AHKAF SURESİ

[ 046.001 ] ( KK )

Íã ﴿ ١ ﴾

[ 046.001 ] ( MŞ )

 

[ 046.001 ] ( AY )

Hâ, Mîm.

[ 046.001 ] ( EO )

Hâ mîm.

[ 046.001 ] ( ES )

Hâ mîm.

[ 046.001 ] ( NQ )

Ha-Mim.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings].

[ 046.002 ] ( KK )

ÊóäúÒöíáõ ÇáúßöÊóÇÈö ãöäó Çááøóåö ÇáúÚóÒöíÒö ÇáúÍóßöíãö ﴿ ٢ ﴾

[ 046.002 ] ( MŞ )

 

[ 046.002 ] ( AY )

Bu Kitap’ın (âyet, âyet) indirilmesi Azîz, Hakîm olan Allah’dandır.

[ 046.002 ] ( EO )

Bu kitabın ceste ceste indirilmesi azîz, hakîm Allahdandır.

[ 046.002 ] ( ES )

Bu kitabın indirilişi, çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.

[ 046.002 ] ( NQ )

The revelation of the Book (this Qur'an) is from Allah, the All-Mighty, the All-Wise.

[ 046.003 ] ( KK )

ãóÇ ÎóáóÞúäóÇ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö æóÃóÌóáò ãõÓóãøðì æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÚóãøóÇ ÃõäúÐöÑõæÇ ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 046.003 ] ( MŞ )

 

[ 046.003 ] ( AY )

Biz göklerle yeri ve aralarındakileri, ancak adaletle ve (sona erecekleri) muayyen bir müddet ile yarattık. Kâfir olanlar ise, korkutuldukları şeylerden yüz çevirmektedirler.

[ 046.003 ] ( EO )

Biz o Gökleri ve Yeri ancak hakk ile ve müsemmâ bir ecel ile yarattık, küfredenler ise inzar edildikleri şeylerden alındırmıyorlar.

[ 046.003 ] ( ES )

Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.

[ 046.003 ] ( NQ )

We created not the heavens and the earth and all that is between them except with truth, and for an appointed term. But those who disbelieve turn away from that whereof they are warned.

[ 046.004 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú ãóÇ ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÃóÑõæäöí ãóÇÐóÇ ÎóáóÞõæÇ ãöäó ÇáúÃóÑúÖö Ãóãú áóåõãú ÔöÑúßñ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö ÇöíÊõæäöí ÈößöÊóÇÈò ãöäú ÞóÈúáö åóÐóÇ Ãóæú ÃóËóÇÑóÉò ãöäú Úöáúãò Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٤ ﴾

[ 046.004 ] ( MŞ )

 

[ 046.004 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, o kâfirlere) de ki: “ Allah’dan başka ibâdet ettiklerinizi bana bildirin; yerde olan şeylerden hangisini yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var, (gökleri Allah ile beraber mi yarattılar)? Haydin bana bu Kur’ân’dan önce bir kitap, yahut ilimden bir eser getirin, eğer (söylediklerinizde) doğru iseniz.”

[ 046.004 ] ( EO )

De ki: şimdi baksanız a şu sizin Allahın berîsinden yalvarıb durduklarınıza, gösterin bana onlar Arzdan hangi cüz'ü yaratmışlar, yoksa onların Göklerde mi bir ortaklıkları var? Haydin bana bundan evvel bir kitab yâhud ılimden bir eser getirin eğer sadıksanız.

[ 046.004 ] ( ES )

Ey Muhammed! De ki: "Allah'tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Onlar yerden ne yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerin yaradılışında bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru söyleyen kimseler iseniz bana bu Kur'an'dan önce indirilmiş bir kitap veya ilimden bir eser getirin."

[ 046.004 ] ( NQ )

Say (O Muhammad to these pagans): "Think! All that you invoke besides Allah show me! What have they created of the earth? Or have they a share in (the creation of) the heavens? Bring me a Book (revealed before this), or some trace of knowledge (in support of your claims), if you are truthful!"

[ 046.005 ] ( KK )

æóãóäú ÃóÖóáøõ ãöãøóäú íóÏúÚõæ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãóäú áÇó íóÓúÊóÌöíÈõ áóåõ Åöáóì íóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö æóåõãú Úóäú ÏõÚóÇÆöåöãú ÛóÇÝöáõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 046.005 ] ( MŞ )

 

[ 046.005 ] ( AY )

O kimseden daha sapık kim olabilir ki, Allah’ı bırakır da kendisine kıyâmete kadar cevap veremiyecek olan putlara ibâdet eder. Onlar ise, (kendilerine ibâdet edenlerin) ibâdetlerinden habersizdirler.

[ 046.005 ] ( EO )

Hem o kimseden daha şaşkın kim olabilir ki Allahı bırakır da kendisine Kıyamete kadar cevab veremiyecek kimselere duâ eder onlar ise onların duâlarından gafildirler.

[ 046.005 ] ( ES )

Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur.

[ 046.005 ] ( NQ )

And who is more astray than one who calls (invokes) besides Allah, such as will not answer him till the Day of Resurrection, and who are (even) unaware of their calls (invocations) to them?

[ 046.006 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÍõÔöÑó ÇáäøóÇÓõ ßóÇäõæÇ áóåõãú ÃóÚúÏóÇÁð æóßóÇäõæÇ ÈöÚöÈóÇÏóÊöåöãú ßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 046.006 ] ( MŞ )

 

[ 046.006 ] ( AY )

(Kıyâmet günü) insanlar bir araya getirildikleri zaman, putlar kendilerine ibâdet edenlere düşman olurlar ve ibâdetlerini inkâr ederler.

[ 046.006 ] ( EO )

Nâs toplanıp haşrolunduğu vakıt da onlara düşman olurlar ve ıbâdetlerini inkâr ederler.

[ 046.006 ] ( ES )

Kıyamet günü insanlar biraraya toplandığı zaman taptıkları şeyler kendilerine düşman kesilirler. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr ederler.

[ 046.006 ] ( NQ )

And when mankind are gathered (on the Day of Resurrection), they (false deities) will become enemies for them and will deny their worshipping.

[ 046.007 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÊõÊúáóì Úóáóíúåöãú ÂíóÇÊõäóÇ ÈóíøöäóÇÊò ÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áöáúÍóÞøö áóãøóÇ ÌóÇÁóåõãú åóÐóÇ ÓöÍúÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٧ ﴾

[ 046.007 ] ( MŞ )

 

[ 046.007 ] ( AY )

Onlara açık ve parlak olarak âyetlerimiz okunduğu zaman, o kâfirler, kendilerine hak olan o âyetler gelince, dediler ki: “ Bu açık bir sihirdir.”

