MERYEM SURESİ

[ 019.001 ] ( KK )

ßåíÚÕ ﴿ ١ ﴾

[ 019.001 ] ( MŞ )

 

[ 019.001 ] ( AY )

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd

[ 019.001 ] ( EO )

Kaf, Ha,Ya, Ayn, Sad.

[ 019.001 ] ( ES )

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.

[ 019.001 ] ( NQ )

Kaf- Ha-Ya-'Ain-Sad.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings].

[ 019.002 ] ( KK )

ÐößúÑõ ÑóÍúãóÉö ÑóÈøößó ÚóÈúÏóåõ ÒóßóÑöíøóÇ ﴿ ٢ ﴾

[ 019.002 ] ( MŞ )

 

[ 019.002 ] ( AY )

Bu sana okuyacağımız âyetler, Rabbinin kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini bir anıştır.

[ 019.002 ] ( EO )

Rabbının rahmetini bir anış Zekerriya kuluna.

[ 019.002 ] ( ES )

Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini anmadır.

[ 019.002 ] ( NQ )

(This is) a mention of the mercy of your Lord to His slave Zakariya (Zachariah).

[ 019.003 ] ( KK )

ÅöÐú äóÇÏóì ÑóÈøóåõ äöÏóÇÁð ÎóÝöíøðÇ ﴿ ٣ ﴾

[ 019.003 ] ( MŞ )

 

[ 019.003 ] ( AY )

O, Rabbine gizlice yalvardığı zaman,

[ 019.003 ] ( EO )

O vakıt ki rabbına nida etmişti, gizli bir nida.

[ 019.003 ] ( ES )

Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı.

[ 019.003 ] ( NQ )

When he called out his Lord (Allah) a call in secret,

[ 019.004 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö Åöäøöí æóåóäó ÇáúÚóÙúãõ ãöäøöí æóÇÔúÊóÚóáó ÇáÑøóÃúÓõ ÔóíúÈðÇ æóáóãú Ãóßõäú ÈöÏõÚóÇÆößó ÑóÈøö ÔóÞöíøðÇ ﴿ ٤ ﴾

[ 019.004 ] ( MŞ )

 

[ 019.004 ] ( AY )

Şöyle demişti: “Ey Rabbim, doğrusu ben (o kimseyim ki), benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başımın saçı bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiç bir zaman mahrum olmadım.

[ 019.004 ] ( EO )

Demişti: yarab işte ben artık kemik gevşedi benden, ve baş bembeyaz alev aldı, sana duâ ile ise rabbım hiç bir zaman bedbaht olmadım.

[ 019.004 ] ( ES )

Şöyle demişti: "Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım."

[ 019.004 ] ( NQ )

Saying: "My Lord! Indeed my bones have grown feeble, and grey hair has spread on my head, And I have never been unblest in my invocation to You, O my Lord!

[ 019.005 ] ( KK )

æóÅöäøöí ÎöÝúÊõ ÇáúãóæóÇáöíó ãöäú æóÑóÇÆöí æóßóÇäóÊö ÇãúÑóÃóÊöí ÚóÇÞöÑðÇ ÝóåóÈú áöí ãöäú áóÏõäúßó æóáöíøðÇ ﴿ ٥ ﴾

[ 019.005 ] ( MŞ )

 

[ 019.005 ] ( AY )

Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek vârislerden endişedeyim. Karım da kısır bulunuyor. Onun için bana bir çocuk ihsan buyur,

[ 019.005 ] ( EO )

Bu halimle ben arkamdan yerime kalacak taallûkattan endişedeyim, hatunum da akîm bulundu, onun için bana bir veliy ihsan eyle.

[ 019.005 ] ( ES )

Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek varislerden endişedeyim. Karım da kısır bulunuyor. Onun için katından bana bir çocuk ihsan et.

[ 019.005 ] ( NQ )

And Verily! I fear my relatives after me, since my wife is barren. So give me from Yourself an heir,
 

[ 019.006 ] ( KK )

íóÑöËõäöí æóíóÑöËõ ãöäú Âáö íóÚúÞõæÈó æóÇÌúÚóáúåõ ÑóÈøö ÑóÖöíøðÇ ﴿ ٦ ﴾

[ 019.006 ] ( MŞ )

 

[ 019.006 ] ( AY )

Ki bana da mirascı olsun, Yâkub ailesine de mîrascı olsun. Rabbim, sen onu (söz ve hareketleriyle) rızâna kavuştur.”

[ 019.006 ] ( EO )

Ki hem benim mirasımı, hem Ya'kub henadanının mirasını ala, hem de onu rızaya mazhar kıl rabbım!

[ 019.006 ] ( ES )

Ki bana da mirasçı olsun, Yakub ailesine de mirascı olsun. Rabbim, onu sen rızana kavuştur.

[ 019.006 ] ( NQ )

Who shall inherit me, and inherit (also) the posterity of Ya'qub (Jacob) (inheritance of the religious knowledge and Prophethood, not the wealth, etc.). And make him, my Lord, one with whom You are Well-pleased!".

[ 019.007 ] ( KK )

íóÇÒóßóÑöíøóÇ ÅöäøóÇ äõÈóÔøöÑõßó ÈöÛõáÇóãòäöÇÓúãõåõ íóÍúíóì áóãú äóÌúÚóáú áóåõ ãöäú ÞóÈúáõ ÓóãöíøðÇ ﴿ ٧ ﴾

[ 019.007 ] ( MŞ )

 

[ 019.007 ] ( AY )

(Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu); Ey Zekeriyya! Gerçekten biz sana bir oğul müjdeliyoruz ki, adı Yahya’dır; bundan önce ona hiç bir adaş yapmadık.

[ 019.007 ] ( EO )

Ey Zekeriyya! Haberin olsun biz sana bir oğul tebşir ediyoruz, adı Yahya, bundan evvel hiç bir adaş yapmadık ona.

[ 019.007 ] ( ES )

(Allah şöyle buyurdu): "Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık."

[ 019.007 ] ( NQ )

(Allah said) "O Zakariya (Zachariah)! Verily, We give you the glad tidings of a son, His name will be Yahya (John). We have given that name to none before (him)."

[ 019.008 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö Ãóäøóì íóßõæäõ áöí ÛõáÇóãñ æóßóÇäóÊö ÇãúÑóÃóÊöí ÚóÇÞöÑðÇ æóÞóÏú ÈóáóÛúÊõ ãöäó ÇáúßöÈóÑö ÚöÊöíøðÇ ﴿ ٨ ﴾

[ 019.008 ] ( MŞ )

 

[ 019.008 ] ( AY )

Zekeriyya dedi ki: “ Rabbim, benim nereden bir oğlum olacak? Hanımım kısır bulunuyor, ben de ihtiyarlığın son haddine vardım.”

[ 019.008 ] ( EO )

Dedi: Yarab! benim için bir oğul nereden olacak: hatunum akîm bulunuyor ben de ihtiyarlıktan kağşamak derecesine geldim.

[ 019.008 ] ( ES )

Zekeriyya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" dedi.

[ 019.008 ] ( NQ )

He said: "My Lord! How can I have a son, when my wife is barren, and I have reached the extreme old age."

[ 019.009 ] ( KK )

ÞóÇáó ßóÐóáößó ÞóÇáó ÑóÈøõßó åõæó Úóáóíøó åóíøöäñ æóÞóÏú ÎóáóÞúÊõßó ãöäú ÞóÈúáõ æóáóãú Êóßõäú ÔóíúÆðÇ ﴿ ٩ ﴾

[ 019.009 ] ( MŞ )

 

[ 019.009 ] ( AY )

(Cebrâil ona şöyle) dedi: “ Dediğin gibidir, fakat Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Bundan önce seni yarattım, Hâlbuki hiç bir şey değildin.”

[ 019.009 ] ( EO )

Buyurdu: öyle, fakat rabbın buyurdu ki: o bana kolaydır, bundan evvel seni yarattım! Halbuki hiç bir şey değildin.

[ 019.009 ] ( ES )

(Allah yahut Cebrail ona şöyle) dedi: "Dediğin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin."

[ 019.009 ] ( NQ )

He said: "So (it will be). Your Lord says; It is easy for Me. Certainly I have created you before, when you had been nothing!"

[ 019.010 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇÌúÚóá áöí ÂíóÉð ÞóÇáó ÂíóÊõßó ÃóáÇøó Êõßóáøöãó ÇáäøóÇÓó ËóáÇóËó áóíóÇáò ÓóæöíøðÇ ﴿ ١٠ ﴾

[ 019.010 ] ( MŞ )

 

[ 019.010 ] ( AY )

Zekeriyya şöyle dedi: (Ailemin hamlini anlamak hususunda) Rabbim bana bir alâmet ver. Allah buyurdu ki, senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde üç gün insanlarla konuşamaz hale gelmendir.

[ 019.010 ] ( EO )

Dedi: yarab! Bana bir alâmet yap, buyurdu ki: alâmetin, sap sağlam olduğun halde üç gece nasa söz söyleyememendir.

[ 019.010 ] ( ES )

Zekeriyya şöyle dedi: "Rabbim! Bana alâmet ver." Allah: "Senin alâmetin, sapasağlam olduğun halde, üç gün, üç gece insanlarla konuşamaz hale gelmendir." buyurdu.

[ 019.010 ] ( NQ )

[Zakariya (Zachariah)] said: "My Lord! Appoint for me a sign." He said: "Your sign is that you shall not speak unto mankind for three nights, though having no bodily defect."

[ 019.011 ] ( KK )

ÝóÎóÑóÌó Úóáóì Þóæúãöåö ãöäó ÇáúãöÍúÑóÇÈö ÝóÃóæúÍóì Åöáóíúåöãú Ãóäú ÓóÈøöÍõæÇ ÈõßúÑóÉð æóÚóÔöíøðÇ ﴿ ١١ ﴾

[ 019.011 ] ( MŞ )

 

[ 019.011 ] ( AY )

Nihâyet (hanımına hamil vakti gelip de konuşamayınca) mihrabdan kavmine karşı (Zekeriyya) çıktı da, onlara: “ Sabah ve akşam namaz kılın.” diye işaret etti.

[ 019.011 ] ( EO )

Derken mihrabdan kavmine karşı çıktı da «Sabah ve akşam tesbih edin» diye onlara işaret verdi.

[ 019.011 ] ( ES )

Nihayet (birgün konuşamayınca) mihrabdan kavmine karşı çıktı da onlara "Sabah ve akşam (Rabbinizi) tesbih edin" diye işaret etti.

[ 019.011 ] ( NQ )

Then he came out to his people from Al-Mihrab (a praying place or a private room, etc.), he told them by signs to glorify Allah's Praises in the morning and in the afternoon.

[ 019.012 ] ( KK )

íóÇíóÍúíóì ÎõÐö ÇáúßöÊóÇÈó ÈöÞõæøóÉò æóÂÊóíúäóÇåõ ÇáúÍõßúãó ÕóÈöíøðÇ ﴿ ١٢ ﴾

[ 019.012 ] ( MŞ )

 

[ 019.012 ] ( AY )

(Biz ona Yahya’yı ihsan ettik ve şöyle dedik): “ Ey Yahya! Kıtabı kuvvetle tut (Tevrât’da olan hükümlerle amel et).” Bir de daha çocukken ona hikmet verdik.

[ 019.012 ] ( EO )

 

[ 019.012 ] ( ES )

Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl (dedik) ve daha çocukken ona hikmet verdik.

[ 019.012 ] ( NQ )

(It was said to his son): "O Yahya (John)! Hold fast the Scripture [the Taurat (Torah)]." And We gave him wisdom while yet a child.

[ 019.013 ] ( KK )

æóÍóäóÇäðÇ ãöäú áóÏõäøóÇ æóÒóßóÇÉð æóßóÇäó ÊóÞöíøðÇ ﴿ ١٣ ﴾

[ 019.013 ] ( MŞ )

 

[ 019.013 ] ( AY )

Hem de tarafımızdan bir merhamet ve günahlardan bir pâklik verdik. O çok takvâ sahibi idi.

