KAMER SURESİ

[ 054.001 ] ( KK )

ÇöÞúÊóÑóÈóÊö ÇáÓøóÇÚóÉõ æóÇäúÔóÞøó ÇáúÞóãóÑõ ﴿ ١ ﴾

[ 054.001 ] ( MŞ )

 

[ 054.001 ] ( AY )

Kıyâmet yaklaştı, kamer (ay ikiye) bölündü. (Kâfirlerin, Hazret-i Peygamberden bir mûcize istemeleri üzerine ayın ikiye bölünme hadisesi olmuştur.)

[ 054.001 ] ( EO )

Yaklaştı Saat, yarıldı Kamer.

[ 054.001 ] ( ES )

Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı.

[ 054.001 ] ( NQ )

The Hour has drawn near, and the moon has been cleft asunder (the people of Makkah requested Prophet Muhammad to show them a miracle, so he showed them the splitting of the moon).

[ 054.002 ] ( KK )

æóÅöäú íóÑóæúÇ ÂíóÉð íõÚúÑöÖõæÇ æóíóÞõæáõæÇ ÓöÍúÑñ ãõÓúÊóãöÑøñ ﴿ ٢ ﴾

[ 054.002 ] ( MŞ )

 

[ 054.002 ] ( AY )

Hâlâ bir mûcize görseler, yüz çevirib şöyle derler: “ Bu devam edegelen kuvvetli bir sihirdir.”

[ 054.002 ] ( EO )

Hâlâ bir âyet görseler yüz çevirip derler: müstemir bir sihir.

[ 054.002 ] ( ES )

Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler.

[ 054.002 ] ( NQ )

And if they see a sign, they turn away, and say: "This is continuous magic."

[ 054.003 ] ( KK )

æóßóÐøóÈõæÇ æóÇÊøóÈóÚõæÇ ÃóåúæóÇÁóåõãú æóßõáøõ ÃóãúÑò ãõÓúÊóÞöÑøñ ﴿ ٣ ﴾

[ 054.003 ] ( MŞ )

 

[ 054.003 ] ( AY )

(Kıyâmeti ve mûcizeyi) inkâr ettiler; hevalarına uydular. Hâlbuki (Allah’ın vaad ettiği) her iş için bir hakikat var.

[ 054.003 ] ( EO )

Yalan dediler, hevâlarına uydular, halbuki her emir müstekır.

[ 054.003 ] ( ES )

Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır.

[ 054.003 ] ( NQ )

They belied (the Verses of Allah, this Qur'an), and followed their own lusts. And every matter will be settled [according to the kind of deeds (for the doer of good deeds, his deeds will take him to Paradise, and similarly evil deeds will take their doers to Hell)].

[ 054.004 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÌóÇÁóåõãú ãöäó ÇáúÃóäúÈóÇÁö ãóÇ Ýöíåö ãõÒúÏóÌóÑñ ﴿ ٤ ﴾

[ 054.004 ] ( MŞ )

 

[ 054.004 ] ( AY )

And olsun, onlara (ibret alıncak) kıssalardan öyleleri de geldi ki, onlarda inkârdan alıkoyacak haberler var;

[ 054.004 ] ( EO )

Celâlim hakkı için onlara kıssalardan öyleleri de geldi ki onlarda zecredecek haberler var.

[ 054.004 ] ( ES )

Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir.

[ 054.004 ] ( NQ )

And indeed there has come to them news (in this Qur'an) wherein there is (enough warning) to check (them from evil),

[ 054.005 ] ( KK )

ÍößúãóÉñ ÈóÇáöÛóÉñ ÝóãóÇ ÊõÛúäö ÇáäøõÐõÑõ ﴿ ٥ ﴾

[ 054.005 ] ( MŞ )

 

[ 054.005 ] ( AY )

Tam bir hikmet... Fakat korkutmalar fayda vermiyor.

[ 054.005 ] ( EO )

Bir hikmeti baliga, fakat inzarlar faide vermiyor.

[ 054.005 ] ( ES )

Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.

[ 054.005 ] ( NQ )

Perfect wisdom (this Qur'an), but (the preaching of) warners benefit them not,

[ 054.006 ] ( KK )

ÝóÊóæóáøó Úóäúåõãú íóæúãó íóÏúÚõ ÇáÏøóÇÚö Åöáóì ÔóíúÁò äõßõÑò ﴿ ٦ ﴾

[ 054.006 ] ( MŞ )

 

[ 054.006 ] ( AY )

O hâlde (Ey Resûlüm) onlardan yüz çevir. O çağırıcı İsrâfil’in görülmemiş dehşetli bir şeye (mü'minleri cennete, kâfirleri cehenneme) davet edeceği gün;

[ 054.006 ] ( EO )

Sen de onlardan yüz çevir, o gün ki çağırıcı görülmedik müdhiş bir şey'e çağırır.

[ 054.006 ] ( ES )

Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır.

[ 054.006 ] ( NQ )

So (O Muhammad ) withdraw from them. The Day that the caller will call (them) to a terrible thing.