[ 046.007 ] ( EO )

Karşılarında âyetlerimiz açık açık, parlak parlak okunurken de o küfredenler dediler ki hakka, kendilerine geldiği zaman: bu parlak bir sihir.

[ 046.007 ] ( ES )

Bizim âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkâr edenler kendilerine gelen hak kitap için: "Bu apaçık bir büyüdür." dediler.

[ 046.007 ] ( NQ )

And when Our Clear Verses are recited to them, the disbelievers say of the truth (this Qur'an), when it reaches them: "This is plain magic!"

[ 046.008 ] ( KK )

Ãóãú íóÞõæáõæäó ÇÝúÊóÑóÇåõ Þõáú Åöäö ÇÝúÊóÑóíúÊõåõ ÝóáÇó Êóãúáößõæäó áöí ãöäó Çááøóåö ÔóíúÆðÇ åõæó ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ ÊõÝöíÖõæäó Ýöíåö ßóÝóì Èöåö ÔóåöíÏðÇ Èóíúäöí æóÈóíúäóßõãú æóåõæó ÇáúÛóÝõæÑõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ٨ ﴾

[ 046.008 ] ( MŞ )

 

[ 046.008 ] ( AY )

yahut: “Kur’ân’ı kendisi uydurdu.” derler. (Ey Resûlüm), de ki: Eğer ben onu uydurdumsa, siz beni Allah’dan kurtaracak hiç bir şeye sahip olamazsınız; O, sizin içine dalıb durduğunuz (Kur’ân’a dair) itirafları çok iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O, Gafûr’dur = mağfireti boldur, Rahîm’dir = çok merhametlidir.

[ 046.008 ] ( EO )

Yok, iftirâ etti mi diyorlar? De ki: ben onu iftirâ ettimse siz beni Allahdan kurtaracak hiç bir şey'e mâlik olamazsınız ve o sizin neye yaygara edip durduğunuzu pek âlâ bilir, ona benimle aranızda şâhid o yeter, hem de gafûr, rahîm o.

[ 046.008 ] ( ES )

Yoksa, "Onu (Muhammed) uydurdu." mu diyorlar? Sen de ki: "Eğer onu ben uydurmuşsam Allah'tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O sizin yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

[ 046.008 ] ( NQ )

Or say they: "He (Muhammad ) has fabricated it." Say: "If I have fabricated it, still you have no power to support me against Allah. He knows best of what you say among yourselves concerning it (i.e. this Qur'an)! Sufficient is He for a witness between me and you! And He is the Oft-Forgiving, the Most Merciful."

[ 046.009 ] ( KK )

Þõáú ãóÇ ßõäúÊõ ÈöÏúÚðÇ ãöäó ÇáÑøõÓõáö æóãóÇ ÃóÏúÑöí ãóÇ íõÝúÚóáõ Èöí æóáÇó Èößõãú Åöäú ÃóÊøóÈöÚõ ÅöáÇøó ãóÇ íõæÍóì Åöáóíøó æóãóÇ ÃóäóÇ ÅöáÇøó äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٩ ﴾

[ 046.009 ] ( MŞ )

 

[ 046.009 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, onlara) de ki: “ Ben peygamberler içinden bir türedi değilim. Bana ve size (dünya ve Âhirette bütün tafsilatı ile) ne yapılacağını da bilmiyorum, (gaybi Allah bilir); ancak bana gönderilen vahye uyuyorum. Ben sırf (Allah’ın azabından) korkutan bir peygamberim.

[ 046.009 ] ( EO )

De ki: ben Peygamberler içinden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum, yalnız bana gönderilen vahye ittiba' ediyorum, ben başka değil, açık bir nezîrim.

[ 046.009 ] ( ES )

Ey Muhammed! De ki: "Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

[ 046.009 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ):"I am not a new thing among the Messengers (of Allah) (i.e. I am not the first Messenger) nor do I know what will be done with me or with you. I only follow that which is revealed to me, and I am but a plain warner."

[ 046.010 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ßóÇäó ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö æóßóÝóÑúÊõãú Èöåö æóÔóåöÏó ÔóÇåöÏñ ãöäú Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó Úóáóì ãöËúáöåö ÝóÂãóäó æóÇÓúÊóßúÈóÑúÊõãú Åöäøó Çááøóåó áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 046.010 ] ( MŞ )

 

[ 046.010 ] ( AY )

(Yahûdî’lere) de ki: “ Şunu iyice düşünüp bana haber verin: Eğer bu Kur’ân Allah tarafından gönderilmiş de, siz onu inkâr ettinizse ve İsrâîloğullarından bir şahid, Kur’ân’ın (Tevhîd esaslarında) benzerine (Tevrât’a ve ondaki manalara dayanarak) şahidlik edip îman getirdi de siz kibirlendinizse, (artık zâlimler değil misiniz)? Şüphe yok ki Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.”

[ 046.010 ] ( EO )

De ki: şuna vicdanınızda bir re'y edindiniz mi? Eğer bu, Allah tarafından da siz ona küfrettinizse ve Benî İsraîlden bir şâhid onun misline şehadet edip iyman getirdi de siz kibretmek istedinizse? Şübhe yok ki Allah zâlimleri doğru yola çıkarmaz.

[ 046.010 ] ( ES )

De ki: "Ne dersiniz, eğer bu Kur'an Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, bununla birlikte İsrailoğulları'ndan bir şahit de onun bir benzerini (Tevrat'ta görüp) inanmışken siz hala büyüklük taslarsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz ki, Allah zalim bir topluluğu doğru yola iletmez."

[ 046.010 ] ( NQ )

Say: "Tell me! If this (Qur'an) is from Allah, and you deny it, and a witness from among the Children of Israel ('Abdullah bin Salam ) testifies that this Qur'an is from Allah [like the Taurat (Torah)], so he believed (embraced Islam) while you are too proud (to believe)." Verily! Allah guides not the people who are Zalimun (polytheists, disbelievers and wrong-doing).

[ 046.011 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áóæú ßóÇäó ÎóíúÑðÇ ãóÇ ÓóÈóÞõæäóÇ Åöáóíúåö æóÅöÐú áóãú íóåúÊóÏõæÇ Èöåö ÝóÓóíóÞõæáõæäó åóÐóÇ ÅöÝúßñ ÞóÏöíãñ ﴿ ١١ ﴾

[ 046.011 ] ( MŞ )

 

[ 046.011 ] ( AY )

Bir de kâfirler, îman edenler hakkında şöyle dediler: “ Eğer o (Peygamberin dîni) hayır olsaydı, bizden evvel (fakirler ve biçareler) ona koşmazlardı.” Böyle demekle, maksadlarına erişemeyince de; (Ku’an’ı inkâr etmek için) şöyle diyecekler: “ bu Kur’ân eski bir yalandır.”

