NAHL SURESİ

[ 016.001 ] ( KK )

ÃóÊóì ÃóãúÑõ Çááøóåö ÝóáÇó ÊóÓúÊóÚúÌöáõæåõ ÓõÈúÍóÇäóåõ æóÊóÚóÇáóì ÚóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ١ ﴾

[ 016.001 ] ( MŞ )

 

[ 016.001 ] ( AY )

Allah’ın emri geldi (mü'minlerin zaferi, müşriklerin de felâket vakti gelmek üzeredir), sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, o müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir, çok yücedir.

[ 016.001 ] ( EO )

Allahın emri geldi, sakın onu isti'cal etmeyin, o sübhan onların şirklerinden münezzeh, yüksek çok yüksek.

[ 016.001 ] ( ES )

Allah'ın emri geldi, sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan münezzeh ve yücedir.

[ 016.001 ] ( NQ )

The Event (the Hour or the punishment of disbelievers and polytheists or the Islamic laws or commandments), ordained by Allah will come to pass, so seek not to hasten it. Glorified and Exalted be He above all that they associate as partners with Him.

[ 016.002 ] ( KK )

íõäóÒøöáõ ÇáúãóáóÆößóÉó ÈöÇáÑøõæÍö ãöäú ÃóãúÑöåö Úóáóì ãóäú íóÔóÇÁõ ãöäú ÚöÈóÇÏöåö Ãóäú ÃóäúÐöÑõæÇ Ãóäøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó ÃóäóÇ ÝóÇÊøóÞõæäö ﴿ ٢ ﴾

[ 016.002 ] ( MŞ )

 

[ 016.002 ] ( AY )

Allah, iradesinden vahy ile Cebrâil’i, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği (insanlara) bildirin, buyuruyor: Benden başka hiç bir ilâh yoktur. Bunun için benden korkunuz, isyan etmeyiniz.

[ 016.002 ] ( EO )

Kullarından dilediğine emrinden rûh ile Melâike indiriyor da buyuruyor ki: şu hakikati bildirin: benden başka ilâh yok, hemen bana korunun.

[ 016.002 ] ( ES )

Kendi emrinden ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun.

[ 016.002 ] ( NQ )

He sends down the angels with inspiration of His Command to whom of His slaves He pleases (saying): "Warn mankind that La ilaha illa Ana (none has the right to be worshipped but I), so fear Me (by abstaining from sins and evil deeds).

[ 016.003 ] ( KK )

ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ÈöÇáúÍóÞøö ÊóÚóÇáóì ÚóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 016.003 ] ( MŞ )

 

[ 016.003 ] ( AY )

Allah gökleri ve Arz’ı gerçek bir kanun ile yarattı. O, kâfirlerin koştukları ortaklardan beridir ve çok yücedir.

[ 016.003 ] ( EO )

Gökleri ve Yeri hakk ile yarattı, o, onların şirkinden yüksek, çok yüksek.

[ 016.003 ] ( ES )

Allah gökleri ve yeri hikmeti ile yarattı. O, kâfirlerin ortak koştukları şeylerden çok yücedir.

[ 016.003 ] ( NQ )

He has created the heavens and the earth with truth. High be He Exalted above all they associate as partners with Him.

[ 016.004 ] ( KK )

ÎóáóÞó ÇáúÅöäúÓóÇäó ãöäú äõØúÝóÉò ÝóÅöÐóÇ åõæó ÎóÕöíãñ ãõÈöíäñ ﴿ ٤ ﴾

[ 016.004 ] ( MŞ )

 

[ 016.004 ] ( AY )

İnsanı bir meniden yarattı. (Kemale erince) bir de bakarsın ki, o, apaçık bir mücâdeleci olmuştur (çürümüş kemikleri kim diriltir? der).

[ 016.004 ] ( EO )

İnsanı bir nutfeden yarattı, bir de bakarsın o, natûk bir muhasım kesilmiştir.

[ 016.004 ] ( ES )

O, insanı bir meniden (spermadan) yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı apaçık bir düşmandır.

[ 016.004 ] ( NQ )

He has created man from Nutfah (mixed drops of male and female sexual discharge), then behold, this same (man) becomes an open opponent.

[ 016.005 ] ( KK )

æóÇáúÃóäúÚóÇãó ÎóáóÞóåóÇ áóßõãú ÝöíåóÇ ÏöÝúÁñ æóãóäóÇÝöÚõ æóãöäúåóÇ ÊóÃúßõáõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 016.005 ] ( MŞ )

 

[ 016.005 ] ( AY )

Davarları (deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler var. Hem onlardan (helâl şekilde) yersiniz.

[ 016.005 ] ( EO )

En'amı da yarattı, sizin için onlarda bir ısınıklık ve bir takım menfaatler vardır, hem onlardan yersiniz.

[ 016.005 ] ( ES )

Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz.

[ 016.005 ] ( NQ )

And the cattle, He has created them for you; in them there is warmth (warm clothing), and numerous benefits, and of them you eat.

[ 016.006 ] ( KK )

æóáóßõãú ÝöíåóÇ ÌóãóÇáñ Íöíäó ÊõÑöíÍõæäó æóÍöíäó ÊóÓúÑóÍõæäó ﴿ ٦ ﴾

[ 016.006 ] ( MŞ )

 

[ 016.006 ] ( AY )

O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir zevk ve güzellik var.

[ 016.006 ] ( EO )

Akşam getirir, sabah salarken onlarda sizin içîn bir cemal de vardır.

[ 016.006 ] ( ES )

O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik ve zevk vardır.

[ 016.006 ] ( NQ )

And wherein is beauty for you, when you bring them home in the evening, and as you lead them forth to pasture in the morning.

[ 016.007 ] ( KK )

æóÊóÍúãöáõ ÃóËúÞóÇáóßõãú Åöáóì ÈóáóÏò áóãú ÊóßõæäõæÇ ÈóÇáöÛöíåö ÅöáÇøó ÈöÔöÞøö ÇáúÃóäúÝõÓö Åöäøó ÑóÈøóßõãú áóÑóÁõæÝñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٧ ﴾

[ 016.007 ] ( MŞ )

 

[ 016.007 ] ( AY )

Sizin ağırlıklarınızı da yüklenirler ve ancak can zahmeti ile varabileceğiniz bir beldeye de taşırlar. Muhakkak ki Rabbiniz Raûf’dur, Rahîm’dir (çok şefkatli, çok merhametlidir).

[ 016.007 ] ( EO )

Ağırlıklarınızı da yüklenir, canlarınızın yarısına tüketmeden varamıyacağınız beldelere kadar götürürler, her halde rabbınız size çok re'fetli, çok merhametli.

[ 016.007 ] ( ES )

Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır. Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

[ 016.007 ] ( NQ )

And they carry your loads to a land that you could not reach except with great trouble to yourselves. Truly, your Lord is full of Kindness, Most Merciful.

[ 016.008 ] ( KK )

æóÇáúÎóíúáó æóÇáúÈöÛóÇáó æóÇáúÍóãöíÑó áöÊóÑúßóÈõæåóÇ æóÒöíäóÉð æóíóÎúáõÞõ ãóÇ áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 016.008 ] ( MŞ )

 

[ 016.008 ] ( AY )

Hem kendilerine binesiniz, hem de zînet olsun diye atları, katırları, merkepleri yarattı ve şimdi beklemiyeceğiniz daha neler (acaip şeyler) yaratacak!... (Otomobil, uçak ve füzeler... gibi).

[ 016.008 ] ( EO )

Hem binesiniz diye, hem de ziynet olarak atları, katırları, merkebleri de yarattı ve bilemiyeceğiniz daha neler yaratacak.

[ 016.008 ] ( ES )

Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve merkepleri yarattı. Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak.

[ 016.008 ] ( NQ )

And (He has created) horses, mules and donkeys, for you to ride and as an adornment. And He creates (other) things of which you have no knowledge.

[ 016.009 ] ( KK )

æóÚóáóì Çááøóåö ÞóÕúÏõ ÇáÓøóÈöíáö æóãöäúåóÇ ÌóÇÆöÑñ æóáóæú ÔóÇÁó áóåóÏóÇßõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٩ ﴾

[ 016.009 ] ( MŞ )

 

[ 016.009 ] ( AY )

Hakka iletici doğru yolu (şerîati) beyan etmek Allah’a aittir. O yoldan sapan da var. Allah dileseydi, sizin hepinizi hidâyete erdirirdi.

[ 016.009 ] ( EO )

Yolu doğrultmak da Allaha aiddir, ondan sapan da var, maamafih Allah, dilerse hepinizi hidayette kılardı.

[ 016.009 ] ( ES )

Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Onun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

[ 016.009 ] ( NQ )

And upon Allah is the responsibility to explain the Straight Path (i.e. Islamic Monotheism for mankind i.e. to show them legal and illegal, good and evil things, etc. so, whosoever accepts the guidance, it will be for his own benefit and whosoever goes astray, it will be for his own destruction), but there are ways that turn aside (such as Paganism, Judaism, Christianity, etc.). And had He willed, He would have guided you all (mankind).

[ 016.010 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÒóáó ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð áóßõãú ãöäúåõ ÔóÑóÇÈñ æóãöäúåõ ÔóÌóÑñ Ýöíåö ÊõÓöíãõæäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 016.010 ] ( MŞ )

 

[ 016.010 ] ( AY )

Allah, odur ki, gökten sizin için bir yağmur indirdi. İçecek (su) ondandır; hayvanlarınızı içinde otlattığınız ot ve ağaçlar da ondandır.

[ 016.010 ] ( EO )

O odur ki Semâdan bir su indirdi. size ondan bir içecek var, yine ondan bir ağaç ki hayvan yayarsınız.

[ 016.010 ] ( ES )

Sizin için gökten su indiren O'dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o su ile yetişir.

[ 016.010 ] ( NQ )

He it is Who sends down water (rain) from the sky; from it you drink and from it (grows) the vegetation on which you send your cattle to pasture;

[ 016.011 ] ( KK )

íõäúÈöÊõ áóßõãú Èöåö ÇáÒøóÑúÚó æóÇáÒøóíúÊõæäó æóÇáäøóÎöíáó æóÇáúÃóÚúäóÇÈó æóãöäú ßõáøö ÇáËøóãóÑóÇÊö Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöÞóæúãò íóÊóÝóßøóÑõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 016.011 ] ( MŞ )

 

[ 016.011 ] ( AY )

Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve bütün meyvelerden bazısını bitirir (Çünkü meyvelerin bütünü cennettedir). Elbette bunda düşünecek bir topluluk için (Allah’ın kemal ve kudretine delâlet eden) bir âlamet vardır.

[ 016.011 ] ( EO )

Onunla size ekin, zeytun, hurmalıklar, üzümler türlüsünden meyveler bitirir, elbette bunda tefekkür edecek bir kavm için bir âyet var.

[ 016.011 ] ( ES )

Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır.

[ 016.011 ] ( NQ )

With it He causes to grow for you the crops, the olives, the date-palms, the grapes, and every kind of fruit. Verily! In this is indeed an evident proof and a manifest sign for people who give thought.

[ 016.012 ] ( KK )

æóÓóÎøóÑó áóßõãõ Çááøóíúáó æóÇáäøóåóÇÑó æóÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó æóÇáäøõÌõæãõ ãõÓóÎøóÑóÇÊñ ÈöÃóãúÑöåö Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÇÊò áöÞóæúãò íóÚúÞöáõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 016.012 ] ( MŞ )

 

[ 016.012 ] ( AY )

Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı, sizin hizmetinize O bağladı. Bütün yıldızlar da O’nun emrine bağlıdırlar. Elbette bunların her birinde aklını başına alıp düşünen bir topluluk için, bir çok alâmetler var (ki, Allah’ın azamet ve birliğine delâlet ederler).

[ 016.012 ] ( EO )

Hem sizin için geceyi ve gündüzü ve Şems-ü Kameri teshır buyurdu, bütün yıldızlar da onun emrine müsahhardırlar, elbette bunda aklı olan bir kavm için âyetler var.

[ 016.012 ] ( ES )

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.

[ 016.012 ] ( NQ )

And He has subjected to you the night and the day, the sun and the moon; and the stars are subjected by His Command. Surely, in this are proofs for people who understand.

[ 016.013 ] ( KK )

æóãóÇ ÐóÑóÃó áóßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãõÎúÊóáöÝðÇ ÃóáúæóÇäõåõ Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöÞóæúãò íóÐøóßøóÑõæäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 016.013 ] ( MŞ )

 

[ 016.013 ] ( AY )

Yeryüzünde muhtelif renklerle yarattığı şeyleri (hayvanat ve bitkileri) de sizin hizmetinize bağladı. Elbette bunda da düşünecek bir topluluk için bir ibret nişanesi var.

[ 016.013 ] ( EO )

Daha sizin için Arzdan muhtelif renklerle yarattıkları, neler var, elbette bunda tezekkür edecek bir kavm için bir âyet var.

[ 016.013 ] ( ES )

Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.

[ 016.013 ] ( NQ )

And whatsoever He has created for you on this earth of varying colours [and qualities from vegetation and fruits, etc. (botanical life) and from animal (zoological life)]. Verily! In this is a sign for people who remember.

[ 016.014 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÓóÎøóÑó ÇáúÈóÍúÑó áöÊóÃúßõáõæÇ ãöäúåõ áóÍúãðÇ ØóÑöíøðÇ æóÊóÓúÊóÎúÑöÌõæÇ ãöäúåõ ÍöáúíóÉð ÊóáúÈóÓõæäóåóÇ æóÊóÑóì ÇáúÝõáúßó ãóæóÇÎöÑó Ýöíåö æóáöÊóÈúÊóÛõæÇ ãöäú ÝóÖúáöåö æóáóÚóáøóßõãú ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 016.014 ] ( MŞ )

 

[ 016.014 ] ( AY )

Yine denizden taze et (balık eti) yiyesiniz ve ondan giyib takınacağınız bir zinet (inci) çıkarasınız diye, denizi hizmetinize bağlayan O’dur. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun, hem Allah’ın fazlından nasîp arayasınız diye, hem de olur ki şükredersiniz.

[ 016.014 ] ( EO )

Yine odur ki o, denizi teshır etmiştirki ondan taze bir et yiyesiniz ve içinden giyeceğiniz bir ziynet çıkarasınız, gemileri de görürsünüz ki onda yara yara akar giderler, hem fazlından nasıyb arayasınız diye hem de gerek ki şükredesiniz.

[ 016.014 ] ( ES )

Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır.

[ 016.014 ] ( NQ )

And He it is Who has subjected the sea (to you), that you eat thereof fresh tender meat (i.e. fish), and that you bring forth out of it ornaments to wear. And you see the ships ploughing through it, that you may seek (thus) of His Bounty (by transporting the goods from place to place) and that you may be grateful.

[ 016.015 ] ( KK )

æóÃóáúÞóì Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÑóæóÇÓöíó Ãóäú ÊóãöíÏó Èößõãú æóÃóäúåóÇÑðÇ æóÓõÈõáÇð áóÚóáøóßõãú ÊóåúÊóÏõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 016.015 ] ( MŞ )

 

[ 016.015 ] ( AY )

Allah, yeryüzüne sabit dağlar koydu ki, sizi çalkalamasın. Bir de nehirler ve yollar bıraktı, gerek ki doğru gidesiniz.

[ 016.015 ] ( EO )

Hem Arzda ağır baskılar bıraktı ki sizi çalkar diye, hem de nehirler ve yollar, gerek ki doğru gidesiniz.

[ 016.015 ] ( ES )

Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı.

[ 016.015 ] ( NQ )

And He has affixed into the earth mountains standing firm, lest it should shake with you, and rivers and roads, that you may guide yourselves.

[ 016.016 ] ( KK )

æóÚóáÇóãóÇÊò æóÈöÇáäøóÌúãö åõãú íóåúÊóÏõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 016.016 ] ( MŞ )

 

[ 016.016 ] ( AY )

Daha bir çok alâmetler yarattı. Yıldızla da insanlar yollarını doğrulturlar.

[ 016.016 ] ( EO )

Ve alâmetler, yıldızla da onlar yol doğrulturlar.

[ 016.016 ] ( ES )

Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah'ın yarattığı yıldızlarla yönlerini bulurlar.

[ 016.016 ] ( NQ )

And landmarks (signposts, etc. during the day) and by the stars (during the night), they (mankind) guide themselves.

[ 016.017 ] ( KK )

ÃóÝóãóäú íóÎúáõÞõ ßóãóäú áÇó íóÎúáõÞõ ÃóÝóáÇó ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 016.017 ] ( MŞ )

 

[ 016.017 ] ( AY )

Hiç yaratan varlık, yaratmıyana benzer mi? Artık siz düşünmez misiniz?

[ 016.017 ] ( EO )

İmdi yaratan yaratamıyana benzer mi? Artık siz bir tezekkür etmez misiniz?

[ 016.017 ] ( ES )

Hiç yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?

[ 016.017 ] ( NQ )

Is then He, Who creates as one who creates not? Will you not then remember?

[ 016.018 ] ( KK )

æóÅöäú ÊóÚõÏøõæÇ äöÚúãóÉó Çááøóåö áÇó ÊõÍúÕõæåóÇ Åöäøó Çááøóåó áóÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٨ ﴾

[ 016.018 ] ( MŞ )

 

[ 016.018 ] ( AY )

Hâlbuki Allah,’ın nimetini teker teker saymaya kalkışsanız, icmalen bile sayamazsınız. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 016.018 ] ( EO )

Halbuki Allahın ni'metini saysanız ihsâ edemezsiniz, her halde Allah çok gafûr, çok rahîmdir.

[ 016.018 ] ( ES )

Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

[ 016.018 ] ( NQ )

And if you would count the graces of Allah, never could you be able to count them. Truly! Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 016.019 ] ( KK )

æóÇááøóåõ íóÚúáóãõ ãóÇ ÊõÓöÑøõæäó æóãóÇ ÊõÚúáöäõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 016.019 ] ( MŞ )

 

[ 016.019 ] ( AY )

Allah, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri hep bilir.

[ 016.019 ] ( EO )

Hem Allah neyi sir tutar, neyi ı'lân edersiniz hepsini bilir.

[ 016.019 ] ( ES )

Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.

[ 016.019 ] ( NQ )

And Allah knows what you conceal and what you reveal.

[ 016.020 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó íóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö áÇó íóÎúáõÞõæäó ÔóíúÆðÇ æóåõãú íõÎúáóÞõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 016.020 ] ( MŞ )

 

[ 016.020 ] ( AY )

Kâfirlerin, Allah’dan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiç bir şey yaratamazlar, Hâlbuki o putlar, (taş veya ağaç gibi şeylerden) yaratılmaktadırlar (şekillendirilmektedirler.)

