KAMER SURESİ
| [ 054.001 ] | ( KK ) | 
			 ÇöÞúÊóÑóÈóÊö ÇáÓøóÇÚóÉõ æóÇäúÔóÞøó ÇáúÞóãóÑõ ﴿ ١ ﴾  | 
		
| [ 054.001 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.001 ] | ( AY ) | 
			 Kıyâmet yaklaştı, kamer (ay ikiye) bölündü. (Kâfirlerin, Hazret-i Peygamberden bir mûcize istemeleri üzerine ayın ikiye bölünme hadisesi olmuştur.)  | 
		
| [ 054.001 ] | ( EO ) | 
			 Yaklaştı Saat, yarıldı Kamer.  | 
		
| [ 054.001 ] | ( ES ) | 
			 Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı.  | 
		
| [ 054.001 ] | ( NQ ) | 
			 The Hour has drawn near, and the moon has been cleft asunder (the people of Makkah requested Prophet Muhammad to show them a miracle, so he showed them the splitting of the moon).  | 
		
| [ 054.002 ] | ( KK ) | 
			 æóÅöäú íóÑóæúÇ ÂíóÉð íõÚúÑöÖõæÇ æóíóÞõæáõæÇ ÓöÍúÑñ ãõÓúÊóãöÑøñ ﴿ ٢ ﴾  | 
		
| [ 054.002 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.002 ] | ( AY ) | 
			 Hâlâ bir mûcize görseler, yüz çevirib şöyle derler: “ Bu devam edegelen kuvvetli bir sihirdir.”  | 
		
| [ 054.002 ] | ( EO ) | 
			 Hâlâ bir âyet görseler yüz çevirip derler: müstemir bir sihir.  | 
		
| [ 054.002 ] | ( ES ) | 
			 Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler.  | 
		
| [ 054.002 ] | ( NQ ) | 
			 And if they see a sign, they turn away, and say: "This is continuous magic."  | 
		
| [ 054.003 ] | ( KK ) | 
			 æóßóÐøóÈõæÇ æóÇÊøóÈóÚõæÇ ÃóåúæóÇÁóåõãú æóßõáøõ ÃóãúÑò ãõÓúÊóÞöÑøñ ﴿ ٣ ﴾  | 
		
| [ 054.003 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.003 ] | ( AY ) | 
			 (Kıyâmeti ve mûcizeyi) inkâr ettiler; hevalarına uydular. Hâlbuki (Allah’ın vaad ettiği) her iş için bir hakikat var.  | 
		
| [ 054.003 ] | ( EO ) | 
			 Yalan dediler, hevâlarına uydular, halbuki her emir müstekır.  | 
		
| [ 054.003 ] | ( ES ) | 
			 Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır.  | 
		
| [ 054.003 ] | ( NQ ) | 
			 They belied (the Verses of Allah, this Qur'an), and followed their own lusts. And every matter will be settled [according to the kind of deeds (for the doer of good deeds, his deeds will take him to Paradise, and similarly evil deeds will take their doers to Hell)].  | 
		
| [ 054.004 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú ÌóÇÁóåõãú ãöäó ÇáúÃóäúÈóÇÁö ãóÇ Ýöíåö ãõÒúÏóÌóÑñ ﴿ ٤ ﴾  | 
		
| [ 054.004 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.004 ] | ( AY ) | 
			 And olsun, onlara (ibret alıncak) kıssalardan öyleleri de geldi ki, onlarda inkârdan alıkoyacak haberler var;  | 
		
| [ 054.004 ] | ( EO ) | 
			 Celâlim hakkı için onlara kıssalardan öyleleri de geldi ki onlarda zecredecek haberler var.  | 
		
| [ 054.004 ] | ( ES ) | 
			 Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir.  | 
		
| [ 054.004 ] | ( NQ ) | 
			 And indeed there has come to them news (in this Qur'an) wherein there is (enough warning) to check (them from evil),  | 
		
| [ 054.005 ] | ( KK ) | 
			 ÍößúãóÉñ ÈóÇáöÛóÉñ ÝóãóÇ ÊõÛúäö ÇáäøõÐõÑõ ﴿ ٥ ﴾  | 
		
| [ 054.005 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.005 ] | ( AY ) | 
			 Tam bir hikmet... Fakat korkutmalar fayda vermiyor.  | 
		
| [ 054.005 ] | ( EO ) | 
			 Bir hikmeti baliga, fakat inzarlar faide vermiyor.  | 
		
| [ 054.005 ] | ( ES ) | 
			 Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.  | 
		
| [ 054.005 ] | ( NQ ) | 
			 Perfect wisdom (this Qur'an), but (the preaching of) warners benefit them not,  | 
		
| [ 054.006 ] | ( KK ) | 
			 ÝóÊóæóáøó Úóäúåõãú íóæúãó íóÏúÚõ ÇáÏøóÇÚö Åöáóì ÔóíúÁò äõßõÑò ﴿ ٦ ﴾  | 
		
| [ 054.006 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.006 ] | ( AY ) | 
			 O hâlde (Ey Resûlüm) onlardan yüz çevir. O çağırıcı İsrâfil’in görülmemiş dehşetli bir şeye (mü'minleri cennete, kâfirleri cehenneme) davet edeceği gün;  | 
		
| [ 054.006 ] | ( EO ) | 
			 Sen de onlardan yüz çevir, o gün ki çağırıcı görülmedik müdhiş bir şey'e çağırır.  | 
		
| [ 054.006 ] | ( ES ) | 
			 Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır.  | 
		
| [ 054.006 ] | ( NQ ) | 
			 So (O Muhammad ) withdraw from them. The Day that the caller will call (them) to a terrible thing.  | 
		
