FATIR SURESİ

[ 035.001 ] ( KK )

ÇóáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÝóÇØöÑö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÌóÇÚöáö ÇáúãóáóÆößóÉö ÑõÓõáÇð Ãõæáöí ÃóÌúäöÍóÉò ãóËúäóì æóËõáÇóËó æóÑõÈóÇÚó íóÒöíÏõ Ýöí ÇáúÎóáúÞö ãóÇ íóÔóÇÁõ Åöäøó Çááøóåó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ١ ﴾

[ 035.001 ] ( MŞ )

 

[ 035.001 ] ( AY )

Gökleri ve yeri yaratıp melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan, (peygamberlere gönderen) Allah’a hamd olsun. Allahyarattığı şeylerde dilediği kadar (vasıflar) ziyade eder. Muhakkak ki Allah, her şeye kadirdir.

[ 035.001 ] ( EO )

Hamd Allaha, o Gökleri, Yeri yaratan ve Melâikeyi kılan fâtıra: kanadlı kanadlı elçiler, ikişer üçer dörder, halkte dilediği kadar ziyade eder, hakıkat Allah her şey'e kadirdir.

[ 035.001 ] ( ES )

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. O, yaratmada dilediği kadar artırır. Gerçekten Allah her şeye kâdirdir.

[ 035.001 ] ( NQ )

All the praises and thanks be to Allah, the (only) Originator [or the (only) Creator] of the heavens and the earth, Who made the angels messengers with wings, - two or three or four. He increases in creation what He wills. Verily, Allah is Able to do all things.

[ 035.002 ] ( KK )

ãóÇ íóÝúÊóÍö Çááøóåõ áöáäøóÇÓö ãöäú ÑóÍúãóÉò ÝóáÇó ãõãúÓößó áóåóÇ æóãóÇ íõãúÓößú ÝóáÇó ãõÑúÓöáó áóåõ ãöäú ÈóÚúÏöåö æóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٢ ﴾

[ 035.002 ] ( MŞ )

 

[ 035.002 ] ( AY )

Allah’ın insanlara göndereceği herhangi bir rahmet ve nimeti engelleyip tutacak yoktur. Her neyi de tutarsa, onu da ondan sonra salacak yoktur. O, Azîz’dir= her şeye galibdir. Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.

[ 035.002 ] ( EO )

Allah, insanlara rahmetinden her neyi açarsa onu tutacak, kısacak yoktur, her neyi de tutar kısarsa onu da ondan sonra salacak yoktur, öyle azîz, hakîm odur.

[ 035.002 ] ( ES )

Allah, insanlara rahmetinden neyi açarsa artık onu tutacak, kısacak olan yoktur. Her neyi de tutar kısarsa, onu da, ondan sonra salacak yoktur. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 035.002 ] ( NQ )

Whatever of mercy (i.e.of good), Allah may grant to mankind, none can withhold it, and whatever He may withhold, none can grant it thereafter. And He is the All-Mighty, the All-Wise.

[ 035.003 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÇÐúßõÑõæÇ äöÚúãóÉó Çááøóåö Úóáóíúßõãú åóáú ãöäú ÎóÇáöÞò ÛóíúÑõ Çááøóåö íóÑúÒõÞõßõãú ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö æóÇáúÃóÑúÖö áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÝóÃóäøóì ÊõÄúÝóßõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 035.003 ] ( MŞ )

 

[ 035.003 ] ( AY )

Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Size, gökten ve yerden rızık verecek Allah’dan başka bir yaratıcı var mı? O’ndan başka bir ilâh yoktur. O hâlde hangi yönden (îmandan küfre) çevriliyorsunuz?

[ 035.003 ] ( EO )

Ey insanlar! Allahın üzerinizdeki ni'metini anın, Allahın gayrı bir hâlık mı var? Size Gökden ve Yerden rızık verir, başka tanrı yok ancak o, o halde nasıl çevirilirsiniz?

[ 035.003 ] ( ES )

Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Allah'tan başka bir yaratıcı mı var? O size gökten ve yerden rızık verir. O'ndan başka ilâh yoktur. O halde (haktan) nasıl çevrilirsiniz?

[ 035.003 ] ( NQ )

O mankind! Remember the Grace of Allah upon you! Is there any creator other than Allah who provides for you from the sky (rain) and the earth? La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He). How then are you turning away (from Him)?

[ 035.004 ] ( KK )

æóÅöäú íõßóÐøöÈõæßó ÝóÞóÏú ßõÐøöÈóÊú ÑõÓõáñ ãöäú ÞóÈúáößó æóÅöáóì Çááøóåö ÊõÑúÌóÚõ ÇáúÃõãõæÑõ ﴿ ٤ ﴾

[ 035.004 ] ( MŞ )

 

[ 035.004 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Kureyş kavmi) seni tekzip ediyorlarsa (buna üzülme, sabret,) senden önceki peygamberler de tekzip edildi. Bütün işler Allah’a döndürülür, (kıyâmette herkesin hesabı görülür).

[ 035.004 ] ( EO )

Ve eğer seni tekzib ediyorlarsa bundan evvel bir çok Resuller de tekzib olundu, bütün işler Allaha irca' olunur.

[ 035.004 ] ( ES )

Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, senden önce birçok peygamberler de yalanlandılar. Bütün işler Allah'a döndürülür.

[ 035.004 ] ( NQ )

And if they belie you (O Muhammad ), so were Messengers belied before you. And to Allah return all matters (for decision).

[ 035.005 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ Åöäøó æóÚúÏó Çááøóåö ÍóÞøñ ÝóáÇó ÊóÛõÑøóäøóßõãõ ÇáúÍóíóÇÉõ ÇáÏøõäúíóÇ æóáÇó íóÛõÑøóäøóßõãú ÈöÇááøóåö ÇáúÛóÑõæÑõ ﴿ ٥ ﴾

[ 035.005 ] ( MŞ )

 

[ 035.005 ] ( AY )

Ey insanlar! Muhakkak Allah’ın vaadi (öldükten sonra dirilmek, hesaba çekilmek) vuku bulacaktır. O hâlde, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; Şeytan da sakın sizi Allah’ın dininden aldatıp kaydırmasın.

[ 035.005 ] ( EO )

Ey insanlar! Haberiniz olsun ki Allahın va'di muhakkak haktır, sakın o Dünya hayat sizi aldatmasın ve sakın o mağrur Şeytan sizi Allaha da mağrurlandırmasın.

[ 035.005 ] ( ES )

Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın.

[ 035.005 ] ( NQ )

O mankind! Verily, the Promise of Allah is true. So let not this present life deceive you, and let not the chief deceiver (Satan) deceive you about Allah.

[ 035.006 ] ( KK )

Åöäøó ÇáÔøóíúØóÇäó áóßõãú ÚóÏõæøñ ÝóÇÊøóÎöÐõæåõ ÚóÏõæøðÇ ÅöäøóãóÇ íóÏúÚõæ ÍöÒúÈóåõ áöíóßõæäõæÇ ãöäú ÃóÕúÍóÇÈö ÇáÓøóÚöíÑö ﴿ ٦ ﴾

[ 035.006 ] ( MŞ )

 

[ 035.006 ] ( AY )

Hakikaten şeytan (öteden beri) size düşmandır, siz de onu düşman edinin; çünkü o, etrafına toplanan avanesini ancak cehennemlik olsunlar diye çağırır.

[ 035.006 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki Şeytan size düşmandır, siz de onu düşman tutun, çünkü o etrafına toplanan hizbini ancak eshabı Saîrden olsunlar diye da'vet eder.

[ 035.006 ] ( ES )

Çünkü şeytan size düşmandır. Siz de onu düşman tutun. O etrafına toplanan taraftarlarını ancak cehennemliklerden olsunlar diye davet eder.

[ 035.006 ] ( NQ )

Surely, Shaitan (Satan) is an enemy to you, so take (treat) him as an enemy. He only invites his Hizb (followers) that they may become the dwellers of the blazing Fire.

