ŞURA SURESİ
 

[ 042.001 ] ( KK )

Íã ﴿ ١ ﴾

[ 042.001 ] ( MŞ )

 

[ 042.001 ] ( AY )

Hâ, Mîm.

[ 042.001 ] ( EO )

Hâ, mîm, ayn, sîn, kaf.

[ 042.001 ] ( ES )

Hâ, mîm, ayn, sîn, kaf.

[ 042.001 ] ( NQ )

Ha-Mim.

[ 042.002 ] ( KK )

ÚÓÞ ﴿ ٢ ﴾

[ 042.002 ] ( MŞ )

 

[ 042.002 ] ( AY )

Ayîn, sîn, kaf.

[ 042.002 ] ( EO )

Hâ, mîm, ayn, sîn, kaf.

[ 042.002 ] ( ES )

Hâ, mîm, ayn, sîn, kaf.

[ 042.002 ] ( NQ )

Ain-Sin-Qaf.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings].

[ 042.003 ] ( KK )

ßóÐóáößó íõæÍöí Åöáóíúßó æóÅöáóì ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáößó Çááøóåõ ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٣ ﴾

[ 042.003 ] ( MŞ )

 

[ 042.003 ] ( AY )

Azîz, Hakim olan Allah, sana ve senden evvelki peygamberlere böyle (manalar) vahyediyor.

[ 042.003 ] ( EO )

İşte böyle vahiy veriyor sana - senden evvelkilere de - Allah, o, azîz, hakîm.

[ 042.003 ] ( ES )

Ey Muhammed! Çok güçlü hüküm ve hikmet sahibi olan Allah sana da senden öncekilere de böylece vahyeder.

[ 042.003 ] ( NQ )

Likewise Allah, the All-Mighty, the All-Wise inspires you (O Muhammad ) as (He inspired) those before you.

[ 042.004 ] ( KK )

áóåõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóåõæó ÇáúÚóáöíøõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ٤ ﴾

[ 042.004 ] ( MŞ )

 

[ 042.004 ] ( AY )

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.

[ 042.004 ] ( EO )

Onundur bütün Göklerdeki ve Yerdeki ve o, öyle ulu, öyle azîm.

[ 042.004 ] ( ES )

Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür.

[ 042.004 ] ( NQ )

To Him belongs all that is in the heavens and all that is in the earth, and He is the Most High, the Most Great.

[ 042.005 ] ( KK )

ÊóßóÇÏõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊõ íóÊóÝóØøóÑúäó ãöäú ÝóæúÞöåöäøó æóÇáúãóáóÆößóÉõ íõÓóÈøöÍõæäó ÈöÍóãúÏö ÑóÈøöåöãú æóíóÓúÊóÛúÝöÑõæäó áöãóäú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÃóáÇó Åöäøó Çááøóåó åõæó ÇáúÛóÝõæÑõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ٥ ﴾

[ 042.005 ] ( MŞ )

 

[ 042.005 ] ( AY )

Allah’ın azametinden) nerde ise gökler üstlerinden çatlayacaklar. Melekler hamd ile Rablerine tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimse için mağfiret diliyorlar. Dikkat edin! Şübhesiz ki Allah, Gafûr’dur= çok bağışlayandır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

[ 042.005 ] ( EO )

Ki Gökler hemen hemen üstlerinden çatlıyacak gibi titreşiyorlar, Melekler hamd ile rablarına tesbih ediyorlar ve Yerdeki kimse için mağrifet diliyorlar, uyan Allahdır ancak öyle gafur, öyle rahîm.

[ 042.005 ] ( ES )

Nerde ise gökler O'nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

[ 042.005 ] ( NQ )

Nearly the heavens might rent asunder from above them (by His Majesty), and the angels glorify the praises of their Lord, and ask for forgiveness for those on the earth, verily, Allah is the Oft-Forgiving, the Most Merciful.

[ 042.006 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÇÊøóÎóÐõæÇ ãöäú Ïõæäöåö ÃóæáöíóÇÁó Çááøóåõ ÍóÝöíÙñ Úóáóíúåöãú æóãóÇ ÃóäúÊó Úóáóíúåöãú Èöæóßöíáò ﴿ ٦ ﴾

[ 042.006 ] ( MŞ )

 

[ 042.006 ] ( AY )

Allah’dan başka veliler edinenlere gelince; onların (söz ve işleri) üzerine Allah gözcüdür, sen üzerlerine bir vekil değilsin (Ey Resûlüm, vazifen azap ile onları korkutmaktır).

[ 042.006 ] ( EO )

Onun berisinden veliylere tutunanlara gelince: onların da üzerlerine Allah gözcü, sen değilsin üzerlerine vekil.

[ 042.006 ] ( ES )

Allah'tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üzerinde devamlı bir gözetleyicidir. Ama sen onların üzerinde bir vekil değilsin.

[ 042.006 ] ( NQ )

And as for those who take as Auliya' (guardians, supporters, helpers, protectors, etc.) others besides Him [i.e. they take false deities other than Allah (as) protectors, and they worship them] Allah is Hafiz (Protector) over them (i.e. takes care of their deeds and will recompense them), and you (O Muhammad ) are not a Wakil (guardian or a disposer of their affairs) over them (to protect their deeds, etc.).

[ 042.007 ] ( KK )

æóßóÐóáößó ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó ÞõÑúÂäðÇ ÚóÑóÈöíøðÇ áöÊõäúÐöÑó Ãõãøó ÇáúÞõÑóì æóãóäú ÍóæúáóåóÇ æóÊõäúÐöÑó íóæúãó ÇáúÌóãúÚö áÇó ÑóíúÈó Ýöíåö ÝóÑöíÞñ Ýöí ÇáúÌóäøóÉö æóÝóÑöíÞñ Ýöí ÇáÓøóÚöíÑö ﴿ ٧ ﴾

[ 042.007 ] ( MŞ )

 

[ 042.007 ] ( AY )

Şehirlerin esası olan Mekke halkını ve bütün etrafındaki memleketler halkını sakındırasın ve hakkında şüphe olmıyan o kıyâmet gününün dehşetini haber veresin diye, sana böyle Arabca bir Kur’ân vahyettik. O kıyâmet gününde toplananlardan bir kısmı (mü'minler) cennettedir, bir kısmı (kâfirler) de cehennemdedir.

[ 042.007 ] ( EO )

Ve işte böyle sana Arabî bir Kur'an vahiyetmekteyiz ki Ümmülkurayı ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama gününün dehşetini haber veresin onda şübhe yok, bir fırka Cennette, bir fırka saîrde.

[ 042.007 ] ( ES )

Böylece biz sana Arapça bir Kur'ân indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın. Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.

[ 042.007 ] ( NQ )

And thus We have inspired unto you (O Muhammad ) a Qur'an (in Arabic) that you may warn the Mother of the Towns (Makkah) and all around it. And warn of the Day of Assembling, of which there is no doubt, when a party will be in Paradise (those who believed in Allah and followed what Allah's Messenger brought them) and a party in the blazing Fire (Hell) (those who disbelieved in Allah and followed not what Allah's Messenger brought them)

[ 042.008 ] ( KK )

æóáóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ áóÌóÚóáóåõãú ÃõãøóÉð æóÇÍöÏóÉð æóáóßöäú íõÏúÎöáõ ãóäú íóÔóÇÁõ Ýöí ÑóÍúãóÊöåö æóÇáÙøóÇáöãõæäó ãóÇ áóåõãú ãöäú æóáöíøò æóáÇó äóÕöíÑò ﴿ ٨ ﴾

[ 042.008 ] ( MŞ )

 

[ 042.008 ] ( AY )

Eğer Allah dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet (aynı dîne bağlı kimseler) yapardı; fakat dilediğini rahmetine koyar. Zâlimlere ise, bir dost da yok, bir yardımcı da yok...

[ 042.008 ] ( EO )

Dilese idi Allah elbet hepsini bir ümmet de yapardı ve lâkin dilediğini rahmetine koyuyor da zalimlere gelince ne bir veliy var onlara ne de bir nasîr.

[ 042.008 ] ( ES )

Eğer Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat O yalnız dilediğini rahmetinin içine almaktadır. Zalimler için ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

[ 042.008 ] ( NQ )

And if Allah had willed, He could have made them one nation, but He admits whom He wills to His Mercy. And the Zalimun(polytheists and wrong-doers, etc.) will have neither a Wali (protector) nor a helper.

[ 042.009 ] ( KK )

Ãóãö ÇÊøóÎóÐõæÇ ãöäú Ïõæäöåö ÃóæúáöíóÇÁó ÝóÇááøóåõ åõæó Çáúæóáöíøõ æóåõæó íõÍúíö ÇáãóæúÊóì æóåõæó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٩ ﴾

[ 042.009 ] ( MŞ )

 

[ 042.009 ] ( AY )

Yoksa o kâfirler, Allah’dan başka yardımcılar mı edindiler? İşte Allah,! yardımcı (velî) ancak O’dur. Ölüleri O diriltir, O her şeye kadirdir.