[ 046.011 ] ( EO )

Bir de küfredenler, iyman edenler hakkında dediler ki: eğer o bir hayr olsa idi bizden evvel ona koşmazlardı, bununla muvaffak olamayınca da şöyle diyecekler: bu eski bir yalan.

[ 046.011 ] ( ES )

İnkâr edenler, iman ednler için: "Eğer İslâm'da bir hayır olsaydı onlar, onu kabulde bizi geçemezlerdi." derler. Bununla muvaffak olamayınca da: "Bu eski bir yalandır." diyeceklerdir.

[ 046.011 ] ( NQ )

And those who disbelieve (strong and wealthy) say of those who believe (weak and poor): "Had it (Islamic Monotheism to which Muhammad is inviting mankind) been a good thing, they (weak and poor) would not have preceded us thereto!" And when they have not let themselves be guided by it (this Qur'an), they say: "This is an ancient lie!"

[ 046.012 ] ( KK )

æóãöäú ÞóÈúáöåö ßöÊóÇÈõ ãõæÓóì ÅöãóÇãðÇ æóÑóÍúãóÉð æóåóÐóÇ ßöÊóÇÈñ ãõÕóÏøöÞñ áöÓóÇäðÇ ÚóÑóÈöíøðÇ áöíõäúÐöÑó ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ æóÈõÔúÑóì áöáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 046.012 ] ( MŞ )

 

[ 046.012 ] ( AY )

Kur’ân’dan önce de, bir rehber ve bir rahmet olduğu hâlde Mûsa’nın kitabı (Tevrât) vardı. İşte bu (Kur’ân) da, zâlimleri korkutmak ve mü'minleri müjdelemek için Arabca bir dille (gönderilen ve tevhîd esaslarında Tevrât’ı) tasdik eden bir kitabdır.

[ 046.012 ] ( EO )

Onun önünden Musânın kitabı var; bir imam ve rahmet, bu da tasdıklayıcı bir kitab, Arabca dilli, zulm edenleri inzar için ve muhsinlere müjde.

[ 046.012 ] ( ES )

Kur'ân'dan önce de bir rehber ve rahmet olarak Musa'nın kitabı Tevrat vardı. Bu Kur'ân ise zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanları müjdelemek için Arap lisanı ile indirilen ve kendinden öncekileri tasdik eden bir kitaptır.

[ 046.012 ] ( NQ )

And before this was the Scripture of Musa (Moses) as a guide and a mercy. And this is a confirming Book (the Qur'an) in the Arabic language, to warn those who do wrong, and as glad tidings to the Muhsinun (good-doers - see V.2:112).

[ 046.013 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÞóÇáõæÇ ÑóÈøõäóÇ Çááøóåõ Ëõãøó ÇÓúÊóÞóÇãõæÇ ÝóáÇó ÎóæúÝñ Úóáóíúåöãú æóáÇó åõãú íóÍúÒóäõæäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 046.013 ] ( MŞ )

 

[ 046.013 ] ( AY )

“Rabbimiz Allah’dır.” deyib, sonra (dinin hükümlerine uyarak) doğru gidenler (var ya), onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmıyacaklardır.

[ 046.013 ] ( EO )

Rabbımız Allah deyip de sonra doğru gidenler, her halde onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun olmıyacaklardır.

[ 046.013 ] ( ES )

"Gerçekten Rabbimiz Allah'tır." deyip, sonra da dosdoğru olanlara gelince onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

[ 046.013 ] ( NQ )

Verily, those who say: "Our Lord is (only) Allah," and thereafter Istaqamu (i.e. stood firm and straight on the Islamic Faith of Monotheism by abstaining from all kinds of sins and evil deeds which Allah has forbidden and by performing all kinds of good deeds which He has ordained), on them shall be no fear, nor shall they grieve.

[ 046.014 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÌóäøóÉö ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÌóÒóÇÁð ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 046.014 ] ( MŞ )

 

[ 046.014 ] ( AY )

Onlar cennet’liktirler. İşledikleri amellere mükâfat olarak orada ebedi kalacaklardır.

[ 046.014 ] ( EO )

Onlar Eshabı Cennettir, işledikleri amellere mükâfâten orada ebedî kalacaklardır.

[ 046.014 ] ( ES )

İşte onlar cennetlikdirler, yaptıklarına karşılık orada ebedi olarak kalacaklardır.

[ 046.014 ] ( NQ )

Such shall be the dwellers of Paradise, abiding therein (forever), a reward for what they used to do.

[ 046.015 ] ( KK )

æóæóÕøóíúäóÇ ÇáúÅöäúÓóÇäó ÈöæóÇáöÏóíúåö ÅöÍúÓóÇäðÇ ÍóãóáóÊúåõ Ãõãøõåõ ßõÑúåðÇ æóæóÖóÚóÊúåõ ßõÑúåðÇ æóÍóãúáõåõ æóÝöÕóÇáõåõ ËóáÇóËõæäó ÔóåúÑðÇ ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÈóáóÛó ÃóÔõÏøóåõ æóÈóáóÛó ÃóÑúÈóÚöíäó ÓóäóÉð ÞóÇáó ÑóÈøö ÃóæúÒöÚúäöí Ãóäú ÃóÔúßõÑó äöÚúãóÊóßó ÇáøóÊöí ÃóäúÚóãúÊó Úóáóíøó æóÚóáóì æóÇáöÏóíøó æóÃóäú ÃóÚúãóáó ÕóÇáöÍðÇ ÊóÑúÖóÇåõ æóÃóÕúáöÍú áöí Ýöí ÐõÑøöíøóÊöí Åöäøöí ÊõÈúÊõ Åöáóíúßó æóÅöäøöí ãöäó ÇáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 046.015 ] ( MŞ )

 

[ 046.015 ] ( AY )

Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu (karnında) zahmetle taşıdı ve onu zahmetle doğurdu. Onun (ana karnında) taşınması ile sütten kesilme müddeti otuz aydır. (Hamlin en az müddeti altı ay ve sütten kesilme müddeti iki yıl ki, hepsi otuz ay eder). Nihâyet insan kemaline (18-30 yaşlarına) erdiği ve kırk yaşına girdiği zaman şöyle demiştir: “ Ey Rabbim! Bana öyle ilham et ki, hem bana, hem de ana-babama ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın Sâlih bir amel işliyeyim. Zürriyetim hakkında da benim için salâh hâli nasib eyle. Çünkü ben tevbe edip sana döndüm ve ben gerçek müslümanlardanım.”

