MÜLK SURESİ

[ 067.001 ] ( KK )

ÊóÈóÇÑóßó ÇáøóÐöí ÈöíóÏöåö Çáúãõáúßõ æóåõæó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ١ ﴾

[ 067.001 ] ( MŞ )

(Dünya ve âhirette) bütün mülk (göklerin ve yerin hâkimiyeti), yedinde (kudretinde) olan Allah, her türlü noksanlıktan berîdir, uzaktır. O’nun şânı çok yücedir. O, her şeye kâdirdir.

[ 067.001 ] ( AY )

Bütün mülk ve saltanat, kudret elinde olan Allah, her türlü noksanlıktan tenezzüh edip yücelmiştir. O, her şeye kadîr’dir.

[ 067.001 ] ( EO )

Ne yücedir o ki mülk onun elinde ve o her şey'e kadîrdir.

[ 067.001 ] ( ES )

Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

[ 067.001 ] ( NQ )

Blessed is He in Whose Hand is the dominion, and He is Able to do all things.

[ 067.002 ] ( KK )

ÇóáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáúãóæúÊó æóÇáúÍóíóÇÉó áöíóÈúáõæóßõãú Ãóíøõßõãú ÃóÍúÓóäõ ÚóãóáÇð æóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÛóÝõæÑõ ﴿ ٢ ﴾

[ 067.002 ] ( MŞ )

O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı (hanginizin amelinin ihlâslı ya da ihlâssız olduğunu yahut hanginizin âhireti düşünerek daha akıllı hareket edeceğinizi veyahut hanginizin daha zâhid olduğunuzu) denemek (size göstermek, bildirmek) için ölümü ve hayatı (âhireti ve dünyayı) yarattı. O, (kendisine isyan edenlere karşı) azîz (mağlûp olmayan ve kötü amel işleyenlerin acze düşüremediği yegâne gâlip)tir (ve) gafûr (tevbe edenleri çok bağışlayan)dır.

[ 067.002 ] ( AY )

Amelce hanginiz daha güzeldir diye, sizi imtihan etmek için hem ölümü, hem hayatı icad eden O’dur. O, Azîz’dir= her şeye gâlibdir, Gafûr’dur= çok bağışlayandır.

[ 067.002 ] ( EO )

O ki ölümü ve dirimi kadir edip yarattı, sizi imtihana çekip şunu bildirmek için ki hanginiz amelce daha güzel, hem o öyle azîz öyle gafurdur.

[ 067.002 ] ( ES )

O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.

[ 067.002 ] ( NQ )

Who has created death and life, that He may test you which of you is best in deed. And He is the All-Mighty, the Oft-Forgiving;

[ 067.003 ] ( KK )

ÇóáøóÐöí ÎóáóÞó ÓóÈúÚó ÓóãóÇæóÇÊò ØöÈóÇÞðÇ ãóÇ ÊóÑóì Ýöí ÎóáúÞö ÇáÑøóÍúãóÇäö ãöäú ÊóÝóÇæõÊò ÝóÇÑúÌöÚö ÇáúÈóÕóÑó åóáú ÊóÑóì ãöäú ÝõØõæÑò ﴿ ٣ ﴾

[ 067.003 ] ( MŞ )

Gökleri yedi kat üzerine tabaka tabaka yaratan O'dur. Rahmân'ın bu yaratmasında (hiç) bir (milim) düzensizlik bulamazsın. (Haydi) gözünü bir çevir de bak, bir çatlak (aykırılık, uygunsuzluk ve dengesizlik) görebilir misin?

[ 067.003 ] ( AY )

Yedi göğü, kat kat yaratan O’dur. O Rahmân’ın yarattığında hiç bir düzensizlik göremezsin. Haydi çevir gözü (semâya), görebilir misin bir çatlak?

[ 067.003 ] ( EO )

O ki yedi sema yaratmış birbiriyle mutabık, göremezsin o rahmânın yarattığında hiç bir nizamsızlık, haydi çevir gözü görebilirmisin hiç bir çatlak, bir kusur?

[ 067.003 ] ( ES )

O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?

[ 067.003 ] ( NQ )

Who has created the seven heavens one above another, you can see no fault in the creations of the Most Beneficent. Then look again: "Can you see any rifts?"

[ 067.004 ] ( KK )

Ëõãøó ÇÑúÌöÚö ÇáúÈóÕóÑó ßóÑøóÊóíúäö íóäúÞóáöÈú Åöáóíúßó ÇáúÈóÕóÑõ ÎóÇÓöÆðÇ æóåõæó ÍóÓöíÑñ ﴿ ٤ ﴾

[ 067.004 ] ( MŞ )

Sonra gözünü tekrar tekrar (göğe) döndür (bak)! Göz (aradığı bozukluğu, uygunsuzluğu bulmaktan) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.

[ 067.004 ] ( AY )

Sonra gözü, tekrar tekrar (semâya) çevir; nihâyet o göz, zelîl ve hakîr olarak sana döner; artık O, âciz kalmıştır.

[ 067.004 ] ( EO )

Sonra yine çevir gözü, tekrar tekrar, sana döner ö göz hîtab olarak zelîl-ü hakîr.

