NUR SURESİ

[ 024.001 ] ( KK )

ÓõæÑóÉñ ÃóäúÒóáúäóÇåóÇ æóÝóÑóÖúäóÇåóÇ æóÃóäúÒóáúäóÇ ÝöíåóÇ ÂíóÇÊò ÈóíøöäóÇÊò áóÚóáøóßõãú ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ١ ﴾

[ 024.001 ] ( MŞ )

 

[ 024.001 ] ( AY )

Bu, bir sûredir ki, onu indirdik ve onda helâl ile haramı beyan ettik. İçinde apaçık âyetler (deliller) gösterdik. Olur ki, öğüt alır haramdan sakınırsınız.

[ 024.001 ] ( EO )

Bir Sûre ki indirdik ve farz kıldık hem içinde açık açık âyetler indirdik gerek ki beller tutarsınız.

[ 024.001 ] ( ES )

(İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.

[ 024.001 ] ( NQ )

(This is) a Surah (chapter of the Qur'an) which We have sent down and which We have enjoined, (ordained its legal laws) and in it We have revealed manifest Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations lawful and unlawful things, and set boundries of Islamic Religion), that you may remember.

[ 024.002 ] ( KK )

ÇáÒøóÇäöíóÉõ æóÇáÒøóÇäöí ÝóÇÌúáöÏõæÇ ßõáøó æóÇÍöÏò ãöäúåõãóÇ ãöÇÆóÉó ÌóáúÏóÉò æóáÇó ÊóÃúÎõÐúßõãú ÈöåöãóÇ ÑóÃúÝóÉñ Ýöí Ïöíäö Çááøóåö Åöäú ßõäúÊõãú ÊõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóáúíóÔúåóÏú ÚóÐóÇÈóåõãóÇ ØóÇÆöÝóÉñ ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٢ ﴾

[ 024.002 ] ( MŞ )

 

[ 024.002 ] ( AY )

(Bekâr olup da) zina eden kadınla zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah’a ve Âhiret gününe inanıyorsanız, bunlara, Allah’ın dîni hususunda (emirlerini yerine getirmekte) merhametiniz tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da, bunların ceza tatbikinde şahid olsun (hazır bulunsun ki, artık böyle bir fenalık işlenmesin).

[ 024.002 ] ( EO )

Zaniye ve zanî, hemen bunlardan her birine yüz değnek vurun, Allahın dininde bunlara bir acıyacağız tutmasın, Allaha ve Âhıret gününe gerçekten inanıyorsanız, hem mü'minlerden bir taife azâblarına şâhid olsun.

[ 024.002 ] ( ES )

Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

[ 024.002 ] ( NQ )

The woman and the man guilty of illegal sexual intercourse, flog each of them with a hundred stripes. Let not pity withhold you in their case, in a punishment prescribed by Allah, if you believe in Allah and the Last Day. And let a party of the believers witness their punishment. (This punishment is for unmarried persons guilty of the above crime but if married persons commit it, the punishment is to stone them to death, according to Allah's Law).

[ 024.003 ] ( KK )

ÇáÒøóÇäöí áÇó íóäúßöÍõ ÅáÇó ÒóÇäöíóÉð Ãóæú ãõÔúÑößóÉð æóÇáÒøóÇäöíóÉõ áÇó íóäúßöÍõåóÇ ÅöáÇøó ÒóÇäò Ãóæú ãõÔúÑößñ æóÍõÑøöãó Ðóáößó Úóáóì ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٣ ﴾

[ 024.003 ] ( MŞ )

 

[ 024.003 ] ( AY )

Zina eden bir erkek, ancak zina eden bir kadınla veya bir müşrike ile evlenmek ister. Zina eden bir kadını da, ancak zina eden bir erkek veya müşrik bir kimse nikâh etmek ister. Mü'minlere böyle bir evlenme haram kılınmıştır. (Müfessirler bu âyet-i kerîmenin manasında ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmına göre, bazı ashab hakkında nazil olmuş olmakla mana hasdır, bir kısmına göre mana umumidir ve diğer bir kısım müfessirlere göre de, bu âyet-i kerîme “Dulları nikâhlayın” âyet-i kerîmesiyle mensuhtur.)

[ 024.003 ] ( EO )

Zanî bir zaniye veya müşrikten başkası nikâh etmez, mü'minlere ise bu haram kılındı.

[ 024.003 ] ( ES )

Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.

[ 024.003 ] ( NQ )

The adulterer marries not but an adulteress or a Mushrikah and the adulteress none marries her except an adulterer or aMuskrik [and that means that the man who agrees to marry (have a sexual relation with) a Mushrikah (female polytheist, pagan or idolatress) or a prostitute, then surely he is either an adulterer, or a Mushrik (polytheist, pagan or idolater, etc.) And the woman who agrees to marry (have a sexual relation with) a Mushrik (polytheist, pagan or idolater) or an adulterer, then she is either a prostitute or a Mushrikah (female polytheist, pagan, or idolatress, etc.)]. Such a thing is forbidden to the believers (of Islamic Monotheism).

[ 024.004 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó íóÑúãõæäó ÇáúãõÍúÕóäóÇÊö Ëõãøó áóãú íóÃúÊõæÇ ÈöÃóÑúÈóÚóÉö ÔõåóÏóÇÁó ÝóÇÌúáöÏõæåõãú ËóãóÇäöíäó ÌóáúÏóÉð æóáÇó ÊóÞúÈóáõæÇ áóåõãú ÔóåóÇÏóÉð ÃóÈóÏðÇ æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 024.004 ] ( MŞ )

 

[ 024.004 ] ( AY )

İffetli müslüman kadınlara zina iftira edenler, sonra (bunu isbat için) dört şahid getirmiyenler (var ya) işte bunlara seksen değnek vurun. (Hiç bir şey hakkında) bunların şahidliklerini ebediyyen kabul etmeyin. Bunlar, asıl fasıklardır.

[ 024.004 ] ( EO )

Irz ehli kadınlara atan, sonra dört şâhid getirmiyen kimselere de seksen değnek vurun ve ebedâ bunların şehâdetini kabul etmeyin, bunlar öyle fâsıklerdir.

[ 024.004 ] ( ES )

Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.

[ 024.004 ] ( NQ )

And those who accuse chaste women, and produce not four witnesses, flog them with eighty stripes, and reject their testimony forever, they indeed are the Fasiqun (liars, rebellious, disobedient to Allah).

[ 024.005 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÊóÇÈõæÇ ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó æóÃóÕúáóÍõæÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٥ ﴾

[ 024.005 ] ( MŞ )

 

[ 024.005 ] ( AY )

Ancak bu iftiradan sonra tevbe edip hallerini düzeltenler hakkında, Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

[ 024.005 ] ( EO )

Ancak onun arkasından tevbe edip ıslâhı hal edenler başka, zira Allah, gafurdur, rahîmdir.

[ 024.005 ] ( ES )

Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

[ 024.005 ] ( NQ )

Except those who repent thereafter and do righteous deeds, (for such) verily, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 024.006 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó íóÑúãõæäó ÃóÒúæóÇÌóåõãú æóáóãú íóßõäú áóåõãú ÔõåóÏóÇÁõ ÅöáÇøó ÃóäúÝõÓõåõãú ÝóÔóåóÇÏóÉõ ÃóÍóÏöåöãú ÃóÑúÈóÚõ ÔóåóÇÏóÇÊò ÈöÇááøóåö Åöäøóåõ áóãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 024.006 ] ( MŞ )

 

[ 024.006 ] ( AY )

Karılarına zina isnad eden ve kendi nefislerinden başka şahidleri de bulunmıyan kimselerin her biri (hâkim huzurunda ifadede bulunarak) dört defa şöyle şahidlik etmelidir (demelidir): “Eşhedü billâh, kendisi zevcesine isnad ettiği sözde muhakkak doğru söyliyenlerdendir.”

[ 024.006 ] ( EO )

Zevcelerine atan kendi nefislerinden başka şâhidleri de olmıyan kimseler ise her biri şöyle şehâdet etmelidir: dört şehâdet «billâhi kendisi şübhesiz sadıklardan» diye.

[ 024.006 ] ( ES )

Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.

[ 024.006 ] ( NQ )

And for those who accuse their wives, but have no witnesses except themselves, let the testimony of one of them be four testimonies (i.e. testifies four times) by Allah that he is one of those who speak the truth.

[ 024.007 ] ( KK )

æóÇáúÎóÇãöÓóÉõ Ãóäøó áóÚúäóÉó Çááøóåö Úóáóíúåö Åöäú ßóÇäó ãöäó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٧ ﴾

[ 024.007 ] ( MŞ )

 

[ 024.007 ] ( AY )

Beşinci defa şöyle demelidir: “ Eğer yalancılardan ise, Allah’ın lâneti muhakkak üzerine olsun”.

[ 024.007 ] ( EO )

Beşincisi de eğer kâziblerden ise muhakkak Allahın lâ'neti boynuna.

[ 024.007 ] ( ES )

Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

[ 024.007 ] ( NQ )

And the fifth (testimony) (should be) the invoking of the Curse of Allah on him if he be of those who tell a lie (against her).

[ 024.008 ] ( KK )

æóíóÏúÑóÃõ ÚóäúåóÇ ÇáúÚóÐóÇÈó Ãóäú ÊóÔúåóÏó ÃóÑúÈóÚó ÔóåóÇÏóÇÊò ÈöÇááøóåö Åöäøóåõ áóãöäó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٨ ﴾

[ 024.008 ] ( MŞ )

 

[ 024.008 ] ( AY )

Kadından azabı, (had cezasını) dört defa (yine hâkim huzurunda ifadede bulunarak) şöyle şahidlik etmesi defeder: “Eşhedü billâh o (koca) muhakkak yalancılardandır.”

[ 024.008 ] ( EO )

Kadından azâbı dört kerre şöyle şehâdet etmesi def'eder: «billâhi o muhakkak yalancılardan».

[ 024.008 ] ( ES )

Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,

[ 024.008 ] ( NQ )

But it shall avert the punishment (of stoning to death) from her, if she bears witness four times by Allah, that he (her husband) is telling a lie.

[ 024.009 ] ( KK )

æóÇáúÎóÇãöÓóÉó Ãóäøó ÛóÖóÈó Çááøóåö ÚóáóíúåóÇ Åöäú ßóÇäó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٩ ﴾

[ 024.009 ] ( MŞ )

 

[ 024.009 ] ( AY )

Beşinci defa kadın şöyle der: “ Eğer o (koca) doğru söyliyenlerden ise, muhakkak Allah’ın gazabı kendinin (kadının) üzerine olsun.”

[ 024.009 ] ( EO )

Beşincisi de eğer o sadıklardan ise muhakkak Allahın gadabı kendinin üzerinedir.

[ 024.009 ] ( ES )

Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.

[ 024.009 ] ( NQ )

And the fifth (testimony) should be that the Wrath of Allah be upon her if he (her husband) speaks the truth.

[ 024.010 ] ( KK )

æóáóæúáÇó ÝóÖúáõ Çááøóåö Úóáóíúßõãú æóÑóÍúãóÊõåõ æóÃóäøó Çááøóåó ÊóæøóÇÈñ Íóßöíãñ ﴿ ١٠ ﴾

[ 024.010 ] ( MŞ )

 

[ 024.010 ] ( AY )

Eğer Allah’ın üzerine ihsanı ve rahmeti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden hikmet sahibi olmasaydı, sizi rüsvay ve perişan ederdi.

[ 024.010 ] ( EO )

Ya olmasa idi üzerinizde Allahın fadlü rahmeti!.. Ve hakıkat Allahın hakîm bir tevvab olması!..

[ 024.010 ] ( ES )

Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?

[ 024.010 ] ( NQ )

And had it not been for the Grace of Allah and His Mercy on you (He would have hastened the punishment upon you)! And that Allah is the One Who accepts repentance, the All-Wise.

