MUTAFFİFİN SURESİ

[ 083.001 ] ( KK )

وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ ﴿ ١ ﴾

[ 083.001 ] ( MŞ )

Veyl (şiddetli azap) ölçüde ve tartıda hile yapanlara (olsun)!

[ 083.001 ] ( AY )

Azap olsun, ölçüde tartıda noksanlık edenlere...

[ 083.001 ] ( EO )

Veyl o mutaffifîne

[ 083.001 ] ( ES )

Eksik ölçüp tartanların vay haline!

[ 083.001 ] ( NQ )

Woe to Al-Mutaffifin [those who give less in measure and weight (decrease the rights of others)],

[ 083.002 ] ( KK )

اَلَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ ﴿ ٢ ﴾

[ 083.002 ] ( MŞ )

Onlar insanlardan bir şey aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar.

[ 083.002 ] ( AY )

Ki onlar, insanlardan ölçüp (haklarını) aldıkları zaman, tam olarak alırlar.

[ 083.002 ] ( EO )

Ki nâs üzerinden kendilerine ölçtükleri zaman tam basarlar.

[ 083.002 ] ( ES )

Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler.

[ 083.002 ] ( NQ )

Those who, when they have to receive by measure from men, demand full measure,

[ 083.003 ] ( KK )

وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ ﴿ ٣ ﴾

[ 083.003 ] ( MŞ )

Fakat kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman (ölçü ve tartıyı) eksik yaparlar. 

[ 083.003 ] ( AY )

Fakat insanlara (verilmek üzre) ölçtükleri, yahut onlara tarttıkları zaman eksiltirler.

[ 083.003 ] ( EO )

Onlara ölçtükleri veya tarttıkları vakıt ise eksiltirler.

[ 083.003 ] ( ES )

Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.

[ 083.003 ] ( NQ )

And when they have to give by measure or weight to men, give less than due.

[ 083.004 ] ( KK )

أَلاَ يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ ﴿ ٤ ﴾

[ 083.004 ] ( MŞ )

Peki, onlar (öldükten sonra hesap vermek için) diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?

[ 083.004 ] ( AY )

Bunlar, zannetmezler mi ki, öldükten sonra kendileri diriltecekler,

[ 083.004 ] ( EO )

Zannetmez mi bunlar ki ba's olunacaklar?

[ 083.004 ] ( ES )

Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?

[ 083.004 ] ( NQ )

Think they not that they will be resurrected (for reckoning),

[ 083.005 ] ( KK )

لِيَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿ ٥ ﴾

[ 083.005 ] ( MŞ )

(O şiddeti) büyük (olan kıyâmet) gün(ün)de?

[ 083.005 ] ( AY )

Şiddetli büyük bir günde (kıyâmette)?...

[ 083.005 ] ( EO )

Büyük bir gün için.

[ 083.005 ] ( ES )

Büyük bir gün için.

[ 083.005 ] ( NQ )

On a Great Day,

[ 083.006 ] ( KK )

يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿ ٦ ﴾

[ 083.006 ] ( MŞ )

O gün insanlar, âlemlerin Rabbi (olan Allah’ın) huzurunda dururlar.
Bu kıyâmın (ayakta beklemenin) ne kadar olduğu konusunda şu hadis nakledilmiştir:
“Dünya senesiyle üçyüz sene kıyâmda beklerler. Bu müddet zarfında, onlar için hiçbir şey emrolunmaz (söylenmez ve yapılmaz).”
İbn Mes'ûd “radıyallahü anh”dan da, "Onlar, kırk yıl beklerler, sonra onlara hitap olunur (onlarla konuşulur).” dediği nakledilmiştir.
İbn Abbâs “radıyallahü anh”: “Bu müddet, mü'minlere bir namaz kılacak kadar zaman uzunluğunda gelir.” buyurmuştur. Bk. Râzî.
Kıyamet günü insanlar sıkıntıdan o kadar terlerler ki, bu terler yerin yetmiş zirâ (30 m.) derinliğe iner ve yer üstünde de ağızlarını kapatıp kulaklarına kadar ulaşır. Bk. Buhârî, Rikâk 47; Müslim, Cennet 61, (2863).
İbn Ömer “radıyallahü anh”, bu sûreyi okuduğu ve bu âyete geldiği zaman, bundan sonrasını okumaya takati kalmaz ve sesli ağlamaya başlardı. Bk. Râzî.)

