ŞUARA SURESİ

[ 026.001 ] ( KK )

ØÓã ﴿ ١ ﴾

[ 026.001 ] ( MŞ )

 

[ 026.001 ] ( AY )

Tâ, Sîn, Mîm.

[ 026.001 ] ( EO )

Ta, Sin, Mim.

[ 026.001 ] ( ES )

Tâ, Sîn, Mîm.

[ 026.001 ] ( NQ )

Ta-Sin-Mim.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings.]

[ 026.002 ] ( KK )

Êöáúßó ÂíóÇÊõ ÇáúßöÊóÇÈö ÇáúãõÈöíäö ﴿ ٢ ﴾

[ 026.002 ] ( MŞ )

 

[ 026.002 ] ( AY )

Bu âyetler, sıhhatı apaçık olan Kur’ân’ın âyetleridir.

[ 026.002 ] ( EO )

Bunlar sana o mübin kitabın âyetleri.

[ 026.002 ] ( ES )

Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir.

[ 026.002 ] ( NQ )

These are the Verses of the manifest Book [this Qur'an, which was promised by Allah in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel), makes things clear].

[ 026.003 ] ( KK )

áóÚóáøóßó ÈóÇÎöÚñ äóÝúÓóßó ÃóáÇøó íóßõæäõæÇ ãõÄúãöäöíäó ﴿ ٣ ﴾

[ 026.003 ] ( MŞ )

 

[ 026.003 ] ( AY )

Ey Resûlüm, Kureyş halkı) îman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın.

[ 026.003 ] ( EO )

Sen âdetâ kendine kıyacaksın mü'min olmıyacaklar diye.

[ 026.003 ] ( ES )

(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!

[ 026.003 ] ( NQ )

It may be that you (O Muhammad ) are going to kill yourself with grief, that they do not become believers [in your Risalah(Messengership) and in your Message of Islamic Monotheism].

[ 026.004 ] ( KK )

Åöäú äóÔóÃú äõäóÒøöáú Úóáóíúåöãú ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ÂíóÉð ÝóÙóáøóÊú ÃóÚúäóÇÞõåõãú áóåóÇ ÎóÇÖöÚöíäó ﴿ ٤ ﴾

[ 026.004 ] ( MŞ )

 

[ 026.004 ] ( AY )

Biz eğer dilersek, onların üzerine gökten bir âyet (îman etmelerini gerektirecek bir delâlet) indiriveririz de ona boyunları eğile kalır (artık hiç biri isyan etmez).

[ 026.004 ] ( EO )

Dilersek üzerlerine Semadan bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğile kalır.

[ 026.004 ] ( ES )

Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır.

[ 026.004 ] ( NQ )

If We will, We could send down to them from the heaven a sign, to which they would bend their necks in humility.

[ 026.005 ] ( KK )

æóãóÇ íóÃúÊöíåöãú ãöäú ÐößúÑò ãöäó ÇáÑøóÍúãóÇäö ãõÍúÏóËò ÅöáÇøó ßóÇäõæÇ Úóäúåõ ãõÚúÑöÖöíäó ﴿ ٥ ﴾

[ 026.005 ] ( MŞ )

 

[ 026.005 ] ( AY )

Kendilerine, Rahmân’dan yeni bir öğüt her geldikçe, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır.

[ 026.005 ] ( EO )

Bununla beraber Rahmandan kendilerine yeni bir zikir gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

[ 026.005 ] ( ES )

Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.

[ 026.005 ] ( NQ )

And never comes there unto them a Reminder as a recent revelation from the Most Beneficent (Allah), but they turn away therefrom.

[ 026.006 ] ( KK )

ÝóÞóÏú ßóÐøóÈõæÇ ÝóÓóíóÃúÊöíåöãú ÃóäúÈóÇÁõ ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæä ﴿ ٦ ﴾

[ 026.006 ] ( MŞ )

 

[ 026.006 ] ( AY )

Onlar, ısrarla Peygamberi ve Kur’ân’ı yalanladılar. Fakat o istihza ettikleri Kur’ân’ın dehşetli (azap) haberi kendilerine yakında gelecektir. (Bedir savaşında veya kıyâmette perişan olacaklardır).

[ 026.006 ] ( EO )

Evet tekzib etmekteler, fakat onlara o istihza ettikleri şeyin müdhiş haberleri gelecek.

[ 026.006 ] ( ES )

Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir.

[ 026.006 ] ( NQ )

So they have indeed denied (the truth - this Qur'an), then the news of what they mocked at, will come to them.

[ 026.007 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ Åöáóì ÇáúÃóÑúÖö ßóãú ÃóäúÈóÊúäóÇ ÝöíåóÇ ãöäú ßõáøö ÒóæúÌò ßóÑöíãò ﴿ ٧ ﴾

[ 026.007 ] ( MŞ )

 

[ 026.007 ] ( AY )

(O kâfirler), yeryüzüne bakmadılar mı? Her çift ve çeşit iyi nebattan orada nicelerini bitirmişizdir!...

[ 026.007 ] ( EO )

Arza bir bakmadılar da mı? biz onda her hoş çiftten ne kadar bitirmişiz.

[ 026.007 ] ( ES )

Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz.

[ 026.007 ] ( NQ )

Do they not observe the earth, how much of every good kind We cause to grow therein?

[ 026.008 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ٨ ﴾

[ 026.008 ] ( MŞ )

 

[ 026.008 ] ( AY )

Şüphesiz ki bu nebatları bitirmekte (Allah’ın kudretine, merhamet ve nimetinin genişliğine delâlet eden) bir alâmet vardır. Bununla beraber onların çoğu mü'min olmadılar.

[ 026.008 ] ( EO )

Şübhesiz ki bunda mutlak bir âyet var, hemde ekserîsi mü'min olmadı.

[ 026.008 ] ( ES )

Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler.

[ 026.008 ] ( NQ )

Verily, in this is an Ayah (proof or sign), yet most of them (polytheists, pagans, etc., who do not believe in Resurrection) are not believers.

[ 026.009 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ٩ ﴾

[ 026.009 ] ( MŞ )

 

[ 026.009 ] ( AY )

Muhakkak ki senin Rabbin Azîzdir (kâfirlerden intikam almaya kâdirdir), Rahîm’dir (Mü'minlere merhametlidir).

[ 026.009 ] ( EO )

Ve şübhesiz ki rabbın o öyle azîz, öyle rahîm.

[ 026.009 ] ( ES )

Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.009 ] ( NQ )

And verily, your Lord! He is truly the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.010 ] ( KK )

æóÅöÐú äóÇÏóì ÑóÈøõßó ãõæÓóì Ãóäö ÇÆúÊö ÇáúÞóæúãó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 026.010 ] ( MŞ )

 

[ 026.010 ] ( AY )

Bir vakit Rabbin, Mûsa’ya şöyle buyurmuştu: “ Git o zâlimler kavmine;

[ 026.010 ] ( EO )

Bir vakıt da rabbın, Musaya nidâ buyurdu: git o zalim kavme dedi.

[ 026.010 ] ( ES )

Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.

[ 026.010 ] ( NQ )

And (remember) when your Lord called Musa (Moses) (saying): "Go to the people who are Zalimun (polytheists and wrong-doing),

[ 026.011 ] ( KK )

Þóæúãó ÝöÑúÚóæúäó ÃóáÇó íóÊøóÞõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 026.011 ] ( MŞ )

 

[ 026.011 ] ( AY )

Fir'avun kavmine. Hâlâ (küfürden) sakınmıyacaklar mı?”

[ 026.011 ] ( EO )

Fir'avn kavmine, daha sakınmıyacaklar mı?

[ 026.011 ] ( ES )

Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?

[ 026.011 ] ( NQ )

The people of Fir'aun (Pharaoh). Will they not fear Allah and become righteous?"

[ 026.012 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Ãóäú íõßóÐøöÈõæäö ﴿ ١٢ ﴾

[ 026.012 ] ( MŞ )

 

[ 026.012 ] ( AY )

Mûsa dedi ki: “ - Rabbim! Doğrusu onların beni tekzib etmelerinden korkuyorum.

[ 026.012 ] ( EO )

Yarab! dedi: doğrusu ben korkarım ki beni tekzib ederler.

[ 026.012 ] ( ES )

(Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar."

[ 026.012 ] ( NQ )

He said: "My Lord! Verily, I fear that they will belie me,

[ 026.013 ] ( KK )

æóíóÖöíÞõ ÕóÏúÑöí æóáÇó íóäúØóáöÞõ áöÓóÇäöí ÝóÃóÑúÓöáú Åöáóì åóÇÑõæäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 026.013 ] ( MŞ )

 

[ 026.013 ] ( AY )

Hem (beni tekzib etmelerinden) canım sıkılır, dilim açılmaz. Onun için Hârun’a da peygamberlik ver (ve onu tebliğ için bana arkadaş yap).

[ 026.013 ] ( EO )

ve Göğsüm daralır, dilim açılmaz, onun için Harûna da risalet ver.

[ 026.013 ] ( ES )

Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver.

[ 026.013 ] ( NQ )

And my breast straitens, and my tongue expresses not well. So send for Harun (Aaron) (to come along with me).
 

[ 026.014 ] ( KK )

æóáóåõãú Úóáóíøó ÐóäúÈñ ÝóÃóÎóÇÝõ Ãóäú íóÞúÊõáõæäö ﴿ ١٤ ﴾

[ 026.014 ] ( MŞ )

 

[ 026.014 ] ( AY )

Bir de (Kıptî’yi öldürdüğümden) onların üzerimde bir kısas davası var, bundan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.”

[ 026.014 ] ( EO )

Hem onlara üzerinde bir günah var, ondan dolayı korkarım ki hemen beni öldürürler.

[ 026.014 ] ( ES )

Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.

[ 026.014 ] ( NQ )

And they have a charge of crime against me, and I fear they will kill me."

[ 026.015 ] ( KK )

ÞóÇáó ßóáÇøó ÝóÇÐúåóÈóÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÅöäøóÇ ãóÚóßõãú ãõÓúÊóãöÚõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 026.015 ] ( MŞ )

 

[ 026.015 ] ( AY )

Allah şöyle buyurdu: “ -Hayır, ikiniz de mûcizelerimizle hemen gidin. Muhakkak ki biz sizinle beraberiz, işiticileriz.

[ 026.015 ] ( EO )

Hayır, buyurdu: haydi ikiniz bir, âyetlerimizle gidin, her halde biz sizinle beraberiz, dinliyoruzdur.

[ 026.015 ] ( ES )

(Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz."

[ 026.015 ] ( NQ )

Allah said: "Nay! Go you both with Our Signs. Verily! We shall be with you, listening.

[ 026.016 ] ( KK )

ÝóÃúÊöíóÇ ÝöÑúÚóæúäó ÝóÞõæáÇó ÅöäøóÇ ÑóÓõæáõ ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 026.016 ] ( MŞ )

 

[ 026.016 ] ( AY )

Haydin Fir'avun’a gidin de deyin ki: Biz alemlerin Rabbinin peygamberiyiz.

[ 026.016 ] ( EO )

Haydin Fir'avne varın da deyin: inan biz, rabbülaleminin resulüyüz.

[ 026.016 ] ( ES )

Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.
 

[ 026.016 ] ( NQ )

And when you both come to Fir'aun (Pharaoh), say: 'We are the Messengers of the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists),
 

[ 026.017 ] ( KK )

Ãóäú ÃóÑúÓöáú ãóÚóäóÇ Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ﴿ ١٧ ﴾

[ 026.017 ] ( MŞ )

 

[ 026.017 ] ( AY )

İsrâil oğullarını bizimle beraber salıver (onlara azap etme).”

[ 026.017 ] ( EO )

Beni İsraili bizimle beraber salıver.

[ 026.017 ] ( ES )

İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.

[ 026.017 ] ( NQ )

So allow the Children of Israel to go with us.' "

[ 026.018 ] ( KK )

ÞóÇáó Ãóáóãú äõÑóÈøößó ÝöíäóÇ æóáöíÏðÇ æóáóÈöËúÊó ÝöíäóÇ ãöäú ÚõãõÑößó Óöäöíäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 026.018 ] ( MŞ )

 

[ 026.018 ] ( AY )

Fir'avun şöyle dedi: “ Seni çocukken yanımızda büyütmedik mi? Hem de bizde, ömründen senelerce kaldın.

[ 026.018 ] ( EO )

Â, dedi: seni çocukken bizde büyütmedik mi? hem bizde ömründen senelerce kaldın.

[ 026.018 ] ( ES )

Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?

[ 026.018 ] ( NQ )

[Fir'aun (Pharaoh)] said [to Musa (Moses)]: "Did we not bring you up among us as a child? And you did dwell many years of your life with us.

[ 026.019 ] ( KK )

æóÝóÚóáúÊó ÝóÚúáóÊóßó ÇáøóÊöí ÝóÚóáúÊó æóÃóäúÊó ãöäó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 026.019 ] ( MŞ )

 

[ 026.019 ] ( AY )

O yaptığın işi (Kıptî’yi öldürmeyi) de sen işledin; sen nankörlerdensin.”

[ 026.019 ] ( EO )

Hem de o yaptığın fi'li yaptın, o halde sen o nankör kâfirlerdensin.

[ 026.019 ] ( ES )

Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!

[ 026.019 ] ( NQ )

And you did your deed, which you did (i.e. the crime of killing a man). And you are one of the ingrates.

[ 026.020 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÚóáúÊõåóÇ ÅöÐðÇ æóÃóäóÇ ãöäó ÇáÖøóÇáøöíäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 026.020 ] ( MŞ )

 

[ 026.020 ] ( AY )

Mûsa dedi ki: “ Ben bunu, o vakit cahillerden olduğum hâlde yaptım.

[ 026.020 ] ( EO )

O vakıt, dedi: o fi'li yaptım şaşkınlardandım.

[ 026.020 ] ( ES )

Musa, "Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım."

[ 026.020 ] ( NQ )

Musa (Moses) said: "I did it then, when I was an ignorant (as regards my Lord and His Message).

[ 026.021 ] ( KK )

ÝóÝóÑóÑúÊõ ãöäúßõãú áóãøóÇ ÎöÝúÊõßõãú ÝóæóåóÈó áöí ÑóÈøöí ÍõßúãðÇ æóÌóÚóáóäöí ãöäó ÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 026.021 ] ( MŞ )

 

[ 026.021 ] ( AY )

Sizden korkunca da içinizden hemen kaçtım. Nihâyet rabbim bana peygamberlik ihsan etti ve beni peygamberlerden (sana gönderilen biri) yaptı.

[ 026.021 ] ( EO )

Onun üzerine vaktâki sizden korktum, içinizden kaçtım, derken rabbım bana huküm ihsan buyurdu ve beni mürselinden kıldı.

[ 026.021 ] ( ES )

Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.

[ 026.021 ] ( NQ )

So I fled from you when I feared you. But my Lord has granted me Hukman (i.e. religious knowledge, right judgement of the affairs and Prophethood), and appointed me as one of the Messengers.
 

[ 026.022 ] ( KK )

æóÊöáúßó äöÚúãóÉñ ÊóãõäøõåóÇ Úóáóíøó Ãóäú ÚóÈøóÏúÊó Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 026.022 ] ( MŞ )

 

[ 026.022 ] ( AY )

Zahiren başıma kaktığın o nimet de, gerçekte İsrâil oğullarını kendine köle edinmiş olman içindi.”

[ 026.022 ] ( EO )

O başıma kakdığın bir ni'met de Beni İsraili kul, köle edinmiş olmandır.

[ 026.022 ] ( ES )

O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır. 

[ 026.022 ] ( NQ )

And this is the past favour with which you reproach me, that you have enslaved the Children of Israel."

[ 026.023 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝöÑúÚóæúäõ æóãóÇ ÑóÈøõ ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 026.023 ] ( MŞ )

 

[ 026.023 ] ( AY )

Fir'avun şöyle dedi: “ Âlemlerin Rabbi de kimdir?”

[ 026.023 ] ( EO )

Fir'avn, rabbülâlemin de nedir? Dedi.

[ 026.023 ] ( ES )

Firavun şöyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?"

[ 026.023 ] ( NQ )

Fir'aun (Pharaoh) said: "And what is the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists)?"

[ 026.024 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ Åäú ßõäúÊõãú ãõæÞöäöíäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 026.024 ] ( MŞ )

 

[ 026.024 ] ( AY )

Mûsa dedi ki: “ O, göklerle yerin ve aralarında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer gerçek olarak bilenlerseniz, (O’na îman ediniz).”

[ 026.024 ] ( EO )

Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbı, eğer ehli yakîn iseniz dedi.

[ 026.024 ] ( ES )

Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir."

[ 026.024 ] ( NQ )

Musa (Moses) said: "Lord of the heavens and the earth, and all that is between them, if you seek to be convinced with certainty."

