NEML SURESİ

[ 027.001 ] ( KK )

ØÓ Êöáúßó ÂíóÇÊõ ÇáúÞõÑúÂäö æóßöÊóÇÈò ãõÈöíäò ﴿ ١ ﴾

[ 027.001 ] ( MŞ )

 

[ 027.001 ] ( AY )

Tâ, Sîn. Şu sûre, Kur’ân’ın ve helâl ile haramı açıklayan kitabın âyetleridir.

[ 027.001 ] ( EO )

Ta, Sin, bunlar sana Kur'anın ve mübîn bir kitabın âyetleri.

[ 027.001 ] ( ES )

Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur'ân'ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.

[ 027.001 ] ( NQ )

Ta-Sin.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings]. These are the Verses of the Qur'an, and (it is) a Book (that makes things) clear;

[ 027.002 ] ( KK )

åõÏðì æóÈõÔúÑóì áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٢ ﴾

[ 027.002 ] ( MŞ )

 

[ 027.002 ] ( AY )

Onlar, mü'minlere birer hidâyet, (sapıklıktan kurtuluş) ve (cenneti) müjdedir.

[ 027.002 ] ( EO )

birer hidayet ve müjde olmak üzere o mü'minlere.

[ 027.002 ] ( ES )

İman eden müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere.

[ 027.002 ] ( NQ )

A guide (to the Right Path); and glad tidings for the believers [who believe in the Oneness of Allah (i.e. Islamic Monotheism)].

[ 027.003 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íõÞöíãõæäó ÇáÕøóáóæÉó æóíõÄúÊõæäó ÇáÒøóßóæÉó æóåõãú ÈöÇáúÂÎöÑóÉö åõãú íõæÞöäõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 027.003 ] ( MŞ )

 

[ 027.003 ] ( AY )

O mü'minler ki, namazı gereği üzere kılarlar, zekâtı verirler; âhireti ancak bunlar hakkıyla tasdik ederler.

[ 027.003 ] ( EO )

Ki namazı dürüst kılarlar ve zekâtı verirler, Âhırette de onlar yakîn edinirler.

[ 027.003 ] ( ES )

Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.

[ 027.003 ] ( NQ )

Those who perform As-Salat (Iqamat-as-Salat) and give Zakat and they believe with certainty in the Hereafter (resurrection, recompense of their good and bad deeds, Paradise and Hell, etc.).

[ 027.004 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö ÒóíøóäøóÇ áóåõãú ÃóÚúãóÇáóåõãú Ýóåõãú íóÚúãóåõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 027.004 ] ( MŞ )

 

[ 027.004 ] ( AY )

Âhirete inanmıyanların âmellerini, kendilerine süslü göstermişiz de, onlar hakkı göremiyorlar.

[ 027.004 ] ( EO )

Çünkü Âhırete inanmıyanların yaptıklarını kendilerine müzeyyen göstermişizdir de onlar ilerisini görmezler, kalbleri körelmiştir.

[ 027.004 ] ( ES )

Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik de onlar ilerisini göremezler, kalpleri körelmiştir.

[ 027.004 ] ( NQ )

Verily, those who believe not in the Hereafter, We have made their deeds fair-seeming to them, so they wander about blindly.

[ 027.005 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó áóåõãú ÓõæÁõ ÇáúÚóÐóÇÈö æóåõãú Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö åõãõ ÇáúÃóÎúÓóÑõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 027.005 ] ( MŞ )

 

[ 027.005 ] ( AY )

Bunlar o kimselerdir ki, kendilerine azabın kötüsü vardır ve âhirette de onlar, en ziyade hüsrana uğrayanlardır.

[ 027.005 ] ( EO )

bunlar o kimselerdir ki kendilerine azâbın kötüsü vardır ve bunlardır ki Âhırette en çok husrana düşenlerdir.

[ 027.005 ] ( ES )

İşte bunlar, kendileri için oldukça ağır bir azab bulunan kimselerdir, ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

[ 027.005 ] ( NQ )

They are those for whom there will be an evil torment (in this world). And in the Hereafter they will be the greatest losers.

[ 027.006 ] ( KK )

æ óÅöäøóßó áóÊõáóÞøóì ÇáúÞõÑúÂäó ãöäú áóÏõäú Íóßöíãò Úóáöíãò ﴿ ٦ ﴾

[ 027.006 ] ( MŞ )

 

[ 027.006 ] ( AY )

Muhakkak ki bu Kur’ân, sana, hükmünde hikmet sahibi olup her şeyi bilen Allah katından veriliyor.

[ 027.006 ] ( EO )

Ve emin ol ki sen bu Kur'ana ılmine nihayet olmıyan bir hakîmin ledünnünden irdiriliyorsun.

[ 027.006 ] ( ES )

(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir.

[ 027.006 ] ( NQ )

And verily, you (O Muhammad ) are receiving the Qur'an from the One, All-Wise, All-Knowing.

[ 027.007 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó ãõæÓóì öáÃóåúáöåö Åöäøöí ÂäóÓúÊõ äóÇÑðÇ ÓóÂÊöíßõãú ãöäúåóÇ ÈöÎóÈóÑò Ãóæú ÂÊöíßõãú ÈöÔöåóÇÈò ÞóÈóÓò áóÚóáøóßõãú ÊóÕúØóáõæäó ﴿ ٧ ﴾

[ 027.007 ] ( MŞ )

 

[ 027.007 ] ( AY )

Bir vakit Mûsa, (sefere çıkıp yolunu şaşırdığı zaman beraberinde bulunan) ehline şöyle demişti: “ Ben cidden bir ateş gördüm; size ondan (ateşin yanında bulunanlardan yol hakkında) ya bir haber getireceğim yahut parlak bir ateş koru getireceğim. Olur ki, ateş yakar ısınırsınız.”

[ 027.007 ] ( EO )

Hani bir vakıt Musâ, ehline demişti: ben cidden bir ateş hissettim, ondan size bir haber getireceğim, yâhud bir yalın şu'le alıp geleceğim, gerek ki bir ocak yakar ısınırsınız.

[ 027.007 ] ( ES )

Hani Musa, ailesine şöyle demişti: "Gerçekten ben bir ateş gördüm, (gidip) size oradan bir haber getireceğim yahut bir kor ateş getireyim, umarım ki ısınırsınız."

[ 027.007 ] ( NQ )

(Remember) when Musa (Moses) said to his household: "Verily! I have seen a fire, I will bring you from there some information, or I will bring you a burning brand, that you may warm yourselves."

[ 027.008 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁóåóÇ äõæÏöíó Ãóäú ÈõæÑößó ãóäú Ýöí ÇáäøóÇÑö æóãóäú ÍóæúáóåóÇ æóÓõÈúÍóÇäó Çááøóåö ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٨ ﴾

[ 027.008 ] ( MŞ )

 

[ 027.008 ] ( AY )

VakTâ ki, o ateşe vardı, şöyle nida olundu: “ Ateş yerinde olan Mûsa’ya ve etrafında bulunan meleklere bereket verildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah (bütün noksanlıklardan ve ihtiyaçtan) münezzehtir.

[ 027.008 ] ( EO )

Derken vaktâ ki ona vardı şöyle nidâ olundu: haberin olsun mubarek kılınmıştır bu ateşteki kimse ve bunun havalisindekiler ve sübhandır o âlemlerin rabbı Allah.

[ 027.008 ] ( ES )

Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti: "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!"

[ 027.008 ] ( NQ )

But when he came to it, he was called: "Blessed is whosoever is in the fire, and whosoever is round about it! And glorified be Allah, the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 027.009 ] ( KK )

íóÇãõæÓóì Åöäøóåõ ÃóäóÇ Çááøóåõ ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٩ ﴾

[ 027.009 ] ( MŞ )

 

[ 027.009 ] ( AY )

Ey Mûsa! Her şeye gâlib ve hikmet sahibi olan Allah benim.

[ 027.009 ] ( EO )

Ya Musâ! hakıkat bu: benim o azîz, hakîm Allah.

[ 027.009 ] ( ES )

Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!

[ 027.009 ] ( NQ )

O Musa (Moses)! Verily! It is I, Allah, the All-Mighty, the All-Wise.
 

[ 027.010 ] ( KK )

æóÃóáúÞö ÚóÕóÇßó ÝóáóãøóÇ ÑóÂåóÇ ÊóåúÊóÒøõ ßóÃóäøóåóÇ ÌóÇäøñ æóáøóì ãõÏúÈöÑðÇ æóáóãú íõÚóÞøöÈú íóÇãõæÓóì áÇó ÊóÎóÝú Åöäøöí áÇó íóÎóÇÝõ áóÏóíøó ÇáúãõÑúÓóáõæäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 027.010 ] ( MŞ )

 

[ 027.010 ] ( AY )

Asânı bırak! (bırakınca) onu, çevik bir yılan gibi hareket ediyor hâlde gördüğü zaman, dönüp kaçtı ve arkasına bakmadı. Ey Mûsa! Korkma; benim izzet huzurumda, peygamber olanlar korkmaz.

[ 027.010 ] ( EO )

Ve bırak asanı, derken onu çevik bir yılan gibi ihtizaz ediyor görüverince dönüb geri kaçtı ve arkasından bakmadı, ya Musâ, korma, zira benim, korkmaz yanımda Resul olanlar.

[ 027.010 ] ( ES )

Asânı at! (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz."

[ 027.010 ] ( NQ )

And throw down your stick!" But when he saw it moving as if it were a snake, he turned in flight, and did not look back. (It was said): "O Musa (Moses)! Fear not, verily! The Messengers fear not in front of Me.

[ 027.011 ] ( KK )

ÅöáÇøó ãóäú Ùóáóãó Ëõãøó ÈóÏøóáó ÍõÓúäðÇ ÈóÚúÏó ÓõæÁò ÝóÅöäøöí ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١١ ﴾

[ 027.011 ] ( MŞ )

 

[ 027.011 ] ( AY )

Ancak zulmeden müstesna. Sonra da kötülüğün arkasından iyiliğe dönen (tevbe eden) için muhakkak ki ben Gafûr’um= bağışlayıcıyım, Rahîm’im= çok merhametliyim.

[ 027.011 ] ( EO )

Ancak zulmeden sonra da kötülüğün arkasından güzelliğe tebdil eyliyen başka, ona da ben gafûr, rahîmim.

[ 027.011 ] ( ES )

Ancak, kim haksızlık yapar, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.

[ 027.011 ] ( NQ )

Except him who has done wrong and afterwards has changed evil for good, then surely, I am Oft-Forgiving, Most Merciful.
 

[ 027.012 ] ( KK )

æóÃóÏúÎöáú íóÏóßó Ýöí ÌóíúÈößó ÊóÎúÑõÌú ÈóíúÖóÇÁó ãöäú ÛóíúÑö ÓõæÁò Ýöí ÊöÓúÚö ÂíóÇÊò Åöáóì ÝöÑúÚóæúäó æóÞóæúãöåö Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ ÞóæúãðÇ ÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 027.012 ] ( MŞ )

 

[ 027.012 ] ( AY )

Elini koynuna sok, (sonra) lekesiz bembeyaz çıksın da dokuz mûcize ile beraber Fir'avun’a ve onun (kıpt) kavmine git. Çünkü onlar kâfirler topluluğudur.”

[ 027.012 ] ( EO )

Bir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Fir'avne ve kavmına, çünkü onlar fasık bir kavm oldular.

[ 027.012 ] ( ES )

Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git), çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.

[ 027.012 ] ( NQ )

And put your hand into your bosom, it will come forth white without hurt. (These are) among the nine signs (you will take) to Fir'aun (Pharaoh) and his people, they are a people who are the Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah).

[ 027.013 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁóÊúåõãú ÂíóÇÊõäóÇ ãõÈúÕöÑóÉð ÞóÇáõæÇ åóÐóÇ ÓöÍúÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٣ ﴾

[ 027.013 ] ( MŞ )

 

[ 027.013 ] ( AY )

Vaktaki mûcizelerimiz açık olarak onlara geldi: “ Bu meydanda bir sihirdir.” dediler.

[ 027.013 ] ( EO )

Bu suretle âyetlerimiz hakıkati gözlerine sokarak vardığı vakıt onlara bu apaçık bir sihir dediler.

[ 027.013 ] ( ES )

Bu şekilde âyetlerimiz onların gözleri önüne serilince, "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.

[ 027.013 ] ( NQ )

But when Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) came to them, clear to see, they said: "This is a manifest magic."

