ZARİYAT SURESİ
[ 051.001 ] | ( KK ) |
æóÇáÐøóÇÑöíóÇÊö ÐóÑúæðÇ ﴿ ١ ﴾ |
[ 051.001 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.001 ] | ( AY ) |
O tozutub savuran rüzgârlara, |
[ 051.001 ] | ( EO ) |
O tozdurup savuranlara. |
[ 051.001 ] | ( ES ) |
O tozdurup savuranlara, |
[ 051.001 ] | ( NQ ) |
By (the winds) that scatter dust. |
[ 051.002 ] | ( KK ) |
ÝóÇáúÍóÇãöáÇóÊö æöÞúÑðÇ ﴿ ٢ ﴾ |
[ 051.002 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.002 ] | ( AY ) |
Arkasından ağır su taşıyan bulutlara, |
[ 051.002 ] | ( EO ) |
Derken bir ağırlık taşıyanlara. |
[ 051.002 ] | ( ES ) |
Derken bir ağırlık taşıyanlara, |
[ 051.002 ] | ( NQ ) |
And (the clouds) that bear heavy weight of water; |
[ 051.003 ] | ( KK ) |
ÝóÇáúÌóÇÑöíóÇÊö íõÓúÑðÇ ﴿ ٣ ﴾ |
[ 051.003 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.003 ] | ( AY ) |
Sonra kolayca akıb giden gemilere (veya bulutlara ve yıldızlara), |
[ 051.003 ] | ( EO ) |
Derken bir kolaylıkla akanlara. |
[ 051.003 ] | ( ES ) |
Derken bir kolaylıkla akanlara, |
[ 051.003 ] | ( NQ ) |
And (the ships) that float with ease and gentleness; |
[ 051.004 ] | ( KK ) |
ÝóÇáúãõÞóÓøöãóÇÊö ÃóãúÑðÇ ﴿ ٤ ﴾ |
[ 051.004 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.004 ] | ( AY ) |
Sonra işleri (kullara) bölen meleklere yemin olsun ki: |
[ 051.004 ] | ( EO ) |
Derken bir emir taksim edenlere kasem olsun. |
[ 051.004 ] | ( ES ) |
Derken bir emir taksim edenlere andolsun ki, |
[ 051.004 ] | ( NQ ) |
And those (angels) who distribute (provisions, rain, and other blessings) by (Allah's) Command;- |
[ 051.005 ] | ( KK ) |
ÅöäøóãóÇ ÊõæÚóÏõæäó áóÕóÇÏöÞñ ﴿ ٥ ﴾ |
[ 051.005 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.005 ] | ( AY ) |
Muhakkak size vaad olunanlar bir gerçektir; |
[ 051.005 ] | ( EO ) |
Ki muhakkak o size va'd olunan her halde doğrudur. |
[ 051.005 ] | ( ES ) |
O size vaad edilen elbette doğrudur. |
[ 051.005 ] | ( NQ ) |
Verily, that which you are promised (i.e. Resurrection in the Hereafter and receiving the reward or punishment of good or bad deeds, etc.) is surely true. |
[ 051.006 ] | ( KK ) |
æóÅöäøó ÇáÏøöíäó áóæóÇÞöÚñ ﴿ ٦ ﴾ |
[ 051.006 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.006 ] | ( AY ) |
Ve şübhesiz ki hesap vuku bulacaktır, (herkes amelinin karşılığını görecektir.) |
[ 051.006 ] | ( EO ) |
Ve muhakkak ki ceza şübhesiz vakı'dir. |
[ 051.006 ] | ( ES ) |
Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır. |
[ 051.006 ] | ( NQ ) |
And verily, the Recompense is sure to happen. |
[ 051.007 ] | ( KK ) |
æóÇáÓøóãóÇÁö ÐóÇÊö ÇáúÍõÈõßö ﴿ ٧ ﴾ |
[ 051.007 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.007 ] | ( AY ) |
O (yıldızlara ait) güzel yollara sahip semâ hakkı için ki: |
[ 051.007 ] | ( EO ) |
O düzgün hâreli Semaya kasem ederim. |
[ 051.007 ] | ( ES ) |
Yollara sahip göğe andolsun ki, |
[ 051.007 ] | ( NQ ) |
By the heaven full of paths, |
[ 051.008 ] | ( KK ) |
Åöäøóßõãú áóÝöí Þóæúáò ãõÎúÊóáöÝò ﴿ ٨ ﴾ |
[ 051.008 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.008 ] | ( AY ) |
Muhakkak siz, (peygamber hakkında kâhin demekle) ihtilâflı bir sözde bulunuyorsunuz. |
[ 051.008 ] | ( EO ) |
Ki siz pek muhtelif bir kavl içinde bulunuyorsunuz. |
[ 051.008 ] | ( ES ) |
Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz. |
[ 051.008 ] | ( NQ ) |
Certainly, you have different ideas (about Muhammad and the Qur'an). |
[ 051.009 ] | ( KK ) |
íõÄúÝóßõ Úóäúåõ ãóäú ÃõÝößó ﴿ ٩ ﴾ |
[ 051.009 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.009 ] | ( AY ) |
Peygamber ve Kur’ân’dan çevrilen çevrilir. |
[ 051.009 ] | ( EO ) |
Ondan çevirilen çevrilir. |
[ 051.009 ] | ( ES ) |
Ondan çevrilen (imana) çevrilir. |
[ 051.009 ] | ( NQ ) |
Turned aside therefrom (i.e. from Muhammad and the Qur'an) is he who is turned aside (by the Decree and Preordainment ����� ������ of Allah). |
[ 051.010 ] | ( KK ) |
ÞõÊöáó ÇáúÎóÑøóÇÕõæäó ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 051.010 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.010 ] | ( AY ) |
Kahrolsun o yalancılar!... |
[ 051.010 ] | ( EO ) |
O kahrolası yalancılar. |
[ 051.010 ] | ( ES ) |
Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler! |
[ 051.010 ] | ( NQ ) |
Cursed be the liars, |
[ 051.011 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöíäó åõãú Ýöí ÛóãúÑóÉò ÓóÇåõæäó ﴿ ١١ ﴾ |
[ 051.011 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.011 ] | ( AY ) |