[ 054.007 ] ( KK )

ÎõÔøóÚðÇ ÃóÈúÕóÇÑõåõãú íóÎúÑõÌõæäó ãöäó ÇáúÃóÌúÏóÇËö ßóÃóäøóåõãú ÌóÑóÇÏñ ãõäúÊóÔöÑñ ﴿ ٧ ﴾

[ 054.007 ] ( MŞ )

 

[ 054.007 ] ( AY )

(Korkudan) gözleri baygın olarak kabirlerden çıkacaklar; etrafa yayılan çekirgeler gibi...

[ 054.007 ] ( EO )

Gözleri düşgün düşgün kabirlerden çıkarlar, sanki çıvgın çekirgeler.

[ 054.007 ] ( ES )

Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler.

[ 054.007 ] ( NQ )

They will come forth, with humbled eyes from (their) graves as if they were locusts spread abroad,

[ 054.008 ] ( KK )

ãõåúØöÚöíäó Åöáóì ÇáÏøóÇÚö íóÞõæáõ ÇáúßóÇÝöÑõæäó åóÐóÇ íóæúãñ ÚóÓöÑñ ﴿ ٨ ﴾

[ 054.008 ] ( MŞ )

 

[ 054.008 ] ( AY )

Çağırıcıya (İsrâfil’in sesine) doğru koşarak, kâfirler (bu kıyâmet gününde şöyle) diyecektir: “ Bu çok şiddetli bir gündür.”

[ 054.008 ] ( EO )

Gibi çağırana koşarak, der ki kâfirler: bu pek zorlu bir gündür.

[ 054.008 ] ( ES )

O çağırana koşarak, kâfirler: "Bu çetin bir gündür." derler.

[ 054.008 ] ( NQ )

Hastening towards the caller, the disbelievers will say: "This is a hard Day."

[ 054.009 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú ÞóÈúáóåõãú Þóæúãõ äõæÍò ÝóßóÐøóÈõæÇ ÚóÈúÏóäóÇ æóÞóÇáõæÇ ãóÌúäõæäñ æóÇÒúÏõÌöÑó ﴿ ٩ ﴾

[ 054.009 ] ( MŞ )

 

[ 054.009 ] ( AY )

Onlardan (Mekke’lilerden) önce Nûh kavmi tekzib ettiler de, kulumuzu (Hazret-i Nûh’u) yalanladılar; mecnûndur, dediler ve onu tebliğden alıkoydular.

[ 054.009 ] ( EO )

Onlardan evvel Nuh kavmı tekzib etti yalancı dediler o kulumuza, mec'nun dediler, çok incittiler.

[ 054.009 ] ( ES )

Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: "Cinlenmiştir." dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı.

[ 054.009 ] ( NQ )

The people of Nuh (Noah) denied (their Messenger) before them, they rejected Our slave, and said: "A madman!" and he was insolently rebuked and threatened.

[ 054.010 ] ( KK )

ÝóÏóÚóÇ ÑóÈøóåõ Ãóäøöí ãóÛúáõæÈñ ÝóÇäúÊóÕöÑú ﴿ ١٠ ﴾

[ 054.010 ] ( MŞ )

 

[ 054.010 ] ( AY )

Nihâyet o da, Rabbine şöyle dua etti: “ Ben mağlûbum, benim için onlardan intikam al.”

[ 054.010 ] ( EO )

O da nihayet rabbına duâ etti, ben dedi, mağlûbum, hemen nusratını ver.

[ 054.010 ] ( ES )

Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diyerek yalvardı.

[ 054.010 ] ( NQ )

Then he invoked his Lord (saying): "I have been overcome, so help (me)!"

[ 054.011 ] ( KK )

ÝóÝóÊóÍúäóÇ ÃóÈúæóÇÈó ÇáÓøóãóÇÁö ÈöãóÇÁò ãõäúåóãöÑò ﴿ ١١ ﴾

[ 054.011 ] ( MŞ )

 

[ 054.011 ] ( AY )

Bunun üzerine, biz de bardakdan boşanırcasına bir yağmur ile göğün kapılarını açtık.

[ 054.011 ] ( EO )

Bunun üzerine Göğün kapılarını açtık dökülen bir su ile şakır şakır.

[ 054.011 ] ( ES )

Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık.

[ 054.011 ] ( NQ )

So We opened the gates of heaven with water pouring forth.

[ 054.012 ] ( KK )

æóÝóÌøóÑúäóÇ ÇáúÃóÑúÖó ÚõíõæäðÇ ÝóÇáúÊóÞóì ÇáúãóÇÁõ Úóáóì ÃóãúÑò ÞóÏú ÞõÏöÑó ﴿ ١٢ ﴾

[ 054.012 ] ( MŞ )

 

[ 054.012 ] ( AY )

Böylece arzı da kaynaklar halinde coşturduk. Nihâyet iki su (yerin ve göğün suları, Nûh kavmini helâk edecek) muayyen bir ölçü üzerinde birleşiverdi. (Böylece mukadder olan helâk husule geldi.)

