MÜ'MİNUN SURESİ

[ 023.001 ] ( KK )

ÞóÏú ÃóÝúáóÍó ÇáúãõÄúãöäõæäó ﴿ ١ ﴾

[ 023.001 ] ( MŞ )

 

[ 023.001 ] ( AY )

Muhakkak mü'minler zafer bulmuştur.

[ 023.001 ] ( EO )

Hakikat felâh buldu o mü'minler.

[ 023.001 ] ( ES )

Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,

[ 023.001 ] ( NQ )

Successful indeed are the believers.

[ 023.002 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó åõãú Ýöí ÕóáÇóÊöåöãú ÎóÇÔöÚõæäó ﴿ ٢ ﴾

[ 023.002 ] ( MŞ )

 

[ 023.002 ] ( AY )

O mü'minler ki, namazlarında tevazu ve korku sahibidirler.

[ 023.002 ] ( EO )

Ki onlar namazlarında huşu'ludurlar.

[ 023.002 ] ( ES )

Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler,

[ 023.002 ] ( NQ )

Those who offer their Salat (prayers) with all solemnity and full submissiveness.

[ 023.003 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åõãú Úóäö ÇááøóÛúæö ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 023.003 ] ( MŞ )

 

[ 023.003 ] ( AY )

Onlar ki, boş sözden ve faydasız işten yüz çevirirler.

[ 023.003 ] ( EO )

Onlar ki bîyhude işe, boş lâfa bakmazlar.

[ 023.003 ] ( ES )

Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,

[ 023.003 ] ( NQ )

And those who turn away from Al-Laghw (dirty, false, evil vain talk, falsehood, and all that Allah has forbidden).

[ 023.004 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åõãú áöáÒøóßóÇÉö ÝóÇÚöáõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 023.004 ] ( MŞ )

 

[ 023.004 ] ( AY )

Onlar ki, zekâtlarını verirler.

[ 023.004 ] ( EO )

Onlar ki zekât vermek için çalışırlar.

[ 023.004 ] ( ES )

Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,

[ 023.004 ] ( NQ )

And those who pay the Zakat .

[ 023.005 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åõãú áöÝõÑõæÌöåöãú ÍóÇÝöÙõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 023.005 ] ( MŞ )

 

[ 023.005 ] ( AY )

Onlar ki, ırzlarını korurlar.

[ 023.005 ] ( EO )

Ve onlar ki ırzlarını korurlar.

[ 023.005 ] ( ES )

Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,

[ 023.005 ] ( NQ )

And those who guard their chastity (i.e. private parts, from illegal sexual acts)

[ 023.006 ] ( KK )

ÅöáÇøó Úóáóì ÃóÒúæóÇÌöåöãú Ãæú ãóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõåõãú ÝóÅöäøóåõãú ÛóíúÑõ ãóáõæãöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 023.006 ] ( MŞ )

 

[ 023.006 ] ( AY )

Ancak zevcelerine ve sahip oldukları cariyelerine karşı münasebetleri müstesnadır. Çünkü onlar (bu helâl olanlarda) kınanmazlar.

[ 023.006 ] ( EO )

Ancak zevcelerine ve kendilerinin milki olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü bunlar levm olunmazlar.

[ 023.006 ] ( ES )

Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.

[ 023.006 ] ( NQ )

Except from their wives or (the captives and slaves) that their right hands possess, for then, they are free from blame;

[ 023.007 ] ( KK )

Ýóãóäö ÇÈúÊóÛóì æóÑóÇÁó Ðóáößó ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÚóÇÏõæäó ﴿ ٧ ﴾

[ 023.007 ] ( MŞ )

 

[ 023.007 ] ( AY )

Kim de bu helâlden başkasını ararsa, işte onlar mütecavizlerdir.

[ 023.007 ] ( EO )

Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır.

[ 023.007 ] ( ES )

Şu halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar , haddi aşan kimselerdir.

[ 023.007 ] ( NQ )

But whoever seeks beyond that, then those are the transgressors;

[ 023.008 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åõãú áöÃóãóÇäóÇÊöåöãú æóÚóåúÏöåöãú ÑóÇÚõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 023.008 ] ( MŞ )

 

[ 023.008 ] ( AY )

Onlar ki, emânetlerine ve verdikleri söze riâyet ederler.

[ 023.008 ] ( EO )

Ve onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayetkârdırlar.

[ 023.008 ] ( ES )

Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,

[ 023.008 ] ( NQ )

Those who are faithfully true to their Amanat (all the duties which Allah has ordained, honesty, moral responsibility and trusts etc.) and to their covenants;

[ 023.009 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åõãú Úóáóì ÕóáóæóÇÊöåöãú íõÍóÇÝöÙõæäó ﴿ ٩ ﴾

[ 023.009 ] ( MŞ )

 

[ 023.009 ] ( AY )

Onlar ki, namazlarını gereği üzre devamlı kılarlar; emânetlerine ve verdikleri söze riâyet ederler.

[ 023.009 ] ( EO )

Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler.

[ 023.009 ] ( ES )

Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,

[ 023.009 ] ( NQ )

And those who strictly guard their (five compulsory congregational) Salawat (prayers) (at their fixed stated hours).

[ 023.010 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúæóÇÑöËõæäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 023.010 ] ( MŞ )

 

[ 023.010 ] ( AY )

İşte bu vasıfları toplayanlar, varis olanlardır.

[ 023.010 ] ( EO )

İşte onlardır o vârisler.

[ 023.010 ] ( ES )

İşte asıl onlar varislerdir.

[ 023.010 ] ( NQ )

These are indeed the inheritors.

[ 023.011 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÑöËõæäó ÇáúÝöÑúÏóæúÓó åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 023.011 ] ( MŞ )

 

[ 023.011 ] ( AY )

Ki onlar, Firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.

[ 023.011 ] ( EO )

Ki Firdevse vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır.

[ 023.011 ] ( ES )

Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.

[ 023.011 ] ( NQ )

Who shall inherit the Firdaus (Paradise). They shall dwell therein forever.

[ 023.012 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÎóáóÞúäóÇ ÇáúÅöäúÓóÇäó ãöäú ÓõáÇóáóÉò ãöäú Øöíäò ﴿ ١٢ ﴾

[ 023.012 ] ( MŞ )

 

[ 023.012 ] ( AY )

Biz insanı (Âdem’i) muhakkak ki çamurun özünden yarattık.

[ 023.012 ] ( EO )

Şanım hakkı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık.

[ 023.012 ] ( ES )

And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.

[ 023.012 ] ( NQ )

And indeed We created man (Adam) out of an extract of clay (water and earth).

[ 023.013 ] ( KK )

Ëõãøó ÌóÚóáúäóÇåõ äõØúÝóÉð Ýöí ÞóÑóÇÑò ãóßöíäò ﴿ ١٣ ﴾

[ 023.013 ] ( MŞ )

 

[ 023.013 ] ( AY )

Sonra Âdem’in neslini, sağlam bir yerde (Rahîmde) bir nutfe (az bir su) yaptık.

[ 023.013 ] ( EO )

Sonra onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık.

[ 023.013 ] ( ES )

Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik.

[ 023.013 ] ( NQ )

Thereafter We made him (the offspring of Adam) as a Nutfah (mixed drops of the male and female sexual discharge) (and lodged it) in a safe lodging (womb of the woman).

[ 023.014 ] ( KK )

Ëõãøó ÎóáóÞúäóÇ ÇáäøõØúÝóÉó ÚóáóÞóÉð ÝóÎóáóÞúäóÇ ÇáúÚóáóÞóÉó ãõÖúÛóÉð ÝóÎóáóÞúäóÇ ÇáúãõÖúÛóÉó ÚöÙóÇãðÇ ÝóßóÓóæúäóÇ ÇáúÚöÙóÇãó áóÍúãðÇ Ëõãøó ÃóäúÔóÃúäóÇåõ ÎóáúÞðÇ ÂÎóÑó ÝóÊóÈóÇÑóßó Çááøóåõ ÃóÍúÓóäõ ÇáúÎóÇáöÞöíäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 023.014 ] ( MŞ )

 

[ 023.014 ] ( AY )

Sonra o nutfeyi kan pıhtısı hâline getirdik. Ondan sonra kan pıhtısını bir parça et yaptık; o et parçasını da kemikler hâline çevirdik. Kemiklere de et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. Bak ki, şekil verenlerin en güzeli olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir!...

[ 023.014 ] ( EO )

Sonra o nufteyi bir aleka yarattık. derken o alakayı bir mudga yarattık derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra ona diğer bir hılkat neş'eti verdik, bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli.

[ 023.014 ] ( ES )

Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.

[ 023.014 ] ( NQ )

Then We made the Nutfah into a clot (a piece of thick coagulated blood), then We made the clot into a little lump of flesh, then We made out of that little lump of flesh bones, then We clothed the bones with flesh, and then We brought it forth as another creation. So blessed be Allah, the Best of creators.

[ 023.015 ] ( KK )

Ëõãøó Åöäøóßõãú ÈóÚúÏó Ðóáößó áóãóíøöÊõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 023.015 ] ( MŞ )

 

[ 023.015 ] ( AY )

Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz.

[ 023.015 ] ( EO )

Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz.

[ 023.015 ] ( ES )

Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.

[ 023.015 ] ( NQ )

After that, surely, you will die.

[ 023.016 ] ( KK )

Ëõãøó Åöäøóßõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÊõÈúÚóËõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 023.016 ] ( MŞ )

 

[ 023.016 ] ( AY )

Sonra siz, kıyâmet günü muhakkak diriltileceksiniz.

[ 023.016 ] ( EO )

Sonra siz Kıyamet günü muhakkak ba'solunacaksınız.

[ 023.016 ] ( ES )

Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.

[ 023.016 ] ( NQ )

Then (again), surely, you will be resurrected on the Day of Resurrection.

[ 023.017 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÎóáóÞúäóÇ ÝóæúÞóßõãú ÓóÈúÚó ØóÑóÇÆöÞó æóãóÇ ßõäøóÇ Úóäö ÇáúÎóáúÞö ÛóÇÝöáöíäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 023.017 ] ( MŞ )

 

[ 023.017 ] ( AY )

Şüphesiz biz, sizin üzerinizde yedi kat (gök) yarattık. Biz yaratmaktan gâfil olmadık (onu korumaktayız).

[ 023.017 ] ( EO )

Filhakıka biz, sizin fevkınızda yedi tarıyk yarattık ve halktan gafil olmadık.

[ 023.017 ] ( ES )

Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz değiliz.

[ 023.017 ] ( NQ )

And indeed We have created above you seven heavens (one over the other), and We are never unaware of the creation.

[ 023.018 ] ( KK )

æóÃóäúÒóáúäóÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÈöÞóÏóÑò ÝóÃóÓúßóäøóÇåõ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÅöäøóÇ Úóáóì ÐóåóÇÈò Èöåö áóÞóÇÏöÑõæäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 023.018 ] ( MŞ )

 

[ 023.018 ] ( AY )

Gökten de bir ölçü dairesinde bir yağmur indirdik de, onu yerde iskân ettik (ırmak, göl, kuyu ve menba hâline getirdik). Şüphe yok ki biz, o suyu yok etmeye de kadiriz.

[ 023.018 ] ( EO )

Ve Semadan bir kader ile bir su indirdik de onu yerde iskân eyledik, halbuki biz onu giderivermeğe de şübhesiz kadiriz.

[ 023.018 ] ( ES )

Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.

[ 023.018 ] ( NQ )

And We sent down from the sky water (rain) in (due) measure, and We gave it lodging in the earth, and verily, We are Able to take it away.

[ 023.019 ] ( KK )

ÝóÃóäúÔóÃúäóÇ áóßõãú Èöåö ÌóäøóÇÊò ãöäú äóÎöíáò æóÃóÚúäóÇÈò áóßõãú ÝöíåóÇ ÝóæóÇßöåõ ßóËöíÑóÉñ æóãöäúåóÇ ÊóÃúßõáõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 023.019 ] ( MŞ )

 

[ 023.019 ] ( AY )

İşte bu su sebebiyle size hurmalıklardan, üzümlüklerden bağlar - bahçeler yaptık. İçlerinde sizin için bir çok yemişler var. Onlardan yer ve geçinirsiniz.

