DUHAN SURESİ
 

[ 044.001 ] ( KK )

Íã ﴿ ١ ﴾

[ 044.001 ] ( MŞ )

 

[ 044.001 ] ( AY )

Hâ, Mîm.

[ 044.001 ] ( EO )

Hâ, mîm.

[ 044.001 ] ( ES )

Hâ, mîm.

[ 044.001 ] ( NQ )

Ha-Mim.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an and none but Allah (Alone) knows their meanings].

[ 044.002 ] ( KK )

æóÇáúßöÊóÇÈö ÇáúãõÈöíäö ﴿ ٢ ﴾

[ 044.002 ] ( MŞ )

 

[ 044.002 ] ( AY )

(Haram ile helâli açıklayan, ifadesi) parlak Kitap= Kur’ân hakkı için:

[ 044.002 ] ( EO )

Hem kitabı mübîn hakk için.

[ 044.002 ] ( ES )

O apaçık Kitab'a andolsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

[ 044.002 ] ( NQ )

By the manifest Book (this Qur'an) that makes things clear,

[ 044.003 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÃóäúÒóáúäóÇåõ Ýöí áóíúáóÉò ãõÈóÇÑóßóÉò ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ãõäúÐöÑöíäó ﴿ ٣ ﴾

[ 044.003 ] ( MŞ )

 

[ 044.003 ] ( AY )

Gerçekten biz, onu, mübarek bir gecede (Kadir gecesinde) indirdik. Çünkü biz, (Kur’ân’ın hükümleri ile) korkutanız.

[ 044.003 ] ( EO )

Elhak biz onu bir mübârek gecede indirdik, çünkü biz nezîr gönderiyorduk.

[ 044.003 ] ( ES )

O apaçık Kitab'a andolsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

[ 044.003 ] ( NQ )

We sent it (this Qur'an) down on a blessed night [(i.e. night of Qadr, Surah No: 97) in the month of Ramadan,, the 9th month of the Islamic calendar]. Verily, We are ever warning [mankind that Our Torment will reach those who disbelieve in Our Oneness of Lordship and in Our Oneness of worship].

[ 044.004 ] ( KK )

ÝöíåóÇ íõÝúÑóÞõ ßõáøõ ÃóãúÑò Íóßöíãò ﴿ ٤ ﴾

[ 044.004 ] ( MŞ )

 

[ 044.004 ] ( AY )

Her hikmetli iş o mübarek gecede ayırd edilir, (rızık, ecel, iyi ve şerden ibaret bütün işler Kadir gecesinde yazılır).

[ 044.004 ] ( EO )

Bir gece ki her hikmetli emir onda ayırd edilir.

[ 044.004 ] ( ES )

O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

[ 044.004 ] ( NQ )

Therein (that night) is decreed every matter of ordainments .

[ 044.005 ] ( KK )

ÃóãúÑðÇ ãöäú ÚöäúÏöäóÇ ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ãõÑúÓöáöíäó ﴿ ٥ ﴾

[ 044.005 ] ( MŞ )

 

[ 044.005 ] ( AY )

Bu, (hikmetimizin gereği olan) tarafımızdan bir iştir. Çünkü biz peygambere göndereniz.

[ 044.005 ] ( EO )

Tarafımızdan emir, çünkü biz Resul gönderiyorduk.

[ 044.005 ] ( ES )

O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

[ 044.005 ] ( NQ )

Amran (i.e. a Command or this Qur'an or the Decree of every matter) from Us. Verily, We are ever sending (the Messengers),

[ 044.006 ] ( KK )

ÑóÍúãóÉð ãöäú ÑóÈøößó Åöäøóåõ åõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٦ ﴾

[ 044.006 ] ( MŞ )

 

[ 044.006 ] ( AY )

Peygamberi kitabla gönderişimiz de, senin Rabbinden bir rahmettir, nimettir. Gerçekten O, Semî’dir= bütün söylenenleri işitir, Alîm’dir= her hâli bilir.

[ 044.006 ] ( EO )

Rabbından bir rahmet olarak, hakikat o, öyle semî' öyle alîmdir.

[ 044.006 ] ( ES )

O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

[ 044.006 ] ( NQ )

(As) a Mercy from your Lord. Verily! He is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 044.007 ] ( KK )

ÑóÈøö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ Åöäú ßõäúÊõãú ãõæÞöäöíäó ﴿ ٧ ﴾

[ 044.007 ] ( MŞ )

 

[ 044.007 ] ( AY )

O, göklerin ve yerin ve bütün aralarındakinin Rabbidir. (Ey Mekke’liler, göklerin ve yerin Rabbi Allah olduğuna) eğer gerçekten inanıyorsanız, (biliniz ki, Hazret-i Muhammed s.a.v. da peygamberidir).

[ 044.007 ] ( EO )

O Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbıdır ehli yakîn olsanız.

[ 044.007 ] ( ES )

Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.

[ 044.007 ] ( NQ )

The Lord of the heavens and the earth and all that is between them, if you (but) have a faith with certainty.