[ 035.007 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÔóÏöíÏñ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö áóåõãú ãóÛúÝöÑóÉñ æóÃóÌúÑñ ßóÈöíÑñ ﴿ ٧ ﴾

[ 035.007 ] ( MŞ )

 

[ 035.007 ] ( AY )

O küfre varanlar (Peygamberi ve Kur’ân’ı inkâr edenler)! Onlara şiddetli bir azap var. İman edip sâlih ameller işliyenler! Onlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat var.

[ 035.007 ] ( EO )

Küfredenler, onlar için şiddetli bir azâb var, iyman edib salih ameller işliyenler, onlar için de bir mağrifet ve büyük bir ecir var.

[ 035.007 ] ( ES )

İnkâr edenler için şiddetli bir azab vardır. İman edip salih amel işleyenler için de bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.

[ 035.007 ] ( NQ )

Those who disbelieve, theirs will be a severe torment; and those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) and do righteous good deeds, theirs will be forgiveness and a great reward (i.e. Paradise).

[ 035.008 ] ( KK )

ÃóÝóãóäú Òõíøöäó áóåõ ÓõæÁõ Úóãóáöåö ÝóÑóÂåõ ÍóÓóäðÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó íõÖöáøõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóíóåúÏöí ãóäú íóÔóÇÁõ ÝóáÇó ÊóÐúåóÈú äóÝúÓõßó Úóáóíúåöãú ÍóÓóÑóÇÊò Åöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ ÈöãóÇ íóÕúäóÚõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 035.008 ] ( MŞ )

 

[ 035.008 ] ( AY )

Hiç kötü ameli kendisine süslenipte onu güzel gören kimse, (hakkı hak ve bâtılı bâtıl gören gibi olur mu?) Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır, dilediğine de hidâyet verir. O hâlde (Ey Resûlüm, insanlar inkârlarından dolayı helâk olacaklar diye) onlara üzülüp kendini mahvetme. Çünkü Allah, onların bütün yaptıklarını tamamiyle bilir.

[ 035.008 ] ( EO )

Ya artık o kimse de mi ki? Kötü ameli kendisine allanmış pullanmış da onu güzel görmüş, şübhe yok ki Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola çıkarır, o halde nefsin onlara karşı hasletlerle geçmesin, çünkü Allah onların bütün san'atlerini bilir.

[ 035.008 ] ( ES )

Ya kötü ameli kendisine allanmış pullanmış da onu güzel görmüş olan kimse de mi (iman edip salih amel işleyenler gibi olacak)? Şüphe yok ki Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de doğru yola çıkarır. O halde canın onlara karşı hasretlerle (üzüntülerle) sıkılıp gitmesin. Çünkü Allah, onların bütün yaptıklarını bilir.

[ 035.008 ] ( NQ )

Is he, then, to whom the evil of his deeds made fair-seeming, so that he considers it as good (equal to one who is rightly guided)? Verily, Allah sends astray whom He wills, and guides whom He wills. So destroy not yourself (O Muhammad ) in sorrow for them. Truly, Allah is the All-Knower of what they do!

[ 035.009 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÇáøóÐöí ÃóÑúÓóáó ÇáÑøöíóÇÍó ÝóÊõËöíÑõ ÓóÍóÇÈðÇ ÝóÓõÞúäóÇåõ Åöáóì ÈóáóÏò ãóíøöÊò ÝóÃóÍúíóíúäóÇ Èöåö ÇáúÃóÑúÖó ÈóÚúÏó ãóæúÊöåóÇ ßóÐóáößó ÇáäøõÔõæÑõ ﴿ ٩ ﴾

[ 035.009 ] ( MŞ )

 

[ 035.009 ] ( AY )

Allah O’dur ki, rüzgârları gönderip de bulutu harekete geçirerek yükseltiyor. Derken o bulutu (bitkisi kurumuş) ölü bir beldeye göndeririz. Sonra o bulutun yağmuru ile (ölü bulunan araziyi) ölümünden sonra (yeşertir) diriltiriz. İşte ölülerin dirilmesi de böyledir.

[ 035.009 ] ( EO )

Allah odur ki rüzgârları göndermiştir, derken bir bulut kaldırır, derken onu ölmüş bir beldeye sevk etmişizdir, derken onunla Arza ölümünden sonra hayat vermekteyizdir, işte nüşur böyledir.

[ 035.009 ] ( ES )

Rüzgârları gönderip bir bulut kaldıran da Allah'tır. Derken biz o (bulutu) ölmüş bir beldeye sevketmişizdir. Böylece yeryüzüne ölmünden sonra onunla hayat veririz. İşte o dirilme de böyledir.

[ 035.009 ] ( NQ )

And it is Allah Who sends the winds, so that they raise up the clouds, and We drive them to a dead land, and revive therewith the earth after its death. As such (will be) the Resurrection!

[ 035.010 ] ( KK )

ãóäú ßóÇäó íõÑöíÏõ ÇáúÚöÒøóÉó Ýóáöáøóåö ÇáúÚöÒøóÉõ ÌóãöíÚðÇ Åöáóíúåö íóÕúÚóÏõ Çáúßóáöãõ ÇáØøóíøöÈõ æóÇáúÚóãóáõ ÇáÕøóÇáöÍõ íóÑúÝóÚõåõ æóÇáøóÐöíäó íóãúßõÑõæäó ÇáÓøóíøöÆóÇÊö áóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÔóÏöíÏñ æóãóßúÑõ ÃõæáóÆößó åõæó íóÈõæÑõ ﴿ ١٠ ﴾

[ 035.010 ] ( MŞ )

 

[ 035.010 ] ( AY )

Her kim şeref ve kuvvet isterse bilsin ki, bütün şeref ve kudret Allah’ındır. Hoş kelimeler (tevhîd ve tesbihler) ancak O’na yükselir, kabul olunur. sâlih ameli de hoş kelimeler (tevhîd) yükseltir, makbul kılar. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır. Bunların yaptıkları tuzak mahvolur gider.

[ 035.010 ] ( EO )

Her kim ızzet istiyorsa bilsin ki ızzet tamamiyle Allahındır, ona hoş kelimeler yükselir onu da ameli sâlih yükseltir, kötülükler kuranlara gelince onlara şiddetli bir azâb vardır, ve onların tuzakları hep tarmar olur.

[ 035.010 ] ( ES )

Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadağın olur.

[ 035.010 ] ( NQ )

Whosoever desires honour, power and glory then to Allah belong all honour, power and glory [and one can get honour, power and glory only by obeying and worshipping Allah (Alone)]. To Him ascend (all) the goodly words, and the righteous deeds exalt it (the goodly words i.e. the goodly words are not accepted by Allah unless and until they are followed by good deeds), but those who plot evils, theirs will be severe torment. And the plotting of such will perish.

[ 035.011 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÎóáóÞóßõãú ãöäú ÊõÑóÇÈò Ëõãøó ãöäú äõØúÝóÉò Ëõãøó ÌóÚóáóßõãú ÃóÒúæóÇÌðÇ æóãóÇ ÊóÍúãöáõ ãöäú ÃõäúËóì æóáÇó ÊóÖóÚõ ÅöáÇøó ÈöÚöáúãöåö æóãóÇ íõÚóãøóÑõ ãöäú ãõÚóãøóÑò æóáÇó íõäúÞóÕõ ãöäú ÚõãõÑöåö ÅöáÇøó Ýöí ßöÊóÇÈò Åöäøó Ðóáößó Úóáóì Çááøóåö íóÓöíÑñ ﴿ ١١ ﴾

[ 035.011 ] ( MŞ )

 

[ 035.011 ] ( AY )

Allah sizi (Âdem’den, Âdem’i de) bir topraktan, sonra bir nutfeden yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun izni ve ilmi olmaksızın hiç bir dişi gebe kalamaz ve doğuramaz. Kendisine ömür verilenin ömrünün uzatılması, ömründen eksiltilmesi muhakkak bir kitabda (Levh-i Mahfuz’da veya Allah’ın ilminde) yazılıdır. Şüphe yok ki bu (sayılanlar) Allah’a kolaydır.

[ 035.011 ] ( EO )

Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir nufteden yarattı, sonra sizi çiftler kıldı, onun ılmine ıktiran etmeksizin ne bir dişi hâmil olur ne de vaz'eder, bir yaşatılana çok ömür verilmek de, ömründen eksiltmek de behemehal bir kitabda yazılıdır, şübhe yok ki o Allaha göre kolaydır.