Onlar, bir cehalet içinde bulunan gâfil kimselerdir. |
[ 051.011 ] | ( EO ) |
O serhoşluk içinde yaptığını bilmezler. |
[ 051.011 ] | ( ES ) |
Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar. |
[ 051.011 ] | ( NQ ) |
Who are under a cover of heedlessness (think not about the gravity of the Hereafter), |
[ 051.012 ] | ( KK ) |
íóÓúÃóáõæäó ÃóíøóÇäó íóæúãõ ÇáÏøöíäö ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 051.012 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.012 ] | ( AY ) |
Soruyorlar: Ne zaman o hesap günü? |
[ 051.012 ] | ( EO ) |
Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevmi dîn). |
[ 051.012 ] | ( ES ) |
Onlar: "Hesap ve ceza günü ne zaman?" diye soruyorlar. |
[ 051.012 ] | ( NQ ) |
They ask; "When will be the Day of Recompense?" |
[ 051.013 ] | ( KK ) |
íóæúãó åõãú Úóáóì ÇáäøóÇÑö íõÝúÊóäõæäó ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 051.013 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.013 ] | ( AY ) |
O bir gündür ki, ateş üzerinde kavrulub yakılacaklar. |
[ 051.013 ] | ( EO ) |
Ateş üzerinde kıvranacakları gün. |
[ 051.013 ] | ( ES ) |
O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür. |
[ 051.013 ] | ( NQ ) |
(It will be) a Day when they will be tried (i.e. burnt) over the Fire! |
[ 051.014 ] | ( KK ) |
ÐõæÞõæÇ ÝöÊúäóÊóßõãú åóÐóÇ ÇáøóÐöí ßõäúÊõãú Èöåö ÊóÓúÊóÚúÌöáõæäó ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 051.014 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.014 ] | ( AY ) |
(Cehennemdeki melekler onlara şöyle derler): Tadın azabınızı. Bu (azap, dünyada iken) acele istediğiniz... |
[ 051.014 ] | ( EO ) |
Dadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz. |
[ 051.014 ] | ( ES ) |
Onlara: "Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!" denecektir. |
[ 051.014 ] | ( NQ ) |
Taste you your trial (burning)! This is what you used to ask to be hastened! |
[ 051.015 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáúãõÊøóÞöíäó Ýöí ÌóäøóÇÊò æóÚõíõæäò ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 051.015 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.015 ] | ( AY ) |
Gerçekten takvâ sahibleri, cennetlerde pınar başlarındadır. |
[ 051.015 ] | ( EO ) |
Şübhesiz ki müttekiler Cennetlerde pınar başlarındadır. |
[ 051.015 ] | ( ES ) |
Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı. |
[ 051.015 ] | ( NQ ) |
Verily, the Muttaqun (pious - see V.2:2) will be in the midst of Gardens and Springs (in the Paradise), |
[ 051.016 ] | ( KK ) |
ÂÎöÐöíäó ãóÇ ÂÊóÇåõãú ÑóÈøõåõãú Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ ÞóÈúáó Ðóáößó ãõÍúÓöäöíäó ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 051.016 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.016 ] | ( AY ) |
Rablerinin kendilerine verdiğinden razı oldukları hâlde... Şüphesiz onlar, bundan önce güzel amel işliyenlerdi. |
[ 051.016 ] | ( EO ) |
Alarak rablarının kendilerine verdiğini, çünkü onlar bundan evvel güzellik yapmayı âdet edinmişlerdi. |
[ 051.016 ] | ( ES ) |
Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar, bundan önce iyilik yapıyorlardı. |
[ 051.016 ] | ( NQ ) |
Taking joy in the things which their Lord has given them. Verily, they were before this Muhsinun (good-doers - see V.2:112). |
[ 051.017 ] | ( KK ) |
ßóÇäõæÇ ÞóáöíáÇð ãöäó Çááøóíúáö ãóÇ íóåúÌóÚõæäó ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 051.017 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.017 ] | ( AY ) |
Onlar geceden pek az (bir zaman) uyuyorlardı. |
[ 051.017 ] | ( EO ) |
Geceden pek az uyuyorlardı. |
[ 051.017 ] | ( ES ) |
Onlar geceleyin pek az uyurlardı. |
[ 051.017 ] | ( NQ ) |
They used to sleep but little by night [invoking their Lord (Allah) and praying, with fear and hope]. |
[ 051.018 ] | ( KK ) |
æóÈöÇáúÃóÓúÍóÇÑö åõãú íóÓúÊóÛúÝöÑõæäó ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 051.018 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.018 ] | ( AY ) |
Sabahın erken vakitlerinde de hep istiğfar ederlerdi. |
[ 051.018 ] | ( EO ) |
Ve saher vakıtları hep istiğfar ederlerdi. |
[ 051.018 ] | ( ES ) |
Onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi. |
[ 051.018 ] | ( NQ ) |
And in the hours before dawn, they were (found) asking (Allah) for forgiveness, |
[ 051.019 ] | ( KK ) |
æóÝöí ÃóãúæóÇáöåöãú ÍóÞøñ áöáÓøóÇÆöáö æóÇáúãóÍúÑõæãö ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 051.019 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.019 ] | ( AY ) |