[ 044.008 ] ( KK )

áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó íõÍúíö æóíõãöíÊõ ÑóÈøõßõãú æóÑóÈøõ ÂÈóÇÆößõãõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٨ ﴾

[ 044.008 ] ( MŞ )

 

[ 044.008 ] ( AY )

O’ndan başka hiç bir İlâh yoktur; hem diriltir, hem öldürür. Hem sizin Rabbinizdir, hem de evvelki atalarınızın Rabbi...

[ 044.008 ] ( EO )

Ondan başka Tanrı yoktur, hem diriltir hem öldürür, hem sizin rabbınız hem de evvelki atalarınızın rabbı.

[ 044.008 ] ( ES )

Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.

[ 044.008 ] ( NQ )

La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He). It is He Who gives life and causes death, your Lord and the Lord of your fore-fathers.

[ 044.009 ] ( KK )

Èóáú åõãú Ýöí Ôóßøò íóáúÚóÈõæäó ﴿ ٩ ﴾

[ 044.009 ] ( MŞ )

 

[ 044.009 ] ( AY )

Fakat onlar, bir şüphe içinde oynuyorlar, (yakînen Allah’a ve Peygambere inanmıyorlar, eğleniyorlar).

[ 044.009 ] ( EO )

Fakat onlar şekk içinde oynuyorlar.

[ 044.009 ] ( ES )

Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.

[ 044.009 ] ( NQ )

Nay! They play in doubt.

[ 044.010 ] ( KK )

ÝóÇÑúÊóÞöÈú íóæúãó ÊóÃúÊöí ÇáÓøóãóÇÁõ ÈöÏõÎóÇäò ãõÈöíäò ﴿ ١٠ ﴾

[ 044.010 ] ( MŞ )

 

[ 044.010 ] ( AY )

O hâlde (Ey Resûlüm), semanın aşikâre bir duman (kıtlık ve açlık) getireceği (azap) gününü gözle.

[ 044.010 ] ( EO )

O halde gözet o Semânın açık bir duman ile geleceği günü.

[ 044.010 ] ( ES )

Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.

[ 044.010 ] ( NQ )

Then wait you for the Day when the sky will bring forth a visible smoke.

[ 044.011 ] ( KK )

íóÛúÔóì ÇáäøóÇÓó åóÐóÇ ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ١١ ﴾

[ 044.011 ] ( MŞ )

 

[ 044.011 ] ( AY )

Öyle bir duman ki, bütün insanları saracaktır. Bu acıklı bir azabdır.

[ 044.011 ] ( EO )

Ki nâsı saracaktır, bu bir elîm azâbdır.

[ 044.011 ] ( ES )

Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azapdır.

[ 044.011 ] ( NQ )

Covering the people, this is a painful torment.

[ 044.012 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ ÇßúÔöÝú ÚóäøóÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÅöäøóÇ ãõÄúãöäõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 044.012 ] ( MŞ )

 

[ 044.012 ] ( AY )

(Onlar şöyle diyecekler): “ Ey Rabbimiz! Bizden bu azabı kaldır; çünkü biz mü'minleriz.”

[ 044.012 ] ( EO )

Rabbenâ! bizden bu azâbı aç, çünkü biz mü'minleriz diyecekler.

[ 044.012 ] ( ES )

O gün insanlar: "Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler.

[ 044.012 ] ( NQ )

(They will say): "Our Lord! Remove the torment from us, really we shall become believers!"

[ 044.013 ] ( KK )

Ãóäøóì áóåõãõ ÇáÐøößúÑóì æóÞóÏú ÌóÇÁóåõãú ÑóÓõæáñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٣ ﴾

[ 044.013 ] ( MŞ )

 

[ 044.013 ] ( AY )

Onlar için düşünmek, ibret almak nerede? Şüphesiz kendilerine apaçık anlatan bir Peygamber geldi de,

[ 044.013 ] ( EO )

Onlara düşünmek, ıbret almak nerede? Kendilerine ap açık anlatan bir Resul geldi de.

[ 044.013 ] ( ES )

Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.

[ 044.013 ] ( NQ )

How can there be for them an admonition (at the time when the torment has reached them), when a Messenger explaining things clearly has already come to them.

[ 044.014 ] ( KK )

Ëõãøó ÊóæóáøóæúÇ Úóäúåõ æóÞóÇáõæÇ ãõÚóáøóãñ ãóÌúäõæäñ ﴿ ١٤ ﴾

[ 044.014 ] ( MŞ )

 

[ 044.014 ] ( AY )

Sonra ondan yüz çevirdiler ve şöyle dediler: “ (Bu peygamberlik iddia eden) öğretilmiştir, mecnundur.”

[ 044.014 ] ( EO )

Sonra ondan döndüler, öğretilmiş dediler, bir mecnun dediler.

[ 044.014 ] ( ES )

Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: "Bu öğretilmiş bir delidir." dediler.

[ 044.014 ] ( NQ )

Then they had turned away from him (Messenger Muhammad ) and said: "One (Muhammad ) taught (by a human being), a madman!"

[ 044.015 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ßóÇÔöÝõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈö ÞóáöíáÇð Åöäøóßõãú ÚóÇÆöÏõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 044.015 ] ( MŞ )

 

[ 044.015 ] ( AY )

Biz o (vaadettiğimiz açlıktan ibaret) azabı biraz kaldıracağız. Fakat siz yine (küfre) döneceksiniz.

