ENBİYA SURESİ

[ 021.001 ] ( KK )

ÇöÞúÊóÑóÈó áöáäøóÇÓö ÍöÓóÇÈõåõãú æóåõãú Ýöí ÛóÝúáóÉò ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ١ ﴾

[ 021.001 ] ( MŞ )

 

[ 021.001 ] ( AY )

İnsanların hesap vakti (kıyâmet günü) yaklaştı. Onlar ise, halâ bundan gaflette, yan çizib aldırmıyorlar.

[ 021.001 ] ( EO )

Yaklaştı nâsa hisabları onlar ise hâlâ gaflette aldırmıyorlar.

[ 021.001 ] ( ES )

İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar.

[ 021.001 ] ( NQ )

Draws near for mankind their reckoning, while they turn away in heedlessness.

[ 021.002 ] ( KK )

ãóÇ íóÃúÊöíåöãú ãöäú ÐößúÑò ãöäú ÑóÈøöåöãú ãõÍúÏóËò ÅöáÇøó ÇÓúÊóãóÚõæåõ æóåõãú íóáúÚóÈõæäó ﴿ ٢ ﴾

[ 021.002 ] ( MŞ )

 

[ 021.002 ] ( AY )

Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı, hep eğlenerek dinliyorlar.

[ 021.002 ] ( EO )

Rablarından kendilerine gelen her yeni ıhtarı mutlak eğlenerek dinliyorlar.

[ 021.002 ] ( ES )

Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar.

[ 021.002 ] ( NQ )

Comes not unto them an admonition (a chapter of the Qur'an) from their Lord as a recent revelation but they listen to it while they play,

[ 021.003 ] ( KK )

áóÇåöíóÉð ÞõáõæÈõåõãú æóÃóÓóÑøõæÇ ÇáäøóÌúæóì ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ åóáú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÈóÔóÑñ ãöËúáõßõãú ÃóÝóÊóÃúÊõæäó ÇáÓøöÍúÑó æóÃóäúÊõãú ÊõÈúÕöÑõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 021.003 ] ( MŞ )

 

[ 021.003 ] ( AY )

Kalpleri daima eğlencede (gaflette), hem o zâlimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: “ Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre sihre mi gidiyorsunuz? (Sihir ve yalanı mı tasdik ediyorsunuz, sizin gibi bir insan hiç peygamber olur mu?)

[ 021.003 ] ( EO )

Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihere mi gidiyorsunuz?

[ 021.003 ] ( ES )

Kalbleri hep eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: "Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre göre sihre mi gidip uyarsınız?"

[ 021.003 ] ( NQ )

With their hearts occupied (with evil things) those who do wrong, conceal their private counsels, (saying): "Is this (Muhammad ) more than a human being like you? Will you submit to magic while you see it?"

[ 021.004 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøöí íóÚúáóãõ ÇáúÞóæúáó Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö æóÇáúÃóÑúÖö æóåõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٤ ﴾

[ 021.004 ] ( MŞ )

 

[ 021.004 ] ( AY )

(Hazret-i Peygamber, o müşriklere şöyle) dedi: “ Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, SEMÎ’dir = her şeyi işitir, ALÎM’dir = her şeyi bilir.

[ 021.004 ] ( EO )

Dedi: rabbım söyleneni bilir: Gökte de Yerde de ve o öyle semî, öyle alîmdir.

[ 021.004 ] ( ES )

Peygamber: "Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her şeyi işitir, her şeyi bilir" dedi.

[ 021.004 ] ( NQ )

He (Muhammad ) said: "My Lord knows (every) word (spoken) in the heavens and on earth. And He is the All-Hearer, the All-Knower."

[ 021.005 ] ( KK )

Èóáú ÞóÇáõæÇ ÃóÖúÛóÇËõ ÃóÍúáÇóãò Èóáö ÇÝúÊóÑóÇåõ Èóáú åõæó ÔóÇÚöÑñ ÝóáúíóÃúÊöäóÇ ÈöÂíóÉò ßóãóÇ ÃõÑúÓöáó ÇáúÃóæøóáõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 021.005 ] ( MŞ )

 

[ 021.005 ] ( AY )

(Müşriklerden bir kısmı şöyle) dediler: “ Hazret-i Muhammed’in (aleyhisselâm) getirdiği bu âyetler, rüya saçmalarıdır, yok onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse, evvelki peygamberlerin getirdiği mûcizeler gibi, o da bize bir mûcize getirsin.”

[ 021.005 ] ( EO )

Dediler: adgâsü ahlâm, yok onu uydurdu, yok o bir şâir, yoksa bize evvelkilerin gönderildikleri gibi bir âyet getirsin.

[ 021.005 ] ( ES )

Onlar: "Hayır, bunlar karışık rüyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse önceki peygamberler gibi, o da bize bir mucize getirsin" dediler.

[ 021.005 ] ( NQ )

Nay, they say:"These (revelations of the Qur'an which are inspired to Muhammad ) are mixed up false dreams! Nay, he has invented it! Nay, he is a poet! Let him then bring us an Ayah (sign as a proof) like the ones (Prophets) that were sent before (with signs)!"

[ 021.006 ] ( KK )

ãóÇ ÂãóäóÊú ÞóÈúáóåõãú ãöäú ÞóÑúíóÉò ÃóåúáóßúäóÇåóÇ ÃóÝóåõãú íõÄúãöäõæäó ﴿ ٦ ﴾

[ 021.006 ] ( MŞ )

 

[ 021.006 ] ( AY )

Mekke, müşriklerinden evvel helâk ettiğimiz hiç bir memleket halkı îman etmedi; şimdi onlar mı îman edecekler?

[ 021.006 ] ( EO )

Onlardan evvel ihlâk ettiğimiz hiç bir karye iyman etmedi şimdi onlar mı iyman edecekler?

[ 021.006 ] ( ES )

Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi. Şimdi bunlar mı iman edecekler?

[ 021.006 ] ( NQ )

Not one of the towns (populations), of those which We destroyed, believed before them (though We sent them signs), will they then believe?

[ 021.007 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ÞóÈúáóßó ÅöáÇøó ÑöÌóÇáÇð äõæÍöí Åöáóíúåöãú ÝóÇÓúÃóáõæÇ Ãóåúáó ÇáÐøößúÑö Åöäú ßõäúÊõãú áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٧ ﴾

[ 021.007 ] ( MŞ )

 

[ 021.007 ] ( AY )

Biz, senden önce de, ancak kendilerine vahy ettiğimiz bir takım (senin gibi) erkek peygamberler gönderdik. Haydin, kitap ehli olanların alimlerine sorun, eğer bilmiyorsanız.

[ 021.007 ] ( EO )

Senden evvel de başka değil ancak kendilerine vahiy gönderdiğimiz bir takım ricâl gönderdik, haydin zikr ehline sorun bilmiyorsanız.

[ 021.007 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) Biz, senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkek(peygamber)ler gönderdik. Bilmiyorsanız kitap ehli olanlara sorun

[ 021.007 ] ( NQ )

And We sent not before you (O Muhammad ) but men to whom We inspired, so ask the people of the Reminder [Scriptures - the Taurat (Torah), the Injeel (Gospel)] if you do not know.

[ 021.008 ] ( KK )

æóãóÇ ÌóÚóáúäóÇåõãú ÌóÓóÏðÇ áÇó íóÃúßõáõæäó ÇáØøóÚóÇãó æóãóÇ ßóÇäõæÇ ÎóÇáöÏöíäó ﴿ ٨ ﴾

[ 021.008 ] ( MŞ )

 

[ 021.008 ] ( AY )

Biz peygamberleri yemek yemez birer cesed olarak yaratmadık. Dünyada ebediyyen kalıcı da değildirler.

[ 021.008 ] ( EO )

biz onları hem yemek yemez bir cesed yapmadık hemde mühalled değildiler.

[ 021.008 ] ( ES )

Biz onları yemek yemez birer cesed kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.

[ 021.008 ] ( NQ )

And We did not create them (the Messengers, with) bodies that ate not food, nor were they immortals,

[ 021.009 ] ( KK )

Ëõãøó ÕóÏóÞúäóÇåõãõ ÇáúæóÚúÏó ÝóÃóäúÌóíúäóÇåõãú æóãóäú äóÔóÇÁõ æóÃóåúáóßúäóÇ ÇáúãõÓúÑöÝöíäó ﴿ ٩ ﴾

[ 021.009 ] ( MŞ )

 

[ 021.009 ] ( AY )

Sonra onlara olan vadimizi doğruya çıkardık da hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık. Müşrikleri ise helak ettik.

[ 021.009 ] ( EO )

Sonra onlara olan va'de sadık olduk da kendilerini ve dilediklerimizi necata çıkarıp müsrifleri helâk ettik.

[ 021.009 ] ( ES )

Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik; hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık, aşırı gidenleri yok ettik.

[ 021.009 ] ( NQ )

Then We fulfilled to them the promise, and We saved them and those whom We willed, but We destroyed Al-Musrifun (i.e. extravagants in oppression, polytheism and in sin).

[ 021.010 ] ( KK )

áóÞóÏú ÃóäúÒóáúäóÇ Åöáóíúßõãú ßöÊóÇÈðÇ Ýöíåö ÐößúÑõßõãú ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 021.010 ] ( MŞ )

 

[ 021.010 ] ( AY )

(Ey Kureyş topluluğu), size öyle muazzam bir kitap indirmişiz ki, (îman ettiğiniz kakdirde) bütün şerefiniz ondadır. Halâ akıllanmıyacak mısınız?

[ 021.010 ] ( EO )

Şanım hakkı için size bir kitab indirdik ki bütün şanımız onda? hâlâ akıllanmıyacakmısınız?

[ 021.010 ] ( ES )

(Ey Kureyş topluluğu!) And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

[ 021.010 ] ( NQ )

Indeed, We have sent down for you (O mankind) a Book, (the Qur'an) in which there is Dhikrukum, (your Reminder or an honour for you i.e. honour for the one who follows the teaching of the Qur'an and acts on its orders). Will you not then understand?

[ 021.011 ] ( KK )

æóßóãú ÞóÕóãúäóÇ ãöäú ÞóÑúíóÉò ßóÇäóÊú ÙóÇáöãóÉð æóÃóäúÔóÃúäóÇ ÈóÚúÏóåóÇ ÞóæúãðÇ ÂÎóÑöíäó ﴿ ١١ ﴾

[ 021.011 ] ( MŞ )

 

[ 021.011 ] ( AY )

Biz, kâfir olan nice memleket halkını kırıp geçirdik ve bunların helâkinden sonra da, başkalarını bir kavim olarak yarattık.

[ 021.011 ] ( EO )

Halbuki biz zulmetmekte olan nice memleket kırdık geçirdik, ve arkasından diğerlerini başka bir kavm olarak neşet ettirdik.

[ 021.011 ] ( ES )

Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik.

[ 021.011 ] ( NQ )

How many a town (community), that were wrong-doers, have We destroyed, and raised up after them another people!

[ 021.012 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÃóÍóÓøõæÇ ÈóÃúÓóäóÇ ÅöÐóÇ åõãú ãöäúåóÇ íóÑúßõÖõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 021.012 ] ( MŞ )

 

[ 021.012 ] ( AY )

Onlar azabımızın şiddetini duydukları zaman memleketlerinden kaçıyorlardı.

[ 021.012 ] ( EO )

Be'simizi hissettikleri vakit, hemen oradan üzengi depiyorlardı,

[ 021.012 ] ( ES )

Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.

[ 021.012 ] ( NQ )

Then, when they perceived (saw) Our Torment (coming), behold, they (tried to) flee from it.

[ 021.013 ] ( KK )

áÇó ÊóÑúßõÖõæÇ æóÇÑúÌöÚõæÇ Åöáóì ãóÇ ÃõÊúÑöÝúÊõãú Ýöíåö æóãóÓóÇßöäößõãú áóÚóáøóßõãú ÊõÓúÃóáõæäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 021.013 ] ( MŞ )

 

[ 021.013 ] ( AY )

(Melekler onlara şöyle dedi): “ Kaçmayın, içinde bulunduğunuz nimete ve evlerinize dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.”

[ 021.013 ] ( EO )

yok, dedik: tepinmeyin, dönün o içinde şimartıldığınız şeylere ve meskenlerinize, ki sorguya çekileceksiniz.

[ 021.013 ] ( ES )

Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya çekileceksiniz dedik.

[ 021.013 ] ( NQ )

Flee not, but return to that wherein you lived a luxurious life, and to your homes, in order that you may be questioned.

[ 021.014 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇæóíúáóäóÇ ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 021.014 ] ( MŞ )

 

[ 021.014 ] ( AY )

(Onlar kurtuluştan ümid keserek): “ Vay bizlere! Biz gerçekten zâlimler idik.” dediler.

[ 021.014 ] ( EO )

Vay bizlere: bizler cidden zalimler idik dediler.

[ 021.014 ] ( ES )

Onlar da: "Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik" dediler.

[ 021.014 ] ( NQ )

They cried: "Woe to us! Certainly! We have been Zalimun (polytheists, wrong-doers and disbelievers in the Oneness of Allah, etc.)."