[ 019.013 ] ( EO )

Hem de ledünnümüzden bir rikkat ve bir pâklik, ki çok takvaşiar idi.

[ 019.013 ] ( ES )

Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takva sahibi idi.

[ 019.013 ] ( NQ )

And (made him) sympathetic to men as a mercy (or a grant) from Us, and pure from sins [i.e. Yahya (John)] and he was righteous,

[ 019.014 ] ( KK )

æóÈóÑøðÇ ÈöæóÇáöÏóíúåö æóáóãú íóßõäú ÌóÈøóÇÑðÇ ÚóÕöíøðÇ ﴿ ١٤ ﴾

[ 019.014 ] ( MŞ )

 

[ 019.014 ] ( AY )

Ebeveynine de ihsankârdı, zorba ve isyankâr değildi.

[ 019.014 ] ( EO )

Ve valideynine ihsankâr idi, cebbar, isyarkâr değil idi.

[ 019.014 ] ( ES )

Anne ve babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi.

[ 019.014 ] ( NQ )

And dutiful towards his parents, and he was neither an arrogant nor disobedient (to Allah or to his parents).

[ 019.015 ] ( KK )

æóÓóáÇóãñ Úóáóíúåö íóæúãó æõáöÏó æóíóæúãó íóãõæÊõ æóíóæúãó íõÈúÚóËõ ÍóíøðÇ ﴿ ١٥ ﴾

[ 019.015 ] ( MŞ )

 

[ 019.015 ] ( AY )

Ona selamet olsun: Hem doğduğu gün (şeytandan), hem öleceği gün (kabir azabından), hem de diri olarak kaldırılacağı gün (ateşten)...

[ 019.015 ] ( EO )

Selâm ona hem doğduğu gün, hem öleceği gün hem de diri olarak ba'solunacağı gün.

[ 019.015 ] ( ES )

Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun.

[ 019.015 ] ( NQ )

And Salamun (peace) be on him the day he was born, the day he dies, and the day he will be raised up to life (again)!

[ 019.016 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö ãóÑúíóãó ÅöÐö ÇäúÊóÈóÐóÊú ãöäú ÃóåúáöåóÇ ãóßóÇäðÇ ÔóÑúÞöíøðÇ ﴿ ١٦ ﴾

[ 019.016 ] ( MŞ )

 

[ 019.016 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) Kur’ân’daki Meryem kıssasını (onlara) oku. Hani o, ibâdet için) ailesinden ayrılıp (evinin veya Beytü’l-Makdis’in) doğu tarafında bir yere çekilmişti.

[ 019.016 ] ( EO )

Kitabda Meryemi de an, o vakıt ki ailesinden çekildi de şark tarafından bir mekâna.

[ 019.016 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) Kur'ân'daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat). Hani o, ailesinden ayrılarak (evinin veya mescidin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.

[ 019.016 ] ( NQ )

And mention in the Book (the Qur'an, O Muhammad , the story of) Maryam (Mary), when she withdrew in seclusion from her family to a place facing east.

[ 019.017 ] ( KK )

ÝóÇÊøóÎóÐóÊú ãöäú Ïõæäöåöãú ÍöÌóÇÈðÇ ÝóÃóÑúÓóáúäóÇ ÅöáóíúåóÇ ÑõæÍóäóÇ ÝóÊóãóËøóáó áóåóÇ ÈóÔóÑðÇ ÓóæöíøðÇ ﴿ ١٧ ﴾

[ 019.017 ] ( MŞ )

 

[ 019.017 ] ( AY )

Sonra ailesinin önlerinde bir perde kurmuştu. Nihâyet ona ruhumuzu (Cebrâîl’i) gönderdik de kendisine düzgün bir insan şeklinde göründü.

[ 019.017 ] ( EO )

Onlardan öte bir perde çekti derken kendisine ruhumuzu gönderdik de düzgün bir beşer halinde ona temessül ediverdi.

[ 019.017 ] ( ES )

Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz (Cebrail)i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.

[ 019.017 ] ( NQ )

She placed a screen (to screen herself) from them; then We sent to her Our Ruh [angel Jibrael (Gabriel)], and he appeared before her in the form of a man in all respects.

[ 019.018 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú Åöäøöí ÃóÚõæÐõ ÈöÇáÑøóÍúãóÇäö ãöäúßó Åöäú ßõäúÊó ÊóÞöíøðÇ ﴿ ١٨ ﴾

[ 019.018 ] ( MŞ )

 

[ 019.018 ] ( AY )

Meryem, bu insan kılığındaki Cebrâîl’e) dedi ki: “ Doğrusu ben, senden Rahmân’a sığınırım. Eğer mü’min ve takva sahibi isen (fenalık yapmazsın.)

[ 019.018 ] ( EO )

(Meryem) ona ben, dedi: her halde senden rahmana sığınırım, sakınırsın eğer bir teki isen.

[ 019.018 ] ( ES )

Meryem: "Ben senden Rahmân (olan Allah) a sığınırım. Eğer Allah'dan korkuyorsan (dokunma bana)" dedi.

[ 019.018 ] ( NQ )

She said: "Verily! I seek refuge with the Most Beneficent (Allah) from you, if you do fear Allah."

[ 019.019 ] ( KK )

ÞóÇáó ÅöäøóãóÇ ÃóäóÇ ÑóÓõæáõ ÑóÈøößö áöÃóåóÈó áóßö ÛõáÇóãðÇ ÒóßöíøðÇ ﴿ ١٩ ﴾

[ 019.019 ] ( MŞ )

 

[ 019.019 ] ( AY )

Cebrâîl: “ Gerçekten ben, sana temiz bir oğlan vermek için sırf Rabbinin gönderdiği elçisiyim.” dedi.

[ 019.019 ] ( EO )

(Ruh) dedi: haberin olsun ben sana gayet temiz bir oğlan vermek için sırf rabbının resulüyüm.

[ 019.019 ] ( ES )

Melek: "Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim" dedi.

[ 019.019 ] ( NQ )

(The angel) said: "I am only a Messenger from your Lord, (to announce) to you the gift of a righteous son."

[ 019.020 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú Ãóäøóì íóßõæäõ áöí ÛõáÇóãñ æóáóãú íóãúÓóÓúäöí ÈóÔóÑñ æóáóãú Ãóßõ ÈóÛöíøðÇ ﴿ ٢٠ ﴾

[ 019.020 ] ( MŞ )

 

[ 019.020 ] ( AY )

Meryem dedi ki: “ Benim için, nasıl bir oğlan olur? Bana bir insan dokunmadı ve ben de iffetsiz bir kimse değilim.”

[ 019.020 ] ( EO )

Dedi: benim için bir oğlan nasıl olur? bana bir beşer dokunmadı, ben bir kahbe de değilim.

[ 019.020 ] ( ES )

Meryem: "Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim" dedi.

[ 019.020 ] ( NQ )

She said: "How can I have a son, when no man has touched me, nor am I unchaste?"

[ 019.021 ] ( KK )

ÞóÇáó ßóÐóáößö ÞóÇáó ÑóÈøõßö åõæó Úóáóíøó åóíøöäñ æóáöäóÌúÚóáóåõ ÂíóÉð áöáäøóÇÓö æóÑóÍúãóÉð ãöäøóÇ æóßóÇäó ÃóãúÑðÇ ãóÞúÖöíøðÇ ﴿ ٢١ ﴾

[ 019.021 ] ( MŞ )

 

[ 019.021 ] ( AY )

Cebrail şöyle dedi: “ Evet, iş dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki, bu (baba olmaksızın çocuk vermek), bana çok kolaydır. Hem bunu, insanlara, kudretimize delâlet eden bir alâmet ve (Îsa’yı da insanları hidâyete götüren) tarafımızdan bir nimet yapacağız. Zaten (ezeldeki takdirimizde) bu iş olup bitmiştir.

[ 019.021 ] ( EO )

Dedi öyle, fakat rabbın buyurdu ki o bana göre kolay hem onu nasa kudretimizin bir bürhanı ve tarafımızdan bir rahmet kılacağımız için, hem de o, bir kaza edilmiş emir bulunuyor.

[ 019.021 ] ( ES )

Melek: "Bu, dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek), bana pek kolaydır. Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız. Hem, bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir." dedi.

[ 019.021 ] ( NQ )

He said: "So (it will be), your Lord said: 'That is easy for Me (Allah): And (We wish) to appoint him as a sign to mankind and a mercy from Us (Allah), and it is a matter (already) decreed, (by Allah).' "

[ 019.022 ] ( KK )

ÝóÍóãóáóÊúåõ ÝóÇäúÊóÈóÐóÊú Èöåö ãóßóÇäðÇ ÞóÕöíøðÇ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 019.022 ] ( MŞ )

 

[ 019.022 ] ( AY )

Nihâyet (Cebrail’in üfürmesiyle Meryem) Îsa’ya gebe kaldı ve bununla uzak bir yere çekildi.

[ 019.022 ] ( EO )

Bu suretle ona hamil oldu, ve bu hamlile uzak bir yere çekildi.

[ 019.022 ] ( ES )

Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsa'ya gebe kaldı ve o haliyle uzak bir yere çekildi.

[ 019.022 ] ( NQ )

So she conceived him, and she withdrew with him to a far place (i.e. Bethlehem valley about 4-6 miles from Jerusalem).

[ 019.023 ] ( KK )

ÝóÃóÌóÇÁóåóÇ ÇáúãóÎóÇÖõ Åöáóì ÌöÐúÚö ÇáäøóÎúáóÉö ÞóÇáóÊú íóÇáóíúÊóäöí ãöÊøõ ÞóÈúáó åóÐóÇ æóßõäúÊõ äóÓúíðÇ ãóäúÓöíøðÇ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 019.023 ] ( MŞ )

 

[ 019.023 ] ( AY )

Sonra doğum sancısı onu bir hurma ağacına dayanmaya götürdü: “ Ah nolaydım! Bundan önce öleydim de unutulmuş gitmiş olaydım.” dedi.

[ 019.023 ] ( EO )

Derken ağrı onu bir hurma dalına götürdü, ay dedi: nolaydım bundan evvel öleydim ve unutulmuş gitmiş olaydım.

[ 019.023 ] ( ES )

Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim" dedi.

[ 019.023 ] ( NQ )

And the pains of childbirth drove her to the trunk of a date-palm. She said: "Would that I had died before this, and had been forgotten and out of sight!"

[ 019.024 ] ( KK )

ÝóäóÇÏóÇåóÇ ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÃóáÇøó ÊóÍúÒóäöí ÞóÏú ÌóÚóáó ÑóÈøõßö ÊóÍúÊóßö ÓóÑöíøðÇ ﴿ ٢٤ ﴾

[ 019.024 ] ( MŞ )

 

[ 019.024 ] ( AY )

(Cebrail, yüksek bir yerde bulunan) Meryem’e aşağı tarafından şöyle çağırdı: “ Sakın üzülme, Rabbin senin alt yanında bir su arkı yarattı.

[ 019.024 ] ( EO )

Derken ona altından nida etti: sakın mahzun olma, rabbın senin altında bir su arkı vücûde getirdi.

[ 019.024 ] ( ES )

Melek, Meryem'e, aşağı tarafından şöyle seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı."

[ 019.024 ] ( NQ )

Then [the babe 'Iesa (Jesus) or Jibrael (Gabriel)] cried unto her from below her, saying: "Grieve not! Your Lord has provided a water stream under you;

[ 019.025 ] ( KK )

æóåõÒøöí Åöáóíúßö ÈöÌöÐúÚö ÇáäøóÎúáóÉö ÊõÓóÇÞöØú Úóáóíúßö ÑõØóÈðÇ ÌóäöíøðÇ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 019.025 ] ( MŞ )

 

[ 019.025 ] ( AY )

Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.

[ 019.025 ] ( EO )

Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine derilmiş tâze hurmalar dökülsün.

[ 019.025 ] ( ES )

Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.

[ 019.025 ] ( NQ )

And shake the trunk of date-palm towards you, it will let fall fresh ripe-dates upon you.