[ 046.015 ] ( EO )

Hem biz o insana vâliydeyni hakkında ıhsan tavsiye ettik, anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle vaz'etti, hamliyle süd kesimi de otuz ay, nihâyet kemaline irdiği ve kırk yaşına girdiği zaman «yarab! dedi: beni öyle sevk et ki bana ve anama babama in'am buyurduğun ni'metine şükredeyim ve razıy olacağın salıh bir amel işliyeyim, zürriyyetim hakkında da benim için ıslâh nasîb eyle, çünkü ben tevbe ile cidden sana yüz tuttum ve ben gerçek müslimanlardanım.

[ 046.015 ] ( ES )

Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım."

[ 046.015 ] ( NQ )

And We have enjoined on man to be dutiful and kind to his parents. His mother bears him with hardship and she brings him forth with hardship, and the bearing of him, and the weaning of him is thirty (30) months, till when he attains full strength and reaches forty years, he says: "My Lord! Grant me the power and ability that I may be grateful for Your Favour which You have bestowed upon me and upon my parents, and that I may do righteous good deeds, such as please You, and make my off-spring good. Truly, I have turned to You in repentance, and truly, I am one of the Muslims (submitting to Your Will)."

[ 046.016 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó äóÊóÞóÈøóáõ Úóäúåõãú ÃóÍúÓóäó ãóÇ ÚóãöáõæÇ æóäóÊóÌÇæóÒõ Úóäú ÓóíøöÆóÇÊöåöãú Ýöí ÃóÕúÍóÇÈö ÇáúÌóäøóÉö æóÚúÏó ÇáÕøöÏúÞö ÇáøóÐöí ßóÇäõæÇ íõæÚóÏõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 046.016 ] ( MŞ )

 

[ 046.016 ] ( AY )

İşte bu sözü söyliyenler, cennetliklerle beraber (cennette) o seçkinlerdir ki, kendilerinden işledikleri güzel ameli kabul edeceğiz ve günahlarını bağışlayacağız. Bu, onların vaad edilmiş bulundukları gerçek bir vaaddir.

[ 046.016 ] ( EO )

İşte bunlar Eshabı Cennet içinde o mumtazlardır ki kendilerinden yaptıkları amellerin en güzelini kabullanacağız ve günahlarından geçeceğiz, bu şaşmaz doğru va'd iledir ki va'd olunmakta bulunuyorlar.

[ 046.016 ] ( ES )

İşte yaptıklarının en güzelini kendilerinden kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu onlara vaad edilmiş olan dosdoğru bir sözdür.

[ 046.016 ] ( NQ )

They are those from whom We shall accept the best of their deeds and overlook their evil deeds. (They shall be) among the dwellers of Paradise, a promise of truth, which they have been promised.

[ 046.017 ] ( KK )

æóÇáøóÐöí ÞóÇáó áöæóÇáöÏóíúåö ÃõÝøò áóßõãóÇ ÃóÊóÚöÏóÇäöäöí Ãóäú ÃõÎúÑóÌó æóÞóÏú ÎóáóÊö ÇáúÞõÑõæäõ ãöäú ÞóÈúáöí æóåõãóÇ íóÓúÊóÛöíËóÇäö Çááøóåó æóíúáóßó Âãöäú Åöäøó æóÚúÏó Çááøóåö ÍóÞøñ ÝóíóÞõæáõ ãóÇ åóÐóÇ ÅöáÇøó ÃóÓóÇØöíÑõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 046.017 ] ( MŞ )

 

[ 046.017 ] ( AY )

(Kendisini Allah’a ve Âhiret gününe îman etmiye davet ettikleri zaman), ana ve babasına: “ Öf size, (usandım sizden)! Benden evvel ne kadar nesiller gelip geçtiği (ve hiç biri dirilmediği) hâlde, beni (kabirden dirilib) çıkarılmakla mı korkutuyorsunuz?” diyen kimse var ya; ana ve babası kendisinden Allah’a elamân çekerek: “ Yazık sana; imana gel. Muhakkak ki Allah’ın vaadi bir gerçektir, (vukubulacaktır).” diyorlar da, o yine diyor ki: “ Bu dediğiniz, (beni imana davet ettiğiniz şeyler) evvelkilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir.”

[ 046.017 ] ( EO )

Şöylesi ise ki: «anasına babasına of size, dedi: bana çıkarılacağımı mı va'dediyorsunuz? Halbuki benden evvel nice karnlar geçmiş; ikisi de Allaha el'eman çekerek yazık sana, iymana gel, her halde Allahın va'di haktır diyorlar da o yine diyor ki: bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değildir.

[ 046.017 ] ( ES )

Ana ve babasına: "Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir." diyen kimseye ana ve babası Allah'a sığınarak "Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi gerçektir." dediklerinde o: "Bu Kur'ân öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" diyordu.

[ 046.017 ] ( NQ )

But he who says to his parents: "Fie upon you both! Do you hold out the promise to me that I shall be raised up (again) when generations before me have passed away (without rising)?" While they (father and mother) invoke Allah for help (and rebuke their son): "Woe to you! Believe! Verily, the Promise of Allah is true." But he says: "This is nothing but the tales of the ancient."

[ 046.018 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÍóÞøó Úóáóíúåöãõ ÇáúÞóæúáõ Ýöí Ãõãóãò ÞóÏú ÎóáóÊú ãöäú ÞóÈúáöåöãú ãöäó ÇáúÌöäøö æóÇáúÇöäúÓö Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ ÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 046.018 ] ( MŞ )

 

[ 046.018 ] ( AY )

İşte bu inançta olanlar, kendilerinden daha evvel gelip geçen insan ve cinlerden, üzerlerine azap gerçekleşmiş ümmetlerle beraberdirler. Çünkü bunlar, aldanıb hep ziyana uğrayanlardır.

[ 046.018 ] ( EO )

İşte bunlar İns-ü Cinden önlerinde geçen ümmetler içinde üzerlerine söz hakk olmuş olan kimselerdir, çünkü bunlar hep husrana mahkûm olmuşlardır.

[ 046.018 ] ( ES )

İşte onlar kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları içerisinde haklarında azab vaadi hak olmuş kimselerdir. Onlar gerçekten hüsrana uğramışlardır.

[ 046.018 ] ( NQ )

They are those against whom the Word (of torment) is justified among the previous generations of jinns and mankind that have passed away. Verily! They are ever the losers.