[ 026.025 ] ( KK )

ÞóÇáó áöãóäú Íóæúáóåõ ÃóáÇó ÊóÓúÊóãöÚõæäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 026.025 ] ( MŞ )

 

[ 026.025 ] ( AY )

Fir'avun, etrafında bulunan kimselere: “Duymuyor musunuz?” (Mûsa’nın verdiği cevab, suale karşılık değildir) dedi.

[ 026.025 ] ( EO )

Etrafındakilere dinlemezmisiniz? Dedi.

[ 026.025 ] ( ES )

(Firavun) etrafında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.

[ 026.025 ] ( NQ )

Fir'aun (Pharaoh) said to those around: "Do you not hear (what he says)?"

[ 026.026 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøõßõãú æóÑóÈøõ ÂÈóÇÆößõãõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 026.026 ] ( MŞ )

 

[ 026.026 ] ( AY )

Mûsa dedi ki: “ O, sizin de Rabbinizdir, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.”

[ 026.026 ] ( EO )

Rabbinizin ve evvelki atalarınızın rabbı dedi.

[ 026.026 ] ( ES )

Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir."

[ 026.026 ] ( NQ )

Musa (Moses) said: "Your Lord and the Lord of your ancient fathers!"

[ 026.027 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäøó ÑóÓõæáóßõãõ ÇáøóÐöí ÃõÑúÓöáó Åöáóíúßõãú áóãóÌúäõæäñ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 026.027 ] ( MŞ )

 

[ 026.027 ] ( AY )

Fir'avun: “ Her hâlde size gönderilen peygamberiniz (!) ancak bir delidir.” dedi.

[ 026.027 ] ( EO )

Her halde size gönderilmiş olan resulünüz mutlak mecnun dedi.

[ 026.027 ] ( ES )

(Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.

[ 026.027 ] ( NQ )

Fir'aun (Pharaoh) said: "Verily, your Messenger who has been sent to you is a madman!"

[ 026.028 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøõ ÇáúãóÔúÑöÞö æóÇáúãóÛúÑöÈö æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 026.028 ] ( MŞ )

 

[ 026.028 ] ( AY )

Mûsa dedi ki: “ O doğu ile batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer aklınız varsa, anlarsınız.”

[ 026.028 ] ( EO )

Meşrık ve Mağrıbın ve bütün aralarındakilerin rabbı, eğer siz âkıl iseniz dedi.

[ 026.028 ] ( ES )

Musa devamla şöyle söyledi: "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir."

[ 026.028 ] ( NQ )

Musa (Moses) said: "Lord of the east and the west, and all that is between them, if you did but understand!"

[ 026.029 ] ( KK )

ÞóÇáó áóÆöäö ÇÊøóÎóÐúÊó ÅöáóåÇð ÛóíúÑöí óáÇóÌúÚóáóäøóßó ãöäó ÇáúãóÓúÌõæäöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 026.029 ] ( MŞ )

 

[ 026.029 ] ( AY )

Fir'avun şöyle dedi: “ Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh edinirsen, mutlak ve muhakkak sen,i zindanda bulunan kimselerden yaparım.”

[ 026.029 ] ( EO )

Yemin ederim ki dedi: eğer benden başka bir ilâh tutarsan seni mutlak ve muhakkak zindandakilerden ederim.

[ 026.029 ] ( ES )

Firavun: "Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim" dedi.

[ 026.029 ] ( NQ )

Fir'aun (Pharaoh) said: "If you choose an ilah (god) other than me, I will certainly put you among the prisoners."

[ 026.030 ] ( KK )

ÞóÇáó Ãóæóáóæú ÌöÆúÊõßó ÈöÔóíúÁò ãõÈöíäò ﴿ ٣٠ ﴾

[ 026.030 ] ( MŞ )

 

[ 026.030 ] ( AY )

Mûsa dedi ki: “ Sana, peygamberliğimi apaçık isbat edecek bir delil (mûcize) getirdimse de mi, (beni zindana atacaksın)?”

[ 026.030 ] ( EO )

Ya, dedi: sana ap açık isbat edecek bir şey getirdimse demi?

[ 026.030 ] ( ES )

Musa sordu: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"

[ 026.030 ] ( NQ )

Musa (Moses) said: "Even if I bring you something manifest (and convincing)?"

[ 026.031 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÃúÊö Èöåö Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 026.031 ] ( MŞ )

 

[ 026.031 ] ( AY )

Fir'avun: “ Eğer doğru söyliyenlerdensen, haydi getir onu.” dedi.

[ 026.031 ] ( EO )

Haydi, dedi: getir onu bakayım sadıklardan isen.

[ 026.031 ] ( ES )

Firavun: "Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen" dedi.

[ 026.031 ] ( NQ )

Fir'aun (Pharaoh) said: "Bring it forth then, if you are of the truthful!"

[ 026.032 ] ( KK )

ÝóÃóáúÞóì ÚóÕóÇåõ ÝóÅöÐóÇ åöíó ËõÚúÈóÇäñ ãõÈöíäñ ﴿ ٣٢ ﴾

[ 026.032 ] ( MŞ )

 

[ 026.032 ] ( AY )

Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.

[ 026.032 ] ( EO )

Bunun üzerine Asasını bırakıverdi, ap açık bir ejderha kesiliverdi.

[ 026.032 ] ( ES )

Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.

[ 026.032 ] ( NQ )

So [Musa (Moses)] threw his stick, and behold, it was a serpent, manifest.

[ 026.033 ] ( KK )

æóäóÒóÚó íóÏóåõ ÝóÅöÐóÇ åöíó ÈóíúÖóÇÁõ áöáäøóÇÙöÑöíäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 026.033 ] ( MŞ )

 

[ 026.033 ] ( AY )

Bir de elini çekti çıkardı; o da, bakanlara bembeyaz (nûr saçan bir el) kesiliverdi.

[ 026.033 ] ( EO )

Bir de elini çekti çıkardı, o da bakanlara bem beyaz oluverdi.

[ 026.033 ] ( ES )

Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.

[ 026.033 ] ( NQ )

And he drew out his hand, and behold, it was white to all beholders!

[ 026.034 ] ( KK )

ÞóÇáó áöáúãóáóÅö Íóæúáóåõ Åöäøó åóÐóÇ áóÓóÇÍöÑñ Úóáöíãñ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 026.034 ] ( MŞ )

 

[ 026.034 ] ( AY )

Fir'avun, etrafındaki topluluğa dedi ki: “ Bu şüphe yok ki bilgiç bir büyücüdür;

[ 026.034 ] ( EO )

Etrafındaki cem'ıyyete bu, dedi: her halde bilgiç bir sihirbaz.

[ 026.034 ] ( ES )

Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!"

[ 026.034 ] ( NQ )

[Fir'aun (Pharaoh)] said to the chiefs around him: "Verily! This is indeed a well-versed sorcerer.

[ 026.035 ] ( KK )

íõÑöíÏõ Ãóäú íõÎúÑöÌóßõãú ãöäú ÃóÑúÖößõãú ÈöÓöÍúÑöåö ÝóãóÇÐóÇ ÊóÃúãõÑõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 026.035 ] ( MŞ )

 

[ 026.035 ] ( AY )

Büyüsü ile, sizi, yerinizden (Mısır arazisinden) çıkarmak istiyor; şimdi ne (yapmamı) emir edersiniz?”

[ 026.035 ] ( EO )

Sihrile sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binaenaleyh ne emredersiniz?

[ 026.035 ] ( ES )

Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?

[ 026.035 ] ( NQ )

He wants to drive you out of your land by his sorcery, then what is it your counsel, and what do you command?

[ 026.036 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÑúÌöåö æóÃóÎóÇåõ æóÇÈúÚóËú Ýöí ÇáúãóÏóÇÆöäö ÍóÇÔöÑöíäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 026.036 ] ( MŞ )

 

[ 026.036 ] ( AY )

Dediler ki: “ Onu ve kardeşini tut eğle; şehirlere de toplayıcılar yolla.

[ 026.036 ] ( EO )

Bunu ve kardeşini dediler; eğle, şehirlere de derleyiciler yolla.

[ 026.036 ] ( ES )

Dediler ki: "Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder."

[ 026.036 ] ( NQ )

They said: "Put him off and his brother (for a while), and send callers to the cities;

[ 026.037 ] ( KK )

íóÃúÊõæßó Èößõáøö ÓóÍøóÇÑò Úóáöíãò ﴿ ٣٧ ﴾

[ 026.037 ] ( MŞ )

 

[ 026.037 ] ( AY )

Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.”

[ 026.037 ] ( EO )

Bütün bilgiç sihirbazları getirsinler.

[ 026.037 ] ( ES )

Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.

[ 026.037 ] ( NQ )

To bring up to you every well-versed sorcerer.

[ 026.038 ] ( KK )

ÝóÌõãöÚó ÇáÓøóÍóÑóÉõ áöãöíÞóÇÊö íóæúãò ãóÚúáõæãò ﴿ ٣٨ ﴾

[ 026.038 ] ( MŞ )

 

[ 026.038 ] ( AY )

Böylece maruf bir günün tayin edilen bir vaktinde bütün sihirbazlar bir araya getirildi.

[ 026.038 ] ( EO )

 

[ 026.038 ] ( ES )

Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.

[ 026.038 ] ( NQ )

So the sorcerers were assembled at a fixed time on a day appointed.

[ 026.039 ] ( KK )

æóÞöíáó áöáäøóÇÓö åóáú ÃóäúÊõãú ãõÌúÊóãöÚõæäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 026.039 ] ( MŞ )

 

[ 026.039 ] ( AY )

İnsanlara da, “– toplanmış mısınız?” denildi.

[ 026.039 ] ( EO )

Bu suretle ma'lûm bir gün miykat ta'yin olunarak sihirbazlar cemolundu.

[ 026.039 ] ( ES )

Halka, "Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi.

[ 026.039 ] ( NQ )

And it was said to the people: "Are you (too) going to assemble?

[ 026.040 ] ( KK )

áóÚóáøóäóÇ äóÊøóÈöÚõ ÇáÓøóÍóÑóÉó Åöäú ßóÇäõæÇ åõãõ ÇáúÛóÇáöÈöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 026.040 ] ( MŞ )

 

[ 026.040 ] ( AY )

Eğer (büyücüler) galib gelirlerse, sanırız ki bizler, büyücülere tabi olacağız.

[ 026.040 ] ( EO )

Bu suretle ma'lûm bir gün miykat ta'yin olunarak sihirbazlar cemolundu.

[ 026.040 ] ( ES )

Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız dediler.

[ 026.040 ] ( NQ )

That we may follow the sorcerers [who were on Fir'aun's (Pharaoh) religion of disbelief] if they are the winners.

[ 026.041 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁó ÇáÓøóÍóÑóÉõ ÞóÇáõæÇ áöÝöÑúÚóæúäó ÃóÆöäøó áóäóÇ óáÇóÌúÑðÇ Åöäú ßõäøóÇ äóÍúäõ ÇáúÛóÇáöÈöíäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 026.041 ] ( MŞ )

 

[ 026.041 ] ( AY )

Nihâyet büyücüler gelince, Fir'avun’a dediler ki: “ Gerçekten üstün gelirsek, muhakkak bize bir mükâfat var mı?

[ 026.041 ] ( EO )

Derken vaktâ ki sihirbazlar geldiler Firavne elbette: biz galip gelirsek bize mutlak ecir var ya? Dediler.

[ 026.041 ] ( ES )

Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?" dediler.

[ 026.041 ] ( NQ )

So when the sorcerers arrived, they said to Fir'aun (Pharaoh): "Will there surely be a reward for us if we are the winners?"

[ 026.042 ] ( KK )

ÞóÇáó äóÚóãú æóÅöäøóßõãú ÅöÐðÇ áóãöäó ÇáúãõÞóÑøóÈöíäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 026.042 ] ( MŞ )

 

[ 026.042 ] ( AY )

Fir'avun dedi ki: “Evet (size hem mükâfat var), hem siz o vakit (kıymet ve şeref bakımından bana) muhakkak en yakın kimselerdensiniz.”

[ 026.042 ] ( EO )

Evet, dedi: hem siz o vakıt muhakkak mukarrebîndensiniz.

[ 026.042 ] ( ES )

Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız" dedi.

[ 026.042 ] ( NQ )

He said: "Yes, and you shall then verily be of those brought near (to myself)."

[ 026.043 ] ( KK )

ÞóÇáó áóåõãú ãõæÓóì ÃóáúÞõæÇ ãóÇ ÃóäúÊõãú ãõáúÞõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 026.043 ] ( MŞ )

 

[ 026.043 ] ( AY )

Mûsa büyücülere: “ Atın (ortaya), ne (marifet) atacaksanız.” dedi.

[ 026.043 ] ( EO )

Mûsâ onlara atın dedi: siz ne atacaksanız.

[ 026.043 ] ( ES )

Musa onlara "Atın, ne atacaksanız" dedi.

[ 026.043 ] ( NQ )

Musa (Moses) said to them: "Throw what you are going to throw!"

[ 026.044 ] ( KK )

ÝóÃóáúÞóæúÇ ÍöÈóÇáóåõãú æóÚöÕöíøóåõãú æóÞóÇáõæÇ ÈöÚöÒøóÉö ÝöÑúÚóæúäó ÅöäøóÇ áóäóÍúäõ ÇáúÛóÇáöÈõæäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 026.044 ] ( MŞ )

 

[ 026.044 ] ( AY )

Onlar da hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve: “ Fir'avun’un izzeti hakkı için biz, şüphesiz üstün gelenleriz.” dediler.

[ 026.044 ] ( EO )

Hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve Firavnin ızzeti hakkı için elbette biz galibiz, şüphesiz, dediler.

[ 026.044 ] ( ES )

Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz" dediler.

[ 026.044 ] ( NQ )

So they threw their ropes and their sticks, and said: "By the might of Fir'aun (Pharaoh), it is we who will certainly win!"

[ 026.045 ] ( KK )

ÝóÃóáúÞóì ãõæÓóì ÚóÕóÇåõ ÝóÅöÐóÇ åöíó ÊóáúÞóÝõ ãóÇ íóÃúÝößõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 026.045 ] ( MŞ )

 

[ 026.045 ] ( AY )

Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; bir de ne görsünler, o, bütün uydurduklarını yutuyor!

[ 026.045 ] ( EO )

Mûsâ da Asasını koyuverdi, bir de baktılar ki o, her ne dolap çeviriyorlarsa yutuyor.

[ 026.045 ] ( ES )

Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!

[ 026.045 ] ( NQ )

Then Musa (Moses) threw his stick, and behold, it swallowed up all the falsehoods which they showed!

[ 026.046 ] ( KK )

ÝóÃõáúÞöíó ÇáÓøóÍóÑóÉõ ÓóÇÌöÏöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 026.046 ] ( MŞ )

 

[ 026.046 ] ( AY )

Büyücüler derhal secdeye kapandılar.

[ 026.046 ] ( EO )

Derhal sihirbazlar secdeye kapandılar.

[ 026.046 ] ( ES )

Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

[ 026.046 ] ( NQ )

And the sorcerers fell down prostrate.

[ 026.047 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÂãóäøóÇ ÈöÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 026.047 ] ( MŞ )

 

[ 026.047 ] ( AY )

Dediler ki: “ İman ettik âlemlerin Rabbine;

[ 026.047 ] ( EO )

«iyman ettik rabbül'âlemîne.

[ 026.047 ] ( ES )

İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine 

[ 026.047 ] ( NQ )

Saying: "We believe in the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 026.048 ] ( KK )

ÑóÈøö ãõæÓóì æóåóÇÑõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 026.048 ] ( MŞ )

 

[ 026.048 ] ( AY )

Mûsa ve Hârûn’un Rabbine...

[ 026.048 ] ( EO )

Musâ ve Hârunun rabbına» dediler.

[ 026.048 ] ( ES )

Musa ve Harun'un Rabbine!

[ 026.048 ] ( NQ )

The Lord of Musa (Moses) and Harun (Aaron).

[ 026.049 ] ( KK )

ÞóÇáó ÂãóäúÊõãú áóåõ ÞóÈúáó Ãóäú ÂÐóäó áóßõãú Åöäøóåõ áóßóÈöíÑõßõãõ ÇáøóÐöí Úóáøóãóßõãõ ÇáÓøöÍúÑó ÝóáóÓóæúÝó ÊóÚúáóãõæäó áóÇõÞóØøöÚóäøó ÃóíúÏöíóßõãú æóÃóÑúÌõáóßõãú ãöäú ÎöáÇóÝò æó áóÇõÕóáøöÈóäøóßõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 026.049 ] ( MŞ )

 

[ 026.049 ] ( AY )

(Fir'avun onlara şöyle) dedi: “ Ben size izin vermeden ona (Mûsa’ya) îman ettiniz, anlaşıldı ki o size büyü öğreten büyüğünüzmüş! O hâlde mutlaka yakında bileceksiniz: Muhakkak sûrette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve gerçekten hepinizi asacağım.”

