FURKAN SURESİ
[ 025.001 ] | ( KK ) |
ÊóÈóÇÑóßó ÇáøóÐöí äóÒøóáó ÇáúÝõÑúÞóÇäó Úóáóì ÚóÈúÏöåö áöíóßõæäó áöáúÚóÇáóãöíäó äóÐöíÑðÇ ﴿ ١ ﴾ |
[ 025.001 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.001 ] | ( AY ) |
Bütün âlemlere, (insan ve cinlere) bir korkutucu (peygamber) olsun diye kuluna Kur’ân’ı indiren Allah’ın şanı ne yücedir!... |
[ 025.001 ] | ( EO ) |
«Tebarek» ne yüce (feyyaz)dır o ki bütün âlemine bir nezîr olsun diye kuluna fürkanı indirdi. |
[ 025.001 ] | ( ES ) |
Tebareke ne yüce feyyazdır o ki, dünyaları uyarmak üzere kulu Muhammed'e, hakkı batıldan ayırdeden Kur'ân'ı indirdi. |
[ 025.001 ] | ( NQ ) |
Blessed be He Who sent down the criterion (of right and wrong, i.e. this Qur'an) to His slave (Muhammad ) that he may be a warner to the 'Alamin (mankind and jinns). |
[ 025.002 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöí áóåõ ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóáóãú íóÊøóÎöÐú æóáóÏðÇ æóáóãú íóßõäú áóåõ ÔóÑöíßñ Ýöí Çáúãõáúßö æóÎóáóÞó ßõáøó ÔóíúÁò ÝóÞóÏøóÑóåõ ÊóÞúÏöíÑðÇ ﴿ ٢ ﴾ |
[ 025.002 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.002 ] | ( AY ) |
O Allah ki, göklerin ve yerin tasarrufu hep O’nun. Hiç bir çocuk edinmemiştir, mülkünde de O’nun hiç bir ortağı yok... Her şeyi yarattı da ona bir nizam verdi; onun mukadderatını tayin buyurdu. |
[ 025.002 ] | ( EO ) |
O ki hep Göklerin, yerin mülkü onun, hem hiç bir veled edinmedi, hem mülkte ona hiç ortak da yok, her şeyi yarattı da bir takdir ile her birinin haddü mıkdarını ta'yin ederek hepsinin mukadderatını hazırladı. |
[ 025.002 ] | ( ES ) |
O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir. |
[ 025.002 ] | ( NQ ) |
He to Whom belongs the dominion of the heavens and the earth, and Who has begotten no son (children or offspring) and for Whom there is no partner in the dominion. He has created everything, and has measured it exactly according to its due measurements. |
[ 025.003 ] | ( KK ) |
æóÇÊøóÎóÐõæÇ ãöäú Ïõæäöåö ÂáöåóÉð áÇó íóÎúáõÞõæäó ÔóíúÆðÇ æóåõãú íõÎúáóÞõæäó æóáÇó íóãúáößõæäó áöÃóäúÝõÓöåöãú ÖóÑøðÇ æóáÇó äóÝúÚðÇ æóáÇó íóãúáößõæäó ãóæúÊðÇ æóáÇó ÍóíóÇÉð æóáÇó äõÔõæÑðÇ ﴿ ٣ ﴾ |
[ 025.003 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.003 ] | ( AY ) |
Böyle iken kâfirler, Allah’dan başka bir takım ilâhlar (putlar) edindiler ki, onlar hiç bir şey yaratamazlar; kendileri yaratılmaktadırlar. Kendilerinden, ne bir zararı kaldırmağa, ne de bir menfaat kazanmağa sahip olamazlar. Öldürmeye, diriltmeye ve öldükten sonra tekrar diriltmeye de güçleri yetmez. |
[ 025.003 ] | ( EO ) |
Böyle iken andan başka bir takım ma'budlar edindiler ki hiç bir şey halk edemezler, kendileri halk olunup duruyorlar, kendi kendilerine, ne bir zarara ne de bir menfeate malik değiller, ne mevte mâlikler, ne hâyata ne de nüşûre. |
[ 025.003 ] | ( ES ) |
Kâfirler, O'nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler. |
[ 025.003 ] | ( NQ ) |
Yet they have taken besides Him other aliha (gods) that created nothing but are themselves created, and possess neither hurt nor benefit for themselves, and possess no power (of causing) death, nor (of giving) life, nor of raising the dead. |
[ 025.004 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÅöÝúßñäöÇÝúÊóÑóÇåõ æóÃóÚóÇäóåõ Úóáóíúåö Þóæúãñ ÂÎóÑõæäó ÝóÞóÏú ÌóÇÁõæÇ ÙõáúãðÇ æóÒõæÑðÇ ﴿ ٤ ﴾ |
[ 025.004 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.004 ] | ( AY ) |
O küfre varanlar dediler ki: “ Bu Kur’ân, ancak bir iftiradır ki, onu, O (Muhammed "sallâllahü aleyhi ve sellem") uydurdu ve bu hususta O’na başka bir kavim yardım etmiştir. (Kur’ân’ı, yabancılardan, yahutilerden öğrenmiştir!).” Muhakkak bir zulüm (şirk) ve yalan meydana getirdiler de; |
[ 025.004 ] | ( EO ) |
Ve o küfredenler «bu sırf bir iftira onu o, uydurdu, diğer bir kavim de buna karşı ona muavenette bulundu» dediler, doğrusu zulmü tezvire gittiler. |
[ 025.004 ] | ( ES ) |
İnkâr edenler: "Bu Kur'ân Muhammed'in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. |
[ 025.004 ] | ( NQ ) |
Those who disbelieve say: "This (the Qur'an) is nothing but a lie that he (Muhammad ) has invented, and others have helped him at it, so that they have produced an unjust wrong (thing) and a lie." |
[ 025.005 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáõæÇ ÃóÓóÇØöíÑõ ÇáúÃóæøóáöíäó ÇßúÊóÊóÈóåóÇ Ýóåöíó Êõãúáóì Úóáóíúåö ÈõßúÑóÉð æóÃóÕöíáÇð ﴿ ٥ ﴾ |
[ 025.005 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.005 ] | ( AY ) |
Şöyle dediler : “ Kur’ân âyetleri, evvelkilerin masallarıdır. Onları (Muhammed "sallâllahü aleyhi ve sellem") yazdırtmış da, sabah akşam onlar kendisine okunuyor.” |
[ 025.005 ] | ( EO ) |
«Ve o evvelkilerin esatıyrı, onları yazdırtmış da sabah akşam kendisine onlar okunuyor» dediler. |
[ 025.005 ] | ( ES ) |
Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da sabah akşam kendisine okunmaktadır dediler. |
[ 025.005 ] | ( NQ ) |
And they say: "Tales of the ancients, which he has written down, and they are dictated to him morning and afternoon." |
[ 025.006 ] | ( KK ) |
Þõáú ÃóäúÒóáóåõ ÇáøóÐöí íóÚúáóãõ ÇáÓøöÑøó Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö Åöäøóåõ ßóÇäó ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ٦ ﴾ |
[ 025.006 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.006 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, onlara) de ki: “ Kur’ân’ı, göklerde ve yerdeki bütün esrarı bilen Allah indirdi.” Gerçekten Allah, Gafur’dur= çok bağışlayandır, Rahîm’dir= çok merhametlidir. |
[ 025.006 ] | ( EO ) |
De ki: onu, o göklerde ve Yerde sirri bilen indirdi, hakikaten o, rahim bir gafûr bulunuyor. |
[ 025.006 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." |
[ 025.006 ] | ( NQ ) |
Say: "It (this Qur'an) has been sent down by Him (Allah) (the Real Lord of the heavens and earth) Who knows the secret of the heavens and the earth. Truly, He is Oft-Forgiving, Most Merciful." |
[ 025.007 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáõæÇ ãóÇáö åóÐóÇ ÇáÑøóÓõæáö íóÃúßõáõ ÇáØøóÚóÇãó æóíóãúÔöí Ýöí ÇáúÃóÓúæóÇÞö áóæúáÇó ÃõäúÒöáó Åöáóíúåö ãóáóßñ Ýóíóßõæäó ãóÚóåõ äóÐöíÑðÇ ﴿ ٧ ﴾ |
[ 025.007 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.007 ] | ( AY ) |
Bir de şöyle dediler: “ Bu peygambere ne oluyor? Yemek yiyor, çarşılarda yürüyor. O’na bir melek indirilse de beraberinde bir davetçi olsa ya! (Meleğin O’nu tasdiki ile hak peygamber olduğunu bilsek ya). |
[ 025.007 ] | ( EO ) |
Bir de «bu Peygambere ne oluyor? dediler: yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor, ona bir Melek indirilse de maıyyetinde yaver bir savulcu olsa ya! |
[ 025.007 ] | ( ES ) |
Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!" |
[ 025.007 ] | ( NQ ) |
And they say: "Why does this Messenger (Muhammad ) eat food, and walk about in the markets (like ourselves). Why is not an angel sent down to him to be a warner with him? |
[ 025.008 ] | ( KK ) |
Ãóæú íõáúÞóì Åöáóíúåö ßóäúÒñ Ãóæú Êóßõæäõ áóåõ ÌóäøóÉñ íóÃúßõáõ ãöäúåóÇ æóÞóÇáó ÇáÙøóÇáöãõæäó Åöäú ÊóÊøóÈöÚõæäó ÅöáÇøó ÑóÌõáÇð ãóÓúÍõæÑðÇ ﴿ ٨ ﴾ |
[ 025.008 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.008 ] | ( AY ) |
yahut O’na (gökten) bir hazine bırakılıverse (de onu harcasa, geçim derdinde olmasa), yahut güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya!” Hem o zâlimler, mü'minlere dediler ki: “ Siz, ancak büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz.” |
[ 025.008 ] | ( EO ) |
Veya ona bir hazîne bırakılıverse, yâhud güzel bir bağçesi olsa da ondan yese ya! hem o zalimler «siz, sırf büyülenmiş bir adama tabi' oluyorsunuz» dediler. |
[ 025.008 ] | ( ES ) |
Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya! Bu zalimler, inananlara "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler. |
[ 025.008 ] | ( NQ ) |
Or (why) has not a treasure been granted to him, or why has he not a garden whereof he may eat? And the Zalimun(polytheists and wrong-doers, etc.) say: "You follow none but a man bewitched." |
[ 025.009 ] | ( KK ) |
ÇõäúÙõÑú ßóíúÝó ÖóÑóÈõæÇ áóßó ÇáúÃóãúËóÇáó ÝóÖóáøõæÇ ÝóáÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó ÓóÈöíáÇð ﴿ ٩ ﴾ |
[ 025.009 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.009 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm) bak, senin hakkında ne temsiller yaptılar da haktan saptılar; artık hiç bir yol bulamazlar. |
[ 025.009 ] | ( EO ) |