[ 083.006 ] ( AY )

O gün insanlar, âlemlerin Rabbi için (O’na hesap vermek için, kabirlerinden) kalkacaklar.

[ 083.006 ] ( EO )

O günki nâs rabbül'âlemîn için kıyam edecekler.

[ 083.006 ] ( ES )

Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rabblerinin huzurunda divan duracaklar.

[ 083.006 ] ( NQ )

The Day when (all) mankind will stand before the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists)?

[ 083.007 ] ( KK )

كَلاَّ إِنَّ كِتَابَ الفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ ﴿ ٧ ﴾

[ 083.007 ] ( MŞ )

Hayır (sakın hileye sapmayın. Âhirette hesâba çekileceğinizi unutmayın). Çünkü füccârın (kâfirlerin) kitabı (amel defterleri) muhakkak ki siccîndedir. 

[ 083.007 ] ( AY )

Hayır, (o hileye sapmayın, Âhireti inkâr etmeyin). Çünkü kâfirlerin (amel) defterleri, (Siccin adı verilen) bir kütükte tesbit edilmiştir.

[ 083.007 ] ( EO )

Hayır hayır: çünkü fâcirlerin yazısı siccîndedir

[ 083.007 ] ( ES )

Hayır hayır, kötülerin yazısı muhakkak Siccin'dedir.

[ 083.007 ] ( NQ )

Nay! Truly, the Record (writing of the deeds) of the Fujjar (disbelievers, sinners, evil-doers and wicked) is (preserved) inSijjin.

[ 083.008 ] ( KK )

وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ ﴿ ٨ ﴾

[ 083.008 ] ( MŞ )

“Sıccîn nedir?” bilir misin (veya siccînin ne olduğunu sana ne bildirdi)? 

[ 083.008 ] ( AY )

Bildin mi Siccîn nedir?

[ 083.008 ] ( EO )

Bildinmi siccîn nedir?

[ 083.008 ] ( ES )

Bildin mi sen, Siccin nedir?

[ 083.008 ] ( NQ )

And what will make you know what Sijjin is?

[ 083.009 ] ( KK )

كِتَابٌ مَرْقُومٌ ﴿ ٩ ﴾

[ 083.009 ] ( MŞ )

O, yazılmış bir kitaptır.
(Siccîn, kâfir ve şeytanların amellerinin içinde bulunduğu bir kitap veya yedi kat yerin en alt kısmında şeytan ve askerlerinin [ruhlarının] bulunduğu bir yerdir. Bk. Celâleyn, Beydâvî, Kurtubî ve Râzî.
Ka'bu’l-Ahbâr anlatıyor:
Fâcir [kötü] kimsenin ruhu kabzedildikten sonra semâya çıkarılır. Semâ onu kabul etmek istemez. Sonra ruhu yere indirilir; yer de onu kabul etmez. Sonra ruhu yerin yedi kat altına, siccîne indirilir. Orada onun için bir sahife çı­kar ve o sahifeye bir yazı yazılır ve oraya bırakılır. Bk. Kurtubî.)

[ 083.009 ] ( AY )

O, (insanoğlunun amellerinin içine) yazılı bulunduğu bir kitabdır.

[ 083.009 ] ( EO )

Terkıym olunmuş bir kitab.

[ 083.009 ] ( ES )

Yazılmış bir kitaptır o.

[ 083.009 ] ( NQ )

A Register inscribed.

[ 083.010 ] ( KK )

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ ﴿ ١٠ ﴾

[ 083.010 ] ( MŞ )

(Allahü teâlâ’nın âyetlerini, dinini) yalanlayanlara, o gün veyl (şiddetli azap) olsun!