[ 016.020 ] ( EO )

Allahdan başka yalvardıklarınız ise hiç bir şey yaratamazlar, halbuki kendileri yaratılıp duruyorlar.

[ 016.020 ] ( ES )

Kâfirlerin Allah'tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır.

[ 016.020 ] ( NQ )

Those whom they (Al-Mushrikun ) invoke besides Allah have not created anything, but are themselves created.

[ 016.021 ] ( KK )

ÃóãúæóÇÊñ ÛóíúÑõ ÃóÍúíóÇÁò æóãóÇ íóÔúÚõÑõæäó ÃóíøóÇäó íõÈúÚóËõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 016.021 ] ( MŞ )

 

[ 016.021 ] ( AY )

O putlar hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler.

[ 016.021 ] ( EO )

Hep ölüdürler, bizzat hayy değildirler ne zaman ba'solunacaklarına da şuurları yoktur.

[ 016.021 ] ( ES )

O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler.

[ 016.021 ] ( NQ )

(They are) dead, lifeless, and they know not when they will be raised up.

[ 016.022 ] ( KK )

Åöáóåõßõãú Åöáóåñ æóÇÍöÏñ ÝóÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö ÞõáõæÈõåõãú ãõäúßöÑóÉñ æóåõãú ãõÓúÊóßúÈöÑõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 016.022 ] ( MŞ )

 

[ 016.022 ] ( AY )

İlâhınız tek bir İlâh’dır. Âhirete îman etmiyenlerin kalpleri bu gerçeği inkâr edicidir. Onlar, Allah’ın birliğine îman etmeyi kibirlerine yediremiyenlerdir.

[ 016.022 ] ( EO )

İlâhınız bir tek ilâhtır, öyle iken Âhırete inanmıyanlar kendilerini büyüksündüklerinden dolayı kalbleri münkirdir.

[ 016.022 ] ( ES )

İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.

[ 016.022 ] ( NQ )

Your Ilah (God) is One Ilah (God Allah, none has the right to be worshipped but He). But for those who believe not in the Hereafter, their hearts deny (the faith in the Oneness of Allah), and they are proud.

[ 016.023 ] ( KK )

áÇó ÌóÑóãó Ãóäøó Çááøóåó íóÚúáóãõ ãóÇ íõÓöÑøõæäó æóãóÇ íõÚúáöäõæäó Åöäøóåõ áÇó íõÍöÈøõ ÇáúãõÓúÊóßúÈöÑöíäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 016.023 ] ( MŞ )

 

[ 016.023 ] ( AY )

Şüphe yok ki Allah, onların gizlediği ve açıkladığı şeyi bilir. Şüphesiz Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmiyenleri sevmez.

[ 016.023 ] ( EO )

Şüphe yok ki Allah, onların ne gizlediklerini, ne açıkladıklarını hep bilir, her halde o, kibirlenenleri sevmez.

[ 016.023 ] ( ES )

Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez.

[ 016.023 ] ( NQ )

Certainly, Allah knows what they conceal and what they reveal. Truly, He likes not the proud.

[ 016.024 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ Þöíáó áóåõãú ãóÇÐóÇ ÃóäúÒóáó ÑóÈøõßõãú ÞóÇáõæÇ ÃóÓóÇØöíÑõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 016.024 ] ( MŞ )

 

[ 016.024 ] ( AY )

O kâfirlere: “ rabbiniz ne indirdi?” dendiği zaman: “ Eskilerin masallarını” dediler.

[ 016.024 ] ( EO )

Onlara rabbınız ne indirdi? Denildiği vakıt da «eskilerin masalları» dediler.

[ 016.024 ] ( ES )

Onlara: "Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman "Öncekilerin efsanelerini" dediler.

[ 016.024 ] ( NQ )

And when it is said to them: "What is it that your Lord has sent down (unto Muhammad )?" They say: "Tales of the men of old!"

[ 016.025 ] ( KK )

áöíóÍúãöáõæÇ ÃóæúÒóÇÑóåõãú ßóÇãöáóÉð íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö æóãöäú ÃóæúÒóÇÑö ÇáøóÐöíäó íõÖöáøõæäóåõãú ÈöÛóíúÑö Úöáúãò ÃóáÇó ÓóÇÁó ãóÇ íóÒöÑõæäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 016.025 ] ( MŞ )

 

[ 016.025 ] ( AY )

Bunu söylemelerinin sebebi şu : Kıyâmet günü, kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, saptırdıkları bilgisiz (cahil) kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat et ki, ne fena yük (günah) yükleniyorlar!...

[ 016.025 ] ( EO )

Şunun için Kıyamet günü kendi veballerini kâmilen yüklendikten başka ılimsizlikleri yüzünden ıdlâl ettikleri kimselerin veballerinden bir kısmını da yüklenecekler, bak ne fena yük yükleniyorlar.

[ 016.025 ] ( ES )

Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!

[ 016.025 ] ( NQ )

They will bear their own burdens in full on the Day of Resurrection, and also of the burdens of those whom they misled without knowledge. Evil indeed is that which they shall bear!

[ 016.026 ] ( KK )

ÞóÏú ãóßóÑó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ÝóÃóÊóì Çááøóåõ ÈõäúíóÇäóåõãú ãöäó ÇáúÞóæóÇÚöÏö ÝóÎóÑøó Úóáóíúåöãõ ÇáÓøóÞúÝõ ãöäú ÝóæúÞöåöãú æóÃóÊóÇåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ ãöäú ÍóíúËõ áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 016.026 ] ( MŞ )

 

[ 016.026 ] ( AY )

Mekke kâfirlerinden önce gelenler de hileler kurmuşlardı. Allah da kurdukları binalara (kudretiyle) temellerinden geldi de, çatı, tepelerinden üzerlerine çöktü. Böylece azap, kendilerine duyamıyacakları yerden geldi.

[ 016.026 ] ( EO )

Evet, onlardan evvelkiler hiyleler kurmuşladı, Allah da kurdukları bünyana kaidelerinden geldi de sekıf, tepelerinden üzerlerine çöktü ve azâb kendilerine duyamıyacakları cihetten geldi.

[ 016.026 ] ( ES )

Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Fakat Allah onların binalarını temelinden sarstı, çatı tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkedemedikleri bir yönden geldi.

[ 016.026 ] ( NQ )

Those before them indeed plotted, but Allah struck at the foundation of their building, and then the roof fell down upon them, from above them, and the torment overtook them from directions they did not perceive.

[ 016.027 ] ( KK )

Ëõãøó íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö íõÎúÒöíåöãú æóíóÞõæáõ Ãóíúäó ÔõÑóßóÇÆöíó ÇáøóÐöíäó ßõäúÊõãú ÊõÔóÇÞøõæäó Ýöíåöãú ÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúÚöáúãó Åöäøó ÇáúÎöÒúíó Çáúíóæúãó æóÇáÓøõæÁó Úóáóì ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 016.027 ] ( MŞ )

 

[ 016.027 ] ( AY )

Sonra kıyâmet günü, Allah, o kâfirleri zelil ve perişan edecek ve şöyle buyuracak: “ Nerede o haklarında mü'minlere muhalefet edip durduğunuz ortaklarım?” Kendilerine ilim verilen Peygamberlerle mü'minler: “Gerçekten bütün sefalet ve zillet, bugün kâfirler üzerinedir.” diyeceklerdir.

[ 016.027 ] ( EO )

Sonra Kıyamet günü onları rüsvay edecek ve diyecek: hani nerede o sizin haklarında şikak çıkarıp durduğunuz şeriklerim? Kendilerine ılim verilmiş olanlar dediler ki: hakıkat bütün sefalet-ü zillet bu gün kâfirlerin üstünedîr.

[ 016.027 ] ( ES )

Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki: "Hani uğrunda müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar: "Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir." diyeceklerdir.

[ 016.027 ] ( NQ )

Then, on the Day of Resurrection, He will disgrace them and will say: "Where are My (so called) 'partners' concerning whom you used to disagree and dispute (with the believers, by defying and disobeying Allah)?" Those who have been given the knowledge (about the Torment of Allah for the disbelievers) will say: "Verily! Disgrace this Day and misery are upon the disbelievers.

[ 016.028 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÊóÊóæóÝøóÇåõãõ ÇáúãóáóÆößóÉõ ÙóÇáöãöí ÃóäúÝõÓöåöãú ÝóÃóáúÞóæõÇ ÇáÓøóáóãó ãóÇ ßõäøóÇ äóÚúãóáõ ãöäú ÓõæÁò Èóáóì Åöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 016.028 ] ( MŞ )

 

[ 016.028 ] ( AY )

Küfretmekle nefislerine zulmedenlerin canlarını Melekler alacağı zaman, onlar şöyle diyerek teslim olurlar: “Biz, hiç bir fenalık yapmıyorduk.” Hayır, Allah sizin ne yapmış olduğunuzu çok iyi bilendir.

[ 016.028 ] ( EO )

Onlar ki Melekler onları nefislerinin zalimleri olarak kabzederler de o vakıt bakarsın şöyle diyerek teslim olmuşlardır: biz bir kötülükten yapmıyorduk, hayır, Allah sizin ne maksadla yapıyorduğunuzu tamamen biliyor.

[ 016.028 ] ( ES )

(O kâfirler), kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, canlarını aldıkları kimselerdir. O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar: "Biz, bir kötülükten dolayı yapmıyorduk." (Onlara): "Hayır, Allah sizin ne maksatla yaptığınızı elbette çok iyi bilendir."

[ 016.028 ] ( NQ )

Those whose lives the angels take while they are doing wrong to themselves (by disbelief and by associating partners in worship with Allah and by committing all kinds of crimes and evil deeds). Then, they will make (false) submission (saying): "We used not to do any evil." (The angels will reply): "Yes! Truly, Allah is All-Knower of what you used to do.

[ 016.029 ] ( KK )

ÝóÇÏúÎõáõæÇ ÃóÈúæóÇÈó Ìóåóäøóãó ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÝóáóÈöÆúÓó ãóËúæóì ÇáúãõÊóßóÈøöÑöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 016.029 ] ( MŞ )

 

[ 016.029 ] ( AY )

O hâlde, içinde ebedî kalmak üzere, hepiniz cehennem kapılarından giriniz bakalım!... İşte büyüklenenlerin (hakkı kabul etmiyenlerin) yeri ne kötüdür!...

[ 016.029 ] ( EO )

Onun için girin bakalım Cehennemin kapılarına: içinde kalmak üzere, bak artık mütekebbirlerin mevkıi ne fena?

[ 016.029 ] ( ES )

O halde içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin denir. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!

[ 016.029 ] ( NQ )

So enter the gates of Hell, to abide therein , and indeed, what an evil abode will be for the arrogant.

[ 016.030 ] ( KK )

æóÞöíáó áöáøóÐöíäó ÇÊøóÞóæúÇ ãóÇÐóÇ ÃóäúÒóáó ÑóÈøõßõãú ÞóÇáõæÇ ÎóíúÑðÇ áöáøóÐöíäó ÃóÍúÓóäõæÇ Ýöí åóÐöåö ÇáÏøõäúíóÇ ÍóÓóäóÉñ æóáóÏóÇÑõ ÇáúÂÎöÑóÉö ÎóíúÑñ æóáóäöÚúãó ÏóÇÑõ ÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 016.030 ] ( MŞ )

 

[ 016.030 ] ( AY )

Allah’dan korkup şirkten sakınanlara ise: “ Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Hayır indirdi.” demişlerdir. Bu dünyada güzel amel işleyenlere, güzel bir mükâfat var. Âhiret yurdu (cennet) ise, (dünya ve içindekilerden) elbette daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu da ne hoş!...

[ 016.030 ] ( EO )

Allahdan korkup korunanlara ise «rabbınız ne indirdi? Denildiğinde «hayır» demişlerdir» bu Dünyada güzel iş yapanlara güzel bir mükâfat var ve elbette Âhıret yurdu daha hayırlıdır, Müttekılerin yurdu da ne hoş.

[ 016.030 ] ( ES )

Kötülüklerden sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denilince: "Hayır indirdi" derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'tan korkanların yurdu ne güzeldir!

[ 016.030 ] ( NQ )

And (when) it is said to those who are the Muttaqun (pious - see V.2:2) "What is it that your Lord has sent down?" They say: "That which is good." For those who do good in this world, there is good, and the home of the Hereafter will be better. And excellent indeed will be the home (i.e. Paradise) of the Muttaqun (pious - see V.2:2).

[ 016.031 ] ( KK )

ÌóäøóÇÊõ ÚóÏúäò íóÏúÎõáõæäóåóÇ ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ áóåõãú ÝöíåóÇ ãóÇ íóÔóÇÁõæäó ßóÐóáößó íóÌúÒöí Çááøóåõ ÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 016.031 ] ( MŞ )

 

[ 016.031 ] ( AY )

O yurd, Adn cennetleridir ki, oraya girecekler, (ağaçları) altından ırmaklar akar. Orada ne isterlerse, hep kendileri için mevcut... İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır.

[ 016.031 ] ( EO )

Adin Cennetleri, ona girecekler, altından nehirler akar, onlara orada ne isterlerse var, işte Allah müttekılere böyle mükâfat eder.

[ 016.031 ] ( ES )

O girecekleri yer, Adn cennetleridir ki, altından ırmaklar akar. Orada Allah'tan korkanlara diledikleri nimetler vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.

[ 016.031 ] ( NQ )

'Adn (Eden) Paradise (Gardens of Eternity) which they will enter, under which rivers flow, they will have therein all that they wish. Thus Allah rewards the Muttaqun (pious - see V.2:2).

[ 016.032 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÊóÊóæóÝøóÇåõãõ ÇáúãóáóÆößóÉõ ØóíøöÈöíäó íóÞõæáõæäó ÓóáÇóãñ Úóáóíúßõãõ ÇÏúÎõáõæÇ ÇáúÌóäøóÉó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 016.032 ] ( MŞ )

 

[ 016.032 ] ( AY )

Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat oldukları hâlde alırlar: “ Selâm size. Yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennet’e...” derler.

[ 016.032 ] ( EO )

Onlar ki Melekler onları hoş hoş kabzederler «selâm, size girin, Cennete, çünkü çalışıyordunuz» derler.

[ 016.032 ] ( ES )

Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. "Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e..." derler.

[ 016.032 ] ( NQ )

Those whose lives the angels take while they are in a pious state (i.e. pure from all evil, and worshipping none but Allah Alone) saying (to them): Salamun 'Alaikum (peace be on you) enter you Paradise, because of (the good) which you used to do (in the world)."

[ 016.033 ] ( KK )

åóáú íóäúÙõÑõæäó ÅöáÇøó Ãóäú ÊóÃúÊöíóåõãõ ÇáúãóáóÆößóÉõ Ãóæú íóÃúÊöíó ÃóãúÑõ ÑóÈøößó ßóÐóáößó ÝóÚóáó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú æóãóÇ Ùóáóãóåõãõ Çááøóåõ æóáóßöäú ßóÇäõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú íóÙúáöãõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 016.033 ] ( MŞ )

 

[ 016.033 ] ( AY )

Şu kâfirler, ancak kendilerine, ruhlarını alacak o meleklerin gelmesini veya Rabbinin azap emrinin (kıyâmetin) gelip çatmasını beklerler. Bunların işlediği küfür gibi, kendilerinden önce gelen ümmetler de işledi. (Kendilerini helâk etmekle) Allah onlara zulüm yapmadı; fakat onlar (küfretmekle) kendi nefislerine zulmetmişlerdi.

[ 016.033 ] ( EO )

O kâfirler başka değil ancak kendilerine o meleklerin gelmesine veya Rabbının emri gelmesine bakarlar, onlardan evvelkiler de böyle yaptılar ve onlara Allah zulmetmedi ve lâkin kendileri nefislerine zulmediyorlardı.

[ 016.033 ] ( ES )

Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab emrinin (kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi.

[ 016.033 ] ( NQ )

Do they (the disbelievers and polytheists) await but that the angels should come to them [to take away their souls (at death)], or there should come the command (i.e. the torment or the Day of Resurrection) of your Lord? Thus did those before them. And Allah wronged them not, but they used to wrong themselves.

[ 016.034 ] ( KK )

ÝóÃóÕóÇÈóåõãú ÓóíøöÆóÇÊõ ãóÇ ÚóãöáõæÇ æóÍóÇÞó Èöåöãú ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæä ﴿ ٣٤ ﴾

[ 016.034 ] ( MŞ )

 

[ 016.034 ] ( AY )

Bunun için, yaptıkları fena işlerin cezası, başlarına felâket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşatıverdi.

[ 016.034 ] ( EO )

Onun için amellerinin fenalıkları başlarına musîbet oldu ve istihza ettikleri şey kendilerini sarıverdi.

[ 016.034 ] ( ES )

Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası başlarına felaket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşattı.

[ 016.034 ] ( NQ )

Then, the evil results of their deeds overtook them, and that at which they used to mock surrounded them.

[ 016.035 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ÃóÔúÑóßõæÇ áóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ ãóÇ ÚóÈóÏúäóÇ ãöäú Ïõæäöåö ãöäú ÔóíúÁò äóÍúäõ æóáÇó ÂÈóÇÄõäóÇ æóáÇó ÍóÑøóãúäóÇ ãöäú Ïõæäöåö ãöäú ÔóíúÁò ßóÐóáößó ÝóÚóáó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú Ýóåóáú Úóáóì ÇáÑøõÓõáö ÅöáÇøó ÇáúÈóáÇóÛõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 016.035 ] ( MŞ )

 

[ 016.035 ] ( AY )

Bir de Allah’a ortak koşanlar, (müşrikler) şöyle dediler: “ Allah dileseydi, ne biz, ne de Atalarımız kendisinden başka hiç bir şeye tapmazdık; onun emri dışında hiç bir şeyi haram kılmazdık.” Kendilerinden evvelkiler de böyle yaptılar (peygamberlerinin getirdiklerini inkâr ettiler). Buna karşı Peygamberlerin vazifesi, ancak açık bir tebliğdir.

[ 016.035 ] ( EO )

Bir de müşrikler dediler ki: «Allah dileseydi ne biz, ne atalarımız ondan başka hiç bir şey'e tapmazdık ve onsuz hiç bir şey tahrim etmezdik, bunlardan evvelkiler de böyle yaptılar, buna karşı peygamberin vazifesi ancak açık bir tebliğden ibarettir.

[ 016.035 ] ( ES )

Allah'a ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız O'ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O'nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık" Kendilerinden öncekiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi, ancak açık-seçik bir tebliğden, ibarettir.