Bak senin hakkında ne kıyaslar, ne temsilleryaptılar da çıkmaza saptılar, artık hiç bir yol bulamazlar. |
[ 025.009 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar. |
[ 025.009 ] | ( NQ ) |
See how they coin similitudes for you, so they have gone astray, and they cannot find a (Right) Path. |
[ 025.010 ] | ( KK ) |
ÊóÈóÇÑóßó ÇáøóÐöí Åöäú ÔóÇÁó ÌóÚóáó áóßó ÎóíúÑðÇ ãöäú Ðóáößó ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ æóíóÌúÚóáú áóßó ÞõÕõæÑðÇ ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 025.010 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.010 ] | ( AY ) |
Ne yücedir O Allah ki, dilerse sana, bu dediklerinden (hazine ve bahçelerden) daha hayırlısını verir; ağaçları altından ırmaklar akan cennetler, sana köşkler de yapar. |
[ 025.010 ] | ( EO ) |
Öyle yücedir o ki dilerse sana ondan daha hayırlısını verir, Altından ırmaklar akar Cennetler, sana köşkler de yapar. |
[ 025.010 ] | ( ES ) |
Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan cennetler verir, sana köşkler de yapar. |
[ 025.010 ] | ( NQ ) |
Blessed be He Who, if He will, will assign you better than (all) that, - Gardens under which rivers flow (Paradise) and will assign you palaces (i.e. in Paradise). |
[ 025.011 ] | ( KK ) |
Èóáú ßóÐøóÈõæÇ ÈöÇáÓøóÇÚóÉö æóÃóÚúÊóÏúäóÇ áöãóäú ßóÐøóÈó ÈöÇáÓøóÇÚóÉö ÓóÚöíÑðÇ ﴿ ١١ ﴾ |
[ 025.011 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.011 ] | ( AY ) |
Fakat onlar kıyâmeti de yalan saydılar. Biz ise o kıyâmeti yalanlayanlara çok şiddetli bir ateş hazırladık. |
[ 025.011 ] | ( EO ) |
Fakat onlar saati tekzib ettiler, biz ise o saati tekzib edenlere öyle bir saıyr, çılgın bir ateş hazırladık. |
[ 025.011 ] | ( ES ) |
Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık. |
[ 025.011 ] | ( NQ ) |
Nay, they deny the Hour (the Day of Resurrection), and for those who deny the Hour, We have prepared a flaming Fire (i.e. Hell). |
[ 025.012 ] | ( KK ) |
ÅöÐóÇ ÑóÃóÊúåõã ãöäú ãóßóÇäò ÈóÚöíÏò ÓóãöÚõæÇ áóåóÇ ÊóÛóíøõÙðÇ æóÒóÝöíÑðÇ ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 025.012 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.012 ] | ( AY ) |
Öyle ki, bu ateş onları uzak bir yerden gördüğü vakit, onlar, bunun galeyan ve homurdanışını işitirler. |
[ 025.012 ] | ( EO ) |
Ki onları gördüğü vakıt ona mahsus bir hışımlanma, bir zefîr işitirler. |
[ 025.012 ] | ( ES ) |
Ki, cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, onun bir hışımlanmasını (kaynamasını) ve uğultusunu işitirler. |
[ 025.012 ] | ( NQ ) |
When it (Hell) sees them from a far place, they will hear its raging and its roaring. |
[ 025.013 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÃõáúÞõæÇ ãöäúåóÇ ãóßóÇäðÇ ÖóíøöÞðÇ ãõÞóÑøóäöíäó ÏóÚóæúÇ åõäóÇáößó ËõÈõæÑðÇ ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 025.013 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.013 ] | ( AY ) |
Elleri boyunlarına bağlı olarak, o ateşin dar bir yerine atıldıkları vakit, orada: “Ey helâk, neredesin, yetiş!” diye bağırırlar. |
[ 025.013 ] | ( EO ) |
Ve çatılıp çatılıp onun dar bir yerine atıldıkları vakıt de orada helâke haykırırlar. |
[ 025.013 ] | ( ES ) |
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman da, oracıkta yok olmayı isterler. |
[ 025.013 ] | ( NQ ) |
And when they shall be thrown into a narrow place thereof, chained together, they will exclaim therein for destruction. |
[ 025.014 ] | ( KK ) |
áÇó ÊóÏúÚõæÇ Çáúíóæúãó ËõÈõæÑðÇ æóÇÍöÏðÇ æóÇÏúÚõæÇ ËõÈõæÑðÇ ßóËöíÑðÇ ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 025.014 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.014 ] | ( AY ) |
Onlara denir ki, bugün yalnız bir helâke çağırmayın, birçok helâklere çağırın (çünkü size türlü türlü azap vardır). |
[ 025.014 ] | ( EO ) |
Bir helâke haykırmayın bugün çok helâke haykırın. |
[ 025.014 ] | ( ES ) |
(Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin |
[ 025.014 ] | ( NQ ) |
Exclaim not today for one destruction, but exclaim for many destructions. |
[ 025.015 ] | ( KK ) |
Þõáú ÃóÐóáößó ÎóíúÑñ Ãóãú ÌóäøóÉõ ÇáúÎõáúÏö ÇáøóÊöí æõÚöÏó ÇáúãõÊøóÞõæäó ßóÇäóÊú áóåõãú ÌóÒóÇÁð æóãóÕöíÑðÇ ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 025.015 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.015 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, o Mekke kâfirlerine) de ki: “ Bu ateş mi hayırlı, yoksa takva sahiblerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? O cennet ki, kendilerine bir mükâfat ve bir dönüş yeri bulunuyor. |
[ 025.015 ] | ( EO ) |
Ya o mı hayırlı, yoksa müttekilere va'dolunan Huld Cenneti mi Ki kendilerine bir mükâfat, ve âkıbet varacakları bir me'va bulunuyor. |
[ 025.015 ] | ( ES ) |
De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış yeridir. |
[ 025.015 ] | ( NQ ) |
Say: (O Muhammad ) "Is that (torment) better or the Paradise of Eternity promised to the Muttaqun (pious and righteous persons - see V.2:2)?" It will be theirs as a reward and as a final destination. |
[ 025.016 ] | ( KK ) |
áóåõãú ÝöíåóÇ ãóÇ íóÔóÇÁõæäó ÎóÇáöÏöíäó ßóÇäó Úóáóì ÑóÈøößó æóÚúÏðÇ ãóÓúÆõæáÇð ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 025.016 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.016 ] | ( AY ) |
Orada, onlar için, ne isterlerse var, hem ebedî olarak kalacaklar orada. Bu, Rabbinin üzerine, yerine getirilmesi istenen gerçekleşmiş bir vaaddir. |
[ 025.016 ] | ( EO ) |
Onlar için orada ne isterlerse var, hem ebedî kalacakları, Rabbının uhdesinde bu «bir va'di mes'ul» bulunuyor. |
[ 025.016 ] | ( ES ) |
Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir. |
[ 025.016 ] | ( NQ ) |
For them there will be therein all that they desire, and they will abide (there forever). It is a promise binding upon your Lord that must be fulfilled. |
[ 025.017 ] | ( KK ) |
æóíóæúãó íóÍúÔõÑõåõãú æóãóÇ íóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÝóíóÞõæáõ ÃóÃóäúÊõãú ÃóÖúáóáúÊõãú ÚöÈóÇÏöí åóÄõáÇóÁö Ãóãú åõãú ÖóáøõæÇ ÇáÓøóÈöíáó ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 025.017 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.017 ] | ( AY ) |
Allah, müşrikleri (kıyâmette hesaba çekmek için), Allah’dan başka taptıkları şeylerle bir araya toplayıp da putlara: “ Siz mi, şu kullarımı saptırdınız, yoksa kendileri mi yollarını şaşırdılar?” diyeceği gün, |
[ 025.017 ] | ( EO ) |
Hele o gün ki onları Allahdan başka taptıkları şeylerle haşredip de siz mi saptırdınız kullarımı yoksa kendileri mi yolu gaib ettiler diyeceği gün? |
[ 025.017 ] | ( ES ) |
Hele o gün Rabbin onları Allah'tan başka taptıkları şeylerle toplar da, der ki: "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler?" |
[ 025.017 ] | ( NQ ) |
And on the Day when He will gather them together and that which they worship besides Allah [idols, angels, pious men, saints, 'Iesa (Jesus) - son of Maryam (Mary), etc.]. He will say: "Was it you who misled these My slaves or did they (themselves) stray from the (Right) Path?" |
[ 025.018 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÓõÈúÍóÇäóßó ãóÇ ßóÇäó íóäúÈóÛöí áóäóÇ Ãóäú äóÊøóÎöÐó ãöäú Ïõæäößó ãöäú ÃóæúáöíóÇÁó æóáóßöäú ãóÊøóÚúÊóåõãú æóÂÈóÇÁóåõãú ÍóÊøóì äóÓõæÇ ÇáÐøößúÑó æóßóÇäõæÇ ÞóæúãðÇ ÈõæÑðÇ ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 025.018 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.018 ] | ( AY ) |
Putlar şöyle derler: “ Seni tenzih ederiz. Senden başka veliler edinmemiz bize lâyık olmaz (böyle iken, biz başkasına nasıl mabud olabiliriz?) Fakat sen onları ve atalarını zevk içine daldırdın, nihâyet zikri (tevhîdi ve sana ibâdeti) unuttular ve helâke düşen bir kavim oldular.” |
[ 025.018 ] | ( EO ) |
Sübhansın, demişlerdir: Senden başka veliler ittihaz etmemiz (olunmamız ) bize yaraşır değildi ve lâkin sen onları ve atalarını zevka daldırdın, o kadar ki nihayet zikri unuttular ve helâke giden bir kavm oldular. |
[ 025.018 ] | ( ES ) |
Onlar: "Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular." derler. |
[ 025.018 ] | ( NQ ) |
They will say: "Glorified be You! It was not for us to take any Auliya' (Protectors, Helpers, etc.) besides You, but You gave them and their fathers comfort till they forgot the warning, and became a lost people (doomed to total loss). |
[ 025.019 ] | ( KK ) |
ÝóÞóÏú ßóÐøóÈõæßõãú ÈöãóÇ ÊóÞõæáõæäó ÝóãóÇ ÊóÓúÊóØöíÚõæäó ÕóÑúÝðÇ æóáÇó äóÕúÑðÇ æóãóäú íóÙúáöãú ãöäúßõãú äõÐöÞúåõ ÚóÐóÇÈðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 025.019 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.019 ] | ( AY ) |