| [ 054.007 ] | ( KK ) | 
			 ÎõÔøóÚðÇ ÃóÈúÕóÇÑõåõãú íóÎúÑõÌõæäó ãöäó ÇáúÃóÌúÏóÇËö ßóÃóäøóåõãú ÌóÑóÇÏñ ãõäúÊóÔöÑñ ﴿ ٧ ﴾  | 
		
| [ 054.007 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.007 ] | ( AY ) | 
			 (Korkudan) gözleri baygın olarak kabirlerden çıkacaklar; etrafa yayılan çekirgeler gibi...  | 
		
| [ 054.007 ] | ( EO ) | 
			 Gözleri düşgün düşgün kabirlerden çıkarlar, sanki çıvgın çekirgeler.  | 
		
| [ 054.007 ] | ( ES ) | 
			 Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler.  | 
		
| [ 054.007 ] | ( NQ ) | 
			 They will come forth, with humbled eyes from (their) graves as if they were locusts spread abroad,  | 
		
| [ 054.008 ] | ( KK ) | 
			 ãõåúØöÚöíäó Åöáóì ÇáÏøóÇÚö íóÞõæáõ ÇáúßóÇÝöÑõæäó åóÐóÇ íóæúãñ ÚóÓöÑñ ﴿ ٨ ﴾  | 
		
| [ 054.008 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.008 ] | ( AY ) | 
			 Çağırıcıya (İsrâfil’in sesine) doğru koşarak, kâfirler (bu kıyâmet gününde şöyle) diyecektir: “ Bu çok şiddetli bir gündür.”  | 
		
| [ 054.008 ] | ( EO ) | 
			 Gibi çağırana koşarak, der ki kâfirler: bu pek zorlu bir gündür.  | 
		
| [ 054.008 ] | ( ES ) | 
			 O çağırana koşarak, kâfirler: "Bu çetin bir gündür." derler.  | 
		
| [ 054.008 ] | ( NQ ) | 
			 Hastening towards the caller, the disbelievers will say: "This is a hard Day."  | 
		
| [ 054.009 ] | ( KK ) | 
			 ßóÐøóÈóÊú ÞóÈúáóåõãú Þóæúãõ äõæÍò ÝóßóÐøóÈõæÇ ÚóÈúÏóäóÇ æóÞóÇáõæÇ ãóÌúäõæäñ æóÇÒúÏõÌöÑó ﴿ ٩ ﴾  | 
		
| [ 054.009 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.009 ] | ( AY ) | 
			 Onlardan (Mekke’lilerden) önce Nûh kavmi tekzib ettiler de, kulumuzu (Hazret-i Nûh’u) yalanladılar; mecnûndur, dediler ve onu tebliğden alıkoydular.  | 
		
| [ 054.009 ] | ( EO ) | 
			 Onlardan evvel Nuh kavmı tekzib etti yalancı dediler o kulumuza, mec'nun dediler, çok incittiler.  | 
		
| [ 054.009 ] | ( ES ) | 
			 Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: "Cinlenmiştir." dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı.  | 
		
| [ 054.009 ] | ( NQ ) | 
			 The people of Nuh (Noah) denied (their Messenger) before them, they rejected Our slave, and said: "A madman!" and he was insolently rebuked and threatened.  | 
		
| [ 054.010 ] | ( KK ) | 
			 ÝóÏóÚóÇ ÑóÈøóåõ Ãóäøöí ãóÛúáõæÈñ ÝóÇäúÊóÕöÑú ﴿ ١٠ ﴾  | 
		
| [ 054.010 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.010 ] | ( AY ) | 
			 Nihâyet o da, Rabbine şöyle dua etti: “ Ben mağlûbum, benim için onlardan intikam al.”  | 
		
| [ 054.010 ] | ( EO ) | 
			 O da nihayet rabbına duâ etti, ben dedi, mağlûbum, hemen nusratını ver.  | 
		
| [ 054.010 ] | ( ES ) | 
			 Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diyerek yalvardı.  | 
		
| [ 054.010 ] | ( NQ ) | 
			 Then he invoked his Lord (saying): "I have been overcome, so help (me)!"  | 
		
| [ 054.011 ] | ( KK ) | 
			 ÝóÝóÊóÍúäóÇ ÃóÈúæóÇÈó ÇáÓøóãóÇÁö ÈöãóÇÁò ãõäúåóãöÑò ﴿ ١١ ﴾  | 
		
| [ 054.011 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.011 ] | ( AY ) | 
			 Bunun üzerine, biz de bardakdan boşanırcasına bir yağmur ile göğün kapılarını açtık.  | 
		
| [ 054.011 ] | ( EO ) | 
			 Bunun üzerine Göğün kapılarını açtık dökülen bir su ile şakır şakır.  | 
		
| [ 054.011 ] | ( ES ) | 
			 Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık.  | 
		
| [ 054.011 ] | ( NQ ) | 
			 So We opened the gates of heaven with water pouring forth.  | 
		
| [ 054.012 ] | ( KK ) | 
			 æóÝóÌøóÑúäóÇ ÇáúÃóÑúÖó ÚõíõæäðÇ ÝóÇáúÊóÞóì ÇáúãóÇÁõ Úóáóì ÃóãúÑò ÞóÏú ÞõÏöÑó ﴿ ١٢ ﴾  | 
		
| [ 054.012 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.012 ] | ( AY ) | 
			 Böylece arzı da kaynaklar halinde coşturduk. Nihâyet iki su (yerin ve göğün suları, Nûh kavmini helâk edecek) muayyen bir ölçü üzerinde birleşiverdi. (Böylece mukadder olan helâk husule geldi.)  | 
		
| [ 054.012 ] | ( EO ) | 
			 Yeri de fışkırtık kaynaklar halinde, derken su birleşti bir emr üzerine ki olmuştu öyle mukadder.  | 
		
| [ 054.012 ] | ( ES ) | 
			 Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.  | 
		