[ 042.009 ] ( EO )

Yoksa ondan beride veliylerimi idindiler? Fakat Allahdır ancak veliy, ölüleri o diriltir, ve her şey'e kadîr odur.

[ 042.009 ] ( ES )

Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Oysa asıl dost Allah'tır. Ölüleri diriltecek olan da O'dur. O'nun her şeye gücü yeter.

[ 042.009 ] ( NQ )

Or have they taken (for worship) Auliya' (guardians, supporters, helpers, protectors, etc.) besides Him? But Allah, He Alone is the Wali (Protector, etc.). And it is He Who gives life to the dead, and He is Able to do all things.

[ 042.010 ] ( KK )

æóãóÇ ÇÎúÊóáóÝúÊõãú Ýöíåö ãöäú ÔóíúÁò ÝóÍõßúãõåõ Åöáóì Çááøóåö Ðóáößõãõ Çááøóåõ ÑóÈøöí Úóáóíúåö ÊóæóßøóáúÊõ æóÅöáóíúåö ÃõäöíÈõ ﴿ ١٠ ﴾

[ 042.010 ] ( MŞ )

 

[ 042.010 ] ( AY )

(Kâfirlerle) anlaşamadığınız herhangi bir şey hakkında da hüküm Allah’a aittir, (O kıyâmette hükmünü verecektir). İşte bu hükmü veren Allah benim Rabbim’dir. Ben ancak O’na tevekkül ettim ve yalnız O’na sığınırım.

[ 042.010 ] ( EO )

Ihtılâf ettiğiniz herhangi bir şey hakkında da huküm Allaha âiddir, işte de: o Allah benim rabbım ben ona dayanmaktayım ve hep ona sığınırım.

[ 042.010 ] ( ES )

Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah'a aittir. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben yalnız O'na güvendim ve yalnız O'na yöneliyorum.

[ 042.010 ] ( NQ )

And in whatsoever you differ, the decision thereof is with Allah (He is the ruling Judge). (And say O Muhammad to these polytheists:) Such is Allah, my Lord in Whom I put my trust, and to Him I turn in all of my affairs and in repentance.

[ 042.011 ] ( KK )

ÝóÇØöÑõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÌóÚóáó áóßõãú ãöäú ÃóäúÝõÓößõãú ÃóÒúæóÇÌðÇ æóãöäó ÇáúÃóäúÚóÇãö ÃóÒúæóÇÌðÇ íóÐúÑóÄõßõãú Ýöíåö áóíúÓó ßóãöËúáöåö ÔóíúÁñ æóåõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáÈóÕöíÑõ ﴿ ١١ ﴾

[ 042.011 ] ( MŞ )

 

[ 042.011 ] ( AY )

O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır; size, kendi cinsinizden çiftler yapmıştır. Davarlardan da (erkekli dişili) çiftler... Sizi bu tarzda yaratıb üretiyor. O’nun misli (O’na benzer) hiç bir şey yoktur. O, Semî’dir= bütün söylenenleri işitir. Basîr’dir= bütün yapılanları görür.

[ 042.011 ] ( EO )

O Gökleri ve yeri yaradan, size kendilerinizden çiftler yapmış, en'amdan da çiftler, sizi o suretle üretip duruyor, onun misli gibi bir şey yoktur ve o öyle semî' öyle basîrdir.

[ 042.011 ] ( ES )

O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O sizin için kendi nefsinizden eşler ve hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. O, sizi bu düzen içerisinde üretip çoğaltıyor. O'nun benzeri olan hiçbir şey yoktur. O, her şeyi işitir ve görür.

[ 042.011 ] ( NQ )

The Creator of the heavens and the earth. He has made for you mates from yourselves, and for the cattle (also) mates. By this means He creates you (in the wombs). There is nothing like unto Him, and He is the All-Hearer, the All-Seer.

[ 042.012 ] ( KK )

áóåõ ãóÞóÇáöíÏõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö íóÈúÓõØõ ÇáÑøöÒúÞó áöãóäú íóÔóÇÁõ æóíóÞúÏöÑõ Åöäøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ١٢ ﴾

[ 042.012 ] ( MŞ )

 

[ 042.012 ] ( AY )

Göklerin ve yerin (hazine) anahtarları O’nundur. Rızkı dilediğine yayar ve kısar. Çünkü O, her şeyi kemal üzre bilendir.

[ 042.012 ] ( EO )

Göklerin, Yerin kilidleri onun, rızkı dilediğine açar ve kısar, çünkü o her şey'i bilir.

[ 042.012 ] ( ES )

Göklerin ve yerin kilitleri O'na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir.

[ 042.012 ] ( NQ )

To Him belong the keys of the heavens and the earth, He enlarges provision for whom He wills, and straitens (it for whom He wills). Verily! He is the All-Knower of everything.

[ 042.013 ] ( KK )

ÔóÑóÚó áóßõãú ãöäó ÇáÏøöíäö ãóÇ æóÕøóì Èöåö äõæÍðÇ æóÇáøóÐöí ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó æóãóÇ æóÕøóíúäóÇ Èöåö ÅöÈúÑóÇåöíãó æóãõæÓóì æóÚöíÓóì Ãóäú ÃóÞöíãõæÇ ÇáÏøöíäó æóáÇó ÊóÊóÝóÑøóÞõæÇ Ýöíåö ßóÈõÑó Úóáóì ÇáúãõÔúÑößöíäó ãóÇ ÊóÏúÚõæåõãú Åöáóíúåö Çóááøóåõ íóÌúÊóÈöí Åöáóíúåö ãóäú íóÔóÇÁõ æóíóåúÏöí Åöáóíúåö ãóäú íõäöíÈõ ﴿ ١٣ ﴾

[ 042.013 ] ( MŞ )

 

[ 042.013 ] ( AY )

“Dîni elbirlik tatbik edin ve ayrılığa düşmeyin.” diye Allah, dinden (tevhîd esasından) Nûh’a tavsiye ettiğini ve sana vahy eylediğimizi; bir de İbrâhîm’e, Mûsa’ya, İsâ’ya tavsiye ettiğimizi, sizin için şerîat yaptı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin bu tevhîd dîni ağır geldi. Allah ona, (bu hak dîne) dilediklerini seçecek ve ona dönüp itâat edenleri hidâyete erdirecektir.

[ 042.013 ] ( EO )

Sizin için: dinden Nuha tavsıye ettiğini ve sana vahyeylediğimizi ve İbrahime ve Musâya ve Isâya tavsıye kıldığımızı teşri' buyurdu şöyle ki: dinî doğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin, müşriklere bu da'vet ettiğin emir ağır geldi, Allah ona dileklerini seçecek ve yüz tutanları ona hidâyetle irdirecektir.

[ 042.013 ] ( ES )

Allah dinden Nuh'a tavsiye buyurduğu şeyi sizin için de bir kanun yaptı ve (Ey Muhammed!) sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye buyurduğumuzu da şeriat kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

[ 042.013 ] ( NQ )

He (Allah) has ordained for you the same religion (Islam) which He ordained for Nuh (Noah), and that which We have inspired in you (O Muhammad ), and that which We ordained for Ibrahim (Abraham), Musa (Moses�) and 'Iesa (Jesus) saying you should establish religion (i.e. to do what it orders you to do practically), and make no divisions in it (religion) (i.e. various sects in religion). Intolerable for the Mushrikun , is that to which you (O Muhammad ) call them. Allah chooses for Himself whom He wills, and guides unto Himself who turns to Him in repentance and in obedience.

[ 042.014 ] ( KK )

æóãóÇ ÊóÝóÑøóÞõæÇ ÅöáÇøó ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÌóÇÁóåõãõ ÇáúÚöáúãõ ÈóÛúíðÇ Èóíúäóåõãú æóáóæúáÇó ßóáöãóÉñ ÓóÈóÞóÊú ãöäú ÑóÈøößó Åöáóì ÃóÌóáò ãõÓóãøðì áóÞõÖöíó Èóíúäóåõãú æóÅöäøó ÇáøóÐöíäó ÃõæÑöËõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó ãöäú ÈóÚúÏöåöãú áóÝöí Ôóßøò ãöäúåõ ãõÑöíÈò ﴿ ١٤ ﴾

[ 042.014 ] ( MŞ )

 

[ 042.014 ] ( AY )

(Geçmiş ümmetlerin veya ehl-i kitabın) ayrılığa düşmeleri ise, kendilerine ilim geldikten sonra (ayrılığın sapıklık olduğunu bildikten sonra) sırf aralarında hased ve azgınlıktan dolayıdır. Eğer Rabbinden tayin edilmiş bir vakte (kıyâmete veya ömürlerinin sonuna) kadar azabın gecikmesine dair bir söz (vaad-i ilâhî) geçmiş olmasaydı, aralarında (kâfir olanların) helâk işleri mutlak bitiriverilirdi. O peygamberlerin arkasından (asr-ı saâdet zamanında) Kur’ân’a vâris kılınan ehl-i kitap da ondan muhakkak endişe veren bir şüphe içindedirler.

