HUCURAT SURESİ

[ 049.001 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊõÞóÏøöãõæÇ Èóíúäó íóÏóíö Çááøóåö æóÑóÓõæáöåö æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó Åöäøó Çááøóåó ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ١ ﴾

[ 049.001 ] ( MŞ )

 

[ 049.001 ] ( AY )

Ey îman edenler; (söz ve hareketlerinizle ileri varıb da) Allah’ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin; Allah’dan korkun. Çünkü Allah, Semî’dir= her şeyi işitir, Alîm’dir= her şeyi bilir.

[ 049.001 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Allahın ve Resulünün önüne geçmeyin ve Allahdan korkun, çünkü Allah işitir bilir.

[ 049.001 ] ( ES )

Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

[ 049.001 ] ( NQ )

O you who believe! Do not put (yourselves) forward before Allah and His Messenger ( ), and fear Allah. Verily! Allah is All-Hearing, All-Knowing.

[ 049.002 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÑúÝóÚõæÇ ÃóÕúæóÇÊóßõãú ÝóæúÞó ÕóæúÊö ÇáäøóÈöíøö æóáÇó ÊóÌúåóÑõæÇ áóåõ ÈöÇáúÞóæúáö ßóÌóåúÑö ÈóÚúÖößõãú áöÈóÚúÖò Ãóäú ÊóÍúÈóØó ÃóÚúãóÇáõßõãú æóÃóäúÊõãú áÇó ÊóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٢ ﴾

[ 049.002 ] ( MŞ )

 

[ 049.002 ] ( AY )

Ey îman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırır gibi, O’na bağırmayın; haberiniz olmadan amelleriniz boşa çıkıverir.

[ 049.002 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden üstün kaldırmayın ve ona birbirinize bağırır gibi iri söylemeyin! Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir.

[ 049.002 ] ( ES )

Ey iman edenler!Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.

[ 049.002 ] ( NQ )

O you who believe! Raise not your voices above the voice of the Prophet ( ), nor speak aloud to him in talk as you speak aloud to one another, lest your deeds may be rendered fruitless while you perceive not.

[ 049.003 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÛõÖøõæäó ÃóÕúæóÇÊóåõãú ÚöäúÏó ÑóÓõæáö Çááøóåö ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÇãúÊóÍóäó Çááøóåõ ÞõáõæÈóåõãú áöáÊøóÞúæóì áóåõãú ãóÛúÝöÑóÉñ æóÃóÌúÑñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٣ ﴾

[ 049.003 ] ( MŞ )

 

[ 049.003 ] ( AY )

Gerçekten Allah,’ın Peygamberi yanında seslerini kısanlar, bunlar o kimselerdir ki, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.

[ 049.003 ] ( EO )

Her halde Resulüllahın yanında seslerini kısanlar, onlar, o kimselerdir ki Allah kalblerini takvâ için imtihan etmiştir, onlara hem bir mağfiret hem de büyük bir ecir vardır.

[ 049.003 ] ( ES )

Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.

[ 049.003 ] ( NQ )

Verily! Those who lower their voices in the presence of Allah's Messenger ( ), they are the ones whose hearts Allah has tested for piety. For them is forgiveness and a great reward.

[ 049.004 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íõäóÇÏõæäóßó ãöäú æóÑóÇÁö ÇáúÍõÌõÑóÇÊö ÃóßúËóÑõåõãú áÇó íóÚúÞöáõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 049.004 ] ( MŞ )

 

[ 049.004 ] ( AY )

Hücrelerin (Peygambere ait odaların) önünden seni çağıranlar (var ya), onların çoğu aklı ermiyenlerdir.

[ 049.004 ] ( EO )

Hucrelerin arkasından sana önleyenler, her halde ekserisi aklı irmiyenlerdir.

[ 049.004 ] ( ES )

(Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.

[ 049.004 ] ( NQ )

Verily! Those who call you from behind the dwellings, most of them have no sense.

