FETİH SURESİ

[ 048.001 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÝóÊóÍúäóÇ áóßó ÝóÊúÍðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ١ ﴾

[ 048.001 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm,) şüphesiz biz (Mekke'nin veya diğer beldelerin fethi yahut Mekke ve diğer fetihlere sebep olacak Hudeybiye barışı ile) sana açıýk bir fetih verdik.

[ 048.001 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Mekke’nin ve diğer memleketlerin fethine sebep olacak Hudeybiye sulhu ile) biz sana gerçekten açık bir zafer verdik.

[ 048.001 ] ( EO )

Elhak biz sana bir fethi mübîn açtık.

[ 048.001 ] ( ES )

Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik.

[ 048.001 ] ( NQ )

Verily, We have given you (O Muhammad ) a manifest victory.

[ 048.002 ] ( KK )

áöíóÛúÝöÑó áóßó Çááøóåõ ãóÇ ÊóÞóÏøóãó ãöäú ÐóäúÈößó æóãóÇ ÊóÃóÎøóÑó æóíõÊöãøó äöÚúãóÊóåõ Úóáóíúßó æóíóåúÏöíóßó ÕöÑóÇØðÇ ãõÓúÊóÞöíãðÇ ﴿ ٢ ﴾

[ 048.002 ] ( MŞ )

(Bu fetih, yüce) Allah’ın senin geçmişþ ve gelecek (peygamberlikten önce ve sonra) (“zelle” kabîlinden olan veya mü’minlerin) günahlarınıý bağışlaması, sana olan (dinini yayma konusundaki) nimetini (ve sonunda cennetini vererek) tamamlaması ve seni hidâyete kavuşturması (râzı olduğu dinde sâbit ve dâim kılması) içindir.

[ 048.002 ] ( AY )

Öyle ki, (bu yüzden) Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlayıp üzerindeki nimetini, (dinin yücelmesini) tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yolda sabit kılacaktır;

[ 048.002 ] ( EO )

Ki Allah senin zenbinden geçmişini ve geleceğini mağfiret buyurup üzerindeki ni'metini tamamlıyacak ve seni dosdoğru bir caddeye çıkaracak.

[ 048.002 ] ( ES )

Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.

[ 048.002 ] ( NQ )

That Allah may forgive you your sins of the past and the future, and complete His Favour on you, and guide you on the Straight Path;

[ 048.003 ] ( KK )

æóíóäúÕõÑóßó Çááøóåõ äóÕúÑðÇ ÚóÒöíÒðÇ ﴿ ٣ ﴾

[ 048.003 ] ( MŞ )

Böylece (yüce Allah) sana, azîz (kendisinde hiçbir zillet olmayan, çok şerefli) bir zaferle yardýım edecektir.

[ 048.003 ] ( AY )

Ve emsalsiz bir zafer ile Allah, seni, (düşmanlarına) galib ve üstün getirecektir.

[ 048.003 ] ( EO )

Ve nazîrsiz bir muzaffariyyet ile seni Allah mansur ve muazzez kılacak.

[ 048.003 ] ( ES )

Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.

[ 048.003 ] ( NQ )

And that Allah may help you with strong help.

[ 048.004 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÒóáó ÇáÓøóßöíäóÉó Ýöí ÞõáõæÈö ÇáúãõÄúãöäöíäó áöíóÒúÏóÇÏõæÇ ÅöíãóÇäðÇ ãóÚó ÅöíãóÇäöåöãú æóáöáøóåö ÌõäõæÏõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ٤ ﴾

[ 048.004 ] ( MŞ )

O (Allah) ki, (dinin hükümleriyle) mü'minlerin imanlarıýnýı kat kat artıýrmalarıý için, kalplerine sekîne (huzur ve sükûnet) indirendir. Göklerin ve yerin orduları (melekler, cinler, insanlar ve diğerleri), Allah'ýın (yarattığı ve emri altındaki varlıklar)dıýr. (Cenâb-ı Hak, düşmanlarını helâk etmeye kâdir olduğu hâlde cihâdı emrederek, mü'minlerin mükâfata kavuşmalarını dilemiştir.) (Yüce) Allah, alîmdir (açık ve gizli her şeyi hakkıyla bilen) (ve) (her şeyi yerli yerinde yapan ve her hükmü doğru olan bir) hakîmdir. 

[ 048.004 ] ( AY )

Allah odur ki, îmanları üstüne, îman artırsınlar diye, mü'minlerin kalbine manevî huzuru indirdi. Bütün göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah Alîm’dir= her şeyi bilir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

[ 048.004 ] ( EO )

O, odur ki mü'minlerin kalblerine o sekîneti indirdi, iymanları üstüne iyman artırsınlar diye.

[ 048.004 ] ( ES )

İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, herşeyi hikmetle yapandır.

[ 048.004 ] ( NQ )

He it is Who sent down As-Sakinah (calmness and tranquillity) into the hearts of the believers, that they may grow more in Faith along with their (present) Faith. And to Allah belong the hosts of the heavens and the earth, and Allah is Ever All-Knower, All-Wise.

[ 048.005 ] ( KK )

áöíõÏúÎöáó ÇáúãõÄúãöäöíäó æóÇáúãõÄúãöäóÇÊö ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ æóíõßóÝøöÑó Úóäúåõãú ÓóíøöÆóÇÊöåöãú æóßóÇäó Ðóáößó ÚöäúÏó Çááøóåö ÝóæúÒðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٥ ﴾

[ 048.005 ] ( MŞ )

Mü’min erkeklerle mü’min kadıýnlarıý, içinde ebedî (sonsuz) kalacaklarıý, (ağaçları) altından ıýrmaklar akan cennetlere koymasıý, onlarýın günahlarýınıý örtmesi için (cihâdı emretmiş)tir. İşþte bu, Allah katıýnda (sizin için) büyük bir kurtuluş ve seâdettir.

[ 048.005 ] ( AY )

(Mü'minlerin kalplerine, Allah’ın huzur indirmesi), erkek ve kadın bütün mü'minleri, ebedî olarak içlerinde kalmak üzere, (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere koymak ve günahlarını onlardan örtmek içindir. İşte bu, Allah katında en büyük bir zaferdir.

[ 048.005 ] ( EO )

Öyle ya Allahındır bütün o Göklerin ve Yerin orduları ve Allah, bir alîm, hakîm bulunuyor.

[ 048.005 ] ( ES )

Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.

[ 048.005 ] ( NQ )

That He may admit the believing men and the believing women to Gardens under which rivers flow (i.e. Paradise), to abide therein forever, and to expiate from them their sins, and that is with Allah, a supreme success,

[ 048.006 ] ( KK )

æóíõÚóÐøöÈó ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó æóÇáúãõäóÇÝöÞóÇÊö æóÇáúãõÔúÑößöíäó æóÇáúãõÔúÑößóÇÊö ÇáÙøóÇäøöíäó ÈöÇááøóåö Ùóäøó ÇáÓøóæúÁö Úóáóíúåöãú ÏóÇÆöÑóÉõ ÇáÓøóæúÁö æóÛóÖöÈó Çááøóåõ Úóáóíúåöãú æóáóÚóäóåõãú æóÃóÚóÏøó áóåõãú Ìóåóäøóãó æóÓóÇÁóÊú ãóÕöíÑðÇ ﴿ ٦ ﴾

[ 048.006 ] ( MŞ )

Bir de Allah hakkıýnda (peygamberine ve mü'minlere yardıým etmez ve zafer vermez diye) kötü zanda bulunan münâfıýk erkek ve kadıýnlar ile müşrik (Allah'a ortak koşþan) erkek ve kadýınlara azap etmesi içindir. (Mü'minler için bekledikleri) kötülük (felâket ve hezimet), onlarıýn başþlarıýna gelsin! Allah onlara gazap etmiþş, lânet etmişþ ve onlara cehennemi hazıýrlamışýþtýır. Orasıý ne kötü bir yerdir!