[ 021.015 ] ( KK )

ÝóãóÇ ÒóÇáóÊú Êöáúßó ÏóÚúæóÇåõãú ÍóÊøóì ÌóÚóáúäóÇåõãú ÍóÕöíÏðÇ ÎóÇãöÏöíäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 021.015 ] ( MŞ )

 

[ 021.015 ] ( AY )

Biz, onları, sönmüş kül yığını olarak biçilmiş bir ekin hâline getirinceye kadar, hep sözleri bu feryad olmuştur.

[ 021.015 ] ( EO )

Artık bütün davaları bu oldu kaldı, nihayet onları öyle yapdık ki biçildiler, söndüler.

[ 021.015 ] ( ES )

Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar hep sözleri bu feryad olmuştur.

[ 021.015 ] ( NQ )

And that cry of theirs ceased not, till We made them as a field that is reaped, extinct (dead).

[ 021.016 ] ( KK )

æóãóÇ ÎóáóÞúäóÇ ÇáÓøóãóÇÁó æóÇáúÃóÑúÖó æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ áÇóÚöÈöíäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 021.016 ] ( MŞ )

 

[ 021.016 ] ( AY )

Biz, gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.

[ 021.016 ] ( EO )

Biz o Göğü ve Yeri oyunculuk etmek üzere yaratmadık.

[ 021.016 ] ( ES )

Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.

[ 021.016 ] ( NQ )

We created not the heavens and the earth and all that is between them for a (mere) play .

[ 021.017 ] ( KK )

áóæú ÃóÑóÏúäóÇ Ãóäú äóÊøóÎöÐó áóåúæðÇ áóÇ ÊøóÎóÐúäóÇåõ ãöäú áóÏõäøóÇ Åöäú ßõäøóÇ ÝóÇÚöáöíäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 021.017 ] ( MŞ )

 

[ 021.017 ] ( AY )

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.

[ 021.017 ] ( EO )

Eğer bir eğlence ittihaz etmiş olsa idik onu kendi ledünnümüzden ittihaz ederdik, yapacak olsa idik öyle yapardık.

[ 021.017 ] ( ES )

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.

[ 021.017 ] ( NQ )

Had We intended to take a pastime (i.e. a wife or a son, etc.), We could surely have taken it from Us, if We were going to do (that).

[ 021.018 ] ( KK )

Èóáú äóÞúÐöÝõ ÈöÇáúÍóÞøö Úóáóì ÇáúÈóÇØöáö ÝóíóÏúãóÛõåõ ÝóÅöÐóÇ åõæó ÒóÇåöÞñ æóáóßõãõ Çáúæóíúáõ ãöãøóÇ ÊóÕöÝõæäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 021.018 ] ( MŞ )

 

[ 021.018 ] ( AY )

Hayır, biz hakkı bâtılın tepesine atarız da onu parçalar. Bir de bakarsın, o anda (bâtıl) mahvolmuştur. (Allah çocuk edinmiştir, melekler Allah’ın kızlarıdır, gibi) Allah’a isnad ettiğiniz (noksan) vasıflardan ötürü size yazıklar olsun!...

[ 021.018 ] ( EO )

Hayır biz hakkı bâtılın tepesine fırlatırız da beynini parçalar, bir de bakarsın o anda mahvolmuştur, vay sizlere de o ettiğiniz vasıflardan.

[ 021.018 ] ( ES )

Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun.

[ 021.018 ] ( NQ )

Nay, We fling (send down) the truth (this Qur'an) against the falsehood (disbelief), so it destroys it, and behold, it (falsehood) is vanished. And woe to you for that (lie) which you ascribe (to Us) (against Allah by uttering that Allah has a wife and a son).

[ 021.019 ] ( KK )

æóáóåõ ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóäú ÚöäúÏóåõ áÇó íóÓúÊóßúÈöÑõæäó Úóäú ÚöÈóÇÏóÊöåö æóáÇó íóÓúÊóÍúÓöÑõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 021.019 ] ( MŞ )

 

[ 021.019 ] ( AY )

Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar Allah’ındır. O’nun katındakiler (melekler), kendisine ibâdet etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.

[ 021.019 ] ( EO )

Halbuki Göklerde Yerde kim varsa onundur, ve onun huzurundakiler ona ibâdetten ne çekinirler ne de yorgunluk duyarlar.

[ 021.019 ] ( ES )

Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.

[ 021.019 ] ( NQ )

To Him belongs whosoever is in the heavens and on earth. And those who are near Him (i.e. the angels) are not too proud to worship Him, nor are they weary (of His worship).

[ 021.020 ] ( KK )

íõÓóÈøöÍõæäó Çááøóíúáó æóÇáäøóåóÇÑó áÇó íóÝúÊõÑõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 021.020 ] ( MŞ )

 

[ 021.020 ] ( AY )

Gece gündüz, hep Allah’ı tesbih ederler, usanmazlar.

[ 021.020 ] ( EO )

Gece gündüz ona tesbih ederler, fütur getirmezler.

[ 021.020 ] ( ES )

Gece gündüz (hep Allah'ı) tesbih ederler, usanmazlar.

[ 021.020 ] ( NQ )

They (i.e. the angels) glorify His Praises night and day, (and) they never slacken (to do so).

[ 021.021 ] ( KK )

Ãóãö ÇÊøóÎóÐõæÇ ÂáöåóÉð ãöäó ÇáúÃóÑúÖö åõãú íõäúÔöÑõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 021.021 ] ( MŞ )

 

[ 021.021 ] ( AY )

Yoksa (Mekke halkı) bir takım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar mı diritecekler?

[ 021.021 ] ( EO )

Yoksa bir takım ilâhlar edindiler de Arzdan neşri onlar mı yapacaklar?

[ 021.021 ] ( ES )

Yoksa (Mekke müşrikleri) birtakım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar mı diriltecekler?

[ 021.021 ] ( NQ )

Or have they taken (for worship) aliha (gods) from the earth who raise the dead?

[ 021.022 ] ( KK )

áóæú ßóÇäó ÝöíåöãóÇ ÂáöåóÉñ ÅöáÇøó Çááøóåõ áóÝóÓóÏóÊóÇ ÝóÓõÈúÍóÇäó Çááøóåö ÑóÈøö ÇáúÚóÑúÔö ÚóãøóÇ íóÕöÝõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 021.022 ] ( MŞ )

 

[ 021.022 ] ( AY )

Eğer yer ile gökte Allah’dan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar, yok olurdu. O hâlde, Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) berî ve yücedir.

[ 021.022 ] ( EO )

Yerde Gökte Allahtan başka ilâhlar olsa idi ikisi de fâsid olmuş gitmişti, rabbın o arşın rabbı Allah münezzeh sübhandır onların isnad ettikleri vasıflardan.

[ 021.022 ] ( ES )

Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.

[ 021.022 ] ( NQ )

Had there been therein (in the heavens and the earth) gods besides Allah, then verily both would have been ruined. Glorified be Allah, the Lord of the Throne, (High is He) above what they attribute to Him!

[ 021.023 ] ( KK )

áÇó íõÓúÃóáõ ÚóãøóÇ íóÝúÚóáõ æóåõãú íõÓúÃóáõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 021.023 ] ( MŞ )

 

[ 021.023 ] ( AY )

Allah, yaptığından sorumlu olmaz; kullar ise sorumlu olurlar.

[ 021.023 ] ( EO )

O yaptığından mes'ul olmaz onlar ise mes'uldürler.

[ 021.023 ] ( ES )

O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır.

[ 021.023 ] ( NQ )

He cannot be questioned as to what He does, while they will be questioned.

[ 021.024 ] ( KK )

Ãóãö ÇÊøóÎóÐõæÇ ãöäú Ïõæäöåö ÂáöåóÉð Þõáú åóÇÊõæÇ ÈõÑúåóÇäóßõãú åóÐóÇ ÐößúÑõ ãóäú ãóÚöíó æóÐößúÑõ ãóäú ÞóÈúáöí Èóáú ÃóßúËóÑõåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ÇáúÍóÞøó Ýóåõãú ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 021.024 ] ( MŞ )

 

[ 021.024 ] ( AY )

Yoksa Allah’dan başka ilâhlar mı edindiler? (Ey Resûlüm, onlara) de ki: “ (Putlara ibâdete dair varsa) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı (Kur’ân) ve benden evvelki ümmetlerin kitabı! (Bu kitablarda Allah’a ortak koşulmamıştır).” Şüphesiz onların çoğu, hakkı bilmezler (Kur’ân'ı ve Peygamberi tanımazlar) da onun için yüz çevirirler.

[ 021.024 ] ( EO )

Yoksa ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: haydi getirin bürhnınızı, işte benimle beraber olanların zikri ve benden evvelkilerin zikri, fakat çokları hakkı bilmezler de onun için ı'raz ederler.

[ 021.024 ] ( ES )

Yoksa O'ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: "Kesin delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı." Hayır, onların çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler.

[ 021.024 ] ( NQ )

Or have they taken for worship (other) aliha (gods) besides Him? Say: "Bring your proof:" This (the Qur'an) is the Reminder for those with me and the Reminder for those before me. But most of them know not the Truth, so they are averse.

[ 021.025 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ãöäú ÞóÈúáößó ãöäú ÑóÓõæáò ÅöáÇøó äõæÍöí Åöáóíúåö Ãóäøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó ÃóäóÇ ÝóÇÚúÈõÏõæäö ﴿ ٢٥ ﴾

[ 021.025 ] ( MŞ )

 

[ 021.025 ] ( AY )

Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmıyalım: “ Gerçek şu ki, benden başka İlâh yoktur. Onun için bana ibâdet edin.”

[ 021.025 ] ( EO )

Senden evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmıyalım: hakikat bu: benden başka ilâh yoktur, onun için hep bana ıbadet edin.

[ 021.025 ] ( ES )

Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin."

[ 021.025 ] ( NQ )

And We did not send any Messenger before you (O Muhammad ) but We inspired him (saying): La ilaha illa Ana [none has the right to be worshipped but I (Allah)], so worship Me (Alone and none else)."

[ 021.026 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ÇÊøóÎóÐó ÇáÑøóÍúãóÇäõ æóáóÏðÇ ÓõÈúÍóÇäóåõ Èóáú ÚöÈóÇÏñ ãõßúÑóãõæäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 021.026 ] ( MŞ )

 

[ 021.026 ] ( AY )

Böyle iken (Mekke halkı) dediler ki: “ Rahmân (çok merhametli olan Allah) çocuk edindi. (Melekler, Allah’ın kızlarıdır, dendi).” Allah bundan münezzehtir. Hayır, melekler (Allah’ın çocukları değil,) mükerrem, şerefli kullarıdır.

[ 021.026 ] ( EO )

Böyle iken dediler ki: Rahman veled ittihaz etti, tenzih o sübhana, doğrusu onlar ikram olunmuş kullardır.

[ 021.026 ] ( ES )

Böyle iken dediler ki: "Rahmân çocuk edindi." Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah'ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır.

[ 021.026 ] ( NQ )

And they say: "The Most Beneficent (Allah) has begotten a son (or children)." Glory to Him! They [those whom they call children of Allah i.e. the angels, 'Iesa (Jesus) son of Maryam (Mary), 'Uzair (Ezra), etc.], are but honoured slaves.

[ 021.027 ] ( KK )

áÇó íóÓúÈöÞõæäóåõ ÈöÇáúÞóæúáö æóåõãú ÈöÃóãúÑöåö íóÚúãóáõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 021.027 ] ( MŞ )

 

[ 021.027 ] ( AY )

Melekler, Allah’ın sözünün önüne geçmezler, hep onun emriyle hareket ederler.

[ 021.027 ] ( EO )

Onun sözünün önüne geçmezler hep onun emriyle hareket ederler.

[ 021.027 ] ( ES )

Onlar Allah'ın sözünün önüne geçmezler, hep O'nun emriyle hareket ederler.

[ 021.027 ] ( NQ )

They speak not until He has spoken, and they act on His Command.

[ 021.028 ] ( KK )

íóÚúáóãõ ãóÇ Èóíúäó ÃóíúÏöíåöãú æóãóÇ ÎóáúÝóåõãú æóáÇó íóÔúÝóÚõæäó ÅöáÇøó áöãóäö ÇÑúÊóÖóì æóåõãú ãöäú ÎóÔúíóÊöåö ãõÔúÝöÞõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 021.028 ] ( MŞ )

 

[ 021.028 ] ( AY )

Allah, onların önlerindekinide, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir ve onlar, O’nun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat edemezler. Hepsi O’nun korkusundan titrerler.

[ 021.028 ] ( EO )

O onların önlerindekini arkalarındakini bilir ve onlar onun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat etmezler, ve hepsi onun haşyetinden titrerler.

[ 021.028 ] ( ES )

Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler.

[ 021.028 ] ( NQ )

He knows what is before them, and what is behind them, and they cannot intercede except for him with whom He is pleased. And they stand in awe for fear of Him.

[ 021.029 ] ( KK )

æóãóäú íóÞõáú ãöäúåõãú Åöäøöí Åöáóåñ ãöäú Ïõæäöåö ÝóÐóáößó äóÌúÒöíåö Ìóåóäøóãó ßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 021.029 ] ( MŞ )

 

[ 021.029 ] ( AY )

İçlerinden kim: “ Ben, O’ndan başka bir ilâhım.” derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zâlimleri, biz böyle cezanlandırırız.

[ 021.029 ] ( EO )

Ve içlerinden her kim ben ondan başka bir ilâhım derse biz ona Cehennemi ceza veririz, zalimleri biz böyle cezalandırırız.