[ 054.012 ] ( EO )

Yeri de fışkırtık kaynaklar halinde, derken su birleşti bir emr üzerine ki olmuştu öyle mukadder.

[ 054.012 ] ( ES )

Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.

[ 054.012 ] ( NQ )

And We caused the earth to gush forth with springs. So the waters (of the heaven and the earth) met for a matter predestined.

[ 054.013 ] ( KK )

æóÍóãóáúäóÇåõ Úóáóì ÐóÇÊö ÃóáúæóÇÍò æóÏõÓõÑò ﴿ ١٣ ﴾

[ 054.013 ] ( MŞ )

 

[ 054.013 ] ( AY )

Biz, Nûh’u (ve onunla îman edenleri), levhalardan yapılmış ve perçinleşmiş gemiye yükledik;

[ 054.013 ] ( EO )

Onu ise taşıdık elvahlı ve kenetli bir hamule üzerinde ki akar.

[ 054.013 ] ( ES )

Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık.

[ 054.013 ] ( NQ )

And We carried him on a (ship) made of planks and nails,

[ 054.014 ] ( KK )

ÊóÌúÑöí ÈöÃóÚúíõäöäóÇ ÌóÒóÇÁð áöãóäú ßóÇäó ßõÝöÑó ﴿ ١٤ ﴾

[ 054.014 ] ( MŞ )

 

[ 054.014 ] ( AY )

Öyle ki, muhafazamız altında akıb gidiyordu. Bunu, (peygamberlik nimeti) inkâr edilen Nuh’a, bir mükâfat olarak yaptık.

[ 054.014 ] ( EO )

Nezaretimizle giderdi o nankörlük edilen zata bir mükâfat olarak.

[ 054.014 ] ( ES )

Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.

[ 054.014 ] ( NQ )

Floating under Our Eyes, a reward for him who had been rejected!

[ 054.015 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÊóÑóßúäóÇåóÇ ÂíóÉð Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ١٥ ﴾

[ 054.015 ] ( MŞ )

 

[ 054.015 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, biz bu vak’ayı (veya gemiyi), bir alâmet (ve ibret dersi) olarak bıraktık; fakat düşünen mi var?

[ 054.015 ] ( EO )

Celâlim hakkı için bıraktık ta onu bir âyet olarak, fakat düşünen mi var?

[ 054.015 ] ( ES )

Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?

[ 054.015 ] ( NQ )

And indeed, We have left this as a sign, then is there any that will remember (or receive admonition)?

[ 054.016 ] ( KK )

ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ١٦ ﴾

[ 054.016 ] ( MŞ )

 

[ 054.016 ] ( AY )

(İşte bak, Ey Resûlüm), benim azabım ve tehdidlerim nasıl oldu!...

[ 054.016 ] ( EO )

Ki nasıl azâbım ve inzarlarım?

[ 054.016 ] ( ES )

Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (görsünler)

[ 054.016 ] ( NQ )

Then how (terrible) was My Torment and My Warnings?

[ 054.017 ] ( KK )

æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ١٧ ﴾

[ 054.017 ] ( MŞ )

 

[ 054.017 ] ( AY )

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

[ 054.017 ] ( EO )

Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

[ 054.017 ] ( ES )

Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

[ 054.017 ] ( NQ )

And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?

[ 054.018 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú ÚóÇÏñ ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ١٨ ﴾

[ 054.018 ] ( MŞ )

 

[ 054.018 ] ( AY )

Âd kavmi de tekzib etti. İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...

[ 054.018 ] ( EO )

Tekzib etti de Âd nasıl oldu azâbım ve inzarlarım?

[ 054.018 ] ( ES )

Âd (kavmi) da yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?

[ 054.018 ] ( NQ )

'Ad (people) belied (their Prophet, Hud), then how (terrible) was My Torment and My Warnings?

[ 054.019 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÑöíÍðÇ ÕóÑúÕóÑðÇ Ýöí íóæúãö äóÍúÓò ãõÓúÊóãöÑøò ﴿ ١٩ ﴾

[ 054.019 ] ( MŞ )

 

[ 054.019 ] ( AY )

Çünkü biz, uğursuzluğu devamlı bir günde, (Hûd peygamberin gönderildiği) Âd kavminin üzerlerine kökü kurutan şiddetli bir rüzgâr gönderdik.

[ 054.019 ] ( EO )

çünkü salıverdik üzerlerine müstemirr, nühusetli bir günde bir soğuk rüzgâr ki sarsar.

[ 054.019 ] ( ES )

Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.

[ 054.019 ] ( NQ )

Verily, We sent against them a furious wind of harsh voice on a day of evil omen and continuous calamity.

[ 054.020 ] ( KK )

ÊóäúÒöÚõ ÇáäøóÇÓó ßóÃóäøóåõãú ÃóÚúÌóÇÒõ äóÎúáò ãõäúÞóÚöÑò ﴿ ٢٠ ﴾

[ 054.020 ] ( MŞ )

 

[ 054.020 ] ( AY )

Öyle ki, insanları, kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi söküb atıyordu.