[ 027.014 ] ( KK )

æóÌóÍóÏõæÇ ÈöåóÇ æóÇÓúÊóíúÞóäóÊúåóÇ ÃóäúÝõÓõåõãú ÙõáúãðÇ æóÚõáõæøðÇ ÝóÇäúÙõÑú ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 027.014 ] ( MŞ )

 

[ 027.014 ] ( AY )

(Mûcizelerin Allah tarafından olduğunu) kalpleriyle yakînen bildikleri hâlde, nefislerine zulüm yaparak ve kibrederek bütün mûcizeleri (açıktan) inkâr ettiler. Ey Resûlüm, bak ki müfsidlerin (kâfirlerin) akıbeti nasıl oldu! (Nasıl boğulup gittiler!...)

[ 027.014 ] ( EO )

Ve nefisleri yakîn hasıl ettiği halde mücerred zulm-ü kibirden onlara cehudluk ettiler, fakat bak o müfsidlerin akıbeti nasıl oldu?

[ 027.014 ] ( ES )

Ve vicdanları bunlar(ın doğruluğun)a tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!

[ 027.014 ] ( NQ )

And they belied them (those Ayat) wrongfully and arrogantly, though their ownselves were convinced thereof [i.e. those (Ayat) are from Allah, and Musa (Moses) is the Messenger of Allah in truth, but they disliked to obey Musa (Moses), and hated to believe in his Message of Monotheism]. So see what was the end of the Mufsidun (disbelievers, disobedient to Allah, evil-doers, liars.).

[ 027.015 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ÏóÇæõæÏó æóÓõáóíúãóÇäó ÚöáúãðÇ æóÞóÇáÇó ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÇáøóÐöí ÝóÖøóáóäóÇ Úóáóì ßóËöíÑò ãöäú ÚöÈóÇÏöåö ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 027.015 ] ( MŞ )

 

[ 027.015 ] ( AY )

Gerçekten biz, Dâvûd’a ve Süleyman’a bir ilim verdik de onlar şöyle dediler: “Hamd olsun O Allah’a ki, bizi mü'min kullarından çoğu üzerine üstün kıldı.”

[ 027.015 ] ( EO )

Şanım hakkı için Davûda ve Süleymana bir ılim verdik, ikisi de hamd o Allaha ki, dediler: bizi mü'min kullarından bir çoğunun üzerine tafdıyl buyurdu.

[ 027.015 ] ( ES )

Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. Onlar: "Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun" dediler.

[ 027.015 ] ( NQ )

And indeed We gave knowledge to Dawud (David) and Sulaiman (Solomon), and they both said: "All the praises and thanks be to Allah, Who has preferred us above many of His believing slaves!"

[ 027.016 ] ( KK )

æóæóÑöËó ÓõáóíúãóÇäõ ÏóÇæõæÏó æóÞóÇáó íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÚõáøöãúäóÇ ãóäúØöÞó ÇáØøóíúÑö æóÃõæÊöíäóÇ ãöäú ßõáøö ÔóíúÁò Åöäøó åóÐóÇ áóåõæó ÇáúÝóÖúáõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ١٦ ﴾

[ 027.016 ] ( MŞ )

 

[ 027.016 ] ( AY )

Süleyman, (babası) Dâvûd’a vâris oldu (onun nübüvvet ve ilmi kendisine geçti) de dedi ki: “ Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi; hem de bize her şeyden (bütün nimetlerden) verildi. Şüphesiz ki bu, açık bir üstünlüktür.”

[ 027.016 ] ( EO )

Ve Süleyman Davûda varis olup ey nâs, didi: bize mantıkuttayr (kuş dili) ta'lim buyuruldu, hem bize her şeyden verildi, şübhesiz ki bu her halde o fazlı mübîn.

[ 027.016 ] ( ES )

Süleyman Davud'a varis olup dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur."

[ 027.016 ] ( NQ )

And Sulaiman (Solomon) inherited (the knowledge of) Dawud (David). He said: "O mankind! We have been taught the language of birds, and on us have been bestowed all things. This, verily, is an evident grace (from Allah)."

[ 027.017 ] ( KK )

æóÍõÔöÑó áöÓõáóíúãóÇäó ÌõäõæÏõåõ ãöäó ÇáúÌöäøö æóÇáúÇöäúÓö æóÇáØøóíúÑö Ýóåõãú íõæÒóÚõæäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 027.017 ] ( MŞ )

 

[ 027.017 ] ( AY )

Bir de Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı. Bütün bunlar sevk ve idare ediliyorlardı.

[ 027.017 ] ( EO )

Hem Süleymana Cinn-ü İns ve tuyurdan orduları toplandı, hep bunlar zabt-u idare olunuyorlardı.

[ 027.017 ] ( ES )

Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman'ın hizmetinde toplandı, hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevkediliyordu.

[ 027.017 ] ( NQ )

And there were gathered before Sulaiman (Solomon) his hosts of jinns and men, and birds, and they all were set in battle order (marching forwards).

[ 027.018 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÃóÊóæúÇ Úóáóì æóÇÏöí Çáäøóãúáö ÞóÇáóÊú äóãúáóÉñ íóÇÃóíøõåóÇ Çáäøóãúáõ ÇÏúÎõáõæÇ ãóÓóÇßöäóßõãú áÇó íóÍúØöãóäøóßõãú ÓõáóíúãóÇäõ æóÌõäõæÏõåõ æóåõãú áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 027.018 ] ( MŞ )

 

[ 027.018 ] ( AY )

Nihâyet (Süleyman ve ordusu Şam’daki karıncası bol) Karınca Vadisine vardıkları zaman, (karıncaların beyi olan) bir karınca şöyle dedi: “ Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu sizi farketmiyerek kırıp ezmesin.”

[ 027.018 ] ( EO )

Hattâ karınca deresi üzerine vardıklarında bir karınca şöyle dedi: ey karıncalar, haydin meskenlerinize girin, Süleyman ve ordusu sizi farketmiyerek kırıp geçirmesin.

[ 027.018 ] ( ES )

Nihayet karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!" dedi.

[ 027.018 ] ( NQ )

Till, when they came to the valley of the ants, one of the ants said: "O ants! Enter your dwellings, lest Sulaiman (Solomon) and his hosts crush you, while they perceive not."

[ 027.019 ] ( KK )

ÝóÊóÈóÓøóãó ÖóÇÍößðÇ ãöäú ÞóæúáöåóÇ æóÞóÇáó ÑóÈøö ÃóæúÒöÚúäöí Ãóäú ÃóÔúßõÑó äöÚúãóÊóßó ÇáøóÊöí ÃóäúÚóãúÊó Úóáóíøó æóÚóáóì æóÇáöÏóíøó æóÃóäú ÃóÚúãóáó ÕóÇáöÍðÇ ÊóÑúÖóÇåõ æóÃóÏúÎöáúäöí ÈöÑóÍúãóÊößó Ýöí ÚöÈóÇÏößó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 027.019 ] ( MŞ )

 

[ 027.019 ] ( AY )

(Karıncaların konuştuğu sözü anlıyan Süleyman) karıncanın bu sözünden gülercesine tebessüm etti ve şöyle dedi: “ Ey Rabbim! Bana ilham et ki, hem bana, hem de ebeveynime ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın iyi bir amel yapayım. Beni de rahmetinle Sâlih kullarının arasına (cennete) koy.”

[ 027.019 ] ( EO )

O da bunun sözünden gülercesine tebessüm etti de ya rabb! Dedi: beni nefsime zâbıt kıl ki bana ve valideynime in'am buyurduğun ni'metine şükredeyim ve razı olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle salih kulların miyanına idhal buyur.

[ 027.019 ] ( ES )

(Süleyman) onun sözüne gülümseyerek dedi ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat."

[ 027.019 ] ( NQ )

So he [Sulaiman (Solomon)] smiled, amused at her speech and said: "My Lord! Inspire and bestow upon me the power and ability that I may be grateful for Your Favours which You have bestowed on me and on my parents, and that I may do righteous good deeds that will please You, and admit me by Your Mercy among Your righteous slaves."

[ 027.020 ] ( KK )

æóÊóÝóÞøóÏó ÇáØøóíúÑó ÝóÞóÇáó ãóÇ áöíó áÇó ÃóÑóì ÇáúåõÏúåõÏó Ãóãú ßóÇäó ãöäó ÇáúÛóÇÆöÈöíäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 027.020 ] ( MŞ )

 

[ 027.020 ] ( AY )

Bir de Süleyman kuşları teftiş etti de şöyle dedi: “ Hüdhüd’ü niye (yerinde) göremiyorum, yoksa gaiblerden mi oldu?

[ 027.020 ] ( EO )

Bir de kuşları teftiş etti de bana dedi: ne oluyor hüdhüdü görmüyorum? Yoksa gaiblere mi karıştı?

[ 027.020 ] ( ES )

(Süleyman) Kuşları gözden geçirdikten sonra şöyle dedi: "Hüd-hüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?"

[ 027.020 ] ( NQ )

He inspected the birds, and said: "What is the matter that I see not the hoopoe? Or is he among the absentees?

[ 027.021 ] ( KK )

áóÇõÚóÐøöÈóäøóåõ ÚóÐóÇÈðÇ ÔóÏöíÏðÇ Ãóæú áóÇóÇÐúÈóÍóäøóåõ Ãóæú áóíóÃúÊöíóäøöí ÈöÓõáúØóÇäò ãõÈöíäò ﴿ ٢١ ﴾

[ 027.021 ] ( MŞ )

 

[ 027.021 ] ( AY )

Muhakkak sûrette ona şiddetli bir azap yapacağım veya boynunu keseceğim, yahut özrünü gösterecek açık bir delil bana getirir.”

[ 027.021 ] ( EO )

Elbette ona şiddetli bir azâb ederim veya boynunu keserim, yâhud da bana her halde açık, kuvvetli bir bürhan getirir.

[ 027.021 ] ( ES )

Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek, ya da onu şiddetli bir azaba uğratacağım, yahut boğazlıyacağım!

[ 027.021 ] ( NQ )

I will surely punish him with a severe torment, or slaughter him, unless he brings me a clear reason.

[ 027.022 ] ( KK )

ÝóãóßóËó ÛóíúÑó ÈóÚöíÏò ÝóÞóÇáó ÃóÍóØÊõ ÈöãóÇ áóãú ÊõÍöØú Èöåö æóÌöÆúÊõßó ãöäú ÓóÈóÅò ÈöäóÈóÅò íóÞöíäò ﴿ ٢٢ ﴾

[ 027.022 ] ( MŞ )

 

[ 027.022 ] ( AY )

Nihâyet bekledi, çok geçmeden Hüdhüd gelip şöyle dedi: “Ben senin bilmediğin bir şeyi bildim. Sana Sebe’den (Yemendeki bir kabile veya memleketten) çok sağlam ve iyi bir haber getirdim.

[ 027.022 ] ( EO )

Derken bekledi çok geçmeden geldi, ben, dedi: senin ihata etmediğin bir şey ihata eyledim ve sana Sebe'den sağlam bir haber getirdim.

[ 027.022 ] ( ES )

Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: "Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.

[ 027.022 ] ( NQ )

But the hoopoe stayed not long, he (came up and) said: "I have grasped (the knowledge of a thing) which you have not grasped and I have come to you from Saba' (Sheba) with true news.

[ 027.023 ] ( KK )

Åöäøöí æóÌóÏúÊõ ÇãúÑóÃóÉð Êóãúáößõåõãú æóÃõæÊöíóÊú ãöäú ßõáøö ÔóíúÁò æóáóåóÇ ÚóÑúÔñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 027.023 ] ( MŞ )

 

[ 027.023 ] ( AY )

Gerçekten ben bir kadın buldum, Sebe’ halkına padişahlık yapıyor, kendisine (padişahların muhtaç olduğu) her şey verilmiş. Muhteşem bir tahtı da var.

[ 027.023 ] ( EO )

Çünkü ben bir kadın buldum, onlara meliklik ediyor, kendisine her şeyden verilmiş, azametli bir tahtı da var.

[ 027.023 ] ( ES )

Gerçekten, onlara (Sebelilere) hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkan verilmiş ve büyük bir tahta sahip olan bir kadınla karşılaştım.

[ 027.023 ] ( NQ )

I found a woman ruling over them, and she has been given all things that could be possessed by any ruler of the earth, and she has a great throne.
 

[ 027.024 ] ( KK )

æóÌóÏúÊõåóÇ æóÞóæúãóåóÇ íóÓúÌõÏõæäó áöáÔøóãúÓö ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóÒóíøóäó áóåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÃóÚúãóÇáóåõãú ÝóÕóÏøóåõãú Úóäö ÇáÓøóÈöíáö Ýóåõãú áÇó íóåúÊóÏõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 027.024 ] ( MŞ )

 

[ 027.024 ] ( AY )

Onu ve kavmini, Allah’a değil, güneşe tapıyorlar buldum. Şeytan onlara amellerini süslü göstermiş, böylece kendilerini hak yoldan sapıtmış da doğru yola giremiyorlar.