[ 021.029 ] ( ES )

İçlerinden kim: "Ben, O'ndan başka bir ilâhım" derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.

[ 021.029 ] ( NQ )

And if any of them should say: "Verily, I am an ilah (a god) besides Him (Allah)," such a one We should recompense with Hell. Thus We recompense the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 021.030 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÑóì ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ãóäøó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ßóÇäóÊóÇ ÑóÊúÞðÇ ÝóÝóÊóÞúäóÇåõãóÇ æóÌóÚóáúäóÇ ãöäó ÇáúãóÇÁö ßõáøó ÔóíúÁò Íóíøò ÃóÝóáÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 021.030 ] ( MŞ )

 

[ 021.030 ] ( AY )

O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir hâlde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?

[ 021.030 ] ( EO )

Ya o küfredenler görmedilerdemi ki Semavâtü Arz bitişik idiler de biz onları ayırdık, hayatı olan her şey'i sudan yaptık, hâlâ inanmıyorlar mı?

[ 021.030 ] ( ES )

O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?

[ 021.030 ] ( NQ )

Have not those who disbelieve known that the heavens and the earth were joined together as one united piece, then We parted them? And We have made from water every living thing. Will they not then believe?

[ 021.031 ] ( KK )

æóÌóÚóáúäóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÑóæóÇÓöíó Ãóäú ÊóãöíÏó Èöåöãú æóÌóÚóáúäóÇ ÝöíåóÇ ÝöÌóÇÌðÇ ÓõÈõáÇð áóÚóáøóåõãú íóåúÊóÏõæäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 021.031 ] ( MŞ )

 

[ 021.031 ] ( AY )

Yeryüzünde, insanları çalkalamamak için sabit dağlar yarattık; dağlar arasında pek çok yollar yaptık ki, doğru gidebilsinler.

[ 021.031 ] ( EO )

Arzda da onları çalkalar diye baskılar oturttuk, hem onda bol bol açıklıklar yaptık ki doğru gidebilsinler.

[ 021.031 ] ( ES )

Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler diye dağların aralarında geniş yollar var ettik.

[ 021.031 ] ( NQ )

And We have placed on the earth firm mountains, lest it should shake with them, and We placed therein broad highways for them to pass through, that they may be guided.

[ 021.032 ] ( KK )

æóÌóÚóáúäóÇ ÇáÓøóãóÇÁó ÓóÞúÝðÇ ãóÍúÝõæÙðÇ æóåõãú Úóäú ÂíóÇÊöåóÇ ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 021.032 ] ( MŞ )

 

[ 021.032 ] ( AY )

Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (güneş, ay ve yıldızlarından = Allah’ın kudret ve azametine delâlet edişlerinden) yüz çeviriyorlar.

[ 021.032 ] ( EO )

Semayı da mahfuz bir sakıf yaptık, onlar ise onun âyetlerinden yüz çeviriyorlar.

[ 021.032 ] ( ES )

Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar.

[ 021.032 ] ( NQ )

And We have made the heaven a roof, safe and well guarded. Yet they turn away from its signs (i.e. sun, moon, winds, clouds, etc.).

[ 021.033 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÎóáóÞó Çááøóíúáó æóÇáäøóåóÇÑó æóÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó ßõáøñ Ýöí Ýóáóßò íóÓúÈóÍõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 021.033 ] ( MŞ )

 

[ 021.033 ] ( AY )

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.

[ 021.033 ] ( EO )

Halbuki o, o hâlık ki geceyi, gündüzü ve Şemsü Kameri yaratmış, bütün o ecram her biri birer felekte yüzüyorlar.

[ 021.033 ] ( ES )

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.

[ 021.033 ] ( NQ )

And He it is Who has created the night and the day, and the sun and the moon, each in an orbit floating.

[ 021.034 ] ( KK )

æóãóÇ ÌóÚóáúäóÇ áöÈóÔóÑò ãöäú ÞóÈúáößó ÇáúÎõáúÏó ÃóÝóÇÆöäú ãöÊøó Ýóåõãõ ÇáúÎóÇáöÏõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 021.034 ] ( MŞ )

 

[ 021.034 ] ( AY )

Biz, senden önce de hiç bir insana ebedilik vermedik. Şimdi sen vefat edersen, onlar ebedi mi kalacaklar? (Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?).

[ 021.034 ] ( EO )

Bir de biz senden evvel hiç biri beşer için huld nasîb etmedik, şimdi ser ölürsen onlar muhalled mi kalacaklar?

[ 021.034 ] ( ES )

Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?

[ 021.034 ] ( NQ )

And We granted not to any human being immortality before you (O Muhammad ), then if you die, would they live forever?

[ 021.035 ] ( KK )

ßõáøõ äóÝúÓò ÐóÇÆöÞóÉõ ÇáúãóæúÊö æóäóÈúáõæßõãú ÈöÇáÔøóÑøö æóÇáúÎóíúÑö ÝöÊúäóÉð æóÅöáóíúäóÇ ÊõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 021.035 ] ( MŞ )

 

[ 021.035 ] ( AY )

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de, sonunda bize döndürüleceksiniz.

[ 021.035 ] ( EO )

Her nefis ölümü tadacak ve sizi bir imtihan olarak şer ve hayr ile mübtelâ kılacağız, hepiniz de nihayet bize irca' olunacaksınız.

[ 021.035 ] ( ES )

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.

[ 021.035 ] ( NQ )

Everyone is going to taste death, and We shall make a trial of you with evil and with good, and to Us you will be returned.

[ 021.036 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÑóÂßó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöäú íóÊøóÎöÐõæäóßó ÅöáÇøó åõÒõæðÇ ÃóåóÐóÇ ÇáøóÐöí íóÐúßõÑõ ÂáöåóÊóßõãú æóåõãú ÈöÐößúÑö ÇáÑøóÍúãóÇäö åõãú ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 021.036 ] ( MŞ )

 

[ 021.036 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), O inkâr edenler, seni gördükleri zaman da seni alaya alıyorlar ve: “ Bu mu, ilâhlarınızı ayıblayıp duran?” diyorlar. Hâlbuki onlar, Rahmân’ın Kur’ân’ını inkâr ediyorlar.

[ 021.036 ] ( EO )

O küfredenler seni gördükleri vakıt da seni alaya tutuyorlar, bu mu ilâhlarınızı anıp duran diyorlar, halbuki onlar hep rahmânın zikrine küfrediyorlar.

[ 021.036 ] ( ES )

O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve "İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?" diyorlar. Halbuki onlar Rahmân'ın kitabını inkâr ediyorlar.

[ 021.036 ] ( NQ )

And when those who disbelieve (in the Oneness of Allah) see you (O Muhammad ), they take you not except for mockery (saying): "Is this the one who talks (badly) about your gods?" While they disbelieve at the mention of the Most Beneficent (Allah). [Tafsir. Al-Qurtubi].

[ 021.037 ] ( KK )

ÎõáöÞó ÇáúÇöäúÓóÇäõ ãöäú ÚóÌóáò ÓóÃõÑöíßõãú ÂíóÇÊöí ÝóáÇó ÊóÓúÊóÚúÌöáõæäö ﴿ ٣٧ ﴾

[ 021.037 ] ( MŞ )

 

[ 021.037 ] ( AY )

İnsanda acelecilik yaratıldı. Yakında size (azaba dair) alâmetlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.

[ 021.037 ] ( EO )

İnsan aceleden yaratıldı, yarın ben onlara âyetlerimi göstereceğim şimdi siz acele etmeyin.

[ 021.037 ] ( ES )

İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.

[ 021.037 ] ( NQ )

Man is created of haste, I will show you My Ayat (torments, proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.).So ask Me not to hasten (them).

[ 021.038 ] ( KK )

æóíóÞõæáõæäó ãóÊóì åóÐóÇ ÇáúæóÚúÏõ Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 021.038 ] ( MŞ )

 

[ 021.038 ] ( AY )

Bir de (Mekke Kâfirleri): “ Doğru söyleyenler iseniz, bu va’d ne zaman?” diyorlar.

[ 021.038 ] ( EO )

Bir de bu va'd ne zaman? Doğru iseniz, diyorlar.

[ 021.038 ] ( ES )

Doğru sözlü iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır? derler.

[ 021.038 ] ( NQ )

And they say: "When will this promise (come to pass), if you are truthful."

[ 021.039 ] ( KK )

áóæú íóÚúáóãõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Íöíäó áÇó íóßõÝøõæäó Úóäú æõÌõæåöåöãõ ÇáäøóÇÑó æóáÇó Úóäú ÙõåõæÑöåöãú æóáÇó åõãú íõäúÕóÑõæäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 021.039 ] ( MŞ )

 

[ 021.039 ] ( AY )

Peygamberi ve Kur’ân’ı inkâr edenler, ne yüzlerinden, ne arkalarından ateşi men edemiyecekleri ve asla yardım olunamıyacakları vakti bir bilseler!... (Küfür üzere bulunmazlar ve azabı istemezlerdi.)

[ 021.039 ] ( EO )

Bilseler o küfredenler ne yüzlerinden ne arkalarından ateşi men'edemiyecekleri, ve hiç bir taraftan yardım olunmıyacakları o demi.

[ 021.039 ] ( ES )

Bu kâfirler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı, bir bilseler!

[ 021.039 ] ( NQ )

If only those who disbelieved knew (the time) when they will not be able to ward off the Fire from their faces, nor from their backs; and they will not be helped.

[ 021.040 ] ( KK )

Èóáú ÊóÃúÊöíåöãú ÈóÛúÊóÉð ÝóÊóÈúåóÊõåõãú ÝóáÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó ÑóÏøóåóÇ æóáÇó åõãú íõäúÙóÑõæäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 021.040 ] ( MŞ )

 

[ 021.040 ] ( AY )

Şüphesiz bu azap (kıyâmet), ansızın gelecek de onları şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.

[ 021.040 ] ( EO )

Doğrusu o onları bağdeten gelecek de kendilerini dondura kalacak, artık ne reddini güçleri yetecek ne de kendilerine mühlet verilecek.

[ 021.040 ] ( ES )

Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.

[ 021.040 ] ( NQ )

Nay, it (the Fire or the Day of Resurrection) will come upon them all of a sudden and will perplex them, and they will have no power to avert it, nor will they get respite.

[ 021.041 ] ( KK )

æóáóÞóÏö ÇÓúÊõåúÒöÆó ÈöÑõÓõáò ãöäú ÞóÈúáößó ÝóÍóÇÞó ÈöÇáøóÐöíäó ÓóÎöÑõæÇ ãöäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæä ﴿ ٤١ ﴾

[ 021.041 ] ( MŞ )

 

[ 021.041 ] ( AY )

Yemin olsun ki, senden evvel bir çok peygamberlerle alay edildi de, içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi.

[ 021.041 ] ( EO )

Kasem olsun ki senden evvel bir çok Peygamberlerle istihzâ edildi de içlerinden alay edenleri o istihzâ ettikleri şey kuşatıverdi.

[ 021.041 ] ( ES )

Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi.

[ 021.041 ] ( NQ )

Indeed (many) Messengers were mocked before you (O Muhammad ), but the scoffers were surrounded by that, whereat they used to mock.

[ 021.042 ] ( KK )

Þõáú ãóäú íóßúáóÄõßõãú ÈöÇááøóíúáö æóÇáäøóåóÇÑö ãöäó ÇáÑøóÍúãóÇäö Èóáú åõãú Úóäú ÐößúÑö ÑóÈøöåöãú ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 021.042 ] ( MŞ )

 

[ 021.042 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, kâfirlere) de ki: “ Sizi, gece ve gündüz o Rahmân’dan kim koruyabilir?” Fakat onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmişlerdir.

[ 021.042 ] ( EO )

De ki sizi: gece ve gündüz o rahmandan kim koruyabilir? Fakat onlar rablarının zikrinden sarfı nazar etmişlerdir.

[ 021.042 ] ( ES )

De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler.

[ 021.042 ] ( NQ )

Say: "Who can guard and protect you in the night or in the day from the (punishment of the) Most Beneficent (Allah)?" Nay, but they turn away from the remembrance of their Lord.

[ 021.043 ] ( KK )

Ãóãú áóåõãú ÂáöåóÉñ ÊóãúäóÚõåõãú ãöäú ÏõæäöäóÇ áÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó äóÕúÑó ÃóäúÝõÓöåöãú æóáÇó åõãú ãöäøóÇ íõÕúÍóÈõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 021.043 ] ( MŞ )

 

[ 021.043 ] ( AY )

Yoksa onlar için, kendilerini azabımızdan menedecek, İlâhlar mı var? O taptıkları putlar ve İlâhlar, kendi nefislerini kurtaramıyacakları gibi, azabımızdan da kurtulamıyacaklardır.

[ 021.043 ] ( EO )

Yoksa onlar için kendilerini önümüzden men'edecek ilâhlar mı var? Onlar kendi nefislerini bile kurtaramıyacakları gibi bizden sahabet de olunmazlar.

[ 021.043 ] ( ES )

Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler.

[ 021.043 ] ( NQ )

Or have they aliha (gods) who can guard them from Us? They have no power to help themselves, nor can they be protected from Us (i.e. from Our Torment).