[ 019.026 ] ( KK )

Ýóßõáöí æóÇÔúÑóÈöí æóÞóÑøöí ÚóíúäðÇ ÝóÅöãøóÇ ÊóÑóíöäøó ãöäó ÇáúÈóÔóÑö ÃóÍóÏðÇ ÝóÞõæáöí Åöäøöí äóÐóÑúÊõ áöáÑøóÍúãóÇäö ÕóæúãðÇ Ýóáóäú Ãõßóáöøãó Çáúíóæúãó ÅöäúÓöíøðÇ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 019.026 ] ( MŞ )

 

[ 019.026 ] ( AY )

Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: “ Ben Rahmân’a (Allah’a) bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiç kimseye asla söz söylemiyeceğim.” de.

[ 019.026 ] ( EO )

Artık ye, iç, gözün aydın olsun, bunun üzerine şayed beşerden birini görürsen ben, de: rahmana oruç adadım, onun için bu gün hiç bir inse söz söylemiyeceğim.

[ 019.026 ] ( ES )

Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım de.

[ 019.026 ] ( NQ )

So eat and drink and be glad, and if you see any human being, say: 'Verily! I have vowed a fast unto the Most Beneficent (Allah) so I shall not speak to any human being this day.'

[ 019.027 ] ( KK )

ÝóÃóÊóÊú Èöåö ÞóæúãóåóÇ ÊóÍúãöáõåõ ÞóÇáõæÇ íóÇãóÑúíóãõ áóÞóÏú ÌöÆúÊö ÔóíúÆðÇ ÝóÑöíøðÇ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 019.027 ] ( MŞ )

 

[ 019.027 ] ( AY )

Sonra ona (çocuğu İsâ’yı) yüklenerek kavmine getirdi. Ona dediler ki: “ Ey Meryem! Doğrusu sen, acâip bir şey (babasız çocuk) getirdin.

[ 019.027 ] ( EO )

Derken onu yüklenerek kavmine getirdi, hey Meryem! Dediler: alimallah yumurcak bir şey getirdin.

[ 019.027 ] ( ES )

Sonra Meryem onu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: "Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın."

[ 019.027 ] ( NQ )

Then she brought him (the baby) to her people, carrying him. They said: "O Mary! Indeed you have brought a thing Fariya(an unheard mighty thing).

[ 019.028 ] ( KK )

íóÇÃõÎúÊó åóÇÑõæäó ãóÇ ßóÇäó ÃóÈõæßö ÇãúÑóÃó ÓóæúÁò æóãóÇ ßóÇäóÊú Ãõãøõßö ÈóÛöíøðÇ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 019.028 ] ( MŞ )

 

[ 019.028 ] ( AY )

Ey Hârûn’un (soy itibariyle neslinden gelen) kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, anan da iffetsiz bir kadın değildi.”

[ 019.028 ] ( EO )

Ey Harûnun hemşiresi, baban bir kötülük adamı değil idi, anan da bir kahbe değil idi.

[ 019.028 ] ( ES )

Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.

[ 019.028 ] ( NQ )

O sister (i.e. the like) of Harun (Aaron) [not the brother of Musa (Moses), but he was another pious man at the time of Maryam (Mary)]! Your father was not a man who used to commit adultery, nor your mother was an unchaste woman.

[ 019.029 ] ( KK )

ÝóÃóÔóÇÑóÊú Åöáóíúåö ÞóÇáõæÇ ßóíúÝó äõßóáøöãõ ãóäú ßóÇäó Ýöí ÇáúãóåúÏö ÕóÈöíøðÇ ﴿ ٢٩ ﴾

[ 019.029 ] ( MŞ )

 

[ 019.029 ] ( AY )

Bunun üzerine Meryem, (kendilerine cevap vermek için) çocuğu işaret etti. Onlar: “ Biz, beşikteki çocukla nasıl konuşuruz” dediler.

[ 019.029 ] ( EO )

Bunun üzerine ona işaret etti, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz dediler.

[ 019.029 ] ( ES )

Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; "Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.

[ 019.029 ] ( NQ )

Then she pointed to him. They said: "How can we talk to one who is a child in the cradle?"

[ 019.030 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäøöí ÚóÈúÏõ Çááøóåö ÂÊóÇäöí ÇáúßöÊóÇÈó æóÌóÚóáóäöí äóÈöíøðÇ ﴿ ٣٠ ﴾

[ 019.030 ] ( MŞ )

 

[ 019.030 ] ( AY )

(Allah’ın bir mûcizesi olarak Îsa) dedi ki: “ Ben Gerçekten Allah,’ın kuluyum, bana kitap verdi ve beni bir Peygamber yaptı (bu tahakkuk edecektir).

[ 019.030 ] ( EO )

O dedi ki: haberiniz olsun ben Allahın kuluyum, o bana kitab verdi ve beni bir Peygamber yaptı.

[ 019.030 ] ( ES )

(Allah'ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı."

[ 019.030 ] ( NQ )

He ['Iesa (Jesus)] said: Verily! I am a slave of Allah, He has given me the Scripture and made me a Prophet;

[ 019.031 ] ( KK )

æóÌóÚóáóäöí ãõÈóÇÑóßðÇ Ãóíúäó ãóÇ ßõäúÊõ ýæóÃóæúÕóÇäöí ÈöÇáÕøóáóæÉö æó ÇáÒøóßóæÉö ãóÇ ÏõãúÊõ ÍóíøðÇ ﴿ ٣١ ﴾

[ 019.031 ] ( MŞ )

 

[ 019.031 ] ( AY )

Beni, her nerede olsam mübarek (hayır öğreten) kıldı ve hayatta bulunduğum müddet, bana, namazı ve zekâtı emretti.

[ 019.031 ] ( EO )

Ve beni her nerede olsam mübarek kıldı ve berhayat olduğum müddetçe bana namaz ve zekât tavsıye buyurdu.

[ 019.031 ] ( ES )

Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.

[ 019.031 ] ( NQ )

And He has made me blessed wheresoever I be, and has enjoined on me Salat (prayer), and Zakat, as long as I live.

[ 019.032 ] ( KK )

æóÈóÑøðÇ ÈöæóÇáöÏóÊöí æóáóãú íóÌúÚóáúäöí ÌóÈøóÇÑðÇ ÔóÞöíøðÇ ﴿ ٣٢ ﴾

[ 019.032 ] ( MŞ )

 

[ 019.032 ] ( AY )

Beni, anneme ihsankâr kıldı ve beni azgın bir zorba yapmadı.

[ 019.032 ] ( EO )

Ve beni valdeme hürmetkâr kıldı, bir cebbar şekıy kılmadı.

[ 019.032 ] ( ES )

Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı.

[ 019.032 ] ( NQ )

And dutiful to my mother, and made me not arrogant, unblest.
 

[ 019.033 ] ( KK )

æóÇáÓøóáÇóãõ Úóáóíøó íóæúãó æõáöÏúÊõ æóíóæúãó ÃóãõæÊõ æóíóæúãó ÃõÈúÚóËõ ÍóíøðÇ ﴿ ٣٣ ﴾

[ 019.033 ] ( MŞ )

 

[ 019.033 ] ( AY )

Hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem diri olarak (mezardan) kaldırılacağım gün, selâmet benim üzerimedir.”

[ 019.033 ] ( EO )

Ve selâm bana hem doğduğum gün hem öleceğim gün, hem diri olarak ba'olunacağım gün.

[ 019.033 ] ( ES )

Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir.

[ 019.033 ] ( NQ )

And Salam (peace) be upon me the day I was born, and the day I die, and the day I shall be raised alive!"

[ 019.034 ] ( KK )

Ðóáößó ÚöÓóì ÇÈúäõ ãóÑúíóãó Þóæúáó ÇáúÍóÞøö ÇáøóÐöí Ýöíåö íóãúÊóÑõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 019.034 ] ( MŞ )

 

[ 019.034 ] ( AY )

İşte hakkında (yahutilerle Hristiyanların) ihtilâf edip durdukları Meryem oğlu İsâ’ya dair Allah sözü budur.

[ 019.034 ] ( EO )

İşte hakkında niza edip durdukları İsâ ibin Meryem hak sözü olarak budur.

[ 019.034 ] ( ES )

İşte hakkında (yahudilerle hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoğlu İsa'ya dair Allah'ın sözü budur.

[ 019.034 ] ( NQ )

Such is 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary). (it is) a statement of truth, about which they doubt (or dispute).

[ 019.035 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó áöáøóåö Ãóäú íóÊøóÎöÐó ãöäú æóáóÏò ÓõÈúÍóÇäóåõ ÅöÐóÇ ÞóÖóì ÃóãúÑðÇ ÝóÅöäøóãóÇ íóÞõæáõ áóåõ ßõäú Ýóíóßõæäõ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 019.035 ] ( MŞ )

 

[ 019.035 ] ( AY )

Allah’ın çocuk edinmesi asla olmamıştır. O (çocuk edinmekten) münezzehtir. O, bir işi dileyince; sade ona: “Ol” der, o da oluverir.

[ 019.035 ] ( EO )

Allahın veled ittihaz etmesi hiç bir zaman olur şey değildir, tenzih o sübhana, o bir emri murad edince ona ol der! oluverir.

[ 019.035 ] ( ES )

Çocuk edinmek asla Allah'ın şanına yakışmaz. O bundan münezzehtir. O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece "ol" der, o da oluverir.

[ 019.035 ] ( NQ )

It befits not (the Majesty of) Allah that He should beget a son [this refers to the slander of Christians against Allah, by saying that 'Iesa (Jesus) is the son of Allah]. Glorified (and Exalted be He above all that they associate with Him). When He decrees a thing, He only says to it, "Be!" and it is.

[ 019.036 ] ( KK )

æóÅöäøó Çááøóåó ÑóÈøöí æóÑóÈøõßõãú ÝóÇÚúÈõÏõæåõ åóÐóÇ ÕöÑóÇØñ ãõÓúÊóÞöíãñ ﴿ ٣٦ ﴾

[ 019.036 ] ( MŞ )

 

[ 019.036 ] ( AY )

Muhakkak ki Allah, benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O’na ibâdet edin. Bu (size anlattığım) biricik doğru yoldur.

[ 019.036 ] ( EO )

Hem o haberiniz olsun dedi: Allah benim de rabbım sizin de rabbınızdır, onun için hep ona ibadet ediniz iste yegâne doğru yol budur.

[ 019.036 ] ( ES )

Şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz Allah'tır. O halde ona ibadet edin, işte dosdoğru yol budur.

[ 019.036 ] ( NQ )

['Iesa (Jesus) said]: "And verily Allah is my Lord and your Lord. So worship Him (Alone). That is the Straight Path. (Allah's Religion of Islamic Monotheism which He did ordain for all of His Prophets)." [Tafsir At-Tabari]

[ 019.037 ] ( KK )

ÝóÇÎúÊóáóÝó ÇáúÃóÍúÒóÇÈõ ãöäú Èóíúäöåöãú Ýóæóíúáñ áöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäú ãóÔúåóÏö íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ٣٧ ﴾

[ 019.037 ] ( MŞ )

 

[ 019.037 ] ( AY )

Sonra fırkalar (Hristiyanlarla Yahûdiler) kendi aralarında ihtilafa düştüler. Artık görülecek bir büyük günün (kıyâmetin) azabı, o küfredenlere olsun.

[ 019.037 ] ( EO )

Sonra hizibler kendi aralarında ıhtilâfa düştüler, artık büyük bir günün görülecek hâilesinden veyl o küfredenlere.

[ 019.037 ] ( ES )

Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek kâfirlerin vay haline!

[ 019.037 ] ( NQ )

Then the sects differed [i.e. the Christians about 'Iesa (Jesus)], so woe unto the disbelievers [those who gave false witness by saying that 'Iesa (Jesus) is the son of Allah] from the meeting of a great Day (i.e. the Day of Resurrection, when they will be thrown in the blazing Fire).

[ 019.038 ] ( KK )

ÃóÓúãöÚú Èöåöãú æóÃóÈúÕöÑú íóæúãó íóÃúÊõæäóäóÇ áóßöäö ÇáÙøóÇáöãõæäó Çáúíóæúãó Ýöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٣٨ ﴾

[ 019.038 ] ( MŞ )

 

[ 019.038 ] ( AY )

Onlar bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zâlimler, bugün açık bir sapıklık içindedirler.

