SAD SURESİ
 

[ 038.001 ] ( KK )

Õ æóÇáúÞõÑúÂäö Ðöí ÇáÐøößúÑö ﴿ ١ ﴾

[ 038.001 ] ( MŞ )

 

[ 038.001 ] ( AY )

Sâd. Şerefle dolu Kur’ân hakkı için,

[ 038.001 ] ( EO )

Sâd. bu zikrile meşhun Kur'ana bak.

[ 038.001 ] ( ES )

Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak!

[ 038.001 ] ( NQ )

Sad
[These letters (Sad etc.) are one of the miracles of the Qur'an and none but Allah (Alone) knows their meanings]. By the Qur'an full of reminding.

[ 038.002 ] ( KK )

Èóáö ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ýöí ÚöÒøóÉò æóÔöÞóÇÞò ﴿ ٢ ﴾

[ 038.002 ] ( MŞ )

 

[ 038.002 ] ( AY )

(İş kâfirlerin dediği gibi değil), o kâfir olanlar, bir tekebbür ve bir ayrılık içindedirler.

[ 038.002 ] ( EO )

Fakat o küfredenler bir onur, bir şikak içindeler.

[ 038.002 ] ( ES )

O inkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.

[ 038.002 ] ( NQ )

Nay, those who desbelieve are in false pride and opposition.

[ 038.003 ] ( KK )

ßóãú ÃóåúáóßúäóÇ ãöäú ÞóÈúáöåöãú ãöäú ÞóÑúäò ÝóäóÇÏóæúÇ æóáÇóÊó Íöíäó ãóäóÇÕò ﴿ ٣ ﴾

[ 038.003 ] ( MŞ )

 

[ 038.003 ] ( AY )

Kendilerinden evvel nice ümmetleri helâk ettik! Çığrıştılar, fakat kurtulmak vakti değildi.

[ 038.003 ] ( EO )

Kendilerinden evvel nicelerini helâk ettik! Çığırıştılar: Değildi fakat vaktı halâs.

[ 038.003 ] ( ES )

Kendilerinden önce nicelerini helak ettik. Onlar çağrıştılar. Ama artık kurtuluş vakti değildi.

[ 038.003 ] ( NQ )

How many a generation We have destroyed before them, and they cried out when there was no longer time for escape!

[ 038.004 ] ( KK )

æóÚóÌöÈõæÇ Ãóäú ÌóÇÁóåõãú ãõäúÐöÑñ ãöäúåõãú æóÞóÇáó ÇáúßóÇÝöÑõæäó åóÐóÇ ÓóÇÍöÑñ ßóÐøóÇÈñ ﴿ ٤ ﴾

[ 038.004 ] ( MŞ )

 

[ 038.004 ] ( AY )

(Kureyşliler) içlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da, o kâfirler şöyle dediler: “ Bu, bir sihirbazdır, bir yalancıdır.

[ 038.004 ] ( EO )

İçlerinden kendilerine uyandırıcı bir Peygamber geldiğine şaştılar da dediler ki kâfirler: bu, bir sihirbaz, bir kezzâb.

[ 038.004 ] ( ES )

İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kâfirler: «Bu bir sihirbazdır, yalancıdır» dediler.

[ 038.004 ] ( NQ )

And they (Arab pagans) wonder that a warner (Prophet Muhammad ) has come to them from among themselves! And the disbelievers say: "This (Prophet Muhammad ) is a sorcerer, a liar.

[ 038.005 ] ( KK )

ÃóÌóÚóáó ÇáúÂáöåóÉó ÅöáóåðÇ æóÇÍöÏðÇ Åöäøó åóÐóÇ áóÔóíúÁñ ÚõÌóÇÈñ ﴿ ٥ ﴾

[ 038.005 ] ( MŞ )

 

[ 038.005 ] ( AY )

İlâhları tek bir ilâh mı yapmış? Doğrusu bu, şaşılacak bir şey!”

[ 038.005 ] ( EO )

İlâhları hep bir ilâh mı kılmış? Bu cidden şaşılacak bir şey: çok tuhaf.

[ 038.005 ] ( ES )

«İlâhları, bir tek ilâh mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak bir şey, çok tuhaf!»

[ 038.005 ] ( NQ )

Has he made the aliha (gods) (all) into One Ilah (God - Allah). Verily, this is a curious thing!

[ 038.006 ] ( KK )

æóÇäúØóáóÞó ÇáúãóáóÃõ ãöäúåõãú Ãóäö ÇãúÔõæÇ æóÇÕúÈöÑõæÇ Úóáóì ÂáöåóÊößõãú Åöäøó åóÐóÇ áóÔóíúÁñ íõÑóÇÏõ ﴿ ٦ ﴾

[ 038.006 ] ( MŞ )

 

[ 038.006 ] ( AY )

Kureyş’in ileri gelenleri (birbirlerine): “Haydi yürüyün, ilâhlarınıza (putlarınıza ibâdete) devam edin. Doğrusu, arzu edilecek olan budur!” diyerek (meclisten) ayrılıp gittiler.

[ 038.006 ] ( EO )

İçlerinden o hey'et de fırladı şöyle: ilâhlarınız üzerinde sabr-u sebat edin, bu cidden arzu olunur bir şey, bir murad.

[ 038.006 ] ( ES )

İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: «İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bir murad!»

[ 038.006 ] ( NQ )

And the leaders among them went about (saying): "Go on, and remain constant to your aliha (gods)! Verily, This is a thing designed (against you)!

[ 038.007 ] ( KK )

ãóÇ ÓóãöÚúäóÇ ÈöåóÐóÇ Ýöí ÇáúãöáøóÉö ÇáúÂÎöÑóÉö Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÇÎúÊöáÇóÞñ ﴿ ٧ ﴾

[ 038.007 ] ( MŞ )

 

[ 038.007 ] ( AY )

“Biz bunun söylediğini diğer dinlerde işitmedik; mutlak bir uydurmadır,

[ 038.007 ] ( EO )

Biz bunu diğer millette işitmedik, bu bir uydurmadır mutlak.

[ 038.007 ] ( ES )

«Biz bunu başka bir dinde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır.»

[ 038.007 ] ( NQ )

We have not heard (the like) of this among the people of these later days. This is nothing but an invention!
 

[ 038.008 ] ( KK )

Ãó ÇõäúÒöáó Úóáóíúåö ÇáÐøößúÑõ ãöäú ÈóíúäöäóÇ Èóáú åõãú Ýöí Ôóßøò ãöäú ÐößúÑöí Èóáú áóãøóÇ íóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈö ﴿ ٨ ﴾

[ 038.008 ] ( MŞ )

 

[ 038.008 ] ( AY )

O Kur’ân, aramızdan O’na mı indirilmiş!” (dediler). Şüphesiz o kâfirler, benim Kur’ân’ımdan şüphededirler. Şüphesiz onlar, henüz azabımı tadmadılar.

[ 038.008 ] ( EO )

O zikr aramızdan ona mı indirilmiş? doğrusu onlar benim zikrimden bir kuşkulu şekk içindeler, doğrusu henüz azâbımı tatmadılar.

[ 038.008 ] ( ES )

«Kur'ân aramızdan ona mı indirilmiş?» dediler. Doğrusu onlar benim Kur'ân'ımdan bir kuşku içindeler. Ve doğrusu onlar henüz azabımı tatmadılar.

[ 038.008 ] ( NQ )

Has the Reminder been sent down to him (alone) from among us?" Nay! but they are in doubt about My Reminder (this Qur'an)! Nay, but they have not tasted (My) Torment!

[ 038.009 ] ( KK )

Ãóãú ÚöäúÏóåõãú ÎóÒóÇÆöäõ ÑóÍúãóÉö ÑóÈøößó ÇáúÚóÒöíÒö ÇáúæóåøóÇÈö ﴿ ٩ ﴾

[ 038.009 ] ( MŞ )

 

[ 038.009 ] ( AY )

Yoksa (Ey Resûlüm), Kur’ân’ı sana ihsan eden = Vehhâb, her şeye üstün olan = Azîz Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?

[ 038.009 ] ( EO )

Yoksa sana onu veren azîz vehhab rabbının rahmeti hazîneleri onların yanında mı?

[ 038.009 ] ( ES )

Yoksa sana o Kur'ân'ı veren çok güçlü ve ihsan sahibi Rabbinin hazineleri onların yanında mı?

[ 038.009 ] ( NQ )

Or have they the treasures of the Mercy of your Lord, the All-Mighty, the Real Bestower?

[ 038.010 ] ( KK )

Ãóãú áóåõãú ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÝóáúíóÑúÊóÞõæÇ Ýöí ÇáúÃóÓúÈóÇÈö ﴿ ١٠ ﴾

[ 038.010 ] ( MŞ )

 

[ 038.010 ] ( AY )

Yoksa onların mı, bütün o göklerle yerin ve aralarındakilerin mülkü? Öyle ise, göğe çıkacak yollara koyularak yükselsinler (de kâinatın hakimiyetini ele alsınlar).

[ 038.010 ] ( EO )

Yoksa onların mı bütün o Göklerin, Yerin ve aralarındakilerin mülkü? Öyle ise haydi esbab içinde üstüne çıksınlar.

[ 038.010 ] ( ES )

Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise bütün imkanlarını seferber ederek yükselsinler de görelim!

[ 038.010 ] ( NQ )

Or is it that the dominion of the heavens and the earth and all that is between them is theirs? If so, let them ascend up with means (to the heavens)!

[ 038.011 ] ( KK )

ÌõäÏñ ãóÇ åõäóÇáößó ãóåúÒõæãñ ãöäó ÇáúÃóÍúÒóÇÈö ﴿ ١١ ﴾

[ 038.011 ] ( MŞ )

 

[ 038.011 ] ( AY )

Onlar, burada (yakında) mağlup edilecek muhtelif partilerden ibaret bozuk düzen bir ordudur.

[ 038.011 ] ( EO )

Onlar burada Ahzab döküntüsünden (muhtelif partilerden) bozuk bir ordu.