[ 016.035 ] ( NQ )

And those who join others in worship with Allah say: "If Allah had so willed, neither we nor our fathers would have worshipped aught but Him, nor would we have forbidden anything without (Command from) Him." So did those before them. Then! Are the Messengers charged with anything but to convey clearly the Message?

[ 016.036 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÈóÚóËúäóÇ Ýöí ßõáøö ÃõãøóÉò ÑóÓõæáÇð Ãóäú ÇõÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó æóÇÌúÊóäöÈõæÇ ÇáØøóÇÛõæÊó Ýóãöäúåõãú ãóäú åóÏóì Çááøóåõ æóãöäúåõãú ãóäú ÍóÞøóÊú Úóáóíúåö ÇáÖøóáÇóáóÉõ ÝóÓöíÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóÇäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõßóÐøöÈöíäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 016.036 ] ( MŞ )

 

[ 016.036 ] ( AY )

Celâlim hakakı için, biz, her ümmete; “Allah’a ibâdet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diye bir Peygamber gönderdik. Sonra içlerinden bir kısmına Allah hidâyet etti, bir kısmının da üzerine sapıklık vacip oldu. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da, bakın ki, Peygamberleri tekzîp edenlerin sonun ne olmuştur?

[ 016.036 ] ( EO )

Celâlim hakkı için biz, her ümmette «Allaha ibadet edin ve Tâguttan ictinab eyleyin» diye bir Resul ba'settik, sonra içlerinden kimine Allah hidayet nasîb etti, kiminin de üzerine dalâlet hakkoldu, şimdi Yer yüzünde bir gezin de bakın peygamberleri tekzib edenlerin akibeti nasıl oldu?

[ 016.036 ] ( ES )

Andolsun ki biz her ümmete, "Allah'a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının." diye bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?

[ 016.036 ] ( NQ )

And verily, We have sent among every Ummah (community, nation) a Messenger (proclaiming): "Worship Allah (Alone), and avoid (or keep away from) Taghut (all false deities, etc. i.e. do not worship Taghut besides Allah)." Then of them were some whom Allah guided and of them were some upon whom the straying was justified. So travel through the land and see what was the end of those who denied (the truth).

[ 016.037 ] ( KK )

Åöäú ÊóÍúÑöÕú Úóáóì åõÏóÇåõãú ÝóÅöäøó Çááøóåó áÇó íóåúÏöí ãóäú íõÖöáøõ æóãóÇ áóåõãú ãöäú äóÇÕöÑöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 016.037 ] ( MŞ )

 

[ 016.037 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) sen, o kâfirlerin hidâyet bulmalarına çok istekli isen (de çare yok), her hâlde Allah dalâlette bırakacağı kimselere hidâyet vermez. Onların hiç bir yardımcısı da yoktur.

[ 016.037 ] ( EO )

Sen onların hidayet bulmalarına harîs isen her halde Allah dalâlette bırakacağı kimselere hidayet vermez, onların yardımcıları da yoktur.

[ 016.037 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) Sen o kâfirlerin hidayete ermelerini ne kadar istesen de Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.

[ 016.037 ] ( NQ )

If you (O Muhammad ) covet for their guidance , then verily Allah guides not those whom He makes to go astray (or none can guide him whom Allah sends astray). And they will have no helpers.

[ 016.038 ] ( KK )

æóÃóÞúÓóãõæÇ ÈöÇááøóåö ÌóåúÏó ÃóíúãóÇäöåöãú áÇó íóÈúÚóËõ Çááøóåõ ãóäú íóãõæÊõ Èóáóì æóÚúÏðÇ Úóáóíúåö ÍóÞøðÇ æóáóßöäøó ÃóßúËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 016.038 ] ( MŞ )

 

[ 016.038 ] ( AY )

Onlar: “ Allah, ölen kimseyi diriltmez.” diye en kuvvetli yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir; fakat insanların çoğu bilmezler.

[ 016.038 ] ( EO )

Allah ölen kimseyi ba'setmez diye olanca yeminleriyle Allaha kasem hak bir va'd, ve lâkin nâsın ekserisi bilmezler.

[ 016.038 ] ( ES )

Kâfirler, "Allah ölen kimseyi diriltmez." diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah'ın kendisine karşı biraadidir. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.

[ 016.038 ] ( NQ )

And they swear by Allah their strongest oaths, that Allah will not raise up him who dies. Yes, (He will raise them up), a promise (binding) upon Him in truth, but most of mankind know not.

[ 016.039 ] ( KK )

áöíõÈóíøöäó áóåõãõ ÇáøóÐöí íóÎúÊóáöÝõæäó Ýöíåö æóáöíóÚúáóãó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ãóäøóåõãú ßóÇäõæÇ ßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 016.039 ] ( MŞ )

 

[ 016.039 ] ( AY )

Allah, öldükten sonra diriltecek ki, o kâfirlere ihtilâf ettikleri, (kabul etmedikleri) din işlerini beyan etsin ve bunu inkâr edenler, kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler.

[ 016.039 ] ( EO )

Ba'sedecek ki onlara ıhtilâf ettikleri hakkı anlatsın ve onu inkâr edenler kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler.

[ 016.039 ] ( ES )

Allah ölüleri diriltecek ki, o kâfirlerin, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıkça göstersin ve bunu inkâr edenler kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler.

[ 016.039 ] ( NQ )

In order that He may make manifest to them the truth of that wherein they differ, and that those who disbelieved (in Resurrection, and in the Oneness of Allah) may know that they were liars.

[ 016.040 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÞóæúáõäóÇ áöÔóíúÁò ÅöÐóÇ ÃóÑóÏúäóÇåõ Ãóäú äóÞõæáó áóåõ ßõäú Ýóíóßõæäõ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 016.040 ] ( MŞ )

 

[ 016.040 ] ( AY )

Biz de bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece şöyle dememizdir: “ Ol”, o da hemen oluverir.

[ 016.040 ] ( EO )

Bizim her hangi bir şey için sözümüz, onu murad ettiğimiz zaman, ona şöyle dememizdir: «Ol» hemen oluverir.

[ 016.040 ] ( ES )

Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz "ol" dememizdir. O da hemen oluverir.

[ 016.040 ] ( NQ )

Verily! Our Word unto a thing when We intend it, is only that We say unto it: "Be!" and it is.

[ 016.041 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó åóÇÌóÑõæÇ Ýöí Çááøóåö ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÙõáöãõæÇ áóäõÈóæøöÆóäøóåõãú Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ ÍóÓóäóÉð æó óáÇóÌúÑõ ÇáúÂÎöÑóÉö ÃóßúÈóÑõ áóæú ßóÇäõæÇ íóÚúáóãõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 016.041 ] ( MŞ )

 

[ 016.041 ] ( AY )

Kendilerine zulüm yapıldıktan sonra Allah yolunda (dinini korumak için) hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. (Kureyşin zulmünden hicret edenleri, iyi bir sûrette Medine’de yerleştiririz). Âhiret mükâfatı ise, muhakkak ki daha büyüktür, eğer îman etmiyenler bunu bilseler...

[ 016.041 ] ( EO )

Allah uğrunda zulme ma'ruz olduktan sonra hicret edenlere gelince de, elbette onları Dünyada güzel bir surette yerleştiririz, maamafih âhıret ecri her halde daha büyüktür, eğer bilseler.

[ 016.041 ] ( ES )

Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.

[ 016.041 ] ( NQ )

And as for those who emigrated for the Cause of Allah, after suffering oppression, We will certainly give them goodly residence in this world, but indeed the reward of the Hereafter will be greater, if they but knew!

[ 016.042 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÕóÈóÑõæÇ æóÚóáóì ÑóÈøöåöãú íóÊóæóßøóáõæäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 016.042 ] ( MŞ )

 

[ 016.042 ] ( AY )

O muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.

[ 016.042 ] ( EO )

Onlar ki sabretmişlerdir ve hep Rablarına tevekkül kılarlar.

[ 016.042 ] ( ES )

O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.

[ 016.042 ] ( NQ )

(They are) those who remained patient (in this world for Allah's sake), and put their trust in their Lord (Allah Alone).

[ 016.043 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ãöäú ÞóÈúáößó ÅöáÇøó ÑöÌóÇáÇð äõæÍöí Åöáóíúåöãú ÝóÇÓúÃóáõæÇ Ãóåúáó ÇáÐøößúÑö Åöäú ßõäúÊõãú áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 016.043 ] ( MŞ )

 

[ 016.043 ] ( AY )

(Ey Resûlüm!) Senden önce de, kendilerine vahiyde bulunduğumuz erkeklerden başkasını Peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız, Tevrât ve İncîl âlimlerine sorun.

[ 016.043 ] ( EO )

Senden evvel de Resul olarak başka değil, ancak kendilerine vahy veriyor idiğimiz erler göndermişizdir, ehli zikre sorun bilmiyorsanız.

[ 016.043 ] ( ES )

(Ey Peygamber!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız Tevrat ve İncil âlimlerine sorun.

[ 016.043 ] ( NQ )

And We sent not (as Our Messengers) before you (O Muhammad ) any but men, whom We inspired, (to preach and invite mankind to believe in the Oneness of Allah). So ask of those who know the Scripture [learned men of the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)], if you know not.

[ 016.044 ] ( KK )

ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö æóÇáÒøõÈõÑö æóÃóäúÒóáúäóÇ Åöáóíúßó ÇáÐøößúÑó áöÊõÈóíøöäó áöáäøóÇÓö ãóÇ äõÒøöáó Åöáóíúåöãú æóáóÚóáøóåõãú íóÊóÝóßøóÑõæäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 016.044 ] ( MŞ )

 

[ 016.044 ] ( AY )

Biz, o Peygamberleri mûcizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Resûlüm, sana da Kur’ân’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın olur ki; iyice düşünürler.

[ 016.044 ] ( EO )

Beyyinelerle ve kitablarla; sana da bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni nâsa anlatasın ve gerek ki tefekkür edeler.

[ 016.044 ] ( ES )

Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.

[ 016.044 ] ( NQ )

With clear signs and Books (We sent the Messengers). And We have also sent down unto you (O Muhammad ) the reminder and the advice (the Qur'an), that you may explain clearly to men what is sent down to them, and that they may give thought.

[ 016.045 ] ( KK )

ÃóÝóÃóãöäó ÇáøóÐöíäó ãóßóÑõæÇ ÇáÓøóíøöÆóÇÊö Ãóäú íóÎúÓöÝó Çááøóåõ Èöåöãõ ÇáúÃóÑúÖó Ãóæú íóÃúÊöíóåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ ãöäú ÍóíúËõ áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 016.045 ] ( MŞ )

 

[ 016.045 ] ( AY )

Artık fenalık tuzaklarını kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden, yahut bilemiyecekleri taraftan kendilerine azap inmesinden emîn mi oldular?

[ 016.045 ] ( EO )

Ya şimdi eman mı buldu o kimseler: o fenalıkları yapmak için hile kurup duranlar, Allahın kendilerini Yere geçirmesinden? veya hatır-u hayallerine gelmez cihetlerden kendilerine azâb gelivermesinden?

[ 016.045 ] ( ES )

Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden, yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

[ 016.045 ] ( NQ )

Do then those who devise evil plots feel secure that Allah will not sink them into the earth, or that the torment will not seize them from directions they perceive not?

[ 016.046 ] ( KK )

Ãóæú íóÃúÎõÐóåõãú Ýöí ÊóÞóáøõÈöåöãú ÝóãóÇ åõãú ÈöãõÚúÌöÒöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 016.046 ] ( MŞ )

 

[ 016.046 ] ( AY )

yahut gezip dolaşırlarken (Allah’ın azabı) kendilerini yakalayıvermesinden emîn mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyiciler de değillerdir.

[ 016.046 ] ( EO )

Veya dönüp dolaşırken kendileri yakalayıvermesinden, ki onlar âciz bırakacak değillerdir.

[ 016.046 ] ( ES )

Yahut (rızık için) dolaşıp dururlarken (Allah'ın azabının) kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyici de değillerdir.

[ 016.046 ] ( NQ )

Or that He may catch them in the midst of their going to and fro (in their jobs), so that there be no escape for them (from Allah's Punishment)?

[ 016.047 ] ( KK )

Ãóæú íóÃúÎõÐóåõãú Úóáóì ÊóÎóæøõÝò ÝóÅöäøó ÑóÈøóßõãú áóÑóÁõæÝñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٤٧ ﴾

[ 016.047 ] ( MŞ )

 

[ 016.047 ] ( AY )

yahut da kendilerini azar azar yakalayıp helâk etmesinden emîn mi oldular? Şu hâlde azabı tacil etmemekle, Rabbin gerçekten çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

[ 016.047 ] ( EO )

Yâhut da kendilerini korkuta korkuta, eksilte eksilte alıvermesinden? Demek ki Rabbımız çok refetli çok merhametli.

[ 016.047 ] ( ES )

Yahut ta kendilerini azar azar yakalayıp helak etmesinden emin mi oldular? Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

[ 016.047 ] ( NQ )

Or that He may catch them with gradual wasting (of their wealth and health). Truly! Your Lord is indeed full of Kindness, Most Merciful?

[ 016.048 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÑóæúÇ Åöáóì ãóÇ ÎóáóÞó Çááøóåõ ãöäú ÔóíúÁò íóÊóÝóíøóÃõ ÙöáÇóáõåõ Úóäö Çáúíóãöíäö æóÇáÔøóãóÇÆöáö ÓõÌøóÏðÇ áöáøóåö æóåõãú ÏóÇÎöÑõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 016.048 ] ( MŞ )

 

[ 016.048 ] ( AY )

Onlar, Allah’ın yarattığı (ağaç gibi) herhangi bir şeyi görmediler mi ki, gölgeleri, Allah’ın kudretine boyun eğerek sağ ve sol taraflardan Allah’a secde eder olduğu hâlde meyledip dönüyor.

[ 016.048 ] ( EO )

Ya görmedilerde mi? Her hangi bir şeyden Allahın yarattığına bir baksalar a: gölgeleri sağ ve sollarında sürünerek Allaha secdeler ederek döner dolaşır.

[ 016.048 ] ( ES )

Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır.

[ 016.048 ] ( NQ )

Have they not observed things that Allah has created, (how) their shadows incline to the right and to the left, making prostration unto Allah, and they are lowly?

[ 016.049 ] ( KK )

æóáöáøóåö íóÓúÌõÏõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãöäú ÏóÇÈøóÉò æóÇáúãóáóÆößóÉõ æóåõãú áÇó íóÓúÊóßúÈöÑõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 016.049 ] ( MŞ )

 

[ 016.049 ] ( AY )

Göklerde ve yerde olan canlılarla Melekler, kibirlenmeden hep Allah’a secde ederler.
(Dikkat! Secde âyetidir.)

[ 016.049 ] ( EO )

Hem Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allaha secde eder, gerek Dâbbe kısmından olsun ve gerek Melâike, ve bunlar kibirlenmezler.

[ 016.049 ] ( ES )

Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah'a secde ederler.

[ 016.049 ] ( NQ )

And to Allah prostate all that is in the heavens and all that is in the earth, of the live moving creatures and the angels, and they are not proud [i.e. they worship their Lord (Allah) with humility].

[ 016.050 ] ( KK )

íóÎóÇÝõæäó ÑóÈøóåõãú ãöäú ÝóæúÞöåöãú æóíóÝúÚóáõæäó ãóÇ íõÄúãóÑõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 016.050 ] ( MŞ )

 

[ 016.050 ] ( AY )

Kendilerine hâkim olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi (melekler) yaparlar.

[ 016.050 ] ( EO )

Fevklerinden rablarının mahafetini duyarlar ve her ne emr olunurlarsa yaparlar.

[ 016.050 ] ( ES )

Kendilerine hakim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar.

[ 016.050 ] ( NQ )

They fear their Lord above them, and they do what they are commanded.

[ 016.051 ] ( KK )

æóÞóÇáó Çááøóåõ áÇó ÊóÊøóÎöÐõæÇ Åöáóåóíúäö ÇËúäóíúäö ÅöäøóãóÇ åõæó Åöáóåñ æóÇÍöÏñ ÝóÅöíøóÇíó ÝóÇÑúåóÈõæäö ﴿ ٥١ ﴾

[ 016.051 ] ( MŞ )

 

[ 016.051 ] ( AY )

Allah da şöyle buyurdu: “ İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir İlâh’dır; onun için yalnız benden korkun.”

[ 016.051 ] ( EO )

Allah da buyurmuştur ki: iki ilâh tutmayın o ancak bir ilâhdır, onun için benden yalnız benden korkun.

[ 016.051 ] ( ES )

Allah, buyurmuştur ki: İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için yalnız benden korkun.

[ 016.051 ] ( NQ )

And Allah said (O mankind!): "Take not ilahain (two gods in worship, etc.). Verily, He (Allah) is (the) only One Ilah (God). Then, fear Me (Allah �� �����) much [and Me (Alone), i.e. be away from all kinds of sins and evil deeds that Allah has forbidden and do all that Allah has ordained and worship none but Allah] .

[ 016.052 ] ( KK )

æóáóåõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóáóåõ ÇáÏøöíäõ æóÇÕöÈðÇ ÃóÝóÛóíúÑó Çááøóåö ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 016.052 ] ( MŞ )

 

[ 016.052 ] ( AY )

Göklerde ve yerde her ne varsa, hepsi O’nundur. Din de daima Onundur, (itâat devamlı olarak ona mahsustur). Böyle iken, siz Allah’ın gayrinden mi korkuyorsunuz?

[ 016.052 ] ( EO )

Hem Göklerde yerde ne varsa onun, din de daima onundur, öyle iken siz Allahın gayrisinden mi korkuyorsunuz?

[ 016.052 ] ( ES )

Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O'nundur. Din de daima O'nundur. Böyle iken, siz Allah'tan başkasından mı korkarsınız?

[ 016.052 ] ( NQ )

To Him belongs all that is in the heavens and (all that is in) the earth and Ad-Din Wasiba is His [(i.e. perpetual sincere obedience to Allah is obligatory). None has the right to be worshipped but Allah)]. Will you then fear any other than Allah?

[ 016.053 ] ( KK )

æóãóÇ Èößõãú ãöäú äöÚúãóÉò Ýóãöäó Çááøóåö Ëõãøó ÅöÐóÇ ãóÓøóßõãõ ÇáÖøõÑøõ ÝóÅöáóíúåö ÊóÌúÃóÑõæäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 016.053 ] ( MŞ )

 

[ 016.053 ] ( AY )

Sizdeki her nimet Allah’dandır. Sonra size keder dokunduğu zaman da, hep ona yalvarır yakarırsınız.