[ 083.010 ] ( AY )

Buna inanmıyanların, o gün vay hâline!...

[ 083.010 ] ( EO )

Veyl o gün o yalan diyenlere.

[ 083.010 ] ( ES )

Vay haline yalanlayanların o gün!

[ 083.010 ] ( NQ )

Woe, that Day, to those who deny [(Allah, His Angels, His Books, His Messengers, the Day of Resurrection, and Al-Qadar(Divine Preordainments)].

[ 083.011 ] ( KK )

اَلَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ ﴿ ١١ ﴾

[ 083.011 ] ( MŞ )

Onlar, dîn (hesap ve ceza) gününü yalanlayanlardır.

[ 083.011 ] ( AY )

Ki onlar, hesap gününü inkâr ediyorlar.

[ 083.011 ] ( EO )

O dîn gününü tekzîb edenlere.

[ 083.011 ] ( ES )

Onlar ceza gününü yalanlayanlardır.

[ 083.011 ] ( NQ )

Those who deny the Day of Recompense.

[ 083.012 ] ( KK )

وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلاَّ كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ ﴿ ١٢ ﴾

[ 083.012 ] ( MŞ )

Hâlbuki onu, haddi aşan ve taşkınlık yapan bir günahkârdan başka kimse yalanlamaz.

[ 083.012 ] ( AY )

Hâlbuki onu, ancak her azgın günahkar inkâr eder.

[ 083.012 ] ( EO )

Ki onu ancak her bir haddini aşgın, günaha düşgün, tekzîb eder.

[ 083.012 ] ( ES )

Onu ancak sınırı aşan ve günaha düşkün olanlar yalanlar.

[ 083.012 ] ( NQ )

And none can deny it except every transgressor beyond bounds, (in disbelief, oppression and disobedience of Allah, the sinner!)

[ 083.013 ] ( KK )

إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ ﴿ ١٣ ﴾

[ 083.013 ] ( MŞ )

Ona âyetlerimiz okunduğu zaman "öncekilerin masalları" derdi.

[ 083.013 ] ( AY )

Ona âyetlerimiz okununca “ Evvelkilerin masalları.” demiştir.

[ 083.013 ] ( EO )

Karşısında âyetlerimiz okunurken evvelkilerin esatîri dedi

[ 083.013 ] ( ES )

Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "eskilerin masalları" der.

[ 083.013 ] ( NQ )

When Our Verses (of the Qur'an) are recited to him he says: "Tales of the ancients!"

[ 083.014 ] ( KK )

كَلاَّ بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿ ١٤ ﴾

[ 083.014 ] ( MŞ )

Hayır (hakikat öyle değil), aksine, onların kazandıkları (işlemiş oldukları günahlar) kalplerini paslandırıp körletmiştir.

[ 083.014 ] ( AY )

Hayır, (onların zannetikleri gibi değil). Şüphesiz onların kazandıkları günahlar, kalplerini kaplamıştır.

[ 083.014 ] ( EO )

Hayır hayır: fakat onların kazancları kalblerinin üzerine pas bağlamıştır.

[ 083.014 ] ( ES )

Hayır hayır, öyle değil. Aksine onların kazandığı günahlar kalplerinin üzerine pas olmuştur.

[ 083.014 ] ( NQ )

Nay! But on their hearts is the Ran (covering of sins and evil deeds) which they used to earn.

[ 083.015 ] ( KK )

كَلاَّ إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ ﴿ ١٥ ﴾

[ 083.015 ] ( MŞ )

Hayır (onlar îman etmezler). Şübhesiz ki onlar, o gün Rableri(ni görmek)ten kesinlikle mahrumdurlar.

[ 083.015 ] ( AY )

Hayır, (Onlar îman etmezler). Muhakkak ki onlar, o kıyâmet günü Rablerinin rahmetinden menedilmişlerdir.