[ 024.011 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÌóÇÁõæÇ ÈöÇáúÇöÝúßö ÚõÕúÈóÉñ ãöäúßõãú áÇó ÊóÍúÓóÈõæåõ ÔóÑøðÇ áóßõãú Èóáú åõæó ÎóíúÑñ áóßõãú áößõáøö ÇãúÑöÆò ãöäúåõãú ãóÇ ÇßúÊóÓóÈó ãöäó ÇáúÇöËúãö æóÇáøóÐöí Êóæóáøóì ßöÈúÑóåõ ãöäúåõãú áóåõ ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١١ ﴾

[ 024.011 ] ( MŞ )

 

[ 024.011 ] ( AY )

(Hazret-i Aişe hakkında) o iftira haberini getirenler, içinizden (münâfık olan) bir zümredir. O iftirayı, Allah katında sizin için bir kötülük sanmayın. Bilâkis o, (sevab bakımından Âhirette) hakkınızda bir hayırdır. (Bu hitap, iftira hadisesinden üzülen mü'minleredir). O iftiracılardan her kişiye, kazandığı günah kadar ceza vardır. Onlardan günahın büyüğünü yüklenen (Abdullah İbni Ubeyy) için büyük bir azap vardır.

[ 024.011 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki ifk ile gelenler içinizden bir takımdır; onu hakkınızda bir şer sanmayın, belki o, hakkınızda bir hayırdır, onlardan her kişiye o vebalden kazandığı, büyüğüne tesaddî eden, ona da büyük bir azâb vardır.

[ 024.011 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.

[ 024.011 ] ( NQ )

Verily! Those who brought forth the slander (against 'Aishah (may Allah be pleased with her) the wife of the Prophet ) are a group among you. Consider it not a bad thing for you. Nay, it is good for you. Unto every man among them will be paid that which he had earned of the sin, and as for him among them who had the greater share therein, his will be a great torment.

[ 024.012 ] ( KK )

áóæúáÇó ÅöÐú ÓóãöÚúÊõãõæåõ Ùóäøó ÇáúãõÄúãöäõæäó æóÇáúãõÄúãöäóÇÊõ ÈöÃóäúÝõÓöåöãú ÎóíúÑðÇ æóÞóÇáõæÇ åóÐóÇ ÅöÝúßñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٢ ﴾

[ 024.012 ] ( MŞ )

 

[ 024.012 ] ( AY )

Keşke, onu (Hazret-i Aişe’ye iftirayı) işittiğiniz zaman, erkek ve kadın mü'minler, kendi kardeşlerine iyi bir zanda bulunub da: “ Bu apaçık bir iftiradır.” deselerdi.

[ 024.012 ] ( EO )

Ne vardı onu işittiğiniz vakıt erkek ve kadın mü'minler kendi kendilerine husni zann etselerdi de bu açık bir ifktir deselerdi ya.

[ 024.012 ] ( ES )

Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, "bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

[ 024.012 ] ( NQ )

Why then, did not the believers, men and women, when you heard it (the slander) think good of their own people and say: "This (charge) is an obvious lie?"

[ 024.013 ] ( KK )

áóæúáÇó ÌóÇÁõæÇ Úóáóíúåö ÈöÃóÑúÈóÚóÉö ÔõåóÏóÇÁó ÝóÅöÐú áóãú íóÃúÊõæÇ ÈöÇáÔøõåóÏóÇÁö ÝóÃõæáóÆößó ÚöäúÏó Çááøóåö åõãõ ÇáúßóÇÐöÈõæäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 024.013 ] ( MŞ )

 

[ 024.013 ] ( AY )

Buna dört şahid getirselerdi ya... Madem ki şahid getiremediler, o hâlde onlar, Allah katında yalancılardır.

[ 024.013 ] ( EO )

Ona dört şâhid getirselerdi ya, mademki şâhid getiremediler o halde onlar Allah ındinde yalancılardan ıbarettirler.

[ 024.013 ] ( ES )

(Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.

[ 024.013 ] ( NQ )

Why did they not produce four witnesses? Since they (the slanderers) have not produced witnesses! Then with Allah they are the liars.

[ 024.014 ] ( KK )

æóáóæúáÇó ÝóÖúáõ Çááøóåö Úóáóíúßõãú æóÑóÍúãóÊõåõ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö áóãóÓøóßõãú Ýöí ãóÇ ÃóÝóÖúÊõãú Ýöíåö ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١٤ ﴾

[ 024.014 ] ( MŞ )

 

[ 024.014 ] ( AY )

Eğer dünyada ve Âhirette Allah’ın ihsan ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, o daldığınız dedikodu sebebiyle size muhakkak büyük bir azap dokunurdu.

[ 024.014 ] ( EO )

Eğer Dünya ve Âhırette Allahın fadlü rahmeti üzerinizde olmasa idi o daldığınız yaygarada size mutlak büyük bir azâb dokunurdu.

[ 024.014 ] ( ES )

Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azab isabet ederdi.

[ 024.014 ] ( NQ )

Had it not been for the Grace of Allah and His Mercy unto you in this world and in the Hereafter, a great torment would have touched you for that whereof you had spoken.

[ 024.015 ] ( KK )

ÅöÐú ÊóáóÞøóæúäóåõ ÈöÃóáúÓöäóÊößõãú æóÊóÞõæáõæäó ÈöÃóÝúæóÇåößõãú ãóÇ áóíúÓó áóßõãú Èöåö Úöáúãñ æóÊóÍúÓóÈõæäóåõ åóíøöäðÇ æóåõæó ÚöäúÏó Çááøóåö ÚóÙöíãñ ﴿ ١٥ ﴾

[ 024.015 ] ( MŞ )

 

[ 024.015 ] ( AY )

O vakit siz, o iftirayı dillerinizle birbirinize anlatıyordunuz; hakkında hiç bir bilgi sahibi olmadığınız şeyi, ağızlarınızla söyliyor ve bunu kolay (günah olmıyan şey) sanıyordunuz. Hâlbuki o, Allah katında (günah bakımından) çok büyüktür.

[ 024.015 ] ( EO )

O sırada ki dillerinizle telâkkı ediyordunuz ve ağızlarınızla hiç bir ılminiz olmıyan bir şey söyleyor ve onu kolay sanıyordunuz, halbuki o, Allah yanında büyük bir vebal.

[ 024.015 ] ( ES )

Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur.

[ 024.015 ] ( NQ )

When you were propagating it with your tongues, and uttering with your mouths that whereof you had no knowledge, you counted it a little thing, while with Allah it was very great.

[ 024.016 ] ( KK )

æóáóæúáÇó ÅöÐú ÓóãöÚúÊõãõæåõ ÞõáúÊõãú ãóÇ íóßõæäõ áóäóÇ Ãóäú äóÊóßóáøóãó ÈöåóÐóÇ ÓõÈúÍóÇäóßó åóÐóÇ ÈõåúÊóÇäñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١٦ ﴾

[ 024.016 ] ( MŞ )

 

[ 024.016 ] ( AY )

Onu (Hazret-i Aişe’ye iftirayı) işittiğiniz zaman: “ Bunu söylemek bize caiz olmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır.” desenizdi ya...

[ 024.016 ] ( EO )

Onu işittiğiniz vakıt: bunu söylemek bize gerekmez, hâşâ bu bir büyük bühtandır deseniz ya.

[ 024.016 ] ( ES )

Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır..." demeli değil miydiniz?

[ 024.016 ] ( NQ )

And why did you not, when you heard it, say? "It is not right for us to speak of this. Glory be to You (O Allah) this is a great lie."

[ 024.017 ] ( KK )

íóÚöÙõßõãõ Çááøóåõ Ãóäú ÊóÚõæÏõæÇ áöãöËúáöåö ÃóÈóÏðÇ Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 024.017 ] ( MŞ )

 

[ 024.017 ] ( AY )

Eğer inanıb tasdik ediyorsanız, böyle bir şeye ebediyyen bir daha dönmenizi Allah size yasaklıyor.

[ 024.017 ] ( EO )

Böyle bir şey'e ebedâ avdet etmiyesiniz eğer mü'min iseniz diye Allah size va'z viriiyor.

[ 024.017 ] ( ES )

Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor.

[ 024.017 ] ( NQ )

Allah forbids you from it and warns you not to repeat the like of it forever, if you are believers.

[ 024.018 ] ( KK )

æóíõÈóíøöäõ Çááøóåõ áóßõãú ÇáúÂíóÇÊö æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ١٨ ﴾

[ 024.018 ] ( MŞ )

 

[ 024.018 ] ( AY )

Allah size âyetlerini (emir ve yasaklarını) böyle açıklıyor. Allah Alîm’dir= her şeyi bilir, Hakîm’dir=hükmünde hikmet sahibidir.

[ 024.018 ] ( EO )

Ve sizin için âyetleri beyan buyuruyor ki Allah alîmdir hakîmdir.

[ 024.018 ] ( ES )

Ve Allah âyetlerini size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 024.018 ] ( NQ )

And Allah makes the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) plain to you, and Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 024.019 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íõÍöÈøõæäó Ãóäú ÊóÔöíÚó ÇáúÝóÇÍöÔóÉõ Ýöí ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóÇááøóåõ íóÚúáóãõ æóÃóäúÊõãú áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 024.019 ] ( MŞ )

 

[ 024.019 ] ( AY )

Mü'minler içinde, kötü sözlerin yayılmasını arzu edenler için, muhakkak dünya ve Âhirette acıklı bir azap vardır. (Kötülüğü yaymak istiyenleri) siz bilmediğiniz hâlde Allah bilir.

[ 024.019 ] ( EO )

Mü'minler içinde bîedebâne sözlerin şüyu' bulmasını arzu edenler için muhakkak Dünya ve Âhırette elîm bir azâb vardır ve siz bilmediğiniz halde Allah, bilir.

[ 024.019 ] ( ES )

İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.

[ 024.019 ] ( NQ )

Verily, those who like that (the crime of) illegal sexual intercourse should be propagated among those who believe, they will have a painful torment in this world and in the Hereafter. And Allah knows and you know not.

[ 024.020 ] ( KK )

æóáóæúáÇó ÝóÖúáõ Çááøóåö Úóáóíúßõãú æóÑóÍúãóÊõåõ æóÃóäøó Çááøóåó ÑóÁõæÝñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 024.020 ] ( MŞ )

 

[ 024.020 ] ( AY )

Eğer Allah’ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmayaydı, azabınızı çarçabuk verirdi. Gerçekten Allah, Raûf’dur, Rahîm’dir.

[ 024.020 ] ( EO )

Ya olmasa idi üzerinizde Allahın fadlü rahmeti ve hakıkati Allahın, bir raufı rahîm olması.

[ 024.020 ] ( ES )

Ya sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)?

[ 024.020 ] ( NQ )

And had it not been for the Grace of Allah and His Mercy on you, (Allah would have hastened the punishment upon you). And that Allah is full of kindness, Most Merciful.

[ 024.021 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÊøóÈöÚõæÇ ÎõØõæóÇÊö ÇáÔøóíúØóÇäö æóãóäú íóÊøóÈöÚú ÎõØõæóÇÊö ÇáÔøóíúØóÇäö ÝóÅöäøóåõ íóÃúãõÑõ ÈöÇáúÝóÍúÔóÇÁö æóÇáúãõäúßóÑö æóáóæúáÇó ÝóÖúáõ Çááøóåö Úóáóíúßõãú æóÑóÍúãóÊõåõ ãóÇ ÒóßóÇ ãöäúßõãú ãöäú ÃóÍóÏò ÃóÈóÏðÇ æóáóßöäøó Çááøóåó íõÒóßøöí ãóäú íóÔóÇÁõ æóÇááøóåõ ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٢١ ﴾

[ 024.021 ] ( MŞ )

 

[ 024.021 ] ( AY )

Ey îman edenler! Şeytanın izi ardınca gitmeyin. Kim şeytanın izine uyarsa, bilsin ki, o, kötülüğü ve meşrû olmıyanı emreder. Eğer üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiç biri ebediyyen (günah kirinden) temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah Semî’dir=her şeyi işitir, Alîm’dir= her şeyi bilir.

[ 024.021 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler Şeytanın adımlarına uymayın, her kim Şeytan adımlarına uyarsa şübhe yok ki o çirkin ve merdud şeyler emreder, eğer üzerinizde Allahın fadlü rahmeti olmasa idi içinizden hiç biri ebedâ temize çıkamazdı ve lâkin Allah, dilediğini temize çıkarır ve Allah, semi'dir alîmdir.