[ 026.049 ] ( EO )

Ona, dedi: ben size izin vermeden iyman ettiniz, anlaşıldı ki o size sihri ta'lim eden büyüğünüzmüş, o halde mutlak yakında bileceksiniz, çaresiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazına kestireceğim, hem muhakkak hepinizi çarmıha gerdireceğim».

[ 026.049 ] ( ES )

Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!"

[ 026.049 ] ( NQ )

[Fir'aun (Pharaoh)] said: "You have believed in him before I give you leave. Surely, he indeed is your chief, who has taught you magic! So verily, you shall come to know. Verily, I will cut off your hands and your feet on opposite sides, and I will crucify you all."

[ 026.050 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ áÇó ÖóíúÑó ÅöäøóÇ Åöáóì ÑóÈøöäóÇ ãõäúÞóáöÈõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 026.050 ] ( MŞ )

 

[ 026.050 ] ( AY )

Büyücüler dediler ki: “ Zararı yok, muhakkak biz Rabbimize döneceğiz.

[ 026.050 ] ( EO )

Dediler: zararı yok, her halde biz rabbımıza döneceğiz.

[ 026.050 ] ( ES )

Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.

[ 026.050 ] ( NQ )

They said: "No harm! Surely, to our Lord (Allah) we are to return;

[ 026.051 ] ( KK )

ÅöäøóÇ äóØúãóÚõ Ãóäú íóÛúÝöÑó áóäóÇ ÑóÈøõäóÇ ÎóØóÇíóÇäóÇ Ãóäú ßõäøóÇ Ãóæøóáó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 026.051 ] ( MŞ )

 

[ 026.051 ] ( AY )

Doğrusu biz, (içinizde Mûsa’ya) îman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışlayacağını ümid ederiz.”

[ 026.051 ] ( EO )

Her halde biz mü'minlerin evveli olduğumuzdan dolayı rabbımızın bize mağfiret buyuracağını ümid ederiz.

[ 026.051 ] ( ES )

Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz

[ 026.051 ] ( NQ )

Verily! We really hope that our Lord will forgive us our sins, as we are the first of the believers [in Musa (Moses) and in the Monotheism which he has brought from Allah].

[ 026.052 ] ( KK )

æóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì ãõæÓóì Ãóäú ÃóÓúÑö ÈöÚöÈóÇÏöí Åöäøóßõãú ãõÊøóÈóÚõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 026.052 ] ( MŞ )

 

[ 026.052 ] ( AY )

Mûsa’ya da, (seneler geçtikten sonra): “İman eden kullarımı gece yola çıkar, çünkü takib edileceksiniz” diye vahy ettik.

[ 026.052 ] ( EO )

Hem Musâya şu vahyi yerdik: kullarımı gece yürüt çünkü ta'kıb edileceksiniz.

[ 026.052 ] ( ES )

Biz, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik.

[ 026.052 ] ( NQ )

And We inspired Musa (Moses), saying: "Take away My slaves by night, verily, you will be pursued."

[ 026.053 ] ( KK )

ÝóÃóÑúÓóáó ÝöÑúÚóæúäõ Ýöí ÇáúãóÏóÇÆöäö ÍóÇÔöÑöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 026.053 ] ( MŞ )

 

[ 026.053 ] ( AY )

Fir'avun ise, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

[ 026.053 ] ( EO )

Firavn de şehirlere asker toplayıcılar gönderdi.

[ 026.053 ] ( ES )

Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

[ 026.053 ] ( NQ )

Then Fir'aun (Pharaoh) sent callers to (all) the cities.

[ 026.054 ] ( KK )

Åöäøó åóÄõáÇóÁö áóÔöÑúÐöãóÉñ Þóáöíáõæäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 026.054 ] ( MŞ )

 

[ 026.054 ] ( AY )

“Bunlar, (Mûsa’ya îman eden İsrâîloğulları), muhakkak ki (bize nisbetle) pek az bir topluluktur.

[ 026.054 ] ( EO )

Şunlar şübhe yok ki bir şirzimei kaliledirler.

[ 026.054 ] ( ES )

Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.

[ 026.054 ] ( NQ )

(Saying): "Verily! These indeed are but a small band.

[ 026.055 ] ( KK )

æóÅöäøóåõãú áóäóÇ áóÛóÇÆöÙõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 026.055 ] ( MŞ )

 

[ 026.055 ] ( AY )

Fakat onlar bizi kızdırıyorlar.

[ 026.055 ] ( EO )

Fakat hakkımızda çok gayz besliyorlar.

[ 026.055 ] ( ES )

(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar. 

[ 026.055 ] ( NQ )

And verily, they have done what has enraged us;
 

[ 026.056 ] ( KK )

æóÅöäøóÇ áóÌóãöíÚñ ÍóÇÐöÑõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 026.056 ] ( MŞ )

 

[ 026.056 ] ( AY )

Biz ise ihtiyatlı (silâh kuşanmış) bir topluluğuz.” (dedi).

[ 026.056 ] ( EO )

Biz ise uyanık ihtiyatlı bir cem'ıyyet bulunuyoruz. Diyordu.

[ 026.056 ] ( ES )

Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız. (diyor ve dedirtiyordu.)

[ 026.056 ] ( NQ )

But we are host all assembled, amply fore-warned."

[ 026.057 ] ( KK )

ÝóÃóÎúÑóÌúäóÇåõãú ãöäú ÌóäøóÇÊò æóÚõíõæäò ﴿ ٥٧ ﴾

[ 026.057 ] ( MŞ )

 

[ 026.057 ] ( AY )

Böylece Fir'avun’u ve kavmini çıkardık bostanlardan, pınarlardan;

[ 026.057 ] ( EO )

Bu suretle bunları bostanlardan, pınarlardan.

[ 026.057 ] ( ES )

Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,

[ 026.057 ] ( NQ )

So, We expelled them from gardens and springs,

[ 026.058 ] ( KK )

æóßõäõæÒò æóãóÞóÇãò ßóÑöíãò ﴿ ٥٨ ﴾

[ 026.058 ] ( MŞ )

 

[ 026.058 ] ( AY )

Hazinelerden ve şerefli makamlardan...

[ 026.058 ] ( EO )

Hazinelerden ve Dilruba makamlardan çıkardık.

[ 026.058 ] ( ES )

Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.

[ 026.058 ] ( NQ )

Treasures, and every kind of honourable place.

[ 026.059 ] ( KK )

ßóÐóáößó æóÃóæúÑóËúäóÇåóÇ Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 026.059 ] ( MŞ )

 

[ 026.059 ] ( AY )

İşte böyle yaptık ve onlara İsrâîloğullarını mirascı kıldık.

[ 026.059 ] ( EO )

Ve onları Beni İsraile miras kıldık.

[ 026.059 ] ( ES )

Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.

[ 026.059 ] ( NQ )

Thus [We turned them (Pharaoh's people) out] and We caused the Children of Israel to inherit them.

[ 026.060 ] ( KK )

ÝóÃóÊúÈóÚõæåõãú ãõÔúÑöÞöíäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 026.060 ] ( MŞ )

 

[ 026.060 ] ( AY )

Nİhâyet güneş doğarken (Fir'avun ordusu), İsrâîloğullarının arkalarına düştüler.

[ 026.060 ] ( EO )

Derken arkalarına düştüler Güneş doğmuştu.

[ 026.060 ] ( ES )

Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.

[ 026.060 ] ( NQ )

So they pursued them at sunrise.

[ 026.061 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÊóÑóÇÁó ÇáúÌóãúÚóÇäö ÞóÇáó ÃóÕúÍóÇÈõ ãõæÓóì ÅöäøóÇ áóãõÏúÑóßõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 026.061 ] ( MŞ )

 

[ 026.061 ] ( AY )

VakTâ ki, iki topluluk (İsrâîloğulları ile Fir'avun’un kıpt kavmi) birbirini görüp karşılaştı, Mûsa’nın ashabı “Yakalandık” dediler.

[ 026.061 ] ( EO )

Vakta ki iki cemiyet birbirine göründü Musâ’nın eshabı yakalandık dediler.

[ 026.061 ] ( ES )

İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler.

[ 026.061 ] ( NQ )

And when the two hosts saw each other, the companions of Musa (Moses) said: "We are sure to be overtaken."

[ 026.062 ] ( KK )

ÞóÇáó ßóáÇøó Åöäøó ãóÚöíó ÑóÈøöí ÓóíóåúÏöíäö ﴿ ٦٢ ﴾

[ 026.062 ] ( MŞ )

 

[ 026.062 ] ( AY )

Mûsa: “ Hayır, Rabbim muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir.” dedi.

[ 026.062 ] ( EO )

Hayır asla, dedi: rabbım muhakkak benimledir, bana yolunu gösterecektir.

[ 026.062 ] ( ES )

Musa: "Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir.

[ 026.062 ] ( NQ )

[Musa (Moses)] said: "Nay, verily! With me is my Lord, He will guide me."

[ 026.063 ] ( KK )

ÝóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì ãõæÓóì Ãóäö ÇÖúÑöÈú ÈöÚóÕóÇßó ÇáúÈóÍúÑó ÝóÇäúÝóáóÞó ÝóßóÇäó ßõáøõ ÝöÑúÞò ßóÇáØøóæúÏö ÇáúÚóÙöíãö ﴿ ٦٣ ﴾

[ 026.063 ] ( MŞ )

 

[ 026.063 ] ( AY )

Bunun üzerine Mûsa’ya: “Asânı denize vur.” diye vahy ettik. Vurunca parçalandı, her bir parça kocaman dağ gibi oldu.

[ 026.063 ] ( EO )

Bunun üzerine Musâya «vur Asan ile denize» diye vahyeyledik, vurunca bir infilak etti her bölük koca bir dağ gibi oluverdi.

[ 026.063 ] ( ES )

Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,

[ 026.063 ] ( NQ )

Then We inspired Musa (Moses) (saying): "Strike the sea with your stick." And it parted, and each separate part (of that sea water) became like the huge, firm mass of a mountain.

[ 026.064 ] ( KK )

æóÃóÒúáóÝúäóÇ Ëóãøó ÇáúÂÎóÑöíäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 026.064 ] ( MŞ )

 

[ 026.064 ] ( AY )

Ötekileri, (Firavuncuları) da buraya yanaştırdık.

[ 026.064 ] ( EO )

Ötekileri de buraya yanaştırmıştık.

[ 026.064 ] ( ES )

Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.

[ 026.064 ] ( NQ )

Then We brought near the others [Fir'aun's (Pharaoh) party] to that place.

[ 026.065 ] ( KK )

æóÃóäúÌóíúäóÇ ãõæÓóì æóãóäú ãóÚóåõ ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 026.065 ] ( MŞ )

 

[ 026.065 ] ( AY )

Mûsa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

[ 026.065 ] ( EO )

Musâyı ve maıyyetindekileri tamamen necata çıkardık.

[ 026.065 ] ( ES )

Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,

[ 026.065 ] ( NQ )

And We saved Musa (Moses) and all those with him.

[ 026.066 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóÛúÑóÞúäóÇ ÇáúÂÎóÑöíäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 026.066 ] ( MŞ )

 

[ 026.066 ] ( AY )

Sonra ötekilerini boğduk.

[ 026.066 ] ( EO )

Sonra da ötekileri gark ettik.

[ 026.066 ] ( ES )

Sonra da ötekileri suda boğduk.

[ 026.066 ] ( NQ )

Then We drowned the others.

[ 026.067 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 026.067 ] ( MŞ )

 

[ 026.067 ] ( AY )

Elbette bunda bir ibret var, böyle iken (geri kalanlardan) çoğu imana gelmedi.

[ 026.067 ] ( EO )

Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.

[ 026.067 ] ( ES )

Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

[ 026.067 ] ( NQ )

Verily! In this is indeed a sign (or a proof), yet most of them are not believers.

[ 026.068 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ٦٨ ﴾

[ 026.068 ] ( MŞ )

 

[ 026.068 ] ( AY )

Şüphe yok ki, senin Rabbin Azîz’dir= düşmanlarından intikam alır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

[ 026.068 ] ( EO )

Ve şübhesiz ki rabbın o öyle azîz öyle rahîm.

[ 026.068 ] ( ES )

Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.068 ] ( NQ )

And verily, your Lord! He is truly the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.069 ] ( KK )

æóÇÊúáõ Úóáóíúåöãú äóÈóÃó ÅöÈúÑóÇåöíãó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 026.069 ] ( MŞ )

 

[ 026.069 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), Kureyş kavmine İbrâhîm’in gerçek haberini de oku.

[ 026.069 ] ( EO )

Onlara İbrahimin kıssasını da oku.

[ 026.069 ] ( ES )

(Resulüm!) onlara İbrahim'in kıssasını da naklet.

[ 026.069 ] ( NQ )

And recite to them the story of Ibrahim (Abraham).

[ 026.070 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áöÃóÈöíåö æóÞóæúãöåö ãóÇ ÊóÚúÈõÏõæäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 026.070 ] ( MŞ )

 

[ 026.070 ] ( AY )

Hani o, babasına ve kavmine demişti ki, siz neye tapıyorsunuz?

[ 026.070 ] ( EO )

O bir vakıt babasına ve kavmine: siz neye taparsınız? Dedi.

[ 026.070 ] ( ES )

Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

[ 026.070 ] ( NQ )

When he said to his father and his people: "What do you worship?"

[ 026.071 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ äóÚúÈõÏõ ÃóÕúäóÇãðÇ ÝóäóÙóáøõ áóåóÇ ÚóÇßöÝöíäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 026.071 ] ( MŞ )

 

[ 026.071 ] ( AY )

Onlar da: “ Bir takım putlara tapıyoruz, bütün gün onlara ibâdete devam ediyoruz.” dediler.

[ 026.071 ] ( EO )

Bir takım putlara taparız da dediler: onlar sayesinde toplanırız.

[ 026.071 ] ( ES )

Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız dediler.

[ 026.071 ] ( NQ )

They said: "We worship idols, and to them we are ever devoted."

[ 026.072 ] ( KK )

ÞóÇáó åóáú íóÓúãóÚõæäóßõãú ÅöÐú ÊóÏúÚõæäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 026.072 ] ( MŞ )

 

[ 026.072 ] ( AY )

(İbrâhîm, onlara) dedi ki: “Dua ettiğiniz zaman, o putlar sizi işitiyorlar mı?”

[ 026.072 ] ( EO )

Onlar, dedi: dua ettiğiniz vakıt işidirler mi?

[ 026.072 ] ( ES )

İbrahim "Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?"

[ 026.072 ] ( NQ )

He said: "Do they hear you, when you call (on them)?

[ 026.073 ] ( KK )

Ãóæú íóäúÝóÚõæäóßõãú Ãóæú íóÖõÑøõæäó ﴿ ٧٣ ﴾

[ 026.073 ] ( MŞ )

 

[ 026.073 ] ( AY )

yahut size fayda veya zarar verirler mi?”

[ 026.073 ] ( EO )

Veya size bir menfeat verir yâhud bir zarar ederler mi?

[ 026.073 ] ( ES )

Veya size fayda veya zararları olur mu?

[ 026.073 ] ( NQ )

Or do they benefit you or do they harm (you)?

[ 026.074 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ Èóáú æóÌóÏúäóÇ ÂÈóÇÁóäóÇ ßóÐóáößó íóÝúÚóáõæäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 026.074 ] ( MŞ )

 

[ 026.074 ] ( AY )

Dediler ki: “ Hayır (bize cevab vermezler, fayda ve zararları da dokunmaz), ancak biz, babalarımızı böyle yapıyorlar bulduk.

[ 026.074 ] ( EO )

Yok dediler: atalarımızı bulduk, böyle yapıyorlardı.

[ 026.074 ] ( ES )

Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.

[ 026.074 ] ( NQ )

They said: "Nay, but we found our fathers doing so."

[ 026.075 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóÝóÑóÃóíúÊõãú ãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúÈõÏõæäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 026.075 ] ( MŞ )

 

[ 026.075 ] ( AY )

(75-76) İbrâhîm şöyle dedi: “ Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını?

[ 026.075 ] ( EO )

Şimdi, dedi: gördünüz o sizin ve eski atalarınızın taptıklarınızı.

[ 026.075 ] ( ES )

İbrahim dedi ki: "İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?"

[ 026.075 ] ( NQ )

He said: "Do you observe that which you have been worshipping,

[ 026.076 ] ( KK )

ÃóäúÊõãú æóÂÈóÇÄõßõãõ ÇáúÃóÞúÏóãõæäó ﴿ ٧٦ ﴾

[ 026.076 ] ( MŞ )

 

[ 026.076 ] ( AY )

(75-76) İbrâhîm şöyle dedi: “ Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını?