| [ 054.012 ] | ( NQ ) | 
			 And We caused the earth to gush forth with springs. So the waters (of the heaven and the earth) met for a matter predestined.  | 
		
| [ 054.013 ] | ( KK ) | 
			 æóÍóãóáúäóÇåõ Úóáóì ÐóÇÊö ÃóáúæóÇÍò æóÏõÓõÑò ﴿ ١٣ ﴾  | 
		
| [ 054.013 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.013 ] | ( AY ) | 
			 Biz, Nûh’u (ve onunla îman edenleri), levhalardan yapılmış ve perçinleşmiş gemiye yükledik;  | 
		
| [ 054.013 ] | ( EO ) | 
			 Onu ise taşıdık elvahlı ve kenetli bir hamule üzerinde ki akar.  | 
		
| [ 054.013 ] | ( ES ) | 
			 Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık.  | 
		
| [ 054.013 ] | ( NQ ) | 
			 And We carried him on a (ship) made of planks and nails,  | 
		
| [ 054.014 ] | ( KK ) | 
			 ÊóÌúÑöí ÈöÃóÚúíõäöäóÇ ÌóÒóÇÁð áöãóäú ßóÇäó ßõÝöÑó ﴿ ١٤ ﴾  | 
		
| [ 054.014 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.014 ] | ( AY ) | 
			 Öyle ki, muhafazamız altında akıb gidiyordu. Bunu, (peygamberlik nimeti) inkâr edilen Nuh’a, bir mükâfat olarak yaptık.  | 
		
| [ 054.014 ] | ( EO ) | 
			 Nezaretimizle giderdi o nankörlük edilen zata bir mükâfat olarak.  | 
		
| [ 054.014 ] | ( ES ) | 
			 Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.  | 
		
| [ 054.014 ] | ( NQ ) | 
			 Floating under Our Eyes, a reward for him who had been rejected!  | 
		
| [ 054.015 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú ÊóÑóßúäóÇåóÇ ÂíóÉð Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ١٥ ﴾  | 
		
| [ 054.015 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.015 ] | ( AY ) | 
			 Celâlim hakkı için, biz bu vak’ayı (veya gemiyi), bir alâmet (ve ibret dersi) olarak bıraktık; fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.015 ] | ( EO ) | 
			 Celâlim hakkı için bıraktık ta onu bir âyet olarak, fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.015 ] | ( ES ) | 
			 Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?  | 
		
| [ 054.015 ] | ( NQ ) | 
			 And indeed, We have left this as a sign, then is there any that will remember (or receive admonition)?  | 
		
| [ 054.016 ] | ( KK ) | 
			 ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ١٦ ﴾  | 
		
| [ 054.016 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.016 ] | ( AY ) | 
			 (İşte bak, Ey Resûlüm), benim azabım ve tehdidlerim nasıl oldu!...  | 
		
| [ 054.016 ] | ( EO ) | 
			 Ki nasıl azâbım ve inzarlarım?  | 
		
| [ 054.016 ] | ( ES ) | 
			 Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (görsünler)  | 
		
| [ 054.016 ] | ( NQ ) | 
			 Then how (terrible) was My Torment and My Warnings?  | 
		
| [ 054.017 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ١٧ ﴾  | 
		
| [ 054.017 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.017 ] | ( AY ) | 
			 And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.017 ] | ( EO ) | 
			 Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.017 ] | ( ES ) | 
			 Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?  | 
		
| [ 054.017 ] | ( NQ ) | 
			 And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?  | 
		
| [ 054.018 ] | ( KK ) | 
			 ßóÐøóÈóÊú ÚóÇÏñ ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ١٨ ﴾  | 
		
| [ 054.018 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.018 ] | ( AY ) | 
			 Âd kavmi de tekzib etti. İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...  | 
		
| [ 054.018 ] | ( EO ) | 
			 Tekzib etti de Âd nasıl oldu azâbım ve inzarlarım?  | 
		
| [ 054.018 ] | ( ES ) | 
			 Âd (kavmi) da yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?  | 
		
| [ 054.018 ] | ( NQ ) | 
			 'Ad (people) belied (their Prophet, Hud), then how (terrible) was My Torment and My Warnings?  | 
		
| [ 054.019 ] | ( KK ) | 
			 ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÑöíÍðÇ ÕóÑúÕóÑðÇ Ýöí íóæúãö äóÍúÓò ãõÓúÊóãöÑøò ﴿ ١٩ ﴾  | 
		
| [ 054.019 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.019 ] | ( AY ) | 
			 Çünkü biz, uğursuzluğu devamlı bir günde, (Hûd peygamberin gönderildiği) Âd kavminin üzerlerine kökü kurutan şiddetli bir rüzgâr gönderdik.  | 
		
| [ 054.019 ] | ( EO ) | 
			 çünkü salıverdik üzerlerine müstemirr, nühusetli bir günde bir soğuk rüzgâr ki sarsar.  | 
		
| [ 054.019 ] | ( ES ) | 
			 Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.  | 
		
| [ 054.019 ] | ( NQ ) | 
			 Verily, We sent against them a furious wind of harsh voice on a day of evil omen and continuous calamity.  | 
		
| [ 054.020 ] | ( KK ) | 
			 ÊóäúÒöÚõ ÇáäøóÇÓó ßóÃóäøóåõãú ÃóÚúÌóÇÒõ äóÎúáò ãõäúÞóÚöÑò ﴿ ٢٠ ﴾  | 
		
| [ 054.020 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.020 ] | ( AY ) | 
			 Öyle ki, insanları, kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi söküb atıyordu.  | 
		
| [ 054.020 ] | ( EO ) | 
			 İnsanları kökünden devrilen hurma kütükleri gibi yolar.  | 
		
| [ 054.020 ] | ( ES ) | 
			 (O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.  | 
		
