İNSAN SURESİ

[ 076.001 ] ( KK )

هَلْ أَتَى عَلَى الْاِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا ﴿ ١ ﴾

[ 076.001 ] ( MŞ )  
[ 076.001 ] ( AY )

Gerçekten insan üzerine dehirden öyle bir zaman geçti ki, o vakit insan alınır, (insanlıkla tanınır) bir şey değildi.

[ 076.001 ] ( EO )

Fil'hakîka geldi insan üzerine dehirden bir müddet o anılır bir şey olmadı.

[ 076.001 ] ( ES )

Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.

[ 076.001 ] ( NQ )

Has there not been over man a period of time, when he was nothing to be mentioned?

[ 076.002 ] ( KK )

إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا ﴿ ٢ ﴾

[ 076.002 ] ( MŞ )  
[ 076.002 ] ( AY )

Çünkü biz, insanı, (erkek ve dişi suları ile) karışık bir nutfeden yarattık; (üzerine mükellefiyyet yükliyerek) onu deneyeceğiz. Bunun için onu duygu ve görgü sahibi kıldık.

[ 076.002 ] ( EO )

Çünkü biz yarattık o insanı bir takım katgılarla mezcedilmiş (emşac) bir nutfeden, evire çevire mübtelâ kılmak üzerede onu bir semî' basîr yaptık.

[ 076.002 ] ( ES )

Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.

[ 076.002 ] ( NQ )

Verily, We have created man from Nutfah drops of mixed semen (discharge of man and woman), in order to try him, so We made him hearer, seer.

[ 076.003 ] ( KK )

إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا ﴿ ٣ ﴾

[ 076.003 ] ( MŞ )  
[ 076.003 ] ( AY )

Şüphesiz biz ona, gerçek yolu gösterdik; ister şükreden (mü'min) olsun, ister nankörlük eden (kâfir)...

[ 076.003 ] ( EO )

Her halde biz ona yolu gösterdik, ister şâkir olsun ister nankör kâfir.

[ 076.003 ] ( ES )

Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.

[ 076.003 ] ( NQ )

Verily, We showed him the way, whether he be grateful or ungrateful.

[ 076.004 ] ( KK )

إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلاَسِلَا وَأَغْلاَلاً وَسَعِيرًا ﴿ ٤ ﴾

[ 076.004 ] ( MŞ )  
[ 076.004 ] ( AY )

Çünkü biz, kâfirler için zincirler, bukağılar ve alevli bir ateş hazırladık.

[ 076.004 ] ( EO )

Çünkü biz, kâfirler için, zincirler, tomruklar, bir de Seıyr hazırladık.

[ 076.004 ] ( ES )

Çünkü biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır.

[ 076.004 ] ( NQ )

Verily, We have prepared for the disbelievers iron chains, iron collars, and a blazing Fire.

[ 076.005 ] ( KK )

إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا ﴿ ٥ ﴾

[ 076.005 ] ( MŞ )  
[ 076.005 ] ( AY )

Muhakkak ki iyi insanlar, (cennetde) katığı kâfûr olan (şarab) dolu bir kadehten içecekler.

[ 076.005 ] ( EO )

Haberiniz olsun ebrar (hayır sabihi iyi insanlar) öyle dolgun bir kadehten içeceklerdir ki mizacı olmuştur kâfur

[ 076.005 ] ( ES )

Kuşkusuz iyiler de karışımı kâfûr olan dolgun bir kadehten içerler.

[ 076.005 ] ( NQ )

Verily, the Abrar (pious, who fear Allah and avoid evil), shall drink a cup (of wine) mixed with water from a spring in Paradise called Kafur.

[ 076.006 ] ( KK )

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا ﴿ ٦ ﴾

[ 076.006 ] ( MŞ )  
[ 076.006 ] ( AY )

(O şarabın katığı olan Kâfur) bir kaynaktır ki, ondan Allah’ın kulları içerler. İstedikleri yere onu kolayca akıtırlar.

[ 076.006 ] ( EO )

Bir çeşme, ondan Allahın kulları içer, güzel, yollar açarak akıtırlar onu akıtırlar.

[ 076.006 ] ( ES )

Bir kaynak ki ondan Allah'ın kulları içerler, güzel yollar açarak akıtırlar onu.

