İSRA SURESİ
[ 017.001 ] | ( KK ) |
ÓõÈúÍóÇäó ÇáøóÐöí ÃóÓúÑóì ÈöÚóÈúÏöåö áóíúáÇð ãöäó ÇáúãóÓúÌöÏö ÇáúÍóÑóÇãö Åöáóì ÇáúãóÓúÌöÏö ÇáúÃóÞúÕóì ÇáøóÐöí ÈóÇÑóßúäóÇ Íóæúáóåõ áöäõÑöíóåõ ãöäú ÂíóÇÊöäóÇ Åöäøóå åõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÈóÕöíÑõ ﴿ ١ ﴾ |
[ 017.001 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.001 ] | ( AY ) |
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan O Allah’dır ki, kulunu (Hazret-i Peygamber aleyhisselâmı) gece Mescid-i Harâm’dan (Mekke’den alıp) o etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya kadar götürdü; ona, âyetlerimizden (kudretimize delâlet eden acaibliklerden) gösterelim diye yaptık. Hakikat bu: O Semî’dir = her şeyi işitir, Basîr’dir= her şeyi görür. |
[ 017.001 ] | ( EO ) |
Tenzih o Sübhana ki kulunu bir gece Mescidiharamdan o havalisini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâya isrâ buyurdu ona âyetlerimizden gösterelim diye, hakıkat bu: odur o işiden gören. |
[ 017.001 ] | ( ES ) |
Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur. |
[ 017.001 ] | ( NQ ) |
Glorified (and Exalted) be He (Allah) [above all that (evil) they associate with Him] [Tafsir Qurtubi, Vol. 10, Page 204] Who took His slave (Muhammad ) for a journey by night from Al-Masjid-al-Haram (at Makkah) to the farthest mosque (in Jerusalem), the neighbourhood whereof We have blessed, in order that We might show him (Muhammad ) of Our Ayat(proofs, evidences, lessons, signs, etc.). Verily, He is the All-Hearer, the All-Seer. |
[ 017.002 ] | ( KK ) |
æóÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÇáúßöÊóÇÈó æóÌóÚóáúäóÇåõ åõÏðì áöÈóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÃóáÇøó ÊóÊøóÎöÐõæÇ ãöäú Ïõæäöí æóßöíáÇð ﴿ ٢ ﴾ |
[ 017.002 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.002 ] | ( AY ) |
Mûsa’ya da kitap verdik ve benden başka bir vekil edinmeyin diye, onu İsrâîloğulları için bir hidâyet rehberi kıldık. |
[ 017.002 ] | ( EO ) |
Musaya da kitab verdik ve onu Beni İsrail için bir hidayet rehberi kıldık, şöyle ki: benden başka bir vekil tutmayın diye. |
[ 017.002 ] | ( ES ) |
Musa'ya da kitap verdik ve beni bırakıp başkasını vekil edinmeyiniz diye onu İsrail oğulları için bir hidayet rehberi kıldık. |
[ 017.002 ] | ( NQ ) |
And We gave Musa (Moses) the Scripture and made it a guidance for the Children of Israel (saying): "Take not other than Me as (your) Wakil (Protector, Lord, or Disposer of your affairs, etc). |
[ 017.003 ] | ( KK ) |
ÐõÑøöíøóÉó ãóäú ÍóãóáúäóÇ ãóÚó äõæÍò Åöäøóåõ ßóÇäó ÚóÈúÏðÇ ÔóßõæÑðÇ ﴿ ٣ ﴾ |
[ 017.003 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.003 ] | ( AY ) |
Ey Nûh ile beraber gemiye yüklediğimiz kimselerin zürriyeti (olan siz insanlar, bunu düşünün ve benden başka vekil edinmeyin), şüphesiz Nûh, çok şükreden bir kuldu. |
[ 017.003 ] | ( EO ) |
Ey Nuh ile beraber yüklediğimiz kimselerin zürriyyeti!, o doğrusu çok şükredici bir kul idi. |
[ 017.003 ] | ( ES ) |
Ey Nuh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar! Doğrusu o çok şükredici bir kuldu. |
[ 017.003 ] | ( NQ ) |
O offspring of those whom We carried (in the ship) with Nuh (Noah)! Verily, he was a grateful slave. |
[ 017.004 ] | ( KK ) |
æóÞóÖóíúäóÇ Åöáóì Èóäöí ÅÓúÑÇÆöíáó Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö áóÊõÝúÓöÏõäøó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãóÑøóÊóíúäö æóáóÊóÚúáõäøó ÚõáõæøðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٤ ﴾ |
[ 017.004 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.004 ] | ( AY ) |
Biz, İsrâil oğullarına Tevrât’da şunu vahyettik: Muhakkak siz, Şam arazisinde iki defa fesad çıkaracaksınız (iki peygamber öldüreceksiniz) ve muhakkak ki, çok büyük bir azgınlıkla taşacaksınız. |
[ 017.004 ] | ( EO ) |
Biz Beni İsraîle kitabda şu kazıyyeyi de takdir ettik, muhakkak siz Arzda iki kerre fesad yapacaksınız, ve muhakkak büyük bir yükseliş yükseleceksiniz. |
[ 017.004 ] | ( ES ) |
Biz İsrailoğulları'na Tevrat'ta şu hükmü verdik: "Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz." |
[ 017.004 ] | ( NQ ) |
And We decreed for the Children of Israel in the Scripture, that indeed you would do mischief on the earth twice and you will become tyrants and extremely arrogant! |
[ 017.005 ] | ( KK ) |
ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó æóÚúÏõ ÃõæáÇóåõãóÇ ÈóÚóËúäóÇ Úóáóíúßõãú ÚöÈóÇÏðÇ áóäóÇ Ãõæáöí ÈóÃúÓò ÔóÏöíÏò ÝóÌóÇÓõæÇ ÎöáÇóáó ÇáÏøöíóÇÑö æóßóÇäó æóÚúÏðÇ ãóÝúÚõæáÇð ﴿ ٥ ﴾ |
[ 017.005 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.005 ] | ( AY ) |
Onlardan birinci fesadınızın ceza vakti gelince kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı üzerinize musallat ettik de (onlar sizi yakalayıp öldürmek veya esir etmek için) evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu, yapılması kesinleşmiş bir vaad idi. |
[ 017.005 ] | ( EO ) |
İmdi birincisinin va'desi geldiği vakıt üzerinize milkiniz, şiddetli harb ehli bir takım kullar göndereceğiz de onlar tâ evlerin arabalarına girib araştıracaklar, ve bu fı'le çıkarılmış bir va'd oldu. |
[ 017.005 ] | ( ES ) |
Birincisinin zamanı gelince,üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi. |
[ 017.005 ] | ( NQ ) |
So, when the promise came for the first of the two, We sent against you slaves of Ours given to terrible warfare. They entered the very innermost parts of your homes. And it was a promise (completely) fulfilled. |
[ 017.006 ] | ( KK ) |
Ëõãøó ÑóÏóÏúäóÇ áóßõãõ ÇáúßóÑøóÉó Úóáóíúåöãú æóÃóãúÏóÏúäóÇßõãú ÈöÃóãúæóÇáò æóÈóäöíäó æóÌóÚóáúäóÇßõãú ÃóßúËóÑó äóÝöíÑðÇ ﴿ ٦ ﴾ |
[ 017.006 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.006 ] | ( AY ) |
(Tevbekâr olduktan) sonra sizi, tekrar o istilâcılar üzerine galip getirdik, size mallarla ve oğullarla imdad ettik. Cemiyyetinizi de (önceki topluluğunuzdan) daha fazla yaptık. |
[ 017.006 ] | ( EO ) |
Sonra size tekrar onların üzerine devleti iâde ettik ve size mallarla ve oğullarla imdad verdik ve sizi cemıyyetce daha çoğalttık. |
[ 017.006 ] | ( ES ) |
Sonra sizi tekrar o istilacılar üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık. |
[ 017.006 ] | ( NQ ) |
Then We gave you once again, a return of victory over them. And We helped you with wealth and children and made you more numerous in man power. |
[ 017.007 ] | ( KK ) |
Åöäú ÃóÍúÓóäÊõãú ÃóÍúÓóäÊõãú áöÃóäúÝõÓößõãú æóÅöäú ÃóÓóÃúÊõãú ÝóáóåóÇ ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó æóÚúÏõ ÇáúÂÎöÑóÉö áöíóÓõæÆõæÇ æõÌõæåóßõãú æóáöíóÏúÎõáõæÇ ÇáúãóÓúÌöÏó ßóãóÇ ÏóÎóáõæåõ Ãóæøóáó ãóÑøóÉò æóáöíõÊóÈøöÑõæÇ ãóÇ ÚóáóæúÇ ÊóÊúÈöíÑðÇ ﴿ ٧ ﴾ |
[ 017.007 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.007 ] | ( AY ) |
Eğer iyilik ve güzellik işlerseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinize... Artık diğer fesadınızın ceza vaadî gelince de, (önceki düşmanlarınız size kötülük ederek kederinizden doğan) fenalık eserini yüzlerinize çıkarsınlar; birinci defa girdikleri (ve tahrip ettikleri) gibi, yine Beyt-i Makdis’e girsinler ve her istilâ ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye, onları üzerinize musallat ettik. |
[ 017.007 ] | ( EO ) |
Eğer güzellik yaparsanız kendinize güzellik etmiş olursunuz, yok eğer kötülük yaparsanız o da ona, derken sonrakinin va'desi geliverdi mi! Yüzlerinizi kötületsinler için, evvelki defa girdikleri gibi yine Mescide girsinler için ve her istilâ ettiklerini mahvetsinler de etsinler için. |
[ 017.007 ] | ( ES ) |
Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir. Artık diğer fesadınızın zamanı gelince, yüzlerinizi üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları ve ilk kez girdikleri gibi yine Beyt-i Makdis'e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri mahvetmeleri için onları tekrar göndereceğiz. |
[ 017.007 ] | ( NQ ) |
(And We said): "If you do good, you do good for your ownselves, and if you do evil (you do it) against yourselves." Then, when the second promise came to pass, (We permitted your enemies) to make your faces sorrowful and to enter the mosque (of Jerusalem) as they had entered it before, and to destroy with utter destruction all that fell in their hands. |
[ 017.008 ] | ( KK ) |
ÚóÓóì ÑóÈøõßõãú Ãóäú íóÑúÍóãóßõãú æóÅöäú ÚõÏúÊõãú ÚõÏúäóÇ æóÌóÚóáúäóÇ Ìóåóäøóãó áöáúßóÇÝöÑöíäó ÍóÕöíÑðÇ ﴿ ٨ ﴾ |
[ 017.008 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.008 ] | ( AY ) |
Olur ki, bu ikinci azaptan sonra tevbe edersiniz de, Rabbiniz size merhamet eder ve eğer tekrar fesada dönerseniz biz de (size ceza vermeye) döneriz. Biz, cehennem’i, kâfirlere bir zindan yaptık. |
[ 017.008 ] | ( EO ) |
Ola ki rabbınız size rahmetini göndere, eğer yine dönerseniz biz de döneriz öyle ya biz Cehennemi kâfirlere hısar yapmışız. |
[ 017.008 ] | ( ES ) |
Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık. |
[ 017.008 ] | ( NQ ) |
[And We said in the Taurat (Torah)]: "It may be that your Lord may show mercy unto you, but if you return (to sins), We shall return (to Our Punishment). And We have made Hell a prison for the disbelievers. |
[ 017.009 ] | ( KK ) |
Åöäøó åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäó íóåúÏöí áöáøóÊöí åöíó ÃóÞúæóãõ æóíõÈóÔøöÑõ ÇáúãõÄúãöäöíäó ÇáøóÐöíäó íóÚúãóáõæäó ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö Ãóäøó áóåõãú ÃóÌúÑðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٩ ﴾ |
[ 017.009 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.009 ] | ( AY ) |
Gerçekten bu Kur’ân, insanları en doğru yola iletir ve sâlih ameller işleyen mü'minlere de, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. |
[ 017.009 ] | ( EO ) |
Haberiniz olsun ki bu Kur'an, insanları en doğru yola hidayet eder ve salih salih ameller yapan mü'minlere tebşir eyler ki kendilerine büyük bir ecir vardır. |
[ 017.009 ] | ( ES ) |
Şüphesiz ki bu Kur'ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler. |
[ 017.009 ] | ( NQ ) |
Verily, this Qur'an guides to that which is most just and right and gives glad tidings to the believers (in the Oneness of Allah and His Messenger, Muhammad , etc.). who work deeds of righteousness, that they shall have a great reward (Paradise). |
[ 017.010 ] | ( KK ) |
æóÃóäøó ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö ÃóÚúÊóÏúäóÇ áóåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 017.010 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.010 ] | ( AY ) |
Âhirete îman etmiyenlere de, acıklı bir azap hazırladığımızı haber verir. |
[ 017.010 ] | ( EO ) |
Âhırete inanmıyanlara dahi elîm bir azâb hazırlamışızdır. |
[ 017.010 ] | ( ES ) |
Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azab hazırlamışızdır. |
[ 017.010 ] | ( NQ ) |
And that those who believe not in the Hereafter (i.e. they disbelieve that they will be recompensed for what they did in this world, good or bad, etc.), for them We have prepared a painful torment (Hell). |
[ 017.011 ] | ( KK ) |
æóíóÏúÚõ ÇáúÇöäúÓóÇäõ ÈöÇáÔøóÑøö ÏõÚóÇÁóåõ ÈöÇáúÎóíúÑö æóßóÇäó ÇáúÇöäúÓóÇäõ ÚóÌõæáÇð ﴿ ١١ ﴾ |
[ 017.011 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.011 ] | ( AY ) |
İnsan, hayra dua eder gibi, (kızınca) fenalığa dua eder (zararına olarak bedduada bulunur). İnsan (akıbetini düşünmemekle) pek aceleci olmuştur. |
[ 017.011 ] | ( EO ) |
İnsan da şerri öyle da'vet ediyor ki hayra duâ eder gibi, ve insan pek aceleci olmuştur. |
[ 017.011 ] | ( ES ) |
İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder. İnsan pek acelecidir. |
[ 017.011 ] | ( NQ ) |
And man invokes (Allah) for evil as he invokes (Allah) for good and man is ever hasty [i.e., if he is angry with somebody, he invokes (saying): "O Allah! Curse him, etc." and that one should not do, but one should be patient]. |
[ 017.012 ] | ( KK ) |
æóÌóÚóáúäóÇ Çááøóíúáó æóÇáäøóåóÇÑó ÂíóÊóíúäö ÝóãóÍóæúäóÇ ÂíóÉó Çááøóíúáö æóÌóÚóáúäóÇ ÂíóÉó ÇáäøóåóÇÑö ãõÈúÕöÑóÉð áöÊóÈúÊóÛõæÇ ÝóÖúáÇð ãöäú ÑóÈøößõãú æóáöÊóÚúáóãõæÇ ÚóÏóÏó ÇáÓøöäöíäó æóÇáúÍöÓóÇÈó æóßõáøó ÔóíúÁò ÝóÕøóáúäóÇåõ ÊóÝúÕöíáÇð ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 017.012 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.012 ] | ( AY ) |
Biz, geceyi ve gündüzü kudretimize delâlet eden iki alâmet yaptık da, sonra gece alâmetini giderip yerine gündüz alâmetini (eşyayı) gösterici kıldık, ki Rabbinizden (geçim için) bir lütuf arayasınız, yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz. Biz, her şeyi apaçık olarak beyan ettik. |
[ 017.012 ] | ( EO ) |
Halbuki biz geceyi, gündüzü iki âyet yaptık, sonra gece âyetini mahvettik ve gündüz âyetini gösterici gıldık ki rabbınızdan fadıl taleb etmiş te etmişiz. |
[ 017.012 ] | ( ES ) |
Biz geceyi ve gündüzü varlığımıza delalet eden birer delil kıldık. Sonra Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine) eşyayı aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi uzun uzadıya anlattık. |
[ 017.012 ] | ( NQ ) |
And We have appointed the night and the day as two Ayat (signs etc.). Then, We have made dark the sign of the night while We have made the sign of day illuminating, that you may seek bounty from your Lord, and that you may know the number of the years and the reckoning. And We have explained everything (in detail) with full explanation. |
[ 017.013 ] | ( KK ) |
æóßõáøó ÅöäúÓóÇäò ÃóáúÒóãúäóÇåõ ØóÇÆöÑóåõ Ýöí ÚõäõÞöåö æóäõÎúÑöÌõ áóåõ íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ßöÊóÇÈðÇ íóáúÞóÇåõ ãóäúÔõæÑðÇ ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 017.013 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.013 ] | ( AY ) |
Herkesin amelini kendi boynuna taktık (ondan ayrılamaz). Kıyâmet günü onun için bir kitap çıkaracağız ki, ona açılmış olarak kavuşacak. |
[ 017.013 ] | ( EO ) |
Her insanın da kuşunu boynunda kendine takmışızdır ve onun için Kıyamet günü bir kitab çıkarırız ki neşrolunarak onu şöyle karşılar. |
[ 017.013 ] | ( ES ) |
Her insanın amel defterini boynuna doladık, kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırız. |
[ 017.013 ] | ( NQ ) |
And We have fastened every man's deeds to his neck, and on the Day of Resurrection, We shall bring out for him a book which he will find wide open. |
[ 017.014 ] | ( KK ) |
ÇÞúÑóÃú ßöÊóÇÈóßó ßóÝóì ÈöäóÝúÓößó Çáúíóæúãó Úóáóíúßó ÍóÓöíÈðÇ ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 017.014 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.014 ] | ( AY ) |