[ 067.004 ] ( ES )

Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

[ 067.004 ] ( NQ )

Then look again and yet again, your sight will return to you in a state of humiliation and worn out.

[ 067.005 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÒóíøóäøóÇ ÇáÓøóãóÇÁó ÇáÏøõäúíóÇ ÈöãóÕóÇÈöíÍó æóÌóÚóáúäóÇåóÇ ÑõÌõæãðÇ áöáÔøóíóÇØöíäö æóÃóÚúÊóÏúäóÇ áóåõãú ÚóÐóÇÈó ÇáÓøóÚöíÑö ﴿ ٥ ﴾

[ 067.005 ] ( MŞ )

Yemin olsun ki, biz, en yakın semâyı (dünya göğünü) kandillerle (yıldızlarla) donattık. Yıldızları, şeytanlar için taşlamalar (şihâblar [ateş alevi/atış taneleri) yaptık. Şeytanlara alevli ateş azâbını hazırladık.
(Müfessirler, yukarıdaki âyet-i kerîmeyi tefsir ederlerken Hıcr, 15/16-18 ve Saffât, 37/6-10 âyet-i kerîmelerini zikretmişlerdir. Mealleri şöyledir:
Yemin olsun ki, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve onu, bakan kimseler için [yıldızlarla] süsledik. Onu, taşlanmış [Allah’ın rahmetinden kovulmuş] her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden [şeytan] müstesna; onu da, apaçık bir şihâb [ateş alevi] takip eder [ve üzerine düşerek yakar]. Bk. Hıcr, 15/16-18.
Biz, dünya göğünü [yakın göğü], bir zinetle, yıldızlarla donattık. Onu itâat dışına çıkan/inatçı her şeytandan koruduk. O şeytanlar, artık Mele-i a'lâyı [Melekler topluluğunun kelâmını] dinleyemezler. Dinlemeye kalkanlar da her taraftan kovulup atılırlar. Onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak [meleklerin konuşmalarından] bir söz kapan olursa, onu da delen ve yakan bir şihâb [ateş alevi] takip eder. Bk.Saffât, 37/6-10.

[ 067.005 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, biz en aşağı semayi, (kandil gibi ışık veren) yıldızlarla donattık. Bir de onları, şeytanlara, (Şihab= akan yıldız gibi) taş atmalar kıldık. O şeytanlara (Âhirette) çılgın ateş azabı hazırladık.

[ 067.005 ] ( EO )

Celâlim hakkı için biz o Dünya Semayi takım takım kandillerle donattık ve onları Şeytanlar için (rucum) atmalar yaptık, hem onlar için o çılğın ateş azâbını hazırladık (ki azâbı Seıyr).

[ 067.005 ] ( ES )

Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.

[ 067.005 ] ( NQ )

And indeed We have adorned the nearest heaven with lamps, and We have made such lamps (as) missiles to drive away the Shayatin (devils), and have prepared for them the torment of the blazing Fire.

[ 067.006 ] ( KK )

æóáöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÑóÈøöåöãú ÚóÐóÇÈõ Ìóåóäøóãó æóÈöÆúÓó ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ٦ ﴾

[ 067.006 ] ( MŞ )

Rablerine küfreden (O’nu inkâr eden)ler için de cehennem azâbı vardır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!

[ 067.006 ] ( AY )

Rablerini inkâr edenlere de cehennem azabı vardır. O, ne fena dönüş yeridir!...

[ 067.006 ] ( EO )

Kendilerinin rabbına küfredenler için de Cehennem azâbı vardır, ona gidiş de ne fena akibettir.

[ 067.006 ] ( ES )

Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!

[ 067.006 ] ( NQ )

And for those who disbelieve in their Lord (Allah) is the torment of Hell, and worst indeed is that destination.

[ 067.007 ] ( KK )

ÅöÐóÇ ÃõáúÞõæÇ ÝöíåóÇ ÓóãöÚõæÇ áóåóÇ ÔóåöíÞðÇ æóåöíó ÊóÝõæÑõ ﴿ ٧ ﴾

[ 067.007 ] ( MŞ )

Oraya (cehenneme) atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı korkunç sesini işitirler.

[ 067.007 ] ( AY )

İçine atıldıkları zaman, cehennemin korkunç sesini işitirler ki, (kendilerini) kaynatıyordur.

[ 067.007 ] ( EO )

İçine atıldıkları vakıt onun öyle bir hıçkırışını işidirlerki feveran ediyordur.

[ 067.007 ] ( ES )

Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

[ 067.007 ] ( NQ )

When they are cast therein, they will hear the (terrible) drawing in of its breath as it blazes forth.

[ 067.008 ] ( KK )

ÊóßóÇÏõ ÊóãóíøóÒõ ãöäó ÇáúÛóíúÙö ßõáøóãóÇ ÃõáúÞöíó ÝöíåóÇ ÝóæúÌñ ÓóÃóáóåõãú ÎóÒóäóÊõåóÇ Ãóáóãú íóÃúÊößõãú äóÐöíÑñ ﴿ ٨ ﴾

[ 067.008 ] ( MŞ )

(O cehennem,) nerede ise (kâfirlere) öfkesinden çatlayacak (hâle gelir)! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun (cehennemin) bekçileri onlara: "Size (dünyada iken) bir nezîr (siz kâfirler için âhirette korkunç bir azap olacağını bildiren bir peygamber) gelmedi mi?" diye sorarlar. 