[ 076.006 ] ( NQ )

A spring wherefrom the slaves of Allah will drink, causing it to gush forth abundantly.

[ 076.007 ] ( KK )

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا ﴿ ٧ ﴾

[ 076.007 ] ( MŞ )  
[ 076.007 ] ( AY )

(Cennetlik olan iyi insanlar, o kimselerdir ki, dünyada) adaklarını yerine getirirler ve azabı salgın olan bir günden korkarlar.

[ 076.007 ] ( EO )

Adaklarını yerine getirirler ve şerri salgın olan bir günden korkarlar.

[ 076.007 ] ( ES )

O kullar adaklarını yerine getirirler ve fenalığı salgın (olan) bir günden korkarlar.

[ 076.007 ] ( NQ )

They (are those who) fulfill (their) vows, and they fear a Day whose evil will be wide-spreading.

[ 076.008 ] ( KK )

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا ﴿ ٨ ﴾

[ 076.008 ] ( MŞ )  
[ 076.008 ] ( AY )

Yoksula, yetime, esire seve seve yemek yedirirler.

[ 076.008 ] ( EO )

Miskîne, yetîme, esire seve seve yemek yedirirler.

[ 076.008 ] ( ES )

Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.

[ 076.008 ] ( NQ )

And they give food, inspite of their love for it (or for the love of Him), to Miskin (poor), the orphan, and the captive,

[ 076.009 ] ( KK )

إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لاَ نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلاَ شُكُورًا ﴿ ٩ ﴾

[ 076.009 ] ( MŞ )  
[ 076.009 ] ( AY )

(Sonra onlara şöyle derler): “Size ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir hediye isteriz ne de bir teşekkür.

[ 076.009 ] ( EO )

Size ancak Ğlivechillâhğ it'am ediyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz ne de bir teşekkür.

[ 076.009 ] ( ES )

"Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz."

[ 076.009 ] ( NQ )

(Saying): "We feed you seeking Allah's Countenance only. We wish for no reward, nor thanks from you.

[ 076.010 ] ( KK )

إِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا ﴿ ١٠ ﴾

[ 076.010 ] ( MŞ )  
[ 076.010 ] ( AY )

Çünkü biz Rabbimizden korkarız; bed çehreli, çatık suratlı bir günün azabından...

[ 076.010 ] ( EO )

Çünkü biz rabbımızdan korkarız, bir suratsız kara günden (derler).

[ 076.010 ] ( ES )

"Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız." derler.

[ 076.010 ] ( NQ )

Verily, We fear from our Lord a Day, hard and distressful, that will make the faces look horrible (from extreme dislikeness to it).

[ 076.011 ] ( KK )

فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا ﴿ ١١ ﴾

[ 076.011 ] ( MŞ )  
[ 076.011 ] ( AY )

Allah da onları, o günün azabından korur ve kendilerine güzel bir yüz ve sevinç verir.

[ 076.011 ] ( EO )

Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir sürûre indirir.

[ 076.011 ] ( ES )

Allah da onları o günün fenalığından korur, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir.

[ 076.011 ] ( NQ )

So Allah saved them from the evil of that Day, and gave them Nadratan (a light of beauty) and joy.

[ 076.012 ] ( KK )

وَجَزَاهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا ﴿ ١٢ ﴾

[ 076.012 ] ( MŞ )  
[ 076.012 ] ( AY )

Sabırlarına karşılık da (içine girecekleri) bir cennet ve (giyecekleri) bir ipek ihsan eder.

[ 076.012 ] ( EO )

Ve sabırlarına mukabil onlara bir Cennet ve bir harîr verir.

[ 076.012 ] ( ES )

Sabırlarına karşılık onlara bir cennet ve ipekten elbiseler verir.

[ 076.012 ] ( NQ )

And their recompense shall be Paradise, and silken garments, because they were patient.

[ 076.013 ] ( KK )

مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لاَ يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلاَ زَمْهَرِيرًا ﴿ ١٣ ﴾

[ 076.013 ] ( MŞ )  
[ 076.013 ] ( AY )

Orada koltuklar üzerine dayanmış bir haldedirler. Orada ne bir güneş (rahatsızlığı) görürler, ne de soğuk...

[ 076.013 ] ( EO )

Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne Güneş görürler onlarda ne de zemherîr.

[ 076.013 ] ( ES )

Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.