[ 026.076 ] ( EO )

Şimdi, dedi: gördünüz o sizin ve eski atalarınızın taptıklarınızı.

[ 026.076 ] ( ES )

İbrahim dedi ki: "İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?"

[ 026.076 ] ( NQ )

You and your ancient fathers?
 

[ 026.077 ] ( KK )

ÝóÅöäøóåõãú ÚóÏõæøñ áöí ÅöáÇøó ÑóÈøó ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 026.077 ] ( MŞ )

 

[ 026.077 ] ( AY )

Muhakkak onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi müstesnadır.

[ 026.077 ] ( EO )

Hep onlar benim düşmanım, ancak o rabbül'âlemîn başka.

[ 026.077 ] ( ES )

Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)

[ 026.077 ] ( NQ )

Verily! They are enemies to me, save the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists);

[ 026.078 ] ( KK )

ÇóáøóÐöí ÎóáóÞóäöí Ýóåõæó íóåúÏöíäö ﴿ ٧٨ ﴾

[ 026.078 ] ( MŞ )

 

[ 026.078 ] ( AY )

O’dur ki, beni yaratıb da doğru yolu bana gösteriyor.

[ 026.078 ] ( EO )

O ki beni yarattı sonra da bana o hidayet eder.

[ 026.078 ] ( ES )

O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,

[ 026.078 ] ( NQ )

Who has created me, and it is He Who guides me;
 

[ 026.079 ] ( KK )

æóÇáøóÐöí åõæó íõØúÚöãõäöí æóíóÓúÞöíäö ﴿ ٧٩ ﴾

[ 026.079 ] ( MŞ )

 

[ 026.079 ] ( AY )

O ‘dur ki, beni yediriyor ve içiriyor.

[ 026.079 ] ( EO )

Ve o ki bana o, yedirir, o içirir,

[ 026.079 ] ( ES )

Beni yediren, içirendir,

[ 026.079 ] ( NQ )

And it is He Who feeds me and gives me to drink.

[ 026.080 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ãóÑöÖúÊõ Ýóåõæó íóÔúÝöíäö ﴿ ٨٠ ﴾

[ 026.080 ] ( MŞ )

 

[ 026.080 ] ( AY )

Hastalandığım zaman da, O bana şifa veriyor.

[ 026.080 ] ( EO )

Hastalandığım vakit da bana o şifa verir.

[ 026.080 ] ( ES )

Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir.

[ 026.080 ] ( NQ )

And when I am ill, it is He who cures me;
 

[ 026.081 ] ( KK )

æóÇáøóÐöí íõãöíÊõäöí Ëõãøó íõÍúíöíäö ﴿ ٨١ ﴾

[ 026.081 ] ( MŞ )

 

[ 026.081 ] ( AY )

O’dur ki, beni öldürecek ve sonra beni diriltecek.

[ 026.081 ] ( EO )

Ve o ki beni öldürür, sonra beni yine diriltir.

[ 026.081 ] ( ES )

O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. 

[ 026.081 ] ( NQ )

And Who will cause me to die, and then will bring me to life (again);

[ 026.082 ] ( KK )

æóÇáøóÐöí ÃóØúãóÚõ Ãóäú íóÛúÝöÑó áöí ÎóØöíÆóÊöí íóæúãó ÇáÏøöíäö ﴿ ٨٢ ﴾

[ 026.082 ] ( MŞ )

 

[ 026.082 ] ( AY )

O’dur ki, hesap gününde günahımın bağışlanmasını kendisinden umarım.

[ 026.082 ] ( EO )

Ve o ki ceza günü ben onun günahımı afivbuyurmasını niyaz ederim.

[ 026.082 ] ( ES )

Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.

[ 026.082 ] ( NQ )

And Who, I hope will forgive me my faults on the Day of Recompense, (the Day of Resurrection),

[ 026.083 ] ( KK )

ÑóÈøö åóÈú áöí ÍõßúãðÇ æóÃóáúÍöÞúäöí ÈöÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 026.083 ] ( MŞ )

 

[ 026.083 ] ( AY )

Rabbim, bana bir hikmet (ilim ve anlayış veya peygamberlik) ver ve beni Sâlih kimselere kat.

[ 026.083 ] ( EO )

Yarab, bana bir huküm ıhsan et ve beni sâlihine ilhak buyur.

[ 026.083 ] ( ES )

Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat.

[ 026.083 ] ( NQ )

My Lord! Bestow Hukman (religious knowledge, right judgement of the affairs and Prophethood) on me, and join me with the righteous;

[ 026.084 ] ( KK )

æóÇÌúÚóáú áöí áöÓóÇäó ÕöÏúÞò Ýöí ÇáúÂÎöÑöíäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 026.084 ] ( MŞ )

 

[ 026.084 ] ( AY )

Benden sonra gelecek ümmetler içinde, hayırla anılacak bana güzel bir yad kıl.

[ 026.084 ] ( EO )

Ve bana sonrakiler içinde bir «lisanı sıdık» tahsıys eyle.

[ 026.084 ] ( ES )

Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!,

[ 026.084 ] ( NQ )

And grant me an honourable mention in later generations;

[ 026.085 ] ( KK )

æóÇÌúÚóáúäöí ãöäú æóÑóËóÉö ÌóäøóÉö ÇáäøóÚöíãö ﴿ ٨٥ ﴾

[ 026.085 ] ( MŞ )

 

[ 026.085 ] ( AY )

Beni Naîm Cennetinin varislerinden kıl.

[ 026.085 ] ( EO )

Ve beni naıym cennetinin varislerinden eyle.

[ 026.085 ] ( ES )

Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!

[ 026.085 ] ( NQ )

And make me one of the inheritors of the Paradise of Delight;

[ 026.086 ] ( KK )

æóÇÛúÝöÑú áöÃóÈöí Åöäøóåõ ßóÇäó ãöäó ÇáÖøóÇáøöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 026.086 ] ( MŞ )

 

[ 026.086 ] ( AY )

Babamı da hidâyete ulaştır, çünkü o sapıklardan bulunuyordu.

[ 026.086 ] ( EO )

Babama da mağfiret buyur, çünkü o yanlış gidenlerden idi.

[ 026.086 ] ( ES )

Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. 

[ 026.086 ] ( NQ )

And forgive my father, verily he is of the erring;

[ 026.087 ] ( KK )

æóáÇó ÊõÎúÒöäöí íóæúãó íõÈúÚóËõæäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 026.087 ] ( MŞ )

 

[ 026.087 ] ( AY )

Kabirlerden diriltilecekleri gün, beni utandırma.

[ 026.087 ] ( EO )

Ve utandırma beni ba's olunacakları gün.

[ 026.087 ] ( ES )

(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcup etme.,

[ 026.087 ] ( NQ )

And disgrace me not on the Day when (all the creatures) will be resurrected;

[ 026.088 ] ( KK )

íóæúãó áÇó íóäúÝóÚõ ãóÇáñ æóáÇó Èóäõæäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 026.088 ] ( MŞ )

 

[ 026.088 ] ( AY )

O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar...

[ 026.088 ] ( EO )

O gün ki ne mal faide verir ne oğulları.

[ 026.088 ] ( ES )

O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!

[ 026.088 ] ( NQ )

The Day whereon neither wealth nor sons will avail,

[ 026.089 ] ( KK )

ÅöáÇøó ãóäú ÃóÊóì Çááøóåó ÈöÞóáúÈò Óóáöíãò ﴿ ٨٩ ﴾

[ 026.089 ] ( MŞ )

 

[ 026.089 ] ( AY )

Ancak Allah’a hâlis ve pâk bir kalp ile varan müstesna.

[ 026.089 ] ( EO )

Ancak Allaha selim bir kalb ile varan başka.

[ 026.089 ] ( ES )

Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).

[ 026.089 ] ( NQ )

Except him who brings to Allah a clean heart [clean from Shirk (polytheism) and Nifaq (hypocrisy)].

[ 026.090 ] ( KK )

æóÃõÒúáöÝóÊö ÇáúÌóäøóÉõ áöáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 026.090 ] ( MŞ )

 

[ 026.090 ] ( AY )

Cennet de takva sahiblerine yaklaştırılmıştır.

[ 026.090 ] ( EO )

Hem müttekiler için cennet yaklaştırılmış.

[ 026.090 ] ( ES )

(O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır.

[ 026.090 ] ( NQ )

And Paradise will be brought near to the Muttaqun (pious - see V.2:2).

[ 026.091 ] ( KK )

æóÈõÑøöÒóÊö ÇáúÌóÍöíãõ áöáúÛóÇæöíäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 026.091 ] ( MŞ )

 

[ 026.091 ] ( AY )

Cehennem ise azgınlara apaçık gösterilmiştir.

[ 026.091 ] ( EO )

Azgınlar için de Cehennem hortlatılmıştır.

[ 026.091 ] ( ES )

Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.,

[ 026.091 ] ( NQ )

And the (Hell) Fire will be placed in full view of the erring.

[ 026.092 ] ( KK )

æóÞöíáó áóåõãú Ãóíúäó ãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúÈõÏõæäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 026.092 ] ( MŞ )

 

[ 026.092 ] ( AY )

(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte...

[ 026.092 ] ( EO )

Ve bunlara hani nerede o Allahın gayrıdan taptıklarınız? Nasıl size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarıyorlar mı? Denilmekte.

[ 026.092 ] ( ES )

Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir.

[ 026.092 ] ( NQ )

And it will be said to them: "Where are those (the false gods whom you used to set up as rivals with Allah) that you used to worship

[ 026.093 ] ( KK )

ãöäú Ïõæäö Çááøóåö åóáú íóäúÕõÑõæäóßõãú Ãóæú íóäúÊóÕöÑõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 026.093 ] ( MŞ )

 

[ 026.093 ] ( AY )

(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte...

[ 026.093 ] ( EO )

Ve bunlara hani nerede o Allahın gayrıdan taptıklarınız? Nasıl size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarıyorlar mı? Denilmekte.

[ 026.093 ] ( ES )

Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir.

[ 026.093 ] ( NQ )

Instead of Allah? Can they help you or (even) help themselves?

[ 026.094 ] ( KK )

ÝóßõÈúßöÈõæÇ ÝöíåóÇ åõãú æóÇáúÛóÇæõæäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 026.094 ] ( MŞ )

 

[ 026.094 ] ( AY )

Arkasından da o kâfirlerle azgınlar cehennemin içine atılmakta,

[ 026.094 ] ( EO )

Ve arkasından hep onlar o Cehennemin içine fırlatılmaktadır.

[ 026.094 ] ( ES )

Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.

[ 026.094 ] ( NQ )

Then they will be thrown on their faces into the (Fire), They and the Ghawun (devils, and those who were in error).

[ 026.095 ] ( KK )

æóÌõäõæÏõ ÅöÈúáöíÓó ÃóÌúãóÚõæäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 026.095 ] ( MŞ )

 

[ 026.095 ] ( AY )

İblis’in bütün askerleri de...

[ 026.095 ] ( EO )

Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken şöyle demektedirler.

[ 026.095 ] ( ES )

Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki,

[ 026.095 ] ( NQ )

And the whole hosts of Iblis (Satan) together.

[ 026.096 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ æóåõãú ÝöíåóÇ íóÎúÊóÕöãõæäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 026.096 ] ( MŞ )

 

[ 026.096 ] ( AY )

Kâfirler, putları ve öncüleriyle cehennemde çekişirlerken, birbirlerine şöyle demektedirler:

[ 026.096 ] ( EO )

Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken şöyle demektedirler.

[ 026.096 ] ( ES )

Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki

[ 026.096 ] ( NQ )

They will say while contending therein,

[ 026.097 ] ( KK )

ÊóÇááøóåö Åöäú ßõäøóÇ áóÝöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٩٧ ﴾

[ 026.097 ] ( MŞ )

 

[ 026.097 ] ( AY )

“Vallahi, doğrusu biz, açık bir sapıklık içinde idik.

[ 026.097 ] ( EO )

Tallahi biz doğrusu açık bir dalâl içinde imişiz.

[ 026.097 ] ( ES )

Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.

[ 026.097 ] ( NQ )

By Allah, we were truly in a manifest error,

[ 026.098 ] ( KK )

ÅöÐú äõÓóæøöíßõãú ÈöÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٩٨ ﴾

[ 026.098 ] ( MŞ )

 

[ 026.098 ] ( AY )

Çünkü (ey putlar), sizi âlemlerin Rabbine denk tutuyorduk.

[ 026.098 ] ( EO )

Çünkü sizi rabbül'âlemîn seviyesinde tutuyorduk.

[ 026.098 ] ( ES )

Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.

[ 026.098 ] ( NQ )

When We held you (false gods) as equals (in worship) with the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists);

[ 026.099 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÖóáøóäóÇ ÅöáÇøó ÇáúãõÌúÑöãõæäó ﴿ ٩٩ ﴾

[ 026.099 ] ( MŞ )

 

[ 026.099 ] ( AY )

Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı.

[ 026.099 ] ( EO )

Ve bizi hep o mücrimler şaşırtmıştı.

[ 026.099 ] ( ES )

Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı.

[ 026.099 ] ( NQ )

And none has brought us into error except the Mujrimun [Iblis (Satan) and those of human beings who commit crimes, murderers, polytheists, oppressors, etc.].

[ 026.100 ] ( KK )

ÝóãóÇ áóäóÇ ãöäú ÔóÇÝöÚöíäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 026.100 ] ( MŞ )

 

[ 026.100 ] ( AY )

Artık bizim için ne şefaatçılar var,

[ 026.100 ] ( EO )

Bak şimdi bizim için ne şefaatciler var.

[ 026.100 ] ( ES )

Bak bizim için ne şefaatçiler var,

[ 026.100 ] ( NQ )

Now we have no intercessors,

[ 026.101 ] ( KK )

æóáÇó ÕóÏöíÞò Íóãöíãò ﴿ ١٠١ ﴾

[ 026.101 ] ( MŞ )

 

[ 026.101 ] ( AY )

Ne de yakın bir dost...

[ 026.101 ] ( EO )

Ne de yakın bir sadîk.

[ 026.101 ] ( ES )

Ne de yakın bir dost.

[ 026.101 ] ( NQ )

Nor a close friend (to help us).

[ 026.102 ] ( KK )

Ýóáóæú Ãóäøó áóäóÇ ßóÑøóÉð Ýóäóßõæäó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 026.102 ] ( MŞ )

 

[ 026.102 ] ( AY )

Bari bizim için geriye bir dönüş olsaydı da mü'minlerden olsak.”

[ 026.102 ] ( EO )

Bari bizim için geriye bir dönmek olsa idi de mü'minlerden olsa idik.

[ 026.102 ] ( ES )

Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik.

[ 026.102 ] ( NQ )

(Alas!) If we only had a chance to return (to the world), we shall truly be among the believers!

[ 026.103 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 026.103 ] ( MŞ )

 

[ 026.103 ] ( AY )

Şüphesiz bu haberlerde kesin bir ibret var; öyle iken kavminin çoğu kendisine îman etmediler.

[ 026.103 ] ( EO )

Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.

[ 026.103 ] ( ES )

Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir.

[ 026.103 ] ( NQ )

Verily! In this is indeed a sign, yet most of them are not believers.

[ 026.104 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 026.104 ] ( MŞ )

 

[ 026.104 ] ( AY )

Muhakkak ki senin Rabbin Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minleri çok bağışlayıcıdır.

[ 026.104 ] ( EO )

Ve şüphesiz ki rabbın o öyle azîz öyle rahîm.

[ 026.104 ] ( ES )

Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.104 ] ( NQ )

And verily, your Lord! He is truly the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.105 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú Þóæúãõ äõæÍòäöÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 026.105 ] ( MŞ )

 

[ 026.105 ] ( AY )

Nûh kavmi, peygamberleri inkâr etti.

[ 026.105 ] ( EO )

Ve şüphesiz ki rabbın o öyle azîz öyle rahîm.

[ 026.105 ] ( ES )

Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

[ 026.105 ] ( NQ )

The people of Nuh (Noah) belied the Messengers.

[ 026.106 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áóåõãú ÃóÎõæåõãú äõæÍñ ÃóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 026.106 ] ( MŞ )

 

[ 026.106 ] ( AY )

O vakit kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “ Siz Allah’dan korkmaz mısınız?

[ 026.106 ] ( EO )

O vakıt ki kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız?

[ 026.106 ] ( ES )

Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

[ 026.106 ] ( NQ )

When their brother Nuh (Noah) said to them: "Will you not fear Allah and obey Him?

[ 026.107 ] ( KK )

Åöäøöí áóßõãú ÑóÓõæáñ Ãóãöíäñ ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 026.107 ] ( MŞ )

 

[ 026.107 ] ( AY )

Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

[ 026.107 ] ( EO )

Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, bir eminim.

[ 026.107 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim.
 

[ 026.107 ] ( NQ )

I am a trustworthy Messenger to you.
 