[ 042.014 ] ( EO )

Tefrikaya düşmeleri ise kendilerine ılim geldikten sonra sırf aralarında Bagy-ü ıhtırastan dolayıdır, ve eğer rabbından müsemmâ bir ecele kadar diye bir kelime geçmiş olmasa idi, aralarında hukmi kaza mutlak icra edilir bitirilirdi, arkalarından kitâba vâris kılınanlar da ondan işkilli bir şekk içindedirler.

[ 042.014 ] ( ES )

Onlar kendilerine bilgi geldikten sonra, ancak aralarındaki, çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelendiğine dair bir söz geçmemiş olsaydı aralarında mutlaka hüküm verilirdi. Kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kitap ehli de Kur'ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

[ 042.014 ] ( NQ )

And they divided not till after knowledge had come to them, through selfish transgression between themselves. And had it not been for a Word that went forth before from your Lord for an appointed term, the matter would have been settled between them. And verily, those who were made to inherit the Scripture [i.e. the Taurah (Torah) and the Injeel (Gospel)] after them (i.e. Jews and Christians) are in grave doubt concerning it (i.e. Allah's true religion Islam or the Qur'an).

[ 042.015 ] ( KK )

ÝóáöÐóáößó ÝóÇÏúÚõ æóÇÓúÊóÞöãú ßóãóÇ ÃõãöÑúÊó æóáÇó ÊóÊøóÈöÚú ÃóåúæóÇÁóåõãú æóÞõáú ÂãóäúÊõ ÈöãóÇ ÃóäúÒóáó Çááøóåõ ãöäú ßöÊóÇÈò æóÃõãöÑúÊõ áöÃóÚúÏöáó Èóíúäóßõãú Çóááøóåõ ÑóÈøõäóÇ æóÑóÈøõßõãú áóäóÇ ÃóÚúãóÇáõäóÇ æóáóßõãú ÃóÚúãóÇáõßõãú áÇó ÍõÌøóÉó ÈóíúäóäóÇ æóÈóíúäóßõãú Çóááøóåõ íóÌúãóÚõ ÈóíúäóäóÇ æóÅöáóíúåö ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ١٥ ﴾

[ 042.015 ] ( MŞ )

 

[ 042.015 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), onun için sen onları tevhîde davet et ve emrolunduğun gibi, sebat üzre doğru git. Onların heveslerine uyma ve de ki: “ Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba îman ettim. Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz (karşılığı) bize, sizin amelleriniz (karşılığı) size... Sizinle aramızda bir husumet yok. (Bu âyet-i kerîme, kıtal âyeti ile nesh edilmiştir - Hâzin tefsiri). Allah hepimizi (kıyâmette) bir araya toplayacak ve dönüş de ancak O’nadır.”

[ 042.015 ] ( EO )

Onun için sen durma da'vet et ve emrolunduğun gibi doğru git, onların hevalarına tâbi' olma ve de ki: ben Allahın indirdiği her kitaba iyman getirdim ve emrolundum ki aranızda adalet yapayım, Allah bizim rabbımız sizin de rabbınız, bize amellerimiz, size de amelleriniz, sizinle aramızda huccet yok, Allah hepimizi bir araya getirecek ve hep ona gidilecektir.

[ 042.015 ] ( ES )

Ey Muhammed! İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi biraraya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.

[ 042.015 ] ( NQ )

So unto this (religion of Islam, alone and this Qur'an) then invite (people) (O Muhammad ), and Istaqim [(i.e. stand firm and straight on Islamic Monotheism by performing all that is ordained by Allah (good deeds, etc.), and by abstaining from all that is forbidden by Allah (sins and evil deeds, etc.)], as you are commanded, and follow not their desires but say: "I believe in whatsoever Allah has sent down of the Book [all the holy Books, this Qur'an and the Books of the old from the Taurat (Torah), or the Injeel (Gospel) or the Pages of Ibrahim (Abraham)] and I am commanded to do justice among you, Allah is our Lord and your Lord. For us our deeds and for you your deeds. There is no dispute between us and you. Allah will assemble us (all), and to Him is the final return.

[ 042.016 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó íõÍóÇÌøõæäó Ýöí Çááøóåö ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÇÓúÊõÌöíÈó áóåõ ÍõÌøóÊõåõãú ÏóÇÍöÖóÉñ ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú æóÚóáóíúåöãú ÛóÖóÈñ æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÔóÏöíÏñ ﴿ ١٦ ﴾

[ 042.016 ] ( MŞ )

 

[ 042.016 ] ( AY )

Allah’a icabet olunduktan (Peygamberin mûcizeleri zâhir olup insanlar İslâm dinine girdikten) sonra, Allah’ın dîni hakkında münakaşaya kalkışacakların hüccetleri (düşmanlık ve çekişmeleri; daha evvel gelen bizim dinimiz sizinkinden hayırlıdır sözleri) Rableri katında boştur. Hem onların üzerine bir gazab, hem de onlara (Âhirette) şiddetli bir azap vardır.

[ 042.016 ] ( EO )

Bu kabul olunduktan sonra Allah hakkında ıhtıcaca kalkışacakların rabları huzurunda huccetleri sakıttır, üzerlerine bir gazab ve kendilerine şedid bir azâb vardır.

[ 042.016 ] ( ES )

Allah'ın davetine uyulduktan sonra, hâlâ O'nun dini hakkında mücadele edenlerin, getirdikleri deliller Rableri yanında batıldır. Onların üzerinde bir gazab ve kendileri için şiddetli bir azab vardır.

[ 042.016 ] ( NQ )

And those who dispute concerning Allah (His Religion of Islamic Monotheism, with which Muhammad has been sent), after it has been accepted (by the people), of no use is their dispute before their Lord, and on them is wrath, and for them will be a severe torment .

[ 042.017 ] ( KK )

Çóááøóåõ ÇáøóÐöí ÃóäúÒóáó ÇáúßöÊóÇÈó ÈöÇáúÍóÞøö æóÇáúãöíÒóÇäó æóãóÇ íõÏúÑöíßó áóÚóáøó ÇáÓøóÇÚóÉó ÞóÑöíÈñ ﴿ ١٧ ﴾

[ 042.017 ] ( MŞ )

 

[ 042.017 ] ( AY )

O Allah’dır ki, hakkı beyan (ve ikame) için, kitabı ve adaleti indirdi. Ne bilirsin, belki kıyâmet yakındır.

[ 042.017 ] ( EO )

O Allahdır ki hakka dâir kitab ve mîyzan indirdi ve ne bilirsin belki saat yakındır.

[ 042.017 ] ( ES )

Bu kitabı ve ölçüyü hakla indiren Allah'tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır!

[ 042.017 ] ( NQ )

It is Allah Who has sent down the Book (the Qur'an) in truth, and the Balance (i.e. to act justly). And what can make you know that perhaps the Hour is close at hand?

[ 042.018 ] ( KK )

íóÓúÊóÚúÌöáõ ÈöåóÇ ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöåóÇ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãõÔúÝöÞõæäó ãöäúåóÇ æóíóÚúáóãõæäó ÃóäøóåóÇ ÇáúÍóÞøõ ÃóáÇó Åöäøó ÇáøóÐöíäó íõãóÇÑõæäó Ýöí ÇáÓøóÇÚóÉö áóÝöí ÖóáÇóáò ÈóÚöíÏò ﴿ ١٨ ﴾

[ 042.018 ] ( MŞ )

 

[ 042.018 ] ( AY )

Kıyâmetin kopacağına inanmıyanlar, onu, acele isterler. İman edenler ise, hak olduğunu bilirler de ondan korkar, sakınırlar. İyi bilki, o kıyâmet hakkında mücâdele edip şübheye düşenler, şüphesiz hakdan çok uzak bir sapıklık içindedirler.

[ 042.018 ] ( EO )

Onu inanmayan iymansızlar acele isterler, iyman edenler ise hak olduğunu bilirler de ondan korkar sakınırlar, iyi bil ki o saat hakkında mücadele edenler her halde uzak bir dalal içindedirler.

[ 042.018 ] ( ES )

O'na inanmayanlar kıyametin çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise O'ndan korkarlar ve O'nun hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet saati hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.

[ 042.018 ] ( NQ )

Those who believe not therein seek to hasten it, while those who believe are fearful of it, and know that it is the very truth. Verily, those who dispute concerning the Hour are certainly in error far away.