[ 054.020 ] ( EO )

İnsanları kökünden devrilen hurma kütükleri gibi yolar.

[ 054.020 ] ( ES )

(O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

[ 054.020 ] ( NQ )

Plucking out men as if they were uprooted stems of date-palms.

[ 054.021 ] ( KK )

ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٢١ ﴾

[ 054.021 ] ( MŞ )

 

[ 054.021 ] ( AY )

İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...

[ 054.021 ] ( EO )

Bak nasılmış azâbım ve inzarlarım?

[ 054.021 ] ( ES )

Nasılmış benim azabım ve uyarım?

[ 054.021 ] ( NQ )

Then, how (terrible) was My Torment and My Warnings?

[ 054.022 ] ( KK )

æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٢٢ ﴾

[ 054.022 ] ( MŞ )

 

[ 054.022 ] ( AY )

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

[ 054.022 ] ( EO )

Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

[ 054.022 ] ( ES )

Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

[ 054.022 ] ( NQ )

And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?

[ 054.023 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú ËóãõæÏõ ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٢٣ ﴾

[ 054.023 ] ( MŞ )

 

[ 054.023 ] ( AY )

Semûd kavmi (Sâlih peygamberin öğüdlerini ve) azap haberlerini tekzib ettiler de,

[ 054.023 ] ( EO )

Semûd o inzarları tekzib ettiler.

[ 054.023 ] ( ES )

Semûd da o uyarıları yalanladılar.

[ 054.023 ] ( NQ )

Thamud (people also) belied the warnings.

[ 054.024 ] ( KK )

ÝóÞóÇáõæÇ ÃóÈóÔóÑðÇ ãöäøóÇ æóÇÍöÏðÇ äóÊøóÈöÚõåõ ÅöäøóÇ ÅöÐðÇ áóÝöí ÖóáÇóáò æóÓõÚõÑò ﴿ ٢٤ ﴾

[ 054.024 ] ( MŞ )

 

[ 054.024 ] ( AY )

Şöyle dediler: “ İçimizden (peygamber iddiasında olan) bir insana mı tâbi olacağız? O takdirde biz, muhakkak sapıklık içinde kalır ve ateşlere düşeriz.

[ 054.024 ] ( EO )

Şöyle dediler: içimizden bir beşere mi tabi' olacağız? Şübhesiz biz o vakıt şaşkınlık içinde kalır ateşlere yanarız.

[ 054.024 ] ( ES )

"Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz." dediler.

[ 054.024 ] ( NQ )

For they said: "A man! Alone from among us, that we are to follow? Truly, then we should be in error and distress or madness!"

[ 054.025 ] ( KK )

ÃóÄõáúÞöíó ÇáÐøößúÑõ Úóáóíúåö ãöäú ÈóíúäöäóÇ Èóáú åõæó ßóÐøóÇÈñ ÃóÔöÑñ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 054.025 ] ( MŞ )

 

[ 054.025 ] ( AY )

O kitap (vahy) aramızdan ona mı bırakılıyor? Şüphesiz o, şımarık bir yalancıdır.”

[ 054.025 ] ( EO )

O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık yalancıdır.

[ 054.025 ] ( ES )

"Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir" (dediler).

[ 054.025 ] ( NQ )

Is it that the Reminder is sent to him [Prophet Salih (Saleh)] alone from among us? Nay, he is an insolent liar!

[ 054.026 ] ( KK )

ÓóíóÚúáóãõæäó ÛóÏðÇ ãóäö ÇáúßóÐøóÇÈõ ÇáúÃóÔöÑõ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 054.026 ] ( MŞ )

 

[ 054.026 ] ( AY )

İleride bilecekler, o şımarık yalancı kimdir?

[ 054.026 ] ( EO )

İleride bilecekler o şimarık yalancı kimdir?

[ 054.026 ] ( ES )

Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.

[ 054.026 ] ( NQ )

Tomorrow they will come to know, who is the liar, the insolent one!

[ 054.027 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ãõÑúÓöáõæ ÇáäøóÇÞóÉö ÝöÊúäóÉð áóåõãú ÝóÇÑúÊóÞöÈúåõãú æóÇÕúØóÈöÑú ﴿ ٢٧ ﴾

[ 054.027 ] ( MŞ )

 

[ 054.027 ] ( AY )

İşte biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi (bir mûcize olarak kayadan) çıkarıp gönderiyoruz. Şimdi onların ne yapacağını gözetle ve eziyetlerine sabret.

[ 054.027 ] ( EO )

İşte biz onlara bir fitne olmak üzere o Nâkayı (o dişi deveyi) salıyoruz. Onun için gözet onları ve sabırlı ol.

[ 054.027 ] ( ES )

Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.

[ 054.027 ] ( NQ )

Verily, We are sending the she-camel as a test for them. So watch them [O Salih (Saleh)], and be patient!