[ 019.038 ] ( EO )

Neler işidecek neler görecekler onlar bize gelecekleri gün, lâkin o zalimler bugün açık dalâl içindeler.

[ 019.038 ] ( ES )

Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.

[ 019.038 ] ( NQ )

How clearly will they (polytheists and disbelievers in the Oneness of Allah) see and hear, the Day when they will appear before Us! But the Zalimun (polytheists and wrong-doers) today are in plain error.

[ 019.039 ] ( KK )

æóÃóäúÐöÑúåõãú íóæúãó ÇáúÍóÓúÑóÉö ÅöÐú ÞõÖöíó ÇáúÃóãúÑõ æóåõãú Ýöí ÛóÝúáóÉò æóåõãú áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 019.039 ] ( MŞ )

 

[ 019.039 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, Mekke’li) kâfirleri, iş bitirildiği (hesap görüldüğü) zamanın dehşeti ile, pişmanlık günü ile korkut. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar îman etmiyorlar.

[ 019.039 ] ( EO )

Onlar gaflet içinde iken, onlar iyman etmezlerken, o hasret gününün, o iş bitirildiği saatin dehşetini kendilerine haber ver,

[ 019.039 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet) günü ile onları uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar iman etmezler.

[ 019.039 ] ( NQ )

And warn them (O Muhammad ) of the Day of grief and regrets, when the case has been decided, while (now) they are in a state of carelessness, and they believe not.

[ 019.040 ] ( KK )

ÅöäøóÇ äóÍúäõ äóÑöËõ ÇáúÃóÑúÖó æóãóäú ÚóáóíúåóÇ æóÅöáóíúäóÇ íõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 019.040 ] ( MŞ )

 

[ 019.040 ] ( AY )

Gerçekten biz, arza ve bütün üzerindekilere varis olacağız, (Bizden başka kimse kalmıyacak). Onlar da hesap için hep bize döndürülecekler.

[ 019.040 ] ( EO )

her halde Arza ve bütün üzerindekilere biz varis olacağız biz, ve hep onlar bize irca, olunacaklar.

[ 019.040 ] ( ES )

Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve üzerindekilere varis olacağız. Ve onlar da mutlaka bize döndürüleceklerdir.

[ 019.040 ] ( NQ )

Verily! We will inherit the earth and whatsoever is thereon. And to Us they all shall be returned,

[ 019.041 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö ÅöÈúÑóÇåöíãó Åöäøóåõ ßóÇäó ÕöÏøöíÞðÇ äóÈöíøðÇ ﴿ ٤١ ﴾

[ 019.041 ] ( MŞ )

 

[ 019.041 ] ( AY )

Kur’ân’da İbrâhîm’i de (kavmine) anlat. Çünkü o, doğruluğu çok olan bir peygamberdi.

[ 019.041 ] ( EO )

Kitabda İbrahimi de an, çünki o bir sıddık, bir Peygamber idi.

[ 019.041 ] ( ES )

Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.

[ 019.041 ] ( NQ )

And mention in the Book (the Qur'an) Ibrahim (Abraham). Verily! He was a man of truth, a Prophet.

[ 019.042 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó áöÃóÈöíåö íóÇÃóÈóÊö áöãó ÊóÚúÈõÏõ ãóÇ áÇó íóÓúãóÚõ æóáÇó íõÈúÕöÑõ æóáÇó íõÛúäöí Úóäúßó ÔóíúÆðÇ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 019.042 ] ( MŞ )

 

[ 019.042 ] ( AY )

Bir vakit (İbrâhîm) babasına şöyle demişti: “ Ey babam! İşitmez, görmez ve sana hiç bir faydası olmaz şeylere niçin tapıyorsun?

[ 019.042 ] ( EO )

Bir vakıt babasına demişti: â babacığım! o işitmez görmez ve sana hiç faidesi olmaz şeylere niçin taparsın.

[ 019.042 ] ( ES )

O, bir zaman babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"

[ 019.042 ] ( NQ )

When he said to his father: "O my father! Why do you worship that which hears not, sees not and cannot avail you in anything?

[ 019.043 ] ( KK )

íóÇÃóÈóÊö Åöäøöí ÞóÏú ÌóÇÁóäöí ãöäó ÇáúÚöáúãö ãóÇ áóãú íóÃúÊößó ÝóÇÊøóÈöÚúäöí ÃóåúÏößó ÕöÑóÇØðÇ ÓóæöíøðÇ ﴿ ٤٣ ﴾

[ 019.043 ] ( MŞ )

 

[ 019.043 ] ( AY )

Ey babam! Gerçekten bana, sana gelmiyen ilim gelmiştir (Allah’ı bilmişimdir). O hâlde, bana uy da, seni doğru bir yola ileteyim.

[ 019.043 ] ( EO )

 babacığım emin ol bana ilimden sana gelmiyen hakikat geldi, gel bana uy da seni bir düz yola çıkarayım.

[ 019.043 ] ( ES )

Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim.

[ 019.043 ] ( NQ )

O my father! Verily! There has come to me of knowledge that which came not unto you. So follow me. I will guide you to a Straight Path.
 

[ 019.044 ] ( KK )

íóÇÃóÈóÊö áÇó ÊóÚúÈõÏõ ÇáÔøóíúØóÇäó Åöäøó ÇáÔøóíúØóÇäó ßóÇäó áöáÑøóÍúãóÇäö ÚóÕöíøðÇ ﴿ ٤٤ ﴾

[ 019.044 ] ( MŞ )

 

[ 019.044 ] ( AY )

Ey babam! Şeytana tapma, çünkü Şeytan Rahmân’a (Allah’a) asi oldu.

[ 019.044 ] ( EO )

Babacığım Şeytana tapma, çünki Şeytan rehmana âsi oldu.

[ 019.044 ] ( ES )

Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân (olan Allah)a âsî oldu.

[ 019.044 ] ( NQ )

O my father! Worship not Shaitan (Satan). Verily! Shaitan (Satan) has been a rebel against the Most Beneficent (Allah).

[ 019.045 ] ( KK )

íóÇÃóÈóÊö Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Ãóäú íóãóÓøóßó ÚóÐóÇÈñ ãöäó ÇáÑøóÍúãóÇäö ÝóÊóßõæäó áöáÔøóíúØóÇäö æóáöíøðÇ ﴿ ٤٥ ﴾

[ 019.045 ] ( MŞ )

 

[ 019.045 ] ( AY )

Ey babam! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân’dan bir azap dokunur da Şeytan’a (Cehennem’de) arkadaş olursun.”

[ 019.045 ] ( EO )

Babacığım ben cidden korkarım ki sana o rahmandan bir azâb dokunur da Şeytana yar olursun.

[ 019.045 ] ( ES )

Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân'dan bir azab dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun.

[ 019.045 ] ( NQ )

O my father! Verily! I fear lest a torment from the Most Beneficent (Allah) overtake you, so that you become a companion of Shaitan (Satan) (in the Hell-fire). [Tafsir Al-Qurtubi]

[ 019.046 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóÑóÇÛöÈñ ÃóäúÊó Úóäú ÂáöåóÊöí íóÇÅöÈúÑÇåöíãõ áóÆöäú áóãú ÊóäúÊóåö áóÇóÑúÌõãóäøóßó æóÇåúÌõÑúäöí ãóáöíøðÇ ﴿ ٤٦ ﴾

[ 019.046 ] ( MŞ )

 

[ 019.046 ] ( AY )

İbrâhîm’e babası dedi ki: “ Ey İbrâhîm! Sen benim ilâhlarımdan (taptığım putlardan) yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onlara sövmekten) vaz geçmezsen, seni muhakkak taşla koğar öldürürüm. Uzun bir müddet benden ayrıl, git.”

[ 019.046 ] ( EO )

Sen dedi: benim mabudlarımdan geçmekmi istiyorsun ya İbrahim? yemin ederim ki eğer vazgeçmezsen seni muhakkak recm ederim, hem beni uzun müddet bırak git.

[ 019.046 ] ( ES )

Babası "Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. (gerçektenveya söz ile sana taş atarım). Haydi uzun bir müddet benden uzak ol" dedi.

[ 019.046 ] ( NQ )

He (the father) said: "Do you reject my gods, O Ibrahim (Abraham)? If you stop not (this), I will indeed stone you. So get away from me safely before I punish you."

[ 019.047 ] ( KK )

ÞóÇáó ÓóáÇóãñ Úóáóíúßó ÓóÃóÓúÊóÛúÝöÑõ áóßó ÑóÈøöí Åöäøóåõ ßóÇäó Èöí ÍóÝöíøðÇ ﴿ ٤٧ ﴾

[ 019.047 ] ( MŞ )

 

[ 019.047 ] ( AY )

İbrâhîm şöyle dedi: “ (Benden sana fenalık gelmez, emniyet ve) selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana çok lütufkârdır.

[ 019.047 ] ( EO )

Dedi: selâm sana, senin için rabbıma istiğfar edeceğim, çünkü o bana çok lütufkârdır.

[ 019.047 ] ( ES )

İbrahim şöyle dedi: "Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o, bana çok lütufkârdır."

[ 019.047 ] ( NQ )

Ibrahim (Abraham) said: "Peace be on you! I will ask Forgiveness of my Lord for you. Verily! He is unto me, Ever Most Gracious.

[ 019.048 ] ( KK )

æóÃóÚúÊóÒöáõßõãú æóãóÇ ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóÃóÏúÚõæ ÑóÈøöí ÚóÓóì ÃóáÇøó Ãóßõæäó ÈöÏõÚóÇÁö ÑóÈøöí ÔóÞöíøðÇ ﴿ ٤٨ ﴾

[ 019.048 ] ( MŞ )

 

[ 019.048 ] ( AY )

Ben, sizden ve Allah’dan başka taptıklarınızdan (putlardan) çekilip ayrılırım da, Rabbime dua (ibâdet) ederim. Umulur ki Rabbime ibâdet etmekle mahrum olmam (yaptığım ibâdet, sizin putlara ettiğiniz ibâdet gibi boşa çıkmaz.)”

[ 019.048 ] ( EO )

Hem sizi Allahdan başka taptıklarınızla bırakıp çekilirim de rabbıma duâ ederim, umulur ki rabbıma duâ ile bedbaht olmam.

[ 019.048 ] ( ES )

Ben, sizden ve Allah'tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım.

[ 019.048 ] ( NQ )

And I shall turn away from you and from those whom you invoke besides Allah. And I shall call on my Lord; and I hope that I shall not be unblest in my invocation to my Lord.

[ 019.049 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÇÚúÊóÒóáóåõãú æóãóÇ íóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóåóÈúäóÇ áóåõ ÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó æóßõáÇøð ÌóÚóáúäóÇ äóÈöíøðÇ ﴿ ٤٩ ﴾

[ 019.049 ] ( MŞ )

 

[ 019.049 ] ( AY )

Ne zaman ki, kâfirleri ve Allah’tan başka taptıklarını, İbrâhîm terkedip (Babil’den Şam’a) çekildi; biz de ona İshâk’ı ve Ya'kûb’u ihsan ettik ve her birini birer Peygamber yaptık.

[ 019.049 ] ( EO )

Vaktaki onları ve Allahtan başka taptıklarını bırakıp çekildi, bizde ona İshakı ve Ya'kubu bahşeyledik ve her birini birer Peygamber yaptık.

[ 019.049 ] ( ES )

İbrahim, kavminden ve onların Allah'tan başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshak'ı ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u ihsan ettik. Ve hepsini de peygamber yaptık.

[ 019.049 ] ( NQ )

So when he had turned away from them and from those whom they worshipped besides Allah, We gave him Ishaque (Isaac) and Ya'qub (Jacob), and each one of them We made a Prophet.

[ 019.050 ] ( KK )

æóæóåóÈúäóÇ áóåõãú ãöäú ÑóÍúãóÊöäóÇ æóÌóÚóáúäóÇ áóåõãú áöÓóÇäó ÕöÏúÞò ÚóáöíøðÇ ﴿ ٥٠ ﴾

[ 019.050 ] ( MŞ )

 

[ 019.050 ] ( AY )

Hem bunlara rahmetimizden ihsanlar eyledik (çokca mal ve evlâd verdik). Hepsine de dillerde (bütün dinlerde) güzel ve yüksek bir övgü verdik.