[ 024.021 ] ( ES )

Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.

[ 024.021 ] ( NQ )

O you who believe! Follow not the footsteps of Shaitan (Satan). And whosoever follows the footsteps of Shaitan (Satan), then, verily he commands Al-Fahsha' [i.e. to commit indecency (illegal sexual intercourse, etc.)], and Al-Munkar [disbelief and polytheism (i.e. to do evil and wicked deeds; to speak or to do what is forbidden in Islam, etc.)]. And had it not been for the Grace of Allah and His Mercy on you, not one of you would ever have been pure from sins. But Allah purifies (guides to Islam) whom He wills, and Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 024.022 ] ( KK )

æóáÇó íóÃúÊóáö ÃõæáõæÇ ÇáúÝóÖúáö ãöäúßõãú æóÇáÓøóÚóÉö Ãóäú íõÄúÊõæÇ Ãõæáöí ÇáúÞõÑúÈóì æóÇáúãóÓóÇßöíäó æóÇáúãõåóÇÌöÑöíäó Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóáúíóÚúÝõæÇ æóáúíóÕúÝóÍõæÇ ÃóáÇó ÊõÍöÈøõæäó Ãóäú íóÛúÝöÑó Çááøóåõ áóßõãú æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 024.022 ] ( MŞ )

 

[ 024.022 ] ( AY )

Bir de, içinizde fazilet ve servet sahibi olanlar, akrabalara, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermemek (yedirmemek) üzere yemin etmesinler; (kusurlarını) bağışlasınlar, aldırmasınlar. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir = çok merhametlidir.

[ 024.022 ] ( EO )

Bir de içinizden fadlü vüs'at sahibi olanlar karabet sahiblerine, miskînlere ve Allah yolunda muhacirlere vergisini vermekten kusur etmesin ve afvetsin, aldırmasın, Allahın size mağrifet etmesini arzu etmez misiniz? Allah gafurdur rahîmdir.

[ 024.022 ] ( ES )

İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

[ 024.022 ] ( NQ )

And let not those among you who are blessed with graces and wealth swear not to give (any sort of help) to their kinsmen,Al-Masakin (the poor), and those who left their homes for Allah's Cause. Let them pardon and forgive. Do you not love that Allah should forgive you? And Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 024.023 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÑúãõæäó ÇáúãõÍúÕóäóÇÊö ÇáúÛóÇÝöáÇóÊö ÇáúãõÄúãöäóÇÊö áõÚöäõæÇ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 024.023 ] ( MŞ )

 

[ 024.023 ] ( AY )

Zinadan haberi bulunmıyan iffetli mü'min kadınlara, zina isnad edenler, dünyada ve Âhirette lânete uğramışlardır. Onlara büyük bir azap vardır.

[ 024.023 ] ( EO )

Şübhe yok ki ırz ehli bîhaber mü'min kadınlara atanlar Dünyada ve Âhırette mel'undurlar ve onlara büyük bir azâb vardır.

[ 024.023 ] ( ES )

Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.

[ 024.023 ] ( NQ )

Verily, those who accuse chaste women, who never even think of anything touching their chastity and are good believers, are cursed in this life and in the Hereafter, and for them will be a great torment,

[ 024.024 ] ( KK )

íóæúãó ÊóÔúåóÏõ Úóáóíúåöãú ÃóáúÓöäóÊõåõãú æóÃóíúÏöíåöãú æóÃóÑúÌõáõåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 024.024 ] ( MŞ )

 

[ 024.024 ] ( AY )

Kıyâmet gününde (iftiracıların) aleyhlerinde olarak dilleri, elleri ve ayakları bütün yaptıklarına şahidlik edecektir.

[ 024.024 ] ( EO )

O gün ki aleyhlerinde dilleri ve elleri ve ayakları yaptıklarına şehâdet edecektir.

[ 024.024 ] ( ES )

O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.

[ 024.024 ] ( NQ )

On the Day when their tongues, their hands, and their legs or feet will bear witness against them as to what they used to do.

[ 024.025 ] ( KK )

íóæúãóÆöÐò íõæóÝøöíåöãõ Çááøóåõ Ïöíäóåõãõ ÇáúÍóÞøó æóíóÚúáóãõæäó Ãóäøó Çááøóåó åõæó ÇáúÍóÞøõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 024.025 ] ( MŞ )

 

[ 024.025 ] ( AY )

O gün Allah, onlara, cezalarını adaletle tastamam verecek ve Allah’ın aşikâr Hak olduğunu bileceklerdir.

[ 024.025 ] ( EO )

O gün Allah, onlara hak cezalarını temamen verecek ve Allahın aşikâr hakk olduğunu bileceklerdir.

[ 024.025 ] ( ES )

O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın gerçek olduğunu anlayacaklar.

[ 024.025 ] ( NQ )

On that Day Allah will pay them the recompense of their deeds in full, and they will know that Allah, He is the Manifest Truth.

[ 024.026 ] ( KK )

ÇáúÎóÈöíËóÇÊõ áöáúÎóÈöíËöíäó æóÇáúÎóÈöíËõæäó áöáúÎóÈöíËóÇÊö æóÇáØøóíøöÈóÇÊõ áöáØøóíøöÈöíäó æóÇáØøóíøöÈõæäó áöáØøóíøöÈóÇÊö ÃõæáóÆößó ãõÈóÑøóÁõæäó ãöãøóÇ íóÞõæáõæäó áóåõãú ãóÛúÝöÑóÉñ æóÑöÒúÞñ ßóÑöíãñ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 024.026 ] ( MŞ )

 

[ 024.026 ] ( AY )

Kötü sözler, kötü kimseler için; kötü kimseler de, kötü söz ve işler içindir. Temiz olan söz ve işler ise, temiz kimselere ve temiz olan kimseler de, temiz söz ve işlere lâyıktır. Bunlar, (Hazret-i Aişe ve Safvan), o iftiracıların dediklerinden beridirler. Kendileri için bir mağfiret ve cennette kerim bir rızık vardır.

[ 024.026 ] ( EO )

Habîsât habîsler için, habîsler habîsât için ve tayyibât tayyibler için, tayyibler tayyibât içindir, bunlar, onların dediklerinden müberrâdırlar, kendilerine bir mağrifet ve bir rızkı kerîm vardır.

[ 024.026 ] ( ES )

Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.

[ 024.026 ] ( NQ )

Bad statements are for bad people (or bad women for bad men) and bad people for bad statements (or bad men for bad women). Good statements are for good people (or good women for good men) and good people for good statements (or good men for good women), such (good people) are innocent of (each and every) bad statement which they say, for them is Forgiveness, and Rizqun Karim (generous provision i.e.Paradise).

[ 024.027 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÏúÎõáõæÇ ÈõíõæÊðÇ ÛóíúÑó ÈõíõæÊößõãú ÍóÊøóì ÊóÓúÊóÃúäöÓõæÇ æóÊõÓóáøöãõæÇ Úóáóì ÃóåúáöåóÇ Ðóáößõãú ÎóíúÑñ áóßõãú áóÚóáøóßõãú ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 024.027 ] ( MŞ )

 

[ 024.027 ] ( AY )

Ey îman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, sahibleriyle alışkanlık temin edip izin almadan ve selâm vermeden, girmeyin. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Olur ki düşünür, hikmetini anlarsınız.

[ 024.027 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! kendi odalarınızın gayrı odalara sahiblerine istinas edip selâm vermeden girmeyiniz, bu sizin için hayırlıdır, gerek ki düşünürsünüz.

[ 024.027 ] ( ES )

Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.

[ 024.027 ] ( NQ )

O you who believe! Enter not houses other than your own, until you have asked permission and greeted those in them, that is better for you, in order that you may remember.

[ 024.028 ] ( KK )

ÝóÅöäú áóãú ÊóÌöÏõæÇ ÝöíåóÇ ÃóÍóÏðÇ ÝóáÇó ÊóÏúÎõáõæåóÇ ÍóÊøóì íõÄúÐóäó áóßõãú æóÅöäú Þöíáó áóßõãõ ÇÑúÌöÚõæÇ ÝóÇÑúÌöÚõæÇ åõæó ÃóÒúßóì áóßõãú æóÇááøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó Úóáöíãñ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 024.028 ] ( MŞ )

 

[ 024.028 ] ( AY )

Eğer evlerde bir kimse bulmazsanız, size izin verilmedikçe içeri girmeyin. Eğer size geri dönün derlerse, dönün. Bu sizin için (kapıda beklemekten) daha temizdir ve Allah, yapmakta olduğunuz bütün işleri bilendir.

[ 024.028 ] ( EO )

Bunun üzerine onlarda kimse bulmazsanız size bir izin verilmedikçe içeri girmeyin ve eğer size dönün derlerse dönün, o sizin için daha temizdir ve Allah bütün amellerinize alîmdir.

[ 024.028 ] ( ES )

Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.

[ 024.028 ] ( NQ )

And if you find no one therein, still, enter not until permission has been given. And if you are asked to go back, go back, for it is purer for you, and Allah is All-Knower of what you do.

[ 024.029 ] ( KK )

áóíúÓó Úóáóíúßõãú ÌõäóÇÍñ Ãóäú ÊóÏúÎõáõæÇ ÈõíõæÊðÇ ÛóíúÑó ãóÓúßõæäóÉò ÝöíåóÇ ãóÊóÇÚñ áóßõãú æóÇááøóåõ íóÚúáóãõ ãóÇ ÊõÈúÏõæäó æóãóÇ ÊóßúÊõãõæäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 024.029 ] ( MŞ )

 

[ 024.029 ] ( AY )

İçinde oturulmıyan ve içinde, faydalanma hakkınız bulunan (ahır ve han gibi) evlere (izinsiz) girmenizde bir günah yoktur. Allah, açıkladığınızı da bilir, gizlediğinizi de...

[ 024.029 ] ( EO )

Meskûn olmıyan ve içinde bir intifa' salâhiyyetiniz olan odalara girmenizde size bir günah yoktur, neyi açıklar ve neyi saklarsınız Allah bilir.

[ 024.029 ] ( ES )

İçinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu oturulmayan bir eve girmenizde herhangi bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.

[ 024.029 ] ( NQ )

There is no sin on you that you enter (without taking permission) houses uninhabited (i.e. not possessed by anybody), (when) you have any interest in them. And Allah has knowledge of what you reveal and what you conceal.

[ 024.030 ] ( KK )

Þõáú áöáúãõÄúãöäöíäó íóÛõÖøõæÇ ãöäú ÃóÈúÕóÇÑöåöãú æóíóÍúÝóÙõæÇ ÝõÑõæÌóåõãú Ðóáößó ÃóÒúßóì áóåõãú Åöäøó Çááøóåó ÎóÈöíÑñ ÈöãóÇ íóÕúäóÚõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 024.030 ] ( MŞ )

 

[ 024.030 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan beri alsınlar ve ırzlarını zinadan korusunlar. Bu, kendileri için daha temizdir. Muhakkak ki Allah, onların bütün yaptıklarından haberdardır.

[ 024.030 ] ( EO )

Mü'min erkeklere söyle: gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını (namuslarını) muhafaza etsinler, bu kendileri için daha temizdir, her halde Allah ne yaparlarsa habîrdir.

[ 024.030 ] ( ES )

(Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

[ 024.030 ] ( NQ )

Tell the believing men to lower their gaze (from looking at forbidden things), and protect their private parts (from illegal sexual acts, etc.). That is purer for them. Verily, Allah is All-Aware of what they do.