[ 048.006 ] ( AY )

Bir de, (Allah peygambere zafer vermez diye) Allah’a kötü zan besliyen erkek ve kadın münâfıklarla, erkek ve kadın müşrikleri, - (mü'minler için bekledikleri) felâket başlarına dönesileri- azaba sokmak içindir. Allah onlara gazab etmiş, lânet etmiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. O, ne kötü bir yerdir?...

[ 048.006 ] ( EO )

Mü'minleri ve mü'mineleri ebediyyen içinde kalmak üzere altından ırmaklar akar Cennetlere koymak ve kabâhatlerini taraflarından keffaretleyip örtmek için ki Allah yanında bu bir fevzi azîm bulunuyor Ve o Allaha sûi zanneden Münafıkları ve Münafıkaları ve Müşrikleri ve Müşrikeleri, o kötülük kirdâbı başlarına dönesileri ta'zib etmek için ki Allah onlara gadab etmiş, lâ'net etmiş ve kendilerine Cehennemi hazırlamıştır, ona gidiş de ne fenâdır.

[ 048.006 ] ( ES )

Ve o Allah hakkında kötü zanda bulunan münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük onların başlarına gelmiştir. Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!

[ 048.006 ] ( NQ )

And that He may punish the Munafiqun (hypocrites), men and women, and also the Mushrikun men and women, who think evil thoughts about Allah, for them is a disgraceful torment, and the Anger of Allah is upon them, and He has cursed them and prepared Hell for them, and worst indeed is that destination.

[ 048.007 ] ( KK )

æóáöáøóåö ÌõäõæÏõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóÒöíÒðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ٧ ﴾

[ 048.007 ] ( MŞ )

Göklerin ve yerin orduları (melekler, cinler, insanlar ve diğerleri), Allah'ýın (yarattığı ve emri altında olduğu varlıklar)dıýr. (Bunların rahmet için olanları olduğu gibi, azap için olanları da vardır.) (Yüce) Allah, (mülkünde) azîz (mutlak kâdir)dir (ve) (yaptıklarında) hakîm (yegâne hüküm ve hikmet sâhibi)dir.

[ 048.007 ] ( AY )

Evet, göklerin ve yerin bütün orduları Allah’ındır. Allah Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

[ 048.007 ] ( EO )

Allahındır evet, o Göklerin ve Yerin bütün orduları ve Allah, bir azîz hakîm bulunuyor.

[ 048.007 ] ( ES )

Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 048.007 ] ( NQ )

And to Allah belong the hosts of the heavens and the earth. And Allah is Ever All-Knower, All-Wise.

[ 048.008 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó ÔóÇåöÏðÇ æóãõÈóÔøöÑðÇ æóäóÐöíÑðÇ ﴿ ٨ ﴾

[ 048.008 ] ( MŞ )

Şüphe yok ki, biz seni, (ilâhi vahyi tebliğ ettiğine dair kıyâmette ümmetin üzerinde) bir þşâhit, (mü'minleri cennetle müjdeleyen) bir mübeşşir ve (iman etmeyen ve kötü amellerde bulunanları azap ile uyaran) bir nezîr olarak gönderdik.

[ 048.008 ] ( AY )

Gerçekten biz, seni, (ümmetine) şahid, (cennetle) müjdeleyici, (cehennemle) korkutucu bir peygamber olarak gönderdik;

[ 048.008 ] ( EO )

Elhak biz seni hem bir şâhid gönderdik hem bir mübeşşir hem bir nezîr.

[ 048.008 ] ( ES )

Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

[ 048.008 ] ( NQ )

Verily, We have sent you (O Muhammad ) as a witness, as a bearer of glad tidings, and as a warner.

[ 048.009 ] ( KK )

áöÊõÄúãöäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö æóÊõÚóÒøöÑõæåõ æóÊõæóÞøöÑõæåõ æóÊõÓóÈøöÍõæåõ ÈõßúÑóÉð æóÃóÕöíáÇð ﴿ ٩ ﴾

[ 048.009 ] ( MŞ )

Ki, sizler Allah'a ve resûlüne iman edesiniz, O'nu(n dinini) destekleyesiniz, O'nu büyük tanıyasınız ve sabah akşþam O'nu tesbih edesiniz diye. 

[ 048.009 ] ( AY )

Ki, (siz insanlar) Allah’a ve Peygamberine îman edesiniz, O’na yardım edesiniz ve O’nu büyük tanıyasınız; Allah’ı da sabah ve akşam tesbih edesiniz.

[ 048.009 ] ( EO )

Ki Allaha ve Resulüne iyman edesiniz de bunu takviye ve tevkır edip ona sabah akşam tesbih edesiniz.

[ 048.009 ] ( ES )

Ki, Allah'a ve Resulüne iman edesiniz, ve bunu takviye edip, O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu tesbih edesiniz.

[ 048.009 ] ( NQ )

In order that you (O mankind) may believe in Allah and His Messenger ( ), and that you assist and honour him ( ), and (that you) glorify (Allah's) praises morning and afternoon.

[ 048.010 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íõÈóÇíöÚõæäóßó ÅöäøóãóÇ íõÈóÇíöÚõæäó Çááøóåó íóÏõ Çááøóåö ÝóæúÞó ÃóíúÏöíåöãú Ýóãóäú äóßóËó ÝóÅöäøóãóÇ íóäúßõËõ Úóáóì äóÝúÓöåö æóãóäú ÃóæúÝóì ÈöãóÇ ÚóÇåóÏó Úóáóíúåõ Çááøóåó ÝóÓóíõÄúÊöíåö ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ١٠ ﴾

[ 048.010 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm,) şüphesiz sana (Hudeybiye’de Rıýdvân bey’ati ile) bey’at edenler, (ölünceye kadar emrine bağlıýlıýk göstereceklerine dair söz verenler) ancak Allah'a bey’at etmişþ (söz vermiş) olurlar. Allah'ýn yedi (kuvvet ve yardýmýı veya lütuf ve nimeti), o bey’at edenlerin ellerinin (dine olan gayret ve yardımlarının) üstündedir. Onun için kim (verdiği sözden) dönerse, ancak kendi aleyhine dönmüşýþ olur. (Bunun cezasıý kendine aittir.) Kim de Allah'a söz verdiği þşeyi yerine getirirse, Allah da ona (kıýyâmette) büyük bir mükâfat (cennet) verecektir.

[ 048.010 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Hudeybiye gününde Rıdvan biatı ile) gerçekten sana biat edenler, (ölünceye kadar emrine bağlılık ve teslimiyyet sözü verenler), ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın kuvvet ve yardımı, o biat edenlerin vefa ve sadakatlerinin üstündedir. Onun için kim (biatından verdiği sözden) cayarsa, ancak kendi aleyhine caymış olur. (Bunun cezası kendine aittir). Kim de Allah’a söz verdiği şeyi yerine getirirse, Allah da ona (yarın kıyâmette) büyük bir mükâfat verecektir.

[ 048.010 ] ( EO )

Her halde sana biy'at edenler mahzâ Allaha biy'at ederler, Allahın eli onların elinin üstündedir, onun için her kim cayarsa sırf kendi aleyhine cayar, her kim de Allaha ahid verdiği şeyi iyfâ ederse o da ona yarın bir ecri azîm verecektir.

[ 048.010 ] ( ES )

Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.