[ 021.044 ] ( KK )

Èóáú ãóÊøóÚúäóÇ åóÄõáÇóÁö æóÂÈóÇÁóåõãú ÍóÊøóì ØóÇáó Úóáóíúåöãõ ÇáúÚõãõÑõ ÃóÝóáÇó íóÑóæúäó ÃóäøóÇ äóÃúÊöí ÇáúÃóÑúÖó äóäúÞõÕõåóÇ ãöäú ÃóØúÑóÇÝöåóÇ ÃóÝóåõãõ ÇáúÛóÇáöÈõæäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 021.044 ] ( MŞ )

 

[ 021.044 ] ( AY )

Şüphesiz biz, o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür, onlara uzun geldi. Fakat şimdi görmüyorlar mı, kâfirlerin arazisini alıp etrafından (müslümanlara feth ettirmekle) azaltıyoruz. O hâlde galib gelenler onlar mı?

[ 021.044 ] ( EO )

Doğrusu biz, onları ve atalarını yaşattık hettâ o ömür onlara uzun geldi, fakat şimdi görmüyorlar mı o Arzı etrafından eksiltip duruyoruz, o halde galip onlar mı?

[ 021.044 ] ( ES )

Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır?

[ 021.044 ] ( NQ )

Nay, We gave the luxuries of this life to these men and their fathers until the period grew long for them. See they not that We gradually reduce the land (in their control) from its outlying borders? Is it then they who will overcome.

[ 021.045 ] ( KK )

Þõáú ÅöäøóãóÇ ÃõäúÐöÑõßõãú ÈöÇáúæóÍúíö æóáÇó íóÓúãóÚõ ÇáÕøõãøõ ÇáÏøõÚóÇÁó ÅöÐóÇ ãóÇ íõäúÐóÑõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 021.045 ] ( MŞ )

 

[ 021.045 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, kâfirlere) de ki: “ Ben sizi ancak vahy ile (Kur’ân’la) korkutuyorum.” Amma onlar ne kadar korkutulsalar (faydası yok, çünkü) sağırlar daveti işitmezler.

[ 021.045 ] ( EO )

De ki ben sizi ancak vahyile inzar ediyorum, amma ne kadar inzar edilseler sağırlar da'veti işitmezler.

[ 021.045 ] ( ES )

De ki: "Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum," uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıyı duymazlar.

[ 021.045 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I warn you only by the revelation (from Allah and not by the opinion of the religious scholars and others). But the deaf (who follow the religious scholars and others blindly) will not hear the call, (even) when they are warned [(i.e. one should follow only the Qur'an and the Sunnah (legal ways, orders, acts of worship, statements of Prophet Muhammad , as the Companions of the Prophet did)].

[ 021.046 ] ( KK )

æóáóÆöäú ãóÓøóÊúåõãú äóÝúÍóÉñ ãöäú ÚóÐóÇÈö ÑóÈøößó áóíóÞõæáõäøó íóÇæóíúáóäóÇ ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 021.046 ] ( MŞ )

 

[ 021.046 ] ( AY )

Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak şöyle diyecekler: “ Vay bizlere! Biz gerçekten zâlimlerdik.”

[ 021.046 ] ( EO )

Maamafih kasem olsun rabbının azâbından onlara bir nefha dokunursa muhakkak diyeceklerdir ki vay bizlere! Bizler cidden zâlimler idik.

[ 021.046 ] ( ES )

Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak "Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik" diyeceklerdir.

[ 021.046 ] ( NQ )

And if a breath (minor calamity) of the Torment of your Lord touches them, they will surely cry: "Woe unto us! Indeed we have been Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 021.047 ] ( KK )

æóäóÖóÚõ ÇáúãóæóÇÒöíäó ÇáúÞöÓúØó áöíóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö ÝóáÇó ÊõÙúáóãõ äóÝúÓñ ÔóíúÆðÇ æóÅöäú ßóÇäó ãöËúÞóÇáó ÍóÈøóÉò ãöäú ÎóÑúÏóáò ÃóÊóíúäóÇ ÈöåóÇ æóßóÝóì ÈöäóÇ ÍóÇÓöÈöíäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 021.047 ] ( MŞ )

 

[ 021.047 ] ( AY )

Biz, kıyâmet günü için, (insanların amel defterlerini tartmak üzere) adalet terazileri koyacağız. Artık hiç kimse, en ufak bir zulme uğramıyacaktır. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız. Hesap görenler olarak da, (şanı yüce olan) biz kâfiyiz.

[ 021.047 ] ( EO )

Biz ise Kıyamet günü için mizanlara adâleti koruz da hiç bir nefis, zerrece zulm edilmez, bir hardel tanesi ağırlığınca da olsa onu getirir koruz, hisabcı da biz yeteriz.

[ 021.047 ] ( ES )

Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz.

[ 021.047 ] ( NQ )

And We shall set up balances of justice on the Day of Resurrection, then none will be dealt with unjustly in anything. And if there be the weight of a mustard seed, We will bring it. And Sufficient are We as Reckoners.

[ 021.048 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì æóåóÇÑõæäó ÇáúÝõÑúÞóÇäó æóÖöíóÇÁð æóÐößúÑÇð áöáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 021.048 ] ( MŞ )

 

[ 021.048 ] ( AY )

Yemin olsun ki, biz Mûsa ile Hârûn’a, takva sahipleri için bir nasihat ve bir nûr olarak, hak ile bâtılı ayıran Tevrât’ı vermiştik.

[ 021.048 ] ( EO )

Celâlim hakkı için biz Musâ ile Harûna fürkan ve bir zıya ve bir zikir vermiştik, müttekıler için.

[ 021.048 ] ( ES )

Yemin olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahibleri için bir ışık ve öğüt olarak verdik.

[ 021.048 ] ( NQ )

And indeed We granted to Musa (Moses) and Harun (Aaron) the criterion (of right and wrong), and a shining light [i.e. the Taurat (Torah)] and a Reminder for Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 021.049 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÎúÔóæúäó ÑóÈøóåõãú ÈöÇáúÛóíúÈö æóåõãú ãöäó ÇáÓøóÇÚóÉö ãõÔúÝöÞõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 021.049 ] ( MŞ )

 

[ 021.049 ] ( AY )

Onlar, o takva sahibleridir ki, yalnızlıkta Rablerinden titrerler ve onlar, kıyâmet azabından da korkarlar.

[ 021.049 ] ( EO )

O müttekıler için ki rablarına gıyabda haşyet beslerler ve o saatten titrer dururlar.

[ 021.049 ] ( ES )

Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.

[ 021.049 ] ( NQ )

Those who fear their Lord without seeing Him, while they are afraid of the Hour.

[ 021.050 ] ( KK )

æóåóÐóÇ ÐößúÑñ ãõÈóÇÑóßñ ÃóäúÒóáúäóÇåõ ÃóÝóÃóäúÊõãú áóåõ ãõäúßöÑõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 021.050 ] ( MŞ )

 

[ 021.050 ] ( AY )

İşte bu Kur’ân da, bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir (İman edenler için rahmet ve feyiz kaynağıdır). Şimdi siz (ey Mekke halkı), bunu mu inkar ediyorsunuz?

[ 021.050 ] ( EO )

İşte buKur'anda bizim indirdiğimiz mübarek zikirdir şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz.

[ 021.050 ] ( ES )

İşte bu (Kur'ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?

[ 021.050 ] ( NQ )

And this is a blessed Reminder (the Qur'an) which We have sent down, will you then (dare to) deny it?

[ 021.051 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ÅöÈúÑóÇåöíãó ÑõÔúÏóåõ ãöäú ÞóÈúáõ æóßõäøóÇ Èöåö ÚóÇáöãöíäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 021.051 ] ( MŞ )

 

[ 021.051 ] ( AY )

Azametim hakkı için, biz Mûsa’dan evvel de İbrâhîm’e hidâyetini vermiştik ve biz, buna (peygamberliğe) ehil olduğunu biliyorduk.

[ 021.051 ] ( EO )

Şanım hakkı için bundan evvel de İbrahime rüşdünü vermiştik.

[ 021.051 ] ( ES )

And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk.

[ 021.051 ] ( NQ )

And indeed We bestowed aforetime on Ibrahim (Abraham) his (portion of) guidance, and We were Well-Acquainted with him (as to his Belief in the Oneness of Allah, etc.).

[ 021.052 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áöÃóÈöíåö æóÞóæúãöåö ãóÇ åóÐöåö ÇáÊøóãóÇËöíáõ ÇáøóÊöí ÃóäúÊõãú áóåóÇ ÚóÇßöÝõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 021.052 ] ( MŞ )

 

[ 021.052 ] ( AY )

O zaman, babasına ve kavmine şöyle demişti: “ Sizin tapmakta olduğunuz heykeller nedir?”

[ 021.052 ] ( EO )

O vakıt ki babasına ve kavmine ne bu başına toplanıb durduğunuz temasîl dedi.

[ 021.052 ] ( ES )

O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti.

[ 021.052 ] ( NQ )

When he said to his father and his people: "What are these images, to which you are devoted?"

[ 021.053 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ æóÌóÏúäóÇ ÂÈóÇÁóäóÇ áóåóÇ ÚóÇÈöÏöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 021.053 ] ( MŞ )

 

[ 021.053 ] ( AY )

Onlar: “ Biz, atalarımızı bunlara ibâdet ediyor bulduk.” dediler.

[ 021.053 ] ( EO )

Atalarımızı bunlara ıbadet ediyor bulduk dediler.

[ 021.053 ] ( ES )

Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler.

[ 021.053 ] ( NQ )

They said:"We found our fathers worshipping them."

[ 021.054 ] ( KK )

ÞóÇáó áóÞóÏú ßõäúÊõãú ÃóäúÊõãú æóÂÈóÇÄõßõãú Ýöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٥٤ ﴾

[ 021.054 ] ( MŞ )

 

[ 021.054 ] ( AY )

(Hazret-i İbrâhîm, onlara) dedi ki: “ Yemin olsun, siz ve atalarınız açık bir sapıklık içindesiniz.”

[ 021.054 ] ( EO )

Kasem olsun ki dedi, siz de atalarınız da açık bir dalâl içindesiniz.

[ 021.054 ] ( ES )

İbrahim: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi.

[ 021.054 ] ( NQ )

He said: "Indeed you and your fathers have been in manifest error."

[ 021.055 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÌöÆúÊóäóÇ ÈöÇáúÍóÞøö Ãóãú ÃóäúÊó ãöäó ÇááÇøóÚöÈöíäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 021.055 ] ( MŞ )

 

[ 021.055 ] ( AY )

Onlar: “ Sen bize (doğru mu söylüyorsun) hakikatı mı getirdin, yoksa sen şakacılardan mısın (bizimle mi eğleniyorsun)?” dediler.

[ 021.055 ] ( EO )

Dediler: ciddi mi söylüyorsun yoksa sen şakacılardan mısın.

[ 021.055 ] ( ES )

Onlar : "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler.

[ 021.055 ] ( NQ )

They said: "Have you brought us the truth, or are you one of those who play about?"

[ 021.056 ] ( KK )

ÞóÇáó Èóá ÑóÈøõßõãú ÑóÈøõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÇáøóÐöí ÝóØóÑóåõäøó æóÃóäóÇ Úóáóì Ðóáößõãú ãöäó ÇáÔøóÇåöÏöíäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 021.056 ] ( MŞ )

 

[ 021.056 ] ( AY )

(İbrâhîm şöyle) dedi: “ Doğrusu sizin Rabbiniz, hem göklerin, hem de yerin Rabbidir ki, bütün bunları O yaratmıştır ve ben de size bu dediğime şahidlik edenlerdenim.

[ 021.056 ] ( EO )

Doğrusu, dedi: rabbınız o Göklerin ve Yerin rabbıdır ki onları yaratmıştır ve ben buna şehadet edenlerdenim.

[ 021.056 ] ( ES )

O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim."

[ 021.056 ] ( NQ )

He said: "Nay, your Lord is the Lord of the heavens and the earth, Who created them and of that I am one of the witnesses.

[ 021.057 ] ( KK )

æóÊóÇááøóåö áóÇóßöíÏóäøó ÃóÕúäóÇãóßõãú ÈóÚúÏó Ãóäú ÊõæóáøõæÇ ãõÏúÈöÑöíäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 021.057 ] ( MŞ )

 

[ 021.057 ] ( AY )

Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp (bayram yerinize) gittikten sonra muhakkak putlarınıza bir iş yapacağım (onları kıracağım).”

[ 021.057 ] ( EO )

Ve tallahi siz dönüp gittikten sonra putlarınıza lâhüdd bir tedbir yapacağım.

[ 021.057 ] ( ES )

Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.

[ 021.057 ] ( NQ )

And by Allah, I shall plot a plan (to destroy) your idols after you have gone away and turned your backs.

[ 021.058 ] ( KK )

ÝóÌóÚóáóåõãú ÌõÐóÇÐðÇ ÅöáÇøó ßóÈöíÑðÇ áóåõãú áóÚóáøóåõãú Åöáóíúåö íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 021.058 ] ( MŞ )

 

[ 021.058 ] ( AY )

Nihâyet o putları paramparça etti, yalnız bunların büyüğünü bıraktı ki, belki ona mürâcaat ederler (de hadiseyi sorarlar).

[ 021.058 ] ( EO )

Derken onları parça parça etti, ancak bir büyüklerini bıraktı ki belki ona müracaat ederler.

[ 021.058 ] ( ES )

Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.