[ 027.024 ] ( EO )

Onu ve kavmini buldum ki Allaha değil, Güneşe secde ediyorlar, Şeytan onlara amellerini yaldızlamış, bu suretle kendilerini yoldan sapıtmış da doğru gidemiyorlar.

[ 027.024 ] ( ES )

Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için hidayete giremiyorlar.

[ 027.024 ] ( NQ )

I found her and her people worshipping the sun instead of Allah, and Shaitan (Satan) has made their deeds fair-seeming to them, and has barred them from (Allah's) Way, so they have no guidance,"

[ 027.025 ] ( KK )

ÃóáÇó íóÓúÌõÏõæÇ áöáøóåö ÇáøóÐöí íõÎúÑöÌõ ÇáúÎóÈúÁó Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóíóÚúáóãõ ãóÇ ÊõÎúÝõæäó æóãóÇ ÊõÚúáöäõæäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 027.025 ] ( MŞ )

 

[ 027.025 ] ( AY )

(Şeytan onlara amellerini süslü gösterdi ki), göklerde ve yerde gizli olan yağmur ve nebatı meydana çıkaran, gizledikleri ve açıkladıkları şeylerin hepsini bilen Allah’a secde etmesinler.
(Dikkat! Secde âyetidir.)

[ 027.025 ] ( EO )

Allâha secde etmemeleri için o Allaha ki Göklerde ve Yerde gizliyi çıkarır ve neyi saklıyorlar, neyi açıklıyorlarsa bilir.

[ 027.025 ] ( ES )

Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmezler.

[ 027.025 ] ( NQ )

Al-La (this word has two interpretations) (A) [As Shaitan (Satan) has barred them from Allah's Way] so that they do not worship (prostrate before) Allah, or (B) So that they may worship (prostrate before) Allah, Who brings to light what is hidden in the heavens and the earth, and knows what you conceal and what you reveal. [Tafsir At-Tabari, Vol. 19, Page 149]

[ 027.026 ] ( KK )

Çóááøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÑóÈøõ ÇáúÚóÑúÔö ÇáúÚóÙöíãö ﴿ ٢٦ ﴾

[ 027.026 ] ( MŞ )

 

[ 027.026 ] ( AY )

Allah, O varlıktır ki, ondan başka bir ilâh yoktur; büyük arşın Rabbidir.”

[ 027.026 ] ( EO )

Allah, başka ilâh yok ancak o, o azîm Arşın sahibi o.

[ 027.026 ] ( ES )

(Halbuki) O büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tapılacak yoktur.

[ 027.026 ] ( NQ )

Allah, La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), the Lord of the Supreme Throne!

[ 027.027 ] ( KK )

ÞóÇáó ÓóäóäúÙõÑõ ÃóÕóÏóÞúÊó Ãóãú ßõäúÊó ãöäó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 027.027 ] ( MŞ )

 

[ 027.027 ] ( AY )

(Süleyman Hüdhüd adlı kuşa şöyle) dedi: “ Bakalım doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?

[ 027.027 ] ( EO )

Bakalım, dedi: sadık mısın yoksa yalancılardan mı oldun?

[ 027.027 ] ( ES )

(Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: "Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız."

[ 027.027 ] ( NQ )

[Sulaiman (Solomon)] said: "We shall see whether you speak the truth or you are (one) of the liars.

[ 027.028 ] ( KK )

ÇöÐúåóÈú ÈößöÊóÇÈöí åóÐóÇ ÝóÃóáúÞöåú Åöáóíúåöãú Ëõãøó Êóæóáøó Úóäúåõãú ÝóÇäúÙõÑú ãóÇÐóÇ íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 027.028 ] ( MŞ )

 

[ 027.028 ] ( AY )

Bu mektubumu götür de bırak onlara. Sonra yanlarından çekil de bak, ne neticeye varacaklar.”

[ 027.028 ] ( EO )

Şu mektubumu götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar.

[ 027.028 ] ( ES )

Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de, ne sonuca varacaklarına bak.

[ 027.028 ] ( NQ )

Go you with this letter of mine, and deliver it to them, then draw back from them, and see what (answer) they return.

[ 027.029 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú íóÇÃóíøõåóÇ ÇáúãóáóÇõ Åöäøöí ÃõáúÞöíó Åöáóíøó ßöÊóÇÈñ ßóÑöíãñ ﴿ ٢٩ ﴾

[ 027.029 ] ( MŞ )

 

[ 027.029 ] ( AY )

(Sebe’ hükümdarı Belkıs kavmine) dedi ki: “ Ey seçkin topluluk! Bana çok iyi bir mektup bırakıldı.

[ 027.029 ] ( EO )

Kadın, ey a'yan dedi: bana bir mektub bırakıldı, bana çok mühim ve şayani terkim.

[ 027.029 ] ( ES )

(Süleyman'ın mektubunu alan Sebe melikesi): "Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı" dedi.

[ 027.029 ] ( NQ )

She said: "O chiefs! Verily! Here is delivered to me a noble letter,

[ 027.030 ] ( KK )

Åöäøóåõ ãöäú ÓõáóíúãóÇäó æóÅöäøóåõ ÈöÇöÓúãö Çááøóåö ÇáÑøóÍúãóÇäö ÇáÑøóÍöíãö ﴿ ٣٠ ﴾

[ 027.030 ] ( MŞ )

 

[ 027.030 ] ( AY )

O, muhakkak ki Süleyman’dandır ve o (mektubun ilk satırı) bismillâhirrahmânirrahîm’dir.

[ 027.030 ] ( EO )

Süleymandan ve, o Rahmân, rahîm Allahın ismiyle.

[ 027.030 ] ( ES )

Mektup Süleyman'dandır, Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla (başlamakta)dır. 

[ 027.030 ] ( NQ )

Verily! It is from Sulaiman (Solomon), and verily! It (reads): In the Name of Allah, the Most Beneficent, the Most Merciful;
 

[ 027.031 ] ( KK )

ÃóáÇøó ÊóÚúáõæÇ Úóáóíøó æóÃúÊõæäöí ãõÓúáöãöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 027.031 ] ( MŞ )

 

[ 027.031 ] ( AY )

(Sonra mektupta şöyle denilmektedir): Bana karşı baş kaldırmayın ve müslüman olarak bana gelin.

[ 027.031 ] ( EO )

Şöyle ki: bana karşı baş kaldırmayın ve müsliman olarak gelin bana!

[ 027.031 ] ( ES )

Bana karşı baş kaldırmayın, teslimiyet göstererek bana gelin diye (yazmaktadır).

[ 027.031 ] ( NQ )

Be you not exalted against me, but come to me as Muslims (true believers who submit to Allah with full submission)' "

[ 027.032 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú íóÇÃóíøõåóÇ ÇáúãóáóÇõ ÃóÝúÊõæäöí Ýöí ÃóãúÑöí ãóÇ ßõäúÊõ ÞóÇØöÚóÉð ÃóãúÑðÇ ÍóÊøóì ÊóÔúåóÏõæäö ﴿ ٣٢ ﴾

[ 027.032 ] ( MŞ )

 

[ 027.032 ] ( AY )

Ey seçkin topluluk! Bana bu işim hakkında bir fikir verin. Sizin görüşünüz olmadan ben hiç bir işi yapmış değilim.”

[ 027.032 ] ( EO )

Ey a'yan, dedi: bana emrimde bir fetvâ verin, sizin huzurunuz olmadan ben hiç bir emri kestirmiş değilim.

[ 027.032 ] ( ES )

(Sonra Melike) dedi ki: "Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam."

[ 027.032 ] ( NQ )

She said: "O chiefs! Advise me in (this) case of mine. I decide no case till you are present with me."

[ 027.033 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ äóÍúäõ ÃõæáõæÇ ÞõæøóÉò æóÃõæáõæÇ ÈóÃúÓò ÔóÏöíÏò æóÇáúÃóãúÑõ Åöáóíúßö ÝóÇäúÙõÑöí ãóÇÐóÇ ÊóÃúãõÑöíäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 027.033 ] ( MŞ )

 

[ 027.033 ] ( AY )

(Kavmin ileri gelenleri Belkıs’a şöyle) dediler: “ Biz, kuvvet sahibiyiz ve cesur savaşçıyız. Bununla beraber emir sana aiddir (savaş emrine de, sulh emrine de uyarız). Artık bak, ne emredeceksin.”

[ 027.033 ] ( EO )

Dediler: biz bir kuvvet sahibiyiz ve şiddetli harb ehliyiz, maamafih emir sana aiddir, bak ne ferman buyurursun.

[ 027.033 ] ( ES )

Onlar, şöyle cevap verdiler: "Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız, buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini düşün taşın."

[ 027.033 ] ( NQ )

They said: "We have great strength, and great ability for war, but it is for you to command; so think over what you will command."

[ 027.034 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú Åöäøó Çáúãõáõæßó ÅöÐóÇ ÏóÎóáõæÇ ÞóÑúíóÉð ÃóÝúÓóÏõæåóÇ æóÌóÚóáõæÇ ÃóÚöÒøóÉó ÃóåúáöåóÇ ÃóÐöáøóÉð æóßóÐóáößó íóÝúÚóáõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 027.034 ] ( MŞ )

 

[ 027.034 ] ( AY )

(Padişah Belkıs onlara şöyle) dedi: “ Doğrusu padişahlar, bir memlekete girdikleri zaman, orasını perişan ederler ve halkının şerefli kimselerini (öldürerek, esir ederek, mal ve mülklerini yağma ederek) zelil kılarlar. İşte bunlar da böyle yaparlar.

[ 027.034 ] ( EO )

Doğrusu, dedi: mülûk bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ehalisinin azîz olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar.

[ 027.034 ] ( ES )

Melike, "Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi orayı perişan ederler ve halkının ulularını hakir hâle getirirler. (Herhalde) Onlar da böyle yapacaklardır" dedi.

[ 027.034 ] ( NQ )

She said: "Verily! Kings, when they enter a town (country), they despoil it, and make the most honourable amongst its people low. And thus they do.

[ 027.035 ] ( KK )

æóÅöäøöí ãõÑúÓöáóÉñ Åöáóíúåöãú ÈöåóÏöíøóÉò ÝóäóÇÙöÑóÉñ Èöãó íóÑúÌöÚõ ÇáúãõÑúÓóáõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 027.035 ] ( MŞ )

 

[ 027.035 ] ( AY )

Ben onlara (Süleyman’a) bir (heyetle) hediye göndereyim de bakayım, elçiler ne ile dönecekler (hediyem kabul mü edilecek, yoksa red mi edilecek)?”

[ 027.035 ] ( EO )

Ben ise onlara hediyye ile bir hey'et göndereceğim de bakacağım sefîrler ne ile dönecekler.

[ 027.035 ] ( ES )

Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler.

[ 027.035 ] ( NQ )

But verily! I am going to send him a present, and see with what (answer) the messengers return.

[ 027.036 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁó ÓõáóíúãóÇäó ÞóÇáó ÃóÊõãöÏøõæäóäö ÈöãóÇáò ÝóãóÇ ÂÊóÇäöíó Çááøóåõ ÎóíúÑñ ãöãøóÇ ÂÊóÇßõãú Èóáú ÃóäúÊõãú ÈöåóÏöíøóÊößõãú ÊóÝúÑóÍõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 027.036 ] ( MŞ )

 

[ 027.036 ] ( AY )

Bunun üzerine gönderilen hediye Süleyman’a vardığı zaman, Süleyman dedi ki: “ Siz, bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Bakın, Allah’ın bana verdiği (mülk ve nübüvvet), size verdiğinden daha hayırlı ve faziletlidir. Doğrusu siz hediyenize güvenip ferahlık duyuyorsunuz.

[ 027.036 ] ( EO )

Bunun üzerine gönderilen Süleymana vardığı vakıt siz, dedi: mal ile bana imdad mı ediyorsunuz? Bakın Allahın bana verdiği size verdiğinden daha iyi, hayır siz hediyyenize güveniyorsunuz.

[ 027.036 ] ( ES )

(Elçiler, hediyelerle) gelince Süleyman şöyle dedi: "Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz."

[ 027.036 ] ( NQ )

So when (the messengers with the present) came to Sulaiman (Solomon), he said: "Will you help me in wealth? What Allah has given me is better than that which He has given you! Nay, you rejoice in your gift!"

