KAMER SURESİ
[ 054.001 ] | ( KK ) |
ÇöÞúÊóÑóÈóÊö ÇáÓøóÇÚóÉõ æóÇäúÔóÞøó ÇáúÞóãóÑõ ﴿ ١ ﴾ |
[ 054.001 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.001 ] | ( AY ) |
Kıyâmet yaklaştı, kamer (ay ikiye) bölündü. (Kâfirlerin, Hazret-i Peygamberden bir mûcize istemeleri üzerine ayın ikiye bölünme hadisesi olmuştur.) |
[ 054.001 ] | ( EO ) |
Yaklaştı Saat, yarıldı Kamer. |
[ 054.001 ] | ( ES ) |
Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı. |
[ 054.001 ] | ( NQ ) |
The Hour has drawn near, and the moon has been cleft asunder (the people of Makkah requested Prophet Muhammad to show them a miracle, so he showed them the splitting of the moon). |
[ 054.002 ] | ( KK ) |
æóÅöäú íóÑóæúÇ ÂíóÉð íõÚúÑöÖõæÇ æóíóÞõæáõæÇ ÓöÍúÑñ ãõÓúÊóãöÑøñ ﴿ ٢ ﴾ |
[ 054.002 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.002 ] | ( AY ) |
Hâlâ bir mûcize görseler, yüz çevirib şöyle derler: “ Bu devam edegelen kuvvetli bir sihirdir.” |
[ 054.002 ] | ( EO ) |
Hâlâ bir âyet görseler yüz çevirip derler: müstemir bir sihir. |
[ 054.002 ] | ( ES ) |
Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler. |
[ 054.002 ] | ( NQ ) |
And if they see a sign, they turn away, and say: "This is continuous magic." |
[ 054.003 ] | ( KK ) |
æóßóÐøóÈõæÇ æóÇÊøóÈóÚõæÇ ÃóåúæóÇÁóåõãú æóßõáøõ ÃóãúÑò ãõÓúÊóÞöÑøñ ﴿ ٣ ﴾ |
[ 054.003 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.003 ] | ( AY ) |
(Kıyâmeti ve mûcizeyi) inkâr ettiler; hevalarına uydular. Hâlbuki (Allah’ın vaad ettiği) her iş için bir hakikat var. |
[ 054.003 ] | ( EO ) |
Yalan dediler, hevâlarına uydular, halbuki her emir müstekır. |
[ 054.003 ] | ( ES ) |
Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır. |
[ 054.003 ] | ( NQ ) |
They belied (the Verses of Allah, this Qur'an), and followed their own lusts. And every matter will be settled [according to the kind of deeds (for the doer of good deeds, his deeds will take him to Paradise, and similarly evil deeds will take their doers to Hell)]. |
[ 054.004 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÌóÇÁóåõãú ãöäó ÇáúÃóäúÈóÇÁö ãóÇ Ýöíåö ãõÒúÏóÌóÑñ ﴿ ٤ ﴾ |
[ 054.004 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.004 ] | ( AY ) |
And olsun, onlara (ibret alıncak) kıssalardan öyleleri de geldi ki, onlarda inkârdan alıkoyacak haberler var; |
[ 054.004 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için onlara kıssalardan öyleleri de geldi ki onlarda zecredecek haberler var. |
[ 054.004 ] | ( ES ) |
Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir. |
[ 054.004 ] | ( NQ ) |
And indeed there has come to them news (in this Qur'an) wherein there is (enough warning) to check (them from evil), |
[ 054.005 ] | ( KK ) |
ÍößúãóÉñ ÈóÇáöÛóÉñ ÝóãóÇ ÊõÛúäö ÇáäøõÐõÑõ ﴿ ٥ ﴾ |
[ 054.005 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.005 ] | ( AY ) |
Tam bir hikmet... Fakat korkutmalar fayda vermiyor. |
[ 054.005 ] | ( EO ) |
Bir hikmeti baliga, fakat inzarlar faide vermiyor. |
[ 054.005 ] | ( ES ) |
Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor. |
[ 054.005 ] | ( NQ ) |
Perfect wisdom (this Qur'an), but (the preaching of) warners benefit them not, |
[ 054.006 ] | ( KK ) |
ÝóÊóæóáøó Úóäúåõãú íóæúãó íóÏúÚõ ÇáÏøóÇÚö Åöáóì ÔóíúÁò äõßõÑò ﴿ ٦ ﴾ |
[ 054.006 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.006 ] | ( AY ) |
O hâlde (Ey Resûlüm) onlardan yüz çevir. O çağırıcı İsrâfil’in görülmemiş dehşetli bir şeye (mü'minleri cennete, kâfirleri cehenneme) davet edeceği gün; |
[ 054.006 ] | ( EO ) |
Sen de onlardan yüz çevir, o gün ki çağırıcı görülmedik müdhiş bir şey'e çağırır. |
[ 054.006 ] | ( ES ) |
Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır. |
[ 054.006 ] | ( NQ ) |
So (O Muhammad ) withdraw from them. The Day that the caller will call (them) to a terrible thing. |
[ 054.007 ] | ( KK ) |
ÎõÔøóÚðÇ ÃóÈúÕóÇÑõåõãú íóÎúÑõÌõæäó ãöäó ÇáúÃóÌúÏóÇËö ßóÃóäøóåõãú ÌóÑóÇÏñ ãõäúÊóÔöÑñ ﴿ ٧ ﴾ |
[ 054.007 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.007 ] | ( AY ) |
(Korkudan) gözleri baygın olarak kabirlerden çıkacaklar; etrafa yayılan çekirgeler gibi... |
[ 054.007 ] | ( EO ) |
Gözleri düşgün düşgün kabirlerden çıkarlar, sanki çıvgın çekirgeler. |
[ 054.007 ] | ( ES ) |
Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler. |
[ 054.007 ] | ( NQ ) |
They will come forth, with humbled eyes from (their) graves as if they were locusts spread abroad, |
[ 054.008 ] | ( KK ) |
ãõåúØöÚöíäó Åöáóì ÇáÏøóÇÚö íóÞõæáõ ÇáúßóÇÝöÑõæäó åóÐóÇ íóæúãñ ÚóÓöÑñ ﴿ ٨ ﴾ |
[ 054.008 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.008 ] | ( AY ) |
Çağırıcıya (İsrâfil’in sesine) doğru koşarak, kâfirler (bu kıyâmet gününde şöyle) diyecektir: “ Bu çok şiddetli bir gündür.” |
[ 054.008 ] | ( EO ) |
Gibi çağırana koşarak, der ki kâfirler: bu pek zorlu bir gündür. |
[ 054.008 ] | ( ES ) |
O çağırana koşarak, kâfirler: "Bu çetin bir gündür." derler. |
[ 054.008 ] | ( NQ ) |
Hastening towards the caller, the disbelievers will say: "This is a hard Day." |
[ 054.009 ] | ( KK ) |
ßóÐøóÈóÊú ÞóÈúáóåõãú Þóæúãõ äõæÍò ÝóßóÐøóÈõæÇ ÚóÈúÏóäóÇ æóÞóÇáõæÇ ãóÌúäõæäñ æóÇÒúÏõÌöÑó ﴿ ٩ ﴾ |
[ 054.009 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.009 ] | ( AY ) |
Onlardan (Mekke’lilerden) önce Nûh kavmi tekzib ettiler de, kulumuzu (Hazret-i Nûh’u) yalanladılar; mecnûndur, dediler ve onu tebliğden alıkoydular. |
[ 054.009 ] | ( EO ) |
Onlardan evvel Nuh kavmı tekzib etti yalancı dediler o kulumuza, mec'nun dediler, çok incittiler. |
[ 054.009 ] | ( ES ) |
Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: "Cinlenmiştir." dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı. |
[ 054.009 ] | ( NQ ) |
The people of Nuh (Noah) denied (their Messenger) before them, they rejected Our slave, and said: "A madman!" and he was insolently rebuked and threatened. |
[ 054.010 ] | ( KK ) |
ÝóÏóÚóÇ ÑóÈøóåõ Ãóäøöí ãóÛúáõæÈñ ÝóÇäúÊóÕöÑú ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 054.010 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.010 ] | ( AY ) |
Nihâyet o da, Rabbine şöyle dua etti: “ Ben mağlûbum, benim için onlardan intikam al.” |
[ 054.010 ] | ( EO ) |
O da nihayet rabbına duâ etti, ben dedi, mağlûbum, hemen nusratını ver. |
[ 054.010 ] | ( ES ) |
Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diyerek yalvardı. |
[ 054.010 ] | ( NQ ) |
Then he invoked his Lord (saying): "I have been overcome, so help (me)!" |
[ 054.011 ] | ( KK ) |
ÝóÝóÊóÍúäóÇ ÃóÈúæóÇÈó ÇáÓøóãóÇÁö ÈöãóÇÁò ãõäúåóãöÑò ﴿ ١١ ﴾ |
[ 054.011 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.011 ] | ( AY ) |
Bunun üzerine, biz de bardakdan boşanırcasına bir yağmur ile göğün kapılarını açtık. |
[ 054.011 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine Göğün kapılarını açtık dökülen bir su ile şakır şakır. |
[ 054.011 ] | ( ES ) |
Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. |
[ 054.011 ] | ( NQ ) |
So We opened the gates of heaven with water pouring forth. |
[ 054.012 ] | ( KK ) |
æóÝóÌøóÑúäóÇ ÇáúÃóÑúÖó ÚõíõæäðÇ ÝóÇáúÊóÞóì ÇáúãóÇÁõ Úóáóì ÃóãúÑò ÞóÏú ÞõÏöÑó ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 054.012 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.012 ] | ( AY ) |
Böylece arzı da kaynaklar halinde coşturduk. Nihâyet iki su (yerin ve göğün suları, Nûh kavmini helâk edecek) muayyen bir ölçü üzerinde birleşiverdi. (Böylece mukadder olan helâk husule geldi.) |
[ 054.012 ] | ( EO ) |
Yeri de fışkırtık kaynaklar halinde, derken su birleşti bir emr üzerine ki olmuştu öyle mukadder. |
[ 054.012 ] | ( ES ) |
Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. |
[ 054.012 ] | ( NQ ) |
And We caused the earth to gush forth with springs. So the waters (of the heaven and the earth) met for a matter predestined. |
[ 054.013 ] | ( KK ) |
æóÍóãóáúäóÇåõ Úóáóì ÐóÇÊö ÃóáúæóÇÍò æóÏõÓõÑò ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 054.013 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.013 ] | ( AY ) |
Biz, Nûh’u (ve onunla îman edenleri), levhalardan yapılmış ve perçinleşmiş gemiye yükledik; |
[ 054.013 ] | ( EO ) |
Onu ise taşıdık elvahlı ve kenetli bir hamule üzerinde ki akar. |
[ 054.013 ] | ( ES ) |
Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık. |
[ 054.013 ] | ( NQ ) |
And We carried him on a (ship) made of planks and nails, |
[ 054.014 ] | ( KK ) |
ÊóÌúÑöí ÈöÃóÚúíõäöäóÇ ÌóÒóÇÁð áöãóäú ßóÇäó ßõÝöÑó ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 054.014 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.014 ] | ( AY ) |