İşte (ey kâfirler, taptıklarınız) sizi, sözünüzde yalancı çıkarmışlardır. Artık (azabı) ne savmağa, ne de bir yardım görmiye çare bulamıyacaksınız. Sizden kim zulüm yaparsa, ona büyük bir azap tattıracağız. |
[ 025.019 ] | ( EO ) |
Demek sizi sözünüzde yalancı çıkarmışlardır, artık ne savmağa ne de bir yardıma çare bulamıyacaksınız ve içinizden her kim zulmederse ona büyük bir azâb tattıracağız. |
[ 025.019 ] | ( ES ) |
(Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte (taptıklarınız) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve içinizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattıracağız. |
[ 025.019 ] | ( NQ ) |
Thus they (false gods all deities other than Allah) will give you (polytheists) the lie regarding what you say (that they are gods besides Allah), then you can neither avert (the punishment), nor get help. And whoever among you does wrong (i.e. sets up rivals to Allah), We shall make him taste a great torment. |
[ 025.020 ] | ( KK ) |
æóãÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ÞóÈúáóßó ãöäó ÇáúãõÑúÓóáöíäó ÅöáÇøó Åöäøóåõãú áóíóÃúßõáõæäó ÇáØøóÚóÇãó æóíóãúÔõæäó Ýöí ÇáúÃóÓúæóÇÞö æóÌóÚóáúäóÇ ÈóÚúÖóßõãú áöÈóÚúÖò ÝöÊúäóÉð ÃóÊóÕúÈöÑõæäó æóßóÇäó ÑóÈøõßó ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 025.020 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.020 ] | ( AY ) |
Biz, senden evvel de peygamberleri başka bir hâlde göndermedik; onlar da yemek yiyorlar, çarşılarda geziyorlardı. Bir de, hanginiz sabırlıdır, bilelim diye, bir kısmınızı diğer bir kısmınız üzerine bir imtihan vesilesi kıldık (zenginlere karşı, fakirleri, sabretmekle imtihan ettik). Senin Rabbin Basîr’dir= sabredenleri görür. |
[ 025.020 ] | ( EO ) |
Biz senden evvel de Peygamberleri başka türlü göndermedik, şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı) bir de ba'zınızı diğerine bir fitne kılmışızdır ki bakalım sabredecek misiniz? Maamafih rabbın basîr bulunuyor. |
[ 025.020 ] | ( ES ) |
(Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan sebebi) kılmışızdır ki, bakalım sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir. |
[ 025.020 ] | ( NQ ) |
And We never sent before you (O Muhammad ) any of the Messengers but verily, they ate food and walked in the markets. And We have made some of you as a trial for others: will you have patience? And your Lord is Ever All-Seer (of everything). |
[ 025.021 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó áÇó íóÑúÌõæäó áöÞóÇÁóäóÇ áóæúáÇó ÃõäúÒöáó ÚóáóíúäóÇ ÇáúãóáóÆößóÉõ Ãóæú äóÑóì ÑóÈøóäóÇ áóÞóÏö ÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ Ýöí ÃóäúÝõÓöåöãú æóÚóÊóæúÇ ÚõÊõæøðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 025.021 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.021 ] | ( AY ) |
Bize kavuşmayı ummayanlar şöyle dediler: “ Üzerimize melekler indirilse ya (böylece verecekleri haber üzerine Muhammed’in (sallâllahü aleyhi ve sellem) hak peygamber olduğunu tasdik etsek), yahut Rabbimizi görsek (de O bize doğru haber verse).” Yemin olsun ki, onlar nefislerinde büyüklük ve inad tasladılar, büyük bir azgınlıkla hududu aştılar. |
[ 025.021 ] | ( EO ) |
Bununla beraber likamızı ümit etmeyenler dediler ki: «o melâike bizim üzerimize indirilse ya, yâhud rabbımızı görsek â» celâlime kasem ederim ki doğrusu nefislerinde kendilerini büyüksündüler, büyük azgınlık ettiler. |
[ 025.021 ] | ( ES ) |
Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar "Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik" dediler. Andolsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler. |
[ 025.021 ] | ( NQ ) |
And those who expect not for a Meeting with Us (i.e. those who deny the Day of Resurrection and the life of the Hereafter), say: "Why are not the angels sent down to us, or why do we not see our Lord?" Indeed they think too highly of themselves, and are scornful with great pride. |
[ 025.022 ] | ( KK ) |
íóæúãó íóÑóæúäó ÇáúãóáóÆößóÉó áÇó ÈõÔúÑóì íóæúãóÆöÐò áöáúãõÌúÑöãöíäó æóíóÞõæáõæäó ÍöÌúÑðÇ ãóÍúÌõæÑðÇ ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 025.022 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.022 ] | ( AY ) |
(O zâlimler ölüm zamanında) Melekleri görecekleri gün, mücrimlere o gün müjde yoktur. Melekler onlara: “ Size müjde yasak, yasak!...” diyeceklerdir. |
[ 025.022 ] | ( EO ) |
Melâikeyi görecekleri gün, mücrimlere o gün müjde yoktur, yasak diyeceklerdir. |
[ 025.022 ] | ( ES ) |
Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir. |
[ 025.022 ] | ( NQ ) |
On the Day they will see the angels, no glad tidings will there be for the Mujrimun (criminals, disbelievers, polytheists, sinners, etc.) that day. And they (angels) will say: "All kinds of glad tidings are forbidden for you," [None will be allowed to enter Paradise except the one who said: La ilaha ill-Allah, "(none has the right to be worshipped but Allah) and acted practically on its legal orders and obligations]. |
[ 025.023 ] | ( KK ) |
æóÞóÏöãúäóÇ Åöáóì ãóÇ ÚóãöáõæÇ ãöäú Úóãóáò ÝóÌóÚóáúäóÇåõ åóÈóÇÁð ãóäúËõæÑðÇ ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 025.023 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.023 ] | ( AY ) |
Hem biz, onlar (hayır diye dünyada) ne amel işledilerse, onu kasd edip saçılmış zerre hâline getirmişizdir, (artık hiç bir kıymeti kalmamıştır). |
[ 025.023 ] | ( EO ) |
Hem varmışızdır da her ne amel işledilerse onu bir hebâi mensûre çevirmişizdir. |
[ 025.023 ] | ( ES ) |
Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız, fakat onu saçılmış zerreler haline getiririz. |
[ 025.023 ] | ( NQ ) |
And We shall turn to whatever deeds they (disbelievers, polytheists, sinners, etc.) did, and We shall make such deeds as scattered floating particles of dust. |
[ 025.024 ] | ( KK ) |
ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÌóäøóÉö íóæúãóÆöÐò ÎóíúÑñ ãõÓúÊóÞóÑøðÇ æóÃóÍúÓóäõ ãóÞöíáÇð ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 025.024 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.024 ] | ( AY ) |
O gün (kıyâmette) cennet ehlinin duracakları yer çok hayırlı ve dinlenip barınacakları yer çok güzeldir. |
[ 025.024 ] | ( EO ) |
Eshabı Cennettir ki o gün eğlendiği yer hayırlı, dinlediği yer pek güzeldir. |
[ 025.024 ] | ( ES ) |
O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri yer pek güzeldir. |
[ 025.024 ] | ( NQ ) |
The dwellers of Paradise (i.e. those who deserved it through their Faith and righteousness) will, on that Day, have the best abode, and have the fairest of places for repose. |
[ 025.025 ] | ( KK ) |
æóíóæúãó ÊóÔóÞøóÞõ ÇáÓøóãóÇÁõ ÈöÇáúÛóãóÇãö æóäõÒøöáó ÇáúãóáóÆößóÉõ ÊóäúÒöíáÇð ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 025.025 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.025 ] | ( AY ) |
Semanın, (gökten çıkacak) bulutla yarılacağı ve arkasından meleklerin (ellerinde kulların amel defterleri olduğu hâlde) arka arkaya indirildiği kıyâmet günü. |
[ 025.025 ] | ( EO ) |
Hem o, Semânın gamâm ile yarılacağı ve Melâikelerin peyderpey indirildiği gün. |
[ 025.025 ] | ( ES ) |
O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir. |
[ 025.025 ] | ( NQ ) |
And (remember) the Day when the heaven shall be rent asunder with clouds, and the angels will be sent down, with a grand descending. |
[ 025.026 ] | ( KK ) |
Çáúãõáúßõ íóæúãóÆöÐòäöÇáúÍóÞøõ áöáÑøóÍúãóÇäö æóßóÇäó íóæúãðÇ Úóáóì ÇáúßóÇÝöÑöíäó ÚóÓöíÑðÇ ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 025.026 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.026 ] | ( AY ) |
O gün, mevcut olan bütün mülk Rahmân’ındır. Kâfirlere ise, bugün, çok çetin bir gün olur. |
[ 025.026 ] | ( EO ) |
Mülk o gün elhak rahmânındır, kâfirlere ise o pek zorluklu bir gün olur. |
[ 025.026 ] | ( ES ) |
İşte o gün gerçek hükümranlık, çok merhametli olan Allah'ındır. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gündür. |
[ 025.026 ] | ( NQ ) |
The sovereignty on that Day will be the true (sovereignty), belonging to the Most Beneficent (Allah), and it will be a hard Day for the disbelievers (those who disbelieve in the Oneness of Allah Islamic Monotheism). |
[ 025.027 ] | ( KK ) |
æóíóæúãó íóÚóÖøõ ÇáÙøóÇáöãõ Úóáóì íóÏóíúåö íóÞõæáõ íóÇáóíúÊóäöí ÇÊøóÎóÐúÊõ ãóÚó ÇáÑøóÓõæáö ÓóÈöíáÇð ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 025.027 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.027 ] | ( AY ) |
