ABESE SURESİ

[ 080.001 ] ( KK )

عَبَسَ وَتَوَلَّى ﴿ ١ ﴾

[ 080.001 ] ( MŞ )

(Peygamber aleyhisselâm, İbn Ümm-i Mektûm’un sözünü kesmesini hoş karşılamadığı için) yüzünü ekşitti ve döndü.

[ 080.001 ] ( AY )

(Peygamber) hoşlanmadı ve yüzünü çevirdi,

[ 080.001 ] ( EO )

Ekşidi ve döndü.

[ 080.001 ] ( ES )

(Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü.

[ 080.001 ] ( NQ )

(The Prophet ( )) frowned and turned away,

[ 080.002 ] ( KK )

أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَى ﴿ ٢ ﴾

[ 080.002 ] ( MŞ )

Kendisine o âma (görme özürlü) geldi (ve konuşmaları duymasına rağmen araya girerek tekrar tekrar sordu) diye. 

[ 080.002 ] ( AY )

Kendisine o a’mâ geldi diye...

[ 080.002 ] ( EO )

Çünkü ona a'mâ geldi.

[ 080.002 ] ( ES )

Kendisine âmâ geldi, diye.

[ 080.002 ] ( NQ )

Because there came to him the blind man (i.e. 'Abdullah bin Umm-Maktum, who came to the Prophet ( ) while he was preaching to one or some of the Quraish chiefs).

[ 080.003 ] ( KK )

وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى ﴿ ٣ ﴾

[ 080.003 ] ( MŞ )

(Onun hâlini) sana ne (hangi şey) bildirdi? Belki o, (senden öğrenecekleriyle günahlarından) temizlenecekti. (Bu hitap tarzıyla [gâipten muhataba geçmek suretiyle] Peygamber “aleyhisselâm”a iltifat edilmiş oluyor.)

[ 080.003 ] ( AY )

Onun hâlini sana hangi şey bildirdi? Belki o, (senden sormakla cehalet kirinden) temizlenecekti.

[ 080.003 ] ( EO )

Ne bilirsin o belki temizlenecek.

[ 080.003 ] ( ES )

Ne bilirsin, belki o temizlenecek?

[ 080.003 ] ( NQ )

But what could tell you that per chance he might become pure (from sins)?

[ 080.004 ] ( KK )

أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَى ﴿ ٤ ﴾

[ 080.004 ] ( MŞ )

Yahut öğüt alacak da o öğüt kendisine fayda verecekti.

[ 080.004 ] ( AY )

yahut öğüd alacaktı da, o öğüt kendisine fayda verecekti.

[ 080.004 ] ( EO )

Veya öğüt belliyecek de o öğüt kendine fâide verecek.

[ 080.004 ] ( ES )

Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek.

[ 080.004 ] ( NQ )

Or that he might receive admonition, and that the admonition might profit him?

[ 080.005 ] ( KK )

أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى ﴿ ٥ ﴾

[ 080.005 ] ( MŞ )

Ama (zengin olduğu için) kendisini (Allah’tan, îmandan, mallarının zekâtını vermekten) müstağni gören (ihtiyaç duymayan) o kişi (yok mu)?

[ 080.005 ] ( AY )

Amma (malı ile Allah’a) ihtiyaç göstermiyene gelince;

[ 080.005 ] ( EO )

Amma istiğnâ edene gelince.

[ 080.005 ] ( ES )

Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince,

[ 080.005 ] ( NQ )

As for him who thinks himself self-sufficient,

[ 080.006 ] ( KK )

فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّى ﴿ ٦ ﴾

[ 080.006 ] ( MŞ )

Sen, ona yöneliyorsun (onu karşına alıp sözüne kulak veriyor, onunla ilgileniyorsun).

[ 080.006 ] ( AY )

Sen, ona dönüp sözüne kulak veriyorsun.

[ 080.006 ] ( EO )

Sen onun sadâsına özeniyorsun

[ 080.006 ] ( ES )

Sen ona yöneliyorsun.

[ 080.006 ] ( NQ )

To him you attend;

[ 080.007 ] ( KK )

وَمَا عَلَيْكَ أَلاَّ يَزَّكَّى ﴿ ٧ ﴾

[ 080.007 ] ( MŞ )

Hâlbuki onun temizlenmemesinden (İslâm’ı kabul etmemesinden) sana bir sorumluluk yok. 