[ 035.011 ] ( ES )

Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O'nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur. Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah'a göre kolaydır.

[ 035.011 ] ( NQ )

And Allah did create you (Adam) from dust, then from Nutfah (male and female discharge semen drops i.e. Adam's offspring), then He made you pairs (male and female). And no female conceives or gives birth, but with His Knowledge. And no aged man is granted a length of life, nor is a part cut off from his life (or another man's life), but is in a Book (Al-Lauh Al-Mahfuz) Surely, that is easy for Allah.

[ 035.012 ] ( KK )

æóãóÇ íóÓúÊóæöí ÇáúÈóÍúÑóÇäö åóÐóÇ ÚóÐúÈñ ÝõÑóÇÊñ ÓóÇÆöÛñ ÔóÑóÇÈõåõ æóåóÐóÇ ãöáúÍñ ÃõÌóÇÌñ æóãöäú ßõáøò ÊóÃúßõáõæäó áóÍúãðÇ ØóÑöíøðÇ æóÊóÓúÊóÎúÑöÌõæäó ÍöáúíóÉð ÊóáúÈóÓõæäóåóÇ æóÊóÑóì ÇáúÝõáúßó Ýöíåö ãóæóÇÎöÑó áöÊóÈúÊóÛõæÇ ãöäú ÝóÖúáöåö æóáóÚóáøóßõãú ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 035.012 ] ( MŞ )

 

[ 035.012 ] ( AY )

Hem iki deniz (suyu acı ve tatlılıkta) müsavi olmuyor: Bu gâyet tatlı; içimi âfiyetlidir, kandırır. Bu (beriki) de gâyet tuzlu; acıdır, içilemez. (Böyle olmakla beraber acı ve tatlı) her iki denizden de taptaze et (balık) yersiniz. (Suyu acı denizden inci gibi mücevherat) süs eşyası çıkarıp giyinirsiniz. Gemileri de görürsün ki, denizde suyu yara yara giderler; Allah’ın rızkından arayasınız diye... Olur ki şükredersiniz.

[ 035.012 ] ( EO )

Hem iki deniz müsavi olmuyor, şu tatlı, hararet keser, içerken kayar, şu da tuzlu, yakar kavurur bununla beraber her birinden bir taze et yersiniz ve bir ziynet çıkarır giyinirsiniz, gemileri de görürsün onda yarar yarar giderler, fadlından nasîb arayasınız diye ve gerek ki şükredesiniz.

[ 035.012 ] ( ES )

Hem iki deniz eşit olmuyor. Şu tatlı, hararet keser, içerken (boğazdan) kayar; şu da tuzlu, yakar kavurur. Bununla beraber her birinden taze bir et yersiniz ve bir ziynet çıkarır, giyinirsiniz. Allah'ın lütfundan nasib arayasınız diye suyu yara yara giden gemileri de görürsün. Gerek ki şükredeceksiniz.

[ 035.012 ] ( NQ )

And the two seas (kinds of water) are not alike, this fresh sweet, and pleasant to drink, and that saltish and bitter. And from them both you eat fresh tender meat (fish), and derive the ornaments that you wear. And you see the ships cleaving (the sea-water as they sail through it), that you may seek of His Bounty, and that you may give thanks.

[ 035.013 ] ( KK )

íõæáöÌõ Çááøóíúáó Ýöí ÇáäøóåóÇÑö æóíõæáöÌõ ÇáäøóåóÇÑó Ýöí Çááøóíúáö æóÓóÎøóÑó ÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó ßõáøñ íóÌúÑöí áöÃóÌóáò ãõÓóãøðì Ðóáößõãú Çááøóåõ ÑóÈøõßõãú áóåõ Çáúãõáúßõ æóÇáøóÐöíäó ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäöåö ãóÇ íóãúáößõæäó ãöäú ÞöØúãöíÑò ﴿ ١٣ ﴾

[ 035.013 ] ( MŞ )

 

[ 035.013 ] ( AY )

Geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor, (gece ve gündüzü azaltıp çoğaltıyor). Güneşi ve ayı (ziyaları ile insanoğlunun istifadesine) tâbi ve bağlı kılmıştır. Bunlardan her biri muayyen bir vakta (kıyâmete) kadar dolaşıp duruyor. İşte bunları yapan Allah’dır, Rabbinizdir. Bütün mülk O’nundur. O’ndan başka ibâdet ettikleriniz, bir çekirdek zarına güç yetiremezler.

[ 035.013 ] ( EO )

Geceyi gündüze sokuyor, Şems-ü Kameri ram etmiş her biri (müsemmâ bir ecele) mukadder bir gayeye akıp gidiyor, işte bu gördüklerinizi yapan Allah, rabbınız, mülk onun, ondan beride çağırdıklarınız bir kıtmîr idare edemezler.

[ 035.013 ] ( ES )

O, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı emrine âmâde kılmıştır. Her biri mukadder bir gayeye akıp gidiyor. İşte bu gördüklerinizi yapan Allah sizin Rabbinizdir. Mülk (hükümranlık) O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, bir çekirdek zarını bile idare edemezler.

[ 035.013 ] ( NQ )

He merges the night into the day (i.e. the decrease in the hours of the night are added to the hours of the day), and He merges the day into the night (i.e. the decrease in the hours of the day are added to the hours of the night). And He has subjected the sun and the moon, each runs its course for a term appointed. Such is Allah your Lord; His is the kingdom. And those, whom you invoke or call upon instead of Him, own not even a Qitmir (the thin membrane over the date-stone).

[ 035.014 ] ( KK )

Åöäú ÊóÏúÚõæåõãú áÇó íóÓúãóÚõæÇ ÏõÚóÇÁóßõãú æóáóæú ÓóãöÚõæÇ ãóÇ ÇÓúÊóÌóÇÈõæÇ áóßõãú æóíóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö íóßúÝõÑõæäó ÈöÔöÑúßößõãú æóáÇó íõäóÈøöÆõßó ãöËúáõ ÎóÈöíÑò ﴿ ١٤ ﴾

[ 035.014 ] ( MŞ )

 

[ 035.014 ] ( AY )

Kendilerine (putlara) dua ederseniz duanızı işitmezler. (Farz-ı muhal) işitseler bile, size cevap veremezler, kıyâmet gününde de şirkinizi (kendilerine ibâdet ettiğinizi) inkâr ederler. Sana Habîr= her şeyden haberdar olan (Allah) gibi gerçek haber veren olmaz.

[ 035.014 ] ( EO )

Kendilerine duâ ederseniz duânızı işitmezler, işitseler bile size cevabını veremezler, Kıyamet günü de şirkinize küfrederler, sana bir habîr gibi haber veren olmaz.

[ 035.014 ] ( ES )

Kendilerine dua ederseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevabını veremezler. Kıyamet günü de kendilerini Allah'a ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber veren olmaz.

[ 035.014 ] ( NQ )

If you invoke (or call upon) them, they hear not your call, and if (in case) they were to hear, they could not grant it (your request) to you. And on the Day of Resurrection, they will disown your worshipping them. And none can inform you (O Muhammad ) like Him Who is the All-Knower (of each and everything).

[ 035.015 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÃóäúÊõãú ÇáúÝõÞóÑóÇÁõ Åöáóì Çááøóåö æóÇááøóåõ åõæó ÇáúÛóäöíøõ ÇáúÍóãöíÏõ ﴿ ١٥ ﴾

[ 035.015 ] ( MŞ )

 

[ 035.015 ] ( AY )

Ey İnsanlar! Siz Allah’a muhtaç olanlarsınız. Allah ise hiç bir şeye muhtaç değildir; Hamîd’dir= hamd olunmaya lâyıktır.

[ 035.015 ] ( EO )

Ey insanlar! sizsiniz hep Allaha muhtac fukara, Allah ise zengin o, hamd ile öğülecek veliyye ni'met o.

[ 035.015 ] ( ES )

Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve her hamde lâyıktır.