[ 067.008 ] ( AY )

Nerde ise (kâfirlere) öfkesinden çatlayacak olur. (Kâfirlerden) bir topluluk, onun içine her atıldıkça, cehennem bekçileri o kâfirlere sorarlar: “ Size, azap ile korkutan bir peygamber gelmedi mi?”

[ 067.008 ] ( EO )

Hemen hemen öfkeden patlıyacak gibi bir hale gelir, içine bir alay atıldıkça her def'asında onlara onun bekçileri «size kocundurucu bir Peygamber (bir nezîr) gelmedi mi?» Diye sorarlar.

[ 067.008 ] ( ES )

Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: "Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?" diye sorarlar.

[ 067.008 ] ( NQ )

It almost bursts up with fury. Every time a group is cast therein, its keeper will ask: "Did no warner come to you?"

[ 067.009 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ Èóáóì ÞóÏú ÌóÇÁóäóÇ äóÐöíÑñ ÝóßóÐøóÈúäóÇ æóÞõáúäóÇ ãóÇ äóÒøóáó Çááøóåõ ãöäú ÔóíúÁò Åöäú ÃóäúÊõãú ÅöáÇøó Ýöí ÖóáÇóáò ßóÈöíÑò ﴿ ٩ ﴾

[ 067.009 ] ( MŞ )

Onlar: "Evet, doğrusu bize bir nezîr (âhiretteki azâbı bildiren bir uyarıcı) geldi, fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey (peygamber veya kitap yahut dîn) indirmemiştir, siz büyük bir şaşkınlık içindesiniz demiştik" derler.

[ 067.009 ] ( AY )

Onlar derler ki: “ Evet, doğrusu bize, azap ile korkutan bir peygamber geldi de, biz, O’nu yalanladık ve : Allah hiç bir şey indirmemiştir; siz muhakkak büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

[ 067.009 ] ( EO )

Evet, doğrusu bize kocundurucu bir Peygamber (bir nezîr) geldi, fakat biz ona inanmadık ve Allah, hiç bir şey indirmedi, siz büyük bir dalâl içindesiniz diye tekzib ettik derler.

[ 067.009 ] ( ES )

Derler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz." dedik.

[ 067.009 ] ( NQ )

They will say: "Yes indeed; a warner did come to us, but we belied him and said: 'Allah never sent down anything (of revelation), you are only in great error.'"

[ 067.010 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ áóæú ßõäøóÇ äóÓúãóÚõ Ãóæú äóÚúÞöáõ ãóÇ ßõäøóÇ Ýöí ÃóÕúÍóÇÈö ÇáÓøóÚöíÑö ﴿ ١٠ ﴾

[ 067.010 ] ( MŞ )

(Kâfirler devam ederek:) "Eğer (gönderilen peygamberi) dinleseydik veya (tebliğ edilen âyetleri) düşünüp anlamaya çalışsaydık, (şimdi) şu çılgın cehenneme girenler arasında bulunmazdık!"derler. 

[ 067.010 ] ( AY )

Bir de şöyle derler: “ Biz işitir veya akıl eder olsaydık, şu azgın ateşe atılanlar arasında bulunmazdık.”

[ 067.010 ] ( EO )

Ve biz işidir veya akl eder olsaydık bu Seıyr eshabı içinde bulunmazdık, derler.

[ 067.010 ] ( ES )

Ve derler ki: "Eğer biz dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!"

[ 067.010 ] ( NQ )

And they will say: "Had we but listened or used our intelligence, we would not have been among the dwellers of the blazing Fire!"

[ 067.011 ] ( KK )

ÝóÇÚúÊóÑóÝõæÇ ÈöÐóäúÈöåöãú ÝóÓõÍúÞðÇ áöÃóÕúÍóÇÈö ÇáÓøóÚöíÑö ﴿ ١١ ﴾

[ 067.011 ] ( MŞ )

Böylece (o kâfirler), günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı, (Allah'ın rahmetinden) uzak olsunlar!

[ 067.011 ] ( AY )

Böylece günahlarını itiraf ederler. O hâlde kahrolsun cehennemlikler!...

[ 067.011 ] ( EO )

İşte günahlarını i'tiraf ettiler, kahrolsun o halde eshabı Seıyr.

[ 067.011 ] ( ES )

Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsunlar!

[ 067.011 ] ( NQ )

Then they will confess their sin. So, away with the dwellers of the blazing Fire.

[ 067.012 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÎúÔóæúäó ÑóÈøóåõãú ÈöÇáúÛóíúÈö áóåõãú ãóÛúÝöÑóÉñ æóÃóÌúÑñ ßóÈöíÑñ ﴿ ١٢ ﴾

[ 067.012 ] ( MŞ )

Şüphe yok ki, (Allah'ın azâbını görmedikleri hâlde) gıyaben Rablerinden korkanlar (var ya), onlar için bir mağfiret (günahlarının affedilmesi) ve büyük bir ecir (cennet) vardır.
(Bundan sonraki âyet-i kerîme, Müşrikler hakkında inmiştir. Onlar, Pey­gamber aleyhisselâm hakkında kötü şeyler söylüyor, Cebrâîl aleyhisselâm da onu Resûlüne haber veriyordu. Biri diğerine: “Muhammed'in Rabbi duymasın diye söyleyeceğinizi giz­li söyleyin.” demişti.)

