ABESE SURESİ
[ 080.001 ] | ( KK ) |
عَبَسَ وَتَوَلَّى ﴿ ١ ﴾ |
[ 080.001 ] | ( MŞ ) |
(Peygamber aleyhisselâm, İbn Ümm-i Mektûmun sözünü kesmesini hoş karşılamadığı için) yüzünü ekşitti ve döndü. |
[ 080.001 ] | ( AY ) |
(Peygamber) hoşlanmadı ve yüzünü çevirdi, |
[ 080.001 ] | ( EO ) |
Ekşidi ve döndü. |
[ 080.001 ] | ( ES ) |
(Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü. |
[ 080.001 ] | ( NQ ) |
(The Prophet ( )) frowned and turned away, |
[ 080.002 ] | ( KK ) |
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَى ﴿ ٢ ﴾ |
[ 080.002 ] | ( MŞ ) |
Kendisine o âma (görme özürlü) geldi (ve konuşmaları duymasına rağmen araya girerek tekrar tekrar sordu) diye. |
[ 080.002 ] | ( AY ) |
Kendisine o amâ geldi diye... |
[ 080.002 ] | ( EO ) |
Çünkü ona a'mâ geldi. |
[ 080.002 ] | ( ES ) |
Kendisine âmâ geldi, diye. |
[ 080.002 ] | ( NQ ) |
Because there came to him the blind man (i.e. 'Abdullah bin Umm-Maktum, who came to the Prophet ( ) while he was preaching to one or some of the Quraish chiefs). |
[ 080.003 ] | ( KK ) |
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى ﴿ ٣ ﴾ |
[ 080.003 ] | ( MŞ ) |
(Onun hâlini) sana ne (hangi şey) bildirdi? Belki o, (senden öğrenecekleriyle günahlarından) temizlenecekti. (Bu hitap tarzıyla [gâipten muhataba geçmek suretiyle] Peygamber aleyhisselâma iltifat edilmiş oluyor.) |
[ 080.003 ] | ( AY ) |
Onun hâlini sana hangi şey bildirdi? Belki o, (senden sormakla cehalet kirinden) temizlenecekti. |
[ 080.003 ] | ( EO ) |
Ne bilirsin o belki temizlenecek. |
[ 080.003 ] | ( ES ) |
Ne bilirsin, belki o temizlenecek? |
[ 080.003 ] | ( NQ ) |
But what could tell you that per chance he might become pure (from sins)? |
[ 080.004 ] | ( KK ) |
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَى ﴿ ٤ ﴾ |
[ 080.004 ] | ( MŞ ) |
Yahut öğüt alacak da o öğüt kendisine fayda verecekti. |
[ 080.004 ] | ( AY ) |
yahut öğüd alacaktı da, o öğüt kendisine fayda verecekti. |
[ 080.004 ] | ( EO ) |
Veya öğüt belliyecek de o öğüt kendine fâide verecek. |
[ 080.004 ] | ( ES ) |
Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek. |
[ 080.004 ] | ( NQ ) |
Or that he might receive admonition, and that the admonition might profit him? |
[ 080.005 ] | ( KK ) |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى ﴿ ٥ ﴾ |
[ 080.005 ] | ( MŞ ) |
Ama (zengin olduğu için) kendisini (Allahtan, îmandan, mallarının zekâtını vermekten) müstağni gören (ihtiyaç duymayan) o kişi (yok mu)? |
[ 080.005 ] | ( AY ) |
Amma (malı ile Allaha) ihtiyaç göstermiyene gelince; |
[ 080.005 ] | ( EO ) |
Amma istiğnâ edene gelince. |
[ 080.005 ] | ( ES ) |
Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince, |
[ 080.005 ] | ( NQ ) |
As for him who thinks himself self-sufficient, |
[ 080.006 ] | ( KK ) |
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّى ﴿ ٦ ﴾ |
[ 080.006 ] | ( MŞ ) |
Sen, ona yöneliyorsun (onu karşına alıp sözüne kulak veriyor, onunla ilgileniyorsun). |
[ 080.006 ] | ( AY ) |
Sen, ona dönüp sözüne kulak veriyorsun. |
[ 080.006 ] | ( EO ) |
Sen onun sadâsına özeniyorsun |
[ 080.006 ] | ( ES ) |
Sen ona yöneliyorsun. |
[ 080.006 ] | ( NQ ) |
To him you attend; |
[ 080.007 ] | ( KK ) |
وَمَا عَلَيْكَ أَلاَّ يَزَّكَّى ﴿ ٧ ﴾ |