(Ona şöyle diyeceğiz): “ Oku kitabını, bugün üzerine hesap görücü olarak nefsin sana yeter.” |
[ 017.014 ] | ( EO ) |
Oku kitabını, muhasebeci bugün üzerinde nefsin yeter. |
[ 017.014 ] | ( ES ) |
Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sana nefsin yeter! deriz. |
[ 017.014 ] | ( NQ ) |
(It will be said to him): "Read your book. You yourself are sufficient as a reckoner against you this Day." |
[ 017.015 ] | ( KK ) |
ãóäö ÇåúÊóÏóì ÝóÅöäøóãóÇ íóåúÊóÏöí áöäóÝúÓöåö æóãóäú Öóáøó ÝóÅöäøóãóÇ íóÖöáøõ ÚóáóíúåóÇ æóáÇó ÊóÒöÑõ æóÇÒöÑóÉñ æöÒúÑó ÃõÎúÑóì æóãóÇ ßõäøóÇ ãõÚóÐøöÈöíäó ÍóÊøóì äóÈúÚóËó ÑóÓõæáÇð ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 017.015 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.015 ] | ( AY ) |
Kim doğru yolda giderse ancak kendisi için doğru yolda bulunur (Sevab kendisinedir). Kim de sapıklık ederse, yalnız kendi aleyhine sapıklık eder (cezasını çeker). Hiç bir günâhkâr da başkasının günahını taşımaz. Bir de biz, bir Peygamber göndermedikçe azap etmeyiz. |
[ 017.015 ] | ( EO ) |
Kim doğru giderse sırf kendi lehine gider, kim de sapıklık ederse ancak aleyhine eder ve hiç bir vizir çeken diğerinin vizrini çekmez, biz bir Resul göndericiye kadar ta'zib de etmeyiz. |
[ 017.015 ] | ( ES ) |
Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü çekmez. Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edecek değiliz. |
[ 017.015 ] | ( NQ ) |
Whoever goes right, then he goes right only for the benefit of his ownself. And whoever goes astray, then he goes astray to his own loss. No one laden with burdens can bear another's burden. And We never punish until We have sent a Messenger (to give warning). |
[ 017.016 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÃóÑóÏúäóÇ Ãóäú äõåúáößó ÞóÑúíóÉð ÃóãóÑúäóÇ ãõÊúÑóÝöíåóÇ ÝóÝóÓóÞõæÇ ÝöíåóÇ ÝóÍóÞøó ÚóáóíúåóÇ ÇáúÞóæúáõ ÝóÏóãøóÑúäóÇåóÇ ÊóÏúãöíÑðÇ ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 017.016 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.016 ] | ( AY ) |
Bir memleketi helâk etmek istediğimiz zaman, o memleketin zevke düşkün öncülerine Peygamberlerinin diliyle itâat emrederiz. Onlar, orada boyun eğmezler, itâat etmezler. Artık o memleket üzerine hüküm gerçekleşmiştir. İşte o memleketi kökünden helâk eder de ederiz... |
[ 017.016 ] | ( EO ) |
Bir memleketi helâk etmek murad ettiğimiz vakıt ise onun devletlerine (itaat) emrederiz, onlar itaat etmez de orada fısk yaparlar, bunun üzerine o memleket aleyhine huküm, hakkolur artık onu tedmir eder de ederiz. |
[ 017.016 ] | ( ES ) |
Biz bir ülkeyi yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına emrederiz, onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece, o ülke helaka müstahak olur, biz de onu yerle bir ederiz. |
[ 017.016 ] | ( NQ ) |
And when We decide to destroy a town (population), We (first) send a definite order (to obey Allah and be righteous) to those among them [or We (first) increase in number those of its population] who are given the good things of this life. Then, they transgress therein, and thus the word (of torment) is justified against it (them). Then We destroy it with complete destruction. |
[ 017.017 ] | ( KK ) |
æóßóãú ÃóåúáóßúäóÇ ãöäó ÇáúÞõÑõæäö ãöäú ÈóÚúÏö äõæÍò æóßóÝóì ÈöÑóÈøößó ÈöÐõäõæÈö ÚöÈóÇÏöåö ÎóÈöíÑðÇ ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 017.017 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.017 ] | ( AY ) |
Nûh’dan sonra nice asırlar boyu insanları helâk ettik. Kullarının günahlarına Rabbinin Habîr, Bâsir olması yeter. |
[ 017.017 ] | ( EO ) |
Hem Nuhtan sonra ne kadar karnler helâk ettik, kullarının günahlarına rabbının habîr basîr olması yeter. |
[ 017.017 ] | ( ES ) |
Hem Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarını bilmek ve görmekte Rabbin yeter. |
[ 017.017 ] | ( NQ ) |
And how many generations have We destroyed after Nuh (Noah)! And Sufficient is your Lord as an All-Knower and All-Beholder of the sins of His slaves. |
[ 017.018 ] | ( KK ) |
ãóäú ßóÇäó íõÑöíÏõ ÇáúÚóÇÌöáóÉó ÚóÌøóáúäóÇ áóåõ ÝöíåóÇ ãóÇ äóÔóÇÁõ áöãóäú äõÑöíÏõ Ëõãøó ÌóÚóáúäóÇ áóåõ Ìóåóäøóãó íóÕúáÇóåóÇ ãóÐúãõæãðÇ ãóÏúÍõæÑðÇ ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 017.018 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.018 ] | ( AY ) |
Kim ameli ile dünya menfaatını isterse, dilediğimiz kimseye istediğimiz şeyi, dünyada peşin veririz; sonra da onu cehennem’e koyarız; kötülenmiş ve rahmetten koğulmuş bir hâlde ona ulaşır. |
[ 017.018 ] | ( EO ) |
Her kim peşin istiyorsa ona Dünyada peşin veririz, dilediğimiz kadar istediğimize, sonra da ona Cehennemi tahsıs ederiz, mezmun, matrud bir halde ona yaslanır. |
[ 017.018 ] | ( ES ) |
Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden) kovulmuş olarak oraya girer. |
[ 017.018 ] | ( NQ ) |
Whoever wishes for the quick-passing (transitory enjoyment of this world), We readily grant him what We will for whom We like. Then, afterwards, We have appointed for him Hell, he will burn therein disgraced and rejected, ( far away from Allah's Mercy). |
[ 017.019 ] | ( KK ) |
æóãóäú ÃóÑóÇÏó ÇáúÂÎöÑóÉó æóÓóÚóì áóåóÇ ÓóÚúíóåóÇ æóåõæó ãõÄúãöäñ ÝóÃõæáóÆößó ßóÇäó ÓóÚúíõåõãú ãóÔúßõæÑðÇ ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 017.019 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.019 ] | ( AY ) |
Kim de mü'min olduğu hâlde Âhireti ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte bunların çalışmaları makbul olur. |
[ 017.019 ] | ( EO ) |
Her kim de Âhıreti ister ona lâyık bir sa'yiıne onun için mü'min olarak çalısırsa işte bunların sa'ıyleri meşkûr olur. |
[ 017.019 ] | ( ES ) |
Kim de ahireti isterse ve mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile onun için çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir. |
[ 017.019 ] | ( NQ ) |
And whoever desires the Hereafter and strives for it, with the necessary effort due for it (i.e. do righteous deeds of Allah's Obedience) while he is a believer (in the Oneness of Allah Islamic Monotheism), then such are the ones whose striving shall be appreciated, thanked and rewarded (by Allah). |
[ 017.020 ] | ( KK ) |
ßõáÇøð äõãöÏøõ åóÄõáÇóÁö æóåóÄõáÇóÁö ãöäú ÚóØóÇÁö ÑóÈøößó æóãóÇ ßóÇäó ÚóØóÇÁõ ÑóÈøößó ãóÍúÙõæÑðÇ ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 017.020 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.020 ] | ( AY ) |
Her birine: dünyayı isteyen şunlara da, Âhireti isteyen bunlara da, Rabbinin dünyadaki ihsanından veririz. Rabbinin dünyadaki ihsan ve bahşişi hiç kimseden menedilmiş değildir. |
[ 017.020 ] | ( EO ) |
Hepsine imdad ederiz: hem onlara hem onlara, mahzâ rabbının atâsından, rabbının atâsı yasak değildir. |
[ 017.020 ] | ( ES ) |
Hepsine; (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir. |
[ 017.020 ] | ( NQ ) |
To each these as well as those We bestow from the Bounties of your Lord. And the Bounties of your Lord can never be forbidden. |
[ 017.021 ] | ( KK ) |
ÇõäúÙõÑú ßóíúÝó ÝóÖøóáúäóÇ ÈóÚúÖóåõãú Úóáóì ÈóÚúÖò æóáóáúÂÎöÑóÉõ ÃóßúÈóÑõ ÏóÑóÌóÇÊò æóÃóßúÈóÑõ ÊóÝúÖöíáÇð ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 017.021 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.021 ] | ( AY ) |
Bak, bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık (rızk ve mevkilerini değişik yaptık). Elbette âhiret, derece farkları yönünden daha büyüktür, faziletçe de daha yüksektir. |
[ 017.021 ] | ( EO ) |
Bak bir kısmını diğerine nasıl tafdıl etmişiz ve elbette Âhıret derecatca da daha büyük, tafdılce de daha büyüktür. |
[ 017.021 ] | ( ES ) |
Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha |
[ 017.021 ] | ( NQ ) |
See how We prefer one above another (in this world) and verily, the Hereafter will be greater in degrees and greater in preference. |
[ 017.022 ] | ( KK ) |
áÇó ÊóÌúÚóáú ãóÚó Çááøóåö ÅöáóåðÇ ÂÎóÑó ÝóÊóÞúÚõÏó ãóÐúãõæãðÇ ãóÎúÐõæáÇð ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 017.022 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.022 ] | ( AY ) |
Allah ile beraber başka ilâh edinme ki, sonra kınanmış ve dayanaksız kalırsın. |
[ 017.022 ] | ( EO ) |
Allahın ma'ıyyetinde diğer bir ilâh yapma ki mezmun, mahzul kalmıyasın. |
[ 017.022 ] | ( ES ) |
Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme! Yoksa kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın |
[ 017.022 ] | ( NQ ) |
Set not up with Allah any other ilah (god), (O man)! (This verse is addressed to Prophet Muhammad , but its implication is general to all mankind), or you will sit down reproved, forsaken (in the Hell-fire). |
[ 017.023 ] | ( KK ) |
æóÞóÖóì ÑóÈøõßó ÃóáÇøó ÊóÚúÈõÏõæÇ ÅöáÇøó ÅöíøóÇåõ æóÈöÇáúæóÇáöÏóíúäö ÅöÍúÓóÇäðÇ ÅöãøóÇ íóÈúáõÛóäøó ÚöäúÏóßó ÇáúßöÈóÑó ÃóÍóÏõåõãóÇ Ãóæú ßöáÇóåõãóÇ ÝóáÇó ÊóÞõáú áóåõãóÇ ÃõÝøò æóáÇó ÊóäúåóÑúåõãóÇ æóÞõáú áóåõãóÇ ÞóæúáÇð ßóÑöíãðÇ ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 017.023 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.023 ] | ( AY ) |
Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibâdet edin, ana babaya güzellikle muâmele edin, eğer onlardan biri veya ikisi senin yanında ihtiyarlık hâline ulaşırsa, sakın onlara “Öf” bile deme ve onları azarlama. İkisine de iyi ve yumuşak söz söyle. |
[ 017.023 ] | ( EO ) |
Rabbın şunları kat'î ferman buyurdu: ondan başkasına ıbadet etmeyin, ebeveyne güzellik edin, ya birisi yâhud ikisi de yanında ıhtiyarlık haline gelirse sakın onlara üff deme ve onları azarlama ikisine de ikramlı söz söy'e. |
[ 017.023 ] | ( ES ) |
Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle. |
[ 017.023 ] | ( NQ ) |
And your Lord has decreed that you worship none but Him. And that you be dutiful to your parents. If one of them or both of them attain old age in your life, say not to them a word of disrespect, nor shout at them but address them in terms of honour. |
[ 017.024 ] | ( KK ) |
æóÇÎúÝöÖú áóåõãóÇ ÌóäóÇÍó ÇáÐøõáøö ãöäó ÇáÑøóÍúãóÉö æóÞõáú ÑøóÈøö ÇÑúÍóãúåõãóÇ ßóãóÇ ÑóÈøóíóÇäöí ÕóÛöíÑðÇ ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 017.024 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.024 ] | ( AY ) |
İkisine de acıyarak tevazu kanadını indir ve şöyle de: “Ey Rabbim! Onlar, beni küçükken terbiye edip yetiştirdikeri gibi, sen de kendilerine merhamet et.” |
[ 017.024 ] | ( EO ) |
İkisine de merhametten döşenerek kanad indir ve de ki: rabbım! İkisine de merhamet buyur, beni küçükken terbiye ettikleri gibi. |
[ 017.024 ] | ( ES ) |
İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de: "Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et." |
[ 017.024 ] | ( NQ ) |
And lower unto them the wing of submission and humility through mercy, and say: "My Lord! Bestow on them Your Mercy as they did bring me up when I was small." |
[ 017.025 ] | ( KK ) |
ÑóÈøõßõãú ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ Ýöí äõÝõæÓößõãú Åöäú ÊóßõæäõæÇ ÕóÇáöÍöíäó ÝóÅöäøóåõ ßóÇäó áöáúÃóæøóÇÈöíäó ÛóÝõæÑðÇ ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 017.025 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.025 ] | ( AY ) |
Rabbiniz, içinizdekini daha iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız, elbette Allah, kendine dönüp tevbe edenleri bağışlayıcıdır. |
[ 017.025 ] | ( EO ) |
Rabbınız nefislerinizdekini daha iyi bilir, eğer siz ehli salâh iseniz; Şüphesiz ki o çok tevbekâr olanlara bir gafûr bulunuyor. |
[ 017.025 ] | ( ES ) |
Rabbiniz içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız elbette Allah çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır. |
[ 017.025 ] | ( NQ ) |
Your Lord knows best what is in your inner-selves. If you are righteous, then, verily, He is Ever Most Forgiving to those who turn unto Him again and again in obedience, and in repentance. |
[ 017.026 ] | ( KK ) |
æóÂÊö ÐóÇ ÇáúÞõÑúÈóì ÍóÞøóåõ æóÇáúãöÓúßöíäó æóÇÈúäó ÇáÓøóÈöíáö æóáÇó ÊõÈóÐöøÑú ÊóÈúÐöíÑðÇ ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 017.026 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.026 ] | ( AY ) |
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber (malını) büsbütün saçıp savurma. |
[ 017.026 ] | ( EO ) |
Karabet sahibine de hakkını ver, miskîne de, yolda kalmış da, bununla beraber saçıp savurma. |
[ 017.026 ] | ( ES ) |
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma. |
[ 017.026 ] | ( NQ ) |
And give to the kindred his due and to the Miskin (poor) and to the wayfarer. But spend not wastefully (your wealth) in the manner of a spendthrift . [Tafsir. At-Tabari, Vol. 10, Page 158 (Verse 9: 60)]. |
[ 017.027 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáúãõÈóÐøöÑöíäó ßóÇäõæÇ ÅöÎúæóÇäó ÇáÔøóíóÇØöíäö æóßóÇäó ÇáÔøóíúØóÇäõ áöÑóÈøöåö ßóÝõæÑðÇ ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 017.027 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.027 ] | ( AY ) |
Çünkü israf yapanlar, Şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankör bulunuyor. |
[ 017.027 ] | ( EO ) |
Çünkü saçıp savuranlar Şeytanın ıhvanıdırlar, Şeytan ise rabbına çok nankör bulunuyor. |
[ 017.027 ] | ( ES ) |
Çünkü (malını) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. |
[ 017.027 ] | ( NQ ) |
Verily, spendthrifts are brothers of the Shayatin (devils), and the Shaitan (Devil - Satan) is ever ungrateful to his Lord. |
[ 017.028 ] | ( KK ) |
æóÅöãøóÇ ÊõÚúÑöÖóäøó Úóäúåõãõ ÇÈúÊöÛóÇÁó ÑóÍúãóÉò ãöäú ÑóÈøößó ÊóÑúÌõæåóÇ ÝóÞõáú áóåõãú ÞóæúáÇð ãóíúÓõæÑðÇ ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 017.028 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.028 ] | ( AY ) |
Eğer Rabbinden istediğin bir rızkı (kendi ihtiyacından dolayı) aramak için, o akraba, yoksul ve yolda kalmışlardan yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan (verecek durumun olmazsa), o zaman da kendilerine yumuşak bir söz söyle. |
[ 017.028 ] | ( EO ) |
Ve eğer rabbından ümid ettiğin bir rahmeti aramak için o müstahıklardan sarfı nazar etmek mecburiyyetinde isen o vakıt da onlara yumuşak bir söz söyle. |
[ 017.028 ] | ( ES ) |
Eğer Rabbinden beklediğin bir rahmet (rızık) için, onlardan yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumuşak ve tatlı bir söz söyle. |
[ 017.028 ] | ( NQ ) |
And if you (O Muhammad ) turn away from them (kindred, poor, wayfarer, etc. whom We have ordered you to give their rights, but if you have no money at the time they ask you for it) and you are awaiting a mercy from your Lord for which you hope, then, speak unto them a soft kind word (i.e. Allah will give me and I shall give you). |