[ 038.011 ] ( ES )

Onlar burada çeşitli partilerden (gruplardan) bozguna uğramış bir ordudur.

[ 038.011 ] ( NQ )

(As they denied Allah's Message) they will be a defeated host like the confederates of the old times (who were defeated).

[ 038.012 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú ÞóÈúáóåõãú Þóæúãõ äõæÍò æóÚóÇÏñ æóÝöÑúÚóæúäõ Ðõæ ÇáúÃóæúÊóÇÏö ﴿ ١٢ ﴾

[ 038.012 ] ( MŞ )

 

[ 038.012 ] ( AY )

Onlardan evvel tekzib etmişti Nûh kavmi, bir de Âd ve payidar mülk sahibi Fir'avun;

[ 038.012 ] ( EO )

Onlardan evvel tekzib etmişti Nuh kavmi ve Âd ve o kazıkların sahibi Fir'avn.

[ 038.012 ] ( ES )

Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve saltanat sahibi Firavun da yalanlamışlardı.

[ 038.012 ] ( NQ )

Before them (were many who) belied Messengers, the people of Nuh (Noah); and 'Ad; and Fir'aun (Pharaoh) the man of stakes (with which he used to punish the people),

[ 038.013 ] ( KK )

æóËóãõæÏõ æóÞóæúãõ áõæØò æóÃóÕúÍóÇÈõ ÇáÃóíúßóÉö ÃõæáóÆößó ÇáúÃóÍúÒóÇÈõ ﴿ ١٣ ﴾

[ 038.013 ] ( MŞ )

 

[ 038.013 ] ( AY )

Ve Semûd, Lût kavmi, (Şuayb’ın kavmi) Eyke’liler. İşte bunlar, (peygamberleri inkâr eden perişan olmuş kâfir) partiler!...

[ 038.013 ] ( EO )

Ve Semûd ve kavmi Lût ve eykeliler, bunlar işte o ahzab.

[ 038.013 ] ( ES )

Semûd kavmi, Lut kavmi ve Eykeliler (Şuayb kavmi) de yalanlamışlardı. İşte o çeşitli partiler bunlardır.

[ 038.013 ] ( NQ )

And Thamud, and the people of Lout (Lot), and the dwellers of the wood; such were the confederates.

[ 038.014 ] ( KK )

Åöäú ßõáøñ ÅöáÇøó ßóÐøóÈó ÇáÑøõÓõáó ÝóÍóÞøó ÚöÞóÇÈö ﴿ ١٤ ﴾

[ 038.014 ] ( MŞ )

 

[ 038.014 ] ( AY )

O kavimlerin her biri, peygamberlerini tekzib etmeleriyle azabım onlara vacib oldu.

[ 038.014 ] ( EO )

Başka değil, hepsi gönderilen elçileri (Resulleri) tekzib etti de öyle hak oldu azâbım.

[ 038.014 ] ( ES )

Hepsi de gönderilen peygamberleri yalanladılar da azabım böyle hak oldu.

[ 038.014 ] ( NQ )

Not one of them but belied the Messengers, therefore My Torment was justified,

[ 038.015 ] ( KK )

æóãóÇ íóäúÙõÑõ åóÄõáÇóÁö ÅöáÇøó ÕóíúÍóÉð æóÇÍöÏóÉð ãóÇ áóåóÇ ãöäú ÝóæóÇÞò ﴿ ١٥ ﴾

[ 038.015 ] ( MŞ )

 

[ 038.015 ] ( AY )

Bunlar (kavmin olan Kureyş) da ancak bir tek sayhaya (kıyâmetteki Sûr üfürülüşüne) bakıyorlar. Öyle ki, onun geri çevrilişi yok...

[ 038.015 ] ( EO )

Onlar da başka değil, bir tek sayhaya bakıyorlar öyle ki ona hık yok.

[ 038.015 ] ( ES )

Onlar da bir tek haykırışa bakıyorlar. Öyle ki onun gecikmesi de yoktur.

[ 038.015 ] ( NQ )

And these only wait for a single Saihah [shout (i.e. the blowing of the Trumpet by the angel Israfil Sarafil)] there will be no pause or ending thereto [till everything will perish except Allah (the only God full of Majesty, Bounty and Honour)].

[ 038.016 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ÑóÈøóäóÇ ÚóÌøöáú áóäóÇ ÞöØøóäóÇ ÞóÈúáó íóæúãö ÇáúÍöÓóÇÈö ﴿ ١٦ ﴾

[ 038.016 ] ( MŞ )

 

[ 038.016 ] ( AY )

(O Mekke kâfirleri) bir de şöyle dediler: “ Ey Rabbimiz! Hesap gününden evvel amel defterimizi ver (de görelim neymiş o)!”

[ 038.016 ] ( EO )

Bir de ya rabbenâ bizim pusulamızı hisab gününden evvel acele verdediler.

[ 038.016 ] ( ES )

Bir de: «Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver» dediler.

[ 038.016 ] ( NQ )

They say: "Our Lord! Hasten to us Qittana (i.e. our Record of good and bad deeds so that we see it) before the Day of Reckoning!"

[ 038.017 ] ( KK )

ÇöÕúÈöÑú Úóáóì ãóÇ íóÞõæáõæäó æóÇÐúßõÑú ÚóÈúÏóäóÇ ÏóÇæõæÏó ÐóÇ ÇáúÃóíúÏö Åöäøóåõ ÃóæøóÇÈñ ﴿ ١٧ ﴾

[ 038.017 ] ( MŞ )

 

[ 038.017 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, şimdi) sen onların dediklerine (Kâfirlerin tekzibine) sabret de (ibâdette) kuvvetli kulumuz Dâvûd’u hatırla. Çünkü o, Allah’ın rızasına daima dönendi.

[ 038.017 ] ( EO )

Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davudu an, çünkü o çok tecri' yapar (evvab) idi.

[ 038.017 ] ( ES )

Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.

[ 038.017 ] ( NQ )

Be patient (O Muhammad ) of what they say, and remember Our slave Dawud (David), endued with power. Verily, he was ever oft-returning in all matters and in repentance (toward Allah).

[ 038.018 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÓóÎøóÑúäóÇ ÇáúÌöÈóÇáó ãóÚóåõ íõÓóÈøöÍúäó ÈöÇáúÚóÔöíøö æóÇáúÇöÔúÑóÇÞö ﴿ ١٨ ﴾

[ 038.018 ] ( MŞ )

 

[ 038.018 ] ( AY )

Gerçekten biz, dağları onun emrine bağlı kıldık da, akşamleyin ve kuşluk vakti onunla beraber tesbih ederlerdi.

[ 038.018 ] ( EO )

Çünkü biz onun maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık: tesbih ederlerdi akşamleyin ve işrak vaktı.

[ 038.018 ] ( ES )

Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam- sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.

[ 038.018 ] ( NQ )

Verily, We made the mountains to glorify Our Praises with him [Dawud (David)] in the 'Ashi (i.e. after the mid-day till sunset) and Ishraq (i.e. after the sunrise till mid-day).

[ 038.019 ] ( KK )

æóÇáØøóíúÑó ãóÍúÔõæÑóÉð ßõáøñ áóåõ ÃóæøóÇÈñ ﴿ ١٩ ﴾

[ 038.019 ] ( MŞ )

 

[ 038.019 ] ( AY )

Kuşları da toplu olarak onun emrine bağlı kıldık. (Dağlardan ve kuşlardan) her biri onun tesbihi sebebiyle devamlı tesbih ediyordu.

[ 038.019 ] ( EO )

Kuşları da toplu olarak, hepsi onun için terci' yapar (evvab) idi.

[ 038.019 ] ( ES )

Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.

[ 038.019 ] ( NQ )

And (so did) the birds assembled: all with him [Dawud (David)] did turn (to Allah i.e. glorified His Praises).

[ 038.020 ] ( KK )

æóÔóÏóÏúäóÇ ãõáúßóåõ æóÂÊóíúäóÇåõ ÇáúÍößúãóÉó æóÝóÕúáó ÇáúÎöØóÇÈö ﴿ ٢٠ ﴾

[ 038.020 ] ( MŞ )

 

[ 038.020 ] ( AY )

Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiştik. Kendisine de peygamberlik ile kaza-hüküm ilmini verdik.

[ 038.020 ] ( EO )

Hem mülkünü kuvvetlendirmiştik, hem de kendisine hıkmet ve faslı hıtab vermiştik.

[ 038.020 ] ( ES )

Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.

[ 038.020 ] ( NQ )

We made his kingdom strong and gave him Al-Hikmah (Prophethood, etc.) and sound judgement in speech and decision.

[ 038.021 ] ( KK )

æóåóáú ÃóÊóÇßó äóÈóÃõ ÇáúÎóÕúãö ÅöÐú ÊóÓóæøóÑõæÇ ÇáúãöÍúÑóÇÈó ﴿ ٢١ ﴾

[ 038.021 ] ( MŞ )

 

[ 038.021 ] ( AY )

Bir de (Dâvûd mescidde ibâdetle meşgul olduğundan kapısında bekçiler vardı. Kapıdan içeri giremiyen) davacıların haberi geldi mi sana? Hani duvardan çıkıb mescide inmişlerdi.

[ 038.021 ] ( EO )

Bir de hasım kıssası geldi mi sana? Hani surdan mihraba aştıkları vakıt.

[ 038.021 ] ( ES )

Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.

[ 038.021 ] ( NQ )

And has the news of the litigants reached you? When they climbed over the wall into (his) Mihrab (a praying place or a private room,).