[ 046.019 ] ( KK )

æóáößõáøò ÏóÑóÌóÇÊñ ãöãøóÇ ÚóãöáõæÇ æóáöíõæóÝøöíóåõãú ÃóÚúãóÇáóåõãú æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 046.019 ] ( MŞ )

 

[ 046.019 ] ( AY )

Herkesin işlediği amellere göre dereceleri vardır. Tâ ki, kendilerine haksızlık edilmiyerek bütün amellerinin karşılığı onlara ödensin.

[ 046.019 ] ( EO )

Her biri için de yaptıkları amellerden dereceler vardır, bu da hiç hakları yenmiyerek bütün amellerini kendilerine temamen ödemek içindir.

[ 046.019 ] ( ES )

Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak verir. Onlara haksızlık edilmez.

[ 046.019 ] ( NQ )

And for all, there will be degrees according to that which they did, that He (Allah) may recompense them in full for their deeds. And they will not be wronged.

[ 046.020 ] ( KK )

æóíóæúãó íõÚúÑóÖõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Úóáóì ÇáäøóÇÑö ÃóÐúåóÈúÊõãú ØóíøöÈóÇÊößõãú Ýöí ÍóíóÇÊößõãõ ÇáÏøõäúíóÇ æóÇÓúÊóãúÊóÚúÊõãú ÈöåóÇ ÝóÇáúíóæúãó ÊõÌúÒóæúäó ÚóÐóÇÈó Çáúåõæäö ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÓúÊóßúÈöÑõæäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÈöÛóíúÑö ÇáúÍóÞøö æóÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÝúÓõÞõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 046.020 ] ( MŞ )

 

[ 046.020 ] ( AY )

Kâfir olanlara, ateşe arz edilecekleri gün şöyle denir: “ Siz, dünya hayatında bütün zevklerinizi yaşayıb bitirdiniz ve bunlarla sefâ sürdünüz. Artık bugün hakaret azabı ile cezalanacaksınız; çünkü yeryüzünde haksız yere kibir taslıyordunuz, bir de dinden çıkıyordunuz (fâsıklık ediyordunuz).”

[ 046.020 ] ( EO )

Ve küfredenler ateşe arzolunacağı gün şöyle denir: siz bütün tayyibâtınızı  Dünya hayatınızda giderdiniz ve onlarla zevkyab oldunuz, alacağınızı aldınız, artık bu gün hakaret azâbiyle cezalanacaksınız çünkü Yer yüzünde haksızlıkla kibir taslıyordunuz ve çünkü dînden çıkıp fasıklık ediyordunuz.

[ 046.020 ] ( ES )

İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün onlara: "Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla cezalandırılacaksınız." (denir).

[ 046.020 ] ( NQ )

On the Day when those who disbelieve (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) will be exposed to the Fire (it will be said): "You received your good things in the life of the world, and you took your pleasure therein. Now this Day you shall be recompensed with a torment of humiliation, because you were arrogant in the land without a right, and because you used to rebel and disobey (Allah).

[ 046.021 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú ÃóÎóÇ ÚóÇÏò ÅöÐú ÃóäúÐóÑó Þóæúãóåõ ÈöÇáúÃóÍúÞóÇÝö æóÞóÏú ÎóáóÊö ÇáäøõÐõÑõ ãöäú Èóíúäö íóÏóíúåö æóãöäú ÎóáúÝöåö ÃóáÇøó ÊóÚúÈõÏõæÇ ÅöáÇøó Çááøóåó Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Úóáóíúßõãú ÚóÐóÇÈó íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ٢١ ﴾

[ 046.021 ] ( MŞ )

 

[ 046.021 ] ( AY )

Âd kavminin kardeşini, (Hûd aleyhisselâmı) hatırla: Hani bir vakit Ahkâf’da (yaşadıkları kumsal ve engebeli yüksek bir arazide) kavmini şöyle korkutmuştu, ki ondan evvel ve sonra da bir çok peygamberler geçmiştir: “ Allah’dan başkasına ibâdet etmeyin; çünkü ben size (gelecek) korkunç bir günün azabından korkuyorum.”

[ 046.021 ] ( EO )

Bir de Âdın kardeşini an, Ahkafta kavmını inzar ettiği vaktı: ki önünden ve ardından nice nezîrler de geçmiştir, Allahdan başka ma'bud tanımayın diye, çünkü ben size büyük bir günün azâbından korkuyorum.

[ 046.021 ] ( ES )

Ey Muhammed! Âd kavminin kardeşi Hud'u hatırla. Hani O, Ahkâf denilen yerde kavmini uyarmıştı. O'ndan önce ve sonra da nice peygamberler gelip geçmiştir. Hud, kavmine: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Çünkü ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." demişti.

[ 046.021 ] ( NQ )

And remember (Hud) the brother of 'Ad, when he warned his people in Al-Ahqaf (the curved sand-hills in the southern part of Arabian Peninsula). And surely, there have passed away warners before him and after him (saying): "Worship none but Allah; truly, I fear for you the torment of a mighty Day."

[ 046.022 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÌöÆúÊóäóÇ áöÊóÃúÝößóäóÇ Úóäú ÂáöåóÊöäóÇ ÝóÃúÊöäóÇ ÈöãóÇ ÊóÚöÏõäóÇ Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 046.022 ] ( MŞ )

 

[ 046.022 ] ( AY )

Onlar (Hûd’a) dediler ki: “ Sen, ibâdet ettiğimiz putlarımızdan bizi çevirmek için mi bize geldin? Haydi, eğer doğru söyliyenlerdensen, bize vaad edip korkuttuğun azabı, getir bize!...”

[ 046.022 ] ( EO )

Sen, dediler: bizi ma'budlarımızdan çevirmek içinmi geldin bize? Haydi getir! O bize va'd edib durduğun azâbı sadıklardan isen.

[ 046.022 ] ( ES )

Onlar: "Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen o bize vaad edip durduğun azabı haydi getir." dediler.

[ 046.022 ] ( NQ )

They said: "Have you come to turn us away from our aliha (gods)? Then bring us that with which you threaten us, if you are one of the truthful!"

[ 046.023 ] ( KK )

ÞóÇáó ÅöäøóãóÇ ÇáúÚöáúãõ ÚöäúÏó Çááøóåö æóÃõÈóáøöÛõßõãú ãóÇ ÃõÑúÓöáúÊõ Èöåö æóáóßöäøöí ÃóÑóÇßõãú ÞóæúãðÇ ÊóÌúåóáõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 046.023 ] ( MŞ )

 

[ 046.023 ] ( AY )

(Hûd, onlara) dedi ki: “ (Azabın inmesine dair) ilim ancak Allah katındadır. Ben size yalnız vahy edildiğim şeyi tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi bir kavim görüyorum ki, cahillik ediyorsunuz, (peygamberlerin vazifesini bilmiyorsunuz).”