[ 048.010 ] ( NQ )

Verily, those who give Bai'a (pledge) to you (O Muhammad ) they are giving Bai'a (pledge) to Allah. The Hand of Allah is over their hands. Then whosoever breaks his pledge, breaks only to his own harm, and whosoever fulfills what he has covenanted with Allah, He will bestow on him a great reward.

[ 048.011 ] ( KK )

ÓóíóÞõæáõ áóßó ÇáúãõÎóáøóÝõæäó ãöäó ÇáúÃóÚúÑóÇÈö ÔóÛóáóÊúäóÇ ÃóãúæóÇáõäóÇ æóÃóåúáõæäóÇ ÝóÇÓúÊóÛúÝöÑú áóäóÇ íóÞõæáõæäó ÈöÃóáúÓöäóÊöåöãú ãóÇ áóíúÓó Ýöí ÞõáõæÈöåöãú Þõáú Ýóãóäú íóãúáößõ áóßõãú ãöäó Çááøóåö ÔóíúÆðÇ Åöäú ÃóÑóÇÏó Èößõãú ÖóÑøðÇ Ãóæú ÃóÑóÇÏó Èößõãú äóÝúÚðÇ Èóáú ßóÇäó Çááøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÎóÈöíÑðÇ ﴿ ١١ ﴾

[ 048.011 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm, Kureyş’þin taarruz edeceği ve Müslümanların yenileceği dişüncesine kapılarak Hudeybiye seferinden) geri kalan bazıý bedevîler, yakında sana: þ"Mallarıýmýız ve ailelerimiz, (seninle Hudeybiye seferine çıýkmaktan) bizi alıýkoydu. Onun için (özür diliyoruz,) bize (Allah’tan) mağfiret dile!" diyecekler. (Fakat onlar, bu özürlerinde yalancıdırlar.) Onlar, kalplerinde olmýayan şþeyi dilleriyle söyleyecekler. (Ey Resûlüm, sen onlara) de ki: "Eğer Allah size bir zarar dilerse yahut size bir fayda murad ederse, artıýk O’nun dilemesinden sizi kim koruyabilir? Şüphe yok ki Allah, bütün yaptıýklarıýnýızdan haberdardır. 

[ 048.011 ] ( AY )

(Henüz îman kalplerinde yerleşmemiş olduğundan Hudeybiye seferinden) geri kalan bazı Bedevî’ler sana şöyle diyeceklerdir: “ Mallarımız ve ailelerimiz bizi, (seninle Hudeybiye seferine çıkmaktan) alıkoydu. Onun için bize mağfiret dile.” Onlar, kalplerinde olmıyan şeyi ağızlarıyla söyliyecekler. (Ey Resûlüm, sen onlara) de ki:”- Eğer Allah size bir zarar dilerse, yahut size bir fayda dilerse, artık onun dilemesinden sizi kim koruyabilir? Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdar bulunuyor.

[ 048.011 ] ( EO )

Yakında diyecek sana o a'rabîlerden geri bırakılanlar ki: «bizleri mallarımız ve âilelerimiz oyaladı, onun için bize istiğfar ediver!» Kalblerinde olmıyan şey'i ağızlariyle söyliyecekler, de ki şimdi hakkınızda Allahdan kim bir şey'e mâlik olabilir eğer size bir zarar irâde buyurur yâhud bir menfeat irâde buyurursa? Doğrusu Allah ne yapıyorduğunuza habir bulunuyor.

[ 048.011 ] ( ES )

yakında a'râbilerden geri kalmış olanlar sana diyecekler ki, "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

[ 048.011 ] ( NQ )

Those of the bedouins who lagged behind will say to you: "Our possessions and our families occupied us, so ask forgiveness for us." They say with their tongues what is not in their hearts. Say: "Who then has any power at all (to intervene) on your behalf with Allah, if He intends you hurt or intends you benefit? Nay, but Allah is Ever All-Aware of what you do.

[ 048.012 ] ( KK )

Èóáú ÙóäóäúÊõãú Ãóäú áóäú íóäúÞóáöÈó ÇáÑøóÓõæáõ æóÇáúãõÄúãöäõæäó Åöáóì Ãóåúáöíåöãú ÃóÈóÏðÇ æóÒõíøöäó Ðóáößó Ýöí ÞõáõæÈößõãú æóÙóäóäúÊõãú Ùóäøó ÇáÓøóæúÁö æóßõäúÊõãú ÞóæúãðÇ ÈõæÑðÇ ﴿ ١٢ ﴾

[ 048.012 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm, onlara de ki:) Aslýında siz, (Hudeybiye seferinde) Peygamber ve Mü’minlerin (hezimete uğrayarak) bir daha ailelerine hiç dönmeyeceklerini sandınız. Bu zan da (size çok süslü ve isabetli gösterildi. Sonunda) kalplerinize (iyice) yerleşþti. (Yüce Allah, Peygambere zafer vermez diye) kötü zanda bulundunuz. (Bu yüzden) helâke düşen bir topluluk oldunuz.

[ 048.012 ] ( AY )

Aslında siz (ey münâfıklar), zannettiniz ki, Peygamber ve mü'minler bir daha ailelerine dönmiyecekler. Bu zan da kalplerinizde yerleşti. (Allah, Peygambere zafer vermez diye), kötü zanda bulundunuz da helâke düşen bir kavim oldunuz.

[ 048.012 ] ( EO )

Doğrusu siz, Peygamber ve mü'minler ebeden âilelerine dönemiyecekler zannettiniz, ve bu, kalblerinizde allandı pullandı kötü zanna düştünüz de düşkün bir kavm oldunuz a.

[ 048.012 ] ( ES )

Aslında siz Peygamber ve müminlerin, ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

[ 048.012 ] ( NQ )

Nay, but you thought that the Messenger ( ) and the believers would never return to their families; and that was made fair-seeming in their hearts, and you did think an evil thought and you became a useless people going for destruction.

[ 048.013 ] ( KK )

æóãóäú áóãú íõÄúãöäú ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö ÝóÅöäøóÇ ÃóÚúÊóÏúäóÇ áöáúßóÇÝöÑöíäó ÓóÚöíÑðÇ ﴿ ١٣ ﴾

[ 048.013 ] ( MŞ )

Kim, Allah'a ve Peygamberine iman etmezse, muhakkak (bilsin) ki, biz, kâfirlere kıýzgıýn bir ateşþ hazıýrlamışızdır.

[ 048.013 ] ( AY )

Kim Allah’a ve Peygamberine îman etmezse, bilsin ki, biz, kâfirlere kızgın bir ateş hazırlamışızdır.

[ 048.013 ] ( EO )

Her kim Allaha ve Resulüne inanmazsa bilsin ki biz, kâfirler için bir çılgın ateş hazırlamışızdır.

[ 048.013 ] ( ES )

Kim Allah'a ve Rasulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.

[ 048.013 ] ( NQ )

And whosoever does not believe in Allah and His Messenger (Muhammad ), then verily, We have prepared for the disbelievers a blazing Fire .

[ 048.014 ] ( KK )

æóáöáøóåö ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö íóÛúÝöÑõ áöãóäú íóÔóÇÁõ æóíõÚóÐøöÈõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóßóÇäó Çááøóåõ ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ١٤ ﴾

[ 048.014 ] ( MŞ )

Göklerin ve yerin mülkü (idâre ve tasarrufu) Allah'ıýndıýr. Dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. (Ancak asla zulmetmez. Yüce) Allah, gafûr (çok bağışlayýıcı)dıýr (ve) rahîm (çok merhametli)dir.

[ 048.014 ] ( AY )

Bütün göklerin ve yerin mülkü (idare ve tasarrufu) Allah’ındır. Dilediği kimseyi bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

[ 048.014 ] ( EO )

Ve Allahındır hep o Göklerin, Yerin mülkü: kimine diler mağfiret buyurur, kimine de diler azâb eyler ve Allah bir gafur, rahîm bulunuyor.