[ 016.053 ] ( EO )

Hem sizde ni'met namına her ne varsa hep Allahdandır, sonra size keder dokunduğu zaman da hep ona feryad edersiniz.

[ 016.053 ] ( ES )

Sizde nimet namına ne varsa hep Allah dandır. Sonra size sıkıntı dokununca Allah a feryad edersiniz.

[ 016.053 ] ( NQ )

And whatever of blessings and good things you have, it is from Allah. Then, when harm touches you, unto Him you cry aloud for help.

[ 016.054 ] ( KK )

Ëõãøó ÅöÐóÇ ßóÔóÝó ÇáÖøõÑøó Úóäúßõãú ÅöÐóÇ ÝóÑöíÞñ ãöäúßõãú ÈöÑóÈøöåöãú íõÔúÑößõæäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 016.054 ] ( MŞ )

 

[ 016.054 ] ( AY )

Sonra Allah, bu kederi sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk Rablerine ortak koşuyorlar.

[ 016.054 ] ( EO )

Sonra sizden o kederi açtığı zaman da içinizden bir kısmı derhal rablarına şirk ederler.

[ 016.054 ] ( ES )

Sonra Allah bu sıkıntıyı sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk, hemen Rablerine ortak koşarlar.

[ 016.054 ] ( NQ )

Then, when He has removed the harm from you, behold! Some of you associate others in worship with their Lord (Allah).

[ 016.055 ] ( KK )

áöíóßúÝõÑõæÇ ÈöãóÇ ÂÊóíúäóÇåõãú ÝóÊóãóÊøóÚõæÇ ÝóÓóæúÝó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 016.055 ] ( MŞ )

 

[ 016.055 ] ( AY )

Bunu, kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi zevk edip keyfinize bakın; fakat pek yakında (başınıza gelecek akıbeti) bileceksiniz.

[ 016.055 ] ( EO )

Kendilerine verdiğimiz ni'meti küfrân ile karşılamak için şimdi zevk edin bakalım fakat yarın bileceksiniz.

[ 016.055 ] ( ES )

Bunu kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi eğlenin bakalım! Fakat yakında bileceksiniz.

[ 016.055 ] ( NQ )

So (as a result of that ) they deny (with ungratefulness) that (Allah's Favours) which We have bestowed on them! Then enjoy yourselves (your short stay), but you will come to know (with regrets).

[ 016.056 ] ( KK )

æóíóÌúÚóáõæäó áöãóÇ áÇó íóÚúáóãõæäó äóÕöíÈðÇ ãöãøóÇ ÑóÒóÞúäóÇåõãú ÊóÇááøóåö áóÊõÓúÃóáõäøó ÚóãøóÇ ßõäúÊõãú ÊóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 016.056 ] ( MŞ )

 

[ 016.056 ] ( AY )

Bir de müşrikler, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (hayvanat ve ekinlerden) tutuyorlar da, hiç bir şey bilmiyen putlara hisse ayırıyorlar. Allah’a yemin olsun ki, siz, bu yaptığınız iftiralardan (putlar ilâhımızdır ve onların da bir hissesi vardır sözünden) mutlaka sorumlu tutulacaksınız.

[ 016.056 ] ( EO )

Bir de bizim kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden tutuyorlar ılim şanından olmıyan nesnelere bir nasîb ayırıyorlar, tallahi siz bu yaptığınız iftiralardan mutlak mes'ul olacaksınız.

[ 016.056 ] ( ES )

Bir de müşrikler kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden tutuyorlar mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, siz bu yaptığınız iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz.

[ 016.056 ] ( NQ )

And they assign a portion of that which We have provided them unto what they know not (false deities). By Allah, you shall certainly be questioned about (all) that you used to fabricate.

[ 016.057 ] ( KK )

æóíóÌúÚóáõæäó áöáøóåö ÇáúÈóäóÇÊö ÓõÈúÍóÇäóåõ æóáóåõãú ãóÇ íóÔúÊóåõæäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 016.057 ] ( MŞ )

 

[ 016.057 ] ( AY )

Hem Allah’a kızlar da isnad ediyorlar (Melekler Allah’ın kızlarıdır, diyorlar.) Haşâ, Allah bunlardan münezzehtir. Tuhaf şey! Hâlbuki kendilerinin istediği oğlan çocuktur.

[ 016.057 ] ( EO )

Allaha kızlar da isnad ediyorlar, hâşâ o sübhane, kendilerine ise canlarının istediği.

[ 016.057 ] ( ES )

Onlar, Allah'a kızlar isnad ediyorlar. O, bundan münezzehtir. Kendilerine ise erkek çocukları isnad ederler.

[ 016.057 ] ( NQ )

And they assign daughters unto Allah! Glorified (and Exalted) be He above all that they associate with Him! . And unto themselves what they desire;

[ 016.058 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÈõÔøöÑó ÃóÍóÏõåõãú ÈöÇáúÃõäúËóì Ùóáøó æóÌúåõåõ ãõÓúæóÏøðÇ æóåõæó ßóÙöíãñ ﴿ ٥٨ ﴾

[ 016.058 ] ( MŞ )

 

[ 016.058 ] ( AY )

Onlardan birine, kız doğum haberi (bir kızın doğdu!) müjdelendiği zaman, öfkelenerek yüzü kararıyor.

[ 016.058 ] ( EO )

Halbuki onların birine dişi müjdelendiği vakıt öfkesinden yüzü simsiyah oluyor.

[ 016.058 ] ( ES )

Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolar, yüzü kapkara kesilir.

[ 016.058 ] ( NQ )

And when the news of (the birth of) a female (child) is brought to any of them, his face becomes dark, and he is filled with inward grief!

[ 016.059 ] ( KK )

íóÊóæóÇÑóì ãöäó ÇáúÞóæúãö ãöäú ÓõæÁö ãóÇ ÈõÔøöÑó Èöåö ÃóíõãúÓößõåõ Úóáóì åõæäò Ãóãú íóÏõÓøõåõ Ýöí ÇáÊøõÑóÇÈö ÃóáÇó ÓóÇÁó ãóÇ íóÍúßõãõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 016.059 ] ( MŞ )

 

[ 016.059 ] ( AY )

Verilen müjdenin bıraktığı kötü tesirle utanıp kavminden gizleniyor; acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak ki, hüküm verdikleri şeyler ne kötü!...

[ 016.059 ] ( EO )

Verilen müjdenin sui te'siriyle kavminden gizleniyor, hakaret üzere onu tutacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Bak ne fena hukümler veriyorlar.

[ 016.059 ] ( ES )

Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir. Şimdi acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Dikkat edin verdikleri hüküm ne kötüdür!

[ 016.059 ] ( NQ )

He hides himself from the people because of the evil of that whereof he has been informed. Shall he keep her with dishonour or bury her in the earth ? Certainly, evil is their decision.

[ 016.060 ] ( KK )

áöáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö ãóËóáõ ÇáÓøóæúÁö æóáöáøóåö ÇáúãóËóáõ ÇáúÃóÚúáóì æóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٦٠ ﴾

[ 016.060 ] ( MŞ )

 

[ 016.060 ] ( AY )

Âhirete îman etmiyenler için kötü sıfatlar var. En yüksek sıfatlar ise Allah’ındır. O Azîz’dir, Hâkîm’dir.

[ 016.060 ] ( EO )

Âhırete iymana olmıyanlar için kötülük meseli sıfatlar var, Allah için ise en yüksek sıfatlar, ve azîz odur, hakîm o.

[ 016.060 ] ( ES )

Ahirete iman etmeyenler için kötü sıfatlar var. En yüce sıfatlar ise, Allah'ındır. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 016.060 ] ( NQ )

For those who believe not in the Hereafter is an evil description, and for Allah is the highest description. And He is the All-Mighty, the All-Wise.

[ 016.061 ] ( KK )

æóáóæú íõÄóÇÎöÐõ Çááøóåõ ÇáäøóÇÓó ÈöÙõáúãöåöãú ãóÇ ÊóÑóßó ÚóáóíúåóÇ ãöäú ÏóÇÈøóÉò æóáóßöäú íõÄóÎøöÑõåõãú Åöáóì ÃóÌóáò ãõÓóãøðì ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóÌóáõåõãú áÇó íóÓúÊóÃúÎöÑõæäó ÓóÇÚóÉð æóáÇó íóÓúÊóÞúÏöãõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 016.061 ] ( MŞ )

 

[ 016.061 ] ( AY )

Eğer Allah, zulümleri (günahları) yüzünden insanları hesaba çekiverseydi, yeryüzünde kımıldayan tek bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları takdir edilen bir müddete kadar geciktirir. Müddetleri (ecelleri) de geldiği zaman, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.

[ 016.061 ] ( EO )

Maamafih Allah insanları zulümleriyle muahaze ediverse idi Yer yüzünde bir deprenen bırakmazdı, velâkin onları mukadder bir ecele kadar te'hır eder, ecelleri geldiği vakıt da bir saat ne geriletebilirler, ne öne geçebilirler.

[ 016.061 ] ( ES )

Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.

[ 016.061 ] ( NQ )

And if Allah were to seize mankind for their wrong-doing, He would not leave on it (the earth) a single moving (living) creature, but He postpones them for an appointed term and when their term comes, neither can they delay nor can they advance it an hour (or a moment).

[ 016.062 ] ( KK )

æóíóÌúÚóáõæäó áöáøóåö ãóÇ íóßúÑóåõæäó æóÊóÕöÝõ ÃóáúÓöäóÊõåõãõ ÇáúßóÐöÈó Ãóäøó áóåõãõ ÇáúÍõÓúäóì áÇó ÌóÑóãó Ãóäøó áóåõãõ ÇáäøóÇÑó æóÃóäøóåõãú ãõÝúÑóØõæäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 016.062 ] ( MŞ )

 

[ 016.062 ] ( AY )

Hem kendilerinin hoşlanmamakta oldukları kızları Allah’a isnad ediyorlar, hem de: “En güzel akıbet onlarınmış.” diye dilleri kendilerine yalan söylüyor. Çare yok, ateş onların... Oraya en önde gidip kalacaklardır.

[ 016.062 ] ( EO )

Hem Allaha kendilerinin hoşlanmıyacakları şeyler isnad ediyorlar, hem de dilleri kendilerine yalan söylüyor: en güzel akıbet onlarınmış! Doğrusu ateş onların, hem onlar ona en önde gidecekler.

[ 016.062 ] ( ES )

Müşrikler, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah'a isnad ediyorlar. Dilleri, en güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere durmadan söyler. Hiç şüphesiz onlar için, ateş vardır. Oraya en önde gidip kalacaklardır.

[ 016.062 ] ( NQ )

They assign to Allah that which they dislike (for themselves), and their tongues assert the falsehood that the better things will be theirs. No doubt for them is the Fire, and they will be the first to be hastened on into it, and left there neglected. (Tafsir Al-Qurtubi, Vol.10, Page 121)

[ 016.063 ] ( KK )

ÊóÇááøóåö áóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ Åöáóì Ãõãóãò ãöäú ÞóÈúáößó ÝóÒóíøóäó áóåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÃóÚúãóÇáóåõãú Ýóåõæó æóáöíøõåõãú Çóáúíóæúãó æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٦٣ ﴾

[ 016.063 ] ( MŞ )

 

[ 016.063 ] ( AY )

Allah’a yemin olsun ki, biz, senden önce bir çok ümmetlere Peygamberler gönderdik de Şeytan, onlara, amellerini bezeyip güzel gösterdi. Bugün de o Şeytan, kâfirlerin dostudur (senden önceki peygamberler tekzip edildikleri gibi, şimdi seni de tekzip ediyorlar.) Onlara çok acıklı bir azap var.

[ 016.063 ] ( EO )

Tallahi biz senden evvel bir çok ümmetlere Resuller gönderdik, buna karşı Şeytan onlara amellerini tezyin etti, bu gün de o onların veliysidir ve onlara elîm bir azâb var.

[ 016.063 ] ( ES )

Allah'a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik. Ne var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan, kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır.

[ 016.063 ] ( NQ )

By Allah, We indeed sent (Messengers) to the nations before you (O Muhammad ), but Shaitan (Satan) made their deeds fair-seeming to them. So he (Satan) is their Wali (helper) today (i.e. in this world), and theirs will be a painful torment.

[ 016.064 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóäúÒóáúäóÇ Úóáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó ÅöáÇøó áöÊõÈóíøöäó áóåõãõ ÇáøóÐöí ÇÎúÊóáóÝõæÇ Ýöíåö æóåõÏðì æóÑóÍúãóÉð áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 016.064 ] ( MŞ )

 

[ 016.064 ] ( AY )

Ey Resûlüm, bu Kur’ân’ı sana ancak insanların ayrılığa düştükleri din işlerini beyan etmek için ve îman edecek kimselere bir hidâyet, bir rahmet olsun diye indirdik.

[ 016.064 ] ( EO )

Sana bu kitabı indirmemiz de ancak şunun içindir ki onlara hakkında ıhtilâf ettikleri şey'i beyan edesin ve iyman edeceklere bir hidayet, bir rahmet olsun.

[ 016.064 ] ( ES )

(Ey Resulüm!) Biz, sana bu kitabı (Kur'ânı) sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik.

[ 016.064 ] ( NQ )

And We have not sent down the Book (the Qur'an) to you (O Muhammad ), except that you may explain clearly unto them those things in which they differ, and (as) a guidance and a mercy for a folk who believe.

[ 016.065 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÃóäúÒóáó ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÝóÃóÍúíóÇ Èöåö ÇáúÃóÑúÖó ÈóÚúÏó ãóæúÊöåóÇ Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöÞóæúãò íóÓúãóÚõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 016.065 ] ( MŞ )

 

[ 016.065 ] ( AY )

Allah gökten bir yağmur indirdi de onunla Arz’a, ölümünden (bitkileri kuruduktan) sonra hayat verdi; bitkileri yeşertti. Şüphesiz ki bunda, ibret kulağı ile dinleyenler için, öldükten sonra dirilmeğe bir alâmet var...

[ 016.065 ] ( EO )

Evet Allah Semâdan bir su indirdi de onunla Arza ölümünden sonra hayat verdi, her halde bunda dinliyecek bir kavm için bir âyet vardır.

[ 016.065 ] ( ES )

Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır.

[ 016.065 ] ( NQ )

And Allah sends down water (rain) from the sky, then He revives the earth therewith after its death. Verily, in this is a sign (clear proof) for people who listen (obey Allah).

[ 016.066 ] ( KK )

æóÅöäøó áóßõãú Ýöí ÇáúÃóäúÚóÇãö áóÚöÈúÑóÉð äõÓúÞöíßõãú ãöãøóÇ Ýöí ÈõØõæäöåö ãöäú Èóíúäö ÝóÑúËò æóÏóãò áóÈóäðÇ ÎóÇáöÕðÇ ÓóÇÆöÛðÇ áöáÔøóÇÑöÈöíäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 016.066 ] ( MŞ )

 

[ 016.066 ] ( AY )

Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır: Size, onların karnındaki işkembe pisliği ile kan arasından hâlis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazından âfiyetle geçer.

[ 016.066 ] ( EO )

Her halde size sağmal hayvanlarda da bir ıbret vardır, size onun butûnundakinden fers ile dem arasında halıs bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazından kayar gider.

[ 016.066 ] ( ES )

Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki yem artıklarıyla kandan meydana gelen, içenlere içimi kolay halis bir süt içirmekteyiz.

[ 016.066 ] ( NQ )

And verily! In the cattle, there is a lesson for you. We give you to drink of that which is in their bellies, from between excretions and blood, pure milk; palatable to the drinkers.

[ 016.067 ] ( KK )

æóãöäú ËóãóÑóÇÊö ÇáäøóÎöíáö æóÇáúÃóÚúäóÇÈö ÊóÊøóÎöÐõæäó ãöäúåõ ÓóßóÑðÇ æóÑöÒúÞðÇ ÍóÓóäðÇ Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöÞóæúãò íóÚúÞöáõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 016.067 ] ( MŞ )

 

[ 016.067 ] ( AY )

Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da içki ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda aklı olup düşünen bir topluluk için (Allah’ın kudretine delâlet eden) bir alâmet var... (Bu âyet-i kerîme içki haram kılınmadan önce Mekke’de nâzil olmuştur.)

[ 016.067 ] ( EO )

Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvalarından da, bundan hem bir müskir çıkarırsınız hem de bir güzel rızık, her halde bunda aklı olan bir kavm için elbet bir âyet var.

[ 016.067 ] ( ES )

Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

[ 016.067 ] ( NQ )

And from the fruits of date-palms and grapes, you derive strong drink (this was before the order of the prohibition of the alcoholic drinks) and a goodly provision. Verily, therein is indeed a sign for people who have wisdom.

[ 016.068 ] ( KK )

æóÃóæúÍóì ÑóÈøõßó Åöáóì ÇáäøóÍúáö Ãóäö ÇÊøóÎöÐöí ãöäó ÇáúÌöÈóÇáö ÈõíõæÊðÇ æóãöäó ÇáÔøóÌóÑö æóãöãøóÇ íóÚúÑöÔõæäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 016.068 ] ( MŞ )

 

[ 016.068 ] ( AY )

Senin Rabbin, bal arasına da şöyle vahy etti: “ Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.

[ 016.068 ] ( EO )

Rabbın bal arısına da şöyle vahyetti: dağlardan ve ağaçlardan ve kuracakları köşklerden göz göz evler edin.

[ 016.068 ] ( ES )

Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.

[ 016.068 ] ( NQ )

And your Lord inspired the bee, saying: "Take you habitations in the mountains and in the trees and in what they erect.

[ 016.069 ] ( KK )

Ëõãøó ßõáöí ãöäú ßõáøö ÇáËøóãóÑóÇÊö ÝóÇÓúáõßöí ÓõÈõáó ÑóÈøößö ÐõáõáÇð íóÎúÑõÌõ ãöäú ÈõØõæäöåóÇ ÔóÑóÇÈñ ãõÎúÊóáöÝñ ÃóáúæóÇäõåõ Ýöíåö ÔöÝóÇÁñ áöáäøóÇÓö Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöÞóæúãò íóÊóÝóßøóÑõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 016.069 ] ( MŞ )

 

[ 016.069 ] ( AY )

Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin sana hâs kıldığı (şaşırmayacağın) yaylım yollarına çık.” O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda da düşünecek bir topluluk için (Allah’ın hikmet ve emrine delâlet eden) büyük bir alâmet var.

[ 016.069 ] ( EO )

Sonra meyvaların hepsinden ye de rabbının müyesser kıldığı yollara koy, içlerinden renkleri muhtelif bir içecek peydâ olur ki onda insanlara bir şifa vardır, her halde bunda tefekkür edecek bir kavm için elbet bir âyet var.