[ 038.022 ] ( KK )

ÅöÐú ÏóÎóáõæÇ Úóáóì ÏóÇæõæÏó ÝóÝóÒöÚó ãöäúåõãú ÞóÇáõæÇ áÇó ÊóÎóÝú ÎóÕúãóÇäö ÈóÛóì ÈóÚúÖõäóÇ Úóáóì ÈóÚúÖò ÝóÇÍúßõãú ÈóíúäóäóÇ ÈöÇáúÍóÞøö æóáÇó ÊõÔúØöØú æóÇåúÏöäóÇ Åöáóì ÓóæóÇÁö ÇáÕøöÑóÇØö ﴿ ٢٢ ﴾

[ 038.022 ] ( MŞ )

 

[ 038.022 ] ( AY )

O vakit Dâvûd’un yanına vardılar da o, bunlardan ürktü. (Ona şöyle) dediler: “ Korkma, iki davacıyız. Birimiz ötekine tecavüz etti. Şimdi sen aramızda adaletle hüküm ver. Aşırı gitme de bizi hak yola çıkar.”

[ 038.022 ] ( EO )

O vakıt Davudun üzerine giriverdiler de onlardan telâşa düştü, korkma dediler: iki hasmız, ba'zımız ba'zımıza tecavüz etti, şimdi sen aramızda hakk ile hukmet ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.

[ 038.022 ] ( ES )

Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona «Korkma!» dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.

[ 038.022 ] ( NQ )

When they entered in upon Dawud (David), he was terrified of them, they said: "Fear not! (We are) two litigants, one of whom has wronged the other, therefore judge between us with truth, and treat us not with injustice, and guide us to the Right Way.

[ 038.023 ] ( KK )

Åöäøó åóÐóÇ ÃóÎöí áóåõ ÊöÓúÚñ æóÊöÓúÚõæäó äóÚúÌóÉð æóáöíó äóÚúÌóÉñ æóÇÍöÏóÉñ ÝóÞóÇáó ÃóßúÝöáúäöíåóÇ æóÚóÒøóäöí Ýöí ÇáúÎöØóÇÈö ﴿ ٢٣ ﴾

[ 038.023 ] ( MŞ )

 

[ 038.023 ] ( AY )

(İkisinden biri şöyle) dedi: “ Şu benim (din) kardeşimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu var. Benim ise tek dişi koyunum var. Böyle iken, onu da bana ver dedi ve beni konuşmada mağlûb etti.”

[ 038.023 ] ( EO )

Şu benim biraderim onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var, böyle iken «bırak onu bana» dedi ve beni söyleşmede yendi.

[ 038.023 ] ( ES )

Biri: «İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi» diye anlattı.

[ 038.023 ] ( NQ )

Verily, this my brother (in religion) has ninety nine ewes, while I have (only) one ewe, and he says: "Hand it over to me, and he overpowered me in speech."

[ 038.024 ] ( KK )

ÞóÇáó áóÞóÏú Ùóáóãóßó ÈöÓõÄóÇáö äóÚúÌóÊößó Åöáóì äöÚóÇÌöåö æóÅöäøó ßóËöíÑðÇ ãöäó ÇáúÎõáóØóÇÁö áóíóÈúÛöí ÈóÚúÖõåõãú Úóáóì ÈóÚúÖò ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö æóÞóáöíáñ ãóÇ åõãú æóÙóäøó ÏóÇæõæÏõ ÃóäøóãóÇ ÝóÊóäøóÇåõ ÝóÇÓúÊóÛúÝóÑó ÑóÈøóåõ æóÎóÑøó ÑóÇßöÚðÇ æóÃóäóÇÈó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 038.024 ] ( MŞ )

 

[ 038.024 ] ( AY )

Dâvûd dedi ki: “ Doğrusu o, senin bir dişi koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten ortakların çoğu birbirine haksızlık eder; ancak îman edip de sâlih amel işliyenler müstesnadır. Onlar da ne kadar azdır!” Dâvûd sanmıştı ki, biz kendisini imtihan ediyoruz. Hemen Rabbine istiğfar etti, secdeye kapandı ve tevbe ile Allah’a yöneldi.
(Dikkat! Secde âyetidir.)
(*) (Fahr-i Razi, tefsirinde ] bazı kitaplarda yer alıp[ Hazret-i Dâvûd’a isnad edilen ve peygamberler hakkında asla tecviz edilmiyen kıssaları red etmektedir. Peygamberlerin şanını korumak esas olduğundan hikayelere itibar etmiyerek hakiki manayı Cenab-ı Hakkın ilmine terk etmek en salim bir yoldur.)

[ 038.024 ] ( EO )

Dedi ki: doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına istemesiyle sana zulmetmiş ve hakıkaten karışıkların çoğu birbirlerine tecavüz ediyorlar, ancak iyman edib de salâh istiyenler başka, onlar da pek az, ve sanmıştı ki Davud kendisine sırf bir fitne yaptık, hemen rabbına istiğfar etti ve rükû' ederek yere kapanıb tevbe ile rücu' etti.

[ 038.024 ] ( ES )

Davud dedi ki: «Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az.» Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi.

[ 038.024 ] ( NQ )

[Dawud (David)] said (immediately without listening to the opponent): "He has wronged you in demanding your ewe in addition to his ewes. And, verily, many partners oppress one another, except those who believe and do righteous good deeds, and they are few." And Dawud (David) guessed that We have tried him and he sought Forgiveness of his Lord, and he fell down prostrate and turned (to Allah) in repentance.

[ 038.025 ] ( KK )

ÝóÛóÝóÑúäóÇ áóåõ Ðóáößó æóÅöäøó áóåõ ÚöäúÏóäóÇ áóÒõáúÝóì æóÍõÓúäó ãóÂÈò ﴿ ٢٥ ﴾

[ 038.025 ] ( MŞ )

 

[ 038.025 ] ( AY )

Biz de onun bu hatasını bağışladık. Gerçekten onun, bizim katımızda bir yakınlığı ve güzel bir akıbeti (cenneti) vardır.

[ 038.025 ] ( EO )

Biz de onu kendisine mağrifet buyurduk ve hakıkat ona ındimizde kat'î bir yakınlık ve bir akıbet güzelliği vardır.

[ 038.025 ] ( ES )

Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır.

[ 038.025 ] ( NQ )

So We forgave him that, and verily, for him is a near access to Us, and a good place of (final) return (Paradise).

[ 038.026 ] ( KK )

íóÇÏóÇæõæÏõ ÅöäøóÇ ÌóÚóáúäóÇßó ÎóáöíÝóÉð Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóÇÍúßõãú Èóíúäó ÇáäøóÇÓö ÈöÇáúÍóÞøö æóáÇó ÊóÊøóÈöÚö Çáúåóæóì ÝóíõÖöáøóßó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÖöáøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö áóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÔóÏöíÏñ ÈöãóÇ äóÓõæÇ íóæúãó ÇáúÍöÓóÇÈö ﴿ ٢٦ ﴾

[ 038.026 ] ( MŞ )

 

[ 038.026 ] ( AY )

Ey Dâvûd! Biz seni yer yüzünde halife kıldık. O hâlde insanlar arasında adaletle hüküm ver ve keyfe tâbi olma ki, bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttuklarından, kendilerine çok şiddetli bir azap vardır.

[ 038.026 ] ( EO )

Ya Davud! muhakkak ki biz seni Arzda bir halîfe kıldık, imdi nâs arasında hakk ile hukmet de (keyfe) hevaya tabi' olma ki seni Allah yolundan sapıtmasın, çünkü Allah yolundan sapanlar hisab gününü unuttukları cihetle kendilerine pek şiddetli bir azâb vardır.

[ 038.026 ] ( ES )

Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.

[ 038.026 ] ( NQ )

O Dawud (David)! Verily! We have placed you as a successor on earth, so judge you between men in truth (and justice) and follow not your desire for it will mislead you from the Path of Allah. Verily! Those who wander astray from the Path of Allah (shall) have a severe torment, because they forgot the Day of Reckoning.

[ 038.027 ] ( KK )

æóãóÇ ÎóáóÞúäóÇ ÇáÓøóãóÇÁó æóÇáúÃóÑúÖó æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÈóÇØöáÇð Ðóáößó Ùóäøõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ýóæóíúáñ áöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäó ÇáäøóÇÑö ﴿ ٢٧ ﴾

[ 038.027 ] ( MŞ )

 

[ 038.027 ] ( AY )

Biz, o gök ile yeri ve aralarındakileri boşuna yaratmadık. (Bunların yaratılması boşunadır sözü) o kâfirlerin zannıdır. Bu yüzden kâfirlere ateşten şiddetli bir azap vardır.

[ 038.027 ] ( EO )

Hem o Göğü ve Yeri aralarındakileri biz boşuna yaratmadık o, o küfredenlerin zannı, onun için küfredenlere ateşten bir veyl var.

[ 038.027 ] ( ES )

Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline!

[ 038.027 ] ( NQ )

And We created not the heaven and the earth and all that is between them without purpose! That is the consideration of those who disbelieve! Then woe to those who disbelieve (in Islamic Monotheism) from the Fire!

[ 038.028 ] ( KK )

Ãóãú äóÌúÚóáõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ßóÇáúãõÝúÓöÏöíäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö Ãóãú äóÌúÚóáõ ÇáúãõÊøóÞöíäó ßóÇáúÝõÌøóÇÑö ﴿ ٢٨ ﴾

[ 038.028 ] ( MŞ )

 

[ 038.028 ] ( AY )

Yoksa biz, îman edip de sâlih ameller işliyenleri, o yeryüzündeki müfsidler (müşrikler) gibi yapar mıyız? yahut Allah’dan korkan takva sahiblerini kâfirler gibi yapar mıyız?

[ 038.028 ] ( EO )

Yoksa iyman edib de salih salih işler yapanlar biz o Yerdeki müfsidler gibi yapar mıyız? Yoksa o korunan müttekıleri arsız çapkınlar gibi yapar mıyız?

[ 038.028 ] ( ES )

Yoksa, iman edip de salih amel işleyenleri biz, o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Yoksa o takva sahiplerini azgın günahkarlar gibi yapar mıyız?

[ 038.028 ] ( NQ )

Shall We treat those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) and do righteous good deeds, asMufsidun (those who associate partners in worship with Allah and commit crimes) on earth? Or shall We treat the Muttaqun(pious - see V.2:2), as the Fujjar (criminals, disbelievers, wicked, etc)?