[ 035.015 ] ( NQ )

O mankind! it is you who stand in need of Allah, but Allah is Rich (Free of all wants and needs), Worthy of all praise.

[ 035.016 ] ( KK )

Åöäú íóÔóÃú íõÐúåöÈúßõãú æóíóÃúÊö ÈöÎóáúÞò ÌóÏöíÏò ﴿ ١٦ ﴾

[ 035.016 ] ( MŞ )

 

[ 035.016 ] ( AY )

(Ey Mekke halkı, Allah) dilerse sizi yok eder ve (sizden daha hayırlı) yeni bir halk (insan topluluğu) getirir.

[ 035.016 ] ( EO )

Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.

[ 035.016 ] ( ES )

Eğer O dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.

[ 035.016 ] ( NQ )

If He will, He could destroy you and bring about a new creation.

[ 035.017 ] ( KK )

æóãóÇ Ðóáößó Úóáóì Çááøóåö ÈöÚóÒöíÒò ﴿ ١٧ ﴾

[ 035.017 ] ( MŞ )

 

[ 035.017 ] ( AY )

Bu (sizi yok etmek ve yerinize başka bir topluluk getirmek işi) Allah’a zor değildir.

[ 035.017 ] ( EO )

ve Allaha göre bu zor bir şey değildir.

[ 035.017 ] ( ES )

Ve bu, Allah'a göre zor bir şey değildir.

[ 035.017 ] ( NQ )

And that is not hard for Allah.

[ 035.018 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÒöÑõ æóÇÒöÑóÉñ æöÒúÑó ÃõÎúÑóì æóÅöäú ÊóÏúÚõ ãõËúÞóáóÉñ Åöáóì ÍöãúáöåóÇ áÇó íõÍúãóáú ãöäúåõ ÔóíúÁñ æóáóæú ßóÇäó ÐóÇ ÞõÑúÈóì ÅöäøóãóÇ ÊõäúÐöÑõ ÇáøóÐöíäó íóÎúÔóæúäó ÑóÈøóåõãú ÈöÇáÛóíúÈö æóÃóÞóÇãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóãóäú ÊóÒóßøóì ÝóÅöäøóãóÇ íóÊóÒóßøóì áöäóÝúÓöåö æóÅöáóì Çááøóåö ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ١٨ ﴾

[ 035.018 ] ( MŞ )

 

[ 035.018 ] ( AY )

Günah işliyen bir kimse, başkasının günahını çekmez. Günah yükü ağır gelen bir kimse, günahlardan bir kısmının taşınmasına (başkasını) çağırsa da yükünden bir şey yüklenilmez; isterse (çağırılan ana ve babası gibi) bir yakın olsun. (Ey Resûlüm!) Sen, ancak (Allah’ın azabını) görmemişken, Rablerinden korkanları, namazı gereği üzere kılanları sakındırırsın. Kim temizlenirse (durumunu düzeltir, hayır işlerse) ancak kendi nefsini temizler (sevabı kendisine olur). Sonunda dönüş Allah’adır.

[ 035.018 ] ( EO )

Hem günah çeken bir nefis, başkasının günahını çekmiyecek, yükü ağır basan onun yükletilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmiyecek, isterse bir yakını olsun, fakat sen ancak o kimseleri sakındırırsın ki gaybde rablarının haşyetini duyarlar, namazı dürüst kılarlar, temizlenen de sırf kendisi için temizlenir, nihayet gidiş Allahadır.

[ 035.018 ] ( ES )

Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.

[ 035.018 ] ( NQ )

And no bearer of burdens shall bear another's burden, and if one heavily laden calls another to (bear) his load, nothing of it will be lifted even though he be near of kin. You (O Muhammad ) can warn only those who fear their Lord unseen, and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat). And he who purifies himself (from all kinds of sins), then he purifies only for the benefit of his ownself. And to Allah is the (final) Return (of all).

[ 035.019 ] ( KK )

æóãóÇ íóÓúÊóæöí ÇáúÃóÚúãóì æóÇáúÈóÕöíÑõ ﴿ ١٩ ﴾

[ 035.019 ] ( MŞ )

 

[ 035.019 ] ( AY )

Ne gözleri kör olanla gözleri gören,

[ 035.019 ] ( EO )

Ne kör ile gören, müsavi olur.

[ 035.019 ] ( ES )

Ne kör ile gören eşit olur,

[ 035.019 ] ( NQ )

Not alike are the blind (disbelievers in Islamic Monotheism) and the seeing (believers in Islamic Monotheism).

[ 035.020 ] ( KK )

æóáÇó ÇáÙøõáõãóÇÊõ æóáÇó ÇáäøõæÑõ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 035.020 ] ( MŞ )

 

[ 035.020 ] ( AY )

Ne karanlıklarla aydınlık,

[ 035.020 ] ( EO )

Ne zulümat ile nûr.

[ 035.020 ] ( ES )

Ne de karanlıklar ile aydınlık,

[ 035.020 ] ( NQ )

Nor are (alike) the darkness (disbelief) and the light (Belief in Islamic Monotheism).

[ 035.021 ] ( KK )

æóáÇó ÇáÙöøáøõ æóáÇó ÇáúÍóÑõæÑõ ﴿ ٢١ ﴾

[ 035.021 ] ( MŞ )

 

[ 035.021 ] ( AY )

Ne gölge ile sıcaklık müsavi olmaz. (Kâfir ile mü'min, bâtıl ile hak, sevap ile azap bir olmaz.)

[ 035.021 ] ( EO )

Ne de zıll ile harûr.

[ 035.021 ] ( ES )

Ve ne de gölge ile sıcaklık.

[ 035.021 ] ( NQ )

Nor are (alike) the shade and the sun's heat.

[ 035.022 ] ( KK )

æóãóÇ íóÓúÊóæöí ÇáúÃóÍúíóÇÁõ æóáÇó ÇáúÃóãúæóÇÊõ Åöäøó Çááøóåó íõÓúãöÚõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóãóÇ ÃóäúÊó ÈöãõÓúãöÚò ãóäú Ýöí ÇáúÞõÈõæÑö ﴿ ٢٢ ﴾

[ 035.022 ] ( MŞ )

 

[ 035.022 ] ( AY )

Dirilerle ölüler hiç de bir olmaz, (hülâsa mü'minlerle kâfirler müsavi değildir). Şüphesiz Allah, dilediği kimseye (hakkı kabul ettirir) işittirirse de sen, kabirde bulunanlara (kalpleri ölü kâfirlere) işittirecek değilsin.

[ 035.022 ] ( EO )

Ölüler de müsavi olmaz diriler de, gerçi Allah her dilediğine işittirirse de sen kabirlerdekine işittirecek değilsin.

[ 035.022 ] ( ES )

Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse de sen, kabirlerdekine işittirecek değilsin.

[ 035.022 ] ( NQ )

Nor are (alike) the living (believers) and the dead (disbelievers). Verily, Allah makes whom He will hear, but you cannot make hear those who are in graves.

[ 035.023 ] ( KK )

Åöäú ÃóäúÊó ÅöáÇøó äóÐöíÑñ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 035.023 ] ( MŞ )

 

[ 035.023 ] ( AY )

Sen, sadece (ateşle) korkutan bir peygambersin.

[ 035.023 ] ( EO )

Sen bir nezîrsin.

[ 035.023 ] ( ES )

Sen sadece bir uyarıcısın.

[ 035.023 ] ( NQ )

You (O Muhammad ) are only a warner (i.e. your duty is to convey Allah's Message to mankind but the guidance is in Allah's Hand).

[ 035.024 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó ÈöÇáúÍóÞøö ÈóÔöíÑðÇ æóäóÐöíÑðÇ æóÅöäú ãöäú ÃõãøóÉò ÅöáÇøó ÎáÇó ÝöíåóÇ äóÐöíÑñ ﴿ ٢٤ ﴾

[ 035.024 ] ( MŞ )

 

[ 035.024 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), muhakkak ki, biz seni cennetle müjdeleyici, cehennemle korkutucu bir peygamber olarak Kur’ân ile gönderdik. Hiç bir ümmet de yoktur ki, içlerinde cehennem ile korkutucu bir peygamber geçmiş olmasın.

