. |
[ 085.011 ] | ( ES ) |
İnanan ve iyi amel yapanlar için de altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş odur. |
[ 085.011 ] | ( NQ ) |
Verily, those who believe and do righteous good deeds, for them will be Gardens under which rivers flow (Paradise). That is the great success. |
[ 085.012 ] | ( KK ) |
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 085.012 ] | ( MŞ ) |
Şüphesiz Rabbinin (zâlimleri azap ile) yakalaması çok şiddetlidir. |
[ 085.012 ] | ( AY ) |
Gerçekten Rabbinin (zâlimleri azabla) yakalayıvermesi çok şiddetlidir. |
[ 085.012 ] | ( EO ) |
Hakîkat rabbının tutuşu şediddir |
[ 085.012 ] | ( ES ) |
Kuşkusuz Rabbinin yakalaması serttir. |
[ 085.012 ] | ( NQ ) |
Verily, (O Muhammad ( )) the Grip (Punishment) of your Lord is severe. |
[ 085.013 ] | ( KK ) |
إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 085.013 ] | ( MŞ ) |
Çünkü (varlığı) ilkin (yoktan) var eden ve (ölümden sonra tekrar) geri getiren (dirilten) O'dur. |
[ 085.013 ] | ( AY ) |
Çünkü O, (mahlûkâtı yoktan var edip) yaratır ve, (sonra öldürüb tekrar) diriltir. |
[ 085.013 ] | ( EO ) |
Çünkü o hem mübdî hem muîddir |
[ 085.013 ] | ( ES ) |
Yoktan o yaratır ve tekrar o diriltir. |
[ 085.013 ] | ( NQ ) |
Verily, He it is Who begins (punishment) and repeats (punishment in the Hereafter) (or originates the creation of everything, and then repeats it on the Day of Resurrection). |
[ 085.014 ] | ( KK ) |
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 085.014 ] | ( MŞ ) |
O, gafûr (tevbe eden Mü'minleri çok bağışlayan)dır (ve) vedûd (kendisine itâat edenleri çok seven)dir. |
[ 085.014 ] | ( AY ) |
Bununla beraber O, Gafûrdur = tevbe edenleri bağışlayandır. Vedûddur = itâatkârları sevendir. |
[ 085.014 ] | ( EO ) |
Onunla beraber gafurdur, çok sevgili (vedud) dur. |
[ 085.014 ] | ( ES ) |
Bununla beraber çok bağışlayandır, çok sevendir. |
[ 085.014 ] | ( NQ ) |
And He is Oft-Forgiving, full of love (towards the pious who are real true believers of Islamic Monotheism), |
[ 085.015 ] | ( KK ) |
ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 085.015 ] | ( MŞ ) |
Arşın sâhibidir. Mecîd (zâtında ve sıfatlarında çok yüce)dir. |
[ 085.015 ] | ( AY ) |
Arşın sahibidir, Mecîddir = zâtında ve sıfatında pek büyüktür. |
[ 085.015 ] | ( EO ) |
Arşın sahibi, şanlı (mecîd) dir. |
[ 085.015 ] | ( ES ) |
Arş'ın sahibidir, yücedir. |
[ 085.015 ] | ( NQ ) |
Owner of the throne, the Glorious |
[ 085.016 ] | ( KK ) |
فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 085.016 ] | ( MŞ ) |
Dilediğini yapandır. |
[ 085.016 ] | ( AY ) |
Dilediğini hemen yapandır. |
[ 085.016 ] | ( EO ) |
Dilediğini yapar (fa'alün limâ yürîd) dir |
[ 085.016 ] | ( ES ) |
Dilediğini yapandır. |
[ 085.016 ] | ( NQ ) |
He does what He intends (or wills). |
[ 085.017 ] | ( KK ) |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 085.017 ] | ( MŞ ) |