[ 048.014 ] ( ES )

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar dilediğini azaplandırır. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.

[ 048.014 ] ( NQ )

And to Allah belongs the sovereignty of the heavens and the earth, He forgives whom He wills, and punishes whom He wills. And Allah is Ever Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 048.015 ] ( KK )

ÓóíóÞõæáõ ÇáúãõÎóáøóÝõæäó ÅöÐóÇ ÇäúØóáóÞúÊõãú Åöáóì ãóÛóÇäöãó áöÊóÃúÎõÐõæåóÇ ÐóÑõæäóÇ äóÊøóÈöÚúßõãú íõÑöíÏõæäó Ãóäú íõÈóÏøöáõæÇ ßóáÇóãó Çááøóåö Þõáú áóäú ÊóÊøóÈöÚõæäóÇ ßóÐóÇáößõãú ÞóÇáó Çááøóåõ ãöäú ÞóÈúáõ ÝóÓóíóÞõæáõæäó Èóáú ÊóÍúÓõÏõæäóäóÇ Èóáú ßóÇäõæÇ áÇó íóÝúÞóåõæäó ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ١٥ ﴾

[ 048.015 ] ( MŞ )

Siz (Hayber) ganimetleri(ni) almak için gittiğiniz zaman, o (Hudeybiye seferinden) geri kalmış olanlar: "Bıýrakıýn (müsâade edin, ganimetlerden pay alabilmemiz için) biz de arkanýızdan gelelim." diyecekler. Onlar, (Hayber ganimetleri, sadace Hudeybiye seferine katılan mü'minlere verileceğine dair) Allah'ıýn kelâmýınıý (va'dini), değiştirmek isteyecekler. De ki: "Siz, bizim arkamızdan asla gelmeyeceksiniz. Allah, bundan (Hudeybiye dönüşünden) önce hakkınızda böyle buyurdu.1" Onlar buna da şöyle diyecekler: "Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz." Bilâkis onlar, pek az şey dışın­da anlamazlar. (Onlar ancak dünya işlerini bilirler. Din işlerinden ise, çok az bir şey anlanlar, o da savaşı terk etmektir.)
1 Tevbe 9/83.

[ 048.015 ] ( AY )

Siz (Hayber’den) ganimetler almak için gideceğiniz vakit, o (Hudeybiye seferinden) geri kalanlar şöyle diyecekler: “Bırakın bizi, arkanızdan gelelim.” Onlar, Allah’ın (kendi aleyhlerine olan) kelâmını, (Hudeybiye seferine katılmıyan Bedevî’leri, bundan böyle başka bir sefere çıkarma, emrini) değiştirmek istiyecekler. De ki: “ Siz, bizim arkamızdan asla gelmiyeceksiniz. Allah, bundan önce hakkınızda böyle buyurdu.” Onlar buna da şöyle diyecekler: “ Hayır bizi kıskanıyorsunuz.” Şüphesiz onlar, pek az anlıyan duygusuzlardır.

[ 048.015 ] ( EO )

Yakında diyecek ki o geri bırakılanlar - sizler bir takım ganimetlere koştuğunuz vakıt onları almak için - «bırakın bizi arkanızdan gelelim», Allahın kelâmını tebdil etmek istiyecekler, de ki: siz bizim arkamızdan asla gelmiyeceksiniz, hakkınızda bundan evvel Allah böyle buyurdu, ona da diyecekler ki: hayır bizi kıskanıyorsunuz, hayır ince anlamazdırlar anlayışları az.

[ 048.015 ] ( ES )

Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar: "Bırakın biz de arkanıza düşelim." diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Siz bizimle gelemeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur. Onlar size: "Bizi kıskanıyorsunuz." diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.

[ 048.015 ] ( NQ )

Those who lagged behind will say, when you set forth to take the spoils, "Allow us to follow you," They want to change Allah's Words. Say: "You shall not follow us; thus Allah has said beforehand." Then they will say: "Nay, you envy us." Nay, but they understand not except a little.

[ 048.016 ] ( KK )

Þõáú áöáúãõÎóáøóÝöíäó ãöäó ÇáúÃóÚúÑóÇÈö ÓóÊõÏúÚóæúäó Åöáóì Þóæúãò Ãõæáöí ÈóÃúÓò ÔóÏöíÏò ÊõÞóÇÊöáõæäóåõãú Ãóæú íõÓúáöãõæäó ÝóÅöäú ÊõØöíÚõæÇ íõÄúÊößõãõ Çááøóåõ ÃóÌúÑðÇ ÍóÓóäðÇ æóÅöäú ÊóÊóæóáøóæúÇ ßóãóÇ ÊóæóáøóíúÊõãú ãöäú ÞóÈúáõ íõÚóÐøöÈúßõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ١٦ ﴾

[ 048.016 ] ( MŞ )

(Ey Resûlüm, Hudeybiye seferinden) geri kalan o Bedevîlere de ki: "Siz yakında çok çetin savaşçı bir millet (olan (Müseylemetü’l- Kezzâb taraftarı Hanîfe oğullarına veya Fars ve Romalılara yahut Hevâzin ve Sakîf kabilelerin)e karşı savaşa çağrılacaksınız. Onlarla savaşırsınız yahut (onlar savaşmadan) müslüman olurlar. Eğer (onlarla savaşa çıkarak) itâat ederseniz, Allah size (dünyada ganimet, âhirette cennet olan) güzel bir mükâfat verir. Şayet bundan önce (Hudeybiye seferinde) yaptığınız gibi, savaştan dönerseniz, sizi acıklı bir azâba uğratır.

[ 048.016 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Hudeybiye seferinden) geri kalan o Bedevî’lere de ki: “ siz yakında çok kuvvetli olan cengâver bir kavimle harb için çağrılacaksınız. Onlarla savaşırsınız, yahut müslüman olurlar (da kurtulurlar). Eğer itâat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Şayed bundan önce yaptığınız gibi, cihaddan dönerseniz, sizi acıklı bir azap ile azablandırır.

[ 048.016 ] ( EO )

De ki o geri bırakılan a'râbîlere: siz ileride şiddetli harb ehli bir kavme çağırılacaksınız, onlara muharebe edersiniz yâhud müsliman olurlar. Eğer itaat ederseniz o vakıt Allah size güzel bir ecir verir ve eğer bundan evvel yaptığınız gibi aksine giderseniz sizi elîm bir azâb ile ta'zib eyler.

[ 048.016 ] ( ES )

A'rabilerin geri bırakılmış olanlarına de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

[ 048.016 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ) to the bedouins who lagged behind: "You shall be called to fight against a people given to great warfare, then you shall fight them, or they shall surrender. Then if you obey, Allah will give you a fair reward, but if you turn away as you did turn away before, He will punish you with a painful torment."

[ 048.017 ] ( KK )

áóíúÓó Úóáóì ÇáúÃóÚúãóì ÍóÑóÌñ æóáÇó Úóáóì ÇáúÃóÚúÑóÌö ÍóÑóÌñ æóáÇó Úóáóì ÇáúãóÑöíÖö ÍóÑóÌñ æóãóäú íõØöÚö Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ íõÏúÎöáúåõ ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ æóãóäú íóÊóæóáøó íõÚóÐøöÈúåõ ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ١٧ ﴾

[ 048.017 ] ( MŞ )

(Savaşa katılmama hususunda) âmaya (görme engelliye) sorumluluk yoktur, topala (ortopedik engelliye) sorumluluk yoktur, hastaya sorumluluk yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne itâat ederse, Allah, onu (ağaçları) altından nehirler akan cennetlere koyar. Kim de (Allah'a ve peygamberine itâatten) yüz çevirirse, onu acıklı bir azap ile cezalandırır.