Onların mallarında dilencinin ve (ihtiyacını açıklayamayan) mahrumun bir hakkı vardır. |
[ 051.019 ] | ( EO ) |
Ve mallarında sâil ve mahrum için bir hak vardı. |
[ 051.019 ] | ( ES ) |
Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı. |
[ 051.019 ] | ( NQ ) |
And in their properties there was the right of the beggar, and the Mahrum (the poor who does not ask the others) , |
[ 051.020 ] | ( KK ) |
æóÝöí ÇáúÃóÑúÖö ÂíóÇÊñ áöáúãõæÞöäöíäó ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 051.020 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.020 ] | ( AY ) |
Arzda da gerçekten tasdik edenler için bir çok ibretler var. |
[ 051.020 ] | ( EO ) |
Arzda da âyetler var iykan ehli için. |
[ 051.020 ] | ( ES ) |
Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz? |
[ 051.020 ] | ( NQ ) |
And on the earth are signs for those who have Faith with certainty, |
[ 051.021 ] | ( KK ) |
æóÝöí ÃóäúÝõÓößõãú ÃóÝóáÇó ÊõÈúÕöÑõæäó ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 051.021 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.021 ] | ( AY ) |
Nefislerinizde de (hücrelerden vücud yapınıza kadar) bir çok alâmetler var (ki, hep Allah’ın kudretine ilmine, azamet ve iradesine delâlet ederler). Hâlâ görmiyecek misiniz? |
[ 051.021 ] | ( EO ) |
Nefislerinizde de, halâ görmiyecekmisiniz. |
[ 051.021 ] | ( ES ) |
Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz? |
[ 051.021 ] | ( NQ ) |
And also in your ownselves. Will you not then see? |
[ 051.022 ] | ( KK ) |
æóÝöí ÇáÓøóãóÇÁö ÑöÒúÞõßõãú æóãóÇ ÊõæÚóÏõæäó ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 051.022 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.022 ] | ( AY ) |
Semada ise, (yağmur) rızkınız ve va’d olunduğunuz cennet vardır. |
[ 051.022 ] | ( EO ) |
Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz. |
[ 051.022 ] | ( ES ) |
Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir. |
[ 051.022 ] | ( NQ ) |
And in the heaven is your provision, and that which you are promised. |
[ 051.023 ] | ( KK ) |
ÝóæóÑóÈøö ÇáÓøóãóÇÁö æóÇáúÃóÑúÖö Åöäøóåõ áóÍóÞøñ ãöËúáó ãóÇ Ãóäøóßõãú ÊóäúØöÞõæäó ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 051.023 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.023 ] | ( AY ) |
İşte o semânın ve yerin Rabbine yemin olsun ki, bu vaad olunan (cennet), sizin konuşmanız (sabit olduğu) gibi, muhakkak bir gerçektir. |
[ 051.023 ] | ( EO ) |
İşte o Göğün ve Yerin rabbına kasem ederim ki o şübhesiz haktır sizin nâtık olmanız gibi. |
[ 051.023 ] | ( ES ) |
Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir. |
[ 051.023 ] | ( NQ ) |
Then, by the Lord of the heaven and the earth, it is the truth (i.e. what has been promised to you), just as it is the truth that you can speak. |
[ 051.024 ] | ( KK ) |
åóáú ÃóÊóÇßó ÍóÏöíËõ ÖóíúÝö ÅöÈúÑóÇåöíãó ÇáúãõßúÑóãöíäó ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 051.024 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.024 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), sana geldi mi, İbrâhîm’in ikram edilen misafirlerinin haberi? |
[ 051.024 ] | ( EO ) |
Geldi mi sana İbrahimin ikram edilen müsafirlerinin kıssası? |
[ 051.024 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi? |
[ 051.024 ] | ( NQ ) |
Has the story reached you, of the honoured guests [three angels; Jibrael (Gabriel) along with another two] of Ibrahim (Abraham)? |
[ 051.025 ] | ( KK ) |
ÅöÐú ÏóÎóáõæÇ Úóáóíúåö ÝóÞóÇáõæÇ ÓóáÇóãðÇ ÞóÇáó ÓóáÇóãñ Þóæúãñ ãõäúßóÑõæäó ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 051.025 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.025 ] | ( AY ) |
Hani onlar, İbrâhîm’in yanına varmışlardı da selâm vermişlerdi. O da (onlara karşılık olarak) selâm vermiş: “ (Bunlar) tanınmadık bir kavim.” demişti. |
[ 051.025 ] | ( EO ) |
O vakıt ki üzerine girdiler de «selâm» dediler. «Selâm, görülmedik bir kavım» dedi. |
[ 051.025 ] | ( ES ) |
Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti. |
[ 051.025 ] | ( NQ ) |
When they came in to him, and said, "Salam, (peace be upon you)!" He answered; "Salam, (peace be upon you )," and said: "You are a people unknown to me," |
[ 051.026 ] | ( KK ) |
ÝóÑóÇÛó Åöáóì Ãóåúáöåö ÝóÌóÇÁó ÈöÚöÌúáò Óóãöíäò ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 051.026 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.026 ] | ( AY ) |
Hemen bir bahane ile ailesine giderek bir semiz dana (kesip etini) getirdi de, |