[ 083.015 ] ( EO )

Hayır hayır: muhakkakki onlar o gün rablarından hicabda kalacaklar.

[ 083.015 ] ( ES )

Hayır hayır, doğrusu onlar o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar.

[ 083.015 ] ( NQ )

Nay! Surely, they (evil-doers) will be veiled from seeing their Lord that Day.

[ 083.016 ] ( KK )

ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَحِيمِ ﴿ ١٦ ﴾

[ 083.016 ] ( MŞ )

Sonra muhakkak onlar, ateşe (cehenneme) gireceklerdir.

[ 083.016 ] ( AY )

Sonra muhakkak onlar ateşe girecekler...

[ 083.016 ] ( EO )

Sonra onlar muhakkak Cahîme yaslanacaklar

[ 083.016 ] ( ES )

Sonra onlar muhakkak cehenneme girecekler.

[ 083.016 ] ( NQ )

Then, verily they will indeed enter and taste the burning flame of Hell.

[ 083.017 ] ( KK )

ثُمَّ يُقَالُ هَذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ ﴿ ١٧ ﴾

[ 083.017 ] ( MŞ )

Sonra da (onlara), “İşte (bu azap,) sizin yalanlayıp durduğunuz şeydir!” denilecektir.

[ 083.017 ] ( AY )

Sonra (onlara) şöyle denilecek: “ İşte (dünyada) inkâr etmiş olduğunuz (azap) budur.”

[ 083.017 ] ( EO )

Sonra da denecek: işte bu, sizin o tekzîb edip durduğunuz.

[ 083.017 ] ( ES )

Sonra da onlara: "İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir" denilecek.

[ 083.017 ] ( NQ )

Then, it will be said to them: "This is what you used to deny!"

[ 083.018 ] ( KK )

كَلاَّ إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ ﴿ ١٨ ﴾

[ 083.018 ] ( MŞ )

Hayır (gerçek durum, o kâfirlerin zannettiği gibi değildir). İyilerin (mü’minlerden îmanlarında sâdık ve samimi olanların) kitâbı (amel defterleri), hiç şübhe yok ki, illiyyûndadır.

[ 083.018 ] ( AY )

Hayır, (o kâfirler gibi, olmayın). Çünkü itâatkâr olan sadıkların kitabları (amelleri) İlliyyîn’dedir=yedinci kat gökte veya müzeyyen bir kitabda kayıtlıdır.

[ 083.018 ] ( EO )

Hayır hayır: Çünkü ebrarın yazısı ılliyyîndedir.

[ 083.018 ] ( ES )

Hayır hayır, iyilerin yazısı muhakkak Illiyyîn'dedir.

[ 083.018 ] ( NQ )

Nay! Verily, the Record (writing of the deeds) of Al-Abrar (the pious who fear Allah and avoid evil), is (preserved) in 'Illiyyun.

[ 083.019 ] ( KK )

وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ ﴿ ١٩ ﴾

[ 083.019 ] ( MŞ )

İlliyyûn nedir, bilir misin? (İlliyyûnün ne olduğunu sana ne bildirdi?)

[ 083.019 ] ( AY )

Bildin mi, İlliyyîn nedir?

[ 083.019 ] ( EO )

Bildinmi ılliyyîn nedir?

[ 083.019 ] ( ES )

Bildin mi sen, Illiyyîn nedir?

[ 083.019 ] ( NQ )

And what will make you know what 'Illiyyun is?

[ 083.020 ] ( KK )

كِتَابٌ مَرْقُومٌ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 083.020 ] ( MŞ )

O, yazılmış bir kitaptır.

[ 083.020 ] ( AY )

O, (güzel) yazılmış bir kitabdır.

[ 083.020 ] ( EO )

Terkıym olunmuş bir kitab.

[ 083.020 ] ( ES )

Yazılmış bir kitaptır o.

[ 083.020 ] ( NQ )

A Register inscribed.