[ 049.005 ] ( KK )

æóáóæú Ãóäøóåõãú ÕóÈóÑõæÇ ÍóÊøóì ÊóÎúÑõÌó Åöáóíúåöãú áóßóÇäó ÎóíúÑðÇ áóåõãú æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٥ ﴾

[ 049.005 ] ( MŞ )

 

[ 049.005 ] ( AY )

Eğer onlar, sen kendilerine çıkıncaya kadar sabretselerdi, muhakkak ki haklarında hayırlı olurdu. Bununla beraber Allah Gafûr’dur= mağfireti boldur, Rahîm’dir= merhameti geniştir.

[ 049.005 ] ( EO )

Eğer onlar sen kendilerine çıkıncıya kadar sabretselerdi elbette haklarında hayırlı olurdu, bununla beraber Allah gafurdur rahîmdir.

[ 049.005 ] ( ES )

Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

[ 049.005 ] ( NQ )

And if they had patience till you could come out to them, it would have been better for them. And Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 049.006 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäú ÌóÇÁóßõãú ÝóÇÓöÞñ ÈöäóÈóÅò ÝóÊóÈóíøóäõæÇ Ãóäú ÊõÕöíÈõæÇ ÞóæúãðÇ ÈöÌóåóÇáóÉò ÝóÊõÕúÈöÍõæÇ Úóáóì ãóÇ ÝóÚóáúÊõãú äóÇÏöãöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 049.006 ] ( MŞ )

 

[ 049.006 ] ( AY )

Ey îman edenler! Eğer size bir fâsık, bir haber getirirse, onu araştırın (doğruluğunu anlayıncaya kadar tahkik edin). Değilse bilmiyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.

[ 049.006 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! eğer size bir fâsık bir haberle gelirse onu tahkık edin ki cehaletle bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza peşiman olursunuz.

[ 049.006 ] ( ES )

Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.

[ 049.006 ] ( NQ )

O you who believe! If a rebellious evil person comes to you with a news, verify it, lest you harm people in ignorance, and afterwards you become regretful to what you have done.

[ 049.007 ] ( KK )

æóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøó Ýöíßõãú ÑóÓõæáó Çááøóåö áóæú íõØöíÚõßõãú Ýöí ßóËöíÑò ãöäó ÇáúÃóãúÑö áóÚóäöÊøõãú æóáóßöäøó Çááøóåó ÍóÈøóÈó Åöáóíúßõãõ ÇáúÇöíãóÇäó æóÒóíøóäóåõ Ýöí ÞõáõæÈößõãú æóßóÑøóåó Åöáóíúßõãõ ÇáúßõÝúÑó æóÇáúÝõÓõæÞó æóÇáúÚöÕúíóÇäó ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáÑøóÇÔöÏõæäó ﴿ ٧ ﴾

[ 049.007 ] ( MŞ )

 

[ 049.007 ] ( AY )

(Ey mü'minler), biliniz ki, aranızda Allah’ın Peygamberi var. Eğer O, birçok işlerde size uysaydı, muhakkak darlığa düşerdiniz. Fakat Allah size îmanı sevdirdi ve onu kalplerinizde güzelleştirdi. Küfrü, nifâkı ve isyanı ise, size iğrenç kıldı. İşte bu vasıfta olanlar, hidâyete erenlerdir.

[ 049.007 ] ( EO )

Hem biliniz ki içinizde Allahın Resulü var, eğer o bir çok işlerde size itâat eder olsa haliniz yaman olurdu ve lâkin Allah size iymanı sevdirdi, ve küfrü, füsuku, ısyanı nazarınızda kerîh kıldı.

[ 049.007 ] ( ES )

Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize zinet yapmıştır. Küfrü, fasıklığı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.