[ 016.069 ] ( ES )

Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır.

[ 016.069 ] ( NQ )

Then, eat of all fruits, and follow the ways of your Lord made easy (for you). There comes forth from their bellies, a drink of varying colour wherein is healing for men. Verily, in this is indeed a sign for people who think.

[ 016.070 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÎóáóÞóßõãú Ëõãøó íóÊóæóÝøóÇßõãú æóãöäúßõãú ãóäú íõÑóÏøõ Åöáóì ÃóÑúÐóáö ÇáúÚõãõÑö áößóíú áÇó íóÚúáóãó ÈóÚúÏó Úöáúãò ÔóíúÆðÇ Åöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ ÞóÏöíÑñ ﴿ ٧٠ ﴾

[ 016.070 ] ( MŞ )

 

[ 016.070 ] ( AY )

Allah sizi yarattı, sonra da sizi O öldürecek. İçinizden kimi de en düşük ihtiyarlığa (75-90 yaşlarına) çevrilir ki, (daha önce) bilgi sahibi olduktan sonra, (artık unutup) bilmez olsun. Gerçekten Allah, Alîm’dir, Kadîr’dir.

[ 016.070 ] ( EO )

Hem Allah sizi halketti, sonra sizi vefat ettiriyor, içinizden kimi de erzeli ömre reddolunuyor ki biraz ılimden sonra bir şey bilemez olsun, her halde Allah hem alîm hem kadîr.

[ 016.070 ] ( ES )

Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir.

[ 016.070 ] ( NQ )

And Allah has created you and then He will cause you to die, and of you there are some who are sent back to senility, so that they know nothing after having known (much). Truly! Allah is All-Knowing, All-Powerful.

[ 016.071 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÝóÖøóáó ÈóÚúÖóßõãú Úóáóì ÈóÚúÖò Ýöí ÇáÑøöÒúÞö ÝóãóÇ ÇáøóÐöíäó ÝõÖøöáõæÇ ÈöÑóÇÏøöí ÑöÒúÞöåöãú Úóáóì ãóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõåõãú Ýóåõãú Ýöíåö ÓóæóÇÁñ ÃóÝóÈöäöÚúãóÉö Çááøóåö íóÌúÍóÏõæäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 016.071 ] ( MŞ )

 

[ 016.071 ] ( AY )

Allah rızık hakkında bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldı. Kendilerine fazla rızık verilenler de, rızıklarını elleri altında bulunanlara vermiyorlar ki, onda müsavi olsunlar. (İşte böyle köle ve hizmetçilerini mallarına ortak etmiyenler, Allah’a nasıl, kudreti altındaki şeyleri ortak ediyorlar?) Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?

[ 016.071 ] ( EO )

Allah ba'zınızı ba'zınıza rızıkta tafdıl de etti, fazla verilenler rızıklarını ellerinin altındakilere reddediyorlar da hepsi onda müsavi oluyorlar da değil, şimdi Allahın nı'metini mi inkâr ediyorlar? Allah size kendilerinizden zevceler de verdi ve size zevcelerinizden oğullar ve torunlar verdi ve sizi hoş hoş nı'metlerden merzuk buyurdu, şimdi bâtıla inanıyorlar da onlar.

[ 016.071 ] ( ES )

Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

[ 016.071 ] ( NQ )

And Allah has preferred some of you above others in wealth and properties. Then, those who are preferred will by no means hand over their wealth and properties to those (slaves) whom their right hands possess, so that they may be equal with them in respect thereof . Do they then deny the Favour of Allah?

[ 016.072 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÌóÚóáó áóßõãú ãöäú ÃóäúÝõÓößõãú ÃóÒúæóÇÌðÇ æóÌóÚóáó áóßõãú ãöäú ÃóÒúæóÇÌößõãú Èóäöíäó æóÍóÝóÏóÉð æóÑóÒóÞóßõãú ãöäó ÇáØøóíøöÈóÇÊö ÃóÝóÈöÇáúÈóÇØöáö íõÄúãöäõæäó æóÈöäöÚúãóÉö Çááøóåö åõãú íóßúÝõÑõæäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 016.072 ] ( MŞ )

 

[ 016.072 ] ( AY )

Allah, size kendilerinizden zevceler verdi ve zevcelerinizden de, sizin için, oğullarla torunlar yarattı, sizi güzel ve pâk nimetlerden rızıklandırdı. Şimdi bâtıla (putlara) îman ediyorlar da Allah’ın nimetini (İslâm’ı) inkâr mı ediyorlar?

[ 016.072 ] ( EO )

Allahın nı'metine küfür mü ediyorlar?

[ 016.072 ] ( ES )

Allah, size kendi cinsinizden eşler, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar yarattı. Sizi helal ve güzel gıdalarla rızıklandırdı. Onlar, hâlâ batıla mı inanıyorlar? ve Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

[ 016.072 ] ( NQ )

And Allah has made for you wives of your own kind, and has made for you, from your wives, sons and grandsons, and has bestowed on you good provision. Do they then believe in false deities and deny the Favour of Allah (by not worshipping Allah Alone).

[ 016.073 ] ( KK )

æóíóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãóÇ áÇó íóãúáößõ áóåõãú ÑöÒúÞðÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÔóíúÆðÇ æóáÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó ﴿ ٧٣ ﴾

[ 016.073 ] ( MŞ )

 

[ 016.073 ] ( AY )

Müşrikler, kendilerine, ne göklerden, ne de yerden hiç bir rızık vermeye sahip olmayan ve buna güçleri yetmiyen Allah’dan başka şeylere (putlara) tapıyorlar.

[ 016.073 ] ( EO )

Allahı bırakıp da kendilerine Göklerden ve Yerden zerrece bir rızka malik olmıyan ve olmak ıhtimali bulunmıyan şeylere tapıyorlar.

[ 016.073 ] ( ES )

Müşrikler, Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar.

[ 016.073 ] ( NQ )

And they worship others besides Allah, such as do not and cannot own any provision for them from the heavens or the earth.

[ 016.074 ] ( KK )

ÝóáÇó ÊóÖúÑöÈõæÇ áöáøóåö ÇáúÃóãúËóÇáó Åöäøó Çááøóåó íóÚúáóãõ æóÃóäúÊõãú áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 016.074 ] ( MŞ )

 

[ 016.074 ] ( AY )

Artık Allah’a ortak koşmayın, Çünkü Allah, eşi bulunmadığını biliyor. Siz ise, bu gerçeği bilmiyorsunuz.

[ 016.074 ] ( EO )

Artık Allaha temsiller yapmağa kalkmayın, çünkü Allah bilir siz bilmezsiniz.

[ 016.074 ] ( ES )

Artık Allah'a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, (eşi bulunmadığını) bilir, siz bilmezsiniz.

[ 016.074 ] ( NQ )

So put not forward similitudes for Allah (as there is nothing similar to Him, nor He resembles anything). Truly! Allah knows and you know not.

[ 016.075 ] ( KK )

ÖóÑóÈó Çááøóåõ ãóËóáÇð ÚóÈúÏðÇ ãóãúáõæßðÇ áÇó íóÞúÏöÑõ Úóáóì ÔóíúÁò æóãóäú ÑóÒóÞúäóÇåõ ãöäøóÇ ÑöÒúÞðÇ ÍóÓóäðÇ Ýóåõæó íõäúÝöÞõ ãöäúåõ ÓöÑøðÇ æóÌóåúÑðÇ åóáú íóÓúÊóæõæäó ÇóáúÍóãúÏõ áöáøóåö Èóáú ÃóßúËóÑõåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 016.075 ] ( MŞ )

 

[ 016.075 ] ( AY )

Allah, şunu temsil buyurdu: Hiç bir tasarrufa gücü yetmiyen hâlis bir köle, bir de tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verilip de ondan gizli ve aşikâr harcayan kimse... Hiç bunlar müsâvi olur mu? (O hâlde putları Allah’a nasıl eş tutuyorlar?). Bütün hamd Allah’a mahsustur. Şüphesiz insanların çoğu (bu hakikatleri) bilmezler.

[ 016.075 ] ( EO )

Allah şunu temsil getirdi: bir abdi memlûk, hiç bir şey'e kudreti yok, bir de o zat ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızık nasîb etmişiz de o ondan gizli, açık infak edip duruyor, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Bütün hamd Allahındır amma çokları bilmezler.

[ 016.075 ] ( ES )

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler.

[ 016.075 ] ( NQ )

Allah puts forward the example (of two men a believer and a disbeliever); a slave (disbeliever) under the possession of another, he has no power of any sort, and (the other), a man (believer) on whom We have bestowed a good provision from Us, and He spends thereof secretly and openly. Can they be equal? (By no means, not). All the praises and thanks be to Allah. Nay! (But) most of them know not.

[ 016.076 ] ( KK )

æóÖóÑóÈó Çááøóåõ ãóËóáÇð ÑóÌõáóíúäö ÃóÍóÏõåõãóÇ ÃóÈúßóãõ áÇó íóÞúÏöÑõ Úóáóì ÔóíúÁò æóåõæó ßóáøñ Úóáóì ãóæúáÇóåõ ÃóíúäóãóÇ íõæóÌøöåúåõ áÇó íóÃúÊö ÈöÎóíúÑò åóáú íóÓúÊóæöí åõæó æóãóäú íóÃúãõÑõ ÈöÇáúÚóÏúáö æóåõæó Úóáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٧٦ ﴾

[ 016.076 ] ( MŞ )

 

[ 016.076 ] ( AY )

Allah şu iki adamı da misal getirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine sade bir ağırlıktır, efendisi onu ne tarafa gönderse hiç bir hayra yaramaz. Hiç bu, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan kimseye müsavi (eş) olabilir mi? (İşte hak dîni gönderen, insanlara her türlü nimet ve rahmet ihsan eden Allah, hiç bir fayda ve zarara güçleri yetmiyen putlara ortak tutulabilir mi?)

[ 016.076 ] ( EO )

Allah şunu da bir temsil getirdi: iki kişi birisi dilsiz, hiç bir şeye kudreti yok, efendisine bir ağırlık, ne tarafa gönderilse hiç bir hayre yaramaz, hiç bu, adâletle âmir olan ve doğru bir yolda giden kimseye müsavi olabilir mi?

[ 016.076 ] ( ES )

Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?

[ 016.076 ] ( NQ )

And Allah puts forward (another) example of two men, one of them dumb, who has no power over anything (disbeliever), and he is a burden to his master, whichever way he directs him, he brings no good. Is such a man equal to one (believer in the Islamic Monotheism) who commands justice, and is himself on a Straight Path?

[ 016.077 ] ( KK )

æóáöáøóåö ÛóíúÈõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÃóãúÑõ ÇáÓøóÇÚóÉö ÅöáÇøó ßóáóãúÍö ÇáúÈóÕóÑö Ãóæú åõæó ÃóÞúÑóÈõ Åöäøó Çááøóåó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٧٧ ﴾

[ 016.077 ] ( MŞ )

 

[ 016.077 ] ( AY )

Bütün göklerin ve arzın gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Kıyâmetin oluş işi de (veya Allah’ın ilminde kıyâmetin geliş vakti) ancak göz kırpması gibidir, yahut ondan daha sür’atlidir. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.

[ 016.077 ] ( EO )

Bütün Semavât-ü Arzın gaybını bilmek de Allaha mahsus, saat emri ise sâde lemhi basar gibi yâhud daha yakındır, şüphe yok ki Allah her şey'e kadir.

[ 016.077 ] ( ES )

Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

[ 016.077 ] ( NQ )

And to Allah belongs the unseen of the heavens and the earth. And the matter of the Hour is not but as a twinkling of the eye, or even nearer. Truly! Allah is Able to do all things.

[ 016.078 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÃóÎúÑóÌóßõãú ãöäú ÈõØõæäö ÃõãøóåóÇÊößõãú áÇó ÊóÚúáóãõæäó ÔóíúÆðÇ æóÌóÚóáó áóßõãõ ÇáÓøóãúÚó æóÇáúÃóÈúÕóÇÑó æóÇáúÃóÝúÆöÏóÉó áóÚóáøóßõãú ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 016.078 ] ( MŞ )

 

[ 016.078 ] ( AY )

Siz hiçbir şey bilmezken Allah, sizi, analarınızın karnından çıkardı ve size kulaklar, gözler, kalpler verdi ki (îman edip) şükredesiniz.

[ 016.078 ] ( EO )

Ve Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiç bir şey bilmiyordunuz, öyle iken size, işitme, gözler, gönüller verdi ki şükredesiniz.

[ 016.078 ] ( ES )

Allah sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz. Şükredesiniz diye size işitme (duygusu), gözler ve gönüller verdi.

[ 016.078 ] ( NQ )

And Allah has brought you out from the wombs of your mothers while you know nothing. And He gave you hearing, sight, and hearts that you might give thanks (to Allah).

[ 016.079 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÑóæúÇ Åöáóì ÇáØøóíúÑö ãõÓóÎøóÑóÇÊò Ýöí Ìóæøö ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇ íõãúÓößõåõäøó ÅöáÇøó Çááøóåõ Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÇÊò áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٧٩ ﴾

[ 016.079 ] ( MŞ )

 

[ 016.079 ] ( AY )

Gök boşluğunda uçmağa mahkûm edilen kuşlara bakmadılar mı? Onları (kanatlarını açarken ve kapatırken) ancak Allah (kudreti ile) tutuyor. Elbette bunda îman edecek bir topluluk için, (ibret alacak) çok alâmetler var.

[ 016.079 ] ( EO )

Görmediler mi baksalar a kuşlara cevvi Semâda müsahharlar iken onları Allahdan başka tutan nedir? Elbette bunda iyman edecek bir kavm için çok âyetler var.

[ 016.079 ] ( ES )

Göğün boşluğunda Allah'ın emrine boyun eğdirilerek uçuşan kuşlara bakmadılar mı? Şüphesiz bunda inanan bir toplum için âyetler (ibretler) vardır.

[ 016.079 ] ( NQ )

Do they not see the birds held (flying) in the midst of the sky? None holds them but Allah [none gave them the ability to fly but Allah]. Verily, in this are clear proofs and signs for people who believe (in the Oneness of Allah).

[ 016.080 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÌóÚóáó áóßõãú ãöäú ÈõíõæÊößõãú ÓóßóäðÇ æóÌóÚóáó áóßõãú ãöäú ÌõáõæÏö ÇáúÃóäúÚóÇãö ÈõíõæÊðÇ ÊóÓúÊóÎöÝøõæäóåóÇ íóæúãó ÙóÚúäößõãú æóíóæúãó ÅöÞóÇãóÊößõãú æóãöäú ÃóÕúæóÇÝöåóÇ æóÃóæúÈóÇÑöåóÇ æóÃóÔúÚóÇÑöåóÇ ÃóËóÇËðÇ æóãóÊóÇÚðÇ Åöáóì Íöíäò ﴿ ٨٠ ﴾

[ 016.080 ] ( MŞ )

 

[ 016.080 ] ( AY )

Allah, size evlerinizi bir barınak yaptı. Hem göç gününüzde, hem ikâmetiniz gününde; davar derilerinden hafifçe taşıyacağınız çadırlarla, (onların) yünlerinden, yapağılarından, kıllarından da, eskiyecek bir zamana kadar, size (elbise, halı, kilim gibi) eşya ve ticaret malı yaptı.

[ 016.080 ] ( EO )

Allah size evlerinizden bir mesken yaptı ve en'am derilerinden size gerek göç günümüzde ve gerek ikametiniz gününde hafif hafif taşıyacağınız evler ve yünlerinden yapağılarından, kıllarından bir zamana kadar (giyinecek, kuşanacak, serilecek, döşenecek) bir esas ve (ticaret edilecek) bir meta' yaptı.

[ 016.080 ] ( ES )

Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek yolculuğunuzda ve gerekse konaklama zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız hafif evler (çadırlar v.s.) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (giyinecek, kuşanacak, serilecek ve döşenecek) bir eşya ve ticaret malı yaptı.

[ 016.080 ] ( NQ )

And Allah has made for you in your homes an abode, and made for you out of the hides of the cattle (tents for) dwelling, which you find so light (and handy) when you travel and when you stay (in your travels), and of their wool, fur, and hair (sheep wool, camel fur, and goat hair), a furnishing and articles of convenience (e.g. carpets, blankets, etc.), a comfort for a while.

[ 016.081 ] ( KK )

æóÇááøóåõ ÌóÚóáó áóßõãú ãöãøóÇ ÎóáóÞó ÙöáÇóáÇð æóÌóÚóáó áóßõãú ãöäó ÇáúÌöÈóÇáö ÃóßúäóÇäðÇ æóÌóÚóáó áóßõãú ÓóÑóÇÈöíáó ÊóÞöíßõãú ÇáúÍóÑøó æóÓóÑóÇÈöíáó ÊóÞöíßõãú ÈóÃúÓóßõãú ßóÐóáößó íõÊöãøõ äöÚúãóÊóåõ Úóáóíúßõãú áóÚóáøóßõãú ÊõÓúáöãõæäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 016.081 ] ( MŞ )

 

[ 016.081 ] ( AY )

Allah, yarattığı (ev, ağaç ve bulut gibi) şeylerden size gölgeler yaptı; size dağlardan siperler yaptı; size, kendinizi sıcak ve soğuktan koruyacak elbiselerle, harbde sizi koruyacak zırhlı giyim eşyası yaptı. İşte böylece Allah, üzerinizde olan nimetini tamamlıyor ki, emirlerine boyun eğip itâat edesiniz.

[ 016.081 ] ( EO )

Allah halkettiği şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan siperler yaptı, hem sizi sıcaktan vikaye edecek esvablar hem de harbde vikaye edecek esvablar yaptı, bu suretle üzerinizde olan ni'metini tamamlıyacak ki siz halıs müsliman olup selâmet neşredesiniz.

[ 016.081 ] ( ES )

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.

[ 016.081 ] ( NQ )

And Allah has made for you out of that which He has created shades, and has made for you places of refuge in the mountains, and has made for you garments to protect you from the heat (and cold), and coats of mail to protect you from your (mutual) violence. Thus does He perfect His Grace unto you, that you may submit yourselves to His Will (in Islam).

[ 016.082 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÅöäøóãóÇ Úóáóíúßó ÇáúÈóáÇóÛõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ٨٢ ﴾

[ 016.082 ] ( MŞ )

 

[ 016.082 ] ( AY )

Eğer buna karşı yine yüz çevirirlerse (islâmı kabul etmezlerse), ey Resûlüm, senin üzerine düşen ancak açık bir tebliğdir. (Bu âyet-i kerîme kıtal âyetinden önce nâzil olmuştur).