[ 051.026 ] | ( EO ) |
Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz daha getirdi de. |
[ 051.026 ] | ( ES ) |
İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi. |
[ 051.026 ] | ( NQ ) |
Then he turned to his household, so brought out a roasted calf [as the property of Ibrahim (Abraham) was mainly cows]. |
[ 051.027 ] | ( KK ) |
ÝóÞóÑøóÈóåõ Åöáóíúåöãú ÞóÇáó ÃóáÇó ÊóÃúßõáõæäó ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 051.027 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.027 ] | ( AY ) |
Onu (yemek olarak) önlerine koydu. “Yemeğe buyurmaz mısınız?” dedi. (Yemeğinden misafirlerin yemediğini görünce): |
[ 051.027 ] | ( EO ) |
Onu yakınlarına koydu, yemeğe buyurmaz mısınız? Dedi. |
[ 051.027 ] | ( ES ) |
Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi. |
[ 051.027 ] | ( NQ ) |
And placed it before them, (saying): "Will you not eat?" |
[ 051.028 ] | ( KK ) |
ÝóÃóæúÌóÓó ãöäúåõãú ÎöíÝóÉð ÞóÇáõæÇ áÇó ÊóÎóÝú æóÈóÔøóÑõæåõ ÈöÛõáÇóãò Úóáöíãò ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 051.028 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.028 ] | ( AY ) |
O vakit onlardan (İbrâhîm’in) içine bir korku düştü. Onlar: “korkma!” dediler ve onu çok bilgin bir oğul ile müjdelediler. |
[ 051.028 ] | ( EO ) |
O vakıt onlardan içine bir korku düştü Korkma dediler ve kendisine alîm bir oğlan tebşir ettiler. |
[ 051.028 ] | ( ES ) |
Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler. |
[ 051.028 ] | ( NQ ) |
Then he conceived a fear of them (when they ate not). They said: "Fear not." And they gave him glad tidings of an intelligent son, having knowledge (about Allah and His religion of True Monotheism). |
[ 051.029 ] | ( KK ) |
ÝóÃóÞúÈóáóÊö ÇãúÑóÃóÊõåõ Ýöí ÕóÑøóÉò ÝóÕóßøóÊú æóÌúåóåóÇ æóÞóÇáóÊú ÚóÌõæÒñ ÚóÞöíãñ ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 051.029 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.029 ] | ( AY ) |
Bunun üzerine (İbrâhîm’in) hanımı bir çığlık içinde döndü de elini yüzüne çarptı: “ Ben, kısır bir koca karıyım! (Nasıl çocuğum olabilir)” dedi. |
[ 051.029 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzene çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi. |
[ 051.029 ] | ( ES ) |
Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi. |
[ 051.029 ] | ( NQ ) |
Then his wife came forward with a loud voice, she smote her face, and said: "A barren old woman!" |
[ 051.030 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ßóÐóáößó ÞóÇáó ÑóÈøõßö Åöäøóåõ åõæó ÇáúÍóßöíãõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 051.030 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.030 ] | ( AY ) |
Onlar dediler ki: “ İş, sana dediğimiz gibidir. Bunu Rabbin buyurdu. Şübhesiz ki O, Hakîm’dir, Alîm’dir.” |
[ 051.030 ] | ( EO ) |
Dediler: öyle Rabbın buyurdu, şübhesiz alîm o, hakîm o. |
[ 051.030 ] | ( ES ) |
Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler. |
[ 051.030 ] | ( NQ ) |
They said: "Even so says your Lord. Verily, He is the All-Wise, the All-Knower." |
[ 051.031 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÝóãóÇ ÎóØúÈõßõãú ÃóíøõåóÇ ÇáúãõÑúÓóáõæäó ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 051.031 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.031 ] | ( AY ) |
(Hazret-i İbrâhîm, kendisine misafir olarak gelen meleklere) dedi ki: “ O hâlde istediğiniz nedir? (Niçin gönderildiniz)? Ey elçiler!...” |
[ 051.031 ] | ( EO ) |
İbrahim, o halde asıl me'muriyyetiniz nedir? ey mürselûn, dedi. |
[ 051.031 ] | ( ES ) |
İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi. |
[ 051.031 ] | ( NQ ) |
[Ibrahim (Abraham)] said: "Then for what purpose you have come, O Messengers?" |
[ 051.032 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÅöäøóÇ ÃõÑúÓöáúäóÇ Åöáóì Þóæúãò ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 051.032 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.032 ] | ( AY ) |
Onlar dediler ki: “ Biz, günahkâr bir kavme (Lût peygamberin kavmine) gönderildik; |
[ 051.032 ] | ( EO ) |
Biz, de dediler: Mücrim bir kavme gönderildik. |
[ 051.032 ] | ( ES ) |
Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik. |
[ 051.032 ] | ( NQ ) |
They said: "We have been sent to a people who are Mujrimun (polytheists, sinners, criminals, disbelievers in Allah); |
[ 051.033 ] | ( KK ) |