[ 027.037 ] ( KK )

ÇöÑúÌöÚú Åöáóíúåöãú ÝóáóäóÃúÊöíóäøóåõãú ÈöÌõäõæÏò áÇó ÞöÈóáó áóåõãú ÈöåóÇ æóáóäõÎúÑöÌóäøóåõãú ãöäúåóÇ ÃóÐöáøóÉð æóåõãú ÕóÇÛöÑõæäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 027.037 ] ( MŞ )

 

[ 027.037 ] ( AY )

(Ey heyet reisi, hediyelerinle) dön o padişaha (Belkıs’a) ve kavmine... Vallahi, karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da, oradan (Sebe’den) kendilerini zilletler içinde hor oldukları hâlde çıkarırım.”

[ 027.037 ] ( EO )

Dön onlara, vallahi karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da oradan kendilerini zilletler içinde hor, hakıyr oldukları halde çıkarırım.

[ 027.037 ] ( ES )

(Ey elçi) Onlara var (söyle); iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları, muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!

[ 027.037 ] ( NQ )

[Then Sulaiman (Solomon) said to the chief of her messengers who brought the present]: "Go back to them. We verily shall come to them with hosts that they cannot resist, and we shall drive them out from there in disgrace, and they will be abased."

[ 027.038 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÃóíøõåóÇ ÇáúãóáóÇõ Ãóíøõßõãú íóÃúÊöíäöí ÈöÚóÑúÔöåóÇ ÞóÈúáó Ãóäú íóÃúÊõæäöí ãõÓúáöãöíäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 027.038 ] ( MŞ )

 

[ 027.038 ] ( AY )

(Sonra Süleyman, kavminin ileri gelenlerine şöyle) dedi: “ Ey seçkin topluluk! Onlar (Belkıs ve kavmi), bana müslüman olarak gelmezden önce onun (Belkıs’ın) tahtını hanginiz bana getirir?”

[ 027.038 ] ( EO )

Ey hey'et, dedi: kendileri teslim olarak bana gelmezden evvel o kadının tahtını bana kim getirir?

[ 027.038 ] ( ES )

(Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?

[ 027.038 ] ( NQ )

He said: "O chiefs! Which of you can bring me her throne before they come to me surrendering themselves in obedience?"

[ 027.039 ] ( KK )

ÞóÇáó ÚöÝúÑöíÊñ ãöäó ÇáúÌöäøö ÃóäóÇ ÂÊöíßó Èöåö ÞóÈúáó Ãóäú ÊóÞõæãó ãöäú ãóÞóÇãößó æóÅöäøöí Úóáóíúåö áóÞóæöíøñ Ãóãöíäñ ﴿ ٣٩ ﴾

[ 027.039 ] ( MŞ )

 

[ 027.039 ] ( AY )

Cinlerden bir ifrît (kuvvetli ve becerikli olan biri şöyle) dedi: “ - Sen yerinden kalkmadan önce, ben o tahtı sana getiririm. Muhakkak onu taşımağa gücü yetib (onu) zayi etmiyen güvenilir bir kimseyim.”

[ 027.039 ] ( EO )

Cinden bir ıfrit, ben, dedi: onu sana sen makamından kalkmazdan evvel getiririm ve her halde ben buna karşı kuvvetli bir emînim.

[ 027.039 ] ( ES )

Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi.

[ 027.039 ] ( NQ )

An Ifrit (strong) from the jinns said: "I will bring it to you before you rise from your place (council). And verily, I am indeed strong, and trustworthy for such work."

[ 027.040 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇáøóÐöí ÚöäúÏóåõ Úöáúãñ ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö ÃóäóÇ ÂÊöíßó Èöåö ÞóÈúáó Ãóäú íóÑúÊóÏøó Åöáóíúßó ØóÑúÝõßó ÝóáóãøóÇ ÑóÂåõ ãõÓúÊóÞöÑøðÇ ÚöäúÏóåõ ÞóÇáó åóÐóÇ ãöäú ÝóÖúáö ÑóÈøöí áöíóÈúáõæóäöí ÃóÃóÔúßõÑõ Ãóãú ÃóßúÝõÑõ æóãóäú ÔóßóÑó ÝóÅöäøóãóÇ íóÔúßõÑõ áöäóÝúÓöåö æóãóäú ßóÝóÑó ÝóÅöäøó ÑóÈøöí Ûóäöíøñ ßóÑöíãñ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 027.040 ] ( MŞ )

 

[ 027.040 ] ( AY )

Kendinde ilâhî kitaptan bir ilim bulunan bir (melek) dedi ki; “Ben gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm.” Derken Süleyman, tahtı yanında duruyor görünce dedi ki; “ Bu, rabbimin fazlındandır; beni imtihan etmek içindir: Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım? Kim şükrederse, ancak kendi menfaatine şükreder; kim de nankörlük ederse, muhakkak ki rabbim onun şükrüne muhtaç değildir, ona yine de nimet verir.”

[ 027.040 ] ( EO )

Nezdinde kitabdan bir ılim bulunan zat ise: ben dedi: onu sana gözünü kırpmadan evvel getiririm, derken onu yanında duruyor görünce: bu rabbımın fazlından, dedi: beni imtihan için ki şükür mü edeceğim? Yoksa küfran mı? Her kim şükr ederse sırf kendi lehine eder, her kim de küfranda bulunursa şübhe yok ki rabbım ganiydir kerîmdir.

[ 027.040 ] ( ES )

Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce, "Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir."

[ 027.040 ] ( NQ )

One with whom was knowledge of the Scripture said: "I will bring it to you within the twinkling of an eye!" then when [Sulaiman (Solomon)] saw it placed before him, he said: "This is by the Grace of my Lord to test me whether I am grateful or ungrateful! And whoever is grateful, truly, his gratitude is for (the good of) his ownself, and whoever is ungrateful, (he is ungrateful only for the loss of his ownself). Certainly! My Lord is Rich (Free of all wants), Bountiful."

[ 027.041 ] ( KK )

ÞóÇáó äóßöøÑõæÇ áóåóÇ ÚóÑúÔóåóÇ äóäúÙõÑú ÃóÊóåúÊóÏöí Ãóãú Êóßõæäõ ãöäó ÇáøóÐöíäó áÇó íóåúÊóÏõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 027.041 ] ( MŞ )

 

[ 027.041 ] ( AY )

Süleyman dedi ki: “ Onun (Belkıs’ın) tahtını tanınmaz hale getirin; bakalım, tanıyacak mı, yoksa tanımıyanlardan mı olacak?”

[ 027.041 ] ( EO )

Ona, dedi: tahtını başkalaştırın bakalım hakıkati tanıyacak mı? Yoksa tanımazlardan mı olacak?

[ 027.041 ] ( ES )

(Süleyman devamla) dedi ki: "Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?"

[ 027.041 ] ( NQ )

He said: "Disguise her throne for her that we may see whether she will be guided (to recognise her throne), or she will be one of those not guided."

[ 027.042 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁóÊú Þöíáó ÃóåóßóÐóÇ ÚóÑúÔõßö ÞóÇáóÊú ßóÃóäøóåõ åõæó æóÃõæÊöíäóÇ ÇáúÚöáúãó ãöäú ÞóÈúáöåóÇ æóßõäøóÇ ãõÓúáöãöíäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 027.042 ] ( MŞ )

 

[ 027.042 ] ( AY )

Vakta ki (Belkıs) geldi, ona denildi ki: “ Böyle mi senin tahtın?” (Belkıs şöyle) dedi: “ Sanki odur. Bununla beraber bize bu taht mûcizesinden önce (peygamberliğine delâlet eden Hüdhüd mûcizesi ile) ilim verildi ve müslüman olduk.”

[ 027.042 ] ( EO )

Binaenaleyh geldiğinde böyle mi senin tahtın? Denildi, sanki o, maamafih bize ondan önce ılim verildi müsliman olduk dedi.

[ 027.042 ] ( ES )

Melike gelince, "Senin tahtın da böyle mi?" dendi. O şöyle cevap verdi: "Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik."

[ 027.042 ] ( NQ )

So when she came, it was said (to her): "Is your throne like this?" She said: "(It is) as though it were the very same." And [Sulaiman (Solomon) said]: "Knowledge was bestowed on us before her, and we were submitted to Allah (in Islam as Muslims before her)."

[ 027.043 ] ( KK )

æóÕóÏøóåóÇ ãóÇ ßóÇäóÊú ÊóÚúÈõÏõ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÅöäøóåóÇ ßóÇäóÊú ãöäú Þóæúãò ßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 027.043 ] ( MŞ )

 

[ 027.043 ] ( AY )

(Daha evvel Belkıs’ın) Allah’dan başka tapmış olduğu şey, müslüman olmasına engel olmuştu (yahut Süleyman, onu, daha önce Allah’dan başka taptığı şeyden alıkoydu, güneşe taptırmadı). Çünkü o, kâfirler kavminden idi.

[ 027.043 ] ( EO )

Mukaddemâ Allahdan başka taptığı şeyler ona mâni' olmuştu çünkü kâfir bir kavmden idi.

[ 027.043 ] ( ES )

O'nu, Allah'tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı bir kavimdendi.

[ 027.043 ] ( NQ )

And that which she used to worship besides Allah has prevented her (from Islam), for she was of a disbelieving people.

[ 027.044 ] ( KK )

Þöíáó áóåóÇ ÇÏúÎõáöí ÇáÕøóÑúÍó ÝóáóãøóÇ ÑóÃóÊúåõ ÍóÓöÈóÊúåõ áõÌøóÉð æóßóÔóÝóÊú Úóäú ÓóÇÞóíúåóÇ ÞóÇáó Åöäøóåõ ÕóÑúÍñ ãõãóÑøóÏñ ãöäú ÞóæóÇÑöíÑó ÞóÇáóÊú ÑóÈøö Åöäøöí ÙóáóãúÊõ äóÝúÓöí æóÃóÓúáóãúÊõ ãóÚó ÓõáóíúãóÇäó áöáøóåö ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 027.044 ] ( MŞ )

 

[ 027.044 ] ( AY )

Ona (Belkıs’a şöyle) denildi: “ Saray’a gir.” (Süleyman tarafından yaptırılan sarayın giriş yerine, daha önce cam konulmuş olup altından su akıtılmakta olduğundan Belkıs) bunu görünce derin bir su zannetti ve (ıslanmasın diye) elbiselerini kaldırarak bacaklarından (bir miktar) açtı. Süleyman dedi ki:(Ey Belkıs bacaklarını ört) o, camdan yapılmış şeffaf bir saraydır. (Belkıs şöyle) dedi: “ Ey Rabbim, gerçekten ben (önceden) nefsime zulmetmişim. Şimdi Süleyman’ın beraberliğinde âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olup müslüman oldum.”

[ 027.044 ] ( EO )

Köşke gir denildi ona, derken onu görünce derin bir susandı ve paçalarından çemrendi, Süleyman, o dedi: mücellâ bir köşk, sırçadan, kadın ya rabb! Dedi: hakıkaten ben evvel nefsime zulmetmişim, şimdi Süleymanın maıyyetinde teslim oldum Allaha, o rabbül'âlemine.

[ 027.044 ] ( ES )

Ona "köşke gir!" dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini çekti. Süleyman "Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir" dedi. Melike dedi ki: "Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmiştim. Süleyman'ın maiyyetinde, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."

[ 027.044 ] ( NQ )

It was said to her: "Enter As-Sarh" [(a glass surface with water underneath it) or a palace], but when she saw it, she thought it was a pool, and she (tucked up her clothes) uncovering her legs, Sulaiman (Solomon) said: "Verily, it is Sarh [(a glass surface with water underneath it) or a palace] paved smooth with slab of glass." She said: "My Lord! Verily, I have wronged myself, and I submit (in Islam, together with Sulaiman (Solomon), to Allah, the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists)."

[ 027.045 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ Åöáóì ËóãõæÏó ÃóÎóÇåõãú ÕóÇáöÍðÇ Ãóäö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ÝóÅöÐóÇ åõãú ÝóÑöíÞóÇäö íóÎúÊóÕöãõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 027.045 ] ( MŞ )

 

[ 027.045 ] ( AY )

Gerçekten biz Semûd kavmine, Allah’a ibâdet edin diye, kardeşleri Sâlih’i peygamber göndermiştik. Bir de baksın, onlar iki fırka olup çekişiyorlar (kimi mü'min olmuş, kimi kâfir. Her biri hak üzere olduğunu iddia ediyor).

[ 027.045 ] ( EO )

Celâlim hakkı için, Allaha ıbadet edin diye, Semûda da kardeşleri Salihi göndermiştik, derken bunlar iki fırka oldular çekişiyorlardı.