Zâlimlerden her biri (pişmanlığından) iki elini ısırdığı o günde, şöyle diyecektir: “ - Ne olurdu, ben, O Peygamberle beraber bir kurtuluş yolu edineydim!... |
[ 025.027 ] | ( EO ) |
Hem o gün ki zalim ellerini ısıracak eyvah diyecek keşke Peygamberin maıyyetinde bir yol tutaydım. |
[ 025.027 ] | ( ES ) |
O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!" |
[ 025.027 ] | ( NQ ) |
And (remember) the Day when the Zalim (wrong-doer, oppressor, polytheist, etc.) will bite at his hands, he will say: "Oh! Would that I had taken a path with the Messenger ( Muhammad ). |
[ 025.028 ] | ( KK ) |
íóÇ æóíúáóÊóì áóíúÊóäöí áóãú ÃóÊøóÎöÐú ÝõáÇóäðÇ ÎóáöíáÇð ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 025.028 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.028 ] | ( AY ) |
Yazıklar olsun bana! Keşke (beni sapıtan) falanı dost edinmeyeydim. |
[ 025.028 ] | ( EO ) |
Eyvah keşke falanı dost tutmıyaydım. |
[ 025.028 ] | ( ES ) |
Eyvah! diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim. |
[ 025.028 ] | ( NQ ) |
Ah! Woe to me! Would that I had never taken so-and-so as a friend! |
[ 025.029 ] | ( KK ) |
áóÞóÏú ÃóÖóáøóäöí Úóäö ÇáÐøößúÑö ÈóÚúÏó ÅöÐú ÌóÇÁóäöí æóßóÇäó ÇáÔøóíúØóÇäõ áöáúÅöäúÓóÇäö ÎóÐõæáÇð ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 025.029 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.029 ] | ( AY ) |
Vallahi, o sapıttı beni zikirden, (Allah’ı anmaktan ve Kur’ân ahkâmına bağlanmaktan), bana Kur’ân gelmişken... Şeytan, insanı helâke düşürendir.” |
[ 025.029 ] | ( EO ) |
Vallahi o sapıttı beni zikirden, bana gelmiş iken, öyle ya Şeytan insana çok hızlânkâr bulunuyor. |
[ 025.029 ] | ( ES ) |
Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır. |
[ 025.029 ] | ( NQ ) |
He indeed led me astray from the Reminder (this Qur'an) after it had come to me. And Shaitan (Satan) is ever a deserter to man in the hour of need." |
[ 025.030 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó ÇáÑøóÓõæáõ íóÇÑóÈøö Åöäøó Þóæúãöí ÇÊøóÎóÐõæÇ åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäó ãóåúÌõæÑðÇ ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 025.030 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.030 ] | ( AY ) |
Peygamber de (o gün şöyle) demekte: “ Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı metrûk bıraktılar (ondan yüz çevirdiler). |
[ 025.030 ] | ( EO ) |
Peygamber de «yarab, kavmim bu Kur'anı mehcur tuttular» demekte. |
[ 025.030 ] | ( ES ) |
Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular." |
[ 025.030 ] | ( NQ ) |
And the Messenger (Muhammad ) will say: "O my Lord! Verily, my people deserted this Qur'an (neither listened to it, nor acted on its laws and orders). |
[ 025.031 ] | ( KK ) |
æóßóÐóáößó ÌóÚóáúäóÇ áößõáøö äóÈöíøò ÚóÏõæøðÇ ãöäó ÇáúãõÌúÑöãöíäó æóßóÝóì ÈöÑóÈøößó åóÇÏöíðÇ æóäóÕöíÑðÇ ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 025.031 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.031 ] | ( AY ) |
İşte (Ey Resûlüm, sana Mekke müşriklerini) böylece düşman yaptığımız gibi, senden önce de her peygamber için mücrimlerden bir düşman yaptık. Bununla beraber (düşmanların kahrından) koruyucu ve (onlara karşı) zafer verici olarak Rabbin sana yeter. |
[ 025.031 ] | ( EO ) |
Ve işte biz böyle her Peygamber için mücrimlerden bir düşman yapmışızdır, maamafih hâdi de rabbın yeter nasîr de. |
[ 025.031 ] | ( ES ) |
(Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için günahkarlardan bir düşman yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. |
[ 025.031 ] | ( NQ ) |
Thus have We made for every Prophet an enemy among the Mujrimun (disbelievers, polytheists, criminals, etc.). But Sufficient is your Lord as a Guide and Helper. |
[ 025.032 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóæúáÇó äõÒøöáó Úóáóíúåö ÇáúÞõÑúÂäõ ÌõãúáóÉð æóÇÍöÏóÉð ßóÐóáößó áöäõËóÈøöÊó Èöåö ÝõÄóÇÏóßó æóÑóÊøóáúäóÇåõ ÊóÑúÊöíáÇð ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 025.032 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.032 ] | ( AY ) |
Bir de kâfirler dediler ki: “ Kur’ân, O’na toptan indirilseydi ya!” Biz, onu kalbine iyice yerleştirelim diye böyle âyet âyet indirdik (topluca indirmedik) ve onu güzel bir şekilde beyan edip âyet âyet okuduk. |
[ 025.032 ] | ( EO ) |
Yine o küfredenler dediler ki: o Kur'an ona cümlesi birden indirilseydi ya! Biz onu gönlüne iyi tesbit edelim diye böyle ındirdik ve fevkal'âde bir tertil ile tertil eyledik. |
[ 025.032 ] | ( ES ) |
Yine o inkâr edenler dediler ki: "O Kur'ân ona, hepsi birden indirilseydi ya"! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk. |
[ 025.032 ] | ( NQ ) |
And those who disbelieve say: "Why is not the Qur'an revealed to him all at once?" Thus (it is sent down in parts), that We may strengthen your heart thereby. And We have revealed it to you gradually, in stages. (It was revealed to the Prophet in 23 years.). |
[ 025.033 ] | ( KK ) |
æóáÇó íóÃúÊõæäóßó ÈöãóËóáò ÅöáÇøó ÌöÆúäóÇßó ÈöÇáúÍóÞøö æóÃóÍúÓóäó ÊóÝúÓöíÑðÇ ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 025.033 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.033 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, müşriklerin) Sana getirdikleri tuhaf ve bâtıl bir soruları yoktur ki, hak olan cevabını ve en güzel tefsirini getirmiş olmıyalım. |
[ 025.033 ] | ( EO ) |
Hem onlar sana her hangi bir mesel ile gelmezler ki mutlak biz sana hakkı ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmıyalım. |
[ 025.033 ] | ( ES ) |
Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmayalım. |
[ 025.033 ] | ( NQ ) |
And no example or similitude do they bring (to oppose or to find fault in you or in this Qur'an), but We reveal to you the truth (against that similitude or example), and the better explanation thereof. |
[ 025.034 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöíäó íõÍúÔóÑõæäó Úóáóì æõÌõæåöåöãú Åöáóì Ìóåóäøóãó ÃõæáóÆößó ÔóÑøñ ãóßóÇäðÇ æóÃóÖóáøõ ÓóÈöíáÇð ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 025.034 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.034 ] | ( AY ) |
O yüzleri üstü cehenneme sürüklenenler, işte bunlar, yer bakımından çok fena, yolca da en sapıktırlar. |
[ 025.034 ] | ( EO ) |
O yüzleri üstü Cehenneme haşrolunacaklar, onlar mevkı'ce çok fena, yolca da en sepıktırlar. |
[ 025.034 ] | ( ES ) |
O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar var ya! işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır. |
[ 025.034 ] | ( NQ ) |
Those who will be gathered to Hell (prone) on their faces, such will be in an evil state, and most astray from the (Straight) Path. |
[ 025.035 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÇáúßöÊóÇÈó æóÌóÚóáúäóÇ ãóÚóåõ ÃóÎóÇåõ åóÇÑõæäó æóÒöíÑðÇ ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 025.035 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.035 ] | ( AY ) |
Gerçekten Mûsa’ya o kitabı (Tevrât’ı) verdik ve ona kardeşi Hârûn’u beraberinde vezir (yardımcı) yaptık. |
[ 025.035 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için Musâya o kitabı verdik, biraderi Harûnu da maıyyetinde vezir yaptık. |
[ 025.035 ] | ( ES ) |
Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık. |
[ 025.035 ] | ( NQ ) |
And indeed We gave Musa (Moses) the Scripture [the Taurat (Torah)], and placed his brother Harun (Aaron) with him as a helper; |
[ 025.036 ] | ( KK ) |
ÝóÞõáúäóÇ ÇÐúåóÈóÇ Åöáóì ÇáúÞóæúãö ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÝóÏóãøóÑúäóÇåõãú ÊóÏúãöíÑðÇ ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 025.036 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.036 ] | ( AY ) |
“Haydi âyetlerimizi yalanlıyan o kavme (Fir'avun’a ve kavmine) gidin.” dedik, (onlarda gittiler, tebliğ ettiler; fakat tekzip edildiler) nihâyet onları, (Fir'avun ve kavmini) tamamen (boğarak) helâk ettik. |
[ 025.036 ] | ( EO ) |
Haydi âyetlerimizi tekzib eden o kavme gidiniz, dedik, binnetice o kavmi tedmir ederek helâk ettik. |
[ 025.036 ] | ( ES ) |
Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik. |
[ 025.036 ] | ( NQ ) |
And We said: "Go you both to the people who have denied Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.)." Then We destroyed them with utter destruction. |
[ 025.037 ] | ( KK ) |