[ 026.108 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 026.108 ] ( MŞ )

 

[ 026.108 ] ( AY )

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 026.108 ] ( EO )

Gelin Allahdan korkun, bana itaat edin.

[ 026.108 ] ( ES )

Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

[ 026.108 ] ( NQ )

So fear Allah, keep your duty to Him, and obey me.

[ 026.109 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 026.109 ] ( MŞ )

 

[ 026.109 ] ( AY )

Buna karşı, ben sizden bir mükâfat da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

[ 026.109 ] ( EO )

Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül'âlemîne aiddir.

[ 026.109 ] ( ES )

Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir.

[ 026.109 ] ( NQ )

No reward do I ask of you for it (my Message of Islamic Monotheism), my reward is only from the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns and all that exists).
 

[ 026.110 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١١٠ ﴾

[ 026.110 ] ( MŞ )

 

[ 026.110 ] ( AY )

O hâlde, Allah’dan korkun ve bana itâat edin.”

[ 026.110 ] ( EO )

Gelin Allahdan korkun bana itaat edin.

[ 026.110 ] ( ES )

Gelin, artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.110 ] ( NQ )

So keep your duty to Allah, fear Him and obey me."

[ 026.111 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóäõÄúãöäõ áóßó æóÇÊøóÈóÚóßó ÇáúÃóÑúÐóáõæäó ﴿ ١١١ ﴾

[ 026.111 ] ( MŞ )

 

[ 026.111 ] ( AY )

Onlar dediler ki: “ Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana îman eder miyiz?”

[ 026.111 ] ( EO )

A, dediler: hiç biz sana inanır mıyız? Senin ardına hep o ezrail düşmüş?

[ 026.111 ] ( ES )

Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?

[ 026.111 ] ( NQ )

They said: "Shall we believe in you, when the meanest (of the people) follow you?"

[ 026.112 ] ( KK )

ÞóÇáó æóãóÇ Úöáúãöí ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١١٢ ﴾

[ 026.112 ] ( MŞ )

 

[ 026.112 ] ( AY )

Nûh dedi ki: “ Onların yapmakta oldukları amellere dair benim bilgim yoktur (sadakatlarını bilmem, dış görünüşlerine bakıyorum).

[ 026.112 ] ( EO )

Benim ne ılmim olabilir? dedi: onlar ne yapıyorlarmış.

[ 026.112 ] ( ES )

Nuh dedi ki: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur."

[ 026.112 ] ( NQ )

He said: "And what knowledge have I of what they used to do?

[ 026.113 ] ( KK )

Åöäú ÍöÓóÇÈõåõãú ÅöáÇøó Úóáóì ÑóÈøöí áóæú ÊóÔúÚõÑõæäó ﴿ ١١٣ ﴾

[ 026.113 ] ( MŞ )

 

[ 026.113 ] ( AY )

Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşünseydiniz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz).

[ 026.113 ] ( EO )

Sizin şuurunuz olsa onların hısabı ancak rabbıma aiddir.

[ 026.113 ] ( ES )

Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!

[ 026.113 ] ( NQ )

Their account is only with my Lord, if you could (but) know.
 

[ 026.114 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóäóÇ ÈöØóÇÑöÏö ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١١٤ ﴾

[ 026.114 ] ( MŞ )

 

[ 026.114 ] ( AY )

Hem ben mü'minleri koğucu değilim.

[ 026.114 ] ( EO )

Hem ben iyman edenleri koğmaya me'mur değilim.

[ 026.114 ] ( ES )

Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim.

[ 026.114 ] ( NQ )

And I am not going to drive away the believers.

[ 026.115 ] ( KK )

Åöäú ÃóäóÇ ÅöáÇøó äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ١١٥ ﴾

[ 026.115 ] ( MŞ )

 

[ 026.115 ] ( AY )

Ben ancak açık bir korkutucuyum.”

[ 026.115 ] ( EO )

Ben ancak açık, bir nezirim.

[ 026.115 ] ( ES )

Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

[ 026.115 ] ( NQ )

I am only a plain warner."

[ 026.116 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ áóÆöäú áóãú ÊóäúÊóåö íóÇäõæÍõ áóÊóßõæäóäøó ãöäó ÇáúãóÑúÌõæãöíäó ﴿ ١١٦ ﴾

[ 026.116 ] ( MŞ )

 

[ 026.116 ] ( AY )

Onlar dediler ki: “ Ey Nûh! Sen eğer dediğinden vaz geçmezsen, muhakkak taşla öldürülenlerden olacaksın.”

[ 026.116 ] ( EO )

And ederiz ki dediler; eğer vazgeçmezsen yâ Nuh! Mutlak ve muhakkak recm edilenlerden olacaksın.

[ 026.116 ] ( ES )

Dediler ki: "Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!"

[ 026.116 ] ( NQ )

They said: "If you cease not, O Nuh (Noah)! You will surely be among those stoned (to death)."

[ 026.117 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö Åöäøó Þóæúãöí ßóÐøóÈõæäö ﴿ ١١٧ ﴾

[ 026.117 ] ( MŞ )

 

[ 026.117 ] ( AY )

Nûh şöyle dedi: “ Rabbim! Gerçekten kavmim beni tekzib etti.

[ 026.117 ] ( EO )

Yâ reb! dedi: anlaşıldı ki kavmım beni tekzib ettiler.

[ 026.117 ] ( ES )

Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti."

[ 026.117 ] ( NQ )

He said: "My Lord! Verily, my people have belied me.

[ 026.118 ] ( KK )

ÝóÇÝúÊóÍú Èóíúäöí æóÈóíúäóåõãú ÝóÊúÍðÇ æóäóÌøöäöí æóãóäú ãóÚöíó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١١٨ ﴾

[ 026.118 ] ( MŞ )

 

[ 026.118 ] ( AY )

Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver ve hem beni, hem de beraberimde olan mü'minleri kurtar.”

[ 026.118 ] ( EO )

Artık benimle onların arasını nasıl ayırd edeceksen et de bana ve beraberimdeki mü'minlere necat ver.

[ 026.118 ] ( ES )

Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.

[ 026.118 ] ( NQ )

Therefore judge You between me and them, and save me and those of the believers who are with me."

[ 026.119 ] ( KK )

ÝóÃóäúÌóíúäóÇåõ æóãóäú ãóÚóåõ Ýöí ÇáúÝõáúßö ÇáúãóÔúÍõæäö ﴿ ١١٩ ﴾

[ 026.119 ] ( MŞ )

 

[ 026.119 ] ( AY )

Bunun üzerine biz, onu ve beraberindekileri, o yükle dolu geminin içinde selâmete çıkardık.

[ 026.119 ] ( EO )

Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri o dolu gemide necata çıkardık.

[ 026.119 ] ( ES )

Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık.

[ 026.119 ] ( NQ )

And We saved him and those with him in the laden ship.

[ 026.120 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóÛúÑóÞúäóÇ ÈóÚúÏõ ÇáúÈóÇÞöíäó ﴿ ١٢٠ ﴾

[ 026.120 ] ( MŞ )

 

[ 026.120 ] ( AY )

Sonra da (gemiye binen Nûh’un) arkasından geride kalanları boğduk.

[ 026.120 ] ( EO )

Sonra da arkasından kalanları garkettik.

[ 026.120 ] ( ES )

Sonra da arkasında kalanları suda boğduk.

[ 026.120 ] ( NQ )

Then We drowned the rest (disbelievers) thereafter.

[ 026.121 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٢١ ﴾

[ 026.121 ] ( MŞ )

 

[ 026.121 ] ( AY )

Muhakkak ki (onlara yaptığımız) bu işte, (geride kalanlar için) bir ibret var, öyle iken onların çoğu mü'min olmadı.

[ 026.121 ] ( EO )

Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var.

[ 026.121 ] ( ES )

Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

[ 026.121 ] ( NQ )

Verily, in this is indeed a sign, yet most of them are not believers.

[ 026.122 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 026.122 ] ( MŞ )

 

[ 026.122 ] ( AY )

Şüphesiz ki, senin O Rabbin Azîz’dir= kâfirleri kahreder, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

[ 026.122 ] ( EO )

öyle iken ekserîsi mü'min olmadı ve şübhesiz ki rabbın, o öyle azîz, öyle rahîm.

[ 026.122 ] ( ES )

Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.122 ] ( NQ )

And verily! Your Lord, He is indeed the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.123 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú ÚóÇÏñäöÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ١٢٣ ﴾

[ 026.123 ] ( MŞ )

 

[ 026.123 ] ( AY )

Âd kavmi de gönderilen peygamberleri tekzib etti.

[ 026.123 ] ( EO )

Âd, gönderilen Resulleri tekzib etti.

[ 026.123 ] ( ES )

Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

[ 026.123 ] ( NQ )

'Ad (people) belied the Messengers.

[ 026.124 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áóåõãú ÃóÎõæåõãú åõæÏñ ÃóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ١٢٤ ﴾

[ 026.124 ] ( MŞ )

 

[ 026.124 ] ( AY )

O vakit, kardeşleri Hûd peygamber onlara şöyle demişti: “ Siz Allah’dan korkmaz mısınız?

[ 026.124 ] ( EO )

O vakıt ki kardeşleri Hûd onlara demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız?

[ 026.124 ] ( ES )

Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

[ 026.124 ] ( NQ )

When their brother Hud said to them: "Will you not fear Allah and obey Him?

[ 026.125 ] ( KK )

Åöäøöí áóßõãú ÑóÓõæáñ Ãóãöíäñ ﴿ ١٢٥ ﴾

[ 026.125 ] ( MŞ )

 

[ 026.125 ] ( AY )

Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

[ 026.125 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm' emînim.

[ 026.125 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim.

[ 026.125 ] ( NQ )

Verily! I am a trustworthy Messenger to you.
 

[ 026.126 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١٢٦ ﴾

[ 026.126 ] ( MŞ )

 

[ 026.126 ] ( AY )

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 026.126 ] ( EO )

Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.126 ] ( ES )

Gelin artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.126 ] ( NQ )

So fear Allah, keep your duty to Him, and obey me.

[ 026.127 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٢٧ ﴾

[ 026.127 ] ( MŞ )

 

[ 026.127 ] ( AY )

Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

[ 026.127 ] ( EO )

Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum. benim ecrim ancak rabbül'âlemîne aiddir.

[ 026.127 ] ( ES )

Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. 

[ 026.127 ] ( NQ )

No reward do I ask of you for it (my Message of Islamic Monotheism), my reward is only from the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns, and all that exists).
 

[ 026.128 ] ( KK )

ÃóÊóÈúäõæäó Èößõáøö ÑöíÚò ÂíóÉð ÊóÚúÈóËõæäó ﴿ ١٢٨ ﴾

[ 026.128 ] ( MŞ )

 

[ 026.128 ] ( AY )

Siz, her tepeye bir alâmet (köşk) bina eder eğlenir misiniz?

[ 026.128 ] ( EO )

Siz her tepeye bir alâmet bina eder eğlenir misiniz?

[ 026.128 ] ( ES )

Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?

[ 026.128 ] ( NQ )

Do you build high palaces on every high place, while you do not live in them?

[ 026.129 ] ( KK )

æóÊóÊøóÎöÐõæäó ãóÕóÇäöÚó áóÚóáøóßõãú ÊóÎúáõÏõæäó ﴿ ١٢٩ ﴾

[ 026.129 ] ( MŞ )

 

[ 026.129 ] ( AY )

Dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi, bir takım saraylar ve havuzlar da ediniyorsunuz?

[ 026.129 ] ( EO )

Bir takım masnuat da ediniyorsunuz ki sanki muhalled kalacaksınız.

[ 026.129 ] ( ES )

Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?

[ 026.129 ] ( NQ )

And do you get for yourselves palaces (fine buildings) as if you will live therein for ever.
 

[ 026.130 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÈóØóÔúÊõãú ÈóØóÔúÊõãú ÌóÈøóÇÑöíäó ﴿ ١٣٠ ﴾

[ 026.130 ] ( MŞ )

 

[ 026.130 ] ( AY )

Hem (ceza için) yakaladığınız vakit, merhametsizce, zorbaca yakalıyorsunuz (dövüyor, öldürüyorsunuz).

[ 026.130 ] ( EO )

Hem tuttuğunuz vakıt merhametsiz, cebbarcasına tutuyorsunuz.

[ 026.130 ] ( ES )

Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz.

[ 026.130 ] ( NQ )

And when you seize, seize you as tyrants?

[ 026.131 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١٣١ ﴾

[ 026.131 ] ( MŞ )

 

[ 026.131 ] ( AY )

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 026.131 ] ( EO )

Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.131 ] ( ES )

Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.131 ] ( NQ )

So fear Allah, keep your duty to Him, and obey me.
 

[ 026.132 ] ( KK )

æóÇÊøóÞõæÇ ÇáøóÐöí ÃóãóÏøóßõãú ÈöãóÇ ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ١٣٢ ﴾

[ 026.132 ] ( MŞ )

 

[ 026.132 ] ( AY )

Size bildiğiniz şeyleri verenden sakının;

[ 026.132 ] ( EO )

O Allahdan korkun ki size o bildiğiniz şeylere imdad buyordu.

[ 026.132 ] ( ES )

O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,

[ 026.132 ] ( NQ )

And keep your duty to Him, fear Him Who has aided you with all (good things) that you know.

[ 026.133 ] ( KK )

ÃóãóÏøóßõãú ÈöÃóäúÚóÇãò æóÈóäöíäó ﴿ ١٣٣ ﴾

[ 026.133 ] ( MŞ )

 

[ 026.133 ] ( AY )

Size davarlar ve oğullar verenden,

[ 026.133 ] ( EO )

En'am, oğullar.

[ 026.133 ] ( ES )

Davarlar, oğullar,

[ 026.133 ] ( NQ )

He has aided you with cattle and children.
 

[ 026.134 ] ( KK )

æóÌóäøóÇÊò æóÚõíõæäò ﴿ ١٣٤ ﴾

[ 026.134 ] ( MŞ )

 

[ 026.134 ] ( AY )

Bağlar ve pınarlar ihsan edenden...

[ 026.134 ] ( EO )

Cennet gibi bağlar, bahçeler, menba'lar ile size imdad buyurmakta.

[ 026.134 ] ( ES )

Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir.

[ 026.134 ] ( NQ )

And gardens and springs.

[ 026.135 ] ( KK )

Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Úóáóíúßõãú ÚóÐóÇÈó íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ١٣٥ ﴾

[ 026.135 ] ( MŞ )

 

[ 026.135 ] ( AY )

Doğrusu ben, size gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.”

[ 026.135 ] ( EO )

Cidden ben size büyük bir günün azâbından korkuyorum.

[ 026.135 ] ( ES )

Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.

[ 026.135 ] ( NQ )

Verily, I fear for you the torment of a Great Day.

[ 026.136 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÓóæóÇÁñ ÚóáóíúäóÇ ÃóæóÚóÙúÊó Ãóãú áóãú Êóßõäú ãöäó ÇáúæóÇÚöÙöíäó ﴿ ١٣٦ ﴾

[ 026.136 ] ( MŞ )

 

[ 026.136 ] ( AY )

Onlar dediler ki: “ Sen öğüd versen de, öğüd verenlerden olmasan da bizce farkı yoktur.

[ 026.136 ] ( EO )

Sen, dediler: ha va'zetmişin ha va'zedenlerden olmamışın bizce müsavidir.

[ 026.136 ] ( ES )

Dediler ki: Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir."

[ 026.136 ] ( NQ )

They said: "It is the same to us whether you preach or be not of those who preach.

[ 026.137 ] ( KK )

Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÎõáõÞõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ١٣٧ ﴾

[ 026.137 ] ( MŞ )

 

[ 026.137 ] ( AY )

Bu bize getirdiğin, evvelkilerin yalanından başkası değildir.

[ 026.137 ] ( EO )

Bu sırf eskilerin âdeti.

[ 026.137 ] ( ES )

Bu sırf eskilerin âdetidir.

[ 026.137 ] ( NQ )

This is no other than the false-tales and religion of the ancients, [Tafsir At-Tabari, Vol.19, Page 97]
 

[ 026.138 ] ( KK )

æóãóÇ äóÍúäõ ÈöãõÚóÐøóÈöíäó ﴿ ١٣٨ ﴾

[ 026.138 ] ( MŞ )

 

[ 026.138 ] ( AY )

Biz azaba uğratılmayız.”

[ 026.138 ] ( EO )

Biz ta'zib olunmayız.

[ 026.138 ] ( ES )

Biz azaba uğratılacak da değiliz.

[ 026.138 ] ( NQ )

And we are not going to be punished."

[ 026.139 ] ( KK )

ÝóßóÐøóÈõæåõ ÝóÃóåúáóßúäóÇåõãú Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٣٩ ﴾

[ 026.139 ] ( MŞ )

 

[ 026.139 ] ( AY )

Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır; öyle iken çoğu mü'min olmadı.