[ 038.029 ] ( KK )

ßöÊóÇÈñ ÃóäúÒóáúäóÇåõ Åöáóíúßó ãõÈóÇÑóßñ áöíóÏøóÈøóÑõæÇ ÂíóÇÊöåö æóáöíóÊóÐóßøóÑó ÃõæáõæÇ ÇáúÃóáúÈóÇÈö ﴿ ٢٩ ﴾

[ 038.029 ] ( MŞ )

 

[ 038.029 ] ( AY )

Sana indirdiğimiz bu Kur’ân, hayır ve bereketi çok bir kitabdır. Tâ ki âyetlerini düşünsünler ve akıl sahibleri ibret alsınlar.

[ 038.029 ] ( EO )

Bir kitab ki indirdik, çok mübarek, âyetlerini düşünsünler ve ıbret alsın temiz özlüler.

[ 038.029 ] ( ES )

Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.

[ 038.029 ] ( NQ )

(This is) a Book (the Qur'an) which We have sent down to you, full of blessings that they may ponder over its Verses, and that men of understanding may remember.

[ 038.030 ] ( KK )

æóæóåóÈúäóÇ áöÏóÇæõæÏó ÓõáóíúãóÇäó äöÚúãó ÇáúÚóÈúÏõ Åöäøóåõ ÃóæøóÇÈñ ﴿ ٣٠ ﴾

[ 038.030 ] ( MŞ )

 

[ 038.030 ] ( AY )

Bir de Dâvûd’a (oğlu) Süleyman’ı ihsan ettik. Süleyman ne güzel kuldu? Çünkü o, daima (Allah’ın rızasına ve ibâdetine) rücû edendi.

[ 038.030 ] ( EO )

Bir de Davuda Süleymanı bahşettik, ne güzel kul, o cidden bir evvab.

[ 038.030 ] ( ES )

Bir de Davud'a Süleyman'ı bahşettik. Süleyman ne güzel kuldu. Çünkü o seslice tesbih edip Allah'a yönelirdi.

[ 038.030 ] ( NQ )

And to Dawud (David) We gave Sulaiman (Solomon). How excellent (a) slave! Verily, he was ever oft-returning in repentance (to Us)!

[ 038.031 ] ( KK )

ÅöÐú ÚõÑöÖó Úóáóíúåö ÈöÇáúÚóÔöíøö ÇáÕøóÇÝöäóÇÊõ ÇáúÌöíóÇÏõ ﴿ ٣١ ﴾

[ 038.031 ] ( MŞ )

 

[ 038.031 ] ( AY )

Hani ona öğleden sonra, saf-kan meşhur koşucu atlar arz olundukda,

[ 038.031 ] ( EO )

Arzolundukda kendisine akşam üstü sâfinat halinde halıs atlar.

[ 038.031 ] ( ES )

Hani kendisine bir zaman akşam üstü iyi cins ve rahvan atlar gösterilmişti.

[ 038.031 ] ( NQ )

When there were displayed before him, in the afternoon, well trained horses of the highest breed [for Jihad (holy fighting in Allah's Cause)].

[ 038.032 ] ( KK )

ÝóÞóÇáó Åöäøöí ÃóÍúÈóÈúÊõ ÍõÈøó ÇáúÎóíúÑö Úóäú ÐößúÑö ÑóÈøöí ÍóÊøóì ÊóæóÇÑóÊú ÈöÇáúÍöÌóÇÈö ﴿ ٣٢ ﴾

[ 038.032 ] ( MŞ )

 

[ 038.032 ] ( AY )

O şöyle demişti: “ Beni bu mal (at) sevgisi, Rabbime ibâdetden (ikindi namazını kılmaktan) alıkoydu.” Nihâyet güneş batmıştı.

[ 038.032 ] ( EO )

Ben dedi, o hayır sevgisini rabbımın zikrinden sevdim, nihayet hıcaba gizlendi.

[ 038.032 ] ( ES )

«Ben, dedi, at sevgisini, Rabbimi anmaktan ötürü tercih ettim.» Nihayet atlar perdenin arkasına gizlendi.

[ 038.032 ] ( NQ )

And he said: "Alas! I did love the good (these horses) instead of remembering my Lord (in my 'Asr prayer)" till the time was over, and (the sun) had hidden in the veil (of night).

[ 038.033 ] ( KK )

ÑõÏøõæåóÇ Úóáóíøó ÝóØóÝöÞó ãóÓúÍðÇ ÈöÇáÓøõæÞö æóÇáúÃóÚúäóÇÞö ﴿ ٣٣ ﴾

[ 038.033 ] ( MŞ )

 

[ 038.033 ] ( AY )

(Bunun üzerine, atlar kendisini meşgul edip ibâdetten alıkoyduklarından onları Allah için kurban etmeye kasd etti ve şöyle dedi): “ Onları bana geri getirin.” Artık ayaklarını ve boyunlarını kesip kurban etmeğe başladı.

[ 038.033 ] ( EO )

Geri getirin onları bana, tuttu bacaklarını, boyunlarını silmeğe başladı.

[ 038.033 ] ( ES )

«Geri getirin onları bana!» dedi ve artık onların bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı.

[ 038.033 ] ( NQ )

Then he said "Bring them (horses) back to me." Then he began to pass his hand over their legs and their necks (till the end of the display).

[ 038.034 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÝóÊóäøóÇ ÓõáóíúãóÇäó æóÃóáúÞóíúäóÇ Úóáóì ßõÑúÓöíøöåö ÌóÓóÏðÇ Ëõãøó ÃóäóÇÈó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 038.034 ] ( MŞ )

 

[ 038.034 ] ( AY )

Gerçekten biz Süleyman’ı imtihan ettik: (Yaptığı bir hata yüzünden) biz onun saltanat tahtına (muvakkat bir zaman için) bir cin oturttuk. Bir müddet sonra (eski) mülk ve tahtına döndü.

[ 038.034 ] ( EO )

Celâlim hakkı için Süleymana bir fitne de verdik ve tahtının üstüne bir cesed bıraktık sonra tevbe ile rücu' etti.

[ 038.034 ] ( ES )

Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü.

[ 038.034 ] ( NQ )

And, indeed We did try Sulaiman (Solomon) and We placed on his throne Jasadan (a devil, so he lost his kingdom for a while) but he did return (to his throne and kingdom by the Grace of Allah and he did return) to Allah with obedience and in repentance.

[ 038.035 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇÛúÝöÑú áöí æóåóÈú áöí ãõáúßðÇ áÇó íóäúÈóÛöí áöÃóÍóÏò ãöäú ÈóÚúÏöí Åöäøóßó ÃóäúÊó ÇáúæóåøóÇÈõ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 038.035 ] ( MŞ )

 

[ 038.035 ] ( AY )

Şöyle dua etti: “ Ey Rabbim! beni bağışla. Bana öyle bir mülk ver ki, benden sonra hiç kimsede olmasın. Muhakkak ki sen, bütün dilekleri verensin = Vehhâb’sın.”

[ 038.035 ] ( EO )

Ya rab! bana mağrifet buyur ve bana öyle bir mülk bağışla ki ardımdan kimseye yaraşmasın, şübhesiz sensin bütün dilekleri veren vehhab sen, dedi.

[ 038.035 ] ( ES )

Süleyman: «Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin.» dedi.

[ 038.035 ] ( NQ )

He said: "My Lord! Forgive me, and bestow upon me a kingdom such as shall not belong to any other after me: Verily, You are the Bestower."

[ 038.036 ] ( KK )

ÝóÓóÎøóÑúäóÇ áóåõ ÇáÑøöíÍó ÊóÌúÑöí ÈöÃóãúÑöåö ÑõÎóÇÁð ÍóíúËõ ÃóÕóÇÈó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 038.036 ] ( MŞ )

 

[ 038.036 ] ( AY )

Bunun üzerine rüzgârı onun emrine bağlı kıldık; emriyle istediği yere rahatça akar giderdi.

[ 038.036 ] ( EO )

Bunun üzerine ona rüzgârı müsahhar ettik, emriyle istediği yere yumuşacık cereyan ederdi.

[ 038.036 ] ( ES )

Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı.

[ 038.036 ] ( NQ )

So, We subjected to him the wind, it blew gently to his order whithersoever he willed,

[ 038.037 ] ( KK )

æóÇáÔøóíóÇØöíäó ßõáøó ÈóäøóÇÁò æóÛóæøóÇÕò ﴿ ٣٧ ﴾

[ 038.037 ] ( MŞ )

 

[ 038.037 ] ( AY )

Şeytanları da onun emrine bağlı kıldık. O şeytanlardan kimi bina ustası, kimi de dalgıçtı.

[ 038.037 ] ( EO )

Şeytanları da: bütün benna' ve gavvas.

[ 038.037 ] ( ES )

Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da.

[ 038.037 ] ( NQ )

And also the Shayatin (devils) from the jinns (including) every kind of builder and diver,

[ 038.038 ] ( KK )

æóÂÎóÑöíäó ãõÞóÑøóäöíäó Ýöí ÇáúÃóÕúÝóÇÏö ﴿ ٣٨ ﴾

[ 038.038 ] ( MŞ )

 

[ 038.038 ] ( AY )

Diğerleri de zincirlere vurulmuştu. (insanlara zarar vermekten alıkonmuşlardı).

[ 038.038 ] ( EO )

Ve daha diğerlerini bendlerde çatılı çatılı.

[ 038.038 ] ( ES )

Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik).

[ 038.038 ] ( NQ )

And also others bound in fetters.

[ 038.039 ] ( KK )

åóÐóÇ ÚóØóÇÄõäóÇ ÝóÇãúäõäú Ãóæú ÃóãúÓößú ÈöÛóíúÑö ÍöÓóÇÈò ﴿ ٣٩ ﴾

[ 038.039 ] ( MŞ )

 

[ 038.039 ] ( AY )

(Biz buyurduk ki): “ Bu bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine hesabsız olarak ver, yahut tut (verme, ey Süleyman).

[ 038.039 ] ( EO )

Bu işte, dedik: bizim atâmız artık diler kerem et, diler imsâk hisabı yok.