[ 080.007 ] ( AY )

Onun (İslâm’ı kabul etmeyib) temizlenmemesinden sana ne? (Sen ancak tebliğe memursun).

[ 080.007 ] ( EO )

Onun temizlenmemesinden sana ne?

[ 080.007 ] ( ES )

Onun temizlenmemesinden sana ne?

[ 080.007 ] ( NQ )

What does it matter to you if he will not become pure (from disbelief, you are only a Messenger, your duty is to convey the Message of Allah).

[ 080.008 ] ( KK )

وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَى ﴿ ٨ ﴾

[ 080.008 ] ( MŞ )

Fakat sana koşarak gelen (o âmâ),

[ 080.008 ] ( AY )

Amma sana koşarak gelen,

[ 080.008 ] ( EO )

Ve amma sana can atarak gelen

[ 080.008 ] ( ES )

Ama sana can atarak gelen,

[ 080.008 ] ( NQ )

But as to him who came to you running.

[ 080.009 ] ( KK )

وَهُوَ يَخْشَى ﴿ ٩ ﴾

[ 080.009 ] ( MŞ )

O, (Allah’tan) korkan (bir kişi) olduğu hâlde,

[ 080.009 ] ( AY )

Allah’dan korkmuş iken,

[ 080.009 ] ( EO )

Haşyet duyarak gelmişken.

[ 080.009 ] ( ES )

Allah'tan korkarak gelmişken,

[ 080.009 ] ( NQ )

And is afraid (of Allah and His Punishment),

[ 080.010 ] ( KK )

فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّى ﴿ ١٠ ﴾

[ 080.010 ] ( MŞ )

Sen onunla ilgilenmiyorsun.
(Peygamber “sallallâhü aleyhi ve selem”in bu hareketi, ihtiyatlı ve evlâ [en uygun] olanı yapmama şeklinde olan bir davranıştır ki, bu kesinlikle günah olmaz. Nitekim “Yüzünü ekşitti ve döndü. Kendisine o âma geldi diye.” hitâbı, gâip sigasıyla gelmiştir.” “Yüzünü ekşitme ve dönme!” şeklinde muhatap sigasıyla bir sitem olmamıştır. Bk. Râzî ve Kurtubî. İlgili âyet-i kerimelere bakınız: En'âm 6/52 ve Kehf 18/28.)

[ 080.010 ] ( AY )

Sen ondan yüz çeviriyorsun.

[ 080.010 ] ( EO )

Sen ondan tegafül ediyorsun

[ 080.010 ] ( ES )

Sen onunla ilgilenmiyorsun.

[ 080.010 ] ( NQ )

Of him you are neglectful and divert your attention to another,

[ 080.011 ] ( KK )

كَلاَّ إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ ﴿ ١١ ﴾

[ 080.011 ] ( MŞ )

Hayır (artık böyle bir iş yapma Resûlüm)! Bu (sûre veya Kur'ân âyetleri), bir tezkiradır (öğüttür).

[ 080.011 ] ( AY )

Hayır, (bir daha böyle yapma) çünkü o Kur’ân bir öğüddür.

[ 080.011 ] ( EO )

Hayır hayır zinhar, çünkü o bir tezkiredir.

[ 080.011 ] ( ES )

Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'ân bir öğüttür.

[ 080.011 ] ( NQ )

Nay, (do not do like this), indeed it (these Verses of this Qur'an) are an admonition,

[ 080.012 ] ( KK )

فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ ﴿ ١٢ ﴾

[ 080.012 ] ( MŞ )

Artık dileyen onu (Kur'ân âyetlerini) ezberler (veya ondan öğüt alır. Onun üzerinde düşünerek gerektiği şekilde amel eder. Allahü teâlâ dilediği kimseye onu [lâfız ve mana olarak] ilham eder.)

[ 080.012 ] ( AY )

Artık dileyen ondan öğüd alır.

[ 080.012 ] ( EO )

İmdi onu dileyen tezekkür etsin.

[ 080.012 ] ( ES )

Artık dileyen onu düşünür.

[ 080.012 ] ( NQ )

So whoever wills, let him pay attention to it.