[ 042.019 ] ( KK )

Çóááøóåõ áóØöíÝñ ÈöÚöÈóÇÏöåö íóÑúÒõÞõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóåõæó ÇáúÞóæöíøõ ÇáÚóÒöíÒõ ﴿ ١٩ ﴾

[ 042.019 ] ( MŞ )

 

[ 042.019 ] ( AY )

Allah, kullarına çok lütûf ihsan edendir. Her dilediğini bir türlü rızıklandırır. O, çok kuvvetlidir, her şeye gâlibdir.

[ 042.019 ] ( EO )

Allah kullarına lûtufkârdır, her dilediğini bir suretle merzuk kılar ve o öyle kaviy öyle azîz

[ 042.019 ] ( ES )

Allah kullarına çok lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O çok kuvvetlidir, çok güçlüdür.

[ 042.019 ] ( NQ )

Allah is very Gracious and Kind to His slaves. He gives provisions to whom He wills. And He is the All-Strong, the All-Mighty.

[ 042.020 ] ( KK )

ãóäú ßóÇäó íõÑöíÏõ ÍóÑúËó ÇáúÂÎöÑóÉö äóÒöÏú áóåõ Ýöí ÍóÑúËöåö æóãóäú ßóÇäó íõÑöíÏõ ÍóÑúËó ÇáÏøõäúíóÇ äõÄÊöåö ãöäúåóÇ æóãóÇ áóåõ Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö ãöäú äóÕöíÈò ﴿ ٢٠ ﴾

[ 042.020 ] ( MŞ )

 

[ 042.020 ] ( AY )

Kim Âhiret sevabını isterse, onun sevabını artırırız. Kim de dünya menfaatini isterse, ona da ondan veririz; fakat Âhirette ona hiç bir nasib yoktur.

[ 042.020 ] ( EO )

Her kim Âhıret ekimi isterse ona ekinini artırırız, her kim de Dünya ekimi isterse ona da ondan veririz amma Âhırette ona hiç nasîb yoktur.

[ 042.020 ] ( ES )

Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.

[ 042.020 ] ( NQ )

Whosoever desires (with his deeds) the reward of the Hereafter, We give him increase in his reward, and whosoever desires the reward of this world (with his deeds), We give him thereof (what is written for him), and he has no portion in the Hereafter.

[ 042.021 ] ( KK )

Ãóãú áóåõãú ÔõÑóßóÇÁõ ÔóÑóÚõæÇ áóåõãú ãöäó ÇáÏøöíäö ãóÇ áóãú íóÃúÐóäú Èöåö Çááøóåõ æóáóæúáÇó ßóáöãóÉõ ÇáúÝóÕúáö áóÞõÖöíó Èóíúäóåõãú æóÅöäøó ÇáÙøóÇáöãöíäó áóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٢١ ﴾

[ 042.021 ] ( MŞ )

 

[ 042.021 ] ( AY )

Yoksa o kâfirlerin bir takım şeytanları (putları) var da, onlara, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri meşrû kıldılar, öyle mi? Eğer o fasıl kelimesi (azabın tehir edildiği ve amellerin ayırd edildiği kıyâmet günü takdir edilmiş) olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilir, işleri (helâkleri) bitiriliverirdi. Şüphe yok ki, zâlimler için acıklı bir azap vardır.

[ 042.021 ] ( EO )

Yoksa onların şerikleri var, onlara dinden Allahın izin vermediği şeyleri meşru' kıldılar öyle mi? Eğer o fasıl kelimesi olmasa idi aralarında huküm icra edilir, bitirilirdi ve şübhesiz ki zâlimler için elîm bir azâb vardır

[ 042.021 ] ( ES )

Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır.

[ 042.021 ] ( NQ )

Or have they partners with Allah (false gods), who have instituted for them a religion which Allah has not allowed. And had it not been for a decisive Word (gone forth already), the matter would have been judged between them. And verily, for theZalimun (polytheists and wrong-doers), there is a painful torment.

[ 042.022 ] ( KK )

ÊóÑóì ÇáÙøóÇáöãöíäó ãõÔúÝöÞöíäó ãöãøóÇ ßóÓóÈõæÇ æóåõæó æóÇÞöÚñ Èöåöãú æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö Ýöí ÑóæúÖóÇÊö ÇáúÌóäøóÇÊö áóåõãú ãóÇ íóÔóÇÁõæäó ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú Ðóáößó åõæó ÇáúÝóÖúáõ ÇáßóÈöíÑõ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 042.022 ] ( MŞ )

 

[ 042.022 ] ( AY )

(Kıyâmet gününde) o zâlimleri, kazandıkları kötülüklerden dolayı titrerlerken göreceksin!... Yaptıklarının cezası başlarına inecektir. İman edip sâlih ameller işliyenler ise, cennetlerin en hoş bahçelerindedirler. Onlara, Rablerinin katında ne isterlerse var. İşte (mü'minlere olan) bu cennet, en büyük ikramdır.

[ 042.022 ] ( EO )

Göreceksin o zalimleri kazandıklarından titrerlerken, o ise tepelerine inmekte, iyman edip güzel güzel işler yapanlar ise Cennetlerin hoş hoş ravzalarında, onlara rablarının ındinde ne dilerlerse var, işte bu o büyük fadıl.

[ 042.022 ] ( ES )

Sen kıyamet günü kazandıkları şeyin cezası başlarına gelirken zalimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İman edip salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlar için istedikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.

[ 042.022 ] ( NQ )

You will see (on the Day of Resurrection), the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) fearful of that which they have earned, and it (Allah's Torment) will surely befall them, while those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) and do righteous deeds (will be) in the flowering meadows of the Gardens (Paradise), having what they wish from their Lord. That is the supreme Grace, (Paradise).

[ 042.023 ] ( KK )

Ðóáößó ÇáøóÐöí íõÈóÔøöÑõ Çááøóåõ ÚöÈóÇÏóåõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö Þõáú áÇó ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ÃóÌúÑðÇ ÅöáÇøó ÇáúãóæóÏøóÉó Ýöí ÇáúÞõÑúÈóì æóãóäú íóÞúÊóÑöÝú ÍóÓóäóÉð äóÒöÏú áóåõ ÝöíåóÇ ÍõÓúäðÇ Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÔóßõæÑñ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 042.023 ] ( MŞ )

 

[ 042.023 ] ( AY )

İşte bu sevabdır ki, Allah îman edip sâlih ameller işliyen kullarını (onunla) müjdeliyor. (Ey Resûlüm, tebliğde bulunmakta olduğun kimselere) de ki: “ Ben, (bu tebliğimden dolayı) sizden Allah’a ibâdet ve yakınlıkta, sevgiden başka bir mükâfat istemiyorum.” Kim iyi bir amel kazanırsa, biz onun bu iyiliğinin sevabını artırırız. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur= çok bağışlayandır, Şekûr’dur= az amele çok sevab verendir.

[ 042.023 ] ( EO )

İşte bu müjdedir ki Allah iyman edip iyi iyi işler yapan kullarına tebşir buyuruyor, de ki buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir ecir istemem ve her kim çalışır bir güzellik kazanırsa ona onda daha ziyade bir güzellik veririz, çünkü Allah gafurdur şekûrdur.

[ 042.023 ] ( ES )

İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: "Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum." Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir.

[ 042.023 ] ( NQ )

That is (the Paradise) whereof Allah gives glad tidings to His slaves who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) and do righteous good deeds. Say (O Muhammad ): "No reward do I ask of you for this except to be kind to me for my kinship with you." And whoever earns a good righteous deed, We shall give him an increase of good in respect thereof. Verily, Allah is Oft-Forgiving, Most Ready to appreciate (the deeds of those who are obedient to Him).

[ 042.024 ] ( KK )

Ãóãú íóÞõæáõæäó ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ ÝóÅöäú íóÔóÃö Çááøóåõ íóÎúÊöãú Úóáóì ÞóáúÈößó æóíóãúÍõ Çááøóåõ ÇáúÈóÇØöáó æóíõÍöÞøõ ÇáúÍóÞøó ÈößóáöãóÇÊöåö Åöäøóåõ Úóáöíãñ ÈöÐóÇÊö ÇáÕøõÏõæÑö ﴿ ٢٤ ﴾

[ 042.024 ] ( MŞ )

 

[ 042.024 ] ( AY )

Yoksa (Mekke kâfirleri Peygamber için); “ Allah’a bir yalan uydurdu” mu diyorlar? (Buna ancak kalpleri mühürlü olan beyinsizler cür’et ederler. Bu isnad senden çok uzaktır, fakat) Allah dilerse, senin de kalbini mühürler. Allah bâtılı yok eder ve indirdiği kitabla hakkı (İslâm dinini) yerine getirir. Şüphe yok ki O, bütün kalplerindekileri bilendir.

[ 042.024 ] ( EO )

Yoksa Allaha iftira etti bir yalanı mı diyorlar? Allah dilerse senin de kalbini üstünden mühürleyiverir, Allah batılı mahveder de kelimatı ile hakkı ıhkak eyler, şübhesiz ki o bütün sînelerin künhünü bilir.