[ 048.017 ] ( AY )

(Savaşa çıkmamak hususunda) amaya günah yok, aksağa günah yok, hastaya günah yok. Kim Allah’a ve Rasûlüne itâat ederse, Allah, onu (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere koyar. Kim de (Allah’a ve Peygambere itâat etmekten) yüz çevirirse, onu acıklı bir azap ile azablandırır.

[ 048.017 ] ( EO )

A'maya harec yok, aksağa da harec yok, hastaya da harec yok bununla beraber her kim Allaha ve Resulüne itaat eylerse onu altından ırmaklar akan Cennetlere kor, ve her kim aksine giderse onu da elîm bir azâb ile ta'zib eyler.

[ 048.017 ] ( ES )

Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Bununla beraber kim Allah'a ve peygamberine itâat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.

[ 048.017 ] ( NQ )

No blame or sin is there upon the blind, nor is there blame or sin upon the lame, nor is there blame or sin upon the sick (that they go not forth to war). And whosoever obeys Allah and His Messenger (Muhammad ), He will admit him to Gardens beneath which rivers flow (Paradise); and whosoever turns back, He will punish him with a painful torment.

[ 048.018 ] ( KK )

áóÞóÏú ÑóÖöíó Çááøóåõ Úóäö ÇáúãõÄúãöäöíäó ÅöÐú íõÈóÇíöÚõæäóßó ÊóÍúÊó ÇáÔøóÌóÑóÉö ÝóÚóáöãó ãóÇ Ýöí ÞõáõæÈöåöãú ÝóÃóäúÒóáó ÇáÓøóßöíäóÉó Úóáóíúåöãú æóÃóËóÇÈóåõãú ÝóÊúÍðÇ ÞóÑöíÈðÇ ﴿ ١٨ ﴾

[ 048.018 ] ( MŞ )

(Yüce) Allah, (Hudeybiye'de) seninle ağacın altında bey’at ederlerken o mü’minlerden râzı oldu. Kalplerinde olan (doğruluk ve sadakat)i bildi. Üzerlerine sekîne (huzur ve güven) indirdi ve onlara yakın bir zafer (Hayber'in fethini) verdi.

[ 048.018 ] ( AY )

Hakikaten Allah, (Hudeybiye’de) ağacın altında sana biat etmekte oldukları vakit, o mü'minlerden razı oldu. Böylece kalplerinde olan sadakatı bildi de, üzerlerine manevî huzuru indirdi. Kendilerine de yakın bir zafer (Hayber’in fethini) verdi.

[ 048.018 ] ( EO )

Hakıkaten Allah o mü'minlerden râzıy oldu, ağacın altında sana biy'at ederlerken, ki kalblerindekini bildi de üzerlerine o sekîneti indirdi ve kendilerine bir yakın fethi sevab verdi.

[ 048.018 ] ( ES )

Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.

[ 048.018 ] ( NQ )

Indeed, Allah was pleased with the believers when they gave their Bai'a (pledge) to you (O Muhammad ) under the tree, He knew what was in their hearts, and He sent down As-Sakinah (calmness and tranquillity) upon them, and He rewarded them with a near victory,

[ 048.019 ] ( KK )

æóãóÛóÇäöãó ßóËöíÑóÉð íóÃúÎõÐõæäóåóÇ æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóÒöíÒðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١٩ ﴾

[ 048.019 ] ( MŞ )

(O mü’minleri) bir de ele geçirecekleri bir çok ganimetlerle mükâfatlandırdı. (Yüce) Allah, azîz (her şeye gâlip)tir (ve) hakîm (her şeyi yerli yerinde yapan ve her hükmü doğru olan)dır.

[ 048.019 ] ( AY )

Bir de ele geçirecekleri (Hayber’deki) bir çok ganimetleri mükâfat verdi. Allah Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

[ 048.019 ] ( EO )

Bir çok da ganîmetleri ki onları alacaklar ve Allah bir azîz, hakîm bulunuyor.

[ 048.019 ] ( ES )

Allah onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 048.019 ] ( NQ )

And abundant spoils that they will capture. And Allah is Ever All-Mighty, All-Wise.

[ 048.020 ] ( KK )

æóÚóÏóßõãõ Çááøóåõ ãóÛóÇäöãó ßóËöíÑóÉð ÊóÃúÎõÐõæäóåóÇ ÝóÚóÌøóáó áóßõãú åóÐöåö æóßóÝøó ÃóíúÏöíó ÇáäøóÇÓö Úóäúßõãú æóáöÊóßõæäó ÂíóÉð áöáúãõÄúãöäöíäó æóíóåúÏöíóßõãú ÕöÑóÇØðÇ ãõÓúÊóÞöíãðÇ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 048.020 ] ( MŞ )

Allah size (kıyâmete kadar olacak fetihlerden) elde edeceğiniz (daha) bir çok ganimetler va’detmiştir. Bu (Hayber ganimeti)ni size hemen vermiş ve insanların (Hayberlilerin ve müttefikleri olan Esed ve Gatfân kabilelerinin veya Mekkelilerin) (savaş hususunda) ellerini sizden çekmiştir ki, (siz) mü’minlere bir âyet/ibret olsun ve sizi doğru bir yola çıkarsın (Allah'ın lütuf ve ihsanına olan güveninizi artırsın) diye. 

[ 048.020 ] ( AY )

Allah, size (kıyâmete kadar olacak fetihlerden) alacağınız daha bir çok ganimetler vaadetmiştir. Şimdilik bunu (Hayber ganimetini) size peşin vermiş ve insanların ellerini (savaş hususunda) sizden çekmiştir ki, mü'minlere bir ibret olsun ve sizi doğru bir yola çıkarsın, (Allah’ın lütûf ve ihsanına olan güveninizi artırsın).

[ 048.020 ] ( EO )

Size Allah bir çok ganîmetler va'd buyurdu, onları alacaksınız, şimdilik bunu size pişîn verdi ve sizden o nâsın ellerini çekti ki mü'minlere bir âyet olsun ve sizi doğru bir caddeye çıkarsın.

[ 048.020 ] ( ES )

Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi doğru yola iletsin.

[ 048.020 ] ( NQ )

Allah has promised you abundant spoils that you will capture, and He has hastened for you this, and He has restrained the hands of men from you, that it may be a sign for the believers, and that He may guide you to a Straight Path.

[ 048.021 ] ( KK )

æóÃõÎúÑóì áóãú ÊóÞúÏöÑõæÇ ÚóáóíúåóÇ ÞóÏú ÃóÍóÇØó Çááøóåõ ÈöåóÇ æóßóÇäó Çááøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑðÇ ﴿ ٢١ ﴾

[ 048.021 ] ( MŞ )

(Size) başka (İran ve Romalılardan veya Hevâzin yahut diğer yerlerden alınacak ganimetler de va’detmiştir) ki henüz onları ele geçiremediniz, fakat Allah onları ilmiyle kuşatmış (mü’minler için takdir etmiş)tir. (Yüce) Allah, herşeye kâdirdir.

[ 048.021 ] ( AY )

Size, henüz elinizin ermediği diğer ganimetler de vermiştir. Fakat Allah onları ilmi ile kuşatmıştır. Allah ise her şeye kadirdir.

[ 048.021 ] ( EO )

Bir diğerini daha ki ona henüz eliniz irmedi, fakat Allah onu ihata buyurmuştur, daha da Allah her şeye kadir bulunuyor.

[ 048.021 ] ( ES )

Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz, ama Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah herşeye kâdirdir.