[ 080.007 ] | ( MŞ ) |
Hâlbuki onun temizlenmemesinden (İslâmı kabul etmemesinden) sana bir sorumluluk yok. |
[ 080.007 ] | ( AY ) |
Onun (İslâmı kabul etmeyib) temizlenmemesinden sana ne? (Sen ancak tebliğe memursun). |
[ 080.007 ] | ( EO ) |
Onun temizlenmemesinden sana ne? |
[ 080.007 ] | ( ES ) |
Onun temizlenmemesinden sana ne? |
[ 080.007 ] | ( NQ ) |
What does it matter to you if he will not become pure (from disbelief, you are only a Messenger, your duty is to convey the Message of Allah). |
[ 080.008 ] | ( KK ) |
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَى ﴿ ٨ ﴾ |
[ 080.008 ] | ( MŞ ) |
Fakat sana koşarak gelen (o âmâ), |
[ 080.008 ] | ( AY ) |
Amma sana koşarak gelen, |
[ 080.008 ] | ( EO ) |
Ve amma sana can atarak gelen |
[ 080.008 ] | ( ES ) |
Ama sana can atarak gelen, |
[ 080.008 ] | ( NQ ) |
But as to him who came to you running. |
[ 080.009 ] | ( KK ) |
وَهُوَ يَخْشَى ﴿ ٩ ﴾ |
[ 080.009 ] | ( MŞ ) |
O, (Allahtan) korkan (bir kişi) olduğu hâlde, |
[ 080.009 ] | ( AY ) |
Allahdan korkmuş iken, |
[ 080.009 ] | ( EO ) |
Haşyet duyarak gelmişken. |
[ 080.009 ] | ( ES ) |
Allah'tan korkarak gelmişken, |
[ 080.009 ] | ( NQ ) |
And is afraid (of Allah and His Punishment), |
[ 080.010 ] | ( KK ) |
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّى ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 080.010 ] | ( MŞ ) |
Sen onunla ilgilenmiyorsun. |
[ 080.010 ] | ( AY ) |
Sen ondan yüz çeviriyorsun. |
[ 080.010 ] | ( EO ) |
Sen ondan tegafül ediyorsun |
[ 080.010 ] | ( ES ) |
Sen onunla ilgilenmiyorsun. |
[ 080.010 ] | ( NQ ) |
Of him you are neglectful and divert your attention to another, |
[ 080.011 ] | ( KK ) |
كَلاَّ إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ ﴿ ١١ ﴾ |
[ 080.011 ] | ( MŞ ) |
Hayır (artık böyle bir iş yapma Resûlüm)! Bu (sûre veya Kur'ân âyetleri), bir tezkiradır (öğüttür). |
[ 080.011 ] | ( AY ) |
Hayır, (bir daha böyle yapma) çünkü o Kurân bir öğüddür. |
[ 080.011 ] | ( EO ) |
Hayır hayır zinhar, çünkü o bir tezkiredir. |
[ 080.011 ] | ( ES ) |
Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'ân bir öğüttür. |
[ 080.011 ] | ( NQ ) |
Nay, (do not do like this), indeed it (these Verses of this Qur'an) are an admonition, |
[ 080.012 ] | ( KK ) |
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 080.012 ] | ( MŞ ) |
Artık dileyen onu (Kur'ân âyetlerini) ezberler (veya ondan öğüt alır. Onun üzerinde düşünerek gerektiği şekilde amel eder. Allahü teâlâ dilediği kimseye onu [lâfız ve mana olarak] ilham eder.) |
[ 080.012 ] | ( AY ) |
Artık dileyen ondan öğüd alır. |
[ 080.012 ] | ( EO ) |
İmdi onu dileyen tezekkür etsin. |
[ 080.012 ] | ( ES ) |
Artık dileyen onu düşünür. |
[ 080.012 ] | ( NQ ) |
So whoever wills, let him pay attention to it. |
[ 080.013 ] | ( KK ) |
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 080.013 ] | ( MŞ ) |
O (tezkira/Kur'ân), (Allah katında) çok şerefli, |
[ 080.013 ] | ( AY ) |
O Kurân, (Levh-i Mahfûzda, Allah katında) çok şerefli sahifelerdedir. |
[ 080.013 ] | ( EO ) |
Tekrim edilir |
[ 080.013 ] | ( ES ) |
O, değerli sahifelerdedir. |
[ 080.013 ] | ( NQ ) |
(It is) in Records held (greatly) in honour (Al-Lauh Al-Mahfuz). |