Öyle ki, muhafazamız altında akıb gidiyordu. Bunu, (peygamberlik nimeti) inkâr edilen Nuh’a, bir mükâfat olarak yaptık. |
[ 054.014 ] | ( EO ) |
Nezaretimizle giderdi o nankörlük edilen zata bir mükâfat olarak. |
[ 054.014 ] | ( ES ) |
Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu. |
[ 054.014 ] | ( NQ ) |
Floating under Our Eyes, a reward for him who had been rejected! |
[ 054.015 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÊóÑóßúäóÇåóÇ ÂíóÉð Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 054.015 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.015 ] | ( AY ) |
Celâlim hakkı için, biz bu vak’ayı (veya gemiyi), bir alâmet (ve ibret dersi) olarak bıraktık; fakat düşünen mi var? |
[ 054.015 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için bıraktık ta onu bir âyet olarak, fakat düşünen mi var? |
[ 054.015 ] | ( ES ) |
Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? |
[ 054.015 ] | ( NQ ) |
And indeed, We have left this as a sign, then is there any that will remember (or receive admonition)? |
[ 054.016 ] | ( KK ) |
ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 054.016 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.016 ] | ( AY ) |
(İşte bak, Ey Resûlüm), benim azabım ve tehdidlerim nasıl oldu!... |
[ 054.016 ] | ( EO ) |
Ki nasıl azâbım ve inzarlarım? |
[ 054.016 ] | ( ES ) |
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (görsünler) |
[ 054.016 ] | ( NQ ) |
Then how (terrible) was My Torment and My Warnings? |
[ 054.017 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 054.017 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.017 ] | ( AY ) |
And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var? |
[ 054.017 ] | ( EO ) |
Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var? |
[ 054.017 ] | ( ES ) |
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
[ 054.017 ] | ( NQ ) |
And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)? |
[ 054.018 ] | ( KK ) |
ßóÐøóÈóÊú ÚóÇÏñ ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 054.018 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.018 ] | ( AY ) |
Âd kavmi de tekzib etti. İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!... |
[ 054.018 ] | ( EO ) |
Tekzib etti de Âd nasıl oldu azâbım ve inzarlarım? |
[ 054.018 ] | ( ES ) |
Âd (kavmi) da yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu? |
[ 054.018 ] | ( NQ ) |
'Ad (people) belied (their Prophet, Hud), then how (terrible) was My Torment and My Warnings? |
[ 054.019 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÑöíÍðÇ ÕóÑúÕóÑðÇ Ýöí íóæúãö äóÍúÓò ãõÓúÊóãöÑøò ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 054.019 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.019 ] | ( AY ) |
Çünkü biz, uğursuzluğu devamlı bir günde, (Hûd peygamberin gönderildiği) Âd kavminin üzerlerine kökü kurutan şiddetli bir rüzgâr gönderdik. |
[ 054.019 ] | ( EO ) |
çünkü salıverdik üzerlerine müstemirr, nühusetli bir günde bir soğuk rüzgâr ki sarsar. |
[ 054.019 ] | ( ES ) |
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik. |
[ 054.019 ] | ( NQ ) |
Verily, We sent against them a furious wind of harsh voice on a day of evil omen and continuous calamity. |
[ 054.020 ] | ( KK ) |
ÊóäúÒöÚõ ÇáäøóÇÓó ßóÃóäøóåõãú ÃóÚúÌóÇÒõ äóÎúáò ãõäúÞóÚöÑò ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 054.020 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.020 ] | ( AY ) |
Öyle ki, insanları, kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi söküb atıyordu. |
[ 054.020 ] | ( EO ) |
İnsanları kökünden devrilen hurma kütükleri gibi yolar. |
[ 054.020 ] | ( ES ) |
(O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu. |
[ 054.020 ] | ( NQ ) |
Plucking out men as if they were uprooted stems of date-palms. |
[ 054.021 ] | ( KK ) |
ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 054.021 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.021 ] | ( AY ) |
İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!... |
[ 054.021 ] | ( EO ) |
Bak nasılmış azâbım ve inzarlarım? |
[ 054.021 ] | ( ES ) |
Nasılmış benim azabım ve uyarım? |
[ 054.021 ] | ( NQ ) |
Then, how (terrible) was My Torment and My Warnings? |