[ 046.023 ] ( EO )

Dedi: o ılim ancak Allah yanında, ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum ve lâkin sizi öyle bir kavım görüyorum ki cahillik ediyorsunuz.

[ 046.023 ] ( ES )

Hud: "O azabın ne zaman geleceğine dair ilim Allah katındadır. Ben size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum." dedi.

[ 046.023 ] ( NQ )

He said: "The knowledge (of the time of its coming) is with Allah only, and I convey to you that wherewith I have been sent, but I see that you are a people given to ignorance!"

[ 046.024 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÑóÃóæúåõ ÚóÇÑöÖðÇ ãõÓúÊóÞúÈöáó ÃóæúÏöíóÊöåöãú ÞóÇáõæÇ åóÐóÇ ÚóÇÑöÖñ ãõãúØöÑõäóÇ Èóáú åõæó ãóÇ ÇÓúÊóÚúÌóáúÊõãú Èöåö ÑöíÍñ ÝöíåóÇ ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٢٤ ﴾

[ 046.024 ] ( MŞ )

 

[ 046.024 ] ( AY )

VakTâ ki, o korkutuldukları azabı, (bulundukları) vadilerine doğru gelen bir bulut halinde gördüler, dediler ki: “ Bu, ufukta beliren bir bulut; bize yağmur yağdıracak.” (Hûd aleyhisselâm, onlara şöyle dedi) “ Hayır, o, sizin acele istediğiniz şey. Bir rüzgâr ki, onda çok acıklı bir azap vardır.

[ 046.024 ] ( EO )

Derken vaktâ ki onu vadîlerine karşı gelen bir bulut halinde gördüler, bu, dediler: bir ârız (ufukta beliren bir bulut) bize yağmur yağdıracak, hayır, o sizin acele istediğiniz şey: bir rüzgâr ki onda çok acıklı bir azâb var.

[ 046.024 ] ( ES )

O azabı, vadilerine doğru yayılan bir bulut halinde gördükleri zaman: "Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur." dediler. Hud ise: "O sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. O bir rüzgârdır ki, içerisinde acı bir azab vardır.

[ 046.024 ] ( NQ )

Then, when they saw it as a dense cloud coming towards their valleys, they said: "This is a cloud bringing us rain!" Nay, but it is that (torment) which you were asking to be hastened! a wind wherein is a painful torment!

[ 046.025 ] ( KK )

ÊõÏóãøöÑõ ßõáøó ÔóíúÁò ÈöÃóãúÑö ÑóÈøöåóÇ ÝóÃóÕúÈóÍõæÇ áÇó íõÑóì ÅöáÇøó ãóÓóÇßöäõåõãú ßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáúÞóæúãó ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 046.025 ] ( MŞ )

 

[ 046.025 ] ( AY )

Rabbisinin emri ile herşeyi helâk edecektir.” Nihâyet o hale girdiler ki, meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu. İşte öyle mücrim (inkârcı) bir kavme, biz böyle ceza veririz.

[ 046.025 ] ( EO )

Rabbının emriyle her şey'i tedmir eder, derken öyle oluverdiler ki meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu, işte öyle mücrim bir kavme biz böyle ceza veririz.

[ 046.025 ] ( ES )

O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mahveder." dedi. Nihayet helâk oldular ve evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.

[ 046.025 ] ( NQ )

Destroying everything by the Command of its Lord! So they became such that nothing could be seen except their dwellings! Thus do We recompense the people who are Mujrimun (polytheists, disbelievers, sinners, etc.)!

[ 046.026 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ãóßøóäøóÇåõãú ÝöíãóÇ Åöäú ãóßøóäøóÇßõãú Ýöíåö æóÌóÚóáúäóÇ áóåõãú ÓóãúÚðÇ æóÃóÈúÕóÇÑðÇ æóÃóÝúÆöÏóÉð ÝóãóÇ ÃóÛúäóì Úóäúåõãú ÓóãúÚõåõãú æóáÇó ÃóÈúÕóÇÑõåõãú æóáÇó ÃóÝúÆöÏóÊõåõãú ãöäú ÔóíúÁò ÅöÐú ßóÇäõæÇ íóÌúÍóÏõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóÍóÇÞó Èöåöãú ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæä ﴿ ٢٦ ﴾

[ 046.026 ] ( MŞ )

 

[ 046.026 ] ( AY )

And olsun ki, biz onlara (mal ve kuvvetten ibaret) öyle şeyler vermiştik ki, size o kuvvet ve iktidarı vermemişizdir. Hem (bu nimeti anlasınlar diye) kendilerine kulak, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat ne onların kulağı, ne gözleri, ne de kalpleri kendilerine bir fayda vermedi; Çünkü Allah,’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. O istihza ettikleri azap da kendilerini kuşatıverdi.

[ 046.026 ] ( EO )

Yemîn ile söylerim: doğrusu biz onlara öyle şeyler vermiş idik ki size o kuvvet ve mükneti vermemişizdir, hem kendileri için kulak ve gözler, gönüller yapmış idik ki ne kulakları, ne gözleri, ne gönülleri kendilerine bir faide vermedi, zira Allahın âyetlerini inkâr ediyorlardı, o istihza ettikleri şey de kendilerini kuşatıverdi.

[ 046.026 ] ( ES )

And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşattı.

[ 046.026 ] ( NQ )

And indeed We had firmly established them with that wherewith We have not established you (O Quraish)! And We had assigned them the (faculties of) hearing (ears), seeing (eyes), and hearts, but their hearing (ears), seeing (eyes), and their hearts availed them nothing since they used to deny the Ayat (Allah's Prophets and their Prophethood, proofs, evidences, verses, signs, revelations, etc.) of Allah, and they were completely encircled by that which they used to mock at!

[ 046.027 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóåúáóßúäóÇ ãóÇ Íóæúáóßõãú ãöäó ÇáúÞõÑóì æóÕóÑøóÝúäóÇ ÇáúÂíóÇÊö áóÚóáøóåõãú íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 046.027 ] ( MŞ )

 

[ 046.027 ] ( AY )

Gerçekten biz, etrafınızdaki memleketleri helâk ettik. Âyetleri (türlü şekillerde) açıklayıb beyan da ettik; olur ki, (küfürden) dönerler.

[ 046.027 ] ( EO )

Celâlım hakkı için hakikaten etrafınızdaki memleketleri helâk etmişizdir, âyetleri tasrif de etmiştik, gerekti ki rücu' edeler.