áöäõÑúÓöáó Úóáóíúåöãú ÍöÌóÇÑóÉð ãöäú Øöíäò ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 051.033 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.033 ] | ( AY ) |
Üzerlerine çamurdan (pişirilmiş) taşlar atmak için... |
[ 051.033 ] | ( EO ) |
Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için. |
[ 051.033 ] | ( ES ) |
Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız. |
[ 051.033 ] | ( NQ ) |
To send down upon them stones of baked clay. |
[ 051.034 ] | ( KK ) |
ãõÓóæøóãóÉð ÚöäúÏó ÑóÈøößó áöáúãõÓúÑöÝöíäó ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 051.034 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.034 ] | ( AY ) |
Ki o taşlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için damgalanmışlardır.” |
[ 051.034 ] | ( EO ) |
Rabbının nezdinde damgalanmışlar müsrifler için. |
[ 051.034 ] | ( ES ) |
O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler. |
[ 051.034 ] | ( NQ ) |
Marked by your Lord for the Musrifun (polytheists, criminals, sinners those who trespass Allah's set limits in evil-doings by committing great sins). |
[ 051.035 ] | ( KK ) |
ÝóÃóÎúÑóÌúäóÇ ãóäú ßóÇäó ÝöíåóÇ ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 051.035 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.035 ] | ( AY ) |
Nihâyet Lût’un memleketinde bulunan mü'minleri (oradan) çıkardık, (ki kalan kâfirleri helâk edelim). |
[ 051.035 ] | ( EO ) |
Binnetîce orada bulunan mü'minleri çıkardık. |
[ 051.035 ] | ( ES ) |
Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık. |
[ 051.035 ] | ( NQ ) |
So We brought out from therein the believers. |
[ 051.036 ] | ( KK ) |
ÝóãóÇ æóÌóÏúäóÇ ÝöíåóÇ ÛóíúÑó ÈóíúÊò ãöäó ÇáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 051.036 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.036 ] | ( AY ) |
Fakat bir evden başka orada müslüman da bulmadık. |
[ 051.036 ] | ( EO ) |
Fakat bir haneden başka orada Müsliman da bulmadık. |
[ 051.036 ] | ( ES ) |
Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık. |
[ 051.036 ] | ( NQ ) |
But We found not there any household of the Muslims except one [i.e. Lout (Lot) and his two daughters]. |
[ 051.037 ] | ( KK ) |
æóÊóÑóßúäóÇ ÝöíåóÇ ÂíóÉð áöáøóÐöíäó íóÎóÇÝõæäó ÇáúÚóÐóÇÈó ÇáúÃóáöíãó ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 051.037 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.037 ] | ( AY ) |
Ve öyle acıklı azaptan korkacaklar için orada bir ibret nişanesi bıraktık, (o memleketi harabe ve taş yığını hâline getirdik). |
[ 051.037 ] | ( EO ) |
Ve öyle elîm azabdan korkacaklar için orada bir âyet bıraktık. |
[ 051.037 ] | ( ES ) |
Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık. |
[ 051.037 ] | ( NQ ) |
And We have left there a sign (i.e. the place of the Dead Sea , well-known in Palestine) for those who fear the painful torment. |
[ 051.038 ] | ( KK ) |
æóÝöí ãõæÓóì ÅöÐú ÃóÑúÓóáúäóÇåõ Åöáóì ÝöÑúÚóæúäó ÈöÓõáúØóÇäò ãõÈöíäò ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 051.038 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.038 ] | ( AY ) |
Mûsa’da da ibret vardır: Hani onu açık bir mûcize ile Fir'avun’a gönderdik de; |
[ 051.038 ] | ( EO ) |
Bir de Musada: ki onu bir sultanı mübîn ile Fir'avne gönderdikde. |
[ 051.038 ] | ( ES ) |
Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik. |
[ 051.038 ] | ( NQ ) |
And in Musa (Moses) (too, there is a sign). When We sent him to Fir'aun (Pharaoh) with a manifest authority. |
[ 051.039 ] | ( KK ) |
ÝóÊóæóáøóì ÈöÑõßúäöåö æóÞóÇáó ÓóÇÍöÑñ Ãóæú ãóÌúäõæäñ ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 051.039 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.039 ] | ( AY ) |
O, bütün ordusu ile (îmandan) yüz çevirdi ve şöyle dedi: “ Bu, bir sihirbaz, yahut bir mecnundur.” |
[ 051.039 ] | ( EO ) |
O bütün kuvvetiyle tersine gitti: sâhir veya mecnun, dedi. |
[ 051.039 ] | ( ES ) |
Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: "Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir." demişti. |
[ 051.039 ] | ( NQ ) |
But [Fir'aun (Pharaoh)] turned away (from Belief in might) along with his hosts, and said: "A sorcerer, or a madman." |
[ 051.040 ] | ( KK ) |
ÝóÃóÎóÐúäóÇåõ æóÌõäõæÏóåõ ÝóäóÈóÐúäóÇåõãú Ýöí Çáúíóãøö æóåõæó ãõáöíãñ ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 051.040 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.040 ] | ( AY ) |
Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu. |
[ 051.040 ] | ( EO ) |
Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik: namerdlik ederken o leîm. |