[ 054.028 ] ( KK )

æóäóÈøöÆúåõãú Ãóäøó ÇáúãóÇÁó ÞöÓúãóÉñ Èóíúäóåõãú ßõáøõ ÔöÑúÈò ãõÍúÊóÖóÑñ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 054.028 ] ( MŞ )

 

[ 054.028 ] ( AY )

Hem onlara haber ver ki, (kuyudan istifade edecekleri) su, (deve ile kendi) aralarında nöbetledir. (Bir gün deveye, bir gün onlara.) Her su nöbetinde, sahibi hazır bulunmuş olsun.

[ 054.028 ] ( EO )

Hem haber ver onlara ki su aralarında nevbetle taksim ve her su alış huzur iledir.

[ 054.028 ] ( ES )

Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.

[ 054.028 ] ( NQ )

And inform them that the water is to be shared between (her and) them. Each one's right to drink being established (by turns).

[ 054.029 ] ( KK )

ÝóäóÇÏóæúÇ ÕóÇÍöÈóåõãú ÝóÊóÚóÇØóì ÝóÚóÞóÑó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 054.029 ] ( MŞ )

 

[ 054.029 ] ( AY )

(Sâlih Peygamberin kavmi bir müddet nöbetleşe bu emre uyduktan sonra), nihâyet (Kudar İbni Salif adındaki) arkadaşlarını çağırdılar. O da kılıca sarılarak deveyi kesti.

[ 054.029 ] ( EO )

Bunun üzerine sahiblerine bağırdılar o da silâha sarıldı da ayaklarını çırptı.

[ 054.029 ] ( ES )

Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.

[ 054.029 ] ( NQ )

But they called their comrade and he took (a sword) and killed (her).

[ 054.030 ] ( KK )

ÝóßóíúÝó ßóÇäó ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٠ ﴾

[ 054.030 ] ( MŞ )

 

[ 054.030 ] ( AY )

Fakat bak, nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...

[ 054.030 ] ( EO )

Fakat bak nasıl oldu azâbım ve inzarlarım.

[ 054.030 ] ( ES )

Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.

[ 054.030 ] ( NQ )

Then, how (terrible) was My Torment and My Warnings?

[ 054.031 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÕóíúÍóÉð æóÇÍöÏóÉð ÝóßóÇäõæÇ ßóåóÔöíãö ÇáúãõÍúÊóÙöÑö ﴿ ٣١ ﴾

[ 054.031 ] ( MŞ )

 

[ 054.031 ] ( AY )

Çünkü biz, üzerlerine korkunç bir ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyib ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.

[ 054.031 ] ( EO )

Çünkü biz üzerlerine tek bir sayha salıverdik, ağılcı çırpısı gibi kırılıp döküle kaldılar.

[ 054.031 ] ( ES )

Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.

[ 054.031 ] ( NQ )

Verily, We sent against them a single Saihah (torment - awful cry, etc.), and they became like the dry stubble of a fold-builder.

[ 054.032 ] ( KK )

æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٣٢ ﴾

[ 054.032 ] ( MŞ )

 

[ 054.032 ] ( AY )

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

[ 054.032 ] ( EO )

şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

[ 054.032 ] ( ES )

Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

[ 054.032 ] ( NQ )

And indeed, We have made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?

[ 054.033 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú Þóæúãõ áõæØò ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٣٣ ﴾

[ 054.033 ] ( MŞ )

 

[ 054.033 ] ( AY )

Lût kavmi (peygamberlerinin) azap haberlerini tekzib ettiler.

[ 054.033 ] ( EO )

Lûtun kavmı o inzarlara yalan dediler.

[ 054.033 ] ( ES )

Lût kavmi de uyarıları yalanladı.

[ 054.033 ] ( NQ )

The people of Lout (Lot) belied the warnings.

[ 054.034 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÍóÇÕöÈðÇ ÅöáÇøó Âáó áõæØò äóÌøóíúäóÇåõãú ÈöÓóÍóÑò ﴿ ٣٤ ﴾

[ 054.034 ] ( MŞ )

 

[ 054.034 ] ( AY )

Biz, onlara, taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik; yalnız Lût (peygamberin) ailesini bir seher vakti kurtardık.

[ 054.034 ] ( EO )

Biz gönderdik üzerlerine taşlar yağdıran, yalnız Lûtun ailesini necata çıkardık bir sehar.

[ 054.034 ] ( ES )

Biz de onların üzerlerine (taşlar savuran) bir fırtına gönderdik. Yalnız Lût ailesini seher vakti kurtardık,

[ 054.034 ] ( NQ )

Verily, We sent against them a violent storm of stones (which destroyed them all), except the family of Lout (Lot), whom We saved in last hour of the night,

[ 054.035 ] ( KK )

äöÚúãóÉð ãöäú ÚöäúÏöäóÇ ßóÐóáößó äóÌúÒöí ãóäú ÔóßóÑó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 054.035 ] ( MŞ )

 

[ 054.035 ] ( AY )

Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte (îman ve itâat etmek sûretiyle nimetimize) şükür edeni, böyle mükâfatlandırırız.

[ 054.035 ] ( EO )

Tarafımızdan bir ni'met olarak, işte şükredeni böyle karşılarız.

[ 054.035 ] ( ES )

Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.