[ 035.024 ] ( EO )

Muhakkak ki seni hakk ile hem bir beşîr hem bir nezîr gönderdik, hiç bir ümmet de yoktur ki içlerinde bir nezîr geçmiş olmasın.

[ 035.024 ] ( ES )

Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.

[ 035.024 ] ( NQ )

Verily! We have sent you with the truth, a bearer of glad tidings, and a warner. And there never was a nation but a warner had passed among them.

[ 035.025 ] ( KK )

æóÅöäú íõßóÐøöÈõæßó ÝóÞóÏú ßóÐøóÈó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ÌóÇÁóÊúåõãú ÑõÓõáõåõãú ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö æóÈöÇáÒøõÈõÑö æóÈöÇáúßöÊóÇÈö ÇáúãõäöíÑö ﴿ ٢٥ ﴾

[ 035.025 ] ( MŞ )

 

[ 035.025 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, üzülme. Kureyşliler) seni tekzip ediyorlarsa onlardan öncekiler de (peygamberlerini) tekzip etmişlerdi. Onlara, peygamberleri mûcizelerle, suhuf ile nurlu kitap ile (Tevrât ve İncîl ile) gelmişlerdi.

[ 035.025 ] ( EO )

Seni tekzib ediyorlarsa bunlardan evvelkiler de tekzib etmişlerdi, onlara Peygamberleri beyyinelerle, suhuflarla ve nurlu kitab ile gelmişlerdi.

[ 035.025 ] ( ES )

Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onlara peygamberleri mucizelerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi.

[ 035.025 ] ( NQ )

And if they belie you, those before them also belied. Their Messengers came to them with clear signs, and with the Scriptures, and the book giving light.

[ 035.026 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóÎóÐúÊõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÝóßóíúÝó ßóÇäó äóßöíÑö ﴿ ٢٦ ﴾

[ 035.026 ] ( MŞ )

 

[ 035.026 ] ( AY )

Sonra (peygamberleri ve kitabları) inkâr edenleri yakalayıp cezalandırdım. (Bak, imansızlara) azap edişim nasıl oldu!...

[ 035.026 ] ( EO )

Sonra ben o küfredenleri tuttum alıverdim, o vakıt inkârım nasıl oldu?

[ 035.026 ] ( ES )

Sonra ben o inkâr edenleri tutup yakaladım. O zaman beni inkâr etmek nasıl oldu?

[ 035.026 ] ( NQ )

Then I took hold of those who disbelieved, and how terrible was My denial (punishment)!

[ 035.027 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì Ãóäøó Çááøóåó ÃóäúÒóáó ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÝóÃóÎúÑóÌúäóÇ Èöåö ËóãóÑóÇÊò ãõÎúÊóáöÝðÇ ÃóáúæóÇäõåóÇ æóãöäó ÇáúÌöÈóÇáö ÌõÏóÏñ ÈöíÖñ æóÍõãúÑñ ãõÎúÊóáöÝñ ÃóáúæóÇäõåóÇ æóÛóÑóÇÈöíÈõ ÓõæÏñ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 035.027 ] ( MŞ )

 

[ 035.027 ] ( AY )

Görmedin mi, Allah gökten bir yağmur indirdi de onunla cinsleri başka başka bir çok meyveler çıkardı? Dağlardan da (renklerine göre) beyaz ve kırmızı, renkleri çeşitli, hem de kapkara yollar yaptık.

[ 035.027 ] ( EO )

Görmedin mi Allah yukardan bir su indirdi de onunla bir çok meyveler çıkardık: renkleri başka başka, dağlardan da yollar var, beyazlı kırmızılı, renkleri muhtelif, hem de kuzgûnî siyahlar.

[ 035.027 ] ( ES )

Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi. Biz onunla renkleri başka başka meyveler çıkardık. Dağlarda da yollar, beyazlı kırmızılı çeşitli renklerde ve kapkara topraklar var.

[ 035.027 ] ( NQ )

See you not that Allah sends down water (rain) from the sky, and We produce therewith fruits of varying colours, and among the mountains are streaks white and red, of varying colours and (others) very black.

[ 035.028 ] ( KK )

æóãöäó ÇáäøóÇÓö æóÇáÏøóæóÇÈøö æóÇáúÃóäúÚóÇãö ãõÎúÊóáöÝñ ÃóáúæóÇäõåõ ßóÐóáößó ÅöäøóãóÇ íóÎúÔóì Çááøóåó ãöäú ÚöÈóÇÏöåö ÇáúÚõáóãóÇÁõ Åöäøó Çááøóåó ÚóÒöíÒñ ÛóÝõæÑñ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 035.028 ] ( MŞ )

 

[ 035.028 ] ( AY )

İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da böyle çeşitli renkleri var. Allah’dan, kulları içinde, ancak (kudret ve azametimi bilen) âlimler korkar: Şüphe yok ki Allah Azîz’dir= her şeye gâlibdir, Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır.

[ 035.028 ] ( EO )

İnsanlardan: hayvanlardan, davarlardan da kezâlik türlü renklileri var, ancak Allah saygısını kullarından bilenler duyar, haberiniz olsun ki Allah azîz bir gafûrdur.

[ 035.028 ] ( ES )

Yine insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da türlü renklileri vardır. Kulları içinde Allah'tan ancak âlimler korkar. Şüphe yok ki Allah çok güçlüdür. Hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 035.028 ] ( NQ )

And of men and Ad-Dawab (moving living creatures, beasts, etc.), and cattle, in like manner of various colours. It is only those who have knowledge among His slaves that fear Allah. Verily, Allah is All-Mighty, Oft-Forgiving.

[ 035.029 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÊúáõæäó ßöÊóÇÈó Çááøóåö æóÃóÞóÇãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÃóäúÝóÞõæÇ ãöãøóÇ ÑóÒóÞúäóÇåõãú ÓöÑøðÇ æóÚóáÇóäöíóÉð íóÑúÌõæäó ÊöÌóÇÑóÉð áóäú ÊóÈõæÑó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 035.029 ] ( MŞ )

 

[ 035.029 ] ( AY )

Gerçekten Allah,’ın kitabını (Kur’ân’ını hükümleriyle amel etmek ve başkalarına da öğretmek sûretiyle devamlı) okuyanlar, namazı gereği üzere kılanlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve aşikâr harcayanlar, asla ziyan etmiyecek bir ticaret (sevap) umabilirler.

[ 035.029 ] ( EO )

O Allahın kitabını okur, ardınca gider olanlar ve namazı kılıp kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden gizli ve açık infak etmekte bulunanlar her halde öyle bir ticaret umarlar ki hiç batmak ihtimali yoktur.

[ 035.029 ] ( ES )

Allah'ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.

[ 035.029 ] ( NQ )

Verily, those who recite the Book of Allah (this Qur'an), and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and spend (in charity) out of what We have provided for them, secretly and openly, hope for a (sure) trade-gain that will never perish.

[ 035.030 ] ( KK )

áöíõæóÝøöíóåõãú ÃõÌõæÑóåõãú æóíóÒöíÏóåõãú ãöäú ÝóÖúáöåö Åöäøóåõ ÛóÝõæÑñ ÔóßõæÑñ ﴿ ٣٠ ﴾

[ 035.030 ] ( MŞ )

 

[ 035.030 ] ( AY )

Çünkü Allah, onlara mükâfatlarını tamamen verdikten başka fazlından onlara ziyadesini ihsan edecektir. Muhakkak ki, O, Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Şekûr’dur= az amele karşılık çok mükâfat verir.

[ 035.030 ] ( EO )

Çünkü Allah ecirlerini kendilerine temamen ödedikten başka fadlından onlara ziyadesini verecektir, çünkü o hem gafûr hem şekûrdur.

[ 035.030 ] ( ES )

Çünkü Allah mükafatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka, lütfundan onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.

[ 035.030 ] ( NQ )

That He may pay them their wages in full, and give them (even) more, out of His Grace. Verily! He is Oft-Forgiving, Most Ready to appreciate (good deeds and to recompense).