[ 067.012 ] ( AY )

Şüphesiz (Allah’ın azabını henüz görmedikleri hâlde) gıyaben Rablerinden korkanlar (var ya), onlar için bir mağfiret ve büyük mükâfat (cennet) var.

[ 067.012 ] ( EO )

Çünkü o rablarına gıyabda saygı besliyenler yokmu, muhakkak ki mağfiret ve büyük bir ecir onlar içindir.

[ 067.012 ] ( ES )

Fakat daha görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

[ 067.012 ] ( NQ )

Verily! Those who fear their Lord unseen (i.e. they do not see Him, nor His Punishment in the Hereafter, etc.), theirs will be forgiveness and a great reward (i.e. Paradise).

[ 067.013 ] ( KK )

æóÃóÓöÑøõæÇ Þóæúáóßõãú Ãóæö ÇÌúåóÑõæÇ Èöåö Åöäøóåõ Úóáöíãñ ÈöÐóÇÊö ÇáÕøõÏõæÑö ﴿ ١٣ ﴾

[ 067.013 ] ( MŞ )

(Ey Müşrikler) sözünüzü gizleseniz de açıklasanız da (birdir. Çünkü) O (Allah), kalplerde olan(ların hepsin)i bilir.

[ 067.013 ] ( AY )

(Ey müşrikler) sözünüzü ister gizli tutun, ister açığa vurun; (bu ikisi müsavidir). Çünkü O (Allah), bütün kalplerin künhünü bilir.

[ 067.013 ] ( EO )

Sözümüzü ister sir tutun ister açığa vurun, çünkü o bütün sînelerin künhünü bilir.

[ 067.013 ] ( ES )

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir.

[ 067.013 ] ( NQ )

And whether you keep your talk secret or disclose it, verily, He is the All-Knower of what is in the breasts (of men).

[ 067.014 ] ( KK )

ÃóáÇó íóÚúáóãõ ãóäú ÎóáóÞó æóåõæó ÇááøóØöíÝõ ÇáúÎóÈöíÑõ ﴿ ١٤ ﴾

[ 067.014 ] ( MŞ )

(Bütün varlıkları) yaratan (Allah), (yarattığı şeyi hiç) bilmez mi? O (ilminde) lâtiftir (hiçbir şey O’na gizli değildir) (ve) habîrdir (O Allah, her şeyden haberdardır).

[ 067.014 ] ( AY )

Bilmez mi, O (bütün varlıkları) yaratan? (Şübhesiz gizliyi de bilir, aşikârı da...) O Lâtif’dir, Habîr’dir= her şeyden haberdardır.

[ 067.014 ] ( EO )

Bilmezmi o yaradan ki o öyle latîf öyle habîr

[ 067.014 ] ( ES )

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

[ 067.014 ] ( NQ )

Should not He Who has created know? And He is the Most Kind and Courteous (to His slaves) All-Aware (of everything).

[ 067.015 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáó áóßõãõ ÇáúÃóÑúÖó ÐóáõæáÇð ÝóÇãúÔõæÇ Ýöí ãóäóÇßöÈöåóÇ æóßõáõæÇ ãöäú ÑöÒúÞöåö æóÅöáóíúåö ÇáäøõÔõæÑõ ﴿ ١٥ ﴾

[ 067.015 ] ( MŞ )

O (Allah) ki, (üzerinde yürümek için) yeryüzünü, size boyun eğdirdi. O hâlde, yerin omuzlarında (dağlarında, tepelerinde ve ovalarında, yani dört bir yanında1) dolaşın. (Sizin için yaratılmış olan) Allah'ın (o tükenmez nimetlerini arayın, onları elde etmek için çalışın ve) rızkından yiyin. (Fakat şunu iyi bilin ki, bir gün ölecek ve yaptıklarınızın karşılığını görmek üzere kabirlerinizden kalkacaksınız. Sonunda) dönüş ancak O'nadır. (O’nun huzurudur. O gün ihsân ettiği nimetlerin şükrünü edâ edip etmemekten sorguya çekileceksiniz.)
1 Bk. Nûh 71/19-20.

[ 067.015 ] ( AY )

O Allah’dır ki, sizin (istifadeniz) için arzı uysal kıldı. O hâlde, O arzın sırtlarında (dağlarında, tepelerinde, ovalarında) yürüyün de Allah’ın rızkından yeyin. Fakat sonunda dönüş O’nadır. (İhsan ettiği nimetlerin şükründen size sorar).

[ 067.015 ] ( EO )

O Hâlıktır ki o, size Arzı zelûl (munkad) kıldı, haydin, o Arzın omuzlarında yürüyün de o yaradan lâtîfi habîrin rızkından yeyin, onadır fakat nihayet nüşûr.

[ 067.015 ] ( ES )

O size yeri boyun eğer kıldı. Haydi onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.