[ 017.029 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÌúÚóáú íóÏóßó ãóÛúáõæáóÉð Åöáóì ÚõäõÞößó æóáÇó ÊóÈúÓõØúåóÇ ßõáøó ÇáúÈóÓúØö ÝóÊóÞúÚõÏó ãóáõæãðÇ ãóÍúÓõæÑðÇ ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 017.029 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.029 ] | ( AY ) |
Elini boynuna bağlı kılma (cimri olma) ve büsbütün de onu açıp israf etme ki, sonra kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın. |
[ 017.029 ] | ( EO ) |
Hem elini bağlayıp boynuna asma, hem de onu büsbütün açıp saçma ki pişman olur, açık kalırsın. |
[ 017.029 ] | ( ES ) |
Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın. |
[ 017.029 ] | ( NQ ) |
And let not your hand be tied (like a miser) to your neck, nor stretch it forth to its utmost reach (like a spendthrift), so that you become blameworthy and in severe poverty. |
[ 017.030 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÑóÈøóßó íóÈúÓõØõ ÇáÑøöÒúÞó áöãóäú íóÔóÇÁõ æóíóÞúÏöÑõ Åöäøóåõ ßóÇäó ÈöÚöÈóÇÏöåö ÎóÈöíÑðÇ ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 017.030 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.030 ] | ( AY ) |
Gerçekten senin Rabbin, dilediği kimse için, rızkı genişletir ve daraltır. Şüphe yok ki Allah, kullarının hallerinden haberdardır, her şeyi görendir. |
[ 017.030 ] | ( EO ) |
Çünkü rabbın hem dilediğine rızkı basteder, hem de sıkar, çünkü o kullarına habîr, basîr bulunuyor. |
[ 017.030 ] | ( ES ) |
Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve dilediğini kısar. Şüphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her şeyi görür. |
[ 017.030 ] | ( NQ ) |
Truly, your Lord enlarges the provision for whom He wills and straitens (for whom He wills). Verily, He is Ever All-Knower, All-Seer of His slaves. |
[ 017.031 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÞúÊõáõæÇ ÃóæúáÇóÏóßõãú ÎóÔúíóÉó ÅöãúáÇóÞò äóÍúäõ äóÑúÒõÞõåõãú æóÅöíøóÇßõãú Åöäøó ÞóÊúáóåõãú ßóÇäó ÎöØúÆðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 017.031 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.031 ] | ( AY ) |
Bir de fakirlik korkusu ile (Câhiliyet devrinde olduğu gibi) çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da, size de rızkı biz veririz. Muhakkak ki onları öldürmek, çok büyük bir günah bulunuyor. |
[ 017.031 ] | ( EO ) |
bir de Züğürtlük korkusiyle evlâdlarınızı öldürmeyip, onlara da rızkı biz veririz size de, elbette onları öldürmek büyük cinayet bulunuyor. |
[ 017.031 ] | ( ES ) |
Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de rızkı biz veririz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir suçtur. |
[ 017.031 ] | ( NQ ) |
And kill not your children for fear of poverty. We provide for them and for you. Surely, the killing of them is a great sin. |
[ 017.032 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÞúÑóÈõæÇ ÇáÒøöäóì Åöäøóåõ ßóÇäó ÝóÇÍöÔóÉð æóÓóÇÁó ÓóÈöíáÇð ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 017.032 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.032 ] | ( AY ) |
Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o, pek çirkindir ve kötü bir yoldur. |
[ 017.032 ] | ( EO ) |
Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkin, yolca da pek fena bulunuyor. |
[ 017.032 ] | ( ES ) |
Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur. |
[ 017.032 ] | ( NQ ) |
And come not near to the unlawful sexual intercourse. Verily, it is a Fahishah [i.e. anything that transgresses its limits (a great sin)], and an evil way (that leads one to Hell unless Allah forgives him). |
[ 017.033 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÞúÊõáõæÇ ÇáäøóÝúÓó ÇáøóÊöí ÍóÑøóãó Çááøóåõ ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö æóãóäú ÞõÊöáó ãóÙúáõæãðÇ ÝóÞóÏú ÌóÚóáúäóÇ áöæóáöíøöåö ÓõáúØóÇäðÇ ÝóáÇó íõÓúÑöÝú Ýöí ÇáúÞóÊúáö Åöäøóåõ ßóÇäó ãóäÕõæÑðÇ ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 017.033 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.033 ] | ( AY ) |
Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın (öldürülmesini) haram ettiği cana kıymayın. Kim haksızlığa uğrayarak öldürülürse, biz o ölünün (geride kalan) velisine bir yetki verdik (ölünün hakkını öldürenden ister). O da cana kıyma işinde ileri gitmesin (Şer’î hükümlerin dışına çıkmasın). Çünkü o veli, (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuş bulunuyor. |
[ 017.033 ] | ( EO ) |
Allahın tahrim eylediği nefsi katil de etmeyin, meğer ki hak sebeble ola, ve her kim mazlûmen katledilirse onun velisi için biz bir tesallut hakkı vermişizdir, o da katil de israf etmesin, çünkü o mensur bulunuyor. |
[ 017.033 ] | ( ES ) |
Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki verdik. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü ona (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuştur. |
[ 017.033 ] | ( NQ ) |
And do not kill anyone which Allah has forbidden, except for a just cause. And whoever is killed (intentionally with hostility and oppression and not by mistake), We have given his heir the authority [(to demand Qisas, Law of Equality in punishment or to forgive, or to take Diya (blood money)]. But let him not exceed limits in the matter of taking life (i.e he should not kill except the killer only). Verily, he is helped (by the Islamic law). |
[ 017.034 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÞúÑóÈõæÇ ãóÇáó ÇáúíóÊöíãö ÅöáÇøó ÈöÇáøóÊöí åöíó ÃóÍúÓóäõ ÍóÊøóì íóÈúáõÛó ÃóÔõÏøóåõ æóÃóæúÝõæÇ ÈöÇáúÚóåúÏö Åöäøó ÇáúÚóåúÏó ßóÇäó ãóÓúÆõæáÇð ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 017.034 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.034 ] | ( AY ) |
Yetimin malına da yaklaşmayın. Ancak rüşdüne (yaşına) erişinceye kadar en güzel şekilde (malını koruyup çoğaltmak için) yaklaşabilirsiniz. Bir de ahdi (yapılan sözleşmeyi) yerine getirin, çünkü verdiği sözden cayan (kıyâmet günü) sorumludur. |
[ 017.034 ] | ( EO ) |
Yetîm malına da yaklaşmayın ancak rüşdüne irinciye kadar en güzel olan suretle başka, ahdi de yerine getirin, çünkü ahidden mes'uliyyet muhakkak bulunuyor. |
[ 017.034 ] | ( ES ) |
Yetimin malına da yaklaşmayın. Ancak rüşdüne erinceye kadar en güzel bir şekilde yaklaşabilirsiniz. Ahdi de yerine getirin. Çünkü verilen sözde elbette sorumluluk bulunuyor. |
[ 017.034 ] | ( NQ ) |
And come not near to the orphan's property except to improve it, until he attains the age of full strength. And fulfil (every) covenant. Verily! the covenant, will be questioned about. |
[ 017.035 ] | ( KK ) |
æóÃóæúÝõæÇ Çáúßóíúáó ÅöÐóÇ ßöáúÊõãú æóÒöäõæÇ ÈöÇáúÞöÓúØóÇÓö ÇáúãõÓúÊóÞöíãö Ðóáößó ÎóíúÑñ æóÃóÍúÓóäõ ÊóÃúæöíáÇð ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 017.035 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.035 ] | ( AY ) |
Ölçtüğünüz zaman tam ölçün, doğru terazi ile tartın. Bu (doğru ölçmek ticaretiniz için) daha hayırlıdır ve netice itibariyle de daha güzeldir. |
[ 017.035 ] | ( EO ) |
Ölçtüğünüz vakıt da tam ölçün ve doğru terazi ile tartın, bu hem hayırlı hem de akıbetçe daha güzeldir. |
[ 017.035 ] | ( ES ) |
Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve sonuç itibariyle de daha güzeldir. |
[ 017.035 ] | ( NQ ) |
And give full measure when you measure, and weigh with a balance that is straight. That is good (advantageous) and better in the end. |
[ 017.036 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÞúÝõ ãóÇ áóíúÓó áóßó Èöåö Úöáúãñ Åöäøó ÇáÓøóãúÚó æóÇáúÈóÕóÑó æóÇáúÝõÄóÇÏó ßõáøõ ÃõæáóÆößó ßóÇäó Úóäúåõ ãóÓúÆõæáÇð ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 017.036 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.036 ] | ( AY ) |
Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. |
[ 017.036 ] | ( EO ) |
Bir de hiç bilmediğin bir şey'in ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mes'ul bulunuyor. |
[ 017.036 ] | ( ES ) |
Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar. |
[ 017.036 ] | ( NQ ) |
And follow not (O man i.e., say not, or do not or witness not, etc.) that of which you have no knowledge (e.g. one's saying: "I have seen," while in fact he has not seen, or "I have heard," while he has not heard). Verily! The hearing, and the sight, and the heart, of each of those you will be questioned (by Allah). |
[ 017.037 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóãúÔö Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãóÑóÍðÇ Åöäøóßó áóäú ÊóÎúÑöÞó ÇáúÃóÑúÖó æóáóäú ÊóÈúáõÛó ÇáúÌöÈóÇáó ØõæáÇð ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 017.037 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.037 ] | ( AY ) |
Yer yüzünde kibir ve azametle yürüme, çünkü sen, aslâ Arz’ı yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin. |
[ 017.037 ] | ( EO ) |
Hem Yer yüzünde azametle yürüme, çünkü sen ne Arzı yırtabilirsin, ne de boyca dağlara yetişebilirsin. |
[ 017.037 ] | ( ES ) |
Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin. |
[ 017.037 ] | ( NQ ) |
And walk not on the earth with conceit and arrogance. Verily, you can neither rend nor penetrate the earth, nor can you attain a stature like the mountains in height. |
[ 017.038 ] | ( KK ) |
ßõáøõ Ðóáößó ßóÇäó ÓóíøöÆõåõ ÚöäúÏó ÑóÈøößó ãóßúÑõæåðÇ ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 017.038 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.038 ] | ( AY ) |
Kötü olan bütün yasaklar. Rabbinin katında mekrûhtur. |
[ 017.038 ] | ( EO ) |
Bütün bunların menhiy olanı rabbın ındinde mekruh bulunuyor. |
[ 017.038 ] | ( ES ) |
Kötü olan bütün bu yasaklar, Rabbinizin sevmediği şeylerdir. |
[ 017.038 ] | ( NQ ) |
All the bad aspects of these (the above mentioned things) are hateful to your Lord. |
[ 017.039 ] | ( KK ) |
Ðóáößó ãöãøóÇ ÃóæúÍóì Åöáóíúßó ÑóÈøõßó ãöäó ÇáúÍößúãóÉö æóáÇó ÊóÌúÚóáú ãóÚó Çááøóåö ÅöáóåðÇ ÂÎóÑó ÝóÊõáúÞóì Ýöí Ìóåóäøóãó ãóáõæãðÇ ãóÏúÍõæÑðÇ ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 017.039 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.039 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), işte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah ile beraber başka bir ilâh uydurma ki, sonra yerinmiş, Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın. |
[ 017.039 ] | ( EO ) |
İşte bunlar rabbının sana vahyettiği hikmetlerdendir, sakın Allah ile beraber diğer bir ilâh uydurma ki sonra levm-ü tard olunarak Cehenneme atılırsın. |
[ 017.039 ] | ( ES ) |
İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah'la beraber başka bir ilâh uydurma. Aksi halde kötülenmiş ve Allah'-ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın. |
[ 017.039 ] | ( NQ ) |
This is (part) of Al-Hikmah (wisdom, good manners and high character, etc.) which your Lord has inspired to you (O Muhammad ). And set not up with Allah any other ilah (god) lest you should be thrown into Hell, blameworthy and rejected, (from Allah's Mercy). |
[ 017.040 ] | ( KK ) |
ÃóÝóÃóÕúÝóÇßõãú ÑóÈøõßõãú ÈöÇáúÈóäöíäó æóÇÊøóÎóÐó ãöäó ÇáúãóáóÆößóÉö ÅöäóÇËðÇ Åöäøóßõãú áóÊóÞõæáõæäó ÞóæúáÇð ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 017.040 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.040 ] | ( AY ) |
(Melekler, Allah’ın kızlarıdır, diyen ey müşrikler!) Rabbiniz, size oğulları hâs kıldı da, kendisi meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz çok büyük söz söylüyorsunuz. |
[ 017.040 ] | ( EO ) |
Ya şimdi rabbınız sizi oğullarla mümtaz kıldı da kendisi Melâikeden dişiler edindi öylemi? Hakıkaten siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz. |
[ 017.040 ] | ( ES ) |
Rabbiniz, size oğulları tahsis etti de, kendisi meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz. |
[ 017.040 ] | ( NQ ) |
Has then your Lord (O pagans of Makkah) preferred for you sons, and taken for Himself from among the angels daughters. Verily! You utter an awful saying, indeed. |
[ 017.041 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÕóÑøóÝúäóÇ Ýöí åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäö áöíóÐøóßøóÑõæÇ æóãóÇ íóÒöíÏõåõãú ÅöáÇøó äõÝõæÑðÇ ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 017.041 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.041 ] | ( AY ) |
Biz, Bu Kur’ân’da ibret misalleri verdik; cennet’le müjdeledik, Cehennem’le korkuttuk ki, düşünüp akıllarını başlarına alsınlar. Hâlbuki bu, ancak onların hakdan nefretini artırıyor. |
[ 017.041 ] | ( EO ) |
Biz bu ıhtarı bu Kur'anda türlü şekillerle ifade ettik ki düşünüp akıllarını başlarına alsınlar, halbuki o onların ancak ürkekliğini artırıyor. |
[ 017.041 ] | ( ES ) |
Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. |
[ 017.041 ] | ( NQ ) |
And surely, We have explained [Our Promises, Warnings and (set forth many) examples] in this Qur'an that they (the disbelievers) may take heed, but it increases them in naught save aversion. |
[ 017.042 ] | ( KK ) |
Þõáú áóæú ßóÇäó ãóÚóåõ ÂáöåóÉñ ßóãóÇ íóÞõæáõæäó ÅöÐðÇ áÇóÈúÊóÛóæúÇ Åöáóì Ðöí ÇáúÚóÑúÔö ÓóÈöíáÇð ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 017.042 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.042 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, müşrikler hakkında) de ki: “Allah’la beraber, dedikleri gibi ilâhlar olaydı, o takdirde bu ilâhlar Arş’ın sahibine (Allah’a üstün gelmek için) muhakkak ki bir yol ararlardı. (onunla çarpışırlardı).” |
[ 017.042 ] | ( EO ) |
De ki: Allah ile beraber dedikleri gibi ilâhlar olsa idi o takdirde onlar o Arşın sahibine elbet bir yol ararlardı. |
[ 017.042 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed!) De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah ile birlikte ilâhlar olsaydı, o zaman bu ilâhlar Arş'ın sahibine bir yol ararlardı." |
[ 017.042 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad to these polytheists, pagans, etc.): "If there had been other aliha (gods) along with Him as they assert, then they would certainly have sought out a way to the Lord of the Throne (seeking His Pleasures and to be near to Him). |
[ 017.043 ] | ( KK ) |
ÓõÈúÍóÇäóåõ æóÊóÚóÇáóì ÚóãøóÇ íóÞõæáõæäó ÚõáõæøðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٤٣ ﴾ |
[ 017.043 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.043 ] | ( AY ) |
Allah, onların söyledikleri şeylerden çok büyük bir yükseklikle münezzehtir. |
