ANKEBUT SURESİ

[ 029.001 ] ( KK )

Çáã ﴿ ١ ﴾

[ 029.001 ] ( MŞ )

 

[ 029.001 ] ( AY )

Elif, Lâm, Mîm.

[ 029.001 ] ( EO )

Elif, Lam, Mim.

[ 029.001 ] ( ES )

Elif, Lâm, Mîm.

[ 029.001 ] ( NQ )

Alif-Lam-Mim.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings.]

[ 029.002 ] ( KK )

ÃóÍóÓöÈó ÇáäøóÇÓõ Ãóäú íõÊúÑóßõæÇ Ãóäú íóÞõæáõæÇ ÂãóäøóÇ æóåõãú áÇó íõÝúÊóäõæäó ﴿ ٢ ﴾

[ 029.002 ] ( MŞ )

 

[ 029.002 ] ( AY )

(Müşrikler tarafından eziyet edilen) o insanlar sandılar mı ki, “îman ettik.” demeleriyle bırakılacaklar da imtihana çekilmiyecekler?

[ 029.002 ] ( EO )

Sandı mı o insanlar «inandık» demeleriyle bırakılacaklar da imtihan edilmiyecekler?

[ 029.002 ] ( ES )

İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

[ 029.002 ] ( NQ )

Do people think that they will be left alone because they say: "We believe," and will not be tested.

[ 029.003 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÝóÊóäøóÇ ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ÝóáóíóÚúáóãóäøó Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÕóÏóÞõæÇ æóáóíóÚúáóãóäøó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٣ ﴾

[ 029.003 ] ( MŞ )

 

[ 029.003 ] ( AY )

Şüphesiz biz, onlardan evvelkileri de (çeşitli musibetlerle) denedik. Allah, (imtihan sûretiyle imanında) sadık olanları da muhakkak bilecek, yalancı onları da elbette bilecek.

[ 029.003 ] ( EO )

Şanım hakkı için biz onlardan evvelkileri ne fıtnelerle imtihan ettik, yine Allah, elbette sadakat edenleri bilecek, ve elbette yalancıları bilecek.

[ 029.003 ] ( ES )

Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

[ 029.003 ] ( NQ )

And We indeed tested those who were before them. And Allah will certainly make (it) known (the truth of) those who are true, and will certainly make (it) known (the falsehood of) those who are liars, (although Allah knows all that before putting them to test).

[ 029.004 ] ( KK )

Ãóãú ÍóÓöÈó ÇáøóÐöíäó íóÚúãóáõæäó ÇáÓøóíøöÆóÇÊö Ãóäú íóÓúÈöÞõæäóÇ ÓóÇÁó ãóÇ íóÍúßõãõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 029.004 ] ( MŞ )

 

[ 029.004 ] ( AY )

Yoksa küfür işleyib isyan edenler, bizden (azabımızdan) kurtulacaklarını mı sandılar? Ne fena hüküm veriyorlar!

[ 029.004 ] ( EO )

Yoksa sandı mı o kötülükleri yapanlar bizden savuşacaklar? Ne fena hukmediyorlar.

[ 029.004 ] ( ES )

Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!

[ 029.004 ] ( NQ )

Or those who do evil deeds think that they can outstrip Us (i.e. escape Our Punishment)? Evil is that which they judge!

[ 029.005 ] ( KK )

ãóäú ßóÇäó íóÑúÌõæ áöÞóÇÁó Çááøóåö ÝóÅöäøó ÃóÌóáó Çááøóåö áÇóÊò æóåõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٥ ﴾

[ 029.005 ] ( MŞ )

 

[ 029.005 ] ( AY )

Kim (cennetde) Allah’a kavuşmayı arzu ederse, şübhesiz ki Allah’ın tayin ettiği vakit (kıyâmet) gelecektir. O, Semî’dir = kulların sözlerini işitir, Alîm’dir- inanç ve amellerini bilir.

[ 029.005 ] ( EO )

Her kim Allaha irmek arzu ederse elbette Allahın ta'yin ettiği ecel, muhakkak gelecektir ve o, işitir bilir.

[ 029.005 ] ( ES )

Her kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir.

[ 029.005 ] ( NQ )

Whoever hopes for the Meeting with Allah, then Allah's Term is surely coming. and He is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 029.006 ] ( KK )

æóãóäú ÌóÇåóÏó ÝóÅöäøóãóÇ íõÌóÇåöÏõ áöäóÝúÓöåö Åöäøó Çááøóåó áóÛóäöíøñ Úóäö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 029.006 ] ( MŞ )

 

[ 029.006 ] ( AY )

Kim (Allah yolunda veya nefsi ile) mücahede ederse, kendisi için mücahede eder, (Sevabı onadır): Çünkü Allah, bütün âlemlerden müstağnidir, (kullarının mücahedesine de ihtiyacı yoktur).

[ 029.006 ] ( EO )

Mücâhede eden sırf kendi hısabına mücahede eder, çünkü Allah ganiy, âlemînden müstağnidir.

[ 029.006 ] ( ES )

Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.

[ 029.006 ] ( NQ )

And whosoever strives, he strives only for himself. Verily, Allah is free of all wants from the 'Alamin (mankind, jinns, and all that exists).

[ 029.007 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö áóäõßóÝøöÑóäøó Úóäúåõãú ÓóíøöÆóÇÊöåöãú æóáóäóÌúÒöíóäøóåõãú ÃóÍúÓóäó ÇáøóÐöí ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٧ ﴾

[ 029.007 ] ( MŞ )

 

[ 029.007 ] ( AY )

İman edip de sâlih ameller işliyenlerin kendilerinden günahlarını muhakkak örteriz ve elbette işledikleri amellerin daha güzeli ile (on kat sevabla) onları mükâfatlandırırız.

[ 029.007 ] ( EO )

Bununla beraber iyman edip de salih salih ameller yapanların her halde taraflarından kötülüklerini keffaretleriz ve elbette kendilerine yaptıkları amellerin daha güzelini veririz.

[ 029.007 ] ( ES )

İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.

[ 029.007 ] ( NQ )

Those who believe [in the Oneness of Allah (Monotheism) and in Messenger Muhammad , and do not apostate because of the harm they receive from the polytheists], and do righteous good deeds, surely, We shall remit from them their evil deeds and shall reward them according to the best of that which they used to do.

[ 029.008 ] ( KK )

æóæóÕøóíúäóÇ ÇáúÅöäúÓóÇäó ÈöæóÇáöÏóíúåö ÍõÓúäðÇ æóÅöäú ÌóÇåóÏóÇßó áöÊõÔúÑößó Èöí ãóÇ áóíúÓó áóßó Èöåö Úöáúãñ ÝóáÇó ÊõØöÚúåõãóÇ Åöáóíøó ãóÑúÌöÚõßõãú ÝóÃõäóÈøöÆõßõãú ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 029.008 ] ( MŞ )

 

[ 029.008 ] ( AY )

Biz, insana, ana ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın (ilâh tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için sana emr ederlerse, artık onlara (bu hususta) itâat etme. Dönüşünüz ancak banadır. Ben de yaptığınızı (amellerinizin karşılığını) size haber vereceğim.

[ 029.008 ] ( EO )

Hem insana valideyni hakkında güzellik tavsıye ettik, maamafih sana, hakkında sence hiç bir ılim bulunmıyan bir şeyi bana şirk koşasın diye uğraşırlarsa o vakıt onları dinleme, dönümünüz banadır, ben o vakıt size yaptıklarınızı haber veririm.

[ 029.008 ] ( ES )

Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

[ 029.008 ] ( NQ )

And We have enjoined on man to be good and dutiful to his parents, but if they strive to make you join with Me (in worship) anything (as a partner) of which you have no knowledge, then obey them not. Unto Me is your return, and I shall tell you what you used to do.

[ 029.009 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö áóäõÏúÎöáóäøóåõãú Ýöí ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٩ ﴾

[ 029.009 ] ( MŞ )

 

[ 029.009 ] ( AY )

İman edip de sâlih ameller işliyenleri ise, elbette onları Sâlih olan kimseler içine katacağız, (onlarla beraber kendilerini cennete koyacağız.)

[ 029.009 ] ( EO )

İyman edib salih salih ameller yapanlar ise elbette onları salihîn zümresi içine katacağız.

[ 029.009 ] ( ES )

İman edip iyi işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

[ 029.009 ] ( NQ )

And for those who believe (in the Oneness of Allah and other items of Faith) and do righteous good deeds, surely, We shall make them enter in (the enterance of) the righteous (i.e. in Paradise).

[ 029.010 ] ( KK )

æóãöäó ÇáäøóÇÓö ãóäú íóÞõæáõ ÂãóäøóÇ ÈöÇááøóåö ÝóÅöÐóÇ ÃõæÐöíó Ýöí Çááøóåö ÌóÚóáó ÝöÊúäóÉó ÇáäøóÇÓö ßóÚóÐóÇÈö Çááøóåö æóáóÆöäú ÌóÇÁó äóÕúÑñ ãöäú ÑóÈøößó áóíóÞõæáõäøó ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ãóÚóßõãú ÃóæóáóíúÓó Çááøóåõ ÈöÃóÚúáóãó ÈöãóÇ Ýöí ÕõÏõæÑö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 029.010 ] ( MŞ )

 

[ 029.010 ] ( AY )

İnsanlar içinde öyle kimse vardır ki: “ Allah’a îman ettik” der: - Sonra da Allah uğrunda bir eziyete uğratıldı mı, tutar insanların eziyetini Allah’ın (cehennemdeki) azabı gibi kabul eder (de dininden döner ve kâfir olur). Muhakkak ki Rabbinden (mü'minlere) bir zafer gelirse, onlar (o münâfıklar mü'minlere) şöyle diyecekler: “ Doğrusu biz de sizinle beraberdik.” Allah, bütün alemlerin kalplerinde olanı (îmanı ve nifâkı) en iyi bilen değil midir?

[ 029.010 ] ( EO )

İnsanlar içinde kimi de vardır Allaha iyman ettik der, sonra da Allah uğrunda bir eziyyet edildi mi? İnsanların mihnetini Allahın azâbı gibi tutar, celâlim hakkı için rabbından bir nusrat gelirse cidden biz sizinle beraber idik diyeceklerinde şübhe yoktur, ya Allah bütün alemînin sînelerindekine a'lem değil mi?