| [ 054.020 ] | ( NQ ) | 
			 Plucking out men as if they were uprooted stems of date-palms.  | 
		
| [ 054.021 ] | ( KK ) | 
			 ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٢١ ﴾  | 
		
| [ 054.021 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.021 ] | ( AY ) | 
			 İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...  | 
		
| [ 054.021 ] | ( EO ) | 
			 Bak nasılmış azâbım ve inzarlarım?  | 
		
| [ 054.021 ] | ( ES ) | 
			 Nasılmış benim azabım ve uyarım?  | 
		
| [ 054.021 ] | ( NQ ) | 
			 Then, how (terrible) was My Torment and My Warnings?  | 
		
| [ 054.022 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٢٢ ﴾  | 
		
| [ 054.022 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.022 ] | ( AY ) | 
			 And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.022 ] | ( EO ) | 
			 Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.022 ] | ( ES ) | 
			 Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?  | 
		
| [ 054.022 ] | ( NQ ) | 
			 And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?  | 
		
| [ 054.023 ] | ( KK ) | 
			 ßóÐøóÈóÊú ËóãõæÏõ ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٢٣ ﴾  | 
		
| [ 054.023 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.023 ] | ( AY ) | 
			 Semûd kavmi (Sâlih peygamberin öğüdlerini ve) azap haberlerini tekzib ettiler de,  | 
		
| [ 054.023 ] | ( EO ) | 
			 Semûd o inzarları tekzib ettiler.  | 
		
| [ 054.023 ] | ( ES ) | 
			 Semûd da o uyarıları yalanladılar.  | 
		
| [ 054.023 ] | ( NQ ) | 
			 Thamud (people also) belied the warnings.  | 
		
| [ 054.024 ] | ( KK ) | 
			 ÝóÞóÇáõæÇ ÃóÈóÔóÑðÇ ãöäøóÇ æóÇÍöÏðÇ äóÊøóÈöÚõåõ ÅöäøóÇ ÅöÐðÇ áóÝöí ÖóáÇóáò æóÓõÚõÑò ﴿ ٢٤ ﴾  | 
		
| [ 054.024 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.024 ] | ( AY ) | 
			 Şöyle dediler: “ İçimizden (peygamber iddiasında olan) bir insana mı tâbi olacağız? O takdirde biz, muhakkak sapıklık içinde kalır ve ateşlere düşeriz.  | 
		
| [ 054.024 ] | ( EO ) | 
			 Şöyle dediler: içimizden bir beşere mi tabi' olacağız? Şübhesiz biz o vakıt şaşkınlık içinde kalır ateşlere yanarız.  | 
		
| [ 054.024 ] | ( ES ) | 
			 "Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz." dediler.  | 
		
| [ 054.024 ] | ( NQ ) | 
			 For they said: "A man! Alone from among us, that we are to follow? Truly, then we should be in error and distress or madness!"  | 
		
| [ 054.025 ] | ( KK ) | 
			 ÃóÄõáúÞöíó ÇáÐøößúÑõ Úóáóíúåö ãöäú ÈóíúäöäóÇ Èóáú åõæó ßóÐøóÇÈñ ÃóÔöÑñ ﴿ ٢٥ ﴾  | 
		
| [ 054.025 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.025 ] | ( AY ) | 
			 O kitap (vahy) aramızdan ona mı bırakılıyor? Şüphesiz o, şımarık bir yalancıdır.”  | 
		
| [ 054.025 ] | ( EO ) | 
			 O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık yalancıdır.  | 
		
| [ 054.025 ] | ( ES ) | 
			 "Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir" (dediler).  | 
		
| [ 054.025 ] | ( NQ ) | 
			 Is it that the Reminder is sent to him [Prophet Salih (Saleh)] alone from among us? Nay, he is an insolent liar!  | 
		
| [ 054.026 ] | ( KK ) | 
			 ÓóíóÚúáóãõæäó ÛóÏðÇ ãóäö ÇáúßóÐøóÇÈõ ÇáúÃóÔöÑõ ﴿ ٢٦ ﴾  | 
		
| [ 054.026 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.026 ] | ( AY ) | 
			 İleride bilecekler, o şımarık yalancı kimdir?  | 
		
| [ 054.026 ] | ( EO ) | 
			 İleride bilecekler o şimarık yalancı kimdir?  | 
		
| [ 054.026 ] | ( ES ) | 
			 Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.  | 
		
| [ 054.026 ] | ( NQ ) | 
			 Tomorrow they will come to know, who is the liar, the insolent one!  | 
		
| [ 054.027 ] | ( KK ) | 
			 ÅöäøóÇ ãõÑúÓöáõæ ÇáäøóÇÞóÉö ÝöÊúäóÉð áóåõãú ÝóÇÑúÊóÞöÈúåõãú æóÇÕúØóÈöÑú ﴿ ٢٧ ﴾  | 
		
| [ 054.027 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.027 ] | ( AY ) | 
			 İşte biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi (bir mûcize olarak kayadan) çıkarıp gönderiyoruz. Şimdi onların ne yapacağını gözetle ve eziyetlerine sabret.  | 
		
| [ 054.027 ] | ( EO ) | 
			 İşte biz onlara bir fitne olmak üzere o Nâkayı (o dişi deveyi) salıyoruz. Onun için gözet onları ve sabırlı ol.  | 
		
| [ 054.027 ] | ( ES ) | 
			 Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.  | 
		
| [ 054.027 ] | ( NQ ) | 
			 Verily, We are sending the she-camel as a test for them. So watch them [O Salih (Saleh)], and be patient!  | 
		
| [ 054.028 ] | ( KK ) | 
			 æóäóÈøöÆúåõãú Ãóäøó ÇáúãóÇÁó ÞöÓúãóÉñ Èóíúäóåõãú ßõáøõ ÔöÑúÈò ãõÍúÊóÖóÑñ ﴿ ٢٨ ﴾  | 
		