[ 080.014 ] | ( KK ) |
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 080.014 ] | ( MŞ ) |
Kadri yüce (yüksek tutulan) (ve) tertemiz sahîfelerdedir. |
[ 080.014 ] | ( AY ) |
Ki (onların) kıymetleri yüksektir; tertemizdirler... |
[ 080.014 ] | ( EO ) |
Yüksek tutulur mutahher sahîfelerde |
[ 080.014 ] | ( ES ) |
Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde. |
[ 080.014 ] | ( NQ ) |
Exalted (in dignity), purified, |
[ 080.015 ] | ( KK ) |
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 080.015 ] | ( MŞ ) |
(Meleklerden ibaret) kâtiplerin elleri ile (Levh-ı Mahfûzdan istinsah edilerek yazılmıştır), |
[ 080.015 ] | ( AY ) |
(Meleklerden ibaret) kâtiblerin elleri ile yazılmıştır, |
[ 080.015 ] | ( EO ) |
Kiramı berabere. |
[ 080.015 ] | ( ES ) |
Yazıcıların ellerindedir, |
[ 080.015 ] | ( NQ ) |
In the hands of scribes (angels). |
[ 080.016 ] | ( KK ) |
كِرَامٍ بَرَرَةٍ ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 080.016 ] | ( MŞ ) |
Onlar (Melekler), (Allah katında) kerîm (kıymetli)dirler (ve) (Allaha) itâatlıdırlar. |
[ 080.016 ] | ( AY ) |
Ki onlar, (Allah katında) kerimdirler, itâatkârdırlar... |
[ 080.016 ] | ( EO ) |
Sefere ellerinde. |
[ 080.016 ] | ( ES ) |
Değerli, iyi yazıcıların. |
[ 080.016 ] | ( NQ ) |
Honourable and obedient. |
[ 080.017 ] | ( KK ) |
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 080.017 ] | ( MŞ ) |
Kahrolası o (kâfir) insan, ne (kadar da) nankördür! |
[ 080.017 ] | ( AY ) |
Kahrolası (kâfir) insan, ne nankör şey!... |
[ 080.017 ] | ( EO ) |
O kahrolası insan ne nankör şey. |
[ 080.017 ] | ( ES ) |
O kahrolası insan, ne nankör şey. |
[ 080.017 ] | ( NQ ) |
Be cursed (the disbelieving) man! How ungrateful he is! |
[ 080.018 ] | ( KK ) |
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 080.018 ] | ( MŞ ) |
(O kibir ve gurur dolu insan düşünmez mi?) Onu (yaratan) hangi şeyden yarattı? |
[ 080.018 ] | ( AY ) |
(Bu kibir ve gurur nereden? düşünmez mi? ) onu (yaratan) hangi şeyden yarattı? |
[ 080.018 ] | ( EO ) |
O yaratan onu hangi şeyden yarattı? |
[ 080.018 ] | ( ES ) |
O yaratan onu hangi şeyden yarattı? |
[ 080.018 ] | ( NQ ) |
From what thing did He create him? |
[ 080.019 ] | ( KK ) |
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 080.019 ] | ( MŞ ) |
Onu bir nutfe (sperm)den yarattı. (Sonra alâka ve mudga dönemlerinden geçirerek) ona biçim verdi. |
[ 080.019 ] | ( AY ) |
Bir nutfeden (meniden) onu yarattı da (insan) biçimine koydu. |
[ 080.019 ] | ( EO ) |
Bir nutfeden, yarattı da onu biçimine koydu. |
[ 080.019 ] | ( ES ) |
Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu. |
[ 080.019 ] | ( NQ ) |
From Nutfah (male and female semen drops) He created him, and then set him in due proportion; |
[ 080.020 ] | ( KK ) |
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 080.020 ] | ( MŞ ) |
Sonra (onu ana rahminden çıkararak veya) ona (hayır ve şerri öğreterek) yolu(nu) kolaylaştırdı. |
[ 080.020 ] | ( AY ) |
Sonra (ana rahminden çıkmak için) ona yolunu kolaylaştırdı. |
[ 080.020 ] | ( EO ) |
Sonra ona yolunu kolaylattı. |
[ 080.020 ] | ( ES ) |
Sonra ona yolunu kolaylaştırdı. |
[ 080.020 ] | ( NQ ) |
Then He makes the Path easy for him; |