æóÞóæúãó äõæÍò áóãøóÇ ßóÐøóÈõæÇ ÇáÑøõÓõáó ÃóÛúÑóÞúäóÇåõãú æóÌóÚóáúäóÇåõãú áöáäøóÇÓö ÂíóÉð æóÃóÚúÊóÏúäóÇ áöáÙøóÇáöãöíäó ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 025.037 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.037 ] | ( AY ) |
Nûh kavmini de, peygamberleri tekzib ettikleri zaman, boğduk ve kendilerini insanlara bir ibret yaptık. Biz, zâlimlere çok acıklı bir azap hazırladık. |
[ 025.037 ] | ( EO ) |
Nuh kavmini de Resulleri tekzib ettikleri vakıt gark edib kendilerini insanlara bir ıbret kıldık: hazırladık da zâlimlere elîm bir azâb. |
[ 025.037 ] | ( ES ) |
Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır. |
[ 025.037 ] | ( NQ ) |
And Nuh's (Noah) people, when they denied the Messengers We drowned them, and We made them as a sign for mankind. And We have prepared a painful torment for the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc). |
[ 025.038 ] | ( KK ) |
æóÚóÇÏðÇ æóËóãõæÏó æóÃóÕúÍóÇÈó ÇáÑøóÓøö æóÞõÑõæäðÇ Èóíúäó Ðóáößó ßóËöíÑðÇ ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 025.038 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.038 ] | ( AY ) |
Âd kavmini de, Semûd kavmini de, (Şuayb’ın) Ress Ashabını da, bunların arasında geçen bir çok ümmetleri de helâk ettik. |
[ 025.038 ] | ( EO ) |
Âdi de, Semûdu da, Eshabı ressi de bunların arasında daha bir çok kurunu da. |
[ 025.038 ] | ( ES ) |
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkârcılıkları yüzünden helak ettik) |
[ 025.038 ] | ( NQ ) |
And (also) 'Ad and Thamud, and the dwellers of Ar-Rass, and many generations in between. |
[ 025.039 ] | ( KK ) |
æóßõáÇøð ÖóÑóÈúäóÇ áóåõ ÇáúÃóãúËóÇáó æóßõáÇøð ÊóÈøóÑúäóÇ ÊóÊúÈöíÑðÇ ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 025.039 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.039 ] | ( AY ) |
Bunlardan her birine (kendilerinden öncekilerin helâkine dair) nasihat olarak nice misaller anlattık. Fakat, îman etmediklerinden hepsini tamamen helâk ettik. |
[ 025.039 ] | ( EO ) |
Ki her birine nasıyhat olarak emsal anlatmıştık ve her birini mahv-ü perişan ettik de ettik. |
[ 025.039 ] | ( ES ) |
Onların herbirine misaller getirdik; (ama ögüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik. |
[ 025.039 ] | ( NQ ) |
And for each of them We put forward examples (as proofs and lessons, etc.), and each (of them) We brought to utter ruin (because of their disbelief and evil deeds). |
[ 025.040 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÃóÊóæúÇ Úóáóì ÇáúÞóÑúíóÉö ÇáøóÊöí ÃõãúØöÑóÊú ãóØóÑó ÇáÓøóæúÁö ÃóÝóáóãú íóßõæäõæÇ íóÑóæúäóåóÇ Èóáú ßóÇäõæÇ áÇó íóÑúÌõæäó äõÔõæÑðÇ ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 025.040 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.040 ] | ( AY ) |
Yemin olsun ki, (Kureyş kâfirleri ticaret için Şam’a giderken) fenalık (taş) yağmuruna tutulmuş olan o beldeye (Lut kavminin Sedûm şehrine) defalarca uğradılar; onu görüyor değiller miydi? (düşünüp te ibret almazlar, imana gelmezler mi?) Şüphesiz onlar, öldükten sonra dirileceklerini ummazlar. |
[ 025.040 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için o fenalık yağmuruna tutulan karyeye de vardılar, artık onu görüyor değiller miydi? Doğrusu nüşur arzu etmiyorlar, uyanmak istemiyorlardı. |
[ 025.040 ] | ( ES ) |
(Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar. |
[ 025.040 ] | ( NQ ) |
And indeed they have passed by the town [of Prophet Lout (Lot)] on which was rained the evil rain. Did they (disbelievers) not then see it (with their own eyes)? Nay ! But they used not to expect for any resurrection. |
[ 025.041 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÑóÃóæúßó Åöäú íóÊøóÎöÐõæäóßó ÅöáÇøó åõÒõæðÇ ÃóåóÐóÇ ÇáøóÐöí ÈóÚóËó Çááøóåõ ÑóÓõæáÇð ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 025.041 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.041 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, Mekke kâfirleri) seni gördükleri vakit, seni yalnız bir eğlence yerine tutuyorlar: “ Bu mu, Allah’ın peygamber diye gönderdiği?” diyorlar... |
[ 025.041 ] | ( EO ) |
Senide gördükleri vakıt sırf bir eğlence yerine tutuyorlar, bumu o Allahın Peygamber diye gönderdiği? Diyorlar. |
[ 025.041 ] | ( ES ) |
Seni gördükleri zaman "Bu mu Allah'ın Peygamber olarak gönderdiği?" diye hep seni alaya alıyorlar. |
[ 025.041 ] | ( NQ ) |
And when they see you (O Muhammad ), they treat you only as a mockery (saying):"Is this the one whom Allah has sent as a Messenger? |
[ 025.042 ] | ( KK ) |
Åöäú ßóÇÏó áóíõÖöáøõäóÇ Úóäú ÂáöåóÊöäóÇ áóæúáÇó Ãóäú ÕóÈóÑúäóÇ ÚóáóíúåóÇ æóÓóæúÝó íóÚúáóãõæäó Íöíäó íóÑóæúäó ÇáúÚóÐóÇÈó ãóäú ÃóÖóáøõ ÓóÈöíáÇð ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 025.042 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.042 ] | ( AY ) |
(Senin için diyorlar ki) “ Az kalsın bizi, putlarımıza ibâdet etmekten çevirecekti, eğer üzerlerine sebat (la ibâdet) etmeseydik...” Fakat, ileride azabı görecekleri gün, yolca daha sapık kimdir, bilecekler. |
[ 025.042 ] | ( EO ) |
Sahih be! Az kaldı bizi ma'budlarımdan sapıtacaktı, eğer üzerlerine sebat etmesekti! diyorlar, fakat ileride bilecekler, azâbı görecekleri gün: kimmiş o yolu daha sapık olan? |
[ 025.042 ] | ( ES ) |
Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı diyorlar. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler! |
[ 025.042 ] | ( NQ ) |
He would have nearly misled us from our aliha (gods), had it not been that we were patient and constant in their worship! And they will know when they see the torment, who it is that is most astray from the (Right) Path! |
[ 025.043 ] | ( KK ) |
ÃóÑóÃóíúÊó ãóäö ÇÊøóÎóÐó Åöáóåóåõ åóæóÇåõ ÃóÝóÃóäúÊó Êóßõæäõ Úóáóíúåö æóßöíáÇð ﴿ ٤٣ ﴾ |
[ 025.043 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.043 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm) gördün mü, o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona, sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?) |
[ 025.043 ] | ( EO ) |
Gördünmü o ilâhını hevâsı ittihaz edeni? Artık ona sen mi vekîl olacaksın. |
[ 025.043 ] | ( ES ) |
Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın? |
[ 025.043 ] | ( NQ ) |
Have you (O Muhammad ) seen him who has taken as his ilah (god) his own desire? Would you then be a Wakil (a disposer of his affairs or a watcher) over him? |
[ 025.044 ] | ( KK ) |
Ãóãú ÊóÍúÓóÈõ Ãóäøó ÃóßúËóÑóåõãú íóÓúãóÚõæäó Ãóæú íóÚúÞöáõæäó Åöäú åõãú ÅöáÇøó ßóÇáúÃóäúÚóÇãö Èóáú åõãú ÃóÖóáøõ ÓóÈöíáÇð ﴿ ٤٤ ﴾ |
[ 025.044 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.044 ] | ( AY ) |
Yoksa (Ey Resûlüm), onların çoğunu, hakkı işitiyorlar veya hakkı anlıyorlar mı zannediyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler. Şüphesiz gidişçe daha sapıktırlar. |
[ 025.044 ] | ( EO ) |
Yoksa onların ekserîsini işitirler veya akıl ederler mi zannediyorsun? Onlar sırf hayvan gibi hattâ gidişçe daha sapkındırlar. |
[ 025.044 ] | ( ES ) |
Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar. |
[ 025.044 ] | ( NQ ) |
Or do you think that most of them hear or understand? They are only like cattle; nay, they are even farther astray from the Path. (i.e. even worst than cattle). |
[ 025.045 ] | ( KK ) |
Ãóáóãú ÊóÑóì Åöáóì ÑóÈøößó ßóíúÝó ãóÏøó ÇáÙøöáøó æóáóæú ÔóÇÁó áóÌóÚóáóåõ ÓóÇßöäðÇ Ëõãøó ÌóÚóáúäóÇ ÇáÔøóãúÓó Úóáóíúåö ÏóáöíáÇð ﴿ ٤٥ ﴾ |
[ 025.045 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.045 ] | ( AY ) |
Rabbinin kudretine bakmaz mısın (fecirle güneşin doğuşu arasında) gölgeyi nasıl yayıyor? (Ne karanlık var, ne de aydınlık). Dileseydi, o gölgeyi devamlı ve sabit yapardı (onu güneşle gidermezdi). Sonra biz, güneşi de, o gölge üzerine bir delil yaptık (güneşin varlığından gölge bilinir). |
[ 025.045 ] | ( EO ) |
Bakmaz mısın rabbına? Gölgeyi nasıl uzatmakta? Dilese idi elbet onu sâkin de kılardı, sonra nasıl Güneşi, ona delil kılmışız? |
[ 025.045 ] | ( ES ) |
Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır. |
[ 025.045 ] | ( NQ ) |
Have you not seen how your Lord spread the shadow. If He willed, He could have made it still then We have made the sun its guide [i.e. after the sunrise, it (the shadow) squeezes and vanishes at midnoon and then again appears in the afternoon with the decline of the sun, and had there been no sun light, there would have been no shadow]. |
[ 025.046 ] | ( KK ) |
Ëõãøó ÞóÈóÖúäóÇåõ ÅöáóíúäóÇ ÞóÈúÖðÇ íóÓöíÑðÇ ﴿ ٤٦ ﴾ |
[ 025.046 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.046 ] | ( AY ) |