[ 029.010 ] ( ES )

İnsanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

[ 029.010 ] ( NQ )

Of mankind are some who say: "We believe in Allah," but if they are made to suffer for the sake of Allah, they consider the trial of mankind as Allah's punishment, and if victory comes from your Lord, (the hypocrites) will say: "Verily! We were with you (helping you)." Is not Allah Best Aware of what is in the breast of the 'Alamin (mankind and jinns).

[ 029.011 ] ( KK )

æóáóíóÚúáóãóäøó Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóáóíóÚúáóãóäøó ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó ﴿ ١١ ﴾

[ 029.011 ] ( MŞ )

 

[ 029.011 ] ( AY )

Allah, îman edenleri elbette bilir ve münâfıkları da elbette bilir.

[ 029.011 ] ( EO )

Ve elbette Allah iyman etmiş olanları her halde bilecek ve elbet münafıkları da behemehal bicek.

[ 029.011 ] ( ES )

Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de, iki yüzlüleri de bilir.

[ 029.011 ] ( NQ )

Verily, Allah knows those who believe, and verily, He knows the hypocrites [i.e. Allah will test the people with good and hard days to discriminate the good from the wicked (although Allah knows all that before putting them to test)].

[ 029.012 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÇÊøóÈöÚõæÇ ÓóÈöíáóäóÇ æóáúäóÍúãöáú ÎóØóÇíóÇßõãú æóãóÇ åõãú ÈöÍóÇãöáöíäó ãöäú ÎóØóÇíóÇåõãú ãöäú ÔóíúÁò Åöäøóåõãú áóßóÇÐöÈõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 029.012 ] ( MŞ )

 

[ 029.012 ] ( AY )

O küfre varanlar (Mekke kâfirleri), îman edenlere şöyle dediler: “ Bizim yolumuza (putlara ibâdetten ibaret olan dinimize) uyun da sizin günahlarınızı biz yüklenelim.” Hâlbuki bunların günahlarından hiç bir şey yüklenici değillerdir onlar. Şübhesiz ki onlar (sözlerinde) yalancıdırlar.

[ 029.012 ] ( EO )

Bir de küfredenler o iyman etmiş olanlara: «bizim yolumuza uyun, günahlarınızı da yüklenelim» dediler, halbuki onlar onların günahlarından hiç bir şey yüklenecek değiller ve elbette onlar kat'ıyyen yalancılar.

[ 029.012 ] ( ES )

Kâfirler, iman edenlere, "Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim" derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.

[ 029.012 ] ( NQ )

And those who disbelieve say to those who believe: "Follow our way and we will verily bear your sins," never will they bear anything of their sins. Surely, they are liars.

[ 029.013 ] ( KK )

æóáóíóÍúãöáõäøó ÃóËúÞóÇáóåõãú æóÃóËúÞóÇáÇð ãóÚó ÃóËúÞóÇáöåöãú æóáóíõÓúÃóáõäøó íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÚóãøóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 029.013 ] ( MŞ )

 

[ 029.013 ] ( AY )

Muhakkak onlar, kendi günahlarını ve o günahlarla beraber daha bir çok (saptırdıkları kimselere ait) günahları yüklenecekler ve şüphe yok ki, (Allah’a) iftira ettikleri şeylerden kıyâmet günü sorumlu tutulacaklardır.

[ 029.013 ] ( EO )

Maamafih kendi ağırlıklarını ve o ağırlıklarla beraber daha birçok ağırlıkları yüklenecekler bu şübhesiz ve her halde o ettikleri iftiralardan suâl olunacaklar bu da şübhesiz.

[ 029.013 ] ( ES )

(Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri (başkalarını saptırmanın vebalini) taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

[ 029.013 ] ( NQ )

And verily, they shall bear their own loads, and other loads besides their own, and verily, they shall be questioned on the Day of Resurrection about that which they used to fabricate.

[ 029.014 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ äõæÍðÇ Åöáóì Þóæúãöåö ÝóáóÈöËó Ýöíåöãú ÃóáúÝó ÓóäóÉò ÅöáÇøó ÎóãúÓöíäó ÚóÇãðÇ ÝóÃóÎóÐóåõãú ÇáØøõæÝóÇäõ æóåõãú ÙóÇáöãõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 029.014 ] ( MŞ )

 

[ 029.014 ] ( AY )

Gerçekten biz Nuh’u kavmine peygamber gönderdik de, aralarında bin seneden elli yıl eksik (950 yıl) kaldı. Nihâyet onları tufan (su felâketi) yakalayıverdi; onlar zâlimlerdiler.

[ 029.014 ] ( EO )

Ve celâlim hakkı için Nuhu kavmine gönderdik de içlerinde elli yılı müstesna bin sene durdu derken onları tufan yakalayıverdi hep zulmediyorlardı.

[ 029.014 ] ( ES )

Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

[ 029.014 ] ( NQ )

And indeed We sent Nuh (Noah) to his people, and he stayed among them a thousand years less fifty years [inviting them to believe in the Oneness of Allah (Monotheism), and discard the false gods and other deities], and the Deluge overtook them while they were Zalimun (wrong-doers, polytheists, disbelievers, etc.).

[ 029.015 ] ( KK )

ÝóÃóäúÌóíúäóÇåõ æóÃóÕúÍóÇÈó ÇáÓøóÝöíäóÉö æóÌóÚóáúäóÇåóÇ ÂíóÉð áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 029.015 ] ( MŞ )

 

[ 029.015 ] ( AY )

Biz de onu (Nûh’u) ve gemi arkadaşlarını kurtardık ve gemiyi alemlere bir ibret yaptık.

[ 029.015 ] ( EO )

Binnetice onu ve gemi arkadaşlarını netâca çıkardık ve o gemiyi âlemlere bir âyet kıldık.

[ 029.015 ] ( ES )

Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.

[ 029.015 ] ( NQ )

Then We saved him and those with him in the ship, and made it (the ship) as an Ayah (a lesson, a warning, etc.) for the'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 029.016 ] ( KK )

æóÅöÈúÑóÇåöíãó ÅöÐú ÞóÇáó áöÞóæúãöåö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó æóÇÊøóÞõæåõ Ðóáößõãú ÎóíúÑñ áóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 029.016 ] ( MŞ )

 

[ 029.016 ] ( AY )

İbrâhîm’i de kavmine peygamber gönderdik. Hani kavmine şöyle demişti: “ Allah’a ibâdet edin ve O’ndan korkun. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.

[ 029.016 ] ( EO )

İbrahimi de, kavmine dediği vakıt: hep Allaha ıbadet edin ve ona korunun, bu sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz.

[ 029.016 ] ( ES )

İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: "Allah'a kulluk edin, O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır."

[ 029.016 ] ( NQ )

And (remember) Ibrahim (Abraham) when he said to his people: "Worship Allah (Alone), and fear Him, that is better for you if you did but know.

[ 029.017 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÊóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÃóæúËóÇäðÇ æóÊóÎúáõÞõæäó ÅöÝúßðÇ Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÊóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö áÇó íóãúáößõæäó áóßõãú ÑöÒúÞðÇ ÝóÇÈúÊóÛõæÇ ÚöäúÏó Çááøóåö ÇáÑøöÒúÞó æóÇÚúÈõÏõæåõ æóÇÔúßõÑõæÇ áóåõ Åöáóíúåö ÊõÑúÌóÚõæäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 029.017 ] ( MŞ )

 

[ 029.017 ] ( AY )

Siz, Allah’ı bırakıb da ancak bir takım putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Gerçekten Allah,’ı bırakıb da taptıklarınızın, size rızık vermeye güçleri olamaz. O hâlde bütün rızıkları Allah katında arayın ve O’na ibâdet edin, O’na şükredin (kıyâmette) hep O’na döndürüleceksiniz.”

[ 029.017 ] ( EO )

Siz, Allahı bırakıp da sâde bir takım evsâna tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz haberiniz olsun ki o sizin Allahdan beride ma'bud diye taptıklarınız sizin için bir rızka malik olamazlar, onun için rızkı Allah yanında arayın ve ona kulluk edip ona şükreyleyin, hep döndürülüb ona götürüleceksiniz.

[ 029.017 ] ( ES )

Siz Allah'ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.

[ 029.017 ] ( NQ )

You worship besides Allah only idols, and you only invent falsehood. Verily, those whom you worship besides Allah have no power to give you provision, so seek your provision from Allah (Alone), and worship Him (Alone), and be grateful to Him. To Him (Alone) you will be brought back.
 

[ 029.018 ] ( KK )

æóÅöäú ÊõßóÐøöÈõæÇ ÝóÞóÏú ßóÐøóÈó Ãõãóãñ ãöäú ÞóÈúáößõãú æóãóÇ Úóáóì ÇáÑøóÓõæáö ÅöáÇøó ÇáúÈóáÇóÛõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ١٨ ﴾

[ 029.018 ] ( MŞ )

 

[ 029.018 ] ( AY )

(Ey Kureyş topluluğu, beni) eğer tekzib ederseniz (bana zarar veremezsiniz, çünkü) sizden önceki ümmetler de peygamberlerini tekzib etmişlerdi. Peygambere düşen vazife ise, ancak açık bir tebliğdir.

[ 029.018 ] ( EO )

Ve eğer tekziyb ederseniz sizden evvel bir takım ümmetler de tekziyb etmişlerdi, Resulün vazifesi ise açık bir tebliğden ibarettir.

[ 029.018 ] ( ES )

Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de yalan saymışlardı. Peygambere düşen yalnız açık bir tebliğdir.

[ 029.018 ] ( NQ )

And if you deny, then nations before you have denied (their Messengers). And the duty of the Messenger is only to convey (the Message) plainly."

[ 029.019 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ ßóíúÝó íõÈúÏöÆõ Çááøóåõ ÇáúÎóáúÞó Ëõãøó íõÚöíÏõåõ Åöäøó Ðóáößó Úóáóì Çááøóåö íóÓöíÑñ ﴿ ١٩ ﴾

[ 029.019 ] ( MŞ )

 

[ 029.019 ] ( AY )

(O kâfirler), görmediler mi, Allah (nutfeden) yaratmağa nasıl başlıyor, sonra (kıyâmette) onu nasıl iade edecek? (Bunu kitabda okuyub anlamadılar mı?) Şüphesiz ki bu (yaratmak ve iade etmek) Allah’a pek kolaydır.