[ 021.058 ] ( NQ )

So he broke them to pieces, (all) except the biggest of them, that they might turn to it.

[ 021.059 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ãóäú ÝóÚóáó åóÐóÇ ÈöÂáöåóÊöäóÇ Åöäøóåõ áóãöäó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 021.059 ] ( MŞ )

 

[ 021.059 ] ( AY )

(Kâfirler bayram yerinden döndükleri zaman) dediler ki: “ Bunu, bizim İlâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zâlimlerden biridir.”

[ 021.059 ] ( EO )

Bunu bizim ilâhlarımıza kim yapmış? Her halde o zalimlerden biri dediler.

[ 021.059 ] ( ES )

(Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler.

[ 021.059 ] ( NQ )

They said: "Who has done this to our aliha (gods)? He must indeed be one of the wrong-doers."

[ 021.060 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÓóãöÚúäóÇ ÝóÊðì íóÐúßõÑõåõãú íõÞóÇáõ áóåõ ÅöÈúÑóÇåöíãõ ﴿ ٦٠ ﴾

[ 021.060 ] ( MŞ )

 

[ 021.060 ] ( AY )

(Yine kâfirlerden bir takımı) dediler: “ İşittik ki, bir delikanlı bunları kötülüyor, kendisine İbrâhîm deniyormuş.”

[ 021.060 ] ( EO )

Bir delikanlı işittik bunları anıyor adına İbrahim deniyormuş dediler.

[ 021.060 ] ( ES )

(Bazıları) "İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk" dediler.

[ 021.060 ] ( NQ )

They said: "We heard a young man talking (against) them who is called Ibrahim (Abraham)."

[ 021.061 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÝóÃúÊõæÇ Èöåö Úóáóì ÃóÚúíõäö ÇáäøóÇÓö áóÚóáøóåõãú íóÔúåóÏõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 021.061 ] ( MŞ )

 

[ 021.061 ] ( AY )

(Nemrûd ve kavminin ileri gelenleri şöyle) dediler: “ Öyle ise, onu insanların gözleri önüne getirin, belki (yaptığı işe) şahidlik ederler.”

[ 021.061 ] ( EO )

Haydin dediler: getirin onu nâsın gözleri önüne belki şehadet ederler.

[ 021.061 ] ( ES )

O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler dediler.

[ 021.061 ] ( NQ )

They said: "Then bring him before the eyes of the people, that they may testify."

[ 021.062 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÃóäúÊó ÝóÚóáúÊó åóÐóÇ ÈöÂáöåóÊöäóÇ íóÇÅöÈúÑóÇåöíãõ ﴿ ٦٢ ﴾

[ 021.062 ] ( MŞ )

 

[ 021.062 ] ( AY )

(Hazret-i İbrâhîmi huzura getirdikleri zaman ona şöyle) dediler: “ Sen mi bunu İlâhlarımıza yaptın, ey İbrâhîm?”

[ 021.062 ] ( EO )

Dediler: sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ya İbrahim.

[ 021.062 ] ( ES )

(İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler

[ 021.062 ] ( NQ )

They said: "Are you the one who has done this to our gods, O Ibrahim (Abraham)?"

[ 021.063 ] ( KK )

ÞóÇáó Èóáú ÝóÚóáóåõ ßóÈöíÑõåõãú åóÐóÇ ÝóÇÓúÃóáõæåõãú Åöäú ßóÇäõæÇ íóäúØöÞõæäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 021.063 ] ( MŞ )

 

[ 021.063 ] ( AY )

İbrâhîm dedi ki: “Belki onların şu büyüğü bunu yapmıştır. Sorun bakalım onlara, eğer söylerlerse...

[ 021.063 ] ( EO )

Belki dedi şu büyükleri yapmıştır, sorun bakalım onlara eğer söylerlerse.

[ 021.063 ] ( ES )

İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi.

[ 021.063 ] ( NQ )

[Ibrahim (Abraham)] said: "Nay, this one, the biggest of them (idols) did it. Ask them, if they can speak!"

[ 021.064 ] ( KK )

ÝóÑóÌóÚõæÇ Åöáóì ÃóäúÝõÓöåöãú ÝóÞóÇáõæÇ Åöäøóßõãú ÃóäúÊõãõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 021.064 ] ( MŞ )

 

[ 021.064 ] ( AY )

Bunun üzerine vicdanlarına mürâcaat ettiler de: “ Doğrusu siz haksızsınız.” dediler.

[ 021.064 ] ( EO )

Bunun üzerine vicdanlarına müracaat ettiler de dediler: doğrusu siz haksızsınız.

[ 021.064 ] ( ES )

Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız."

[ 021.064 ] ( NQ )

So they turned to themselves and said: "Verily, you are the Zalimun (polytheists and wrong-doers)."

[ 021.065 ] ( KK )

Ëõãøó äõßöÓõæÇ Úóáóì ÑõÁõæÓöåöãú áóÞóÏú ÚóáöãúÊó ãóÇ åóÄõáÇóÁö íóäúØöÞõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 021.065 ] ( MŞ )

 

[ 021.065 ] ( AY )

Sonra yine eski kafalarına (akıllarına) döndüler (ve Nemrûd İbrâhîm’e şöyle dedi.) Sen gerçekten biliyorsun ki, bu putlar konuşamazlar.

[ 021.065 ] ( EO )

Sonra yine tepeleri üstü ters döndüler, sen cidden bilirsin ki bunlar söylemez dediler.

[ 021.065 ] ( ES )

Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.

[ 021.065 ] ( NQ )

Then they turned to themselves (their first thought and said): "Indeed you [Ibrahim (Abraham)] know well that these (idols) speak not!"

[ 021.066 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóÝóÊóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãóÇ áÇó íóäúÝóÚõßõãú ÔóíúÆðÇ æóáÇó íóÖõÑøõßõãú ﴿ ٦٦ ﴾

[ 021.066 ] ( MŞ )

 

[ 021.066 ] ( AY )

İbrâhîm: “ O hâlde Allah’ı bırakıb da size hiç bir fayda veremiyecek ve zarar da yapamıyacak şeylere mi tapıyorsunuz?

[ 021.066 ] ( EO )

O halde dedi: Allahı bırakıp da size hiç bir faide veremiyecek, zarar da edemiyecek nesnelere mi tapıyorsunuz?

[ 021.066 ] ( ES )

(İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"

[ 021.066 ] ( NQ )

[Ibrahim (Abraham)] said: "Do you then worship besides Allah, things that can neither profit you, nor harm you?

[ 021.067 ] ( KK )

ÃõÝøò áóßõãú æóáöãóÇ ÊóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 021.067 ] ( MŞ )

 

[ 021.067 ] ( AY )

Yuh size ve Allah’dan başka taptıklarınıza! Hâlâ akıllanmıyacak mısınız?” dedi.

[ 021.067 ] ( EO )

Yuf size ve Allahdan başka taptıklarınıza! hâlâ akıllanmıyacak mısınız?

[ 021.067 ] ( ES )

Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?

[ 021.067 ] ( NQ )

Fie upon you, and upon that which you worship besides Allah! Have you then no sense?

[ 021.068 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÍóÑøöÞõæåõ æóÇäúÕõÑõæÇ ÂáöåóÊóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ÝóÇÚöáöíäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 021.068 ] ( MŞ )

 

[ 021.068 ] ( AY )

(Nemrûd ve kavmi şöyle) dediler: “ Bunu (İbrâhîm’i) yakın da İlâhlarınızın öcünü alın; eğer bir iş yapacaksanız...”

[ 021.068 ] ( EO )

Siz bunu, dediler: yakın da ilâhlarınızın öcünü alın, bir iş yapacaksınız.

[ 021.068 ] ( ES )

Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler.

[ 021.068 ] ( NQ )

They said: "Burn him and help your aliha (gods), if you will be doing."

[ 021.069 ] ( KK )

ÞõáúäóÇ íóÇäóÇÑõ ßõæäöí ÈóÑúÏðÇ æóÓóáÇóãðÇ Úóáóì ÅöÈúÑóÇåöíãó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 021.069 ] ( MŞ )

 

[ 021.069 ] ( AY )

(Kudret sahibi olan) biz de dedik ki: “ Ey ateş! İbrâhîm’e karşı serin ve selâmet ol.”

[ 021.069 ] ( EO )

Ey nâr, serin ve selâmet ol İbrahime dedik.

[ 021.069 ] ( ES )

Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik.

[ 021.069 ] ( NQ )

We (Allah) said: "O fire! Be you coolness and safety for Ibrahim (Abraham)!"

[ 021.070 ] ( KK )

æóÃóÑóÇÏõæÇ Èöåö ßóíúÏðÇ ÝóÌóÚóáúäóÇåõãõ ÇáúÃóÎúÓóÑöíäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 021.070 ] ( MŞ )

 

[ 021.070 ] ( AY )

İbrâhîm’e bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz, kendilerini daha ziyade hüsrana düşürdük. (üzerlerine sinek musallat ederek onları helâk ettik).

[ 021.070 ] ( EO )

Ona bir dolab kurmak istediler, biz de daha ziyade kendilerini husrâna düşürdük.

[ 021.070 ] ( ES )

Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.

[ 021.070 ] ( NQ )

And they wanted to harm him, but We made them the worst losers.

[ 021.071 ] ( KK )

æóäóÌøóíúäóÇåõ æóáõæØðÇ Åöáóì ÇáúÃóÑúÖö ÇáøóÊöí ÈóÇÑóßúäóÇ ÝöíåóÇ áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 021.071 ] ( MŞ )

 

[ 021.071 ] ( AY )

Böylece İbrâhîm’i ve (kardeşinin oğlu) Lût’u, (Nemrûd ve kavminden) kurtardık ve onları, içinde alemlere bereketler verdiğimiz arza (Şam’a) ulaştırdık.

[ 021.071 ] ( EO )

Ve onu Lût ile beraber kurtarıp içinde âlemîne bereketler verdiğimiz Arza çıkardık.

[ 021.071 ] ( ES )

Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.

[ 021.071 ] ( NQ )

And We rescued him and Lout (Lot) to the land which We have blessed for the 'Alamin (mankind and jinns).

[ 021.072 ] ( KK )

æóæóåóÈúäóÇ áóåõ ÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó äóÇÝöáóÉð æóßõáÇøð ÌóÚóáúäóÇ ÕóÇáöÍöíäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 021.072 ] ( MŞ )

 

[ 021.072 ] ( AY )

İbrâhîme (evlad olarak) İshâk’ı, üstelik bir de Yakûb’u ihsan ettik ve her birini Sâlih kimselerden yaptık.

[ 021.072 ] ( EO )

Ve ona İshakı ihsan ettik, fazla olarak Ya'kubu da ve her birini salihînden kıldık.

[ 021.072 ] ( ES )

Ona (İbrahim'e) İshak'ı, üstelik bir de Yakub'u ihsan ettik ve herbirini salih kimseler kıldık.

[ 021.072 ] ( NQ )

And We bestowed upon him Ishaque (Isaac), and (a grandson) Ya'qub (Jacob). Each one We made righteous.

[ 021.073 ] ( KK )

æóÌóÚóáúäóÇåõãú ÃóÆöãøóÉð íóåúÏõæäó ÈöÃóãúÑöäóÇ æóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúåöãú ÝöÚúáó ÇáúÎóíúÑóÇÊö æóÅöÞóÇãóÉö ÇáÕøóáóæÉö æóÅöíÊóÇÁó ÇáÒøóßóæÉö æóßóÇäõæÇ áóäóÇ ÚóÇÈöÏöíäó ﴿ ٧٣ ﴾

[ 021.073 ] ( MŞ )

 

[ 021.073 ] ( AY )

Ve hepsini (İbrâhîm’i, İshâk’ı ve Yakûb’u) emrimizle doğru yol gösteren imamlar (önderler) yaptık. Kendilerine hayırlar işlemeği, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahy eyledik. Onlar hep bize ibâdet ediyorlardı (asla putlara tapmıyorlardı).

[ 021.073 ] ( EO )

Ve hepsini emrimizle yol göteren imamlar ettik ve kendilerine hayırlar işlemeği, namaz kılmayı zekât vermeyi, vahyeyledik ve hep bize âbid idiler.

[ 021.073 ] ( ES )

Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir.

[ 021.073 ] ( NQ )

And We made them leaders, guiding (mankind) by Our Command, and We inspired in them the doing of good deeds, performing Salat (Iqamat-as-Salat), and the giving of Zakat and of Us (Alone) they were worshippers.

[ 021.074 ] ( KK )

æóáõæØðÇ ÂÊóíúäóÇåõ ÍõßúãðÇ æóÚöáúãðÇ æóäóÌøóíúäóÇåõ ãöäó ÇáúÞóÑúíóÉö ÇáøóÊöí ßóÇäóÊú ÊóÚúãóáõ ÇáúÎóÈóÇÆöËó Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ Þóæúãó ÓóæúÁò ÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 021.074 ] ( MŞ )

 

[ 021.074 ] ( AY )

Lût’a da bir hikmet (peygamberlik) ve bir ilim verdik. Onu kötülükler yapmakta olan memleketten (Sedûm halkından) kurtardık. Gerçekten onlar, fâsık olan kötü bir kavim idiler.

[ 021.074 ] ( EO )

Lût, ona da huküm, bir ılim verdik ve onu habasetler işliyen o karyeden kurtardık, hakıkat onlar kötü, fasık bir kavm idiler.