Sonra (gölge yer yüzüne yayılıp da güneş doğmaya başlayınca) biz, bu gölgeyi azar azar bize doğru (dilediğimiz yere) alırız. |
[ 025.046 ] | ( EO ) |
Sonra nasıl tutıp onu azar azar kendimize almaktayız? |
[ 025.046 ] | ( ES ) |
Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmekteyiz. |
[ 025.046 ] | ( NQ ) |
Then We withdraw it to Us a gradual concealed withdrawal. |
[ 025.047 ] | ( KK ) |
æóåõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáó áóßõãõ Çááøóíúáó áöÈóÇÓðÇ æóÇáäøóæúãó ÓõÈóÇÊðÇ æóÌóÚóáó ÇáäøóåóÇÑó äõÔõæÑðÇ ﴿ ٤٧ ﴾ |
[ 025.047 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.047 ] | ( AY ) |
O Allah’dır ki, geceyi size bir örtü, uykuyu da bir dinlenme yaptı; gündüzü ise, yeni bir hayat ve meşguliyet yaptı. |
[ 025.047 ] | ( EO ) |
Odur o ki size geceyi bir geygi yaptı, uykuyu bir ta'til de, gündüzü bir nüşur kıldı. |
[ 025.047 ] | ( ES ) |
Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur. |
[ 025.047 ] | ( NQ ) |
And it is He Who makes the night a covering for you, and the sleep (as) repose, and makes the day Nushur (i.e. getting up and going about here and there for daily work, etc. after one's sleep at night or like resurrection after one's death). |
[ 025.048 ] | ( KK ) |
æóåõæó ÇáøóÐöí ÃóÑúÓóáó ÇáÑøöíóÇÍó ÈõÔúÑðÇ Èóíúäó íóÏóíú ÑóÍúãóÊöåö æóÃóäúÒóáúäóÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ØóåõæÑðÇ ﴿ ٤٨ ﴾ |
[ 025.048 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.048 ] | ( AY ) |
Yağmurun önünde, rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz gökten pâk ve temizleyeci bir su indirdik, |
[ 025.048 ] | ( EO ) |
Yine odur o ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci göndermekte, ve semâdan pampâk bir su (bir mai tahur) indirmekteyiz. |
[ 025.048 ] | ( ES ) |
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten tertemiz bir su indiren O'dur. |
[ 025.048 ] | ( NQ ) |
And it is He Who sends the winds as heralds of glad tidings, going before His Mercy (rain), and We send down pure water from the sky, |
[ 025.049 ] | ( KK ) |
áöäõÍúíöíó Èöåö ÈóáúÏóÉð ãóíúÊðÇ æóäõÓúÞöíóåõ ãöãøóÇ ÎóáóÞúäóÇ ÃóäúÚóÇãðÇ æóÃóäóÇÓöíøó ßóËöíÑðÇ ﴿ ٤٩ ﴾ |
[ 025.049 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.049 ] | ( AY ) |
Ki onunla, bitkisiz ölü bir yeri diriltelim ve yarattığımız hayvanlarla bir çok insanlara su verelim. |
[ 025.049 ] | ( EO ) |
Diriltelim diye bununla ölü bir beldeyi ve sulayalım diye mahlûkatımızdan nice hayvan sürülerini ve bir çok insan kümelerini. |
[ 025.049 ] | ( ES ) |
Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye. |
[ 025.049 ] | ( NQ ) |
That We may give life thereby to a dead land, and We give to drink thereof many of the cattle and men that We had created. |
[ 025.050 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÕóÑøóÝúäóÇåõ Èóíúäóåõãú áöíóÐøóßøóÑõæÇ ÝóÃóÈóì ÃóßúËóÑõ ÇáäøóÇÓö ÅöáÇøó ßõÝõæÑðÇ ﴿ ٥٠ ﴾ |
[ 025.050 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.050 ] | ( AY ) |
Şüphesiz yağmuru, memleketler arasında taksim ettik ki, ibret alsınlar (şükretsinler). Yine de insanların çoğu yüz çevirdiler, ancak nimeti inkâr ettiler. |
[ 025.050 ] | ( EO ) |
Celâlım hakkı için onu aranızda evirip çevirmekteyiz düşünsünler ıbret alsınlar diye yine de nâsın ekserîsi dayatmakta nankörlükten başkasına yanaşmamakta. |
[ 025.050 ] | ( ES ) |
Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir. |
[ 025.050 ] | ( NQ ) |
And indeed We have distributed it (rain or water) amongst them in order that they may remember the Grace of Allah, but most men refuse (or deny the Truth or Faith) and accept nothing but disbelief or ingratitude. |
[ 025.051 ] | ( KK ) |
æóáóæú ÔöÆúäóÇ áóÈóÚóËúäóÇ Ýöí ßõáøö ÞóÑúíóÉò äóÐöíÑðÇ ﴿ ٥١ ﴾ |
[ 025.051 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.051 ] | ( AY ) |
Eğer dileseydik, her memleket halkına bir peygamber gönderirdik (ve böylece senin yükünü hafifletirdik). |
[ 025.051 ] | ( EO ) |
Dilese idik elbet her köyde bir nezîr gönderirdik. |
[ 025.051 ] | ( ES ) |
(Habibim!) Şayet dileseydik elbette her köye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik. |
[ 025.051 ] | ( NQ ) |
And had We willed, We would have raised a warner in every town. |
[ 025.052 ] | ( KK ) |
ÝóáÇó ÊõØöÚö ÇáúßóÇÝöÑöíäó æóÌóÇåöÏúåõãú Èöåö ÌöåóÇÏðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٥٢ ﴾ |
[ 025.052 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.052 ] | ( AY ) |
(Madem ki bütün faziletleri sende topladık ve yalnız seni gönderdik), o hâlde, kâfirlere boyun eğme ve onlara karşı bu Kur’ân ile büyük bir cihad olarak mücâdele yap. |
[ 025.052 ] | ( EO ) |
Mâdamki yalnız seni gönderdik o halde kâfirlere itaat eyleme de bununla onlara cihad et büyük cihad. |
[ 025.052 ] | ( ES ) |
(Madem ki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver! |
[ 025.052 ] | ( NQ ) |
So obey not the disbelievers, but strive against them (by preaching) with the utmost endeavour, with it (the Qur'an). |
[ 025.053 ] | ( KK ) |
æóåõæó ÇáøóÐöí ãóÑóÌó ÇáúÈóÍúÑóíúäö åóÐóÇ ÚóÐúÈñ ÝõÑóÇÊñ æóåóÐóÇ ãöáúÍñ ÃõÌóÇÌñ æóÌóÚóáó ÈóíúäóåõãóÇ ÈóÑúÒóÎðÇ æóÍöÌúÑðÇ ãóÍúÌõæÑðÇ ﴿ ٥٣ ﴾ |
[ 025.053 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.053 ] | ( AY ) |
O Allah’dır ki, iki denizi (veya iki nehri birbirine komşu ve yakın olarak) salıverdi: Şu (birisi) tatlı, susuzluğu giderir, bu (beriki) tuzlu ve acıdır. Aralarında da kudretinden bir engel ve birbirlerine karışmağı önleyici bir perde koymuştur. (Birbirine yakın tuz gölü ile tatlı su gölü veya tatlı bir nehirle ona yakın olan suyu acı bir deniz gibi. Aralarında kudretten bir engel olup, biri diğerinin tadını bozmaz. ) |
[ 025.053 ] | ( EO ) |
O odur ki iki deryayı birbirine salmış: şu tatlı, yürek tazeler, şu tuzlu çorak, aralarına da bir berzah ve bir «hıcri mahcûr» koymuştur. |
[ 025.053 ] | ( ES ) |
Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan O'dur. |
[ 025.053 ] | ( NQ ) |
And it is He Who has let free the two seas (kinds of water), one palatable and sweet, and the other salt and bitter, and He has set a barrier and a complete partition between them. |
[ 025.054 ] | ( KK ) |
æóåõæó ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ãöäó ÇáúãóÇÁö ÈóÔóÑðÇ ÝóÌóÚóáóåõ äóÓóÈðÇ æóÕöåúÑðÇ æóßóÇäó ÑóÈøõßó ÞóÏöíÑðÇ ﴿ ٥٤ ﴾ |
[ 025.054 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.054 ] | ( AY ) |
Hem O Allah’dır ki, sudan bir insan yarattı da onu soy ve hısım diye ikiye ayırdı. Senin Rabbin her şeye kadirdir. |
[ 025.054 ] | ( EO ) |
Odur o ki sudan bir beşer yarattı da onu bir neseb ve bir sıhir kıldı, rabbın kadîr bulunuyor. |
[ 025.054 ] | ( ES ) |
O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter. |
[ 025.054 ] | ( NQ ) |
And it is He Who has created man from water, and has appointed for him kindred by blood, and kindred by marriage. And your Lord is Ever All-Powerful to do what He will. |
[ 025.055 ] | ( KK ) |
æóíóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãóÇ áÇó íóäúÝóÚõåõãú æóáÇó íóÖõÑøõåõãú æóßóÇäó ÇáúßóÇÝöÑõ Úóáóì ÑóÈøöåö ÙóåöíÑðÇ ﴿ ٥٥ ﴾ |
[ 025.055 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.055 ] | ( AY ) |
Böyle iken kâfirler Allah’ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar vermiyecek şeylere tapıyorlar. Kâfir (Ebû Cehil) de Rabbinin aleyhinde şeytana yardımcı oluyor. |
[ 025.055 ] | ( EO ) |
Böyle iken Allahı bırakıp da kendilerine ne menfeat ne zarar edemiyecek şeylere tapıyorlar ve kâfir o rabbının aleyhine zahîr oluyor. |
[ 025.055 ] | ( ES ) |
(Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı olan kimse Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır. |
[ 025.055 ] | ( NQ ) |
And they (disbelievers, polytheists, etc.) worship besides Allah, that which can neither profit them nor harm them, and the disbeliever is ever a helper (of the Satan) against his Lord. |
[ 025.056 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó ÅöáÇøó ãõÈóÔøöÑðÇ æóäóÐöíÑðÇ ﴿ ٥٦ ﴾ |
[ 025.056 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.056 ] | ( AY ) |
Hâlbuki biz, seni ancak, mü'minlere bir müjdeci, kâfirlere bir korkutucu olarak gönderdik. |
[ 025.056 ] | ( EO ) |
Halbuki seni mahzâ bir mübeşşir ve nezîr olarak gönderdik. |
[ 025.056 ] | ( ES ) |
(Halbuki) biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
[ 025.056 ] | ( NQ ) |
And We have sent you (O Muhammad ) only as a bearer of glad tidings and a warner. |
[ 025.057 ] | ( KK ) |