[ 083.021 ] ( KK )

يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ ﴿ ٢١ ﴾

[ 083.021 ] ( MŞ )

Ona (o kitâba) (Mukarrebûn) melekler(i) şâhit olur.
(Dahhâk, Mücâhid ve Katâde dediler ki: İlliyyûn [yüceler yücesi], mü'minlerin ruhlarının çıkarıldığı Arş’ın altında yedinci semâda bir yerdir.
Ka'bu’l-Ahbâr anlatıyor:
Mü'minin ruhu, alındıktan sonra semâya yükseltilir. Semânın kapıları o ruha açılır. Melekler o ru­hu müjde ile karşılar. Sonra Arş'a ulaşıncaya kadar o ruh ile birlikte çıkar­lar. Arş’ın altından onlara deriden bir kâğıt verilir. Onun üzerinde o kimsenin kıyâmet gününde hesaptan kurtulacağına dair bir mühür basılır. Buna Levh-i Mahfûz'u korumakla görevli olan mu­karreb melekleri de şahit olurlar. Meleklerin bu şahâdeti, iyi kulların, kıyâmette mîzan başında hesaplarının kolay geçmesine sebep olur. Bk. Râzî ve Kurtubî.
[Fakat her semâya çıkartılan rûh illiyyûne götürülmez.] Melekler bir kulun amelini alıp semâya çıkartırlar. Allah'ın dilediği bir yere ulaştıklarında onu orada bırakırlar. Allah da onlara: “Siz kullarımın üze­rindeki bekçiler idiniz. Onun kalbinde olanı görüp bilen bendim. O, bana ihlâs ile amel etmedi. O bakımdan onu siccîne bırakınız.” buyurur. Bk. Kurtubî.)

[ 083.021 ] ( AY )

Ona (Mukarrebûn adlı) melekler şahid olur.

[ 083.021 ] ( EO )

Ki ona mukarrebîn şâhid olurlar.

[ 083.021 ] ( ES )

Allah'a yaklaştırılmış melekler ona tanık olurlar.

[ 083.021 ] ( NQ )

To which bear witness those nearest (to Allah, i.e. the angels).

[ 083.022 ] ( KK )

إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 083.022 ] ( MŞ )

Şübhe yok ki, iyiler, naîmde (cennet)dirler. (Çeşitli nimetler içindedirler.)

[ 083.022 ] ( AY )

Muhakkak (Allah’a itâat eden) iyi kimseler, nimetleri devamlı olan Naîm cennetinde,

[ 083.022 ] ( EO )

Haberiniz olsunki ebrar muhakkak bir naîm içindedir.

[ 083.022 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki, iyiler nimet içindedir.

[ 083.022 ] ( NQ )

Verily, Al-Abrar (the pious who fear Allah and avoid evil) will be in delight (Paradise).

[ 083.023 ] ( KK )

عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 083.023 ] ( MŞ )

Tahtlar üzerinde etrafı seyrederler.

[ 083.023 ] ( AY )

Koltuklar üzerinde (neşe ile etrafı) seyrederler.

[ 083.023 ] ( EO )

Erîkler üzerinde nezaret ederler.

[ 083.023 ] ( ES )

Tahtlar üzerinde etrafa bakarlar.

[ 083.023 ] ( NQ )

On thrones, looking (at all things).

[ 083.024 ] ( KK )

تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ ﴿ ٢٤ ﴾

[ 083.024 ] ( MŞ )

Yüzlerinde nimetlerin sevinç ve parıltısını görürsün.

[ 083.024 ] ( AY )

Öyle ki, nimetlenmelerinin zevkini yüzlerinden tanırsın.

[ 083.024 ] ( EO )

Yüzlerinde naîmîn revnakını tanırsın

[ 083.024 ] ( ES )

Yüzlerinde nimet ve mutluluğun sevincini görürsün.

[ 083.024 ] ( NQ )

You will recognise in their faces the brightness of delight.