[ 029.019 ] ( EO )

Ya görmediler mi de: Allah halkı ibtida nasıl yapıyor? Sonra onu iade de eder, şübhesiz bu Allaha göre kolaydır.

[ 029.019 ] ( ES )

Allah'ın mahlukunu ilk baştan nasıl yarattığını, sonra bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.

[ 029.019 ] ( NQ )

See they not how Allah originates creation, then repeats it. Verily, that is easy for Allah.

[ 029.020 ] ( KK )

Þõáú ÓöíÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóÇäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ÈóÏóÃó ÇáúÎóáúÞó Ëõãøó Çááøóåõ íõäúÔöÆõ ÇáäøóÔúÃóÉó ÇáúÂÎöÑóÉó Åöäøó Çááøóåó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 029.020 ] ( MŞ )

 

[ 029.020 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın, iptida (Allah nutfeden) mahlûkatı nasıl yaratmıştır, (cins ve hallerinin değişikliğine bakın). Sonra da Allah, kıyâmet gününde mahlûkatı (tekrar ikinci defa) yaratacaktır. Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir.

[ 029.020 ] ( EO )

De ki: Arzda bir gezinin de bakın, halkı iptida nasıl yapmış, sonra da Allah «neş'eti uhra» inşa edecek şübhesiz Allah her şey'e kadir.

[ 029.020 ] ( ES )

De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır." Gerçekten Allah her şeye kadirdir.

[ 029.020 ] ( NQ )

Say: "Travel in the land and see how (Allah) originated creation, and then Allah will bring forth (resurrect) the creation of the Hereafter (i.e. resurrection after death). Verily, Allah is Able to do all things."

[ 029.021 ] ( KK )

íõÚóÐøöÈõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóíóÑúÍóãõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóÅöáóíúåö ÊõÞúáóÈõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 029.021 ] ( MŞ )

 

[ 029.021 ] ( AY )

Dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder ve ancak O’na döndürüleceksiniz.

[ 029.021 ] ( EO )

Dilediğine azâb eder, dilediğine de rahmet ve hep ona çevirileceksiniz.

[ 029.021 ] ( ES )

O, dilediğine azab eder, dilediğine rahmet eder. Ancak O'na döndürüleceksiniz.

[ 029.021 ] ( NQ )

He punishes whom He will, and shows mercy to whom He will, and to Him you will be returned.

[ 029.022 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóäúÊõãú ÈöãõÚúÌöÒöíäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö æóãóÇ áóßõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãöäú æóáöíøò æóáÇó äóÕöíÑò ﴿ ٢٢ ﴾

[ 029.022 ] ( MŞ )

 

[ 029.022 ] ( AY )

Siz, ne yerde, ne de gökte (Rabbinizi azap etmekten) aciz bırakacak değilsiniz. Sizin için Allah’dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.

[ 029.022 ] ( EO )

Siz de âciz bırakacak değilsiniz size de ne Yerde ne Gökte, Allahdan başka ne bir veliy ne de bir nâsir yoktur.

[ 029.022 ] ( ES )

Siz ne yeryüzünde, ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.

[ 029.022 ] ( NQ )

And you cannot escape in the earth or in the heaven. And besides Allah you have neither any Wali (Protector or Guardian) nor any Helper.

[ 029.023 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóáöÞóÇÆöåö ÃõæáóÆößó íóÆöÓõæÇ ãöäú ÑóÍúãóÊöí æóÃõæáóÆößó áóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 029.023 ] ( MŞ )

 

[ 029.023 ] ( AY )

Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler ise, işte onlar Allah’ın rahmetinden ümidini kesmiş olanlardır. Onlar için acıklı bir azap da vardır.

[ 029.023 ] ( EO )

Allahın âyâtına ve likasına inanmıyanlar ise hep onlar onun rahmetinden ümidi kesmiş olanlardır ve onlar için elîm bir azâb vardır.

[ 029.023 ] ( ES )

Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azab vardır.

[ 029.023 ] ( NQ )

And those who disbelieve in the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah and the Meeting with Him, it is they who have no hope of My Mercy, and it is they who will (have) a painful torment.

[ 029.024 ] ( KK )

ÝóãóÇ ßóÇäó ÌóæóÇÈó Þóæúãöåö ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ ÇÞúÊõáõæåõ Ãóæú ÍóÑøöÞõæåõ ÝóÃóäúÌóÇåõ Çááøóåõ ãöäó ÇáäøóÇÑö Åöäøó Ýöí Ðóáößó áÂíóÇÊò áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 029.024 ] ( MŞ )

 

[ 029.024 ] ( AY )

(Hazret-i İbrâhîm, imana davet edince) kavminin cevabı ancak şu olmuştur: “ Öldürün onu, yahut yakın onu.” (Bunun üzerine kavmi, İbrâhîm’i ateşe attığı zaman) Allah da onu ateşten kurtardı. Elbette buna îman edecek bir kavim için şüphe götürmez ibretler var.

[ 029.024 ] ( EO )

Onun için ona kavminin cevabı sâde şu oldu: öldürün onu veya yakın dediler, Allah da onu o ateşten kurtardı, elbette bunda iyman edecek bir kavm için şübhesiz âyetler var.

[ 029.024 ] ( ES )

Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise, "Onu öldürün, yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.

[ 029.024 ] ( NQ )

So nothing was the answer of [Ibrahim's (Abraham)] people except that they said: "Kill him or burn him." Then Allah saved him from the fire. Verily, in this are indeed signs for a people who believe.

[ 029.025 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÅöäøóãóÇ ÇÊøóÎóÐúÊõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÃóæúËóÇäðÇ ãóæóÏøóÉó Èóíúäößõãú Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ Ëõãøó íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö íóßúÝõÑõ ÈóÚúÖõßõãú ÈöÈóÚúÖò æóíóáúÚóäõ ÈóÚúÖõßõãú ÈóÚúÖðÇ æóãóÃúæóÇßõãõ ÇáäøóÇÑõ æóãóÇ áóßõãú ãöäú äóÇÕöÑöíäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 029.025 ] ( MŞ )

 

[ 029.025 ] ( AY )

(İbrâhîm, kavmine) dedi ki: “ Siz, dünya hayatında, aranızda sevgi olsun diye, Allah’ı bırakıb bir takım putlara tapındınız. Sonra kıyâmet gününde ise, bir kısmınız bir kısmınıza küfür isnad edecek ve bir kısmınız bir kısmınızı lânetliyecektir. Barınacağınız da ateşdir. Sizin için (Allah’ın azabını kaldıracak) hiç bir yardımcı yoktur.”

[ 029.025 ] ( EO )

Ve dedi ki: siz sâde Dünya hayatta aranızda sevişmek için Allahı bırakıp bir takım evsâna tutulmuşsunuz amma sonra Kıyamet günü ba'zınız ba'zınıza küfredecek ve ba'zınız ba'zınızı lâ'netliyecek varacağınız yer ateştir, sizin için yardımcılardan eser de yoktur.

[ 029.025 ] ( ES )

(İbrahim onlara) dedi ki: "Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (geldiğinde) ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir. Varacağınız yer cehennemdir. Ve hiç yardımcınız da yoktur."

[ 029.025 ] ( NQ )

And [Ibrahim (Abraham)] said: "You have taken (for worship) idols instead of Allah, and the love between you is only in the life of this world, but on the Day of Resurrection, you shall disown each other, and curse each other, and your abode will be the Fire, and you shall have no helper."

[ 029.026 ] ( KK )

ÝóÂãóäó áóåõ áõæØñ æóÞóÇáó Åöäøöí ãõåóÇÌöÑñ Åöáóì ÑóÈøöí Åöäøóåõ åõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 029.026 ] ( MŞ )

 

[ 029.026 ] ( AY )

Bunun üzerine İbrâhîm’e (ilk olarak) Lût îman etti. İbrâhîm şöyle dedi: “ Ben, Rabbimin emr ettiği yere (Harran’dan Filistin’e) hicret edeceğim. Şüphe yok ki Allah, Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.”

[ 029.026 ] ( EO )

Bunun üzerine ona bir Lût iyman etti hem ben, dedi: rabbıma bir muhacirim , hakıkat bu: azîz o, hakîm o.

[ 029.026 ] ( ES )

Bunun üzerine ona sadece Lut iman etti. (İbrahim) de dedi ki: "Ben Rabbime hicret edeceğim. Şüphe yok ki O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."

[ 029.026 ] ( NQ )

So Lout (Lot) believed in him [Ibrahim's (Abraham) Message of Islamic Monotheism]. He [Ibrahim (Abraham)] said: "I will emigrate for the sake of my Lord. Verily, He is the All-Mighty, the All-Wise."

[ 029.027 ] ( KK )

æóæóåóÈúäóÇ áóåõ ÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó æóÌóÚóáúäóÇ Ýöí ÐõÑøöíøóÊöåö ÇáäøõÈõæøóÉó æóÇáúßöÊóÇÈó æóÂÊóíúäóÇåõ ÃóÌúÑóåõ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÅöäøóåõ Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö áóãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 029.027 ] ( MŞ )

 

[ 029.027 ] ( AY )

Biz, İbrâhîm’e (evlâd ve torun olarak) İshâk’ı ve Yakûb’u ihsan ettik. Hem peygamberliği, hem de kitabı onun nesline ikram ettik. Kendisine de dünyada mükâfatını (peygamberliği ve güzel övgüyü) verdik. Muhakkak ki o, Âhirette salihîndendir (cennet ehlindendir).

[ 029.027 ] ( EO )

Ve biz ona İshak ile Ya'kubu da ihsan ettik, ve nübüvveti, kitabı zürriyyetinde kıldık, ve kendisine hem Dünyada ecrini verdik hem Âhırette o şübhesiz salihînden.

[ 029.027 ] ( ES )

O'na İshak ve Yakub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Onu dünyada mükafatlandırdık. Şüphesiz o, ahirette de salihler (zümresin)dendir.

[ 029.027 ] ( NQ )

And We bestowed on him [Ibrahim (Abraham)], Ishaque (Isaac) and Ya'qub (Jacob), and ordained among his offspring Prophethood and the Book [i.e. the Taurat (Torah) (to Musa - Moses), the Injeel (Gospel) (to 'Iesa - Jesus), the Qur'an (to Muhammad ), all from the offspring of Ibrahim (Abraham)], and We granted him his reward in this world, and verily, in the Hereafter he is indeed among the righteous.