[ 024.031 ] ( KK )

æóÞõáú áöáúãõÄúãöäóÇÊö íóÛúÖõÖúäó ãöäú ÃóÈúÕóÇÑöåöäøó æóíóÍúÝóÙúäó ÝõÑõæÌóåõäøó æóáÇó íõÈúÏöíäó ÒöíäóÊóåõäøó ÅöáÇøó ãóÇ ÙóåóÑó ãöäúåóÇ æóáúíóÖúÑöÈúäó ÈöÎõãõÑöåöäøó Úóáóì ÌõíõæÈöåöäøó æóáÇó íõÈúÏöíäó ÒöíäóÊóåõäøó ÅöáÇøó áöÈõÚõæáóÊöåöäøó Ãóæú ÂÈóÇÆöåöäøó Ãóæú ÂÈóÇÁö ÈõÚõæáóÊöåöäøó Ãóæú ÃóÈúäóÇÆöåöäøó Ãóæú ÃóÈúäóÇÁö ÈõÚõæáóÊöåöäøó Ãóæú ÅöÎúæóÇäöåöäøó Ãóæú Èóäöí ÅöÎúæóÇäöåöäøó Ãóæú Èóäöí ÃóÎóæóÇÊöåöäøó Ãóæú äöÓóÇÆöåöäøó Ãóæú ãóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõåõäøó Ãóæú ÇáÊøóÇÈöÚöíäó ÛóíúÑö Ãõæáöí ÇáúÇöÑúÈóÉö ãöäó ÇáÑøöÌóÇáö Ãóæö ÇáØøöÝúáö ÇáøóÐöíäó áóãú íóÙúåóÑõæÇ Úóáóì ÚóæúÑóÇÊö ÇáäøöÓóÇÁö æóáÇó íóÖúÑöÈúäó ÈöÃóÑúÌõáöåöäøó áöíõÚúáóãó ãóÇ íõÎúÝöíäó ãöäú ÒöíäóÊöåöäøó æóÊõæÈõæÇ Åöáóì Çááøóåö ÌóãöíÚðÇ ÃóíøõåóÇ ÇáúãõÄúãöäõæäó áóÚóáøóßõãú ÊõÝúáöÍõæäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 024.031 ] ( MŞ )

 

[ 024.031 ] ( AY )

Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, baş, gerdan, kol, bacak ve kulakları gibi yerlerini) açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz, eller ve ayaklar) müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üzerine koysunlar (göğüs ve boyunlarını göstermesinler). Zinetlerini (ve süs yerlerini) ancak şu kimselere göstersinler (gösterebilirler.): Kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut kendi oğullarına, yahut kocalarının (başka anadan olma) oğullarına, yahut kendi erkek kardeşlerine, yahut erkek kardeşlerinin oğullarına, yahut kız kardeşlerinin oğullarına, yahut müslüman kadınlarına, yahut ellerindeki cariyelere, yahut (şehvetsiz ve kadına) ihtiyacı olmıyan (sırf yemek peşinde koşan) uyuntu kimselere, yahut henüz kadınların gizli yerlerinin farkına varmamış olan (erkek kadın münasebetini bilmiyen) çocuklara. Gizledikleri zinetleri bilinsin diye, ayaklarını da (yere veya birbirine) vurmasınlar (erkekleri kendilerine meyil ettirmesinler). Ey mü'minler! Hepiniz Allah’a tevbe edin ki, dünya ve Âhiret saâdetine kavuşasınız.

[ 024.031 ] ( EO )

Mü'min kadınlara da söyle: gözlerini sakınsınlar, ırzlarını muhafaza etsinler, ziynetlerini açmasınlar, zâhir olanı başka ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, ziynetlerini açmasınlar, ancak kendi kocalarına yâhud kendi babalarına kocalarının babalarına yâhud kendi oğullarına, yâhud kendi biraderlerine, yâhud kendi biraderlerinin oğullarına, yâhud hemşirelerinin oğullarına yâhud kendi kadînlarına yâhud kendi ellerindeki memlûklerine, yâhud ihtiyacı olmıyan erkeklerden uyuntulara, yahud henüz kadınların avretlerine muttali' olmıyan çocuklara, müstesna, gizledikleri ziynetleri bilindiye ayaklarını da vurmasınlar, hepiniz Allaha tevbe edin ey mü'minler ki felâh bulabilesiniz.

[ 024.031 ] ( ES )

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.

[ 024.031 ] ( NQ )

And tell the believing women to lower their gaze (from looking at forbidden things), and protect their private parts (from illegal sexual acts, etc.) and not to show off their adornment except only that which is apparent (like palms of hands or one eye or both eyes for necessity to see the way, or outer dress like veil, gloves, head-cover, apron, etc.), and to draw their veils all over Juyubihinna (i.e. their bodies, faces, necks and bosoms, etc.) and not to reveal their adornment except to their husbands, their fathers, their husband's fathers, their sons, their husband's sons, their brothers or their brother's sons, or their sister's sons, or their (Muslim) women (i.e. their sisters in Islam), or the (female) slaves whom their right hands possess, or old male servants who lack vigour, or small children who have no sense of the shame of sex. And let them not stamp their feet so as to reveal what they hide of their adornment. And all of you beg Allah to forgive you all, O believers, that you may be successful.

[ 024.032 ] ( KK )

æóÃóäßöÍõæÇ ÇáúÃóíóÇãóì ãöäúßõãú æóÇáÕøóÇáöÍöíäó ãöäú ÚöÈóÇÏößõãú æóÅöãóÇÆößõãú Åöäú íóßõæäõæÇ ÝõÞóÑóÇÁó íõÛúäöåöãõ Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö æóÇááøóåõ æóÇÓöÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٣٢ ﴾

[ 024.032 ] ( MŞ )

 

[ 024.032 ] ( AY )

Bir de içinizden bekârları ve kölelerinizle cariyelerinizden salihleri (evlenme durumunda olanları) evlendirin. Eğer fukara iseler, Allah onlara fazlından rızık ihtiyaçlarını giderir. Allah’ın ihsanı geniştir, Alîm’dir= her şeyi hikmeti üzere bilerek verir.

[ 024.032 ] ( EO )

Bir de sizden olan dulları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salihleri evlendirin, eğer fukara iseler Allah, onlara fazlından gına verir, Allah, vasi'dir, alîmdir.

[ 024.032 ] ( ES )

Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

[ 024.032 ] ( NQ )

And marry those among you who are single (i.e. a man who has no wife and the woman who has no husband) and (also marry) the Salihun (pious, fit and capable ones) of your (male) slaves and maid-servants (female slaves). If they be poor, Allah will enrich them out of His Bounty. And Allah is All-Sufficent for His creatures' needs, All-Knowing (about the state of the people).

[ 024.033 ] ( KK )

æóáúíóÓúÊóÚúÝöÝö ÇáøóÐöíäó áÇó íóÌöÏõæäó äößóÇÍðÇ ÍóÊøóì íõÛúäöíóåõãõ Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö æóÇáøóÐöíäó íóÈúÊóÛõæäó ÇáúßöÊóÇÈó ãöãøóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõßõãú ÝóßóÇÊöÈõæåõãú Åöäú ÚóáöãúÊõãú Ýöíåöãú ÎóíúÑðÇ æóÂÊõæåõãú ãöäú ãóÇáö Çááøóåö ÇáøóÐöí ÂÊóÇßõãú æóáÇó ÊõßúÑöåõæÇ ÝóÊóíóÇÊößõãú Úóáóì ÇáúÈöÛóÇÁö Åöäú ÃóÑóÏúäó ÊóÍóÕøõäðÇ áöÊóÈúÊóÛõæÇ ÚóÑóÖó ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóãóäú íõßúÑöåúåõäøó ÝóÅöäøó Çááøóåó ãöäú ÈóÚúÏö ÅößúÑóÇåöåöäøó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٣٣ ﴾

[ 024.033 ] ( MŞ )

 

[ 024.033 ] ( AY )

Evlenmiye imkân bulamıyanlar, Allah fazlından onların ihtiyacını giderinceye kadar, iffetli kalmaya (zinadan sakınmaya) çalışsınlar. Kölelerinizden mükâtebe (para kazanıb efendisine vermek sûretiyle âzat olmak) istiyenleri de, eğer kendilerinde bir hayır biliyorsanız, hemen kitabete (sözleşmeye) bağlayın ve onlara Allah’ın size verdiği malından verin (size olan borçlarından düşürün). Dünya hayatının geçici menfaatını kazanacaksınız diye, cariyelerinizi fuhşa zorlamayın, hele iffetli olmak isterlerken... Kim, onları zinaya mecbur ederse, muhakkak ki Allah bu mecbur edilişlerinden ve tevbelerinden sonra kendileri hakkında Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

[ 024.033 ] ( EO )

Bir nikâha çare bulamıyanlar Allah, kendilerine fazlından bir gına verinciye kadar ıffetli kalmıya çalıssınlar, memlûklerinizden mükâtebe istiyenleri de eğer kendilerinde bir hayır biliyorsanız hemen kitabete kesin ve onlara Allahın size malından verin ve Dünya hayatın geçıci metâını kazanacaksınız diye cariyelerinizi fuhşe ikrah etmeyin, hele ıffetli olmak isterlerse; her kim de onları ikrah ederse şübhesiz Allah, onlara ikrahlarından sonra gafurdur, rahîmdir.

[ 024.033 ] ( ES )

Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

[ 024.033 ] ( NQ )

And let those who find not the financial means for marriage keep themselves chaste, until Allah enriches them of His Bounty. And such of your slaves as seek a writing (of emancipation), give them such writing, if you know that they are good and trustworthy. And give them something yourselves out of the wealth of Allah which He has bestowed upon you. And force not your maids to prostitution, if they desire chastity, in order that you may make a gain in the (perishable) goods of this worldly life. But if anyone compels them (to prostitution), then after such compulsion, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful (to those women, i.e. He will forgive them because they have been forced to do this evil action unwillingly).

[ 024.034 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóäúÒóáúäóÇ Åöáóíúßõãú ÂíóÇÊò ãõÈóíøöäóÇÊò æóãóËóáÇð ãöäó ÇáøóÐöíäó ÎóáóæúÇ ãöäú ÞóÈúáößõãú æóãóæúÚöÙóÉð áöáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 024.034 ] ( MŞ )

 

[ 024.034 ] ( AY )

Muhakkak ki size, din hükümlerini apaçık bildiren âyetler, sizden önce gelip geçen kimselerden misaller ve takva sahibleri için bir takım öğütler indirdik.

[ 024.034 ] ( EO )

Kasem olsun ki size beyan edici âyetler ve sizden evvel geçenkilerinki kabîlinde bir mesel ve müttekıler için bir mev'ıza indirdik.

[ 024.034 ] ( ES )

Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.

[ 024.034 ] ( NQ )

And indeed We have sent down for you Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) that make things plain, and the example of those who passed away before you, and an admonition for those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 024.035 ] ( KK )

Çóááøóåõ äõæÑõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ãóËóáõ äõæÑöåö ßóãöÔúßóÇÉò ÝöíåóÇ ãöÕúÈóÇÍñ ÇáúãöÕúÈóÇÍõ Ýöí ÒõÌóÇÌóÉò ÇáÒøõÌóÇÌóÉõ ßóÃóäøóåóÇ ßóæúßóÈñ ÏõÑøöíøñ íõæÞóÏõ ãöäú ÔóÌóÑóÉò ãõÈóÇÑóßóÉò ÒóíúÊõæäóÉò áÇó ÔóÑúÞöíøóÉò æóáÇó ÛóÑúÈöíøóÉò íóßóÇÏõ ÒóíúÊõåóÇ íõÖöíÁõ æóáóæú áóãú ÊóãúÓóÓúåõ äóÇÑñ äõæÑñ Úóáóì äõæÑò íóåúÏöí Çááøóåõ áöäõæÑöåö ãóäú íóÔóÇÁõ æóíóÖúÑöÈõ Çááøóåõ ÇáúÃóãúËóÇáó áöáäøóÇÓö æóÇááøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 024.035 ] ( MŞ )

 

[ 024.035 ] ( AY )

Allah, göklerin ve yerin aydınlatıcısıdır. Mü'minin kalbinde, nurunun sıfatı: Sanki bir hücre ki, içinde bir lâmba var; lâmba da cam bir mahfaza içinde; o cam mahfaza, sanki (parlayan) incimsi bir yıldız. Bu lâmba, güneşin doğuşunda ve batışında gölgeye düşmiyen mübarek bir zeytin ağacının yağından tutuşturulur. Bu öyle (saf) bir yağdır ki, nerde ise ateş dokunmasa da aydınlık verecek. Bu aydınlık, nûr üstüne nurdur (Allah’ın mü'minlere hidâyeti, îman nûru üstüne bir nurdur). Allah, dilediği kimseyi nuruna (İslâm dinine) kavuşturur. Allah, insanlara böyle misaller verir (ki ibret alıp îman etsinler). Allah, her şeyi bilir.