[ 083.025 ] ( KK )

يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 083.025 ] ( MŞ )

Onlara, mühürlü, hâlis bir (cennet) şarab(ı) içirilir

[ 083.025 ] ( AY )

Onlara (el değmemiş) mühürlü, saf bir şarabdan içirilir.

[ 083.025 ] ( EO )

Onlara öyle bir rahîktan sunulur ki mahtum.

[ 083.025 ] ( ES )

Onlara damgalı saf bir içki sunulur.

[ 083.025 ] ( NQ )

They will be given to drink pure sealed wine.

[ 083.026 ] ( KK )

خِتَامُهُ مِسْكٌ وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 083.026 ] ( MŞ )

Onun mühürü (veya sonu) misktir. (İçinde şarap bulunan kabın mühürü veya o şarabı içmenin sonu misk gibi kokar.) İşte yarışanlar, onun için yarışsınlar (veya artık imrenecekler, ona imrensinler).

[ 083.026 ] ( AY )

Onun, (içinde şarab bulunan kabın) mühürü misktir. Artık imrensin imrenecekler...

[ 083.026 ] ( EO )

Hıtamı misk, işte ona imrensin artık imrenenler.

[ 083.026 ] ( ES )

Onun sonu misktir. İşte ona imrensin artık imrenenler.

[ 083.026 ] ( NQ )

The last thereof (that wine) will be the smell of musk, and for this let (all) those strive who want to strive (i.e. hasten earnestly to the obedience of Allah).

[ 083.027 ] ( KK )

وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْنِيمٍ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 083.027 ] ( MŞ )

(O şarabın) katkısı (karışımı) tesnîmdendir (en üstün, en seçkin cennet şarabındandır).

[ 083.027 ] ( AY )

O şarabın katığı Tesnim’dendir = kıymeti yüksek bir maddedendir.

[ 083.027 ] ( EO )

Hem mizacı Tesnîmden.

[ 083.027 ] ( ES )

Karışımı Tesnim'dendir (En üstün cennet şarabındandır).

[ 083.027 ] ( NQ )

It (that wine) will be mixed with Tasnim.

[ 083.028 ] ( KK )

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 083.028 ] ( MŞ )

(O tesnîm), bir pınardır ki, mukarrebler (Adn cennet ehli ancak) ondan (katkısız) içerler.

[ 083.028 ] ( AY )

O Tesnim bir gözedir ki, mukarreb derecesinde olanlar, sırf (katıksız) ondan içerler.

[ 083.028 ] ( EO )

Bir çeşmeki mukarrebîn onunla içerler.

[ 083.028 ] ( ES )

Allah'a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır o.

[ 083.028 ] ( NQ )

A spring whereof drink those nearest to Allah.

[ 083.029 ] ( KK )

إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ ﴿ ٢٩ ﴾

[ 083.029 ] ( MŞ )

Şüphesiz o suç işleyenler (müşrikler), (dünyada) îman edenlere gülüyorlardı.

[ 083.029 ] ( AY )

Şüphesiz o günahkar müşrikler, îman edenlere gülüyorlardı.

[ 083.029 ] ( EO )

Evet, o cürm işleyenler iyman edenlere gülüyorlardı.

[ 083.029 ] ( ES )

Doğrusu o suç işleyenler inananlara gülüyorlardı.

[ 083.029 ] ( NQ )

Verily! (During the worldly life) those who committed crimes used to laugh at those who believed.

[ 083.030 ] ( KK )

وَإِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ ﴿ ٣٠ ﴾

[ 083.030 ] ( MŞ )

(O müşrikler, Mü’minlerin) yanlarından geçtikleri zaman, birbirlerine göz işaretleri yaparlardı.

[ 083.030 ] ( AY )

Mü'minler, o kafirlerin yanlarından geçtiklerinde, birbirlerine işaret yaparak (mü'minleri) ayıblıyorlardı.

[ 083.030 ] ( EO )

Ve onlara uğradıkları zaman birbirlerine göz kırpıyorlardı.

[ 083.030 ] ( ES )

Onlara uğradıkları vakit birbirlerine göz kırpıyorlardı.

