HİCR SURESİ

[ 015.001 ] ( KK )

ÇáÑ Êöáúßó ÂíóÇÊõ ÇáúßöÊóÇÈö æóÞõÑúÂäò ãõÈöíäò ﴿ ١ ﴾

[ 015.001 ] ( MŞ )

 

[ 015.001 ] ( AY )

Elif, lâm, râ. Bu âyetler, mükemmel kitabın ve hakkı açıklayan muazzam Kur’ân’ın âyetleridir.

[ 015.001 ] ( EO )

Elif, Lam, Ra, bu işte kitabın ve bir Kur'anı mübînin âyetleri.

[ 015.001 ] ( ES )

Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir.

[ 015.001 ] ( NQ )

Alif-Lam-Ra. [These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings].
These are the Verses of the Book, and a plain Qur'an.

[ 015.002 ] ( KK )

ÑõÈóãóÇ íóæóÏøõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóæú ßóÇäõæÇ ãõÓúáöãöíäó ﴿ ٢ ﴾

[ 015.002 ] ( MŞ )

 

[ 015.002 ] ( AY )

Kâfirler, azabı gördükleri zaman, çok kerre: “Keşki müslüman olsaydılar!” diye temenni edecekler.

[ 015.002 ] ( EO )

Bir zemân olur küfredenler arzu çekerler ki müsliman olsa idiler.

[ 015.002 ] ( ES )

Bir zaman gelecek ki inkâr edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır.

[ 015.002 ] ( NQ )

Perhaps (often) will those who disbelieve wish that they were Muslims [those who have submitted themselves to Allah's Will in Islam Islamic Monotheism, this will be on the Day of Resurrection when they will see the disbelievers going to Hell and the Muslims going to Paradise].

[ 015.003 ] ( KK )

ÐóÑúåõãú íóÃúßõáõæÇ æóíóÊóãóÊøóÚõæÇ æóíõáúåöåöãõ ÇáúÃóãóáõ ÝóÓóæúÝó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 015.003 ] ( MŞ )

 

[ 015.003 ] ( AY )

Ey Resûlüm) o kâfirleri bırak yesinler, dünyalıkları ile zevk etsinler; emel kendilerini oyalaya dursun, sonra (başlarına gelecek musibeti) bilecekler.

[ 015.003 ] ( EO )

Bırak onları yesinler içsinler, zevketsinler, emel, kendilerini egliye dursun, sonra bilecekler.

[ 015.003 ] ( ES )

Onları bırak yesinler, içsinler, zevk alsınlar; arzu onları oyalasın ilerde bileceklerdir.

[ 015.003 ] ( NQ )

Leave them to eat and enjoy, and let them be preoccupied with (false) hope. They will come to know!

[ 015.004 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóåúáóßúäóÇ ãöäú ÞóÑúíóÉò ÅöáÇøó æóáóåóÇ ßöÊóÇÈñ ãóÚúáõæãñ ﴿ ٤ ﴾

[ 015.004 ] ( MŞ )

 

[ 015.004 ] ( AY )

Biz, hiç bir memleketi, (Allah katında) bilinen bir zamanı olmaksızın helâk etmedik.

[ 015.004 ] ( EO )

Biz hiç bir memleketi her halde ma'lûm bir yazısı olmaksızın helâk etmedik.

[ 015.004 ] ( ES )

Biz hiçbir memleketi (Allah katında) bilinen bir zamanı olmaksızın helak etmedik.

[ 015.004 ] ( NQ )

And never did We destroy a township but there was a known decree for it.

[ 015.005 ] ( KK )

ãóÇ ÊóÓúÈöÞõ ãöäú ÃõãøóÉò ÃóÌóáóåóÇ æóãóÇ íóÓúÊóÃúÎöÑõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 015.005 ] ( MŞ )

 

[ 015.005 ] ( AY )

Hiç bir ümmet, ne ecelinin önüne geçebilir, ne de onu geciktirebilir.