[ 044.015 ] ( EO )

Biz o azâbı biraz biraz açacağız, fakat siz yine döneceksiniz.

[ 044.015 ] ( ES )

Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.

[ 044.015 ] ( NQ )

Verily, We shall remove the torment for a while. Verily! You will revert.

[ 044.016 ] ( KK )

íóæúãó äóÈúØöÔõ ÇáúÈóØúÔóÉó ÇáúßõÈúÑóì ÅöäøóÇ ãõäúÊóÞöãõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 044.016 ] ( MŞ )

 

[ 044.016 ] ( AY )

(Kıyâmette veya Bedir’de onları) büyük bir şiddetle kavrıyacağımız gün, şüphesiz biz intikam alırız.

[ 044.016 ] ( EO )

Amma o büyük satvetle sıkıvereceğimiz gün her halde biz intikam alacağız.

[ 044.016 ] ( ES )

Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.

[ 044.016 ] ( NQ )

On the Day when We shall seize you with the greatest grasp. Verily, We will exact retribution.

[ 044.017 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÝóÊóäøóÇ ÞóÈúáóåõãú Þóæúãó ÝöÑúÚóæúäó æóÌóÇÁóåõãú ÑóÓõæáñ ßóÑöíãñ ﴿ ١٧ ﴾

[ 044.017 ] ( MŞ )

 

[ 044.017 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, onlardan (Kureyş’den) önce Fir'avun’un, kavmini imtihan ettik. Onlara da çok şerefli bir peygamber gelmişti.

[ 044.017 ] ( EO )

Celâlım hakkı için onlardan evvel Fir'avnin kavmını fitneye düşürdük, onlara da kerîm bir Resul gelmişti.

[ 044.017 ] ( ES )

Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.

[ 044.017 ] ( NQ )

And indeed We tried before them Fir'aun's (Pharaoh) people, when there came to them a noble Messenger [i.e. Musa (Moses)],

[ 044.018 ] ( KK )

Ãóäú ÃóÏøõæÇ Åöáóíøó ÚöÈóÇÏó Çááøóåö Åöäøöí áóßõãú ÑóÓõæáñ Ãóãöíäñ ﴿ ١٨ ﴾

[ 044.018 ] ( MŞ )

 

[ 044.018 ] ( AY )

Şöyle desin diye: “ Allah’ın kullarını bana bırakın; çünkü ben size güvenilir bir Peygamberim.

[ 044.018 ] ( EO )

Şöyle diye: Allahın kullarını bana teslim edin, çünkü ben size emîn bir Resulüm.

[ 044.018 ] ( ES )

O peygamber onlara şöyle demişti: "Esaretiniz altındaki Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

[ 044.018 ] ( NQ )

Saying: "Restore to me the slaves of Allah (i.e. the Children of Israel). Verily! I am to you a Messenger worthy of all trust,

[ 044.019 ] ( KK )

æóÃóäú áÇó ÊóÚúáõæÇ Úóáóì Çááøóåö Åöäøöí ÂÊöíßõãú ÈöÓõáúØóÇäò ãõÈöíäò ﴿ ١٩ ﴾

[ 044.019 ] ( MŞ )

 

[ 044.019 ] ( AY )

Ve Allah’a karşı baş kaldırmayın; çünkü ben size açık bir bürhanla (peygamberliğime delâlet eden mûcizelerle) geliyorum.

[ 044.019 ] ( EO )

Ve Allaha karşı baş kaldırmayın, çünkü ben size açık bir bürhan ile geliyorum.

[ 044.019 ] ( ES )

Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.

[ 044.019 ] ( NQ )

And exalt not (yourselves) against Allah. Truly, I have come to you with a manifest authority.
 

[ 044.020 ] ( KK )

æóÅöäøöí ÚõÐúÊõ ÈöÑóÈøöí æóÑóÈøößõãú Ãóäú ÊóÑúÌõãõæäö ﴿ ٢٠ ﴾

[ 044.020 ] ( MŞ )

 

[ 044.020 ] ( AY )

Biliniz ki, ben, sizin beni taşlamanızdan (döğüp öldürmenizden) Rabbime ve Rabbinize sığınırım.

[ 044.020 ] ( EO )

Ve haberiniz olsun ki ben sizin beni recminizden rabbım ve rabbınıza sığınmışımdır.

[ 044.020 ] ( ES )

Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

[ 044.020 ] ( NQ )

And truly, I seek refuge in my Lord and your Lord, lest you stone me (or call me a sorcerer or kill me).

[ 044.021 ] ( KK )

æóÅöäú áóãú ÊõÄúãöäõæÇ áöí ÝóÇÚúÊóÒöáõæäö ﴿ ٢١ ﴾

[ 044.021 ] ( MŞ )

 

[ 044.021 ] ( AY )

Eğer bana îman etmezseniz (peygamberliğimi tasdik etmezseniz), benden ayrılın, çekilin.”