[ 038.039 ] ( ES )

«İşte bu, bizim ihsanımızdır. Artık sen dilersen başkalarına ver veya verme. Bundan hesaba çekilmeyeceksin» dedik.

[ 038.039 ] ( NQ )

[Saying of Allah to Sulaiman (Solomon)]: "This is Our gift, so spend you or withhold, no account will be asked."

[ 038.040 ] ( KK )

æóÅöäøó áóåõ ÚöäúÏóäóÇ áóÒõáúÝóì æóÍõÓúäó ãóÂÈò ﴿ ٤٠ ﴾

[ 038.040 ] ( MŞ )

 

[ 038.040 ] ( AY )

Şübhesiz ki ona, katımızda bir yakınlık ve güzel bir akıbet (cennet) vardır.

[ 038.040 ] ( EO )

Ve şübhesiz ki ona huzurı ızzetimizde bir yakınlık ve bir akıbet güzelliği var.

[ 038.040 ] ( ES )

Şüphesiz ki ona huzurumuzda bir yakınlık ve güzel bir makam vardır.

[ 038.040 ] ( NQ )

And verily, he enjoyed a near access to Us, and a good final return (Paradise).

[ 038.041 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú ÚóÈúÏóäóÇ ÃóíøõæÈó ÅöÐú äóÇÏóì ÑóÈøóåõ Ãóäøöí ãóÓøóäöíó ÇáÔøóíúØóÇäõ ÈöäõÕúÈò æóÚóÐóÇÈò ﴿ ٤١ ﴾

[ 038.041 ] ( MŞ )

 

[ 038.041 ] ( AY )

Kulumuz Eyyûb’u da hatırla. Hani o, Rabbine şöyle nida etmişti: “ Gerçekten şeytan, beni zorluk ve eleme uğrattı.”

[ 038.041 ] ( EO )

Kulumuz Eyyubu da an, o vakıt ki rabbına şöyle nidâ etmişti: «bak bana: meşakkat ve elem ile bana Şeytan dokundu.».

[ 038.041 ] ( ES )

Kulumuz Eyyub'u da an. Bir zaman o, Rabbine şöyle nida etmişti: «Meşakkat ve acı ile bana şeytan dokundu.»

[ 038.041 ] ( NQ )

And remember Our slave Ayub (Job), when he invoked his Lord (saying): "Verily! Shaitan (Satan) has touched me with distress (by losing my health) and torment (by losing my wealth)!

[ 038.042 ] ( KK )

ÇõÑúßõÖú ÈöÑöÌúáößó åóÐóÇ ãõÛúÊóÓóáñ ÈóÇÑöÏñ æóÔóÑóÇÈñ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 038.042 ] ( MŞ )

 

[ 038.042 ] ( AY )

(Kendisine): “ Ayağınla yere vur.” dedik. İşte hem yıkanacak, hem içecek serin bir su!... (Yıkan ve iç, yorgunluğun ve hastalığın geçsin).

[ 038.042 ] ( EO )

Depren ayağınla, işte serin bir yıkanacak ve içecek dedik.

[ 038.042 ] ( ES )

(Biz ona): «Ayağını yere vur! İşte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su» dedik.

[ 038.042 ] ( NQ )

(Allah said to him): "Strike the ground with your foot: This is a spring of water to wash in, cool and a (refreshing) drink."

[ 038.043 ] ( KK )

æóæóåóÈúäóÇ áóåõ Ãóåúáóåõ æóãöËúáóåõãú ãóÚóåõãú ÑóÍúãóÉð ãöäøóÇ æóÐößúÑóì áöÃõæáöí ÇáúÃóáúÈóÇÈö ﴿ ٤٣ ﴾

[ 038.043 ] ( MŞ )

 

[ 038.043 ] ( AY )

Tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahibleri için bir ibret olarak Eyyûb’a bütün ehlini ve beraberlerin de daha bir mislini bağışladık.

[ 038.043 ] ( EO )

ve ona bütün ehlini ve beraberlerinde daha bir mislini bahşettik tarafımızdan bir rahmet olarak hem de bir dersi ıbret temiz akıllar için.

[ 038.043 ] ( ES )

Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun.

[ 038.043 ] ( NQ )

And We gave him (back) his family, and along with them the like thereof, as a Mercy from Us, and a Reminder for those who understand.

[ 038.044 ] ( KK )

æóÎõÐú ÈöíóÏößó ÖöÛúËðÇ ÝóÇÖúÑöÈú Èöåö æóáÇó ÊóÍúäóËú ÅöäøóÇ æóÌóÏúäóÇåõ ÕóÇÈöÑðÇ äöÚúãó ÇáúÚóÈúÏõ Åöäøóåõ ÃóæøóÇÈñ ﴿ ٤٤ ﴾

[ 038.044 ] ( MŞ )

 

[ 038.044 ] ( AY )

(Eyyûb bir işten dolayı karısına kızmış ve hastalıktan kalktığı vakit ona yüz değnek vurmaya yemin etmişti. Hem yemini bozmamak, hem de hafifletmek için Allah ona şöyle buyurdu): “ Eline (yüz başaklı) bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur; yemini bozma.” Şüphesiz biz, onu sabırlı bulduk... O ne güzel kuldu! Gerçekten o, tamamen Allah’a teveccüh etmişti.

[ 038.044 ] ( EO )

Bir de al bir demet elinle de vur onunla hânis olma, hakıkat biz onu sabırlı bulduk, ne güzel kul, hakıkaten o bir evvabdır.

[ 038.044 ] ( ES )

(Bir de dedik ki): «Eline bir demet al da onunla (eşine) vur; yemininde durmamazlık etme.» Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten daima Allah'a yönelmektedir.

[ 038.044 ] ( NQ )

And take in your hand a bundle of thin grass and strike therewith (your wife), and break not your oath . Truly! We found him patient. How excellent (a) slave! Verily, he was ever oft-returning in repentance (to Us)!

[ 038.045 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú ÚöÈóÇÏóäóÇ ÅÈúÑóÇåöíãó æóÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó Ãõæáöí ÇáúÃóíúÏöí æóÇáúÃóÈúÕóÇÑö ﴿ ٤٥ ﴾

[ 038.045 ] ( MŞ )

 

[ 038.045 ] ( AY )

Dinde görüş ve kuvvet sahibleri olan kullarımız İbrâhîm’i, İshâk’ı, Yakûb’u da hatırla.

[ 038.045 ] ( EO )

Kullarımız İbrahimi, İshakı, Ya'kubu da an, eller ve gözler sahibleri idiler.

[ 038.045 ] ( ES )

Kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an. Onlar eller ve gözler sahipleri idiler.

[ 038.045 ] ( NQ )

And remember Our slaves, Ibrahim (Abraham), Ishaque (Isaac), and Ya'qub (Jacob), (all) owners of strength (in worshipping Us) and (also) of religious understanding.

[ 038.046 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÃóÎúáóÕúäóÇåõãú ÈöÎóÇáöÕóÉò ÐößúÑóì ÇáÏøóÇÑö ﴿ ٤٦ ﴾

[ 038.046 ] ( MŞ )

 

[ 038.046 ] ( AY )

Çünkü biz, onları, Âhiret yurdunu anmaktan ibaret pak bir hasletle hâlis (insanlar) kıldık.

[ 038.046 ] ( EO )

Çünkü biz onları temiz bir hassa, halîs yurd düşüncesiyle halîslerimizden kılmışızdır.

[ 038.046 ] ( ES )

Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt (ahiret) düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır.

[ 038.046 ] ( NQ )

Verily, We did choose them by granting them (a good thing, i.e.) the remembrance of the home [in the Hereafter and they used to make the people remember it, and also they used to invite the people to obey Allah and to do good deeds for the Hereafter].

[ 038.047 ] ( KK )

æóÅöäøóåõãú ÚöäúÏóäóÇ áóãöäó ÇáúãõÕúØóÝóíúäó ÇáúÃóÎúíóÇÑö ﴿ ٤٧ ﴾

[ 038.047 ] ( MŞ )

 

[ 038.047 ] ( AY )

Gerçekten onlar, katımızda seçilmiş hayırlı kimselerdendi.

[ 038.047 ] ( EO )

Ve çünkü onlar muhakkak nezdimizde seçilmiş ahyardan.

[ 038.047 ] ( ES )

Çünkü onlar, nezdimizde seçilmiş en hayırlı kimselerdendir.

[ 038.047 ] ( NQ )

And they are with Us, verily, of the chosen and the best!

[ 038.048 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú ÅöÓúãóÇÚöíáó æóÇáúíóÓóÚó æóÐóÇ ÇáúßöÝúáö æóßõáøñ ãöäó ÇáúÃóÎúíóÇÑö ﴿ ٤٨ ﴾

[ 038.048 ] ( MŞ )

 

[ 038.048 ] ( AY )

İsmâîl’i, (İlyâs’ın amcasının oğlu) El-Yesa’i ve Zü’l-kifl’i de hatırla. Bunların hepsi hayırlı kimselerden...

[ 038.048 ] ( EO )

İsmaili de, Elyeser de, Zül'kifli de an, hepsi de o ahyardan.

[ 038.048 ] ( ES )

İsmail'i, Elyasa'yı, Zü'l- Kifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.

[ 038.048 ] ( NQ )

And remember Isma'il (Ishmael), Al-Yasa'a (Elisha), and Dhul-Kifl (Isaiah), all are among the best.

[ 038.049 ] ( KK )

åóÐóÇ ÐößúÑñ æóÅöäøó áöáúãõÊøóÞöíäó áóÍõÓúäó ãóÂÈò ﴿ ٤٩ ﴾

[ 038.049 ] ( MŞ )

 

[ 038.049 ] ( AY )

İşte bu, (anlatılanlar, onlar için) bir şereftir. Elbette takva sahibleri için dönüp varılacak güzel bir yer var.

[ 038.049 ] ( EO )

İşte bu bir zikirdir, ve şübhesiz korunan müttekîler için her halde güzel bir istikbal (bir husni meâb) var.