[ 054.022 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 054.022 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.022 ] | ( AY ) |
And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var? |
[ 054.022 ] | ( EO ) |
Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var? |
[ 054.022 ] | ( ES ) |
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
[ 054.022 ] | ( NQ ) |
And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)? |
[ 054.023 ] | ( KK ) |
ßóÐøóÈóÊú ËóãõæÏõ ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 054.023 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.023 ] | ( AY ) |
Semûd kavmi (Sâlih peygamberin öğüdlerini ve) azap haberlerini tekzib ettiler de, |
[ 054.023 ] | ( EO ) |
Semûd o inzarları tekzib ettiler. |
[ 054.023 ] | ( ES ) |
Semûd da o uyarıları yalanladılar. |
[ 054.023 ] | ( NQ ) |
Thamud (people also) belied the warnings. |
[ 054.024 ] | ( KK ) |
ÝóÞóÇáõæÇ ÃóÈóÔóÑðÇ ãöäøóÇ æóÇÍöÏðÇ äóÊøóÈöÚõåõ ÅöäøóÇ ÅöÐðÇ áóÝöí ÖóáÇóáò æóÓõÚõÑò ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 054.024 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.024 ] | ( AY ) |
Şöyle dediler: “ İçimizden (peygamber iddiasında olan) bir insana mı tâbi olacağız? O takdirde biz, muhakkak sapıklık içinde kalır ve ateşlere düşeriz. |
[ 054.024 ] | ( EO ) |
Şöyle dediler: içimizden bir beşere mi tabi' olacağız? Şübhesiz biz o vakıt şaşkınlık içinde kalır ateşlere yanarız. |
[ 054.024 ] | ( ES ) |
"Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz." dediler. |
[ 054.024 ] | ( NQ ) |
For they said: "A man! Alone from among us, that we are to follow? Truly, then we should be in error and distress or madness!" |
[ 054.025 ] | ( KK ) |
ÃóÄõáúÞöíó ÇáÐøößúÑõ Úóáóíúåö ãöäú ÈóíúäöäóÇ Èóáú åõæó ßóÐøóÇÈñ ÃóÔöÑñ ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 054.025 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.025 ] | ( AY ) |
O kitap (vahy) aramızdan ona mı bırakılıyor? Şüphesiz o, şımarık bir yalancıdır.” |
[ 054.025 ] | ( EO ) |
O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık yalancıdır. |
[ 054.025 ] | ( ES ) |
"Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir" (dediler). |
[ 054.025 ] | ( NQ ) |
Is it that the Reminder is sent to him [Prophet Salih (Saleh)] alone from among us? Nay, he is an insolent liar! |
[ 054.026 ] | ( KK ) |
ÓóíóÚúáóãõæäó ÛóÏðÇ ãóäö ÇáúßóÐøóÇÈõ ÇáúÃóÔöÑõ ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 054.026 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.026 ] | ( AY ) |
İleride bilecekler, o şımarık yalancı kimdir? |
[ 054.026 ] | ( EO ) |
İleride bilecekler o şimarık yalancı kimdir? |
[ 054.026 ] | ( ES ) |
Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler. |
[ 054.026 ] | ( NQ ) |
Tomorrow they will come to know, who is the liar, the insolent one! |
[ 054.027 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ãõÑúÓöáõæ ÇáäøóÇÞóÉö ÝöÊúäóÉð áóåõãú ÝóÇÑúÊóÞöÈúåõãú æóÇÕúØóÈöÑú ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 054.027 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.027 ] | ( AY ) |
İşte biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi (bir mûcize olarak kayadan) çıkarıp gönderiyoruz. Şimdi onların ne yapacağını gözetle ve eziyetlerine sabret. |
[ 054.027 ] | ( EO ) |
İşte biz onlara bir fitne olmak üzere o Nâkayı (o dişi deveyi) salıyoruz. Onun için gözet onları ve sabırlı ol. |
[ 054.027 ] | ( ES ) |
Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol. |
[ 054.027 ] | ( NQ ) |
Verily, We are sending the she-camel as a test for them. So watch them [O Salih (Saleh)], and be patient! |
[ 054.028 ] | ( KK ) |
æóäóÈøöÆúåõãú Ãóäøó ÇáúãóÇÁó ÞöÓúãóÉñ Èóíúäóåõãú ßõáøõ ÔöÑúÈò ãõÍúÊóÖóÑñ ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 054.028 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.028 ] | ( AY ) |
Hem onlara haber ver ki, (kuyudan istifade edecekleri) su, (deve ile kendi) aralarında nöbetledir. (Bir gün deveye, bir gün onlara.) Her su nöbetinde, sahibi hazır bulunmuş olsun. |
[ 054.028 ] | ( EO ) |
Hem haber ver onlara ki su aralarında nevbetle taksim ve her su alış huzur iledir. |
[ 054.028 ] | ( ES ) |
Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır. |