[ 027.045 ] ( ES )

Andolsun ki, Allah'a ibadet edin diye Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler.

[ 027.045 ] ( NQ )

And indeed We sent to Thamud their brother Salih (Saleh), saying: "Worship Allah (Alone and none else). Then look! They became two parties (believers and disbelievers) quarreling with each other."

[ 027.046 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÞóæúãö áöãó ÊóÓúÊóÚúÌöáõæäó ÈöÇáÓøóíøöÆóÉö ÞóÈúáó ÇáúÍóÓóäóÉö áóæúáÇó ÊóÓúÊóÛúÝöÑõæäó Çááøóåó áóÚóáøóßõãú ÊõÑúÍóãõæäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 027.046 ] ( MŞ )

 

[ 027.046 ] ( AY )

(Sâlih onlara şöyle) dedi: “ Ey benim kavmim! Niçin tevbeden önce azabı çabuk istiyorsunuz? Ne olur, Allah’dan mağfiret dileseniz, belki merhamet olunursunuz.”

[ 027.046 ] ( EO )

ey benim kavmim! Dedi: niçin haseneden önce seyyieyi iviyorsunuz? Ne olur Allaha istiğfar etseniz, belki rahmetine nâil olursunuz.

[ 027.046 ] ( ES )

Salih dedi ki: "Ey benim kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Ne olur Allah'a istiğfar etseniz, belki rahmetine ulaşırdınız."

[ 027.046 ] ( NQ )

He said: "O my people! Why do you seek to hasten the evil (torment) before the good (Allah's Mercy)? Why seek you not the Forgiveness of Allah, that you may receive mercy?"

[ 027.047 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÇØøóíøóÑúäóÇ Èößó æóÈöãóäú ãóÚóßó ÞóÇáó ØóÇÆöÑõßõãú ÚöäúÏó Çááøóåö Èóáú ÃóäúÊõãú Þóæúãñ ÊõÝúÊóäõæäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 027.047 ] ( MŞ )

 

[ 027.047 ] ( AY )

(Onlar peygambere) dediler ki: “ Biz, sen ve beraberindekilerle (mü'minlerle) uğursuzluğa uğradık, (başımıza çeşitli musibetler geldi)”. Sâlih onlara şöyle dedi: “ Size gelen uğursuzluk, Allah katında takdir edilmiştir. Doğrusu siz, imtihana çekilen bir kavimsiniz.”

[ 027.047 ] ( EO )

Biz, sen ve maıyyetindekiler ile teşe'üm ettik dediler, sizin dedi: şeâmetinizin sebebi Allaha ma'lûm doğrusu siz öyle bir kavmsiniz ki imtihan olunuyorsunuz.

[ 027.047 ] ( ES )

Cevap verdiler: "Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık." Salih: "Size çöken uğursuzluk (sebebi) Allah katında (yazılı)-dır. Belki siz imtihana çekilen bir kavimsiniz" dedi.

[ 027.047 ] ( NQ )

They said: "We augur ill omen from you and those with you." He said: "Your ill omen is with Allah; nay, but you are a people that are being tested."

[ 027.048 ] ( KK )

æóßóÇäó Ýöí ÇáúãóÏöíäóÉö ÊöÓúÚóÉõ ÑóåúØò íõÝúÓöÏõæäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó íõÕúáöÍõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 027.048 ] ( MŞ )

 

[ 027.048 ] ( AY )

O (Semûd kavminin bulunduğu Hicr adlı) şehirde dokuz kimse vardı ki, bunlar yeryüzünde fesad çıkarıyorlar, iyiliğe yanaşmıyorlardı.

[ 027.048 ] ( EO )

Şehirde dokuz çete vardı, hep Arzda fesad yaparlar, salâha yaramazlardı.

[ 027.048 ] ( ES )

O şehirde dokuz çete vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.

[ 027.048 ] ( NQ )

And there were in the city nine men (from the sons of their chiefs), who made mischief in the land, and would not reform.

[ 027.049 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÊóÞóÇÓóãõæÇ ÈöÇááøóåö áóäõÈóíøöÊóäøóåõ æóÃóåúáóåõ Ëõãøó áóäóÞõæáóäøó áöæóáöíøöåö ãóÇ ÔóåöÏúäóÇ ãóåúáößó Ãóåúáöåö æóÅöäøóÇ áóÕóÇÏöÞõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 027.049 ] ( MŞ )

 

[ 027.049 ] ( AY )

Allah’a yeminleşerek şöyle dediler: “ - Sâlih’e ve ailesine (kendisine îman edenlere) muhakkak bir gece baskını yapalım (onları öldürelim), sonra geride kalan akrabasına yeminle diyelim ki, biz onun ehlinin helâkinde bulunmadık, gerçekten biz doğru söyliyenleriz.”

[ 027.049 ] ( EO )

Allaha yeminleşerek kavlettiler, and olsun ona ve ehline bir gece baskını yapalım, sonra da veliysine: yemîn edelim biz onun helâkine şâhid olmadık diyelim, şübhesiz sözümüz sözdür, sadıkızdır dediler.

[ 027.049 ] ( ES )

Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: "Gece ona ve ailesine baskın yapalım; sonra da velisine, 'Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz' diyelim."

[ 027.049 ] ( NQ )

They said: "Swear one to another by Allah that we shall make a secret night attack on him and his household, and afterwards we will surely say to his near relatives: 'We witnessed not the destruction of his household, and verily! We are telling the truth.'"

[ 027.050 ] ( KK )

æóãóßóÑõæÇ ãóßúÑðÇ æóãóßóÑúäóÇ ãóßúÑðÇ æóåõãú áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 027.050 ] ( MŞ )

 

[ 027.050 ] ( AY )

Böyle bir hile kurdular. Biz de, onların haberi olmadan hilelerinin cezasını verdik (kendilerini helâk ettik).

[ 027.050 ] ( EO )

Böyle bir mekir kurdular, halbuki haberleri yok biz de bir mekir kurmuştuk.

[ 027.050 ] ( ES )

Onlar böyle bir tuzak kurdular, biz de kendileri farkında olmadan onların planlarını altüst ettik.

[ 027.050 ] ( NQ )

So they plotted a plot, and We planned a plan, while they perceived not.

[ 027.051 ] ( KK )

ÝóÇäúÙõÑú ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ãóßúÑöåöãú ÃóäøóÇ ÏóãøóÑúäóÇåõãú æóÞóæúãóåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 027.051 ] ( MŞ )

 

[ 027.051 ] ( AY )

Ey Resûlüm, şimdi bak ki, hilelerinin akıbeti nasıl oldu!... Hem (o imansızların) kendilerini, hem de kavimlerini toptan helâk ettik.

[ 027.051 ] ( EO )

Şimdi bak! mekirlerinin akıbeti nasıl oldu? Kendileri ve kavimlerini toptan tedmir ediverdik.

[ 027.051 ] ( ES )

İşte bak! Tuzaklarının akibeti nice oldu: Onları da, kavimlerini de toptan helak ettik.

[ 027.051 ] ( NQ )

Then see how was the end of their plot! Verily! We destroyed them and their nation, all together.

[ 027.052 ] ( KK )

ÝóÊöáúßó ÈõíõæÊõåõãú ÎóÇæöíóÉð ÈöãóÇ ÙóáóãõæÇ Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöÞóæúãò íóÚúáóãõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 027.052 ] ( MŞ )

 

[ 027.052 ] ( AY )

İşte küfürleri yüzünden çökmüş, harabeye dönmüş evleri! Muhakkak ki bunda, kudretimizi bilen bir kavim için ibret alacak bir alâmet var.

[ 027.052 ] ( EO )

Daha: evleri çökmüş zulümleri yüzünden bomboş, şübhe yok bunda ılim şanından olan bir kavm için ıbret alacak bir âyet var.

[ 027.052 ] ( ES )

İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.

[ 027.052 ] ( NQ )

These are their houses in utter ruin, for they did wrong. Verily, in this is indeed an Ayah (a lesson or a sign) for people who know.

[ 027.053 ] ( KK )

æóÃóäúÌóíúäóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóßóÇäõæÇ íóÊøóÞõæäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 027.053 ] ( MŞ )

 

[ 027.053 ] ( AY )

Hâlbuki îman edip de küfürden sakınanları kurtardık.

[ 027.053 ] ( EO )

Halbuki iyman edip korunur olanları necata çıkardık.

[ 027.053 ] ( ES )

İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.

[ 027.053 ] ( NQ )

And We saved those who believed, and used to fear Allah, and keep their duty to Him.

[ 027.054 ] ( KK )

æóáõæØðÇ ÅöÐú ÞóÇáó áöÞóæúãöåö ÃóÊóÃúÊõæäó ÇáúÝóÇÍöÔóÉó æóÃóäúÊõãú ÊõÈúÕöÑõæäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 027.054 ] ( MŞ )

 

[ 027.054 ] ( AY )

Lût’a da peygamberlik verdik. Kavmine şöyle demişti: “ Gözünüz göre göre (bilerek) hâlâ o kötülüğü yapacak mısınız?

[ 027.054 ] ( EO )

Lûta da risalet verdik, o vakıt ki kavmine demişti: siz gözünüz göre göre o fuhşu yapacaksınız ha?

[ 027.054 ] ( ES )

Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). O, kavmine şöyle demişti: "Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?"

[ 027.054 ] ( NQ )

And (remember) Lout (Lot)! When he said to his people . Do you commit Al-Fahishah (evil, great sin, every kind of unlawful sexual intercourse, sodomy, etc.) while you see (one another doing evil without any screen, etc.)?"

[ 027.055 ] ( KK )

ÃóÆöäøóßõãú áóÊóÃúÊõæäó ÇáÑøöÌóÇáó ÔóåúæóÉð ãöäú Ïõæäö ÇáäøöÓóÇÁö Èóáú ÃóäúÊõãú Þóæúãñ ÊóÌúåóáõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 027.055 ] ( MŞ )

 

[ 027.055 ] ( AY )

Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle mutlaka erkeklere mi gideceksiniz? Doğrusu siz, ne yaptığınızı bilmez bir kavimsiniz.

[ 027.055 ] ( EO )

Sahih siz kadınları bırakıp şehvet için mutlak erkekleremi gideceksiniz? Doğrusu siz ne yaptığınızı bilmez bir kavmsiniz.

[ 027.055 ] ( ES )

Siz ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!

[ 027.055 ] ( NQ )

Do you approach men in your lusts rather than women? Nay, but you are a people who behave senselessly.

[ 027.056 ] ( KK )

ÝóãóÇ ßóÇäó ÌóæóÇÈó Þóæúãöåö ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ ÃóÎúÑöÌõæÇ Âáó áõæØò ãöäú ÞóÑúíóÊößõãú Åöäøóåõãú ÃõäóÇÓñ íóÊóØóåøóÑõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 027.056 ] ( MŞ )

 

[ 027.056 ] ( AY )

Buna karşı, kavminin cevabı ancak şu olmuştur: “ Lût âilesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar (bizim yaptığımız işten son derece sakınıp) temizliğe gayret eden insanlardır.”

[ 027.056 ] ( EO )

Buna kavminin cevabı şu olmuştu: çıkarın şu Lût ailesini memleketinizden, çünkü onlar çok temizlik taslar kimseler, demişlerdi.

[ 027.056 ] ( ES )

Buna kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza onlar (bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.

[ 027.056 ] ( NQ )

There was no other answer given by his people except that they said: "Drive out the family of Lout (Lot) from your city. Verily, these are men who want to be clean and pure!"

[ 027.057 ] ( KK )

ÝóÃóäúÌóíúäóÇåõ æóÃóåúáóåõ ÅöáÇøó ÇãúÑóÃóÊóåõ ÞóÏøóÑúäóÇåóÇ ãöäó ÇáúÛóÇÈöÑöíäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 027.057 ] ( MŞ )

 

[ 027.057 ] ( AY )

Bunun üzerine biz de Lût’u ve âilesini kurtardık; ancak karısını geride kalanlardan (helâke uğrayanlardan) takdir ettik.

[ 027.057 ] ( EO )

Bunun üzerine onu ve ehlini necâta çıkardık ancak karısını kalanlardan takdir etmiştik.

[ 027.057 ] ( ES )

Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.

[ 027.057 ] ( NQ )

So We saved him and his family, except his wife. We destined her to be of those who remained behind.

[ 027.058 ] ( KK )

æóÃóãúØóÑúäóÇ Úóáóíúåöãú ãóØóÑðÇ ÝóÓóÇÁó ãóØóÑõ ÇáúãõäúÐóÑöíäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 027.058 ] ( MŞ )

 

[ 027.058 ] ( AY )

Onların üzerine öyle (taştan ibaret) bir yağmur yağdırdık ki!... O korkutulup da îman etmiyenlerin yağmuru ne kötüdür!...