[ 017.043 ] | ( EO ) |
O sübhan, onların dediklerinden çok münezzeh ve çok yüksek, hem pek büyük bir yükseklikle yüksektir. |
[ 017.043 ] | ( ES ) |
Allah, onların dediklerinden çok münezzeh ve çok yüksek, hem pek büyük bir yükseklikle yücedir. |
[ 017.043 ] | ( NQ ) |
Glorified and High be He! From 'Uluwan Kabira (the great falsehood) that they say! (i.e.forged statements that there are other gods along with Allah, but He is Allah, the One, the Self-Sufficient Master, whom all creatures need. He begets not, nor was He begotten, and there is none comparable or coequal unto Him). |
[ 017.044 ] | ( KK ) |
ÊõÓóÈøöÍõ áóåõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊõ ÇáÓøóÈúÚõ æóÇáúÃóÑúÖõ æóãóäú Ýöíåöäøó æóÅöäú ãöäú ÔóíúÁò ÅöáÇøó íõÓóÈøöÍõ ÈöÍóãúÏöåö æóáóßöäú áÇó ÊóÝúÞóåõæäó ÊóÓúÈöíÍóåõãú Åöäøóåõ ßóÇäó ÍóáöíãðÇ ÛóÝõæÑðÇ ﴿ ٤٤ ﴾ |
[ 017.044 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.044 ] | ( AY ) |
Yedi gök ve yer, bir de bunlar içinde bulunanlar (insan, cin ve melekler) Allah’ı tesbîh ederler. Hiçbir varlık yoktur ki, O’nu hamd ile tesbîh etmesin. Fakat siz, onların tesbihini (dillerini bilmediğinizden) anlamazsınız. O gerçekten Halîm’dir, Gafûr’dur. |
[ 017.044 ] | ( EO ) |
Onu yedi Semâ ile Arz ve bütün bunlardaki zevil'ukul tesbih eder ve hattâ hiç bir şey yoktur ki onu hamdiyle tesbih etmesin ve lâkin siz onların tesbihlerini iyi anlamazsınız, o, cidden halîm gafur bulunuyor. |
[ 017.044 ] | ( ES ) |
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır. |
[ 017.044 ] | ( NQ ) |
The seven heavens and the earth and all that is therein, glorify Him and there is not a thing but glorifies His Praise. But you understand not their glorification. Truly, He is Ever Forbearing, Oft-Forgiving. |
[ 017.045 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÞóÑóÃúÊó ÇáúÞõÑúÂäó ÌóÚóáúäóÇ Èóíúäóßó æóÈóíúäó ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö ÍöÌóÇÈðÇ ãóÓúÊõæÑðÇ ﴿ ٤٥ ﴾ |
[ 017.045 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.045 ] | ( AY ) |
Sen Kur’ân’ı okuduğun zaman, biz, seninle Âhirete inanmıyanların arasına görünmez bir perde çekeriz. (Böylece seni göremezler ve sana bir zarar yapamazlar). |
[ 017.045 ] | ( EO ) |
Bir de sen Kur'anı kıraet ettiğin vakıt biz seninle Âhırete inanmıyanların arasına görünmez bir hıcab çekeriz. |
[ 017.045 ] | ( ES ) |
Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına görünmez bir perde çekeriz. |
[ 017.045 ] | ( NQ ) |
And when you (Muhammad ) recite the Qur'an, We put between you and those who believe not in the Hereafter, an invisible veil (or screen their hearts, so they hear or understand it not). |
[ 017.046 ] | ( KK ) |
æóÌóÚóáúäóÇ Úóáóì ÞõáõæÈöåöãú ÃóßöäøóÉð Ãóäú íóÝúÞóåõæåõ æóÝöí ÂÐóÇäöåöãú æóÞúÑðÇ æóÅöÐóÇ ÐóßóÑúÊó ÑóÈøóßó Ýöí ÇáúÞõÑúÂäö æóÍúÏóåõ æóáøóæúÇ Úóáóì ÃóÏúÈóÇÑöåöãú äõÝõæÑðÇ ﴿ ٤٦ ﴾ |
[ 017.046 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.046 ] | ( AY ) |
Ve kalplerinin üzerine, Kur’ân’ı anlamalarına engel perdeler geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık veririz. Rabbini, Kur’ân’da tek (eşsiz) olarak andığın zaman da, ürkerek arkalarını döner giderler. |
[ 017.046 ] | ( EO ) |
Ve kalblerinin üzerine onu iyi anlamalarına mani' kabuklar geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. |
[ 017.046 ] | ( ES ) |
Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kur'ân'da bir tek olarak andığın zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar. |
[ 017.046 ] | ( NQ ) |
And We have put coverings over their hearts lest, they should understand it (the Qur'an), and in their ears deafness. And when you make mention of your Lord Alone [La ilaha ill-Allah (none has the right to be worshipped but Allah) Islamic Monotheism] in the Qur'an, they turn on their backs, fleeing in extreme dislikeness. |
[ 017.047 ] | ( KK ) |
äóÍúäõ ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ íóÓúÊóãöÚõæäó Èöåö ÅöÐú íóÓúÊóãöÚõæäó Åöáóíúßó æóÅöÐú åõãú äóÌúæóì ÅöÐú íóÞõæáõ ÇáÙøóÇáöãõæäó Åöäú ÊóÊøóÈöÚõæäó ÅöáÇøó ÑóÌõáÇð ãóÓúÍõæÑðÇ ﴿ ٤٧ ﴾ |
[ 017.047 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.047 ] | ( AY ) |
Onlar senin okuyuşunu dinlerken nasıl (alay ederek) dinlediklerini, birbirleriyle fısıldaşırlarken de o zâlimlerin: “ Siz ancak büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz.” demekte olduklarını biz çok iyi biliyoruz. |
[ 017.047 ] | ( EO ) |
Rabbını Kur'anda vâhid olarak andığın vakıt da ürkerek arkalarına döner giderler. |
[ 017.047 ] | ( ES ) |
Biz onların, seni dinlerken nasıl dinlediklerini çok iyi biliriz. Birbiriyle fısıldaşırlarken de o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini biz çok iyi biliriz. |
[ 017.047 ] | ( NQ ) |
We know best of what they listen to, when they listen to you. And when they take secret counsel, behold, the Zalimun(polytheists and wrong-doers, etc.) say: "You follow none but a bewitched man." |
[ 017.048 ] | ( KK ) |
ÇõäúÙõÑú ßóíúÝó ÖóÑóÈõæÇ áóßó ÇáúÃóãúËóÇáó ÝóÖóáøõæÇ ÝóáÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó ÓóÈöíáÇð ﴿ ٤٨ ﴾ |
[ 017.048 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.048 ] | ( AY ) |
Bak, seni nelere nisbet ettiler (şairdir, sahirdir, mecnundur dediler) de nasıl dalâlete düştüler! Artık hak yolu bulmağa güçleri yetmez. |
[ 017.048 ] | ( EO ) |
Biz pek âlâ biliyoruz seni dinlerken ne suretle dinliyorlar? Birbirleriyle fısıldaşırlarken de ve o zalimler derlerken de: başka değil, sırf bir sihirli adama tâbi' oluyorsunuz. |
[ 017.048 ] | ( ES ) |
Bak senin için nasıl misaller verdiler de bu yüzden nasıl sapıklığa düştüler! Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez. |
[ 017.048 ] | ( NQ ) |
See what examples they have put forward for you. So they have gone astray, and never can they find a way. |
[ 017.049 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáõæÇ ÃóÆöÐóÇ ßõäøóÇ ÚöÙóÇãðÇ æóÑõÝóÇÊðÇ ÃóÆöäøóÇ áóãóÈúÚõæËõæäó ÎóáúÞðÇ ÌóÏöíÏðÇ ﴿ ٤٩ ﴾ |
[ 017.049 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.049 ] | ( AY ) |
Bir de şöyle dediler: “Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” |
[ 017.049 ] | ( EO ) |
Bak seni nelere kıyas ettiler de nasıl dalâlete düştüler, onun için bir yol bulmağa tab-ü tüvanları yok. |
[ 017.049 ] | ( ES ) |
Bir de onlar dediler ki: "Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? |
[ 017.049 ] | ( NQ ) |
And they say: "When we are bones and fragments (destroyed), should we really be resurrected (to be) a new creation?" |
[ 017.050 ] | ( KK ) |
Þõáú ßõæäõæÇ ÍöÌóÇÑóÉð Ãóæú ÍóÏöíÏðÇ ﴿ ٥٠ ﴾ |
[ 017.050 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.050 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, onlara) söyle: “ İster taş olun, ister demir olun, |
[ 017.050 ] | ( EO ) |
Bir de dediler ki: biz bir sürü kemik olduğumuz ve ufalanıp tozduğumuz vakıt mı cidden biz mi yeni bir hılkatle ba's olunacağız? |
[ 017.050 ] | ( ES ) |
De ki: "İster taş olun, ister demir..." |
[ 017.050 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad ) "Be you stones or iron," |
[ 017.051 ] | ( KK ) |
Ãóæú ÎóáúÞðÇ ãöãøóÇ íóßúÈõÑõ Ýöí ÕõÏõæÑößõãú ÝóÓóíóÞõæáõæäó ãóäú íõÚöíÏõäóÇ Þõáö ÇáøóÐöí ÝóØóÑóßõãú Ãóæøóáó ãóÑøóÉò ÝóÓóíõäúÛöÖõæäó Åöáóíúßó ÑõÁõæÓóåõãú æóíóÞõæáõæäó ãóÊóì åõæó Þõáú ÚóÓóì Ãóäú íóßõæäó ÞóÑöíÈðÇ ﴿ ٥١ ﴾ |
[ 017.051 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.051 ] | ( AY ) |
yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) her hangi bir yaratık olun, muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.” Onlar şöyle diyeceklerdir: “O hâlde, öldükten sonra bizi kim diriltilip geri çevirecek?” Sen de de ki: “Sizi ilk defa yaratamış olan kudret sahibi Allah diriltecek.” O zaman alay ederek başlarını sallayacaklar da: “ Ne vakit o?” diyecekler. De ki: “Muhakkak olması yakındır. |
[ 017.051 ] | ( EO ) |
De ki: muhakkak, ister taş olun ister demir isterse gönlünüzde büyüyen her hangi bir halk, o halde bizi kim iade edebilir? Diyecekler, sizi, de: ilk defa yaratmış olan kudret sahibi, o vakıt sana başlarını sallıyacaklar da «ne vakıt o?» Diyecekler, de ki «yakın olması me'mul». |
[ 017.051 ] | ( ES ) |
İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.) Onlar: "Bizi kim tekrar diriltecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi." Sana başlarını sallayarak: "Ne zamandır bu." diyecekler. De ki: "Yakın olması gerekir!". |
[ 017.051 ] | ( NQ ) |
Or some created thing that is yet greater (or harder) in your breasts (thoughts to be resurrected, even then you shall be resurrected) Then, they will say: "Who shall bring us back (to life)?" Say: "He Who created you first!" Then, they will shake their heads at you and say: "When will that be ?" Say: "Perhaps it is near!" |
[ 017.052 ] | ( KK ) |
íóæúãó íóÏúÚõæßõãú ÝóÊóÓúÊóÌöíÈõæäó ÈöÍóãúÏöåö æóÊóÙõäøõæäó Åöäú áóÈöËúÊõãú ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ٥٢ ﴾ |
[ 017.052 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.052 ] | ( AY ) |
(Allah, kıyâmette hesaba çekmek için) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde, pek az bir müddet kaldınız.” |
[ 017.052 ] | ( EO ) |
O sizi çağıracağı gün derhal ona kemali ta'zîm ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki pek az bir müddet kaldınız. |
[ 017.052 ] | ( ES ) |
(Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız. |
[ 017.052 ] | ( NQ ) |
On the Day when He will call you, and you will answer (His Call) with (words of) His Praise and Obedience, and you will think that you have stayed (in this world) but a little while! |
[ 017.053 ] | ( KK ) |
æóÞõáú áöÚöÈóÇÏöí íóÞõæáõæÇ ÇáøóÊöí åöíó ÃóÍúÓóäõ Åöäøó ÇáÔøóíúØóÇäó íóäúÒóÛõ Èóíúäóåõãú Åöäøó ÇáÔøóíúØóÇäó ßóÇäó áöáúÅöäúÓóÇäö ÚóÏõæøðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ٥٣ ﴾ |
[ 017.053 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.053 ] | ( AY ) |
Mü'min kullarıma söyle ki, (kâfirlere) en güzel olan kelimeyi (yumuşak ve tatalı sözlü) söylesinler, çünkü Şeytan aralarına fesad sokar. Şüphe yok ki, Şeytan, insan için açık bir düşmandır. |
[ 017.053 ] | ( EO ) |
Kullarıma söyle ki: en güzel olan kelimeyi söylesinler çünkü Şeytan aralarını gıcıklar, çünkü Şeytan insana açık bir düşman bulunuyor. |
[ 017.053 ] | ( ES ) |
Mümin kullarıma söyle de (kâfirlere) en güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. |
[ 017.053 ] | ( NQ ) |
And say to My slaves (i.e. the true believers of Islamic Monotheism) that they should (only) say those words that are the best. (Because) Shaitan (Satan) verily, sows disagreements among them. Surely, Shaitan (Satan) is to man a plain enemy. |
[ 017.054 ] | ( KK ) |
ÑóÈøõßõãú ÃóÚúáóãõ Èößõãú Åöäú íóÔóÃú íóÑúÍóãúßõãú Ãóæú Åöäú íóÔóÃú íõÚóÐøöÈúßõãú æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó Úóáóíúåöãú æóßöíáÇð ﴿ ٥٤ ﴾ |
[ 017.054 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.054 ] | ( AY ) |
(Onlara söyliyeceğiniz en güzel kelime şudur):”- Rabbiniz, sizi, çok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet eder, yahut dilerse (küfür üzere ölmekle) size azap eder”. Seni de (ey Resûlüm kendilerini imana zorlamak için) üzerlerine bir vekil göndermedik. (Bu âyetin hükmü kıtal âyeti ile nesh edilmiştir.) |
[ 017.054 ] | ( EO ) |
Rabbınız sizi daha çok bilir, dilerse size merhamet buyurur, dilerse size azâb eder, seni de üzerlerine vekîl göndermedik. |
[ 017.054 ] | ( ES ) |
Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet eder, dilerse azab eder. Seni de onların üzerine vekil göndermedik. |
[ 017.054 ] | ( NQ ) |
Your Lord knows you best, if He will, He will have mercy on you, or if He will, He will punish you. And We have not sent you (O Muhammad ) as a guardian over them. |
[ 017.055 ] | ( KK ) |
æóÑóÈøõßó ÃóÚúáóãõ Èöãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóáóÞóÏú ÝóÖøóáúäóÇ ÈóÚúÖó ÇáäøóÈöíøöíäó Úóáóì ÈóÚúÖò æóÂÊóíúäóÇ ÏóÇæõæÏó ÒóÈõæÑðÇ ﴿ ٥٥ ﴾ |
[ 017.055 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.055 ] | ( AY ) |
Rabbin, göklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir, (onlardan dilediğine Peygamberlik verir.) Muhakka ki, biz, peygamberlerin bazısını (faziletçe) bazısına üstün kıldık. Dâvud’a da (âhir zaman peygamberinin faziletini bildiren) Zebûr’u verdik. (Bu âyet-i kerîme, “Ebû Tâlib’in yetimi nasıl peygamber olabilir? diyen Kureyş kâfirlerini reddetmektedir.) |
[ 017.055 ] | ( EO ) |
Hem rabbın Göklerde ve Yerde kim varsa hepsine a'lemdir, celâlim hakkı için Peygamberlerin de ba'zısını ba'zısına tafdıl ettik ve Davûda bir Zebûr verdik. |
[ 017.055 ] | ( ES ) |
Rabbin göklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir. Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Davud'a da Zebur'u verdik. |
[ 017.055 ] | ( NQ ) |
And your Lord knows best all who are in the heavens and the earth. And indeed, We have preferred some of the Prophets above others, and to Dawud (David) We gave the Zabur (Psalms). |
[ 017.056 ] | ( KK ) |
Þõáö ÇÏúÚõæÇ ÇáøóÐöíäó ÒóÚóãúÊõãú ãöäú Ïõæäöåö ÝóáÇó íóãúáößõæäó ßóÔúÝó ÇáÖøõÑøö Úóäßõãú æóáÇó ÊóÍúæöíáÇð ﴿ ٥٦ ﴾ |
[ 017.056 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.056 ] | ( AY ) |
Ey Resûlüm, müşriklere de ki: “ Allah’dan başka, ilâhlarınız diye inandıklarınızı çağırın, size yardım etsinler. Bu takdirde sizden sıkıntıyı ne kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler... |
[ 017.056 ] | ( EO ) |
De ki: ondan başka zu'mettiklerinize çağırın, anlarsınız ki başınızdan sıkıntıyı ne def'edebilirler ne de tahvil. |
[ 017.056 ] | ( ES ) |
De ki: "Allah'tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler. |
[ 017.056 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad ): "Call unto those besides Him whom you pretend [to be gods like angels, Iesa (Jesus), 'Uzair (Ezra), etc.]. They have neither the power to remove the adversity from you nor even to shift it from you to another person." |
[ 017.057 ] | ( KK ) |
ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó íóÏúÚõæäó íóÈúÊóÛõæäó Åöáóì ÑóÈøöåöãõ ÇáúæóÓöíáóÉó Ãóíøõåõãú ÃóÞúÑóÈõ æóíóÑúÌõæäó ÑóÍúãóÊóåõ æóíóÎóÇÝõæäó ÚóÐóÇÈóåõ Åöäøó ÚóÐóÇÈó ÑóÈøößó ßóÇäó ãóÍúÐõæÑðÇ ﴿ ٥٧ ﴾ |
[ 017.057 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.057 ] | ( AY ) |