[ 023.019 ] ( EO )

Öyle iken durdurduk da onunla sizin için hurmalıklar, üzümlükler kabîlinden bağlar, bağçeler yaptık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler var onlardan yer ve geçiniriz.

[ 023.019 ] ( ES )

Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

[ 023.019 ] ( NQ )

Then We brought forth for you therewith gardens of date-palms and grapes, wherein is much fruit for you, and whereof you eat.

[ 023.020 ] ( KK )

æóÔóÌóÑóÉð ÊóÎúÑõÌõ ãöäú ØõæÑö ÓóíúäóÇÁó ÊóäúÈõÊõ ÈöÇáÏøõåúäö æóÕöÈúÛò áöáúÂßöáöíäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 023.020 ] ( MŞ )

 

[ 023.020 ] ( AY )

(Yine sizin için) Tûr-i Sînâ dağından çıkan bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki, hem yağ bitirir, hem de yiyecek kimselere bir katık.

[ 023.020 ] ( EO )

Ve bir ağaç ki Turı siynadan çıkar, yağ ve yiyenlere bir katıkla biter.

[ 023.020 ] ( ES )

Tûrı Sinâ'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.

[ 023.020 ] ( NQ )

And a tree (olive) that springs forth from Mount Sinai, that grows oil, and (it is a) relish for the eaters.

[ 023.021 ] ( KK )

æóÅöäøó áóßõãú Ýöí ÇáúÃóäúÚóÇãö áóÚöÈúÑóÉð äõÓúÞöíßõãú ãöãøóÇ Ýöí ÈõØõæäöåóÇ æóáóßõãú ÝöíåóÇ ãóäóÇÝöÚõ ßóËöíÑóÉñ æóãöäúåóÇ ÊóÃúßõáõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 023.021 ] ( MŞ )

 

[ 023.021 ] ( AY )

Davarlarda da sizin için muhakkak bir ibret vardır. Karınlarındaki sütten size içiririz. sizin için onlarda daha bir çok faydalar vardır. Hem onların etlerinden de yersiniz.

[ 023.021 ] ( EO )

En'amda da sizin için cidden bir ıbret vardır, karınlarındakinden sizi iska ediyoruz sizin için de onlarda hem bir çok menafi' vardır, hem de onlardan yersiniz.

[ 023.021 ] ( ES )

Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakilerden size içiririz. Onlarda sizin için birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini yersiniz.

[ 023.021 ] ( NQ )

And Verily! In the cattle there is indeed a lesson for you. We give you to drink (milk) of that which is in their bellies. And there are, in them, numerous (other) benefits for you, and of them you eat.

[ 023.022 ] ( KK )

æóÚóáóíúåóÇ æóÚóáóì ÇáúÝõáúßö ÊõÍúãóáõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 023.022 ] ( MŞ )

 

[ 023.022 ] ( AY )

Bir de (karada) hayvanların, (denizde) gemilerin üzerinde taşınırsınız.

[ 023.022 ] ( EO )

Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.

[ 023.022 ] ( ES )

Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.

[ 023.022 ] ( NQ )

And on them, and on ships you are carried.

[ 023.023 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ äõæÍðÇ Åöáóì Þóæúãöåö ÝóÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ ÃóÝóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 023.023 ] ( MŞ )

 

[ 023.023 ] ( AY )

Yemin olsun ki, biz Nuh’u kavmine Peygamber gönderdik de (onlara) şöyle dedi: “ Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin. O’ndan başka bir İlâhınız yoktur. Artık azabından korkmaz mısınız?”

[ 023.023 ] ( EO )

Celâlim hakkı için biz Nuhu kavmine Resul gönderdik de dedi ki: ey benim kavmim: Allaha ıbadet edin, ondan başka bir tanrınız yoktur, binaenaleyh korunmaz mısınız?

[ 023.023 ] ( ES )

And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?"

[ 023.023 ] ( NQ )

And indeed We sent Nuh (Noah) to his people, and he said: "O my people! Worship Allah! You have no other Ilah (God) but Him (Islamic Monotheism). Will you not then be afraid (of Him i.e. of His Punishment because of worshipping others besides Him)?"

[ 023.024 ] ( KK )

ÝóÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäú Þóæúãöåö ãóÇ åóÐóÇ ÅöáÇøó ÈóÔóÑñ ãöËúáõßõãú íõÑöíÏõ Ãóäú íóÊóÝóÖøóáó Úóáóíúßõãú æóáóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ áóÇóäúÒóáó ãóáÇóÆößóÉð ãóÇ ÓóãöÚúäóÇ ÈöåóÐóÇ Ýöí ÂÈóÇÆöäóÇ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 023.024 ] ( MŞ )

 

[ 023.024 ] ( AY )

Bunun üzerine kavminden küfre varanların ileri gelenleri (başları) dedi ki: “ Bu sizin gibi ancak bir insandır, size karşı üstünleşmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, elbette (bize peygamber olarak insan değil) melekler gönderirdi. Biz bunu, (bir insanın peygamber olabileceğini) evvelki atalarımızdan duymadık.

[ 023.024 ] ( EO )

Bunun üzerine kavminden küfreden kodaman güruh şöyle dedi: bu, başka değil, ancak sizin gibi bir beşer, üstünüze geçmek istiyor, eğer Allah dilese idi elbette bir takım Melekler gönderirdi, biz evvelki atalırımız içinde bunu işitmedik.

[ 023.024 ] ( ES )

Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu "Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

[ 023.024 ] ( NQ )

But the chiefs of those who disbelieved among his people said: "He is no more than a human being like you, he seeks to make himself superior to you. Had Allah willed, He surely could have sent down angels; never did we hear such a thing among our fathers of old.

[ 023.025 ] ( KK )

Åöäú åõæó ÅöáÇøó ÑóÌõáñ Èöåö ÌöäøóÉñ ÝóÊóÑóÈøóÕõæÇ Èöåö ÍóÊøóì Íöíäò ﴿ ٢٥ ﴾

[ 023.025 ] ( MŞ )

 

[ 023.025 ] ( AY )

O, ancak kendisinde cinnet bulunan bir adamdır. Bu itibarla bir zamana kadar onu bekleyin (belki akıllanır).”

[ 023.025 ] ( EO )

Her halde o öyle bir adam ki kendisinde bir cinnet var, binaenaleyh gözetin bunu bir zamana kadar.

[ 023.025 ] ( ES )

Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım.

[ 023.025 ] ( NQ )

He is only a man in whom is madness, so wait for him a while.

[ 023.026 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇäúÕõÑúäöí ÈöãóÇ ßóÐøóÈõæäöí ﴿ ٢٦ ﴾

[ 023.026 ] ( MŞ )

 

[ 023.026 ] ( AY )

(Nûh şöyle) dedi: “ Ey Rabbim, onların beni yalanlamalarına karşılık sen bana yardım et.”

[ 023.026 ] ( EO )

Dedi: ya rab! Beni tekzib etmelerine karşı sen bana nusrat ver.

[ 023.026 ] ( ES )

Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!"

[ 023.026 ] ( NQ )

[Nuh (Noah)] said: "O my Lord! Help me because they deny me."

[ 023.027 ] ( KK )

ÝóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúåö Ãóäö ÇÕúäóÚö ÇáúÝõáúßó ÈöÃóÚúíõäöäóÇ æóæóÍúíöäóÇ ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóãúÑõäóÇ æóÝóÇÑó ÇáÊøóäøõæÑõ ÝóÇÓúáõßú ÝöíåóÇ ãöäú ßõáøò ÒóæúÌóíúäö ÇËúäóíúäö æóÃóåúáóßó ÅöáÇøó ãóäú ÓóÈóÞó Úóáóíúåö ÇáúÞóæúáõ ãöäúåõãú æóáÇó ÊõÎóÇØöÈúäöí Ýöí ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ Åöäøóåõãú ãõÛúÑóÞõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 023.027 ] ( MŞ )

 

[ 023.027 ] ( AY )

Biz de ona şöyle vahy ettik: “ Bizim nezaretimiz altında ve emrimizle gemiyi yap. Sonra azap emrimiz gelibde tandırdan su kaynayıp fışkırınca (veya kazan kaynayınca), hemen ona, her canlıdan birer çift erkek ve dişi, bir de üzerine azap vacib olandan başka, aile halkını koy. Zulüm yapanlar hakkında da bana duada bulunma; çünkü onlar boğulmuş olacaklardır.”

[ 023.027 ] ( EO )

Biz de ona şöyle vahyettik: bizim nezaretimiz ve vahyimizle gemiyi yap, sonra emrimiz gelip de tennur feveran edince hemen ona topundan bir iki çift ve aleyhinde söz sebketmiş olandan başka ehlini sok ve o zulm edenler hakkında bana bir hıtabda bulunma, çünkü onlar gark olunacaklardır.

[ 023.027 ] ( ES )

Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!

[ 023.027 ] ( NQ )

So We inspired him (saying): "Construct the ship under Our Eyes and under Our Revelation (guidance). Then, when Our Command comes, and the oven gushes forth water, take on board of each kind two (male and female), and your family, except those thereof against whom the Word has already gone forth. And address Me not in favour of those who have done wrong. Verily, they are to be drowned.

[ 023.028 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ ÇÓúÊóæóíúÊó ÃóäúÊó æóãóäú ãóÚóßó Úóáóì ÇáúÝõáúßö ÝóÞõáö ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÇáøóÐöí äóÌøóÇäóÇ ãöäó ÇáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 023.028 ] ( MŞ )

 

[ 023.028 ] ( AY )

(Ey Nûh), sen beraberindekilerle geminin üzerine çıktığın zaman de ki: “ Hamd, O Allah’a olsun ki, bizi zalim bir kavimden kurtarmıştır.”

[ 023.028 ] ( EO )

Binaenaleyh sen maıyyetindekilerle geminin üzerine çıktığında da de ki: hamd o Allaha ki bizi o zalim kavminden kurtardı.

[ 023.028 ] ( ES )

Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.

[ 023.028 ] ( NQ )

And when you have embarked on the ship, you and whoever is with you, then say: "All the praises and thanks be to Allah, Who has saved us from the people who are Zalimun (i.e. oppressors, wrong-doers, polytheists, those who join others in worship with Allah, etc.).

[ 023.029 ] ( KK )

æóÞõáú ÑóÈøö ÃóäúÒöáúäöí ãõäúÒóáÇð ãõÈóÇÑóßðÇ æóÃóäúÊó ÎóíúÑõ ÇáúãõäúÒöáöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 023.029 ] ( MŞ )

 

[ 023.029 ] ( AY )

Bir de (gemiden inince) şöyle de: “ Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur; sen konuklatanların en hayırlısısın.”

[ 023.029 ] ( EO )

Ve de ki: rabbım! Beni bir mübarek menzile kondur, konuklıyanların en hayırlısı sensin.

[ 023.029 ] ( ES )

Ve de ki: "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın."

[ 023.029 ] ( NQ )

And say: "My Lord! Cause me to land at a blessed landing-place, for You are the Best of those who bring to land."

[ 023.030 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó óáÂíóÇÊò æóÅöäú ßõäøóÇ áóãõÈúÊóáöíäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 023.030 ] ( MŞ )

 

[ 023.030 ] ( AY )

Şüphesiz bunda (Nûh kıssasında) ibret alıncak çok alâmetler var. Şüphesiz biz (bu şekilde insanları) imtihana çekenleriz.

[ 023.030 ] ( EO )

İşte bunda çok âyetler vardır ve hakıkat biz pek imtihancıyızdır.

[ 023.030 ] ( ES )

Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.

[ 023.030 ] ( NQ )

Verily, in this [what We did as regards drowning of the people of Nuh (Noah)], there are indeed Ayat (proofs, evidences, lessons, signs, etc. for men to understand), for sure We are ever putting (men) to the test.

[ 023.031 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóäúÔóÃúäóÇ ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ÞóÑúäðÇ ÂÎóÑöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 023.031 ] ( MŞ )

 

[ 023.031 ] ( AY )

Nuh kavminin helâkinden sonra, arkalarından başka bir kavim yarattık (bu Âd kavmidir).