[ 044.021 ] ( EO )

Onun için eğer bana iyman etmezseniz bari benden çekilin.

[ 044.021 ] ( ES )

Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın."

[ 044.021 ] ( NQ )

But if you believe me not, then keep away from me and leave me alone.

[ 044.022 ] ( KK )

ÝóÏóÚóÇ ÑóÈøóåõ Ãóäøó åóÄõáÇóÁö Þóæúãñ ãõÌúÑöãõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 044.022 ] ( MŞ )

 

[ 044.022 ] ( AY )

Sonra Mûsa Rabbine şöyle dua etti: “ (Ey Rabbim, bu müşriklere müstahak oldukları cezayı ver; çünkü) bunlar günahkâr bir kavimdir.”

[ 044.022 ] ( EO )

Sonra rabbına duâ etti: bak bunlar mücrim bir kavim dedi.

[ 044.022 ] ( ES )

Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir." diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.

[ 044.022 ] ( NQ )

(But they were aggressive), so he [Musa (Moses)] called upon his Lord (saying): "These are indeed the people who areMujrimun (disbelievers, polytheists, sinners, criminals, etc.)."

[ 044.023 ] ( KK )

ÝóÃóÓúÑö ÈöÚöÈóÇÏöí áóíúáÇð Åöäøóßõãú ãõÊøóÈóÚõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 044.023 ] ( MŞ )

 

[ 044.023 ] ( AY )

(Hak Tealâ buyurdu ki): “Hemen kullarımı geceleyin yürüt; çünkü siz (îman etmiyen Fir'avun ve askerleri tarafından) takib edileceksiniz.

[ 044.023 ] ( EO )

Hemen; buyurdu; kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz ta'kıyb olunacaksınız.

[ 044.023 ] ( ES )

Allah buyurdu ki: "Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.

[ 044.023 ] ( NQ )

(Allah said): "Depart you with My slaves by night. Surely, you will be pursued.

[ 044.024 ] ( KK )

æóÇÊúÑõßö ÇáúÈóÍúÑó ÑóåúæðÇ Åöäøóåõãú ÌõäúÏñ ãõÛúÑóÞõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 044.024 ] ( MŞ )

 

[ 044.024 ] ( AY )

Denizi de (karşı yakaya geçtikten sonra, sana açılan yolu da kapamayıp) açık bırak; çünkü onlar (açık görecekleri bu yola girip) bir ordu halinde boğulmuş olacaklardır.”

[ 044.024 ] ( EO )

Ve denizi açık bırak, çünkü onlar ordu halinde gelip gark olunacaklar.

[ 044.024 ] ( ES )

Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur."

[ 044.024 ] ( NQ )

And leave the sea as it is (quiet and divided). Verily, They are a host to be drowned.

[ 044.025 ] ( KK )

ßóãú ÊóÑóßõæÇ ãöäú ÌóäøóÇÊò æóÚõíõæäò ﴿ ٢٥ ﴾

[ 044.025 ] ( MŞ )

 

[ 044.025 ] ( AY )

(Fir'avun ve ordusu boğulduktan sonra) geriye neler bırakmışlardı! Ne bahçeler, ne kaynaklar...

[ 044.025 ] ( EO )

Neler terketmişlerdi: ne Cennetler, ne kaynaklar,.

[ 044.025 ] ( ES )

Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!

[ 044.025 ] ( NQ )

How many of gardens and springs do they [Fir'aun's (Pharaoh) people] left.

[ 044.026 ] ( KK )

æóÒõÑõæÚò æóãóÞóÇãò ßóÑöíãò ﴿ ٢٦ ﴾

[ 044.026 ] ( MŞ )

 

[ 044.026 ] ( AY )

Ne çiftlikler, ne güzel konaklar...

[ 044.026 ] ( EO )

ne çiftlikler, ne kerîm makam.

[ 044.026 ] ( ES )

Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,

[ 044.026 ] ( NQ )

And green crops (fields etc.) and goodly places,

[ 044.027 ] ( KK )

æóäóÚúãóÉò ßóÇäõæÇ ÝöíåóÇ ÝóÇßöåöíäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 044.027 ] ( MŞ )

 

[ 044.027 ] ( AY )

İçinde zevk sürdükleri ne nimet ve refah...

[ 044.027 ] ( EO )

Ve içinde zevk sürdükleri ne ni'met ve refah.

[ 044.027 ] ( ES )

Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!

[ 044.027 ] ( NQ )

And comforts of life wherein they used to take delight!

[ 044.028 ] ( KK )

ßóÐóáößó æóÃóæúÑóËúäóÇåóÇ ÞóæúãðÇ ÂÎóÑöíäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 044.028 ] ( MŞ )

 

[ 044.028 ] ( AY )

İşte bize isyan edenlere böyle yaparız. Onların mülklerini başka bir kavme mirâs bıraktık.

[ 044.028 ] ( EO )

Evet öyle ve hep onları başka bir kavma miras kıldık.

[ 044.028 ] ( ES )

İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

[ 044.028 ] ( NQ )

Thus (it was)! And We made other people inherit them (i.e. We made the Children of Israel to inherit the kingdom of Egypt).