(Müşriklerin ilâh diye tapındıkları) bunlar (Melekler), içlerinden hangileri hayır (İbadet) yapmakla (Allah’a) yakın olacak kaygısı ile Rablerine vesile (derece yakınlığı) ararlar; rahmetini umarlar ve O’ndan korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur. |
[ 017.057 ] | ( EO ) |
Onların yalvarıp durdukları, rablarına hangisi daha yakın diye vesîle ararlar ve rahmetini umarlar azâbından korkarlar, çünkü rabbının azâbı korkunç bulunuyor. |
[ 017.057 ] | ( ES ) |
Onların yalvardıkları da, Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. Ve O'nun merhametini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur. |
[ 017.057 ] | ( NQ ) |
Those whom they call upon [like 'Iesa (Jesus) - son of Maryam (Mary), 'Uzair (Ezra), angel, etc.] desire (for themselves) means of access to their Lord (Allah), as to which of them should be the nearest and they ['Iesa (Jesus), 'Uzair (Ezra), angels, etc.] hope for His Mercy and fear His Torment. Verily, the Torment of your Lord is something to be afraid of! |
[ 017.058 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ãöäú ÞóÑúíóÉò ÅöáÇøó äóÍúäõ ãõåúáößõæåóÇ ÞóÈúáó íóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö Ãóæú ãõÚóÐøöÈõæåóÇ ÚóÐóÇÈðÇ ÔóÏöíÏðÇ ßóÇäó Ðóáößó Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö ãóÓúØõæÑðÇ ﴿ ٥٨ ﴾ |
[ 017.058 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.058 ] | ( AY ) |
Hiç bir memleket (halkı) yoktur ki, kıyâmet gününden önce biz onu (öldürerek) helâk etmiyelim, yahut şiddetli bir azap ile azablandırmıyalım. Bu, Levh-i Mahfuzda yazılıdır. |
[ 017.058 ] | ( EO ) |
Hiç bir memleket de yoktur ki biz onu Kıyamet gününden evvel helâk edecek veya şiddetli bir azâb ile ta'zib eyliyecek olmıyalım, kitabda bu mestur bulunuyor. |
[ 017.058 ] | ( ES ) |
Hiç bir şehir (halkı) yoktur ki, kıyamet gününden önce biz onu helak etmeyelim, yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu, Kitap'ta (Levh-i Mahfuzda) yazılıdır. |
[ 017.058 ] | ( NQ ) |
And there is not a town (population) but We shall destroy it before the Day of Resurrection, or punish it with a severe torment. That is written in the Book (of our Decrees) |
[ 017.059 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ãóäóÚóäóÇ Ãóäú äõÑúÓöáó ÈöÇáúÂíóÇÊö ÅöáÇøó Ãóäú ßóÐøóÈó ÈöåóÇ ÇáúÃóæøóáõæäó æóÂÊóíúäóÇ ËóãõæÏó ÇáäøóÇÞóÉó ãõÈúÕöÑóÉð ÝóÙóáóãõæÇ ÈöåóÇ æóãóÇ äõÑúÓöáõ ÈöÇáúÂíóÇÊö ÅöáÇøó ÊóÎúæöíÝðÇ ﴿ ٥٩ ﴾ |
[ 017.059 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.059 ] | ( AY ) |
(Kureyş kavminin îman etmek için istediği) o mûcizeleri göndermekten bizi alıkoyan da yoktur. Ancak bu mûcizeleri, evvelki ümmetler yalanladılar (Yine imana gelmediler). Biz, Semûd’a, açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de, sonra inkâr edip öldürdüler. Hâlbuki biz, o mûcizeleri, ancak korkutmak için göndeririz. |
[ 017.059 ] | ( EO ) |
O istenilen âyetler (mu'cizeler) le risalet vermekten bizi men'eden de yoktur, ancak onları evvelki ümmetler tekzib ettiler, Semude gözleri göre göre o nakayı verdik de onunla kendilerine zulmettiler, halbuki biz o âyetleri ancak korkutmak için göndeririz. |
[ 017.059 ] | ( ES ) |
Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz. |
[ 017.059 ] | ( NQ ) |
And nothing stops Us from sending the Ayat (proofs, evidences, signs) but that the people of old denied them. And We sent the she-camel to Thamud as a clear sign, but they did her wrong. And We sent not the signs except to warn, and to make them afraid (of destruction). |
[ 017.060 ] | ( KK ) |
æóÅöÐú ÞõáúäóÇ áóßó Åöäøó ÑóÈøóßó ÃóÍóÇØó ÈöÇáäøóÇÓö æóãóÇ ÌóÚóáúäóÇ ÇáÑøõÄúíóÇ ÇáøóÊöí ÃóÑóíúäóÇßó ÅöáÇøó ÝöÊúäóÉð áöáäøóÇÓö æóÇáÔøóÌóÑóÉó ÇáúãóáúÚõæäóÉó Ýöí ÇáúÞõÑúÂäö æóäõÎóæøöÝõåõãú ÝóãóÇ íóÒöíÏõåõãú ÅöáÇøó ØõÛúíóÇäðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٦٠ ﴾ |
[ 017.060 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.060 ] | ( AY ) |
Vaktiyle sana şöyle vahyetmiştik: Muhakkak Rabbin, insanları (Kureyş kâfirlerini azap ile) kuşatmıştır. İsrâ gecesi, sana, o âlenen gösterdiğimizi ve Kur’ân’da lânet edilen (ve cehennem’in dibinde biten Zakkûm isimli) ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan yaptık (insanlardan kimi İsrâ hâdisesini, kimi de cehennemde ağaç biteceğini inkâr etti). Biz, onları korkutuyoruz. Fakat bu, ancak onlara büyük bir taşkınlık ilâve ediyor. |
[ 017.060 ] | ( EO ) |
Ve unutma ki vaktiyle sana haberin olsun ki, dedik: rabbın o insanları ihata etmiştir, o sana gösterdiğimiz temaşayı ve Kur'anda lâ'net edilen ağacı da sırf insanlara bir imtihan için yapmışızdır, biz onları tehdid ediyoruz, o onlara büyük bir tuğyan artırmaktan başka netice vermiyor. |
[ 017.060 ] | ( ES ) |
Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır." (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor. |
[ 017.060 ] | ( NQ ) |
And (remember) when We told you: "Verily! Your Lord has encompassed mankind (i.e. they are in His Grip)." And We made not the vision which we showed you (O Muhammad as an actual eye-witness and not as a dream on the night of Al-Isra') but a trial for mankind, and likewise the accursed tree (Zaqqum, mentioned) in the Qur'an. We warn and make them afraid but it only increases them in naught save great disbelief, oppression and disobedience to Allah. |
[ 017.061 ] | ( KK ) |
æóÅöÐú ÞõáúäóÇ áöáúãóáóÆößóÉö ÇÓúÌõÏõæÇ áöÂÏóãó ÝóÓóÌóÏõæÇ ÅöáÇøó ÅöÈúáöíÓó ÞóÇáó ÃóÃóÓúÌõÏõ áöãóäú ÎóáóÞúÊó ØöíäðÇ ﴿ ٦١ ﴾ |
[ 017.061 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.061 ] | ( AY ) |
Yine hatırla ki, bir vakit meleklere: “ Âdem için secde edin.” demiştik de onlar hemen secde etmişlerdi. Fakat, İblis secde etmemiş, şöyle demişti: “ Ben, bir çamur halinde yarattığın kimseye secde eder miyim? “ |
[ 017.061 ] | ( EO ) |
Yine unutma ki bir vakıt Melâikeye Âdem için secde edin demiştik derhal secde ettiler, lâkin İblîs hiç dedi: ben bir çamur halinde yarattığın kimseye secde mi ederim? |
[ 017.061 ] | ( ES ) |
(Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: "Âdem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise: "Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?" demişti. |
[ 017.061 ] | ( NQ ) |
And (remember) when We said to the angels: "Prostrate unto Adam." They prostrated except Iblis (Satan). He said: "Shall I prostrate to one whom You created from clay?" |
[ 017.062 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÃóÑóÃóíúÊóßó åóÐóÇ ÇáøóÐöí ßóÑøóãúÊó Úóáóíøó áóÆöäú ÃóÎøóÑúÊóäöí Åöáóì íóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö áóÇóÍúÊóäößóäøó ÐõÑøöíøóÊóåõ ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ٦٢ ﴾ |
[ 017.062 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.062 ] | ( AY ) |
İblis, baksana şu üzerime mükerrem kıldığın kimseye! Eğer kıyâmet gününe kadar beni geciktirirsen, yemin ederim ki, Âdem’in zürriyetini (nesilini) -azı müstesna olmak üzere- muhakkak kandırıp kendime bağlarım, demişti. |
[ 017.062 ] | ( EO ) |
Baksan a dedi: şu benim üzerime tekrim ettiğine, kasem ederim ki eğer beni Kıyamet gününe kadar te'hır edersen ben onun zürriyyetini pek azı müstesna olmak üzere mutlak kumandan altına alırım. |
[ 017.062 ] | ( ES ) |
(Yine İblis) dedi ki: "Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım." |
[ 017.062 ] | ( NQ ) |
[Iblis (Satan)] said: "See? This one whom You have honoured above me, if You give me respite (keep me alive) to the Day of Resurrection, I will surely seize and mislead his offspring (by sending them astray) all but a few!" |
[ 017.063 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÇÐúåóÈú Ýóãóäú ÊóÈöÚóßó ãöäúåõãú ÝóÅöäøó Ìóåóäøóãó ÌóÒóÇÄõßõãú ÌóÒóÇÁð ãóæúÝõæÑðÇ ﴿ ٦٣ ﴾ |
[ 017.063 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.063 ] | ( AY ) |
Allah, şöyle buyurdu: Def ol git! Artık onlardan kim sana uyarsa, biliniz ki, cehennem de sizin cezanızdır; mükemmel bir ceza!... |
[ 017.063 ] | ( EO ) |
Allah buyurdu ki: def'ol haydi onlardan her kim sana tabi' olursa haberiniz olsun ki Cehennem de sizin cezanızdır, mükemmel bir ceza. |
[ 017.063 ] | ( ES ) |
Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. " |
[ 017.063 ] | ( NQ ) |
(Allah) said: "Go, and whosoever of them follows you, surely! Hell will be the recompense of you (all) an ample recompense. |
[ 017.064 ] | ( KK ) |
æóÇÓúÊóÝúÒöÒú ãóäö ÇÓúÊóØóÚúÊó ãöäúåõãú ÈöÕóæúÊößó æóÃóÌúáöÈú Úóáóíúåöãú ÈöÎóíúáößó æóÑóÌöáößó æóÔóÇÑößúåõãú Ýöí ÇáúÃóãúæóÇáö æóÇáúÃóæáÇóÏö æóÚöÏúåõãú æóãóÇ íóÚöÏõåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÅöáÇøó ÛõÑõæÑðÇ ﴿ ٦٤ ﴾ |
[ 017.064 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.064 ] | ( AY ) |
Hem insanlardan gücün yettiği kimseleri, sesinle (Şehevî çalgılarla) kaydır ve fenalığa götüren süvarilerinle, piyadelerinle üzerlerine yaygara kopar. (Haram kazandırmakla) mallarına ve (zina yaptırmakla) evlâdlarına ortak ol; onlara (yalan yere) vaadlerde bulun. Fakat Şeytan, onlara, yalnız bir aldanış vaad eder. |
[ 017.064 ] | ( EO ) |
Hem onlardan gücün yettiğini sesinle oynat, süvarilerin ve piyadelerinle üzerlerine bas gürültüyü, ve mallarına evlâdlarına ortak ol ve onlarla va'dler yap, fakat Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne va'd eder? |
[ 017.064 ] | ( ES ) |
Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun. Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez. |
[ 017.064 ] | ( NQ ) |
And Istafziz [literally means: befool them gradually] those whom you can among them with your voice (i.e. songs, music, and any other call for Allah's disobedience), make assaults on them with your cavalry and your infantry, mutually share with them wealth and children (by tempting them to earn money by illegal ways usury, etc., or by committing illegal sexual intercourse, etc.), and make promises to them. But Satan promises them nothing but deceit. |
[ 017.065 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÚöÈóÇÏöí áóíúÓó áóßó Úóáóíúåöãú ÓõáúØóÇäñ æóßóÝóì ÈöÑóÈøößó æóßöíáÇð ﴿ ٦٥ ﴾ |
[ 017.065 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.065 ] | ( AY ) |
Şüphesiz benim o gerçek kullarım var ya! Senin (ey İblis,) onlar üzerine hiç bir hâkimiyetin yoktur. Rabbin ise vekil olarak yeter. |
[ 017.065 ] | ( EO ) |
Doğrusu o benim kullarım yok mu! Senin onlar üzerine hiç bir saltanatın yoktur, vekîl ise rabbın yeter. |
[ 017.065 ] | ( ES ) |
Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter. |
[ 017.065 ] | ( NQ ) |
Verily! My slaves (i.e the true believers of Islamic Monotheism), you have no authority over them. And All-Sufficient is your Lord as a Guardian. |
[ 017.066 ] | ( KK ) |
ÑóÈøõßõãõ ÇáøóÐöí íõÒúÌöí áóßõãõ ÇáúÝõáúßó Ýöí ÇáúÈóÍúÑö áöÊóÈúÊóÛõæÇ ãöäú ÝóÖúáöåö Åöäøóåõ ßóÇäó Èößõãú ÑóÍöíãðÇ ﴿ ٦٦ ﴾ |
[ 017.066 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.066 ] | ( AY ) |
Rabbiniz fazlından nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. Muhakkak ki, O, size, çok merhametli bulunuyor. |
[ 017.066 ] | ( EO ) |
Rabbınız o kadirdir ki fadlından nasîb arayasınız diye sizin için denizde gemiler sevkediyor, hakıkaten o size rahîm bulunuyor. |
[ 017.066 ] | ( ES ) |
Rabbiniz, lütfundan nasib arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten kudret sahibidir. Şüphesiz O, size çok merhametlidir. |
[ 017.066 ] | ( NQ ) |
Your Lord is He Who drives the ship for you through the sea, in order that you may seek of His Bounty. Truly! He is Ever Most Merciful towards you. |
[ 017.067 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ãóÓøóßõãõ ÇáÖøõÑøõ Ýöí ÇáúÈóÍúÑö Öóáøó ãóäú ÊóÏúÚõæäó ÅöáÇøó ÅöíøóÇåõ ÝóáóãøóÇ äóÌøóÇßõãú Åöáóì ÇáúÈóÑøö ÃóÚúÑóÖúÊõãú æóßóÇäó ÇáúÇöäúÓóÇäõ ßóÝõæÑðÇ ﴿ ٦٧ ﴾ |
[ 017.067 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.067 ] | ( AY ) |
Denizde boğulma korkusunun şiddeti, size geldiği zaman, Allah’dan başka taptığınız bütün putlar hatırınızdan, kaybolur; yalnız O’na dua edersiniz. Fakat Allah sizi kurtarıp karaya çıkarınca da (tevhîd dininden) yüz çevirirsiniz. İnsan, çok nankör bulunuyor. |
[ 017.067 ] | ( EO ) |
Denizde size bir tazyık elverdiği vakıt ondan başka yalvardıklarınız gaib olur, derken o sizi kurtarıp karaya çıkarınca da yüzü çeviriverirsiniz. İnsan da çok nankör bulunuyor. |
[ 017.067 ] | ( ES ) |
Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah'tan başka yalvardığınız bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür. |
[ 017.067 ] | ( NQ ) |
And when harm touches you upon the sea, those that you call upon besides Him vanish from you except Him (Allah Alone). But when He brings you safely to land, you turn away (from Him). And man is ever ungrateful. |
[ 017.068 ] | ( KK ) |
ÃóÝóÃóãöäúÊõãú Ãóäú íóÎúÓöÝó Èößõãú ÌóÇäöÈó ÇáúÈóÑøö Ãóæú íõÑúÓöáó Úóáóíúßõãú ÍóÇÕöÈðÇ Ëõãøó áÇó ÊóÌöÏõæÇ áóßõãú æóßöíáÇð ﴿ ٦٨ ﴾ |
[ 017.068 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.068 ] | ( AY ) |
Acaba denizden karaya çıkmanızla, kara tarafında sizi yere geçirmesinden, yahut üzerinize çakıllı bir rüzgâr salıvermesinden emîn mi oldunuz? (Allah bunu da yapar). Sonra (kendinizi koruyucu) hiç bir vekil bulamazsınız. |
[ 017.068 ] | ( EO ) |
Ya çıktığınızda kara tarafında sizi yere geçirivermesinden veya üzerinize çakıllı bir rüzgâr salıvermesinden sonra da kendinize hiç vekîl bulamamanızdan emniyyete mi erdiniz? |
[ 017.068 ] | ( ES ) |
(Denizden karaya çıktığınızda) O'nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut üzerinize taş yağdıran bir kasırga gördermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız. |
[ 017.068 ] | ( NQ ) |
Do you then feel secure that He will not cause a side of the land to swallow you up, or that He will not send against you a violent sand-storm? Then, you shall find no Wakil (guardian one to guard you from the torment). |
[ 017.069 ] | ( KK ) |
Ãóãú ÃóãöäúÊõãú Ãóäú íõÚöíÏóßõãú Ýöíåö ÊóÇÑóÉð ÃõÎúÑóì ÝóíõÑúÓöáó Úóáóíúßõãú ÞóÇÕöÝðÇ ãöäó ÇáÑøöíÍö ÝóíõÛúÑöÞóßõãú ÈöãóÇ ßóÝóÑúÊõãú Ëõãøó áÇó ÊóÌöÏõæÇ áóßõãú ÚóáóíúäóÇ Èöåö ÊóÈöíÚðÇ ﴿ ٦٩ ﴾ |
[ 017.069 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.069 ] | ( AY ) |
Yoksa, sizi tekrar denize döndürüp de üzerinize, kırıp dökücü bir rüzgâr fırtınası göndermesinden ve böylece sizi ettiğiniz nankörlük sebebiyle boğmasından emîn mi oldunuz? Sonra bu yaptığımıza karşı aleyhimize size yardım edecek (intikam alacak) bir koruyucu bulamazsınız. |
[ 017.069 ] | ( EO ) |
