FUSSİLET SURESİ
 

[ 041.001 ] ( KK )

Íã ﴿ ١ ﴾

[ 041.001 ] ( MŞ )

 

[ 041.001 ] ( AY )

Hâ, mîm.

[ 041.001 ] ( EO )

Hâ Mîm.

[ 041.001 ] ( ES )

Hâ Mîm.

[ 041.001 ] ( NQ )

Ha-Mim.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings.]

[ 041.002 ] ( KK )

ÊóäúÒöíáñ ãöäó ÇáÑøóÍúãóÇäö ÇáÑøóÍöíãö ﴿ ٢ ﴾

[ 041.002 ] ( MŞ )

 

[ 041.002 ] ( AY )

Bu Kur’ân Rahmân, Rahîm tarafından indirilmedir.

[ 041.002 ] ( EO )

O rahmânı rahîmden indirilme.

[ 041.002 ] ( ES )

Bu Kur'ân Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir.

[ 041.002 ] ( NQ )

A revelation from Allah, the Most Beneficent, the Most Merciful.

[ 041.003 ] ( KK )

ßöÊóÇÈñ ÝõÕøöáóÊú ÂíóÇÊõåõ ÞõÑúÂäðÇ ÚóÑóÈöíøðÇ áöÞóæúãò íóÚúáóãõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 041.003 ] ( MŞ )

 

[ 041.003 ] ( AY )

Bir kitaptır ki, âyetleri, Arabca bir Kur’ân olmak üzere anlayacak olan bir kavme açıklanmıştır;

[ 041.003 ] ( EO )

Öz Arabca bir Kur'an olmak üzere âyetleri ayırd edilmiş bir kitab, bilecek bir kavm için.

[ 041.003 ] ( ES )

Bu, Arapça bir Kur'an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.

[ 041.003 ] ( NQ )

A Book whereof the Verses are explained in detail; A Qur'an in Arabic for people who know.

[ 041.004 ] ( KK )

ÈóÔöíÑðÇ æóäóÐöíÑðÇ ÝóÃóÚúÑóÖó ÃóßúËóÑõåõãú Ýóåõãú áÇó íóÓúãóÚõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 041.004 ] ( MŞ )

 

[ 041.004 ] ( AY )

Hem (cenneti) müjdeleyici, hem (ateşten) korkutucu olarak... Fakat onların (Mekke kâfirlerinin) çoğu, (Kur’ân’dan) yüz çevirdiler. Artık onlar dinleyip hakkı kabul etmezler.

[ 041.004 ] ( EO )

Hem müjdeci olarak hem kocundurucu onun için çokları başını çevirmiştir de onlar işitmezler.

[ 041.004 ] ( ES )

O, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler.

[ 041.004 ] ( NQ )

Giving glad tidings [of Paradise to the one who believes in the Oneness of Allah (i.e. Islamic Monotheism) and fears Allah much (abstains from all kinds of sins and evil deeds) and loves Allah much (performing all kinds of good deeds which He has ordained)], and warning (of punishment in the Hell Fire to the one who disbelieves in the Oneness of Allah), but most of them turn away, so they listen not.

[ 041.005 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ÞõáõæÈõäóÇ Ýöí ÃóßöäøóÉò ãöãøóÇ ÊóÏúÚõæäóÇ Åöáóíúåö æóÝöí ÂÐóÇäöäóÇ æóÞúÑñ æóãöäú ÈóíúäöäóÇ æóÈóíúäößó ÍöÌóÇÈñ ÝóÇÚúãóáú ÅöäøóäóÇ ÚóÇãöáõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 041.005 ] ( MŞ )

 

[ 041.005 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, sana) onlar şöyle dediler: “ Senin bizi dâvet ettiğin Kur’ân’dan kalplerimiz örtüler içindedir (dediğini anlamıyoruz). Kulaklarımızda da bir ağırlık var ve bizimle senin aranda bir perde mevcuttur. O hâlde sen dinin üzere çalış, biz de dinimiz üzere çalışacağız.”

[ 041.005 ] ( EO )

Ve şöyle demektedirler: kalblerimiz senin bizi çağırdığın şeyden örtüler içinde, kulaklarımızda da bir ağırlık var, ve seninle bizim aramızdan bir gerki çekilmiştir, haydi yap yapacağını, çünkü biz yapıyoruz.

[ 041.005 ] ( ES )

Onlar: «Ey Muhammed! Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlaşmamıza engel bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü biz yapıyoruz» dediler.

[ 041.005 ] ( NQ )

And they say: "Our hearts are under coverings (screened) from that to which you invite us, and in our ears is deafness, and between us and you is a screen, so work you (on your way); verily, we are working (on our way)."

[ 041.006 ] ( KK )

Þõáú ÅöäøóãóÇ ÃóäóÇ ÈóÔóÑñ ãöËúáõßõãú íõæÍóì Åöáóíøó ÃóäøóãóÇ Åöáóåõßõãú Åöáóåñ æóÇÍöÏñ ÝóÇÓúÊóÞöíãõæÇ Åöáóíúåö æóÇÓúÊóÛúÝöÑõæåõ æóæóíúáñ áöáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 041.006 ] ( MŞ )

 

[ 041.006 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “Ben ancak sizin gibi bir insanım, yalnız bana şöyle vahyediliyor: Sizin İlâhınız ancak bir İlâh’dır. Onun için (şirkten tevbe edip ihlâs ile) hep O’na teveccüh edin, mağfiretini isteyin. O müşriklere de azap olsun!...

[ 041.006 ] ( EO )

De ki: ben sırf sizin gibi bir beşerim ancak bana şöyle vahiy veriliyor: hepinizin tanrısı bir tanrıdır, onun için hep ona doğrulun ve onun mağrifetini isteyin ve vay haline o müşriklerin.

[ 041.006 ] ( ES )

Ey Muhammed! De ki: «Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Vay O'na ortak koşanların haline!

[ 041.006 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I am only a human being like you. It is inspired in me that your Ilah (God) is One Ilah (God - Allah), therefore take Straight Path to Him (with true Faith Islamic Monotheism) and obedience to Him, and seek forgiveness of Him. And woe to Al-Mushrikun (the disbelievers in the Oneness of Allah, polytheists, idolaters, etc. - see V.2:105).

[ 041.007 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó áÇó íõÄúÊõæäó ÇáÒøóßóæÉó æóåõãú ÈöÇáúÂÎöÑóÉö åõãú ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٧ ﴾

[ 041.007 ] ( MŞ )

 

[ 041.007 ] ( AY )

O müşrikler ki, zekâtı vermezler ve onlar Âhireti de inkâr ederler...

[ 041.007 ] ( EO )

Ki zekâtı vermezler ve Âhırete onlar kâfirdirler.

[ 041.007 ] ( ES )

Onlar, zekatı vermezler, ahireti de inkâr ederler.

[ 041.007 ] ( NQ )

Those who give not the Zakat and they are disbelievers in the Hereafter.

[ 041.008 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö áóåõãú ÃóÌúÑñ ÛóíúÑõ ãóãúäõæäò ﴿ ٨ ﴾

[ 041.008 ] ( MŞ )

 

[ 041.008 ] ( AY )

Muhakkak ki îman edip de sâlih ameller işliyenler için kesilmiyen bir mükâfat var.

[ 041.008 ] ( EO )

Şübhesiz iyman edip iyi iyi işler yapanlar onlar için minnetsiz bir ecir var.

[ 041.008 ] ( ES )

Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir mükafat vardır.

[ 041.008 ] ( NQ )

Truly, those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism, and in His Messenger Muhammad ) and do righteous good deeds, for them will be an endless reward that will never stop (i.e. Paradise).

[ 041.009 ] ( KK )

Þõáú ÃóÆöäøóßõãú áóÊóßúÝõÑõæäó ÈöÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáúÃóÑúÖó Ýöí íóæúãóíúäö æóÊóÌúÚóáõæäó áóåõ ÃóäÏóÇÏðÇ Ðóáößó ÑóÈøõ ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٩ ﴾

[ 041.009 ] ( MŞ )

 

[ 041.009 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), deki: “Arzı iki günde yaratanı, siz mi inkâr edeceksiniz ve O’na eşler koşup duracaksınız? O, bütün âlemlerin Rabbidir.”

[ 041.009 ] ( EO )

De ki: siz gerçekten küfredip duracak mısınız o halika kî Arzı iki günde yarattı, bir de ona menendler koşuyorsunuz? o bütün âlemlerin rabbı.