[ 083.030 ] ( NQ )

And whenever they passed by them, used to wink one to another (in mockery);

[ 083.031 ] ( KK )

وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَى أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ ﴿ ٣١ ﴾

[ 083.031 ] ( MŞ )

Evlerine (ailelerine veya taraftarlarına) döndükleri zaman, (alay ettiklerinden dolayı) keyiflenerek dönerlerdi.

[ 083.031 ] ( AY )

Evlerine (ailelerine) döndükleri zaman, zevk duyarak dönüyorlardı.

[ 083.031 ] ( EO )

Ve evlerine döndükleri zaman zevklanarak dönüyorlardı.

[ 083.031 ] ( ES )

Evlerine döndükleri zaman zevklenerek dönüyorlardı.

[ 083.031 ] ( NQ )

And when they returned to their own people, they would return jesting;

[ 083.032 ] ( KK )

وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَؤُلاَءِ لَضَالُّونَ ﴿ ٣٢ ﴾

[ 083.032 ] ( MŞ )

Onlar (Mü’minler)i gördükleri zaman, “Şüphe yok ki bunlar, (Peygambere îman ettiklerinden dolayı) sapıklardır.” derlerdi.

[ 083.032 ] ( AY )

Mü'minleri gördükleri vakit: “ İşte bunlar sapıklardır.” diyorlardı.

[ 083.032 ] ( EO )

Ve onları gördükleri vakıt ha, işte bunlar sapıklar diyorlardı.

[ 083.032 ] ( ES )

Müminleri gördükleri vakit; "işte bunlar sapıklar" diyorlardı.

[ 083.032 ] ( NQ )

And when they saw them, they said: "Verily! These have indeed gone astray!"

[ 083.033 ] ( KK )

وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ ﴿ ٣٣ ﴾

[ 083.033 ] ( MŞ )

Hâlbuki onlar, Mü’minler üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

[ 083.033 ] ( AY )

Hâlbuki, üzerlerine gözcü gönderilmemişlerdi.

[ 083.033 ] ( EO )

Halbuki üzerlerine gözcü gönderilmemişlerdi.

[ 083.033 ] ( ES )

Oysa onlar müminler üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

[ 083.033 ] ( NQ )

But they (disbelievers, sinners) had not been sent as watchers over them (the believers).

[ 083.034 ] ( KK )

فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 083.034 ] ( MŞ )

İşte bugün (ahirette) de Mü’minler, kâfirlere gülecekler (ve)

[ 083.034 ] ( AY )

İşte bugün (Âhirette), mü'minler de kâfirlere gülecekler,

[ 083.034 ] ( EO )

İşte bugün de iyman edenler kâfirlere gülecekler.

[ 083.034 ] ( ES )

İşte bugün de inananlar kâfirlere gülecek.

[ 083.034 ] ( NQ )

But this Day (the Day of Resurrection) those who believe will laugh at the disbelievers

[ 083.035 ] ( KK )

عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 083.035 ] ( MŞ )

Tahtlar/koltuklar üzerinde (onlara) bakarak:

[ 083.035 ] ( AY )

Koltuklar üzerinde bakarlarken...

[ 083.035 ] ( EO )

Erîkler üzerinde nazar edecekler.

[ 083.035 ] ( ES )

Koltuklar üzerinde etrafa bakacaklar.

[ 083.035 ] ( NQ )

On (high) thrones, looking (at all things).

[ 083.036 ] ( KK )

هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ ﴿ ٣٦ ﴾

[ 083.036 ] ( MŞ )

“Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” diye.

[ 083.036 ] ( AY )

Nasıl, kâfirler ettiklerinin cezasını buldular mı?

[ 083.036 ] ( EO )

Nasıl kâfirler ettiklerinin cezasını buldularmı?

[ 083.036 ] ( ES )

Nasıl, kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?

[ 083.036 ] ( NQ )

Are not the disbelievers paid (fully) for what they used to do?