[ 054.028 ] | ( NQ ) |
And inform them that the water is to be shared between (her and) them. Each one's right to drink being established (by turns). |
[ 054.029 ] | ( KK ) |
ÝóäóÇÏóæúÇ ÕóÇÍöÈóåõãú ÝóÊóÚóÇØóì ÝóÚóÞóÑó ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 054.029 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.029 ] | ( AY ) |
(Sâlih Peygamberin kavmi bir müddet nöbetleşe bu emre uyduktan sonra), nihâyet (Kudar İbni Salif adındaki) arkadaşlarını çağırdılar. O da kılıca sarılarak deveyi kesti. |
[ 054.029 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine sahiblerine bağırdılar o da silâha sarıldı da ayaklarını çırptı. |
[ 054.029 ] | ( ES ) |
Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti. |
[ 054.029 ] | ( NQ ) |
But they called their comrade and he took (a sword) and killed (her). |
[ 054.030 ] | ( KK ) |
ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 054.030 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.030 ] | ( AY ) |
Fakat bak, nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!... |
[ 054.030 ] | ( EO ) |
Fakat bak nasıl oldu azâbım ve inzarlarım. |
[ 054.030 ] | ( ES ) |
Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu. |
[ 054.030 ] | ( NQ ) |
Then, how (terrible) was My Torment and My Warnings? |
[ 054.031 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÕóíúÍóÉð æóÇÍöÏóÉð ÝóßóÇäõæÇ ßóåóÔöíãö ÇáúãõÍúÊóÙöÑö ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 054.031 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.031 ] | ( AY ) |
Çünkü biz, üzerlerine korkunç bir ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyib ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular. |
[ 054.031 ] | ( EO ) |
Çünkü biz üzerlerine tek bir sayha salıverdik, ağılcı çırpısı gibi kırılıp döküle kaldılar. |
[ 054.031 ] | ( ES ) |
Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler. |
[ 054.031 ] | ( NQ ) |
Verily, We sent against them a single Saihah (torment - awful cry, etc.), and they became like the dry stubble of a fold-builder. |
[ 054.032 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 054.032 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.032 ] | ( AY ) |
And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var? |
[ 054.032 ] | ( EO ) |
şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var? |
[ 054.032 ] | ( ES ) |
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
[ 054.032 ] | ( NQ ) |
And indeed, We have made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)? |
[ 054.033 ] | ( KK ) |
ßóÐøóÈóÊú Þóæúãõ áõæØò ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 054.033 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.033 ] | ( AY ) |
Lût kavmi (peygamberlerinin) azap haberlerini tekzib ettiler. |
[ 054.033 ] | ( EO ) |
Lûtun kavmı o inzarlara yalan dediler. |
[ 054.033 ] | ( ES ) |
Lût kavmi de uyarıları yalanladı. |
[ 054.033 ] | ( NQ ) |
The people of Lout (Lot) belied the warnings. |
[ 054.034 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÍóÇÕöÈðÇ ÅöáÇøó Âáó áõæØò äóÌøóíúäóÇåõãú ÈöÓóÍóÑò ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 054.034 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.034 ] | ( AY ) |
Biz, onlara, taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik; yalnız Lût (peygamberin) ailesini bir seher vakti kurtardık. |
[ 054.034 ] | ( EO ) |
Biz gönderdik üzerlerine taşlar yağdıran, yalnız Lûtun ailesini necata çıkardık bir sehar. |
[ 054.034 ] | ( ES ) |
Biz de onların üzerlerine (taşlar savuran) bir fırtına gönderdik. Yalnız Lût ailesini seher vakti kurtardık, |
[ 054.034 ] | ( NQ ) |
Verily, We sent against them a violent storm of stones (which destroyed them all), except the family of Lout (Lot), whom We saved in last hour of the night, |
[ 054.035 ] | ( KK ) |
äöÚúãóÉð ãöäú ÚöäúÏöäóÇ ßóÐóáößó äóÌúÒöí ãóäú ÔóßóÑó ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 054.035 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.035 ] | ( AY ) |
Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte (îman ve itâat etmek sûretiyle nimetimize) şükür edeni, böyle mükâfatlandırırız. |
[ 054.035 ] | ( EO ) |
Tarafımızdan bir ni'met olarak, işte şükredeni böyle karşılarız. |