[ 076.013 ] ( NQ )

Reclining therein on raised thrones, they will see there neither the excessive heat of the sun, nor the excessive bitter cold, (as in Paradise there is no sun and no moon).

[ 076.014 ] ( KK )

وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلاَلُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلاً ﴿ ١٤ ﴾

[ 076.014 ] ( MŞ )  
[ 076.014 ] ( AY )

(O cennetteki ağaçların) gölgeleri üzerlerine sarkmış, meyvaları da bol bol önlerine konmuştur.

[ 076.014 ] ( EO )

Üzerlerine o Cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur.

[ 076.014 ] ( ES )

Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol önlerine konmuştur.

[ 076.014 ] ( NQ )

And the shade thereof is close upon them, and the bunches of fruit thereof will hang low within their reach.

[ 076.015 ] ( KK )

وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا ﴿ ١٥ ﴾

[ 076.015 ] ( MŞ )  
[ 076.015 ] ( AY )

Onlara (hizmet için) gümüşten billûr kaplar ve sürahilerle (etraflarında) dolaşılır.

[ 076.015 ] ( EO )

Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar.

[ 076.015 ] ( ES )

Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır.

[ 076.015 ] ( NQ )

And amongst them will be passed round vessels of silver and cups of crystal,

[ 076.016 ] ( KK )

قَوَارِيرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا ﴿ ١٦ ﴾

[ 076.016 ] ( MŞ )  
[ 076.016 ] ( AY )

Gümüşten billûrlar ki, (ehli cennet) onları türlü türlü biçime koymuşlardır.

[ 076.016 ] ( EO )

Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır.

[ 076.016 ] ( ES )

Gümüşten öyle kadehler ki onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.

[ 076.016 ] ( NQ )

Crystal-clear, made of silver. They will determine the measure thereof according to their wishes.

[ 076.017 ] ( KK )

وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَبِيلاً ﴿ ١٧ ﴾

[ 076.017 ] ( MŞ )  
[ 076.017 ] ( AY )

Orada kendilerine, katığı zencefîl olan (cennet şarabından dolu) bir kadeh de içirilir.

[ 076.017 ] ( EO )

Ve orada bir kadeh sunulur ki katgısı olmuştur zencefil.

[ 076.017 ] ( ES )

Onlara orada bir dolu kadeh sunulur ki, karışımı zencefildir.

[ 076.017 ] ( NQ )

And they will be given to drink there a cup (of wine) mixed with Zanjabil (ginger, etc.),

[ 076.018 ] ( KK )

عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيلاً ﴿ ١٨ ﴾

[ 076.018 ] ( MŞ )  
[ 076.018 ] ( AY )

(Zencefîl) cennetde bir kaynakdır ki, ona Selsebîl adı verilir.

[ 076.018 ] ( EO )

Bir çeşme ki denir selsebîl

[ 076.018 ] ( ES )

Bu orada bir pınardır ki, adına "selsebil" derler.

[ 076.018 ] ( NQ )

A spring there, called Salsabil.

[ 076.019 ] ( KK )

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَنْثُورًا ﴿ ١٩ ﴾

[ 076.019 ] ( MŞ )  
[ 076.019 ] ( AY )

(Cennet ehlinin) etraflarında (hizmet için) devamlı olarak taze çocuklar dolaşır ki, sen onları gördüğün zaman saçılmış inciler sanırsın.

[ 076.019 ] ( EO )

Ve dolanır etraflarına muhalled evlâdlar, görünce onları sanırsın saçılmış inciler.

[ 076.019 ] ( ES )

Etraflarında ölümsüz hizmetçiler dolaşır, onları görünce saçılmış inciler sanırsın.

[ 076.019 ] ( NQ )

And round about them will (serve) boys of everlasting youth. If you see them, you would think them scattered pearls.

[ 076.020 ] ( KK )

وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا ﴿ ٢٠ ﴾

[ 076.020 ] ( MŞ )  
[ 076.020 ] ( AY )

Orada her nereye baksan, bir nimet ve pek büyük bir mülk (saltanat) görürsün.

[ 076.020 ] ( EO )

Ve gördüğün zaman orada bir na'îm ve pek büyük bir mülk görürsün.

[ 076.020 ] ( ES )

Orada nereye baksan bir nimet ve pek büyük bir mülk görürsün.