[ 041.009 ] ( ES )

De ki: «Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir.»

[ 041.009 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Do you verily disbelieve in Him Who created the earth in two Days and you set up rivals (in worship) with Him? That is the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 041.010 ] ( KK )

æóÌóÚóáó ÝöíåóÇ ÑóæóÇÓöíó ãöäú ÝóæúÞöåóÇ æóÈóÇÑóßó ÝöíåóÇ æóÞóÏøóÑó ÝöíåóÇ ÃóÞúæóÇÊóåóÇ Ýöí ÃóÑúÈóÚóÉö ÃóíøóÇãò ÓóæóÇÁð áöáÓøóÇÆöáöíäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 041.010 ] ( MŞ )

 

[ 041.010 ] ( AY )

Allah, o arz üzerinde sabit dağlar ve bereketler yarattı. Arzda bulunanların rızkını da takdir etti; (arzın, içindekilerle beraber kaç günde yaratıldığını) soranlar için tam dört günde...

[ 041.010 ] ( EO )

Hem ona üstünden ağır baskılar yaptı ve onda bereketler husule getirdi, ve onda azıklarını takdir buyurdu, araştıranlar için bir düzeye dört gün içinde.

[ 041.010 ] ( ES )

O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.

[ 041.010 ] ( NQ )

He placed therein (i.e. the earth) firm mountains from above it, and He blessed it, and measured therein its sustenance (for its dwellers) in four Days equal (i.e. all these four 'days' were equal in the length of time), for all those who ask (about its creation).

[ 041.011 ] ( KK )

Ëõãøó ÇÓúÊóæóì Åöáóì ÇáÓøóãóÇÁö æóåöíó ÏõÎóÇäñ ÝóÞóÇáó áóåóÇ æóáöáúÃóÑúÖö ÇöÆúÊöíóÇ ØóæúÚðÇ Ãóæú ßóÑúåðÇ ÞóÇáóÊóÇ ÃóÊóíúäóÇ ØóÇÆöÚöíäó ﴿ ١١ ﴾

[ 041.011 ] ( MŞ )

 

[ 041.011 ] ( AY )

Sonra (Allah), buhar halinde olan göğü yaratmayı kasd etti de ona ve arza: “İkiniz de istiyerek veya istemiyerek gelin meydana çıkın.” dedi. Onlar da: “Biz istiyerek geldik.” dediler. (Allah’ın emrine boyun eğdiler).

[ 041.011 ] ( EO )

Sonra Semaya doğruldu da o bir dumanken ona ve Arza gelin, ikiniz de ister istemez, dedi: geldik istiye istiye dediler.

[ 041.011 ] ( ES )

Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: «İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.» dedi. Her ikisi de: «İsteyerek geldik» dediler.

[ 041.011 ] ( NQ )

Then He Istawa (rose over) towards the heaven when it was smoke, and said to it and to the earth: "Come both of you willingly or unwillingly." They both said: "We come, willingly."

[ 041.012 ] ( KK )

ÝóÞóÖóÇåõäøó ÓóÈúÚó ÓóãóÇæóÇÊò Ýöí íóæúãóíúäö æóÃóæúÍóì Ýöí ßõáøö ÓóãóÇÁò ÃóãúÑóåóÇ æóÒóíøóäøóÇ ÇáÓøóãóÇÁó ÇáÏøõäúíóÇ ÈöãóÕóÇÈöíÍó æóÍöÝúÙðÇ Ðóáößó ÊóÞúÏöíÑõ ÇáúÚóÒöíÒö ÇáúÚóáöíãö ﴿ ١٢ ﴾

[ 041.012 ] ( MŞ )

 

[ 041.012 ] ( AY )

Böylece gökleri, yedi kat gök olarak iki günde yarattı: (Arzın yaratılışı gün, içindekilerin gün, göklerin gün ki, altı gün eder). Bir de her gök ehline (meleklerine, orada olacak hadiselerin) emrini vahy etti. Biz dünya göğünü de kandillerle (yıldızlarla) donattık, onu (afetlerden) koruduk. İşte bu, Azîz, Alîm olan Allah’ın takdiridir.

[ 041.012 ] ( EO )

Bu suretle onları iki günde yedi Sema olmak üzere yerine koydu, ve her Semada ona aid emrine vahiy verdi, ve Dünya Semayı kandillerle donattık ve hıfzettik, işte bu hep o azîz alîmin takdiridir.

[ 041.012 ] ( ES )

Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.

[ 041.012 ] ( NQ )

Then He completed and finished from their creation (as) seven heavens in two Days and He made in each heaven its affair. And We adorned the nearest (lowest) heaven with lamps (stars) to be an adornment as well as to guard (from the devils by using them as missiles against the devils). Such is the Decree of Him the All-Mighty, the All-Knower.

[ 041.013 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÃóÚúÑóÖõæÇ ÝóÞõáú ÃóäÐóÑúÊõßõãú ÕóÇÚöÞóÉð ãöËúáó ÕóÇÚöÞóÉö ÚóÇÏò æóËóãõæÏó ﴿ ١٣ ﴾

[ 041.013 ] ( MŞ )

 

[ 041.013 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, bu beyandan sonra Mekke kâfirleri Allah’a ve Peygamberine îman etmekten yine) yüz çevirirlerse, de ki: “ Sizi, Âd ve Semûd’un şiddetli azabı gibi bir azabla korkutuyorum.”

[ 041.013 ] ( EO )

Bunun üzerine yine başlarını çevirirlerse o vakıt de ki: size Ad ve Semûd saıkası gibi bir saıka haber veriyorum.

[ 041.013 ] ( ES )

Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse de ki: «Ben sizi Âd ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım.»

[ 041.013 ] ( NQ )

But if they turn away, then say (O Muhammad ): "I have warned you of a Sa'iqah (a destructive awful cry, torment, hit, a thunderbolt) like the Sa'iqah which overtook 'Ad and Thamud (people)."

[ 041.014 ] ( KK )

ÅöÐú ÌóÇÁóÊúåõãõ ÇáÑøõÓõáõ ãöäú Èóíúäö ÃóíúÏöíåöãú æóãöäú ÎóáúÝöåöãú ÃóáÇøó ÊóÚúÈõÏõæÇ ÅöáÇøó Çááøóåó ÞóÇáõæÇ áóæú ÔóÇÁó ÑóÈøõäóÇ óáÇóäúÒóáó ãóáÇóÆößóÉð ÝóÅöäøóÇ ÈöãóÇ ÃõÑúÓöáúÊõãú Èöåö ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 041.014 ] ( MŞ )

 

[ 041.014 ] ( AY )

Âd ve Semûd kavmine, Allah’dan başkasına tapmayın diye, her taraftan peygamberler geldiği vakit, onlar şöyle dediler: “ Eğer Rabbimiz dileseydi, muhakkak melekler indirirdi, (siz ise bizim gibi insanlarsınız, peygamber olamazsınız). Onun için biz sizinle gönderilen şeylere inanmayız.”

[ 041.014 ] ( EO )

Onlara Allahdan başkasına tapmayın diye Resuller önlerinden ve arkalarından geldiği vakıt, «rabbımız: dilese idi Melâike gönderirdi, onun için biz sizin gönderildiğiniz şeylere inanmayız» dediler.

[ 041.014 ] ( ES )

Onlara Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği zaman: «Eğer Rabbimiz dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeylere inanmayız.» dediler.

[ 041.014 ] ( NQ )

When the Messengers came to them, from before them and behind them (saying): "Worship none but Allah" They said: "If our Lord had so willed, He would surely have sent down the angels. So indeed! We disbelieve in that with which you have been sent."

[ 041.015 ] ( KK )

ÝóÃóãøóÇ ÚóÇÏñ ÝóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÈöÛóíúÑö ÇáúÍóÞøö æóÞóÇáõæÇ ãóäú ÃóÔóÏøõ ãöäøóÇ ÞõæøóÉð Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ Ãóäøó Çááøóåó ÇáøóÐöí ÎóáóÞóåõãú åõæó ÃóÔóÏøõ ãöäúåõãú ÞõæøóÉð æóßóÇäõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ íóÌúÍóÏõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 041.015 ] ( MŞ )

 

[ 041.015 ] ( AY )

Sonra Âd kavmi, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve şöyle dediler: “Bizden daha kuvvetli kim var?” Onlar, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu anlamadılar mı, (bunu düşünmediler mi?) Fakat onlar, âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.