[ 080.021 ] | ( KK ) |
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 080.021 ] | ( MŞ ) |
Sonra onu öldürüp kabre koydu (koydurdu). |
[ 080.021 ] | ( AY ) |
Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü. |
[ 080.021 ] | ( EO ) |
Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü. |
[ 080.021 ] | ( ES ) |
Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu. |
[ 080.021 ] | ( NQ ) |
Then He causes him to die, and puts him in his grave; |
[ 080.022 ] | ( KK ) |
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 080.022 ] | ( MŞ ) |
Sonra onu dilediği zaman tekrar diriltti (diriltir). |
[ 080.022 ] | ( AY ) |
Sonra dilediği vakit, onu tekrar diriltecek, tam olarak. |
[ 080.022 ] | ( EO ) |
Sonra dilediği vakıt ona nüşur verecek. |
[ 080.022 ] | ( ES ) |
Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir. |
[ 080.022 ] | ( NQ ) |
Then, when it is His Will, He will resurrect him (again). |
[ 080.023 ] | ( KK ) |
كَلاَّ لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 080.023 ] | ( MŞ ) |
Hayır, (o kâfir insan, Allahın kendisine) emrettiği şeyleri (Allahın varlığına, birliğine ve peygamberlerine îmanı) yerine getirmemiştir. |
[ 080.023 ] | ( AY ) |
Şüphesiz o insan, (Allahın) kendisine emrettiğini tam olarak hiç yerine getirmemiştir. |
[ 080.023 ] | ( EO ) |
Hayır hayır, doğrusu o hiç onun emrini tam eda etmedi. |
[ 080.023 ] | ( ES ) |
Hayır hayır, doğrusu o, hiç Allah'ın emrini tam yerine getirmedi, |
[ 080.023 ] | ( NQ ) |
Nay, but (man) has not done what He commanded him. |
[ 080.024 ] | ( KK ) |
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ إِلَى طَعَامِهِ ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 080.024 ] | ( MŞ ) |
İnsan, (ibret almak için) şu yiyeceğine bir baksın, |
[ 080.024 ] | ( AY ) |
Bir de o insan (yediği) yemeğine baksın; (onu rızık olarak kendisine nasıl verdik): |
[ 080.024 ] | ( EO ) |
Bir de insan taamına baksın |
[ 080.024 ] | ( ES ) |
Bir de o insan yiyeceğine baksın. |
[ 080.024 ] | ( NQ ) |
Then let man look at his food, |
[ 080.025 ] | ( KK ) |
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 080.025 ] | ( MŞ ) |
Şöyle ki: Biz yağmuru bol bol yağdırdık (yağdırmaktayız). |
[ 080.025 ] | ( AY ) |
Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. |
[ 080.025 ] | ( EO ) |
Biz o suyu bir döküş dökmekteyiz |
[ 080.025 ] | ( ES ) |
Biz o suyu bol bol döktük. |
[ 080.025 ] | ( NQ ) |
That We pour forth water in abundance, |
[ 080.026 ] | ( KK ) |
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 080.026 ] | ( MŞ ) |
Sonra (bitkilerin çıkması için) toprağı güzelce yardık. |
[ 080.026 ] | ( AY ) |
Sonra (nebat bitsin diye) toprağı bir yarış yardık. |
[ 080.026 ] | ( EO ) |
Sonra o Arzı bir yarış yarmaktayız. |
[ 080.026 ] | ( ES ) |
Sonra toprağı nasıl da yardık. |
[ 080.026 ] | ( NQ ) |
And We split the earth in clefts, |
[ 080.027 ] | ( KK ) |
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 080.027 ] | ( MŞ ) |
Bu şekilde orada taneler (buğday, arpa ve benzeri hubûbat) bitirdik. |
[ 080.027 ] | ( AY ) |
Böylece bitirdik onda daneler, |
[ 080.027 ] | ( EO ) |
Bu suretle onda daneler. |
[ 080.027 ] | ( ES ) |
Bu suretle orada ekinler bitirdik. |
[ 080.027 ] | ( NQ ) |