[ 035.031 ] ( KK )

æóÇáøóÐöí ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö åõæó ÇáúÍóÞøõ ãõÕóÏøöÞðÇ áöãóÇ Èóíúäó íóÏóíúåö Åöäøó Çááøóåó ÈöÚöÈóÇÏöåö áóÎóÈöíÑñ ÈóÕöíÑñ ﴿ ٣١ ﴾

[ 035.031 ] ( MŞ )

 

[ 035.031 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), sana vahy ettiğimiz kitap (Kur’ân) hakdır; kendisinden önce gelen kitabları (tevhîd ve bazı hükümler bakımından) tasdik eder. Şüphe yok ki, Allah kullarının bütün hallerinden haberdardır, her şeyi görendir.

[ 035.031 ] ( EO )

Kitablar içinde o sana vahyeylediğimiz kitab da önündekileri musaddık olmak üzere hak, ancak odur, her halde Allah, kullarına habîr bir basîr bulunuyor.

[ 035.031 ] ( ES )

Kitaplar içinde sana vahyettiğimiz kitap da kendinden öncekileri tasdik edici olmak üzere bir haktır. Şüphe yok ki, Allah, kullarının bütün hallerinden haberdardır ve her şeyi görendir.

[ 035.031 ] ( NQ )

And what We have inspired in you (O Muhammad ), of the Book (the Qur'an), it is the (very) truth [that you (Muhammad ) and your followers must act on its instructions], confirming that which was (revealed) before it. Verily! Allah is indeed All-Aware, and All-Seer of His slaves.

[ 035.032 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóæúÑóËúäóÇ ÇáúßöÊóÇÈó ÇáøóÐöíäó ÇÕúØóÝóíúäóÇ ãöäú ÚöÈóÇÏöäóÇ Ýóãöäúåõãú ÙóÇáöãñ áöäóÝúÓöåö æóãöäúåõãú ãõÞúÊóÕöÏñ æóãöäúåõãú ÓóÇÈöÞñ ÈöÇáúÎóíúÑóÇÊö ÈöÅöÐúäö Çááøóåö Ðóáößó åõæó ÇáúÝóÖúáõ ÇáúßóÈöíÑõ ﴿ ٣٢ ﴾

[ 035.032 ] ( MŞ )

 

[ 035.032 ] ( AY )

Sonra biz Kur’ân’ı, kullarımızdan (diğer ümmetler üzerine) seçtiklerimize, (Hazret-i Muhammed aleyhissâlatü vesselâm’ın ümmetine) mirâs kılmağa hüküm verdik. Onlardan da kimi, (Kur’ân’la amelde kusur etmekle) nefislerine zulüm edicidir, kimi kötülük ve iyiliği müsavi gidendir, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda ileri geçendir. İşte bu (Kur’ân’a varis olmak), büyük ihsandır.

[ 035.032 ] ( EO )

Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzdüklerimize mîras kıldık, onlardan da nefislerine zulmeden var, muktesıd: orta giden var, Allahın izniyle hayırlarda ileri geçenler var, işte büyük fadıl o.

[ 035.032 ] ( ES )

Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur.

[ 035.032 ] ( NQ )

Then We gave the Book the Qur'an) for inheritance to such of Our slaves whom We chose (the followers of Muhammad ). Then of them are some who wrong their ownselves, and of them are some who follow a middle course, and of them are some who are, by Allah's Leave, foremost in good deeds. That (inheritance of the Qur'an), that is indeed a great grace.

[ 035.033 ] ( KK )

ÌóäøóÇÊõ ÚóÏúäò íóÏúÎõáõæäóåóÇ íõÍóáøóæúäó ÝöíåóÇ ãöäú ÃóÓóÇæöÑó ãöäú ÐóåóÈò æóáõÄúáõÄðÇ æóáöÈóÇÓõåõãú ÝöíåóÇ ÍóÑöíÑñ ﴿ ٣٣ ﴾

[ 035.033 ] ( MŞ )

 

[ 035.033 ] ( AY )

(O üç zümrenin mükâfatı olarak) Adn Cennetlerine girecekler. Orada altın bilezikler ve inci ile süslenecekler. Elbiseleri de orada ipektir.

[ 035.033 ] ( EO )

Adin Cennetleri: ona girecekler, orada altın bileziklerden, hem de inci süslenecekler, elbiseleri de orada ipektir.

[ 035.033 ] ( ES )

Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir.

[ 035.033 ] ( NQ )

'Adn (Eden) Paradise (everlasting Gardens) will they enter, therein will they be adorned with bracelets of gold and pearls, and their garments there will be of silk (i.e. in Paradise).

[ 035.034 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÇáøóÐöí ÃóÐúåóÈó ÚóäøóÇ ÇáúÍóÒóäó Åöäøó ÑóÈøóäóÇ áóÛóÝõæÑñ ÔóßõæÑñ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 035.034 ] ( MŞ )

 

[ 035.034 ] ( AY )

(Cennetlikler şöyle) derler: “ Geçim ve akıbet derdini bizden gideren Allah’a hamd olsun. Gerçekten Rabbimiz Gafûr’dur= büyük günahları bağışlar, Şekûr’dur= az amele karşılık çok mükâfat verir.

[ 035.034 ] ( EO )

Ve şöyle demektedirler: «hamd olsun Allaha, bizden o huznü giderdi, hakıkaten rabbımız çok gafûr, şekûr.

[ 035.034 ] ( ES )

Onlar orada şöyle derler: «Hamd olsun Allah'a, bizden o üzüntüyü giderdi. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.»

[ 035.034 ] ( NQ )

And they will say: "All the praises and thanks be to Allah, Who has removed from us (all) grief. Verily, our Lord is indeed Oft-Forgiving, Most Ready to appreciate (good deeds and to recompense).

[ 035.035 ] ( KK )

ÇóáøóÐöí ÃóÍóáøóäóÇ ÏóÇÑó ÇáúãõÞóÇãóÉö ãöäú ÝóÖúáöåö áÇó íóãóÓøõäóÇ ÝöíåóÇ äóÕóÈñ æóáÇó íóãóÓøõäóÇ ÝöíåóÇ áõÛõæÈñ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 035.035 ] ( MŞ )

 

[ 035.035 ] ( AY )

O Rab ki, fazlından bizi durulacak yurda (cennete) kondurdu. Burada bize yorgunluk değmiyecek, burada bize usanç gelmiyecek.”

[ 035.035 ] ( EO )

Fadlında bizi durulacak yurda kondurdu, burada bize yorgunluk gelmiyecek, burada bize usanç gelmiyecek».

[ 035.035 ] ( ES )

«Lütfundan bizi durulacak bir yurda kondurdu. Burada bize yorgunluk gelmeyecek, burada bize usanç gelmeyecektir.»

[ 035.035 ] ( NQ )

Who, out of His Grace, has lodged us in a home that will last forever; there, toil will touch us not, nor weariness will touch us."

[ 035.036 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóåõãú äóÇÑõ Ìóåóäøóãó áÇó íõÞúÖóì Úóáóíúåöãú ÝóíóãõæÊõæÇ æóáÇó íõÎóÝøóÝõ Úóäúåõãú ãöäú ÚóÐóÇÈöåóÇ ßóÐóáößó äóÌúÒöí ßõáøó ßóÝõæÑò ﴿ ٣٦ ﴾

[ 035.036 ] ( MŞ )

 

[ 035.036 ] ( AY )

Kâfir olanlara gelince; onlara cehennem ateşi var. (İkinci defa haklarında hüküm verilip) öldürülmezler ki, ölsünler (de rahata kavuşsunlar). Üzerlerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. İşte (Allah’ı ve nimetlerini inkâr eden) her nankörü böyle cezalandırırız.

[ 035.036 ] ( EO )

Küfredenlere gelince: onlara Cehennem ateşi var: huküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azâbı da hafifletilmez, işte her nankörü böyle cezalandırırız.

[ 035.036 ] ( ES )

İnkâr edenlere gelince, onlara cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azab da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız.

[ 035.036 ] ( NQ )

But those who disbelieve, (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) for them will be the Fire of Hell. Neither it will have a complete killing effect on them so that they die, nor shall its torment be lightened for them. Thus do We requite every disbeliever!