[ 041.015 ] ( EO )

Sonra Âd, Arzda bigayri hakk kibirlenmek istediler ve bizden daha kuvvetli kim var? dediler, ya kendilerini yaratmış olan Allahın onlardan daha kuvvetli olduğunu bir düşünmediler de mi? Fakat âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.

[ 041.015 ] ( ES )

Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim vardır?» dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.

[ 041.015 ] ( NQ )

As for 'Ad, they were arrogant in the land without right, and they said: "Who is mightier than us in strength?" See they not that Allah, Who created them was mightier in strength than them. And they used to deny Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, revelations, etc.)!

[ 041.016 ] ( KK )

ÝóÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÑöíÍðÇ ÕóÑúÕóÑðÇ Ýöí ÃóíøóÇãò äóÍöÓóÇÊò áöäõÐöíÞóåõãú ÚóÐóÇÈó ÇáúÎöÒúíö Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóáóÚóÐóÇÈõ ÇáúÂÎöÑóÉö ÃóÎúÒóì æóåõãú áÇó íõäúÕóÑõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 041.016 ] ( MŞ )

 

[ 041.016 ] ( AY )

Biz de, perişanlık azabını dünya hayatında kendilerine taddıralım diye, uğursuz günlerde üzerlerine kavurucu bir rüzgâr (kasırga) gönderdik. Elbette Âhiret azabı (dünyadakinden) daha şiddetlidir, daha perişan düşürücüdür. Hem de onlar, (Allah’ın azabından) kurtarılmıyacaklardır.

[ 041.016 ] ( EO )

Biz de kendilerine Dünya hayatta zillet azâbını tattırmak için nuhusetli günlerde üzerlerine bir sarar rüzgârı salıverdik ve elbette Âhıret azâbı daha zilletlidir, hem de onlar kurtarılamıyacaklardır.

[ 041.016 ] ( ES )

Bu yüzden biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmeyecektir.

[ 041.016 ] ( NQ )

So We sent upon them furious wind in days of evil omen (for them) that We might give them a taste of disgracing torment in this present worldly life, but surely the torment of the Hereafter will be more disgracing, and they will never be helped.

[ 041.017 ] ( KK )

æóÃóãøóÇ ËóãõæÏõ ÝóåóÏóíúäóÇåõãú ÝóÇÓúÊóÍóÈøõæÇ ÇáúÚóãóì Úóáóì ÇáúåõÏóì ÝóÃóÎóÐóÊúåõãú ÕóÇÚöÞóÉõ ÇáúÚóÐóÇÈö Çáúåõæäö ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÓöÈõæäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 041.017 ] ( MŞ )

 

[ 041.017 ] ( AY )

Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü hidâyete tercih ettiler. Onun için, kazandıkları günah yüzünden kendilerini, o şiddetli azap yıldırımı yakalayıverdi.

[ 041.017 ] ( EO )

Semûde gelince; biz onlara yolu gösterdik de onlar hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken ve kendilerini kesibleri sebebiyle o hor azâb saıkası alıverdi.

[ 041.017 ] ( ES )

Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.

[ 041.017 ] ( NQ )

And as for Thamud, We showed and made clear to them the Path of Truth (Islamic Monotheism) through Our Messenger, (i.e. showed them the way of success), but they preferred blindness to guidance, so the Sa'iqah (a destructive awful cry, torment, hit, a thunderbolt) of disgracing torment seized them, because of what they used to earn.

[ 041.018 ] ( KK )

æóäóÌøóíúäóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóßóÇäõæÇ íóÊøóÞõæäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 041.018 ] ( MŞ )

 

[ 041.018 ] ( AY )

(Peygamberleri Sâlih’e) îman edip de (küfürden) sakınanları ise kurtardık.

[ 041.018 ] ( EO )

İyman edip de korunur olanları ise kurtardık.

[ 041.018 ] ( ES )

Biz iman edenleri ve kötülükten sakınanları ise kurtardık.

[ 041.018 ] ( NQ )

And We saved those who believed and used to fear Allah, keep their duty to Him and avoid evil.

[ 041.019 ] ( KK )

æóíóæúãó íõÍúÔóÑõ ÃóÚúÏóÇÁõ Çááøóåö Åöáóì ÇáäøóÇÑö Ýóåõãú íõæÒóÚõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 041.019 ] ( MŞ )

 

[ 041.019 ] ( AY )

Allah düşmanlarının toplanıb ateşe götürülecekleri gün (kıyâmette) onlar, ilk gelenden itibaren sonuncu gelinceye kadar bekletilirler.

[ 041.019 ] ( EO )

Allah düşmanlarının toplanıp ateşe sevkolunacakları gün ise onlar baştan âhire hep tevkıf olunurlar.

[ 041.019 ] ( ES )

O gün Allah'ın düşmanları cehennem ateşine sürülmek üzere hep bir araya toplanırlar.

[ 041.019 ] ( NQ )

And (remember) the Day that the enemies of Allah will be gathered to the Fire, so they will be collected there (the first and the last).

[ 041.020 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ãóÇ ÌóÇÁõæåóÇ ÔóåöÏó Úóáóíúåöãú ÓóãúÚõåõãú æóÃóÈúÕóÇÑõåõãú æóÌõáõæÏõåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 041.020 ] ( MŞ )

 

[ 041.020 ] ( AY )

Nihâyet ateşe geldikleri zaman, onlar (dünyada) ne yapıyordu iseler, kulakları, gözleri ve derileri hep aleyhlerine şahidlik edecektir.

[ 041.020 ] ( EO )

Hattâ ona vardıklarında aleyhlerine kulakları ve gözleri ve derileri şehadet eder: neler yapıyor idiseler.

[ 041.020 ] ( ES )

Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler.

[ 041.020 ] ( NQ )

Till, when they reach it (Hell-fire), their hearing (ears) and their eyes, and their skins will testify against them as to what they used to do.

[ 041.021 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ áöÌõáõæÏöåöãú áöãó ÔóåöÏúÊõãú ÚóáóíúäóÇ ÞóÇáõæÇ ÃóäØóÞóäóÇ Çááøóåõ ÇáøóÐöí ÃóäØóÞó ßõáøó ÔóíúÁò æóåõæó ÎóáóÞóßõãú Ãóæøóáó ãóÑøóÉò æóÅöáóíúåö ÊõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 041.021 ] ( MŞ )

 

[ 041.021 ] ( AY )

O kâfirler, derilerine (azalarına): “Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?” derler. Onlar (cevab olarak): “Bizi, her şeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yarattı, (öldükten sonra da) yine O’na götürülüyorsunuz.

[ 041.021 ] ( EO )

Derilerine niçin aleyhimizde şahidlik ettiniz? derler, bizi, derler: her şey'i söyleten Allah söyletti, sizi de ilk def'a o yarattı yine ona götürülüyorsunuz.

[ 041.021 ] ( ES )

Onlar derilerine: «Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?» derler. Derileri de: «Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O'dur ve siz yine O'na döndürülüyorsunuz» derler.

[ 041.021 ] ( NQ )

And they will say to their skins, "Why do you testify against us?" They will say: "Allah has caused us to speak, as He causes all things to speak, and He created you the first time, and to Him you are made to return."

[ 041.022 ] ( KK )

æóãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÓúÊóÊöÑõæäó Ãóäú íóÔúåóÏó Úóáóíúßõãú ÓóãúÚõßõãú æóáÇó ÃóÈúÕóÇÑõßõãú æóáÇó ÌõáõæÏõßõãú æóáóßöäú ÙóäóäúÊõãú Ãóäøó Çááøóåó áÇó íóÚúáóãõ ßóËöíÑðÇ ãöãøóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 041.022 ] ( MŞ )

 

[ 041.022 ] ( AY )

Kulaklarınız, gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahidlik eder diye sakınmamıştınız ve muhakkak zannetmiştiniz ki, Allah, yaptıklarınızdan bir çoğunu bilmez.

[ 041.022 ] ( EO )

Evvel kulaklarınız ve gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahadet eder diye sakınmaz idiniz ve lâkin zannetmiş idiniz ki Allah yaptıklarınızdan bir çoğunu bilmez.

[ 041.022 ] ( ES )

Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden korkarak kötülükten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini zannediyordunuz.

[ 041.022 ] ( NQ )

And you have not been hiding against yourselves, lest your ears, and your eyes, and your skins testify against you, but you thought that Allah knew not much of what you were doing.

[ 041.023 ] ( KK )

æóÐóáößõãú Ùóäøõßõãú ÇáøóÐöí ÙóäóäÊõãú ÈöÑóÈøößõãú ÃóÑúÏóÇßõãú ÝóÃóÕúÈóÍúÊõãú ãöäó ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 041.023 ] ( MŞ )

 

[ 041.023 ] ( AY )

İşte Rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız, sizi helâke düşürdü ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.”