[ 054.035 ] ( NQ )

As a Favour from Us, thus do We reward him who gives thanks (by obeying Us).

[ 054.036 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóäÐóÑóåõãú ÈóØúÔóÊóäóÇ ÝóÊóãóÇÑóæúÇ ÈöÇáäøõÐõÑö ﴿ ٣٦ ﴾

[ 054.036 ] ( MŞ )

 

[ 054.036 ] ( AY )

And olsun ki, Lût, azabımızla onları korkutmuştu; fakat o ihtarları, şübhelenerek inkâr ettiler;

[ 054.036 ] ( EO )

Celâlim hakkı için satvetimizin şiddetini kendilerine ıhtar da etmiş idi, fakat o ıhtarları cidal ile karşıladılar.

[ 054.036 ] ( ES )

(Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular,

[ 054.036 ] ( NQ )

And he [Lout (Lot)] indeed had warned them of Our Grasp, but they did doubt the warnings!

[ 054.037 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÑóÇæóÏõæåõ Úóäú ÖóíúÝöåö ÝóØóãóÓúäóÇ ÃóÚúíõäóåõãú ÝóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٧ ﴾

[ 054.037 ] ( MŞ )

 

[ 054.037 ] ( AY )

Ve onun (meleklerden ibaret) misafirlerine, (kendi aralarında icra etmekte oldukları kötü işle) tecavüze kalkıştılar. Biz de onların gözlerini silme kör ediverdik. “ Şimdi azabımı ve peygamberimin tehdidlerini tadın.” dedik.

[ 054.037 ] ( EO )

Ve onun müsafirlerinden kâm almağa kalkıştılar, biz de gözlerini siliverdik de tadın bakalım dedik azâbımı ve inzarlarımı?

[ 054.037 ] ( ES )

Onun konuklarından murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).

[ 054.037 ] ( NQ )

And they indeed sought to shame his guest (by asking to commit sodomy with them). So We blinded their eyes, "Then taste you My Torment and My Warnings."

[ 054.038 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÕóÈøóÍóåõãú ÈõßúÑóÉð ÚóÐóÇÈñ ãõÓúÊóÞöÑøñ ﴿ ٣٨ ﴾

[ 054.038 ] ( MŞ )

 

[ 054.038 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, bir sabah vakti, devamlı bir azap onları bastırıverdi. (Bu azap, cehenneme atılışlarına dek devam edecektir).

[ 054.038 ] ( EO )

Ve Celâlim hakkı için bastırıverdi kendilerini bir sabah bir azâbı müstekır.

[ 054.038 ] ( ES )

Sabah erken, onları kararlı bir azab yakaladı.

[ 054.038 ] ( NQ )

And verily, an abiding torment seized them early in the morning.

[ 054.039 ] ( KK )

ÝóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈöí æóäõÐõÑö ﴿ ٣٩ ﴾

[ 054.039 ] ( MŞ )

 

[ 054.039 ] ( AY )

Tadın bakalım azabımı ve peygamberimin tehdidlerini!...

[ 054.039 ] ( EO )

Tadın bakalım azâbımı ve inzarlarımı.

[ 054.039 ] ( ES )

"Azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).

[ 054.039 ] ( NQ )

Then taste you My Torment and My Warnings.

[ 054.040 ] ( KK )

æóáóÞóÏú íóÓøóÑúäóÇ ÇáúÞõÑúÂäó áöáÐøößúÑö Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٤٠ ﴾

[ 054.040 ] ( MŞ )

 

[ 054.040 ] ( AY )

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

[ 054.040 ] ( EO )

Şanım namına Kur'anı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

[ 054.040 ] ( ES )

Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

[ 054.040 ] ( NQ )

And indeed, We have made the Qur'an easy to understand and remember, then is there any that will remember (or receive admonition)?

[ 054.041 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÌóÇÁó Âáó ÝöÑúÚóæúäó ÇáäøõÐõÑõ ﴿ ٤١ ﴾

[ 054.041 ] ( MŞ )

 

[ 054.041 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, Fir'avun ailesine de (azap haberlerini veren) peygamberler geldi.

[ 054.041 ] ( EO )

Şanım hakkiçin ali Fir'avne de geldi inzar edici Peygamberler.

[ 054.041 ] ( ES )

Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi.

[ 054.041 ] ( NQ )

And indeed, warnings came to the people of Fir'aun (Pharaoh) [through Musa (Moses) and Harun (Aaron)].

[ 054.042 ] ( KK )

ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ßõáøöåóÇ ÝóÃóÎóÐúäóÇåõãú ÃóÎúÐó ÚóÒöíÒò ãõÞúÊóÏöÑò ﴿ ٤٢ ﴾

[ 054.042 ] ( MŞ )

 

[ 054.042 ] ( AY )

Onlar, mûcizelerimizin hepsini inkâr ettiler. Biz de onları öyle yakalayıverdik ki, her şeye gâlib olana (Allah’a) böyle (yapmak) yaraşır.