[ 026.139 ] ( EO )

Diye onu tekzib ettiler de kendilerini helâk ediverdik. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.

[ 026.139 ] ( ES )

Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

[ 026.139 ] ( NQ )

So they belied him, and We destroyed them. Verily! In this is indeed a sign, yet most of them are not believers.

[ 026.140 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٤٠ ﴾

[ 026.140 ] ( MŞ )

 

[ 026.140 ] ( AY )

Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki, O Azîz’dir= düşmanlarından intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

[ 026.140 ] ( EO )

Ve şübhesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm.

[ 026.140 ] ( ES )

Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.140 ] ( NQ )

And verily! Your Lord, He is indeed the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.141 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú ËóãõæÏõ ÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ١٤١ ﴾

[ 026.141 ] ( MŞ )

 

[ 026.141 ] ( AY )

Semûd kavmi gönderilen peygamberleri tekzib etti.

[ 026.141 ] ( EO )

Semûd gönderilen Resulleri tekzib etti.

[ 026.141 ] ( ES )

Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

[ 026.141 ] ( NQ )

Thamud (people) belied the Messenger.

[ 026.142 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áóåõãú ÃóÎõæåõãú ÕóÇáöÍñ ÃóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ١٤٢ ﴾

[ 026.142 ] ( MŞ )

 

[ 026.142 ] ( AY )

O vakit, kardeşleri Sâlih (Peygamber) onlara şöyle demişti: “ Allah’dan korkmaz mısınız?

[ 026.142 ] ( EO )

O vakıt ki kardeşleri Salih onlara demişti: Allahdan korkmaz mısınız?

[ 026.142 ] ( ES )

Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

[ 026.142 ] ( NQ )

When their brother Salih (Saleh) said to them: "Will you not fear Allah and obey Him?

[ 026.143 ] ( KK )

Åöäøöí áóßõãú ÑóÓõæáñ Ãóãöíäñ ﴿ ١٤٣ ﴾

[ 026.143 ] ( MŞ )

 

[ 026.143 ] ( AY )

Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

[ 026.143 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim.

[ 026.143 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

[ 026.143 ] ( NQ )

I am a trustworthy Messenger to you.
 

[ 026.144 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١٤٤ ﴾

[ 026.144 ] ( MŞ )

 

[ 026.144 ] ( AY )

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 026.144 ] ( EO )

Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.144 ] ( ES )

Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.144 ] ( NQ )

So fear Allah, keep your duty to Him, and obey me.

[ 026.145 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٤٥ ﴾

[ 026.145 ] ( MŞ )

 

[ 026.145 ] ( AY )

Buna karşı, ben, sizden bir ücret istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

[ 026.145 ] ( EO )

Buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül'âlemîne aiddir.

[ 026.145 ] ( ES )

Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.

[ 026.145 ] ( NQ )

No reward do I ask of you for it (my Message of Islamic Monotheism), my reward is only from the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns and all that exists).
 

[ 026.146 ] ( KK )

ÃóÊõÊúÑóßõæäó Ýöí ãóÇ åóÇåõäóÇ Âãöäöíäó ﴿ ١٤٦ ﴾

[ 026.146 ] ( MŞ )

 

[ 026.146 ] ( AY )

Siz, buradaki nimetler içerisinde emîn olarak bırakılacak mısınız?

[ 026.146 ] ( EO )

Siz burada emn-ü eman ile bırakılacak mısınız?

[ 026.146 ] ( ES )

Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?

[ 026.146 ] ( NQ )

Will you be left secure in that which you have here?

[ 026.147 ] ( KK )

Ýöí ÌóäøóÇÊò æóÚõíõæäò ﴿ ١٤٧ ﴾

[ 026.147 ] ( MŞ )

 

[ 026.147 ] ( AY )

Bağların ve pınarların içinde,

[ 026.147 ] ( EO )

O Cennetler, pınarlar.

[ 026.147 ] ( ES )

Bahçelerin, pınarların içinde,

[ 026.147 ] ( NQ )

In gardens and springs.
 

[ 026.148 ] ( KK )

æóÒõÑõæÚò æóäóÎúáò ØóáúÚõåóÇ åóÖöíãñ ﴿ ١٤٨ ﴾

[ 026.148 ] ( MŞ )

 

[ 026.148 ] ( AY )

Ekinlerin ve meyvası yumuşak, hoş hurma ağaçlarının içinde...

[ 026.148 ] ( EO )

Lâtıf tal'ı sarkmış hurmalar, ekinler içinde.

[ 026.148 ] ( ES )

Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,

[ 026.148 ] ( NQ )

And green crops (fields etc.) and date-palms with soft spadix.

[ 026.149 ] ( KK )

æóÊóäúÍöÊõæäó ãöäó ÇáúÌöÈóÇáö ÈõíõæÊðÇ ÝóÇÑöåöíäó ﴿ ١٤٩ ﴾

[ 026.149 ] ( MŞ )

 

[ 026.149 ] ( AY )

Bir de dağlardan (taşlarından) neşe ve zevkle evler yontuyorsunuz.

[ 026.149 ] ( EO )

Ki bir de dağlardan keyfli keyfli evler yontuyorsunuz.

[ 026.149 ] ( ES )

Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."

[ 026.149 ] ( NQ )

And you carve houses out of mountains with great skill.

[ 026.150 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١٥٠ ﴾

[ 026.150 ] ( MŞ )

 

[ 026.150 ] ( AY )

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 026.150 ] ( EO )

Gelin Allahdan korkun da bana itaat eyleyin.

[ 026.150 ] ( ES )

Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin.

[ 026.150 ] ( NQ )

So fear Allah, keep your duty to Him, and obey me.
 

[ 026.151 ] ( KK )

æóáÇó ÊõØöíÚõæÇ ÃóãúÑó ÇáúãõÓúÑöÝöíäó ﴿ ١٥١ ﴾

[ 026.151 ] ( MŞ )

 

[ 026.151 ] ( AY )

Kâfirlerin emrine itâat etmeyin,

[ 026.151 ] ( EO )

Bozguncuların emrine itaat etmeyin.

[ 026.151 ] ( ES )

Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.

[ 026.151 ] ( NQ )

And follow not the command of Al-Musrifun [i.e. their chiefs, leaders who were polytheists, criminals and sinners],

[ 026.152 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íõÝúÓöÏõæäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó íõÕúáöÍõæäó ﴿ ١٥٢ ﴾

[ 026.152 ] ( MŞ )

 

[ 026.152 ] ( AY )

(Onlar) o kimselerdir ki, yeryüzünü fesada verirler de düzeltmezler.”

[ 026.152 ] ( EO )

O kimseler ki, yer yüzünü fesada verirler de islâh etmezler.

[ 026.152 ] ( ES )

O kimseler ki, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar da islâh etmezler.

[ 026.152 ] ( NQ )

Who make mischief in the land, and reform not.

[ 026.153 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÅöäøóãóÇ ÃóäúÊó ãöäó ÇáúãõÓóÍøóÑöíäó ﴿ ١٥٣ ﴾

[ 026.153 ] ( MŞ )

 

[ 026.153 ] ( AY )

Onlar (Sâlih peygambere) dediler ki: “ Sen çok büyülenmişlerdensin.

[ 026.153 ] ( EO )

Sen dediler: çok büyülenmişlerdensin.

[ 026.153 ] ( ES )

Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

[ 026.153 ] ( NQ )

They said: "You are only of those bewitched!

[ 026.154 ] ( KK )

ãóÇ ÃóäúÊó ÅöáÇøó ÈóÔóÑñ ãöËúáõäóÇ ÝóÃúÊö ÈöÂíóÉò Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٥٤ ﴾

[ 026.154 ] ( MŞ )

 

[ 026.154 ] ( AY )

Sen ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyliyenlerden isen, haydi bir mûcize getir.”

[ 026.154 ] ( EO )

Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin? Haydi bir âyet getir eğer sadıklardan isen.

[ 026.154 ] ( ES )

Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.

[ 026.154 ] ( NQ )

You are but a human being like us. Then bring us a sign if you are of the truthful.

[ 026.155 ] ( KK )

ÞóÇáó åóÐöåö äóÇÞóÉñ áóåóÇ ÔöÑúÈñ æóáóßõãú ÔöÑúÈõ íóæúãò ãóÚúáõæãò ﴿ ١٥٥ ﴾

[ 026.155 ] ( MŞ )

 

[ 026.155 ] ( AY )

(Sâlih peygamber onlara şöyle) dedi: “ İşte bu, (Allah’ın emriyle kayadan çıkardığım) dişi bir deve! Su içme (işi), bir gün onun, belli bir gün de (nöbetle) sizin...

[ 026.155 ] ( EO )

Ha, dedi: işte bir naka ona bir şirb hakkı' size de ma'lûm bir günün şirb hakkı.

[ 026.155 ] ( ES )

Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi.

[ 026.155 ] ( NQ )

He said: "Here is a she-camel; it has a right to drink (water), and you have a right to drink (water) (each) on a day, known.

[ 026.156 ] ( KK )

æóáÇó ÊóãóÓøõæåóÇ ÈöÓõæÁò ÝóíóÃúÎõÐóßõãú ÚóÐóÇÈõ íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ١٥٦ ﴾

[ 026.156 ] ( MŞ )

 

[ 026.156 ] ( AY )

Sakın ona bir fenalıkla dokunmayın ki, bu yüzden sizi büyük bir günün azabı yakalar.”

[ 026.156 ] ( EO )

Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin ki o yüzden sizi büyük bir günün azâbı yakalar.

[ 026.156 ] ( ES )

Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.

[ 026.156 ] ( NQ )

And touch her not with harm, lest the torment of a Great Day seize you.

[ 026.157 ] ( KK )

ÝóÚóÞóÑõæåóÇ ÝóÃóÕúÈóÍõæÇ äóÇÏöãöíäó ﴿ ١٥٧ ﴾

[ 026.157 ] ( MŞ )

 

[ 026.157 ] ( AY )

Derken o deveyi kestiler, fakat pişman oldular.

[ 026.157 ] ( EO )

Derken onu vurdular, fakat nâdim oldular.

[ 026.157 ] ( ES )

Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.

[ 026.157 ] ( NQ )

But they killed her, and then they became regretful.

[ 026.158 ] ( KK )

ÝóÃóÎóÐóåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٥٨ ﴾

[ 026.158 ] ( MŞ )

 

[ 026.158 ] ( AY )

Çünkü azap kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mü'min olmadı.

[ 026.158 ] ( EO )

Çünkü kendilerini azâb yakalayıverdi şüphesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.

[ 026.158 ] ( ES )

Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

[ 026.158 ] ( NQ )

So the torment overtook them. Verily, in this is indeed a sign, yet most of them are not believers.

[ 026.159 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٥٩ ﴾

[ 026.159 ] ( MŞ )

 

[ 026.159 ] ( AY )

Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir.

[ 026.159 ] ( EO )

Ve şüphesiz rabbın o, öyle azîz öyle rahîm.

[ 026.159 ] ( ES )

Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.159 ] ( NQ )

And verily! Your Lord, He is indeed the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.160 ] ( KK )

ßóÐøóÈóÊú Þóæúãõ áõæØòäöÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ١٦٠ ﴾

[ 026.160 ] ( MŞ )

 

[ 026.160 ] ( AY )

Lût kavmi, gönderilen peygamberleri tekzib etti.

[ 026.160 ] ( EO )

Lût kavmı gönderilen Resulleri tekzib etti.

[ 026.160 ] ( ES )

Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

[ 026.160 ] ( NQ )

The prople of Lout (Lot) (those dwelt in the towns of Sodom in Palestine) belied the Messengers.

[ 026.161 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áóåõãú ÃóÎõæåõãú áõæØñ ÃóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ١٦١ ﴾

[ 026.161 ] ( MŞ )

 

[ 026.161 ] ( AY )

O vakit, kardeşleri Lût kendilerine şöyle demişti: “ Allah’tan korkmaz mısınız?

[ 026.161 ] ( EO )

O vakıt ki kadeşleri Lût onlara demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız?

[ 026.161 ] ( ES )

Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan kormaz mısınız?"

[ 026.161 ] ( NQ )

When their brother Lout (Lot) said to them: "Will you not fear Allah and obey Him?

[ 026.162 ] ( KK )

Åöäøöí áóßõãú ÑóÓõæáñ Ãóãöíäñ ﴿ ١٦٢ ﴾

[ 026.162 ] ( MŞ )

 

[ 026.162 ] ( AY )

Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

[ 026.162 ] ( EO )

Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim.

[ 026.162 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

[ 026.162 ] ( NQ )

Verily! I am a trustworthy Messenger to you.
 

[ 026.163 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١٦٣ ﴾

[ 026.163 ] ( MŞ )

 

[ 026.163 ] ( AY )

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 026.163 ] ( EO )

Gelin Allahdan korkun da bana itaat edin.

[ 026.163 ] ( ES )

Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.163 ] ( NQ )

So fear Allah, keep your duty to Him, and obey me.

[ 026.164 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٦٤ ﴾

[ 026.164 ] ( MŞ )

 

[ 026.164 ] ( AY )

Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

[ 026.164 ] ( EO )

Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül'âlemîne aiddir.

[ 026.164 ] ( ES )

Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.

[ 026.164 ] ( NQ )

No reward do I ask of you for it (my Message of Islamic Monotheism), my reward is only from the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns and all that exists).
 

[ 026.165 ] ( KK )

ÃóÊóÃúÊõæäó ÇáÐøõßúÑóÇäó ãöäó ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٦٥ ﴾

[ 026.165 ] ( MŞ )

 

[ 026.165 ] ( AY )

İnsanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz;

[ 026.165 ] ( EO )

Âlemîn içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?

[ 026.165 ] ( ES )

İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?

[ 026.165 ] ( NQ )

Go you in unto the males of the 'Alamin (mankind),

[ 026.166 ] ( KK )

æóÊóÐóÑõæäó ãóÇ ÎóáóÞó áóßõãú ÑóÈøõßõãú ãöäú ÃóÒúæóÇÌößõãú Èóáú ÃóäúÊõãú Þóæúãñ ÚóÇÏõæäó ﴿ ١٦٦ ﴾

[ 026.166 ] ( MŞ )

 

[ 026.166 ] ( AY )

Ve Rabbinizin, sizin için helâl yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz? Doğrusu siz harama tecavüz eden bir kavimsiniz.”

[ 026.166 ] ( EO )

Bırakıyorsunuz da sizin için yarattığı çiftleri? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz.

[ 026.166 ] ( ES )

Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!

[ 026.166 ] ( NQ )

And leave those whom Allah has created for you to be your wives? Nay, you are a trespassing people!

[ 026.167 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ áóÆöäú áóãú ÊóäúÊóåö íóÇáõæØõ áóÊóßõæäóäøó ãöäó ÇáúãõÎúÑóÌöíäó ﴿ ١٦٧ ﴾

[ 026.167 ] ( MŞ )

 

[ 026.167 ] ( AY )

Onlar şöyle dediler: “ Ey Lût, eğer söylediklerinden vaz geçmezsen, yemin olsun ki, muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.”

[ 026.167 ] ( EO )

And ederiz ki dediler vazgeçmezsen ya Lût, mutlak ve muhakkak çıkarılanlardan olacaksın.

[ 026.167 ] ( ES )

Onlar şöyle dediler: "Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın."

[ 026.167 ] ( NQ )

They said: "If you cease not. O Lout (Lot)! Verily, you will be one of those who are driven out!"

[ 026.168 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäøöí áöÚóãóáößõãú ãöäó ÇáúÞóÇáöíäó ﴿ ١٦٨ ﴾

[ 026.168 ] ( MŞ )

 

[ 026.168 ] ( AY )

(Lût, kavmine şöyle) dedi: “ Doğrusu ben, sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim.

[ 026.168 ] ( EO )

Ben, dedi: doğrusu sizin amelinize buğz edenlerdenim.

[ 026.168 ] ( ES )

Lût "Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim."

[ 026.168 ] ( NQ )

He said: "I am, indeed, of those who disapprove with severe anger and fury your (this evil) action (of sodomy).

[ 026.169 ] ( KK )

ÑóÈøö äóÌøöäöí æóÃóåúáöí ãöãøóÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٦٩ ﴾

[ 026.169 ] ( MŞ )

 

[ 026.169 ] ( AY )

Ey Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapmakta oldukları kötülüğün azabından kurtar.”

[ 026.169 ] ( EO )

Yâ rabb! Beni ve ehlimi bunların amellerinin şumundan halâs et.

[ 026.169 ] ( ES )

Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar.

[ 026.169 ] ( NQ )

My Lord! Save me and my family from what they do.

[ 026.170 ] ( KK )

ÝóäóÌøóíúäóÇåõ æóÃóåúáóåõ ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ١٧٠ ﴾

[ 026.170 ] ( MŞ )

 

[ 026.170 ] ( AY )

Biz de onu ve âilesini (kendisine îman edenleri) tamamen kurtardık.