[ 038.049 ] ( ES )

İşte bu bir öğüttür. Şüphesiz korunan müttakiler için herhalde güzel bir istikbal (güzel bir dönüş yeri) vardır.

[ 038.049 ] ( NQ )

This is a Reminder, and verily, for the Muttaqun (pious and righteous persons - see V.2:2) is a good final return (Paradise), -,

[ 038.050 ] ( KK )

ÌóäøóÇÊö ÚóÏúäò ãõÝóÊøóÍóÉð áóåõãõ ÇáúÃóÈúæóÇÈõ ﴿ ٥٠ ﴾

[ 038.050 ] ( MŞ )

 

[ 038.050 ] ( AY )

(O güzel yer) bütün kapıları kendilerine açık olduğu hâlde Adn Cennetleridir.

[ 038.050 ] ( EO )

Adin Cennetleri: açılarak kendilerine bütün kapılar.

[ 038.050 ] ( ES )

Bütün kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır.

[ 038.050 ] ( NQ )

'Adn (Edn) Paradise (everlasting Gardens), whose doors will be open for them, [It is said (in Tafsir At-Tabari, Part 23, Page 174) that one can speak to the doors, just one tells it to open and close, and it will open or close as it is ordered].

[ 038.051 ] ( KK )

ãõÊøóßöÆöíäó ÝöíåóÇ íóÏúÚõæäó ÝöíåóÇ ÈöÝóÇßöåóÉò ßóËöíÑóÉò æóÔóÑóÇÈò ﴿ ٥١ ﴾

[ 038.051 ] ( MŞ )

 

[ 038.051 ] ( AY )

İçlerinde yaslanıp kurulacaklar. Orada bir çok (türlü) yemişler, içkiler istiyecekler.

[ 038.051 ] ( EO )

İçlerinde kurularak orada bir çok yemişle bambaşka bir içki isteyecekler.

[ 038.051 ] ( ES )

İçlerine kurularak orada birçok yemişle, bambaşka bir içki isteyeceklerdir.

[ 038.051 ] ( NQ )

Therein they will recline; therein they will call for fruits in abundance and drinks;

[ 038.052 ] ( KK )

æóÚöäúÏóåõãú ÞóÇÕöÑóÇÊõ ÇáØøóÑúÝö ÃóÊúÑóÇÈñ ﴿ ٥٢ ﴾

[ 038.052 ] ( MŞ )

 

[ 038.052 ] ( AY )

Yanlarında da gözlerini zevclerinden ayırmayan, hep aynı yaşta dilberler var.

[ 038.052 ] ( EO )

Yanlarında da gamzeleri kasan hep bir yaşıd dilberler.

[ 038.052 ] ( ES )

Yanlarında da bakışları yalnız kocalarına dönük hep aynı yaşta dilberler vardır.

[ 038.052 ] ( NQ )

And beside them will be chaste females (virgins) restraining their glances only for their husbands, (and) of equal ages.

[ 038.053 ] ( KK )

åóÐóÇ ãóÇ ÊõæÚóÏõæäó áöíóæúãö ÇáúÍöÓóÇÈö ﴿ ٥٣ ﴾

[ 038.053 ] ( MŞ )

 

[ 038.053 ] ( AY )

İşte hesap günü için, size vaad olunanlar bunlardır.

[ 038.053 ] ( EO )

İşte bu, o hisab günü için size va'dolunan.

[ 038.053 ] ( ES )

O hesap günü için size vaad edilen işte budur.

[ 038.053 ] ( NQ )

This it is what you (Al-Muttaqun - the pious) are promised for the Day of Reckoning!

[ 038.054 ] ( KK )

Åöäøó åóÐóÇ áóÑöÒúÞõäóÇ ãóÇ áóåõ ãöäú äóÝóÇÏò ﴿ ٥٤ ﴾

[ 038.054 ] ( MŞ )

 

[ 038.054 ] ( AY )

Bu, (cennette mü'minlere verdiğimiz nimet) bitmez tükenmez rızkımızdır.

[ 038.054 ] ( EO )

İşte ki bu bizim rızkımız, muhakkak ki ona hiç tükenmek yok.

[ 038.054 ] ( ES )

İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur.

[ 038.054 ] ( NQ )

(It will be said to them)! Verily, this is Our Provision which will never finish;

[ 038.055 ] ( KK )

åóÐóÇ æóÅöäøó áöáØøóÇÛöíäó áóÔóÑøó ãóÂÈò ﴿ ٥٥ ﴾

[ 038.055 ] ( MŞ )

 

[ 038.055 ] ( AY )

Bu, mü'minlere mahsustur. Azgınların dönüp varacağı yer ise, muhakkak ki fena bir yerdir.

[ 038.055 ] ( EO )

Bu böyle, şübhesiz azgınlar için de fena bir istikbal (şer bir meâb) var.

[ 038.055 ] ( ES )

Bu, böyledir. Şüphesiz azgınlar için de fena bir gelecek vardır.

[ 038.055 ] ( NQ )

This is so! And for the Taghun (transgressors, disobedient to Allah and His Messenger - disbelievers in the Oneness of Allah, criminals, etc.), will be an evil final return (Fire),

[ 038.056 ] ( KK )

Ìóåóäøóãó íóÕúáóæúäóåóÇ ÝóÈöÆúÓó ÇáúãöåóÇÏõ ﴿ ٥٦ ﴾

[ 038.056 ] ( MŞ )

 

[ 038.056 ] ( AY )

Cehenneme, oraya girecekler. O ne kötü döşektir!...

[ 038.056 ] ( EO )

Cehennem, ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşek.

[ 038.056 ] ( ES )

Cehennem! Ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşektir.

[ 038.056 ] ( NQ )

Hell! Where they will burn, and worst (indeed) is that place to rest!

[ 038.057 ] ( KK )

åóÐóÇ ÝóáúíóÐõæÞõæåõ Íóãöíãñ æóÛóÓøóÇÞñ ﴿ ٥٧ ﴾

[ 038.057 ] ( MŞ )

 

[ 038.057 ] ( AY )

İşte bu, kâfirlere... Artık tadsınlar kaynar sudan ve irinden ibaret Cehennem azabını...

[ 038.057 ] ( EO )

İşte, artık tatsınlar onu bir hamîm ve bir ğassâk.

[ 038.057 ] ( ES )

İşte artık tatsınlar onu ki, o kaynar su ve irindir.

[ 038.057 ] ( NQ )

This is so! Then let them taste it, a boiling fluid and dirty wound discharges.

[ 038.058 ] ( KK )

æóÂÎóÑõ ãöäú Ôóßúáöåö ÃóÒúæóÇÌñ ﴿ ٥٨ ﴾

[ 038.058 ] ( MŞ )

 

[ 038.058 ] ( AY )

O azap şeklinden diğeri de var. Çifte çifte (türlü türlü) acılar.

[ 038.058 ] ( EO )

Ve o şekilden bir diğeri: çifte çifte.

[ 038.058 ] ( ES )

Ve o şekilden çifter çifter tadacakları diğer acılar da vardır.

[ 038.058 ] ( NQ )

And other torments of similar kind, all together!

[ 038.059 ] ( KK )

åóÐóÇ ÝóæúÌñ ãõÞúÊóÍöãñ ãóÚóßõãú áÇó ãóÑúÍóÈðÇ Èöåöãú Åöäøóåõãú ÕóÇáõæÇ ÇáäøóÇÑö ﴿ ٥٩ ﴾

[ 038.059 ] ( MŞ )

 

[ 038.059 ] ( AY )

(Melekler, kâfirlerin elebaşlarına, dünyada emirlerine bağlı olanları gösterib şöyle diyecekler): “ İşte sizinle birlikte cehenneme giren güruh.” (Elebaşılar da yardakçıları için şöyle diyecekler): “ Onlar rahatlık görmesinler; ateşe girmeğe hak kazanmışlardır.”

[ 038.059 ] ( EO )

Şu: bir alay: maıyyetinizde göğüs germiş; onlara merhaba yok, çünkü onlar Cehenneme salınıyorlar.

[ 038.059 ] ( ES )

İşte şunlar da sizin peşinize düşenlerdir. Onlara merhaba yok. Çünkü onlar cehenneme salınıyorlar.

[ 038.059 ] ( NQ )

This is a troop entering with you (in Hell), no welcome for them! Verily, they shall burn in the Fire!

[ 038.060 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ Èóáú ÃóäúÊõãú áÇó ãóÑúÍóÈðÇ Èößõãú ÃóäúÊõãú ÞóÏøóãúÊõãõæåõ áóäóÇ ÝóÈöÆúÓó ÇáúÞóÑóÇÑõ ﴿ ٦٠ ﴾

[ 038.060 ] ( MŞ )

 

[ 038.060 ] ( AY )

(Yardakçılar elebaşlarına şöyle) derler: “ Hayır, asıl siz rahatlık görmeyin. Bu azabı bizim önümüze siz getirdiniz. Bakın ne kötü karargâh!”

[ 038.060 ] ( EO )

Hayır derler size merhaba yok, onu bize siz takdim ettiniz, bakın ne fena yatak.

[ 038.060 ] ( ES )

(Arkadan gelenler öncekilere:) Derler ki: «Hayır, asıl size merhaba yok. Çünkü cehennemi bize siz takdim ettiniz. Bakın o ne kötü yatak!»

[ 038.060 ] ( NQ )

(The followers of the misleaders will say): Nay, you (too)! No welcome for you! It is you (misleaders) who brought this upon us (because you misled us in the world), so evil is this place to stay in!"""

[ 038.061 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÑóÈøóäóÇ ãóäú ÞóÏøóãó áóäóÇ åóÐóÇ ÝóÒöÏúåõ ÚóÐóÇÈðÇ ÖöÚúÝðÇ Ýöí ÇáäøóÇÑö ﴿ ٦١ ﴾

[ 038.061 ] ( MŞ )

 

[ 038.061 ] ( AY )

(Yine devamla şöyle) derler: “ Ey Rabbimiz! Bu azabı bizim önümüze kim geçirdi ise, onun ateşteki azabını kat kat artır.”