And We cause therein the grain to grow, |
[ 080.028 ] | ( KK ) |
وَعِنَبًا وَقَضْبًا ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 080.028 ] | ( MŞ ) |
Üzümler, sebzeler, |
[ 080.028 ] | ( AY ) |
Üzümler, yoncalar. |
[ 080.028 ] | ( EO ) |
Üzümler, yoncalar. |
[ 080.028 ] | ( ES ) |
Üzümler, yoncalar, |
[ 080.028 ] | ( NQ ) |
And grapes and clover plants (i.e. green fodder for the cattle), |
[ 080.029 ] | ( KK ) |
وَزَيْتُونًا وَنَخْلاً ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 080.029 ] | ( MŞ ) |
Zeytinlikler, hurmalıklar, |
[ 080.029 ] | ( AY ) |
Zeytinlikler, hurmalıklar. |
[ 080.029 ] | ( EO ) |
Zeytinlikler hurmalıklar |
[ 080.029 ] | ( ES ) |
Zeytinlikler, hurmalıklar, |
[ 080.029 ] | ( NQ ) |
And olives and date-palms, |
[ 080.030 ] | ( KK ) |
وَحَدَائِقَ غُلْبًا ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 080.030 ] | ( MŞ ) |
Sık ve bol ağaçlı bahçeler, |
[ 080.030 ] | ( AY ) |
Ağaçları göğe doğru yükselen bahçeler, |
[ 080.030 ] | ( EO ) |
Âfâka ser çekmiş dilber bağçeler. |
[ 080.030 ] | ( ES ) |
İri ve sık ağaçlı bahçeler, |
[ 080.030 ] | ( NQ ) |
And gardens, dense with many trees, |
[ 080.031 ] | ( KK ) |
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 080.031 ] | ( MŞ ) |
Meyveler ve çayırlar. |
[ 080.031 ] | ( AY ) |
Meyveler ve nice çayırlar... |
[ 080.031 ] | ( EO ) |
Meyveler, çayırlar neler yetiştirmekteyiz. |
[ 080.031 ] | ( ES ) |
Meyveler, çayırlar bitirdik. |
[ 080.031 ] | ( NQ ) |
And fruits and Abba (herbage, etc.), |
[ 080.032 ] | ( KK ) |
مَتَاعًا لَكُمْ وَ ِلاَنْعَامِكُمْ ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 080.032 ] | ( MŞ ) |
(Bütün bunları) sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için (yarattık). |
[ 080.032 ] | ( AY ) |
(Bütün bunları) sizin ve davarlarınızın menfaati için yarattık. |
[ 080.032 ] | ( EO ) |
Sizin ve davarlarınızın intifaı için. |
[ 080.032 ] | ( ES ) |
Siz ve hayvanlarınız faydalansın diye. |
[ 080.032 ] | ( NQ ) |
(To be) a provision and benefit for you and your cattle. |
[ 080.033 ] | ( KK ) |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 080.033 ] | ( MŞ ) |
Fakat sâhha (kulakları sağır eden o dehşetli ses/kıyâmetin ikinci nefhası) geldiği zaman, |
[ 080.033 ] | ( AY ) |
Amma kıyâmet sayhası geldiği zaman, |
[ 080.033 ] | ( EO ) |
Amma geldiği vakıt o Sahha (o sayhasını dinletecek belâ). |
[ 080.033 ] | ( ES ) |
Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde, |
[ 080.033 ] | ( NQ ) |
Then, when there comes As-Sakhkhah (the Day of Resurrection's second blowing of Trumpet), |
[ 080.034 ] | ( KK ) |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 080.034 ] | ( MŞ ) |
O gün kişi kaçar: Kardeşinden, |
[ 080.034 ] | ( AY ) |
O gün kişi kaçacak kardeşinden, |
[ 080.034 ] | ( EO ) |
O kaçacağı gün kişinin kardeşinden |
[ 080.034 ] | ( ES ) |
O gün kişi kaçar, kardeşinden... |
[ 080.034 ] | ( NQ ) |
That Day shall a man flee from his brother, |
[ 080.035 ] | ( KK ) |
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 080.035 ] | ( MŞ ) |
Anasından ve babasından, |
[ 080.035 ] | ( AY ) |
Anasından ve babasından, |
[ 080.035 ] | ( EO ) |
Ve anasından babasından. |
[ 080.035 ] | ( ES ) |