[ 041.023 ] ( EO )

İşte rabbınıza beslediğiniz o zannınız sizi helâke sürükledi de husrana düşenlerden oldunuz.

[ 041.023 ] ( ES )

İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara uğrayanlardan oldunuz.

[ 041.023 ] ( NQ )

And that thought of yours which you thought about your Lord, has brought you to destruction, and you have become (this Day) of those utterly lost!

[ 041.024 ] ( KK )

ÝóÅöäú íóÕúÈöÑõæÇ ÝóÇáäøóÇÑõ ãóËúæðì áóåõãú æóÅöäú íóÓúÊóÚúÊöÈõæÇ ÝóãóÇ åõãú ãöäó ÇáúãõÚúÊóÈöíäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 041.024 ] ( MŞ )

 

[ 041.024 ] ( AY )

Artık sabredebilirlerse, ateş kendilerine bir meskendir. Eğer dünyaya dönmeyi isterlerse, artık dünyaya dönecek olanlardan değillerdir.

[ 041.024 ] ( EO )

Artık sabredebilirlerse ateş kendilerine bir ikametgâhtır, yok eğer hoşnudluğa dönmek isterlerse hoşnud edileceklerden değildirler.

[ 041.024 ] ( ES )

Şimdi eğer dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Yok eğer hoşnutluğa dönmek isterlerse bile artık onlar hoşnut edileceklerden değildirler.

[ 041.024 ] ( NQ )

Then, if they have patience, yet the Fire will be a home for them, and if they beg for to be excused, yet they are not of those who will ever be excused.

[ 041.025 ] ( KK )

æóÞóíøóÖúäóÇ áóåõãú ÞõÑóäóÇÁó ÝóÒóíøóäõæÇ áóåõãú ãóÇ Èóíúäó ÃóíúÏöíåöãú æóãóÇ ÎóáúÝóåõãú æóÍóÞøó Úóáóíúåöãõ ÇáúÞóæúáõ Ýöí Ãõãóãò ÞóÏú ÎóáóÊú ãöäú ÞóÈúáöåöãú ãöäó ÇáúÌöäøö æÇáúÇöäúÓö Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ ÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 041.025 ] ( MŞ )

 

[ 041.025 ] ( AY )

Biz onlara, (o Mekke müşriklerine) bir takım (şeytanlardan ibaret) dostlar musallat kıldık da bunlar, onlara, hem önlerindeki Âhiret işini, hem arkalarındaki dünya işini süsleyi vermişlerdir. Cin ve insanladan kendilerinden önce geçmiş (ve kâfir olmuş) ümmetlerle beraber bunlara da azap vaadi gerçekleşmiştir. Çünkü onlar kendilerine yazık etmişlerdi.

[ 041.025 ] ( EO )

Hem onlara bir takım yanaşıklar saldırmışızdır da onlar, onlara önlerindekini ve arkalarındakini ziynetleyivermişlerdir, Cin ve İnsten önlerinden geçen ümmetler içinde onların aleyhine de söz hakk olmuştur, çünkü hep kendilerine yazık etmişlerdir.

[ 041.025 ] ( ES )

Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sözü onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.

[ 041.025 ] ( NQ )

And We have assigned them (devils) intimate companions (in this world), who have made fair-seeming to them, what was before them (evil deeds which they were doing in the present worldly life and disbelief in the Reckoning and the Resurrection, etc.) and what was behind them (denial of the matters in the coming life of the Hereafter as regards punishment or reward, etc.). And the Word (i.e. the torment) is justified against them as it was justified against those who were among the previous generations of jinns and men that had passed away before them. Indeed they (all) were the losers.

[ 041.026 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áÇó ÊóÓúãóÚõæÇ áöåóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäö æóÇáúÛóæúÇ Ýöíåö áóÚóáøóßõãú ÊóÛúáöÈõæäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 041.026 ] ( MŞ )

 

[ 041.026 ] ( AY )

Bir de o kâfir olanlar: “ Bu Kur’ân’ı dinlemeyin ve ona bozgunculuk edin; olur ki üstün gelirsiniz.” dediler.

[ 041.026 ] ( EO )

Bir de dedi ki o küfredenler: şu Kur'anı dinlemeyin ve ona yaygara yapın, belki bastırırsınız.

[ 041.026 ] ( ES )

İnkâr edenler: «Bu Kur'ânı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün gelirsiniz» dediler.

[ 041.026 ] ( NQ )

And those who disbelieve say: "Listen not to this Qur'an, and make noise in the midst of its (recitation) that you may overcome."

[ 041.027 ] ( KK )

ÝóáóäõÐöíÞóäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÚóÐóÇÈðÇ ÔóÏöíÏðÇ æóáóäóÌúÒöíóäøóåõãú ÃóÓúæóÃó ÇáøóÐöí ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 041.027 ] ( MŞ )

 

[ 041.027 ] ( AY )

İşte bunun içindir ki, biz de o kâfirlere şiddetli bir azap taddıracağız ve kendilerini yaptıkları amellerin en kötüsü ile cezalandıracağız.

[ 041.027 ] ( EO )

İşte biz de onun için o küfredenlere şiddetli bir azâb tattıracağız ve kendilerine yaptıkları âmellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.

[ 041.027 ] ( ES )

Biz mutlaka inkâr edenlere şiddetli bir azab tattıracağız. Ve onlara yaptıkları amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.

[ 041.027 ] ( NQ )

But surely, We shall cause those who disbelieve to taste a severe torment, and certainly, We shall requite them the worst of what they used to do.

[ 041.028 ] ( KK )

Ðóáößó ÌóÒóÇÁõ ÃóÚúÏóÇÁö Çááøóåö ÇáäøóÇÑõ áóåõãú ÝöíåóÇ ÏóÇÑõ ÇáúÎõáúÏö ÌóÒóÇÁð ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ íóÌúÍóÏõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 041.028 ] ( MŞ )

 

[ 041.028 ] ( AY )

İşte bu, Allah düşmanlarının cezasıdır, ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak onlara, orada ebedîlik yurdu vardır.

[ 041.028 ] ( EO )

O işte cezâsı Allah düşmanlarının, o ateş, onlara ondadır ancak ebediyyet evi, âyetlerimize yaptıkları cehudluğun cezası.

[ 041.028 ] ( ES )

İşte Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır.

[ 041.028 ] ( NQ )

That is the recompense of the enemies of Allah: The Fire, therein will be for them the eternal home, a (deserving) recompense for that they used to deny Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.).

[ 041.029 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÑóÈøóäóÇ ÃóÑöäóÇ ÇáøóÐóíúäö ÃóÖóáÇøóäóÇ ãöäó ÇáúÌöäøö æóÇáúÇöäúÓö äóÌúÚóáúåõãóÇ ÊóÍúÊó ÃóÞúÏóÇãöäóÇ áöíóßõæäóÇ ãöäó ÇáúÃóÓúÝóáöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 041.029 ] ( MŞ )

 

[ 041.029 ] ( AY )

O kâfir olanlar (cehennemde) şöyle diyecektir: “ Ey Rabbimiz! Cin ve insanlardan bizi yoldan çıkaran şeytanları bize göster de onları ayaklarımız altına alalım, en aşağı düşenlerden olsunlar.”

[ 041.029 ] ( EO )

Ve muhakkak diyecek ki o küfredenler: ey râbbımız! Göster bize Cinn-ü insten bizleri ıdlâl edenlerin ikisine de, ki onları ayaklarımızın altına alalım en aşağılıklardan olsunlar.

[ 041.029 ] ( ES )

İnkâr edenler: «Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi doğru yoldan saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım, böylece cehennemin en altında kalanlardan olsunlar.» diyeceklerdir.

[ 041.029 ] ( NQ )

And those who disbelieve will say: "Our Lord! Show us those among jinns and men who led us astray, we shall crush them under our feet, so that they become the lowest."