[ 029.028 ] ( KK )

æóáõæØðÇ ÅöÐú ÞóÇáó áöÞóæúãöåö Åöäøóßõãú áóÊóÃúÊõæäó ÇáúÝóÇÍöÔóÉó ãóÇ ÓóÈóÞóßõãú ÈöåóÇ ãöäú ÃóÍóÏò ãöäó ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 029.028 ] ( MŞ )

 

[ 029.028 ] ( AY )

Lût’u da kavmine peygamber gönderdik. Hani kavmine şöyle demişti: “ Gerçekten siz, o çok kötü işi (erkeklere tasallutu) yapıyorsunuz. Sizden önce alemlerden hiç bir kimse bunu yapmamıştır.

[ 029.028 ] ( EO )

Lût Peygamberi de, hani kavmine dediği vakıt: «siz cidden o şeni' fi'li yapıyorsunuz ha! sizden evvel âlemînden hiç biri bu haltı etmedi.

[ 029.028 ] ( ES )

Lut'u da gönderdik. O kavmine demişti ki: "Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!"

[ 029.028 ] ( NQ )

And (remember) Lout (Lot), when he said to his people: "You commit Al-Fahishah (sodomy the worst sin) which none has preceded you in (committing) it in the 'Alamin (mankind and jinns)."

[ 029.029 ] ( KK )

ÃóÆöäøóßõãú áóÊóÃúÊõæäó ÇáÑøöÌóÇáó æóÊóÞúØóÚõæäó ÇáÓøóÈöíáó æóÊóÃúÊõæäó Ýöí äóÇÏöíßõãõ ÇáúãõäßóÑó ÝóãóÇ ßóÇäó ÌóæóÇÈó Þóæúãöåö ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ ÇÆúÊöäóÇ ÈöÚóÐóÇÈö Çááøóåö Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 029.029 ] ( MŞ )

 

[ 029.029 ] ( AY )

Cidden hâlâ erkeklere gidecek, (mal aşırmak için) yolu kesecek ve toplantınızda edepsizlik yapıp duracak mısınız?” Buna karşı kavminin cevabı, ancak şöyle demeleri olmuştur: “ Eğer doğru söyliyenlerdensen, getir bize Allah’ın azabını.”

[ 029.029 ] ( EO )

Cidden siz hâlâ erkeklere gidecek ve yolu kesecek ve meclisinizde edebsizlik yapıp duracak mısınız? Buna kavminin cevabı ancak şöyle demeleri oldu: «haydi getir bize Allahın azâbını sadıklardan isen.»

[ 029.029 ] ( ES )

(Bu ilâhî ikazdan sonra) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız? Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: "Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını getir bize!"

[ 029.029 ] ( NQ )

Verily, you do sodomy with men, and rob the wayfarer (travellers, etc.)! And practise Al-Munkar (disbelief and polytheism and every kind of evil wicked deed) in your meetings. But his people gave no answer except, that they said: "Bring Allah's Torment upon us if you are one of the truthful."

[ 029.030 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇäúÕõÑúäöí Úóáóì ÇáúÞóæúãö ÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 029.030 ] ( MŞ )

 

[ 029.030 ] ( AY )

Lût dedi ki: “Ey Rabbim! (azabın inmesi hususunda) fesadçılar kavmine karşı bana yardım et.”

[ 029.030 ] ( EO )

Ya rab! dedi: ortalığı fesada veren bu kavme karşı bana nusrat ver.

[ 029.030 ] ( ES )

(Lut:) "Ey Rabbim! Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle" dedi.

[ 029.030 ] ( NQ )

He said: "My Lord! Give me victory over the people who are Mufsidun (those who commit great crimes and sins, oppressors, tyrants, mischief-makers, corrupts).

[ 029.031 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÌóÇÁóÊú ÑõÓõáõäóÇ ÅöÈúÑóÇåöíãó ÈöÇáúÈõÔúÑóì ÞóÇáõæÇ ÅöäøóÇ ãõåúáößõæ Ãóåúáö åóÐöåö ÇáúÞóÑúíóÉö Åöäøó ÃóåúáóåóÇ ßóÇäõæÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 029.031 ] ( MŞ )

 

[ 029.031 ] ( AY )

Vakta ki elçilerimiz (melekler, İbrâhîm’e, o İshâk ile Yakûb’un doğacaklarına dair) müjdeyi getirdiler, ona şöyle dediler: “ Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz; çünkü halkı büsbütün zâlimler (kâfirler) oldular.”

[ 029.031 ] ( EO )

Ve vaktâ ki elçilerimiz İbrahime müjde ile vardılar, haberin olsun dediler: biz bu karyenin ehalisini ihlâk edecekleriz çünkü onun ehalisi hep zalim oldular.

[ 029.031 ] ( ES )

Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul vereceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: "Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir."

[ 029.031 ] ( NQ )

And when Our Messengers came to Ibrahim (Abraham) with the glad tidings they said: "Verily, we are going to destroy the people of this [Lout's (Lot's)] town (i.e. the town of Sodom in Palestine) truly, its people have been Zalimun [wrong-doers, polytheists and disobedient to Allah, and have also belied their Messenger Lout (Lot)]."

[ 029.032 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäøó ÝöíåóÇ áõæØðÇ ÞóÇáõæÇ äóÍúäõ ÃóÚúáóãõ Èöãóäú ÝöíåóÇ áóäõäóÌøöíóäøóåõ æóÃóåúáóåõ ÅöáÇøó ÇãúÑóÃóÊóåõ ßóÇäóÊú ãöäó ÇáúÛóÇÈöÑöíäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 029.032 ] ( MŞ )

 

[ 029.032 ] ( AY )

İbrâhîm dedi ki, onların içinde (zalim olmıyan) Lût da var. Onlar: “ Biz orada kimin bulunduğunu çok iyi biliriz. Hem onu, hem ailesini kurtaracağız, ancak karısı müstesna; o azap içinde kalanlardan oldu” dediler.

[ 029.032 ] ( EO )

«Onda Lût var a» dedi, biz dediler: onda kim var idiğini pek âlâ biliriz, her halde onu ve ehlini kurtaracağız, ancak karısı ötekilerden oldu.

[ 029.032 ] ( ES )

(İbrahim) dedi ki: "Ama orada Lut var!" Şöyle cevap verdiler: "Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o geride (azabda) kalacaklar arasındadır. "

[ 029.032 ] ( NQ )

Ibrahim (Abraham) said: "But there is Lout (Lot) in it." They said:"We know better who is there, we will verily save him [Lout (Lot)] and his family, except his wife, she will be of those who remain behind (i.e. she will be destroyed along with those who will be destroyed from her folk)."

[ 029.033 ] ( KK )

æóáóãøóÇ Ãóäú ÌóÇÁóÊú ÑõÓõáõäóÇ áõæØðÇ ÓöíÁó Èöåöãú æóÖóÇÞó Èöåöãú ÐóÑúÚðÇ æóÞóÇáõæÇ áÇó ÊóÎóÝú æóáÇó ÊóÍúÒóäú ÅöäøóÇ ãõäóÌøõæßó æóÃóåúáóßó ÅöáÇøó ÇãúÑóÃóÊóßó ßóÇäóÊú ãöäó ÇáúÛóÇÈöÑöíäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 029.033 ] ( MŞ )

 

[ 029.033 ] ( AY )

Elçilerimiz (melekler) Lût’a gelince, (kavmi bunlara kötülük yapar diye korkarak) kendisine fenalık geldi; onlar yüzünden çok kederlenib takatı kesildi. Onlar dediler ki: “ Korkma ve keder etme; çünkü biz seni ve aileni kurtaracağız; ancak karın geride (helâk içinde) kalanlardan olmuştur.

[ 029.033 ] ( EO )

Ve vaktâ ki elçilerimiz Lûta çıka vardılar onlar yüzünden fenalaştı, ve haklarında eli kolu daraldı, onlar da: korkma, dediler: ve kader etme, çünkü biz seni ve ehlini kurtaracağız, ancak karın ötekilerden oldu.

[ 029.033 ] ( ES )

Elçilerimiz Lut'a gelince, onlar hakkında tasalandı. Ve onlar(ı düşünmesi) sebebiyle takatten düştü. O'na: "Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de, aileni de kurtaracağız. Yalnız (azabda) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna" dediler.

[ 029.033 ] ( NQ )

And when Our Messengers came to Lout (Lot), he was grieved because of them, and felt straitened on their account. They said: "Have no fear, and do not grieve! Truly, we shall save you and your family, except your wife, she will be of those who remain behind (i.e. she will be destroyed along with those who will be destroyed from her folk).

[ 029.034 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ãõäúÒöáõæäó Úóáóì Ãóåúáö åóÐöåö ÇáúÞóÑúíóÉö ÑöÌúÒðÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÓõÞõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 029.034 ] ( MŞ )

 

[ 029.034 ] ( AY )

Doğrus biz, bu memleket halkının yaptıkları fenalıklar (küfür ve isyan) yüzünden, üzerlerine gökten bir azap indireceğiz.”

[ 029.034 ] ( EO )

Haberin olsun bu karye ehalisinin yapageldikleri fiskları yüzünden üzerlerine Semadan bir feci' azâb indireceğiz.

[ 029.034 ] ( ES )

Biz şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık (feci) bir azab indireceğiz.(dediler).

[ 029.034 ] ( NQ )

Verily, we are about to bring down on the people of this town a great torment from the sky, because they have been rebellious (against Allah's Command)."

[ 029.035 ] ( KK )

æóáóÞóÏ ÊóÑóßúäóÇ ãöäúåóÇ ÂíóÉð ÈóíøöäóÉð áöÞóæúãò íóÚúÞöáõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 029.035 ] ( MŞ )

 

[ 029.035 ] ( AY )

Muhakkak ki, aklını kullanacak bir kavim için, o memleketden açık bir alâmet (iz ve harabe) bıraktık.

[ 029.035 ] ( EO )

Ve celâlim hakkı için ondan bir âyet (bir nişane) bırakmışızdır ki teakkul edecek bir kavm için beyyine olsun.