[ 048.021 ] ( NQ )

And other (victories and much booty there are, He promises you) which are not yet within your power, indeed Allah compasses them, And Allah is Ever Able to do all things.

[ 048.022 ] ( KK )

æóáóæú ÞóÇÊóáóßõãõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóæóáøóæõÇ ÇáúÃóÏúÈóÇÑó Ëõãøó áÇó íóÌöÏõæäó æóáöíøðÇ æóáÇó äóÕöíÑðÇ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 048.022 ] ( MŞ )

Eğer (Mekke) kâfirler(i Hudeybiye’de anlaşma yapmayıp) sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçacaklardı (hezimete uğrayıp perişan olacaklardı). Sonra bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardı.

[ 048.022 ] ( AY )

Eğer (Mekke halkından olan) o kâfirler, (Hudeybi’yede andlaşma yapmayıb) sizinle çarpışsaydılar, mutlaka arkalarını döneceklerdi (perişan olacaklardı). Sonra da ne onları koruyacak bir dost, ne de bir yaradımcı bulamıyacaklardı.

[ 048.022 ] ( EO )

Eğer o küfredenler sizinle çarpışa idiler mutlak arkalarını döneceklerdi, sonra da ne bir veliy bulabileceklerdi ne de bir nasîr.

[ 048.022 ] ( ES )

Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.

[ 048.022 ] ( NQ )

And if those who disbelieve fight against you, they certainly would have turned their backs, then they would have found neither a Wali (protector) nor a helper.

[ 048.023 ] ( KK )

ÓõäøóÉó Çááøóåö ÇáøóÊöí ÞóÏú ÎóáóÊú ãöäú ÞóÈúáõ æóáóäú ÊóÌöÏó áöÓõäøóÉö Çááøóåö ÊóÈúÏöíáÇð ﴿ ٢٣ ﴾

[ 048.023 ] ( MŞ )

(Yüce) Allah'ın önceden gelip geçmiş (ümmetlere gönderdiği peygamberlerinin mutlaka gâlip gelmeleri1 ile ilgili) sünneti (âdeti, nizâm ve düzenliliği sağlayan kanunu) budur! (Yüce) Allah'ın (bütün kâinata/evrene koyduğu tabiî ve sosyal olaylarla ilgili) kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. (Bu kanunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Mu’cizeler bu kuralın dışında gibi görünse de aslında bir bütün olan ilâhî nizâmın başka bir bölümüdür. Mu’cize, ister fizikî, ister ruhî olsun, varlık âlemindeki nizâmla, sistemle ilgili olan şifrenin değiştirilmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır o da, şifreyi koyan ve değiştirenin aynı zât olmasıdır. Bu değişiklik, insanı acze düşürmek ve evrende görülen akla durgunluk veren milyarlarca sistemdeki düzenliliğin kendiliğinden değil de, onu dileyen ve yürürlüğe koyan tarafından her an değiştirilebileceğini insana göstermek, dolayısıyla insanın o sistemin bânîsi ve yaratıcısı olan Hak teâlâyı tanıması içindir.)
1 Mücâdele 58/21.

[ 048.023 ] ( AY )

Allah’ın öteden beri olagelen sünneti böyledir. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.

[ 048.023 ] ( EO )

Allahın öteden beri cereyan edegelen sünneti, Allahın o sünnetine bir tebdil de bulamazsın.

[ 048.023 ] ( ES )

Allah'ın öteden beri gelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

[ 048.023 ] ( NQ )

That has been the Way of Allah already with those who passed away before. And you will not find any change in the Way of Allah.

[ 048.024 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ßóÝøó ÃóíúÏöíóåõãú Úóäúßõãú æóÃóíúÏöíóßõãú Úóäúåõãú ÈöÈóØúäö ãóßøóÉó ãöäú ÈóÚúÏö Ãóäú ÃóÙúÝóÑóßõãú Úóáóíúåöãú æóßóÇäó Çááøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ٢٤ ﴾

[ 048.024 ] ( MŞ )

O (Allah) ki, sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde (veya Hudeybiyye’de) onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. (Çünkü onlardan 80 kişi sizi öldürmek için karargâhınızı kuşatmıştı. Fakat diri olarak yakalanmışlardı. Peygamber “aleyhisselâm” da onları bağışlayıp serbest bırakmıştı. Bu af, barışa sebep oldu ve birbirinizle savaşmanızı önledi.) (Yüce) Allah, (bütün) yaptıklarınızı (hakkıyla) görendir.

[ 048.024 ] ( AY )

Allah O’dur ki, sizi, Mekke vadisinde kâfirlere karşı sizi zafere erdirdikten sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekti (birbirinizle savaşmadınız). Allah bütün yaptıklarınızı görendir.

[ 048.024 ] ( EO )

Ve o dur ki onların ellerini sizden sizin ellerinizi de onlardan çekti Mekke deresinde onlara karşı size zafer vermişken, hem Allah, her ne yaparsanız basîr bulunuyor.

[ 048.024 ] ( ES )

O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke'nin göbeğinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir.

[ 048.024 ] ( NQ )

And He it is Who has withheld their hands from you and your hands from them in the midst of Makkah, after He had made you victors over them. And Allah is Ever the All-Seer of what you do.

[ 048.025 ] ( KK )

åõãõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÕóÏøõæßõãú Úóäö ÇáúãóÓúÌöÏö ÇáúÍóÑóÇãö æóÇáúåóÏúíó ãóÚúßõæÝðÇ Ãóäú íóÈúáõÛó ãóÍöáøóåõ æóáóæúáÇó ÑöÌóÇáñ ãõÄúãöäõæäó æóäöÓóÇÁñ ãõÄúãöäóÇÊñ áóãú ÊóÚúáóãõæåõãú Ãóäú ÊóØóÆõæåõãú ÝóÊõÕöíÈóßõãú ãöäúåõãú ãóÚóÑøóÉñ ÈöÛóíúÑö Úöáúãò áöíõÏúÎöáó Çááøóåõ Ýöí ÑóÍúãóÊöåö ãóäú íóÔóÇÁõ áóæú ÊóÒóíøóáõæÇ áóÚóÐøóÈúäóÇ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäúåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 048.025 ] ( MŞ )

Onlar (Mekkeliler), o kimselerdir ki, (Peygamberi ve tebliğ ettiği İslâm’ı) inkâr ettiler. Sizi Mescid-i Harâm'(ı ziyaret)ten ve (hediye olarak hazırlanıp) bekletilmekte olan kurbanlıkları (kesim) yerine ulaş(tır)maktan alıkoydular. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız (Mekkeli kâfirler arasındaki) bir takım mü’min erkeklerle mü’min kadınları bilmeyerek (farkına varmadan) ezmek/çiğnemek suretiyle size bir vebal gelecek olmasaydı, (Allahü teâlâ, savaşı önlemez, elbette Mekke'nin fethi için size izin verirdi.) (Yüce) Allah'ın (fethi geciktirerek Mekke'deki mü’minleri koruması,) dilediği kimseyi rahmetine kavuşturmak içindir. Eğer onlar (Mekke’deki mü’minler, diğer mü’minler tarafından kâfirlerden seçilip) ayrılsalardı (tanınabilselerdi), onlardan (Mekkelilerden) kâfir olanlarını çok acıklı bir azâba çarptırırdık. 

[ 048.025 ] ( AY )

Onlar (Mekke’liler), o kimselerdir ki, Peygamberi inkâr ettiler ve (Kâ'be’ye hediye edilmek üzere alıkonub) bekletilmekte olan kurbanlıkları (kesim) yerine ulaşmaktan engellediler. Eğer kendilerini tanımadığınız (Mekkeli kâfirler arasındaki) bir takım mü'min erkeklerle mü'min kadınları bilmemezlikten çiğneyib o yüzden size bir vebal gelecek olmasaydı, (Allah, size, Mekke’nin fethi için müsaade buyururdu). Allah’ın, Mekke’deki mü'minleri koruması, dilediği kimseyi rahmetine koymak içindir. Eğer onlar (Mekkedeki mü'minler, kâfirlerden) ayrılsalardı, onlardan kâfir bulunanları acıklı bir azap ile azablandırırdık.