[ 038.061 ] ( EO )

Ya rabbenâ derler: bize bunu takdim edene ateşde azâbı hemen kat kat artır.

[ 038.061 ] ( ES )

«Ey Rabbimiz! Bize bunu takdim edenin ateşteki azabını kat kat artır» derler.

[ 038.061 ] ( NQ )

They will say: "Our Lord! Whoever brought this upon us, add to him a double torment in the Fire!"

[ 038.062 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ãóÇ áóäóÇ áÇó äóÑóì ÑöÌóÇáÇð ßõäøóÇ äóÚõÏøõåõãú ãöäó ÇáúÃóÔúÑóÇÑö ﴿ ٦٢ ﴾

[ 038.062 ] ( MŞ )

 

[ 038.062 ] ( AY )

Bir de (o cehennemdeki azgın elebaşılar mü'minleri kasdederek şöyle) diyecekler: “ (Dünyada) kendilerini bayağı kimselerden saydığımız bir takım adamları (fakir mü'minleri bu ateşte) neye görmüyoruz?

[ 038.062 ] ( EO )

Bir de derler ki: neye görmüyoruz biz o eşrardan saydığımız bir takım adamları.

[ 038.062 ] ( ES )

Bir de derler ki: «Kötülerden saydığımız birtakım adamları (fakir müminleri) niye göremiyoruz?»

[ 038.062 ] ( NQ )

And they will say: "What is the matter with us that we see not men whom we used to count among the bad ones?"

[ 038.063 ] ( KK )

Çó ÊøóÎóÐúäóÇåõãú ÓöÎúÑöíøðÇ Ãóãú ÒóÇÛóÊú Úóäúåõãõ ÇáúÃóÈúÕóÇÑõ ﴿ ٦٣ ﴾

[ 038.063 ] ( MŞ )

 

[ 038.063 ] ( AY )

Biz onları eğlenceye (alaya) alırdık. Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı (da kendilerini göremiyoruz)?”

[ 038.063 ] ( EO )

Onları eğlence yerine tuttuktu ha! yoksa onlardan kaydı mı bu gözler?

[ 038.063 ] ( ES )

«Onları eğlence yerine tutmuştuk ha! Yoksa bu gözler onlardan kaydı mı?»

[ 038.063 ] ( NQ )

Did we take them as an object of mockery, or have (our) eyes failed to perceive them?"

[ 038.064 ] ( KK )

Åöäøó Ðóáößó áóÍóÞøñ ÊóÎóÇÕõãõ Ãóåúáö ÇáäøóÇÑö ﴿ ٦٤ ﴾

[ 038.064 ] ( MŞ )

 

[ 038.064 ] ( AY )

İşte bu, cehennem ehlinin birbirleriyle mücâdelesi, şüphe götürmiyen bir gerçektir.

[ 038.064 ] ( EO )

Şübhesiz ki bu haktır muhakkak olacaktır ehli nârın birbirine husûmeti.

[ 038.064 ] ( ES )

Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır.

[ 038.064 ] ( NQ )

Verily, that is the very truth, the mutual dispute of the people of the Fire!

[ 038.065 ] ( KK )

Þõáú ÅöäøóãóÇ ÃóäóÇ ãõäúÐöÑñ æóãóÇ ãöäú Åöáóåò ÅöáÇøó Çááøóåõ ÇáúæóÇÍöÏõ ÇáúÞóåøóÇÑõ ﴿ ٦٥ ﴾

[ 038.065 ] ( MŞ )

 

[ 038.065 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Ben ancak korkuyu (cehennem azabını) haber veren bir peygamberim. Ortağı olmıyan tek Kahhâr = her şeye gâlib Allah’dan başka hiç bir ilâh yoktur.

[ 038.065 ] ( EO )

De ki ben ancak korkuyu haber veren bir Peygamberim, başka bir tanrı da yok ancak Allah: o vahidi kahhar.

[ 038.065 ] ( ES )

De ki: «Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. O tek ve kahredici olan Allah'tan başka tanrı da yoktur.»

[ 038.065 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I am only a warner and there is no Ilah (God) except Allah (none has the right to be worshipped but Allah) the One, the Irresistible,

[ 038.066 ] ( KK )

ÑóÈøõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÛóÝøóÇÑõ ﴿ ٦٦ ﴾

[ 038.066 ] ( MŞ )

 

[ 038.066 ] ( AY )

O, göklerle yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, Azîz’dir, Gaffâr’dır = mağfireti boldur.

[ 038.066 ] ( EO )

O Göklerin, Yerin ve aralarındakilerin rabbı azîz, gaffar var.

[ 038.066 ] ( ES )

«O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.»

[ 038.066 ] ( NQ )

The Lord of the heavens and the earth and all that is between them, the All-Mighty, the Oft-Forgiving.

[ 038.067 ] ( KK )

Þõáú åõæó äóÈóÃñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٦٧ ﴾

[ 038.067 ] ( MŞ )

 

[ 038.067 ] ( AY )

De ki: “ Bu (size söylediklerim) pek büyük bir haberdir.

[ 038.067 ] ( EO )

De ki bu bir azîm haberdir.

[ 038.067 ] ( ES )

De ki: «Bu, bir büyük haberdir.»

[ 038.067 ] ( NQ )

Say: "That (this Qur'an) is a great news,

[ 038.068 ] ( KK )

ÃóäúÊõãú Úóäúåõ ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 038.068 ] ( MŞ )

 

[ 038.068 ] ( AY )

(Öyle iken) siz ondan yüz çeviriyorsunuz.

[ 038.068 ] ( EO )

Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.

[ 038.068 ] ( ES )

«Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»

[ 038.068 ] ( NQ )

From which you turn away!
 

[ 038.069 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó áöí ãöäú Úöáúãò ÈöÇáúãóáóÇö ÇáúÃóÚúáóì ÅöÐú íóÎúÊóÕöãõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 038.069 ] ( MŞ )

 

[ 038.069 ] ( AY )

Benim melekler topluluğuna ait ne ilmim olurdu, onlar (Âdem’in yaratılması hakkında) münakaşa ederlerken?

[ 038.069 ] ( EO )

Benim melei a'lâya ne ılmim olurdu onlar münakaşa ederlerken?

[ 038.069 ] ( ES )

«Münakaşa ederlerken, benim melekler yüksek topluluğuna ait ne bilgim olabilirdi?»

[ 038.069 ] ( NQ )

I had no knowledge of the chiefs (angels) on high when they were disputing and discussing (about the creation of Adam).

[ 038.070 ] ( KK )

Åöäú íõæÍóì Åöáóíøó ÅöáÇøó ÃóäøóãóÇ ÃóäóÇ äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٧٠ ﴾

[ 038.070 ] ( MŞ )

 

[ 038.070 ] ( AY )

Fakat ben, açık olarak korkutan bir peygamber olduğum içindir ki, (Âdem hakkında meleklerin çekişmesine dair) o ilim bana vahyolunuyor.”

[ 038.070 ] ( EO )

Fakat ben açık inzar edecek bir Peygamber olduğum içindir ki o ılmin bana vahy olunuyor.

[ 038.070 ] ( ES )

«Ancak ben açıktan açığa korkutmakla görevli olduğum için o bilgi bana vahyediliyor.»

[ 038.070 ] ( NQ )

Only this has been inspired to me, that I am a plain warner.

[ 038.071 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó ÑóÈøõßó áöáúãóáóÆößóÉö Åöäøöí ÎóÇáöÞñ ÈóÔóÑðÇ ãöäú Øöíäò ﴿ ٧١ ﴾

[ 038.071 ] ( MŞ )

 

[ 038.071 ] ( AY )

Rabbin, o vakit meleklere şöyle demişti: “ Ben bir çamurdan bir insan yaratacağım (Âdem’i yaratacağım).

[ 038.071 ] ( EO )

Rabbın Melâikeye dediği vakıt: haberiniz olsun ben bir çamurdan bir beşer yaratmaktayım.

[ 038.071 ] ( ES )

Hani Rabbin meleklere demişti ki: «Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.»

[ 038.071 ] ( NQ )

(Remember) when your Lord said to the angels: "Truly, I am going to create man from clay".

[ 038.072 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ ÓóæøóíúÊõåõ æóäóÝóÎúÊõ Ýöíåö ãöäú ÑõæÍöí ÝóÞóÚõæÇ áóåõ ÓóÇÌöÏöíäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 038.072 ] ( MŞ )

 

[ 038.072 ] ( AY )

Onun yaratılışını tamamlayıb da tarafımdan ona ruh verdiğim zaman, hemen ona (hürmet için) secdeye kapanın.”

[ 038.072 ] ( EO )

Onu tesviye ettim de ruhumdan ona nefheyledimmi derhal ona secdeye kapanın.

[ 038.072 ] ( ES )

«Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.»

[ 038.072 ] ( NQ )

So when I have fashioned him and breathed into him (his) soul created by Me, then you fall down prostrate to him."

[ 038.073 ] ( KK )

ÝóÓóÌóÏó ÇáúãóáóÆößóÉõ ßõáøõåõãú ÃóÌúãóÚõæäó ﴿ ٧٣ ﴾

[ 038.073 ] ( MŞ )

 

[ 038.073 ] ( AY )

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

[ 038.073 ] ( EO )

Onun üzerine Melâikenin hepsi toptan secde ettiler.

[ 038.073 ] ( ES )

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

[ 038.073 ] ( NQ )

So the angels prostrated themselves, all of them:

[ 038.074 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÅöÈúáöíÓó ÇöÓúÊóßúÈóÑó æóßóÇäó ãöäó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 038.074 ] ( MŞ )

 

[ 038.074 ] ( AY )

Yalnız iblis (Âdem’e secde etmekten) kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

[ 038.074 ] ( EO )

Yalnız İblîs kibirlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.

[ 038.074 ] ( ES )

Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

[ 038.074 ] ( NQ )

Except Iblis (Satan) he was proud and was one of the disbelievers.