[ 015.005 ] ( EO )

Hiç bir ümmet ecelini ne sebkeder ne de geriletebilirler.

[ 015.005 ] ( ES )

Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.

[ 015.005 ] ( NQ )

No nation can anticipate its term, nor delay it.

[ 015.006 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöí äõÒøöáó Úóáóíúåö ÇáÐøößúÑõ Åöäøóßó áóãóÌúäõæäñ ﴿ ٦ ﴾

[ 015.006 ] ( MŞ )

 

[ 015.006 ] ( AY )

Mekke kâfirleri Peygambere şöyle dediler: “ Ey kendisine kitap indirilen! Muhakkak ki, sen bir mecnunsun.

[ 015.006 ] ( EO )

Bir de ey o kendisine zikr indirilmiş olan, dediler: mutlaka sen mecnunsun!

[ 015.006 ] ( ES )

Dediler ki: "Ey kendisine Kur'ân indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun."

[ 015.006 ] ( NQ )

And they say: "O you (Muhammad ) to whom the Dhikr (the Qur'an) has been sent down! Verily, you are a mad man.

[ 015.007 ] ( KK )

áóæú ãóÇ ÊóÃúÊöíäóÇ ÈöÇáúãóáóÆößóÉö Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٧ ﴾

[ 015.007 ] ( MŞ )

 

[ 015.007 ] ( AY )

Eğer Peygamberlik dâvanda sadık kimselerdensen, bize (doğruluğuna şâhidlik edecek veya azap edecek) melekleri getirsen ya!...”

[ 015.007 ] ( EO )

Getirsena o Melâikeyi sadıklardan isen!

[ 015.007 ] ( ES )

Eğer peygamberlik davanda doğru kimselerdensen, bize melekleri getirmeliydin.

[ 015.007 ] ( NQ )

Why do you not bring angels to us if you are of the truthful ones?

[ 015.008 ] ( KK )

ãóÇ äõäóÒøöáõ ÇáúãóáóÆößóÉó ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö æóãóÇ ßóÇäõæÇ ÅöÐðÇ ãõäúÙóÑöíäó ﴿ ٨ ﴾

[ 015.008 ] ( MŞ )

 

[ 015.008 ] ( AY )

Biz, o melekleri, ancak hikmet üzere indiririz ve indirildikleri vakit de onlara (kâfirlere) göz açtırılmaz.

[ 015.008 ] ( EO )

Biz o Melâikeyi ancak hakkile indiririz ve o vakıt onlara göz açtırılmaz.

[ 015.008 ] ( ES )

Biz o melekleri ancak, hak ile indiririz. Ve indirildikleri vakit de onlara (kâfirlere) hiç mühlet verilmez.

[ 015.008 ] ( NQ )

We send not the angels down except with the truth (i.e. for torment, etc.), and in that case, they (the disbelievers) would have no respite!

[ 015.009 ] ( KK )

ÅöäøóÇ äóÍúäõ äóÒøóáúäóÇ ÇáÐøößúÑó æóÅöäøóÇ áóåõ áóÍóÇÝöÙõæäó ﴿ ٩ ﴾

[ 015.009 ] ( MŞ )

 

[ 015.009 ] ( AY )

Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik ve muhakkak ki onu, tahrif ile tebdîlden (değişikliğe uğramaktan) biz koruyacağız.

[ 015.009 ] ( EO )

Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz.

[ 015.009 ] ( ES )

Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.

[ 015.009 ] ( NQ )

Verily We: It is We Who have sent down the Dhikr (i.e. the Qur'an) and surely, We will guard it (from corruption) .

[ 015.010 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ ãöäú ÞóÈúáößó Ýöí ÔöíóÚö ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 015.010 ] ( MŞ )

 

[ 015.010 ] ( AY )

And olsun, senden evvel, önceki ümmetlerin içinde de Peygamberler gönderdik.