[ 029.035 ] ( ES )

Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır.

[ 029.035 ] ( NQ )

And indeed We have left thereof an evident Ayah (a lesson and a warning and a sign the place where the Dead Sea is now in Palestine) for a folk who understand.

[ 029.036 ] ( KK )

æóÅöáóì ãóÏúíóäó ÃóÎóÇåõãú ÔõÚóíúÈðÇ ÝóÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó æóÇÑúÌõæÇ Çáúíóæúãó ÇáúÂÎöÑó æóáÇó ÊóÚúËóæúÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 029.036 ] ( MŞ )

 

[ 029.036 ] ( AY )

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i peygamber olarak gönderdik de şöyle dedi: “ Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin ve Âhiret gününe ümid besleyin (sevabını umduğunuz işleri yapın). Yeryüzünde fesadçılar olarak isyan etmeyin.”

[ 029.036 ] ( EO )

Medyenede kardeşleri Şuaybı, vardı dedi ki: ey kavmim, Allaha ıbadet edin de son güne ümid besleyin; müfsidlikle yeryüzünü berbad etmeyin.

[ 029.036 ] ( ES )

Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe ümit bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!" dedi.

[ 029.036 ] ( NQ )

And to (the people of) Madyan (Midian), We sent their brother Shu'aib (Shuaib). He said: "O my people! Worship Allah, and hope for (the reward of good deeds by worshipping Allah Alone, on) the last Day, and commit no mischief on the earth asMufsidun (those who commit great crimes, oppressors, tyrants, mischief-makers, corrupts).

[ 029.037 ] ( KK )

ÝóßóÐøóÈõæåõ ÝóÃóÎóÐóÊúåõãõ ÇáÑøóÌúÝóÉõ ÝóÃóÕúÈóÍõæÇ Ýöí ÏóÇÑöåöãú ÌóÇËöãöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 029.037 ] ( MŞ )

 

[ 029.037 ] ( AY )

Buna karşı, onu tekzib ettiler. Derken onları şiddetli sarsıntı yakalayıverdi de yurdlarında dizleri üstü çökekaldılar (öldüler).

[ 029.037 ] ( EO )

Buna karşı onu tekzib ettiler, derken onları o recfe tutuverdi de yurdlarında dizleri üstü çöke kaldılar.

[ 029.037 ] ( ES )

Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

[ 029.037 ] ( NQ )

And they belied him [Shu'aib (Shuaib)], so the earthquake seized them, and they lay (dead), prostrate in their dwellings.

[ 029.038 ] ( KK )

æóÚóÇÏðÇ æóËóãõæÏó æóÞóÏú ÊóÈóíøóäó áóßõãú ãöäú ãóÓóÇßöäöåöãú æóÒóíøóäó áóåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÃóÚúãóÇáóåõãú ÝóÕóÏøóåõãú Úóäö ÇáÓøóÈöíáö æóßóÇäõæÇ ãõÓúÊóÈúÕöÑöíäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 029.038 ] ( MŞ )

 

[ 029.038 ] ( AY )

Ad ile Semûd’u da helak ettik. (Ey Mekke halkı), onlara ne yapıldı, meskenlerinin harabından size belli olmaktadır. Görgü sahibleri oldukları hâlde, şeytan, onların amellerini kendilerine süslemiş (güzel göstermiş) de, onları hak yoldan çevirmişti.

[ 029.038 ] ( EO )

Âde de, Semûde de ki size bunlar meskenlerinden belli olmaktadır, Şeytan onlara amellerini tezyin etmişti de kendilerini yoldan çevirmişti, halbuki gözleri açık adamlar idiler.

[ 029.038 ] ( ES )

Ad ve Semud'u da (helak ediverdik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.

[ 029.038 ] ( NQ )

And 'Ad and Thamud (people)! And indeed (their destruction) is clearly apparent to you from their (ruined) dwellings.Shaitan (Satan) made their deeds fair-seeming to them, and turned them away from the (Right) Path, though they were intelligent.

[ 029.039 ] ( KK )

æóÞóÇÑõæäó æóÝöÑúÚóæúäó æóåóÇãóÇäó æóáóÞóÏú ÌóÇÁóåõãú ãõæÓóì ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö ÝóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ßóÇäõæÇ ÓóÇÈöÞöíäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 029.039 ] ( MŞ )

 

[ 029.039 ] ( AY )

Karûn’u da, Firavûn’u da ve (onun veziri) Hâmân’ı da helâk ettik. Gerçekten Mûsa, onlara apaçık delillerle gelmişti de, onlar yeryüzünde kibirlenib baş kaldırdılar (îman etmediler). Hâlbuki (azaptan) kurtulacak değillerdi.

[ 029.039 ] ( EO )

Karuna ve Fir'avne ve Hamâne de, celâlim hakkı için onlara Musâ beyyinelerle geldi de onlar o yerde kibirlenib kafa tuttular, halbuki önüne geçecek değillerdi.

[ 029.039 ] ( ES )

Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp ) geçebilecek değillerdi.

[ 029.039 ] ( NQ )

And (We destroyed also) Qarun (Korah), Fir'aun (Pharaoh), and Haman. And indeed Musa (Moses) came to them with clear Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), but they were arrogant in the land, yet they could not outstrip Us (escape Our punishment).

[ 029.040 ] ( KK )

ÝóßõáÇøð ÃóÎóÐúäóÇ ÈöÐóäúÈöåö Ýóãöäúåõãú ãóäú ÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåö ÍóÇÕöÈðÇ æóãöäúåõãú ãóäú ÃóÎóÐóÊúåõ ÇáÕøóíúÍóÉõ æóãöäúåõãú ãóäú ÎóÓóÝúäóÇ Èöåö ÇáúÃóÑúÖó æóãöäúåõãú ãóäú ÃóÛúÑóÞúäóÇ æóãóÇ ßóÇäó Çááøóåõ áöíóÙúáöãóåõãú æóáóßöäú ßóÇäõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú íóÙúáöãõæäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 029.040 ] ( MŞ )

 

[ 029.040 ] ( AY )

Biz de, her birini günahıyla yakaladık. Kiminin üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik, kimini korkunç gürültü yakalayıverdi, kimini yere batırdık, kimini de suda boğduk. (Lût kavmi taş yağmuruna tutuldu, Şuayb ile Sâlih’in kavmi korkunç gürültü ile helâk edildi. Karûn ve beraberindekiler yere geçirildi, Fir'avun ve kavmi suda boğuldu). Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

[ 029.040 ] ( EO )

Hasılı her birini günahiyle yakaladık, kiminin başına bir taş yağdıran gönderdik, kimini sayha alıverdi, kimini yere geçirdik, kimini de garkettik, Allah onlara zulmetmiyordu ve lâkin kendi nefislerine zulmediyorlardı.

[ 029.040 ] ( ES )

Nitekim onlardan herbirini günahları sebebiyle suç üstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.

[ 029.040 ] ( NQ )

So We punished each (of them) for his sins, of them were some on whom We sent Hasiban (a violent wind with shower of stones) [as the people of Lout (Lot)], and of them were some who were overtaken by As-Saihah [torment - awful cry, etc. (as Thamud or Shu'aib's people)], and of them were some whom We caused the earth to swallow [as Qarun (Korah)], and of them were some whom We drowned [as the people of Nuh (Noah), or Fir'aun (Pharaoh) and his people]. It was not Allah Who wronged them, but they wronged themselves.

[ 029.041 ] ( KK )

ãóËóáõ ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÎóÐõæÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÃóæúáöíóÇÁó ßóãóËóáö ÇáúÚóäúßóÈõæÊö ÇÊøóÎóÐóÊú ÈóíúÊðÇ æóÅöäøó Ãóæúåóäó ÇáúÈõíõæÊö áóÈóíúÊõ ÇáúÚóäúßóÈõæÊö áóæú ßóÇäõæÇ íóÚúáóãõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 029.041 ] ( MŞ )

 

[ 029.041 ] ( AY )

Allah’dan başka dostlar edinenlerin (putlara tapanların) hâli, kendine bir ev yapan örümceğin hâli gibidir. Hâlbuki evlerin en zayıfı muhakkak ki örümcek yuvasıdır, eğer bilselerdi...

[ 029.041 ] ( EO )

Allahdan başka veliylere tutunanların meseli örümcek meseli gibidir: bir ev edinmiştir fakat evlerin en çürüğü de şübhesiz örümcek evidir, eğer bilselerdi.

[ 029.041 ] ( ES )

Allah'tan başka dost edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki, evlerin en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.

[ 029.041 ] ( NQ )

The likeness of those who take Auliya' (protectors and helpers) other than Allah is as the likeness of a spider, who builds (for itself) a house, but verily, the frailest (weakest) of houses is the spider's house; if they but knew.

[ 029.042 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó íóÚúáóãõ ãóÇ íóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäöåö ãöäú ÔóíúÁò æóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 029.042 ] ( MŞ )

 

[ 029.042 ] ( AY )

Onların Allah’dan başka hangi şeylere taptıklarını şübhesiz ki Allah biliyor. O, Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.

[ 029.042 ] ( EO )

Her halde Allah biliyor ki onlar onun berîsinden nelere, ne gibi şeylere yalvarıyorlar, halbuki azîz odur, hakîm o.

[ 029.042 ] ( ES )

Allah, onların kendisini bırakıpta hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz ki bilir. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.

[ 029.042 ] ( NQ )

Verily, Allah knows what things they invoke instead of Him. He is the All-Mighty, the All-Wise.

[ 029.043 ] ( KK )

æóÊöáúßó ÇáúÃóãúËóÇáõ äóÖúÑöÈõåóÇ áöáäøóÇÓö æóãóÇ íóÚúÞöáõåóÇ ÅöáÇøó ÇáúÚóÇáöãõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 029.043 ] ( MŞ )

 

[ 029.043 ] ( AY )

Hem bu misaller var ya, biz onları insanlar için beyan ediyoruz. Bunları (bu misallerin güzelliklerini ve faydalarını) ancak (eşyadan ibret alan) alimler anlar.

[ 029.043 ] ( EO )

Hem bu meseller yok mu, biz onları insanlar için darbediyoruz, maamafih onlara âlimlerden maadasının aklı irmez.

[ 029.043 ] ( ES )

İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

[ 029.043 ] ( NQ )

And these similitudes We put forward for mankind, but none will understand them except those who have knowledge (of Allah and His Signs, etc.).