[ 051.040 ] | ( ES ) |
Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu. |
[ 051.040 ] | ( NQ ) |
So We took him and his hosts, and dumped them into the sea, while he was to be blamed. |
[ 051.041 ] | ( KK ) |
æóÝöí ÚóÇÏò ÅöÐú ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãõ ÇáÑøöíÍó ÇáúÚóÞöíãó ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 051.041 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.041 ] | ( AY ) |
Âd kavminde de ibret vardır: Hani onların üzerine o kökü kurutan rüzgârı göndermiştik. |
[ 051.041 ] | ( EO ) |
Bir de Âd de: ki üzerlerine o köklerini kesen rüzgarı salıvermiştik. |
[ 051.041 ] | ( ES ) |
Âd kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani biz onların üzerine köklerini kesecek bir rüzgar göndermiştik. |
[ 051.041 ] | ( NQ ) |
And in 'Ad (there is also a sign) when We sent against them the barren wind; |
[ 051.042 ] | ( KK ) |
ãóÇ ÊóÐóÑõ ãöäú ÔóíúÁò ÃóÊóÊú Úóáóíúåö ÅöáÇøó ÌóÚóáóÊúåõ ßóÇáÑøóãöíãö ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 051.042 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.042 ] | ( AY ) |
Öyle bir rüzgâr ki, uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlak onu kül gibi savuruyordu. |
[ 051.042 ] | ( EO ) |
Uğradığı bir şey'i bırakmıyor, mutlak onu çürütüp kül gibi ediyordu. |
[ 051.042 ] | ( ES ) |
O rüzgar üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi dağıtıyordu. |
[ 051.042 ] | ( NQ ) |
It spared nothing that it reached, but blew it into broken spreads of rotten ruins. |
[ 051.043 ] | ( KK ) |
æóÝöí ËóãõæÏó ÅöÐú Þöíáó áóåõãú ÊóãóÊøóÚõæÇ ÍóÊøóì Íöíäò ﴿ ٤٣ ﴾ |
[ 051.043 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.043 ] | ( AY ) |
Semûd kavminde de ibret vardır: Hani onlara “Bir zamana kadar yaşayın, istifade edin.” denilmişti de, |
[ 051.043 ] | ( EO ) |
Bir de Semudda: ki onlara bir zamana kadar istifade edin denilmişti de. |
[ 051.043 ] | ( ES ) |
Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti. |
[ 051.043 ] | ( NQ ) |
And in Thamud (there is also a sign), when they were told: "Enjoy yourselves for a while!" |
[ 051.044 ] | ( KK ) |
ÝóÚóÊóæúÇ Úóäú ÃóãúÑö ÑóÈøöåöãú ÝóÃóÎóÐóÊúåõãõ ÇáÕøóÇÚöÞóÉõ æóåõãú íóäúÙõÑõæäó ﴿ ٤٤ ﴾ |
[ 051.044 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.044 ] | ( AY ) |
Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. Bu yüzden bakınıb dururlarken kendilerini yıldırım çarpıvermişti. |
[ 051.044 ] | ( EO ) |
Rablarının emrinden azgınlık ettiler, bu yüzden o sâika kendilerini yakalayıverdi, bakınıp duruyorlardı. |
[ 051.044 ] | ( ES ) |
Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı. |
[ 051.044 ] | ( NQ ) |
But they insolently defied the Command of their Lord, so the Sa'iqah overtook them while they were looking. |
[ 051.045 ] | ( KK ) |
ÝóãóÇ ÇÓúÊóØóÇÚõæÇ ãöäú ÞöíóÇãò æóãóÇ ßóÇäõæÇ ãõäúÊóÕöÑöíäó ﴿ ٤٥ ﴾ |
[ 051.045 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.045 ] | ( AY ) |
O vakit (bu azaptan kurtulub) kalkmağa güç yetiremediler, bir yardım da görmediler. |
[ 051.045 ] | ( EO ) |
O vaktı bir kalkınmaya da güç yetiremediler, bir yardım da görmediler. |
[ 051.045 ] | ( ES ) |
Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler. |
[ 051.045 ] | ( NQ ) |
Then they were unable to rise up, nor could they help themselves. |
[ 051.046 ] | ( KK ) |
æóÞóæúãó äõæÍò ãöäú ÞóÈúáõ Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ ÞóæúãðÇ ÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ٤٦ ﴾ |
[ 051.046 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.046 ] | ( AY ) |
Daha önce de Nûh kavmini helâk ettik; çünkü onlar (hakdan ayrılmış küfür içinde bulunan) fâsık bir kavim idiler. |
[ 051.046 ] | ( EO ) |
Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavm idiler. |
[ 051.046 ] | ( ES ) |
Daha önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir kavimdiler. |
[ 051.046 ] | ( NQ ) |
(So were) the people of Nuh (Noah) before them. Verily, they were a people who were Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah). |
[ 051.047 ] | ( KK ) |
æóÇáÓøóãóÇÁó ÈóäóíúäóÇåóÇ ÈöÃóíúÏò æóÅöäøóÇ áóãõæÓöÚõæäó ﴿ ٤٧ ﴾ |
[ 051.047 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.047 ] | ( AY ) |
(Bir de semâya bakın), biz onu kuvvetle bina ettik. Muhakkak ki biz, büyük kudrete sahibiz. |
[ 051.047 ] | ( EO ) |
Bir de Semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik ve şübhe yok ki biz çok vüs'a malikiz. |