[ 046.027 ] ( ES )

Andolsun ki, biz sizin etrafınızda bulunan bir çok memleketleri helak ettik. Belki tevhide dönerler diye ayetlerimizi çeşitli şekillerde açıkladık.

[ 046.027 ] ( NQ )

And indeed We have destroyed towns (populations) round about you, and We have (repeatedly) shown (them) the Ayat(proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) in various ways that they might return (to the truth and believe in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism).

[ 046.028 ] ( KK )

ÝóáóæúáÇó äóÕóÑóåõãõ ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÎóÐõæÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÞõÑúÈóÇäðÇ ÂáöåóÉð Èóáú ÖóáøõæÇ Úóäúåõãú æóÐóáößó ÅöÝúßõåõãú æóãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 046.028 ] ( MŞ )

 

[ 046.028 ] ( AY )

O vakit, Allah’ın gayrinden, (Allah’a) yakınlık için ilâh edindikleri putlar onları kurtarsalardı ya!... Bilâkis onlardan savuşub gittiler. İşte bu, onların yalanlarının ve iftira edip durdukları şeylerin eseridir.

[ 046.028 ] ( EO )

O vakıt Allahın mâsivâsından yakınlık için ilâh ittihaz eyledikleri kimseler onları kurtarsalardı ya! Bil'âkis onlardan savuşub yittiler gittiler, ki işte onların sapıtmalarının ve uydurup durdukları iftirâlarının hasılı budur.

[ 046.028 ] ( ES )

Allah'ı bırakıp da kendilerine yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhları onlara yardım etselerdi ya! Ama hayır, aksine onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve uydurup durdukları iftiralarıdır.

[ 046.028 ] ( NQ )

Then why did those whom they had taken for aliha (gods) besides Allah, as a way of approach (to Allah) not help them? Nay, but they vanished completely from them (when there came the torment). And that was their lie, and their inventions which they had been inventing (before their destruction).

[ 046.029 ] ( KK )

æóÅöÐú ÕóÑóÝúäóÇ Åöáóíúßó äóÝóÑðÇ ãöäó ÇáúÌöäøö íóÓúÊóãöÚõæäó ÇáúÞõÑúÂäó ÝóáóãøóÇ ÍóÖóÑõæåõ ÞóÇáõæÇ ÃóäúÕöÊõæÇ ÝóáóãøóÇ ÞõÖöíó æóáøóæúÇ Åöáóì Þóæúãöåöãú ãõäúÐöÑöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 046.029 ] ( MŞ )

 

[ 046.029 ] ( AY )

Hatırla ki, cinlerden (on kişiye yakın) bir grubu, Kur’ân dinlemek üzere sana yollamıştık. VakTâ ki, Kur’ân’ın huzuruna vardılar. (Birbirlerine): “ Susun, dinleyin” dediler. Sonra (Hazret-i Peygamber tarafından okunmakta olan Kur’ân) bitirildiği vakit de (cinler Peygambere ve Kur’ân’a îman getirerek) döndüler, (hem îman’a davet, hem de îman getirmiyenleri) korkutmak üzere kavimlerine gittiler.

[ 046.029 ] ( EO )

Bir de şu vaktı anlat ki: Cinlerden bir takımını Kur'an dinlemek üzere sana sevketmiştik, bu suretle vaktâ ki ona hâzır oldular, susun dinleyin dediler, sonra bitirildiği vakıt da döndüler, inzar etmek üzere kavımlarına gittiler.

[ 046.029 ] ( ES )

Ey Muhammed! Hani biz cinlerden bir grubu Kur'ân'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onlar Kur'ân'ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine "susun" dediler. Kur'ân'ın okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.

[ 046.029 ] ( NQ )

And (remember) when We sent towards you (Muhammad ) Nafran (three to ten persons) of the jinns, (quietly) listening to the Qur'an, when they stood in the presence thereof, they said: "Listen in silence!" And when it was finished, they returned to their people, as warners.

[ 046.030 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇÞóæúãóäóÇ ÅöäøóÇ ÓóãöÚúäóÇ ßöÊóÇÈðÇ ÃõäúÒöáó ãöäú ÈóÚúÏö ãõæÓóì ãõÕóÏøöÞðÇ áöãóÇ Èóíúäó íóÏóíúåö íóåúÏöí Åöáóì ÇáúÍóÞøö æóÅöáóì ØóÑöíÞò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٣٠ ﴾

[ 046.030 ] ( MŞ )

 

[ 046.030 ] ( AY )

Şöyle dediler: “ Ey kavmimiz! Gerçekten bizler, (Peygamber tarafından okunan) bir Kitap dinledik ki, Mûsa’dan sonra indirilmiş olup önündekileri (diğer semavî kitabları, îman esaslarında) tasdik ediyor; hakka ve doğru yola erdiriyor.

[ 046.030 ] ( EO )

Ey kavmımız! dediler: haberiniz olsun: bizler bir kitab dinledik, Musâdan sonra indirilmiş önündekini tasdık ediyor, hakka ve bir doğru yola hidâyet eyliyor.

[ 046.030 ] ( ES )

Onlar kavimlerine şöyle dediler: "Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği ve doğru yolu gösteriyor.

[ 046.030 ] ( NQ )

They said: "O our people! Verily! We have heard a Book (this Qur'an) sent down after Musa (Moses), confirming what came before it, it guides to the truth and to a Straight Path (i.e. Islam).

[ 046.031 ] ( KK )

íóÇÞóæúãóäóÇ ÃóÌöíÈõæÇ ÏóÇÚöíó Çááøóåö æóÂãöäõæÇ Èöåö íóÛúÝöÑú áóßõãú ãöäú ÐõäõæÈößõãú æóíõÌöÑúßõãú ãöäú ÚóÐóÇÈò Ãóáöíãò ﴿ ٣١ ﴾

[ 046.031 ] ( MŞ )

 

[ 046.031 ] ( AY )

Ey Kavmimiz! Allah’ın davetçisinin davetine uyun ve ona îman getirin ki, (Rabbiniz) bazı günahlarınızı bağışlasın ve sizi acıklı bir azaptan korusun.”

[ 046.031 ] ( EO )

Ey kavmımız! Allahın da'vetcisine icâbet edin ve ona iyman getirin ki ba'zı günahlarınıza mağfiret buyursun ve sizi elîm bir azâbdan korusun.

[ 046.031 ] ( ES )

Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun ve O'na iman edin ki, Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azabdan korusun."