[ 027.058 ] ( EO )

Ve onların üzerlerine öyle bir yağmur yağdırmıştık ki ne kötüdür o münzerîn yağmuru?

[ 027.058 ] ( ES )

Onların üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki, ne kötü idi uyarılanların yağmuru!

[ 027.058 ] ( NQ )

And We rained down on them a rain (of stones). So evil was the rain of those who were warned.

[ 027.059 ] ( KK )

Þõáö ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö æóÓóáÇóãñ Úóáóì ÚöÈóÇÏöåö ÇáøóÐöíäó ÇÕúØóÝóì Âááøóåõ ÎóíúÑñ ÃóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 027.059 ] ( MŞ )

 

[ 027.059 ] ( AY )

Ey Resûlüm de ki: Hamd olsun Allah’a, selâm olsun O’nun seçtiği peygamber kullarına... Allah mı hayırlı, yoksa (Mekke müşriklerinin ibâdet edip Allah’a) ortak koştukları putlar mı?

[ 027.059 ] ( EO )

De ki hamd Allaha, bir de selâm ıstıfa buyurduğu kullarına Allah mı hayırlı yoksa müşriklerin şirk koştukları mı?

[ 027.059 ] ( ES )

(Resulüm!) de ki: "Hamd olsun Allah'a, selam olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?"

[ 027.059 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Praise and thanks be to Allah, and peace be on His slaves whom He has chosen (for His Message)! Is Allah better, or (all) that you ascribe as partners (to Him)?" (Of course, Allah is Better).

[ 027.060 ] ( KK )

Ãóãøóäú ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóÃóäúÒóáó áóßõãú ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÝóÃóäúÈóÊúäóÇ Èöåö ÍóÏóÇÆöÞó ÐóÇÊó ÈóåúÌóÉò ãóÇ ßóÇäó áóßõãú Ãóäú ÊõäúÈöÊõæÇ ÔóÌóÑóåóÇ ÃóÇöáóåñ ãóÚó Çááøóåö Èóáú åõãú Þóæúãñ íóÚúÏöáõæäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 027.060 ] ( MŞ )

 

[ 027.060 ] ( AY )

Yoksa, gökleri ve yeri yaratıp da sizin için gökten bir yağmur indiren mi? Bir su ki, biz onunla, sizin bir ağacını bitiremiyeceğiniz güzel manzaralı bağ ve bahçeler bitirmişizdir. Allah ile beraber bir ilâh mı var? Hayır, onlar hakdan ayrılan bir kavimdirler.

[ 027.060 ] ( EO )

Yoksa Gökleri ve Yeri yaratıp sizin için Semâdan bir su indiren mi? Bir su ki indirip de onunla gözler gönüller açan hadîkalar bitirmekteyiz, siz onların ağacını bitiremezdiniz, bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır onlar sapkınlık ediyorlar.

[ 027.060 ] ( ES )

(Onlar mı hayırlı) yoksa, gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi? Çünkü biz onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirmişizdir. Allah'la beraber başka bir ilâh mı var! Doğrusu onlar sapıklıkta devam eden bir güruhtur.

[ 027.060 ] ( NQ )

Is not He (better than your gods) Who created the heavens and the earth, and sends down for you water (rain) from the sky, whereby We cause to grow wonderful gardens full of beauty and delight? It is not in your ability to cause the growth of their trees. Is there any ilah (god) with Allah? Nay, but they are a people who ascribe equals (to Him)!

[ 027.061 ] ( KK )

Ãóãøóäú ÌóÚóáó ÇáúÃóÑúÖó ÞóÑóÇÑðÇ æóÌóÚóáó ÎöáÇóáóåóÇ ÃóäúåóÇÑðÇ æóÌóÚóáó áóåóÇ ÑóæóÇÓöíó æóÌóÚóáó Èóíúäó ÇáúÈóÍúÑóíúäö ÍóÇÌöÒðÇ ÃóÇöáóåñ ãóÚó Çááøóåö Èóáú ÃóßúËóÑõåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 027.061 ] ( MŞ )

 

[ 027.061 ] ( AY )

Yoksa, arzı bir mesken yapıp da ortasından ırmaklar akıtan, ona âid sabit dağlar yaratan ve iki denizin ortasına (acı ve tatlı suları birbirine karışmamak için) bir engel koyan mı (hayırlı)? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Hayır, onların çoğu tevhîdi bilmezler.

[ 027.061 ] ( EO )

Yoksa Arzı bir karargâh kılıp aralarında ırmaklar akıtan ve onun için oturaklı dağlar yapıp iki deniz arasına bir hâciz koyan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır ekserîsi ılim ehli değiller.

[ 027.061 ] ( ES )

(Onlar mı hayırlı) yoksa, yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Hayır onların çoğu (hakikatları) bilmiyorlar.

[ 027.061 ] ( NQ )

Is not He (better than your gods) Who has made the earth as a fixed abode, and has placed rivers in its midst, and has placed firm mountains therein, and has set a barrier between the two seas (of salt and sweet water).Is there any ilah (god) with Allah? Nay, but most of them know not.

[ 027.062 ] ( KK )

Ãóãøóäú íõÌöíÈõ ÇáúãõÖúØóÑøó ÅöÐóÇ ÏóÚóÇåõ æóíóßúÔöÝõ ÇáÓøõæÁó æóíóÌúÚóáõßõãú ÎõáóÝóÇÁó ÇáúÃóÑúÖö ÃóÇöáóåñ ãóÚó Çááøóåö ÞóáöíáÇð ãóÇ ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 027.062 ] ( MŞ )

 

[ 027.062 ] ( AY )

Yoksa, sıkıntıya düşen kimse, dua ettiği zaman, onun duasını kabul edip fenalığı gideren, sizi yeryüzünün sakinleri kılan mı, (hayırlı)? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Siz pek az düşünüyorsunuz.

[ 027.062 ] ( EO )

Yoksa, sıkılan kendisine duâ ettiği zaman ona icabet edip fenalığı açan ve size Arzın halifeleri kılan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Siz pek az düşünüyorsunuz.

[ 027.062 ] ( ES )

(Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Ne kıt düşünüyorsunuz!

[ 027.062 ] ( NQ )

Is not He (better than your gods) Who responds to the distressed one, when he calls Him, and Who removes the evil, and makes you inheritors of the earth, generations after generations. Is there any ilah (god) with Allah? Little is that you remember!

[ 027.063 ] ( KK )

Ãóãøóäú íóåúÏöíßõãú Ýöí ÙõáõãóÇÊö ÇáúÈóÑøö æóÇáúÈóÍúÑö æóãóäú íõÑúÓöáõ ÇáÑøöíóÇÍó ÈõÔúÑðÇ Èóíúäó íóÏóíú ÑóÍúãóÊöåö ÃóÇöáóåñ ãóÚó Çááøóåö ÊóÚóÇáóì Çááøóåõ ÚóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 027.063 ] ( MŞ )

 

[ 027.063 ] ( AY )

Yoksa, (yola çıktığınız zaman) karaların ve denizlerin karanlıklarında size yol gösteren ve selâmete çıkaran, yağmurunun önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Allah, onların (putperestlerin) ortak koştukları şeylerden çok yücedir, münezzehtir.

[ 027.063 ] ( EO )

Yoksa o kara ve deniz karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Yüksek, çok yüsek Allah onların şirk koştuklarından.

[ 027.063 ] ( ES )

(Onlar mı hayırlı) yoksa, karanın ve denizin karanlıkları içinde size yolu bulduran, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen mi? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Allah onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir.

[ 027.063 ] ( NQ )

Is not He (better than your gods) Who guides you in the darkness of the land and the sea, and Who sends the winds as heralds of glad tidings, going before His Mercy (rain)? Is there any ilah (god) with Allah? High Exalted be Allah above all that they associate as partners (to Him)!

[ 027.064 ] ( KK )

Ãóãøóäú íóÈúÏóÃõ ÇáúÎóáúÞó Ëõãøó íõÚöíÏõåõ æóãóäú íóÑúÒõÞõßõãú ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö æóÇáúÃóÑúÖö ÃóÇöáóåñ ãóÚó Çááøóåö Þõáú åóÇÊõæÇ ÈõÑúåóÇäóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 027.064 ] ( MŞ )

 

[ 027.064 ] ( AY )

Yoksa, halkı yaratıp duran, (öldükten) sonra onu iade edecek (diriltecek) olan, size gökten (yağmurla) ve yerden (nebatla) rızık veren mi (hayırlı, yahut ortak koştukları putlar mı)? Allah ile beraber bir ilâh mı var? De ki: “ (Ey Müşrikler) eğer Allah’la beraber bir takım ilâhlar vardır.” sözünüzde doğru iseniz, delilinizi getirin bakalım!

[ 027.064 ] ( EO )

Yoksa halkı ibtida yaratıp duran sonra onu iade edecek olan ve size Gökten ve Yerden rızık veren mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? De ki haydin getirin bürhanınızı sadıksanız.

[ 027.064 ] ( ES )

(Onlar mı hayırlı) yoksa, önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten, hem yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, siz kesin delilinizi getirin haydi!

[ 027.064 ] ( NQ )

Is not He (better than your so-called gods) Who originates creation, and shall thereafter repeat it, and Who provides for you from heaven and earth? Is there any ilah (god) with Allah? Say, "Bring forth your proofs, if you are truthful."

[ 027.065 ] ( KK )

Þõáú áÇó íóÚúáóãõ ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÇáúÛóíúÈó ÅöáÇøó Çááøóåõ æóãóÇ íóÔúÚõÑõæäó ÃóíøóÇäó íõÈúÚóËõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 027.065 ] ( MŞ )

 

[ 027.065 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Göklerde ve yerde olan kimse gaybı bilmez; ancak Allah bilir.” Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

[ 027.065 ] ( EO )

De ki: Göklerde ve Yerde Allahdan başka kimse gaybi bilmez, onlar da ne zaman ba'solunacaklarını bilmezler.

[ 027.065 ] ( ES )

De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

[ 027.065 ] ( NQ )

Say: "None in the heavens and the earth knows the Ghaib (unseen) except Allah, nor can they perceive when they shall be resurrected."

[ 027.066 ] ( KK )

Èóáö ÇÏøóÇÑóßó Úöáúãõåõãú Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö Èóáú åõãú Ýöí Ôóßøò ãöäúåóÇ Èóáú åõãú ãöäúåóÇ Úóãöíäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 027.066 ] ( MŞ )

 

[ 027.066 ] ( AY )

Fakat âhiretin olacağına dair kendilerine (peygamberler vasıtasıyla) arka arkaya ilim ulaşmaktadır. Fakat onlar bu konuda şüphe içerisindedirler. Çünkü onlar, âhiretten yana kördürler (delillerini anlamak istemezler).

[ 027.066 ] ( EO )

Fakat Âhıret hakkında ılimleri tevalî etmekte fakat onlar ondan bir şekk içindedirler, daha doğrusu onlar ondan kördürler.

[ 027.066 ] ( ES )

Fakat ahiret hakkında bilgiler onlara ardarda gelmektedir. Ama onlar bundan bir şüphe içindedirler. Çünkü onlar bundan yana kördürler.

[ 027.066 ] ( NQ )

Nay, they have no knowledge of the Hereafter. Nay, they are in doubt about it. Nay, they are blind about it.

[ 027.067 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ãó ÇöÐóÇ ßõäøóÇ ÊõÑóÇÈðÇ æóÂÈóÇÄõäóÇ ÃóÆöäøóÇ áóãõÎúÑóÌõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 027.067 ] ( MŞ )

 

[ 027.067 ] ( AY )

Kâfir olanlar şöyle dediler: “ Biz ve babalarımız toprak olduğumuz vakit mi, sahiden biz mi (kabirlerimizden diriltilip) çıkarılacağız?

[ 027.067 ] ( EO )

Ve o küfredenler şöyle dediler: bir toprak olduğumuz vakıt mı biz ve atalarımız? Hakıkaten bizler mutlak çıkarılacak mıyız?

[ 027.067 ] ( ES )

İnkârcılar dediler ki: "Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?"

[ 027.067 ] ( NQ )

And those who disbelieve say: "When we have become dust, we and our fathers, shall we really be brought forth (again)?

[ 027.068 ] ( KK )

áóÞóÏú æõÚöÏúäóÇ åóÐóÇ äóÍúäõ æóÂÈóÇÄõäóÇ ãöäú ÞóÈúáõ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÃóÓóÇØöíÑõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 027.068 ] ( MŞ )

 

[ 027.068 ] ( AY )

Yemin ederiz ki, bu dirilme işi, hem bize, hem bizden önce atalarımıza da vaad olundu. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değil...”