[ 041.030 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÞóÇáõæÇ ÑóÈøõäóÇ Çááøóåõ Ëõãøó ÇÓúÊóÞóÇãõæÇ ÊóÊóäóÒøóáõ Úóáóíúåöãõ ÇáúãóáóÆößóÉõ ÃóáÇøó ÊóÎóÇÝõæÇ æóáÇó ÊóÍúÒóäõæÇ æóÃóÈúÔöÑõæÇ ÈöÇáúÌóäøóÉö ÇáøóÊöí ßõäúÊõãú ÊõæÚóÏõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 041.030 ] ( MŞ )

 

[ 041.030 ] ( AY )

Gerçekten: “ Rabbimiz Allah’dır.” deyib de sonra sebat gösterenler (ve sâlih amel işliyenler var ya), onların üzerine (ölüm anında veya dehşet halinde): “ Korkmayın, mahzun olmayın. Vaad olunduğunuz cennetle neşelenin.” diye melekler inecektir.

[ 041.030 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki «rabbımız Allah» deyipde sonra doğru gidenler yok mu onların üzerlerine şöyle Melekler iner: korkmayın, mahzun olmayın va'dolunup durduğunuz Cennet ile neş'eyâb olun.

[ 041.030 ] ( ES )

«Rabbimiz Allah'tır» deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: «Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.»

[ 041.030 ] ( NQ )

Verily, those who say: "Our Lord is Allah (Alone)," and then they Istaqamu , on them the angels will descend (at the time of their death) (saying): "Fear not, nor grieve! But receive the glad tidings of Paradise which you have been promised!

[ 041.031 ] ( KK )

äóÍúäõ ÃóæúáöíóÇÄõßõãú Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóÝöí ÇáúÂÎöÑóÉö æóáóßõãú ÝöíåóÇ ãóÇ ÊóÔúÊóåöí ÃóäúÝõÓõßõãú æóáóßõãú ÝöíåóÇ ãóÇ ÊóÏøóÚõæäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 041.031 ] ( MŞ )

 

[ 041.031 ] ( AY )

(Ve melekler şöyle diyecektir): “ Biz, hem dünya hayatında, hem de Âhirette sizin dostlarınızız. Size, bu Âhirette nefislerinizin hoşlanacağı (nimetler) var, hem size burada ne isterseniz var;

[ 041.031 ] ( EO )

Bizler sizin hem Dünya hayatta hem Âhırette dostlarınızız ve size orada nefislerinizin hoşlanacağı var, hem size orada ne isterseniz var.

[ 041.031 ] ( ES )

«Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır.»

[ 041.031 ] ( NQ )

We have been your friends in the life of this world and are (so) in the Hereafter. Therein you shall have (all) that your inner-selves desire, and therein you shall have (all) for which you ask for.
 

[ 041.032 ] ( KK )

äõÒõáÇð ãöäú ÛóÝõæÑò ÑóÍöíãò ﴿ ٣٢ ﴾

[ 041.032 ] ( MŞ )

 

[ 041.032 ] ( AY )

Gafûr, Rahîm olan Allah’dan konukluk bir ikram olarak...”

[ 041.032 ] ( EO )

Konuklu olarak, mağrifet-ü rahmetine nihâyet olmıyan bir gafuri rahimden.

[ 041.032 ] ( ES )

Bunlar çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah tarafından bir ağırlamadır.

[ 041.032 ] ( NQ )

An entertainment from (Allah), the Oft-Forgiving, Most Merciful."

[ 041.033 ] ( KK )

æóãóäú ÃóÍúÓóäõ ÞóæúáÇð ãöãøóäú ÏóÚóÇ Åöáóì Çááøóåö æóÚóãöáó ÕóÇáöÍðÇ æóÞóÇáó Åöäøóäöí ãöäó ÇáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 041.033 ] ( MŞ )

 

[ 041.033 ] ( AY )

“ Ben gerçek müslümanlardanım.” deyib sâlih amel işleyerek Allah’a (ibâdete) çağıran kimseden daha güzel sözlü kim var?

[ 041.033 ] ( EO )

Ben şübhesiz müslimanlardanım deyip salâh ile çalışarak Allaha da'vet eden kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir?

[ 041.033 ] ( ES )

Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve: «Ben gerçekten müslümanlardanım» diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?

[ 041.033 ] ( NQ )

And who is better in speech than he who [says: "My Lord is Allah (believes in His Oneness)," and then stands straight (acts upon His Order), and] invites (men) to Allah's (Islamic Monotheism), and does righteous deeds, and says: "I am one of the Muslims."

[ 041.034 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÓúÊóæöí ÇáúÍóÓóäóÉõ æóáÇó ÇáÓøóíøöÆóÉõ ÇöÏúÝóÚú ÈöÇáøóÊöí åöíó ÃóÍúÓóäõ ÝóÅöÐóÇ ÇáøóÐöí Èóíúäóßó æóÈóíúäóåõ ÚóÏóÇæóÉñ ßóÃóäøóåõ æóáöíøñ Íóãöíãñ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 041.034 ] ( MŞ )

 

[ 041.034 ] ( AY )

Hem iyilikle kötülük müsavi olmaz. Sen kötülüğü, en güzel olan iyi hareketle önle. O vakit bakarsın ki, seninle arasında bir düşmanlık bulunan, yakın bir dost gibi olmuştur.

[ 041.034 ] ( EO )

Hem hasene de müsavi olmaz seyyie de, seyyieyi en güzel olan hasene ile def'et o vakıt bakarsın ki seninle arasında bir adâvet bulunan kimse yakılgan bir hısım gibi olmuştur.

[ 041.034 ] ( ES )

Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.

[ 041.034 ] ( NQ )

The good deed and the evil deed cannot be equal. Repel (the evil) with one which is better (i.e. Allah ordered the faithful believers to be patient at the time of anger, and to excuse those who treat them badly), then verily! he, between whom and you there was enmity, (will become) as though he was a close friend.

[ 041.035 ] ( KK )

æóãóÇ íõáóÞøóÇåóÇ ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÕóÈóÑõæÇ æóãóÇ íõáóÞøóÇåóÇ ÅöáÇøó Ðõæ ÍóÙøò ÚóÙöíãò ﴿ ٣٥ ﴾

[ 041.035 ] ( MŞ )

 

[ 041.035 ] ( AY )

İyilikle, kötülüğü önleme hasletine ancak sabredenler kavuşturulur. Buna (cennetde) büyük mükâfatı olan ancak kavuşturulur.

[ 041.035 ] ( EO )

O rütbeye ise ancak sabredenler kavuşturulur ve o rütbeye ancak büyük bir hazz sahibi olan kavuşturulur.

[ 041.035 ] ( ES )

Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.

[ 041.035 ] ( NQ )

But none is granted it (the above quality) except those who are patient, and none is granted it except the owner of the great portion (of the happiness in the Hereafter i.e. Paradise and in this world of a high moral character).

[ 041.036 ] ( KK )

æóÅöãøóÇ íóäúÒóÛóäøóßó ãöäó ÇáÔøóíúØóÇäö äóÒúÛñ ÝóÇÓúÊóÚöÐú ÈöÇááøóåö Åöäøóåõ åõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٣٦ ﴾

[ 041.036 ] ( MŞ )

 

[ 041.036 ] ( AY )

Eğer seni şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın; çünkü O’dur ancak işiten, bilen...

[ 041.036 ] ( EO )

Şayed seni Şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa hemen Allaha sığın (istiaze et) çünkü odur ancak işiden bilen.

[ 041.036 ] ( ES )

Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve bilir.

[ 041.036 ] ( NQ )

And if an evil whisper from Shaitan (Satan) tries to turn you away (O Muhammad ) (from doing good, etc.), then seek refuge in Allah. Verily, He is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 041.037 ] ( KK )

æóãöäú ÂíóÇÊöåö Çááøóíúáõ æóÇáäøóåóÇÑõ æóÇáÔøóãúÓõ æóÇáúÞóãóÑõ áÇó ÊóÓúÌõÏõæÇ áöáÔøóãúÓö æóáÇó áöáúÞóãóÑö æóÇÓúÌõÏõæÇ áöáøóåö ÇáøóÐöí ÎóáóÞóåõäøó Åöäú ßõäúÊõãú ÅöíøóÇåõ ÊóÚúÈõÏõæäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 041.037 ] ( MŞ )

 

[ 041.037 ] ( AY )

Gece, gündüz, güneş ve ay hep O’nun (kudret ve azametine delâlet eden) alâmetlerindendir. Siz güneşe ve aya secde etmeyin de onları yaratan Allah’a secde edin; eğer O’na ibâdet etmek istiyorsanız.
(Dikkat! Secde âyetidir.)

[ 041.037 ] ( EO )

Ve onun âyetlerindendir leyl-ü nehar, şems-ü kamer; şems-ü kamere secde etmeyin de onları yaradan Allaha secde edin, gerçek ona ıbadet edeceksiniz.