[ 049.007 ] ( NQ )

And know that, among you there is the Messenger of Allah ( ). If he were to obey you (i.e. follow your opinions and desires) in much of the matter, you would surely be in trouble, but Allah has endeared the Faith to you and has beautified it in your hearts, and has made disbelief, wickedness and disobedience (to Allah and His Messenger ) hateful to you. These! They are the rightly guided ones,

[ 049.008 ] ( KK )

ÝóÖúáÇð ãöäó Çááøóåö æóäöÚúãóÉð æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٨ ﴾

[ 049.008 ] ( MŞ )

 

[ 049.008 ] ( AY )

Bu, Allah’dan bir fazilet ve bir nimettir. Allah Alîm’dir= her şeyi noksansız bilir, Hakîm’dir= bütün işlerde hikmet sahibidir.

[ 049.008 ] ( EO )

İşte onlardır ki Allahın fadl-u ni'metiyle rüşde irmişlerdir ve Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 049.008 ] ( ES )

Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah herşeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 049.008 ] ( NQ )

(This is) a Grace from Allah and His Favour. And Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 049.009 ] ( KK )

æóÅöäú ØóÇÆöÝóÊóÇäö ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ÇÞúÊóÊóáõæÇ ÝóÃóÕúáöÍõæÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÝóÅöäú ÈóÛóÊú ÅöÍúÏóÇåõãóÇ Úóáóì ÇáúÃõÎúÑóì ÝóÞóÇÊöáõæÇ ÇáøóÊöí ÊóÈúÛöí ÍóÊøóì ÊóÝöíÁó Åöáóì ÃóãúÑö Çááøóåö ÝóÅöäú ÝóÇÁóÊú ÝóÃóÕúáöÍõæÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÈöÇáúÚóÏúáö æóÃóÞúÓöØõæÇ Åöäøó Çááøóåó íõÍöÈøõ ÇáúãõÞúÓöØöíäó ﴿ ٩ ﴾

[ 049.009 ] ( MŞ )

 

[ 049.009 ] ( AY )

Eğer mü'minlerden iki birlik çarpışırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer onlardan biri (Allah’ın hükmüne razı olmıyarak) tecavüz ediyorsa, o vakit tecavüz edenle, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın. (Sonunda teslim olur Allah’ın emrine) dönerse, yine adaletle aralarını düzeltin ve hep adaletle iş görün; Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

[ 049.009 ] ( EO )

Ve eğer Mü'minlerden iki taife çarpışırlarsa hemen aralarını bulun barıştırın, şayed biri diğerine karşı bagyediyorsa o vakıt bagî olana Allahın emrine rücu' edinciye kadar kıtâl edin, eğer rücu' ederse yine adaletle beyinlerini sulh edin ve hep insaflı olun, çünkü Allah adâlet yapanları sever.

[ 049.009 ] ( ES )

Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.

[ 049.009 ] ( NQ )

And if two parties or groups among the believers fall to fighting, then make peace between them both, but if one of them rebels against the other, then fight you (all) against the one that which rebels till it complies with the Command of Allah; then if it complies, then make reconciliation between them justly, and be equitable. Verily! Allah loves those who are equitable.

[ 049.010 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáúãõÄúãöäõæäó ÅöÎúæóÉñ ÝóÃóÕúáöÍõæÇ Èóíúäó ÃóÎóæóíúßõãú æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó áóÚóáøóßõãú ÊõÑúÍóãõæäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 049.010 ] ( MŞ )

 

[ 049.010 ] ( AY )

Mü'minler (dinde) ancak kardeştirler. Onun için (ihtilâf ettikleri zaman) iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve (Allah’ın emrine muhalefet etmekten) sakının ki, merhamet olunasınız.

[ 049.010 ] ( EO )

Mü'minler ancak kardeştirler: onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allahdan korkun ki rahmete şayan olasınız.

[ 049.010 ] ( ES )

Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.

[ 049.010 ] ( NQ )

The believers are nothing else than brothers (in Islamic religion). So make reconciliation between your brothers, and fear Allah, that you may receive mercy.