[ 027.068 ] ( EO )

Yemin ederiz ki bu bize de va'dolundu bundan evvel atalarımıza da, bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değil.

[ 027.068 ] ( ES )

And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

[ 027.068 ] ( NQ )

Indeed we were promised this, we and our forefathers before, Verily, these are nothing but tales of ancients.

[ 027.069 ] ( KK )

Þõáú ÓöíÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóÇäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 027.069 ] ( MŞ )

 

[ 027.069 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Mekke halkına) de ki: “ Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın, günahkârların akıbeti nasıl olmuştur!...”

[ 027.069 ] ( EO )

De ki; hele, Arzda bir gezinin de bakın mücrimlerin akıbeti nasıl olmuş?

[ 027.069 ] ( ES )

De ki: "Hele bir yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir bakın!"

[ 027.069 ] ( NQ )

Say to them (O Muhammad ) "Travel in the land and see how has been the end of the criminals (those who denied Allah's Messengers and disobeyed Allah)."

[ 027.070 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÍúÒóäú Úóáóíúåöãú æóáÇó Êóßõäú Ýöí ÖóíúÞò ãöãøóÇ íóãúßõÑõæäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 027.070 ] ( MŞ )

 

[ 027.070 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, inkârlarından ve yüz çevirmelerinden dolayı) onlara karşı mahzun olma ve yaptıkları hilelerden ötürü bir sıkıntıya düşme.

[ 027.070 ] ( EO )

Ve onlara karşı mahzun olma, yaptıkları mekirlerden bir darlığa da düşme.

[ 027.070 ] ( ES )

(Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!

[ 027.070 ] ( NQ )

And grieve you not for them, nor be straitened (in distress) because of what they plot.

[ 027.071 ] ( KK )

æóíóÞõæáõæäó ãóÊóì åóÐóÇ ÇáúæóÚúÏõ Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 027.071 ] ( MŞ )

 

[ 027.071 ] ( AY )

Bir de şöyle diyorlar: “ (Azabla bizi korkuttuğunuz) bu vaad ne zaman? Sözünüzde doğru kimselerseniz söyleyin.”

[ 027.071 ] ( EO )

Bir de ne zaman bu va'd gerçek iseniz? Diyorlar.

[ 027.071 ] ( ES )

Bir de, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad (ettiğiniz azab) hani, ne zaman?" derler.

[ 027.071 ] ( NQ )

And they (the disbelievers in the Oneness of Allah) say: "When (will) this promise (be fulfilled), if you are truthful?"

[ 027.072 ] ( KK )

Þõáú ÚóÓóì Ãóäú íóßõæäó ÑóÏöÝó áóßõãú ÈóÚúÖõ ÇáøóÐöí ÊóÓúÊóÚúÌöáõæäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 027.072 ] ( MŞ )

 

[ 027.072 ] ( AY )

De ki: “ Çarçabuk gelmesini istediğiniz azabın bir kısmı (yakında Bedir savaşında) size ulaşmak üzeredir.”

[ 027.072 ] ( EO )

De ki: «belki o ivdiğinizin bir kısmı ensenize binmiş bulunuyor.»

[ 027.072 ] ( ES )

De ki: "Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında ensenize binecektir."

[ 027.072 ] ( NQ )

Say: "Perhaps that which you wish to hasten on, may be close behind you.

[ 027.073 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóÐõæ ÝóÖúáò Úóáóì ÇáäøóÇÓö æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú áÇó íóÔúßõÑõæäó ﴿ ٧٣ ﴾

[ 027.073 ] ( MŞ )

 

[ 027.073 ] ( AY )

Muhakkak ki, senin Rabbin insanlara karşı bir ihsan sahibidir. Fakat, onların çoğu şükretmezler.

[ 027.073 ] ( EO )

Ve her halde rabbın insanlara karşı mutlak bir fazıl sahıbidir ve lâkin onların ekserisi şükretmezler.

[ 027.073 ] ( ES )

Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.

[ 027.073 ] ( NQ )

Verily, your Lord is full of Grace for mankind, yet most of them do not give thanks.

[ 027.074 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóíóÚúáóãõ ãóÇ Êõßöäøõ ÕõÏõæÑõåõãú æóãóÇ íõÚúáöäõæäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 027.074 ] ( MŞ )

 

[ 027.074 ] ( AY )

Şüphe yok ki, senin Rabbin, kalplerinin gizlediği kini ve açıkladıkları küfrü tamamen biliyor.

[ 027.074 ] ( EO )

Halbuki sîneleri ne gizliyor ve ne i'lân ediyorlar rabbın her halde hepsini biliyor.

[ 027.074 ] ( ES )

Rabbin elbette onların sinelerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

[ 027.074 ] ( NQ )

And verily, your Lord knows what their breasts conceal and what they reveal.

[ 027.075 ] ( KK )

æóãóÇ ãöäú ÛóÇÆöÈóÉò Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö æóÇáúÃóÑúÖö ÅöáÇøó Ýöí ßöÊóÇÈò ãõÈöíäò ﴿ ٧٥ ﴾

[ 027.075 ] ( MŞ )

 

[ 027.075 ] ( AY )

Yerde ve gökte gizli hiç bir sır yoktur ki, açık bir kitabda (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.

[ 027.075 ] ( EO )

Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın.

[ 027.075 ] ( ES )

Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Lehv-i mahfuzda) bulunmasın.

[ 027.075 ] ( NQ )

And there is nothing hidden in the heaven and the earth, but is in a Clear Book (i.e. Al-Lauh Al-Mahfuz).

[ 027.076 ] ( KK )

Åöäøó åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäó íóÞõÕøõ Úóáóì Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÃóßúËóÑó ÇáøóÐöí åõãú Ýöíåö íóÎúÊóáöÝõæäó ﴿ ٧٦ ﴾

[ 027.076 ] ( MŞ )

 

[ 027.076 ] ( AY )

Gerçekten bu Kur’ân, İsrâil oğullarına, (din hususunda) ihtilâf edip durdukları şeylerin çoğunu anlatıyor.

[ 027.076 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki bu Kur'an Benî İsraîle ihtilâf edip durdukları şeylerin ekserisini anlatır.

[ 027.076 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki bu Kur'ân, İsrail oğullarına, hakkında ihtilaf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.

[ 027.076 ] ( NQ )

Verily, this Qur'an narrates to the Children of Israel most of that about which they differ.

[ 027.077 ] ( KK )

æóÅöäøóåõ áóåõÏðì æóÑóÍúãóÉñ áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 027.077 ] ( MŞ )

 

[ 027.077 ] ( AY )

Şüphe yok ki Kur’ân, doğruyu gösteren gerçek bir hidâyetdir ve mü'minler için bir rahmettir.

[ 027.077 ] ( EO )

Ve hakikat o doğruyu gösterir kat'î bir hidayet ve mü'minler için mahzı rahmettir.

[ 027.077 ] ( ES )

Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.

[ 027.077 ] ( NQ )

And truly, it (this Qur'an) is a guide and a mercy to the believers.

[ 027.078 ] ( KK )

Åöäøó ÑóÈøóßó íóÞúÖöí Èóíúäóåõãú ÈöÍõßúãöåö æóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٧٨ ﴾

[ 027.078 ] ( MŞ )

 

[ 027.078 ] ( AY )

Elbette senin Rabbin, (dinde ihtilâf eden kimselerin) aralarında hükmünü verecektir. Allah Azîz’dir= hükmünde gâlibdir, Alîm’dir= bütün hallerini bilir.

[ 027.078 ] ( EO )

Elbette rabbın hukmiyle beyinlerinde kazasını infaz buyuracaktır, ve azîzdir o alîmdir.

[ 027.078 ] ( ES )

Rabbin şüphesiz, onlar arasında kendi hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.

[ 027.078 ] ( NQ )

Verily, your Lord will decide between them (various sects) by His Judgement. And He is the All-Mighty, the All-Knowing.

[ 027.079 ] ( KK )

ÝóÊóæóßøóáú Úóáóì Çááøóåö Åöäøóßó Úóáóì ÇáúÍóÞøö ÇáúãõÈöíäö ﴿ ٧٩ ﴾

[ 027.079 ] ( MŞ )

 

[ 027.079 ] ( AY )

O hâlde (Ey Resûlüm), Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık bir hak üzerindesin.

[ 027.079 ] ( EO )

O halde Allaha i'timad et sen şübhesiz açık bir hakk üzerindesin.

[ 027.079 ] ( ES )

Ve o halde sen Allah'a güven. Çünkü sen, apaçık hakikatin üzerindesin.

[ 027.079 ] ( NQ )

So put your trust in Allah; surely, you (O Muhammad ) are on manifest truth.

[ 027.080 ] ( KK )

Åöäøóßó áÇó ÊõÓúãöÚõ ÇáúãóæúÊóì æóáÇó ÊõÓúãöÚõ ÇáÕøõãøó ÇáÏøõÚóÇÁó ÅöÐóÇ æóáøóæúÇ ãõÏúÈöÑöíäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 027.080 ] ( MŞ )

 

[ 027.080 ] ( AY )

Şüphesiz sen, (kalpleri) ölü olanlara işittiremezsin ve arkalarını dönmüş kaçarlarken, (kalpleri) sağırlara hak çağrını duyuramazsın.

[ 027.080 ] ( EO )

Şübhesiz sen ölülere işittiremezsin, arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da da'veti işittiremezsin.

[ 027.080 ] ( ES )

Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın.

[ 027.080 ] ( NQ )

Verily, you cannot make the dead to hear (i.e. benefit them and similarly the disbelievers), nor can you make the deaf to hear the call, when they flee, turning their backs.

[ 027.081 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóäúÊó ÈöåóÇÏöí ÇáúÚõãúíö Úóäú ÖóáÇóáóÊöåöãú Åöäú ÊõÓúãöÚõ ÅöáÇøó ãóäú íõÄúãöäõ ÈöÂíóÇÊöäóÇ Ýóåõãú ãõÓúáöãõæäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 027.081 ] ( MŞ )

 

[ 027.081 ] ( AY )

Sen, o körleri sapıklıklarından hidâyete erdirici de değilsin. Sen ancak âyetlerimize îman edeceklere dâvetini duyurursun da onlar müslüman olurlar.

[ 027.081 ] ( EO )

Sen o körleri delâletlerinden hidayete erdirecek de değilsin sen ancak âyetlerimize iyman edeceklere işittirirsin de onlar müsliman olur selâmet bulurlar.

[ 027.081 ] ( ES )

Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak (gönülden) teslim olarak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.

[ 027.081 ] ( NQ )

Nor can you lead the blind out of their error, you can only make to hear those who believe in Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), and who have submitted (themselves to Allah in Islam as Muslims).

[ 027.082 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ æóÞóÚó ÇáúÞóæúáõ Úóáóíúåöãú ÃóÎúÑóÌúäóÇ áóåõãú ÏóÇÈøóÉð ãöäó ÇáúÃóÑúÖö Êõßóáøöãõåõãú Ãóäøó ÇáäøóÇÓó ßóÇäõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ áÇó íõæÞöäõæäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 027.082 ] ( MŞ )

 

[ 027.082 ] ( AY )

(Kıyâmetin kopacağına dair), o sözün, üzerlerine vukuu yaklaştığı zaman, onlar için yerden bir Dabbe (kıyâmet âlâmetlerinden olup, mü'min ile kâfiri işaretliyerek birbirinden ayıracak olan bir hayvan) çıkarırız da, insanların âyetlerimize yakînen îman etmemiş olduklarını kendilerine söyler.

[ 027.082 ] ( EO )

Söylenen başlarına geleceği vakıt da onlar için Arzdan bir dâbbe çıkarırız, nâsın âyetlerimize yakîn ile inanmaz idiklerini kendilerine söyler.

[ 027.082 ] ( ES )

Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir "dâbbe" (canlı) çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.,

[ 027.082 ] ( NQ )

And when the Word (of torment) is fulfilled against them, We shall bring out from the earth a beast to them, which will speak to them because mankind believed not with certainty in Our Ayat (Verses of the Qur'an and Prophet Muhammad ).

[ 027.083 ] ( KK )

æóíóæúãó äóÍúÔõÑõ ãöäú ßõáøö ÃõãøóÉò ÝóæúÌðÇ ãöãøóäú íõßóÐøöÈõ ÈöÂíóÇÊöäóÇ Ýóåõãú íõæÒóÚõæäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 027.083 ] ( MŞ )

 

[ 027.083 ] ( AY )

Kıyâmet gününde her din ehlinden, âyetlerimizi tekzip edenlerden bir topluluk toplıyacağız. Artık bunlar, diğer kafileler arka arkaya gelip toplanıncaya kadar tutuklanacaklardır.