[ 026.170 ] ( EO )

Biz de onu ve ehlini temamen halâs ettik.

[ 026.170 ] ( ES )

Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık,

[ 026.170 ] ( NQ )

So We saved him and his family, all,

[ 026.171 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÚóÌõæÒðÇ Ýöí ÇáúÛóÇÈöÑöíäó ﴿ ١٧١ ﴾

[ 026.171 ] ( MŞ )

 

[ 026.171 ] ( AY )

Ancak ailesinden, geridekiler içinde yalnız karısı kaldı.

[ 026.171 ] ( EO )

ancak bir acüze kaldı.

[ 026.171 ] ( ES )

Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.

[ 026.171 ] ( NQ )

Except an old woman (his wife) among those who remained behind.

[ 026.172 ] ( KK )

Ëõãøó ÏóãøóÑúäóÇ ÇáúÂÎóÑöíäó ﴿ ١٧٢ ﴾

[ 026.172 ] ( MŞ )

 

[ 026.172 ] ( AY )

Sonra geride kalanları hep helâk ettik.

[ 026.172 ] ( EO )

Sonra geridekileri hep tedmir eyledik.

[ 026.172 ] ( ES )

Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.

[ 026.172 ] ( NQ )

Then afterward We destroyed the others.

[ 026.173 ] ( KK )

æóÃóãúØóÑúäóÇ Úóáóíúåöãú ãóØóÑðÇ ÝóÓóÇÁó ãóØóÑõ ÇáúãõäÐóÑöíäó ﴿ ١٧٣ ﴾

[ 026.173 ] ( MŞ )

 

[ 026.173 ] ( AY )

Üzerlerine (kızgın lâvlardan ibaret) taş yağmuru yağdırdık. İşte bak, azabla korkutulanların yağmuru ne kötüdür!...

[ 026.173 ] ( EO )

Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki ne fena idi o münzerin yağmuru.

[ 026.173 ] ( ES )

Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu!

[ 026.173 ] ( NQ )

And We rained on them a rain (of torment). And how evil was the rain of those who had been warned.

[ 026.174 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٧٤ ﴾

[ 026.174 ] ( MŞ )

 

[ 026.174 ] ( AY )

Muhakkak ki bunda (onlara yaptığımız helâk işinde), arkalarından gelecekler için büyük bir ibret vardır; öyle iken, çoğu mü'min olmadı.

[ 026.174 ] ( EO )

Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.

[ 026.174 ] ( ES )

Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

[ 026.174 ] ( NQ )

Verily, in this is indeed a sign, yet most of them are not believers.

[ 026.175 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٧٥ ﴾

[ 026.175 ] ( MŞ )

 

[ 026.175 ] ( AY )

Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır. Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

[ 026.175 ] ( EO )

Ve şübhesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm.

[ 026.175 ] ( ES )

Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.175 ] ( NQ )

And verily! Your Lord, He is indeed the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.176 ] ( KK )

ßóÐøóÈó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÃóíúßóÉö ÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ١٧٦ ﴾

[ 026.176 ] ( MŞ )

 

[ 026.176 ] ( AY )

Eyke (adındaki yerin) halkı gönderilen peygamberleri tekzip etti.

[ 026.176 ] ( EO )

Eshabı Eyke gönderilen Resulleri tekzib etti.

[ 026.176 ] ( ES )

Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.

[ 026.176 ] ( NQ )

The dwellers of Al-Aiyka [near Madyan (Midian)] belied the Messengers.

[ 026.177 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áóåõãú ÔõÚóíúÈñ ÃóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ١٧٧ ﴾

[ 026.177 ] ( MŞ )

 

[ 026.177 ] ( AY )

O vakit, (peygamberleri) Şuayb onlara şöyle demişti: “ Allah’dan korkmazmısınız?”

[ 026.177 ] ( EO )

O Vakit ki Şuayb onlara demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız?

[ 026.177 ] ( ES )

Hani Şuayb onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

[ 026.177 ] ( NQ )

When Shu'aib (Shuaib) said to them: "Will you not fear Allah (and obey Him)?

[ 026.178 ] ( KK )

Åöäøöí áóßõãú ÑóÓõæáñ Ãóãöíäñ ﴿ ١٧٨ ﴾

[ 026.178 ] ( MŞ )

 

[ 026.178 ] ( AY )

Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

[ 026.178 ] ( EO )

Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, emînim.

[ 026.178 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

[ 026.178 ] ( NQ )

I am a trustworthy Messenger to you.
 

[ 026.179 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ١٧٩ ﴾

[ 026.179 ] ( MŞ )

 

[ 026.179 ] ( AY )

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 026.179 ] ( EO )

Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.179 ] ( ES )

Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

[ 026.179 ] ( NQ )

So fear Allah, keep your duty to Him, and obey me.

[ 026.180 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٨٠ ﴾

[ 026.180 ] ( MŞ )

 

[ 026.180 ] ( AY )

Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

[ 026.180 ] ( EO )

Buna karşı sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül'âlemîne aiddir.

[ 026.180 ] ( ES )

Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir.

[ 026.180 ] ( NQ )

No reward do I ask of you for it (my Message of Islamic Monotheism), my reward is only from the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns and all that exists).
 

[ 026.181 ] ( KK )

ÃóæúÝõæÇ Çáúßóíúáó æóáÇó ÊóßõæäõæÇ ãöäó ÇáúãõÎúÓöÑöíäó ﴿ ١٨١ ﴾

[ 026.181 ] ( MŞ )

 

[ 026.181 ] ( AY )

Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın.

[ 026.181 ] ( EO )

Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.

[ 026.181 ] ( ES )

Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.

[ 026.181 ] ( NQ )

Give full measure, and cause no loss (to others).

[ 026.182 ] ( KK )

æóÒöäõæÇ ÈöÇáúÞöÓúØóÇÓö ÇáúãõÓúÊóÞöíãö ﴿ ١٨٢ ﴾

[ 026.182 ] ( MŞ )

 

[ 026.182 ] ( AY )

Doğru terazi ile tartın.

[ 026.182 ] ( EO )

Ve doğru terazi ile tartın.

[ 026.182 ] ( ES )

Ve doğru terazi ile tartın.

[ 026.182 ] ( NQ )

And weigh with the true and straight balance.
 

[ 026.183 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÈúÎóÓõæÇ ÇáäøóÇÓó ÃóÔúíóÇÁóåõãú æóáÇó ÊóÚúËóæúÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ١٨٣ ﴾

[ 026.183 ] ( MŞ )

 

[ 026.183 ] ( AY )

İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin ve yeryüzünü yağmacılıkla, ihtilâlcilikle fesada vermeyin.

[ 026.183 ] ( EO )

Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin ve yer yüzünü ihtilâlcılıkla fesada vermeyin.

[ 026.183 ] ( ES )

Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

[ 026.183 ] ( NQ )

And defraud not people by reducing their things, nor do evil, making corruption and mischief in the land.

[ 026.184 ] ( KK )

æóÇÊøóÞõæÇ ÇáøóÐöí ÎóáóÞóßõãú æóÇáúÌöÈöáøóÉó ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ١٨٤ ﴾

[ 026.184 ] ( MŞ )

 

[ 026.184 ] ( AY )

O Allah’dan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki halkı yaratmıştır.

[ 026.184 ] ( EO )

O sizi ve sizden evvelki cibileti yaratan hâlıktan korkun.

[ 026.184 ] ( ES )

O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun.

[ 026.184 ] ( NQ )

And fear Him Who created you and the generations of the men of old.

[ 026.185 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÅöäøóãóÇ ÃóäúÊó ãöäó ÇáúãõÓóÍøóÑöíäó ﴿ ١٨٥ ﴾

[ 026.185 ] ( MŞ )

 

[ 026.185 ] ( AY )

(Onlar, peygamberleri Şuayb’a şöyle) dediler: “ Sen muhakkak çok büyülenenlerdensin.

[ 026.185 ] ( EO )

Sen, dediler: muhakkak sihirlilerdensin.

[ 026.185 ] ( ES )

Onlar şöyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin."

[ 026.185 ] ( NQ )

They said: "You are only one of those bewitched!

[ 026.186 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóäúÊó ÅöáÇøó ÈóÔóÑñ ãöËúáõäóÇ æóÅöäú äóÙõäøõßó áóãöäó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ١٨٦ ﴾

[ 026.186 ] ( MŞ )

 

[ 026.186 ] ( AY )

Sen ancak bizim gibi bir insansın. Doğrusu biz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz.

[ 026.186 ] ( EO )

Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin, doğrusu biz seni her halde yalancılardan sanıyoruz.

[ 026.186 ] ( ES )

Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.

[ 026.186 ] ( NQ )

You are but a human being like us and verily, we think that you are one of the liars!
 

[ 026.187 ] ( KK )

ÝóÃóÓúÞöØú ÚóáóíúäóÇ ßöÓóÝðÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٨٧ ﴾

[ 026.187 ] ( MŞ )

 

[ 026.187 ] ( AY )

Eğer doğru söyliyenlerdensen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür.”

[ 026.187 ] ( EO )

Üzerimize Semâdan bir kıt'ayı düşürüver haydi sâdıklardan isen.

[ 026.187 ] ( ES )

Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.

[ 026.187 ] ( NQ )

So cause a piece of the heaven to fall on us, if you are of the truthful!"

[ 026.188 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøöí ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٨٨ ﴾

[ 026.188 ] ( MŞ )

 

[ 026.188 ] ( AY )

(Şuayb, kavmine şöyle) dedi: “ Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilendir.”

[ 026.188 ] ( EO )

Rabbım a'lemdir, dedi: yaptıklarınıza.

[ 026.188 ] ( ES )

Şuayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi.

[ 026.188 ] ( NQ )

He said: "My Lord is the Best Knower of what you do."

[ 026.189 ] ( KK )

ÝóßóÐøóÈõæåõ ÝóÃóÎóÐóåõãú ÚóÐóÇÈõ íóæúãö ÇáÙøõáøóÉö Åöäøóåõ ßóÇäó ÚóÐóÇÈó íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ١٨٩ ﴾

[ 026.189 ] ( MŞ )

 

[ 026.189 ] ( AY )

Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi.

[ 026.189 ] ( EO )

Hasılı onu tekzib ettiler, kendilerini de o zulle gününün azâbı alıverdi ki o cidden büyük bir günün azâbı idi.

[ 026.189 ] ( ES )

Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!

[ 026.189 ] ( NQ )

But they belied him, so the torment of the day of shadow (a gloomy cloud) seized them, indeed that was the torment of a Great Day.

[ 026.190 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð æóãóÇ ßóÇäó ÃóßúËóÑõåõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٩٠ ﴾

[ 026.190 ] ( MŞ )

 

[ 026.190 ] ( AY )

Şüphesiz bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mü'min olmadı.

[ 026.190 ] ( EO )

Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.

[ 026.190 ] ( ES )

Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

[ 026.190 ] ( NQ )

Verily, in this is indeed a sign, yet most of them are not believers.

[ 026.191 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٩١ ﴾

[ 026.191 ] ( MŞ )

 

[ 026.191 ] ( AY )

Gerçekte senin Rabbin, muhakkak ki o, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

[ 026.191 ] ( EO )

Ve şüphesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm.

[ 026.191 ] ( ES )

Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

[ 026.191 ] ( NQ )

And verily! Your Lord, He is indeed the All-Mighty, the Most Merciful.

[ 026.192 ] ( KK )

æóÅöäøóåõ áóÊóäúÒöíáõ ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٩٢ ﴾

[ 026.192 ] ( MŞ )

 

[ 026.192 ] ( AY )

Bu Kur’ân, muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi katından indirilmedir.

[ 026.192 ] ( EO )

Ve hakıkat bu (kur'an) rabbül'âlemînin şübhesiz bir tenkizilidir.

[ 026.192 ] ( ES )

Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

[ 026.192 ] ( NQ )

And truly, this (the Qur'an) is a revelation from the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists),

[ 026.193 ] ( KK )

äóÒóáó Èöåö ÇáÑøõæÍõ ÇáúÃóãöíäõ ﴿ ١٩٣ ﴾

[ 026.193 ] ( MŞ )

 

[ 026.193 ] ( AY )

Onu Cebrâîl Rûhu’l-Emîn indirdi,

[ 026.193 ] ( EO )

Onu Ruhı emîn indirdi.

[ 026.193 ] ( ES )

(Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi;

[ 026.193 ] ( NQ )

Which the trustworthy Ruh [Jibrael (Gabriel)] has brought down;

[ 026.194 ] ( KK )

Úóáóì ÞóáúÈößó áöÊóßõæäó ãöäó ÇáúãõäúÐöÑöíäó ﴿ ١٩٤ ﴾

[ 026.194 ] ( MŞ )

 

[ 026.194 ] ( AY )

Korkutuculardan olasın diye, kalbine (indirdi)...

[ 026.194 ] ( EO )

Senin kalbin üzerine ki o münzirlerden olasın.

[ 026.194 ] ( ES )

Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;

[ 026.194 ] ( NQ )

Upon your heart (O Muhammad ) that you may be (one) of the warners,

[ 026.195 ] ( KK )

ÈöáöÓóÇäò ÚóÑóÈöíøò ãõÈöíäò ﴿ ١٩٥ ﴾

[ 026.195 ] ( MŞ )

 

[ 026.195 ] ( AY )

Açık bir Arab dili ile...

[ 026.195 ] ( EO )

Açık parlak bir Arabi lisan ile.

[ 026.195 ] ( ES )

Açık parlak bir Arapça lisan ile.

[ 026.195 ] ( NQ )

In the plain Arabic language.

[ 026.196 ] ( KK )

æóÅöäøóåõ áóÝöí ÒõÈõÑö ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ١٩٦ ﴾

[ 026.196 ] ( MŞ )

 

[ 026.196 ] ( AY )

Gerçekten o, (Kur’ân’ın nâzil olacağına dair vasıf) daha evvelki kitablarda da vardır.

[ 026.196 ] ( EO )

Hem o şübhesiz evvelkilerin kitablarında da var.

[ 026.196 ] ( ES )

O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı.

[ 026.196 ] ( NQ )

And verily, it (the Qur'an, and its revelation to Prophet Muhammad ) is (announced) in the Scriptures [i.e. the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)] of former people.

[ 026.197 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóßõäú áóåõãú ÂíóÉð Ãóäú íóÚúáóãóåõ ÚõáóãóÇÁõ Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ﴿ ١٩٧ ﴾

[ 026.197 ] ( MŞ )

 

[ 026.197 ] ( AY )

İsrâil oğulları âlimlerin, kitâblarında Kur’ân’ın vasfını bilmesi de, o kâfirlere bir delil değil mi? (Bundan da Kur’ân’ın sıhhatini anlamıyorlar mı?...)

[ 026.197 ] ( EO )

Onu Beni İsrail ulemasının bilmesi de onlara bir âyet (bir delil) değil mi?

[ 026.197 ] ( ES )

İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir?

[ 026.197 ] ( NQ )

Is it not a sign to them that the learned scholars (like 'Abdullah bin Salam who embraced Islam) of the Children of Israel knew it (as true)?

[ 026.198 ] ( KK )

æóáóæú äóÒøóáúäóÇåõ Úóáóì ÈóÚúÖö ÇáúÃóÚúÌóãöíäó ﴿ ١٩٨ ﴾

[ 026.198 ] ( MŞ )

 

[ 026.198 ] ( AY )

Eğer onu Arabca bilmiyenlerden birine indirseydik de,

[ 026.198 ] ( EO )

Eğer onu Arabca bilmiyenlerin birine indirseydik de,

[ 026.198 ] ( ES )

Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.

[ 026.198 ] ( NQ )

And if We had revealed it (this Qur'an) unto any of the non-Arabs,

[ 026.199 ] ( KK )

ÝóÞóÑóÃóåõ Úóáóíúåöãú ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٩٩ ﴾

[ 026.199 ] ( MŞ )

 

[ 026.199 ] ( AY )

Onu Kureyş kâfirleri üzerine okusaydı, yine îman etmiyeceklerdi.

[ 026.199 ] ( EO )

o kendilerine kıraet etse idi, yine iyman etmiyeceklerdi.

[ 026.199 ] ( ES )

Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.

[ 026.199 ] ( NQ )

And he had recited it unto them, they would not have believed in it.

[ 026.200 ] ( KK )

ßóÐóáößó ÓóáóßúäóÇåõ Ýöí ÞõáõæÈö ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٢٠٠ ﴾

[ 026.200 ] ( MŞ )

 

[ 026.200 ] ( AY )

Biz, o küfrü mücrimlerin kalplerine öyle sokmuşuz ki,

[ 026.200 ] ( EO )

Biz onu mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuzdur.

[ 026.200 ] ( ES )

Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

[ 026.200 ] ( NQ )

Thus have We caused it (the denial of the Qur'an) to enter the hearts of the Mujrimun (criminals, polytheists, sinners, etc.).