[ 042.024 ] ( ES )

Yoksa onlar, senin hakkında: "Allah'a karşı yalan uydurdu." mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O kalplerde bulunan şeyleri hakkıyla bilir.

[ 042.024 ] ( NQ )

Or say they: "He has invented a lie against Allah?" If Allah willed, He could have sealed your heart (so that you forget all that you know of the Qur'an). And Allah wipes out falsehood, and establishes the truth (Islam) by His Word (this Qur'an). Verily, He knows well what (the secrets) are in the breasts (of mankind).

[ 042.025 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí íóÞúÈóáõ ÇáÊøóæúÈóÉó Úóäú ÚöÈóÇÏöåö æóíóÚúÝõæ Úóäö ÇáÓøóíøöÆóÇÊö æóíóÚúáóãõ ãóÇ ÊóÝúÚóáõæäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 042.025 ] ( MŞ )

 

[ 042.025 ] ( AY )

O’dur ki, kullarından tevbeyi kabul buyuruyor, günahlardan afv ediyor ve O, bütün yaptıklarınızı bilir.

[ 042.025 ] ( EO )

Hem odur ki o, kullarından tevbeyi kabul eder ve kabahatlerden afiv buyurur ve her ne yaparsanız bilir.

[ 042.025 ] ( ES )

Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O'dur.

[ 042.025 ] ( NQ )

And He it is Who accepts repentance from His slaves, and forgives sins, and He knows what you do.

[ 042.026 ] ( KK )

æóíóÓúÊóÌöíÈõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö æóíóÒöíÏõåõãú ãöäú ÝóÖúáöåö æóÇáúßóÇÝöÑõæäó áóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÔóÏöíÏñ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 042.026 ] ( MŞ )

 

[ 042.026 ] ( AY )

Allah, îman edip de sâlih ameller işliyenleri bağışlar, (dua ve ibâdetlerini kabul eder). Fazlından onlara ziyade de verir. Kâfirlere gelince: Onlara şiddetli bir azap var.

[ 042.026 ] ( EO )

Ve iyman edip salih ameller yapanlara icabet buyurur, fazlından onlara ziyade de verir, küfredenlere gelince onlara şiddetli bir azâb var.

[ 042.026 ] ( ES )

Allah iman edip, salih amel işleyenlerin tevbesini kabul eder, onlara lütfundan daha fazlasını verir. Kâfirler için ise şiddetli bir azap vardır.

[ 042.026 ] ( NQ )

And He answers (the invocation of) those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) and do righteous good deeds, and gives them increase of His Bounty. And as for the disbelievers, theirs will be a severe torment.

[ 042.027 ] ( KK )

æóáóæú ÈóÓóØó Çááøóåõ ÇáÑøöÒúÞó áöÚöÈóÇÏöåö áóÈóÛóæúÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáóßöäú íõäóÒøöáõ ÈöÞóÏóÑò ãóÇ íóÔóÇÁõ Åöäøóåõ ÈöÚöÈóÇÏöåö ÎóÈöíÑñ ÈóÕöíÑñ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 042.027 ] ( MŞ )

 

[ 042.027 ] ( AY )

Eğer Allah, kullarına rızkı bol bol yayıverseydi, muhakkak yeryüzünde azar, taşkınlık ederlerdi. Fakat (Allah, rızıkları) dilediği bir miktar ile indirir. Şüphesiz ki O, kullarının bütün hallerinden haberdardır, bütün yaptıklarını görendir.

[ 042.027 ] ( EO )

Bununla beraber Allah kullarına rızkı bol bol seriverse Arzda azar ve taşgınlı kederlerdi.

[ 042.027 ] ( ES )

Eğer Allah rızkı kullarına bol bol verseydi, mutlaka yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O dilediğini belli bir ölçüye göre indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları hakkıyla görür.

[ 042.027 ] ( NQ )

And if Allah were to enlarge the provision for His slaves, they would surely rebel in the earth, but He sends down by measure as He wills. Verily! He is in respect of His slaves, the Well-Aware, the All-Seer (of things that benefit them).

[ 042.028 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí íõäóÒøöáõ ÇáúÛóíúËó ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÞóäóØõæÇ æóíóäúÔõÑõ ÑóÍúãóÊóåõ æóåõæó Çáúæóáöíøõ ÇáúÍóãöíÏõ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 042.028 ] ( MŞ )

 

[ 042.028 ] ( AY )

Allah O’dur ki, (kullar) ümidi kesmişlerken yağmuru indirir, rahmet ve bereketini (her tarafa) yayar. O, (kendi ihsanı ile kullarına) Velî’dir, Hamîd’dir= hamd edilmeğe lâyıktır.

[ 042.028 ] ( EO )

Ve lâkin dilediği kadar bir mıkdar ile indiriyor, şübhesiz ki o kullarına habîrdir basîrdir.

[ 042.028 ] ( ES )

İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O'dur. Övülmeye layık olan gerçek dost O'dur.

[ 042.028 ] ( NQ )

And He it is Who sends down the rain after they have despaired, and spreads abroad His Mercy. And He is the Wali(Helper, Supporter, Protector, etc.), Worthy of all Praise.

[ 042.029 ] ( KK )

æóãöäú ÂíóÇÊöåö ÎóáúÞõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÈóËøó ÝöíåöãóÇ ãöäú ÏóÇÈøóÉò æóåõæó Úóáóì ÌóãúÚöåöãú ÅöÐóÇ íóÔóÇÁõ ÞóÏöíÑñ ﴿ ٢٩ ﴾

[ 042.029 ] ( MŞ )

 

[ 042.029 ] ( AY )

Göklerin ve yerin yaratılışı ve onlarda bütün canlıları üretib yayması, O’nun (sonsuz kudretinin) alâmetlerindendir ve O, dileyeceği zaman (kıyâmette) onları toplamağa kadirdir.

[ 042.029 ] ( EO )

Ve öyledir ki o, ümidi kesmişlerken feyz indirir ve rahmetini neşr eder, o öyle veliy öyle hamîddir.

[ 042.029 ] ( ES )

Gökleri yeri ve her ikisinde yaydığı canlıları yaratması da Allah'ın kudretinin delillerindendir. O'nun dilediği zaman onları biraraya toplamaya da gücü yeter.

[ 042.029 ] ( NQ )

And among His Ayat (proofs, evidences, lessons, signs, etc.) is the creation of the heavens and the earth, and whatever moving (living) creatures He has dispersed in them both. And He is All-Potent over their assembling (i.e. resurrecting them on the Day of Resurrection after their death, and dispersion of their bodies) whenever He will.

[ 042.030 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÕóÇÈóßõãú ãöäú ãõÕöíÈóÉò ÝóÈöãóÇ ßóÓóÈóÊú ÃóíúÏöíßõãú æóíóÚúÝõæ Úóäú ßóËöíÑò ﴿ ٣٠ ﴾

[ 042.030 ] ( MŞ )

 

[ 042.030 ] ( AY )

Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı (günahlar) yüzündendir. Allah ise, günahların bir çoğunu bağışlıyor (da bunlardan dolayı musibet vermiyor).

[ 042.030 ] ( EO )

O Göklerin ve Yerin yaradılışı ve onlarda ürettiği her dabbenin üretilişi de onun âyâtındandır ve o dileyeceği zaman onları toplamağa da kadirdir.

[ 042.030 ] ( ES )

Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.

[ 042.030 ] ( NQ )

And whatever of misfortune befalls you, it is because of what your hands have earned. And He pardons much. (See the Qur'an Verse 35:45).

[ 042.031 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóäúÊõãú ÈöãõÚúÌöÒöíäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ áóßõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãöäú æóáöíøò æóáÇó äóÕöíÑò ﴿ ٣١ ﴾

[ 042.031 ] ( MŞ )

 

[ 042.031 ] ( AY )

Siz, yeryüzünde (Allah’ın azabından) yakanızı kurtarabilecek değilsiniz ve sizin için Allah’dan başka (azabı kaldıracak) bir dost, bir yardımcı yoktur.

[ 042.031 ] ( EO )

Başınıza ne musıybet geldi ise kendi ellerinizin kazancı iledir, halbuki bir çoğundan afvediyor.

[ 042.031 ] ( ES )

Siz yeryüzünde (O'nu) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah'tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur.

[ 042.031 ] ( NQ )

And you cannot escape from Allah (i.e. His Punishment) in the earth, and besides Allah you have neither any Wali(guardian or a protector) nor any helper.

[ 042.032 ] ( KK )

æóãöäú ÂíóÇÊöåö ÇáúÌóæóÇÑö Ýöí ÇáúÈóÍúÑö ßóÇáúÃóÚúáÇóãö ﴿ ٣٢ ﴾

[ 042.032 ] ( MŞ )

 

[ 042.032 ] ( AY )

Denizde dağlar gibi hareket edip giden gemiler yine O’nun (kudretinin) alâmetlerindendir.