Þõáú ãóÇ ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò ÅöáÇøó ãóäú ÔóÇÁó Ãóäú íóÊøóÎöÐó Åöáóì ÑóÈøöåö ÓóÈöíáÇð ﴿ ٥٧ ﴾ |
[ 025.057 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.057 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), de ki: “Ben bu yaptığım tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum, ancak Rabbine bir îman ve itâat yolu tutmak isteyen kimseler istiyorum.” |
[ 025.057 ] | ( EO ) |
«Ben buna karşı sizden bir ecir değil, ancak rabbına bir yol tutmak istiyen kimseler istiyorum» de. |
[ 025.057 ] | ( ES ) |
De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum." |
[ 025.057 ] | ( NQ ) |
Say: "No reward do I ask of you for this (that which I have brought from my Lord and its preaching, etc.), save that whosoever wills, may take a Path to his Lord. |
[ 025.058 ] | ( KK ) |
æóÊóæóßøóáú Úóáóì ÇáúÍóíøö ÇáøóÐöí áÇó íóãõæÊõ æóÓóÈøöÍú ÈöÍóãúÏöåö æóßóÝóì Èöåö ÈöÐõäõæÈö ÚöÈóÇÏöåö ÎóÈöíÑðÇ ﴿ ٥٨ ﴾ |
[ 025.058 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.058 ] | ( AY ) |
Bir de, daima diri olup, hiç bir zaman ölmiyen Allah’a tevekkül et ve O’na hamd ile (O’nu) yücelt. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter. |
[ 025.058 ] | ( EO ) |
Ve o hayyi lâ yemuta tevekkül (ve ı'timad) kıl da ona hamd ile tesbiyh eyle, kullarının günahlarına onun habîr olması yeter. |
[ 025.058 ] | ( ES ) |
Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter. |
[ 025.058 ] | ( NQ ) |
And put your trust (O Muhammad ) in the Ever Living One Who dies not, and glorify His Praises, and Sufficient is He as the All-Knower of the sins of His slaves; |
[ 025.059 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ Ýöí ÓöÊøóÉö ÃóíøóÇãò Ëõãøó ÇÓúÊóæóì Úóáóì ÇáúÚóÑúÔö ÇáÑøóÍúãóÇäõ ÝóÇÓúÃóáú Èöåö ÎóÈöíÑðÇ ﴿ ٥٩ ﴾ |
[ 025.059 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.059 ] | ( AY ) |
O Allah’dır ki, göklerle yeri ve aralarında olanları altı günde yarattı; sonra Arş’ın üzerinde hükümran oldu. O Rahmân’dır. Artık bu yaratma işlerini, her şeyi bilenden (Habîr’den) sor. |
[ 025.059 ] | ( EO ) |
O hayyi lâ yemut ki Gökleri ve Yeri ve aralarındakileri altı günde yarattı ve sonra Arşın üzerine istivâ buyurdu o rahmân, haydi ni diliyeceksen o habîrden dile. |
[ 025.059 ] | ( ES ) |
Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden Rahmân'dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile. |
[ 025.059 ] | ( NQ ) |
Who created the heavens and the earth and all that is between them in six Days. Then He Istawa (rose over) the Throne (in a manner that suits His Majesty). The Most Beneficent (Allah)! Ask Him (O Prophet Muhammad ), (concerning His Qualities, His rising over His Throne, His creations, etc.), as He is Al-Khabir (The All-Knower of everything i.e. Allah). |
[ 025.060 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ Þöíáó áóåõãõ ÇÓúÌõÏõæÇ áöáÑøóÍúãóÇäö ÞóÇáõæÇ æóãóÇ ÇáÑøóÍúãóÇäõ ÃóäóÓúÌõÏõ áöãóÇ ÊóÃúãõÑõäóÇ æóÒóÇÏóåõãú äõÝõæÑðÇ ﴿ ٦٠ ﴾ |
[ 025.060 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.060 ] | ( AY ) |
Kâfirlere: “ Rahmân’a secde edin.” denildiği zaman, derler ki: “
Rahmân ne imiş, bize emrettiğin şeye secde mi ederiz?” Rahmân’a
secde emri de, büsbütün îmandan uzaklaşmalarını artırdı. |
[ 025.060 ] | ( EO ) |
Maamafih «Rahmâna secde edin» denildiği vkıt onlara «Rahmân ne imiş? Bize emrediyorsun diye secde mi ederiz?» dediler ve daha ziyade vahşetlerini artırdı. |
[ 025.060 ] | ( ES ) |
Onlara "Rahmân'a secde edin" dendiği zaman, "Rahmân da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler ve bu emir onların nefretini artırır. |
[ 025.060 ] | ( NQ ) |
And when it is said to them: "Prostrate to the Most Beneficent (Allah)! They say: "And what is the Most Beneficent? Shall we fall down in prostration to that which you (O Muhammad ) command us?" And it increases in them only aversion. |
[ 025.061 ] | ( KK ) |
ÊóÈóÇÑóßó ÇáøóÐöí ÌóÚóáó Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö ÈõÑõæÌðÇ æóÌóÚóáó ÝöíåóÇ ÓöÑóÇÌðÇ æóÞóãóÑðÇ ãõäöíÑðÇ ﴿ ٦١ ﴾ |
[ 025.061 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.061 ] | ( AY ) |
Ne yücedir O Allah ki, gökte burçlar (gezegenler) yaratmış ve içerisine bir kandil (güneş), bir de nurlu ay koymuştur. |
[ 025.061 ] | ( EO ) |
ne yücedir o ki Semâda burclar yapmış, hem içlerinde bir kandil, bir de nûrlu bir ay asmış. |
[ 025.061 ] | ( ES ) |
Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir. |
[ 025.061 ] | ( NQ ) |
Blessed be He Who has placed in the heaven big stars, and has placed therein a great lamp (sun), and a moon giving light. |
[ 025.062 ] | ( KK ) |
æóåõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáó Çááøóíúáó æóÇáäøóåóÇÑó ÎöáúÝóÉð áöãóäú ÃóÑóÇÏó Ãóäú íóÐøóßøóÑó Ãóæú ÃóÑóÇÏó ÔõßõæÑðÇ ﴿ ٦٢ ﴾ |
[ 025.062 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.062 ] | ( AY ) |
Düşünüp ibret almak yahut şükretmek istiyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren yine O’dur. |
[ 025.062 ] | ( EO ) |
Yine odur ki tezekkür etmek veya şükreylemek istiyenler için gece ile gündüzü birbirine halef kılmıştır. |
[ 025.062 ] | ( ES ) |
İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur. |
[ 025.062 ] | ( NQ ) |
And He it is Who has put the night and the day in succession, for such who desires to remember or desires to show his gratitude. |
[ 025.063 ] | ( KK ) |
æóÚöÈóÇÏõ ÇáÑøóÍúãóÇäö ÇáøóÐöíäó íóãúÔõæäó Úóáóì ÇáúÃóÑúÖö åóæúäðÇ æóÅöÐóÇ ÎóÇØóÈóåõãõ ÇáúÌóÇåöáõæäó ÞóÇáõæÇ ÓóáÇóãðÇ ﴿ ٦٣ ﴾ |
[ 025.063 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.063 ] | ( AY ) |
Rahmân’ın o kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine (hoşlanmadıkları bir) lâf attıkları zaman, “Selâm” derler (sözün doğrusunu söylerler ve onlarla çatışmazlar); |
[ 025.063 ] | ( EO ) |
Ve o Rahmânın kulları: onlar ki Arzın üzerinde mülayemetle yürürler ve cahiller kendilerine lâf attığı vakıt selâmetle... derler. |
[ 025.063 ] | ( ES ) |
O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler). |
[ 025.063 ] | ( NQ ) |
And the slaves of the Most Beneficent (Allah) are those who walk on the earth in humility and sedateness, and when the foolish address them (with bad words) they reply back with mild words of gentleness. |
[ 025.064 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó íóÈöíÊõæäó áöÑóÈøöåöãú ÓõÌøóÏðÇ æóÞöíóÇãðÇ ﴿ ٦٤ ﴾ |
[ 025.064 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.064 ] | ( AY ) |
Onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar yaparak (namaz kılarak) geceyi geçirirler. |
[ 025.064 ] | ( EO ) |
Ve onlar ki ya rablarına secdeler, kıyamlar ederek yatarlar. |
[ 025.064 ] | ( ES ) |
Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar. |
[ 025.064 ] | ( NQ ) |
And those who spend the night before their Lord, prostrate and standing. |
[ 025.065 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó íóÞõæáõæäó ÑóÈøóäóÇ ÇÕúÑöÝú ÚóäøóÇ ÚóÐóÇÈó Ìóåóäøóãó Åöäøó ÚóÐóÇÈóåóÇ ßóÇäó ÛóÑóÇãðÇ ﴿ ٦٥ ﴾ |
[ 025.065 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.065 ] | ( AY ) |
Onlar ki, şöyle derler: “ Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını sav, muhakkak ki onun azabı devamlı bir helâktır. |
[ 025.065 ] | ( EO ) |
Ve onlar ki ya rabbenâ, derler, sav bizlerden Cehennem azâbını,cidden onun azâbı belâyi mübremdir. |
[ 025.065 ] | ( ES ) |
Onlar ki, şöyle derler: Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı geçici bir şey değildir. |
[ 025.065 ] | ( NQ ) |
And those who say: "Our Lord! Avert from us the torment of Hell. Verily! Its torment is ever an inseparable, permanent punishment." |
[ 025.066 ] | ( KK ) |
ÅöäøóåóÇ ÓóÇÁóÊú ãõÓúÊóÞóÑøðÇ æóãõÞóÇãðÇ ﴿ ٦٦ ﴾ |
[ 025.066 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.066 ] | ( AY ) |
Şüphesiz o, ne kötü bir karargâh, ne kötü makamdır!” |
[ 025.066 ] | ( EO ) |
Filhakıka o ne kötü makarr, ne kötü makam. |
[ 025.066 ] | ( ES ) |
Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır. |
[ 025.066 ] | ( NQ ) |
Evil indeed it (Hell) is as an abode and as a place to dwell. |
[ 025.067 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó ÅöÐóÇ ÃóäúÝóÞõæÇ áóãú íõÓúÑöÝõæÇ æóáóãú íóÞúÊõÑõæÇ æóßóÇäó Èóíúäó Ðóáößó ÞóæóÇãðÇ ﴿ ٦٧ ﴾ |
[ 025.067 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.067 ] | ( AY ) |
Onlar ki, harcadıkları zaman israf etmezler, sıkılık da yapmazlar ve harcamalar bu ikisi arası ortalama olur; |