| [ 054.028 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.028 ] | ( AY ) | 
			 Hem onlara haber ver ki, (kuyudan istifade edecekleri) su, (deve ile kendi) aralarında nöbetledir. (Bir gün deveye, bir gün onlara.) Her su nöbetinde, sahibi hazır bulunmuş olsun.  | 
		
| [ 054.028 ] | ( EO ) | 
			 Hem haber ver onlara ki su aralarında nevbetle taksim ve her su alış huzur iledir.  | 
		
| [ 054.028 ] | ( ES ) | 
			 Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.  | 
		
| [ 054.028 ] | ( NQ ) | 
			 And inform them that the water is to be shared between (her and) them. Each one's right to drink being established (by turns).  | 
		
| [ 054.029 ] | ( KK ) | 
			 ÝóäóÇÏóæúÇ ÕóÇÍöÈóåõãú ÝóÊóÚóÇØóì ÝóÚóÞóÑó ﴿ ٢٩ ﴾  | 
		
| [ 054.029 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.029 ] | ( AY ) | 
			 (Sâlih Peygamberin kavmi bir müddet nöbetleşe bu emre uyduktan sonra), nihâyet (Kudar İbni Salif adındaki) arkadaşlarını çağırdılar. O da kılıca sarılarak deveyi kesti.  | 
		
| [ 054.029 ] | ( EO ) | 
			 Bunun üzerine sahiblerine bağırdılar o da silâha sarıldı da ayaklarını çırptı.  | 
		
| [ 054.029 ] | ( ES ) | 
			 Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.  | 
		
| [ 054.029 ] | ( NQ ) | 
			 But they called their comrade and he took (a sword) and killed (her).  | 
		
| [ 054.030 ] | ( KK ) | 
			 ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٠ ﴾  | 
		
| [ 054.030 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.030 ] | ( AY ) | 
			 Fakat bak, nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...  | 
		
| [ 054.030 ] | ( EO ) | 
			 Fakat bak nasıl oldu azâbım ve inzarlarım.  | 
		
| [ 054.030 ] | ( ES ) | 
			 Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.  | 
		
| [ 054.030 ] | ( NQ ) | 
			 Then, how (terrible) was My Torment and My Warnings?  | 
		
| [ 054.031 ] | ( KK ) | 
			 ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÕóíúÍóÉð æóÇÍöÏóÉð ÝóßóÇäõæÇ ßóåóÔöíãö ÇáúãõÍúÊóÙöÑö ﴿ ٣١ ﴾  | 
		
| [ 054.031 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.031 ] | ( AY ) | 
			 Çünkü biz, üzerlerine korkunç bir ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyib ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.  | 
		
| [ 054.031 ] | ( EO ) | 
			 Çünkü biz üzerlerine tek bir sayha salıverdik, ağılcı çırpısı gibi kırılıp döküle kaldılar.  | 
		
| [ 054.031 ] | ( ES ) | 
			 Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.  | 
		
| [ 054.031 ] | ( NQ ) | 
			 Verily, We sent against them a single Saihah (torment - awful cry, etc.), and they became like the dry stubble of a fold-builder.  | 
		
| [ 054.032 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٣٢ ﴾  | 
		
| [ 054.032 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.032 ] | ( AY ) | 
			 And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.032 ] | ( EO ) | 
			 şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.032 ] | ( ES ) | 
			 Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?  | 
		
| [ 054.032 ] | ( NQ ) | 
			 And indeed, We have made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?  | 
		
| [ 054.033 ] | ( KK ) | 
			 ßóÐøóÈóÊú Þóæúãõ áõæØò ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٣٣ ﴾  | 
		
| [ 054.033 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.033 ] | ( AY ) | 
			 Lût kavmi (peygamberlerinin) azap haberlerini tekzib ettiler.  | 
		
| [ 054.033 ] | ( EO ) | 
			 Lûtun kavmı o inzarlara yalan dediler.  | 
		
| [ 054.033 ] | ( ES ) | 
			 Lût kavmi de uyarıları yalanladı.  | 
		
| [ 054.033 ] | ( NQ ) | 
			 The people of Lout (Lot) belied the warnings.  | 
		
| [ 054.034 ] | ( KK ) | 
			 ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÍóÇÕöÈðÇ ÅöáÇøó Âáó áõæØò äóÌøóíúäóÇåõãú ÈöÓóÍóÑò ﴿ ٣٤ ﴾  | 
		
| [ 054.034 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.034 ] | ( AY ) | 
			 Biz, onlara, taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik; yalnız Lût (peygamberin) ailesini bir seher vakti kurtardık.  | 
		
| [ 054.034 ] | ( EO ) | 
			 Biz gönderdik üzerlerine taşlar yağdıran, yalnız Lûtun ailesini necata çıkardık bir sehar.  | 
		
| [ 054.034 ] | ( ES ) | 
			 Biz de onların üzerlerine (taşlar savuran) bir fırtına gönderdik. Yalnız Lût ailesini seher vakti kurtardık,  | 
		
| [ 054.034 ] | ( NQ ) | 
			 Verily, We sent against them a violent storm of stones (which destroyed them all), except the family of Lout (Lot), whom We saved in last hour of the night,  | 
		
| [ 054.035 ] | ( KK ) | 
			 äöÚúãóÉð ãöäú ÚöäúÏöäóÇ ßóÐóáößó äóÌúÒöí ãóäú ÔóßóÑó ﴿ ٣٥ ﴾  | 
		
| [ 054.035 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.035 ] | ( AY ) | 
			 Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte (îman ve itâat etmek sûretiyle nimetimize) şükür edeni, böyle mükâfatlandırırız.  | 
		
| [ 054.035 ] | ( EO ) | 
			 Tarafımızdan bir ni'met olarak, işte şükredeni böyle karşılarız.  | 
		