[ 054.035 ] | ( ES ) |
Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız. |
[ 054.035 ] | ( NQ ) |
As a Favour from Us, thus do We reward him who gives thanks (by obeying Us). |
[ 054.036 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÃóäÐóÑóåõãú ÈóØúÔóÊóäóÇ ÝóÊóãóÇÑóæúÇ ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 054.036 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.036 ] | ( AY ) |
And olsun ki, Lût, azabımızla onları korkutmuştu; fakat o ihtarları, şübhelenerek inkâr ettiler; |
[ 054.036 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için satvetimizin şiddetini kendilerine ıhtar da etmiş idi, fakat o ıhtarları cidal ile karşıladılar. |
[ 054.036 ] | ( ES ) |
(Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular, |
[ 054.036 ] | ( NQ ) |
And he [Lout (Lot)] indeed had warned them of Our Grasp, but they did doubt the warnings! |
[ 054.037 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÑóÇæóÏõæåõ Úóäú ÖóíúÝöåö ÝóØóãóÓúäóÇ ÃóÚúíõäóåõãú ÝóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 054.037 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.037 ] | ( AY ) |
Ve onun (meleklerden ibaret) misafirlerine, (kendi aralarında icra etmekte oldukları kötü işle) tecavüze kalkıştılar. Biz de onların gözlerini silme kör ediverdik. “ Şimdi azabımı ve peygamberimin tehdidlerini tadın.” dedik. |
[ 054.037 ] | ( EO ) |
Ve onun müsafirlerinden kâm almağa kalkıştılar, biz de gözlerini siliverdik de tadın bakalım dedik azâbımı ve inzarlarımı? |
[ 054.037 ] | ( ES ) |
Onun konuklarından murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik). |
[ 054.037 ] | ( NQ ) |
And they indeed sought to shame his guest (by asking to commit sodomy with them). So We blinded their eyes, "Then taste you My Torment and My Warnings." |
[ 054.038 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÕóÈøóÍóåõãú ÈõßúÑóÉð ÚóÐóÇÈñ ãõÓúÊóÞöÑøñ ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 054.038 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.038 ] | ( AY ) |
Celâlim hakkı için, bir sabah vakti, devamlı bir azap onları bastırıverdi. (Bu azap, cehenneme atılışlarına dek devam edecektir). |
[ 054.038 ] | ( EO ) |
Ve Celâlim hakkı için bastırıverdi kendilerini bir sabah bir azâbı müstekır. |
[ 054.038 ] | ( ES ) |
Sabah erken, onları kararlı bir azab yakaladı. |
[ 054.038 ] | ( NQ ) |
And verily, an abiding torment seized them early in the morning. |
[ 054.039 ] | ( KK ) |
ÝóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 054.039 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.039 ] | ( AY ) |
Tadın bakalım azabımı ve peygamberimin tehdidlerini!... |
[ 054.039 ] | ( EO ) |
Tadın bakalım azâbımı ve inzarlarımı. |
[ 054.039 ] | ( ES ) |
"Azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik). |
[ 054.039 ] | ( NQ ) |
Then taste you My Torment and My Warnings. |
[ 054.040 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 054.040 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.040 ] | ( AY ) |
And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var? |
[ 054.040 ] | ( EO ) |
Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var? |
[ 054.040 ] | ( ES ) |
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
[ 054.040 ] | ( NQ ) |
And indeed, We have made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)? |
[ 054.041 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÌóÇÁó Âáó ÝöÑúÚóæúäó ÇáäøõÐõÑõ ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 054.041 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.041 ] | ( AY ) |
Celâlim hakkı için, Fir'avun ailesine de (azap haberlerini veren) peygamberler geldi. |
[ 054.041 ] | ( EO ) |
Şanım hakkiçin ali Fir'avne de geldi inzar edici Peygamberler. |
[ 054.041 ] | ( ES ) |
Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi. |
[ 054.041 ] | ( NQ ) |
And indeed, warnings came to the people of Fir'aun (Pharaoh) [through Musa (Moses) and Harun (Aaron)]. |
[ 054.042 ] | ( KK ) |
ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ßõáøöåóÇ ÝóÃóÎóÐúäóÇåõãú ÃóÎúÐó ÚóÒöíÒò ãõÞúÊóÏöÑò ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 054.042 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.042 ] | ( AY ) |