[ 049.011 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó íóÓúÎóÑú Þóæãñ ãöäú Þóæúãò ÚóÓóì Ãóäú íóßõæäõæÇ ÎóíúÑðÇ ãöäúåõãú æóáÇó äöÓóÇÁñ ãöäú äöÓóÇÁò ÚóÓóì Ãóäú íóßõäøó ÎóíúÑðÇ ãöäúåõäøó æóáÇó ÊóáúãöÒõæÇ ÃóäúÝõÓóßõãú æóáÇó ÊóäóÇÈóÒõæÇ ÈöÇáúÃóáúÞóÇÈö ÈöÆúÓó ÇáÇöÓúãõ ÇáúÝõÓõæÞõ ÈóÚúÏó ÇáúÇöíãóÇäö æóãóäú áóãú íóÊõÈú ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 049.011 ] ( MŞ )

 

[ 049.011 ] ( AY )

Ey îman edenler! Bir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Bir takım kadınlar da diğer kadınlarla eğlenmesin; olur ki eğlenceye alınanlar kendilerinden daha hayırlı olurlar. Hem birbirinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın. İmandan sonra fasıklıkla adlanmak ne kötü isimdir!... Kim de tevbe etmezse, işte onlar kendilerine zulmedenlerdir.

[ 049.011 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! alay etmesin Bir kavm bir kavm ile belki kendilerinden daha hayırlı olurlar, ne de bir takım kadınlar diğer kadınlarla, belki onlardan daha hayırlı olurlar, hem kendilerinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın, iymandan sonra fâsıklık ne kötü isimdir, her kim de tevbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir.

[ 049.011 ] ( ES )

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

[ 049.011 ] ( NQ )

O you who believe! Let not a group scoff at another group, it may be that the latter are better than the former; nor let (some) women scoff at other women, it may be that the latter are better than the former, nor defame one another, nor insult one another by nicknames. How bad is it, to insult one's brother after having Faith [i.e. to call your Muslim brother (a faithful believer) as: "O sinner", or "O wicked", etc.]. And whosoever does not repent, then such are indeed Zalimun (wrong-doers, etc.).

[ 049.012 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÇÌúÊóäöÈõæÇ ßóËöíÑðÇ ãöäó ÇáÙøóäøö Åöäøó ÈóÚúÖó ÇáÙøóäøö ÅöËúãñ æóáÇó ÊóÌóÓøóÓõæÇ æóáÇó íóÛúÊóÈú ÈóÚúÖõßõãú ÈóÚúÖðÇ ÃóíõÍöÈøõ ÃóÍóÏõßõãú Ãóäú íóÃúßõáó áóÍúãó ÃóÎöíåö ãóíúÊðÇ ÝóßóÑöåúÊõãõæåõ æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó Åöäøó Çááøóåó ÊóæøóÇÈñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٢ ﴾

[ 049.012 ] ( MŞ )

 

[ 049.012 ] ( AY )

Ey îman edenler! Zannın bir çoğundan sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Müslümanların ayıb ve kusurlarını) araştırmayın; bir kısmınız bir kısmınızı (arkasında hoşlanmıyacağı sözle) çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz (değil mi)? O hâlde (gıybet etmekte) Allah’dan korkun. Muhakkak ki Allah Tevvâb’dır = tevbeleri kabul edendir, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

[ 049.012 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Zannın bir çoğundan çekinin çünkü zannın ba'zısı vebaldir, tecessüs de etmeyin, ba'zınız ba'zınızı gıybet de etmesin, hiç arzu eder mi ki biriniz kardeşinin ölü halinde etini yesin? Demek tiksindiniz! O halde Allaha korunun, çünkü Allah tevvabdır, rahîmdir.

[ 049.012 ] ( ES )

Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

[ 049.012 ] ( NQ )

O you who believe! Avoid much suspicions, indeed some suspicions are sins. And spy not, neither backbite one another. Would one of you like to eat the flesh of his dead brother? You would hate it (so hate backbiting) . And fear Allah. Verily, Allah is the One Who accepts repentance, Most Merciful.