[ 026.201 ] ( KK )

áÇó íõÄúãöäõæäó Èöåö ÍóÊøóì íóÑóæõÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÇáúÃóáöíãó ﴿ ٢٠١ ﴾

[ 026.201 ] ( MŞ )

 

[ 026.201 ] ( AY )

O acıklı azabı görecekleri ana kadar, bu Kur’ân’a îman etmezler.

[ 026.201 ] ( EO )

İman etmezler ana tâ o elim azâbı görecekleri deme kadar.

[ 026.201 ] ( ES )

Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

[ 026.201 ] ( NQ )

They will not believe in it until they see the painful torment;

[ 026.202 ] ( KK )

ÝóíóÃúÊöíóåõãú ÈóÛúÊóÉð æóåõãú áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٢٠٢ ﴾

[ 026.202 ] ( MŞ )

 

[ 026.202 ] ( AY )

İşte, bu azap, hiç farkında değillerken, ansızın kendilerine gelecektir.

[ 026.202 ] ( EO )

Ki geliversin de kendilerine ansızın, hiç farkında değillerken.

[ 026.202 ] ( ES )

İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.

[ 026.202 ] ( NQ )

It shall come to them of a sudden, while they perceive it not;

[ 026.203 ] ( KK )

ÝóíóÞõæáõæÇ åóáú äóÍúäõ ãõäúÙóÑõæäó ﴿ ٢٠٣ ﴾

[ 026.203 ] ( MŞ )

 

[ 026.203 ] ( AY )

“Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler.

[ 026.203 ] ( EO )

Desinler ki, acaba bize bir müsaade edilir mi?

[ 026.203 ] ( ES )

O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?..diyeceklerdir.

[ 026.203 ] ( NQ )

Then they will say: "Can we be respited?"

[ 026.204 ] ( KK )

ÃóÝóÈöÚóÐóÇÈöäóÇ íóÓúÊóÚúÌöáõæäó ﴿ ٢٠٤ ﴾

[ 026.204 ] ( MŞ )

 

[ 026.204 ] ( AY )

Şimdi onlar azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?

[ 026.204 ] ( EO )

Ya şimdi azâbımızı iviyorlar mı?

[ 026.204 ] ( ES )

(Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.

[ 026.204 ] ( NQ )

Would they then wish for Our Torment to be hastened on?

[ 026.205 ] ( KK )

ÃóÝóÑóÃóíúÊó Åöäú ãóÊøóÚúäóÇåõãú Óöäöíäó ﴿ ٢٠٥ ﴾

[ 026.205 ] ( MŞ )

 

[ 026.205 ] ( AY )

Gördün ya, artık onları senelerce zevklendirsek,

[ 026.205 ] ( EO )

Gördün a artık onlara senelerce zevk ettirsek.

[ 026.205 ] ( ES )

Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek,

[ 026.205 ] ( NQ )

Tell Me, if We do let them enjoy for years,

[ 026.206 ] ( KK )

Ëõãøó ÌóÇÁóåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íõæÚóÏõæäó ﴿ ٢٠٦ ﴾

[ 026.206 ] ( MŞ )

 

[ 026.206 ] ( AY )

Sonra kendilerine verilen azap vaadi gelip çatarsa,

[ 026.206 ] ( EO )

Sonra kendilerine edilen vaid gelip çatarsa.

[ 026.206 ] ( ES )

Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,

[ 026.206 ] ( NQ )

And afterwards comes to them that (punishment) which they had been promised!

[ 026.207 ] ( KK )

ãóÇ ÃóÛúäóì Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íõãóÊøóÚõæäó ﴿ ٢٠٧ ﴾

[ 026.207 ] ( MŞ )

 

[ 026.207 ] ( AY )

O yaşadıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmıyacaktır.

[ 026.207 ] ( EO )

O yaşatıldıkları zevkın kendilerine hiç faidesi olmıyacaktır.

[ 026.207 ] ( ES )

O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.

[ 026.207 ] ( NQ )

All that with which they used to enjoy shall not avail them.

[ 026.208 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóåúáóßúäóÇ ãöäú ÞóÑúíóÉò ÅöáÇøó áóåóÇ ãõäúÐöÑõæäó ﴿ ٢٠٨ ﴾

[ 026.208 ] ( MŞ )

 

[ 026.208 ] ( AY )

Biz hangi memleket halkını helâk ettikse, muhakkak o memleket halkını korkutucu peygamberler olmuştur.

[ 026.208 ] ( EO )

Maamafih biz hangi memleketi helâk ettikse her halde onu inzar edenler olmuştur.

[ 026.208 ] ( ES )

Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.

[ 026.208 ] ( NQ )

And never did We destroy a township, but it had its warners

[ 026.209 ] ( KK )

ÐößúÑóì æóãóÇ ßõäøóÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ٢٠٩ ﴾

[ 026.209 ] ( MŞ )

 

[ 026.209 ] ( AY )

(Onlara) öğüd verilmiştir. Biz (onları helâk etmekle) zulmetmiş değilizdir.

[ 026.209 ] ( EO )

İhtar edilmiştir, ve biz zulmetmiş değilizdir.

[ 026.209 ] ( ES )

(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.

[ 026.209 ] ( NQ )

By way of reminder, and We have never been unjust.

[ 026.210 ] ( KK )

æóãóÇ ÊóäóÒøóáóÊú Èöåö ÇáÔøóíóÇØöíäõ ﴿ ٢١٠ ﴾

[ 026.210 ] ( MŞ )

 

[ 026.210 ] ( AY )

Kur’ân’ı (müşriklerin zannettiği gibi), şeytanlar indirmedi.

[ 026.210 ] ( EO )

Ve bunu Şeytanlar indirmedi.

[ 026.210 ] ( ES )

Onu (Kur'ân'ı) şeytanlar indirmedi.

[ 026.210 ] ( NQ )

And it is not the Shayatin (devils) who have brought it (this Qur'an) down,

[ 026.211 ] ( KK )

æóãóÇ íóäúÈóÛöí áóåõãú æóãóÇ íóÓúÊóØöíÚõæäó ﴿ ٢١١ ﴾

[ 026.211 ] ( MŞ )

 

[ 026.211 ] ( AY )

Kur’ân’ı indirmek, onlara uygun düşmez; hem de buna güçleri yetmez.

[ 026.211 ] ( EO )

Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez?

[ 026.211 ] ( ES )

Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.

[ 026.211 ] ( NQ )

Neither would it suit them, nor they can (produce it).

[ 026.212 ] ( KK )

Åöäøóåõãú Úóäö ÇáÓøóãúÚö áóãóÚúÒõæáõæäó ﴿ ٢١٢ ﴾

[ 026.212 ] ( MŞ )

 

[ 026.212 ] ( AY )

Şeytanlar, vahyi işitmekten kesin olarak menedilmişlerdir.

[ 026.212 ] ( EO )

Onlar işitmekten sureti kat'ıyyede azledilmişlerdir.

[ 026.212 ] ( ES )

Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

[ 026.212 ] ( NQ )

Verily, they have been removed far from hearing it.

[ 026.213 ] ( KK )

ÝóáÇó ÊóÏúÚõ ãóÚó Çááøóåö ÅöáóåðÇ ÂÎóÑó ÝóÊóßõæäó ãöäó ÇáúãõÚóÐøóÈöíäó ﴿ ٢١٣ ﴾

[ 026.213 ] ( MŞ )

 

[ 026.213 ] ( AY )

O hâlde, sakın Allah ile beraber, diğer bir ilâha ibâdet etme; azaba uğratılanlardan olursun.

[ 026.213 ] ( EO )

Binaenaleyh sakın Allah ile beraber diğer bir ilâha çağırma ki o ta'zib edileceklerden olmıyasın.

[ 026.213 ] ( ES )

O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

[ 026.213 ] ( NQ )

So invoke not with Allah another ilah (god) lest you be among those who receive punishment.

[ 026.214 ] ( KK )

æóÃóäúÐöÑú ÚóÔöíÑóÊóßó ÇáúÃóÞúÑóÈöíäó ﴿ ٢١٤ ﴾

[ 026.214 ] ( MŞ )

 

[ 026.214 ] ( AY )

Önce en yakın soydaşlarını (Allah’ın dinine dâvet ederek, kendilerine öğüd ver de cehennem azabı ile) korkut.

[ 026.214 ] ( EO )

Hem en yakın hısımlarını inzar et.

[ 026.214 ] ( ES )

(Önce) en yakın hısımlarını uyar.

[ 026.214 ] ( NQ )

And warn your tribe (O Muhammad ) of near kindred.

[ 026.215 ] ( KK )

æóÇÎúÝöÖú ÌóäóÇÍóßó áöãóäö ÇÊøóÈóÚóßó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٢١٥ ﴾

[ 026.215 ] ( MŞ )

 

[ 026.215 ] ( AY )

Sana tabi olan mü'minlere kanadını indir (tevazu yap).

[ 026.215 ] ( EO )

Ve sana ittiba' eden mü'minlere kanadını indir.

[ 026.215 ] ( ES )

Ve sana uyan müminlere kanadını indir.

[ 026.215 ] ( NQ )

And be kind and humble to the believers who follow you.

[ 026.216 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÚóÕóæúßó ÝóÞõáú Åöäøöí ÈóÑöíÁñ ãöãøóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٢١٦ ﴾

[ 026.216 ] ( MŞ )

 

[ 026.216 ] ( AY )

(Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: “ Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim,”

[ 026.216 ] ( EO )

Bunun üzerine sana ısyan ederlerse ben sizin amellerinizden beriim de.

[ 026.216 ] ( ES )

Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: "Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım."

[ 026.216 ] ( NQ )

Then if they disobey you, say: "I am innocent of what you do."

[ 026.217 ] ( KK )

æóÊóæóßøóáú Úóáóì ÇáúÚóÒöíÒö ÇáÑøóÍöíãö ﴿ ٢١٧ ﴾

[ 026.217 ] ( MŞ )

 

[ 026.217 ] ( AY )

Ve o Azîz Rahîm’e tevekkül et (her şeye üstün, mü'minlere çok merhametli olan Allah’a güven).

[ 026.217 ] ( EO )

Ve o, azîz rahime mütevekkil ol.

[ 026.217 ] ( ES )

Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

[ 026.217 ] ( NQ )

And put your trust in the All-Mighty, the Most Merciful,

[ 026.218 ] ( KK )

ÇóáøóÐöí íóÑóÇßó Íöíäó ÊóÞõæãõ ﴿ ٢١٨ ﴾

[ 026.218 ] ( MŞ )

 

[ 026.218 ] ( AY )

O Allah’dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor,

[ 026.218 ] ( EO )

O ki görüyor kıyam ettiğin vakıt seni.

[ 026.218 ] ( ES )

O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

[ 026.218 ] ( NQ )

Who sees you (O Muhammad ) when you stand up (alone at night for Tahajjud prayers).

[ 026.219 ] ( KK )

æóÊóÞóáøõÈóßó Ýöí ÇáÓøóÇÌöÏöíäó ﴿ ٢١٩ ﴾

[ 026.219 ] ( MŞ )

 

[ 026.219 ] ( AY )

Secde edenler (namaz kılanlar) içinde dolaşmanı da...

[ 026.219 ] ( EO )

Ve secdekârlar içinde dolaşmanı.

[ 026.219 ] ( ES )

Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)

[ 026.219 ] ( NQ )

And your movements among those who fall prostrate (along with you to Allah in the five compulsory congregational prayers).

[ 026.220 ] ( KK )

Åöäøóåõ åõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٢٢٠ ﴾

[ 026.220 ] ( MŞ )

 

[ 026.220 ] ( AY )

Çünkü her şeyi künhü ile işitib bilen O’dur.

[ 026.220 ] ( EO )

Çünkü o öyle semi öyle alîmdir.

[ 026.220 ] ( ES )

Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur.

[ 026.220 ] ( NQ )

Verily! He, only He, is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 026.221 ] ( KK )

åóáú ÃõäóÈøöÆõßõãú Úóáóì ãóäú ÊóäóÒøóáõ ÇáÔøóíóÇØöíäõ ﴿ ٢٢١ ﴾

[ 026.221 ] ( MŞ )

 

[ 026.221 ] ( AY )

Ey müşrikler, size haber vereyim mi, şeytanlar kimin üzerine inerler?

[ 026.221 ] ( EO )

Haber vereyim mi size Şeytanlar kimin üzerine inerler?

[ 026.221 ] ( ES )

Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

[ 026.221 ] ( NQ )

Shall I inform you (O people!) upon whom the Shayatin (devils) descend?

[ 026.222 ] ( KK )

ÊóäóÒøóáõ Úóáóì ßõáøö ÃóÝøóÇßò ÃóËöíãò ﴿ ٢٢٢ ﴾

[ 026.222 ] ( MŞ )

 

[ 026.222 ] ( AY )

Onlar, her düzenbaz günahkârın (kâhinlerle sahte peygamberlerin) üzerine inerler.

[ 026.222 ] ( EO )

Vebal yüklenici her bir sahtekâr üzerine inerler.

[ 026.222 ] ( ES )

Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.

[ 026.222 ] ( NQ )

They descend on every lying (one who tells lies), sinful person.

[ 026.223 ] ( KK )

íõáúÞõæäó ÇáÓøóãúÚó æóÃóßúËóÑõåõãú ßóÇÐöÈõæäó ﴿ ٢٢٣ ﴾

[ 026.223 ] ( MŞ )

 

[ 026.223 ] ( AY )

O düzenbazlardır ki, şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylerler (şeytanların telkinatını kendi bilgilerine katarlar).

[ 026.223 ] ( EO )

Onlar kulak verirler ve ekseri yalan söylerler.

[ 026.223 ] ( ES )

Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.

[ 026.223 ] ( NQ )

Who gives ear (to the devils and they pour what they may have heard of the unseen from the angels), and most of them are liars.

[ 026.224 ] ( KK )

æóÇáÔøõÚóÑóÇÁõ íóÊøóÈöÚõåõãõ ÇáúÛóÇæõæäó ﴿ ٢٢٤ ﴾

[ 026.224 ] ( MŞ )

 

[ 026.224 ] ( AY )

(Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şâirler ise, onlara sapık kimseler uyarlar.

[ 026.224 ] ( EO )

Şairler, bunların arkasına da çapkınlar, sapkınlar düşer.

[ 026.224 ] ( ES )

Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.

[ 026.224 ] ( NQ )

As for the poets, the erring follow them,

[ 026.225 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì Ãóäøóåõãú Ýöí ßõáøö æóÇÏò íóåöíãõæäó ﴿ ٢٢٥ ﴾

[ 026.225 ] ( MŞ )

 

[ 026.225 ] ( AY )

Görmez misin o şâirler, her yöne meyleder ve boş şeylere dalarlar.

[ 026.225 ] ( EO )

Görmez misin, bunlar her vâdide hayran olurlar.

[ 026.225 ] ( ES )

Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekten yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?

[ 026.225 ] ( NQ )

See you not that they speak about every subject (praising others right or wrong) in their poetry?

[ 026.226 ] ( KK )

æóÃóäøóåõãú íóÞõæáõæäó ãóÇ áÇó íóÝúÚóáõæäó ﴿ ٢٢٦ ﴾

[ 026.226 ] ( MŞ )

 

[ 026.226 ] ( AY )

Gerçekten onlar, şiirlerinde, yapmıyacakları şeyleri söylerler.

[ 026.226 ] ( EO )

hem de onlar yapmıyacakları şeyleri söylerler.

[ 026.226 ] ( ES )

Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekten yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?

[ 026.226 ] ( NQ )

And that they say what they do not do.

[ 026.227 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö æóÐóßóÑõæÇ Çááøóåó ßóËöíÑðÇ æóÇäúÊóÕóÑõæÇ ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÙõáöãõæÇ æóÓóíóÚúáóãõ ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ Ãóíøó ãõäúÞóáóÈò íóäúÞóáöÈõæäó ﴿ ٢٢٧ ﴾

[ 026.227 ] ( MŞ )

 

[ 026.227 ] ( AY )

Ancak îman edip sâlih amel işliyenler, Allah’ı çok ananlar, kendilerine zulmedildikten sonra (Peygambere hiciv yapan kâfirleri reddederek) öclerini alanlar müstesnadır. O zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bilecelerdir.

[ 026.227 ] ( EO )

Ancak iyman edip iyi ameller işliyenler ve Allahı çok zikredenler ve kendilerine zulmedildikten sonra öclerini alanlar müstesna, yarın bilecek o zulmedenler hangi ınkılâba münkalib olacaklar.

[ 026.227 ] ( ES )

Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

[ 026.227 ] ( NQ )

Except those who believe (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism), and do righteous deeds, and remember Allah much, and reply back (in poetry) to the unjust poetry (which the pagan poets utter against the Muslims). And those who do wrong will come to know by what overturning they will be overturned.