| [ 054.035 ] | ( ES ) | 
			 Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.  | 
		
| [ 054.035 ] | ( NQ ) | 
			 As a Favour from Us, thus do We reward him who gives thanks (by obeying Us).  | 
		
| [ 054.036 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú ÃóäÐóÑóåõãú ÈóØúÔóÊóäóÇ ÝóÊóãóÇÑóæúÇ ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٣٦ ﴾  | 
		
| [ 054.036 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.036 ] | ( AY ) | 
			 And olsun ki, Lût, azabımızla onları korkutmuştu; fakat o ihtarları, şübhelenerek inkâr ettiler;  | 
		
| [ 054.036 ] | ( EO ) | 
			 Celâlim hakkı için satvetimizin şiddetini kendilerine ıhtar da etmiş idi, fakat o ıhtarları cidal ile karşıladılar.  | 
		
| [ 054.036 ] | ( ES ) | 
			 (Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular,  | 
		
| [ 054.036 ] | ( NQ ) | 
			 And he [Lout (Lot)] indeed had warned them of Our Grasp, but they did doubt the warnings!  | 
		
| [ 054.037 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú ÑóÇæóÏõæåõ Úóäú ÖóíúÝöåö ÝóØóãóÓúäóÇ ÃóÚúíõäóåõãú ÝóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٧ ﴾  | 
		
| [ 054.037 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.037 ] | ( AY ) | 
			 Ve onun (meleklerden ibaret) misafirlerine, (kendi aralarında icra etmekte oldukları kötü işle) tecavüze kalkıştılar. Biz de onların gözlerini silme kör ediverdik. “ Şimdi azabımı ve peygamberimin tehdidlerini tadın.” dedik.  | 
		
| [ 054.037 ] | ( EO ) | 
			 Ve onun müsafirlerinden kâm almağa kalkıştılar, biz de gözlerini siliverdik de tadın bakalım dedik azâbımı ve inzarlarımı?  | 
		
| [ 054.037 ] | ( ES ) | 
			 Onun konuklarından murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).  | 
		
| [ 054.037 ] | ( NQ ) | 
			 And they indeed sought to shame his guest (by asking to commit sodomy with them). So We blinded their eyes, "Then taste you My Torment and My Warnings."  | 
		
| [ 054.038 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú ÕóÈøóÍóåõãú ÈõßúÑóÉð ÚóÐóÇÈñ ãõÓúÊóÞöÑøñ ﴿ ٣٨ ﴾  | 
		
| [ 054.038 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.038 ] | ( AY ) | 
			 Celâlim hakkı için, bir sabah vakti, devamlı bir azap onları bastırıverdi. (Bu azap, cehenneme atılışlarına dek devam edecektir).  | 
		
| [ 054.038 ] | ( EO ) | 
			 Ve Celâlim hakkı için bastırıverdi kendilerini bir sabah bir azâbı müstekır.  | 
		
| [ 054.038 ] | ( ES ) | 
			 Sabah erken, onları kararlı bir azab yakaladı.  | 
		
| [ 054.038 ] | ( NQ ) | 
			 And verily, an abiding torment seized them early in the morning.  | 
		
| [ 054.039 ] | ( KK ) | 
			 ÝóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٩ ﴾  | 
		
| [ 054.039 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.039 ] | ( AY ) | 
			 Tadın bakalım azabımı ve peygamberimin tehdidlerini!...  | 
		
| [ 054.039 ] | ( EO ) | 
			 Tadın bakalım azâbımı ve inzarlarımı.  | 
		
| [ 054.039 ] | ( ES ) | 
			 "Azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).  | 
		
| [ 054.039 ] | ( NQ ) | 
			 Then taste you My Torment and My Warnings.  | 
		
| [ 054.040 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٤٠ ﴾  | 
		
| [ 054.040 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.040 ] | ( AY ) | 
			 And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.040 ] | ( EO ) | 
			 Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?  | 
		
| [ 054.040 ] | ( ES ) | 
			 Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?  | 
		
| [ 054.040 ] | ( NQ ) | 
			 And indeed, We have made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?  | 
		
| [ 054.041 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú ÌóÇÁó Âáó ÝöÑúÚóæúäó ÇáäøõÐõÑõ ﴿ ٤١ ﴾  | 
		
| [ 054.041 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.041 ] | ( AY ) | 
			 Celâlim hakkı için, Fir'avun ailesine de (azap haberlerini veren) peygamberler geldi.  | 
		
| [ 054.041 ] | ( EO ) | 
			 Şanım hakkiçin ali Fir'avne de geldi inzar edici Peygamberler.  | 
		
| [ 054.041 ] | ( ES ) | 
			 Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi.  | 
		
| [ 054.041 ] | ( NQ ) | 
			 And indeed, warnings came to the people of Fir'aun (Pharaoh) [through Musa (Moses) and Harun (Aaron)].  | 
		
| [ 054.042 ] | ( KK ) | 
			 ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ßõáøöåóÇ ÝóÃóÎóÐúäóÇåõãú ÃóÎúÐó ÚóÒöíÒò ãõÞúÊóÏöÑò ﴿ ٤٢ ﴾  | 
		
| [ 054.042 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.042 ] | ( AY ) | 
			 Onlar, mûcizelerimizin hepsini inkâr ettiler. Biz de onları öyle yakalayıverdik ki, her şeye gâlib olana (Allah’a) böyle (yapmak) yaraşır.  | 
		
| [ 054.042 ] | ( EO ) | 
			 Âyetlerimizin hepsini tekzib ettiler biz de onları öyle bir tutuşla alıverdik ki muktedir bir azîze öyle yaraşır.  | 
		
| [ 054.042 ] | ( ES ) | 
			 Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. Bu kıssalardan hisseye gelince;  | 
		