[ 023.031 ] ( EO )

Sonra arkalarından başka bir karn inşa eyledik.

[ 023.031 ] ( ES )

Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

[ 023.031 ] ( NQ )

Then, after them, We created another generation.

[ 023.032 ] ( KK )

ÝóÃóÑúÓóáúäóÇ Ýöíåöãú ÑóÓõæáÇð ãöäúåõãú Ãóäö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ ÃóÝóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 023.032 ] ( MŞ )

 

[ 023.032 ] ( AY )

Onlara da içlerinden bir peygamber (Hûd’u) gönderdik ki, şöyle desin: “ Allah’a ibâdet edin; sizin ondan başka hiç bir İlâh’ınız yoktur. Artık Allah’ın azabından korkmaz mısınız?”

[ 023.032 ] ( EO )

Onların içinde de kendilerinden bir Resul gönderdik şöyle ki: Allaha ıbadet edin ondan başka bir tanrınız yok, artık korunmaz mısınız?

[ 023.032 ] ( ES )

Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.

[ 023.032 ] ( NQ )

And We sent to them a Messenger from among themselves (saying): "Worship Allah! You have no other Ilah (God) but Him. Will you not then be afraid (of Him i.e. of His Punishment because of worshipping others besides Him)?"

[ 023.033 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ãöäú Þóæúãöåö ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóßóÐøóÈõæÇ ÈöáöÞóÇÁö ÇáúÂÎöÑóÉö æóÃóÊúÑóÝúäóÇåõãú Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ ãóÇ åóÐóÇ ÅöáÇøó ÈóÔóÑñ ãöËúáõßõãú íóÃúßõáõ ãöãøóÇ ÊóÃúßõáõæäó ãöäúåõ æóíóÔúÑóÈõ ãöãøóÇ ÊóÔúÑóÈõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 023.033 ] ( MŞ )

 

[ 023.033 ] ( AY )

Dünya hayatında kendilerine nimet (mal ve evlâd bolluğu) verdiğimiz hâlde, küfredip Âhiretteki hesabla karşılaşmayı yalanlıyan ve o peygamberin kavminden ileri gelen bir topluluk şöyle dedi: “ Bu, ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor (bu bir peygamber olamaz).

[ 023.033 ] ( EO )

Dünya hayatta kendilerine refah verdiğimiz halde küfredip Âhıret likasını tekzib eyliyen kavminden o (mele') kodaman güruh ise şöyle dedi: «bu başka değil, ancak sizin gibi bir beşer, yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.

[ 023.033 ] ( ES )

Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."

[ 023.033 ] ( NQ )

And the chiefs of his people, who disbelieved and denied the Meeting in the Hereafter, and to whom We had given the luxuries and comforts of this life, said: "He is no more than a human being like you, he eats of that which you eat, and drinks of what you drink.

[ 023.034 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÃóØóÚúÊõãú ÈóÔóÑðÇ ãöËúáóßõãú Åöäøóßõãú ÅöÐðÇ áóÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 023.034 ] ( MŞ )

 

[ 023.034 ] ( AY )

Eğer kendiniz gibi bir insana itâat edecek olursanız, o hâlde aldanmış cahiller olursunuz.

[ 023.034 ] ( EO )

ve şayet sizin gibi kat'ıyyen husrandasınızdır.

[ 023.034 ] ( ES )

Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.

[ 023.034 ] ( NQ )

If you were to obey a human being like yourselves, then verily! You indeed would be losers.
 

[ 023.035 ] ( KK )

ÃóíóÚöÏõßõãú Ãóäøóßõãú ÅöÐóÇ ãöÊøõãú æóßõäúÊõãú ÊõÑóÇÈðÇ æóÚöÙóÇãðÇ Ãóäøóßõãú ãõÎúÑóÌõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 023.035 ] ( MŞ )

 

[ 023.035 ] ( AY )

Siz öldüğünüzde, bir toprak ve bir yığın kemik olduğunuz zaman, muhakkak dirileceğinizi mi size va’adediyor?

[ 023.035 ] ( EO )

Siz öldüğünüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğunuz vakıt muhakkak çıkarılacaksınız diye mi va'dediyor?

[ 023.035 ] ( ES )

Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?

[ 023.035 ] ( NQ )

Does he promise you that when you have died and have become dust and bones, you shall come out alive (resurrected)?

[ 023.036 ] ( KK )

åóíúåóÇÊó åóíúåóÇÊó áöãóÇ ÊõæÚóÏõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 023.036 ] ( MŞ )

 

[ 023.036 ] ( AY )

O korkutulduğunuz şey (azap) ne uzak, ne uzak! (olur şey değil).

[ 023.036 ] ( EO )

Heyhât o va'dolunduğunuz şey ne kadar uzak.

[ 023.036 ] ( ES )

Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!

[ 023.036 ] ( NQ )

Far, very far is that which you are promised.
 

[ 023.037 ] ( KK )

Åöäú åöíó ÅöáÇøó ÍóíóÇÊõäóÇ ÇáÏøõäúíóÇ äóãõæÊõ æóäóÍúíóÇ æóãóÇ äóÍúäõ ÈöãóÈúÚõæËöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 023.037 ] ( MŞ )

 

[ 023.037 ] ( AY )

Hayat, ancak bizim bu dünya hayatımızdır. Bazımız ölür, bazımız yaşarız. Fakat biz öldükten sonra diriltilmeyiz.

[ 023.037 ] ( EO )

O, bizim Dünya hayatımızdan başka bir şey değildir, ölürüz ve yaşarız, fakat biz ba's olunmayız.

[ 023.037 ] ( ES )

Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.

[ 023.037 ] ( NQ )

There is nothing but our life of this world! We die and we live! And we are not going to be resurrected!

[ 023.038 ] ( KK )

Åöäú åõæó ÅöáÇøó ÑóÌõáñ ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ æóãóÇ äóÍúäõ áóåõ ÈöãõÄúãöäöíäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 023.038 ] ( MŞ )

 

[ 023.038 ] ( AY )

O (size peygamber olduğunu söyliyen), ancak Allah’a karşı yalan uyduran bir adamdır. Biz ona inanacak değiliz.”

[ 023.038 ] ( EO )

O ancak öyle bir adam ki bir yalanı Allaha iftira etti, biz ona inanacak değiliz.

[ 023.038 ] ( ES )

Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.

[ 023.038 ] ( NQ )

He is only a man who has invented a lie against Allah, but we are not going to believe in him.

[ 023.039 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇäúÕõÑúäöí ÈöãóÇ ßóÐøóÈõæäö ﴿ ٣٩ ﴾

[ 023.039 ] ( MŞ )

 

[ 023.039 ] ( AY )

(İmansızların bu sözlerinden sonra, o peygamber) şöyle dedi: “ Rabbim, beni yalanlamalarına karşı, öcümü al.”

[ 023.039 ] ( EO )

Ya rab! dedi: beni tekzib ettikleri cihetle öcümü al.

[ 023.039 ] ( ES )

O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"

[ 023.039 ] ( NQ )

He said: "O my Lord! Help me because they deny me."

[ 023.040 ] ( KK )

ÞóÇáó ÚóãøóÇ Þóáöíáò áóíõÕúÈöÍõäøó äóÇÏöãöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 023.040 ] ( MŞ )

 

[ 023.040 ] ( AY )

Allah buyurdu ki: “ Az bir zamanda (azabı görünce) pişman olacaklar.”

[ 023.040 ] ( EO )

Buyurdu ki: az bir zamanda nâdim olacaklar.

[ 023.040 ] ( ES )

Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"

[ 023.040 ] ( NQ )

(Allah) said: "In a little while, they are sure to be regretful."

[ 023.041 ] ( KK )

ÝóÃóÎóÐóÊúåõãõ ÇáÕøóíúÍóÉõ ÈöÇáúÍóÞøö ÝóÌóÚóáúäóÇåõãú ÛõËóÇÁð ÝóÈõÚúÏðÇ áöáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 023.041 ] ( MŞ )

 

[ 023.041 ] ( AY )

Derken onları korkunç bir azap gürültüsü, Allah’dan adalet olarak, yakalayıverdi. Böylece onları bir sel süpürüntüsü yaptık. Artık helâk olsun öyle zâlimler!...

[ 023.041 ] ( EO )

Derken onları sayha, bihakkın alıverdi de kendilerini bir seyl süpürüntüsü yapıverdik, artık öyle bir defolmuş oldu ki o kavm, o zalimler!

[ 023.041 ] ( ES )

Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

[ 023.041 ] ( NQ )

So As-Saihah (torment - awful cry, etc.) overtook them with justice, and We made them as rubbish of dead plants. So away with the people who are Zalimun (polytheists, wrong-doers, disbelievers in the Oneness of Allah, disobedient to His Messengers, etc.).

[ 023.042 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóäúÔóÃúäóÇ ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ÞõÑõæäðÇ ÂÎóÑöíäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 023.042 ] ( MŞ )

 

[ 023.042 ] ( AY )

Sonra onların (helâkleri) arkasından başka kavimler yarattık. (Sâlih, Lût ve Şuayb’ın kavimlerini).

[ 023.042 ] ( EO )

Sonra arkalarından başka karnlar inşâ ettik.

[ 023.042 ] ( ES )

Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

[ 023.042 ] ( NQ )

Then, after them, We created other generations.

[ 023.043 ] ( KK )

ãóÇ ÊóÓúÈöÞõ ãöäú ÃõãøóÉò ÃóÌóáóåóÇ æóãóÇ íóÓúÊóÃúÎöÑõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 023.043 ] ( MŞ )

 

[ 023.043 ] ( AY )

Hiç bir ümmet, ecelini, (mukadder helâk zamanını) geçip öne alamaz ve geriletemez.

[ 023.043 ] ( EO )

Hiç bir ümmet, ecelini sebkedemez ve geriletemezler.

[ 023.043 ] ( ES )

Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

[ 023.043 ] ( NQ )

No nation can anticipate their term, nor can they delay it.

[ 023.044 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóÑúÓóáúäóÇ ÑõÓõáóäóÇ ÊóÊúÑóì ßõáøóãóÇ ÌóÇÁó ÃõãøóÉð ÑóÓõæáõåóÇ ßóÐøóÈõæåõ ÝóÃóÊúÈóÚúäóÇ ÈóÚúÖóåõãú ÈóÚúÖðÇ æóÌóÚóáúäóÇåõãú ÃóÍóÇÏöíËó ÝóÈõÚúÏðÇ áöÞóæúãò áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 023.044 ] ( MŞ )

 

[ 023.044 ] ( AY )

Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca helâk ettik ve onları dillere destan yaptık. Artık defolsun imana gelmiyecek bir kavim!...

[ 023.044 ] ( EO )

Sonra ardı ardına Resullerimizi gönderdik, her ümmetle Resulü geldikçe onu tekzib ettiler, biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsâne yaptık, artık defolsun öyle bir kavim ki iymana gelmezler.

[ 023.044 ] ( ES )

Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

[ 023.044 ] ( NQ )

Then We sent Our Messengers in succession, every time there came to a nation their Messenger, they denied him, so We made them follow one another (to destruction), and We made them as Ahadith (the true stories for mankind to learn a lesson from them). So away with a people who believe not.

[ 023.045 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóÑúÓóáúäóÇ ãõæÓóì æóÃóÎóÇåõ åóÇÑõæäó ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÓõáúØóÇäò ãõÈöíäò ﴿ ٤٥ ﴾

[ 023.045 ] ( MŞ )

 

[ 023.045 ] ( AY )

(45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Hârûn’u, mûcizelerimizle ve açık bir hüccetle, Fir'avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (îman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler.

[ 023.045 ] ( EO )

Sonra bir takım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musâyı ve kardeşi Harûnu gönderdik.

[ 023.045 ] ( ES )

Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa'yı ve kardeşi Harun'u gönderdik.