[ 080.013 ] ( KK )

فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ ﴿ ١٣ ﴾

[ 080.013 ] ( MŞ )

O (tezkira/Kur'ân), (Allah katında) çok şerefli, 

[ 080.013 ] ( AY )

O Kur’ân, (Levh-i Mahfûz’da, Allah katında) çok şerefli sahifelerdedir.

[ 080.013 ] ( EO )

Tekrim edilir

[ 080.013 ] ( ES )

O, değerli sahifelerdedir.

[ 080.013 ] ( NQ )

(It is) in Records held (greatly) in honour (Al-Lauh Al-Mahfuz).

[ 080.014 ] ( KK )

مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ ﴿ ١٤ ﴾

[ 080.014 ] ( MŞ )

Kadri yüce (yüksek tutulan) (ve) tertemiz sahîfelerdedir.

[ 080.014 ] ( AY )

Ki (onların) kıymetleri yüksektir; tertemizdirler...

[ 080.014 ] ( EO )

Yüksek tutulur mutahher sahîfelerde

[ 080.014 ] ( ES )

Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde.

[ 080.014 ] ( NQ )

Exalted (in dignity), purified,

[ 080.015 ] ( KK )

بِأَيْدِي سَفَرَةٍ ﴿ ١٥ ﴾

[ 080.015 ] ( MŞ )

(Meleklerden ibaret) kâtiplerin elleri ile (Levh-ı Mahfûz’dan istinsah edilerek yazılmıştır),

[ 080.015 ] ( AY )

(Meleklerden ibaret) kâtiblerin elleri ile yazılmıştır,

[ 080.015 ] ( EO )

Kiramı berabere.

[ 080.015 ] ( ES )

Yazıcıların ellerindedir,

[ 080.015 ] ( NQ )

In the hands of scribes (angels).

[ 080.016 ] ( KK )

كِرَامٍ بَرَرَةٍ ﴿ ١٦ ﴾

[ 080.016 ] ( MŞ )

Onlar (Melekler), (Allah katında) kerîm (kıymetli)dirler (ve) (Allah’a) itâatlıdırlar. 

[ 080.016 ] ( AY )

Ki onlar, (Allah katında) kerimdirler, itâatkârdırlar...

[ 080.016 ] ( EO )

Sefere ellerinde.

[ 080.016 ] ( ES )

Değerli, iyi yazıcıların.

[ 080.016 ] ( NQ )

Honourable and obedient.

[ 080.017 ] ( KK )

قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ ﴿ ١٧ ﴾

[ 080.017 ] ( MŞ )

Kahrolası o (kâfir) insan, ne (kadar da) nankördür!

[ 080.017 ] ( AY )

Kahrolası (kâfir) insan, ne nankör şey!...

[ 080.017 ] ( EO )

O kahrolası insan ne nankör şey.

[ 080.017 ] ( ES )

O kahrolası insan, ne nankör şey.

[ 080.017 ] ( NQ )

Be cursed (the disbelieving) man! How ungrateful he is!

[ 080.018 ] ( KK )

مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ ﴿ ١٨ ﴾

[ 080.018 ] ( MŞ )

(O kibir ve gurur dolu insan düşünmez mi?) Onu (yaratan) hangi şeyden yarattı?

[ 080.018 ] ( AY )

(Bu kibir ve gurur nereden? düşünmez mi? ) onu (yaratan) hangi şeyden yarattı?

[ 080.018 ] ( EO )

O yaratan onu hangi şeyden yarattı?

[ 080.018 ] ( ES )

O yaratan onu hangi şeyden yarattı?

[ 080.018 ] ( NQ )

From what thing did He create him?

[ 080.019 ] ( KK )

مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ ﴿ ١٩ ﴾

[ 080.019 ] ( MŞ )

Onu bir nutfe (sperm)den yarattı. (Sonra alâka ve mudga dönemlerinden geçirerek) ona biçim verdi.

[ 080.019 ] ( AY )

Bir nutfeden (meniden) onu yarattı da (insan) biçimine koydu.

[ 080.019 ] ( EO )

Bir nutfeden, yarattı da onu biçimine koydu.

[ 080.019 ] ( ES )

Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu.