[ 067.015 ] ( NQ )

He it is, Who has made the earth subservient to you (i.e. easy for you to walk, to live and to do agriculture on it, etc.), so walk in the path thereof and eat of His provision, and to Him will be the Resurrection.

[ 067.016 ] ( KK )

ÃóÃóãöäúÊõãú ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö Ãóäú íóÎúÓöÝó Èößõãõ ÇáÃóÑúÖó ÝóÅöÐóÇ åöíó ÊóãõæÑõ ﴿ ١٦ ﴾

[ 067.016 ] ( MŞ )

Göklerde olan (ve âlemin idâresine memur bulunan melekler)in, (Allah’ın izni ve irâdesiyle) (Kârûn’da olduğu gibi) sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emîn mi oldunuz? (Ey Mekkeliler!) O vakit bir de bakarsınız, o (yer/arz) sarsıldıkça sarsılır. 

[ 067.016 ] ( AY )

Göklerde olan (ve âlemin idaresine memur bulunan) meleklerin, sizi yerin dibine geçirmesinden emîn mi oldunuz? (Ey Mekke’liler!) O vakit bir de bakarsınız, arz çalkalanıp duruyor.

[ 067.016 ] ( EO )

Emînmisiniz o Semâdekinden; sizinle Arzı göçürüvermesinden? O vakıt bakarsınız ki o Arz çalkalanıyordur.

[ 067.016 ] ( ES )

Her şeyi kuşatmış olan Allah ın yeri sizinle birlikte göçürüvermesinden eminmisiniz? O zaman yer çalkalanıyordur.

[ 067.016 ] ( NQ )

Do you feel secure that He, Who is over the heaven (Allah), will not cause the earth to sink with you, then behold it shakes (as in an earthquake)?

[ 067.017 ] ( KK )

Ãóãú ÃóãöäúÊõãú ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö Ãóäú íõÑúÓöáó Úóáóíúßõãú ÍóÇÕöÈðÇ ÝóÓóÊóÚúáóãõæäó ßóíúÝó äóÐöíÑö ﴿ ١٧ ﴾

[ 067.017 ] ( MŞ )

Yoksa göklerde olan (ve âlemin idâresine memur bulunan melekler)in, (Allah’ın izni ve irâdesiyle) üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emîn mi oldunuz? Nezîr(im)in (korkutmamın) nasıl olduğunu o zaman bileceksiniz. 

[ 067.017 ] ( AY )

Yoksa (hüküm ve tasarrufu) göklerde olan Allah’ın üzerinize taş yağdıran bir rüzgâr göndermesinden emîn mi oldunuz? O zaman anlarsınız, korkutmam nasılmış?

[ 067.017 ] ( EO )

Yoksa emînmisiniz o Semâdekinden: üzerinize bir mermîler yağdırıcı gönderivermesinden? O vakıt bilirsiniz ki nasılmış inzarım?

[ 067.017 ] ( ES )

Yoksa siz, gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Tehdidim nasılmış bileceksiniz.

[ 067.017 ] ( NQ )

Or do you feel secure that He, Who is over the heaven (Allah), will not send against you a violent whirlwind? Then you shall know how (terrible) has been My Warning?

[ 067.018 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ßóÐøóÈó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ÝóßóíúÝó ßóÇäó äóßöíÑö ﴿ ١٨ ﴾

[ 067.018 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm,) gerçek şu ki, onlardan (Nûh, Âd, Semûd, Lût kavmi, Medyen ashâbı, Ress ashâbı, Fir’avn kavmi gibi senin kavminden) öncekiler de (gönderilen peygamberleri) yalanlamışlar (inkâr etmişler)di. (Onun için sen üzülme!) Fakat (onların yaptıklarını) inkâr(ım) (onlara verdiğim azap) nasıl olmuştu? (Onlara şiddetli azap gelmemiş miydi?)

[ 067.018 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), şüphesiz onlardan (senin kavminden) evvelkiler de (peygamberlerini) yalanlamışlardı. (Bunun için sen üzülme). Fakat beni inkâr etmeleri nasıl oldu, (azabımı bir gerçek olarak bulmadılar mı)!...

[ 067.018 ] ( EO )

Filhakika onlardan evvelkiler de tekzib ettiler, fakat nasıl oldu inkârım.

[ 067.018 ] ( ES )

Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama beni inkâr nasıl oldu?

[ 067.018 ] ( NQ )

And indeed those before them belied (the Messengers of Allah), then how terrible was My denial (punishment)?

[ 067.019 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ Åöáóì ÇáØøóíúÑö ÝóæúÞóåõãú ÕóÇÝøóÇÊò æóíóÞúÈöÖúäó ãóÇ íõãúÓößõåõäøó ÅöáÇøó ÇáÑøóÍúãóÇäõ Åöäøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò ÈóÕöíÑñ ﴿ ١٩ ﴾

[ 067.019 ] ( MŞ )

(O kâfirler,) üzerlerinde kanatlarını açıp kapatarak uçan o kuşları hiç görmediler mi? (Onlar nasıl uçuyorlar?) Onları (havada) Rahmân(ın içlerine yerleştirdiği genler ve kabiliyetler)den başkası tutmuyor. Şüphesiz O, basîr (her şeyi gören) (ve evreni idâre eden tabiat kanunları koyan)dır.