[ 048.025 ] ( EO )

Onlar o küfredip de sizi Mescidi haramdan ve durdurulmakta bulunan hediyyeleri mahalline varmaktan men'eden kimselerdir, eğer kendilerini bilmediğiniz bir takım mü'min erkekler ve mü'mine kadınları bilmiyerek çiğneyip de şânınıza o yüzden şeyn gelecek olmasa idi, Allah dilediğini rahmetine koyacağı için, eğer onlar çekilebilselerdi elbette içlerinden o küfredenleri elîm bir azâba düçar ederdik.

[ 048.025 ] ( ES )

Onlar inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını men edenlerdir. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle, mümin kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle bir vebalin altında kalmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.

[ 048.025 ] ( NQ )

They are the ones who disbelieved (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism), and hindered you from Al-Masjid-al-Haram (the sacred mosque of Makkah) and the sacrificial animals, detained from reaching their place of sacrifice. Had there not been believing men and believing women whom you did not know, that you may kill them, and on whose account a sin would have been committed by you without (your) knowledge, that Allah might bring into His Mercy whom He will, if they (the believers and the disbelievers) should have been apart, We verily had punished those of them who disbelieved, with painful torment.

[ 048.026 ] ( KK )

ÅöÐú ÌóÚóáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ýöí ÞõáõæÈöåöãõ ÇáúÍóãöíøóÉó ÍóãöíøóÉó ÇáúÌóÇåöáöíøóÉö ÝóÃóäúÒóáó Çááøóåõ ÓóßöíäóÊóåõ Úóáóì ÑóÓõæáöåö æóÚóáóì ÇáúãõÄúãöäöíäó æóÃóáúÒóãóåõãú ßóáöãóÉó ÇáÊøóÞúæóì æóßóÇäõæÇ ÃóÍóÞøó ÈöåóÇ æóÃóåúáóåóÇ æóßóÇäó Çááøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò ÚóáöíãðÇ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 048.026 ] ( MŞ )

(Mekkeli) kâfirler, kalplerine taassubu (öfke ve kibri), câhiliyye (çağının) taassubunu yerleştirdiği bir sırada, (yüce) Allah da, Resûlünün ve Mü'minlerin üzerine sekînet (sebat, vakar, huzur ve sükûnet)i indirdi. Onları takva (lâ ilâhe illâllah veya bismillâhirrahmânirrahîm muhammedün rasûlüllah yahut sebat ve ahde vefa ) sözü üzerinde durdurdu. (Böylece gelecek sene dönmeleri şartıyla onlarla barış yaptılar. Kâfirler de câhiliyye taassubuna kapılmadılar.) Zaten onlar (mü'minler), buna (takvaya) çok lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir.

[ 048.026 ] ( AY )

Hani o kâfir olanlar, kalplerindeki taassuba= câhiliyet gayretine sarıldıkları sıra; Allah, Rasûlünün ve mü'minlerin üzerine manevî huzuru indirmişti. Onlara takvâ kelimesini (şehadet ve tevhîd sözünü) de ilham etmişti. Onlar da buna lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi kemal üzre bilendir.

[ 048.026 ] ( EO )

O küfredenler kalblerinde o hamiyyeti: Cahiliyye hamiyyetini kaynattığı sıra, ki o vakıt Allah Resulünün ve mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi ve onlara kelimei tekvâyı ilzam buyurdu, onlar da ona ehakk-u ehl idiler, evet, Allah her şeye alîm bulunuyor.

[ 048.026 ] ( ES )

O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi. Allah herşeyi bilendir.

[ 048.026 ] ( NQ )

When those who disbelieve had put in their hearts pride and haughtiness the pride and haughtiness of the time of ignorance, then Allah sent down His Sakinah (calmness and tranquillity) upon His Messenger ( ) and upon the believers, and made them stick to the word of piety (i.e. none has the right to be worshipped but Allah), and they were well entitled to it and worthy of it. And Allah is the All-Knower of everything.

[ 048.027 ] ( KK )

áóÞóÏú ÕóÏóÞó Çááøóåõ ÑóÓõæáóåõ ÇáÑøõÄúíóÇ ÈöÇáúÍóÞøö áóÊóÏúÎõáõäøó ÇáúãóÓúÌöÏó ÇáúÍóÑóÇãó Åöäú ÔóÇÁó Çááøóåõ Âãöäöíäó ãõÍóáøöÞöíäó ÑõÁõæÓóßõãú æóãõÞóÕøöÑöíäó áÇó ÊóÎóÇÝõæäó ÝóÚóáöãó ãóÇ áóãú ÊóÚúáóãõæÇ ÝóÌóÚóáó ãöäú Ïõæäö Ðóáößó ÝóÊúÍðÇ ÞóÑöíÈðÇ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 048.027 ] ( MŞ )

(Peygamber aleyhisselâm, Hudeybiye seferine çıkmadan önce bir rüya görmüş ve emniyet içerisinde omre haccını ifa edeceklerini ashâb-ı kirâma bildirmişti. Fakat Mekke'nin fethi ertesi yıla kalınca, imanı zayıf bazı kimseler dedikoduya başlamışlardı. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil olmuştur:)
Yemin olsun ki (Yüce) Allah, peygamberinin gördüğü o rüyanın hak olduğunu tasdik etmiştir. (Ey mü’minler,) inşâallah (hepiniz) emniyet içinde (kiminiz) başlarınızı traş etmiş ve (kiminiz) saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Harâm'a mutlaka gireceksiniz. (Yüce) Allah, sizin (barıştaki kazancınızı ve Mekke’ye girişinizin gecikmesindeki hikmeti) bilmediğinizi bildi de size, ondan önce, yakın bir zafer (Hayber fethini) verdi. 

[ 048.027 ] ( AY )

And olsun ki Allah, gerçekten Peygamberine o rüyayı hak olarak doğru gösterdi. And olsun ki, İnşaallah emniyet içinde bulunan kimseler olarak başlarınızı traş etmiş ve kısaltmış olduğunuz hâlde korkmazsınız mutlaka Mescid-i Harâm’a gireceksiniz. Fakat Allah sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de Mekke fethinden önce, yakın bir fetih (Hayber fethini) yaptı. (Hazret-i Peygamber Hudeybiye seferine çıkmazdan önce bir rüya görmüş ve emniyet içerisinde umre haccını ifa edeceklerini Ashâb-ı kirama bildirmişlerdi. Fakat Mekke’nin fethi ertesi yıla kalınca, îmanı zayıf bazı kimseler “münâfıklar” dedi koduya başladılar. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil olmuştur.)

[ 048.027 ] ( EO )

Şanına kasem olsun ki Allah hakikaten Resulüne o rü'yayı hakkıyle sadık gösterdi, şanına kasem olsun ki inşâallah Mescidi harama emniyyetler içinde, başlarınızı kazıtarak, kırkarak, korkunuz olmıyarak sureti kat'iyyede gireceksiniz, fakat sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan önce yakın bir fetih yaptı.

[ 048.027 ] ( ES )

Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinzi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.

[ 048.027 ] ( NQ )

Indeed Allah shall fulfil the true vision which He showed to His Messenger ( ) [i.e. the Prophet saw a dream that he has entered Makkah along with his companions, having their (head) hair shaved and cut short] in very truth. Certainly, you shall enter Al-Masjid-al-Haram; if Allah wills, secure, (some) having your heads shaved, and (some) having your head hair cut short, having no fear. He knew what you knew not, and He granted besides that a near victory.