[ 044.029 ] ( KK )

ÝóãóÇ ÈóßóÊú Úóáóíúåöãõ ÇáÓøóãóÇÁõ æóÇáúÃóÑúÖõ æóãóÇ ßóÇäõæÇ ãõäúÙóÑöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 044.029 ] ( MŞ )

 

[ 044.029 ] ( AY )

Nihâyet (Fir'avun ve kavminin) üzerlerine ne gök ağladı, ne yer; ne de (azap bakımından) geciktirildiler.

[ 044.029 ] ( EO )

Binnetice ne Gök ağladı üzerlerine ne Yer ne de imhal olundular.

[ 044.029 ] ( ES )

Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

[ 044.029 ] ( NQ )

And the heavens and the earth wept not for them , nor were they given a respite.

[ 044.030 ] ( KK )

æóáóÞóÏú äóÌøóíúäóÇ Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ãöäó ÇáúÚóÐóÇÈö Çáúãõåöíäö ﴿ ٣٠ ﴾

[ 044.030 ] ( MŞ )

 

[ 044.030 ] ( AY )

Gerçekten İsrâîloğullarını kurtarmıştık o zilletli azaptan:

[ 044.030 ] ( EO )

Celâlım hakkı için, Beni İsraîli kurtarmıştık: o ihanetli azâbdan.

[ 044.030 ] ( ES )

Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.

[ 044.030 ] ( NQ )

And indeed We saved the Children of Israel from the humiliating torment,

[ 044.031 ] ( KK )

ãöäú ÝöÑúÚóæúäó Åöäøóåõ ßóÇäó ÚóÇáöíðÇ ãöäó ÇáúãõÓúÑöÝöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 044.031 ] ( MŞ )

 

[ 044.031 ] ( AY )

Fir'avun’dan (esaretinden ve oğullarının öldürülmesinden). Çünkü o azgın müsriflerdendi, (şirke varanlardandı).

[ 044.031 ] ( EO )

Fir'avinden, çünkü o üstün müsriflerden idi.

[ 044.031 ] ( ES )

Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.

[ 044.031 ] ( NQ )

From Fir'aun (Pharaoh); Verily! He was arrogant and was of the Musrifun (those who transgress beyond bound in spending and other things and commit great sins).

[ 044.032 ] ( KK )

æóáóÞóÏö ÇÎúÊóÑúäóÇåõãú Úóáóì Úöáúãò Úóáóì ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 044.032 ] ( MŞ )

 

[ 044.032 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, biz İsrâîloğullarına, bildiğimiz gibi, âlemlerin üstünde hayır vermiştik.

[ 044.032 ] ( EO )

Ve şanım hakkı için: biz onları bir ılim üzere âlemîne karşı ıhtıyar eylemiştik.

[ 044.032 ] ( ES )

Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.

[ 044.032 ] ( NQ )

And We chose them (the Children of Israel) above the 'Alamin (mankind, and jinns) [during the time of Musa (Moses)] with knowledge,

[ 044.033 ] ( KK )

æóÂÊóíúäóÇåõãú ãöäó ÇáúÂíóÇÊö ãóÇ Ýöíåö ÈóáÇóÁñ ãõÈöíäñ ﴿ ٣٣ ﴾

[ 044.033 ] ( MŞ )

 

[ 044.033 ] ( AY )

Ve onlara (denizin açılması, bıldırcın ve kudret helvası gibi) alâmetlerden öylesini vermiştik ki, onda büyük bir nimet vardı.

[ 044.033 ] ( EO )

Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir ni'met ile imtihan vardı.

[ 044.033 ] ( ES )

Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.

[ 044.033 ] ( NQ )

And granted them signs in which there was a plain trial.

[ 044.034 ] ( KK )

Åöäøó åóÄõáÇóÁö áóíóÞõæáõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 044.034 ] ( MŞ )

 

[ 044.034 ] ( AY )

Fakat (Ey Resûlüm, senin kavmin olan) şunlar diyorlar ki:

[ 044.034 ] ( EO )

Fakat şu berikiler diyorlar ki:.

[ 044.034 ] ( ES )

Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:

[ 044.034 ] ( NQ )

Verily, these (Quraish) people are saying:

[ 044.035 ] ( KK )

Åöäú åöíó ÅöáÇøó ãóæúÊóÊõäóÇ ÇáúÃõæáóì æóãóÇ äóÍúäõ ÈöãõäúÔóÑöíäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 044.035 ] ( MŞ )

 

[ 044.035 ] ( AY )

“İlk ölümümüzden başka bir şey yok ve biz yeniden diriltilecek değiliz.

[ 044.035 ] ( EO )

ilk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz.

[ 044.035 ] ( ES )

"Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.

[ 044.035 ] ( NQ )

There is nothing but our first death, and we shall not be resurrected.
 

[ 044.036 ] ( KK )

ÝóÃúÊõæÇ ÈöÂÈóÇÆöäóÇ Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 044.036 ] ( MŞ )

 

[ 044.036 ] ( AY )

(Ey öldükten sonra dirileceğimize inananlar) eğer doğru iseniz haydi getirin babalarımızı... (onları diriltin de, dirilmenin hak olduğunu bize haber versinler).”