[ 046.031 ] ( NQ )

O our people! Respond (with obedience) to Allah's Caller (i.e. Allah's Messenger Muhammad ), and believe in him (i.e. believe in that which Muhammad has brought from Allah and follow him). He (Allah) will forgive you of your sins, and will save you from a painful torment (i.e. Hell-fire) .

[ 046.032 ] ( KK )

æóãóäú áÇó íõÌöÈú ÏóÇÚöíó Çááøóåö ÝóáóíúÓó ÈöãõÚúÌöÒò Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáóíúÓó áóåõ ãöäú Ïõæäöåö ÃóæáöíóÇÁõ ÃõæáóÆößó Ýöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٣٢ ﴾

[ 046.032 ] ( MŞ )

 

[ 046.032 ] ( AY )

Kim Allah’ın davetçisinin (Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü Vesselâm’ın) davetine uymazsa, arzda (Allah’ı) aciz bırakacak değildir, (asla başına gelecek azabı engelleyemez). Ona Allah’dan başka sahip olacak yardımcılar da yoktur. Böyleleri, açık bir sapıklık içindedirler.

[ 046.032 ] ( EO )

Ve her kim Allahın da'vetcisine icâbet eylemezse Arzda âciz bırakacak değildir ve ona onun berisinden sahib olacak veliyler de yoktur, öyleler açık bir dalâl içindedirler.

[ 046.032 ] ( ES )

Her kim Allah'ın davetçisine uymazsa bilsin ki, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacak değildir. Onun Allah'tan başka dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içerisindedirler.

[ 046.032 ] ( NQ )

And whosoever does not respond to Allah's Caller, he cannot escape on earth, and there will be no Auliya' (protectors) for him besides Allah (from Allah's Punishment). Those are in manifest error.

[ 046.033 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ Ãóäøó Çááøóåó ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóáóãú íóÚúíó ÈöÎóáúÞöåöäøó ÈöÞóÇÏöÑò Úóáóì Ãóäú íõÍúíöíó ÇáúãóæúÊóì Èóáóì Åöäøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٣٣ ﴾

[ 046.033 ] ( MŞ )

 

[ 046.033 ] ( AY )

Hâlâ (o kâfirler) görüp anlamadılar mı ki, hem gökleri, hem de yeri yaratmış ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah, ölüleri diritmeğe muhakkak kadirdir. Evet, O şüphesiz ki her şeye kadirdir.

[ 046.033 ] ( EO )

Ya görmedilerde mi ki o Gökleri ve Yeri yaratmış ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah ölüleri diriltmeğe muhakkak kâdirdir, evet, hiç şübhe yok ki o her şey'e kadirdir.

[ 046.033 ] ( ES )

Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O'nun herşeye gücü yeter.

[ 046.033 ] ( NQ )

Do they not see that Allah, Who created the heavens and the earth, and was not wearied by their creation, is Able to give life to the dead? Yes, He surely is Able to do all things.

[ 046.034 ] ( KK )

æóíóæúãó íõÚúÑóÖõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Úóáóì ÇáäøóÇÑö ÃóáóíúÓó åóÐóÇ ÈöÇáúÍóÞøö ÞóÇáõæÇ Èóáóì æóÑóÈøöäóÇ ÞóÇáó ÝóÐõæÞõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóßúÝõÑõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 046.034 ] ( MŞ )

 

[ 046.034 ] ( AY )

(Kur’ân’ı ve Peygamberi) inkâr edenler, ateşe arz olunacağı gün, (kendilerine şöyle denilir): “ Nasıl, bu azap gerçek değil mi imiş?” Onlar: “ Evet, Rabbimize yemin ederiz (azap hakdır).” diyecekler. (Allah onlara şöyle) buyuracak: “ Öyle ise, ettiğiniz inkâra karşılık tadın azabı bakalım...”

[ 046.034 ] ( EO )

Ve o küfredenler ateşe arzolunacağı gün: nasıl bu hak değil mi imiş! diye, evet, rabbımız hakkı için diyecekler, buyuracak: «öyle ise haydin tadın azâbı, küfrede geldiğiniz için.

[ 046.034 ] ( ES )

İnkâr edenler ateşe arz olunacakları gün onlara: "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar da: "Rabbimiz Hakk'ı için gerçekmiş!" derler. Allah onlara: "O halde inkâr ettiğinizden dolayı şimdi tadın azabı!" der.

[ 046.034 ] ( NQ )

And on the Day when those who disbelieve will be exposed to the Fire (it will be said to them): "Is this not the truth?" They will say: "Yes, By our Lord!" He will say: "Then taste the torment, because you used to disbelieve!"

[ 046.035 ] ( KK )

ÝóÇÕúÈöÑú ßóãóÇ ÕóÈóÑó ÃõæáõæÇ ÇáúÚóÒúãö ãöäó ÇáÑøõÓõáö æóáÇó ÊóÓúÊóÚúÌöáú áóåõãú ßóÃóäøóåõãú íóæúãó íóÑóæúäó ãóÇ íõæÚóÏõæäó áóãú íóáúÈóËõæÇ ÅöáÇøó ÓóÇÚóÉð ãöäú äóåóÇÑò ÈóáÇóÛñ Ýóåóáú íõåúáóßõ ÅöáÇøó ÇáúÞóæúãõ ÇáúÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 046.035 ] ( MŞ )

 

[ 046.035 ] ( AY )

O hâlde, (Ey Resûlüm, kâfirlerin eziyetlerine karşı), azim sahibleri olan peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında (azap için) acele etme. Onlar, o vaad olundukları acıyı görecekleri gün, sanki gündüzün bir saatinden başka bir müddet dünyada durmamışa döneceklerdir. Bu kadarı, kâfi bir tebliğdir. Öyle ise, fâsıklar (kâfirler) topluluğundan başkası mı helâk edilecektir?

[ 046.035 ] ( EO )

Binâenaleyh ülül'azim Peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında ivedi etme, sanki onlar o va'dolundukları acıyı görecekleri gün gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir; kâfî bir tebliğ, demek ki ihlâk edilecek başka değil, ancak taatten çıkmış fasıklar güruhudur.

[ 046.035 ] ( ES )

Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için (azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan çıkan fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi?

[ 046.035 ] ( NQ )

Therefore be patient (O Muhammad ) as did the Messengers of strong will and be in no haste about them (disbelievers). On the Day when they will see that (torment) with which they are promised (i.e. threatened, it will be) as if they had not stayed more than an hour in a single day. (O mankind! This Qur'an is sufficient as) a clear Message (or proclamation to save yourself from destruction). But shall any be destroyed except the people who are Al-Fasiqun (the rebellious, disobedient to Allah).