[ 041.037 ] ( ES )

Gece ile gündüz ve güneş ile ay Allah'ın kudretinin delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah'a kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin.

[ 041.037 ] ( NQ )

And from among His Signs are the night and the day, and the sun and the moon. Prostrate not to the sun nor to the moon, but prostrate to Allah Who created them, if you (really) worship Him.

[ 041.038 ] ( KK )

ÝóÅöäö ÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ÝóÇáøóÐöíäó ÚöäúÏó ÑóÈøößó íõÓóÈøöÍõæäó áóåõ ÈöÇááøóíúáö æóÇáäøóåóÇÑö æóåõãú áÇó íóÓúÃóãõæäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 041.038 ] ( MŞ )

 

[ 041.038 ] ( AY )

Eğer Allah’a ibâdet etmekten çekinir kibrederlerse, bilsinler ki, Rabbinin katında bulunan melekler hiç usanmıyacak gece ve gündüz O’nu tesbih ederler.

[ 041.038 ] ( EO )

Buna karşı kibretmek olsun ki rabbının huzurundakiler gece ve gündüz ona tesbih ederler, hem onlar usanmazlar.

[ 041.038 ] ( ES )

Eğer onlar büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbinin yanındaki melekler gece gündüz O'nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.

[ 041.038 ] ( NQ )

But if they are too proud (to do so), then there are those who are with your Lord (angels) glorify Him night and day, and never are they tired.

[ 041.039 ] ( KK )

æóãöäú ÂíóÇÊöåö Ãóäøóßó ÊóÑóì ÇáúÃóÑúÖó ÎóÇÔöÚóÉð ÝóÅöÐóÇ ÃóäúÒóáúäóÇ ÚóáóíúåóÇ ÇáúãóÇÁó ÇåúÊóÒøóÊú æóÑóÈóÊú Åöäøó ÇáøóÐöí ÃóÍúíóÇåóÇ áóãõÍúíöí ÇáúãóæúÊóì Åöäøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٣٩ ﴾

[ 041.039 ] ( MŞ )

 

[ 041.039 ] ( AY )

Allah’ın kudretine delâlet eden alâmetlerden biri de şudur ki, sen yeryüzünü kurumuş görürsün. Fakat üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman, harekete geçer ve kabarır (canlanır ve yeşerir). Yeryüzüne hayat veren, elbette ölüleri de dirilticidir. Çünkü O, her şeye kadîrdir.

[ 041.039 ] ( EO )

Ve onun âyetlerindendir ki sen Arzı görürsün boynu bükük huşu' halinde, derken üzerine suyu indiriverdikmi ihtizaz eder ve kabarır, şübhe yok ki ona o hayatı veren elbette ölüleri dirilticidir, hakikat o her şey'e kadirdir.

[ 041.039 ] ( ES )

Senin yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görmen de Allah'ın kudretinin delillerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Şüphesiz ki ona hayat veren Allah mutlaka ölüleri de diriltir. Doğrusu O'nun her şeye gücü yeter.

[ 041.039 ] ( NQ )

And among His Signs (in this), that you see the earth barren, but when We send down water (rain) to it, it is stirred to life and growth (of vegetations). Verily, He Who gives it life, surely, (He) is Able to give life to the dead (on the Day of Resurrection). Indeed! He is Able to do all things.

[ 041.040 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íõáúÍöÏõæäó Ýöí ÂíóÇÊöäóÇ áÇó íóÎúÝóæúäó ÚóáóíúäóÇ ÃóÝóãóäú íõáúÞóì Ýöí ÇáäøóÇÑö ÎóíúÑñ Ãóãú ãóäú íóÃúÊöí ÂãöäðÇ íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÇöÚúãóáõæÇ ãóÇ ÔöÆúÊõãú Åöäøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÈóÕöíÑñ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 041.040 ] ( MŞ )

 

[ 041.040 ] ( AY )

Âyetlerimiz hususunda hakdan ayrılanlar (inkâra düşenler), muhakkak bize gizli kalmazlar, (bütün yaptıklarınızı biliriz). O hâlde ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü (azaptan) emîn olarak gelecek olan mı? Artık dilediğinizi yapın; çünkü O, bütün yaptıklarınızı görendir.

[ 041.040 ] ( EO )

Âyetlerimizde ilhada sapan sapgınlar elbette bize gizli kalmazlar o halde ateşe atılanmı hayırlıdır yoksa Kıyamet günü emniyyet içinde gelecek olan mı? Düşünün de istediğinizi yapın, çünkü o her ne yaparsanız görür.

[ 041.040 ] ( ES )

Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapanlar bize gizli kalmazlar. O halde ateşe atılacak olan mı daha hayırlıdır, yoksa kıyamet günü güven içinde gelecek olan mı? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri hakkıyla görür.

[ 041.040 ] ( NQ )

Verily, those who turn away from Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc. by attacking, distorting and denying them), are not hidden from Us. Is he who is cast into the Fire better or he who comes secure on the Day of Resurrection? Do what you will. Verily! He is All-Seer of what you do (this is a severe threat to the disbelievers).

[ 041.041 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÇáÐøößúÑö áóãøóÇ ÌóÇÁóåõãú æóÅöäøóåõ áóßöÊóÇÈñ ÚóÒöíÒñ ﴿ ٤١ ﴾

[ 041.041 ] ( MŞ )

 

[ 041.041 ] ( AY )

Kendilerine Kur’ân geldiği vakit, onu inkâr edenler, (azaba uğratılacaklardır). Muhakkak ki, o çok şerefli bir kitabdır.

[ 041.041 ] ( EO )

Onlar: o zikir kendilerine geldiği vakıt ona körlük eden mülhidler, halbuki o misli bulunmaz azîz bir kitab.

[ 041.041 ] ( ES )

Kur'ân kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, mutlaka cezalarını çekceklerdir. O gerçekten çok değerli bir kitaptır.

[ 041.041 ] ( NQ )

Verily, those who disbelieved in the Reminder (i.e. the Qur'an) when it came to them (shall receive the punishment). And verily, it is an honourable respected Book (because it is Allah's Speech, and He has protected it from corruption, etc.). (See V.15:9]

[ 041.042 ] ( KK )

áÇó íóÃúÊöíåö ÇáúÈóÇØöáõ ãöäú Èóíúäö íóÏóíúåö æóáÇó ãöäú ÎóáúÝöåö ÊóäúÒöíáñ ãöäú Íóßöíãò ÍóãöíÏò ﴿ ٤٢ ﴾

[ 041.042 ] ( MŞ )

 

[ 041.042 ] ( AY )

Ona ne önünden ne ardından (asla) bâtıl yaklaşamaz. O, Hamîd, herkes tarafından öğülen; Hakîm, hikmet sahibi olan Allah’dan indirilmedir.

[ 041.042 ] ( EO )

Ona ne önünden ne ardından bâtıl yaklaşamaz, bütün kâinatın öğdüğü hamîd bir hakîmden indirilme bir tenzil.

[ 041.042 ] ( ES )

Ona ne önünden, ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, öğülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir.

[ 041.042 ] ( NQ )

Falsehood cannot come to it from before it or behind it (it is) sent down by the All-Wise, Worthy of all praise (Allah �� � ��).

[ 041.043 ] ( KK )

ãóÇ íõÞóÇáõ áóßó ÅöáÇøó ãóÇ ÞóÏú Þöíáó áöáÑøõÓõáö ãöäú ÞóÈúáößó Åöäøó ÑóÈøóßó áóÐõæ ãóÛúÝöÑóÉò æóÐõæ ÚöÞóÇÈò Ãóáöíãò ﴿ ٤٣ ﴾

[ 041.043 ] ( MŞ )

 

[ 041.043 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), sana, senden önceki peygamberlere söylenen küfür ve tekzibden başka bir şey söylenmiyor. Şüphe yok ki senin Rabbin, hem bir merhamet sahibidir, hem de acıklı bir azap sahibi...

[ 041.043 ] ( EO )

Sana senden evvelki Resullere denilenden başka bir şey denilmiyor ve şübhe yok ki rabbın hem bir mağrifet sahibidir hem de elîm bir ıkab.

[ 041.043 ] ( ES )

Ey Muhammed! Sana senden önceki peygamberlere söylenenden başka bir şey söylenmiyor. Şüphesiz ki senin Rabbin hem mağfiret sahibidir hem de acı verecek bir azap sahibidir.

[ 041.043 ] ( NQ )

Nothing is said to you (O Muhammad ) except what was said to the Messengers before you. Verily, your Lord is the Possessor of forgiveness, and (also) the Possessor of painful punishment.