[ 024.035 ] ( EO )

Allah, Semavâtü Arzın nûrudur, nûrunun temsili sanki bir mişkât; içinde bir mısbah, mısbah bir sırçada, sırça sanki bir kevkebi dürrî (bir inci yıldız), mübarek bir ağaçtan tutuşturulur: bir zeytundan ki ne şarkîdir ne garbî, yağı hemen hemen ateş dokunmasa bile zıya verir, nûr üzerine nûr, Allah nûruna dilediğini hidayet buyurur ve insanlar için meseller darb eyler ve Allah, her şey'e alîmdir.

[ 024.035 ] ( ES )

Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nurb üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.

[ 024.035 ] ( NQ )

Allah is the Light of the heavens and the earth. The parable of His Light is as (if there were) a niche and within it a lamp, the lamp is in glass, the glass as it were a brilliant star, lit from a blessed tree, an olive, neither of the east (i.e. neither it gets sun-rays only in the morning) nor of the west (i.e. nor it gets sun-rays only in the afternoon, but it is exposed to the sun all day long), whose oil would almost glow forth (of itself), though no fire touched it. Light upon Light! Allah guides to His Light whom He wills. And Allah sets forth parables for mankind, and Allah is All-Knower of everything.

[ 024.036 ] ( KK )

Ýöí ÈõíõæÊò ÃóÐöäó Çááøóåõ Ãóäú ÊõÑúÝóÚó æóíõÐúßóÑó ÝöíåóÇ ÇÓúãõåõ íõÓóÈøöÍõ áóåõ ÝöíåóÇ ÈöÇáúÛõÏõæøö æóÇáúÂÕóÇáö ﴿ ٣٦ ﴾

[ 024.036 ] ( MŞ )

 

[ 024.036 ] ( AY )

Bu lâmba, o camilerde yakılır ki, onların yüce tanınmasını ve içlerinde isminin anılmasını Allah emretmiştir. Buralarda sabah ve akşam (beş vakit) Allah’ı tesbih eder namaz kılarlar.

[ 024.036 ] ( EO )

O evlerde ki: Allah onların rif'atlandırılmasına ve içlerinde isminin zikredilmesine izin vermiştir, onlarda sabah ve akşam üstleri ona tesbih ederler.

[ 024.036 ] ( ES )

(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu tesbih ederler.

[ 024.036 ] ( NQ )

In houses (mosques), which Allah has ordered to be raised (to be cleaned, and to be honoured), in them His Name is glorified in the mornings and in the afternoons or the evenings,

[ 024.037 ] ( KK )

ÑöÌóÇáñ áÇó Êõáúåöíåöãú ÊöÌóÇÑóÉñ æóáÇó ÈóíúÚñ Úóäú ÐößúÑö Çááøóåö æóÅöÞóÇãö ÇáÕøóáóæÉö æóÅöíÊóÇÁö ÇáÒøóßóæÉö íóÎóÇÝõæäó íóæúãðÇ ÊóÊóÞóáøóÈõ Ýöíåö ÇáúÞõáõæÈõ æóÇáúÃóÈúÕóÇÑõ ﴿ ٣٧ ﴾

[ 024.037 ] ( MŞ )

 

[ 024.037 ] ( AY )

Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alış-veriş, Allah’ı anmaktan (O’na ibâdet etmekten ve emirlerine bağlanmaktan), namazı gereği üzre kılmaktan ve zekât vermekten kendilerini alıkoymaz. Onlar, bir günden (kıyâmetten) korkarlar ki, o günde kalpler ve gözler korkudan halden hale döner kıvranır.

[ 024.037 ] ( EO )

Nice erler ki ne ticaret ne beyi' kendilerini zikrullahtan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz, kalblerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar.

[ 024.037 ] ( ES )

Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

[ 024.037 ] ( NQ )

Men whom neither trade nor sale diverts them from the Remembrance of Allah (with heart and tongue), nor from performing As-Salat (Iqamat-as-Salat), nor from giving the Zakat. They fear a Day when hearts and eyes will be overturned (from the horror of the torment of the Day of Resurrection).

[ 024.038 ] ( KK )

áöíóÌúÒöíóåõãõ Çááøóåõ ÃóÍúÓóäó ãóÇ ÚóãöáõæÇ æóíóÒöíÏóåõãú ãöäú ÝóÖúáöåö æóÇááøóåõ íóÑúÒõÞõ ãóäú íóÔóÇÁõ ÈöÛóíúÑö ÍöÓóÇÈò ﴿ ٣٨ ﴾

[ 024.038 ] ( MŞ )

 

[ 024.038 ] ( AY )

Çünkü Allah, kendilerine yaptıkları işlerin en güzeli ile mükâfat verecek ve fazlından da, onlara daha ziyadesini verecektir. Allah, dilediği kimseye hesabsız rızık verir.

[ 024.038 ] ( EO )

Çünki Allah kendilerine işledikleri amellerin en güzeliyle ecir verecek, fazlından da ziyadesini bahşeyleyecekdir, ve Allah dilediğine hisabsız rızık verir.

[ 024.038 ] ( ES )

Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile ecir verecek, lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

[ 024.038 ] ( NQ )

That Allah may reward them according to the best of their deeds, and add even more for them out of His Grace. And Allah provides without measure to whom He wills.

[ 024.039 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÃóÚúãóÇáõåõãú ßóÓóÑóÇÈò ÈöÞöíÚóÉò íóÍúÓóÈõåõ ÇáÙøóãúÂäõ ãóÇÁð ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁóåõ áóãú íóÌöÏúåõ ÔóíúÆðÇ æóæóÌóÏó Çááøóåó ÚöäúÏóåõ ÝóæóÝøóÇåõ ÍöÓóÇÈóåõ æóÇááøóåõ ÓóÑöíÚõ ÇáúÍöÓóÇÈö ﴿ ٣٩ ﴾

[ 024.039 ] ( MŞ )

 

[ 024.039 ] ( AY )

Kâfir olanların amelleri ise, dümdüz engin bir arazideki serab gibidir. Susayan, onu bir su zanneder; nihâyet ona vardığı zaman, onu zannetiği gibi bir şey bulmaz (işte kâfir de kıyâmet günü, yaptığı amelden bir sevab bulamaz). Yanında Allah’ın cezasını bulur. Allah’da onun hesabını (amelinin cezasını) tamamen verir. Allah, çok çabuk hesap görendir.

[ 024.039 ] ( EO )

Küfredenlerin ise amelleri bir engin çölde serab gibidir, susayan onu bir su zanneder, nihayet ona vardığı vakıt onu bir şey bulmaz da yanında vicdanı Allahı bulur, o da ona tamamile hisabını görüverir ve Allah seri' hisablıdır.

[ 024.039 ] ( ES )

Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki, susayan onu su zanneder, nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah'ı bulmuştur. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.

[ 024.039 ] ( NQ )

As for those who disbelieve, their deeds are like a mirage in a desert. The thirsty one thinks it to be water, until he comes up to it, he finds it to be nothing, but he finds Allah with him, Who will pay him his due (Hell). And Allah is Swift in taking account.

[ 024.040 ] ( KK )

Ãóæú ßóÙõáõãóÇÊò Ýöí ÈóÍúÑò áõÌøöíøò íóÛúÔóÇåõ ãóæúÌñ ãöäú ÝóæúÞöåö ãóæúÌñ ãöäú ÝóæúÞöåö ÓóÍóÇÈñ ÙõáõãóÇÊñ ÈóÚúÖõåóÇ ÝóæúÞó ÈóÚúÖò ÅöÐóÇ ÃóÎúÑóÌó íóÏóåõ áóãú íóßóÏú íóÑóÇåóÇ æóãóäú áóãú íóÌúÚóáö Çááøóåõ áóåõ äõæÑðÇ ÝóãóÇ áóåõ ãöäú äõæÑò ﴿ ٤٠ ﴾

[ 024.040 ] ( MŞ )

 

[ 024.040 ] ( AY )

yahut (kâfirlerin amelleri, fesad ve boşuna oluş bakımından) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. O denizi bir dalga bürüyor; üstünden bir dalga daha. (Gökte de yıldızları kaplayan) bulut var. Bunlar birbiri üstüne yığılmış karanlıklardır ki, kendisi elini çıkarsa, onu göremiyecek kadar... (İşte kâfirlerin amelleri de, hiç bir işe yaramıyan ve fayda temin etmiyen bu karanlıklar gibidir. Kâfir, kalbindeki koyu karanlık sebebiyle hakkı göremez ve hidâyete eremez). Allah, kime hidâyet yaratmazsa, artık onun için hiç bir nûr yoktur.

[ 024.040 ] ( EO )

Yâhud derin bir denizdeki zulümât gibidir, onu bir dalga bürüyor, üstünden bir dalga, üstünden bir bulut, öyle zulümât ki birbiri üstüne, elini çıkardığı vakıt onu görmesi ihtimali yok, her kime de Allah, bir nûr yapmamışsa artık onun için hiç nûr yoktur.

[ 024.040 ] ( ES )

Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.

[ 024.040 ] ( NQ )

Or [the state of a disbeliever] is like the darkness in a vast deep sea, overwhelmed with a great wave topped by a great wave, topped by dark clouds, darkness, one above another, if a man stretches out his hand, he can hardly see it! And he for whom Allah has not appointed light, for him there is no light.

[ 024.041 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì Ãóäøó Çááøóåó íõÓóÈøöÍõ áóåõ ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÇáØøóíúÑõ ÕóÇÝøóÇÊò ßõáøñ ÞóÏú Úóáöãó ÕóáÇóÊóåõ æóÊóÓúÈöíÍóåõ æóÇááøóåõ Úóáöíãñ ÈöãóÇ íóÝúÚóáõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 024.041 ] ( MŞ )

 

[ 024.041 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), görmedin mi ki, gökte olanlar, yerdekiler, havada kanatlarını çırparak uçan kuşlar, gerçekte hep Allah’ı tesbih ediyorlar. Bunların her biri duasını da, tesbihini de bilmiştir (Allah’ın kendilerine hâs kıldığı vazifeyi şaşırmazlar.) Allah da bütün yaptıklarını bilir.

[ 024.041 ] ( EO )

Baksan â hakikat Allah, o Semavâtü Arzdaki kimseler ve o kanad çırpıb süzülen dizilen kuşlar hep onun için tesbih ediyor, her biri cidden salâtını ve tesbihini bilmiş, Allah da, ne yapıyorlarsa hep biliyor.

[ 024.041 ] ( ES )

Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

[ 024.041 ] ( NQ )

See you not (O Muhammad ) that Allah, He it is Whom glorify whosoever is in the heavens and the earth, and the birds with wings out-spread (in their flight). Of each one He (Allah) knows indeed his Salat (prayer) and his glorification, [or everyone knows his Salat (prayer) and his glorification], and Allah is All-Aware of what they do.

[ 024.042 ] ( KK )

æóáöáøóåö ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÅöáóì Çááøóåö ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 024.042 ] ( MŞ )

 

[ 024.042 ] ( AY )

Bütün göklerin ve yerin mülkiyet ve tasarrufu Allah’ındır. Hep dönüş de, yalnız Allah’adır.

[ 024.042 ] ( EO )

Ve bütün o Göklerin ve Yerin mülkü Allahın, hem bütün gidiş ona.

[ 024.042 ] ( ES )

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak O'nadır.

[ 024.042 ] ( NQ )

And to Allah belongs the sovereignty of the heavens and the earth, and to Allah is the return (of all).