[ 023.045 ] ( NQ )

Then We sent Musa (Moses) and his brother Harun (Aaron), with Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and manifest authority,

[ 023.046 ] ( KK )

Åöáóì ÝöÑúÚóæúäó æóãóáóÆöåö ÝóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ æóßóÇäõæÇ ÞóæúãðÇ ÚóÇáöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 023.046 ] ( MŞ )

 

[ 023.046 ] ( AY )

(45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Hârûn’u, mûcizelerimizle ve açık bir hüccetle, Fir'avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (îman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler.

[ 023.046 ] ( EO )

Fir'avna ve cem'ıyyetine de bunlar kibirlerine yediremediler ve dik başlı bir kavm idiler.

[ 023.046 ] ( ES )

Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.

[ 023.046 ] ( NQ )

To Fir'aun (Pharaoh) and his chiefs, but they behaved insolently and they were people self-exalting (by disobeying their Lord, and exalting themselves over and above the Messenger of Allah).

[ 023.047 ] ( KK )

ÝóÞóÇáõæÇ ÃóäõÄúãöäõ áöÈóÔóÑóíúäö ãöËúáöäóÇ æóÞóæúãõåõãóÇ áóäóÇ ÚóÇÈöÏõæäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 023.047 ] ( MŞ )

 

[ 023.047 ] ( AY )

(Bu itibarla Fir'avun ve kavmi) şöyle dediler: “ Biz, bizim gibi iki insana. (Mûsa ve Hârûn’a) hiç îman eder miyiz! Hele bir de kavimleri bize itâat edip duruyorken?

[ 023.047 ] ( EO )

Onun için biz, dediler, bizim gibi iki beşere iyman mı ederiz? Halbuki onların kavmi bize kulluk ediyor.

[ 023.047 ] ( ES )

Onun için: Biz, dediler, "kavimleri bize kölelik ederken bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?"

[ 023.047 ] ( NQ )

They said: "Shall we believe in two men like ourselves, and their people are obedient to us with humility (and we use them to serve us as we like)."

[ 023.048 ] ( KK )

ÝóßóÐøóÈõæåõãóÇ ÝóßóÇäõæÇ ãöäó Çáúãõåúáóßöíäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 023.048 ] ( MŞ )

 

[ 023.048 ] ( AY )

Böylece onları (Mûsâ ve Hârûn’u) yalanladılar da helâk edilenlerden oldular, (denizde boğuldular).

[ 023.048 ] ( EO )

Bu suretle onları tekzib ettiler de helâk edilenlerden oldular.

[ 023.048 ] ( ES )

Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.

[ 023.048 ] ( NQ )

So they denied them both [Musa (Moses) and Harun (Aaron)] and became of those who were destroyed.

[ 023.049 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÇáúßöÊóÇÈó áóÚóáøóåõãú íóåúÊóÏõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 023.049 ] ( MŞ )

 

[ 023.049 ] ( AY )

Yemin olsun, Mûsa’ya Tevrât’ı verdik ki, kavmi hidâyete ersinler .

[ 023.049 ] ( EO )

Şanım hakkı için berikiler doğru yolu tutabilsinler diye Musâya o kitabı da verdik.

[ 023.049 ] ( ES )

Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.

[ 023.049 ] ( NQ )

And indeed We gave Musa (Moses) the Scripture, that they may be guided.

[ 023.050 ] ( KK )

æóÌóÚóáúäóÇ ÇÈúäó ãóÑúíóãó æóÃõãøóåõ ÂíóÉð æóÂæóíúäóÇåõãóÇ Åöáóì ÑóÈúæóÉò ÐóÇÊö ÞóÑóÇÑò æóãóÚöíäò ﴿ ٥٠ ﴾

[ 023.050 ] ( MŞ )

 

[ 023.050 ] ( AY )

Meryem’in oğlu Îsa’yı da annesiyle (kudretimize delâlet eden) bir alâmet kıldık; (çünkü onu babasız yarattık, annesine bir insan dokunmamıştı). İkisini düz ve suyu bulunan yüksek bir yerde barındırdık.

[ 023.050 ] ( EO )

İbni Meryemi de anasiyle bir âyet kıldık ve ikisini bir oturaklı ve temiz sulu bir tepeye barındırdık.

[ 023.050 ] ( ES )

Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.

[ 023.050 ] ( NQ )

And We made the son of Maryam (Mary) and his mother as a sign, And We gave them refuge on high ground, a place of rest, security and flowing streams.

[ 023.051 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáÑøõÓõáõ ßõáõæÇ ãöäó ÇáØøóíøöÈóÇÊö æóÇÚúãóáõæÇ ÕóÇáöÍðÇ Åöäøöí ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó Úóáöíãñ ﴿ ٥١ ﴾

[ 023.051 ] ( MŞ )

 

[ 023.051 ] ( AY )

(Muhtelif zamanlarda peygamberlere şöyle hitap edildi): “ Ey Rasûller! Helâl şeylerden yeyiniz ve sâlih amel işleyiniz. Çünkü ben ne yaparsanız hep bilirim.

[ 023.051 ] ( EO )

Ey Resuller! Halâl ve hoş şeylerden yiyin ve güzel işler yapın, çünkü ben ne yaparsınız tamamen bilirim.

[ 023.051 ] ( ES )

Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.

[ 023.051 ] ( NQ )

O (you) Messengers! Eat of the Taiyibat [all kinds of Halal (legal) foods which Allah has made legal (meat of slaughtered eatable animals, milk products, fats, vegetables, fruits, etc.], and do righteous deeds. Verily! I am Well-Acquainted with what you do.

[ 023.052 ] ( KK )

æóÅöäøó åóÐöåö ÃõãøóÊõßõãú ÃõãøóÉð æóÇÍöÏóÉð æóÃóäóÇ ÑóÈøõßõãú ÝóÇÊøóÞõæäö ﴿ ٥٢ ﴾

[ 023.052 ] ( MŞ )

 

[ 023.052 ] ( AY )

İşte bu dininiz, esasta bir tek dindir; (islâm dinidir, tevhîd dinidir). Ben de Rabbinizim. Artık benden korkun.

[ 023.052 ] ( EO )

Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve rabbınız da ben, artık hep bana korunun.

[ 023.052 ] ( ES )

Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının. (denildi).

[ 023.052 ] ( NQ )

And verily! This your religion (of Islamic Monotheism) is one religion, and I am your Lord, so keep your duty to Me.

[ 023.053 ] ( KK )

ÝóÊóÞóØøóÚõæÇ ÃóãúÑóåõãú Èóíúäóåõãú ÒõÈõÑðÇ ßõáøõ ÍöÒúÈò ÈöãóÇ áóÏóíúåöãú ÝóÑöÍõæäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 023.053 ] ( MŞ )

 

[ 023.053 ] ( AY )

Nihâyet milletler, dinleri hususunda, aralarında parçalara bölündüler. Her fırka kendi din ve mezhebine güveniyor, hak olduğuna inanıyor.

[ 023.053 ] ( EO )

Derken kumandalarını aralarında kitab kitab parçalaştılar, her hızib kendilerininkine güveniyor.

[ 023.053 ] ( ES )

Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.

[ 023.053 ] ( NQ )

But they (men) have broken their religion among them into sects, each group rejoicing in its belief.

[ 023.054 ] ( KK )

ÝóÐóÑúåõãú Ýöí ÛóãúÑóÊöåöãú ÍóÊøóì Íöíäò ﴿ ٥٤ ﴾

[ 023.054 ] ( MŞ )

 

[ 023.054 ] ( AY )

Şimdi (Ey Resûlüm), o Mekke kâfirlerini bir vakte kadar dalgınlıkları içinde bırak.

[ 023.054 ] ( EO )

Şimdi sen onları bırak dalgınlıkları içinde tâ bir deme kadar.

[ 023.054 ] ( ES )

Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

[ 023.054 ] ( NQ )

So leave them in their error for a time.

[ 023.055 ] ( KK )

ÃóíóÍúÓóÈõæäó ÃóäøóãóÇ äõãöÏøõåõãú Èöåö ãöäú ãóÇáò æóÈóäöíäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 023.055 ] ( MŞ )

 

[ 023.055 ] ( AY )

(55-56) Onlara dünyada verdiğimiz mal ve evlâddan dolayı, biz onların hayırlarına acele ediyoruz, zannında mı bulunuyorlar? Hayır, anlamıyorlar, (dünya hâline aldanıyorlar, Âhiretteki perişanlığı düşünmüyorlar).

[ 023.055 ] ( EO )

Kendilerine imdad ettiğimiz mal ve evlâd ile sanıyorlar mı ki.

[ 023.055 ] ( ES )

Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,

[ 023.055 ] ( NQ )

Do they think that We enlarge them in wealth and children,

[ 023.056 ] ( KK )

äõÓóÇÑöÚõ áóåõãú Ýöí ÇáúÎóíúÑóÇÊö Èóá áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 023.056 ] ( MŞ )

 

[ 023.056 ] ( AY )

(55-56) Onlara dünyada verdiğimiz mal ve evlâddan dolayı, biz onların hayırlarına acele ediyoruz, zannında mı bulunuyorlar? Hayır, anlamıyorlar, (dünya hâline aldanıyorlar, Âhiretteki perişanlığı düşünmüyorlar).

[ 023.056 ] ( EO )

Onların hakıkaten hayırlarına müsareat ediyoruz Hayır, şuurları yok.

[ 023.056 ] ( ES )

Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

[ 023.056 ] ( NQ )

We hasten unto them with good things (in this worldly life so that they will have no share of good things in the Hereafter)? Nay, but they perceive not.

[ 023.057 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó åõãú ãöäú ÎóÔúíóÉö ÑóÈøöåöãú ãõÔúÝöÞõæäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 023.057 ] ( MŞ )

 

[ 023.057 ] ( AY )

Gerçekten Rablerinin azabından korkanlar,

[ 023.057 ] ( EO )

Her halde rablarının haşyetinden titreyenler.

[ 023.057 ] ( ES )

Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,

[ 023.057 ] ( NQ )

Verily! Those who live in awe for fear of their Lord;

[ 023.058 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åõãú ÈöÂíóÇÊö ÑóÈøöåöãú íõÄúãöäõæäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 023.058 ] ( MŞ )

 

[ 023.058 ] ( AY )

Rablerinin âyetlerine îman edenler,

[ 023.058 ] ( EO )

Ve rablarının âyetlerine iyman edenler.

[ 023.058 ] ( ES )

Rablerinin âyetlerine inananlar,

[ 023.058 ] ( NQ )

And those who believe in the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of their Lord,

[ 023.059 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åõãú ÈöÑóÈøöåöãú áÇó íõÔúÑößõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 023.059 ] ( MŞ )

 

[ 023.059 ] ( AY )

Rablerine hiç ortak koşmıyanlar.

[ 023.059 ] ( EO )

Ve rablarına hiç şirk koşmıyanlar.

[ 023.059 ] ( ES )

Rablerine ortak tanımayanlar,

[ 023.059 ] ( NQ )

And those who join not anyone (in worship) as partners with their Lord;

[ 023.060 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó íõÄúÊõæäó ãóÇ ÂÊóæúÇ æóÞõáõæÈõåõãú æóÌöáóÉñ Ãóäøóåõãú Åöáóì ÑóÈøöåöãú ÑóÇÌöÚõæäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 023.060 ] ( MŞ )

 

[ 023.060 ] ( AY )

Rablerinin huzuruna varacaklarından kalpleri korkarak verdiklerini (zekâtlarını) verenler,

[ 023.060 ] ( EO )

Ve rablarının huzuruna varacaklarından yürekleri çarparak vergilerini verenler.

[ 023.060 ] ( ES )

Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yapanlar;

[ 023.060 ] ( NQ )

And those who give that (their charity) which they give (and also do other good deeds) with their hearts full of fear (whether their alms and charities, etc., have been accepted or not), because they are sure to return to their Lord (for reckoning).

[ 023.061 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó íõÓóÇÑöÚõæäó Ýöí ÇáúÎóíúÑóÇÊö æóåõãú áóåóÇ ÓóÇÈöÞõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 023.061 ] ( MŞ )

 

[ 023.061 ] ( AY )

İşte bunlar; hayırlarda sürat yarışı yaparlar ve onlar hayır yapmak için öne geçenlerdir.

[ 023.061 ] ( EO )

İşte bunlar hayırlarda sür'at yarışı yaparlar ve hem onun için ileri giderler.