[ 049.013 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÅöäøóÇ ÎóáóÞúäóÇßõãú ãöäú ÐóßóÑò æóÃõäúËóì æóÌóÚóáúäóÇßõãú ÔõÚõæÈðÇ æóÞóÈóÇÆöáó áöÊóÚóÇÑóÝõæÇ Åöäøó ÃóßúÑóãóßõãú ÚöäúÏó Çááøóåö ÃóÊúÞóÇßõãú Åöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ ÎóÈöíÑñ ﴿ ١٣ ﴾

[ 049.013 ] ( MŞ )

 

[ 049.013 ] ( AY )

Ey insanlar! Sizi, bir erkekle bir dişiden (Âdem ile Havva’dan) yarattık. Hem de sizi soylara ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız, (kim olduğunuz sorulunca, bağlı bulunduğunuz soy veya milletinizin adını söyleyesiniz). Biliniz ki, Allah katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır. (Şeref, soy ve neseble değildir). Şüphe yok ki Allah Alîm’dir= her şeyi bilendir, Habîr’dir = her şeyden haberdardır.

[ 049.013 ] ( EO )

Ey o bütün insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, hem de sizi şaab şaab, kabîle kabîle yaptık ki tanışasınız, haberiniz olsun ki Allah yanında ekreminiz en takvalınızdır, her halde Allah alîmdir, habîrdir.

[ 049.013 ] ( ES )

Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.

[ 049.013 ] ( NQ )

O mankind! We have created you from a male and a female, and made you into nations and tribes, that you may know one another. Verily, the most honourable of you with Allah is that (believer) who has At-Taqwa [i.e. one of the Muttaqun (pious - see V.2:2)]. Verily, Allah is All-Knowing, All-Aware.

[ 049.014 ] ( KK )

ÞóÇáóÊö ÇáúÃóÚúÑóÇÈõ ÂãóäøóÇ Þõáú áóãú ÊõÄúãöäõæÇ æóáóßöäú ÞõæáõæÇ ÃóÓúáóãúäóÇ æóáóãøóÇ íóÏúÎõáö ÇáúÇöíãóÇäõ Ýöí ÞõáõæÈößõãú æóÅöäú ÊõØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ áÇó íóáöÊúßõãú ãöäú ÃóÚúãóÇáößõãú ÔóíúÆðÇ Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٤ ﴾

[ 049.014 ] ( MŞ )

 

[ 049.014 ] ( AY )

(Ganimet hevesi ile görünüşte İslâm’ı kabul eden bazı) Bedevî’ler: “ Biz, gerçekten îman ettik.” dediler. (Ey Resûlüm, onlara) de ki: “Siz kalplerinizle îman etmediniz. Ancak biz (kılıç korkusundan ve İslâm nimetinden faydalanmak için) müslüman gözüktük” deyin. Henüz îman kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah’a ve Peygamberine itâat ederseniz, sizin amellerinizden (Allah) hiç bir şey eksiltmez. Çünkü Allah, Gafûr’dur= mağfireti boldur, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

[ 049.014 ] ( EO )

A'râbîler iyman ettik dediler, de ki: siz henüz iyman etmediniz ve lâkin henüz iyman kalblerinizin içine girmemiş olduğu halde islâma girdik deyin ve eğer Allaha ve Resulüne itâat ederseniz size amellerinizden hiç bir şey eksiklemez, çünkü Allah gafur, rahîmdir.

[ 049.014 ] ( ES )

Bedevîler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama "İslâm olduk." deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

[ 049.014 ] ( NQ )

The bedouins say: "We believe." Say: "You believe not but you only say, 'We have surrendered (in Islam),' for Faith has not yet entered your hearts. But if you obey Allah and His Messenger ( ), He will not decrease anything in reward for your deeds. Verily, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful."

[ 049.015 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáúãõÄúãöäõæäó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö Ëõãøó áóãú íóÑúÊóÇÈõæÇ æóÌóÇåóÏõæÇ ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáÕøóÇÏöÞõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 049.015 ] ( MŞ )

 

[ 049.015 ] ( AY )

Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Peygamberine îman etmişlerdir; sonra (îmanlarında) şüpheye düşmemişler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşmışlardır. İşte böyle kimseler, îmanlarında sadık olanlardır.