[ 051.047 ] | ( ES ) |
Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz. |
[ 051.047 ] | ( NQ ) |
With power did We construct the heaven. Verily, We are Able to extend the vastness of space thereof. |
[ 051.048 ] | ( KK ) |
æóÇáúÃóÑúÖó ÝóÑóÔúäóÇåóÇ ÝóäöÚúãó ÇáúãóÇåöÏõæäó ﴿ ٤٨ ﴾ |
[ 051.048 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.048 ] | ( AY ) |
Arzı da döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!... |
[ 051.048 ] | ( EO ) |
Arzı da döşedik, bakınız biz ne güzel döşeriz. |
[ 051.048 ] | ( ES ) |
Yeryüzünü de biz döşedik. Bakın biz onu ne güzel döşüyoruz! |
[ 051.048 ] | ( NQ ) |
And We have spread out the earth, how Excellent Spreader (thereof) are We! |
[ 051.049 ] | ( KK ) |
,æóãöäú ßõáøö ÔóíúÁò ÎóáóÞúäóÇ ÒóæúÌóíúäö áóÚóáøóßõãú ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٤٩ ﴾ |
[ 051.049 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.049 ] | ( AY ) |
Her şeyden çift çift yarattık ki, iyice düşünesiniz. |
[ 051.049 ] | ( EO ) |
Hem her şeyden iki çift yarattık ki düşünesiniz. |
[ 051.049 ] | ( ES ) |
Biz herşeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz. |
[ 051.049 ] | ( NQ ) |
And of everything We have created pairs, that you may remember (the Grace of Allah). |
[ 051.050 ] | ( KK ) |
ÝóÝöÑøõæÇ Åöáóì Çááøóåö Åöäøöí áóßõãú ãöäúåõ äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٥٠ ﴾ |
[ 051.050 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.050 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, de ki: ) O hâlde hemen Allah’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azap ile) korkutan açık bir peygamberim. |
[ 051.050 ] | ( EO ) |
O halde hemen Allaha kaçın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim. |
[ 051.050 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! de ki: "Öyleyse Allah'a koşun, gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. |
[ 051.050 ] | ( NQ ) |
So flee to Allah (from His Torment to His Mercy Islamic Monotheism), verily, I (Muhammad ) am a plain warner to you from Him. |
[ 051.051 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÌúÚóáõæÇ ãóÚó Çááøóåö ÅöáóåðÇ ÂÎóÑó Åöäøöí áóßõãú ãöäúåõ äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٥١ ﴾ |
[ 051.051 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.051 ] | ( AY ) |
Ve Allah ile beraber başka bir ilâh uydurmayın. Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azap ile) korkutan açık bir peygamberim. |
[ 051.051 ] | ( EO ) |
Ve Allahla beraber başka bir Tanrı uydurmayın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim. |
[ 051.051 ] | ( ES ) |
Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O'na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım." |
[ 051.051 ] | ( NQ ) |
And set not up (or worship) any other ilahan (god) along with Allah [Glorified be He (Alone), Exalted above all that they associate as partners with Him]. Verily, I (Muhammad ) am a plain warner to you from Him. |
[ 051.052 ] | ( KK ) |
ßóÐóáößó ãóÇ ÃóÊóì ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ãöäú ÑóÓõæáò ÅöáÇøó ÞóÇáõæÇ ÓóÇÍöÑñ Ãóæú ãóÌúäõæäñ ﴿ ٥٢ ﴾ |
[ 051.052 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.052 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, senin kavmin, sana sihirbaz yahut mecnûn dediği gibi), onlardan evvelki ümmetler de bir peygamber gelince; muhakkak böyle; ya sihirbaz dediler, ya mecnun... |
[ 051.052 ] | ( EO ) |
Böyle, bunlardan evvelkiler bir Resul gelince behemehal ya sahir dediler ya mecnun. |
[ 051.052 ] | ( ES ) |
Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: "Bir sihirbazdır veya bir delidir." dediler. |
[ 051.052 ] | ( NQ ) |
Likewise, no Messenger came to those before them, but they said: "A sorcerer or a madman!" |
[ 051.053 ] | ( KK ) |
ÃóÊóæóÇÕóæúÇ Èöåö Èóáú åõãú Þóæúãñ ØóÇÛõæäó ﴿ ٥٣ ﴾ |
[ 051.053 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.053 ] | ( AY ) |
Hepsi de bu sözü birbirine tavsiye mi ettiler? Şüphesiz onlar hep azgınlar topluluğudur. |
[ 051.053 ] | ( EO ) |
Hep buna vasıyyetleştiler mi? Hayır hep onlar azgın kavımlar. |
[ 051.053 ] | ( ES ) |
Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir. |
[ 051.053 ] | ( NQ ) |
Have they (the people of the past) transmitted this saying to these (Quraish pagans)? Nay, they are themselves a people transgressing beyond bounds (in disbelief)! |
[ 051.054 ] | ( KK ) |
ÝóÊóæóáøó Úóäúåõãú ÝóãóÇ ÃóäúÊó Èöãóáõæãò ﴿ ٥٤ ﴾ |