[ 080.019 ] ( NQ )

From Nutfah (male and female semen drops) He created him, and then set him in due proportion;

[ 080.020 ] ( KK )

ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 080.020 ] ( MŞ )

Sonra (onu ana rahminden çıkararak veya) ona (hayır ve şerri öğreterek) yolu(nu) kolaylaştırdı.

[ 080.020 ] ( AY )

Sonra (ana rahminden çıkmak için) ona yolunu kolaylaştırdı.

[ 080.020 ] ( EO )

Sonra ona yolunu kolaylattı.

[ 080.020 ] ( ES )

Sonra ona yolunu kolaylaştırdı.

[ 080.020 ] ( NQ )

Then He makes the Path easy for him;

[ 080.021 ] ( KK )

ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ ﴿ ٢١ ﴾

[ 080.021 ] ( MŞ )

Sonra onu öldürüp kabre koydu (koydurdu).

[ 080.021 ] ( AY )

Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü.

[ 080.021 ] ( EO )

Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü.

[ 080.021 ] ( ES )

Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu.

[ 080.021 ] ( NQ )

Then He causes him to die, and puts him in his grave;

[ 080.022 ] ( KK )

ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 080.022 ] ( MŞ )

Sonra onu dilediği zaman tekrar diriltti (diriltir).

[ 080.022 ] ( AY )

Sonra dilediği vakit, onu tekrar diriltecek, tam olarak.

[ 080.022 ] ( EO )

Sonra dilediği vakıt ona nüşur verecek.

[ 080.022 ] ( ES )

Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir.

[ 080.022 ] ( NQ )

Then, when it is His Will, He will resurrect him (again).

[ 080.023 ] ( KK )

كَلاَّ لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 080.023 ] ( MŞ )

Hayır, (o kâfir insan, Allah’ın kendisine) emrettiği şeyleri (Allah’ın varlığına, birliğine ve peygamberlerine îmanı) yerine getirmemiştir.

[ 080.023 ] ( AY )

Şüphesiz o insan, (Allah’ın) kendisine emrettiğini tam olarak hiç yerine getirmemiştir.

[ 080.023 ] ( EO )

Hayır hayır, doğrusu o hiç onun emrini tam eda etmedi.

[ 080.023 ] ( ES )

Hayır hayır, doğrusu o, hiç Allah'ın emrini tam yerine getirmedi,

[ 080.023 ] ( NQ )

Nay, but (man) has not done what He commanded him.

[ 080.024 ] ( KK )

فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ إِلَى طَعَامِهِ ﴿ ٢٤ ﴾

[ 080.024 ] ( MŞ )

İnsan, (ibret almak için) şu yiyeceğine bir baksın,

[ 080.024 ] ( AY )

Bir de o insan (yediği) yemeğine baksın; (onu rızık olarak kendisine nasıl verdik):

[ 080.024 ] ( EO )

Bir de insan taamına baksın

[ 080.024 ] ( ES )

Bir de o insan yiyeceğine baksın.

[ 080.024 ] ( NQ )

Then let man look at his food,

[ 080.025 ] ( KK )

أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا ﴿ ٢٥ ﴾

[ 080.025 ] ( MŞ )

Şöyle ki: Biz yağmuru bol bol yağdırdık (yağdırmaktayız).

[ 080.025 ] ( AY )

Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık.

[ 080.025 ] ( EO )

Biz o suyu bir döküş dökmekteyiz

[ 080.025 ] ( ES )

Biz o suyu bol bol döktük.

[ 080.025 ] ( NQ )

That We pour forth water in abundance,

[ 080.026 ] ( KK )

ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا ﴿ ٢٦ ﴾

[ 080.026 ] ( MŞ )

Sonra (bitkilerin çıkması için) toprağı güzelce yardık.

[ 080.026 ] ( AY )

Sonra (nebat bitsin diye) toprağı bir yarış yardık.

[ 080.026 ] ( EO )

Sonra o Arzı bir yarış yarmaktayız.

[ 080.026 ] ( ES )

Sonra toprağı nasıl da yardık.

[ 080.026 ] ( NQ )

And We split the earth in clefts,

[ 080.027 ] ( KK )

فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا ﴿ ٢٧ ﴾

[ 080.027 ] ( MŞ )

Bu şekilde orada taneler (buğday, arpa ve benzeri hubûbat) bitirdik.