| [ 054.042 ] | ( NQ ) | 
			 (They) belied all Our Signs, so We seized them with a Seizure of the All-Mighty, All-Capable to carry out what he Will (Omnipotent).  | 
		
| [ 054.043 ] | ( KK ) | 
			 ÃóßõÝøóÇÑõßõãú ÎóíúÑñ ãöäú ÃõæáóÆößõãú Ãóãú áóßõãú ÈóÑóÇÁóÉñ Ýöí ÇáÒøõÈõÑö ﴿ ٤٣ ﴾  | 
		
| [ 054.043 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.043 ] | ( AY ) | 
			 (Ey Mekke’liler), sizin kâfirleriniz (kuvvet ve imkân bakımından) onlardan (bu adları geçen kavimlerden) hayırlı mı? Yoksa sizin için (İlâhî) kitablarda bir kurtuluş (haberi) mi var?  | 
		
| [ 054.043 ] | ( EO ) | 
			 Sizin kâfirleriniz onlardan hayırlımı? Yoksa sizin için kitablarda bir berâetmi var?  | 
		
| [ 054.043 ] | ( ES ) | 
			 Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var?  | 
		
| [ 054.043 ] | ( NQ ) | 
			 Are your disbelievers (O Quraish!) better than these [nations of Nuh (Noah), Lout (Lot), Salih (Saleh), and the people of Fir'aun (Pharaoh), etc., who were destroyed)? Or have you an immunity (against Our Torment) in the Divine Scriptures?  | 
		
| [ 054.044 ] | ( KK ) | 
			 Ãóãú íóÞõæáõæäó äóÍúäõ ÌóãöíÚñ ãõäúÊóÕöÑñ ﴿ ٤٤ ﴾  | 
		
| [ 054.044 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.044 ] | ( AY ) | 
			 Yoksa onlar; “ Biz yardımlaşır, bize karşı gelene zafer kazanır bir topluluğuz” mu diyorlar?  | 
		
| [ 054.044 ] | ( EO ) | 
			 Yoksa biz yardımlaşır bir cem'iyyetiz mi diyorlar?  | 
		
| [ 054.044 ] | ( ES ) | 
			 Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz." mu diyorlar?  | 
		
| [ 054.044 ] | ( NQ ) | 
			 Or do they say: "We are a great multitude, and we shall be victorious.?"  | 
		
| [ 054.045 ] | ( KK ) | 
			 ÓóíõåúÒóãõ ÇáúÌóãúÚõ æóíõæóáøõæäó ÇáÏøõÈõÑó ﴿ ٤٥ ﴾  | 
		
| [ 054.045 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.045 ] | ( AY ) | 
			 Yakında (Bedir’de) o topluluk bozulacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.  | 
		
| [ 054.045 ] | ( EO ) | 
			 Her halde o cem'iyyet bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler.  | 
		
| [ 054.045 ] | ( ES ) | 
			 Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.  | 
		
| [ 054.045 ] | ( NQ ) | 
			 Their multitude will be put to flight, and they will show their backs.  | 
		
| [ 054.046 ] | ( KK ) | 
			 Èóáö ÇáÓøóÇÚóÉõ ãóæúÚöÏõåõãú æóÇáÓøóÇÚóÉõ ÃóÏúåóì æóÃóãóÑøõ ﴿ ٤٦ ﴾  | 
		
| [ 054.046 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.046 ] | ( AY ) | 
			 Asıl onların azap vakti, kıyâmettedir. O vaktin azabı, ne müdhiş, ne acıdır!  | 
		
| [ 054.046 ] | ( EO ) | 
			 Daha doğrusu onların asıl mev'ıdi saattir ve o saat daha acı ve daha belâ ve bedterdir.  | 
		
| [ 054.046 ] | ( ES ) | 
			 Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır.  | 
		
| [ 054.046 ] | ( NQ ) | 
			 Nay, but the Hour is their appointed time (for their full recompense), and the Hour will be more grievous and more bitter.  | 
		
| [ 054.047 ] | ( KK ) | 
			 Åöäøó ÇáúãõÌúÑöãöíäó Ýöí ÖóáÇóáò æóÓõÚõÑò ﴿ ٤٧ ﴾  | 
		
| [ 054.047 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.047 ] | ( AY ) | 
			 Muhakkak ki mücrimler (müşrikler), şaşkınlık ve çılgın ateşler içindedirler.  | 
		
| [ 054.047 ] | ( EO ) | 
			 Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler.  | 
		
| [ 054.047 ] | ( ES ) | 
			 Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.  | 
		
| [ 054.047 ] | ( NQ ) | 
			 Verily, the Mujrimun (polytheists, disbelievers, sinners, criminals, etc.) are in error (in this world) and will burn (in the Hell-fire in the Hereafter).  | 
		
| [ 054.048 ] | ( KK ) | 
			 íóæúãó íõÓúÍóÈõæäó Ýöí ÇáäøóÇÑö Úóáóì æõÌõæåöåöãú ÐõæÞõæÇ ãóÓøó ÓóÞóÑó ﴿ ٤٨ ﴾  | 
		
| [ 054.048 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.048 ] | ( AY ) | 
			 O gün, yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler ve onlara “Tadın cehennemin dokunuşunu!” denilecek.  | 
		
| [ 054.048 ] | ( EO ) | 
			 O gün ki yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler tadın ne imiş diye messi Sakar.  | 
		
| [ 054.048 ] | ( ES ) | 
			 O gün yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" (denilecek).  | 
		
| [ 054.048 ] | ( NQ ) | 
			 The Day they will be dragged in the Fire on their faces (it will be said to them): "Taste you the touch of Hell!"  | 
		