[ 067.019 ] ( AY )

O kâfirler, üstlerinde kanatlarını açarak ve kanat çırpıb kayarak uçan kuşlara bakmazlar mı? Rahmân’dır ancak onları tutan. Muhakkak ki O, her şeyi görendir= Basîr’dir.

[ 067.019 ] ( EO )

Bakmazlarmı ki üstlerinde uçan kuşlara, kanat süzerlerken ve yumarlarken? Rahmandır ancak onları tutan, şübhesiz ki o her şey-i görür.

[ 067.019 ] ( ES )

Üstlerinde kanatlarını açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, her şeyi görmektedir.

[ 067.019 ] ( NQ )

Do they not see the birds above them, spreading out their wings and folding them in? None upholds them except the Most Beneficent (Allah). Verily, He is the All-Seer of everything.

[ 067.020 ] ( KK )

Ãóãøóäú åóÐóÇ ÇáøóÐöí åõæó ÌõäÏñ áóßõãú íóäúÕõÑõßõãú ãöäú Ïõæäö ÇáÑøóÍúãóÇäö Åöäö ÇáúßóÇÝöÑõæäó ÅöáÇøó Ýöí ÛõÑõæÑò ﴿ ٢٠ ﴾

[ 067.020 ] ( MŞ )

(Ey kâfirler, yine görmediniz [bilmediniz] mi ki:) Rahmân (olan Allah’)ın dışında size yardım edecek (sizi O'nun azâbından kurtaracak) ordunuz (taraftarlarınız) kimdir? (Yoksa kendilerini bize karşı savunacak ilâhları mı var? O ilâhlar kendilerine bile yardım edemezler.1) Kâfirler, ancak (derin) bir gurûr (aldanış) içindedirler.
1 Enbiyâ 21/43.

[ 067.020 ] ( AY )

Rahmân’ın azabından sizi kurtaracak kimdir? Yoksa şu ordunuz mu? (Sizi kurtaracak! Ben size azap dilersem, sizi benden kim kurtarabilir?) Kâfirler, ancak bir aldanma içindedirler.

[ 067.020 ] ( EO )

Yoksa kimdir o Rahmanın berisinden şu sizin ordularınız ki sizi kurtaracak? Kâfirler başka değil, bir gurur içindedirler.

[ 067.020 ] ( ES )

Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar, ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

[ 067.020 ] ( NQ )

Who is he besides the Most Beneficent that can be an army to you to help you? The disbelievers are in nothing but delusion.

[ 067.021 ] ( KK )

Ãóãøóäú åóÐóÇ ÇáøóÐöí íóÑúÒõÞõßõãú Åöäú ÃóãúÓóßó ÑöÒúÞóåõ Èóáú áóÌøõæÇ Ýöí ÚõÊõæøò æóäõÝõæÑò ﴿ ٢١ ﴾

[ 067.021 ] ( MŞ )

(Ey kâfirler, düşünün bir kere:) Allah size verdiği rızkı (yağmur gibi rızık sebeplerini) kesiverse, size rızkı kim verecek? Doğrusu onlar (kâfirler), (küfürde) bir azgınlık ve (İslâm’a karşı) bir nefret içinde direnmektedirler. 

[ 067.021 ] ( AY )

Allah rızkını keserse, kimdir sizlere rızık verecek? Hayır, onlar bir ürküntü ve azgınlık içinde, inada devam ediyorlar, (artık imana gelmezler).

[ 067.021 ] ( EO )

Yoksa kimdir şu sizlere rızık verecek? O rızkını keserse? Hayır bir ürküntü ve azgınlık içinde inada dalmışlar.

[ 067.021 ] ( ES )

Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verecek olabilen kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

[ 067.021 ] ( NQ )

Who is he that can provide for you if He should withhold His provision? Nay, but they continue to be in pride, and (they) flee (from the truth).

[ 067.022 ] ( KK )

ÃóÝóãóäú íóãúÔöí ãõßöÈøðÇ Úóáóì æóÌúåöåö ÃóåúÏóì Ãóãøóäú íóãúÔöí ÓóæöíøðÇ Úóáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٢٢ ﴾

[ 067.022 ] ( MŞ )

(Müşrik ile Mü’minin misali şöyledir:) Şimdi (küfre düşen gibi) yüzüstü kapanarak (düşe kalka) yürüyen mi doğru gider (hidâyettedir), yoksa (Mü’min gibi) dosdoğru yolda düzgün yürüyen mi?

[ 067.022 ] ( AY )

Şimdi (küfürden dolayı) yüzü üstü sürünen mi daha doğru, yoksa dosdoğru bir yol üzerinde düpedüz yürüyen (peygamber) mi?

[ 067.022 ] ( EO )

İmdi yüz üstü kapanarak giden mi daha doğru? Yoksa dos doğru bir cadde üzerinde düpe düz giden mi? Düşünmeli bir.

[ 067.022 ] ( ES )

Şimdi yüz üstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa dosdoğru yolda yürüyen mi?

[ 067.022 ] ( NQ )

Is he who walks without seeing on his face, more rightly guided, or he who (sees and) walks on a Straight Way (i.e. Islamic Monotheism).