Onlar, mûcizelerimizin hepsini inkâr ettiler. Biz de onları öyle yakalayıverdik ki, her şeye gâlib olana (Allah’a) böyle (yapmak) yaraşır. |
[ 054.042 ] | ( EO ) |
Âyetlerimizin hepsini tekzib ettiler biz de onları öyle bir tutuşla alıverdik ki muktedir bir azîze öyle yaraşır. |
[ 054.042 ] | ( ES ) |
Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. Bu kıssalardan hisseye gelince; |
[ 054.042 ] | ( NQ ) |
(They) belied all Our Signs, so We seized them with a Seizure of the All-Mighty, All-Capable to carry out what he Will (Omnipotent). |
[ 054.043 ] | ( KK ) |
ÃóßõÝøóÇÑõßõãú ÎóíúÑñ ãöäú ÃõæáóÆößõãú Ãóãú áóßõãú ÈóÑóÇÁóÉñ Ýöí ÇáÒøõÈõÑö ﴿ ٤٣ ﴾ |
[ 054.043 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.043 ] | ( AY ) |
(Ey Mekke’liler), sizin kâfirleriniz (kuvvet ve imkân bakımından) onlardan (bu adları geçen kavimlerden) hayırlı mı? Yoksa sizin için (İlâhî) kitablarda bir kurtuluş (haberi) mi var? |
[ 054.043 ] | ( EO ) |
Sizin kâfirleriniz onlardan hayırlımı? Yoksa sizin için kitablarda bir berâetmi var? |
[ 054.043 ] | ( ES ) |
Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var? |
[ 054.043 ] | ( NQ ) |
Are your disbelievers (O Quraish!) better than these [nations of Nuh (Noah), Lout (Lot), Salih (Saleh), and the people of Fir'aun (Pharaoh), etc., who were destroyed)? Or have you an immunity (against Our Torment) in the Divine Scriptures? |
[ 054.044 ] | ( KK ) |
Ãóãú íóÞõæáõæäó äóÍúäõ ÌóãöíÚñ ãõäúÊóÕöÑñ ﴿ ٤٤ ﴾ |
[ 054.044 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.044 ] | ( AY ) |
Yoksa onlar; “ Biz yardımlaşır, bize karşı gelene zafer kazanır bir topluluğuz” mu diyorlar? |
[ 054.044 ] | ( EO ) |
Yoksa biz yardımlaşır bir cem'iyyetiz mi diyorlar? |
[ 054.044 ] | ( ES ) |
Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz." mu diyorlar? |
[ 054.044 ] | ( NQ ) |
Or do they say: "We are a great multitude, and we shall be victorious.?" |
[ 054.045 ] | ( KK ) |
ÓóíõåúÒóãõ ÇáúÌóãúÚõ æóíõæóáøõæäó ÇáÏøõÈõÑó ﴿ ٤٥ ﴾ |
[ 054.045 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.045 ] | ( AY ) |
Yakında (Bedir’de) o topluluk bozulacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. |
[ 054.045 ] | ( EO ) |
Her halde o cem'iyyet bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler. |
[ 054.045 ] | ( ES ) |
Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır. |
[ 054.045 ] | ( NQ ) |
Their multitude will be put to flight, and they will show their backs. |
[ 054.046 ] | ( KK ) |
Èóáö ÇáÓøóÇÚóÉõ ãóæúÚöÏõåõãú æóÇáÓøóÇÚóÉõ ÃóÏúåóì æóÃóãóÑøõ ﴿ ٤٦ ﴾ |
[ 054.046 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.046 ] | ( AY ) |
Asıl onların azap vakti, kıyâmettedir. O vaktin azabı, ne müdhiş, ne acıdır! |
[ 054.046 ] | ( EO ) |
Daha doğrusu onların asıl mev'ıdi saattir ve o saat daha acı ve daha belâ ve bedterdir. |
[ 054.046 ] | ( ES ) |
Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır. |
[ 054.046 ] | ( NQ ) |
Nay, but the Hour is their appointed time (for their full recompense), and the Hour will be more grievous and more bitter. |
[ 054.047 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáúãõÌúÑöãöíäó Ýöí ÖóáÇóáò æóÓõÚõÑò ﴿ ٤٧ ﴾ |
[ 054.047 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.047 ] | ( AY ) |
Muhakkak ki mücrimler (müşrikler), şaşkınlık ve çılgın ateşler içindedirler. |
[ 054.047 ] | ( EO ) |
Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler. |
[ 054.047 ] | ( ES ) |
Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. |
[ 054.047 ] | ( NQ ) |
Verily, the Mujrimun (polytheists, disbelievers, sinners, criminals, etc.) are in error (in this world) and will burn (in the Hell-fire in the Hereafter). |
[ 054.048 ] | ( KK ) |
íóæúãó íõÓúÍóÈõæäó Ýöí ÇáäøóÇÑö Úóáóì æõÌõæåöåöãú ÐõæÞõæÇ ãóÓøó ÓóÞóÑó ﴿ ٤٨ ﴾ |
[ 054.048 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.048 ] | ( AY ) |
O gün, yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler ve onlara “Tadın cehennemin dokunuşunu!” denilecek. |
[ 054.048 ] | ( EO ) |
O gün ki yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler tadın ne imiş diye messi Sakar. |
[ 054.048 ] | ( ES ) |
O gün yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" (denilecek). |