[ 049.015 ] ( EO )

Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allaha ve Resulüne iyman ettikten sonra şübheye düşmeyip Allah yolunda mallariyle, canlariyle mücahede etmektedirler işte onlardır ki sâdıklardır.

[ 049.015 ] ( ES )

Gerçek müminler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.

[ 049.015 ] ( NQ )

Only those are the believers who have believed in Allah and His Messenger, and afterward doubt not but strive with their wealth and their lives for the Cause of Allah. Those! They are the truthful.

[ 049.016 ] ( KK )

Þõáú ÃóÊõÚóáøöãõæäó Çááøóåó ÈöÏöíäößõãú æóÇááøóåõ íóÚúáóãõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÇááøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ١٦ ﴾

[ 049.016 ] ( MŞ )

 

[ 049.016 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, o Bedevî’lere) de ki: “ Siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? (sadece inandık demekle mü'min mi oluyorsunuz?) Allah ise, göklerdekileri ve yerdekileri bilir. Allah her şeyi bilendir.

[ 049.016 ] ( EO )

De ki siz Allaha dindarlığınızı mı öğretiyorsunuz, halbuki Allah Göklerdekini ve Yerdekini bilir ve Allah her şey'e alîmdir.

[ 049.016 ] ( ES )

De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

[ 049.016 ] ( NQ )

Say: "Will you inform Allah about your religion? While Allah knows all that is in the heavens and all that is in the earth, and Allah is All-Aware of everything.

[ 049.017 ] ( KK )

íóãõäøõæäó Úóáóíúßó Ãóäú ÃóÓúáóãõæÇ Þõáú áÇó ÊóãõäøõæÇ Úóáóíøó ÅöÓúáÇóãóßõãú Èóáö Çááøóåõ íóãõäøõ Úóáóíúßõãú Ãóäú åóÏóÇßõãú áöáúÅöíãóÇäö Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 049.017 ] ( MŞ )

 

[ 049.017 ] ( AY )

(Bedevî’ler= Benî esed kabilesi, biz müslüman olduk; bize ikram et; bize yiyecek ver diye) İslâm’a girdiklerini senin başına kakıyorlar. (Ey Resûlüm, onlara) de ki: “İslâm oluşunuzu benim başıma kakmayın. Şüphesiz sizi imana hidâyet buyurduğundan, Allah sizin başınıza kakar; eğer (imanınızda) sadık kimselerseniz.

[ 049.017 ] ( EO )

İslâma girdiklerini senin başına kakıyorlar, de ki islâmınızı benim başıma kakmayın, belki sizi iymana hidâyet buyurduğundan dolayı Allah sizin başınıza kakar, eğer sadıksanız.

[ 049.017 ] ( ES )

Onlar İslâm'a girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis sizi imana erdirdiği için Allah sizin başınıza kakar. Eğer doğrulardan iseniz (Allah'a minnettar olmanız gerekir.)

[ 049.017 ] ( NQ )

They regard as favour upon you (O Muhammad ) that they have embraced Islam. Say: "Count not your Islam as a favour upon me. Nay, but Allah has conferred a favour upon you, that He has guided you to the Faith, if you indeed are true.

[ 049.018 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó íóÚúáóãõ ÛóíúÈó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÇááøóåõ ÈóÕöíÑñ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 049.018 ] ( MŞ )

 

[ 049.018 ] ( AY )

Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, bütün yaptıklarınızı da görür.

[ 049.018 ] ( EO )

Göklerin Yerin gaybını Allah bilir ve Allah görür her ne yaparsanız.

[ 049.018 ] ( ES )

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin görülmeyen esrarını bilir. Allah yaptıklarınızı görür.

[ 049.018 ] ( NQ )

Verily, Allah knows the unseen of the heavens and the earth. And Allah is the All-Seer of what you do.