[ 076.020 ] ( NQ )

And when you look there (in Paradise), you will see a delight (that cannot be imagined), and a great dominion.

[ 076.021 ] ( KK )

عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا ﴿ ٢١ ﴾

[ 076.021 ] ( MŞ )  
[ 076.021 ] ( AY )

Üstlerinde, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır ve gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara tertemiz bir şarab içirmiştir.

[ 076.021 ] ( EO )

Üstlerinde bir sündüs esvab yem yeşil ve kalın istebrak, gümüşten bileziklerle süslenmişler, rabları onlara bir şarabı tahûr sonmaktadır

[ 076.021 ] ( ES )

Üstlerinde zarif ve yeşil, kalın ipekten bir elbise vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara temiz bir içecek içirmiştir.

[ 076.021 ] ( NQ )

Their garments will be of fine green silk, and gold embroidery. They will be adorned with bracelets of silver, and their Lord will give them a pure drink.

[ 076.022 ] ( KK )

إِنَّ هَذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا ﴿ ٢٢ ﴾

[ 076.022 ] ( MŞ )  
[ 076.022 ] ( AY )

(Cennetliklere şöyle denir): İşte bu, sizin mükâfatınızdır. Ameliniz makbul olmuştur.

[ 076.022 ] ( EO )

Şöyle diye ki işte bu sizin bir mükâfatınızdı, sa'yiniz meşkûr oldu.

[ 076.022 ] ( ES )

(Onlara şöyle denir): "İşte bu sizin bir mükâfatınızdı. Gayretiniz karşılığını bulmuştur."

[ 076.022 ] ( NQ )

(And it will be said to them): "Verily, this is a reward for you, and your endeavour has been accepted."

[ 076.023 ] ( KK )

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنْزِيلاً ﴿ ٢٣ ﴾

[ 076.023 ] ( MŞ )  
[ 076.023 ] ( AY )

Gerçekten biz, Kur’ân’ı sana âyet âyet indirdik.

[ 076.023 ] ( EO )

Filhakika biz indirdik biz sana Kur'anı ceste ceste.

[ 076.023 ] ( ES )

Kur'ân'ı sana kısım kısım biz indirdik biz.

[ 076.023 ] ( NQ )

Verily! It is We Who have sent down the Qur'an to you (O Muhammad ) by stages.

[ 076.024 ] ( KK )

فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلاَ تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا ﴿ ٢٤ ﴾

[ 076.024 ] ( MŞ )  
[ 076.024 ] ( AY )

O hâlde Rabbinin hükmüne sabret, (zafer sana erişecektir). O kâfirlerden hiç bir günahkâra, yahut bir nanköre boyun eğme.

[ 076.024 ] ( EO )

O halde sabret rabbının hukmünü vermesi için de itaat etme onlardan bir âsime veya nanköre.

[ 076.024 ] ( ES )

O halde Rabbinin hüküm vermesi için sabret. Onlardan hiçbir günahkâra yahut nanköre itaat etme.

[ 076.024 ] ( NQ )

Therefore be patient (O Muhammad ) and submit to the Command of your Lord (Allah, by doing your duty to Him and by conveying His Message to mankind), and obey neither a sinner nor a disbeliever among them.

[ 076.025 ] ( KK )

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلاً ﴿ ٢٥ ﴾

[ 076.025 ] ( MŞ )  
[ 076.025 ] ( AY )

Sabah akşam Rabbinin adını an, (sabah, öğle, ikindi namazlarını kıl).

[ 076.025 ] ( EO )

Ve rabbının ismini an hem irken hem ikindiyin.

[ 076.025 ] ( ES )

Sabahakşam Rabbinin ismini an.

[ 076.025 ] ( NQ )

And remember the Name of your Lord every morning and afternoon [i.e. offering of the Morning (Fajr), Zuhr, and 'Asrprayers].

[ 076.026 ] ( KK )

وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَوِيلاً ﴿ ٢٦ ﴾

[ 076.026 ] ( MŞ )  
[ 076.026 ] ( AY )

Gecenin bir kısmında da O’na secde et, (akşam ile yatsı namazını kıl). Bir de geceleyin uzun bir müddet O’nu tesbih et, (teheccüd namazı kıl). denilir: Bunlar, hangi (dehşetli) güne ertelendiler!...

[ 076.026 ] ( EO )

Giceden de ona secde et ve tesbih et ona uzun gece.