[ 067.023 ] ( KK )

Þõáú åõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÔóÃóßõãú æóÌóÚóáó áóßõãõ ÇáÓøóãúÚó æóÇáúÃóÈúÕóÇÑó æóÇáúÃóÝúÆöÏóÉó ÞóáöíáÇð ãóÇ ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 067.023 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm,) de ki: "Sizi yaratan size kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur. (Bunca nimetler karşısında) ne kadar da az şükrediyorsunuz!"

[ 067.023 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Sizi yaratan, size işitecek kulak, görecek gözler ve duyacak kalpler veren O’dur. Siz, pek az şükrediyorsunuz.”

[ 067.023 ] ( EO )

De ki, odur ancak sizi inşa eyleyen ve size dinleyecek kulak, görecek gözler, duyacak gönüller veren, fakat sizler pek az şükr ediyorsunuz.

[ 067.023 ] ( ES )

De ki: "Sizi yaratan, size kulaklar gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!"

[ 067.023 ] ( NQ )

Say it is He Who has created you, and endowed you with hearing (ears), seeing (eyes), and hearts. Little thanks you give.

[ 067.024 ] ( KK )

Þõáú åõæó ÇáøóÐöí ÐóÑóÃóßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÅöáóíúåö ÊõÍúÔóÑõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 067.024 ] ( MŞ )

Sizi yeryüzünde çoğaltıp (yaratıp) yayan O'dur. Ancak (âhirette hesap için) O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.

[ 067.024 ] ( AY )

De ki: “ Yeryüzünde sizi yaratıb öteye beriye dağıtan O’dur. Nihâyet (hesap için Âhirette) hep O’na toparlanıb götürüleceksiniz.”

[ 067.024 ] ( EO )

Deki, odur sizi Arzda zürriyyet halinde yaratıp yayan, nihayet de hep toplanıp ona haşrolunacaksınız.

[ 067.024 ] ( ES )

De ki: "Sizi yerden üreten O'dur ve O'na toplanıp götürüleceksiniz."

[ 067.024 ] ( NQ )

Say: "It is He Who has created you from the earth, and to Him shall you be gathered (in the Hereafter)."

[ 067.025 ] ( KK )

æóíóÞõæáõæäó ãóÊóì åóÐóÇ ÇáúæóÚúÏõ Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 067.025 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm, Mekke kâfirleri alay maksadıyla): "Eğer doğru (söylüyor) iseniz, o va’d (olunan tehdîd [azap veya haşir yahut yerin dibine geçirme veyahut taş yağdırma]) ne zaman gelecek?” diyorlar

[ 067.025 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Mekke kâfirleri sana) diyorlar ki: “ Eğer doğru söylüyorsanız, (azabın vukuuna dair bize haber verdiğin) bu vaad ne zaman (gerçekleşmiş olacak)?”

[ 067.025 ] ( EO )

Böyle iken diyorlar ki: Ne zaman bu va'd? Eğer sadıksanız?

[ 067.025 ] ( ES )

(Onlar): "Doğru iseniz bu tehdit ne zaman olacak?" diyorlar

[ 067.025 ] ( NQ )

They say: "When will this promise (i.e. the Day of Resurrection) come to pass? if you are telling the truth."

[ 067.026 ] ( KK )

Þõáú ÅöäøóãóÇ ÇáúÚöáúãõ ÚöäúÏó Çááøóåö æóÅöäøóãóÇ ÃóäóÇ äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 067.026 ] ( MŞ )

(Onlara) de ki: (Ona âit) bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Ben sadece apaçık bir nezîrim (Allah’ın azâbını haber veren bir peygamberim). 

[ 067.026 ] ( AY )

(Onlara) de ki: “ O (azaba dair) ilim, ancak Allah katındadır. Ben, sadece açık anlatan (azabla korkutucu) bir peygamberim.”

[ 067.026 ] ( EO )

Deki o ılim ancak Allahın ındindedir, ben açık anlatan bir nezîr (kocundurucu bir Peygamber) im.

[ 067.026 ] ( ES )

De ki: "(O'na ait) bilgi, Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

[ 067.026 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "The knowledge (of its exact time) is with Allah only, and I am only a plain warner."

[ 067.027 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÑóÃóæúåõ ÒõáúÝóÉð ÓöíÆóÊú æõÌõæåõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÞöíáó åóÐóÇ ÇáøóÐöí ßõäúÊõãú Èöåö ÊóÏøóÚõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 067.027 ] ( MŞ )

(Nihayet vakit gelip) onu (va’d olunan azâbı) yakından gördükleri zaman, o kâfir olanların yüzleri simsiyah olup çirkinleşir. (Cehennem bekçileri tarafından) onlara: "Sizin çağırıp durduğunuz ve aksini iddia ettiğiniz (azap) işte budur!" denir.

[ 067.027 ] ( AY )

Nihâyet vakti gelip de o (vaad olunan) azabı yakından gördüklerinde o kâfir olanların yüzleri kötüleşivermiştir ve onlara şöyle denilmiş olacaktır: “ İşte sizin istediğiniz (ve vuku bulmaz dediğiniz) azap budur!...