[ 044.036 ] ( EO )

Haydi getirin babalarımızı doğru iseniz.

[ 044.036 ] ( ES )

Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."

[ 044.036 ] ( NQ )

Then bring back our fore-fathers, if you speak the truth!"

[ 044.037 ] ( KK )

Ãóåõãú ÎóíúÑñ Ãóãú Þóæúãõ ÊõÈøóÚò æóÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ÃóåúáóßúäóÇåõãú Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 044.037 ] ( MŞ )

 

[ 044.037 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, kuvvet ve şiddet bakımından) senin kavmin mi hayırlı, yoksa (etbaı çok) Tübba’ın kavmi ve onlardan evvelkiler mi? Hep onları helâk ettik çünkü günahkâr idiler.

[ 044.037 ] ( EO )

Ya onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmı ve onlardan evvelkilermi? Hep onları helâk ettik, çünkü mücrim idiler.

[ 044.037 ] ( ES )

Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.

[ 044.037 ] ( NQ )

Are they better or the people of Tubba' and those before them? We destroyed them because they were indeed Mujrimun(disbelievers, polytheists, sinners, criminals, etc.).

[ 044.038 ] ( KK )

æóãóÇ ÎóáóÞúäóÇ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ áÇóÚöÈöíäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 044.038 ] ( MŞ )

 

[ 044.038 ] ( AY )

Biz göklerle yeri ve aralarındakileri, eğlence ve boşuna iş yapanlar olarak yaratmadık.

[ 044.038 ] ( EO )

Ve biz o Göklerle Yeri ve aralarındakileri oyunculukla yaratmadık.

[ 044.038 ] ( ES )

Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

[ 044.038 ] ( NQ )

And We created not the heavens and the earth, and all that is between them, for mere play,

[ 044.039 ] ( KK )

ãóÇ ÎóáóÞúäóÇåõãóÇ ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 044.039 ] ( MŞ )

 

[ 044.039 ] ( AY )

Ancak bunları (îman ve itâatı gerektiren) hak için yarattık; fakat onların, (Mekke kâfirlerinin) çoğu bilmezler.

[ 044.039 ] ( EO )

İkisini de ancak hak sebebiyle yarattık ve lâkin pek çokları bilmezler.

[ 044.039 ] ( ES )

Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

[ 044.039 ] ( NQ )

We created them not except with truth (i.e. to examine and test those who are obedient and those who are disobedient and then reward the obedient ones and punish the disobedient ones), but most of them know not.

[ 044.040 ] ( KK )

Åöäøó íóæúãó ÇáúÝóÕúáö ãöíÞóÇÊõåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 044.040 ] ( MŞ )

 

[ 044.040 ] ( AY )

(Kıyâmette haklı ile haksızın ayırd edileceği) o fâsıl günü, (kendilerine azap vaad edilen) bütün insanların azap vaktidir.

[ 044.040 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki o fasıl günü hepinizin mikatıdır.

[ 044.040 ] ( ES )

Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.

[ 044.040 ] ( NQ )

Verily, the Day of Judgement (when Allah will judge between the creatures) is the time appointed for all of them,

[ 044.041 ] ( KK )

íóæúãó áÇó íõÛúäöí ãóæúáðì Úóäú ãóæúáðì ÔóíúÆðÇ æóáÇó åõãú íõäúÕóÑõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 044.041 ] ( MŞ )

 

[ 044.041 ] ( AY )

O gün dost, dostdan hiç bir şeyi (azabı) engelliyemez ve kendilerine yardım da olunmaz.

[ 044.041 ] ( EO )

O gün ki yar yardan bir şey def'edemez ve bir taraftan yardım da olunmazlar.

[ 044.041 ] ( ES )

O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.

[ 044.041 ] ( NQ )

The Day when Maulan (a near relative) cannot avail Maulan (a near relative) in aught, and no help can they receive,

[ 044.042 ] ( KK )

ÅöáÇøó ãóäú ÑóÍöãó Çááøóåõ Åöäøóåõ åõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 044.042 ] ( MŞ )

 

[ 044.042 ] ( AY )

Ancak Allah’ın merhamet ettiği kimseler böyle değil. (Bunlar birbirlerine şefaat eden mü'minlerdir). Çünkü O Azîz’dir= kâfirlerden intikam alır, Rahîm’dir= mü'minlere merhamet eder.

[ 044.042 ] ( EO )

Ancak Allahın rahmetiyle yarlıgadığı başka, çünkü o öyle azîz öyle rahîmdir.

[ 044.042 ] ( ES )

Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.

[ 044.042 ] ( NQ )

Except him on whom Allah has Mercy. Verily, He is the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 044.043 ] ( KK )

Åöäøó ÔóÌóÑóÉó ÇáÒøóÞøõæãö ﴿ ٤٣ ﴾

[ 044.043 ] ( MŞ )

 

[ 044.043 ] ( AY )

Gerçekten (cehennemdeki) o Zakkûm ağacı,

[ 044.043 ] ( EO )

Şübhesiz o zakkum ağacı çok vebal yüklenenin yemeğidir.