[ 035.037 ] ( KK )

æóåõãú íóÕúØóÑöÎõæäó ÝöíåóÇ ÑóÈøóäóÇ ÃóÎúÑöÌúäóÇ äóÚúãóáú ÕóÇáöÍðÇ ÛóíúÑó ÇáøóÐöí ßõäøóÇ äóÚúãóáõ Ãóæóáóãú äõÚóãøöÑúßõãú ãóÇ íóÊóÐóßøóÑõ Ýöíåö ãóäú ÊóÐóßøóÑó æóÌóÇÁóßõãõ ÇáäøóÐöíÑõ ÝóÐõæÞõæÇ ÝóãóÇ áöáÙøóÇáöãöíäó ãöäú äóÕöíÑò ﴿ ٣٧ ﴾

[ 035.037 ] ( MŞ )

 

[ 035.037 ] ( AY )

O kâfirler cehennemde şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, (dünyada şirk gibi) yapa geldiklerimizden başka Sâlih bir amel yapalım.” (Allah onlara şöyle buyurur): “ Size, düşünecek kimsenin düşüneceği kadar ömür vermedik mi? Hem size peygamber de geldi. O hâlde tadın (ateşin azabını)!... Çünkü zâlimleri (Allah’ın azabından) kurtaracak yoktur?”

[ 035.037 ] ( EO )

Ve onlar orada şöyle feryad ederler: «ya rabbenâ, bizleri çıkar, yapa geldiklerimiz gayri yarar bir amel yapalım» ya size düşünecek olanın düşüneceği kadar ömür vermedik mi ki, hem size Peygamber de geldi, o halde tadın, çünkü zalimleri kurtaracak yoktur.

[ 035.037 ] ( ES )

Onlar, orada şöyle feryad ederler: «Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapageldiklerimizden başka salih bir amel yapalım.» (Onlara): «Size düşünecek olanın düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti. O halde azabı tadın. Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur.» (denir).

[ 035.037 ] ( NQ )

Therein they will cry: "Our Lord! Bring us out, we shall do righteous good deeds, not (the evil deeds) that we used to do." (Allah will reply): "Did We not give you lives long enough, so that whosoever would receive admonition, - could receive it? And the warner came to you. So taste you (the evil of your deeds). For the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) there is no helper."

[ 035.038 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó ÚóÇáöãõ ÛóíúÈö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö Åöäøóåõ Úóáöíãñ ÈöÐóÇÊö ÇáÕøõÏõæÑö ﴿ ٣٨ ﴾

[ 035.038 ] ( MŞ )

 

[ 035.038 ] ( AY )

Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını (gizli olan her şeyini) bilendir. Elbette O, kalplerde gizlenenleri tamamiyle bilir.

[ 035.038 ] ( EO )

Şübhe yok ki Allah, Göklerin ve Yerin gaybine âlimdir. Elbette o sînelerin künhünü bilir.

[ 035.038 ] ( ES )

Şüphe yok ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Elbette o, sinelerin içinde olanları da bilir.

[ 035.038 ] ( NQ )

Verily, Allah is the All-Knower of the unseen of the heavens and the earth. Verily! He is the All-Knower of that is in the breasts.

[ 035.039 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáóßõãú ÎóáÇóÆöÝó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö Ýóãóäú ßóÝóÑó ÝóÚóáóíúåö ßõÝúÑõåõ æóáÇó íóÒöíÏõ ÇáúßóÇÝöÑöíäó ßõÝúÑõåõãú ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú ÅöáÇøó ãóÞúÊðÇ æóáÇó íóÒöíÏõ ÇáúßóÇÝöÑöíäó ßõÝúÑõåõãú ÅöáÇøó ÎóÓóÇÑðÇ

[ 035.039 ] ( MŞ )

 

[ 035.039 ] ( AY )

(Ey Hazret-i Peygamber ümmeti), sizi yeryüzünde halifeler yapan (size yeryüzünün tasarrufunu ve hâkimiyetini veren) O’dur. Artık kim (bu büyük nimeti) inkâr ederse, inkârının cezası kendinedir. Kâfirlere, küfürleri, Rableri katında ancak buğz artırır. Kâfirlere, küfürleri, hüsrandan başka bir şey artırmaz.

[ 035.039 ] ( EO )

O ki sizleri Yer yüzünde halîfeler kıldı, o halde kim küfrederse küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlere küfürleri rablarının kıtında buğzdan başka bir şey artırmaz kâfirlere küfürleri hasardan başka bir şey artırmaz.

[ 035.039 ] ( ES )

Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Artık kim küfrederse, küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlerin küfürleri, Rablerinin katında kendilerine buğzdan başka bir şey artırmaz, kâfirlerin küfürleri kendilerine zarardan başka bir şey artırmaz.

[ 035.039 ] ( NQ )

He it is Who has made you successors generations after generations in the earth, so whosoever disbelieves (in Islamic Monotheism) on him will be his disbelief. And the disbelief of the disbelievers adds nothing but hatred with their Lord. And the disbelief of the disbelievers adds nothing but loss.

[ 035.040 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú ÔõÑóßóÇÁóßõãõ ÇáøóÐöíäó ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÃóÑõæäöí ãóÇÐóÇ ÎóáóÞõæÇ ãöäó ÇáúÃóÑúÖö Ãóãú áóåõãú ÔöÑúßñ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö Ãóãú ÂÊóíúäóÇåõãú ßöÊóÇÈðÇ Ýóåõãú Úóáóì ÈóíøöäóÉò ãöäúåõ Èóáú Åöäú íóÚöÏõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ÈóÚúÖõåõãú ÈóÚúÖðÇ ÅöáÇøó ÛõÑõæÑðÇ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 035.040 ] ( MŞ )

 

[ 035.040 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Mekke halkına) de ki: “ Allah’dan başka ibâdet etmekte olduğunuz ortaklarınız (putlarınız) yeryüzünde neyi yaratmışlardır? Bana haber verin, gösterin bakalım!” Yoksa onların göklerde (Allah ile) mi bir ortaklığı var? Yoksa kendilerine bir kitap vermişiz de ondan (lehlerine) bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır, o zâlimler birbirlerine ancak bâtılı vaad ediyorlar.

[ 035.040 ] ( EO )

De ki gördünüz a o Allahın berîsinden yalvardığınız şeriklerinizi? Gösterin bana onlar bu Arzdan hangi cüz'ü yaratmışlar? Yoksa onların gökler de mi bir ortaklığı var? Yoksa kendilerine bir kitab vermişiz de ondan bir beyyine üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler birbirlerine aldatmadan başka bir va'dde bulunmıyorlar.

[ 035.040 ] ( ES )

De ki: «Gördünüz ya, Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz ortaklarınızı! Gösterin bana, yer yüzünden neyi yaratmışlardır?» Yoksa onların gök yüzünde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz kendilerine bir kitap vermişiz de ondan bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler, birbirlerine aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar.

[ 035.040 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Tell me or inform me (what) do you think about your (so-called) partner-gods to whom you call upon besides Allah, show me, what they have created of the earth? Or have they any share in the heavens? Or have We given them a Book, so that they act on clear proof therefrom? Nay, the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) promise one another nothing but delusions."

[ 035.041 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó íõãúÓößõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó Ãóäú ÊóÒõæáÇó æóáóÆöäú ÒóÇáóÊóÇ Åöäú ÃóãúÓóßóåõãóÇ ãöäú ÃóÍóÏò ãöäú ÈóÚúÏöåö Åöäøóåõ ßóÇäó ÍóáöíãðÇ ÛóÝõæÑðÇ ﴿ ٤١ ﴾

[ 035.041 ] ( MŞ )

 

[ 035.041 ] ( AY )

Şüphesiz gökleri ve yeri zeval bulmaktan Allah koruyup tutuyor. And olsun ki, zeval bulurlarsa, onları, O’ndan başka kimse tutamaz. Gerçekten O Halîm’dir= azap için acele etmez, Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır.

[ 035.041 ] ( EO )

Doğrusu Gökleri ve Yeri zeval buluvermelerinden Allah tutuyor, celâlim hakkı için zeval buluverirlerse onları ondan başka kimse tutamaz, o cidden halîm bir gafûr bulunuyor.