[ 023.061 ] ( ES )

İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

[ 023.061 ] ( NQ )

It is these who race for the good deeds, and they are foremost in them [e.g. offering the compulsory Salat (prayers) in their (early) stated, fixed times and so on].

[ 023.062 ] ( KK )

æóáÇó äõßóáøöÝõ äóÝúÓðÇ ÅöáÇøó æõÓúÚóåóÇ æóáóÏóíúäóÇ ßöÊóÇÈñ íóäúØöÞõ ÈöÇáúÍóÞøö æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 023.062 ] ( MŞ )

 

[ 023.062 ] ( AY )

Biz, herkese ancak güç ve takatı miktarınca teklif yaparız; (gücünün üstünde olan şeylerle sorumlu tutmayız). Katımızda (her kulun amelinin yazılı bulunduğu) bir kitap vardır; o, doğruyu söyler. Onlar zulme uğratılmazlar.

[ 023.062 ] ( EO )

Maamafih biz kimseye vüs'unden başka teklif etmeyiz, ve nezdimizde bir kitab vardır hakkı söyler, onlar da zulm edilmezler.

[ 023.062 ] ( ES )

Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

[ 023.062 ] ( NQ )

And We tax not any person except according to his capacity, and with Us is a Record which speaks the truth, and they will not be wronged.

[ 023.063 ] ( KK )

Èóáú ÞõáõæÈõåõãú Ýöí ÛóãúÑóÉò ãöäú åóÐóÇ æóáóåõãú ÃóÚúãóÇáñ ãöäú Ïõæäö Ðóáößó åõãú áóåóÇ ÚóÇãöáõæäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 023.063 ] ( MŞ )

 

[ 023.063 ] ( AY )

Fakat kâfirlerin kalpleri bu Kur’ân’dan bir gaflet içindedir. Onların, mü'minlerin amelinden başka bir takım kötü işleri vardır ki, hep onlar için çalışıp dururlar.

[ 023.063 ] ( EO )

Fakat onların kalbleri bundan bir dalgınlık içindedir, hem onların ondan başka bir takım işleri vardır ki hep onlar için çalışırlar.

[ 023.063 ] ( ES )

Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

[ 023.063 ] ( NQ )

Nay, but their hearts are covered (blind) from understanding this (the Qur'an), and they have other (evil) deeds, besides, which they are doing.

[ 023.064 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÃóÎóÐúäóÇ ãõÊúÑóÝöíåöãú ÈöÇáúÚóÐóÇÈö ÅöÐóÇ åõãú íóÌúÃóÑõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 023.064 ] ( MŞ )

 

[ 023.064 ] ( AY )

Nihâyet onların (zevke düşkün) elebaşlarını azap ile yakaladığımız zaman, çığlık kopararak yardım istiyeceklerdir.

[ 023.064 ] ( EO )

Nihayet refahlı olanlarını azâba çekiverdiğimiz zaman hemen feryada başlıyacaklardır.

[ 023.064 ] ( ES )

Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

[ 023.064 ] ( NQ )

Until, when We grasp those of them who lead a luxurious life with punishment, behold! They make humble invocation with a loud voice.

[ 023.065 ] ( KK )

áÇó ÊóÌúÃóÑõæÇ Çáúíóæúãó Åöäøóßõãú ãöäøóÇ áÇó ÊõäúÕóÑõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 023.065 ] ( MŞ )

 

[ 023.065 ] ( AY )

(Onlara şöyle denir): Bugün boşuna feryad etmeyin; çünkü siz, bizden kurtarılamazsınız.

[ 023.065 ] ( EO )

Feryad etmeyin bu gün, çünkü siz bizden kurtarılamazsınız.

[ 023.065 ] ( ES )

Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.

[ 023.065 ] ( NQ )

Invoke not loudly this day! Certainly, you shall not be helped by Us.

[ 023.066 ] ( KK )

ÞóÏú ßóÇäóÊú ÂíóÇÊöí ÊõÊúáóì Úóáóíúßõãú ÝóßõäúÊõãú Úóáóì ÃóÚúÞóÇÈößõãú ÊóäúßöÕõæäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 023.066 ] ( MŞ )

 

[ 023.066 ] ( AY )

Size, âyetlerim okunuyordu da, gerisin geri dönüyordunuz (onları kabulden yüz çeviriyordunuz).

[ 023.066 ] ( EO )

Karşınızda âyetlerim okunuyordu da siz ardınıza dönüyordunuz.

[ 023.066 ] ( ES )

Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.

[ 023.066 ] ( NQ )

Indeed My Verses used to be recited to you, but you used to turn back on your heels (denying them, and with hatred to listen to them).

[ 023.067 ] ( KK )

ãõÓúÊóßúÈöÑöíäó Èöåö ÓóÇãöÑðÇ ÊóåúÌõÑõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 023.067 ] ( MŞ )

 

[ 023.067 ] ( AY )

Kur’ân’a baş kaldırıb geceleyin toplantılar yaparak hezeyanlar savuruyordunuz.

[ 023.067 ] ( EO )

Ona kafa tutarak, müsamere yaparak hezeyanlar ediyordunuz.

[ 023.067 ] ( ES )

Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.

[ 023.067 ] ( NQ )

In pride (they Quraish pagans and polytheists of Makkah used to feel proud that they are the dwellers of Makkah sanctuaryHaram), talking evil about it (the Qur'an) by night.

[ 023.068 ] ( KK )

ÃóÝóáóãú íóÏøóÈøóÑõæÇ ÇáúÞóæúáó Ãóãú ÌóÇÁóåõãú ãóÇ áóãú íóÃúÊö ÂÈóÇÁóåõãõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 023.068 ] ( MŞ )

 

[ 023.068 ] ( AY )

Hak olduğunu anlamak için Kur’ân hakkında hiç düşünmediler mi? (İcazkâr lâfzına ve hikmetli manasına bakıb Allah katından olduğunu anlamadılar mı?). Yoksa onlara, evvelki atalarına gelmemiş olan bir peygamber mi geldi (de onu inkâr ediyorlar)?

[ 023.068 ] ( EO )

Ya hâlâ o kelâmı tedebbür etmezler mi? Yoksa onlara evvelki atalarına gelmemiş bir şey mi geldi?

[ 023.068 ] ( ES )

Onlar bu sözü (Kur'ân'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

[ 023.068 ] ( NQ )

Have they not pondered over the Word (of Allah, i.e. what is sent down to the Prophet ), or has there come to them what had not come to their fathers of old?

[ 023.069 ] ( KK )

Ãóãú áóãú íóÚúÑöÝõæÇ ÑóÓõæáóåõãú Ýóåõãú áóåõ ãõäúßöÑõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 023.069 ] ( MŞ )

 

[ 023.069 ] ( AY )

Yoksa, peygamberlerini doğruluk, emânet ve güzel ahlâkla) tanımadılar da, onun için mi inkâr ediyorlar?

[ 023.069 ] ( EO )

Yoksa Peygamberlerini tanımadılar mı da onun için inkâr ediyorlar?

[ 023.069 ] ( ES )

Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

[ 023.069 ] ( NQ )

Or is it that they did not recognize their Messenger (Muhammad ) so they deny him?

[ 023.070 ] ( KK )

Ãóãú íóÞõæáõæäó Èöåö ÌöäøóÉñ Èóáú ÌóÇÁóåõãú ÈöÇáúÍóÞøö æóÃóßúËóÑõåõãú áöáúÍóÞøö ßóÇÑöåõæäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 023.070 ] ( MŞ )

 

[ 023.070 ] ( AY )

Yoksa, peygamberde bir cinnet var mı diyorlar? Hayır o peygamber, onlara hakkı (Kur’ân’ı ve İslâm dinini) getirdi. Fakat onların çoğu hakkı sevmiyorlar, (inkâr ediyorlar).

[ 023.070 ] ( EO )

Yoksa onda bir Cinnet var, mı diyorlar? Hayır, o onlara hakk ile geldi fakat ekserisi hakkı hoşlanmıyorlar.

[ 023.070 ] ( ES )

Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.

[ 023.070 ] ( NQ )

Or say they: "There is madness in him?" Nay, but he brought them the truth [i.e. "(A) Tauhid: Worshipping Allah Alone in all aspects (B) The Qur'an (C) The religion of Islam,"] but most of them (the disbelievers) are averse to the truth.

[ 023.071 ] ( KK )

æóáóæö ÇÊøóÈóÚó ÇáúÍóÞøõ ÃóåúæóÇÁóåõãú áóÝóÓóÏóÊö ÇáÓøóãóÇæóÇÊõ æóÇáúÃóÑúÖõ æóãóäú Ýöíåöäøó Èóáú ÃóÊóíúäóÇåõãú ÈöÐößúÑöåöãú Ýóåõãú Úóäú ÐößúÑöåöãú ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 023.071 ] ( MŞ )

 

[ 023.071 ] ( AY )

Eğer Allah, onların keyflerine tabi olsaydı, göklerle yer ve bunlarda bulunan kimseler muhakkak fesada uğrardı (âlem bozulurdu). Hayır, biz onlara, izzet ve şerefleri olan Kur’ân’larını getirdik de onlar, şereflerinden yüz çeviriyorlar.

[ 023.071 ] ( EO )

Eğer hak onların keyflerine tâbi' olsa idi Semavât ve Arz ve bunlardaki kimseler kat'ıyyen fâsid olurdu, hayır, biz onlara unutulmaz ders olacak zikirlerini getirdik de onlar zikirlerinden ı'raz ediyorlar.

[ 023.071 ] ( ES )

Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.

[ 023.071 ] ( NQ )

And if the truth had been in accordance with their desires, verily, the heavens and the earth, and whosoever is therein would have been corrupted! Nay, We have brought them their reminder, but they turn away from their reminder.

[ 023.072 ] ( KK )

Ãóãú ÊóÓúÃóáõåõãú ÎóÑúÌðÇ ÝóÎóÑóÇÌõ ÑóÈøößó ÎóíúÑñ æóåõæó ÎóíúÑõ ÇáÑøóÇÒöÞöíäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 023.072 ] ( MŞ )

 

[ 023.072 ] ( AY )

Yoksa, sen onlardan (getirdiğin şeye mukabil) bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin (cennetteki) mükâfatı ise daha hayırlıdır. Hem Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

[ 023.072 ] ( EO )

Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbının harâcı daha hayırlıdır, hem o, rezzakların en hayırlısıdır.

[ 023.072 ] ( ES )

(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

[ 023.072 ] ( NQ )

Or is it that you (O Muhammad ) ask them for some wages? But the recompense of your Lord is better, and He is the Best of those who give sustenance.

[ 023.073 ] ( KK )

æóÅöäøóßó áóÊóÏúÚõæåõãú Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٧٣ ﴾

[ 023.073 ] ( MŞ )

 

[ 023.073 ] ( AY )

Şüphesiz sen, onları, İslâm dinine çağırıyorsun.

[ 023.073 ] ( EO )

Doğrusu sen onları dosdoğru bir caddeye çağırıyorsun.

[ 023.073 ] ( ES )

Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

[ 023.073 ] ( NQ )

And certainly, you (O Muhammad ) call them to a Straight Path (true religion Islamic Monotheism).

[ 023.074 ] ( KK )

æóÅöäøó ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö Úóäö ÇáÕøöÑóÇØö áóäóÇßöÈõæäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 023.074 ] ( MŞ )

 

[ 023.074 ] ( AY )

Fakat Âhirete inanmıyanlar, bu doğru yoldan sapmaktadırlar.

[ 023.074 ] ( EO )

Fakat Âhırete inanmıyanlar caddeden sapmaktadırlar.

[ 023.074 ] ( ES )

Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

[ 023.074 ] ( NQ )

And verily, those who believe not in the Hereafter are indeed deviating far astray from the Path (true religion Islamic Monotheism).