Yoksa sizi bir def'a daha oraya iade edip de üstünüze kırıp büken bir fırtına salıvererek hepinizi ettiğiniz küfrân ile gark edivermesinden, sonra da bize karşı onun bir öcünü alacak bulamamanızdan emin mi oldunuz? |
[ 017.069 ] | ( ES ) |
Yoksa sizi tekrar denize döndürüp de üzerinize kasırgalar göndermeyeceğinden ve böylece ettiğiniz nankörlük sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra bu yaptığımıza karşı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir koruyucu bulamazsınız. |
[ 017.069 ] | ( NQ ) |
Or do you feel secure that He will not send you back a second time to sea and send against you a hurricane of wind and drown you because of your disbelief, then you will not find any avenger therein against Us? |
[ 017.070 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ßóÑøóãúäóÇ Èóäöí ÂÏóãó æóÍóãóáúäóÇåõãú Ýöí ÇáúÈóÑøö æóÇáúÈóÍúÑö æóÑóÒóÞúäóÇåõãú ãöäó ÇáØøóíøöÈóÇÊö æóÝóÖøóáúäóÇåõãú Úóáóì ßóËöíÑò ãöãøóäú ÎóáóÞúäóÇ ÊóÝúÖöíáÇð ﴿ ٧٠ ﴾ |
[ 017.070 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.070 ] | ( AY ) |
Gerçekten biz, Âdemoğullarını (diğer hayvanlar üzerine) üstün kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve onlara hoş rızıklar verdik. Kendilerini, yarattıklarımızdan çoğunun üzerine üstün kıldık. |
[ 017.070 ] | ( EO ) |
Şanım hakkı için biz benî ademi tekrîm ettik karada ve denizde binidlere yükledik ve hoş hoş ni'metlerden besledik, yarattıklarımızdan çoğunun üzerine geçirdik. |
[ 017.070 ] | ( ES ) |
Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. |
[ 017.070 ] | ( NQ ) |
And indeed We have honoured the Children of Adam, and We have carried them on land and sea, and have provided them with At-Taiyibat (lawful good things), and have preferred them above many of those whom We have created with a marked preference. |
[ 017.071 ] | ( KK ) |
íóæúãó äóÏúÚõæ ßõáøó ÃõäóÇÓò ÈöÅöãóÇãöåöãú Ýóãóäú ÃõæÊöíó ßöÊóÇÈóåõ Èöíóãöíäöåö ÝóÃõæáóÆößó íóÞúÑóÁõæäó ßöÊóÇÈóåõãú æóáÇó íõÙúáóãõæäó ÝóÊöíáÇð ﴿ ٧١ ﴾ |
[ 017.071 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.071 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), bütün insanları peygamberleriyle çağıracağımız kıyâmet gününü hatırla... O gün (amellerinin) kitabı sağ eline verilenler, işte onlar kitablarını (sevinçle) okuyacaklar ve kıl kadar zulme uğratılmıyacaklar. |
[ 017.071 ] | ( EO ) |
Günün birinde her sınıf insanları imamlarile çağıracağız, o gün her kime kitabı sağ elile verilirse işte onlar kitablarını okuyacaklar ve kıl kadar zulmedilmiyecekler. |
[ 017.071 ] | ( ES ) |
Kıyamet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız. O gün, kimin amel defteri sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaklar. |
[ 017.071 ] | ( NQ ) |
(And remember) the Day when We shall call together all human beings with their (respective) Imam [their Prophets, or their records of good and bad deeds, or their Holy Books like the Qur'an, the Taurat (Torah), the Injeel (Gospel), etc.]. So whosoever is given his record in his right hand, such will read their records, and they will not be dealt with unjustly in the least. |
[ 017.072 ] | ( KK ) |
æóãóäú ßóÇäó Ýöí åóÐöåö ÃóÚúãóì Ýóåõæó Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö ÃóÚúãóì æóÃóÖóáøõ ÓóÈöíáÇð ﴿ ٧٢ ﴾ |
[ 017.072 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.072 ] | ( AY ) |
Kim de bu dünyada (hakkı görüp kabul etmiyecek şekilde) kör olursa, artık o, Âhirette de kördür ve yol bakımından da daha sapıktır. |
[ 017.072 ] | ( EO ) |
Her kim de bu Dünyada körlük ettise o artık Âhırette daha kör ve gidişçe daha şaşgındır. |
[ 017.072 ] | ( ES ) |
Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür. Ve gidişçe daha şaşkındır. |
[ 017.072 ] | ( NQ ) |
And whoever is blind in this world (i.e., does not see Allah's Signs and believes not in Him), will be blind in the Hereafter, and more astray from the Path. |
[ 017.073 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ßóÇÏõæÇ áóíóÝúÊöäõæäóßó Úóäö ÇáøóÐöí ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó áöÊóÝúÊóÑöí ÚóáóíúäóÇ ÛóíúÑóåõ æóÅöÐðÇ áÇóÊøóÎóÐõæßó ÎóáöíáÇð ﴿ ٧٣ ﴾ |
[ 017.073 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.073 ] | ( AY ) |
Az kalsın seni bile, sana vahy ettiğimizden başkasını bize iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. (Bu âyet-i kerîme, Sakîf kabilesinin, Hazret-i Peygamber efendimizden din hükümlerini kendi menfaatlerine uygun olarak değiştirmesini istemeleri üzerine nâzil olmuştur.) |
[ 017.073 ] | ( EO ) |
Az daha seni bile, sana vahyettiğimizden gayrısını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni halîl ittihaz edeceklerdi. |
[ 017.073 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. |
[ 017.073 ] | ( NQ ) |
Verily, they were about to tempt you away from that which We have revealed (the Qur'an) unto you (O Muhammad ), to fabricate something other than it against Us, and then they would certainly have taken you a friend! |
[ 017.074 ] | ( KK ) |
æóáóæúáÇó Ãóäú ËóÈøóÊúäóÇßó áóÞóÏú ßöÏúÊó ÊóÑúßóäõ Åöáóíúåöãú ÔóíúÆðÇ ÞóáöíáÇð ﴿ ٧٤ ﴾ |
[ 017.074 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.074 ] | ( AY ) |
Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, sen onlara az bir şey meyledecektin. |
[ 017.074 ] | ( EO ) |
Ve eğer biz sana sebat vermemiş olsa idik sen onlara az bir şey meyledeyazdındı. |
[ 017.074 ] | ( ES ) |
Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin. |
[ 017.074 ] | ( NQ ) |
And had We not made you stand firm, you would nearly have inclined to them a little. |
[ 017.075 ] | ( KK ) |
ÅöÐðÇ áÇóÐóÞúäóÇßó ÖöÚúÝó ÇáúÍóíóÇÉö æóÖöÚúÝó ÇáúãóãóÇÊö Ëõãøó áÇó ÊóÌöÏõ áóßó ÚóáóíúäóÇ äóÕöíÑðÇ ﴿ ٧٥ ﴾ |
[ 017.075 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.075 ] | ( AY ) |
O takdirde, dünya ve Âhiret azabını iki kat olarak sana muhakkak taddıracaktık. Sonra bize karşı kendin için hiç bir yardımcı bulamıyacaktın. |
[ 017.075 ] | ( EO ) |
Ve o takdirde biz sana muhakkak hayatın da katmerli, mematın da katmerli acısını tattırdık, sonra bize karşı kendin için hiç bir yardımcı bulamazdın. |
[ 017.075 ] | ( ES ) |
O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın. |
[ 017.075 ] | ( NQ ) |
In that case, We would have made you taste a double portion (of punishment) in this life and a double portion (of punishment) after death. And then you would have found none to help you against Us. |
[ 017.076 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ßóÇÏõæÇ áóíóÓúÊóÝöÒøõæäóßó ãöäó ÇáúÃóÑúÖö áöíõÎúÑöÌõæßó ãöäúåóÇ æóÅöÐðÇ áÇó íóáúÈóËõæäó ÎöáÇóÝóßó ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ٧٦ ﴾ |
[ 017.076 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.076 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), yakında seni bu Mekke’den çıkarmak için muhakkak ki, seni rahatsız edecekler ve o takdirde kendileri de arkandan pek az kalacaklar (helâk olacaklardır). |
[ 017.076 ] | ( EO ) |
Ve az daha seni bu Arzdan çıkarmak için iz'ac edeceklerdi ve o takdirde kendileri de arkandan pek az kalacaklardı. |
[ 017.076 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır. |
[ 017.076 ] | ( NQ ) |
And Verily, they were about to frighten you so much as to drive you out from the land. But in that case they would not have stayed (therein) after you, expcept for a little while. |
[ 017.077 ] | ( KK ) |
ÓõäøóÉó ãóäú ÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ ÞóÈúáóßó ãöäú ÑõÓõáöäóÇ æóáÇó ÊóÌöÏõ áöÓõäøóÊöäóÇ ÊóÍúæöíáÇð ﴿ ٧٧ ﴾ |
[ 017.077 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.077 ] | ( AY ) |
Senden önce göndermiş olduğumuz peygamberler için, bunu (Peygamberleri yerlerinden çıkaranların helâk edilişini, Allah bir) âded etmiştir. (Ey Resûlüm) sen bizim âdetimizde (kurduğumuz yolda) hiç bir değişiklik bulamazsın. |
[ 017.077 ] | ( EO ) |
Senden evvel gönderdiğimiz bütün Peygamberlerin sünneti vechile ki: sen bizim sünnetimize bir tahvil bulamazsın. |
[ 017.077 ] | ( ES ) |
Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin. |
[ 017.077 ] | ( NQ ) |
(This was Our) Sunnah (rule or way) with the Messengers We sent before you (O Muhammad ), and you will not find any alteration in Our Sunnah (rule or way, etc.). |
[ 017.078 ] | ( KK ) |
ÃóÞöãö ÇáÕøóáóæÉó áöÏõáõæßö ÇáÔøóãúÓö Åöáóì ÛóÓóÞö Çááøóíúáö æóÞõÑúÂäó ÇáúÝóÌúÑö Åöäøó ÞõÑúÂäó ÇáúÝóÌúÑö ßóÇäó ãóÔúåõæÏðÇ ﴿ ٧٨ ﴾ |
[ 017.078 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.078 ] | ( AY ) |
Güneşin öğlede zevali dolayısiyle gece karanlığına kadar (öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazı kıl. Çünkü, sabah namazında gece ve gündüz melekleri hazır bulunur. |
[ 017.078 ] | ( EO ) |
Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı güzel kıl, bir de kıraetiyle mümtaz olan sabah namazını, zira sabah Kur'anı hakıkaten meşhuddur. |
[ 017.078 ] | ( ES ) |
Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur. |
[ 017.078 ] | ( NQ ) |
Perform As-Salat (Iqamat-as-Salat) from mid-day till the darkness of the night (i.e. the Zuhr, 'Asr, Maghrib, and 'Isha'prayers), and recite the Qur'an in the early dawn (i.e. the morning prayer). Verily, the recitation of the Qur'an in the early dawn is ever witnessed (attended by the angels in charge of mankind of the day and the night). |
[ 017.079 ] | ( KK ) |
æóãöäó Çááøóíúáö ÝóÊóåóÌøóÏú Èöåö äóÇÝöáóÉð áóßó ÚóÓóì Ãóäú íóÈúÚóËóßó ÑóÈøõßó ãóÞóÇãðÇ ãóÍúãõæÏðÇ ﴿ ٧٩ ﴾ |
[ 017.079 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.079 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), sana mahsus fazla bir namaz olarak, gece uykudan kalk da, Kur’ân ile teheccüd (gece namazı) kıl. Rabbinin, seni bir Makam-ı Mahmud’a (Âhiretteki Şefaat Makamına) göndermesi yakındır. |
[ 017.079 ] | ( EO ) |
Geceden de sana mahsus fazla bir namaz olarak uykudan kalk, Kur'an ile teheccüd kıl, yakındır ki rabbın seni bir makamı mahmuda ba'sede. |
[ 017.079 ] | ( ES ) |
Gecenin bir kısmında da sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir. |
[ 017.079 ] | ( NQ ) |
And in some parts of the night (also) offer the Salat (prayer) with it (i.e. recite the Qur'an in the prayer), as an additional prayer (Tahajjud optional prayer Nawafil) for you (O Muhammad ). It may be that your Lord will raise you to Maqaman Mahmuda (a station of praise and glory, i.e. the highest degree in Paradise!). |
[ 017.080 ] | ( KK ) |
æóÞõáú ÑóÈøö ÃóÏúÎöáúäöí ãõÏúÎóáó ÕöÏúÞò æóÃóÎúÑöÌúäöí ãõÎúÑóÌó ÕöÏúÞò æóÇÌúÚóáú áöí ãöäú áóÏõäúßó ÓõáúØóÇäðÇ äóÕöíÑðÇ ﴿ ٨٠ ﴾ |
[ 017.080 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.080 ] | ( AY ) |
De ki: “Rabbim! Beni, rıza ve kolaylık konuluşu ile kabre koy ve kıyâmet dirilişinde de, beni, iyi bir çıkarışla çıkar; tarafından bana, kâfirleri mağlûp edecek kudretli bir yardımcı ver.” |
[ 017.080 ] | ( EO ) |
Ve de ki: rabbım beni sıdık girdirimi girdir ve sıdık çıkarışı çıkar ve benim için ledünnünden bir sultanı nasîr kıl. |
[ 017.080 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed!) De ki: "Rabbim! Beni, takdir ettiğin yere gönül rahatlığı ve huzur içinde koy ve çıkacağım yerden de dürüstlükle ve selametle çıkmamı sağla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver." |
[ 017.080 ] | ( NQ ) |
And say (O Muhammad ): My Lord! Let my entry (to the city of Al-Madinah) be good, and likewise my exit (from the city of Makkah) be good. And grant me from You an authority to help me (or a firm sign or a proof). |
[ 017.081 ] | ( KK ) |
æóÞõáú ÌóÇÁó ÇáúÍóÞøõ æóÒóåóÞó ÇáúÈóÇØöáõ Åöäøó ÇáúÈóÇØöáó ßóÇäó ÒóåõæÞðÇ ﴿ ٨١ ﴾ |
[ 017.081 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.081 ] | ( AY ) |
De ki: “ Hak geldi ve bâtıl yok oldu gitti. Gerçekten bâtıl daima yokluğa mahkûm bulunmaktadır.” |
[ 017.081 ] | ( EO ) |
Ve de ki: hak geldi bâtıl zevale erdi hakıkaten bâtıl pek zavallıdır. |
[ 017.081 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur." |
[ 017.081 ] | ( NQ ) |
And say: "Truth (i.e. Islamic Monotheism or this Qur'an or Jihad against polytheists) has come and Batil (falsehood, i.e. Satan or polytheism, etc.) has vanished. Surely! Batil is ever bound to vanish." |
[ 017.082 ] | ( KK ) |
æóäõäóÒøöáõ ãöäó ÇáúÞõÑúÂäö ãóÇ åõæó ÔöÝóÇÁñ æóÑóÍúãóÉñ áöáúãõÄúãöäöíäó æóáÇó íóÒöíÏõ ÇáÙøóÇáöãöíäó ÅöáÇøó ÎóÓóÇÑðÇ ﴿ ٨٢ ﴾ |
[ 017.082 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.082 ] | ( AY ) |
Biz Kur’ân’dan öyle âyetler indirmekteyiz ki, mü'minler için şifa ve rahmettir. Zâlimlerin de ancak sapıklığını artırır. |
[ 017.082 ] | ( EO ) |
Biz de Kur'andan peyderpey öylesini indiririz ki mü'minler için o bir şifâ ve bir rahmettir, zalimlerin ise ancak hasarını artırır. |
[ 017.082 ] | ( ES ) |
Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır. |
[ 017.082 ] | ( NQ ) |
And We send down from the Qur'an that which is a healing and a mercy to those who believe (in Islamic Monotheism and act on it), and it increases the Zalimun (polytheists and wrong-doers) nothing but loss. |
[ 017.083 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÃóäúÚóãúäóÇ Úóáóì ÇáúÇöäúÓóÇäö ÃóÚúÑóÖó æóäó ÈöÌóÇäöÈöåö æóÅöÐóÇ ãóÓøóåõ ÇáÔøóÑøõ ßóÇäó íóÆõæÓðÇ ﴿ ٨٣ ﴾ |
[ 017.083 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.083 ] | ( AY ) |
Biz, insana (sağlık ve genişlik gibi) nimet verdiğimiz zaman, Allah’ı anmaktan yüz çevirip yan çizer. Ona fenalık dokununca da pek ümitsiz olur, (Allah’ın ihsanından ümidini keser). |
[ 017.083 ] | ( EO ) |
Öyleya biz insana ni'met verdiğimiz zaman aldırmaz, yan büker, kendisine şer dokunduğu zaman da pek me'yus olur. |
[ 017.083 ] | ( ES ) |
Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır. |
[ 017.083 ] | ( NQ ) |
And when We bestow Our Grace on man (the disbeliever), he turns away and becomes arrogant, far away from the Right Path. And when evil touches him he is in great despair. |
[ 017.084 ] | ( KK ) |
Þõáú ßõáøñ íóÚúãóáõ Úóáóì ÔóÇßöáóÊöåö ÝóÑóÈøõßõãú ÃóÚúáóãõ Èöãóäú åõæó ÃóåúÏóì ÓóÈöíáÇð ﴿ ٨٤ ﴾ |
[ 017.084 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.084 ] | ( AY ) |
De ki: “ Herkes bulunduğu hal ve niyyetine göre iş yapar. O hâlde, kimin yolca daha doğru olduğunu, Rabbin daha iyi bilir. |
[ 017.084 ] | ( EO ) |
De ki: her biri kendi uyarına göre hareket ediyor, o halde yolca en doğru olan kim olduğunu daha ziyade rabbınız bilir. |
[ 017.084 ] | ( ES ) |
De ki: "Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." |