[ 021.074 ] ( ES )

Biz Lût'a da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar kötü, fasık bir kavimdi.

[ 021.074 ] ( NQ )

And (remember) Lout (Lot), We gave him Hukman (right judgement of the affairs and Prophethood) and (religious) knowledge, and We saved him from the town (folk) who practised Al-Khaba'ith (evil, wicked and filthy deeds, etc.). Verily, they were a people given to evil, and were Fasiqun (rebellious, disobedient, to Allah).

[ 021.075 ] ( KK )

æóÃóÏúÎóáúäóÇåõ Ýöí ÑóÍúãóÊöäóÇ Åöäøóåõ ãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 021.075 ] ( MŞ )

 

[ 021.075 ] ( AY )

Biz, Lût’u rahmetimizin içine koyduk; çünkü o, cidden Sâlih kimselerdendi.

[ 021.075 ] ( EO )

Onu ise rahmetimize idhal eyledik, çünkü o cidden salihînden idi.

[ 021.075 ] ( ES )

Onu ise rahmetimizin içine aldık. Çünkü o salihlerdendi.

[ 021.075 ] ( NQ )

And We admitted him to Our Mercy, truly, he was of the righteous.

[ 021.076 ] ( KK )

æóäõæÍðÇ ÅöÐú äóÇÏóì ãöäú ÞóÈúáõ ÝóÇÓúÊóÌóÈúäóÇ áóåõ ÝóäóÌøóíúäóÇåõ æóÃóåúáóåõ ãöäó ÇáúßóÑúÈö ÇáúÚóÙöíãö ﴿ ٧٦ ﴾

[ 021.076 ] ( MŞ )

 

[ 021.076 ] ( AY )

Nûh’u da hatırla ki, daha önce o dua etmişti de, biz duasını kabul etmiştik. Böylece kendisini ve ona bağlıları, o büyük âfetten (Tufan’dan) kurtardık.

[ 021.076 ] ( EO )

Nuhu da, zira mukaddemâ nidâ etmişti, biz de duâsını kabul ettik de kendisini ve ehlini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.

[ 021.076 ] ( ES )

Nuh da daha önceleri bize yalvarmıştı; biz de onun duasını kabul ettik, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.

[ 021.076 ] ( NQ )

And (remember) Nuh (Noah), when he cried (to Us) aforetime. We listened to his invocation and saved him and his family from great distress.

[ 021.077 ] ( KK )

æóäóÕóÑúäóÇåõ ãöäó ÇáúÞóæúãö ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ Þóæúãó ÓóæúÁò ÝóÃóÛúÑóÞúäóÇåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 021.077 ] ( MŞ )

 

[ 021.077 ] ( AY )

Bir de âyetlerimizi tekzip eden o kavimden Nûh’u kurtarıp öcünü aldık. Gerçekten onlar, kötü bir kavim idiler. Biz de hepsini birden boğduk.

[ 021.077 ] ( EO )

Ve âyetlerimizi tekzib eden kavmden öcünü aldık, hakikat onlar kötü bir kavm idiler, biz de hepsini birden gargettik.

[ 021.077 ] ( ES )

Âyetlerimizi yalanlayan kavminden onun öcünü aldık. Şüphesiz onlar kötü bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) boğduk.

[ 021.077 ] ( NQ )

We helped him against people who denied Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.). Verily, they were a people given to evil. So We drowned them all.

[ 021.078 ] ( KK )

æóÏóÇæõæÏó æóÓõáóíúãóÇäó ÅöÐú íóÍúßõãóÇäö Ýöí ÇáúÍóÑúËö ÅöÐú äóÝóÔóÊú Ýöíåö Ûóäóãõ ÇáúÞóæúãö æóßõäøóÇ áöÍõßúãöåöãú ÔóÇåöÏöíäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 021.078 ] ( MŞ )

 

[ 021.078 ] ( AY )

Davud’u ve Süleyman’ı da hatırla. Hani onlar, ekin hakkında hüküm veriyorlardı. O vakit geceleyin, bir kavmin davarı ekin tarlasına yayılmıştı (zarar vermişti). Biz de onların verdiği hükme şahitler idik. (Rivâyet edildiğine göre, bir adamın koyunları, gece vakti bir çiftçinin ekin tarlasına girmişler ve ekinleri ile bağlarını helâk etmişler. Nihâyet, çiftçi zarar talebi ile Hazret-i Davud’un huzurunda koyun sahibi aleyhine dâva açmış. Zararın kıymeti, koyunların kıymetine denk geldiğinden, Davud ALEYHİSSELÂM koyunların ekin sahibine verilmesini emretti. Onbir yaşında olan oğlu Süleyman ALEYHİSSELÂM ise, ekin tarlasını, eski hâline gelinceye kadar koyun sahibine vermeyi ve bu müddet içerisinde koyunların sütü ile yünlerinden istifade etmek üzere, koyunları da ekin sahibine vermeyi uygun buldu.)

[ 021.078 ] ( EO )

İsmaili de, İdrisi de, Zül'kıfli de; hepsi sabirînden Davud ile Süleymanı da, o vakit ki ikisi de hars hakkında huküm veriyorlardı, o vakıt ki ekinde geceleyin kavmin davarı yayılmıştı, biz de hukümlerine şâhid idik.

[ 021.078 ] ( ES )

Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik.

[ 021.078 ] ( NQ )

And (remember) Dawud (David) and Sulaiman (Solomon), when they gave judgement in the case of the field in which the sheep of certain people had pastured at night and We were witness to their judgement.

[ 021.079 ] ( KK )

ÝóÝóåøóãúäóÇåóÇ ÓõáóíúãóÇäó æóßõáÇøð ÂÊóíúäóÇ ÍõßúãðÇ æóÚöáúãðÇ æóÓóÎøóÑúäóÇ ãóÚó ÏóÇæõæÏó ÇáúÌöÈóÇáó íõÓóÈøöÍúäó æóÇáØøóíúÑó æóßõäøóÇ ÝóÇÚöáöíäó ﴿ ٧٩ ﴾

[ 021.079 ] ( MŞ )

 

[ 021.079 ] ( AY )

Biz, o meselenin hükmünü Süleymân’a bildirdik. Bununla beraber her birine bir hüküm ve bir ilim vermiştik. Davud ile birlikte tesbih etmek üzere, dağları ve kuşları (ona) bağlı kılmıştık. Biz (bu gibi acaib işleri peygamberlere) yapanlarız.

[ 021.079 ] ( EO )

Derhal onu Süleymana anlattık, bununla berâber her birine bir huküm ve bir ılim vermiştik ve Davudun maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı ve biz bunları yaparız.

[ 021.079 ] ( ES )

Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.

[ 021.079 ] ( NQ )

And We made Sulaiman (Solomon) to understand (the case), and to each of them We gave Hukman (right judgement of the affairs and Prophethood) and knowledge. And We subjected the mountains and the birds to glorify Our Praises along with Dawud (David), And it was We Who were the doers (of all these things).

[ 021.080 ] ( KK )

æóÚóáøóãúäóÇåõ ÕóäúÚóÉó áóÈõæÓò áóßõãú áöÊõÍúÕöäóßõãú ãöäú ÈóÃúÓößõãú Ýóåóáú ÃóäúÊõãú ÔóÇßöÑõæäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 021.080 ] ( MŞ )

 

[ 021.080 ] ( AY )

Bir de Davud’a, sizi harbin şiddetinden korumak için zırh-elbise sanatını öğrettik. şimdi siz, şükrünü yapıyor musunuz?

[ 021.080 ] ( EO )

Bir de ona sizin için sizi harbinizin şiddetinden korusun diye giyecek san'atı ta'lîm etmiştik, şimdi siz şükrüne eda ediyor musunuz?

[ 021.080 ] ( ES )

Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?

[ 021.080 ] ( NQ )

And We taught him the making of metal coats of mail (for battles), to protect you in your fighting. Are you then grateful?

[ 021.081 ] ( KK )

æóáöÓõáóíúãóÇäó ÇáÑøöíÍó ÚóÇÕöÝóÉð ÊóÌúÑöí ÈöÃóãúÑöåö Åöáóì ÇáúÃóÑúÖö ÇáøóÊöí ÈóÇÑóßúäóÇ ÝöíåóÇ æóßõäøóÇ Èößõáøö ÔóíúÁò ÚóÇáöãöíäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 021.081 ] ( MŞ )

 

[ 021.081 ] ( AY )

Süleyman’ın emrine de şiddetli rüzgârı bağlı kıldık ki, bu rüzgâr onun emriyle, kendisini içine bereketler verdiğimiz yere (Şam’a, civar yerlerden) götürürdü. Biz her şeyi bilenleriz.

[ 021.081 ] ( EO )

Süleyman için de şiddetli rüzgârı ki o içine bereketler verdiğimiz Arza emriyle cereyan ediyordu ve biz her şeyi biliriz.

[ 021.081 ] ( ES )

Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz her şeyi biliyorduk.

[ 021.081 ] ( NQ )

And to Sulaiman (Solomon) (We subjected) the wind strongly raging, running by his command towards the land which We had blessed. And of everything We are the All-Knower.

[ 021.082 ] ( KK )

æóãöäó ÇáÔøóíóÇØöíäö ãóäú íóÛõæÕõæäó áóåõ æóíóÚúãóáõæäó ÚóãóáÇð Ïõæäó Ðóáößó æóßõäøóÇ áóåõãú ÍóÇÝöÙöíäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 021.082 ] ( MŞ )

 

[ 021.082 ] ( AY )

Şeytanlardan da Süleyman için, (denizden inci çıkarmak üzere) dalgıçlık edenleri ve (binalar yapmak gibi) başka iş için çalışanları emrine bağlı kılmıştık. Hep o şeytanları, Süleyman’ın emrinden çıkmamak için koruyan bizdik.

[ 021.082 ] ( EO )

Şeytanlardan da onun için dalgıçlık edenleri ve daha başka amel için çalışanları teshır etmiştik ve hep onları zabteden biz idik.

[ 021.082 ] ( ES )

Onun için dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini biz gözetiyorduk.

[ 021.082 ] ( NQ )

And of the Shayatin (devils) (from the jinns) were some who dived for him, and did other work besides that; and it was We Who guarded them.

[ 021.083 ] ( KK )

æóÃóíøõæÈó ÅöÐú äóÇÏóì ÑóÈøóåõ Ãóäøöí ãóÓøóäöíó ÇáÖøõÑøõ æóÃóäúÊó ÃóÑúÍóãõ ÇáÑøóÇÍöãöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 021.083 ] ( MŞ )

 

[ 021.083 ] ( AY )

Eyyûb’u da hatırla, zira: “ Bana, gerçekten hastalık isabet etti. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” diye Rabbine dua etmişti.

[ 021.083 ] ( EO )

Eyyubu da, zira «rabbehu enni messeniyed durru ve ente erhamur rahimîn» diye rabbına nidâ etti.

[ 021.083 ] ( ES )

Eyyûb da: "Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye Rabbine nida etti.

[ 021.083 ] ( NQ )

And (remember) Ayub (Job), when he cried to his Lord: "Verily, distress has seized me, and You are the Most Merciful of all those who show mercy."

[ 021.084 ] ( KK )

ÝóÇÓúÊóÌóÈúäóÇ áóåõ ÝóßóÔóÝúäóÇ ãóÇ Èöåö ãöäú ÖõÑøò æóÂÊóíúäóÇåõ Ãóåúáóåõ æóãöËúáóåõãú ãóÚóåõãú ÑóÍúãóÉð ãöäú ÚöäúÏöäóÇ æóÐößúÑóì áöáúÚóÇÈöÏöíäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 021.084 ] ( MŞ )

 

[ 021.084 ] ( AY )

Biz de duasını kabul edip hemen kendisindeki hastalığı giderdik. Tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için de bir hatıra olmak üzere, ona (diriltmek sûretiyle) hem ailesini (çoluk çocuğunu), hem onlarla beraber daha bir katını verdik.

[ 021.084 ] ( EO )

Biz de duâsını kabul ettik de hemen kendisindeki durru açtık ve tarafımızdan bir rahmet ve âbidler için bir muhtıra olmak üzere ona ehlini ve beraberlerinde onların bir mislini de verdik.

[ 021.084 ] ( ES )

Biz de onun duasını kabul ettik de başına gelenleri kaldırdık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik .

[ 021.084 ] ( NQ )

So We answered his call, and We removed the distress that was on him, and We restored his family to him (that he had lost), and the like thereof along with them, as a mercy from Ourselves and a Reminder for all who worship Us.

[ 021.085 ] ( KK )

æóÅöÓúãóÇÚöíáó æóÅöÏúÑöíÓó æóÐóÇ ÇáúßöÝúáö ßõáøñ ãöäó ÇáÕøóÇÈöÑöíäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 021.085 ] ( MŞ )

 

[ 021.085 ] ( AY )

İsmâil’i, İdrîs’i, Zü’l-Kifl’i de hatırla. Bunların her biri de sabredenlerdendi.

[ 021.085 ] ( EO )

İsmaili de, İdrisi de, Zül'kıfli de; hepsi sabirînden.

[ 021.085 ] ( ES )

İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi.

[ 021.085 ] ( NQ )

And (remember) Isma'il (Ishmael), and Idris (Enoch) and Dhul-Kifl (Isaiah), all were from among As-Sabirin (the patient ones, etc.).