[ 019.050 ] ( EO )

Ve bunlara rahmetimizden ihsanlar eyledik ve hepsine dillerdi yüksek bir yadı sıdk verdik.

[ 019.050 ] ( ES )

Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Hepsine de dillerde güzel ve yüksek bir övgü verdik.

[ 019.050 ] ( NQ )

And We gave them of Our Mercy (a good provision in plenty), and We granted them honour on the tongues (of all the nations, i.e everybody remembers them with a good praise).

[ 019.051 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö ãõæÓóì Åöäøóåõ ßóÇäó ãõÎúáóÕðÇ æóßóÇäó ÑóÓõæáÇð äóÈöíøðÇ ﴿ ٥١ ﴾

[ 019.051 ] ( MŞ )

 

[ 019.051 ] ( AY )

Kur’ân’da Mûsa’yı da an; çünkü o, ihlâs sahibi idi ve İsrâil oğullarına gönderilmiş bir Peygamberdi.

[ 019.051 ] ( EO )

Hem ona Tûrun canibi eymeninden nidâ ettik, hem de onu makamı münacatta mertebei kurbe erdirdik.

[ 019.051 ] ( ES )

Kur'ân'da Musa'yı da an; Şüphesiz ki o, ihlaslı bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.

[ 019.051 ] ( NQ )

And mention in the Book (this Qur'an) Musa (Moses). Verily! He was chosen and he was a Messenger (and) a Prophet.

[ 019.052 ] ( KK )

æóäóÇÏóíúäóÇåõ ãöäú ÌóÇäöÈö ÇáØøõæÑö ÇáúÃóíúãóäö æóÞóÑøóÈúäóÇåõ äóÌöíøðÇ ﴿ ٥٢ ﴾

[ 019.052 ] ( MŞ )

 

[ 019.052 ] ( AY )

Biz Mûsa’ya Tûr dağı yanında, sağ tarafından nida ettik ve münacat ettiği hâlde kendisine yüksek mertebe verdik.

[ 019.052 ] ( EO )

Ve rahmetimizden ona biraderi Harûnu da bir Peygamber olarak ihsan eyledik.

[ 019.052 ] ( ES )

Biz ona Tur dağının sağ yanından seslendik ve onu hususi bir konuşmada bulunmak üzere kendimize yaklaştırdık.

[ 019.052 ] ( NQ )

And We called him from the right side of the Mount, and made him draw near to Us for a talk with him [Musa (Moses)].

[ 019.053 ] ( KK )

æóæóåóÈúäóÇ áóåõ ãöäú ÑóÍúãóÊöäóÇ ÃóÎóÇåõ åóÇÑõæäó äóÈöíøðÇ ﴿ ٥٣ ﴾

[ 019.053 ] ( MŞ )

 

[ 019.053 ] ( AY )

Rahmetimizden de ona, kardeşi Hârûn’u bir peygamber olarak ihsan eyledik.

[ 019.053 ] ( EO )

Ve rahmetimizden ona biraderi Harûnu da bir Peygamber olarak ihsan eyledik.

[ 019.053 ] ( ES )

Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ihsan eyledik.

[ 019.053 ] ( NQ )

And We bestowed on him his brother Harun (Aaron), (also) a Prophet, out of Our Mercy.

[ 019.054 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö ÅöÓúãóÇÚöíáó Åöäøóåõ ßóÇäó ÕóÇÏöÞó ÇáúæóÚúÏö æóßóÇäó ÑóÓõæáÇð äóÈöíøðÇ ﴿ ٥٤ ﴾

[ 019.054 ] ( MŞ )

 

[ 019.054 ] ( AY )

Kur’ân’da İsmaîl’i de an; çünkü o, vaadinde sadıktı ve kavmine gönderilmiş bir peygamberdi.

[ 019.054 ] ( EO )

Kitabda İsmaili de an, çünkü o cidden va'dinde sadık idi, ve bir Resul, bir Peygamber idi.

[ 019.054 ] ( ES )

Kur'ân'da İsmail'i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.

[ 019.054 ] ( NQ )

And mention in the Book (the Qur'an) Isma'il (Ishmael). Verily! He was true to what he promised, and he was a Messenger, (and) a Prophet.

[ 019.055 ] ( KK )

æóßóÇäó íóÃúãõÑõ Ãóåúáóåõ ÈöÇáÕøóáóæÉö æó ÇáÒøóßóæÉö æóßóÇäó ÚöäúÏó ÑóÈøöåö ãóÑúÖöíøðÇ ﴿ ٥٥ ﴾

[ 019.055 ] ( MŞ )

 

[ 019.055 ] ( AY )

Ümmetine de namaz kılmayı, zekât vermeyi emrederdi ve Rabbi katında rızaya kavuşmuştu.

[ 019.055 ] ( EO )

Ve hanedanına namaz ve zekât ile emrederdi ve rabbının ındinde merdıyy idi.

[ 019.055 ] ( ES )

Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.

[ 019.055 ] ( NQ )

And he used to enjoin on his family and his people As-Salat (the prayers) and the Zakat, and his Lord was pleased with him.

[ 019.056 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö ÅöÏúÑöíÓó Åöäøóåõ ßóÇäó ÕöÏøöíÞðÇ äóÈöíøðÇ ﴿ ٥٦ ﴾

[ 019.056 ] ( MŞ )

 

[ 019.056 ] ( AY )

Kitabta İdrîs’i de an; çünkü o, çok sadık bir Peygamberdi.

[ 019.056 ] ( EO )

Kitabda İdrisi de an, çünkü o bir sıddık, bir Peygamber idi.

[ 019.056 ] ( ES )

Kitapta İdris'i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.

[ 019.056 ] ( NQ )

And mention in the Book (the Qur'an) Idris (Enoch).Verily! He was a man of truth, (and) a Prophet.

[ 019.057 ] ( KK )

æóÑóÝóÚúäóÇåõ ãóßóÇäðÇ ÚóáöíøðÇ ﴿ ٥٧ ﴾

[ 019.057 ] ( MŞ )

 

[ 019.057 ] ( AY )

Biz onu yüce bir mevkiye (göklere veya Cennet’e) yükselttik.

[ 019.057 ] ( EO )

Ve biz onu yüksek bir mekâna ref'ettik.

[ 019.057 ] ( ES )

Biz onu yüce bir yere yükselttik.

[ 019.057 ] ( NQ )

And We raised him to a high station.

[ 019.058 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÃóäúÚóãó Çááøóåõ Úóáóíúåöãú ãöäó ÇáäøóÈöíøöíäó ãöäú ÐõÑøöíøóÉö ÂÏóãó æóãöãøóäú ÍóãóáúäóÇ ãóÚó äõæÍò æóãöäú ÐõÑøöíøóÉö ÅöÈúÑóÇåöíãó æóÅöÓúÑóÇÆöíáó æóãöãøóäú åóÏóíúäóÇ æóÇÌúÊóÈóíúäóÇ ÅöÐóÇ ÊõÊúáóì Úóáóíúåöãú ÂíóÇÊõ ÇáÑøóÍúãóÇäö ÎóÑøõæÇ ÓõÌøóÏðÇ æóÈõßöíøðÇ ﴿ ٥٨ ﴾

[ 019.058 ] ( MŞ )

 

[ 019.058 ] ( AY )

İşte bu adları geçenler, Allah’ın kendilerine nimet ihsan ettiği peygamberlerden, Âdem soyundan ve gemide Nûh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrâhîm ve İsrâîl neslinden, hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz, kimselerdendir. Kendilerine Rahmân olan Allah’ın âyetleri okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı. (*)

[ 019.058 ] ( EO )

İşte bunlar Allahın kendilerine in'am eylediği Peygamberlerden, Âdem zürriyyetinden ve Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail zürriyyetinden ve hidayete erdirdiğimiz ve intihab eylediğimiz kimselerdendir. Kendilerine rahmanın âyetleri tilâvet olunduğu zaman ağlıyarak secdelere kapanırlardı.

[ 019.058 ] ( ES )

İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan Allah)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

[ 019.058 ] ( NQ )

Those were they unto whom Allah bestowed His Grace from among the Prophets, of the offspring of Adam, and of those whom We carried (in the ship) with Nuh (Noah), and of the offspring of Ibrahim (Abraham) and Israel and from among those whom We guided and chose. When the Verses of the Most Beneficent (Allah) were recited unto them, they fell down prostrating and weeping.

[ 019.059 ] ( KK )

ÝóÎóáóÝó ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ÎóáúÝñ ÃóÖóÇÚõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÇÊøóÈóÚõæÇ ÇáÔøóåóæóÇÊö ÝóÓóæúÝó íóáúÞóæúäó ÛóíøðÇ ﴿ ٥٩ ﴾

[ 019.059 ] ( MŞ )

 

[ 019.059 ] ( AY )

Sonra, bu peygamberlerle, Sâlih kimselerin arkalarından (kötü) bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler, şehvetlerine uydular; bunlar da Cehennemdeki “Gayya” vâdisini boylayacaklardır.

[ 019.059 ] ( EO )

Sonra arkalarından bozuk bir güruh halef oldu, namazı zayi' ettiler ve şehvetleri ardına düştüler, bunlar da «Gayya» yı boylıyacaklar.

[ 019.059 ] ( ES )

Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.)

[ 019.059 ] ( NQ )

Then, there has succeeded them a posterity who have given up As-Salat (the prayers) [i.e. made their Salat (prayers) to be lost, either by not offering them or by not offering them perfectly or by not offering them in their proper fixed times, etc.] and have followed lusts. So they will be thrown in Hell.

[ 019.060 ] ( KK )

ÅöáÇøó ãóäú ÊóÇÈó æóÂãóäó æóÚóãöáó ÕóÇáöÍðÇ ÝóÃõæáóÆößó íóÏúÎõáõæäó ÇáúÌóäøóÉó æóáÇó íõÙúáóãõæäó ÔóíúÆðÇ ﴿ ٦٠ ﴾

[ 019.060 ] ( MŞ )

 

[ 019.060 ] ( AY )

Ancak tevbe edip îman eden ve sâlih amel işleyenler müstesna; çünkü bunlar, zerre kadar zulme uğratılmayacaklar, Cennete gireceklerdir.

[ 019.060 ] ( EO )

Ancak tevbe edip iymana gelen ve salih amel işliyenler müstesna, çünkü bunlar zerre kadar hakları yenmiyerek Cennete gireceklerdir.

[ 019.060 ] ( ES )

Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.

[ 019.060 ] ( NQ )

Except those who repent and believe (in the Oneness of Allah and His Messenger Muhammad ), and work righteousness. Such will enter Paradise and they will not be wronged in aught.

[ 019.061 ] ( KK )

ÌóäøóÇÊö ÚóÏúäòäöÇáøóÊöí æóÚóÏó ÇáÑøóÍúãóÇäõ ÚöÈóÇÏóåõ ÈöÇáúÛóíúÈö Åöäøóåõ ßóÇäó æóÚúÏõåõ ãóÃúÊöíøðÇ ﴿ ٦١ ﴾

[ 019.061 ] ( MŞ )

 

[ 019.061 ] ( AY )

Rahmân’ın kullarına gıyabî olarak vaad ettiği “Adn” cennetlerine... Muhakkak ki Allah’ın vaadi yerini bulagelmiştir.

[ 019.061 ] ( EO )

Rahmanın kullarına va'd buyurduğu Adin Cennetlerine, şüphe yok ki onun va'di icra olunagelmiştir.

[ 019.061 ] ( ES )

O cennet, Rahmân (olan Allah)ın kullarına görmedikleri halde vadettiği "Adn" cennetleridir. Şüphesiz O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.

[ 019.061 ] ( NQ )

(They will enter) 'Adn (Eden) Paradise (everlasting Gardens), which the Most Beneficent (Allah) has promised to His slaves in the unseen: Verily! His Promise must come to pass.