[ 017.084 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad to mankind): "Each one does according to Shakilatihi (i.e. his way or his religion or his intentions, etc.), and your Lord knows best of him whose path (religion, etc.) is right." |
[ 017.085 ] | ( KK ) |
æóíóÓúÃóáõæäóßó Úóäö ÇáÑøõæÍö Þõáö ÇáÑøõæÍõ ãöäú ÃóãúÑö ÑóÈøöí æóãóÇ ÃõæÊöíÊõãú ãöäó ÇáúÚöáúãö ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ٨٥ ﴾ |
[ 017.085 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.085 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm) bir de sana rûh’dan, (Rûh’un hakîkatından) soruyorlar. De ki; rûh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir. |
[ 017.085 ] | ( EO ) |
Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki: ruh rabbımın emrindendir ve size ılimden ancak az bir şey verilmiştir. |
[ 017.085 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir." |
[ 017.085 ] | ( NQ ) |
And they ask you (O Muhammad ) concerning the Ruh (the Spirit); Say: "The Ruh (the Spirit): it is one of the things, the knowledge of which is only with my Lord. And of knowledge, you (mankind) have been given only a little." |
[ 017.086 ] | ( KK ) |
æóáóÆöäú ÔöÆúäóÇ áóäóÐúåóÈóäøó ÈöÇáøóÐöí ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó Ëõãøó áÇó ÊóÌöÏõ áóßó Èöåö ÚóáóíúäóÇ æóßöíáÇð ﴿ ٨٦ ﴾ |
[ 017.086 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.086 ] | ( AY ) |
Yemin olsun ki, eğer dilesek, sana vahyettiğimiz Kur’ân’ı kalplerden ve yazılı satırlardan gideririz; sonra onu kalplere ve satırlara geri çevirecek bize karşı, kendine bir vekil bulamazsın. |
[ 017.086 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için dilersek sana vahyettiğimizi de tamamen gideriveririz, sonra bize karşı kendine bir vekîl de bulamazsın. |
[ 017.086 ] | ( ES ) |
Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bize karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın. |
[ 017.086 ] | ( NQ ) |
And if We willed We could surely take away that which We have revealed to you by inspiration (i.e. this Qur'an). Then you would find no protector for you against Us in that respect. |
[ 017.087 ] | ( KK ) |
ÅöáÇøó ÑóÍúãóÉð ãöäú ÑóÈøößó Åöäøó ÝóÖúáóåõ ßóÇäó Úóáóíúßó ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٨٧ ﴾ |
[ 017.087 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.087 ] | ( AY ) |
Fakat Kur’ân’ı kalbinde ezberlemen, ancak Rabbinin bir ihsanıdır. Gerçekten O’nun, senin üzerindeki ihsânı çok büyüktür. |
[ 017.087 ] | ( EO ) |
Ancak rabbından bir rahmet başka, hakıkat senin üzerinde onun fazlı pek büyük bulunuyor. |
[ 017.087 ] | ( ES ) |
Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (biz bunu yapmadık). Gerçekten O'nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür. |
[ 017.087 ] | ( NQ ) |
Except as a Mercy from your Lord. Verily! His Grace unto you (O Muhammad ) is ever great. |
[ 017.088 ] | ( KK ) |
Þõáú áóÆöäö ÇÌúÊóãóÚóÊö ÇáúÇöäúÓõ æóÇáúÌöäøõ Úóáóì Ãóäú íóÃúÊõæÇ ÈöãöËúáö åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäö áÇó íóÃúÊõæäó ÈöãöËúáöåö æóáóæú ßóÇäó ÈóÚúÖõåõãú áöÈóÚúÖò ÙóåöíÑðÇ ﴿ ٨٨ ﴾ |
[ 017.088 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.088 ] | ( AY ) |
Ey Resûlüm, de ki: “ Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” |
[ 017.088 ] | ( EO ) |
De ki: yemin ederim eğer İns-ü Cinn bu Kur'anın mislini getirmek üzere toplansalar bir mislini getiremezler, birbirlerine zahîr de olsalar. |
[ 017.088 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir." |
[ 017.088 ] | ( NQ ) |
Say: "If the mankind and the jinns were together to produce the like of this Qur'an, they could not produce the like thereof, even if they helped one another." |
[ 017.089 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÕóÑøóÝúäóÇ áöáäøóÇÓö Ýöí åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäö ãöäú ßõáøö ãóËóáò ÝóÃóÈóì ÃóßúËóÑõ ÇáäøóÇÓö ÅöáÇøó ßõÝõæÑðÇ ﴿ ٨٩ ﴾ |
[ 017.089 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.089 ] | ( AY ) |
Yemin olsun ki, biz bu Kur’ân’da insanlar için her çeşit mânayı tekrar ettik. Fakat insanların çoğu kabulden yüz çevirdi, ancak küfrü seçti. |
[ 017.089 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için biz bu Kur'anda dillere dasitan olacak her ma'nâda türlü türlü ifadeler yaptık, yine nâsın ekserisi gâvurlukta ısrar ettiler. |
[ 017.089 ] | ( ES ) |
Yemin olsun ki biz bu Kur'ân'da insanlar için çeşitli misaller vermişizdir. Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrar ederler. |
[ 017.089 ] | ( NQ ) |
And indeed We have fully explained to mankind, in this Qur'an, every kind of similitude, but most mankind refuse (the truth and accept nothing) but disbelief. |
[ 017.090 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáõæÇ áóäú äõÄúãöäó áóßó ÍóÊøóì ÊóÝúÌõÑó áóäóÇ ãöäó ÇáúÃóÑúÖö íóäúÈõæÚðÇ ﴿ ٩٠ ﴾ |
[ 017.090 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.090 ] | ( AY ) |
(Kur’ân’ın belâgat ve azameti karşısında âciz kalan müşrikler şöyle) dediler: “ Biz, sana, asla inanmayız; tâ ki bizim için şu yerden (Mekke’den) bir pınar akıtırsın. |
[ 017.090 ] | ( EO ) |
Ve biz dediler: sana ıhtimali yok inanmayız, tâ ki bizim için şu yerden bir menba' akıtasın. |
[ 017.090 ] | ( ES ) |
Kâfirler şöyle dediler: "Sen, bizim için yerden suyu kesilmeyen bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız." |
[ 017.090 ] | ( NQ ) |
And they say: "We shall not believe in you (O Muhammad ), until you cause a spring to gush forth from the earth for us; |
[ 017.091 ] | ( KK ) |
Ãóæú Êóßõæäó áóßó ÌóäøóÉñ ãöäú äóÎöíáò æóÚöäóÈò ÝóÊõÝóÌøöÑó ÇáúÃóäåóÇÑó ÎöáÇóáóåóÇ ÊóÝúÌöíÑðÇ ﴿ ٩١ ﴾ |
[ 017.091 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.091 ] | ( AY ) |
yahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından bol bol nehirler akıtasın. |
[ 017.091 ] | ( EO ) |
Yâhud senin için hurmalıklardan ve üzümlüklerden bir bağçe ola da aralarında şarıl şarıl çaylar akıtasın. |
[ 017.091 ] | ( ES ) |
Veyahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın. |
[ 017.091 ] | ( NQ ) |
Or you have a garden of date-palms and grapes, and cause rivers to
gush forth in their midst abundantly; |
[ 017.092 ] | ( KK ) |
Ãóæú ÊõÓúÞöØó ÇáÓøóãóÇÁó ßóãóÇ ÒóÚóãúÊó ÚóáóíúäóÇ ßöÓóÝðÇ Ãóæú ÊóÃúÊöíó ÈöÇááøóåö æóÇáúãóáóÆößóÉö ÞóÈöíáÇð ﴿ ٩٢ ﴾ |
[ 017.092 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.092 ] | ( AY ) |
yahut söyleyip zannettiğin gibi, semayı parça parça azap olarak üzerimize düşüresin, yahut Allah’ı ve melekleri söylediğine şâhid getiresin. |
[ 017.092 ] | ( EO ) |
Yâhud zu'mettiğin gibi üzerimize Semayı kıt'a kıt'a düşüresin, yâhud Allahı ve Melekleri kefil getiresin. |
[ 017.092 ] | ( ES ) |
Yahut söyleyip zannettiğin gibi, göğü başımıza parça parça düşüresin veya Allah'ı ve melekleri söylediğine şahit getiresin. |
[ 017.092 ] | ( NQ ) |
Or you cause the heaven to fall upon us in pieces, as you have pretended, or you bring Allah and the angels before (us) face to face; |
[ 017.093 ] | ( KK ) |
Ãóæú íóßõæäó áóßó ÈóíúÊñ ãöäú ÒõÎúÑõÝò Ãóæú ÊóÑúÞóì Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö æóáóäú äõÄúãöäó áöÑõÞöíøößó ÍóÊøóì ÊõäóÒøöáó ÚóáóíúäóÇ ßöÊóÇÈðÇ äóÞúÑóÄõå Þõáú ÓõÈúÍóÇäó ÑóÈøöí åóáú ßõäúÊõ ÅöáÇøó ÈóÔóÑðÇ ÑóÓõæáÇð ﴿ ٩٣ ﴾ |
[ 017.093 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.093 ] | ( AY ) |
yahut altından bir evin olsun, yahut semâya çıkasın; ona çıktığına da asla inanmayız, tâ ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin (böylece Peygamber olduğunu orada okumuş olalım). De ki: “Rabbimi tenzîh ederim. Ben, ancak diğer insanlar gibi bir insanım, diğer peygamberler gibi de bir Peygamberim.” |
[ 017.093 ] | ( EO ) |
Yâhud senin altından bir evin olsun, Yâhud Semaya çıkasın, ona çıktığına da aslâ inanmayız tâ ki üzerimize okuyacağımız bir mektub indiresin, de ki: sübhanallah ben ancak beşer bir Resulüm. |
[ 017.093 ] | ( ES ) |
Yahut altından bir evin olsun, ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığına da asla inanmayız. Ta ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin. De ki: "Rabbimi tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim." |
[ 017.093 ] | ( NQ ) |
Or you have a house of adornable materials (like silver and pure gold, etc.), or you ascend up into the sky, and even then we will put no faith in your ascension until you bring down for us a Book that we would read. Say (O Muhammad ): "Glorified (and Exalted) be my Lord (Allah) above all that evil they (polytheists) associate with Him! Am I anything but a man, sent as a Messenger?" |
[ 017.094 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ãóäóÚó ÇáäøóÇÓó Ãóäú íõÄúãöäõæÇ ÅöÐú ÌóÇÁóåõãõ ÇáúåõÏóì ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ ÃóÈóÚóËó Çááøóåõ ÈóÔóÑðÇ ÑóÓõæáÇð ﴿ ٩٤ ﴾ |
[ 017.094 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.094 ] | ( AY ) |
Mekke’lilere doğru yolu gösteren peygamber, onlara Kur’ân ile geldiği zaman, insanların îman etmelerine ancak şöyle demeleri engel oldu: “Allah bir insanı mı Peygamber gönderdi, (Peygamber olarak bir Melek göndermeliydi?) |
[ 017.094 ] | ( EO ) |
Kendilerine doğru yolu gösteren hidayetci geldiğinde nâsın iyman etmelerine ancak şöyle demeleri mani' oldu: Allah bir beşeri mi Resul gönderdi? |
[ 017.094 ] | ( ES ) |
Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber gelince, insanların iman etmelerine engel olan sebep: "Allah bir insanı mı Peygamber gönderdi?" demeleridir. |
[ 017.094 ] | ( NQ ) |
And nothing prevented men from believing when the guidance came to them, except that they said: "Has Allah sent a man as (His) Messenger?" |
[ 017.095 ] | ( KK ) |
Þõáú áóæú ßóÇäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãóáÇóÆößóÉñ íóãúÔõæäó ãõØúãóÆöäøöíäó áóäóÒøóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóáóßðÇ ÑóÓõæáÇð ﴿ ٩٥ ﴾ |
[ 017.095 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.095 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, Mekke’lilere) şöyle de: “ Eğer (insanlar gibi) yeryüzünde, yürüyüp duran Melekler olsaydı, elbette onlara da gökten melek bir peygamber gönderirdik. |
[ 017.095 ] | ( EO ) |
Söyle onlara eğer, Arzda hep uslu uslu yürüyen Melâike olsa idi elbette onlara Semâdan Melek bir Resul gönderdik. |
[ 017.095 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed! Mekkelilere) şöyle de: "Eğer yeryüzünde huzur içinde yürüyüp duran melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek indirirdik." |
[ 017.095 ] | ( NQ ) |
Say: "If there were on the earth, angels walking about in peace and security, We should certainly have sent down for them from the heaven an angel as a Messenger." |
[ 017.096 ] | ( KK ) |
Þõáú ßóÝóì ÈöÇááøóåö ÔóåöíÏðÇ Èóíúäöí æóÈóíúäóßõãú Åöäøóåõ ßóÇäó ÈöÚöÈóÇÏöåö ÎóÈöíÑðÇ ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ٩٦ ﴾ |
[ 017.096 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.096 ] | ( AY ) |
De ki: “ Allah, sizinle benim aramda şâhid yeter. Muhakkak ki o, kullarının yaptığından haberdardır, bütün hallerini görendir. |
[ 017.096 ] | ( EO ) |
De ki: Allah sizinle benim aramda şâhid yeter, her halde o, kullarına habîr basîr bulunuyor. |
[ 017.096 ] | ( ES ) |
De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarının yaptığından haberdardır, yaptıklarını çok iyi görendir." |
[ 017.096 ] | ( NQ ) |
Say: "Sufficient is Allah for a witness between me and you. Verily! He is the All-Knower, the All-Seer of His slaves." |
[ 017.097 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóåúÏö Çááøóåõ Ýóåõæó ÇáúãõåúÊóÏö æóãóäú íõÖúáöáú Ýóáóäú ÊóÌöÏó áóåõãú ÃóæúáöíóÇÁó ãöäú Ïõæäöåö æóäóÍúÔõÑõåõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö Úóáóì æóÌõæåöåöãú ÚõãúíðÇ æóÈõßúãðÇ æóÕõãøðÇ ãóÃúæóÇåõãú Ìóåóäøóãõ ßõáøóãóÇ ÎóÈóÊú ÒöÏúäóÇåõãú ÓóÚöíÑðÇ ﴿ ٩٧ ﴾ |
[ 017.097 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.097 ] | ( AY ) |
Allah, kime hidâyet ederse o doğru yoldadır, Kimi de sapıklığa düşürürse, artık bunlar için Allah’dan başka asla yardımcılar bulamazsın. Biz, o kâfirleri kıyâmet günü kör, dilsiz ve sağır oldukları hâlde yüzleri üstü sürünerek haşredeceğiz. Varacakları yer cehennem’dir, onun ateşi dindikçe, onlara ateşi artıracağız. |
[ 017.097 ] | ( EO ) |
Ve her kime Allah hidayet ederse o doğru yolu tutar, her kimi de dalâlette bırakırsa artık onlar için onun berisinden velîler bulamazsın ve biz onları Kıyamet günü kör, dilsiz, sağır oldukları halde yüzleri üstü haşrederiz, varacakları yer Cehennem, her dindikçe onlara bir saîr artırırız. |
[ 017.097 ] | ( ES ) |
Allah kime hidayet verirse, o doğru yoldadır. Kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık bunlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı bulamazsın. Ve biz, o kâfirleri kıyamet günü kör, dilsiz ve sağır oldukları halde, yüzleri üstü sürünerek haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir; ateşi dindikçe onun ateşini artırırız. |
[ 017.097 ] | ( NQ ) |
And he whom Allah guides, he is led aright; but he whom He sends astray for such you will find no Auliya' (helpers and protectors, etc.), besides Him, and We shall gather them together on the Day of Resurrection on their faces, blind, dumb and deaf, their abode will be Hell; whenever it abates, We shall increase for them the fierceness of the Fire. |
[ 017.098 ] | ( KK ) |
Ðóáößó ÌóÒóÇÄõåõãú ÈöÃóäøóåõãú ßóÝóÑõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÞóÇáõæÇ ÃóÆöÐóÇ ßõäøóÇ ÚöÙóÇãðÇ æóÑõÝóÇÊðÇ ÃóÆöäøóÇ áóãóÈúÚõæËõæäó ÎóáúÞðÇ ÌóÏöíÏðÇ ﴿ ٩٨ ﴾ |
[ 017.098 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.098 ] | ( AY ) |
Bu, onların cezasıdır; çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: “ Biz, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, gerçekten yeni bir yaratılışla diriltileceğiz!...” |
[ 017.098 ] | ( EO ) |
O onların cezalarıdır, çünkü onlar âyetlerimize küfrettiler de: ya biz bir yığın kemik olduğumuz ve ufalanıp tozduğumuz vakıt mı, biz mi cidden yeni bir hılkatle ba'solunacağız? Dediler. |
[ 017.098 ] | ( ES ) |
Bu onların cezasıdır! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: "Sahi bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?" demişlerdir. |
[ 017.098 ] | ( NQ ) |
That is their recompense, because they denied Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and said: "When we are bones and fragments, shall we really be raised up as a new creation?" |