[ 023.075 ] ( KK )

æóáóæú ÑóÍöãúäóÇåõãú æóßóÔóÝúäóÇ ãóÇ Èöåöãú ãöäú ÖõÑøò áóáóÌøõæÇ Ýöí ØõÛúíóÇäöåöãú íóÚúãóåõæäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 023.075 ] ( MŞ )

 

[ 023.075 ] ( AY )

Eğer biz, onlara (Mekke halkına) merhamet edip sıkıntılarını (uğradıkları kıtlığı) açıversek, mutlaka körükörüne giderek, yine azgınlıklarında inad edip dururlardı.

[ 023.075 ] ( EO )

Eğer biz onlara acıyıb da baskılarını açıversek mutlaka tuğyanlarında ınad eder hiç bir şey görmezler.

[ 023.075 ] ( ES )

Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.

[ 023.075 ] ( NQ )

And though We had mercy on them and removed the distress which is on them, still they would obstinately persist in their transgression, wandering blindly.

[ 023.076 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÎóÐúäóÇåõãú ÈöÇáúÚóÐóÇÈö ÝóãóÇ ÇÓúÊóßóÇäõæÇ áöÑóÈøöåöãú æóãóÇ íóÊóÖóÑøóÚõæäó ﴿ ٧٦ ﴾

[ 023.076 ] ( MŞ )

 

[ 023.076 ] ( AY )

Şüphesiz biz onları azaba (açlık ve kıtlığa) tuttuk da, yine Rablerine karşı boyun eğmediler. Onlar yalvarmıyorlar, (imana gelmiyorlar).

[ 023.076 ] ( EO )

Filhakika biz, onları azâba tuttuk da yine rablarına karşı uslanmadılar ve yalvarmıyorlar.

[ 023.076 ] ( ES )

Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru' ve niyazda da bulunmadılar.

[ 023.076 ] ( NQ )

And indeed We seized them with punishment, but they humbled not themselves to their Lord, nor did they invoke (Allah) with submission to Him.

[ 023.077 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÝóÊóÍúäóÇ Úóáóíúåöãú ÈóÇÈðÇ ÐóÇ ÚóÐóÇÈò ÔóÏöíÏò ÅöÐóÇ åõãú Ýöíåö ãõÈúáöÓõæäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 023.077 ] ( MŞ )

 

[ 023.077 ] ( AY )

Nihâyet üzerlerine çok şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman da, onun içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.

[ 023.077 ] ( EO )

Nihayet üzerlerine şedid azâblı bir kapı açtığımız vakıt da onun içinde ye'se düşüvereceklerdir.

[ 023.077 ] ( ES )

Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

[ 023.077 ] ( NQ )

Until, when We open for them the gate of severe punishment, then lo! They will be plunged into destruction with deep regrets, sorrows and in despair.

[ 023.078 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÔóÃó áóßõãõ ÇáÓøóãúÚó æóÇáúÃóÈúÕóÇÑó æóÇáúÃóÝúÆöÏóÉó ÞóáöíáÇð ãóÇ ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 023.078 ] ( MŞ )

 

[ 023.078 ] ( AY )

Hâlbuki size, o kulakları, o gözleri, o kalpleri yaratıb veren O’dur. Siz pek az şükrediyorsunuz.

[ 023.078 ] ( EO )

Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri, o Gönülleri inşa eden o siz, pek az şükrediyorsunuz.

[ 023.078 ] ( ES )

Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!

[ 023.078 ] ( NQ )

It is He, Who has created for you (the sense of) hearing (ears), sight (eyes), and hearts (understanding). Little thanks you give.

[ 023.079 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÐóÑóÃóßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÅöáóíúåö ÊõÍúÔóÑõæäó ﴿ ٧٩ ﴾

[ 023.079 ] ( MŞ )

 

[ 023.079 ] ( AY )

Sizi yer yüzünde yaratan O’dur. Kıyâmet gününde hep O’na dönüp toplanacaksınız.

[ 023.079 ] ( EO )

Ve sizi Arzda yaratıp yayan o, hep ona haşrolunacaksınız.

[ 023.079 ] ( ES )

Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O'dur. Sırf O'nun huzuruna toplanacaksınız.

[ 023.079 ] ( NQ )

And it is He Who has created you on the earth, and to Him you shall be gathered back.

[ 023.080 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí íõÍúíö æóíõãöíÊõ æóáóåõ ÇÎúÊöáÇóÝõ Çááøóíúáö æóÇáäøóåóÇÑö ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 023.080 ] ( MŞ )

 

[ 023.080 ] ( AY )

Öldükten sonra dirilten O, dünyada öldüren O. Gece ile gündüzün birbiri ardınca değişmesi (karanlık ve aydınlık farkları) hep O’na aittir. (Bunlarda başkasının tasarrufu olamaz). Artık akıllanmıyacak mısınız?

[ 023.080 ] ( EO )

Ve o öldüren ve dirilten o, gece ve gündüzün ıhtilâfı da hep onun için, artık akıllanmıyacak mısınız.

[ 023.080 ] ( ES )

Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

[ 023.080 ] ( NQ )

And it is He Who gives life and causes death, and His is the alternation of night and day. Will you not then understand?

[ 023.081 ] ( KK )

Èóáú ÞóÇáõæÇ ãöËúáó ãóÇ ÞóÇáó ÇáúÃóæøóáõæäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 023.081 ] ( MŞ )

 

[ 023.081 ] ( AY )

Hayır, o Mekke kâfirleri, evvelkilerin dediği gibi dediler.

[ 023.081 ] ( EO )

Hayır, evvelkilerin dedikleri gibi dediler.

[ 023.081 ] ( ES )

Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

[ 023.081 ] ( NQ )

Nay, but they say the like of what the men of old said.

[ 023.082 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÆöÐóÇ ãöÊúäóÇ æóßõäøóÇ ÊõÑóÇÈðÇ æóÚöÙóÇãðÇ ÃóÆöäøóÇ áóãóÈúÚõæËõæäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 023.082 ] ( MŞ )

 

[ 023.082 ] ( AY )

Şöyle demişlerdi: “ Biz ölüb de bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, cidden biz mi diriltilmiş olacağız?

[ 023.082 ] ( EO )

«öldüğünüz ve bir türab, bir yığın kemik olduğumuz vakıt mı, cidden biz mi mutlak ba'solunacağız?

[ 023.082 ] ( ES )

Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?"

[ 023.082 ] ( NQ )

They said: "When we are dead and have become dust and bones, shall we be resurrected indeed?

[ 023.083 ] ( KK )

áóÞóÏú æõÚöÏúäóÇ äóÍúäõ æóÂÈóÇÄõäóÇ åóÐóÇ ãöäú ÞóÈúáõ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÃóÓóÇØöíÑõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 023.083 ] ( MŞ )

 

[ 023.083 ] ( AY )

Yemin ederiz ki, bize de atalarımıza da bu dirilme işi bundan önce vaad olundu. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değil.”

[ 023.083 ] ( EO )

Yemîn ederiz ki bize de, atalarımıza da bu, bundan evvel va'dolundu, bu eskilerin masallarından başka bir şey değil» dediler.

[ 023.083 ] ( ES )

Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!

[ 023.083 ] ( NQ )

Verily, this we have been promised, we and our fathers before (us)! This is only the tales of the ancients!

[ 023.084 ] ( KK )

Þõáú áöãóäö ÇáúÃóÑúÖõ æóãóäú ÝöíåóÇ Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 023.084 ] ( MŞ )

 

[ 023.084 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Mekke kâfirlerine) de ki: “ Kimin o arz ve ondaki bütün varlıklar, biliyor musunuz?”

[ 023.084 ] ( EO )

Kimin o Arz ve ondaki kimseler, eğer biliyorsanız? De.

[ 023.084 ] ( ES )

(Resulüm!) de ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"

[ 023.084 ] ( NQ )

Say: "Whose is the earth and whosoever is therein? If you know!"

[ 023.085 ] ( KK )

ÓóíóÞõæáõæäó áöáøóåö Þõáú ÃóÝóáÇó ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 023.085 ] ( MŞ )

 

[ 023.085 ] ( AY )

Onlar diyecekler ki: “ Allah’ındır.“ Sen, de ki: “ O hâlde düşünüp Allah’ın kudretini anlamaz mısınız?”

[ 023.085 ] ( EO )

Allahın diyecekler, o halde düşünmez misiniz? De.

[ 023.085 ] ( ES )

Allah'a aittir diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?" de.

[ 023.085 ] ( NQ )

They will say: "It is Allah's!" Say: "Will you not then remember?"

[ 023.086 ] ( KK )

Þõáú ãóäú ÑóÈøõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö ÇáÓøóÈúÚö æóÑóÈøõ ÇáúÚóÑúÔö ÇáúÚóÙöíãö ﴿ ٨٦ ﴾

[ 023.086 ] ( MŞ )

 

[ 023.086 ] ( AY )

Yine de ki: “ O yedi göğün Rabbi kim? O çok büyük arşın Rabbi kim?”

[ 023.086 ] ( EO )

Kim o yedi Semânın rabbı ve o azametli Arşın rabbı? De.

[ 023.086 ] ( ES )

Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.

[ 023.086 ] ( NQ )

Say: "Who is (the) Lord of the seven heavens, and (the) Lord of the Great Throne?"

[ 023.087 ] ( KK )

ÓóíóÞõæáõæäó áöáøóåö Þõáú ÃóÝóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 023.087 ] ( MŞ )

 

[ 023.087 ] ( AY )

“Allah’ındır” diyecekler, De ki: “ O hâlde Allah’dan korkmaz mısınız?” (Allah’dan başkasına nasıl tapınırsınız?)

[ 023.087 ] ( EO )

Allahın diyecekler, o halde korkmaz mısınız? De.

[ 023.087 ] ( ES )

(Onlar da) Allah'ındır. diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?" de.

[ 023.087 ] ( NQ )

They will say: "Allah." Say: "Will you not then fear Allah (believe in His Oneness, obey Him, believe in the Resurrection and Recompense for each and every good or bad deed)."

[ 023.088 ] ( KK )

Þõáú ãóäú ÈöíóÏöåö ãóáóßõæÊõ ßõáøö ÔóíúÁò æóåõæó íõÌöíÑõ æóáÇó íõÌóÇÑõ Úóáóíúåö Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 023.088 ] ( MŞ )

 

[ 023.088 ] ( AY )

De ki: “ Her şeyin mülkiyet ve hazineleri elinde olan kimdir ki, daima O koruyub hükmediyor, kendisi asla korunmaya muhtaç olmuyor? Eğer biliyorsanız, cevab verin.”

[ 023.088 ] ( EO )

Kim o her şeyin melekûtü yedinde ve o kayırır da ona karşı kayırılmaz olan eğer ılminiz varsa? de.

[ 023.088 ] ( ES )

Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? diye sor.

[ 023.088 ] ( NQ )

Say "In Whose Hand is the sovereignty of everything (i.e. treasures of each and everything)? And He protects (all), while against Whom there is no protector, (i.e. if Allah saves anyone none can punish or harm him, and if Allah punishes or harms anyone none can save him), if you know." [Tafsir Al-Qurtubi, Vol. 12, Page 145]

[ 023.089 ] ( KK )

ÓóíóÞõæáõæäó áöáøóåö Þõáú ÝóÃóäøóÇ ÊõÓúÍóÑõæäó ﴿ ٨٩ ﴾

[ 023.089 ] ( MŞ )

 

[ 023.089 ] ( AY )

Yine “Allah’ındır” diyecekler. Onlara de ki: “ O hâlde nereden aldatılıyorsunuz (da hakkı inkâr, ediyorsunuz)?”

[ 023.089 ] ( EO )

Allahın diyecekler, o halde nereden büyüleniyorsunuz? De.

[ 023.089 ] ( ES )

(Bunlar da) Allah'ındır. diyecekler. "Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?" de.

[ 023.089 ] ( NQ )

They will say: "(All that belongs) to Allah." Say: "How then are you deceived and turn away from the truth?"

[ 023.090 ] ( KK )

Èóáú ÃóÊóíúäóÇåõãú ÈöÇáúÍóÞøö æóÅöäøóåõãú áóßóÇÐöÈõæäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 023.090 ] ( MŞ )

 

[ 023.090 ] ( AY )

Şüphesiz biz, onlara, hakkı (tevhîdi) getirdik. Şüphesiz onlar, (Allah çocuk edindi, melekler kızlarıdır sözlerinde) yalancıdırlar.