[ 016.082 ] ( EO )

Buna karşı eğer yüz çevirirlerse artık senin üzerine düşen ancak tebliği beliğdir.

[ 016.082 ] ( ES )

Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen açık bir şekilde tebliğden ibarettir.

[ 016.082 ] ( NQ )

Then, if they turn away, your duty (O Muhammad ) is only to convey (the Message) in a clear way.

[ 016.083 ] ( KK )

íóÚúÑöÝõæäó äöÚúãóÉó Çááøóåö Ëõãøó íõäúßöÑõæäóåóÇ æóÃóßúËóÑõåõãõ ÇáúßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 016.083 ] ( MŞ )

 

[ 016.083 ] ( AY )

Müşrikler, Allah’ın nimetini tanırlar ikrar ederler. Sonra (Allah’dan başkasına ibâdet ederek) onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir.

[ 016.083 ] ( EO )

Allahın nı'metini tanırlar, sonra da inkâr ederler ve ekserisi kâfirdirler.

[ 016.083 ] ( ES )

Hem Allah'ın nimetini bilirler, sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfir kimselerdir.

[ 016.083 ] ( NQ )

They recognise the Grace of Allah, yet they deny it (by worshipping others besides Allah) and most of them are disbelievers (deny the Prophethood of Muhammad ).

[ 016.084 ] ( KK )

æóíóæúãó äóÈúÚóËõ ãöäú ßõáøö ÃõãøóÉò ÔóåöíÏðÇ Ëõãøó áÇó íõÄúÐóäõ áöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóáÇó åõãú íõÓúÊóÚúÊóÈõæäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 016.084 ] ( MŞ )

 

[ 016.084 ] ( AY )

Kıyâmet gününde her ümmetten Peygamberlerini bir şâhid göndereceğiz ki, mü'minlerin îmanına ve kâfirlerin küfrüne şâhidlik etsinler. Sonra o kâfirlere, (özür dilemek için) ne izin verilecek, ne de Allah’ın razı olduğu şeye dönüş kendilerinden istenecek veya kabul olunacak.

[ 016.084 ] ( EO )

Bir gün de gelecek ki her ümmetten bir şâhid ba'sedeceğiz, sonra o küfredenlere ne izin verilecek ne de onlardan tarzıye istenecek.

[ 016.084 ] ( ES )

Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir.

[ 016.084 ] ( NQ )

And (remember) the Day when We shall raise up from each nation a witness (their Messenger), then, those who have disbelieved will not be given leave (to put forward excuses), nor will they be allowed (to return to the world) to repent and ask for Allah's Forgiveness (of their sins, etc.).

[ 016.085 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÑóÃóì ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÝóáÇó íõÎóÝøóÝõ Úóäúåõãú æóáÇó åõãú íõäúÙóÑõæäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 016.085 ] ( MŞ )

 

[ 016.085 ] ( AY )

O zâlimler (kâfirler) cehennem azabını görünce, artık bu azap kendilerinden ne hafifletilecek, ne de onlara mühlet verilecek.

[ 016.085 ] ( EO )

Ve o zalimler azâbı gördükleri vakıt artık o onlardan ne tahfif olunacak ne de kendilerine mühlet verilecek.

[ 016.085 ] ( ES )

O zulmedenler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan ne azab hafifletilir, ne de onlara süre verilir.

[ 016.085 ] ( NQ )

And when those who did wrong (the disbelievers) will see the torment, then it will not be lightened unto them, nor will they be given respite.

[ 016.086 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÑóÃóì ÇáøóÐöíäó ÃóÔúÑóßõæÇ ÔõÑóßóÇÁóåõãú ÞóÇáõæÇ ÑóÈøóäóÇ åóÄõáÇóÁö ÔõÑóßóÇÄõäóÇ ÇáøóÐöíäó ßõäøóÇ äóÏúÚõæ ãöäú Ïõæäößó ÝóÃóáúÞóæúÇ Åöáóíúåöãõ ÇáúÞóæúáó Åöäøóßõãú áóßóÇÐöÈõæäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 016.086 ] ( MŞ )

 

[ 016.086 ] ( AY )

Dünyada Allah’a ortak koşan müşrikler, Âhirette bu ortaklarını (putlarını) görünce: “ Ey Rabbimiz! Bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır.” diyecekler. Tapındıkları putlar da onlara şu cevabı vereceklerdir: “ Muhakkak sûrette siz yalancısınız, biz sizi kendimize ibâdete çağırmadık.”

[ 016.086 ] ( EO )

Ve o müşrikler şeriklerini gördükleri vakıt «Ya rabbenâ! işte şunlar seni bırakıp da kendilerine taptığımız şerikler diyecekler, onlar da şu sözü fırlatacaklar: her halde siz kat'iyen yalancılarsınız.

[ 016.086 ] ( ES )

Ve o Allah'a ortak koşanlar, ortak koştuklarını (putları) gördükleri zaman: "Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır" diyecekler. Koştukları ortaklar da onlara; "Siz mutlaka yalancılarsınız" diye söz atarlar.

[ 016.086 ] ( NQ )

And when those who associated partners with Allah see their (Allah's so-called) partners, they will say: "Our Lord! These are our partners whom we used to invoke besides you." But they will throw back their word at them (and say): "Surely! You indeed are liars!"

[ 016.087 ] ( KK )

æóÃóáúÞóæúÇ Åöáóì Çááøóåö íóæúãóÆöÐò ÇáÓøóáóãó æóÖóáøó Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 016.087 ] ( MŞ )

 

[ 016.087 ] ( AY )

Ve o gün zâlimler, günahlarını itirafla Allah’ın hükmüne teslim olmuş olacaklar ve uydurdukları putlar da kendilerini bırakıp gitmiş bulunacaktır.

[ 016.087 ] ( EO )

Ve o gün Allaha arzı teslimiyyet etmişlerdir ve bütün o uydurdukları şeyler kendilerini bırakarak gaib olup gitmişlerdir.

[ 016.087 ] ( ES )

O gün Allah'a teslim bayrağını çekerler, bütün o uydurdukları şeyler kendilerini bırakıp kaybolup gitmişlerdir.

[ 016.087 ] ( NQ )

And they will offer (their full) submission to Allah (Alone) on that Day, and their invented false deities [all that they used to invoke besides Allah, e.g. idols, saints, priests, monks, angels, jinns, Jibrael (Gabriel), Messengers, etc.] will vanish from them.

[ 016.088 ] ( KK )

ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÕóÏøõæÇ Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö ÒöÏúäóÇåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÝóæúÞó ÇáÚóÐóÇÈö ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íõÝúÓöÏõæäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 016.088 ] ( MŞ )

 

[ 016.088 ] ( AY )

O kâfir olanlara ve Allah yolundan (İslâm’dan) insanları çevirenlere; biz, başkalarını da ifsad ettiklerinden, (küfürlerinden ötürü hak kazandıkları) azap üstüne azap ziyade etmişizdir.

[ 016.088 ] ( EO )

O hem küfretmiş hem de Allah yolundan çevirmiş olanlar diğerlerini de ifsad ettikleri cihetle o azâb üstüne bir azâb ziyade etmişizdir.

[ 016.088 ] ( ES )

İnkâr eden ve (insanları) Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de bozdukları için onlara azab üstüne azab artırdık.

[ 016.088 ] ( NQ )

Those who disbelieved and hinder (men) from the Path of Allah, for them We will add torment over the torment; because they used to spread corruption [by disobeying Allah themselves, as well as ordering others (mankind) to do so].

[ 016.089 ] ( KK )

æóíóæúãó äóÈúÚóËõ Ýöí ßõáøö ÃõãøóÉò ÔóåöíÏðÇ Úóáóíúåöãú ãöäú ÃóäúÝõÓöåöãú æóÌöÆúäóÇ Èößó ÔóåöíÏðÇ Úóáóì åóÄõáÇóÁö æóäóÒøóáúäóÇ Úóáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó ÊöÈúíóÇäðÇ áößõáøö ÔóíúÁò æóåõÏðì æóÑóÍúãóÉð æóÈõÔúÑóì áöáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ٨٩ ﴾

[ 016.089 ] ( MŞ )

 

[ 016.089 ] ( AY )

Kıyâmet günü, her ümmet içinden kendileri üzerine Peygamberlerini bir şâhid göndereceğiz ve seni de şu ümmetin üzerine şâhid getireceğiz (Ey Resûlüm). Sana bu kitabı (Kur’ân’ı), her şeyi beyan etmek için ve bir hidâyet, bir rahmet, mü'minlere de bir müjde olarak perderpey indirdik.

[ 016.089 ] ( EO )

O hem küfretmiş hem de Allah yolundan çevirmiş olanlar diğerlerini de ifsad ettikleri cihetle o azâb üstüne bir azâb ziyade etmişizdir.

[ 016.089 ] ( ES )

Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.

[ 016.089 ] ( NQ )

And (remember) the Day when We shall raise up from every nation a witness against them from amongst themselves. And We shall bring you (O Muhammad ) as a witness against these. And We have sent down to you the Book (the Qur'an) as an exposition of everything, a guidance, a mercy, and glad tidings for those who have submitted themselves (to Allah as Muslims).

[ 016.090 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó íóÃúãõÑõ ÈöÇáúÚóÏúáö æóÇáúÅöÍúÓóÇäö æóÅöíÊóÇÁö Ðöí ÇáúÞõÑúÈóì æóíóäúåóì Úóäö ÇáúÝóÍúÔóÇÁö æóÇáúãõäßóÑö æóÇáúÈóÛúíö íóÚöÙõßõãú áóÚóáøóßõãú ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 016.090 ] ( MŞ )

 

[ 016.090 ] ( AY )

Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emrediyor. Zinadan, fenalıklardan ve insanlara zulüm yapmaktan da nehyediyor. Size böyle öğüd veriyor ki, benimseyip tutasınız. (ADÂLET: Her şeyi yerli yerine koymak demektir. Zulmün zıddıdır. Her hakkın başı, Allah hakkı olduğundan ona ortak koşmamak, tevhîde îman etmek esastır. Bundan sonra ilâhi ölçülere göre her şeyin hakkını vermek adalettir. İHSAN: Farzları yerine getirmek, Allah’ı görür gibi kendisine ibâdet etmek, bir şeyi güzel ve iyi yapmak mânâlarına gelir.)

[ 016.090 ] ( EO )

Haberiniz olsun ki Allah size adli, ihsanı ve yakınlığı olana atâyı emrediyor ve fuhşiyyâttan, münkerden, bagiyden nehyediyor, size va'zediyor ki dinleyip anlayıp tutasınız.

[ 016.090 ] ( ES )

Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.

[ 016.090 ] ( NQ )

Verily, Allah enjoins Al-Adl (i.e. justice and worshipping none but Allah Alone - Islamic Monotheism) and Al-Ihsan [i.e. to be patient in performing your duties to Allah, totally for Allah's sake and in accordance with the Sunnah (legal ways) of the Prophet in a perfect manner], and giving (help) to kith and kin (i.e. all that Allah has ordered you to give them e.g., wealth, visiting, looking after them, or any other kind of help, etc.): and forbids Al-Fahsha' (i.e all evil deeds, e.g. illegal sexual acts, disobedience of parents, polytheism, to tell lies, to give false witness, to kill a life without right, etc.), and Al-Munkar (i.e all that is prohibited by Islamic law: polytheism of every kind, disbelief and every kind of evil deeds, etc.), and Al-Baghy (i.e. all kinds of oppression), He admonishes you, that you may take heed.

[ 016.091 ] ( KK )

æóÃóæúÝõæÇ ÈöÚóåúÏö Çááøóåö ÅöÐóÇ ÚóÇåóÏúÊõãú æóáÇó ÊóäúÞõÖõæÇ ÇáúÃóíúãóÇäó ÈóÚúÏó ÊóæúßöíÏöåóÇ æóÞóÏú ÌóÚóáúÊõãõ Çááøóåó Úóáóíúßõãú ßóÝöíáÇð Åöäøó Çááøóåó íóÚúáóãõ ãóÇ ÊóÝúÚóáõæäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 016.091 ] ( MŞ )

 

[ 016.091 ] ( AY )

Bir de andlaşma (bağlantı) yaptığınız zaman Allah’ın ahdini yerine getirin ve yeminleri sağlama bağladıktan sonra, onları bozmayın; Allah’ı üzerine şâhid tuttuğunuz hâlde, nasıl olur da bozarsınız!... Şüphe yok ki Allah, yaptığınız her şeyi bilir.

[ 016.091 ] ( EO )

Bir de muahede ettiğinizde Allahın ahdini yerine getirin, ve sağlam sağlam ettiğiniz yeminleri bozmayın, nasıl olur ki ona Allahı kefil kılmıştınız, şüphe yok ki Allah, ne yaparsanız temamen bilir.

[ 016.091 ] ( ES )

Bir de anlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Allah'ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.

[ 016.091 ] ( NQ )

And fulfill the Covenant of Allah (Bai'a: pledge for Islam) when you have covenanted, and break not the oaths after you have confirmed them, and indeed you have appointed Allah your surety. Verily! Allah knows what you do.

[ 016.092 ] ( KK )

æóáÇó ÊóßõæäõæÇ ßóÇáøóÊöí äóÞóÖóÊú ÛóÒúáóåóÇ ãöäú ÈóÚúÏö ÞõæøóÉò ÃóäúßóÇËðÇ ÊóÊøóÎöÐõæäó ÃóíúãóÇäóßõãú ÏóÎóáÇð Èóíúäóßõãú Ãóäú Êóßõæäó ÃõãøóÉñ åöíó ÃóÑúÈóì ãöäú ÃõãøóÉò ÅöäøóãóÇ íóÈúáõæßõãõ Çááøóåõ Èöåö æóáóíõÈóíøöäóäøó áóßõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ãóÇ ßõäúÊõãú Ýöíåö ÊóÎúÊóáöÝõæäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 016.092 ] ( MŞ )

 

[ 016.092 ] ( AY )

Bir ümmet diğer bir ümmet’den daha ziyadedir, diye (kafîrlerin çokluğuna bakıp) yeminlerinizi aranızda hile edinerek, o ipliğini sağlamca eğirdikten sonra bozan kadın gibi olmayın. Gerçekten Allah, sizi bununla (ahde vefa ile) imtihan eder ve dünyada ayrılığa düştüğünüz şeyi, kıyâmet gününde muhakkak size açıklayacaktır.

[ 016.092 ] ( EO )

Ve bir ümmet diğer bir ümmetten daha nemalı olduğu için yeminlerinizi aranızda bir hud'a ittihaz ederek o, ipliğini kat kat kuvvetle büktükten sonra sökmeye çalışan karı gibi olmayın, her halde Allah sizi onunla imtihan eder ve elbette o ıhtilâf etmekte olduğunuz şeyleri Kıyamet günü size muhakkak beyan edecektir.

[ 016.092 ] ( ES )

Bir ümmet, diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır.

[ 016.092 ] ( NQ )

And be not like her who undoes the thread which she has spun after it has become strong, by taking your oaths a means of deception among yourselves, lest a nation may be more numerous than another nation. Allah only tests you by this [i.e who obeys Allah and fulfills Allah's Covenant and who disobeys Allah and breaks Allah's Covenant]. And on the Day of Resurrection, He will certainly make clear to you that wherein you used to differ [i.e. a believer confesses and believes in the Oneness of Allah and in the Prophethood of Prophet Muhammad which the disbeliever denies it and that was their difference amongst them in the life of this world] .

[ 016.093 ] ( KK )

æóáóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ áóÌóÚóáóßõãú ÃõãøóÉð æóÇÍöÏóÉð æóáóßöäú íõÖöáøõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóíóåúÏöí ãóäú íóÔóÇÁõ æóáóÊõÓúÃóáõäøó ÚóãøóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 016.093 ] ( MŞ )

 

[ 016.093 ] ( AY )

Allah dileseydi, elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini sapıtır ve dilediğine de hidâyet verir. Muhakkak sûrette hepiniz, bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.

[ 016.093 ] ( EO )

Allah, dilese idi elbet hepinizi bir tek ümmet yapardı ve lâkin o, dilediğine dalâlet, dilediğine hidayet buyurur ve her halde hepiniz bütün yaptıklarınızdan mes'ul olacaksınız.

[ 016.093 ] ( ES )

Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, (kıyamet gününde) bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.

[ 016.093 ] ( NQ )

And had Allah willed, He could have made you (all) one nation, but He sends astray whom He wills and guides whom He wills. But you shall certainly be called to account for what you used to do.

[ 016.094 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÊøóÎöÐõæÇ ÃóíúãóÇäóßõãú ÏóÎóáÇð Èóíúäóßõãú ÝóÊóÒöáøó ÞóÏóãñ ÈóÚúÏó ËõÈõæÊöåóÇ æóÊóÐõæÞõæÇ ÇáÓøõæÁó ÈöãóÇ ÕóÏóÏúÊõãú Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö æóáóßõãú ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٩٤ ﴾

[ 016.094 ] ( MŞ )

 

[ 016.094 ] ( AY )

Yeminlerinizi, aranızda fesada bir vesile edinmeyin ki, sonra sağlam basmışken bir ayak kayar da, Allah yolundan saptığınız için dünyada fena azap tadarsınız; Âhirette de size büyük bir azap olur.

[ 016.094 ] ( EO )

Yeminlerinizi aranızda hud'a ve fesada vesile ittihaz etmeyin ki sonra sağlam basmışken bir ayak kayar ve Allah yolundan saptığımız için fena acı tadarsınız, Âhırette de size pek büyük bir azâb olur.

[ 016.094 ] ( ES )

Yeminlerinizi aranızda aldatma ve fesada vasıta edinmeyin, sonra sağlam basmışken bir ayak kayar da Allah yolundan saptığınız için, dünyada kötü azabı tadarsınız. Ahirette de size büyük bir azab olur.

[ 016.094 ] ( NQ )

And make not your oaths, a means of deception among yourselves, lest a foot may slip after being firmly planted, and you may have to taste the evil (punishment in this world) of having hindered (men) from the Path of Allah (i.e. Belief in the Oneness of Allah and His Messenger, Muhammad ), and yours will be a great torment (i.e. the Fire of Hell in the Hereafter).

[ 016.095 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÔúÊóÑõæÇ ÈöÚóåúÏö Çááøóåö ËóãóäðÇ ÞóáöíáÇð ÅöäøóãóÇ ÚöäúÏó Çááøóåö åõæó ÎóíúÑñ áóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 016.095 ] ( MŞ )

 

[ 016.095 ] ( AY )

Allah’ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Muhakkak ki, Allah katında olan sevap;sizin için (dünya menfaatından) daha hayırlıdır, eğer bilirseniz...