[ 051.054 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.054 ] | ( AY ) |
Onun için, onlardan yüz çevir; artık (tebliğ vazifeni yaptın ve bizim katımızda) kınanacak değilsin. |
[ 051.054 ] | ( EO ) |
Onun için onlardan yüz çevir, artık sen levm olunacak değilsin. |
[ 051.054 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin. |
[ 051.054 ] | ( NQ ) |
So turn away (O Muhammad ) from them (Quraish pagans) you are not to be blamed (as you have conveyed Allah's Message). |
[ 051.055 ] | ( KK ) |
æóÐóßøöÑú ÝóÅöäøó ÇáÐøößúÑóì ÊóäúÝóÚõ ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٥٥ ﴾ |
[ 051.055 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.055 ] | ( AY ) |
Sen, (Kur’ân ile) öğüd ver çünkü öğüd ve nasihat mü'minlere fayda verir. |
[ 051.055 ] | ( EO ) |
Onunla beraber va'z-u nasıhate devam et, çünkü va'z, mü'minlere fayda verir. |
[ 051.055 ] | ( ES ) |
Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak müminlere fayda verir. |
[ 051.055 ] | ( NQ ) |
And remind (by preaching the Qur'an, O Muhammad ) for verily, the reminding profits the believers. |
[ 051.056 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÎóáóÞúÊõ ÇáúÌöäøó æóÇáúÇöäúÓó ÅöáÇøó áöíóÚúÈõÏõæäö ﴿ ٥٦ ﴾ |
[ 051.056 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.056 ] | ( AY ) |
Ben, insanları ve cinleri, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım. |
[ 051.056 ] | ( EO ) |
Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. |
[ 051.056 ] | ( ES ) |
Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. |
[ 051.056 ] | ( NQ ) |
And I (Allah) created not the jinns and humans except they should worship Me (Alone). |
[ 051.057 ] | ( KK ) |
ãóÇ ÃõÑöíÏõ ãöäúåõãú ãöäú ÑöÒúÞò æóãóÇ ÃõÑöíÏõ Ãóäú íõØúÚöãõæäö ﴿ ٥٧ ﴾ |
[ 051.057 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.057 ] | ( AY ) |
Ben, onlardan bir rızk istemiyorum, (ben onları kendilerine yahut başka bir kimseye rızık versinler diye yaratmadım); bana (kullarıma) yemek yedirmelerini de istemiyorum. |
[ 051.057 ] | ( EO ) |
Ben onlardan bir rızk istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum. |
[ 051.057 ] | ( ES ) |
Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum. |
[ 051.057 ] | ( NQ ) |
I seek not any provision from them (i.e. provision for themselves or for My creatures) nor do I ask that they should feed Me (i.e. feed themselves or My creatures). |
[ 051.058 ] | ( KK ) |
Åöäøó Çááøóåó åõæó ÇáÑøóÒøóÇÞõ Ðõæ ÇáúÞõæøóÉö ÇáúãóÊöíäõ ﴿ ٥٨ ﴾ |
[ 051.058 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.058 ] | ( AY ) |
Şüphesiz rızkı veren, o çok şiddetli kuvvet sahibi Allah’dır. |
[ 051.058 ] | ( EO ) |
Şübhe yok ki Allah, rezzak, kuvvet sahibi metîn o. |
[ 051.058 ] | ( ES ) |
Şüphesiz ki, rızık veren O sağlam kuvvet sahibi olan Allah'tır. |
[ 051.058 ] | ( NQ ) |
Verily, Allah is the All-Provider, Owner of Power, the Most Strong. |
[ 051.059 ] | ( KK ) |
ÝóÅöäøó áöáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÐóäõæÈðÇ ãöËúáó ÐóäõæÈö ÃóÕúÍóÇÈöåöãú ÝóáÇó íóÓúÊóÚúÌöáõæäö ﴿ ٥٩ ﴾ |
[ 051.059 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.059 ] | ( AY ) |
Onun için, muhakkak o zulmedenlere (Mekke kâfirlerine, kendilerinden önceki) arkadaşlarının (azap) payı gibi, bir pay vardır. Şimdi o azabı acele istemesinler. |
[ 051.059 ] | ( EO ) |
Onun için muhakkak ki o zulm edenlere arkadaşlarının payı gibi dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele etmesinler. |
[ 051.059 ] | ( ES ) |
Şüphsiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler. |
[ 051.059 ] | ( NQ ) |
And verily, for those who do wrong, there is a portion of torment like to the evil portion of torment (which came for) their likes (of old), so let them not ask Me to hasten on! |
[ 051.060 ] | ( KK ) |
Ýóæóíúáñ áöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäú íóæúãöåöãõ ÇáøóÐöí íõæÚóÏõæäó ﴿ ٦٠ ﴾ |
[ 051.060 ] | ( MŞ ) |
|
[ 051.060 ] | ( AY ) |
Artık o azabla korkutuldukları günlerinden dolayı, Kur’ân’ı ve Peygamberi inkâr edenlere şiddetli azap olsun... |
[ 051.060 ] | ( EO ) |
artık o va'dolundukları günlerinden vay o küfredenlere!... |
[ 051.060 ] | ( ES ) |
Kendilerine vaad edilen günlerinde uğrayacakaları azabdan dolayı vay inkâr edenlerin haline!. |
[ 051.060 ] | ( NQ ) |
Then, woe to those who disbelieve (in Allah and His Oneness Islamic Monotheism) from (that) their Day which they have been promised (for their punishment). |