[ 029.044 ] ( KK )

ÎóáóÞó Çááøóåõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ÈöÇáúÍóÞøö Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 029.044 ] ( MŞ )

 

[ 029.044 ] ( AY )

Allah, gökleri ve yeri (boşuna değil), hakkı göstermek için yarattı. Muhakkak bu misallerde mü'minler için bir ibret var.

[ 029.044 ] ( EO )

Allah, o Semavât-ü Arzı (o yüksekleri ve aşağıyı) hakk ile halk etmiştir, elbette bunda mü'minler için bir âyet var.

[ 029.044 ] ( ES )

Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için bir nişane bulunmaktadır.

[ 029.044 ] ( NQ )

(Allah says to His Prophet Muhammad ): "Allah (Alone) created the heavens and the earth with truth (and none shared Him in their creation)." Verily! Therein is surely a sign for those who believe.

[ 029.045 ] ( KK )

ÇõÊúáõ ãóÇ ÃõæÍöíó Åöáóíúßó ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö æóÃóÞöãö ÇáÕøóáóæÉó Åöäøó ÇáÕøóáóæÉó Êóäúåóì Úóäö ÇáúÝóÍúÔóÇÁö æóÇáúãõäúßóÑö æóáóÐößúÑõ Çááøóåö ÃóßúÈóÑõ æóÇááøóåõ íóÚúáóãõ ãóÇ ÊóÕúäóÚõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 029.045 ] ( MŞ )

 

[ 029.045 ] ( AY )

(Manasını anlamak, ezberlemek ve gereği üzere Allah’a ibâdet etmek için ey Resûlüm) sana vahy edilen Kur’ân’ı oku ve namazı (devamlı beş vakit) kıl. Gerçekten namaz, kötü işden ve uygunsuzluktan alıkor. Muhakkak ki Allah’ı zikretmek (namaz kılmak, yahut Allah’ın mağfiretle kullarını anışı, diğer ibâdetlerden) daha büyüktür. Allah, (iyilik ve kötülük) her ne yaparsanız onu bilir.

[ 029.045 ] ( EO )

Sana vahyolunan kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl, sahih namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan nehyeder ve her halde Allahın zikri en büyük iştir ve Allah her ne işlerseniz bilir.

[ 029.045 ] ( ES )

Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

[ 029.045 ] ( NQ )

Recite (O Muhammad ) what has been revealed to you of the Book (the Qur'an), and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat). Verily, As-Salat (the prayer) prevents from Al-Fahsha' (i.e. great sins of every kind, unlawful sexual intercourse, etc.) and Al-Munkar (i.e. disbelief, polytheism, and every kind of evil wicked deed, etc.) and the remembering (praising, etc.) of (you by) Allah (in front of the angels) is greater indeed [than your remembering (praising, etc.) Allah in prayers, etc.]. And Allah knows what you do.

[ 029.046 ] ( KK )

æóáÇó ÊõÌóÇÏöáõæÇ Ãóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö ÅöáÇøó ÈöÇáøóÊöí åöíó ÃóÍúÓóäõ ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ãöäúåõãú æóÞõæáõæÇ ÂãóäøóÇ ÈöÇáøóÐöí ÃõäúÒöáó ÅöáóíúäóÇ æóÃõäúÒöáó Åöáóíúßõãú æóÅöáóåõäóÇ æóÅöáóåõßõãú æóÇÍöÏñ æóäóÍúäõ áóåõ ãõÓúáöãõæäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 029.046 ] ( MŞ )

 

[ 029.046 ] ( AY )

(Yahûdî ve Hristiyanlardan) düşmanlıkta ileri gidenler müstesna olmak üzre, Yahûdî ve Hristiyanlarla en güzel şekilde mücâdele edin (yumuşak ve tatlı söz söyliyerek hakkı anlatın. Düşmanlıkta ileri gidenlerle ise, savaşın). Bir de deyin ki:” - Biz hem bize indirilene (Kur’ân’a) hem de size indirilene (Tevrât ve İncîl’e) îman ettik. Bizim İlâh’ımız ve sizin İlâh’ınız birdir (ortağı yoktur). Biz, yalnız o’na itâat ederiz, (sizin gibi, Allah’dan başkasını rab edinmeyiz).”

[ 029.046 ] ( EO )

Ehli kitâba en güzel olan suretden başkasıyle mûcadelede etmeyin ancak zulmedenler başka, ve deyinki: biz, hem bize indirelene iyman ettik hem size indirilene ve bizim ilâhımızla sizin ilâhınız bir, şu kadar ki biz yalnız ona müslimiz.

[ 029.046 ] ( ES )

İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur."

[ 029.046 ] ( NQ )

And argue not with the people of the Scripture (Jews and Christians), unless it be in (a way) that is better (with good words and in good manner, inviting them to Islamic Monotheism with His Verses), except with such of them as do wrong, and say (to them): "We believe in that which has been revealed to us and revealed to you; our Ilah (God) and your Ilah (God) is One (i.e. Allah), and to Him we have submitted (as Muslims)."

[ 029.047 ] ( KK )

æóßóÐóáößó ÃóäúÒóáúäóÇ Åöáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó ÝóÇáøóÐöíäó ÂÊóíúäóÇåõãõ ÇáúßöÊóÇÈó íõÄúãöäõæäó Èöåö æóãöäú åóÄõáÇóÁö ãóäú íõÄúãöäõ Èöåö æóãóÇ íóÌúÍóÏõ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÅöáÇøó ÇáúßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 029.047 ] ( MŞ )

 

[ 029.047 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), onlara kitap indirdiğimiz gibi, sana da kitap indirdik. Onun için kendilerine kitap verdiklerimiz (Abdullah ibni Selâm gibi kimseler), Kur’ân’a îman ediyorlar. Şunlardan (Mekke halkından) da Kur’ân’a îman edecek kimseler var. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr eder.

[ 029.047 ] ( EO )

İşte sana böyle kitab indirdik, onun için kendilerine kitab verdiklerimiz ona iyman ederler, şunlardan da ona iyman eden var ve bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr eder.

[ 029.047 ] ( ES )

(Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr eder.

[ 029.047 ] ( NQ )

And thus We have sent down the Book (i.e this Qur'an) to you (O Muhammad ), and those whom We gave the Scripture [the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel) aforetime] believe therein as also do some of these (who are present with you now like 'Abdullah bin Salam) and none but the disbelievers reject Our Ayat [(proofs, signs, verses, lessons, etc., and deny Our Oneness of Lordship and Our Oneness of worship and Our Oneness of Our Names and Qualities: i.e. Islamic Monotheism)].

[ 029.048 ] ( KK )

æóãóÇ ßõäúÊó ÊóÊúáõæÇ ãöäú ÞóÈúáöåö ãöäú ßöÊóÇÈò æóáÇó ÊóÎõØøõåõ Èöíóãöíäößó ÅöÐðÇ áÇóÑúÊóÇÈó ÇáúãõÈúØöáõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 029.048 ] ( MŞ )

 

[ 029.048 ] ( AY )

Sen bundan önce (Kur’ân’ın nüzulünden evvel inen kitablardan) hiç bir kitap okur değildin ve elinle de onu yazmazdın. (Eğer okur yazar olmuş olsaydın), o vakit müşrikler, (Kur’ân’ı başkasından okuyup yazdın ve öğrendin diye) elbette şübhelenirlerdi.

[ 029.048 ] ( EO )

Sen bundan evvel kitab okur değildin, hâlâ da elinde yazı yazmazsın öyle olsaydı mubtıller şübhelene bilirlerdi.

[ 029.048 ] ( ES )

Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

[ 029.048 ] ( NQ )

Neither did you (O Muhammad ) read any book before it (this Qur'an), nor did you write any book (whatsoever) with your right hand. In that case, indeed, the followers of falsehood might have doubted.

[ 029.049 ] ( KK )

Èóáú åõæó ÂíóÇÊñ ÈóíøöäóÇÊñ Ýöí ÕõÏõæÑö ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúÚöáúãó æóãóÇ íóÌúÍóÏõ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÅöáÇøó ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 029.049 ] ( MŞ )

 

[ 029.049 ] ( AY )

Fakat o Kur’ân kendilerine ilim verilmiş kimselerin (alimlerin, hafızların) kalplerinde ışıldayan apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zâlimler inkâr eder.

[ 029.049 ] ( EO )

Fakat o (Kur'an) kendilerine ılim verilmiş kimselerin sînelerinde parıldayan parlak âyetlerdir ve bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.

[ 029.049 ] ( ES )

Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.

[ 029.049 ] ( NQ )

Nay, but they, the clear Ayat [i.e the description and the qualities of Prophet Muhammad written like verses in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)] are preserved in the breasts of those who have been given knowledge (from the people of the Scriptures). And none but the Zalimun (polytheists and wrongdoers, etc.) deny Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.).

[ 029.050 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ áóæúáÇó ÃõäúÒöáó Úóáóíúåö ÂíóÇÊñ ãöäú ÑóÈøöåö Þõáú ÅöäøóãóÇ ÇáúÂíóÇÊõ ÚöäúÏó Çááøóåö æóÅöäøóãóÇ ÃóäóÇ äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٥٠ ﴾

[ 029.050 ] ( MŞ )

 

[ 029.050 ] ( AY )

(Nitekim Mekke kâfirleri şöyle) dediler: “ O’na (Peygambere Mûsa’nın asası gibi) mûcizeler indirilse ya.” (Ey Resûlüm, onlara) de ki: O mûcizeler ve âyetler, hep Allah’ın katındadır. Ben sadece açık ifade ile korkutucu bir peygamberim.

[ 029.050 ] ( EO )

Netekim ona rabbından âyetler indirilse ya dediler, de ki: o âyetler, hep Allahın ındindedir, ben ancak açık bir nezîrim.

[ 029.050 ] ( ES )

Ona Rabbinden (başkaca) mucize indirilmeli değil miydi? derler. Cevaben de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."

[ 029.050 ] ( NQ )

And they say: "Why are not signs sent down to him from his Lord? Say: "The signs are only with Allah, and I am only a plain warner."