[ 016.095 ] ( EO )

Allahın ahdini cüz'î bir bedele değişmeyin her halde Allah yanındaki sizin için daha hayırlıdır, eğer bilir iseniz.

[ 016.095 ] ( ES )

Allah'ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.

[ 016.095 ] ( NQ )

And purchase not a small gain at the cost of Allah's Covenant. Verily! What is with Allah is better for you if you did but know.

[ 016.096 ] ( KK )

ãóÇ ÚöäúÏóßõãú íóäúÝóÏõ æóãóÇ ÚöäúÏó Çááøóåö ÈóÇÞò æóáóäóÌúÒöíóäøó ÇáøóÐöíäó ÕóÈóÑõæÇ ÃóÌúÑóåõãú ÈöÃóÍúÓóäö ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 016.096 ] ( MŞ )

 

[ 016.096 ] ( AY )

Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah katındaki rahmet hazineleri ise bâkîdir. Allah yolunda sabredenlere, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükâfatlarını; elbette vereceğiz.

[ 016.096 ] ( EO )

Sizin yanınızdaki tükenir, Allahın yanındaki ise bâkîdir, elbette biz o sabredenlere yaptıkları amelin daha güzelile ecirlerini muhakkak vereceğiz.

[ 016.096 ] ( ES )

Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah'ın katındakiler ise tükenmez. Muhakkak ki biz, Allah yolunda sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.

[ 016.096 ] ( NQ )

Whatever is with you, will be exhausted, and whatever with Allah (of good deeds) will remain. And those who are patient, We will certainly pay them a reward in proportion to the best of what they used to do .

[ 016.097 ] ( KK )

ãóäú Úóãöáó ÕóÇáöÍðÇ ãöäú ÐóßóÑò Ãóæú ÃõäúËóì æóåõæó ãõÄúãöäñ ÝóáóäõÍúíöíóäøóåõ ÍóíóÇÉð ØóíøöÈóÉð æóáóäóÌúÒöíóäøóåõãú ÃóÌúÑóåõãú ÈöÃóÍúÓóäö ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٧ ﴾

[ 016.097 ] ( MŞ )

 

[ 016.097 ] ( AY )

Erkekten ve dişiden, mü'min olduğu hâlde, kim iyi amel işlerse, muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve işlemekte oldukları amellerin daha güzeliyle mükâfatlarını elbette vereceğiz.

[ 016.097 ] ( EO )

Erkekten dişiden her kim mü'min olarak iyi bir amel işlerse muhakkak ona hoş bir hayat yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzelile ecirlerini muhakkak vereceğiz.

[ 016.097 ] ( ES )

Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükafatlarını elbette vereceğiz.

[ 016.097 ] ( NQ )

Whoever works righteousness, whether male or female, while he (or she) is a true believer (of Islamic Monotheism) verily, to him We will give a good life (in this world with respect, contentment and lawful provision), and We shall pay them certainly a reward in proportion to the best of what they used to do (i.e. Paradise in the Hereafter).

[ 016.098 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ ÞóÑóÃúÊó ÇáúÞõÑúÂäó ÝóÇÓúÊóÚöÐú ÈöÇááøóåö ãöäó ÇáÔøóíúØóÇäö ÇáÑøóÌöíãö ﴿ ٩٨ ﴾

[ 016.098 ] ( MŞ )

 

[ 016.098 ] ( AY )

Şimdi, Kur’ân okumak istediğin zaman, hemen o koğulmuş Şeytan’dan Allah’a sığın (E’ûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm de).

[ 016.098 ] ( EO )

İmdi Kur'an okuduğun vakıt evvelâ Allaha sığın o recîm Şeytandan.

[ 016.098 ] ( ES )

Şimdi Kur'ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

[ 016.098 ] ( NQ )

So when you want to recite the Qur'an, seek refuge with Allah from Shaitan (Satan), the outcast (the cursed one).

[ 016.099 ] ( KK )

Åöäøóåõ áóíúÓó áóåõ ÓõáúØóÇäñ Úóáóì ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóáóì ÑóÈøöåöãú íóÊóæóßøóáõæäó ﴿ ٩٩ ﴾

[ 016.099 ] ( MŞ )

 

[ 016.099 ] ( AY )

Şu muhakkak ki, îman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerine o Şeytan’ın bir hâkimiyyeti yoktur.

[ 016.099 ] ( EO )

Hakikat bu ki iyman edip de Rablarına tevekkül edenler üzerine onun sultası yoktur.

[ 016.099 ] ( ES )

Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur.

[ 016.099 ] ( NQ )

Verily! He has no power over those who believe and put their trust only in their Lord (Allah).

[ 016.100 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÓõáúØóÇäõåõ Úóáóì ÇáøóÐöíäó íóÊóæóáøóæúäóåõ æóÇáøóÐöíäó åõãú Èöåö ãõÔúÑößõæäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 016.100 ] ( MŞ )

 

[ 016.100 ] ( AY )

Onun hâkimiyyeti, ancak kendisini veli edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır.

[ 016.100 ] ( EO )

Onun sultası ancak onu veliy ittihaz edenlere ve Allaha şirk koşanlaradır.

[ 016.100 ] ( ES )

Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır.

[ 016.100 ] ( NQ )

His power is only over those who obey and follow him (Satan), and those who join partners with Him (Allah) [i.e. those who are Mushrikun - polytheists - see Verse 6:121].

[ 016.101 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÈóÏøóáúäóÇ ÂíóÉð ãóßóÇäó ÂíóÉò æóÇááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ íõäóÒøöáõ ÞóÇáõæÇ ÅöäøóãóÇ ÃóäúÊó ãõÝúÊóÑò Èóáú ÃóßúËóÑõåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ١٠١ ﴾

[ 016.101 ] ( MŞ )

 

[ 016.101 ] ( AY )

Biz, bir âyetin yerine, bir âyeti değiştirip getirdiğimiz zaman (önceki âyetin hükmünü kaldırdığımız vakit) Allah ne indirdiğini pek iyi bilmişken, kâfirler dediler ki: “ Sen, ancak bir iftiracısın.” Hayır, onların çoğu Kur’ân’ın hakikatını ve hüküm değiştirmenin faydasını bilmezler.

[ 016.101 ] ( EO )

Bir âyeti bir âyetin yerine bedel yaptığîmız vakıt Allah indirdiğine ve indireceğine a'lem iken o Şeytan yârânı: «Sen sırf bir müfterisin» dediler, hayır onların çoğu bilmezler.

[ 016.101 ] ( ES )

Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: "Sen, ancak bir iftiracısın" dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler.

[ 016.101 ] ( NQ )

And when We change a Verse [of the Qur'an, i.e. cancel (abrogate) its order] in place of another, and Allah knows the best of what He sends down, they (the disbelievers) say: "You (O Muhammad ) are but a Muftari! (forger, liar)." Nay, but most of them know not.

[ 016.102 ] ( KK )

Þõáú äóÒøóáóåõ ÑõæÍõ ÇáúÞõÏõÓö ãöäú ÑóÈøößó ÈöÇáúÍóÞøö áöíõËóÈøöÊó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóåõÏðì æóÈõÔúÑóì áöáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 016.102 ] ( MŞ )

 

[ 016.102 ] ( AY )

Onlara şöyle de: “ Cebrâîl, Kur’ân’ı, îman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidâyet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.”

[ 016.102 ] ( EO )

Söyle onlara: onu Rabbından hikmeti hakkile Ruhulkudüs indirdi ki iyman edenleri tesbit etmek ve müslimanlara bir hidayet, bir bişaret olmak için.

[ 016.102 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) Onlara de ki: "Kur'ân'ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.

[ 016.102 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ) Ruh-ul-Qudus [Jibrael (Gabriel)] has brought it (the Qur'an) down from your Lord with truth, that it may make firm and strengthen (the Faith of) those who believe and as a guidance and glad tidings to those who have submitted (to Allah as Muslims).

[ 016.103 ] ( KK )

æóáóÞóÏú äóÚúáóãõ Ãóäøóåõãú íóÞõæáõæäó ÅöäøóãóÇ íõÚóáøöãõåõ ÈóÔóÑñ áöÓóÇäõ ÇáøóÐöí íõáúÍöÏõæäó Åöáóíúåö ÃóÚúÌóãöíøñ æóåóÐóÇ áöÓóÇäñ ÚóÑóÈöíøñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 016.103 ] ( MŞ )

 

[ 016.103 ] ( AY )

Gerçekten biliyoruz ki, kâfirler: “ Kur’ân’ı muhakkak sûrette (Peygambere, ara sıra görüşüp konuştuğu Rûm’lardan hristiyan) bir insan öğretiyor.” diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır; bu Kur’ân ise, açık Arapçadır.

[ 016.103 ] ( EO )

Muhakkak biliyoruz ki onlar «mutlaka onu bir beşer ta'lim ediyor» da diyorlar, ilhad etmek istedikleri kimsenin lisanı A'cemîdir, bu Kur'an ise gayet beliğ bir Arabî lisan.

[ 016.103 ] ( ES )

Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: "Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor" diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır.

[ 016.103 ] ( NQ )

And indeed We know that they (polytheists and pagans) say: "It is only a human being who teaches him (Muhammad )." The tongue of the man they refer to is foreign, while this (the Qur'an) is a clear Arabic tongue.

[ 016.104 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö áÇó íóåúÏöíåöãõ Çááøóåõ æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 016.104 ] ( MŞ )

 

[ 016.104 ] ( AY )

Allah’ın âyetlerine îman etmiyenleri, muhakkak ki Allah hidâyete erdirmez ve onlar için çok acıklı bir azap var...

[ 016.104 ] ( EO )

Allahın âyetlerine inanmıyanları elbette Allah, hidayete erdirmez ve onlara elîm bir azâb vardır.

[ 016.104 ] ( ES )

Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara can yakıcı bir azab vardır.

[ 016.104 ] ( NQ )

Verily! Those who believe not in the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah, Allah will not guide them and theirs will be a painful torment.

[ 016.105 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ íóÝúÊóÑöí ÇáúßóÐöÈó ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúßóÇÐöÈõæäó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 016.105 ] ( MŞ )

 

[ 016.105 ] ( AY )

Yalanı, ancak Allah’ın âyetlerine inanmıyanlar uydurur. İşte bunlar, asıl yalancı olanlardır.

[ 016.105 ] ( EO )

Yalanı ancak Allahın âyetlerine inanmıyanlar uydurur iftira ederler, işte onlar kendileridir ki o yalancılardır.

[ 016.105 ] ( ES )

Yalanı ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir.

[ 016.105 ] ( NQ )

It is only those who believe not in the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah, who fabricate falsehood, and it is they who are liars.

[ 016.106 ] ( KK )

ãóäú ßóÝóÑó ÈöÇááøóåö ãöäú ÈóÚúÏö ÅöíãóÇäöåö ÅöáÇøó ãóäú ÃõßúÑöåó æóÞóáúÈõåõ ãõØúãóÆöäøñ ÈöÇáúÇöíãóÇäö æóáóßöäú ãóäú ÔóÑóÍó ÈöÇáúßõÝúÑö ÕóÏúÑðÇ ÝóÚóáóíúåöãú ÛóÖóÈñ ãöäó Çááøóåö æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 016.106 ] ( MŞ )

 

[ 016.106 ] ( AY )

Kalbi îman ile kararlaşmış olduğu hâlde, (küfür kelimesini söylemeye) cebredilenler (ve böylece yalnız dilleriyle söyliyenler) müstesna, kim Allah’a küfrederse, onlara şiddetli bir azap var; lâkin küfre bağrını açanlar üzerine Allah’dan bir gazab ve kendilerine çok büyük bir azap vardır.

[ 016.106 ] ( EO )

Her kim imanından sonra Allaha küfrederse - kalbi iyman ile mutmainn olduğu halde ikrah edilen başka - velâkin küfre sinesini açan kimse lâbüdd onların üstüne Allahdan bir gadab iner ve onlara azîm bir azâb vardır.

[ 016.106 ] ( ES )

Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır.

[ 016.106 ] ( NQ )

Whoever disbelieved in Allah after his belief, except him who is forced thereto and whose heart is at rest with Faith but such as open their breasts to disbelief, on them is wrath from Allah, and theirs will be a great torment.

[ 016.107 ] ( KK )

Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãõ ÇÓúÊóÍóÈøõæÇ ÇáúÍóíóÇÉó ÇáÏøõäúíóÇ Úóáóì ÇáúÂÎöÑóÉö æóÃóäøó Çááøóåó áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 016.107 ] ( MŞ )

 

[ 016.107 ] ( AY )

Şundan dolayı ki, onlar, dünya hayatını Âhiret üzerine tercih edip sevmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.

[ 016.107 ] ( EO )

Bunun sebebi: çünkü onlar Dünya hayatı sevmiş âhırete tercih etmişlerdir, Allah da kâfirler güruhunu doğru yola çıkarmaz.

[ 016.107 ] ( ES )

Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

[ 016.107 ] ( NQ )

That is because they loved and preferred the life of this world over that of the Hereafter. And Allah guides not the people who disbelieve.

[ 016.108 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ØóÈóÚó Çááøóåõ Úóáóì ÞõáõæÈöåöãú æóÓóãúÚöåöãú æóÃóÈúÕóÇÑöåöãú æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÛóÇÝöáõæäó ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 016.108 ] ( MŞ )

 

[ 016.108 ] ( AY )

Bunlar, o kimselerdir ki, Allah, kalplerini, kulaklarını, gözlerini mühürlemiştir. İşte bunlar, gâfil olanlardır.

[ 016.108 ] ( EO )

Onlar öyle kimselerdirler ki Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemişdir ve işte onlardır ki hep gafillerdir.

[ 016.108 ] ( ES )

Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve onlar, gafillerin ta kendileridir.

[ 016.108 ] ( NQ )

They are those upon whose hearts, hearing (ears) and sight (eyes) Allah has set a seal. And they are the heedless!

[ 016.109 ] ( KK )

áÇó ÌóÑóãó Ãóäøóåõãú Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö åõãõ ÇáúÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 016.109 ] ( MŞ )

 

[ 016.109 ] ( AY )

Çaresiz onlar, Âhirette perişan olup ziyana uğrayan kimselerdir.

[ 016.109 ] ( EO )

Çare yok onlar âhırette tamamen hüsrana düşeceklerdir.

[ 016.109 ] ( ES )

Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

[ 016.109 ] ( NQ )

No doubt, in the Hereafter, they will be the losers.

[ 016.110 ] ( KK )

Ëõãøó Åöäøó ÑóÈøóßó áöáøóÐöíäó åóÇÌóÑõæÇ ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÝõÊöäõæÇ Ëõãøó ÌóÇåóÏõæÇ æóÕóÈóÑõæÇ Åöäøó ÑóÈøóßó ãöäú ÈóÚúÏöåóÇ áóÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١١٠ ﴾

[ 016.110 ] ( MŞ )

 

[ 016.110 ] ( AY )

Sonra muhakkak ki Rabbin, eziyyet edildikten sonra Mekke’den hicret edenlerin, arkasından da savaşanların ve sabredenlerin yardımcısıdır. Bundan sonra, şüphe yok ki Rabbin Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 016.110 ] ( EO )

Sonra şüphesiz ki rabbın o mihnete mübtelâ olmalarının arkasından hicret eyleyen, sonra mücahade ve sabreden kimseler hakkında şüphesizdir ki rabbın bunun arkasından elbette gafurdur rahîmdir.

[ 016.110 ] ( ES )

Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselerin yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

[ 016.110 ] ( NQ )

Then, verily! Your Lord for those who emigrated after they had been put to trials and thereafter strove hard and fought (for the Cause of Allah) and were patient, verily, your Lord afterward is, Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 016.111 ] ( KK )

íóæúãó ÊóÃúÊöí ßõáøõ äóÝúÓò ÊõÌóÇÏöáõ Úóäú äóÝúÓöåóÇ æóÊõæóÝøóì ßõáøõ äóÝúÓò ãóÇ ÚóãöáóÊú æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ١١١ ﴾

[ 016.111 ] ( MŞ )

 

[ 016.111 ] ( AY )

O kıyâmet günü, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir, hiç birine de zulüm yapılmaz.

[ 016.111 ] ( EO )

O gün ki: her kes nefsi için mücadele ederek gelir, her nefse işlemiş olduğu amel tamamile ödenir ve hiç birine zulmedilmez.

[ 016.111 ] ( ES )

O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez.

[ 016.111 ] ( NQ )

(Remember) the Day when every person will come up pleading for himself, and every one will be paid in full for what he did (good or evil, belief or disbelief in the life of this world) and they will not be dealt with unjustly.

[ 016.112 ] ( KK )

æóÖóÑóÈó Çááøóåõ ãóËóáÇð ÞóÑúíóÉð ßóÇäóÊú ÂãöäóÉð ãõØúãóÆöäøóÉð íóÃúÊöíåóÇ ÑöÒúÞõåóÇ ÑóÛóÏðÇ ãöäú ßõáøö ãóßóÇäò ÝóßóÝóÑóÊú ÈöÃóäúÚõãö Çááøóåö ÝóÃóÐóÇÞóåóÇ Çááøóåõ áöÈóÇÓó ÇáúÌõæÚö æóÇáúÎóæúÝö ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÕúäóÚõæäó ﴿ ١١٢ ﴾

[ 016.112 ] ( MŞ )

 

[ 016.112 ] ( AY )

Allah bir şehri misal (ibret örneği) yapıyor ki, o şehir emniyet ve huzur içinde bulunuyordu; oraya her yerden bol bol rızkı geliyordu. Nihâyet o şehir (halkı) Allah’ın nimetlerine nankörlük etti. Allah da o şehir halkına, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini taddırdı (açlık ve korkuyu hissettiler).

[ 016.112 ] ( EO )

Bir de Allah bir şehri mesel yaptı ki emniyyet ve asayiş içinde idi, ona her yerden rızkı bol bol geliyordu, derken Allahın nı'metlerine nankörlük etti, Allah da ona o yaptıkları san'atla açlık ve korku libâsını tattırıverdi.

[ 016.112 ] ( ES )

Allah bir şehri misal olarak verdi: Bu şehir güvenli, huzurlu idi, Oraya her yerden rızkı bol bol geliyordu. Ne var ki onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini (felâketini) tattırdı.

[ 016.112 ] ( NQ )

And Allah puts forward the example of a township (Makkah), that dwelt secure and well content; its provision coming to it in abundance from every place, but it (its people) denied the Favours of Allah (with ungratefulness). So Allah made it taste the extreme of hunger (famine) and fear, because of that (evil, i.e. denying Prophet Muhammad ) which they (its people) used to do .