[ 027.083 ] ( EO )

Ve her ümmetten âyetlerimizi tekzib eden kimselerden bir fevc yaparak mahşere sevkedebileceğimiz gün artık onlar hep inzıbat altında tevkıf olunurlar.

[ 027.083 ] ( ES )

Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.

[ 027.083 ] ( NQ )

And (remember) the Day when We shall gather out of every nation a troop of those who denied Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), and (then) they (all) shall be gathered (and driven to the place of reckoning),

[ 027.084 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁõæÇ ÞóÇáó ÃóßóÐøóÈúÊõãú ÈöÂíóÇÊöí æóáóãú ÊõÍöíØõæÇ ÈöåóÇ ÚöáúãðÇ ÃóãøóÇÐóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 027.084 ] ( MŞ )

 

[ 027.084 ] ( AY )

Nihâyet hesap yerine geldikleri vakit, Allah buyurur ki: “ Siz benim âyetlerimi ilim bakımından kavramadığınız hâlde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?”

[ 027.084 ] ( EO )

Nihayet geldikleri vakıt: siz benim âyetlerimi ılmen kavramadığınız halde tekzib mi ettiniz? Yoksa ne yapıyordunuz.

[ 027.084 ] ( ES )

Nihayet (oraya) geldikleri vakit Allah buyurur: "Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız başka neydi?"

[ 027.084 ] ( NQ )

Till, when they come (before their Lord at the place of reckoning), He will say: "Did you deny My Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) when you comprehended them not in knowledge, or what (else) was it that you used to do?"

[ 027.085 ] ( KK )

æóæóÞóÚó ÇáúÞóæúáõ Úóáóíúåöãú ÈöãóÇ ÙóáóãõæÇ Ýóåõãú áÇó íóäúØöÞõæäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 027.085 ] ( MŞ )

 

[ 027.085 ] ( AY )

Yaptıkları küfür yüzünden o vaadedilen azap tepelerine inmiştir; artık onlar konuşamazlar.

[ 027.085 ] ( EO )

Buyurur ve haksızlık ettikleri cihetle aleyhlerinde söz, hakk olur (söylenen başlarına gelir) de artık nutukları tutulur.

[ 027.085 ] ( ES )

Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.

[ 027.085 ] ( NQ )

And the Word (of torment) will be fulfilled against them, because they have done wrong, and they will be unable to speak (in order to defend themselves).

[ 027.086 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÑóæúÇ ÃóäøóÇ ÌóÚóáúäóÇ Çááøóíúáó áöíóÓúßõäõæÇ Ýöíåö æóÇáäøóåóÇÑó ãõÈúÕöÑðÇ Åöäøó Ýöí Ðóáößó óáÂíóÇÊò áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 027.086 ] ( MŞ )

 

[ 027.086 ] ( AY )

Görmediler mi? Biz, içinde sükûn bulsunlar diye geceyi yarattık, görmeleri için de gündüzü... Gerçekten bunda îman edecek bir kavim için şüphe götürmez alâmetler var (öldükten sonra dirilmeye delâlet ederler).

[ 027.086 ] ( EO )

Görmediler mi biz içinde sükûn bulsunlar diye geceyi yaptık, göz açmak üzere de gündüzü! Elbette bunda iyman edecek bir kavm için siz âyetler var.

[ 027.086 ] ( ES )

Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık ve (çalışsınlar diye) gündüzü apaydınlık yaptık. İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler vardır.

[ 027.086 ] ( NQ )

See they not that We have made the night for them to rest therein, and the day sight-giving? Verily, in this are Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) for the people who believe.

[ 027.087 ] ( KK )

æóíóæúãó íõäúÝóÎõ Ýöí ÇáÕøõæÑö ÝóÝóÒöÚó ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóäú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÅöáÇøó ãóäú ÔóÇÁó Çááøóåõ æóßõáøñ ÃóÊóæúåõ ÏóÇÎöÑöíäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 027.087 ] ( MŞ )

 

[ 027.087 ] ( AY )

O günü hatırla ki, Sûr’a üfürülüpte göklerde ve yerde olanlar (meleklerle insanlar) korkudan ölecekler; ancak Allah’ın dilediği (bazı melekler) müstesna... Onların her biri küçülmüş olarak Allah’ın huzuruna varacaklardır.

[ 027.087 ] ( EO )

Hele Sûr üfürüleceği, üfürülüb de bütün Göklerdeki kimseler, Yerdeki kimseler, Allahın dilediği müstesnâ olmak üzere hepsi feza' ile ürperdiği ve her biri ona hor, hakır geldikleri gün ne müdhiştir?

[ 027.087 ] ( ES )

Sûr'a üfürüldüğü gün Allah'ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.

[ 027.087 ] ( NQ )

And (remember) the Day on which the Trumpet will be blown and all who are in the heavens and all who are on the earth, will be terrified except him whom Allah will (exempt). And all shall come to Him humbled.

[ 027.088 ] ( KK )

æóÊóÑóì ÇáúÌöÈóÇáó ÊóÍúÓóÈõåóÇ ÌóÇãöÏóÉð æóåöíó ÊóãõÑøõ ãóÑøó ÇáÓøóÍóÇÈö ÕõäúÚó Çááøóåö ÇáøóÐöí ÃóÊúÞóäó ßõáøó ÔóíúÁò Åöäøóåõ ÎóÈöíÑñ ÈöãóÇ ÊóÝúÚóáõæäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 027.088 ] ( MŞ )

 

[ 027.088 ] ( AY )

Bir de dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar, bulut geçer gibi geçer (hareket ederler. Müfessirlerin çoğuna göre, bu hareket kıyâmette olacaksa da, bazılarına göre, arzın dönmekte olduğuna işarettir.) Bu, her şeyi muhkem yapan Allah’ın işidir. Şüphesiz ki, O bütün yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır.

[ 027.088 ] ( EO )

Bir de o dağları görür câmid sanırsın, halbuki onlar bulut geçer gibi geçer, her şey'i itkan eden Allahın sun'u, o şübhesiz habîrdir ne yapıyorsanız.

[ 027.088 ] ( ES )

Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.

[ 027.088 ] ( NQ )

And you will see the mountains and think them solid, but they shall pass away as the passing away of the clouds. The Work of Allah, Who perfected all things, verily! He is Well-Acquainted with what you do.

[ 027.089 ] ( KK )

ãóäú ÌóÇÁó ÈöÇáúÍóÓóäóÉö Ýóáóåõ ÎóíúÑñ ãöäúåóÇ æóåõãú ãöäú ÝóÒóÚò íóæúãóÆöÐò Âãöäõæäó ﴿ ٨٩ ﴾

[ 027.089 ] ( MŞ )

 

[ 027.089 ] ( AY )

Kim (kıyâmet gününde ihlâslı bir tevhîdle= Lâ ilâhe illAllah sözü olan) hasene ile gelirse, bundan dolayı ona bir hayır (cennet) vardır. Onlar, o kıyâmet azabının korkusundan emniyet içindedirler.

[ 027.089 ] ( EO )

Her kim hasene ile gelirse o vakıt ona ondan daha hayırlısı var ve onlar o günkü feza'dan emîn kalırlar.

[ 027.089 ] ( ES )

Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar.

[ 027.089 ] ( NQ )

Whoever brings a good deed (i.e. Belief in the Oneness of Allah along with every deed of righteousness), will have better than its worth, and they will be safe from the terror on that Day.

[ 027.090 ] ( KK )

æóãóäú ÌóÇÁó ÈöÇáÓøóíøöÆóÉö ÝóßõÈøóÊú æõÌõæåõåõãú Ýöí ÇáäøóÇÑö åóáú ÊõÌúÒóæúäó ÅöáÇøó ãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 027.090 ] ( MŞ )

 

[ 027.090 ] ( AY )

Kim de fenalıkla (Allah’a ortak koşarak) gelirse, yüzleri üstü ateşe atılırlar. (Melekler tarafından kendilerine şöyle denir): “Başka değil, ancak (dünyada küfür olarak) yaptığınız amellerin cezası.”

[ 027.090 ] ( EO )

Her kim de fenalıkla gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür, başka değil sırf yaptığınız amellerin cezası.

[ 027.090 ] ( ES )

Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. "Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz." (denir).

[ 027.090 ] ( NQ )

And whoever brings an evil (deed) (i.e. Shirk polytheism, disbelief in the Oneness of Allah and every evil sinful deed), they will be cast down (prone) on their faces in the Fire. (And it will be said to them) "Are you being recompensed anything except what you used to do?"

[ 027.091 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÃõãöÑúÊõ Ãóäú ÃóÚúÈõÏó ÑóÈøó åóÐöåö ÇáúÈóáúÏóÉö ÇáøóÐöí ÍóÑøóãóåóÇ æóáóåõ ßõáøõ ÔóíúÁò æóÃõãöÑúÊõ Ãóäú Ãóßõæäó ãöäó ÇáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 027.091 ] ( MŞ )

 

[ 027.091 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) de ki: “ Ben ancak bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine ibâdet etmemle emrolundum; öyle bir şehir ki, Allah onu, hürmet edilmesi gereken emîn bir koru yapmıştır. Her şey O’nundur. Ben İslâmda sebat gösterenlerden olmamla emr edildim.

[ 027.091 ] ( EO )

Ben sâde emrolundum ki şu beldenin şanına hurmet veren, her şey de kendisinin olan rabbine ibadet edeyim, hem emrolundum ki halîs müslimînden olayım.

[ 027.091 ] ( ES )

(De ki): "Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı kutlu kılan bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Yine bana müslümanlardan olmam emredildi."

[ 027.091 ] ( NQ )

I (Muhammad ) have been commanded only to worship the Lord of this city (Makkah), Him Who has sanctified it and His is everything. And I am commanded to be from among the Muslims (those who submit to Allah in Islam).

[ 027.092 ] ( KK )

æóÃóäú ÃóÊúáõæó ÇáúÞõÑúÂäó Ýóãóäö ÇåúÊóÏóì ÝóÅöäøóãóÇ íóåúÊóÏöí áöäóÝúÓöåö æóãóäú Öóáøó ÝóÞõáú ÅöäøóãóÇ ÃóäóÇ ãöäó ÇáúãõäúÐöÑöíäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 027.092 ] ( MŞ )

 

[ 027.092 ] ( AY )

Kur’ân okumamla da emr edildim. (Bu hususta bana) kim uyarsa, ancak kendi menfaatı için uyup îman eder. Kim de ayrılır küfrederse, de ki: “ Ben ancak cehennem azabından korkutanlardanım (vazifem yalnız tebliğ etmektir).”

[ 027.092 ] ( EO )

Ve Kur'an okuyayım, bunun üzerine her kim hidayeti kabul ederse sırf kendi lehine eder, kim de sapa giderse de ki: ben sâde tehlükeyi haber verenlerdenim.

[ 027.092 ] ( ES )

Ve Kur'ân'ı okumam emredildi. Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: "Ben sadece uyarıcılardanım."

[ 027.092 ] ( NQ )

And to recite the Qur'an, so whosoever receives guidance, receives it for the good of his ownself, and whosoever goes astray, say (to him): "I am only one of the warners."

[ 027.093 ] ( KK )

æóÞõáö ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÓóíõÑöíßõãú ÂíóÇÊöåö ÝóÊóÚúÑöÝõæäóåóÇ æóãóÇ ÑóÈøõßó ÈöÛóÇÝöáò ÚóãøóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 027.093 ] ( MŞ )

 

[ 027.093 ] ( AY )

Yine de ki: “ - Allah’a hamd olsun. O, yakında size azap alâmetlerini (Bedir savaşında veya kıyâmette) gösterecektir de, onları tanıyacaksınız (Allah tarafından olduklarını anlıyacaksınız). Senin Rabbin bütün yaptıklarınızdan (Kureyş kâfirlerinin işlerinden) gâfil değildir.”

[ 027.093 ] ( EO )

Ve de ki: hamdolsun Allaha: o size âyetlerini gösterecek de onları tanıyacaksınız ve rabbın ne yapacağınızdan gafil değil.

[ 027.093 ] ( ES )

Ve şöyle de: Hamd, Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.

[ 027.093 ] ( NQ )

And say [(O Muhammad ) to these polytheists and pagans etc.]: "All the praises and thanks be to Allah. He will show you His Ayat (signs, in yourselves, and in the universe or punishments, etc.), and you shall recognise them. And your Lord is not unaware of what you do."