[ 076.026 ] ( ES )

Gecenin bir bölümünde de O'na secde et (akşam ve yatsı namazlarını kıl). Hem de O'nu uzun bir gece tesbih et (teheccüd namazı kıl).

[ 076.026 ] ( NQ )

And during night, prostrate yourself to Him (i.e. the offering of Maghrib and 'Isha' prayers), and glorify Him a long night through (i.e. Tahajjud prayer).

[ 076.027 ] ( KK )

إِنَّ هَؤُلاَءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلاً ﴿ ٢٧ ﴾

[ 076.027 ] ( MŞ )  
[ 076.027 ] ( AY )

Çünkü bunlar (Mekke kâfirleri), peşin dünyayı severler ve önlerindeki (şiddeti) ağır bir günü bırakırlar. (Âhiretin azabından korkub da imana gelmezler).

[ 076.027 ] ( EO )

Çünkü onlar pîşini severler ve önlerindeki ağır bir günü bırakırlar.

[ 076.027 ] ( ES )

Çünkü onlar bu dünyayı seviyorlar ve önlerindeki ağır bir günü arkaya atıyorlar.

[ 076.027 ] ( NQ )

Verily! These (disbelievers) love the present life of this world, and put behind them a heavy Day (that will be hard).

[ 076.028 ] ( KK )

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلاً ﴿ ٢٨ ﴾

[ 076.028 ] ( MŞ )  
[ 076.028 ] ( AY )

Onları biz yarattık ve mafsallarını (birbirine) biz bağladık. Dilediğimiz zaman da (onları helâk eder) yerlerine kendileri gibi olanları getiririz.

[ 076.028 ] ( EO )

Biz yarattık onları ve kundaklarını biz bağlâdık, dilediğimiz vekıt de kılıklarını tebdil ederiz.

[ 076.028 ] ( ES )

Onları biz yarattık ve mafsallarını sımsıkı bağladık. Dilediğimiz vakit de kılıklarını değiştiririz.

[ 076.028 ] ( NQ )

It is We Who created them, and We have made them of strong built. And when We will, We can replace them with others like them with a complete replacement.

[ 076.029 ] ( KK )

إِنَّ هَذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلاً ﴿ ٢٩ ﴾

[ 076.029 ] ( MŞ )  
[ 076.029 ] ( AY )

Muhakkak ki bu Sûre, bir öğüddür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar; (O’na ibâdet ederek rahmetine yaklaşır).

[ 076.029 ] ( EO )

İşte bu bir tezkiredir, dileyen rabbına bir yol tutar

[ 076.029 ] ( ES )

İşte bu bir öğüttür. Dileyen Rabbine giden yolu tutar.

[ 076.029 ] ( NQ )

Verily! This (Verses of the Qur'an) is an admonition, so whosoever wills, let him take a Path to his Lord (Allah).

[ 076.030 ] ( KK )

وَمَا تَشَاءُونَ إِلاَّ أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿ ٣٠ ﴾

[ 076.030 ] ( MŞ )  
[ 076.030 ] ( AY )

(Şunu da bilin ki,) Allah dilemeyince siz (hayır ve şerri) dileyemezsiniz. Çünkü Allah, Alîm’dir= her şeyi bilir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir;

[ 076.030 ] ( EO )

Maamafih Allah dilemeyince dilemezsiniz, çünkü yegâne alîm, hakîm Allahdır.

[ 076.030 ] ( ES )

Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Kuşkusuz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 076.030 ] ( NQ )

But you cannot will, unless Allah wills. Verily, Allah is Ever All-Knowing, All-Wise.

[ 076.031 ] ( KK )

يُدْخِلُ مَنْ يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿ ٣١ ﴾

[ 076.031 ] ( MŞ )  
[ 076.031 ] ( AY )

Dilediği kimseyi rahmeti içine kor. Zâlimlere ise acıklı bir azap hazırlamıştır.

[ 076.031 ] ( EO )

O dilediğini rahmeti içine kor, zalimlere ise elîm bir azâb hazırlamıştır.

[ 076.031 ] ( ES )

Allah dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere ise, acıklı bir azap hazırlamıştır.

[ 076.031 ] ( NQ )

He will admit to His Mercy whom He will and as for the Zalimun, (polytheists, wrong-doers, etc.) He has prepared a painful torment.