[ 054.042 ] ( EO )

Âyetlerimizin hepsini tekzib ettiler biz de onları öyle bir tutuşla alıverdik ki muktedir bir azîze öyle yaraşır.

[ 054.042 ] ( ES )

Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. Bu kıssalardan hisseye gelince;

[ 054.042 ] ( NQ )

(They) belied all Our Signs, so We seized them with a Seizure of the All-Mighty, All-Capable to carry out what he Will (Omnipotent).

[ 054.043 ] ( KK )

ÃóßõÝøóÇÑõßõãú ÎóíúÑñ ãöäú ÃõæáóÆößõãú Ãóãú áóßõãú ÈóÑóÇÁóÉñ Ýöí ÇáÒøõÈõÑö ﴿ ٤٣ ﴾

[ 054.043 ] ( MŞ )

 

[ 054.043 ] ( AY )

(Ey Mekke’liler), sizin kâfirleriniz (kuvvet ve imkân bakımından) onlardan (bu adları geçen kavimlerden) hayırlı mı? Yoksa sizin için (İlâhî) kitablarda bir kurtuluş (haberi) mi var?

[ 054.043 ] ( EO )

Sizin kâfirleriniz onlardan hayırlımı? Yoksa sizin için kitablarda bir berâetmi var?

[ 054.043 ] ( ES )

Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var?

[ 054.043 ] ( NQ )

Are your disbelievers (O Quraish!) better than these [nations of Nuh (Noah), Lout (Lot), Salih (Saleh), and the people of Fir'aun (Pharaoh), etc., who were destroyed)? Or have you an immunity (against Our Torment) in the Divine Scriptures?

[ 054.044 ] ( KK )

Ãóãú íóÞõæáõæäó äóÍúäõ ÌóãöíÚñ ãõäúÊóÕöÑñ ﴿ ٤٤ ﴾

[ 054.044 ] ( MŞ )

 

[ 054.044 ] ( AY )

Yoksa onlar; “ Biz yardımlaşır, bize karşı gelene zafer kazanır bir topluluğuz” mu diyorlar?

[ 054.044 ] ( EO )

Yoksa biz yardımlaşır bir cem'iyyetiz mi diyorlar?

[ 054.044 ] ( ES )

Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz." mu diyorlar?

[ 054.044 ] ( NQ )

Or do they say: "We are a great multitude, and we shall be victorious.?"

[ 054.045 ] ( KK )

ÓóíõåúÒóãõ ÇáúÌóãúÚõ æóíõæóáøõæäó ÇáÏøõÈõÑó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 054.045 ] ( MŞ )

 

[ 054.045 ] ( AY )

Yakında (Bedir’de) o topluluk bozulacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.

[ 054.045 ] ( EO )

Her halde o cem'iyyet bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler.

[ 054.045 ] ( ES )

Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.

[ 054.045 ] ( NQ )

Their multitude will be put to flight, and they will show their backs.

[ 054.046 ] ( KK )

Èóáö ÇáÓøóÇÚóÉõ ãóæúÚöÏõåõãú æóÇáÓøóÇÚóÉõ ÃóÏúåóì æóÃóãóÑøõ ﴿ ٤٦ ﴾

[ 054.046 ] ( MŞ )

 

[ 054.046 ] ( AY )

Asıl onların azap vakti, kıyâmettedir. O vaktin azabı, ne müdhiş, ne acıdır!

[ 054.046 ] ( EO )

Daha doğrusu onların asıl mev'ıdi saattir ve o saat daha acı ve daha belâ ve bedterdir.

[ 054.046 ] ( ES )

Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır.

[ 054.046 ] ( NQ )

Nay, but the Hour is their appointed time (for their full recompense), and the Hour will be more grievous and more bitter.

[ 054.047 ] ( KK )

Åöäøó ÇáúãõÌúÑöãöíäó Ýöí ÖóáÇóáò æóÓõÚõÑò ﴿ ٤٧ ﴾

[ 054.047 ] ( MŞ )

 

[ 054.047 ] ( AY )

Muhakkak ki mücrimler (müşrikler), şaşkınlık ve çılgın ateşler içindedirler.

[ 054.047 ] ( EO )

Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler.

[ 054.047 ] ( ES )

Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.

[ 054.047 ] ( NQ )

Verily, the Mujrimun (polytheists, disbelievers, sinners, criminals, etc.) are in error (in this world) and will burn (in the Hell-fire in the Hereafter).

[ 054.048 ] ( KK )

íóæúãó íõÓúÍóÈõæäó Ýöí ÇáäøóÇÑö Úóáóì æõÌõæåöåöãú ÐõæÞõæÇ ãóÓøó ÓóÞóÑó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 054.048 ] ( MŞ )

 

[ 054.048 ] ( AY )

O gün, yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler ve onlara “Tadın cehennemin dokunuşunu!” denilecek.

[ 054.048 ] ( EO )

O gün ki yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler tadın ne imiş diye messi Sakar.

[ 054.048 ] ( ES )

O gün yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" (denilecek).

[ 054.048 ] ( NQ )

The Day they will be dragged in the Fire on their faces (it will be said to them): "Taste you the touch of Hell!"