[ 067.027 ] ( EO )

Derken vaktı gelip de onu yakından gördüklerinde o küfredenlerin yüzleri kötüleşiverdi. Ve denildi ki işte, o sizin kendilerine da'vet edip durduğunuz budur.

[ 067.027 ] ( ES )

Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: "İşte çağırıp durduğunuz şey budur!" dendi.

[ 067.027 ] ( NQ )

But when they will see it (the torment on the Day of Resurrection) approaching, the faces of those who disbelieve will be different (black, sad, and in grieve), and it will be said (to them): "This is (the promise) which you were calling for!"

[ 067.028 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú Ãóåúáóßóäöíó Çááøóåõ æóãóäú ãóÚöíó Ãóæú ÑóÍöãóäóÇ Ýóãóäú íõÌöíÑõ ÇáúßóÇÝöÑöíäó ãöäú ÚóÐóÇÈò Ãóáöíãò ﴿ ٢٨ ﴾

[ 067.028 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm, o Mekke Müşriklerine) de ki: "Bana söyleyin: Allah beni ve beraberimdeki (mü'min)leri (sizin istediğiniz gibi azap ile) helâk etse veya bize merhamet etse, (peki bu takdirde, söyleyin bakalım, siz) kâfirleri, o acıklı azaptan kim kurtaracak?" (İster biz ölelim, ister geri kalalım, kâfirleri hiç kimse azaptan kurtaramayacaktır.) 

[ 067.028 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, o Mekke müşriklerine) de ki: “ Bana söyleyin: Allah beni ve beraberimdekileri helâk etse, yahut bize merhamet buyursa, kâfirleri acıklı bir azaptan kurtaracak kimdir? (İster biz ölelim, ister geri kalalım, kâfirleri hiç kimse azaptan kurtarmıyacaktır.)”

[ 067.028 ] ( EO )

Deki: gördünüz mü? Allah beni ve beraberimdekileri helâk etse yâhud bize merhamet buyursa iki takdirde de kâfirleri elîm bir azâbdan kurtaracak kimdir?

[ 067.028 ] ( ES )

De ki: "Baksanıza, eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürse, yahut bize merhamet etse, kâfirleri acı bir azabdan kim kurtarabilir?

[ 067.028 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Tell me! If Allah destroys me, and those with me, or He bestows His Mercy on us, - who can save the disbelievers from a painful torment?"

[ 067.029 ] ( KK )

Þõáú åõæó ÇáÑøóÍúãóÇäõ ÂãóäøóÇ Èöåö æóÚóáóíúåö ÊóæóßøóáúäóÇ ÝóÓóÊóÚúáóãõæäó ãóäú åõæó Ýöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٢٩ ﴾

[ 067.029 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm, onlara) de ki: "(Bizi kurtaracak ve bize merhamet edecek) O Rahmân (olan Allah’)tır. Biz O'na îman ettik ve O'na tevekkül ettik (güvendik). Artık pek yakında kimin apaçık bir dalâlet (haktan ayrılıp sapıklık) içinde olduğunu bileceksiniz."

[ 067.029 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, onlara) de ki: “ (Bizi kurtaracak ve bize merhamet edecek) O Rahmân’dır; biz O’na îman ettik ve O’na tevekkül etmekteyiz. Artık yakında siz de bileceksiniz ki, apaçık bir sapıklık içinde olan kimmiş?

[ 067.029 ] ( EO )

Deki o öyle Rahman, işte biz ona iyman ettik ve ona dayanmaktayız, ileride sizler de bileceksiniz ki o açık bir dalâl içinde bulunan kim?

[ 067.029 ] ( ES )

De ki: "O çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz."

[ 067.029 ] ( NQ )

Say: "He is the Most Beneficent (Allah), in Him we believe, and in Him we put our trust. So you will come to know who is it that is in manifest error."

[ 067.030 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ÃóÕúÈóÍó ãóÇÄõßõãú ÛóæúÑðÇ Ýóãóäú íóÃúÊöíßõãú ÈöãóÇÁò ãóÚöíäò ﴿ ٣٠ ﴾

[ 067.030 ] ( MŞ )

(Yine onlara) de ki: "(İçtiğiniz) suyunuz (yerin derinliklerine) çekilip gitse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su (temiz bir su kaynağı) getirebilir?" (Bunu Allah'dan başka yapabilecek bir kuvvet var mı? O hâlde, O'na nasıl ortak koşar ve peygamberin tebliğ etmiş olduğu dini inkâr edersiniz?)

[ 067.030 ] ( AY )

(Yine onlara) de ki: “ Bana söyleyin: Eğer suyunuz, yerin dibine batar giderse, size bir akar su kim getirir? (Bunu getirebilecek Allah’dan başka bir kuvvet var mı? O hâlde, O’na nasıl eder de ortak koşarsınız, hükümlerini dinlemezsiniz?)”.

[ 067.030 ] ( EO )

De ki: gördünüz mü? Sabaha kadar suyunuz bata kalırsa size bir âbi revan getirecek kim?

[ 067.030 ] ( ES )

De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?"

[ 067.030 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Tell me! If (all) your water were to be sunk away, who then can supply you with flowing (spring) water?"