[ 054.048 ] | ( NQ ) |
The Day they will be dragged in the Fire on their faces (it will be said to them): "Taste you the touch of Hell!" |
[ 054.049 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ßõáøó ÔóíúÁò ÎóáóÞúäóÇåõ ÈöÞóÏóÑò ﴿ ٤٩ ﴾ |
[ 054.049 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.049 ] | ( AY ) |
Gerçekten biz, her şeyi (hikmetimiz icabı) bir kaderle yaratmışızdır. |
[ 054.049 ] | ( EO ) |
Haberiniz olsun ki biz her şey'i bir kaderle yaratmışızdır. |
[ 054.049 ] | ( ES ) |
Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık. |
[ 054.049 ] | ( NQ ) |
Verily, We have created all things with Qadar (Divine Preordainments of all things before their creation, as written in the Book of Decrees Al-Lauh Al-Mahfuz). |
[ 054.050 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÃóãúÑõäóÇ ÅöáÇøó æóÇÍöÏóÉñ ßóáóãúÍò ÈöÇáúÈóÕóÑö ﴿ ٥٠ ﴾ |
[ 054.050 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.050 ] | ( AY ) |
(Bir şeyin olmasını murad ettik mi) emrimiz başka değil, ancak birdir (yalnız ol kelimesidir, oluverir); bir göz kırpması gibidir. |
[ 054.050 ] | ( EO ) |
Emrimiz de başka değil birdir, bir lemhi basar gibidir. |
[ 054.050 ] | ( ES ) |
Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir. |
[ 054.050 ] | ( NQ ) |
And Our Commandment is but one, as the twinkling of an eye. |
[ 054.051 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÃóåúáóßúäóÇ ÃóÔúíóÇÚóßõãú Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٥١ ﴾ |
[ 054.051 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.051 ] | ( AY ) |
And olsun, (küfür hususunda benzeriniz olan) sizin gibileri helâk da ettik; fakat hani düşünen? |
[ 054.051 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkiyçin emsalinizi hep helâk da ettik fakat hani düşünen? |
[ 054.051 ] | ( ES ) |
Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur? |
[ 054.051 ] | ( NQ ) |
And indeed, We have destroyed your likes, then is there any that will remember (or receive admonition)? |
[ 054.052 ] | ( KK ) |
æóßõáøõ ÔóíúÁò ÝóÚóáõæåõ Ýöí ÇáÒøõÈõÑö ﴿ ٥٢ ﴾ |
[ 054.052 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.052 ] | ( AY ) |
Bununla beraber işledikleri her şey (amellerin yazıldığı) defterlerdedir. |
[ 054.052 ] | ( EO ) |
Bununla beraber işledikleri her şey defterlerdedir. |
[ 054.052 ] | ( ES ) |
İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur. |
[ 054.052 ] | ( NQ ) |
And each and everything they have done is noted in (their) Records (of deeds). |
[ 054.053 ] | ( KK ) |
æóßõáøõ ÕóÛöíÑò æóßóÈöíÑò ãõÓúÊóØóÑñ ﴿ ٥٣ ﴾ |
[ 054.053 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.053 ] | ( AY ) |
Küçük ve büyük (yapılan her şeyin) hepsi (Levh-i Mahfûz’da) yazılıdır. |
[ 054.053 ] | ( EO ) |
Ve küçük büyük hepsi satra geçmiştir. |
[ 054.053 ] | ( ES ) |
Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır. |
[ 054.053 ] | ( NQ ) |
And everything, small and big is written (in Al-Lauh Al-Mahfuz already beforehand i.e. before it befalls, or is done by its doer) (See the Qur'an V.57:22). |
[ 054.054 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáúãõÊøóÞöíäó Ýöí ÌóäøóÇÊò æóäóåóÑò ﴿ ٥٤ ﴾ |
[ 054.054 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.054 ] | ( AY ) |
Şüphesiz takva sahibleri cennetlerde aydınlıklar içindedirler; |
[ 054.054 ] | ( EO ) |
Şübhesiz müttekıler Cennetlerde nur içinde. |
[ 054.054 ] | ( ES ) |
Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler. |
[ 054.054 ] | ( NQ ) |
Verily, The Muttaqun (pious), will be in the midst of Gardens and Rivers (Paradise). |
[ 054.055 ] | ( KK ) |
Ýöí ãóÞúÚóÏö ÕöÏúÞò ÚöäúÏó ãóáöíßò ãõÞúÊóÏöÑò ﴿ ٥٥ ﴾ |
[ 054.055 ] | ( MŞ ) |
|
[ 054.055 ] | ( AY ) |
Rıza gösterilen bir yerde... Kudretine nihâyet olmıyan bir Melek’in (her şeye hakim bulunan Allahü teâlâ’nın) huzurunda... |
[ 054.055 ] | ( EO ) |
Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmıyan bir şehinşahın huzurı kibriyasında. |
[ 054.055 ] | ( ES ) |
Güçlü padişahın huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar. |
[ 054.055 ] | ( NQ ) |
In a seat of truth (i.e. Paradise), near the Omnipotent King (Allah, the All-Blessed, the Most High, the Owner of Majesty and Honour). |