[ 019.062 ] ( KK )

áÇó íóÓúãóÚõæäó ÝöíåóÇ áóÛúæðÇ ÅöáÇøó ÓóáÇóãðÇ æóáóåõãú ÑöÒúÞõåõãú ÝöíåóÇ ÈõßúÑóÉð æóÚóÔöíøðÇ ﴿ ٦٢ ﴾

[ 019.062 ] ( MŞ )

 

[ 019.062 ] ( AY )

Cennet’de bir boş söz işitmezler, ancak (meleklerden veya birbirlerinden) selâm işitirler. Rızıkları da oradadır, sabah ve akşam.

[ 019.062 ] ( EO )

Orada hiç boş söz işitmezler, ancak bir selâm, rızıkları da vardır orada sabah, akşam.

[ 019.062 ] ( ES )

Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak "Selam" işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.

[ 019.062 ] ( NQ )

They shall not hear therein (in Paradise) any Laghw (dirty, false, evil vain talk), but only Salam (salutations of peace). And they will have therein their sustenance, morning and afternoon. [See (V.40:55)].

[ 019.063 ] ( KK )

Êöáúßó ÇáúÌóäøóÉõ ÇáøóÊöí äõæÑöËõ ãöäú ÚöÈóÇÏöäóÇ ãóäú ßóÇäó ÊóÞöíøðÇ ﴿ ٦٣ ﴾

[ 019.063 ] ( MŞ )

 

[ 019.063 ] ( AY )

Bu öyle bir Cennet’dir ki, biz ona kullarımızdan takva sahibi olanları varis kılarız.

[ 019.063 ] ( EO )

O o Cennettir ki kullarımızdan her kim korunur takıyy ise ona miras kılarız.

[ 019.063 ] ( ES )

İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara vereceğimiz cennet budur.

[ 019.063 ] ( NQ )

Such is the Paradise which We shall give as an inheritance to those of Our slaves who have been Al-Muttaqun (pious and righteous persons - See V.2:2).

[ 019.064 ] ( KK )

æóãóÇ äóÊóäóÒøóáõ ÅöáÇøó ÈöÃóãúÑö ÑóÈøößó áóåõ ãóÇ Èóíúäó ÃóíúÏöíäóÇ æóãóÇ ÎóáúÝóäóÇ æóãóÇ Èóíúäó Ðóáößó æóãóÇ ßóÇäó ÑóÈøõßó äóÓöíøðÇ ﴿ ٦٤ ﴾

[ 019.064 ] ( MŞ )

 

[ 019.064 ] ( AY )

(Cenab-ı Hak’dan vahy getirmekte olan Cebrâil aleyhisselâmın bir aralık gecikmesinden endişelenen Rasûlüllah Efendimize, Cebrâîl şöyle hitap etmiştir): “Biz, senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O’nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir.” (*) Dikkat!... secde âyetidir.

[ 019.064 ] ( EO )

Bir de rabbının emri olmayınca biz (rabbının Resulleri) inemeyiz, önümüzdeki ardımızdaki ve bunun arasındaki hep onundur ve rabbın seni unutmuş değildir.

[ 019.064 ] ( ES )

(Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!) Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O'nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir?"

[ 019.064 ] ( NQ )

And we (angels) descend not except by the Command of your Lord (O Muhammad ). To Him belongs what is before us and what is behind us, and what is between those two, and your Lord is never forgetful,

[ 019.065 ] ( KK )

ÑóÈøõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÝóÇÚúÈõÏúåõ æóÇÕúØóÈöÑú áöÚöÈóÇÏóÊöåö åóáú ÊóÚúáóãõ áóåõ ÓóãöíøðÇ ﴿ ٦٥ ﴾

[ 019.065 ] ( MŞ )

 

[ 019.065 ] ( AY )

Allah bütün gökleri yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O hâlde, O’na ibâdet et ve O’na ibâdet etmekte sabret. Hiç sen (ey Resûlüm) Allah’ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?

[ 019.065 ] ( EO )

O bütün Semavâtü Arzın ve aralarındakilerin rabbı, binaenaleyh ona ıbadet et ve ıbadetine sebatle sabreyle, hiç sen ona bir adaş bilir misin?

[ 019.065 ] ( ES )

O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen Allah'ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?

[ 019.065 ] ( NQ )

Lord of the heavens and the earth, and all that is between them, so worship Him (Alone) and be constant and patient in His worship. Do you know of any who is similar to Him? (of course none is similar or coequal or comparable to Him, and He has none as partner with Him). [There is nothing like unto Him and He is the All-Hearer, the All-Seer].

[ 019.066 ] ( KK )

æóíóÞõæáõ ÇáúÇöäúÓóÇäõ ÃóÆöÐóÇ ãóÇ ãöÊøõ áóÓóæúÝó ÃõÎúÑóÌõ ÍóíøðÇ ﴿ ٦٦ ﴾

[ 019.066 ] ( MŞ )

 

[ 019.066 ] ( AY )

Hâlbuki insan şöyle der: “ Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak (mezardan) çıkarılacak mıyım?”

[ 019.066 ] ( EO )

Böyle iken insan diyor ki: her ne zaman ölürsem ileride mutlak bir zîhayat olarak çıkarılacak mıyım?

[ 019.066 ] ( ES )

Halbuki insan şöyle der: "Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak (mezardan) çıkarılacak mıyım?"

[ 019.066 ] ( NQ )

And man (the disbeliever) says: "When I am dead, shall I then be raised up alive?"

[ 019.067 ] ( KK )

ÃóæóáÇó íóÐúßõÑõ ÇáúÇöäúÓóÇäõ ÃóäøóÇ ÎóáóÞúäóÇåõ ãöäú ÞóÈúáõ æóáóãú íóßõ ÔóíúÆðÇ ﴿ ٦٧ ﴾

[ 019.067 ] ( MŞ )

 

[ 019.067 ] ( AY )

O insan, bundan önce hiç bir şey değilken, bizim kendisini yaratmış olduğumuzu düşünmez mi?

[ 019.067 ] ( EO )

Ya o insan hiç bir şey değil iken bizim kendisini halketmiş olduğumuzu düşünmez mi?

[ 019.067 ] ( ES )

O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı?

[ 019.067 ] ( NQ )

Does not man remember that We created him before, while he was nothing?

[ 019.068 ] ( KK )

ÝóæóÑóÈøößó áóäóÍúÔõÑóäøóåõãú æóÇáÔøóíóÇØöíäó Ëõãøó áóäõÍúÖöÑóäøóåõãú Íóæúáó Ìóåóäøóãó ÌöËöíøðÇ ﴿ ٦٨ ﴾

[ 019.068 ] ( MŞ )

 

[ 019.068 ] ( AY )

Rabbine and olsun ki, biz onları (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri) Şeytanları ile beraber elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra onları muhakkak Cehennem’in etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız (ki, Cennetlikleri görüp hasret çeksinler).

[ 019.068 ] ( EO )

Evet rabbına kasem ederim ki biz onları ve o Şeytanları muhakkak ve muhakkak mahşere toplıyacağız, sonra onları muhakkak ve muhakkak dizleri üstü Cehennemin etrafına ihzar eyliyeceğiz.

[ 019.068 ] ( ES )

Rabbine andolsun ki biz onları (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri) şeytanları ile beraber elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra onları muhakkak cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız (ki cennetlikleri görüp hasret çeksinler.).

[ 019.068 ] ( NQ )

So by your Lord, surely, We shall gather them together, and (also) the Shayatin (devils) (with them), then We shall bring them round Hell on their knees.

[ 019.069 ] ( KK )

áóäóäúÒöÚóäøó ãöäú ßõáøö ÔöíÚóÉò Ãóíøõåõãú ÃóÔóÏøõ Úóáóì ÇáÑøóÍúãóÇäö ÚöÊöíøðÇ ﴿ ٦٩ ﴾

[ 019.069 ] ( MŞ )

 

[ 019.069 ] ( AY )

Sonra her (kâfir) zümreden Rahmân’a karşı en ziyade isyankâr hangileri ise muhakkak (bunları evvelâ Cehennem’e) ayırıp atacağız.

[ 019.069 ] ( EO )

Sonra her zümreden rahmana karşı en ziyade serkeşlik eden hangileri ise muhakkak ve muhakkak nez'edeceğiz.

[ 019.069 ] ( ES )

Sonra her zümreden Rahmân'a karşı en ziyade isyankâr hangileri ise, muhakkak ayırıp atacağız.

[ 019.069 ] ( NQ )

Then indeed We shall drag out from every sect all those who were worst in obstinate rebellion against the Most Beneficent (Allah).

[ 019.070 ] ( KK )

Ëõãøó áóäóÍúäõ ÃóÚúáóãõ ÈöÇáøóÐöíäó åõãú Ãóæúáóì ÈöåóÇ ÕöáöíøðÇ ﴿ ٧٠ ﴾

[ 019.070 ] ( MŞ )

 

[ 019.070 ] ( AY )

Sonra o Cehennem’e atılmaya lâyık olanların kimler bulunduğunu elbette biz daha iyi biliriz.

[ 019.070 ] ( EO )

Sonra elbette biz o Cehenneme yaslanmıya evlâ olanların kimler olduğunu daha iyi biliriz:.

[ 019.070 ] ( ES )

Sonra o cehenneme atılmaya layık olanların kimler bulunduğunu elbette biz daha iyi biliriz.

[ 019.070 ] ( NQ )

Then, verily, We know best those who are most worthy of being burnt therein.

[ 019.071 ] ( KK )

æóÅöäú ãöäúßõãú ÅöáÇøó æóÇÑöÏõåóÇ ßóÇäó Úóáóì ÑóÈøößó ÍóÊúãðÇ ãóÞúÖöíøðÇ ﴿ ٧١ ﴾

[ 019.071 ] ( MŞ )

 

[ 019.071 ] ( AY )

İçinizden hiç biri istisna edilmemek üzere mutlaka Cehennem’e varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. (Ancak Cennetlikler yanmadan geçecekler, Cehennemlikler ise ateşe düşeceklerdir.)

[ 019.071 ] ( EO )

Hem içinizden hiç biri yoktur ki mutlak ona varacak olmasın, ve bu rabbının uhdesine vacib kıldığı bir kazıyyei mahkeme olmuştur.

[ 019.071 ] ( ES )

İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.

[ 019.071 ] ( NQ )

There is not one of you but will pass over it (Hell); this is with your Lord; a Decree which must be accomplished.

[ 019.072 ] ( KK )

Ëõãøó äõäóÌøöí ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÞóæúÇ æóäóÐóÑõ ÇáÙøóÇáöãöíäó ÝöíåóÇ ÌöËöíøðÇ ﴿ ٧٢ ﴾

[ 019.072 ] ( MŞ )

 

[ 019.072 ] ( AY )

Sonra, Allah’dan korkup sakınanları kurtaracağız ve zâlimleri de toptan Cehennem’de bırakacağız.

[ 019.072 ] ( EO )

Sonra müttakı olanlara necat veririz de zalimleri dizleri üstü bırakırız.

[ 019.072 ] ( ES )

Sonra Allah'dan korkup, sakınanları kurtaracağız ve zalimleri de toptan cehennemde bırakacağız.

[ 019.072 ] ( NQ )

Then We shall save those who use to fear Allah and were dutiful to Him. And We shall leave the Zalimun (polytheists and wrongdoers, etc.) therein (humbled) to their knees (in Hell).

[ 019.073 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÊõÊúáóì Úóáóíúåöãú ÂíóÇÊõäóÇ ÈóíøöäóÇÊò ÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Ãóíøõ ÇáúÝóÑöíÞóíúäö ÎóíúÑñ ãóÞóÇãðÇ æóÃóÍúÓóäõ äóÏöíøðÇ ﴿ ٧٣ ﴾

[ 019.073 ] ( MŞ )

 

[ 019.073 ] ( AY )

Âyetlerimiz kendilerine açık olarak tecvid üzere okunduğu zaman, o inkâr edenler, îman edenlere dediler ki: “ Bu iki zümreden (mü'min ve kâfirlerden) hangisi mevki bakımından daha iyi, meclis ve topluluk itibariyle daha güzeldir?”