[ 041.044 ] ( KK )

æóáóæú ÌóÚóáúäóÇåõ ÞõÑúÂäðÇ ÃóÚúÌóãöíøðÇ áóÞóÇáõæÇ áóæúáÇó ÝõÕøöáóÊú ÂíóÇÊõåõ ÃóÃóÚúÌóãöíøñ æóÚóÑóÈöíøñ Þõáú åõæó áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ åõÏðì æóÔöÝóÇÁñ æóÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó Ýöí ÂÐóÇäöåöãú æóÞúÑñ æóåõæó Úóáóíúåöãú Úóãðì ÃõæáóÆößó íõäóÇÏóæúäó ãöäú ãóßóÇäò ÈóÚöíÏò ﴿ ٤٤ ﴾

[ 041.044 ] ( MŞ )

 

[ 041.044 ] ( AY )

Eğer biz, onu, yabancı bir dilden Kur’ân yapaydık, muhakkak şöyle diyeceklerdi: “ Âyetleri açıklansaydı ya! Arab’a yabancı dil mi?” (Ey Resûlüm, onlara) de ki: “ O Kur’ân, îman edenlere hidâyet ve şifadır. İman etmiyenlerin ise, kulaklarında bir ağırlık var. Kur’ân onlara karşı bir körlük ve şübhedir. Onlar, uzak bir yerden çağrılanlar gibidir; (hakkı duymazlar ve kabul etmezler)”.

[ 041.044 ] ( EO )

Ve eğer biz onu a'cemî bir Kur'an yapa idik diyecekler idiki: âyetleri tafsıyl edilseydi ya! Araba Acemcemi? de ki: o, iyman edenler için hidayet ve şifadır, iyman etmiyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlara karşı körlüktür, onlara uzak bir mekândan haykırılır.

[ 041.044 ] ( ES )

Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur'ân yapsaydık onlar mutlaka: «Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?» derlerdi. Sen de ki: «O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır.» İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).

[ 041.044 ] ( NQ )

And if We had sent this as a Qur'an in a foreign language other than Arabic, they would have said: "Why are not its Verses explained in detail (in our language)? What! (A Book) not in Arabic and (the Messenger) an Arab?" Say: "It is for those who believe, a guide and a healing. And as for those who disbelieve, there is heaviness (deafness) in their ears, and it (the Qur'an) is blindness for them. They are those who are called from a place far away (so they neither listen nor understand).

[ 041.045 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÇáúßöÊóÇÈó ÝóÇÎúÊõáöÝó Ýöíåö æóáóæúáÇó ßóáöãóÉñ ÓóÈóÞóÊú ãöäú ÑóÈøößó áóÞõÖöíó Èóíúäóåõãú æóÅöäøóåõãú áóÝöí Ôóßøò ãöäúåõ ãõÑöíÈò ﴿ ٤٥ ﴾

[ 041.045 ] ( MŞ )

 

[ 041.045 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, biz Mûsa’ya Tevrât’ı verdik de (Kur’ân’da ihtilâfa düşüldüğü gibi) onda da ihtilâf edildi (hakdır, bâtıldır sözleri edildi). Eğer (azabın tehirine dair) Rabbinden bir hüküm geçmiş olmasaydı, aralarında iş bitiriliverirdi, (hemen o kâfirler helâk ediliverirlerdi). Muhakkak ki o kâfirler, Kur’ân’dan endişe veren bir şüphe içindedirler.

[ 041.045 ] ( EO )

Celâlim hakkı için Musâya o kitâbı verdik de onda ıhtilâf edildi ve eğer rabbından bir kelime geçmiş olmasa idi aralarında iş bitirilirdi ve her halde onlar ondan kuşkulu bir şekk içindedirler.

[ 041.045 ] ( ES )

Andolsun ki biz Musa'ya Tevrat'ı vermiştik de onda ihtilafa düşmüşlerdi. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair bir söz geçmeseydi mutlaka aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten onlar Kur'ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

[ 041.045 ] ( NQ )

And indeed We gave Musa (Moses) the Scripture, but dispute arose therein. And had it not been for a Word that went forth before from your Lord, (the torment would have overtaken them) and the matter would have been settled between them. But truly, they are in grave doubt thereto (i.e. about the Qur'an). [Tafsir Al-Qurtubi, Vol. 15, Page 370]

[ 041.046 ] ( KK )

ãóäú Úóãöáó ÕóÇáöÍðÇ ÝóáöäóÝúÓöåö æóãóäú ÃóÓóÇÁó ÝóÚóáóíúåóÇ æóãóÇ ÑóÈøõßó ÈöÙóáÇøóãò áöáúÚóÈöíÏö ﴿ ٤٦ ﴾

[ 041.046 ] ( MŞ )

 

[ 041.046 ] ( AY )

Kim sâlih amel işlerse, (sevabı) kendine; kim de kötülük ederse, (cezası) yine kendinedir. Yoksa Rabbin, asla kullara zulmedici değildir.

[ 041.046 ] ( EO )

İyi iş yapan kendine, kötü yapan yine kendinedir, yoksa rabbın kullara zulümkâr değildir.

[ 041.046 ] ( ES )

Her kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehine yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Rabbin kullara zulmedecek değildir.

[ 041.046 ] ( NQ )

Whosoever does righteous good deed it is for (the benefit of) his ownself, and whosoever does evil, it is against his ownself, and your Lord is not at all unjust to (His) slaves.

[ 041.047 ] ( KK )

Åöáóíúåö íõÑóÏøõ Úöáúãõ ÇáÓøóÇÚóÉö æóãóÇ ÊóÎúÑõÌõ ãöäú ËóãóÑóÇÊò ãöäú ÃóßúãóÇãöåóÇ æóãóÇ ÊóÍúãöáõ ãöäú ÃõäúËóì æóáÇó ÊóÖóÚõ ÅöáÇøó ÈöÚöáúãöåö æóíóæúãó íõäóÇÏöíåöãú Ãóíúäó ÔõÑóßóÇÆöí ÞóÇáõæÇ ÂÐóäøóÇßó ãóÇ ãöäøóÇ ãöäú ÔóåöíÏò ﴿ ٤٧ ﴾

[ 041.047 ] ( MŞ )

 

[ 041.047 ] ( AY )

(Vaktini kimse bilemiyeceği) kıyâmetin ilmi Allah’a havale edilir. Hem O’nun ilmi olmadıkca meyvelerden hiç biri tomurcuklarından çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah, müşriklere: “ Nerede imiş ortaklarım?” diye nida edeceği gün, şöyle diyeceklerdir: “ Sana arz ederek bildiririz ki, bizden (sana ortak bulunduğuna) şahidlik edecek bir kimse yoktur.”

[ 041.047 ] ( EO )

Saate ılim ona havale edilir, hem onun ilmi olmaksızın ne meyvelerden biri tomurcuklarından çıkar ve ne bir dişi yüklü olur, ne de vaz'eder, nerede imiş şeriklerim? diye onlara haykıracağı gün ise diyeceklerdir: arz ederiz huzuruna ki bizden hiç şâhid yok.

[ 041.047 ] ( ES )

Kıyamet zamanını bilmek ancak Allah'a havale edilir. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: "Bana koştuğunuz ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün, onlar: "Senin ortağın olduğuna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz." derler.

[ 041.047 ] ( NQ )

(The learned men) refer to Him (Alone) the knowledge of the Hour. No fruit comes out of its sheath, nor does a female conceive (within her womb), nor brings forth (young), except by His Knowledge. And on the Day when He will call unto them (polytheists) (saying): "Where are My (so-called) partners (whom you did invent)?" They will say: "We inform You that none of us bears witness to it (that they are Your partners)!"

[ 041.048 ] ( KK )

æóÖóáøó Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÏúÚõæäó ãöäú ÞóÈúáõ æóÙóäøõæÇ ãóÇ áóåõãú ãöäú ãóÍöíÕò ﴿ ٤٨ ﴾

[ 041.048 ] ( MŞ )

 

[ 041.048 ] ( AY )

Önceden ibâdet edip durdukları putlar, kendilerinden kaybolup gideceklerdir ve onlar kendilerine hiç bir kaçamak kalmadığını anlıyacaklardır.

[ 041.048 ] ( EO )

Önceden tapıp durdukları şeyler onlardan gayb olup gitmişler ve onlar kendilerine hiç bir kaçamak kalmadığını anlamışlardır.