(Ey Resûlüm, küfürleri yüzünden helâk olan) o orduların haberi sana geldi mi? |
[ 085.017 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm) geldi ya sana haberleri (o kâfirler topluluğu) orduların: |
[ 085.017 ] | ( EO ) |
geldi ya, sana kıssası o orduların (o cünudun). |
[ 085.017 ] | ( ES ) |
O orduların kıssası sana geldi mi? |
[ 085.017 ] | ( NQ ) |
Has the story reached you of the hosts, |
[ 085.018 ] | ( KK ) |
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 085.018 ] | ( MŞ ) |
(Yani) Firavn ve Semûd (kavimlerinin)? |
[ 085.018 ] | ( AY ) |
Fir'avunun ve Semûdun... (Bunların, peygamberlerini tekzib edişlerini ve sonunda helâk edilişlerini biliyorsun. O hâlde sen müşriklerin eziyetlerine sabret ve onları böyle bir akıbetle korkut). |
[ 085.018 ] | ( EO ) |
Fir'avnin ve Semudün. |
[ 085.018 ] | ( ES ) |
Yani Firavun ve Semud'un? |
[ 085.018 ] | ( NQ ) |
Of Fir'aun (Pharaoh) and Thamud? |
[ 085.019 ] | ( KK ) |
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 085.019 ] | ( MŞ ) |
Fakat (kavminden) o kâfir olanlar, hâlâ bir yalanlama içindedirler. |
[ 085.019 ] | ( AY ) |
Fakat o kâfir olanlar, hâlâ inkârdadırlar. |
[ 085.019 ] | ( EO ) |
Fakat o küfredenler hâlâ bir tekzibe. |
[ 085.019 ] | ( ES ) |
Fakat o inkarcılar hâlâ bir yalanlama içinde. |
[ 085.019 ] | ( NQ ) |
Nay! The disbelievers (persisted) in denying (Prophet Muhammad ( ) and his Message of Islamic Monotheism). |
[ 085.020 ] | ( KK ) |
وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 085.020 ] | ( MŞ ) |
Hâlbuki Allah, (ilim ve kudreti ile) onları arkalarından kuşatmıştır. |
[ 085.020 ] | ( AY ) |
Hâlbuki, Allah (kendilerini, ilim ve kudreti ile) arkalarından kuşatmıştır. |
[ 085.020 ] | ( EO ) |
Halbuki Allah arkalarından kuşatmış. |
[ 085.020 ] | ( ES ) |
Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır. |
[ 085.020 ] | ( NQ ) |
And Allah encompasses them from behind! (i.e. all their deeds are within His Knowledge, and He will requite them for their deeds). |
[ 085.021 ] | ( KK ) |
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَجِيدٌ ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 085.021 ] | ( MŞ ) |
Hakikatte (kâfirlerin yalanladıkları) o (kitâp) çok şerefli bir Kur'ândır: |
[ 085.021 ] | ( AY ) |
(Onlar Kurânı inkâr ededursunlar), şüphesiz o çok şerefli bir Kurândır. |
[ 085.021 ] | ( EO ) |
Fakat o şanlı bir Kur'andır. |
[ 085.021 ] | ( ES ) |
Hayır o şerefli bir Kur'ân'dır. |
[ 085.021 ] | ( NQ ) |
Nay! This is a Glorious Qur'an, |
[ 085.022 ] | ( KK ) |
فِي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 085.022 ] | ( MŞ ) |
(O,) Levh-i Mahfûz'da (her türlü tahrif ve değişiklikten korunan bir levhada yazılı)dır. |
[ 085.022 ] | ( AY ) |
Bir Levh-i Mahfûzdadır. (tahrif ve tağyirden korunmuştur). |
[ 085.022 ] | ( EO ) |
Bir Levhı mahfuzda. |
[ 085.022 ] | ( ES ) |
Levh-i Mahfuz'dadır. |
[ 085.022 ] | ( NQ ) |
(Inscribed) in Al-Lauh Al-Mahfuz (The Preserved Tablet)! |