[ 054.049 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ßõáøó ÔóíúÁò ÎóáóÞúäóÇåõ ÈöÞóÏóÑò ﴿ ٤٩ ﴾

[ 054.049 ] ( MŞ )

 

[ 054.049 ] ( AY )

Gerçekten biz, her şeyi (hikmetimiz icabı) bir kaderle yaratmışızdır.

[ 054.049 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki biz her şey'i bir kaderle yaratmışızdır.

[ 054.049 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık.

[ 054.049 ] ( NQ )

Verily, We have created all things with Qadar (Divine Preordainments of all things before their creation, as written in the Book of Decrees Al-Lauh Al-Mahfuz).

[ 054.050 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóãúÑõäóÇ ÅöáÇøó æóÇÍöÏóÉñ ßóáóãúÍò ÈöÇáúÈóÕóÑö ﴿ ٥٠ ﴾

[ 054.050 ] ( MŞ )

 

[ 054.050 ] ( AY )

(Bir şeyin olmasını murad ettik mi) emrimiz başka değil, ancak birdir (yalnız ol kelimesidir, oluverir); bir göz kırpması gibidir.

[ 054.050 ] ( EO )

Emrimiz de başka değil birdir, bir lemhi basar gibidir.

[ 054.050 ] ( ES )

Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir.

[ 054.050 ] ( NQ )

And Our Commandment is but one, as the twinkling of an eye.

[ 054.051 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóåúáóßúäóÇ ÃóÔúíóÇÚóßõãú Ýóåóáú ãöäú ãõÏøóßöÑò ﴿ ٥١ ﴾

[ 054.051 ] ( MŞ )

 

[ 054.051 ] ( AY )

And olsun, (küfür hususunda benzeriniz olan) sizin gibileri helâk da ettik; fakat hani düşünen?

[ 054.051 ] ( EO )

Celâlim hakkiyçin emsalinizi hep helâk da ettik fakat hani düşünen?

[ 054.051 ] ( ES )

Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur?

[ 054.051 ] ( NQ )

And indeed, We have destroyed your likes, then is there any that will remember (or receive admonition)?

[ 054.052 ] ( KK )

æóßõáøõ ÔóíúÁò ÝóÚóáõæåõ Ýöí ÇáÒøõÈõÑö ﴿ ٥٢ ﴾

[ 054.052 ] ( MŞ )

 

[ 054.052 ] ( AY )

Bununla beraber işledikleri her şey (amellerin yazıldığı) defterlerdedir.

[ 054.052 ] ( EO )

Bununla beraber işledikleri her şey defterlerdedir.

[ 054.052 ] ( ES )

İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur.

[ 054.052 ] ( NQ )

And each and everything they have done is noted in (their) Records (of deeds).

[ 054.053 ] ( KK )

æóßõáøõ ÕóÛöíÑò æóßóÈöíÑò ãõÓúÊóØóÑñ ﴿ ٥٣ ﴾

[ 054.053 ] ( MŞ )

 

[ 054.053 ] ( AY )

Küçük ve büyük (yapılan her şeyin) hepsi (Levh-i Mahfûz’da) yazılıdır.

[ 054.053 ] ( EO )

Ve küçük büyük hepsi satra geçmiştir.

[ 054.053 ] ( ES )

Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır.

[ 054.053 ] ( NQ )

And everything, small and big is written (in Al-Lauh Al-Mahfuz already beforehand i.e. before it befalls, or is done by its doer) (See the Qur'an V.57:22).

[ 054.054 ] ( KK )

Åöäøó ÇáúãõÊøóÞöíäó Ýöí ÌóäøóÇÊò æóäóåóÑò ﴿ ٥٤ ﴾

[ 054.054 ] ( MŞ )

 

[ 054.054 ] ( AY )

Şüphesiz takva sahibleri cennetlerde aydınlıklar içindedirler;

[ 054.054 ] ( EO )

Şübhesiz müttekıler Cennetlerde nur içinde.

[ 054.054 ] ( ES )

Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler.

[ 054.054 ] ( NQ )

Verily, The Muttaqun (pious), will be in the midst of Gardens and Rivers (Paradise).

[ 054.055 ] ( KK )

Ýöí ãóÞúÚóÏö ÕöÏúÞò ÚöäúÏó ãóáöíßò ãõÞúÊóÏöÑò ﴿ ٥٥ ﴾

[ 054.055 ] ( MŞ )

 

[ 054.055 ] ( AY )

Rıza gösterilen bir yerde... Kudretine nihâyet olmıyan bir Melek’in (her şeye hakim bulunan Allahü teâlâ’nın) huzurunda...

[ 054.055 ] ( EO )

Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmıyan bir şehinşahın huzurı kibriyasında.

[ 054.055 ] ( ES )

Güçlü padişahın huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar.

[ 054.055 ] ( NQ )

In a seat of truth (i.e. Paradise), near the Omnipotent King (Allah, the All-Blessed, the Most High, the Owner of Majesty and Honour).