[ 042.032 ] ( EO )

Hem siz Arzda âciz bırakacak değilsiniz ve size Allahdan başka kurtaracak ne bir bâmî ne de bir yardımcı yoktur.

[ 042.032 ] ( ES )

Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O'nun kudretinin delillerindendir.

[ 042.032 ] ( NQ )

And among His Signs are the ships, in the sea, like mountains.

[ 042.033 ] ( KK )

Åöäú íóÔóÃú íõÓúßöäö ÇáÑøöíÍó ÝóíóÙúáóáúäó ÑóæóÇßöÏó Úóáóì ÙóåúÑöåö Åöäøó Ýöí Ðóáößó óáÂíóÇÊò áößõáøö ÕóÈøóÇÑò ÔóßõæÑò ﴿ ٣٣ ﴾

[ 042.033 ] ( MŞ )

 

[ 042.033 ] ( AY )

Eğer Allah dilerse, o rüzgârı durduruverir de, (gemiler) deniz üzerinde kalakalırlar. Şübhesiz bunda, (Allah’ın nimetlerine) çok şükreden, ziyade sabırlı olan herkes için bir çok ibretler var.

[ 042.033 ] ( EO )

Yine onun âyetlerindendir denizde o dağlar gibi akanlar, dilerse o rüzgârı durduruverir de sırtı üzerinde dura kalırlar, şübhesiz ki bunda nice âyetler var: çok sabırlı çok şükredici her kimse için.

[ 042.033 ] ( ES )

Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır.

[ 042.033 ] ( NQ )

If He wills, He causes the wind to cease, then they would become motionless on the back (of the sea). Verily, in this are signs for everyone patient and grateful.

[ 042.034 ] ( KK )

Ãóæú íõæÈöÞúåõäøó ÈöãóÇ ßóÓóÈõæÇ æóíóÚúÝõ Úóäú ßóËöíÑò ﴿ ٣٤ ﴾

[ 042.034 ] ( MŞ )

 

[ 042.034 ] ( AY )

yahut dilerse, kazandıkları günah yüzünden, onları denizde helâk eder. Fakat Allah, (onlardan günahların) çoğunu bağışlar (da kendilerini cezalandırmaz).

[ 042.034 ] ( EO )

Yâhud da onları içindekilerin kazançlarıyle helâke sürükler, bir çoğundan da afiv buyurur.

[ 042.034 ] ( ES )

Yahut da Allah kazandıkları günahlar yüzünden onları helâk eder ve birçoğunu da bağışlar.

[ 042.034 ] ( NQ )

Or He may destroy them (by drowning) because of that which their (people) have earned. And He pardons much.

[ 042.035 ] ( KK )

æóíóÚúáóãó ÇáøóÐöíäó íõÌóÇÏöáõæäó Ýöí ÂíóÇÊöäóÇ ãóÇ áóåõãú ãöäú ãóÍöíÕò ﴿ ٣٥ ﴾

[ 042.035 ] ( MŞ )

 

[ 042.035 ] ( AY )

Hem âyetlerimiz hakkında mücâdele edenler, (onları inkâr edenler) bilsinler ki, kendileri için kaçacak bir yer yoktur.

[ 042.035 ] ( EO )

Hem bilsinler diye o âyetlerimizde mücadele edenler ki kendileri için kaçacak yer yoktur.

[ 042.035 ] ( ES )

Âyetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki kendileri için kaçacak bir yer yoktur.

[ 042.035 ] ( NQ )

And those who dispute (polytheists, etc. with Our Messenger Muhammad ) as regards Our Ayat (proofs, signs, verses, etc. of Islamic Monotheism) may know that there is no place of refuge for them (from Allah's punishment).

[ 042.036 ] ( KK )

ÝóãóÇ ÃõæÊöíÊõãú ãöäú ÔóíúÁò ÝóãóÊóÇÚõ ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóãóÇ ÚöäúÏó Çááøóåö ÎóíúÑñ æóÃóÈúÞóì áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóáóì ÑóÈøöåöãú íóÊóæóßøóáõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 042.036 ] ( MŞ )

 

[ 042.036 ] ( AY )

Size verilmiş bulunan şeyler hep dünya hayatının geçici malıdır. Allah katında olan (Âhiret sevabı) ise, daha hayırlı ve daha devamlıdır. (Fakat Âhiret sevabı) o kimseler için hayırlıdır ki, îman etmişlerdir ve Rablerine de tevekkül ederler;

[ 042.036 ] ( EO )

Hasılı size verilmiş bulunan şeyler hep Dünya hayatın geçici metaıdır, Allah yanındaki ise daha hayırlı ve daha bakalıdır fakat o kimseler için ki iyman etmişlerdir ve rablarına i'timad ederler.

[ 042.036 ] ( ES )

Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

[ 042.036 ] ( NQ )

So whatever you have been given is but a passing enjoyment for this worldly life, but that which is with Allah (Paradise) is better and more lasting for those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) and put their trust in their Lord (concerning all of their affairs).

[ 042.037 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó íóÌúÊóäöÈõæäó ßóÈóÇÆöÑó ÇáúÇöËúãö æóÇáúÝóæóÇÍöÔó æóÅöÐóÇ ãóÇ ÛóÖöÈõæÇ åõãú íóÛúÝöÑõæäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 042.037 ] ( MŞ )

 

[ 042.037 ] ( AY )

O kimselerdir ki, büyük günahlardan ve açık rezaletlerden kaçınırlar, öfkelendikleri zaman da, onlar kusur bağışlarlar;

[ 042.037 ] ( EO )

Ve onlar ki günahın büyüklerine ve açık çirkinliklere uzak bulunurlar ve her gadablandıkları vakıt da onlar kusur örterler.

[ 042.037 ] ( ES )

O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar.

[ 042.037 ] ( NQ )

And those who avoid the greater sins, and Al-Fawahish (illegal sexual intercourse, etc.), and when they are angry, they forgive

[ 042.038 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÇÓúÊóÌóÇÈõæÇ áöÑóÈøöåöãú æóÃóÞóÇãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÃóãúÑõåõãú ÔõæÑóì Èóíúäóåõãú æóãöãøóÇ ÑóÒóÞúäóÇåõãú íõäúÝöÞõæäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 042.038 ] ( MŞ )

 

[ 042.038 ] ( AY )

O kimselerdir ki, Rablerine itâate icabet etmişler ve namazı gereği üzere kılmışlardır. İşleri de hep aralarında danışıklıdır. Kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.

[ 042.038 ] ( EO )

Ve onlar ki rabları için da'vete icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyurukları da aralarında şurâdır (danışıklıdır), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler.

[ 042.038 ] ( ES )

Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.

[ 042.038 ] ( NQ )

And those who answer the Call of their Lord [i.e. to believe that He is the only One Lord (Allah), and to worship none but Him Alone], and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and who (conduct) their affairs by mutual consultation, and who spend of what We have bestowed on them;

[ 042.039 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÅöÐóÇ ÃóÕóÇÈóåõãõ ÇáúÈóÛúíõ åõãú íóäúÊóÕöÑõæäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 042.039 ] ( MŞ )

 

[ 042.039 ] ( AY )

O kimselerdir ki, kendi haklarına tecavüz vaki olduğu zaman, onlar yardımlaşırlar (ve intikam alırlar, haklarını yerine getirirler).

[ 042.039 ] ( EO )

Ve onlar ki kendilerine bağy (haklarına tecavüz) vaki' olduğu vakıt yardımlaşır onlar öcünü alırlar.

[ 042.039 ] ( ES )

Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.

[ 042.039 ] ( NQ )

And those who, when an oppressive wrong is done to them, they take revenge.

[ 042.040 ] ( KK )

æóÌóÒóÇÁõ ÓóíøöÆóÉò ÓóíøöÆóÉñ ãöËúáõåóÇ Ýóãóäú ÚóÝóÇ æóÃóÕúáóÍó ÝóÃóÌúÑõåõ Úóáóì Çááøóåö Åöäøóåõ áÇó íõÍöÈøõ ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 042.040 ] ( MŞ )

 

[ 042.040 ] ( AY )

Kötülüğün cezası da ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar ve (kendisiyle düşmanı arasını) düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aiddir. Elbette O, zâlimleri sevmez.

[ 042.040 ] ( EO )

Kötülüğün cezası da misli kötülüktür, fakat her kim afvedip ıslâh ederse onun da ecri Allahadır, her halde o zalimleri sevmez.

[ 042.040 ] ( ES )

Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.

[ 042.040 ] ( NQ )

The recompense for an evil is an evil like thereof, but whoever forgives and makes reconciliation, his reward is due from Allah. Verily, He likes not the Zalimun (oppressors, polytheists, and wrong-doers, etc.).