[ 024.043 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì Ãóäøó Çááøóåó íõÒúÌöí ÓóÍóÇÈðÇ Ëõãøó íõÄóáøöÝõ Èóíúäóåõ Ëõãøó íóÌúÚóáõåõ ÑõßóÇãðÇ ÝóÊóÑóì ÇáúæóÏúÞó íóÎúÑõÌõ ãöäú ÎöáÇóáöåö æóíõäóÒøöáõ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãöäú ÌöÈóÇáò ÝöíåóÇ ãöäú ÈóÑóÏò ÝóíõÕöíÈõ Èöåö ãóäú íóÔóÇÁõ æóíóÕúÑöÝõåõ Úóäú ãóäú íóÔóÇÁõ íóßóÇÏõ ÓóäóÇ ÈóÑúÞöåö íóÐúåóÈõ ÈöÇáúÃóÈúÕóÇÑö ﴿ ٤٣ ﴾

[ 024.043 ] ( MŞ )

 

[ 024.043 ] ( AY )

Görmedin mi ki, Allah bulutları sürüklüyor; sonra bulutların arasını topluyor (birbirine sıkıştırıyor), sonra onu bir yığın hâline getiriyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bunların arasından çıkıyor. Allah, gökte dağ halindeki birikintilerden dolu indiriyor da, dilediği kimseye bununla musibet veriyor. Dilediğinden de onu bertaraf ediyor. Şimşeğinin parıltısı nerde ise gözleri alıverecek.

[ 024.043 ] ( EO )

Baksan â şu hakıykate: Allah, bir bulut sevk ediyor sonra onun açıklığını te'lif eyliyor, sonra onu teraküm ettiriyor da yağmuru görüyorsun hılâlından çıkıyor, bir de o Semadan, ondaki dağlardan bir tolu indiriyor da dilediğini onunla musab kılıyor ve dilediğinden onu bertaraf ediyor, Şimşeğinin parıltısı hemen hemen gözleri alıverecek.

[ 024.043 ] ( ES )

Görmez misin ki Allah bulutları (dilediği yere) sürüklüyor; sonra onları biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O, gökten, sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!

[ 024.043 ] ( NQ )

See you not that Allah drives the clouds gently, then joins them together, then makes them into a heap of layers, and you see the rain comes forth from between them. And He sends down from the sky hail (like) mountains, (or there are in the heaven mountains of hail from where He sends down hail), and strike therewith whom He will, and averts it from whom He wills. The vivid flash of its (clouds) lightning nearly blinds the sight. [Tafsir At-Tabari].

[ 024.044 ] ( KK )

íõÞóáøöÈõ Çááøóåõ Çááøóíúáó æóÇáäøóåóÇÑó Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÚöÈúÑóÉð áöÃõæáöí ÇáúÃóÈúÕóÇÑö ﴿ ٤٤ ﴾

[ 024.044 ] ( MŞ )

 

[ 024.044 ] ( AY )

Allah, gece ile gündüzü arka arkaya çevirerek uzatıb kısaltıyor. Şüphe yok ki, bütün bunlarda akıl sahibleri için birer ibret vardır.

[ 024.044 ] ( EO )

Allah, geceyi gündüzü taklib ediyor, şübhe yok ki bunlarda gözü olanlar için muhakkak bir ıbret vardır.

[ 024.044 ] ( ES )

Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda (hakikatı gören) gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.

[ 024.044 ] ( NQ )

Allah causes the night and the day to succeed each other (i.e. if the day is gone, the night comes, and if the night is gone, the day comes, and so on). Truly, in these things is indeed a lesson for those who have insight.

[ 024.045 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÎóáóÞó ßõáøó ÏóÇÈøóÉò ãöäú ãóÇÁò Ýóãöäúåõãú ãóäú íóãúÔöí Úóáóì ÈóØúäöåö æóãöäúåõãú ãóäú íóãúÔöí Úóáóì ÑöÌúáóíúäö æóãöäúåõãú ãóäú íóãúÔöí Úóáóì ÃóÑúÈóÚò íóÎúáõÞõ Çááøóåõ ãóÇ íóÔóÇÁõ Åöäøó Çááøóåó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٤٥ ﴾

[ 024.045 ] ( MŞ )

 

[ 024.045 ] ( AY )

Allah, her hayvanı, (husûsi) bir sudan yarattı. Bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor, kimi iki ayak üstünde yürüyor, kimi de dört ayak üstünde yürüyor. Allah dilediği şeyi yaratır, Çünkü Allah, her şeye kadirdir.

[ 024.045 ] ( EO )

Hem Allah her hayvanı bir sudan yarattı, öyle iken kimisi karnı üstü yürüyor, kimisi iki ayak üzerine yürüyor, kimisi de dört ayak üzeri yürüyor, Allah, ne dilerse yaratır, hakikat Allah, her şeye kadir, çok kadir.

[ 024.045 ] ( ES )

Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.

[ 024.045 ] ( NQ )

Allah has created every moving (living) creature from water. Of them there are some that creep on their bellies, some that walk on two legs, and some that walk on four. Allah creates what He wills. Verily! Allah is Able to do all things.

[ 024.046 ] ( KK )

áóÞóÏú ÃóäúÒóáúäóÇ ÂíóÇÊò ãõÈóíøöäóÇÊò æóÇááøóåõ íóåúÏöí ãóäú íóÔóÇÁõ Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٤٦ ﴾

[ 024.046 ] ( MŞ )

 

[ 024.046 ] ( AY )

Gerçekten biz, (emir ve yasaklarımızı bildiren) apaçık âyetler indirdik. Allah dilediği kimseyi doğru yola (İslâm dinine) iletir.

[ 024.046 ] ( EO )

Kasem olsun ki cidden beyan edici âyetler indirdik ve kimi dilerse Allah, doğru bir caddeye hidayet eyler.

[ 024.046 ] ( ES )

Andolsun biz (her şeyi) apaçık bildiren âyetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.

[ 024.046 ] ( NQ )

We have indeed sent down (in this Qur'an) manifest Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, lawful and unlawful things, and the set boundries of Islamic religion, etc. that make things clear showing the Right Path of Allah). And Allah guides whom He wills to a Straight Path (i.e. to Allah's religion of Islamic Monotheism).

[ 024.047 ] ( KK )

æóíóÞõæáõæäó ÂãóäøóÇ ÈöÇááøóåö æóÈöÇáÑøóÓõæáö æóÃóØóÚúäóÇ Ëõãøó íóÊóæóáøóì ÝóÑöíÞñ ãöäúåõãú ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó æóãóÇ ÃõæáóÆößó ÈöÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 024.047 ] ( MŞ )

 

[ 024.047 ] ( AY )

Bir de münâfıklar: “Allah’a ve Rasûlüne inandık ve itâat ettik.” diyorlar da, sonra bunun arkasından bir zümresi yüz çeviriyor. Bunlar, (kalpleriyle inanmış) mü'minler değillerdir.

[ 024.047 ] ( EO )

Bir de Allaha ve Resulüne inandık ve itaat ettik diyorlar da sonra bunun arkasından yan çiziyorlar, bunlar mü'min değillerdir.

[ 024.047 ] ( ES )

Bir de "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik" diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir.

[ 024.047 ] ( NQ )

They (hypocrites) say: "We have believed in Allah and in the Messenger (Muhammad ), and we obey," then a party of them turn away thereafter, such are not believers.

[ 024.048 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÏõÚõæÇ Åöáóì Çááøóåö æóÑóÓõæáöåö áöíóÍúßõãó Èóíúäóåõãú ÅöÐóÇ ÝóÑöíÞñ ãöäúåõãú ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 024.048 ] ( MŞ )

 

[ 024.048 ] ( AY )

Aralarında hüküm vermek için, o münâfıklar, Allah’ın kitabına ve peygamberine çağrıldıkları vakit bir de bakarsın, onlardan bir fırka yüz çeviriyor.

[ 024.048 ] ( EO )

Aralarında hukmetmesi için Resulü ile Allaha da'vet olundukları vakıt da bakarsın bunlardan bir kısmı çekinirler.

[ 024.048 ] ( ES )

Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler.

[ 024.048 ] ( NQ )

And when they are called to Allah (i.e. His Words, the Qur'an) and His Messenger ( ), to judge between them, lo! a party of them refuse (to come) and turn away.

[ 024.049 ] ( KK )

æóÅöäú íóßõäú áóåõãõ ÇáúÍóÞøõ íóÃúÊõæÇ Åöáóíúåö ãõÐúÚöäöíäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 024.049 ] ( MŞ )

 

[ 024.049 ] ( AY )

Eğer hak kendilerinin olursa, koşarak Peygambere gelirler.

[ 024.049 ] ( EO )

Ve eğer hak kendilerinin olur ise münkad olarak ona gelirler.

[ 024.049 ] ( ES )

Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.

[ 024.049 ] ( NQ )

But if the right is with them, they come to him willingly with submission.

[ 024.050 ] ( KK )

ÃóÝöí ÞõáõæÈöåöãú ãóÑóÖñ Ãóãö ÇÑúÊóÇÈõæÇ Ãóãú íóÎóÇÝõæäó Ãóäú íóÍöíÝó Çááøóåõ Úóáóíúåöãú æóÑóÓõæáõåõ Èóáú ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 024.050 ] ( MŞ )

 

[ 024.050 ] ( AY )

Bunların kalplerinde bir hastalık (küfür ve nifâk) mı var? Yoksa şüpheye mi düştüler, yahut Allah’ın ve Rasûlünün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir.

[ 024.050 ] ( EO )

Kalblerinde bir maraz mı var? yoksa Allah ile Resulünün onlara haksızlık edeceğinden kuşkulandılar veya korktular mı? Hayır kendileri zalimler.

[ 024.050 ] ( ES )

Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!

[ 024.050 ] ( NQ )

Is there a disease in their hearts? Or do they doubt or fear lest Allah and His Messenger ( ) should wrong them in judgement. Nay, it is they themselves who are the Zalimun (polytheists, hypocrites and wrong-doers, etc.).

[ 024.051 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ßóÇäó Þóæúáó ÇáúãõÄúãöäöíäó ÅöÐóÇ ÏõÚõæÇ Åöáóì Çááøóåö æóÑóÓõæáöåö áöíóÍúßõãó Èóíúäóåõãú Ãóäú íóÞõæáõæÇ ÓóãöÚúäóÇ æóÃóØóÚúäóÇ æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÝúáöÍõæäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 024.051 ] ( MŞ )

 

[ 024.051 ] ( AY )

Mü'minler, aralarında hüküm vermek için, Allah’ın kitabına ve peygamberine çağrıldıkları vakit, onların sözü ancak: “Dinledik ve itâat ettik.” demeleridir. İşte bunlar, zafer bulacak olanlardır.

[ 024.051 ] ( EO )

Aralarında hukmetmesi için Resulü ile Allaha da'vet olundukları zaman mü'minlerin sözü ancak «semi'na ve ata'na» demeleridir, işte bunlar felâh bulacak olanlardır.

[ 024.051 ] ( ES )

Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.

[ 024.051 ] ( NQ )

The only saying of the faithful believers, when they are called to Allah (His Words, the Qur'an) and His Messenger ( ), to judge between them, is that they say: "We hear and we obey." And such are the prosperous ones (who will live forever in Paradise).

[ 024.052 ] ( KK )

æóãóäú íõØöÚö Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ æóíóÎúÔó Çááøóåó æóíóÊøóÞúåö ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÝóÇÆöÒõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 024.052 ] ( MŞ )

 

[ 024.052 ] ( AY )

Kim Allah’a ve Rasûlüne itâat eder, yaptığı günahlardan ötürü Allah’dan korkar ve geri kalan ömründe de O’ndan sakınırsa, işte bunlar ebedî saâdete kavuşanlardır.

[ 024.052 ] ( EO )

Ve her kim Allaha ve Resulüne itaat eyler ve Allaha haşyet besler ve ona korunursa işte murada irecek olanlar bunlardır.

[ 024.052 ] ( ES )

Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.

[ 024.052 ] ( NQ )

And whosoever obeys Allah and His Messenger ( ), fears Allah, and keeps his duty (to Him), such are the successful ones.