[ 019.073 ] ( EO )

Âyetlerimiz kendilerine açık açık tecvid üzere okunduğu vakıt da o küfredenler dediler ki iyman edenlere: «bu iki ferikin hangisi makamca daha iyi ve meclisü mahfilce daha güzel?».

[ 019.073 ] ( ES )

Âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o inkâr edenler, iman edenlere dediler ki :"Bu iki zümreden (Mümin ve kâfirlerden) hangisi mevki bakımından daha iyi, meclis ve topluluk itibariyle daha güzeldir?"

[ 019.073 ] ( NQ )

And when Our Clear Verses are recited to them, those who disbelieve (the rich and strong among the pagans of Quraish who live a life of luxury) say to those who believe (the weak, poor companions of Prophet Muhammad who have a hard life): "Which of the two groups (i.e. believers and disbelievers) is best in (point of) position and as regards station (place of council for consultation)."

[ 019.074 ] ( KK )

æóßóãú ÃóåúáóßúäóÇ ÞóÈúáóåõãú ãöäú ÞóÑúäò åõãú ÃóÍúÓóäõ ÃóËóÇËðÇ æóÑöÆúíðÇ ﴿ ٧٤ ﴾

[ 019.074 ] ( MŞ )

 

[ 019.074 ] ( AY )

Hâlbuki biz, kendilerinden evvel, mal ve gösterişçe daha güzel nice asırlar halkını helâk etmişiz.

[ 019.074 ] ( EO )

Halbuki biz kendilerinden evvel meta' ve manzaraca daha güzel nice karınlar helâk etmişiz.

[ 019.074 ] ( ES )

Halbuki biz, kendilerinden evvel, mal ve gösterişce daha güzel nice asırlar halkını helak etmişizdir.

[ 019.074 ] ( NQ )

And how many a generation (past nations) have We destroyed before them, who were better in wealth, goods and outward appearance?

[ 019.075 ] ( KK )

Þõáú ãóäú ßóÇäó Ýöí ÇáÖøóáÇóáóÉö ÝóáúíóãúÏõÏú áóåõ ÇáÑøóÍúãóÇäõ ãóÏøðÇ ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÑóÃóæúÇ ãóÇ íõæÚóÏõæäó ÅöãøóÇ ÇáúÚóÐóÇÈó æóÅöãøóÇ ÇáÓøóÇÚóÉó ÝóÓóíóÚúáóãõæäó ãóäú åõæó ÔóÑøñ ãóßóÇäðÇ æóÃóÖúÚóÝõ ÌõäúÏðÇ ﴿ ٧٥ ﴾

[ 019.075 ] ( MŞ )

 

[ 019.075 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), onlara de ki: “Kim dalâlette (küfürde) ise, Rahmân ona mal ve evlâdca ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihâyet vaad olundukları azabı gördükleri vakit - Ya dünyada müslümanlar tarafından öldürülmeyi, yahut kıyâmet günü Cehennem’i - artık bilecekler ki, kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.

[ 019.075 ] ( EO )

De ki: kim dalâlette ise rahman onun istediği kadar meddini uzatsın, nihayet va'dolunacak şeyi gördükleri vakıt: ya azâb veya saat, o zaman bilecekler ki kimmiş o mevkıı daha fena ve iradesi daha zaıyf?

[ 019.075 ] ( ES )

Onlara de ki: "Kim sapıklık içinde ise, Rahmân ona mal ve evlatça ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, yahut kıyamet günü cehennemi gördükleri vakit, artık bilecekler kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.

[ 019.075 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ) whoever is in error, the Most Beneficent (Allah) will extend (the rope) to him, until, when they see that which they were promised, either the torment or the Hour, they will come to know who is worst in position, and who is weaker in forces. [This is the answer for the Verse No.19:73]

[ 019.076 ] ( KK )

æóíóÒöíÏõ Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÇåúÊóÏóæúÇ åõÏðì æóÇáúÈóÇÞöíóÇÊõ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊõ ÎóíúÑñ ÚöäúÏó ÑóÈøößó ËóæóÇÈðÇ æóÎóíúÑñ ãóÑóÏøðÇ ﴿ ٧٦ ﴾

[ 019.076 ] ( MŞ )

 

[ 019.076 ] ( AY )

Allah, hidâyeti kabul edenlere, ziyade hidâyet verir. Bakî kalacak olan sâlih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, akıbet bakımından da daha hayırlıdır.”

[ 019.076 ] ( EO )

Hidâyeti kabul edenlere ise Allah daha ziyade hidayet verir ve bâkı kalacak olan salih ameller rabbının ındinde sevabca da daha hayırlı akıbetçe de daha hayırlıdır.

[ 019.076 ] ( ES )

Allah, hidayeti kabul edenlere, daha çok hidayet verir. Baki kalacak olan salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlıdır.

[ 019.076 ] ( NQ )

And Allah increases in guidance those who walk aright [true believers in the Oneness of Allah who fear Allah much (abstain from all kinds of sins and evil deeds which He has forbidden), and love Allah much (perform all kinds of good deeds which He has ordained)]. And the righteous good deeds that last, are better with your Lord, for reward and better for resort.

[ 019.077 ] ( KK )

ÃóÝóÑóÃóíúÊó ÇáøóÐöí ßóÝóÑó ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÞóÇáó áóÇõæÊóíóäøó ãóÇáÇð æóæóáóÏðÇ ﴿ ٧٧ ﴾

[ 019.077 ] ( MŞ )

 

[ 019.077 ] ( AY )

Şimdi şu âyetlerimizi inkâr eden ve “Elbette bana mal ve evlâd verilecektir,” diyen adamı (As İbni Vail’i) gördün mü? (Ashabdan Habbab’ın (r.a.), kâfirlerden As İbni Vail’de alacağı vardı. Bu alacağını istemeğe gittiği zaman, As: “ Peygambere küfretmedikçe sana ödemem.” dedi. Habbab (r.a.) da “Ebediyyen ben ona küfretmem.” dedi. Bunun üzerine As: “ O hâlde, dirildiğim zaman, kıyâmette bana gelirsin, orada benim malım ve evlâdım olacak, sana veririm.” söyledi. İşte geçen âyeti kerîme, bu hâdise üzerine nâzil olmuştur.)

[ 019.077 ] ( EO )

Şimdi şu küfredip de bana muhakkak mal ve veled verilecek diyen herifi gördün.

[ 019.077 ] ( ES )

Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve "Elbette bana mal ve evlat verilecektir." diyen adamı gördün mü?

[ 019.077 ] ( NQ )

Have you seen him who disbelieved in Our Ayat (this Qur'an and Muhammad ) and (yet) says: "I shall certainly be given wealth and children [if I will be alive (again)],"

[ 019.078 ] ( KK )

ÃóØøóáóÚó ÇáúÛóíúÈó Ãóãö ÇÊøóÎóÐó ÚöäúÏó ÇáÑøóÍúãóÇäö ÚóåúÏðÇ ﴿ ٧٨ ﴾

[ 019.078 ] ( MŞ )

 

[ 019.078 ] ( AY )

O, gayba muttali mi olmuş, yoksa Rahmân’ın huzurunda bir söz mü almış?

[ 019.078 ] ( EO )

Gaybe muttali' mi olmuş? Yoksa rahmanın huzurunda bir ahid mi almış?

[ 019.078 ] ( ES )

O (kâfir), gaybı mı bildi? Yoksa Rahmân (olan Allah) katından bir söz mü aldı?

[ 019.078 ] ( NQ )

Has he known the unseen or has he taken a covenant from the Most Beneficent (Allah)?

[ 019.079 ] ( KK )

ßóáÇøó ÓóäóßúÊõÈõ ãóÇ íóÞõæáõ æóäóãõÏøõ áóåõ ãöäó ÇáúÚóÐóÇÈö ãóÏøðÇ ﴿ ٧٩ ﴾

[ 019.079 ] ( MŞ )

 

[ 019.079 ] ( AY )

Hayır, öyle değil, biz onun dediğini yazacağız ve azabını da çoğalttıkça çoğaltacağız.

[ 019.079 ] ( EO )

Hayır biz onun dediğini yazacağız ve kendisine azâbdan bir med çekeceğiz.

[ 019.079 ] ( ES )

Hayır, asla öyle değil; biz onun söylediklerini yazacağız ve azabını çoğalttıkça çoğaltacağız.

[ 019.079 ] ( NQ )

Nay! We shall record what he says, and We shall increase his torment (in the Hell);

[ 019.080 ] ( KK )

æóäóÑöËõåõ ãóÇ íóÞõæáõ æóíóÃúÊöíäóÇ ÝóÑúÏðÇ ﴿ ٨٠ ﴾

[ 019.080 ] ( MŞ )

 

[ 019.080 ] ( AY )

O söylediği (mal ve evlâd gibi) şeyleri de hep elinden alacağız ve o, tek başına bize gelecektir.

[ 019.080 ] ( EO )

Ve o söylediği şeyleri hep elinden alacağız da o bize tek başına gelecek.

[ 019.080 ] ( ES )

O söylediği (mal ve evlat gibi) şeyleri de hep elinden alacağız ve o, tek başına bize gelecektir.

[ 019.080 ] ( NQ )

And We shall inherit from him (at his death) all that he talks of (i.e. wealth and children which We have bestowed upon him in this world), and he shall come to Us alone.

[ 019.081 ] ( KK )

æóÇÊøóÎóÐõæÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÂáöåóÉð áöíóßõæäõæÇ áóåõãú ÚöÒøðÇ ﴿ ٨١ ﴾

[ 019.081 ] ( MŞ )

 

[ 019.081 ] ( AY )

Mekke müşrikleri, tuttular Allah’dan başka putları ilâhlar edindiler ki, kendilerini azaptan kurtarsınlar ve yardımcıları olsunlar.

[ 019.081 ] ( EO )

Tuttular Allahtan başka ma'budlar edindiler ki kendilerine ızzet ve kuvvet olsunlar diye.

[ 019.081 ] ( ES )

Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah'dan başka ilâh edindiler.

[ 019.081 ] ( NQ )

And they have taken (for worship) aliha (gods) besides Allah, that they might give them honour, power and glory (and also protect them from Allah's Punishment etc.).

[ 019.082 ] ( KK )

ßóáÇøó ÓóíóßúÝõÑõæäó ÈöÚöÈóÇÏóÊöåöãú æóíóßõæäõæäó Úóáóíúåöãú ÖöÏøðÇ ﴿ ٨٢ ﴾

[ 019.082 ] ( MŞ )

 

[ 019.082 ] ( AY )

Hayır, zannettikleri gibi değil. O putlar, yarın onların ibâdetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine hasım olacaklar.

[ 019.082 ] ( EO )

Hayır yarın ıbadetlerini inkâr edecekler de aleyhlerine zıdd olacaklar.

[ 019.082 ] ( ES )

Hayır, (zannettikleri gibi değil) tapındıkları ilâhlar onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp düşman olacaklardır.

[ 019.082 ] ( NQ )

Nay, but they (the so-called gods) will deny their worship of them, and become opponents to them (on the Day of Resurrection).

[ 019.083 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì ÃóäøóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ÇáÔøóíóÇØöíäó Úóáóì ÇáúßóÇÝöÑöíäó ÊóÄõÒøõåõãú ÃóÒøðÇ ﴿ ٨٣ ﴾

[ 019.083 ] ( MŞ )

 

[ 019.083 ] ( AY )

Görmedin mi, biz, Şeytanları o kâfirler üzerine musallat ettik. Onları günaha teşvik edip duruyorlar.

[ 019.083 ] ( EO )

Görmedin mi biz o Şeytanları o kâfirlerin üzerine salmışız onları kaynatıp oynatıp kıvrandırıyorlar.

[ 019.083 ] ( ES )

Görmedin mi? Biz şeytanları o kâfirler üzerine musallat ettik. Onları (günaha) kışkırtıp duruyorlar.

[ 019.083 ] ( NQ )

See you not that We have sent the Shayatin (devils) against the disbelievers to push them to do evil.