[ 029.051 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóßúÝöåöãú ÃóäøóÇ ÃóäúÒóáúäóÇ Úóáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó íõÊúáóì Úóáóíúåöãú Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÑóÍúãóÉð æóÐößúÑóì áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 029.051 ] ( MŞ )

 

[ 029.051 ] ( AY )

Sana indirdiğimiz bu Kur’ân, o mûcize istiyenlere karşı okunub dururken, (hâlâ mûcize olarak) kendilerine kâfi gelmedi mi? Şübhesiz ki Kur’ân’da, îman edecek bir millet için büyük bir rahmet ve bir öğüd var.

[ 029.051 ] ( EO )

Netekim ona rabbından âyetler indirilse ya dediler, de ki: o âyetler, hep Allahın ındindedir, ben ancak açık bir nezîrim.

[ 029.051 ] ( ES )

Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.

[ 029.051 ] ( NQ )

Is it not sufficient for them that We have sent down to you the Book (the Qur'an) which is recited to them? Verily, herein is mercy and a reminder (or an admonition) for a people who believe.

[ 029.052 ] ( KK )

Þõáú ßóÝóì ÈöÇááøóåö Èóíúäöí æóÈóíúäóßõãú ÔóåöíÏðÇ íóÚúáóãõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÈöÇáúÈóÇØöáö æóßóÝóÑõæÇ ÈöÇááøóåö ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 029.052 ] ( MŞ )

 

[ 029.052 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Benimle sizin aranızda (peygamber olduğuma dair) Allah şahid olarak yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Batıla inanıb Allah’ı inkâr edenler, (küfre varanlar) işte onlar, tamamen aldananlardır.

[ 029.052 ] ( EO )

De ki benimle sizin aranızda şâhid, Allah yeter, o Göklerde ve Yerde ne varsa bilir, bâtıla iyman edip de Allaha küfredenler, işte onlardır hep husrâna düşenler.

[ 029.052 ] ( ES )

De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp inkâr edenler var ya, işte ziyana uğrayacaklar onlardır.

[ 029.052 ] ( NQ )

Say (to them O Muhammad ): "Sufficient is Allah for a witness between me and you. He knows what is in the heavens and on earth." And those who believe in Batil (all false deities other than Allah), and disbelieve in Allah and (in His Oneness), it is they who are the losers.

[ 029.053 ] ( KK )

æóíóÓúÊóÚúÌöáõæäóßó ÈöÇáúÚóÐóÇÈö æóáóæúáÇó ÃóÌóáñ ãõÓóãøðì áóÌóÇÁóåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ æóáóíóÃúÊöíóäøóåõãú ÈóÛúÊóÉð æóåõãú áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 029.053 ] ( MŞ )

 

[ 029.053 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, kâfirler, başımıza taş yağdır diye) senden azabın acele inmesini istiyorlar. Eğer belli bir vakit olmasaydı, o azap, onlara, muhakkak gelmişti. Elbette o, ansızın kendilerine gelecektir; onların (bu azabın gelişinden) haberleri olmıyacaktır.

[ 029.053 ] ( EO )

Bir de senden acele azâb istiyorlar, eğer müsemmâ bir ecel olmasa idi o azab onlara muhakkak gelmişti ve elbette o kendilerine gelecek, şuurları olmıyarak ansızın gelecek.

[ 029.053 ] ( ES )

Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.

[ 029.053 ] ( NQ )

And they ask you to hasten on the torment (for them), and had it not been for a term appointed, the torment would certainly have come to them. And surely, it will come upon them suddenly while they perceive not!

[ 029.054 ] ( KK )

íóÓúÊóÚúÌöáõæäóßó ÈöÇáúÚóÐóÇÈö æóÅöäøó Ìóåóäøóãó áóãõÍöíØóÉñ ÈöÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 029.054 ] ( MŞ )

 

[ 029.054 ] ( AY )

Senden acele azap istiyorlar; Hâlbuki cehennem, kâfirleri muhakkak kuşatacaktır (onları içine alıp toplayacaktır).

[ 029.054 ] ( EO )

Senden acele azab istiyorlar, halbuki Cehennem kâfirleri kuşatıp duruyor.

[ 029.054 ] ( ES )

(Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.

[ 029.054 ] ( NQ )

They ask you to hasten on the torment. And verily! Hell, of a surety, will encompass the disbelievers.

[ 029.055 ] ( KK )

íóæúãó íóÛúÔóÇåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ ãöäú ÝóæúÞöåöãú æóãöäú ÊóÍúÊö ÃóÑúÌõáöåöãú æóíóÞõæáõ ÐõæÞõæÇ ãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 029.055 ] ( MŞ )

 

[ 029.055 ] ( AY )

O gün ki, azap, onları hem üstlerinden, hem ayakları altından kaplayacak da (Allah onlara): “ Yaptıklarınızın cezasını tadın bakalım.” buyuracak.

[ 029.055 ] ( EO )

O gün ki azâb onları hem üstlerinden hem ayakları altından saracak da tadın bakalım neler yapıyordunuz buyuracak.

[ 029.055 ] ( ES )

O günde azap, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara), "Yaptıklarınızın cezasını tadın!" diyecektir.

[ 029.055 ] ( NQ )

On the Day when the torment (Hell-fire) shall cover them from above them and from underneath their feet, and it will be said: "Taste what you used to do."

[ 029.056 ] ( KK )

íóÇÚöÈóÇÏöíó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäøó ÃóÑúÖöí æóÇÓöÚóÉñ ÝóÅöíøóÇíó ÝóÇÚúÈõÏõæäö ﴿ ٥٦ ﴾

[ 029.056 ] ( MŞ )

 

[ 029.056 ] ( AY )

Ey îman eden kullarım! (Eğer bir memlekette dininizi açığa vurup gereği üzere yürüyemiyor, ibâdet edemiyorsanız, dininizin ahkâmını tatbik edebileceğiniz daha uygun bir memlekete hicret edin). Muhakkak ki benim arzım geniştir. O hâlde yalnız ve ancak bana ibâdet edin.

[ 029.056 ] ( EO )

Ey benim iyman eden kullarım! Haberiniz olsun benim Arzım geniştir, o halde bana ıbadet edin o halde bana.

[ 029.056 ] ( ES )

Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde yalnız bana kulluk edin.

[ 029.056 ] ( NQ )

O My slaves who believe! Certainly, spacious is My earth. Therefore worship Me (Alone)."

[ 029.057 ] ( KK )

ßõáøõ äóÝúÓò ÐóÇÆöÞóÉõ ÇáúãóæúÊö Ëõãøó ÅöáóíúäóÇ ÊõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 029.057 ] ( MŞ )

 

[ 029.057 ] ( AY )

Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra (yaptıklarınızın karşılığını görmek üzere) bize döndürüleceksiniz.

[ 029.057 ] ( EO )

Her nefis, ölümü tadacak, sonra döndürülüp bize getirileceksiniz.

[ 029.057 ] ( ES )

Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

[ 029.057 ] ( NQ )

Everyone shall taste the death. Then unto Us you shall be returned.

[ 029.058 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö áóäõÈóæøöÆóäøóåõãú ãöäó ÇáúÌóäøóÉö ÛõÑóÝðÇ ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ äöÚúãó ÃóÌúÑõ ÇáúÚóÇãöáöíäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 029.058 ] ( MŞ )

 

[ 029.058 ] ( AY )

İman edip de sâlih ameller işliyenleri, elbette onları, cennetin (ağaçları) altından ırmaklar akan yüksek yerlerine yerleştireceğiz; O hâlde ki, orada ebedî kalacaklar. Böyle sâlih amel işliyenlerin mükâfatı ne güzeldir!...

[ 029.058 ] ( EO )

Ve iyman edip salih salih ameller yapmış olanlar, elbette onları Cennetin altlarından ırmaklar akan şehnişînlerine yerleştireceğiz, o halde ki orada ebedî kalacaklar, ne güzeldir ecri o işgörenlerin.

[ 029.058 ] ( ES )

İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir!

[ 029.058 ] ( NQ )

And those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism) and do righteous good deeds, to them We shall surely give lofty dwellings in Paradise, underneath which rivers flow, to live therein forever. Excellent is the reward of the workers.

[ 029.059 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÕóÈóÑõæÇ æóÚóáóì ÑóÈøöåöãú íóÊóæóßøóáõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 029.059 ] ( MŞ )

 

[ 029.059 ] ( AY )

Onlar (müşriklerin eziyyetlerine) sabreden kimselerdir ve yalnız Rablerine tevekkül ederler (O’na güvenib dayanırlar).

[ 029.059 ] ( EO )

Ki sabretmişlerdir ve yalnız rablarına dayanırlar.

[ 029.059 ] ( ES )

Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.

[ 029.059 ] ( NQ )

Those who are patient, and put their trust (only) in their Lord (Allah).

[ 029.060 ] ( KK )

æóßóÃóíøöäú ãöäú ÏóÇÈøóÉò áÇó ÊóÍúãöáõ ÑöÒúÞóåóÇ Çááøóåõ íóÑúÒõÞõåóÇ æóÅöíøóÇßõãú æóåõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٦٠ ﴾

[ 029.060 ] ( MŞ )

 

[ 029.060 ] ( AY )

Ne kadar canlı hayvanlar vardır ki, (za’fiyetlerinden dolayı) rızkını taşıyamıyor, toplayamıyor; Allah onlara da rızık veriyor, (hicret ettiğiniz takdirde rızık darlığı çekmekten korkan) size de... O, Semî’dir= (bize kim rızık verecek, sözünüzü) kemaliyle işiticidir, Alîm’dir= (rızıklarınızın nereden olacağını) tamamiyle bilendir.

[ 029.060 ] ( EO )

Öyleya nice hayvanlar var rızkını taşıyamaz, Allah onlara da rızk veriyor size de, o öyle semi' öyle alîm.

[ 029.060 ] ( ES )

Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip yanında) taşımıyor. Çünkü onların da, sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi işitir ve bilir.,

[ 029.060 ] ( NQ )

And so many a moving (living) creature there is, that carries not its own provision! Allah provides for it and for you. And He is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 029.061 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÓóÃóáúÊóåõãú ãóäú ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóÓóÎøóÑó ÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó áóíóÞõæáõäøó Çááøóåõ ÝóÃóäøóÇ íõÄúÝóßõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 029.061 ] ( MŞ )

 

[ 029.061 ] ( AY )

Muhakkak ki, Mekke kâfirlerine: “ Gökleri ve yeri kim yarattı? Güneşi ve ayı kim zelil (emre bağlı) kıldı?” diye sorarsan, elbette “ Allah” derler. O hâlde (Allah’ın birliğini ikrar ettikten sonra) nasıl (tevhîd’den) çevriliyorlar?