[ 024.053 ] ( KK )

æóÃóÞúÓóãõæÇ ÈöÇááøóåö ÌóåúÏó ÃóíúãóÇäöåöãú áóÆöäú ÃóãóÑúÊóåõãú áóíóÎúÑõÌõäøó Þõáú áÇó ÊõÞúÓöãõæÇ ØóÇÚóÉñ ãóÚúÑõæÝóÉñ Åöäøó Çááøóåó ÎóÈöíÑñ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 024.053 ] ( MŞ )

 

[ 024.053 ] ( AY )

Bir de münâfıklar, kendilerine emrettiğin takdirde, muhakkak (savaş ve hicrete) çıkacaklarına en kuvvetli yeminleriyle yemin ettiler. (Ey Resûlüm, onlara) de ki: (Yalan yere) yemin etmeyin. Sizden istenen hâlis bir itâattır. Şüphe yok ki Allah, bütün yaptığınız ve yapacağınız şeylerden haberdardır.

[ 024.053 ] ( EO )

Ötekiler Allaha en kuvvetli yemînleriyle kasem ettiler vallahi kendilerine emredensen behemehal bilâtereddüd çıkar giderlermiş, de ki: Yemîn etmeyin, ancak bir taati ma'rufe, her halde Allah bütün yaptıklarınıza ve yapacaklarınıza habîrdir.

[ 024.053 ] ( ES )

Ötekiler (münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

[ 024.053 ] ( NQ )

They swear by Allah their strongest oaths, that if only you would order them, they would leave (their homes for fighting in Allah's Cause). Say: "Swear you not; (this) obedience (of yours) is known (to be false). Verily, Allah knows well what you do."

[ 024.054 ] ( KK )

Þõáú ÃóØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæÇ ÇáÑøóÓõæáó ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÅöäøóãóÇ Úóáóíúåö ãóÇ Íõãøöáó æóÚóáóíúßõãú ãóÇ ÍõãøöáúÊõãú æóÅöäú ÊõØöíÚõæåõ ÊóåúÊóÏõæÇ æóãóÇ Úóáóì ÇáÑøóÓõæáö ÅöáÇøó ÇáúÈóáÇóÛõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ٥٤ ﴾

[ 024.054 ] ( MŞ )

 

[ 024.054 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: Allah’a itâat edin, Rasûl’e itâat edin. Eğer bunlara itâat etmekten yüz çevirirseniz, peygambere düşen ancak O’na yükletilen tebliğdir. Sizin üzerinize de, size yükletilendir (icabet etmektir). Eğer O’na itâat ederseniz hidâyete erersiniz. Peygamber üzerine icab eden, ancak açık bir tebliğdir.

[ 024.054 ] ( EO )

De ki Allaha itaat edin ve Resule itaat edin, yine dinlemezseniz artık onun üzerindeki ancak ona yükletilen, sizin üzerinize de size yükletilendir ve eğer ona itaat ederseniz hidayete irersiniz, Resulün üzerindeki ise ancak açık bir tebliğdir.

[ 024.054 ] ( ES )

De ki: Allah'a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.

[ 024.054 ] ( NQ )

Say: "Obey Allah and obey the Messenger, but if you turn away, he (Messenger Muhammad ) is only responsible for the duty placed on him (i.e. to convey Allah's Message) and you for that placed on you. If you obey him, you shall be on the right guidance. The Messenger's duty is only to convey (the message) in a clear way (i.e. to preach in a plain way)."

[ 024.055 ] ( KK )

æóÚóÏó Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãöäúßõãú æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö áóíóÓúÊóÎúáöÝóäøóåõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ßóãóÇ ÇÓúÊóÎúáóÝó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú æóáóíõãóßöøäóäøó áóåõãú Ïöíäóåõãõ ÇáøóÐöí ÇÑúÊóÖóì áóåõãú æóáóíõÈóÏøöáóäøóåõãú ãöäú ÈóÚúÏö ÎóæúÝöåöãú ÃóãúäðÇ íóÚúÈõÏõæäóäöí áÇó íõÔúÑößõæäó Èöí ÔóíúÆðÇ æóãóäú ßóÝóÑó ÈóÚúÏó Ðóáößó ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 024.055 ] ( MŞ )

 

[ 024.055 ] ( AY )

Sizden îman edip de sâlih ameller işliyenlere Allah şöyle vaad buyurdu: “ Yemin olsun ki, kendilerinden evvel gelen İsrâil oğullarını nasıl kâfirlerin yerine getirdi ise, onları da kâfirlerin arazisine getirecek (hakim kılacak) ve onlara, kendileri için seçtiği dinlerini (İslâm’ı) kuvvetlendirib icra imkânı verecek, onları korkularının arkasından muhakkak emniyete kavuşturacaktır (Allah müslümanların düşmanlarını helâk edecektir). Böylece bana hiç bir şeyi ortak koşmıyarak hep bana ibâdet edecekler. Kim de bundan sonra nankörlük ederse, işte onlar asıl fasıklardır.

[ 024.055 ] ( EO )

Sizden iyman edip salih ameller işliyenlere Allah şöyle va'd buyurdu: kasem olsun ki onlardan evvelkileri istıhlâf ettiği gibi kendilerini Arzda mutlak ve muhakkak istıhlâf edecek ve behemehal onlara kendileri için marzıysi olan dinlerini kuvvetle icra kudreti verecek ve behemehal onları korkularının arkasından emne erdirecek, hakkımda hiç bir şeyi şerik koşmıyarak hep bana ıbadet edecekler, kim de bundan sonra küfranda bulunursa artık onlar hep fasıklardır.

[ 024.055 ] ( ES )

Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağnı vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkarlardır.

[ 024.055 ] ( NQ )

Allah has promised those among you who believe, and do righteous good deeds, that He will certainly grant them succession to (the present rulers) in the earth, as He granted it to those before them, and that He will grant them the authority to practise their religion, that which He has chosen for them (i.e. Islam). And He will surely give them in exchange a safe security after their fear (provided) they (believers) worship Me and do not associate anything (in worship) with Me. But whoever disbelieved after this, they are the Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah).

[ 024.056 ] ( KK )

æóÃóÞöíãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÂÊõæÇ ÇáÒøóßóæÉó æóÃóØöíÚõæÇ ÇáÑøóÓõæáó áóÚóáøóßõãú ÊõÑúÍóãõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 024.056 ] ( MŞ )

 

[ 024.056 ] ( AY )

Namazı gereği üzre kılın, zekâtı verin ve peygambere itâat edin ki, rahmete kavuşturulasınız.

[ 024.056 ] ( EO )

Hem namazı kılın, zekâtı verin ve Peygambere itaat edin ki rahmete irdirilesiniz.

[ 024.056 ] ( ES )

Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.

[ 024.056 ] ( NQ )

And perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and give Zakat and obey the Messenger (Muhammad ) that you may receive mercy (from Allah).

[ 024.057 ] ( KK )

áÇó ÊóÍúÓóÈóäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãõÚúÌöÒöíäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóÃúæóÇåõãõ ÇáäøóÇÑõ æóáóÈöÆúÓó ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ٥٧ ﴾

[ 024.057 ] ( MŞ )

 

[ 024.057 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), sakın o kâfirleri, yer yüzünde (kendilerine helâk erişmesinden, bizi) aciz bırakıcılar sanma. Onların varacakları yer ateştir. O ne fena varış yeridir!...

[ 024.057 ] ( EO )

Sakın o küfr edenleri Arzda âciz bırakabilirler sanma, onların varacakları yer ateştir, ve her halde o pek fena gidiştir.

[ 024.057 ] ( ES )

İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir orası!

[ 024.057 ] ( NQ )

Consider not that the disbelievers can escape in the land. Their abode shall be the Fire, and worst indeed is that destination.

[ 024.058 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áöíóÓúÊóÃúÐöäúßõãõ ÇáøóÐöíäó ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõßõãú æóÇáøóÐöíäó áóãú íóÈúáõÛõæÇ ÇáúÍõáõãó ãöäúßõãú ËóáÇóËó ãóÑøóÇÊò ãöäú ÞóÈúáö ÕóáÇóÉö ÇáúÝóÌúÑö æóÍöíäó ÊóÖóÚõæäó ËöíóÇÈóßõãú ãöäó ÇáÙøóåöíÑóÉö æóãöäú ÈóÚúÏö ÕóáÇóÉö ÇáúÚöÔóÇÁö ËóáÇóËõ ÚóæúÑóÇÊò áóßõãú áóíúÓó Úóáóíúßõãú æóáÇó Úóáóíúåöãú ÌõäóÇÍñ ÈóÚúÏóåõäøó ØóæøóÇÝõæäó Úóáóíúßõãú ÈóÚúÖõßõãú Úóáóì ÈóÚúÖò ßóÐóáößó íõÈóíøöäõ Çááøóåõ áóßõãõ ÇáúÂíóÇÊö æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٥٨ ﴾

[ 024.058 ] ( MŞ )

 

[ 024.058 ] ( AY )

Ey îman edenler! Sahip olduğunuz köleler ve sizden olup da henüz bulüğ çağına ermemiş küçükler (odalarınıza girecek olurlarsa) şu üç vakitta sizden izin istesinler: Sabah namazından evvel (çünkü bu vakit, elbise değişme vaktidir. Gecelikler çıkarılır ve gündüz elbiseleri giyilir), öğle sıcağından (yatmak için) elbisenizi çıkardığınız sırada, bir de yatsı namazından sonra (uyku için soyunduğunuz zaman). Bu üç vakit sizin için yalnız kalma vaktidir. Bu vakitlerin dışında ne size, ne onlara bir günah yoktur; (hizmet için) yanınızda dolaşırlar ve siz de birbirinize (odalarınıza) girip çıkabilirsiniz. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Allah Alîm’dir= her şeyi bilir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.

[ 024.058 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! ellerinizdeki memlûkleriniz ve sizden henüz bülûğa irmiyenler üç vakıt size istiyzan etsinler: sabah namazından evvel ve öğle sıcağından elbisenizi çıkardığınız sırada, bir de yatsu namazından sonra ki sizin üç eksikli vaktınızdır, bunların maadasında ne size ne onlara günah yoktur, üzerinize dolaşırlar, birbirinize bakarsınız, işte böyle size Allah âyetleri beyan ediyor, ve Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 024.058 ] ( ES )

Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 024.058 ] ( NQ )

O you who believe! Let your legal slaves and slave-girls, and those among you who have not come to the age of puberty ask your permission (before they come to your presence) on three occasions; before Fajr (morning) prayer, and while you put off your clothes for the noonday (rest), and after the 'Isha' (late-night) prayer. (These) three times are of privacy for you, other than these times there is no sin on you or on them to move about, attending (helping) you each other. Thus Allah makes clear the Ayat (the Verses of this Qur'an, showing proofs for the legal aspects of permission for visits, etc.) to you. And Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 024.059 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÈóáóÛó ÇáúÃóØúÝóÇáõ ãöäúßõãõ ÇáúÍõáõãó ÝóáúíóÓúÊóÃúÐöäõæÇ ßóãóÇ ÇÓúÊóÃúÐóäó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ßóÐóáößó íõÈóíøöäõ Çááøóåõ áóßõãú ÂíóÇÊöåö æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٥٩ ﴾

[ 024.059 ] ( MŞ )

 

[ 024.059 ] ( AY )

Sizden olan çocuklar da, bülûğa erdiklerinde, kendilerinden önceki ağabeylerinin izin isteyişleri gibi, (odanıza girmek için her vakitta) izin istesinler. İşte Allah, size âyetlerini, (emir ve yasaklarını) böyle açıklıyor. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir (her şeyi bilir, hükmünde hikmet sahibidir).

[ 024.059 ] ( EO )

Sizden olan çocuklar dahi bülûğa irdiklerinde kendilerinden evvelkilerin istizan ettikleri gibi istizan etsinler, işte böyle size Allah, âyetlerini beyan ediyor, ve Allah alîmdir hakîmdir.