[ 035.041 ] ( ES )

Doğrusu gökleri ve yeri yok oluvermekten, Allah tutuyor. Andolsun ki eğer yok oluverirlerse, onları O'ndan başka kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranır, çok bağışlayıcıdır.

[ 035.041 ] ( NQ )

Verily! Allah grasps the heavens and the earth lest they move away from their places, and if they were to move away from their places, there is not one that could grasp them after Him. Truly, He is Ever Most Forbearing, Oft-Forgiving.

[ 035.042 ] ( KK )

æóÃóÞúÓóãõæÇ ÈöÇááøóåö ÌóåúÏó ÃóíúãóÇäöåöãú áóÆöäú ÌóÇÁóåõãú äóÐöíÑñ áóíóßõæäõäøó ÃóåúÏóì ãöäú ÅöÍúÏóì ÇáúÃõãóãö ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁóåõãú äóÐöíÑñ ãóÇ ÒóÇÏóåõãú ÅöáÇøó äõÝõæÑðÇ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 035.042 ] ( MŞ )

 

[ 035.042 ] ( AY )

(Mekke kâfirleri, Hazret-i Peygamber gelmeden önce) yeminlerinin en kuvvetlisi ile Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine azap ile korkutan bir peygamber gelirse, muhakkak (Yahûdî ve hristiyan) milletlerinin herhangi birinden daha çabuk doğru yolu bulacaklar. Fakat, kendilerine azap ile korkutan bir peygamber (Hazret-i Muhammed Aleyhisselâtü vesselâm) geldiği zaman, onlara, ancak hakdan uzaklaşmayı artırdı.

[ 035.042 ] ( EO )

Yeminlerinin en kuvvetlisiyle Allaha kasem de etmişlerdi ki: billâhi kendilerine inzar edici bir Peygamber gelse her halde ilerideki ümmetlerin en birincisinden daha kabiliyyetli olacaklar, daha iyi yola geleceklerdi, fakat kendilerine inzar edici bir Peygamber geldiği vakıt onlara sırf bir ürküntü artırdı.

[ 035.042 ] ( ES )

Olanca güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ilerideki ümmetlerin herhagi birinden daha doğru yolda olacaklardı. Fakat kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiği zaman bu, onların sırf ürküntülerini artırdı.

[ 035.042 ] ( NQ )

And they swore by Allah their most binding oath, that if a warner came to them, they would be more guided than any of the nations (before them), yet when a warner (Muhammad ) came to them, it increased in them nothing but flight (from the truth),

[ 035.043 ] ( KK )

ÇöÓúÊößúÈóÇÑðÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóßúÑó ÇáÓøóíøöÆö æóáÇó íóÍöíÞõ ÇáúãóßúÑõ ÇáÓøóíøöÆõ ÅöáÇøó ÈöÃóåúáöåö Ýóåóáú íóäúÙõÑõæäó ÅöáÇøó ÓõäøóÉó ÇáúÃóæøóáöíäó Ýóáóäú ÊóÌöÏó áöÓõäøóÉö Çááøóåö ÊóÈúÏöíáÇð æóáóäú ÊóÌöÏó áöÓõäøóÉö Çááøóåö ÊóÍúæöíáÇð ﴿ ٤٣ ﴾

[ 035.043 ] ( MŞ )

 

[ 035.043 ] ( AY )

Bu da, yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü hileleri yüzündendi. Hâlbuki fena bir kuruntu, ancak sahibinin başına geçer. O hâlde evvelkilerin sünnetinden (inkârcıların başına gelen azaptan) başka ne gözetirler? Sen Allah’ın sünnetinde, (kâfirlere azap kanununda) aslâ bir tedbil bulamazsın. Allah’ın sünnetinde bir tahvil de bulamazsın.

[ 035.043 ] ( EO )

Yer de bir kibirlenme ve bir sui kasd düzeni, halbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer, o halde evvelkilerin sünnetinden başka ne gözetirler. O halde Allahın sünnetine bir tebdil bulamazsın, Allahın sünnetine bir tahvil de bulamazsın.

[ 035.043 ] ( ES )

(Bu da) yeryüzünde bir kibirlenme ve bir suikast düzenidir. Halbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer. O halde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Sen Allah'ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın.

[ 035.043 ] ( NQ )

(They took to flight because of their) arrogance in the land and their plotting of evil. But the evil plot encompasses only him who makes it. Then, can they expect anything (else), but the Sunnah (way of dealing) of the peoples of old? So no change will you find in Allah's Sunnah (way of dealing), and no turning off will you find in Allah's Sunnah (way of dealing).

[ 035.044 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÓöíÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóíóäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú æóßóÇäõæÇ ÃóÔóÏøó ãöäúåõãú ÞõæøóÉð æóãóÇ ßóÇäó Çááøóåõ áöíõÚúÌöÒóåõ ãöäú ÔóíúÁò Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóáÇó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö Åöäøóåõ ßóÇäó ÚóáöíãðÇ ÞóÏöíÑðÇ ﴿ ٤٤ ﴾

[ 035.044 ] ( MŞ )

 

[ 035.044 ] ( AY )

Yer yüzünde gezip de (ibret gözü ile) bir bakmadılar mı, kendilerinden evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Hâlbuki evvelkiler, onlardan daha kuvvetli idiler. Ne göklerde, ne de yerde hiç bir şey Allah’ı âciz bırakamaz. Çünkü O, Alîm’dir= her şeyi bilir, Kadîr’dir= her şeye gücü yeter.

[ 035.044 ] ( EO )

Ya Yer yüzünde gezip bir bakmadılarda mı? Kendilerinden evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Halbuki onlar onlardan daha kuvvetli idiler, Allah, ne Göklerde ne Yerde hiç bir şeyin onu âciz bırakmasına imkân-ü ihtimal yoktur. O hiç şübhesiz alîm bir kadîr bulunuyor.

[ 035.044 ] ( ES )

Yeryüzünde gezip bir bakmadılar mı, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Halbuki onlar, bunlardan daha kuvvetliydiler. Ne göklerde ve ne de yerde hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz. Çünkü o her şeyi bilendir, her şeye kâdir olandır.

[ 035.044 ] ( NQ )

Have they not travelled in the land, and seen what was the end of those before them, and they were superior to them in power? Allah is not such that anything in the heavens or in the earth escapes Him. Verily, He is All-Knowing, All-Omnipotent.

[ 035.045 ] ( KK )

æóáóæú íõÄóÇÎöÐõ Çááøóåõ ÇáäøóÇÓó ÈöãóÇ ßóÓóÈõæÇ ãóÇ ÊóÑóßó Úóáóì ÙóåúÑöåóÇ ãöäú ÏóÇÈøóÉò æóáóßöäú íõÄóÎøöÑõåõãú Åöáóì ÃóÌóáò ãõÓóãøðì ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóÌóáõåõãú ÝóÅöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÈöÚöÈóÇÏöåö ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ٤٥ ﴾

[ 035.045 ] ( MŞ )

 

[ 035.045 ] ( AY )

Eğer Allah, insanları, ettikleri günah yüzünden yakalayıp hesaba çekseydi, yer yüzünde hiç bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları, muayyen bir vakte kadar geciktirir. Nihâyet ecelleri gelince, Muhakkak Allah kullarına Basîr’dir= onları amellerine göre cezalandırır.

[ 035.045 ] ( EO )

Bununla beraber Allah insanları kesibleriyle hemen muâhaze ediverecek olsa yer yüzünde bir deprenen bırakmazdı ve lâkin müsemmâ bir ecele kadar onları te'hır buyurur, nihayet ecelleri geldiği vakıt işte o vakıt, şübhe yok ki Allah kullarını basîr bulunuyor.

[ 035.045 ] ( ES )

Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar.Şüphe yok ki Allah, kullarını görmektedir.

[ 035.045 ] ( NQ )

And if Allah were to punish men for that which they earned, He would not leave a moving (living) creature on the surface of the earth, but He gives them respite to an appointed term, and when their term comes, then verily, Allah is Ever All-Seer of His slaves.