[ 019.084 ] ( KK )

ÝóáÇó ÊóÚúÌóáú Úóáóíúåöãú ÅöäøóãóÇ äóÚõÏøõ áóåõãú ÚóÏøðÇ ﴿ ٨٤ ﴾

[ 019.084 ] ( MŞ )

 

[ 019.084 ] ( AY )

Bu itibarla aleyhlerine (azap istemekte) acele etme. Çünkü biz onların ecel günlerini sayıyoruz (bu muayyen bir müddettir.)

[ 019.084 ] ( EO )

Aleyhlerinde acele etme, biz onlar için ancak bir sayı sayıyoruz.

[ 019.084 ] ( ES )

Öyleyse onların hemen azaba uğratılmalarını isteme. Biz onların (ecel) günlerini sayıyoruz.

[ 019.084 ] ( NQ )

So make no haste against them; We only count out to them a (limited) number (of the days of the life of this world and delay their term so that they may increase in evil and sins).

[ 019.085 ] ( KK )

íóæúãó äóÍúÔõÑõ ÇáúãõÊøóÞöíäó Åöáóì ÇáÑøóÍúãóÇäö æóÝúÏðÇ ﴿ ٨٥ ﴾

[ 019.085 ] ( MŞ )

 

[ 019.085 ] ( AY )

Takva sahiplerini, elçiler gibi Rahmân’ın huzuruna toplayacağımız gün,

[ 019.085 ] ( EO )

Müttekîleri vedf halinde (bir mes'us olarak) huzuru rahmana cem'edeceğimiz gün.

[ 019.085 ] ( ES )

O gün, takva sahiplerini, heyet olarak Rahmân'ın huzuruna toplayacağız.

[ 019.085 ] ( NQ )

The Day We shall gather the Muttaqun (pious - see V.2:2) unto the Most Beneficent (Allah), like a delegate (presented before a king for honour).

[ 019.086 ] ( KK )

æóäóÓõæÞõ ÇáúãõÌúÑöãöíäó Åöáóì Ìóåóäøóãó æöÑúÏðÇ ﴿ ٨٦ ﴾

[ 019.086 ] ( MŞ )

 

[ 019.086 ] ( AY )

Mücrimleri de susuz olarak Cehennem’e süreceğiz.

[ 019.086 ] ( EO )

Mücrimleri de susuz olarak Cehenneme sevkedeceğiz.

[ 019.086 ] ( ES )

Suçluları da susuz olarak cehenneme süreceğiz.

[ 019.086 ] ( NQ )

And We shall drive the Mujrimun (polytheists, sinners, criminals, disbelievers in the Oneness of Allah, etc.) to Hell, in a thirsty state (like a thirsty herd driven down to water),

[ 019.087 ] ( KK )

áÇó íóãúáößõæäó ÇáÔøóÝóÇÚóÉó ÅöáÇøó ãóäö ÇÊøóÎóÐó ÚöäúÏó ÇáÑøóÍúãóÇäö ÚóåúÏðÇ ﴿ ٨٧ ﴾

[ 019.087 ] ( MŞ )

 

[ 019.087 ] ( AY )

Rahmân’ın katında bir ahd (îman edip söz ve izin) almış olan kimseden başkaları şefaat etmeye sahip olamıyacaklardır.

[ 019.087 ] ( EO )

Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamıyacaklar.

[ 019.087 ] ( ES )

(O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.

[ 019.087 ] ( NQ )

None shall have the power of intercession, but such a one as has received permission (or promise) from the Most Beneficent (Allah).

[ 019.088 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ÇÊøóÎóÐó ÇáÑøóÍúãóÇäõ æóáóÏðÇ ﴿ ٨٨ ﴾

[ 019.088 ] ( MŞ )

 

[ 019.088 ] ( AY )

yahutilerle Hristiyanlar: “ Rahmân, çocuk edindi.” dediler.

[ 019.088 ] ( EO )

O rahman veled edindi dediler.

[ 019.088 ] ( ES )

(Yahudilerle hıristiyanlar) "Rahmân, çocuk edindi" dediler.

[ 019.088 ] ( NQ )

And they say: "The Most Beneficent (Allah) has begotten a son (or offspring or children) [as the Jews say: 'Uzair (Ezra) is the son of Allah, and the Christians say that He has begotten a son ['Iesa (Christ)], and the pagan Arabs say that He has begotten daughters (angels, etc.)]."

[ 019.089 ] ( KK )

áóÞóÏú ÌöÆúÊõãú ÔóíúÆðÇ ÅöÏøðÇ ﴿ ٨٩ ﴾

[ 019.089 ] ( MŞ )

 

[ 019.089 ] ( AY )

Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.

[ 019.089 ] ( EO )

Kasem olsun pek ağır pek şeni' bir cür'ette bulundunuz.

[ 019.089 ] ( ES )

Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.

[ 019.089 ] ( NQ )

Indeed you have brought forth (said) a terrible evil thing.

[ 019.090 ] ( KK )

ÊóßóÇÏõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊõ íóÊóÝóØøóÑúäó ãöäúåõ æóÊóäúÔóÞøõ ÇáúÃóÑúÖõ æóÊóÎöÑøõ ÇáúÌöÈóÇáõ åóÏøðÇ ﴿ ٩٠ ﴾

[ 019.090 ] ( MŞ )

 

[ 019.090 ] ( AY )

Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlıyacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp yere düşecek.

[ 019.090 ] ( EO )

Az daha ondan Gökler çatlıyacak ve dağlar yıkılıp yerlere geçecek.

[ 019.090 ] ( ES )

Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı,

[ 019.090 ] ( NQ )

Whereby the heavens are almost torn, and the earth is split asunder, and the mountains fall in ruins,

[ 019.091 ] ( KK )

Ãóäú ÏóÚóæúÇ áöáÑøóÍúãóÇäö æóáóÏðÇ ﴿ ٩١ ﴾

[ 019.091 ] ( MŞ )

 

[ 019.091 ] ( AY )

O Rahmân’a çocuk iddia ettiler diye..

[ 019.091 ] ( EO )

O rahmana veled iddia ettiler diye.

[ 019.091 ] ( ES )

O Rahmân'a çocuk isnad ettiler diye...

[ 019.091 ] ( NQ )

That they ascribe a son (or offspring or children) to the Most Beneficent (Allah).

[ 019.092 ] ( KK )

æóãóÇ íóäúÈóÛöí áöáÑøóÍúãóÇäö Ãóäú íóÊøóÎöÐó æóáóÏðÇ ﴿ ٩٢ ﴾

[ 019.092 ] ( MŞ )

 

[ 019.092 ] ( AY )

Hâlbuki Rahmân’a çocuk edinmek yaraşmaz.

[ 019.092 ] ( EO )

Halbuki veled edinmek rahmana yaraşmaz.

[ 019.092 ] ( ES )

Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz.

[ 019.092 ] ( NQ )

But it is not suitable for (the Majesty of) the Most Beneficent (Allah) that He should beget a son (or offspring or children).

[ 019.093 ] ( KK )

Åöäú ßõáøõ ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÅöáÇøó ÂÊöí ÇáÑøóÍúãóÇäö ÚóÈúÏðÇ ﴿ ٩٣ ﴾

[ 019.093 ] ( MŞ )

 

[ 019.093 ] ( AY )

Göklerde ve yerde hiç bir kimse yoktur ki, Rahmân’a kul olarak gelici olmasın.

[ 019.093 ] ( EO )

Göklerde ve Yerde hiç bir kimse yoktur ki o rahmana kul olarak gelecek olmasın.

[ 019.093 ] ( ES )

Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.

[ 019.093 ] ( NQ )

There is none in the heavens and the earth but comes unto the Most Beneficent (Allah) as a slave.

[ 019.094 ] ( KK )

áóÞóÏú ÃóÍúÕóÇåõãú æóÚóÏøóåõãú ÚóÏøðÇ ﴿ ٩٤ ﴾

[ 019.094 ] ( MŞ )

 

[ 019.094 ] ( AY )

Yemin olsun ki, Allah hepsini kuşatmış, sayılarını ve işlerini bilmiştir.

[ 019.094 ] ( EO )

Kasem olsun ki hepsini ihsa etmiş, hepsini sayıile ta'dad buyurmuştur.

[ 019.094 ] ( ES )

And olsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıştır.

[ 019.094 ] ( NQ )

Verily, He knows each one of them, and has counted them a full counting.

[ 019.095 ] ( KK )

æóßõáøõåõãú ÂÊöíåö íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÝóÑúÏðÇ ﴿ ٩٥ ﴾

[ 019.095 ] ( MŞ )

 

[ 019.095 ] ( AY )

Kıyâmet günü de, her biri O’na tek başına (malsız ve evlâtsız, yardımcısız) olarak gelecektir.

[ 019.095 ] ( EO )

Ve hepsi Kıyamet günü ona tek olarak gelecektir.

[ 019.095 ] ( ES )

Kıyamet günü onların herbiri Allah'ın huzuruna tek başına çıkacaktır.

[ 019.095 ] ( NQ )

And everyone of them will come to Him alone on the Day of Resurrection (without any helper, or protector or defender).

[ 019.096 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÓóíóÌúÚóáõ áóåõãõ ÇáÑøóÍúãóÇäõ æõÏøðÇ ﴿ ٩٦ ﴾

[ 019.096 ] ( MŞ )

 

[ 019.096 ] ( AY )

İman edip sâlih ameller işleyenler var ya, Rahmân bunlara bir sevgi verecek (onları gönüllere sevdirecektir.)

[ 019.096 ] ( EO )

İyman edip salih işler yapanlar muhakkak, rahman onlar için bir meveddet  verecek gönüllere sevdirecektir.

[ 019.096 ] ( ES )

İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.

[ 019.096 ] ( NQ )

Verily, those who believe [in the Oneness of Allah and in His Messenger (Muhammad )] and work deeds of righteousness, the Most Beneficent (Allah) will bestow love for them (in the hearts of the believers).

[ 019.097 ] ( KK )

ÝóÅöäøóãóÇ íóÓøóÑúäóÇåõ ÈöáöÓóÇäößó áöÊõÈóÔøöÑó Èöåö ÇáúãõÊøóÞöíäó æóÊõäúÐöÑó Èöåö ÞóæúãðÇ áõÏøðÇ ﴿ ٩٧ ﴾

[ 019.097 ] ( MŞ )

 

[ 019.097 ] ( AY )

İşte biz, Kur’ân’ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah’dan korkup sakınanları müjdeliyesin, inad edenleri de onunla korkutasın.

[ 019.097 ] ( EO )

Sırf o Kur'anı senin lisanınla şunun için müyesser kıldık ki onunla müttekîleri müjdeliyesin ınad edenleri de inzar edesin.

[ 019.097 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın.

[ 019.097 ] ( NQ )

So We have made this (the Qur'an) easy in your own tongue (O Muhammad ), only that you may give glad tidings to theMuttaqun (pious and righteous persons - See V.2:2), and warn with it the Ludda (most quarrelsome) people.

[ 019.098 ] ( KK )

æóßóãú ÃóåúáóßúäóÇ ÞóÈúáóåõãú ãöäú ÞóÑúäò åóáú ÊõÍöÓøõ ãöäúåõãú ãöäú ÃóÍóÏò Ãóæú ÊóÓúãóÚõ áóåõãú ÑößúÒðÇ ﴿ ٩٨ ﴾

[ 019.098 ] ( MŞ )

 

[ 019.098 ] ( AY )

Hem onlardan (ey Resûlüm, senin kavminden) önce nice asırlar halkını helâk ettik. Hiç onlardan birini hissedip görüyor musun, yahut onların hafif bir sesini işitiyor musun?

[ 019.098 ] ( EO )

Hem onlardan evvel nice karn helâk ettik, hiç onlardan birini hissediyor musun, yâhud gizli bir seslerini işitiyor musun?

[ 019.098 ] ( ES )

Hem onlardan önce nice nesilleri helak ettik. (Şimdi) onlardan hiçbirini görüyor musun, yahud onların hafif bir sesini işitiyor musun?

[ 019.098 ] ( NQ )

And how many a generation before them have We destroyed! Can you (O Muhammad ) find a single one of them or hear even a whisper of them?