[ 021.086 ] ( KK )

æóÃóÏúÎóáúäóÇåõãú Ýöí ÑóÍúãóÊöäóÇ Åöäøóåõãú ãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 021.086 ] ( MŞ )

 

[ 021.086 ] ( AY )

Bunları da rahmetimizin içine aldık; çünkü salihlerdendiler.

[ 021.086 ] ( EO )

Bunları da rahmetimize idhal eyledik, çünkü cidden salihîndendirler.

[ 021.086 ] ( ES )

Onları da rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten salih olanlardandı.

[ 021.086 ] ( NQ )

And We admitted them to Our Mercy. Verily, they were of the righteous.

[ 021.087 ] ( KK )

æóÐóÇ Çáäøõæäö ÅöÐú ÐóåóÈó ãõÛóÇÖöÈðÇ ÝóÙóäøó Ãóäú áóäú äóÞúÏöÑó Úóáóíúåö ÝóäóÇÏóì Ýöí ÇáÙøõáõãóÇÊö Ãóäú áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó ÃóäúÊó ÓõÈúÍóÇäóßó Åöäøöí ßõäúÊõ ãöäó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 021.087 ] ( MŞ )

 

[ 021.087 ] ( AY )

Zü’n-Nûn’i (Balık sahibini = YÛNUS’u) da hatırla. Hani o, (dinini kabul etmiyen kavmine) öfkelenerek gitmişti de, kendisini hiç bir zaman sıkıştırmıyacağımızı sanmıştı. Derken (yutulduğu balığın karnındaki) karanlıklar içinde: “ Senden başka hiç bir ilâh yoktur, seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Gerçekten ben, haksızlık edenlerden oldum.” diye dua etmişti.

[ 021.087 ] ( EO )

Zennunu da; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti, derken zulmetler içinde «la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimîn» diye nidâ etti.

[ 021.087 ] ( ES )

Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti.

[ 021.087 ] ( NQ )

And (remember) Dhan-Nun (Jonah), when he went off in anger, and imagined that We shall not punish him (i.e. the calamites which had befallen him)! But he cried through the darkness (saying): La ilaha illa Anta [none has the right to be worshipped but You (O Allah)], Glorified (and Exalted) are You [above all that (evil) they associate with You]. Truly, I have been of the wrong-doers."

[ 021.088 ] ( KK )

ÝóÇÓúÊóÌóÈúäóÇ áóåõ æóäóÌøóíúäóÇåõ ãöäó ÇáúÛóãøö æóßóÐóáößó äõäúÌöí ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 021.088 ] ( MŞ )

 

[ 021.088 ] ( AY )

Biz de duasını kabul ettik, kendisini kederden kurtardık. İşte biz, mü'minleri böyle kurtarırız.

[ 021.088 ] ( EO )

Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisini gamden kurtardık ve işte mü'minleri böyle kurtarırız.

[ 021.088 ] ( ES )

Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız.

[ 021.088 ] ( NQ )

So We answered his call, and delivered him from the distress. And thus We do deliver the believers (who believe in the Oneness of Allah, abstain from evil and work righteousness).

[ 021.089 ] ( KK )

æóÒóßóÑöíøóÇ ÅöÐú äóÇÏóì ÑóÈøóåõ ÑóÈøö áÇó ÊóÐóÑúäöí ÝóÑúÏðÇ æóÃóäúÊó ÎóíúÑõ ÇáúæóÇÑöËöíäó ﴿ ٨٩ ﴾

[ 021.089 ] ( MŞ )

 

[ 021.089 ] ( AY )

Zekeriyyâ’yı da hatırla. Hani Rabbine: “ Rabbim beni yalnız (evlâtsız) bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın!” diye dua etmişti.

[ 021.089 ] ( EO )

Zekeriyyayı da; hani rabbına «rabbi la tezerni ferden ve ente hayrul varisin» diye nidâ etmişti.

[ 021.089 ] ( ES )

Zekeriya da hani Rabbine: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın" diye nida etmişti.

[ 021.089 ] ( NQ )

And (remember) Zakariya (Zachariah), when he cried to his Lord: "O My Lord! Leave me not single (childless), though You are the Best of the inheritors."

[ 021.090 ] ( KK )

ÝóÇÓúÊóÌóÈúäóÇ áóåõ æóæóåóÈúäóÇ áóåõ íóÍúíóì æóÃóÕúáóÍúäóÇ áóåõ ÒóæúÌóåõ Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ íõÓóÇÑöÚõæäó Ýöí ÇáúÎóíúÑóÇÊö æóíóÏúÚõæäóäóÇ ÑóÛóÈðÇ æóÑóåóÈðÇ æóßóÇäõæÇ áóäóÇ ÎóÇÔöÚöíäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 021.090 ] ( MŞ )

 

[ 021.090 ] ( AY )

Bunun üzerine biz de duasını kabul edip kendisine (evlâd olarak) Yahyâ’yı verdik ve zevcesini çocuk doğurur hale getirdik. Bütün bu peygamberler, hayırlara (ibâdetlere) koşarlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize karşı çok itâatkârdılar.

[ 021.090 ] ( EO )

Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahyâyı verdik ve onun zevcesini ıslâh eyledik, hakıkat bunlar hayrâtta müsaraat ve bize rağbet ve rehbetle duâ ederlerdi ve bizim için haşı'lerdi.

[ 021.090 ] ( ES )

Biz de duasını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahya'yı ihsan ettik. Ve eşini (doğum yapmaya) elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar iyiliklerde yarışıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.

[ 021.090 ] ( NQ )

So We answered his call, and We bestowed upon him Yahya (John), and cured his wife (to bear a child) for him. Verily, they used to hasten on to do good deeds, and they used to call on Us with hope and fear, and used to humble themselves before Us.

[ 021.091 ] ( KK )

æóÇáøóÊöí ÃóÍúÕóäóÊú ÝóÑúÌóåóÇ ÝóäóÝóÎúäóÇ ÝöíåóÇ ãöäú ÑõæÍöäóÇ æóÌóÚóáúäóÇåóÇ æóÇÈúäóåóÇ ÂíóÉð áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 021.091 ] ( MŞ )

 

[ 021.091 ] ( AY )

Irzını helâl ve haramdan koruyan o Meryem’i de hatırla ki, biz ona (Cebrâîl vasıtasıyla ve emrimizle meydana gelen) ruhumuzdan intikal ettirdik (de Îsa’yı yarattık). Kendisini de, oğlunu da âlemlere bir ibret yaptık.

[ 021.091 ] ( EO )

Ve o dişiyi de ki ırzını muhkem korudu da kendisine ruhumuzdan nefhettik, ve kendisile oğlunu âlemîne bir âyet kıldık.

[ 021.091 ] ( ES )

Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize kılmıştık.

[ 021.091 ] ( NQ )

And (remember) she who guarded her chastity [Virgin Maryam (Mary)], We breathed into (the sleeves of) her (shirt or garment) [through Our Ruh - Jibrael (Gabriel)], and We made her and her son ['Iesa (Jesus)] a sign for Al-'Alamin (the mankind and jinns).

[ 021.092 ] ( KK )

Åöäøó åóÐöåö ÃõãøóÊõßõãú ÃõãøóÉð æóÇÍöÏóÉð æóÃóäóÇ ÑóÈøõßõãú ÝóÇÚúÈõÏõæäö ﴿ ٩٢ ﴾

[ 021.092 ] ( MŞ )

 

[ 021.092 ] ( AY )

İşte sizin dininiz olan bu İslâm dîni (tevhîd dîni, bütün peygamberlerde) tek bir dindir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde yalnız bana ibâdet edin, emirlerime itâat edin.

[ 021.092 ] ( EO )

İşte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet, rabbınız da bir benim onun için hep bana kulluk edin.

[ 021.092 ] ( ES )

Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.

[ 021.092 ] ( NQ )

Truly! This, your Ummah [Sharia or religion (Islamic Monotheism)] is one religion, and I am your Lord, therefore worship Me (Alone). [Tafsir Ibn Kathir]

[ 021.093 ] ( KK )

æóÊóÞóØøóÚõæÇ ÃóãúÑóåõãú Èóíúäóåõãú ßõáøñ ÅöáóíúäóÇ ÑóÇÌöÚõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 021.093 ] ( MŞ )

 

[ 021.093 ] ( AY )

Geçen ümmetler, din işlerini aralarında parçaladılar, ayrılıklara düştüler; fakat hepsi bize döneceklerdir.

[ 021.093 ] ( EO )

Onlar kumandalarını beyinlerinde parçaladılar, fakat hepsi bize rücu' edecekler.

[ 021.093 ] ( ES )

Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize döneceklerdir.

[ 021.093 ] ( NQ )

But they have broken up and differed as regards their religion among themselves. (And) they all shall return to Us.

[ 021.094 ] ( KK )

Ýóãóäú íóÚúãóáú ãöäó ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö æóåõæó ãõÄúãöäñ ÝóáÇó ßõÝúÑóÇäó áöÓóÚúíöåö æóÅöäøóÇ áóåõ ßóÇÊöÈõæäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 021.094 ] ( MŞ )

 

[ 021.094 ] ( AY )

O hâlde, kim mü'min olarak sâlih amellerden bir amel işlerse, onun yaptığı makbul olur (sevabdan mahrum bırakılmaz). Muhakkak biz, onun işini (melek vasıtasıyla amel defterine) yazarız.

[ 021.094 ] ( EO )

İmdi her kim mü'min olarak salihattan bir amel işlerse onun sa'yine küfran yok ve her halde biz onun hisabına yazarız.

[ 021.094 ] ( ES )

İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.

[ 021.094 ] ( NQ )

So whoever does righteous good deeds while he is a believer (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism), his efforts will not be rejected. Verily! We record it in his Book of deeds.

[ 021.095 ] ( KK )

æóÍóÑóÇãñ Úóáóì ÞóÑúíóÉò ÃóåúáóßúäóÇåóÇ Ãóäøóåõãú áÇó íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 021.095 ] ( MŞ )

 

[ 021.095 ] ( AY )

Helâk ettiğimiz bir memleket halkına mümkün değildir, artık onlar tevbeye dönemezler.

[ 021.095 ] ( EO )

İhlâk ettiğimiz karyeye dahi haramdır ki rücu' etmiyecek olsunlar.

[ 021.095 ] ( ES )

Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.

[ 021.095 ] ( NQ )

And a ban is laid on every town (population) which We have destroyed that they shall not return (to this world again, nor repent to Us).

[ 021.096 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÝõÊöÍóÊú íóÃúÌõæÌõ æóãóÃúÌõæÌõ æóåõãú ãöäú ßõáøö ÍóÏóÈò íóäúÓöáõæäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 021.096 ] ( MŞ )

 

[ 021.096 ] ( AY )

Nihâyet Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddi açılıp da her tepeden saldırdıkları;

[ 021.096 ] ( EO )

Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc açılıb da her tepeden saldırdıkları.

[ 021.096 ] ( ES )

Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar.

[ 021.096 ] ( NQ )

Until, when Ya'juj and Ma'juj (Gog and Magog) are let loose (from their barrier), and they swiftly swarm from every mound.

[ 021.097 ] ( KK )

æóÇÞúÊóÑóÈó ÇáúæóÚúÏõ ÇáúÍóÞøõ ÝóÅöÐóÇ åöíó ÔóÇÎöÕóÉñ ÃóÈúÕóÇÑõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ íóÇæóíúáóäóÇ ÞóÏú ßõäøóÇ Ýöí ÛóÝúáóÉò ãöäú åóÐóÇ Èóáú ßõäøóÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ٩٧ ﴾

[ 021.097 ] ( MŞ )

 

[ 021.097 ] ( AY )

Ve hak olan vaad (kıyâmet) yaklaştığı vakit, işte o zaman, kâfir olanların gözleri hemen dikilecek: “ Vah bizlere! Biz bundan gaflet ettik, doğrusu kendimize zulmetmiş olduk.” diyecekler.

[ 021.097 ] ( EO )

ve hak va'd yaklaştığı vakıt, o zaman işte o küfredenlerin derhal gözleri belerecek «eyvah bizlere biz bundan gaflet ettik, hayır kendimize zulmetmiş olduk» diyecekler.

[ 021.097 ] ( ES )

Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik." derler.

[ 021.097 ] ( NQ )

And the true promise (Day of Resurrection) shall draw near (of fulfillment). Then (when mankind is resurrected from their graves), you shall see the eyes of the disbelievers fixedly stare in horror. (They will say): "Woe to us! We were indeed heedless of this; nay, but we were Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.)."

[ 021.098 ] ( KK )

Åöäøóßõãú æóãóÇ ÊóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÍóÕóÈõ Ìóåóäøóãó ÃóäúÊõãú áóåóÇ æóÇÑöÏõæäó ﴿ ٩٨ ﴾

[ 021.098 ] ( MŞ )

 

[ 021.098 ] ( AY )

Haberiniz olsun, siz (ey Mekke halkı) ve Allah’dan başka taptıklanınız (putlarınız) hep cehennem odunusunuz. Siz hep beraber cehenneme gireceksiniz.

[ 021.098 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki siz ve Allahdan başka taptığınız nesneler hep Cehennem mermisisiniz, siz, ona vürud edeceksiniz.