[ 080.027 ] ( AY )

Böylece bitirdik onda daneler,

[ 080.027 ] ( EO )

Bu suretle onda daneler.

[ 080.027 ] ( ES )

Bu suretle orada ekinler bitirdik.

[ 080.027 ] ( NQ )

And We cause therein the grain to grow,

[ 080.028 ] ( KK )

وَعِنَبًا وَقَضْبًا ﴿ ٢٨ ﴾

[ 080.028 ] ( MŞ )

Üzümler, sebzeler, 

[ 080.028 ] ( AY )

Üzümler, yoncalar.

[ 080.028 ] ( EO )

Üzümler, yoncalar.

[ 080.028 ] ( ES )

Üzümler, yoncalar,

[ 080.028 ] ( NQ )

And grapes and clover plants (i.e. green fodder for the cattle),

[ 080.029 ] ( KK )

وَزَيْتُونًا وَنَخْلاً ﴿ ٢٩ ﴾

[ 080.029 ] ( MŞ )

Zeytinlikler, hurmalıklar,

[ 080.029 ] ( AY )

Zeytinlikler, hurmalıklar.

[ 080.029 ] ( EO )

Zeytinlikler hurmalıklar

[ 080.029 ] ( ES )

Zeytinlikler, hurmalıklar,

[ 080.029 ] ( NQ )

And olives and date-palms,

[ 080.030 ] ( KK )

وَحَدَائِقَ غُلْبًا ﴿ ٣٠ ﴾

[ 080.030 ] ( MŞ )

Sık ve bol ağaçlı bahçeler,

[ 080.030 ] ( AY )

Ağaçları göğe doğru yükselen bahçeler,

[ 080.030 ] ( EO )

Âfâka ser çekmiş dilber bağçeler.

[ 080.030 ] ( ES )

İri ve sık ağaçlı bahçeler,

[ 080.030 ] ( NQ )

And gardens, dense with many trees,

[ 080.031 ] ( KK )

وَفَاكِهَةً وَأَبًّا ﴿ ٣١ ﴾

[ 080.031 ] ( MŞ )

Meyveler ve çayırlar.

[ 080.031 ] ( AY )

Meyveler ve nice çayırlar...

[ 080.031 ] ( EO )

Meyveler, çayırlar neler yetiştirmekteyiz.

[ 080.031 ] ( ES )

Meyveler, çayırlar bitirdik.

[ 080.031 ] ( NQ )

And fruits and Abba (herbage, etc.),

[ 080.032 ] ( KK )

مَتَاعًا لَكُمْ وَ ِلاَنْعَامِكُمْ ﴿ ٣٢ ﴾

[ 080.032 ] ( MŞ )

(Bütün bunları) sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için (yarattık).

[ 080.032 ] ( AY )

(Bütün bunları) sizin ve davarlarınızın menfaati için yarattık.

[ 080.032 ] ( EO )

Sizin ve davarlarınızın intifaı için.

[ 080.032 ] ( ES )

Siz ve hayvanlarınız faydalansın diye.

[ 080.032 ] ( NQ )

(To be) a provision and benefit for you and your cattle.

[ 080.033 ] ( KK )

فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ ﴿ ٣٣ ﴾

[ 080.033 ] ( MŞ )

Fakat sâhha (kulakları sağır eden o dehşetli ses/kıyâmetin ikinci nefhası) geldiği zaman,

[ 080.033 ] ( AY )

Amma kıyâmet sayhası geldiği zaman,

[ 080.033 ] ( EO )

Amma geldiği vakıt o Sahha (o sayhasını dinletecek belâ).

[ 080.033 ] ( ES )

Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde,

[ 080.033 ] ( NQ )

Then, when there comes As-Sakhkhah (the Day of Resurrection's second blowing of Trumpet),

[ 080.034 ] ( KK )

يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 080.034 ] ( MŞ )

O gün kişi kaçar: Kardeşinden,

[ 080.034 ] ( AY )

O gün kişi kaçacak kardeşinden,

[ 080.034 ] ( EO )

O kaçacağı gün kişinin kardeşinden

[ 080.034 ] ( ES )

O gün kişi kaçar, kardeşinden...

[ 080.034 ] ( NQ )

That Day shall a man flee from his brother,

[ 080.035 ] ( KK )

وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 080.035 ] ( MŞ )

Anasından ve babasından,

[ 080.035 ] ( AY )

Anasından ve babasından,

[ 080.035 ] ( EO )

Ve anasından babasından.