[ 024.059 ] ( ES )

Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 024.059 ] ( NQ )

And when the children among you come to puberty, then let them (also) ask for permission, as those senior to them (in age). Thus Allah makes clear His Ayat (Commandments and legal obligations) for you. And Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 024.060 ] ( KK )

æóÇáúÞóæóÇÚöÏõ ãöäó ÇáäøöÓóÇÁö ÇááÇøóÊöí áÇó íóÑúÌõæäó äößóÇÍðÇ ÝóáóíúÓó Úóáóíúåöäøó ÌõäóÇÍñ Ãóäú íóÖóÚúäó ËöíóÇÈóåõäøó ÛóíúÑó ãõÊóÈóÑøöÌóÇÊò ÈöÒöíäóÉò æóÃóäú íóÓúÊóÚúÝöÝúäó ÎóíúÑñ áóåõäøó æóÇááøóåõ ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٦٠ ﴾

[ 024.060 ] ( MŞ )

 

[ 024.060 ] ( AY )

Nikâha ümidleri kalmıyan, hayız ve çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, bir bezenişle gösterişe çıkmamaları şartiyle (görünmesi haram olan yerlerini göstermemek üzre), dış elbiselerini bırakmalarında kendilerine bir günah yoktur. Bununla beraber dış elbiselerini bırakmakdan da sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah Semî’dir= her şeyi işitir, Alîm’dir= her şeyi bilir.

[ 024.060 ] ( EO )

Nikâh ümidi kalmıyan oturmuş kadınlara ise bir ziynet ile gösterişe çıkmamaları şartıyle çarşaflarını bırakmamalarında kendilerine bir günah yoktur, maamafih afîfâne sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır ve Allah, semi'dir alîmdir.

[ 024.060 ] ( ES )

Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.

[ 024.060 ] ( NQ )

And as for women past child-bearing who do not expect wed-lock, it is no sin on them if they discard their (outer) clothing in such a way as not to show their adornment. But to refrain (i.e. not to discard their outer clothing) is better for them. And Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 024.061 ] ( KK )

áóíúÓó Úóáóì ÇáúÃóÚúãóì ÍóÑóÌñ æóáÇó Úóáóì ÇáúÃóÚúÑóÌö ÍóÑóÌñ æóáÇó Úóáóì ÇáúãóÑöíÖö ÍóÑóÌñ æóáÇó Úóáóì ÃóäúÝõÓößõãú æóáÇó Úóáóì ÃóäúÝõÓößõãú Ãóäú ÊóÃúßõáõæÇ ãöäú ÈõíõæÊößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÂÈóÇÆößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÃõãøóåóÇÊößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÅöÎúæóÇäößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÃóÎóæóÇÊößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÃóÚúãóÇãößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÚóãøóÇÊößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÃóÎúæóÇáößõãú Ãóæú ÈõíõæÊö ÎóÇáÇóÊößõãú Ãóæú ãóÇ ãóáóßúÊõãú ãóÝóÇÊöÍóåõ Ãóæú ÕóÏöíÞößõãú áóíúÓó Úóáóíúßõãú ÌõäóÇÍñ Ãóäú ÊóÃúßõáõæÇ ÌóãöíÚðÇ Ãóæú ÃóÔúÊóÇÊðÇ ÝóÅöÐóÇ ÏóÎóáúÊõãú ÈõíõæÊðÇ ÝóÓóáøöãõæÇ Úóáóì ÃóäúÝõÓößõãú ÊóÍöíøóÉð ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö ãõÈóÇÑóßóÉð ØóíøöÈóÉð ßóÐóáößó íõÈóíøöäõ Çááøóåõ áóßõãõ ÇáúÂíóÇÊö áóÚóáøóßõãú ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 024.061 ] ( MŞ )

 

[ 024.061 ] ( AY )

A’ma ile beraber yemek yiyene günah yoktur, topal ile yiyene bir günah yoktur, hasta ile yiyene bir günah yoktur (yahut özürlü bulunan bu üç sınıf kimsenin bekçi olarak bırakıldıkları evlerinizden ihtiyaçları kadar yemelerinde bir günah yoktur). Sizin de (çocuklarınız ve zevcelerinize ait) evlerinizden, yahut babalarınızın evlerinden, yahut annelerinizin evlerinden, yahut erkek kardeşlerinizin evlerinden, yahut kız kardeşlerinizin evlerinden, yahut amcalarınızın evlerinden, yahut halalarınızın evlerinden, yahut dayılarınızın evlerinden yahut teyzelerinizin evlerinden, yahut koruyucusu bulunduğunuzdan (yani gözetlediğiniz hayvan sütünden bağ ve bahçe mahsulünden), yahut sadık dostlarınızın evlerinden yemenizde size bir günah yoktur. Sizin topluca bir arada, yahut ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Ancak evlere girdiğiniz zaman, Allah katından meşrû olan mübarek pek hoş sağlık dileyişiyle kendinizden olanlara (mü'minlere, yahut evde kimse olmadığı takdirde bizzat kendinize) selâm verin. İşte Allah, âyetlerini (hükümlerini) size böyle açıklıyor, olur ki anlarsınız.

[ 024.061 ] ( EO )

A'maya harec yok, topala harec yok, marazlıya harec yok, kendilerinize de kendi evlerinizden veya babalarınızın evlerinden veya analarınızın evlerinden veya biraderlerinizin evlerinden veya hemşirelerinizin evlerinden veya amucalarınızın evlerinden veya halalarınızın evlerinden veya dayılarınızın evlerinden veya teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuzdan veya sadîkınızın evinden yemenizde harec yok, gerek toplu ve gerek dağınık yemenizde de beis yoktur, binaenaleyh evlere girdiğiniz vakıt Allah tarafından mübarek, hoş bir sağlık olmak üzere kendilerinize selâm veriniz, işte böyle size Allah âyetlerini beyan ediyor, gerek ki aklirdiresiniz.

[ 024.061 ] ( ES )

A'maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.

[ 024.061 ] ( NQ )

There is no restriction on the blind, nor any restriction on the lame, nor any restriction on the sick, nor on yourselves, if you eat from your houses, or the houses of your fathers, or the houses of your mothers, or the houses of your brothers, or the houses of your sisters, or the houses of your father's brothers, or the houses of your father's sisters, or the houses of your mother's brothers, or the houses of your mother's sisters, or (from that) whereof you hold keys, or (from the house) of a friend. No sin on you whether you eat together or apart. But when you enter the houses, greet one another with a greeting from Allah (i.e. say: As-Salamu 'Alaikum - peace be on you) blessed and good. Thus Allah makes clear the Ayat (these Verses or your religious symbols and signs, etc.) to you that you may understand.

[ 024.062 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáúãõÄúãöäõæäó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö æóÅöÐóÇ ßóÇäõæÇ ãóÚóåõ Úóáóì ÃóãúÑò ÌóÇãöÚò áóãú íóÐúåóÈõæÇ ÍóÊøóì íóÓúÊóÃúÐöäõæåõ Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÓúÊóÃúÐöäõæäóßó ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó íõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö ÝóÅöÐóÇ ÇÓúÊóÃúÐóäõæßó áöÈóÚúÖö ÔóÃúäöåöãú ÝóÃúÐóäú áöãóäú ÔöÆúÊó ãöäúåõãú æóÇÓúÊóÛúÝöÑú áóåõãõ Çááøóåó Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٦٢ ﴾

[ 024.062 ] ( MŞ )

 

[ 024.062 ] ( AY )

Gerçek mü'minler, ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Rasûlüne îman etmişler ve toplu bir işte bulundukları vakit de Peygamberden izin almadıkça bırakıb gitmezler. Şüphesiz senden izin istiyenler, Allah’a ve Rasûlüne îman eden kimselerdir bunlar... Bu bakımdan bazı işleri için senden izin istediklerinde sen de onlardan dilediğin kimseye izin ver. Onlar için Allah’dan mağfiret dile. Şüphe yok ki Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır. Rahîm’dir= çok merhametlidir.

[ 024.062 ] ( EO )

Mü'minler ancak şöylelerdir ki Allaha ve Resulüne iyman etmişlerdir, cem'ıyyetli bir işte bulundukları vakıt da ondan istiyzan etmeyince gitmezler, filhakıka senden izin istiyenler, onlar öyle kimselerdir ki Allha ve Resulüne inanırlar, binaenaleyh ba'zı işleri için senden izin istediklerinde sen de onlardan dilediğine izin ver, onlar için Allahdan mağrifet isteyiver, şübhe yok ki Allah, gafurdur rahîmdir.

[ 024.062 ] ( ES )

Müminler ancak, Allah'a ve Resülüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar o Peygamber ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resulüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.

[ 024.062 ] ( NQ )

The true believers are only those, who believe in (the Oneness of) Allah and His Messenger (Muhammad ), and when they are with him on some common matter, they go not away until they have asked his permission. Verily! Those who ask your permission, those are they who (really) believe in Allah and His Messenger. So if they ask your permission for some affairs of theirs, give permission to whom you will of them, and ask Allah for their forgiveness. Truly, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 024.063 ] ( KK )

áÇó ÊóÌúÚóáõæÇ ÏõÚóÇÁó ÇáÑøóÓõæáö Èóíúäóßõãú ßóÏõÚóÇÁö ÈóÚúÖößõãú ÈóÚúÖðÇ ÞóÏú íóÚúáóãõ Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó íóÊóÓóáøóáõæäó ãöäúßõãú áöæóÇÐðÇ ÝóáúíóÍúÐóÑó ÇáøóÐöíäó íõÎóÇáöÝõæäó Úóäú ÃóãúÑöåö Ãóäú ÊõÕöíÈóåõãú ÝöÊúäóÉñ Ãóæú íõÕöíÈóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٦٣ ﴾

[ 024.063 ] ( MŞ )

 

[ 024.063 ] ( AY )

Peygamberlerin çağrışını, aranızda birbirinizi çağırış gibi tutmayın (davetine hemen koşun ve izinsiz ayrılmayın). İçinizden birbirini siper ederek (savaştan veya hutbeden) sıvışıb kaytaranları Allah muhakkak biliyor. Bunun için, Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir belâ inmekten, yahut kendilerine acıklı bir azap isabet etmekten sakınsınlar.

[ 024.063 ] ( EO )

Peygamberin duâsını aranızda birbirinize ettiğiniz duâ gibi farz etmeyin, içinizden birbirini siper ederek sıvışıp sıvışıp gidenleri Allah muhakkak biliyor, binaenaleyh onun emrinden hılâfına gidenler başlarına bir fitne inmekten veya elîm bir azâb irmekten hazer etsinler.

[ 024.063 ] ( ES )

(Ey müminler!) Peygamberin davetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.

[ 024.063 ] ( NQ )

Make not the calling of the Messenger (Muhammad ) among you as your calling of one another. Allah knows those of you who slip away under shelter (of some excuse without taking the permission to leave, from the Messenger ). And let those who oppose the Messenger's (Muhammad ) commandment (i.e. his Sunnah legal ways, orders, acts of worship, statements, etc.) (among the sects) beware, lest some Fitnah (disbelief, trials, afflictions, earthquakes, killing, overpowered by a tyrant, etc.) befall them or a painful torment be inflicted on them.

[ 024.064 ] ( KK )

ÃóáÇó Åöäøó áöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÞóÏú íóÚúáóãõ ãóÇ ÃóäúÊõãú Úóáóíúåö æóíóæúãó íõÑúÌóÚõæäó Åöáóíúåö ÝóíõäóÈøöÆõåõãú ÈöãóÇ ÚóãöáõæÇ æóÇááøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ٦٤ ﴾

[ 024.064 ] ( MŞ )

 

[ 024.064 ] ( AY )

Dikkat edin! Muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O, sizin hangi inanç üzerinde olduğunuzu biliyor. Kendisine döndürülecekleri kıyâmet gününde de, Allah onların dünyada yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah her şeyi bilir.

[ 024.064 ] ( EO )

Uyanın! her halde Göklerde ve Yerde ne varsa hep Allahındır, muhakkak o, sizin ne üzerinizde bulunduğunuzu bilir, hele ona irca' olunacakları gün ki ne yaptıklarını kendilerine haber verecektir, ve Allah her şeye alîmdir.

[ 024.064 ] ( ES )

Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde ise, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir..

[ 024.064 ] ( NQ )

Certainly, to Allah belongs all that is in the heavens and the earth. Surely, He knows your condition and (He knows) the Day when they will be brought back to Him, then He will inform them of what they did. And Allah is All-Knower of everything.