[ 042.041 ] ( KK )

æóáóãóäö ÇäúÊóÕóÑó ÈóÚúÏó Ùõáúãöåö ÝóÃõæáóÆößó ãóÇ Úóáóíúåöãú ãöäú ÓóÈöíáò ﴿ ٤١ ﴾

[ 042.041 ] ( MŞ )

 

[ 042.041 ] ( AY )

Kim, kendisine edilen zulümden sonra hakkını alırsa, artık böyleleri üzerine (ceza için) bir yol yoktur.

[ 042.041 ] ( EO )

Ve elbette her kim zulm olunduktan sonra öcünü alırsa artık onlar üzerine  yol yoktur.

[ 042.041 ] ( ES )

Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur.

[ 042.041 ] ( NQ )

And indeed whosoever takes revenge after he has suffered wrong, for such there is no way (of blame) against them.

[ 042.042 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáÓøóÈöíáõ Úóáóì ÇáøóÐöíäó íóÙúáöãõæäó ÇáäøóÇÓó æóíóÈúÛõæäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÈöÛóíúÑö ÇáúÍóÞøö ÃõæáóÆößó áóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 042.042 ] ( MŞ )

 

[ 042.042 ] ( AY )

(Günaha dair) yol, ancak haksızlıkla yeryüzünde azgınlık ederek insanlara zulüm yapanlar üzerinedir. İşte onlara acıklı bir azap vardır.

[ 042.042 ] ( EO )

Yol ancak haksızlıkla Yer yüzünde bagy ederek nasa zulm eyliyenler üzerinedir, işte onlara elîm bir azâb vardır.

[ 042.042 ] ( ES )

Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır.

[ 042.042 ] ( NQ )

The way (of blame) is only against those who oppress men and wrongly rebel in the earth, for such there will be a painful torment.

[ 042.043 ] ( KK )

æóáóãóäú ÕóÈóÑó æóÛóÝóÑó Åöäøó Ðóáößó áóãöäú ÚóÒúãö ÇáúÃõãõæÑö ﴿ ٤٣ ﴾

[ 042.043 ] ( MŞ )

 

[ 042.043 ] ( AY )

Her kim de sabredib suç bağışlarsa, işte bu (sabredib bağışlamak), işlerin en hayırlısındandır.

[ 042.043 ] ( EO )

Her kim de sabreder suç örterse işte o azmolunacak umurdandır.

[ 042.043 ] ( ES )

Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.

[ 042.043 ] ( NQ )

And verily, whosoever shows patience and forgives that would truly be from the things recommended by Allah.

[ 042.044 ] ( KK )

æóãóäú íõÖúáöáö Çááøóåõ ÝóãóÇ áóåõ ãöäú æóáöíøò ãöäú ÈóÚúÏöåö æóÊóÑóì ÇáÙøóÇáöãöíäó áóãøóÇ ÑóÃóæõÇ ÇáúÚóÐóÇÈó íóÞõæáõæäó åóáú Åöáóì ãóÑóÏøò ãöäú ÓóÈöíáò ﴿ ٤٤ ﴾

[ 042.044 ] ( MŞ )

 

[ 042.044 ] ( AY )

Her kimi de Allah saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir yardımcısı yoktur ve o zâlimleri göreceksin ki, onlar azabı görünce şöyle diyecekler: “ Var mı geri dönmeye bir yol?”

[ 042.044 ] ( EO )

Her kimi de Allah şaşırtırsa artık ondan sonra ona hiç bir veliy yoktur ve göreceksin o zalimleri azâbı gördükleri vakıt diyecekler: var mı geri dönmiye bir yol?

[ 042.044 ] ( ES )

Allah kimi saptırırsa artık bundan sonra onun için hiçbir dost yoktur. Sen, azabı gördüklerinde zalimlerin: "Acaba dönecek bir yol var mıdır?" dediklerini görürsün.

[ 042.044 ] ( NQ )

And whomsoever Allah sends astray, for him there is no Wali (protector) after Him. And you will see the Zalimun(polytheists, wrong-doers, oppressors, etc.) when they behold the torment, they will say: "Is there any way of return (to the world)?"

[ 042.045 ] ( KK )

æóÊóÑóÇåõãú íõÚúÑóÖõæäó ÚóáóíúåóÇ ÎóÇÔöÚöíäó ãöäó ÇáÐøõáøö íóäúÙõÑõæäó ãöäú ØóÑúÝò ÎóÝöíøò æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäøó ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ÇáøóÐöíäó ÎóÓöÑõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú æóÃóåúáöíåöãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÃóáÇó Åöäøó ÇáÙøóÇáöãöíäó Ýöí ÚóÐóÇÈò ãõÞöíãò ﴿ ٤٥ ﴾

[ 042.045 ] ( MŞ )

 

[ 042.045 ] ( AY )

Ve o kâfirleri, ateşe arz edilirlerken, zilletten boyunlarını bükerek göz altından (ateşe) bakarlarken göreceksin. İman etmiş olanlar da şöyle diyeceklerdir: “ Gerçekten hüsrana düşenler, kıyâmet günü kendilerini de, ailelerini de hüsrana uğratanlardır.” Bilin ki, zâlimler devamlı bir azap içindedirler.

[ 042.045 ] ( EO )

Ve göreceksin onları o ateşe arz olunurlarken, zilletten boyunlarını bükerek göz altından bakarlarken, iyman etmiş olanlar da şöyle demekte: gerçek husrâna düşenler Kıyamet günü kendilerine ve âilelerine hasar eden kimselermiş! Bakın zâlimler hakıkaten mukım bir azâb içindedirler.

[ 042.045 ] ( ES )

Sen, onların aşağılıktan dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ateşe sunulduklarını görürsün, iman edenler de: "Gerçekten zarara uğrayanlar hem kendilerine hem de ailelerine kıyamet günü yazık etmiş olan kimselerdir." diyeceklerdir. İyi bilin ki zalimler devamlı bir azap içerisindedirler.

[ 042.045 ] ( NQ )

And you will see them brought forward to it (Hell) made humble by disgrace , (and) looking with stealthy glance. And those who believe will say: "Verily, the losers are they who lose themselves and their families on the Day of Resurrection. Verily, theZalimun [i.e. Al-Kafirun (disbelievers in Allah, in His Oneness and in His Messenger , polytheists, wrong-doers, etc.)] will be in a lasting torment.

[ 042.046 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó áóåõãú ãöäú ÃóæúáöíóÇÁó íóäúÕõÑõæäóåõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóãóäú íõÖúáöáö Çááøóåõ ÝóãóÇ áóåõ ãöäú ÓóÈöíáò ﴿ ٤٦ ﴾

[ 042.046 ] ( MŞ )

 

[ 042.046 ] ( AY )

Onlara, Allah’ın azabından kendilerini kurtaracak yardımcılar yoktur. Kimi de Allah saptırırsa, artık onun için bir yol (kurtuluş) yoktur.

[ 042.046 ] ( EO )

Ve onlara Allahın önünden kendilerini kurtaracak veliyler de yoktur, her kimi de Allah saptırırsa artık onun için yol yoktur.

[ 042.046 ] ( ES )

Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için çıkar bir yol yoktur.

[ 042.046 ] ( NQ )

And they will have no Auliya' (protectors) to help them other than Allah. And he whom Allah sends astray, for him there is no way.

[ 042.047 ] ( KK )

ÇöÓúÊóÌöíÈõæÇ áöÑóÈøößõãú ãöäú ÞóÈúáö Ãóäú íóÃúÊöíó íóæúãñ áÇó ãóÑóÏøó áóåõ ãöäó Çááøóåö ãóÇ áóßõãú ãöäú ãóáúÌóÅò íóæúãóÆöÐò æóãóÇ áóßõãú ãöäú äóßöíÑò ﴿ ٤٧ ﴾

[ 042.047 ] ( MŞ )

 

[ 042.047 ] ( AY )

Allah’dan (inecek azabın) geri çevrilmesine çare olmıyan bir gün (kıyâmet) gelmezden önce, Rabbinizin (hak dîne olan) davetini kabul edin. O gün size ne sığınacak yer vardır, ne de inkâra çare...

[ 042.047 ] ( EO )

Allahdan reddine çare olmıyan bir gün gelmezden evvel rabbınızın da'vetine icabet ediniz, o gün sizin için ne sığınacak yer vardır, ne de inkâre çare.

[ 042.047 ] ( ES )

Allah tarafından, geri çevrilemeyecek kıyamet günü gelmeden önce, Rabbinizin davetine uyun, çünkü o gün, sizin için sığınacak bir yer yoktur ve siz inkâr da edemezsiniz.

[ 042.047 ] ( NQ )

Answer the Call of your Lord (i.e. accept the Islamic Monotheism, O mankind, and jinns) before there comes from Allah a Day which cannot be averted. You will have no refuge on that Day nor there will be for you any denying (of your crimes as they are all recorded in the Book of your deeds).