[ 044.043 ] ( ES )

Gerçekten zakkum ağacı,

[ 044.043 ] ( NQ )

Verily, the tree of Zaqqum,

[ 044.044 ] ( KK )

ØóÚóÇãõ ÇáúÃóËöíãö ﴿ ٤٤ ﴾

[ 044.044 ] ( MŞ )

 

[ 044.044 ] ( AY )

Kâfir olanın yemeğidir.

[ 044.044 ] ( EO )

Pota gibi karınlarında kaynar.

[ 044.044 ] ( ES )

Günahkârların yemeğidir.

[ 044.044 ] ( NQ )

Will be the food of the sinners,

[ 044.045 ] ( KK )

ßóÇáúãõåúáö íóÛúáöí Ýöí ÇáúÈõØõæäö ﴿ ٤٥ ﴾

[ 044.045 ] ( MŞ )

 

[ 044.045 ] ( AY )

Maden tortusu gibi karınlarında kaynar;

[ 044.045 ] ( EO )

Hamîm kaynar gibi.

[ 044.045 ] ( ES )

O pota gibi karınlarda kaynar.

[ 044.045 ] ( NQ )

Like boiling oil, it will boil in the bellies,

[ 044.046 ] ( KK )

ßóÛóáúíö ÇáúÍóãöíãö ﴿ ٤٦ ﴾

[ 044.046 ] ( MŞ )

 

[ 044.046 ] ( AY )

Kaynar suyun kaynaması gibi...

[ 044.046 ] ( EO )

Tutun onu da yaka paça doğru Cehennemin ortasına sürükleyin.

[ 044.046 ] ( ES )

O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.

[ 044.046 ] ( NQ )

Like the boiling of scalding water.

[ 044.047 ] ( KK )

ÎõÐõæåõ ÝóÇÚúÊöáõæåõ Åöáóì ÓóæóÇÁö ÇáúÌóÍöíãö ﴿ ٤٧ ﴾

[ 044.047 ] ( MŞ )

 

[ 044.047 ] ( AY )

(Allah, cehennemdeki vazifeli meleklere o kâfir için şöyle buyurur): Onu yakalayın da sürükleyib cehennemin ortasına atın.

[ 044.047 ] ( EO )

Sonra da başının üstüne hamîm azâbından dökün.

[ 044.047 ] ( ES )

Allah meleklere şöyle emreder. "Şunu tutun da Cehennem'in ortasına sürükleyin."

[ 044.047 ] ( NQ )

(It will be said) "Seize him and drag him into the midst of blazing Fire,

[ 044.048 ] ( KK )

Ëõãøó ÕõÈøõæÇ ÝóæúÞó ÑóÃúÓöåö ãöäú ÚóÐóÇÈö ÇáúÍóãöíãö ﴿ ٤٨ ﴾

[ 044.048 ] ( MŞ )

 

[ 044.048 ] ( AY )

Sonra da başının üstüne o kaynar su azabından dökün.

[ 044.048 ] ( EO )

Dat bakalım deyin: çünkü sen azîzdin, kerîmdin.

[ 044.048 ] ( ES )

"Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün."

[ 044.048 ] ( NQ )

Then pour over his head the torment of boiling water,
 

[ 044.049 ] ( KK )

ÐõÞú Åöäøóßó ÃóäúÊó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúßóÑöíãõ ﴿ ٤٩ ﴾

[ 044.049 ] ( MŞ )

 

[ 044.049 ] ( AY )

(Sonra ona şöyle deyin): Tad bakalım, çünkü sen, (zannınca kavminin arasında) çok şerefli ve çok iyi bir kimse idin!...

[ 044.049 ] ( EO )

İşte o sizin şekk ve mücadele edip durduğunuz bu.

[ 044.049 ] ( ES )

Ona şöyle denir! "Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.

[ 044.049 ] ( NQ )

Taste you (this)! Verily, you were (pretending to be) the mighty, the generous!

[ 044.050 ] ( KK )

Åöäøó åóÐóÇ ãóÇ ßõäúÊõãú Èöåö ÊóãúÊóÑõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 044.050 ] ( MŞ )

 

[ 044.050 ] ( AY )

İşte bu azap, sizin (dünyada) şüphe edip durduğunuz şeydir.

[ 044.050 ] ( EO )

Elbette müttekiler emîn bir makamda.

[ 044.050 ] ( ES )

İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur."

[ 044.050 ] ( NQ )

Verily! This is that whereof you used to doubt!

[ 044.051 ] ( KK )

Åöäøó ÇáúãõÊøóÞöíäó Ýöí ãóÞóÇãò Ãóãöíäò ﴿ ٥١ ﴾

[ 044.051 ] ( MŞ )

 

[ 044.051 ] ( AY )

Muhakkak ki, takva sahibi olanlar (her türlü kederden) emîn bir yerde.

[ 044.051 ] ( EO )

Cennetlerde pınar başlarında.

[ 044.051 ] ( ES )

Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.

[ 044.051 ] ( NQ )

Verily! The Muttaqun (pious - see V.2:2), will be in place of Security (Paradise).