[ 023.090 ] ( EO )

Doğrusu biz onlara hakkı getirdik ve şüphesiz onlar yalancılar.

[ 023.090 ] ( ES )

Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.

[ 023.090 ] ( NQ )

Nay, but We have brought them the truth (Islamic Monotheism), and verily, they (disbelievers) are liars.

[ 023.091 ] ( KK )

ãóÇ ÇÊøóÎóÐó Çááøóåõ ãöäú æóáóÏò æóãóÇ ßóÇäó ãóÚóåõ ãöäú Åöáóåò ÅöÐðÇ áóÐóåóÈó ßõáøõ Åöáóåò ÈöãóÇ ÎóáóÞó æóáóÚóáÇó ÈóÚúÖõåõãú Úóáóì ÈóÚúÖò ÓõÈúÍóÇäó Çááøóåö ÚóãøóÇ íóÕöÝõæäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 023.091 ] ( MŞ )

 

[ 023.091 ] ( AY )

Allah, hiç evlâd edinmemiştir, beraberinde bir ilâh da yoktur. Eğer müşriklerin dediği gibi, Allah’la beraber bir takım ilâhlar olsaydı, o takdirde her ilâh kendi yarattığını götürür, tek başlarına kalarak aralarında ayrılıklar baş gösterir ve bir kısmı diğerlerine üstün gelirdi. (Bu çekişme ve savaşlar olmadığına göre Allah’ın eşi ve ortağı yoktur.) Allah, onların isnad ettiği şirk vasıflarından (ve bütün noksanlıklardan) münezzehtir.

[ 023.091 ] ( EO )

Allah, hiç veled ittihaz etmedi, beraberinde bir tanrı da yok O surette her tanrı kendi yarattığı ile giderdi ve elbette biri diğerine kibrederdi, o isnad ettikleri vasıflardan sübhan o Allah.

[ 023.091 ] ( ES )

Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diğerine galip gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.

[ 023.091 ] ( NQ )

No son (or offspring or children) did Allah beget, nor is there any ilah (god) along with Him; (if there had been many gods), behold, each god would have taken away what he had created, and some would have tried to overcome others! Glorified be Allah above all that they attribute to Him!

[ 023.092 ] ( KK )

ÚóÇáöãö ÇáúÛóíúÈö æóÇáÔøóåóÇÏóÉö ÝóÊóÚóÇáóì ÚóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 023.092 ] ( MŞ )

 

[ 023.092 ] ( AY )

Allah, gaybın ve hazırın âlimidir; O, müşriklerin koştukları şirklerden çok yücedir.

[ 023.092 ] ( EO )

O gaybü şehadetin âlimi, binaenaleyh onların koştukları çok yüksek.

[ 023.092 ] ( ES )

Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

[ 023.092 ] ( NQ )

All-Knower of the unseen and the seen! Exalted be He over all that they associate as partners to Him!

[ 023.093 ] ( KK )

Þõáú ÑóÈøö ÅöãøóÇ ÊõÑöíóäøöí ãóÇ íõæÚóÏõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 023.093 ] ( MŞ )

 

[ 023.093 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) de ki: “ Rabbim! Eğer onlara edilen azap va’dîni muhakkak bana göstereceksen,

[ 023.093 ] ( EO )

De ki: rabbım! eğer onlara edilen vaîdi bana behemehal göstereceksen.

[ 023.093 ] ( ES )

(Resulüm!) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka göstereceksen,

[ 023.093 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): " My Lord! If You would show me that with which they are threatened (torment),

[ 023.094 ] ( KK )

ÑóÈøö ÝóáÇó ÊóÌúÚóáúäöí Ýöí ÇáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 023.094 ] ( MŞ )

 

[ 023.094 ] ( AY )

Beni o zâlimler topluluğu arasında bulundurma, Rabbim!”

[ 023.094 ] ( EO )

Beni o zalimler güruhunda bulundurma rabbım!

[ 023.094 ] ( ES )

Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma, Rabbim!

[ 023.094 ] ( NQ )

My Lord! Then (save me from Your Punishment), and put me not amongst the people who are the Zalimun (polytheists and wrong-doing).

[ 023.095 ] ( KK )

æóÅöäøóÇ Úóáóì Ãóäú äõÑöíóßó ãóÇ äóÚöÏõåõãú áóÞóÇÏöÑõæäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 023.095 ] ( MŞ )

 

[ 023.095 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), onlara vaad ettiğimiz azabı sana göstermeğe elbette kadiriz.

[ 023.095 ] ( EO )

Şübhesiz ki siz, onlara yaptığımız vaîdi sana göstermeğe elbette kadiriz.

[ 023.095 ] ( ES )

Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.

[ 023.095 ] ( NQ )

And indeed We are Able to show you (O Muhammad ) that with which We have threatened them.

[ 023.096 ] ( KK )

ÇöÏúÝóÚú ÈöÇáøóÊöí åöíó ÃóÍúÓóäõ ÇáÓøóíøöÆóÉó äóÍúäõ ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ íóÕöÝõæäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 023.096 ] ( MŞ )

 

[ 023.096 ] ( AY )

Sen, kötülüğü en güzel hasletle (sabır ve iyilikle) bertaraf et. Biz onların ne yalan ve küfür uydurduklarını daha iyi biliriz.

[ 023.096 ] ( EO )

Sen o kötülüğü en güzel olan hasletle def'et, biz, onların ne halt edeceklerini daha iyi biliriz.

[ 023.096 ] ( ES )

Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

[ 023.096 ] ( NQ )

Repel evil with that which is better. We are Best-Acquainted with the things they utter.

[ 023.097 ] ( KK )

æóÞõáú ÑóÈøö ÃóÚõæÐõ Èößó ãöäú åóãóÒóÇÊö ÇáÔøóíóÇØöíäö ﴿ ٩٧ ﴾

[ 023.097 ] ( MŞ )

 

[ 023.097 ] ( AY )

De ki: “Rabbim, Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.

[ 023.097 ] ( EO )

Ve de ki: sana sığınırım rabbım! O Şeytanların dürtüşmelerinden.

[ 023.097 ] ( ES )

Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!

[ 023.097 ] ( NQ )

And say: "My Lord! I seek refuge with You from the whisperings (suggestions) of the Shayatin (devils).

[ 023.098 ] ( KK )

æóÃóÚõæÐõ Èößó ÑóÈøö Ãóäú íóÍúÖõÑõæäö ﴿ ٩٨ ﴾

[ 023.098 ] ( MŞ )

 

[ 023.098 ] ( AY )

Rabbim, onların huzurumda bulunmalarından sana sığınırım.”

[ 023.098 ] ( EO )

Ve sana sığınırım rabbım! huzuruma gelmelerinden.

[ 023.098 ] ( ES )

Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.

[ 023.098 ] ( NQ )

And I seek refuge with You, My Lord! lest they may attend (or come near) me.

[ 023.099 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóÍóÏóåõãõ ÇáúãóæúÊõ ÞóÇáó ÑóÈøö ÇÑúÌöÚõæäö ﴿ ٩٩ ﴾

[ 023.099 ] ( MŞ )

 

[ 023.099 ] ( AY )

Nihâyet o müşriklerin her birine ölüm geldiği vakit şöyle diyecekler: “Rabbim, beni dünyaya geri çevir.

[ 023.099 ] ( EO )

Nihayet Her birine ölüm geldiği vakıt diyecek ki: rabbım! döndür, döndür beni döndür.

[ 023.099 ] ( ES )

Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, "Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder,"

[ 023.099 ] ( NQ )

Until, when death comes to one of them (those who join partners with Allah), he says: "My Lord! Send me back,

[ 023.100 ] ( KK )

áóÚóáøöí ÃóÚúãóáõ ÕóÇáöÍðÇ ÝöíãóÇ ÊóÑóßúÊõ ßóáÇøó ÅöäøóåóÇ ßóáöãóÉñ åõæó ÞóÇÆöáõåóÇ æóãöäú æóÑóÇÆöåöãú ÈóÑúÒóÎñ Åöáóì íóæúãö íõÈúÚóËõæäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 023.100 ] ( MŞ )

 

[ 023.100 ] ( AY )

Tâ ki, ben terk ettiğim îmanı yerine getirib Sâlih bir amelde bulunayım.” Hayır (artık dünyaya dönülmez), müşriklerden her birinin söylediği bu sözler, söyleyene ait faydasız bir lâfdır. Önlerinde ise bir mezar vardır; diriltilecekleri güne kadar oradadırlar.

[ 023.100 ] ( EO )

Belki ben o baktığımda salih bir amel işlerim, hayır hayır! O bir kelimedir ki onu o söyler, ötelerinden ise bir berzah vardır, tâ ba's olunacakları güne kadar.

[ 023.100 ] ( ES )

Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım. Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.

[ 023.100 ] ( NQ )

So that I may do good in that which I have left behind! No! It is but a word that he speaks, and behind them is Barzakh(a barrier) until the Day when they will be resurrected.

[ 023.101 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ äõÝöÎó Ýöí ÇáÕøõæÑö ÝóáÇó ÃóäúÓóÇÈó Èóíúäóåõãú íóæúãóÆöÐò æóáÇó íóÊóÓóÇÁóáõæäó ﴿ ١٠١ ﴾

[ 023.101 ] ( MŞ )

 

[ 023.101 ] ( AY )

O vakit, Sûr’a üfürüldü mü, artık aralarında bugün ne neseb yardımlaşması vardır, ne de birbirinin halinden sorabilirler.

[ 023.101 ] ( EO )

O vakıt Sûr üfürüldü mü artık beyinlerinde o gün ne ensab vardır ne de soruşurlar.

[ 023.101 ] ( ES )

Sûr'a üflendiği zaman aralarında artık ne soysop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.

[ 023.101 ] ( NQ )

Then, when the Trumpet is blown, there will be no kinship among them that Day, nor will they ask of one another.

[ 023.102 ] ( KK )

Ýóãóäú ËóÞõáóÊú ãóæóÇÒöíäõåõ ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÝúáöÍõæäó ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 023.102 ] ( MŞ )

 

[ 023.102 ] ( AY )

O zaman (kıyâmette) kimin hasenat tartıları ağır gelirse, işte onlar zafere kavuşacaklardır.

[ 023.102 ] ( EO )

O zaman her kimin tartıları ağır gelirse işte onlar o felâh bulanlardır.

[ 023.102 ] ( ES )

Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

[ 023.102 ] ( NQ )

Then, those whose scales (of good deeds) are heavy, - these, they are the successful.

[ 023.103 ] ( KK )

æóãóäú ÎóÝøóÊú ãóæóÇÒöíäõåõ ÝóÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÎóÓöÑõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú Ýöí Ìóåóäøóãó ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 023.103 ] ( MŞ )

 

[ 023.103 ] ( AY )

Kimin de tartıları hafif gelirse, işte kendilerini hüsrana düşürenler bunlardır; cehennemde de ebedî olarak kalacaklar.

[ 023.103 ] ( EO )

Her kimin de tarıları yeğni gelirse işte onlar kendilerine yazık edenler, Cehennemde kalanlardır.

[ 023.103 ] ( ES )

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.

[ 023.103 ] ( NQ )

And those whose scales (of good deeds) are light, they are those who lose their ownselves, in Hell will they abide.

[ 023.104 ] ( KK )

ÊóáúÝóÍõ æõÌõæåóåõãõ ÇáäøóÇÑõ æóåõãú ÝöíåóÇ ßóÇáöÍõæäó ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 023.104 ] ( MŞ )

 

[ 023.104 ] ( AY )

Ateş yüzlerine çarpar. O hâlde ki, orada dişleri sırıtır durur.

[ 023.104 ] ( EO )

Ateş yüzlerini yalar, o halde ki içinde dişleri sırıtır.

[ 023.104 ] ( ES )

Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.

[ 023.104 ] ( NQ )

The Fire will burn their faces, and therein they will grin, with displaced lips (disfigured).