[ 016.113 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÌóÇÁóåõãú ÑóÓõæáñ ãöäúåõãú ÝóßóÐøóÈõæåõ ÝóÃóÎóÐóåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ æóåõãú ÙóÇáöãõæäó ﴿ ١١٣ ﴾

[ 016.113 ] ( MŞ )

 

[ 016.113 ] ( AY )

Yemin olsun ki, Peygamberi inkâr eden o nankörlere içlerinden bir Rasûl geldi de onu yalanladılar. Zulüm yaparlarken azap da kendilerini yakalayıverdi. (Bu azap, müşriklerin Bedir felâketidir).

[ 016.113 ] ( EO )

Celâlim hakkı için, onlara içlerinden bir Resul geldi de ona yalan söyleyor dediler, zulmederlerken azâb da kendilerini yakalayıverdi.

[ 016.113 ] ( ES )

Andolsun ki, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine zulüm yaparlarken azab da onları yakalayıverdi.

[ 016.113 ] ( NQ )

And verily, there had come unto them a Messenger (Muhammad ) from among themselves, but they denied him, so the torment overtook them while they were Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 016.114 ] ( KK )

ÝóßõáõæÇ ãöãøóÇ ÑóÒóÞóßõãõ Çááøóåõ ÍóáÇóáÇð ØóíøöÈðÇ æóÇÔúßõÑõæÇ äöÚúãóÉó Çááøóåö Åöäú ßõäúÊõãú ÅöíøóÇåõ ÊóÚúÈõÏõæäó ﴿ ١١٤ ﴾

[ 016.114 ] ( MŞ )

 

[ 016.114 ] ( AY )

Artık Allah’ın size rızık verdiği şeylerden helâl ve pâk olarak yeyin de Allah’ın nimetine şükredin; eğer O’na ibâdet edecekseniz...

[ 016.114 ] ( EO )

Onun için siz Allahın size verdiği rızıklardan halâl ve hoş olarak yeyin de Allahın nı'metine şükredin, eğer gerçekten ona ıbadet edecek iseniz.

[ 016.114 ] ( ES )

Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O'na ibadet edecekseniz.

[ 016.114 ] ( NQ )

So eat of the lawful and good food which Allah has provided for you. And be grateful for the Graces of Allah, if it is He Whom you worship.

[ 016.115 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÍóÑøóãó Úóáóíúßõãõ ÇáúãóíúÊóÉó æóÇáÏøóãó æóáóÍúãó ÇáúÎöäúÒöíÑö æóãóÇ Ãõåöáøó áöÛóíúÑö Çááøóåö Èöåö Ýóãóäö ÇÖúØõÑøó ÛóíúÑó ÈóÇÛò æóáÇó ÚóÇÏò ÝóÅöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١١٥ ﴾

[ 016.115 ] ( MŞ )

 

[ 016.115 ] ( AY )

Allah, size, ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve bir de Allah’dan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Kim de bu haram şeylerden yemeye zarureti olursa (zarurî ihtiyacını kapayacak kadar), taşkın ve mütecaviz olmaksızın yiyebilir. (Zaruri hal, ölüm korkusudur). Muhakkak Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 016.115 ] ( EO )

O size ancak ölüyü ve kanı ve hınzır etini, bir de Allahın gayrisinin namına kesileni haram kıldı, her kim de muztarr olursa bâğiy ve mütecaviz olmadığı halde, artık şüphe yok ki rabbın gafurdur rahîmdir.

[ 016.115 ] ( ES )

O size ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan ve aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

[ 016.115 ] ( NQ )

He has forbidden you only Al-Maytatah (meat of a dead animal), blood, the flesh of swine, and any animal which is slaughtered as a sacrifice for others than Allah (or has been slaughtered for idols etc. or on which Allah's Name has not been mentioned while slaughtering). But if one is forced by necessity, without wilful disobedience, and not transgressing, then, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 016.116 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÞõæáõæÇ áöãóÇ ÊóÕöÝõ ÃóáúÓöäóÊõßõãõ ÇáúßóÐöÈó åóÐóÇ ÍóáÇóáñ æóåóÐóÇ ÍóÑóÇãñ áöÊóÝúÊóÑõæÇ Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÝúÊóÑõæäó Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó áÇó íõÝúáöÍõæäó ﴿ ١١٦ ﴾

[ 016.116 ] ( MŞ )

 

[ 016.116 ] ( AY )

Dillerinizin “Bu helâldır, şu haramdır” diye yalan olarak vasıflandırdığı şeyi söylemeyin ki, Allah’a yalan iftira etmiş olursunuz. Şüphe yok ki, Allah’a yalan uyduranlar, asla kurtulamazlar.

[ 016.116 ] ( EO )

dilinizin yalan tavsıfile şu halâl, şu haram demeyin ki yalanı Allaha iftira etmiş olursunuz, şüphe yok ki yalanı Allaha iftirâ edenler felâh bulmazlar.

[ 016.116 ] ( ES )

Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar.

[ 016.116 ] ( NQ )

And say not concerning that which your tongues put forth falsely: "This is lawful and this is forbidden," so as to invent lies against Allah. Verily, those who invent lies against Allah will never prosper.

[ 016.117 ] ( KK )

ãóÊóÇÚñ Þóáöíáñ æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ١١٧ ﴾

[ 016.117 ] ( MŞ )

 

[ 016.117 ] ( AY )

Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, Âhirette ise çok acıklı bir azap...

[ 016.117 ] ( EO )

Az bir istifade ve haklarında elîm bir azâb vardır.

[ 016.117 ] ( ES )

Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azab vardır.

[ 016.117 ] ( NQ )

A passing brief enjoyment (will be theirs), but they will have a painful torment.

[ 016.118 ] ( KK )

æóÚóáóì ÇáøóÐöíäó åóÇÏõæÇ ÍóÑøóãúäóÇ ãóÇ ÞóÕóÕúäóÇ Úóáóíúßó ãöäú ÞóÈúáõ æóãóÇ ÙóáóãúäóÇåõãú æóáóßöäú ßóÇäõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú íóÙúáöãõæäó ﴿ ١١٨ ﴾

[ 016.118 ] ( MŞ )

 

[ 016.118 ] ( AY )

Daha önce (En’am sûresi, 146. âyet’de) Yahûdî’lere haram kıldığımız şeyleri sana (ey Resûlüm) anlatmıştık. Biz, onlara zulüm yapmadık, fakat onlar kendi nefislerine zulüm yapıyorlardı.

[ 016.118 ] ( EO )

Yehudî olanlara ise bundan evvel sana naklettiklerimizi haram kıldık ve onlara biz zulm etmedik ve lâkin kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[ 016.118 ] ( ES )

Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi.

[ 016.118 ] ( NQ )

And unto those who are Jews, We have forbidden such things as We have mentioned to you (O Muhammad ) before [in Surat-Al-An'am, (The Cattle), see Verse 6:146]. And We wronged them not, but they used to wrong themselves.

[ 016.119 ] ( KK )

Ëõãøó Åöäøó ÑóÈøóßó áöáøóÐöíäó ÚóãöáõæÇ ÇáÓøõæÁó ÈöÌóåóÇáóÉò Ëõãøó ÊóÇÈõæÇ ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó æóÃóÕúáóÍõæÇ Åöäøó ÑóÈøóßó ãöäú ÈóÚúÏöåóÇ áóÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١١٩ ﴾

[ 016.119 ] ( MŞ )

 

[ 016.119 ] ( AY )

Sonra şüphe yok ki, Rabbin, bir cahillikle kötülük eden, sonra bunun arkasından tevbe edip hâlini düzelten kimseler lehindedir. Muhakkak ki Rabbin bu tevbeden sonra Gafûr’’dur, Rahîm’dir.

[ 016.119 ] ( EO )

Sonra şüphesizdir ki rabbın bir cehaletle kötülük işleyen, sonra arkasından tevbe edip düzelen kimseler hakkında şüphesiz ki rabbın bunun arkasından elbette gafurdur, rahîmdir.

[ 016.119 ] ( ES )

Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Gafurdur, Rahîmdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.)

[ 016.119 ] ( NQ )

Then, verily! Your Lord for those who do evil (commit sins and are disobedient to Allah) in ignorance and afterward repent and do righteous deeds, verily, your Lord thereafter, (to such) is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 016.120 ] ( KK )

Åöäøó ÅöÈúÑóÇåöíãó ßóÇäó ÃõãøóÉð ÞóÇäöÊðÇ áöáøóåö ÍóäöíÝðÇ æóáóãú íóßõäú ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١٢٠ ﴾

[ 016.120 ] ( MŞ )

 

[ 016.120 ] ( AY )

Gerçekten İbrâhîm hak dinine yönelen, Allah’a itâat üzere bulunan, bütün hayırlı hasletleri kendisinde toplayan bir imâmdı (önderdi) ve hiç bir zaman müşriklerden olmamıştı.

[ 016.120 ] ( EO )

Muhakkak ki İbrahim başlı başına bir ümmet idi, tek bir hanîf olarak Allaha itaat için kıyam etmişti ve hiç bir zaman müşriklerden olmadı.

[ 016.120 ] ( ES )

Şüphesiz İbrahim Allah'a itaat eden, Hakk'a yönelen bir önderdi. Ve hiçbir zaman müşriklerden olmadı.

[ 016.120 ] ( NQ )

Verily, Ibrahim (Abraham) was an Ummah (a leader having all the good righteous qualities), or a nation, obedient to Allah, Hanifa (i.e. to worship none but Allah), and he was not one of those who were Al-Mushrikun (polytheists, idolaters, disbelievers in the Oneness of Allah, and those who joined partners with Allah).

[ 016.121 ] ( KK )

ÔóÇßöÑðÇ áöÃóäúÚõãöåö ÇÌúÊóÈóÇåõ æóåóÏóÇåõ Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ١٢١ ﴾

[ 016.121 ] ( MŞ )

 

[ 016.121 ] ( AY )

Allah’ın nimetlerine şükredendi. Allah da onu seçmiş, doğru bir yola iletmişti.

[ 016.121 ] ( EO )

Onun ni'metlerine şâkir idi, o onu seçmiş ve doğru bir yola hidayet buyurmuştu.

[ 016.121 ] ( ES )

Allah'ın nimetlerine şükredendi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.

[ 016.121 ] ( NQ )

(He was) thankful for His (Allah's) Graces. He (Allah) chose him (as an intimate friend) and guided him to a Straight Path (Islamic Monotheism, neither Judaism nor Christianity ).

[ 016.122 ] ( KK )

æóÂÊóíúäóÇåõ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ ÍóÓóäóÉð æóÅöäøóåõ Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö áóãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 016.122 ] ( MŞ )

 

[ 016.122 ] ( AY )

Biz, dünyada ona güzel bir anılış verdik (her din sahibi onu sever ve iyilikle anar). Muhakkak ki, o Âhirette sâlihlerdendir (Allah’ın öz kullarındandır).

[ 016.122 ] ( EO )

Ve biz ona hem Dünyada bir hasene verdik, hem de şüphesiz ki o Âhırette elbette salihînden.

[ 016.122 ] ( ES )

Ve biz ona (İbrahim'e) iyilik verdik. Şüphesiz ki o, ahirette de salihlerdendir.

[ 016.122 ] ( NQ )

And We gave him good in this world, and in the Hereafter he shall be of the righteous.

[ 016.123 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó Ãóäö ÇÊøóÈöÚú ãöáøóÉó ÅöÈúÑóÇåöíãó ÍóäöíÝðÇ æóãóÇ ßóÇäó ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١٢٣ ﴾

[ 016.123 ] ( MŞ )

 

[ 016.123 ] ( AY )

Sonra ey Resûlüm, sana şöyle vahyettik: Doğru yola yönelerek İbrâhîm’in dinine uy, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı.

[ 016.123 ] ( EO )

Sonra da sana vahyeyledik ki: hakperest (hanîf) olarak İbrahim milletine ittiba' et, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı.

[ 016.123 ] ( ES )

Sonra da (ey Muhammed!) sana: "Hakk'a yönelen ve müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine tabi ol" diye vahyettik.

[ 016.123 ] ( NQ )

Then, We have inspired you (O Muhammad saying): "Follow the religion of Ibrahim (Abraham) Hanifa (Islamic Monotheism - to worship none but Allah) and he was not of the Mushrikun (polytheists, idolaters, disbelievers, etc.).

[ 016.124 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÌõÚöáó ÇáÓøóÈúÊõ Úóáóì ÇáøóÐöíäó ÇÎúÊóáóÝõæÇ Ýöíåö æóÅöäøó ÑóÈøóßó áóíóÍúßõãõ Èóíúäóåõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÝöíãóÇ ßóÇäõæÇ Ýöíåö íóÎúÊóáöÝõæäó ﴿ ١٢٤ ﴾

[ 016.124 ] ( MŞ )

 

[ 016.124 ] ( AY )

(İbadet etmek için tatil günümüz, Cuma olmasında Cumartesi olsun diye) hakkında ayrılığa düştükleri Cumartesi günü, (Mûsa’ya itiraz eden) o Yahûdilere (ibâdet için) farz kılındı. Elbette Rabbin, onların ihtilâf edip durdukları şeyler hakkında kıyâmet günü, aralarında hükmünü verecektir.

[ 016.124 ] ( EO )

Sebt tutmak ancak onda ıhtilâf edenlere farz kılındı, her halde rabbın onların o ıhtilâf edegeldikleri şeyler hakkında Kıyamet günü beyinlerinde hukmünü elbette verecek.

[ 016.124 ] ( ES )

Cumartesi günü (avlanmamak), ancak onda ihtilafa düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin onların ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında kıyamet günü, aralarında elbette hükmünü verecektir.

[ 016.124 ] ( NQ )

The Sabbath was only prescribed for those who differed concerning it, and verily, your Lord will judge between them on the Day of Resurrection about that wherein they used to differ.

[ 016.125 ] ( KK )

ÇõÏúÚõ Åöáóì ÓóÈöíáö ÑóÈøößó ÈöÇáúÍößúãóÉö æóÇáúãóæúÚöÙóÉö ÇáúÍóÓóäóÉö æóÌóÇÏöáúåõãú ÈöÇáøóÊöí åöíó ÃóÍúÓóäõ Åöäøó ÑóÈøóßó åõæó ÃóÚúáóãõ Èöãóäú Öóáøó Úóäú ÓóÈöíáöåö æóåõæó ÃóÚúáóãõ ÈöÇáúãõåúÊóÏöíäó ﴿ ١٢٥ ﴾

[ 016.125 ] ( MŞ )

 

[ 016.125 ] ( AY )

Ey Resûlüm, insanları Kur’ân’la, güzel söz ve nasihatla Rabbinin yoluna (İslâma) davet et. Onlara karşı, en güzel olan bir mücâdele ile mücâdele yap. Şüphe yok ki, Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir ve o, hidâyete kavuşanları da en iyi bilendir.

[ 016.125 ] ( EO )

Sebt tutmak ancak onda ıhtilâf edenlere farz kılındı, her halde rabbın onların o ıhtilâf edegeldikleri şeyler hakkında Kıyamet günü beyinlerinde hukmünü elbette verecek.

[ 016.125 ] ( ES )

(Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.

[ 016.125 ] ( NQ )

Invite (mankind, O Muhammad ) to the Way of your Lord (i.e. Islam) with wisdom (i.e. with the Divine Inspiration and the Qur'an) and fair preaching, and argue with them in a way that is better. Truly, your Lord knows best who has gone astray from His Path, and He is the Best Aware of those who are guided.

[ 016.126 ] ( KK )

æóÅöäú ÚóÇÞóÈúÊõãú ÝóÚóÇÞöÈõæÇ ÈöãöËúáö ãóÇ ÚõæÞöÈúÊõãú Èöåö æóáóÆöäú ÕóÈóÑúÊõãú áóåõæó ÎóíúÑñ áöáÕøóÇÈöÑöíäó ﴿ ١٢٦ ﴾

[ 016.126 ] ( MŞ )

 

[ 016.126 ] ( AY )

(Ey mü'minler, düşmandan intikam almak için) eğer bir ceza ile mukabele edecek olursanız, ancak size yapılan azap ve cezanın misli ile yapın (daha fazla ileri gitmeyin). Sabrederseniz (cezayı terk ederseniz) andolsun ki, bu tahammül edenler için daha hayırlıdır.

[ 016.126 ] ( EO )

Ve şayed ıkab ile mukabele edecek olursanız ancak size edilen ukubetin misliyle muâkabe ediniz ve şayed sabrederseniz kasem olsun ki sabredenler için elbette daha hayırlıdır.

[ 016.126 ] ( ES )

Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

[ 016.126 ] ( NQ )

And if you punish (your enemy, O you believers in the Oneness of Allah), then punish them with the like of that with which you were afflicted. But if you endure patiently, verily, it is better for As-Sabirin (the patient ones, etc.) .

[ 016.127 ] ( KK )

æóÇÕúÈöÑú æóãóÇ ÕóÈúÑõßó ÅöáÇøó ÈöÇááøóåö æóáÇó ÊóÍúÒóäú Úóáóíúåöãú æóáÇó Êóßõ Ýöí ÖóíúÞò ãöãøóÇ íóãúßõÑõæäó ﴿ ١٢٧ ﴾

[ 016.127 ] ( MŞ )

 

[ 016.127 ] ( AY )

Ey Resûlüm, sabret; senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Kâfirlerin yüz çevirmesinden mahzun olma ve yaptıkları hileden de telâş edip sıkıntıya düşme.

[ 016.127 ] ( EO )

Sabret, sabrın da ancak Allahın ınayetiledir, ve onlara karşı mahzun olma, yaptıkları mekirden telâş da etme.

[ 016.127 ] ( ES )

(Ey Peygamber!) Sabret! Sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı üzülme! Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme!

[ 016.127 ] ( NQ )

And endure you patiently (O Muhammad ), your patience is not but from Allah. And grieve not over them (polytheists and pagans, etc.), and be not distressed because of what they plot.

[ 016.128 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó ãóÚó ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÞóæúÇ æóÇáøóÐöíäó åõãú ãõÍúÓöäõæäó ﴿ ١٢٨ ﴾

[ 016.128 ] ( MŞ )

 

[ 016.128 ] ( AY )

Gerçekten Allah, takva sahipleriyle ve ihsanda bulunan kimselerle beraberdir.

[ 016.128 ] ( EO )

zira muhakkak ki Allah iyi korunanlar ve hep güzellik yapanlarla beraberdir.

[ 016.128 ] ( ES )

Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir.

[ 016.128 ] ( NQ )

Truly, Allah is with those who fear Him (keep their duty unto Him) , and those who are Muhsinun (good-doers, - see the footnote of V.9:120).