[ 029.061 ] ( EO )

Celâlim hakkı için sorsan onlara: kim o Gökleri ve Yeri yaratıb Şems-ü Kameri teshir etmiş? Elbette şübhesiz Allah derler, o halde nasıl çevriliyorlar?

[ 029.061 ] ( ES )

Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

[ 029.061 ] ( NQ )

If you were to ask them: "Who has created the heavens and the earth and subjected the sun and the moon?" They will surely reply: "Allah." How then are they deviating (as polytheists and disbelievers)?

[ 029.062 ] ( KK )

Çóááøóåõ íóÈúÓõØõ ÇáÑøöÒúÞó áöãóäú íóÔóÇÁõ ãöäú ÚöÈóÇÏöåö æóíóÞúÏöÑõ áóåõ Åöäøó Çááøóåó Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ٦٢ ﴾

[ 029.062 ] ( MŞ )

 

[ 029.062 ] ( AY )

Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletir ve dilediğine kısar. Şübhesiz ki Allah, her şeyi bilendir= Alîm’dir.

[ 029.062 ] ( EO )

Allah, kullarından dilediğine rızkı sererde kısar da ona şübhesiz Allah her şey'e alîm.

[ 029.062 ] ( ES )

Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

[ 029.062 ] ( NQ )

Allah enlarges the provision for whom He wills of His slaves, and straitens it for whom (He wills). Verily, Allah is the All-Knower of everything.

[ 029.063 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÓóÃóáúÊóåõãú ãóäú äóÒøóáó ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÝóÃóÍúíóÇ Èöåö ÇáúÃóÑúÖó ãöäú ÈóÚúÏö ãóæúÊöåóÇ áóíóÞõæáõäøó Çááøóåõ Þõáö ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö Èóáú ÃóßúËóÑõåõãú áÇó íóÚúÞöáõæäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 029.063 ] ( MŞ )

 

[ 029.063 ] ( AY )

Muhakkak ki Mekke kâfirlerine sorarsan: “ Gökten yağmur indirib de arza, ölümden sonra, o yağmur sebebiyle hayat veren kim?” Elbette ve elbette: “ Allah” derler. De ki, her hamd Allah’ındır. Fakat onların çoğu bunu anlamazlar.

[ 029.063 ] ( EO )

Celâlim hakkı için yine sorsan onlara: kim o Semâdan peyderpey bir su indirip de Arza ölümünden sonra onunla hayat vermekte? Elbette şübhesiz Allah diyecekler, «elhamdulillah» de, fakat onların ekserisi aklı ermezlerdir.

[ 029.063 ] ( ES )

Andolsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah " derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.

[ 029.063 ] ( NQ )

If you were to ask them: "Who sends down water (rain) from the sky, and gives life therewith to the earth after its death?" They will surely reply: "Allah." Say: "All the praises and thanks be to Allah!" Nay! Most of them have no sense.

[ 029.064 ] ( KK )

æóãóÇ åóÐöåö ÇáúÍóíóÇÉõ ÇáÏøõäúíóÇ ÅöáÇøó áóåúæñ æóáóÚöÈñ æóÅöäøó ÇáÏøóÇÑó ÇáúÂÎöÑóÉó áóåöíó ÇáúÍóíóæóÇäõ áóæú ßóÇäõæÇ íóÚúáóãõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 029.064 ] ( MŞ )

 

[ 029.064 ] ( AY )

Bu dünya hayatı, ancak bir eğlence ve bir oyundan ibarettir. Âhiret yurdu ise, ölmez gerçek hayat işte budur. Eğer bilselerdi, (geçici dünya hayatını ebedî Âhiret hayatına tercih etmezlerdi)...

[ 029.064 ] ( EO )

Bu Dünya hayat bir eğlence ve oyundan ıbaret ve hakıkaten son yurd (dârı Âhıret) işte halîs hayat o amma bilselerdi.

[ 029.064 ] ( ES )

Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.

[ 029.064 ] ( NQ )

And this life of the world is only amusement and play! Verily, the home of the Hereafter, that is the life indeed (i.e. the eternal life that will never end), if they but knew

[ 029.065 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ ÑóßöÈõæÇ Ýöí ÇáúÝõáúßö ÏóÚóæõÇ Çááøóåó ãõÎúáöÕöíäó áóåõ ÇáÏøöíäó ÝóáóãøóÇ äóÌøóÇåõãú Åöáóì ÇáúÈóÑøö ÅöÐóÇ åõãú íõÔúÑößõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 029.065 ] ( MŞ )

 

[ 029.065 ] ( AY )

(Onlar öyle bir küfür ve inad içindedirler ki) gemiye bindikleri zaman, (denizde boğulma korkusu ile) dîni Allah’a hâlis kılarak (ihlâs sahibi mü'minler gibi) O’na dua ederler. Fakat onları karaya çıkarıp (Allah) kurtardı mı, hemen Allah’a ortak koşarlar (eski küfür hallerine dönerler).

[ 029.065 ] ( EO )

Baksan a gemiye bindiklerinde dini Allaha halîs kılarak ona muhlisâne duâ ederler de derken kendilerini karaya çıkardı mı derhal şirke koyulurlar.

[ 029.065 ] ( ES )

Baksana, gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlasla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.

[ 029.065 ] ( NQ )

And when they embark on a ship, they invoke Allah, making their Faith pure for Him only, but when He brings them safely to land, behold, they give a share of their worship to others.

[ 029.066 ] ( KK )

áöíóßúÝõÑõæÇ ÈöãóÇ ÂÊóíúäóÇåõãú æóáöíóÊóãóÊøóÚõæÇ ÝóÓóæúÝó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٦ ٦ ﴾

[ 029.066 ] ( MŞ )

 

[ 029.066 ] ( AY )

Kendilerine verdiğimiz nimeti (kurtuluş nimetini) inkâr etsinler ve (geçici dünya hayatından) zevk alsınlar diye (eski tutumları olan şirke dönerler)...Fakat yakında (onlara ne azap yapılacağını) bileceklerdir.

[ 029.066 ] ( EO )

Ki kendilerine verdiğimiz ni'mete nankörlük etsinler ve hayattan zevk alsınlar diye, fakat ileride bilirler.

[ 029.066 ] ( ES )

Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler ve safâ sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler.

[ 029.066 ] ( NQ )

So that they become ingrate for that which We have given them, and that they take their enjoyment (as a warning and a threat), but they will come to know.

[ 029.067 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ ÃóäøóÇ ÌóÚóáúäóÇ ÍóÑóãðÇ ÂãöäðÇ æóíõÊóÎóØøóÝõ ÇáäøóÇÓõ ãöäú Íóæúáöåöãú ÃóÝóÈöÇáúÈóÇØöáö íõÄúãöäõæäó æóÈöäöÚúãóÉö Çááøóåö íóßúÝõÑõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 029.067 ] ( MŞ )

 

[ 029.067 ] ( AY )

Mekke halkı görmediler mi ki, biz (şehirlerini her türlü yağma, tecavüz, esaret ve adam öldürme hâdiselerinden) emniyet içinde bir koru yaptık, Hâlbuki çevresinde insanlar çarpılıb yağma ediliyor. Artık bâtıla inanıb da Allah’ın nimetini inkâr mı edecekler?

[ 029.067 ] ( EO )

Ya görmedilerde mi biz bir Harem yapmışız, emniyyet içinde, halbuki etraflarında nas çarpılıp kapılıyor, artık bâtıla inanıyorlar da Allahın nı'metine küfran mı ediyorlar?

[ 029.067 ] ( ES )

Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken, ya da esir edilirken), bizim (Mekke'yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

[ 029.067 ] ( NQ )

Have they not seen that We have made (Makkah) a sanctuary secure, and that men are being snatched away from all around them? Then do they believe in Batil (falsehood - polytheism, idols and all deities other than Allah), and deny (become ingrate for) the Graces of Allah?

[ 029.068 ] ( KK )

æóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ Ãóæú ßóÐøóÈó ÈöÇáúÍóÞøö áóãøóÇ ÌóÇÁóåõ ÃóáóíúÓó Ýöí Ìóåóäøóãó ãóËúæðì áöáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 029.068 ] ( MŞ )

 

[ 029.068 ] ( AY )

Allah’a (ortak koşarak) yalan uyduran, yahut kendine hak (peygamber ve kitap) gelince onu yalanlıyan kimseden daha zalim kimdir? Kâfirlerin barınağı cehennemde değilmidir (bunu bilmiyorlar mı)?

[ 029.068 ] ( EO )

Allaha karşı bir yalanı iftira eden yâhud hak kendine gelince yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Cehennemde değil midir ancak kâfirlerin yeri?

[ 029.068 ] ( ES )

Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?

[ 029.068 ] ( NQ )

And who does more wrong than he who invents a lie against Allah or denies the truth (Muhammad and his doctrine of Islamic Monotheism and this Qur'an), when it comes to him? Is there not a dwelling in Hell for disbelievers (in the Oneness of Allah and in His Messenger Muhammad )?

[ 029.069 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÌóÇåóÏõæÇ ÝöíäóÇ áóäóåúÏöíóäøóåõãú ÓõÈõáóäóÇ æóÅöäøó Çááøóåó áóãóÚó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 029.069 ] ( MŞ )

 

[ 029.069 ] ( AY )

Bize itâat uğrunda mücahede edenlere, (iç ve dış düşmanlarla savaşanlara) gelince, elbette biz onlara (bize götürecek) yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah iyilik yapanlarla beraberdir (daima onlara yardımcıdır).

[ 029.069 ] ( EO )

Bizim uğurumuzda mücahede edenlere gelince elbette biz onlara yollarımızı gösteririz ve şübhesiz ki Allah her halde muhsinlerle beraberdir.

[ 029.069 ] ( ES )

Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.

[ 029.069 ] ( NQ )

As for those who strive hard in Us (Our Cause), We will surely guide them to Our Paths (i.e. Allah's Religion - Islamic Monotheism). And verily, Allah is with the Muhsinun (good doers)."