[ 042.048 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÃóÚúÑóÖõæÇ ÝóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó Úóáóíúåöãú ÍóÝöíÙðÇ Åöäú Úóáóíúßó ÅöáÇøó ÇáúÈóáÇóÛõ æóÅöäøóÇ ÅöÐóÇ ÃóÐóÞúäóÇ ÇáúÅöäúÓóÇäó ãöäøóÇ ÑóÍúãóÉð ÝóÑöÍó ÈöåóÇ æóÅöäú ÊõÕöÈúåõãú ÓóíøöÆóÉñ ÈöãóÇ ÞóÏøóãóÊú ÃóíúÏöíåöãú ÝóÅöäøó ÇáúÅöäúÓóÇäó ßóÝõæÑñ ﴿ ٤٨ ﴾

[ 042.048 ] ( MŞ )

 

[ 042.048 ] ( AY )

Yine (îman etmekten) yüz çevirirlerse, biz de seni üzerlerine (amellerini gözetecek) bir bekçi göndermedik ya!... Sana düşen ancak tebliğdir. Şüphesiz biz, insana, tarafımızdan bir nimet taddırdık mı; o, bununla ferahlanır. Fakat insanlara kendi ellerinin kazancı yüzünden başlarına bir fenalık gelirse, o vakit insan (nimetlerin) hepsini unutan bir nankördür.

[ 042.048 ] ( EO )

Yine aldırmıyorlarsa biz de seni üzerlerine mürakıb göndermedik a, sana düşen ancak tebliğdır, fakat biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız vakıt onunla ferahlanır ise de kendi ellerinin takdim ettiği sebeblerle başlarına bir fenalık gelirse o vakıt insan hepsini unutan bir nankördür.

[ 042.048 ] ( ES )

Ey Muhammed! Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir, ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki insan çok nankördür.

[ 042.048 ] ( NQ )

But if they turn away (O Muhammad from the Islamic Monotheism, which you have brought to them). We have not sent you (O Muhammad ) as a Hafiz (protector) over them (i.e. to take care of their deeds and to recompense them). Your duty is to convey (the Message). And verily, when We cause man to taste of Mercy from Us, he rejoices thereat, but when some ill befalls them because of the deeds which their hands have sent forth, then verily, man (becomes) ingrate!

[ 042.049 ] ( KK )

áöáøóåö ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö íóÎúáõÞõ ãóÇ íóÔóÇÁõ íóåóÈõ áöãóäú íóÔóÇÁõ ÅöäóÇËðÇ æóíóåóÈõ áöãóäú íóÔóÇÁõ ÇáÐøõßõæÑó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 042.049 ] ( MŞ )

 

[ 042.049 ] ( AY )

Bütün göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dilediğini yaratır, dilediği kimseye kız evlâd verir, dilediği kimseye de erkek evlâd verir.

[ 042.049 ] ( EO )

Allahındır bütün Göklerin ve Yerin mülkü, dilediğini yaratır, dilediği kimseye dişiler bahşeder, dilediği kimseye de erkekler bahşeder.

[ 042.049 ] ( ES )

Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah'a aittir. O dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk bahşeder.

[ 042.049 ] ( NQ )

To Allah belongs the kingdom of the heavens and the earth. He creates what He wills. He bestows female (offspring) upon whom He wills, and bestows male (offspring) upon whom He wills.

[ 042.050 ] ( KK )

Ãóæú íõÒóæøöÌõåõãú ÐõßúÑóÇäðÇ æóÅöäóÇËðÇ æóíóÌúÚóáõ ãóäú íóÔóÇÁõ ÚóÞöíãðÇ Åöäøóåõ Úóáöíãñ ÞóÏöíÑñ ﴿ ٥٠ ﴾

[ 042.050 ] ( MŞ )

 

[ 042.050 ] ( AY )

yahut da o evlâdları, erkekli dişili ikizler halinde verir. Dilediği kimseyi de kısır bırakır. Muhakkak ki O, Alîm’dir= her şeyi bilir, Kadîr’dir= her şeye gücü yeter.

[ 042.050 ] ( EO )

Yâhud da onları erkekli dişili ikizler, dilediğini de akım kılar, her halde onun ılmi çok, kudretine nihâyet yoktur.

[ 042.050 ] ( ES )

Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere çift verir, dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz ki O her şeyi bilir. O'nun her şeye gücü yeter.

[ 042.050 ] ( NQ )

Or He bestows both males and females, and He renders barren whom He wills. Verily, He is the All-Knower and is Able to do all things.

[ 042.051 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó áöÈóÔóÑò Ãóäú íõßóáøöãóåõ Çááøóåõ ÅöáÇøó æóÍúíðÇ Ãóæú ãöäú æóÑóÇÁö ÍöÌóÇÈò Ãóæú íõÑúÓöáó ÑóÓõæáÇð ÝóíõæÍöíó ÈöÅöÐúäöåö ãóÇ íóÔóÇÁõ Åöäøóåõ Úóáöíøñ Íóßöíãñ ﴿ ٥١ ﴾

[ 042.051 ] ( MŞ )

 

[ 042.051 ] ( AY )

Hiç bir insan yoktur ki, Allah’ın onunla (doğrudan doğruya) konuşması olsun; ancak vahy ile, yahut perde arkasından, yahut bir peygamber gönderib de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi sûretiyle olur. Çünkü O, çok yücedir, hikmet sahibidir.

[ 042.051 ] ( EO )

Bununla beraber hiç bir beşer için kabil değildir ki Allah ona başka suretle kelâm söylesin, ancak vahyile veya bir hicab arkasından ve yâhud bir Resul gönderip de izniyle ona dilediğini vahyettirmesi müstesna, çünkü o çok yüksek, çok hakîmdir.

[ 042.051 ] ( ES )

Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 042.051 ] ( NQ )

. It is not given to any human being that Allah should speak to him unless (it be) by Inspiration, or from behind a veil, or (that) He sends a Messenger to reveal what He wills by His Leave. Verily, He is Most High, Most Wise .

[ 042.052 ] ( KK )

æóßóÐóáößó ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó ÑõæÍðÇ ãöäú ÃóãúÑöäóÇ ãóÇ ßõäúÊó ÊóÏúÑöí ãóÇ ÇáúßöÊóÇÈõ æóáÇó ÇáúÇöíãóÇäõ æóáóßöäú ÌóÚóáúäóÇåõ äõæÑðÇ äóåúÏöí Èöåö ãóäú äóÔóÇÁõ ãöäú ÚöÈóÇÏöäóÇ æóÅöäøóßó áóÊóåúÏöí Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٥٢ ﴾

[ 042.052 ] ( MŞ )

 

[ 042.052 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), işte sana böyle emrimizden bir ruh (Kur’ân) vahyettik. (Hâlbuki daha önce) sen kitap nedir, îman nedir bilmiyordun. Fakat biz o kitabı bir nûr yaptık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidâyet vereceğiz ve muhakkak ki sen, doğru bir yola (İslâm’a) çağırıyorsun.

[ 042.052 ] ( EO )

Ve işte sana böyle emrimizden biz ruh vahyettirdik, sen kitab nedir? İyman nedir? Bilmiyordun ve lâkin biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidâyet vereceğiz ve emîn ol sen her halde doğru bir yola çağırıyorsun.

[ 042.052 ] ( ES )

İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.

[ 042.052 ] ( NQ )

And thus We have sent to you (O Muhammad ) Ruhan (an Inspiration, and a Mercy) of Our Command. You knew not what is the Book, nor what is Faith? But We have made it (this Qur'an) a light wherewith We guide whosoever of Our slaves We will. And verily, you (O Muhammad ) are indeed guiding (mankind) to the Straight Path (i.e. Allah's religion of Islamic Monotheism).

[ 042.053 ] ( KK )

ÕöÑóÇØö Çááøóåö ÇáøóÐöí áóåõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÃóáÇó Åöáóì Çááøóåö ÊóÕöíÑõ ÇáúÃõãõæÑõ ﴿ ٥٣ ﴾

[ 042.053 ] ( MŞ )

 

[ 042.053 ] ( AY )

O Allah yoluna ki, göklerde ne var, yerde ne varsa hep O’nundur. Dikkat edin! Bütün işler döner (sonunda) Allah’a varır.

[ 042.053 ] ( EO )

O Allahın yoluna ki Göklerde ne var, Yerde ne varsa, hep onundur, uyan! bütün işler döner dolaşır Allaha varır.

[ 042.053 ] ( ES )

Göklerde ve yerde bulunanların sahibi olan Allah'ın yoluna götürüyorsun. İyi bilin ki bütün işler sonunda yalnız Allah'a dönecektir.

[ 042.053 ] ( NQ )

The Path of Allah, to Whom belongs all that is in the heavens and all that is in the earth. Verily, all the matters at the end go to Allah (for decision).