[ 025.067 ] | ( EO ) |
Ve onlar ki infak ettikleri vakıt israf etmezler, hısset de yapmazlar, ikisi arası denk giderler. |
[ 025.067 ] | ( ES ) |
Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. |
[ 025.067 ] | ( NQ ) |
And those, who, when they spend, are neither extravagant nor niggardly, but hold a medium (way) between those (extremes). |
[ 025.068 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó áÇó íóÏúÚõæäó ãóÚó Çááøóåö ÅöáóåðÇ ÂÎóÑó æóáÇó íóÞúÊõáõæäó ÇáäøóÝúÓó ÇáøóÊöí ÍóÑøóãó Çááøóåõ ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö æóáÇó íóÒúäõæäó æóãóäú íóÝúÚóáú Ðóáößó íóáúÞó ÃóËóÇãðÇ ﴿ ٦٨ ﴾ |
[ 025.068 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.068 ] | ( AY ) |
Onlar ki, Allah’la beraber başka bir İlâha ibâdet etmezler; Allah’ın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler, zina yapmazlar; kim de bunları yaparsa, günahının cezasına kavuşur; |
[ 025.068 ] | ( EO ) |
Ve onlar ki Allahın beraberinde diğer bir tanrıya duâ etmezler, Allahın haram kıldığı nefsi haksız katleylemezler ve sinâ yapmazlar, her kim de bunları yaparsa ağır cezaya çarpar. |
[ 025.068 ] | ( ES ) |
Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur. |
[ 025.068 ] | ( NQ ) |
And those who invoke not any other ilah (god) along with Allah, nor kill such life as Allah has forbidden, except for just cause, nor commit illegal sexual intercourse and whoever does this shall receive the punishment. |
[ 025.069 ] | ( KK ) |
íõÖóÇÚóÝú áóåõ ÇáúÚóÐóÇÈõ íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö æóíóÎúáõÏú Ýöíåö ãõåóÇäðÇ ﴿ ٦٩ ﴾ |
[ 025.069 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.069 ] | ( AY ) |
Kıyâmet günü de azabı katmerleşir ve bu azap içerisinde hakîr olarak ebedî kalır. |
[ 025.069 ] | ( EO ) |
Kıyamet günü ona azâb katlanır ve onda muhakkar, muhalled kalır. |
[ 025.069 ] | ( ES ) |
Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır. |
[ 025.069 ] | ( NQ ) |
The torment will be doubled to him on the Day of Resurrection, and he will abide therein in disgrace; |
[ 025.070 ] | ( KK ) |
ÅöáÇøó ãóäú ÊóÇÈó æóÂãóäó æóÚóãöáó ÚóãóáÇð ÕóÇáöÍðÇ ÝóÃõæáóÆößó íõÈóÏøöáõ Çááøóåõ ÓóíøöÆóÇÊöåöãú ÍóÓóäóÇÊò æóßóÇäó Çááøóåõ ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ٧٠ ﴾ |
[ 025.070 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.070 ] | ( AY ) |
Ancak tevbe eden ve îman edip de sâlih amel işliyen kimse müstesnadır; çünkü bunların kötülüklerini Allah iyiliğe çevirir. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır. Rahîm’dir= çok merhametlidir. |
[ 025.070 ] | ( EO ) |
Ancak tevbe ve iyman edip salih bir amel işleyenler başka, çünkü bunların seyyiatını Allah hasenâta tebdil eder, ve Allah gafûr , rahîm bulunuyor. |
[ 025.070 ] | ( ES ) |
Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. |
[ 025.070 ] | ( NQ ) |
Except those who repent and believe (in Islamic Monotheism), and do righteous deeds, for those, Allah will change their sins into good deeds, and Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 025.071 ] | ( KK ) |
æóãóäú ÊóÇÈó æóÚóãöáó ÕóÇáöÍðÇ ÝóÅöäøóåõ íóÊõæÈõ Åöáóì Çááøóåö ãóÊóÇÈðÇ ﴿ ٧١ ﴾ |
[ 025.071 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.071 ] | ( AY ) |
Kim tevbe eder de sâlih amel işlerse, muhakkak ki o, tevbesi makbul bir şekilde Allah’a döner. |
[ 025.071 ] | ( EO ) |
Ve her kim tevbe edip de salâh ile çalışırsa o muhakkak Allaha makbul olarak döner. |
[ 025.071 ] | ( ES ) |
Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner. |
[ 025.071 ] | ( NQ ) |
And whosoever repents and does righteous good deeds, then verily, he repents towards Allah with true repentance. |
[ 025.072 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó áÇó íóÔúåóÏõæäó ÇáÒøõæÑó æóÅöÐóÇ ãóÑøõæÇ ÈöÇááøóÛúæö ãóÑøõæÇ ßöÑóÇãðÇ ﴿ ٧٢ ﴾ |
[ 025.072 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.072 ] | ( AY ) |
Onlar ki, yalana şahidlik etmezler ve boş söz konuşanlara rasgeldikleri zaman, bulaşmadan iyi bir şekilde yüz çevirir geçerler; |
[ 025.072 ] | ( EO ) |
Ve onlar ki yalana şâhid olmazlar ve lâğve rastgeldikleri vakıt kerîmâne geçerler. |
[ 025.072 ] | ( ES ) |
Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler. |
[ 025.072 ] | ( NQ ) |
And those who do not witness falsehood, and if they pass by some evil play or evil talk, they pass by it with dignity. |
[ 025.073 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó ÅöÐóÇ ÐõßøöÑõæÇ ÈöÂíóÇÊö ÑóÈøöåöãú áóãú íóÎöÑøõæÇ ÚóáóíúåóÇ ÕõãøðÇ æóÚõãúíóÇäðÇ ﴿ ٧٣ ﴾ |
[ 025.073 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.073 ] | ( AY ) |
Onlar ki, Rablerinin âyetleriyle kendilerine öğüt verilince, sağır ve kör olarak bunların üzerine düşmezler (hakkı işiterek ve doğruyu görerek Allah’ın âyetlerine bağlanırlar); |
[ 025.073 ] | ( EO ) |
Ve onlar ki rablarının âyetleriyle va'z-u nasıhat edildikleri zaman üstüne kör, sağır yıkılıp yatmazlar. |
[ 025.073 ] | ( ES ) |
Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. |
[ 025.073 ] | ( NQ ) |
And those who, when they are reminded of the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of their Lord, fall not deaf and blind thereat. |
[ 025.074 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó íóÞõæáõæäó ÑóÈøóäóÇ åóÈú áóäóÇ ãöäú ÃóÒúæóÇÌöäóÇ æóÐõÑøöíøóÇÊöäóÇ ÞõÑøóÉó ÃóÚúíõäò æóÇÌúÚóáúäóÇ áöáúãõÊøóÞöíäó ÅöãóÇãðÇ ﴿ ٧٤ ﴾ |
[ 025.074 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.074 ] | ( AY ) |
Onlar ki: “ Ey Rabbimiz! Bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin süruru (sevinci) olacak iyi kimseler ihsan et ve bizi takva sahiblerine imam (önder) yap.” derler. |
[ 025.074 ] | ( EO ) |
Ve onlar ki ya rabbena! lûtfunla bizlere zevcelerimizden, zürriyyetlerimizden gözler süruru ihsan buyur ve bizi müttekıylere pişüva kıl derler. |
[ 025.074 ] | ( ES ) |
Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl" derler. |
[ 025.074 ] | ( NQ ) |
And those who say: "Our Lord! Bestow on us from our wives and our offspring who will be the comfort of our eyes, and make us leaders for the Muttaqun" (pious - see V.2:2 and the footnote of V.3:164)." |
[ 025.075 ] | ( KK ) |
ÃõæáóÆößó íõÌúÒóæúäó ÇáúÛõÑúÝóÉó ÈöãóÇ ÕóÈóÑõæÇ æóíõáóÞøóæúäó ÝöíåóÇ ÊóÍöíøóÉð æóÓóáÇóãðÇ ﴿ ٧٥ ﴾ |
[ 025.075 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.075 ] | ( AY ) |
İşte bütün bu kimseler, Allah yolundaki sabırlarına mukabil cennetin yüksek mevkileriyle mükâfatlanacaklar ve orada (melekler tarafından) sağlık ve selâmetle (dua ile) karşılanacaklardır. |
[ 025.075 ] | ( EO ) |
İşte hep bunlar sabırlarına mukabil gurfe ile (Cennet şehnişini ile) mükâfatlanacaklar ve orada sağlık ve selâm ile karşılanacaklar. |
[ 025.075 ] | ( ES ) |
İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. |
[ 025.075 ] | ( NQ ) |
Those will be rewarded with the highest place (in Paradise) because of their patience. Therein they shall be met with greetings and the word of peace and respect. |
[ 025.076 ] | ( KK ) |
ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÍóÓõäóÊú ãõÓúÊóÞóÑøðÇ æóãõÞóÇãðÇ ﴿ ٧٦ ﴾ |
[ 025.076 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.076 ] | ( AY ) |
Orada ebedî kalacaklar; o ne güzel bir karargâh ne güzel bir makamdır!... |
[ 025.076 ] | ( EO ) |
Orada ebedi kalacaklar, ne güzel makarr ne güzel makam. |
[ 025.076 ] | ( ES ) |
Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır. |
[ 025.076 ] | ( NQ ) |
Abiding therein; excellent it is as an abode, and as a place to dwell. |
[ 025.077 ] | ( KK ) |
Þõáú ãóÇ íóÚúÈóÃõ Èößõãú ÑóÈøöí áóæúáÇó ÏõÚóÇÄõßõãú ÝóÞóÏú ßóÐøóÈúÊõãú ÝóÓóæúÝó íóßõæäõ áöÒóÇãðÇ ﴿ ٧٧ ﴾ |
[ 025.077 ] | ( MŞ ) |
|
[ 025.077 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, kâfirlere) de ki: “ Sizin ibâdetiniz olmasa, Rabbim sizi ne yapacak (size ne kıymet verir?) Mademki (Allah’ı ve Rasûlünü) tekzibettiniz, o hâlde azap size çaresiz vacib olacaktır.” |
[ 025.077 ] | ( EO ) |
De ki rabbim size ne kıymet verir duânız olmasa? Demek ki tekzip ettiler, o halde yarın ceza yapışacak. |
[ 025.077 ] | ( ES ) |
(Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azap yakanızı bırakmayacaktır! |
[ 025.077 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad to the disbelievers): "My Lord pays attention to you only because of your invocation to Him. But now you have indeed denied (Him). So the torment will be yours for ever (inseparable permanent punishment)." |