| [ 054.049 ] | ( KK ) | 
			 ÅöäøóÇ ßõáøó ÔóíúÁò ÎóáóÞúäóÇåõ ÈöÞóÏóÑò ﴿ ٤٩ ﴾  | 
		
| [ 054.049 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.049 ] | ( AY ) | 
			 Gerçekten biz, her şeyi (hikmetimiz icabı) bir kaderle yaratmışızdır.  | 
		
| [ 054.049 ] | ( EO ) | 
			 Haberiniz olsun ki biz her şey'i bir kaderle yaratmışızdır.  | 
		
| [ 054.049 ] | ( ES ) | 
			 Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık.  | 
		
| [ 054.049 ] | ( NQ ) | 
			 Verily, We have created all things with Qadar (Divine Preordainments of all things before their creation, as written in the Book of Decrees Al-Lauh Al-Mahfuz).  | 
		
| [ 054.050 ] | ( KK ) | 
			 æóãóÇ ÃóãúÑõäóÇ ÅöáÇøó æóÇÍöÏóÉñ ßóáóãúÍò ÈöÇáúÈóÕóÑö ﴿ ٥٠ ﴾  | 
		
| [ 054.050 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.050 ] | ( AY ) | 
			 (Bir şeyin olmasını murad ettik mi) emrimiz başka değil, ancak birdir (yalnız ol kelimesidir, oluverir); bir göz kırpması gibidir.  | 
		
| [ 054.050 ] | ( EO ) | 
			 Emrimiz de başka değil birdir, bir lemhi basar gibidir.  | 
		
| [ 054.050 ] | ( ES ) | 
			 Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir.  | 
		
| [ 054.050 ] | ( NQ ) | 
			 And Our Commandment is but one, as the twinkling of an eye.  | 
		
| [ 054.051 ] | ( KK ) | 
			 æóáóÞóÏú ÃóåúáóßúäóÇ ÃóÔúíóÇÚóßõãú Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٥١ ﴾  | 
		
| [ 054.051 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.051 ] | ( AY ) | 
			 And olsun, (küfür hususunda benzeriniz olan) sizin gibileri helâk da ettik; fakat hani düşünen?  | 
		
| [ 054.051 ] | ( EO ) | 
			 Celâlim hakkiyçin emsalinizi hep helâk da ettik fakat hani düşünen?  | 
		
| [ 054.051 ] | ( ES ) | 
			 Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur?  | 
		
| [ 054.051 ] | ( NQ ) | 
			 And indeed, We have destroyed your likes, then is there any that will remember (or receive admonition)?  | 
		
| [ 054.052 ] | ( KK ) | 
			 æóßõáøõ ÔóíúÁò ÝóÚóáõæåõ Ýöí ÇáÒøõÈõÑö ﴿ ٥٢ ﴾  | 
		
| [ 054.052 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.052 ] | ( AY ) | 
			 Bununla beraber işledikleri her şey (amellerin yazıldığı) defterlerdedir.  | 
		
| [ 054.052 ] | ( EO ) | 
			 Bununla beraber işledikleri her şey defterlerdedir.  | 
		
| [ 054.052 ] | ( ES ) | 
			 İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur.  | 
		
| [ 054.052 ] | ( NQ ) | 
			 And each and everything they have done is noted in (their) Records (of deeds).  | 
		
| [ 054.053 ] | ( KK ) | 
			 æóßõáøõ ÕóÛöíÑò æóßóÈöíÑò ãõÓúÊóØóÑñ ﴿ ٥٣ ﴾  | 
		
| [ 054.053 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.053 ] | ( AY ) | 
			 Küçük ve büyük (yapılan her şeyin) hepsi (Levh-i Mahfûz’da) yazılıdır.  | 
		
| [ 054.053 ] | ( EO ) | 
			 Ve küçük büyük hepsi satra geçmiştir.  | 
		
| [ 054.053 ] | ( ES ) | 
			 Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır.  | 
		
| [ 054.053 ] | ( NQ ) | 
			 And everything, small and big is written (in Al-Lauh Al-Mahfuz already beforehand i.e. before it befalls, or is done by its doer) (See the Qur'an V.57:22).  | 
		
| [ 054.054 ] | ( KK ) | 
			 Åöäøó ÇáúãõÊøóÞöíäó Ýöí ÌóäøóÇÊò æóäóåóÑò ﴿ ٥٤ ﴾  | 
		
| [ 054.054 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.054 ] | ( AY ) | 
			 Şüphesiz takva sahibleri cennetlerde aydınlıklar içindedirler;  | 
		
| [ 054.054 ] | ( EO ) | 
			 Şübhesiz müttekıler Cennetlerde nur içinde.  | 
		
| [ 054.054 ] | ( ES ) | 
			 Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler.  | 
		
| [ 054.054 ] | ( NQ ) | 
			 Verily, The Muttaqun (pious), will be in the midst of Gardens and Rivers (Paradise).  | 
		
| [ 054.055 ] | ( KK ) | 
			 Ýöí ãóÞúÚóÏö ÕöÏúÞò ÚöäúÏó ãóáöíßò ãõÞúÊóÏöÑò ﴿ ٥٥ ﴾  | 
		
| [ 054.055 ] | ( MŞ ) | 
			 
  | 
		
| [ 054.055 ] | ( AY ) | 
			 Rıza gösterilen bir yerde... Kudretine nihâyet olmıyan bir Melek’in (her şeye hakim bulunan Allahü teâlâ’nın) huzurunda...  | 
		
| [ 054.055 ] | ( EO ) | 
			 Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmıyan bir şehinşahın huzurı kibriyasında.  | 
		
| [ 054.055 ] | ( ES ) | 
			 Güçlü padişahın huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar.  | 
		
| [ 054.055 ] | ( NQ ) | 
			 In a seat of truth (i.e. Paradise), near the Omnipotent King (Allah, the All-Blessed, the Most High, the Owner of Majesty and Honour).  |