[ 080.035 ] ( ES )

Anasından , babasından..

[ 080.035 ] ( NQ )

And from his mother and his father,

[ 080.036 ] ( KK )

وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ ﴿ ٣٦ ﴾

[ 080.036 ] ( MŞ )

Karısından ve oğullarından.

[ 080.036 ] ( AY )

Zevcesinden ve oğullarından,

[ 080.036 ] ( EO )

Ve refîkasından ve oğullarından

[ 080.036 ] ( ES )

Eşinden ve oğullarından.

[ 080.036 ] ( NQ )

And from his wife and his children.

[ 080.037 ] ( KK )

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ ﴿ ٣٧ ﴾

[ 080.037 ] ( MŞ )

O gün, (onlardan) her birinin kendine yeter derecede bir işi (derdi) vardır. (Herkes ancak kendi derdiyle meşgul olacak, kendinden başkasını düşünemeyecektir.)

[ 080.037 ] ( AY )

O gün, onlardan herkesin kendine yeter bir işi vardır, (ancak kendi derdi ile kalır).

[ 080.037 ] ( EO )

Onlardan her kişinin bir şe'ni vardır o gün başından aşar.

[ 080.037 ] ( ES )

Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır.

[ 080.037 ] ( NQ )

Everyman, that Day, will have enough to make him careless of others.

[ 080.038 ] ( KK )

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ ﴿ ٣٨ ﴾

[ 080.038 ] ( MŞ )

O gün bir takım yüzler vardır: Parlak,

[ 080.038 ] ( AY )

Bir takım yüzler vardır ki, o gün parıldar:

[ 080.038 ] ( EO )

Yüzler vardır o gün ışılar

[ 080.038 ] ( ES )

Yüzler var ki, o gün parıl parıl,

[ 080.038 ] ( NQ )

Some faces that Day, will be bright (true believers of Islamic Monotheism).

[ 080.039 ] ( KK )

ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ ﴿ ٣٩ ﴾

[ 080.039 ] ( MŞ )

Güleç ve sevinçlidir.

[ 080.039 ] ( AY )

Güler sevinir...

[ 080.039 ] ( EO )

Güler sevinir.

[ 080.039 ] ( ES )

Güler, sevinir.

[ 080.039 ] ( NQ )

Laughing, rejoicing at good news (of Paradise).

[ 080.040 ] ( KK )

وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 080.040 ] ( MŞ )

O gün bir takım yüzler de vardır: Tozlanmış,

[ 080.040 ] ( AY )

Nice yüzler de vardır ki, o gün üzerlerinde toz toprak var.

[ 080.040 ] ( EO )

Yüzler de vardır o gün üzerinde tortoz

[ 080.040 ] ( ES )

Yüzler de var ki, o gün tozlanmış,

[ 080.040 ] ( NQ )

And other faces, that Day, will be dust-stained;

[ 080.041 ] ( KK )

تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ ﴿ ٤١ ﴾

[ 080.041 ] ( MŞ )

Onları (da keder ve hüzünden) karanlık ve siyahlık kaplamıştır.

[ 080.041 ] ( AY )

Onları karanlık ve karalık kaplayacaktır.

[ 080.041 ] ( EO )

Sarar onu bir kara.

[ 080.041 ] ( ES )

Onları karanlık bürümüş,

[ 080.041 ] ( NQ )

Darkness will cover them,

[ 080.042 ] ( KK )

أُولَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 080.042 ] ( MŞ )

İşte bunlar (Allah’a iftira eden, yalan söyleyen ve O’nun haklarını çiğneyen) kâfirlerdir (ve) (kulların haklarına tecâvüz eden) fâcirlerdir!

[ 080.042 ] ( AY )

İşte bunlar, kâfirler, facirlerdir...

[ 080.042 ] ( EO )

İşte onlar o keferei fecere.

[ 080.042 ] ( ES )

İşte onlardır kâfirler, haktan sapanlar.

[ 080.042 ] ( NQ )

Such will be the Kafarah (disbelievers in Allah, in His Oneness, and in His Messenger Muhammad ( ), etc.), the Fajarah (wicked evil doers).