Anasından , babasından.. |
[ 080.035 ] | ( NQ ) |
And from his mother and his father, |
[ 080.036 ] | ( KK ) |
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 080.036 ] | ( MŞ ) |
Karısından ve oğullarından. |
[ 080.036 ] | ( AY ) |
Zevcesinden ve oğullarından, |
[ 080.036 ] | ( EO ) |
Ve refîkasından ve oğullarından |
[ 080.036 ] | ( ES ) |
Eşinden ve oğullarından. |
[ 080.036 ] | ( NQ ) |
And from his wife and his children. |
[ 080.037 ] | ( KK ) |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 080.037 ] | ( MŞ ) |
O gün, (onlardan) her birinin kendine yeter derecede bir işi (derdi) vardır. (Herkes ancak kendi derdiyle meşgul olacak, kendinden başkasını düşünemeyecektir.) |
[ 080.037 ] | ( AY ) |
O gün, onlardan herkesin kendine yeter bir işi vardır, (ancak kendi derdi ile kalır). |
[ 080.037 ] | ( EO ) |
Onlardan her kişinin bir şe'ni vardır o gün başından aşar. |
[ 080.037 ] | ( ES ) |
Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. |
[ 080.037 ] | ( NQ ) |
Everyman, that Day, will have enough to make him careless of others. |
[ 080.038 ] | ( KK ) |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 080.038 ] | ( MŞ ) |
O gün bir takım yüzler vardır: Parlak, |
[ 080.038 ] | ( AY ) |
Bir takım yüzler vardır ki, o gün parıldar: |
[ 080.038 ] | ( EO ) |
Yüzler vardır o gün ışılar |
[ 080.038 ] | ( ES ) |
Yüzler var ki, o gün parıl parıl, |
[ 080.038 ] | ( NQ ) |
Some faces that Day, will be bright (true believers of Islamic Monotheism). |
[ 080.039 ] | ( KK ) |
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 080.039 ] | ( MŞ ) |
Güleç ve sevinçlidir. |
[ 080.039 ] | ( AY ) |
Güler sevinir... |
[ 080.039 ] | ( EO ) |
Güler sevinir. |
[ 080.039 ] | ( ES ) |
Güler, sevinir. |
[ 080.039 ] | ( NQ ) |
Laughing, rejoicing at good news (of Paradise). |
[ 080.040 ] | ( KK ) |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 080.040 ] | ( MŞ ) |
O gün bir takım yüzler de vardır: Tozlanmış, |
[ 080.040 ] | ( AY ) |
Nice yüzler de vardır ki, o gün üzerlerinde toz toprak var. |
[ 080.040 ] | ( EO ) |
Yüzler de vardır o gün üzerinde tortoz |
[ 080.040 ] | ( ES ) |
Yüzler de var ki, o gün tozlanmış, |
[ 080.040 ] | ( NQ ) |
And other faces, that Day, will be dust-stained; |
[ 080.041 ] | ( KK ) |
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 080.041 ] | ( MŞ ) |
Onları (da keder ve hüzünden) karanlık ve siyahlık kaplamıştır. |
[ 080.041 ] | ( AY ) |
Onları karanlık ve karalık kaplayacaktır. |
[ 080.041 ] | ( EO ) |
Sarar onu bir kara. |
[ 080.041 ] | ( ES ) |
Onları karanlık bürümüş, |
[ 080.041 ] | ( NQ ) |
Darkness will cover them, |
[ 080.042 ] | ( KK ) |
أُولَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 080.042 ] | ( MŞ ) |
İşte bunlar (Allaha iftira eden, yalan söyleyen ve Onun haklarını çiğneyen) kâfirlerdir (ve) (kulların haklarına tecâvüz eden) fâcirlerdir! |
[ 080.042 ] | ( AY ) |
İşte bunlar, kâfirler, facirlerdir... |
[ 080.042 ] | ( EO ) |
İşte onlar o keferei fecere. |
[ 080.042 ] | ( ES ) |
İşte onlardır kâfirler, haktan sapanlar. |
[ 080.042 ] | ( NQ ) |
Such will be the Kafarah (disbelievers in Allah, in His Oneness, and in His Messenger Muhammad ( ), etc.), the Fajarah (wicked evil doers). |