[ 017.099 ] | ( KK ) |
Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ Ãóäøó Çááøóåó ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ÞóÇÏöÑñ Úóáóì Ãóäú íóÎúáõÞó ãöËúáóåõãú æóÌóÚóáó áóåõãú ÃóÌóáÇð áÇó ÑóíúÈó Ýöíåö ÝóÃóÈóì ÇáÙøóÇáöãõæäó ÅöáÇøó ßõÝõæÑðÇ ﴿ ٩٩ ﴾ |
[ 017.099 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.099 ] | ( AY ) |
Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya kadir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah, o insanlar için, bir de ecel (ölüm vakti) tayin buyurdu ki, onda hiç şüphe yok. Fakat zâlimler, hakkı kabulden yüz çevirdiler; ancak küfrü seçtiler. |
[ 017.099 ] | ( EO ) |
Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kadir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah onlar için şüphe edilmeyen bir vâde takdir etmiştir. Fakat zalimler, inkârlarında yine de ısrar ederler. |
[ 017.099 ] | ( ES ) |
Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kadir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah onlar için şüphe edilmeyen bir vâde takdir etmiştir. Fakat zalimler, inkârlarında yine de ısrar ederler. |
[ 017.099 ] | ( NQ ) |
See they not that Allah, Who created the heavens and the earth, is Able to create the like of them. And He has decreed for them an appointed term, whereof there is not doubt. But the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) refuse (the truth the Message of Islamic Monotheism, and accept nothing) but disbelief. |
[ 017.100 ] | ( KK ) |
Þõáú áóæú ÃóäÊõãú Êóãúáößõæäó ÎóÒóÇÆöäó ÑóÍúãóÉö ÑóÈøöí ÅöÐðÇ áóÇóãúÓóßúÊõãú ÎóÔúíóÉó ÇáúÇöäúÝóÇÞö æóßóÇäó ÇáúÇöäúÓóÇäõ ÞóÊõæÑðÇ ﴿ ١٠٠ ﴾ |
[ 017.100 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.100 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm, kâfirlere) de ki: “ Eğer siz, Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o vakit, harcayıp tüketmek korkusuyla muhakkak tutkunluk ederdiniz.” İnsan çok cimri bulunuyor. |
[ 017.100 ] | ( EO ) |
De ki: rabbımın rahmeti hazînelerine siz malik olsa idiniz o vakıt elden çıkarmak korkusuyla imsâk ederdiniz, insan bir de cimri olmuştur. |
[ 017.100 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed!) De ki: "Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, fakirlik korkusunu yine de elden bırakmazdınız." Doğrusu insan çok cimridir. |
[ 017.100 ] | ( NQ ) |
Say (to the disbelievers): "If you possessed the treasure of the Mercy of my Lord (wealth, money, provision, etc.), then you would surely hold back (from spending) for fear of (being exhausted), and man is ever miserly!" |
[ 017.101 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÊöÓúÚó ÂíóÇÊò ÈóíøöäóÇÊò ÝóÇÓúÃáú Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÅöÐú ÌóÇÁóåõãú ÝóÞóÇáó áóåõ ÝöÑúÚóæúäõ Åöäøöí áóÇóÙõäøõßó íóÇãõæÓóì ãóÓúÍõæÑðÇ ﴿ ١٠١ ﴾ |
[ 017.101 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.101 ] | ( AY ) |
Yemin olsun ki, biz Mûsa’ya apaçık dokuz mûcize verdik. İsrâil oğullarına sor, Mûsa onlara geldiği vakit, Fir'avun ona şöyle demişti: “Ya Mûsa! Ben seni, muhakkak büyülenmiş zannediyorum.” |
[ 017.101 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için Musâya açık açık dokuz âyet verdik, sor Benî İsraîle, onlara geldiği vakıt Fir'avn ona dedi ki: her halde ben seni ya Musâ! Bir büyüye tutulmuş zannediyorum. |
[ 017.101 ] | ( ES ) |
Andolsun biz Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik. (Ey Peygamber!) İsrailoğullarına sor, Musa kendilerine geldiğinde Firavun ona: "Ey Musa! Ben senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum" demişti. |
[ 017.101 ] | ( NQ ) |
And indeed We gave to Musa (Moses) nine clear signs. Ask then the Children of Israel, when he came to them, then Fir'aun (Pharaoh) said to him: "O Musa (Moses)! I think you are indeed bewitched." |
[ 017.102 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó áóÞóÏú ÚóáöãúÊó ãóÇ ÃóäúÒóáó åóÄõáÇóÁö ÅöáÇøó ÑóÈøõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÈóÕóÇÆöÑó æóÅöäøöí áóÇóÙõäøõßó íóÇÝöÑúÚóæúäõ ãóËúÈõæÑðÇ ﴿ ١٠٢ ﴾ |
[ 017.102 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.102 ] | ( AY ) |
Mûsa dedi ki: “Pekalâ bilirsin ki, bu mûcizeler birer ibret olsunlar diye, göklerin ve yerin Rabbinden başkası indirmemiştir. Ben de, ey Fir'avun! Seni helak olmuş zannediyorum.” |
[ 017.102 ] | ( EO ) |
Alimallah dedi: pek âlâ bilirsin ki bunları o Göklerin Yerin rabbı, sırf birer basîret olmak üzere indirdi, her halde ben de seni ya Fir'avn! Helâk olmuş zannediyorum. |
[ 017.102 ] | ( ES ) |
Musa dedi ki: "Ey Firavun! Pekâlâ bilirsin ki, bu mucizeleri, birer ibret olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de seni helak olmuş zannediyorum." |
[ 017.102 ] | ( NQ ) |
[Musa (Moses)] said: "Verily, you know that these signs have been sent down by none but the Lord of the heavens and the earth as clear (evidences i.e. proofs of Allah's Oneness and His Omnipotence, etc.). And I think you are, indeed, O Fir'aun (Pharaoh) doomed to destruction (away from all good)!" |
[ 017.103 ] | ( KK ) |
ÝóÃóÑóÇÏó Ãóäú íóÓúÊóÝöÒøóåõãú ãöäó ÇáúÃóÑúÖö ÝóÃóÛúÑóÞúäóÇåõ æóãóäú ãóÚóåõ ÌóãöíÚðÇ ﴿ ١٠٣ ﴾ |
[ 017.103 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.103 ] | ( AY ) |
Nihâyet Fir'avun, Mûsa ve kavmini Mısır arazısinden çıkarmak istedi. Biz de hem kendisini, hem beraberindekileri toptan denizde boğuverdik. |
[ 017.103 ] | ( EO ) |
Derken onları Arzdan belinletmek istedi, biz de hem kendisine ve hem maıyyetindekileri hepsini birden garkediverdik. |
[ 017.103 ] | ( ES ) |
Derken Firavun, Musa'yı ve İsrailoğullarını Mısır'dan sürmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk. |
[ 017.103 ] | ( NQ ) |
So he resolved to turn them out of the land (of Egypt). But We drowned him and all who were with him. |
[ 017.104 ] | ( KK ) |
æóÞõáúäóÇ ãöäú ÈóÚúÏöåö áöÈóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÇÓúßõäõæÇ ÇáúÃóÑúÖó ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó æóÚúÏõ ÇáúÂÎöÑóÉö ÌöÆúäóÇ Èößõãú áóÝöíÝðÇ ﴿ ١٠٤ ﴾ |
[ 017.104 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.104 ] | ( AY ) |
Arkasından İsrâîloğullarına şöyle dedik: Fir'avun’un sizi çıkarmak istediği arazide siz oturun. Sonra Âhiret vaadi (kıyâmet) geldiği zaman, onları da sizi de bir araya getireceğiz (Sonra aranızda hüküm vererek iyi ve kötü olanlarınızı ayıracağız). |
[ 017.104 ] | ( EO ) |
Arkasından da Benî İsraîle dedik ki: haydin Arzda sâkin olun, sonra Âhıret va'di geldiği vakıt hepinizi dürüp bükerek getireceğiz. |
[ 017.104 ] | ( ES ) |
Arkasından İsrailoğullarına şöyle dedik: "Firavun"un sizi çıkarmak istediği arazide siz oturun! Sonra ahiret vaadi (kıyamet) geldiği vakit, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz." |
[ 017.104 ] | ( NQ ) |
And We said to the Children of Israel after him: "Dwell in the land, then, when the final and the last promise comes near [i.e. the Day of Resurrection or the descent of Christ ['Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary) on the earth]. We shall bring you altogether as mixed crowd (gathered out of various nations).[Tafsir Al-Qurtubi, Vol. 10, Page 338] |
[ 017.105 ] | ( KK ) |
æóÈöÇáúÍóÞøö ÃóäúÒóáúäóÇåõ æóÈöÇáúÍóÞøö äóÒóáó æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó ÅöáÇøó ãõÈóÔøöÑðÇ æóäóÐöíÑðÇ ﴿ ١٠٥ ﴾ |
[ 017.105 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.105 ] | ( AY ) |
Biz, bu Kur’ân’ı hakkı tesbit için indirdik ve o hikmet ile indi. Seni de ancak itâatkârları müjdeleyici ve asileri korkutucu olarak gönderdik. |
[ 017.105 ] | ( EO ) |
Bunu da bihakkın indirdik ve bihakkın indi ve seni ancak sevabımızın müjdecisi ve azâbımızın habercisi olarak gönderdik. |
[ 017.105 ] | ( ES ) |
Biz bu Kur'an'ı hak olarak indirdik, O, bütün hakikatleri içinde toplayarak indi. Ey Peygamber! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
[ 017.105 ] | ( NQ ) |
And with truth We have sent it down (i.e. the Qur'an), and with truth it has descended. And We have sent you (O Muhammad ) as nothing but a bearer of glad tidings (of Paradise, for those who follow your Message of Islamic Monotheism), and a warner (of Hell-fire for those who refuse to follow your Message of Islamic Monotheism). |
[ 017.106 ] | ( KK ) |
æóÞõÑúÂäðÇ ÝóÑóÞúäóÇåõ áöÊóÞúÑóÃóåõ Úóáóì ÇáäøóÇÓö Úóáóì ãõßúËò æóäóÒøóáúäóÇåõ ÊóäúÒöíáÇð ﴿ ١٠٦ ﴾ |
[ 017.106 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.106 ] | ( AY ) |
Hem onu, bir Kur’ân olarak âyetlere ayırdık ki, insanlara dura dura okuyasın. Biz, onu yavaş yavaş (ve âyet âyet yirmi üç yılda) indirdik. |
[ 017.106 ] | ( EO ) |
Hem onu bir Kur'an olmak üzere âyet âyet ayırdık ki nâsa dura dura okuyasın hem de tenzil suretiyle ceste ceste indirdik. |
[ 017.106 ] | ( ES ) |
Sana Kur'ân'ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik. |
[ 017.106 ] | ( NQ ) |
And (it is) a Qur'an which We have divided (into parts), in order that you might recite it to men at intervals. And We have revealed it by stages. (in 23 years). |
[ 017.107 ] | ( KK ) |
Þõáú ÂãöäõæÇ Èöåö Ãóæú áÇó ÊõÄúãöäõæÇ Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúÚöáúãó ãöäú ÞóÈúáöåö ÅöÐóÇ íõÊúáóì Úóáóíúåöãú íóÎöÑøõæäó áöáúÃóÐúÞóÇäö ÓõÌøóÏðÇ ﴿ ١٠٧ ﴾ |
[ 017.107 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.107 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), de ki: “ İster ona inanın ister inanmayın (bu tutumunuz, Kur’ân’ın kemalini değiştirmez.) çünkü Kur’ân’dan önce kendilerine Tevrât’la, âhir zaman Peygamberinin vasfına dair ilim verilenlere karşı, Kur’ân okunduğu zaman, yüzleri üstü secdeye kapanıyorlar. (Allah’a şükrediyorlar). |
[ 017.107 ] | ( EO ) |
De ki «ister inanın ona ister inanmayın, çünkü bundan evvel ılim verilmiş olanlar kendilerine tilâvet olununca çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar. |
[ 017.107 ] | ( ES ) |
Ey Muhammed! De ki: İster ona (Kur'ân'a) inanın, ister inanmayın; o daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda onlar, yüzleri üstü secdeye kapanırlar. |
[ 017.107 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad to them): "Believe in it (the Qur'an) or do not believe (in it). Verily! Those who were given knowledge before it (the Jews and the Christians like 'Abdullah bin Salam and Salman Al-Farisi), when it is recited to them, fall down on their faces in humble prostration." |
[ 017.108 ] | ( KK ) |
æóíóÞõæáõæäó ÓõÈúÍóÇäó ÑóÈøöäóÇ Åöäú ßóÇäó æóÚúÏõ ÑóÈøöäóÇ áóãóÝúÚõæáÇð ﴿ ١٠٨ ﴾ |
[ 017.108 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.108 ] | ( AY ) |
Ve şöyle diyorlar: “ Rabbimizi tenzih ederiz (vaadini yerine getirir). Gerçekten Rabbimiz vaadi yerine getirilmiş bulunuyor.” |
[ 017.108 ] | ( EO ) |
Ve diyorlar ki tesbih rabbımıza «hakıkat rabbımızın va'di kat'ıyyen fı'le çıkarılmış bulunuyor. |
[ 017.108 ] | ( ES ) |
Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Şüphesiz ki Rabbimizin vaadi gerçekleşir. |
[ 017.108 ] | ( NQ ) |
And they say: "Glory be to our Lord! Truly, the Promise of our Lord must be fulfilled." |
[ 017.109 ] | ( KK ) |
æóíóÎöÑøõæäó áöáúÃóÐúÞóÇäö íóÈúßõæäó æóíóÒöíÏõåõãú ÎõÔõæÚðÇ ﴿ ١٠٩ ﴾ |
[ 017.109 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.109 ] | ( AY ) |
Hem ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanıyorlar, hem de bu Kur’ân’ı
işitmek, onların kalp yumuşaklığını artırıyor. |
[ 017.109 ] | ( EO ) |
Ve ağlıyarak çeneleri üstü kapanıyorlar, o onların huşûunu da artırıyor. |
[ 017.109 ] | ( ES ) |
Ve ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanırlar. Hem de bu Kur'ân'ı işitmek onların Allah'a teslimiyetlerini daha da artırır. |
[ 017.109 ] | ( NQ ) |
And they fall down on their faces weeping and it adds to their humility. |
[ 017.110 ] | ( KK ) |
Þõáö ÇÏúÚõæÇ Çááøóåó Ãóæö ÇÏúÚõæÇ ÇáÑøóÍúãóÇäó ÃóíøðÇ ãóÇ ÊóÏúÚõæÇ Ýóáóåõ ÇáúÃóÓúãóÇÁõ ÇáúÍõÓúäóì æóáÇó ÊóÌúåóÑú ÈöÕóáÇóÊößó æóáÇó ÊõÎóÇÝöÊú ÈöåóÇ æóÇÈúÊóÛö Èóíúäó Ðóáößó ÓóÈöíáÇð ﴿ ١١٠ ﴾ |
[ 017.110 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.110 ] | ( AY ) |
De ki: “İster, Allah deyip dua edin, ister Rahmân deyin; hangisini derseniz, onundur en güzel isimler (Esma-i Hüsnâ), Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizleme. Bu ikisinin arasını bir yol tut. (Ebû Cehil, Peygamber Efendimizin Ya Allah!... Ya Rahmân!, diye dua ettiğini işitince: “ Bizi iki ilâha ibâdet etmekten alıkoyuyor, Hâlbuki kendisi başka bir ilâha dua ediyor.” demiş ve bu âyet-i kerîme, bunun üzerine nâzil olmuştur). |
[ 017.110 ] | ( EO ) |
De ki Allah diyin rahman diyin hangisini deseniz hep onundur o en güzel isimler; bununla beraber salâhatında pek bağırma, pek de gizleme ikisinin arası bir yol tut. |
[ 017.110 ] | ( ES ) |
(Sen onlara) de ki: İster "Allah" deyin, ister "Rahmân" deyin, nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O'nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç. |
[ 017.110 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad ): "Invoke Allah or invoke the Most Beneficent (Allah), by whatever name you invoke Him (it is the same), for to Him belong the Best Names. And offer your Salat (prayer) neither aloud nor in a low voice, but follow a way between. |
[ 017.111 ] | ( KK ) |
æóÞõáö ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÇáøóÐöí áóãú íóÊøóÎöÐú æóáóÏðÇ æóáóãú íóßõäú áóåõ ÔóÑöíßñ Ýöí Çáúãõáúßö æóáóãú íóßõäú áóåõ æóáöíøñ ãöäó ÇáÐøõáøö æóßóÈøöÑúåõ ÊóßúÈöíÑðÇ ﴿ ١١١ ﴾ |
[ 017.111 ] | ( MŞ ) |
|
[ 017.111 ] | ( AY ) |
Şöyle de : “ Evlâd edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmıyan ve zelil kimselerden yardımcısı olmayan Allah’a hamd olsun...” O’nu noksanlıklardan yücelt de yücelt... |
[ 017.111 ] | ( EO ) |
Ve şöyle de: hamd o Allah ki hiç bir veled edinmedi, ona milkte bir şerik de olmadı, ona zülden bir veliy de olmadı, onu tekbir ile büyükle de büyükle. |
[ 017.111 ] | ( ES ) |
Ve şöyle de: Hamd o Allah'a ki, hiçbir çocuk edinmedi, mülkte ortağı yoktur, aciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek O'nu noksanlıklardan yücelt de yücelt. |
[ 017.111 ] | ( NQ ) |
And say: "All the praises and thanks be to Allah, Who has not begotten a son (nor an offspring), and Who has no partner in (His) Dominion, nor He is low to have a Wali (helper, protector or supporter). And magnify Him with all the magnificence, [Allahu-Akbar (Allah is the Most Great)]." |