[ 044.052 ] ( KK )

Ýöí ÌóäøóÇÊò æóÚõíõæäò ﴿ ٥٢ ﴾

[ 044.052 ] ( MŞ )

 

[ 044.052 ] ( AY )

Bahçelerde ve pınarların başındadırlar.

[ 044.052 ] ( EO )

Sündüs ve istebraktan elbiseler giyerek karşı karşıya.

[ 044.052 ] ( ES )

Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

[ 044.052 ] ( NQ )

Among Gardens and Springs;

[ 044.053 ] ( KK )

íóáúÈóÓõæäó ãöäú ÓõäúÏõÓò æóÅöÓúÊóÈúÑóÞò ãõÊóÞóÇÈöáöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 044.053 ] ( MŞ )

 

[ 044.053 ] ( AY )

Sündüs ve İstebrak’dan (ibaret işlemeli ve kalın) elbiseler giyerek karşı karşıya gelirler.

[ 044.053 ] ( EO )

Evet böyle, hem onları iri gözlü hurîlerle tezvic de etmişizdir.

[ 044.053 ] ( ES )

Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.

[ 044.053 ] ( NQ )

Dressed in fine silk and (also) in thick silk, facing each other,

[ 044.054 ] ( KK )

ßóÐóáößó æóÒóæøóÌúäóÇåõãú ÈöÍõæÑò Úöíäò ﴿ ٥٤ ﴾

[ 044.054 ] ( MŞ )

 

[ 044.054 ] ( AY )

İşte mü'minlerin cennetteki yeri böyledir. Hem onları iri gözlü Hûri’lerle de eşlendirdik.

[ 044.054 ] ( EO )

Orada emniyyetler içinde her türlü yemişi çağırır getirdiler.

[ 044.054 ] ( ES )

İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.

[ 044.054 ] ( NQ )

So (it will be), and We shall marry them to Houris (female fair ones) with wide, lovely eyes.

[ 044.055 ] ( KK )

íóÏúÚõæäó ÝöíåóÇ Èößõáøö ÝóÇßöåóÉò Âãöäöíäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 044.055 ] ( MŞ )

 

[ 044.055 ] ( AY )

Orada emîn oldukları hâlde, her türlü yemişi isterler ve getirtirler.

[ 044.055 ] ( EO )

İlk ölümden başka ölüm datmazlar.

[ 044.055 ] ( ES )

Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.

[ 044.055 ] ( NQ )

They will call therein for every kind of fruit in peace and security;

[ 044.056 ] ( KK )

áÇó íóÐõæÞõæäó ÝöíåóÇ ÇáúãóæúÊó ÅöáÇøó ÇáúãóæúÊóÉó ÇáúÃõæáóì æóæóÞóÇåõãú ÚóÐóÇÈó ÇáúÌóÍöíãö ﴿ ٥٦ ﴾

[ 044.056 ] ( MŞ )

 

[ 044.056 ] ( AY )

Orada, ilk ölümden (dünyadaki ölümden) başka ölüm tadmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

[ 044.056 ] ( EO )

Korumuştur da onları o Cahîm azâbından.

[ 044.056 ] ( ES )

Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

[ 044.056 ] ( NQ )

They will never taste death therein except the first death (of this world), and He will save them from the torment of the blazing Fire,

[ 044.057 ] ( KK )

ÝóÖúáÇð ãöäú ÑóÈøößó Ðóáößó åõæó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ٥٧ ﴾

[ 044.057 ] ( MŞ )

 

[ 044.057 ] ( AY )

(Bütün bunlar, kendilerine) Rabbinden bir kerem ve ihsan olarak verilmiştir. İşte bu en büyük kurtuluş ve saâdettir.

[ 044.057 ] ( EO )

Hepsi rabbından bir fadl olarak, işte budur ancak fevzi azîm.

[ 044.057 ] ( ES )

(Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.

[ 044.057 ] ( NQ )

As a Bounty from your Lord! That will be the supreme success!

[ 044.058 ] ( KK )

ÝóÅöäøóãóÇ íóÓøóÑúäóÇåõ ÈöáöÓóÇäößó áóÚóáøóåõãú íóÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 044.058 ] ( MŞ )

 

[ 044.058 ] ( AY )

Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirib onu (okuyuşunu) kolaylaştırdık; olur ki anlar ve öğüd alırlar.

[ 044.058 ] ( EO )

Biz onu sâde senin dilinle müyesser kıldık gerek ki iyi düşünsünler.

[ 044.058 ] ( ES )

Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.

[ 044.058 ] ( NQ )

Certainly, We have made this (Qur'an) easy in your tongue, in order that they may remember.

[ 044.059 ] ( KK )

ÝóÇÑúÊóÞöÈú Åöäøóåõãú ãõÑúÊóÞöÈõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 044.059 ] ( MŞ )

 

[ 044.059 ] ( AY )

Artık (onların helâkini) bekle; çünkü onlar (senin helâkini) bekliyorlar.

[ 044.059 ] ( EO )

O halde gözet çünkü onlar gözetiyorlar.

[ 044.059 ] ( ES )

Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.

[ 044.059 ] ( NQ )

Wait then (O Muhammad ); Verily, they (too) are waiting.