[ 041.048 ] ( ES )

Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.

[ 041.048 ] ( NQ )

And those whom they used to invoke before will fail them, and they will perceive that they have no place of refuge (from Allah's punishment).

[ 041.049 ] ( KK )

áÇó íóÓúÃóãõ ÇáúÇöäúÓóÇäõ ãöäú ÏõÚóÇÁö ÇáúÎóíúÑö æóÅöäú ãóÓøóåõ ÇáÔøóÑøõ ÝóíóÆõæÓñ ÞóäõæØñ ﴿ ٤٩ ﴾

[ 041.049 ] ( MŞ )

 

[ 041.049 ] ( AY )

(Kâfir olan) insan, hayır (mal, evlâd, zenginlik ve sıhhat) istemekten usanmaz da, kendisine bir darlık dokunuverirse, hemen ümidi keser, ye’se düşer.

[ 041.049 ] ( EO )

İnsan hayır istemekten usanmaz da kendisine bir şer dokunuverirse hemen ümidi keser, ye'se düşer.

[ 041.049 ] ( ES )

İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kötülük dokununca üzülür ve ümitsizliğe düşer.

[ 041.049 ] ( NQ )

Man (the disbeliever) does not get tired of asking good (things from Allah), but if an evil touches him, then he gives up all hope and is lost in despair.

[ 041.050 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÃóÐóÞúäóÇåõ ÑóÍúãóÉð ãöäøóÇ ãöäú ÈóÚúÏö ÖóÑøóÇÁó ãóÓøóÊúåõ áóíóÞõæáóäøó åóÐóÇ áöí æóãóÇ ÃóÙõäøõ ÇáÓøóÇÚóÉó ÞóÇÆöãóÉð æóáóÆöäú ÑõÌöÚúÊõ Åöáóì ÑóÈøöí Åöäøó áöí ÚöäúÏóåõ áóáúÍõÓúäóì ÝóáóäõäóÈøöÆóäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöãóÇ ÚóãöáõæÇ æóáóäõÐöíÞóäøóåõãú ãöäú ÚóÐóÇÈò ÛóáöíÙò ﴿ ٥٠ ﴾

[ 041.050 ] ( MŞ )

 

[ 041.050 ] ( AY )

Eğer ona dokunan bir sıkıntıdan sonra, tarafımızdan kendisine bir rahmet taddırırsak, mutlak şöyle der: “Bu benim hakkım, kıyâmetin kopacağını zannetmiyorum. (Eğer müslümanların dediği gibi) Rabbime döndürülecek olursam, muhakkak benim için O’nun katında iyi halden en güzeli (cennet) var.” Fakat biz, o kâfir olanlara ne yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara muhakkak şiddetli bir azap taddıracağız.

[ 041.050 ] ( EO )

Ve şayed ona dokunan bir sıkıntıdan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırırsak mutlak der ki: bu benim hakkım ve zannetmem ki saat başıma dikilmiş olsun, bilfarz rabbıma döndürülecek olursam muhakkak benim için onun yanında daha güzeli vardır, fakat o vakıt biz o küfredenlere ne yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara muhakkak yoğun bir azâb tattıracağız.

[ 041.050 ] ( ES )

Andolsun ki kendisine dokunan bir zarardan sonra, biz ona tarafımızdan bir rahmet tattırsak, O: "Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile mutlaka O'nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır" der. Biz o inkâr edenlere yaptıkları şeyleri mutlaka haber vereceğiz ve onlara ağır bir azap tattıracağız.

[ 041.050 ] ( NQ )

And truly, if We give him a taste of mercy from us, after some adversity (severe poverty or disease, etc.) has touched him, he is sure to say: "This is for me (due to my merit), I think not that the Hour will be established. But if I am brought back to my Lord, Surely, there will be for me the best (wealth, etc.) with Him. Then, We verily, will show to the disbelievers what they have done and We shall make them taste a severe torment.

[ 041.051 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÃóäúÚóãúäóÇ Úóáóì ÇáúÇöäúÓóÇäö ÃóÚúÑóÖó æóäóÂ ÈöÌóÇäöÈöåö æóÅöÐóÇ ãóÓøóåõ ÇáÔøóÑøõ ÝóÐõæ ÏõÚóÇÁò ÚóÑöíÖò ﴿ ٥١ ﴾

[ 041.051 ] ( MŞ )

 

[ 041.051 ] ( AY )

Biz insana nimet verdiğimiz vakit, şükretmekten yüz çevirir ve yan büküb uzaklaşır. Kendisine darlık dokunuverdi mi, artık geniş geniş duaya dalar.

[ 041.051 ] ( EO )

Evet insana ni'met verdiğimiz vakıt yan büker, başının tuttuğuna gider de kendisine şer dokunuverdimi artık enine boyuna duâya dalar.

[ 041.051 ] ( ES )

Biz insana bir nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan çizer. Ona bir kötülük dokunduğu zaman da uzun uzun yalvarır.

[ 041.051 ] ( NQ )

And when We show favour to man, he withdraws and turns away, but when evil touches him, then he has recourse to long supplications.

[ 041.052 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ßóÇäó ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö Ëõãøó ßóÝóÑúÊõãú Èöåö ãóäú ÃóÖóáøõ ãöãøóäú åõæó Ýöí ÔöÞóÇÞò ÈóÚöíÏò ﴿ ٥٢ ﴾

[ 041.052 ] ( MŞ )

 

[ 041.052 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Söyleyin bakayım, (ey kâfirler), eğer o Kur’ân, Allah tarafından olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, hakdan çok uzak bir ayrılığa düşenden daha şaşkın kim olur?”

[ 041.052 ] ( EO )

De ki söyleyin bakayım, eğer o Kur'an Allah tarafından da sonra siz ona küfretmiş iseniz o uzak şikaka düşenden daha şaşkın kim olur?

[ 041.052 ] ( ES )

Ey Muhammed! De ki: "Ne dersiniz? O Kur'ân Allah tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak'tan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?"

[ 041.052 ] ( NQ )

Say: "Tell me, if it (the Qur'an) is from Allah, and you disbelieve in it, who is more astray than one who is in opposition far away (from Allah's Right Path and His obedience).

[ 041.053 ] ( KK )

ÓóäõÑöíåöãú ÂíóÇÊöäóÇ Ýöí ÇáúÂÝóÇÞö æóÝöí ÃóäúÝõÓöåöãú ÍóÊøóì íóÊóÈóíøóäó áóåõãú Ãóäøóåõ ÇáúÍóÞøõ Ãóæóáóãú íóßúÝö ÈöÑóÈøößó Ãóäøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÔóåöíÏñ ﴿ ٥٣ ﴾

[ 041.053 ] ( MŞ )

 

[ 041.053 ] ( AY )

İleride biz o Mekke halkına, hem yeryüzü etrafında, hem bizzat nefislerinde âyetlerimizi (kudretimizin alâmetlerini) öyle göstereceğiz ki, nihâyet Peygamberin söylediği şeyin hak olduğu kendilerine zahir olacaktır. Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?

[ 041.053 ] ( EO )

İleride biz onlara hem âfakta hem nefislerinde âyetlerimizi öyle göstereceğiz ki nihayet onun hakkolduğu kendilerine tebeyyün edecek, kâfî değilmi bu ki rabbın her şey'e şâhid.

[ 041.053 ] ( ES )

Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur'ân'ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi?

[ 041.053 ] ( NQ )

We will show them Our Signs in the universe, and in their ownselves, until it becomes manifest to them that this (the Qur'an) is the truth. Is it not sufficient in regard to your Lord that He is a Witness over all things?

[ 041.054 ] ( KK )

ÃóáÇó Åöäøóåõãú Ýöí ãöÑúíóÉò ãöäú áöÞóÇÁö ÑóÈøöåöãú ÃóáÇó Åöäøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò ãõÍöíØñ ﴿ ٥٤ ﴾

[ 041.054 ] ( MŞ )

 

[ 041.054 ] ( AY )

Dikkat et! O kâfirler, Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler. Dikkat et, Allah her şeyi (ilmi ve kudreti ile) kuşatandır.

[ 041.054 ] ( EO )

Uyan! onlar rablarının likasından işkil içindeler, uyan ki o her şey'i muhît

[ 041.054 ] ( ES )

İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler, yine iyi bilin ki, Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.

[ 041.054 ] ( NQ )

Verily! They are in doubt concerning the Meeting with their Lord? (i.e. Resurrection after their deaths, and their return to their Lord). Verily! He it is Who is surrounding all things!