[ 023.105 ] ( KK )

Ãóáóãú Êóßõäú ÂíóÇÊöí ÊõÊúáóì Úóáóíúßõãú ÝóßõäúÊõãú ÈöåóÇ ÊõßóÐøöÈõæäó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 023.105 ] ( MŞ )

 

[ 023.105 ] ( AY )

(Allah, o kâfirlere şöyle buyuracak): “Size (dünyada) âyetlerim (Kur’ân) okunurken, onları inkâr eden siz değilmi idiniz?”

[ 023.105 ] ( EO )

Değil mi idi âyetlerim size okunuyor du siz onları tekzib ediyordunuz?

[ 023.105 ] ( ES )

(Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?.. der.

[ 023.105 ] ( NQ )

Were not My Verses (this Qur'an) recited to you, and then you used to deny them?

[ 023.106 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÑóÈøóäóÇ ÛóáóÈóÊú ÚóáóíúäóÇ ÔöÞúæóÊõäóÇ æóßõäøóÇ ÞóæúãðÇ ÖóÇáøöíäó ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 023.106 ] ( MŞ )

 

[ 023.106 ] ( AY )

Onlar (cehennemde oldukları hâlde) derler ki: “ Ey Rabbimiz! Bizi kötü talihimiz mağlûb etti ve biz, hak yoldan çıkan (kâfir) bir kavim idik.

[ 023.106 ] ( EO )

Rabbımız! derler: bize şekavetimiz galebe etti ve biz bir sapgın bir kavm idik.

[ 023.106 ] ( ES )

Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.

[ 023.106 ] ( NQ )

They will say: "Our Lord! Our wretchedness overcame us, and we were (an) erring people.

[ 023.107 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ ÃóÎúÑöÌúäóÇ ãöäúåóÇ ÝóÅöäú ÚõÏúäóÇ ÝóÅöäøóÇ ÙóÇáöãõæäó ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 023.107 ] ( MŞ )

 

[ 023.107 ] ( AY )

Ey Rabbimiz! Bizi bu ateşden çıkar; yine küfre dönersek, o takdirde muhakkak zâlimleriz.

[ 023.107 ] ( EO )

Ey bizim rabbımız! çıkar bizleri bundan, döner bir daha edersek her halde bizler zalimiz.

[ 023.107 ] ( ES )

Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.

[ 023.107 ] ( NQ )

Our Lord! Bring us out of this; if ever we return (to evil), then indeed we shall be Zalimun: (polytheists, oppressors, unjust, and wrong-doers, etc.).

[ 023.108 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇÎúÓóÆõæÇ ÝöíåóÇ æóáÇó Êõßóáøöãõæäö ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 023.108 ] ( MŞ )

 

[ 023.108 ] ( AY )

(Allah onlara şöyle) buyurur: “ Ses çıkarmayın, sinin orada! Bana bir şey söylemeyin (ateşden çıkmayı benden istemeyin).”

[ 023.108 ] ( EO )

Buyurur ki sinin orada, söylemeyin bana.

[ 023.108 ] ( ES )

(Allah) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık.

[ 023.108 ] ( NQ )

He (Allah) will say: "Remain you in it with ignominy! And speak you not to Me!"

[ 023.109 ] ( KK )

Åöäøóåõ ßóÇäó ÝóÑöíÞñ ãöäú ÚöÈóÇÏöí íóÞõæáõæäó ÑóÈøóäóÇ ÂãóäøóÇ ÝóÇÛúÝöÑú áóäóÇ æóÇÑúÍóãúäóÇ æóÃóäúÊó ÎóíúÑõ ÇáÑøóÇÍöãöíäó ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 023.109 ] ( MŞ )

 

[ 023.109 ] ( AY )

Çünkü mü'min kullarımdan bir topluluk vardı ki, onlar: “ Ey Rabbimiz, îman ettik, artık bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” derlerken.

[ 023.109 ] ( EO )

çünkü kullarımdan bir fırka vardı «rabbena amenna fağfirlena verhamna fein udna feinna zalimun» diyorlardı da.

[ 023.109 ] ( ES )

Çünkü kullarımdan bir zümre "Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin." diyorlardı.

[ 023.109 ] ( NQ )

Verily! There was a party of My slaves, who used to say: "Our Lord! We believe, so forgive us, and have mercy on us, for You are the Best of all who show mercy!"

[ 023.110 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÎóÐúÊõãõæåõãú ÓöÎúÑöíøðÇ ÍóÊøóì ÃóäÓóæúßõãú ÐößúÑöí æóßõäúÊõãú ãöäúåõãú ÊóÖúÍóßõæäó ﴿ ١١٠ ﴾

[ 023.110 ] ( MŞ )

 

[ 023.110 ] ( AY )

Siz, onları, alaya aldınız. Nihâyet bu hareketiniz, bana ibâdet etmeyi size unutturdu. Onlara (istihza sûretiyle) gülüyordunuz.

[ 023.110 ] ( EO )

siz onları mashara yerine tutunuz, hattâ size benim yâdımı unutturdular, onlara öyle gülüyordunuz.

[ 023.110 ] ( ES )

İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni yâd etmeyi unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.

[ 023.110 ] ( NQ )

But you took them for a laughingstock, so much so that they made you forget My Remembrance while you used to laugh at them!

[ 023.111 ] ( KK )

Åöäøöí ÌóÒóíúÊõåõãõ Çáúíóæúãó ÈöãóÇ ÕóÈóÑõæÇ Ãóäøóåõãú åõãõ ÇáúÝóÇÆöÒõæäó ﴿ ١١١ ﴾

[ 023.111 ] ( MŞ )

 

[ 023.111 ] ( AY )

İşte ben, o mü'minlere, sabretmelerine karşılık, bugün bu mükâfatı (cenneti ) verdim. Muhakkak onlardır zafere erenler...”

[ 023.111 ] ( EO )

İşte onlara ben sabretmelerine mukabil bu gün bu mükâfatı verdim, onlardır onlar, murada erenler.

[ 023.111 ] ( ES )

Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muradlarına erenlerdir.

[ 023.111 ] ( NQ )

Verily! I have rewarded them this Day for their patience, they are indeed the ones that are successful.

[ 023.112 ] ( KK )

ÞóÇáó ßóãú áóÈöËúÊõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÚóÏóÏó Óöäöíäó ﴿ ١١٢ ﴾

[ 023.112 ] ( MŞ )

 

[ 023.112 ] ( AY )

(Allah, kâfirlere kıyâmet günü şöyle) buyuracak: “ Dünyada veya mezarda ne kadar seneler sayısınca kaldınız?”

[ 023.112 ] ( EO )

Arzda seneler sayısı ne kadar kaldınız? Buyurur.

[ 023.112 ] ( ES )

(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

[ 023.112 ] ( NQ )

He (Allah) will say: "What number of years did you stay on earth?"

[ 023.113 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ áóÈöËúäóÇ íóæúãðÇ Ãóæú ÈóÚúÖó íóæúãò ÝóÇÓúÃóáö ÇáúÚóÇÏøöíäó ﴿ ١١٣ ﴾

[ 023.113 ] ( MŞ )

 

[ 023.113 ] ( AY )

Onlar derler ki: “ Bir gün, yahut bir günden az kaldık. İşte (hesap tutan meleklere) sayanlara sor.”

[ 023.113 ] ( EO )

Bir gün veya bir günün birazı, sayanlara sor derler.

[ 023.113 ] ( ES )

Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor. derler.

[ 023.113 ] ( NQ )

They will say: "We stayed a day or part of a day. Ask of those who keep account."

[ 023.114 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäú áóÈöËúÊõãú ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð áóæú Ãóäøóßõãú ßõäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ١١٤ ﴾

[ 023.114 ] ( MŞ )

 

[ 023.114 ] ( AY )

(Allah onlara şöyle) buyuracak “ Bilmiş olsanız, hakikaten pek az kaldınız (çünkü Âhiretteki bekleyişiniz sonsuzdur).

[ 023.114 ] ( EO )

Buyurur ki bilmiş olsanız cidden pek az kaldınız.

[ 023.114 ] ( ES )

(Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

[ 023.114 ] ( NQ )

He (Allah) will say: "You stayed not but a little, if you had only known!

[ 023.115 ] ( KK )

ÃóÝóÍóÓöÈúÊõãú ÃóäøóãóÇ ÎóáóÞúäóÇßõãú ÚóÈóËðÇ æóÃóäøóßõãú ÅöáóíúäóÇ áÇó ÊõÑúÌóÚõæäó ﴿ ١١٥ ﴾

[ 023.115 ] ( MŞ )

 

[ 023.115 ] ( AY )

Sizi ancak boşuna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülmiyeceğinizi mi zannettiniz?”

[ 023.115 ] ( EO )

Ya zannettiniz mi ki biz, sizi sırf bir abes yarattık? ve siz, bize irca' edilmiyeceksiniz?

[ 023.115 ] ( ES )

Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

[ 023.115 ] ( NQ )

Did you think that We had created you in play (without any purpose), and that you would not be brought back to Us?

[ 023.116 ] ( KK )

ÝóÊóÚóÇáóì Çááøóåõ Çáúãóáößõ ÇáúÍóÞøõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÑóÈøõ ÇáúÚóÑúÔö ÇáúßóÑöíãö ﴿ ١١٦ ﴾

[ 023.116 ] ( MŞ )

 

[ 023.116 ] ( AY )

Mutlak olarak mülk sahibi olan Allah, (boşuna yaratmaktan, çocuk edinmekten ve bütün noksanlıklardan münezzehtir) çok yücedir. Ondan başka hiç bir İlâh yoktur; kerim olan Arş’ın Rabbidir (Arş kerimdir, çünkü rahmet oradan nâzil olur).

[ 023.116 ] ( EO )

Demek ki Allah, o hak padişah yüksek çok yüksek, başka tanrı yok ancak o, o Arşı kerîmin rabbı.

[ 023.116 ] ( ES )

Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka ilâh yoktur. O, bereketli Arş'ın sahibidir.

[ 023.116 ] ( NQ )

So Exalted be Allah, the True King, La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), the Lord of the Supreme Throne!

[ 023.117 ] ( KK )

æóãóäú íóÏúÚõ ãóÚó Çááøóåö ÅöáóåðÇ ÂÎóÑó áÇó ÈõÑúåóÇäó áóåõ Èöåö ÝóÅöäøóãóÇ ÍöÓóÇÈõåõ ÚöäúÏó ÑóÈøöåö Åöäøóåõ áÇó íõÝúáöÍõ ÇáúßóÇÝöÑõæäó ﴿ ١١٧ ﴾

[ 023.117 ] ( MŞ )

 

[ 023.117 ] ( AY )

Her kim, Allah ile bareber diğer bir ilâh’a, onu isbat edecek bir delili olmamasına rağmen, ibâdet ederse onun cezası ancak Rabbinin katındadır. Gerçek şudur ki, kâfirler felâh bulmazlar.

[ 023.117 ] ( EO )

Ve her kim Allahın beraberinde diğer bir tanrı da'vâ ederse onun ona hiç bir bürhanı yoktur ve ancak rabbının ındinde hisabı vardır, hak bu ki kâfirler felâh bulmazlar.

[ 023.117 ] ( ES )

Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki, kâfirler kurtuluşa eremezler.

[ 023.117 ] ( NQ )

And whoever invokes (or worships), besides Allah, any other ilah (god), of whom he has no proof, then his reckoning is only with his Lord. Surely! Al-Kafirun (the disbelievers in Allah and in the Oneness of Allah, polytheists, pagans, idolaters, etc.) will not be successful.

[ 023.118 ] ( KK )

æóÞõáú ÑóÈøö ÇÛúÝöÑú æóÇÑúÍóãú æóÃóäúÊó ÎóíúÑõ ÇáÑøóÇÍöãöíäó ﴿ ١١٨ ﴾

[ 023.118 ] ( MŞ )

 

[ 023.118 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) de ki: “ Rabbim! Ümmetimi bağışla, onlara merhamet buyur. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.”

[ 023.118 ] ( EO )

Hem şöyle de: «Râbbım! bana magrifet, merhamet buyur, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.».

[ 023.118 ] ( ES )

Resulüm! De ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en iyisisin."

[ 023.118 ] ( NQ )

And say (O Muhammad ): "My Lord! Forgive and have mercy, for You are the Best of those who show mercy!"