[ 021.098 ] ( ES )

Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.

[ 021.098 ] ( NQ )

Certainly! You (disbelievers) and that which you are worshipping now besides Allah, are (but) fuel for Hell! (Surely), you will enter it.

[ 021.099 ] ( KK )

áóæú ßóÇäó åóÄõáÇóÁö ÂáöåóÉð ãóÇ æóÑóÏõæåóÇ æóßõáøñ ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ٩٩ ﴾

[ 021.099 ] ( MŞ )

 

[ 021.099 ] ( AY )

O taptıklarınız (putlar), eğer ilâh olsalardı, cehenneme girmezlerdi. Hâlbuki hepsi ebedî olarak orada kalacaklardır.

[ 021.099 ] ( EO )

Onlar ilâh olsalardı ona vürud etmezlerdi, halbuki hepsi onda muhalled kalacaklar.

[ 021.099 ] ( ES )

Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.

[ 021.099 ] ( NQ )

Had these (idols, etc.) been aliha (gods), they would not have entered there (Hell), and all of them will abide therein.

[ 021.100 ] ( KK )

áóåõãú ÝöíåóÇ ÒóÝöíÑñ æóåõãú ÝöíåóÇ áÇó íóÓúãóÚõæäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 021.100 ] ( MŞ )

 

[ 021.100 ] ( AY )

Öyle ki, o putlara tapanların, orada iniltileri vardır ve onlar orada hiç bir merhamet sesi duymazlar.

[ 021.100 ] ( EO )

Öyle ki onların orada bir zefîri var, bunlar da orada iken işitmiyecekler.

[ 021.100 ] ( ES )

Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler.

[ 021.100 ] ( NQ )

Therein breathing out with deep sighs and roaring will be their portion, and therein they will hear not.

[ 021.101 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÓóÈóÞóÊú áóåõãú ãöäøóÇ ÇáúÍõÓúäóì ÃõæáóÆößó ÚóäúåóÇ ãõÈúÚóÏõæäó ﴿ ١٠١ ﴾

[ 021.101 ] ( MŞ )

 

[ 021.101 ] ( AY )

Şüphesiz ki, kendilerine bizden saâdet icap etmiş olanlar, işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.

[ 021.101 ] ( EO )

Şübhe yok ki haklarında bizden husnâ sebkedenler, bunlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.

[ 021.101 ] ( ES )

Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.

[ 021.101 ] ( NQ )

Verily those for whom the good has preceded from Us, they will be removed far therefrom (Hell) [e.g. 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary); 'Uzair (Ezra), etc.].

[ 021.102 ] ( KK )

áÇó íóÓúãóÚõæäó ÍóÓöíÓóåóÇ æóåõãú Ýöí ãóÇ ÇÔúÊóåóÊú ÃóäúÝõÓõåõãú ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 021.102 ] ( MŞ )

 

[ 021.102 ] ( AY )

Cehennemden uzaklaştırılan o cennetlikler, cehennemin hışıltısını bile duymazlar ve bunlar canlarının istediği şeyler (çeşitli nimetler) içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.

[ 021.102 ] ( EO )

ve bunlar canlarının istediğinde muhalled kalacaklardır.

[ 021.102 ] ( ES )

Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar.

[ 021.102 ] ( NQ )

They shall not hear the slightest sound of it (Hell), while they abide in that which their ownselves desire.

[ 021.103 ] ( KK )

áÇó íóÍúÒõäõåõãõ ÇáúÝóÒóÚõ ÇáúÃóßúÈóÑõ æóÊóÊóáóÞøóÇåõãõ ÇáúãóáóÆößóÉõ åóÐóÇ íóæúãõßõãõ ÇáøóÐöí ßõäúÊõãú ÊõæÚóÏõæäó ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 021.103 ] ( MŞ )

 

[ 021.103 ] ( AY )

O en büyük korku (Sûr’a son üfürülüş anı), bunları mahzun etmiyecek ve kendilerini melekler şöyle (demekle) karşılayacaklar: “ İşte bu, size dünyada vaad olunan (mutlu) gününüzdür!...”

[ 021.103 ] ( EO )

O fezeı ekber bunları mahzun etmiyecek ve bunları Melekler şöyle karşılayacaklar: bu işte sizin o gününüz ki va'dolunuyordunuz.

[ 021.103 ] ( ES )

O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen gün işte bugündür" diye karşılarlar.

[ 021.103 ] ( NQ )

The greatest terror (on the Day of Resurrection) will not grieve them, and the angels will meet them, (with the greeting): "This is your Day which you were promised."

[ 021.104 ] ( KK )

íóæúãó äóØúæöí ÇáÓøóãóÇÁó ßóØóíöø ÇáÓöøÌöáøö áöáúßõÊõÈö ßóãóÇ ÈóÏóÃúäóÇ Ãóæøóáó ÎóáúÞò äõÚöíÏõåõ æóÚúÏðÇ ÚóáóíúäóÇ ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ÝóÇÚöáöíäó ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 021.104 ] ( MŞ )

 

[ 021.104 ] ( AY )

O gün ki, semayı, kitabların sahifesini dürer gibi düreceğiz. (Mahlukatı) ilk yaratışa başladığımız gibi, yine onu iade edeceğiz; üzerimize aldığımız bir vaaddır ki, muhakkak (öldükten sonra) dirilmeyi yapacağız.

[ 021.104 ] ( EO )

O gün ki Semâyı kitablar için defter dürer gibi düreceğiz evvel başladığımız gibi halkı iade edeceğiz, uhdemizde bir va'd, şübhe yok ki biz yaparız.

[ 021.104 ] ( ES )

Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız.

[ 021.104 ] ( NQ )

And (remember) the Day when We shall roll up the heavens like a scroll rolled up for books, as We began the first creation, We shall repeat it, (it is) a promise binding upon Us. Truly, We shall do it.

[ 021.105 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ßóÊóÈúäóÇ Ýöí ÇáÒøóÈõæÑö ãöäú ÈóÚúÏö ÇáÐøößúÑö Ãóäøó ÇáúÃóÑúÖó íóÑöËõåóÇ ÚöÈóÇÏöíó ÇáÕøóÇáöÍõæäó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 021.105 ] ( MŞ )

 

[ 021.105 ] ( AY )

Celâlim hakkı için, biz Tevrât’dan sonra (Davud’a verilen) Zebûr’da yazdık ki: “ Muhakkak cennet arzına, Sâlih kullarım varis olacaktır.”

[ 021.105 ] ( EO )

Şanım hakkı için zikirden sonra Zeburda da yazmıştık: ki her halde Arz, ona benim salih kullarım vâris olacaktır.

[ 021.105 ] ( ES )

And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.

[ 021.105 ] ( NQ )

And indeed We have written in Zabur (Psalms) [i.e. all the revealed Holy Books the Taurat (Torah), the Injeel (Gospel), the Qur'an] after (We have already written in) Al-Lauh Al-Mahfuz (the Book, that is in the heaven with Allah), that My righteous slaves shall inherit the land (i.e. the land of Paradise).

[ 021.106 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí åóÐóÇ áóÈóáÇóÛðÇ áöÞóæúãò ÚóÇÈöÏöíäó ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 021.106 ] ( MŞ )

 

[ 021.106 ] ( AY )

Gerçekten bu Kur’ân’da (hususiyle bu sûrede), muvahhid kimseler için kâfi bir öğüd vardır.

[ 021.106 ] ( EO )

Şübhe yok ki bunda âbid bir kavm için kâfi bir öğüd vardır.

[ 021.106 ] ( ES )

Şüphesiz bu Kur'ân'da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.

[ 021.106 ] ( NQ )

Verily, in this (the Qur'an) there is a plain Message for people who worship Allah (i.e. the true, real believers of Islamic Monotheism who act practically on the Qur'an and the Sunnah legal ways of the Prophet ).

[ 021.107 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó ÅöáÇøó ÑóÍúãóÉð áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 021.107 ] ( MŞ )

 

[ 021.107 ] ( AY )

Seni de (ey Resûlüm), ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

[ 021.107 ] ( EO )

Ve seni sâde âlemîne rahmet olarak göndermişizdir.

[ 021.107 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

[ 021.107 ] ( NQ )

And We have sent you (O Muhammad ) not but as a mercy for the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 021.108 ] ( KK )

Þõáú ÅöäøóãóÇ íõæÍóì Åöáóíøó ÃóäøóãóÇ Åöáóåõßõãú Åöáóåñ æóÇÍöÏñ Ýóåóáú ÃóäúÊõãú ãõÓúáöãõæäó ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 021.108 ] ( MŞ )

 

[ 021.108 ] ( AY )

De ki, bana ancak şöyle vahy olunuyor: “ İlâhınız, ancak bir İlâh’dır. Şimdi siz (ey müşrikler), müslüman oluyor musunuz?”

[ 021.108 ] ( EO )

De ki: bana vahyolunuyor ki: ilâhınız ancak bir ilâhdır, şimdi siz müsliman oluyor musunuz?

[ 021.108 ] ( ES )

De ki, bana ancak şöyle vahyolunuyor: "İlâhınız ancak tek bir ilâhtır. Şimdi siz artık müslüman oluyor musunuz?"

[ 021.108 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "It is revealed to me that your Ilah (God) is only one Ilah (God - Allah). Will you then submit to His Will (become Muslims and stop worshipping others besides Allah)?"

[ 021.109 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÞõáú ÂÐóäúÊõßõãú Úóáóì ÓóæóÇÁò æóÅöäú ÃóÏúÑöí ÃóÞóÑöíÈñ Ãóãú ÈóÚöíÏñ ãóÇ ÊõæÚóÏõæäó ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 021.109 ] ( MŞ )

 

[ 021.109 ] ( AY )

Bunun üzerine, îmandan yüz çevirirlerse, o takdirde de ki: “ Size (emredildiğim şeyleri) dosdoğru bildirdim. (Müslümanların galebesi veya kıyâmet azabı ile) korkutulduğunuz an yakın mı, yoksa uzak mı, ben bilmem.

[ 021.109 ] ( EO )

Bunun üzerine aldırmazlarsa o halde de de ki: size düpedüz ı'lân ettim, ve bilmem bu size edilen va'dü vaîd pek yakın mi, yoksa uzak mı?

[ 021.109 ] ( ES )

Eğer (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: "Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem."

[ 021.109 ] ( NQ )

But if they (disbelievers, idolaters, Jews, Christians, polytheists, etc.) turn away (from Islamic Monotheism) say (to them O Muhammad ): "I give you a notice (of war as) to be known to us all alike. And I know not whether that which you are promised (i.e. the torment or the Day of Resurrection) is near or far."

[ 021.110 ] ( KK )

Åöäøóåõ íóÚúáóãõ ÇáúÌóåúÑó ãöäó ÇáúÞóæúáö æóíóÚúáóãõ ãóÇ ÊóßúÊõãõæäó ﴿ ١١٠ ﴾

[ 021.110 ] ( MŞ )

 

[ 021.110 ] ( AY )

Şüphe yok ki Allah, söylenen sözden açığa vurulanı da bilir, gizliliklerinizi de bilir.

[ 021.110 ] ( EO )

Şübhe yok ki o, söylenenden, açığa vurulanı da bilir gizlediğinizi de bilir.

[ 021.110 ] ( ES )

Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir.

[ 021.110 ] ( NQ )

(Say O Muhammad ) Verily, He (Allah) knows that which is spoken aloud (openly) and that which you conceal.

[ 021.111 ] ( KK )

æóÅöäú ÃóÏúÑöí áóÚóáøóåõ ÝöÊúäóÉñ áóßõãú æóãóÊóÇÚñ Åöáóì Íöíäò ﴿ ١١١ ﴾

[ 021.111 ] ( MŞ )

 

[ 021.111 ] ( AY )

Bilmem, belki bu ceza vaadinin uzaması, sizin için bir belâdır ve bir zamana kadar faydalanmadır.”

[ 021.111 ] ( EO )

Ve bilmem belki bumühletsizin için bir imtihan ve vakta kadar bir istifadedir.

[ 021.111 ] ( ES )

Bilmem belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir.

[ 021.111 ] ( NQ )

And I know not, perhaps it may be a trial for you, and an enjoyment for a while.

[ 021.112 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇÍúßõãú ýÈöÇáúÍóÞøö æóÑóÈøõäóÇ ÇáÑøóÍúãóÇäõ ÇáúãõÓúÊóÚóÇäõ Úóáóì ãóÇ ÊóÕöÝõæäó ﴿ ١١٢ ﴾

[ 021.112 ] ( MŞ )

 

[ 021.112 ] ( AY )

(Hazret-i Peygamber şöyle) dedi: “ Ey Rabbim! Benimle Mekke halkı arasında adaletle hüküm ver. Rabbimiz o rahmândır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılan ancak O’dur.”

[ 021.112 ] ( EO )

Dedi: ya rabb! hakka hukmet ve rabbımız rahmandır ancak isnadlarınıza karşı sığınılacak müstean.

[ 021.112 ] ( ES )

(Hz. Peygamber şöyle) dedi: "Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmân'dır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O'dur.

[ 021.112 ] ( NQ )

He (Muhammad ) said:"My Lord! Judge You in truth! Our Lord is the Most Beneficent, Whose Help is to be sought against that which you attribute (unto Allah that He has offspring, and unto Muhammad that he is a sorcerer, and unto the Qur'an that it is poetry, etc.)!"