[ 048.028 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÃóÑúÓóáó ÑóÓõæáóåõ ÈöÇáúåõÏóì æóÏöíäö ÇáúÍóÞøö áöíõÙúåöÑóåõ Úóáóì ÇáÏøöíäö ßõáøöåö æóßóÝóì ÈöÇááøóåö ÔóåöíÏðÇ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 048.028 ] ( MŞ )

Peygamberini hidâyet (tevhid) ve hak din (İslâm) ile – onu (İslâm’ı) bütün dinlere üstün kılmak için - gönderen O'dur. (Buna) şâhit olarak Allah yeter.

[ 048.028 ] ( AY )

O’dur ki, peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderdi; Onu bütün dinlere üstün kılmak için... Buna şahid olarak da Allah yeter.

[ 048.028 ] ( EO )

O odur ki Resulünü hidayet rehberi ve hak dîni ile gönderdi, onu her dînin üstüne çıkarmak için, şâhid olarak da Allah yeter.

[ 048.028 ] ( ES )

Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.

[ 048.028 ] ( NQ )

He it is Who has sent His Messenger (Muhammad ) with guidance and the religion of truth (Islam), that He may make it (Islam) superior over all religions. And All-Sufficient is Allah as a Witness.

[ 048.029 ] ( KK )

ãõÍóãøóÏñ ÑóÓõæáõ Çááøóåö æóÇáøóÐöíäó ãóÚóåõ ÃóÔöÏøóÇÁõ Úóáóì ÇáúßõÝøóÇÑö ÑõÍóãóÇÁõ Èóíúäóåõãú ÊóÑóÇåõãú ÑõßøóÚðÇ ÓõÌøóÏðÇ íóÈúÊóÛõæäó ÝóÖúáÇð ãöäó Çááøóåö æóÑöÖúæóÇäðÇ ÓöíãóÇåõãú Ýöí æõÌõæåöåöãú ãöäú ÃóËóÑö ÇáÓøõÌõæÏö Ðóáößó ãóËóáõåõãú Ýöí ÇáÊøóæúÑóÇÉö æóãóËóáõåõãú Ýöí ÇáúÇöäúÌöíáö ßóÒóÑúÚò ÃóÎúÑóÌó ÔóØúÃóåõ ÝóÂÒóÑóåõ ÝóÇÓúÊóÛúáóÙó ÝóÇÓúÊóæóì Úóáóì ÓõæÞöåö íõÚúÌöÈõ ÇáÒøõÑøóÇÚó áöíóÛöíÙó Èöåöãõ ÇáúßõÝøóÇÑó æóÚóÏó Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ãöäúåõãú ãóÛúÝöÑóÉð æóÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٢٩ ﴾

[ 048.029 ] ( MŞ )

(Abdulmuttalib oğlu Abdullah oğlu) Muhammed (aleyhisselâm), Allah'ın resûlü (peygamberi)dir. Onun (tebliğ etmiş olduğu dine inanarak) beraberinde bulunanlar (ashâb-ı kirâm), kâfirler(in bâtıl inançlarına, putlarına ve savaş durumunda onlar)a karşı çok şiddetli, kendi aralarında (İslâm ahlâkı kuralları çerçevesinde) gayet merhametlidirler. Onları, (namazda) rükû ve secde ederken görürsün. Onlar Allah'tan lütuf (cennet nimetini) ve rıza(sını) isterler. Yüzlerinde (çok namaz kılmalarından dolayı) secdelerin izinden nişanları vardır. (Bu nişanlar, bazı durumlarda dünyada görülebildiği gibi, asıl kıyâmet günü görülecektir. Nitekim âyet-i kerîmelerde: "O gün birtakım yüzler ağarır1" ve "Onların nurları, önleri sıra koşar.2” buyrulmaktadır.) Bu, onların (ashâb-ı kirâmın) (tahrif edilmemiş) Tevrât'taki vasıflarıdır. (Tahrif edilmemiş) İncil'deki vasıfları da (şöyledir: Onlar) filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki, bu, ziraatçıların da hoşuna gider. (Ashâb-ı kirâm da bir filizin büyüyüp gelişmesi gibi, önceleri sayı bakımından çok azdılar, güçsüzdüler. Sonra gittikçe çoğalıp kuvvetlendiler ve her tarafa yayıldılar.) Onlarla (ilgili bu teşbih) kâfirleri öfkelendirmek (veya kâfirler öfkelendiği) için (Allahü teâlâ onları bu şekilde büyütüp geliştirmiş)tir. (Yüce) Allah, îman edip sâlih amel (beş vakit namaz başta olmak üzere Kitap, sünnet ve akla uygun iş)ler yapanlara, magfiret ve büyük bir mükâfat (cennet) va'd etmiştir.
1 Âl-i Imrân, 106.
2 Hadîd, 12.

[ 048.029 ] ( AY )

MUHAMMED (sallâllahü aleyhi ve sellem) Allah’ın peygamberidir. O’nun beraberinde bulunanlar (Ashâb-ı kiram), kâfirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gâyet merhametlidirler. Onları, rükû ve secde eder hâlde (namaz kılarken) Allah’dan sevab ve rıza istediklerini görürsün. Secde eserinden (çok namaz kılmaları yüzünden meydana gelen) nişanları yüzlerindedir. İşte onların Tevrât’daki vasıfları budur. İncîl’deki vasıfları da şu: Onlar, filizini çıkarmış bir ekine benzerler. Derken o filizi kuvvetlendirmiş de kalınlaşmı, nihâyet gövdeleri üzerinde doğrulub kalkmış; ekincilerin hoşuna gidiyor. (İşte Ashâb-ı kiram da böyle olmuştur. Bidâyette azlıktılar, sonra çoğalıb kuvvetlendiler ve güzel bir cemiyyet meydana getirdiler). Bu teşbih, kâfirleri ashabla öfkelendirmek içindir. O îman edip Sâlih âmeller işliyenlere, (ashaba), Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.

[ 048.029 ] ( EO )

Muhammed Resulullahdır, onun maıyyetindekiler ise küffara karşı çok çetin, kendi aralarında gayet merhametlidirler. Onları görürsün cemâatle rükû', sücud ederek, Allahdan fadl-u rıdvan isterler. Sîmaları secde eserinden yüzlerindedir. Bu onların Tevrattaki meselleri' İncîldeki meselleri de bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, derken sakları üzerinde bir düze istikamet almış, zürrâın hoşuna gidiyor. Onlarla kâfirlere gayz vermek için, onlardan iyman edib de salih salih ameller yapanlara Allah hem bir mağfiret va'd buyurdu hem de bir ecri azîm.

[ 048.029 ] ( ES )

Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.

[ 048.029 ] ( NQ )

Muhammad ( ) is the Messenger of Allah, and those who are with him are severe against disbelievers, and merciful among themselves. You see them bowing and falling down prostrate (in prayer), seeking Bounty from Allah and (His) Good Pleasure. The mark of them (i.e. of their Faith) is on their faces (foreheads) from the traces of (their) prostration (during prayers). This is their description in the Taurat (Torah). But their description in the Injeel (Gospel) is like a (sown) seed which sends forth its shoot, then makes it strong, it then becomes thick, and it stands straight on its stem, delighting the sowers that He may enrage the disbelievers with them. Allah has promised those among them who believe (i.e. all those who follow Islamic Monotheism, the religion of Prophet Muhammad till the Day of Resurrection) and do righteous good deeds, forgiveness and a mighty reward (i.e. Paradise).