[ 038.075 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÅöÈúáöíÓõ ãóÇ ãóäóÚóßó Ãóäú ÊóÓúÌõÏó áöãóÇ ÎóáóÞúÊõ ÈöíóÏóíøó ÃóÓúÊóßúÈóÑúÊó Ãóãú ßõäúÊó ãöäó ÇáúÚóÇáöíäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 038.075 ] ( MŞ )

 

[ 038.075 ] ( AY )

(Allah İblis’e şöyle) buyurdu: “ Ey İblis! Bizzat kudretimle yarattığıma secde etmene, seni hangi şey engelledi? Kibirlenmek mi istedin, yoksa yücelenenlerden mi oldun?”

[ 038.075 ] ( EO )

Ey İblîs! buyurdu: o benim iki elimle yarattığıma secde etmene ne mani' oldu sana? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa âlîlerden mi bulunuyorsun?

[ 038.075 ] ( ES )

Allah: «Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?» dedi.

[ 038.075 ] ( NQ )

(Allah) said: "O Iblis (Satan)! What prevents you from prostrating yourself to one whom I have created with Both My Hands. Are you too proud (to fall prostrate to Adam) or are you one of the high exalted?"

[ 038.076 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóäóÇ ÎóíúÑñ ãöäúåõ ÎóáóÞúÊóäöí ãöäú äóÇÑò æóÎóáóÞúÊóåõ ãöäú Øöíäò ﴿ ٧٦ ﴾

[ 038.076 ] ( MŞ )

 

[ 038.076 ] ( AY )

(İblis şöyle) dedi: “ Ben ondan daha hayırlıyım; beni bir ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

[ 038.076 ] ( EO )

Dedi ki ben ondan hayırlıyım beni bir ateşten yarattın, onu ise bir çamurdan yarattın.

[ 038.076 ] ( ES )

İblis dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.»

[ 038.076 ] ( NQ )

[Iblis (Satan)] said: "I am better than he, You created me from fire, and You created him from clay."

[ 038.077 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÇÎúÑõÌú ãöäúåóÇ ÝóÅöäøóßó ÑóÌöíãñ ﴿ ٧٧ ﴾

[ 038.077 ] ( MŞ )

 

[ 038.077 ] ( AY )

(Allah) buyurdu ki: “Hemen çık oradan (cennetten). Çünkü sen (benim rahmetimden) koğulmuşsun;

[ 038.077 ] ( EO )

Buyurdu ki: hemen çık oradan çünkü artık sen matrud (racîm) sin.

[ 038.077 ] ( ES )

Allah: «Hemen çık oradan, artık sen kovuldun.»

[ 038.077 ] ( NQ )

(Allah) said: "Then get out from here, for verily, you are outcast.

[ 038.078 ] ( KK )

æóÅöäøó Úóáóíúßó áóÚúäóÊöí Åöáóì íóæúãö ÇáÏøöíäö ﴿ ٧٨ ﴾

[ 038.078 ] ( MŞ )

 

[ 038.078 ] ( AY )

Ve muhakkak sûrette hesap gününe kadar lânetim senin üzerindedir.”

[ 038.078 ] ( EO )

Ve her halde üzerindedir lâ'netim ceza gününe kadar.

[ 038.078 ] ( ES )

«Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir.» buyurdu.

[ 038.078 ] ( NQ )

And verily!, My Curse is on you till the Day of Recompense.

[ 038.079 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÝóÃóäúÙöÑúäöí Åöáóì íóæúãö íõÈúÚóËõæäó ﴿ ٧٩ ﴾

[ 038.079 ] ( MŞ )

 

[ 038.079 ] ( AY )

(İblis şöyle) dedi: “ Ey Rabbim! O hâlde (kabirlerden) dirilecekleri güne kadar beni geri bırak.”

[ 038.079 ] ( EO )

Dedi: ya rab! o halde ba'solunacakları güne kadar beni geri bırak.

[ 038.079 ] ( ES )

İblis: «Ya Rab! O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.» dedi.

[ 038.079 ] ( NQ )

[Iblis (Satan)] said: "My Lord! Give me then respite till the Day the (dead) are resurrected."

[ 038.080 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÅöäøóßó ãöäó ÇáúãõäúÙóÑöíäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 038.080 ] ( MŞ )

 

[ 038.080 ] ( AY )

(Allah şöyle) buyurdu: “ Haydi geri bırakılanlardansın,

[ 038.080 ] ( EO )

Haydi buyurdu: geri bırakılanlardansın.

[ 038.080 ] ( ES )

Allah: «Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin» buyurdu.

[ 038.080 ] ( NQ )

(Allah) said: "Verily! You are of those allowed respite

[ 038.081 ] ( KK )

Åöáóì íóæúãö ÇáúæóÞúÊö ÇáúãóÚúáõæãö ﴿ ٨١ ﴾

[ 038.081 ] ( MŞ )

 

[ 038.081 ] ( AY )

Katımda belli kıyâmet vakti gününe kadar...”

[ 038.081 ] ( EO )

Malûm vakıt gününe kadar

[ 038.081 ] ( ES )

Allah: «Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin» buyurdu.

[ 038.081 ] ( NQ )

Till the Day of the time appointed.

[ 038.082 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÈöÚöÒøóÊößó óáÇõÛúæöíóäøóåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 038.082 ] ( MŞ )

 

[ 038.082 ] ( AY )

(İblis şöyle) dedi: “ Öyle ise, izzet ve kudretine yemin ederim ki, onların hepsini muhakkak azdıracağım.

[ 038.082 ] ( EO )

Öyle ise dedi: ızzetine kasem ederim ki ben onların hepsini mutlak iğva eder sapıtırım.

[ 038.082 ] ( ES )

İblis: «Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatır, saptırırım.»

[ 038.082 ] ( NQ )

[Iblis (Satan)] said: "By Your Might, then I will surely mislead them all,

[ 038.083 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÚöÈóÇÏóßó ãöäúåõãõ ÇáúãõÎúáóÕöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 038.083 ] ( MŞ )

 

[ 038.083 ] ( AY )

Ancak içlerinden ihlâs sahibi kulların müstesna...”

[ 038.083 ] ( EO )

Ancak içlerinden ıhlâs ile seçilmiş has kulların müstesnâ.

[ 038.083 ] ( ES )

«Ancak içlerinden ihlas ile seçilmiş has kulların müstesna» dedi.

[ 038.083 ] ( NQ )

Except Your chosen slaves amongst them (faithful, obedient, true believers of Islamic Monotheism).

[ 038.084 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÇáúÍóÞøõ æóÇáúÍóÞøó ÃóÞõæáõ ﴿ ٨٤ ﴾

[ 038.084 ] ( MŞ )

 

[ 038.084 ] ( AY )

(Allah İblis’e şöyle) buyurdu: “ Ben, hakkı yerine getiririm ve hep doğruyu söylerim.

[ 038.084 ] ( EO )

Buyurdu ki o doğru ve ben hep doğruyu söylerim.

[ 038.084 ] ( ES )

Allah buyurdu ki: «O doğru, ben hep doğruyu söylerim.»

[ 038.084 ] ( NQ )

(Allah) said: "The Truth is, and the Truth I say,

[ 038.085 ] ( KK )

áóÇóãúáÇóäøó Ìóåóäøóãó ãöäúßó æóãöãøóäú ÊóÈöÚóßó ãöäúåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 038.085 ] ( MŞ )

 

[ 038.085 ] ( AY )

And olsun ki, cehennemi, senden (türeyenlerle) ve Âdem oğullarının içinden sana uyanların hepsi ile dolduracağım.”

[ 038.085 ] ( EO )

Celâlim hakkı için Cehennemi mutlak dolduracağım senden ve onların sana tabi' olanlarından topunuzdan tıka basa.

[ 038.085 ] ( ES )

«Andolsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, topunuzdan tıka basa dolduracağım.»

[ 038.085 ] ( NQ )

That I will fill Hell with you [Iblis (Satan)] and those of them (mankind) that follow you, together."

[ 038.086 ] ( KK )

Þõáú ãóÇ ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò æóãóÇ ÃóäóÇ ãöäó ÇáúãõÊóßóáøöÝöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 038.086 ] ( MŞ )

 

[ 038.086 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) de ki: “ Ben tebliğime karşı sizden bir ücret istemiyorum, (ey Mekke halkı) ve ben düzenbazlardan değilim.

[ 038.086 ] ( EO )

De ki: bir ecir istemiyorum sizden ona karşı ve ben o tekellüfcilerden değilim.

[ 038.086 ] ( ES )

Ey Muhammed! De ki: «Ben o Kur'ân'a karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden bir şey de teklif etmiyorum.»

[ 038.086 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "No wage do I ask of you for this (the Qur'an), nor am I one of the Mutakallifun (those who pretend and fabricate things which do not exist).

[ 038.087 ] ( KK )

Åöäú åõæó ÅöáÇøó ÐößúÑñ áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 038.087 ] ( MŞ )

 

[ 038.087 ] ( AY )

Kur’ân bütün âlemlere (insan ve cinlere) ancak bir öğüddür.

[ 038.087 ] ( EO )

O sırf bir zikir, bir öğüttür bütün âlemîn için.

[ 038.087 ] ( ES )

«O Kur'ân, bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür.»

[ 038.087 ] ( NQ )

It (this Qur'an) is only a Reminder for all the 'Alamin (mankind and jinns).
 

[ 038.088 ] ( KK )

æóáóÊóÚúáóãõäøó äóÈóÃóåõ ÈóÚúÏó Íöíäò ﴿ ٨٨ ﴾

[ 038.088 ] ( MŞ )

 

[ 038.088 ] ( AY )

Muhakkak onun haberini (verdiği haberlerin doğruluğunu) bir zaman sonra, (öldükten sonra) bileceksiniz.

[ 038.088 ] ( EO )

Ve her halde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.

[ 038.088 ] ( ES )

«Herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.»

[ 038.088 ] ( NQ )

And you shall certainly know the truth of it after a while."