[ 015.010 ] ( EO )

Celâlim hakkı için senden önce evvelkilerin şîaları içinde de Resuller gönderdik.

[ 015.010 ] ( ES )

Andolsun, senden önceki milletler arasında da peygamberler gönderdik.

[ 015.010 ] ( NQ )

Indeed, We sent Messengers before you (O Muhammad ) amongst the sects (communities) of old.

[ 015.011 ] ( KK )

æóãóÇ íóÃúÊöíåöãú ãöäú ÑóÓõæáò ÅöáÇøó ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 015.011 ] ( MŞ )

 

[ 015.011 ] ( AY )

Onlara hiç bir Peygamber gelmiyordu ki, onunla eğlenir olmasınlar.

[ 015.011 ] ( EO )

Ve onlara hiç bir Resul gelmiyordu ki onunla istihza eder olmasınlar.

[ 015.011 ] ( ES )

Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmiş olmasınlar.

[ 015.011 ] ( NQ )

And never came a Messenger to them but they did mock him.

[ 015.012 ] ( KK )

ßóÐóáößó äóÓúáõßõåõ Ýöí ÞõáõæÈö ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 015.012 ] ( MŞ )

 

[ 015.012 ] ( AY )

Biz, o küfrü (istihzâyı) mücrimlerin kalplerine işte böyle geçiririz.

[ 015.012 ] ( EO )

Biz ona mücrimlerin kalblerinde böyle bir sülûk veririz.

[ 015.012 ] ( ES )

Biz o küfrü suçluların kalbine işte böyle sokarız.

[ 015.012 ] ( NQ )

Thus do We let it (polytheism and disbelief) enter into the hearts of the Mujrimun [criminals, polytheists, pagans, etc. (because of their mockery at the Messengers)].

[ 015.013 ] ( KK )

áÇó íõÄúãöäõæäó Èöåö æóÞóÏú ÎóáóÊú ÓõäøóÉõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 015.013 ] ( MŞ )

 

[ 015.013 ] ( AY )

Kur’ân’a îman etmezler, Hâlbuki, evvelki inkârcılar hakkında Allah’ın sünneti (onlara yaptığı azap hâli) geçmiştir. (İbret için önlerinde duruyor).

[ 015.013 ] ( EO )

Ona iyman etmezler, halbuki önlerinde evvelkilerin sünneti geçmiştir.

[ 015.013 ] ( ES )

Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.

[ 015.013 ] ( NQ )

They would not believe in it (the Qur'an), and already the example of (Allah's punishment of) the ancients (who disbelieved) has gone forth.

[ 015.014 ] ( KK )

æóáóæú ÝóÊóÍúäóÇ Úóáóíúåöãú ÈóÇÈðÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ÝóÙóáøõæÇ Ýöíåö íóÚúÑõÌõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 015.014 ] ( MŞ )

 

[ 015.014 ] ( AY )

 O müşriklere, gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar (gözleriyle göreceklerini görseler):

[ 015.014 ] ( EO )

Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,

[ 015.014 ] ( ES )

Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,

[ 015.014 ] ( NQ )

And even if We opened to them a gate from the heaven and they were to continue ascending thereto,

[ 015.015 ] ( KK )

áóÞóÇáõæÇ ÅöäøóãóÇ ÓõßøöÑóÊú ÃóÈúÕóÇÑõäóÇ Èóáú äóÍúäõ Þóæúãñ ãóÓúÍõæÑõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 015.015 ] ( MŞ )

 

[ 015.015 ] ( AY )

Şöyle diyeceklerdi: “ Muhakkak ki gözlerimiz döndürüldü; herhalde biz, büyülenmiş bir topluluğuz.”

[ 015.015 ] ( EO )

Üzerlerine Semadan bir kapı açsak da orada urûc ediyor olsalar, diyeceklerdi ki her halde gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyüye tutulmuş bir kavmiz.

[ 015.015 ] ( ES )

Gözlerimiz perdelendi, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır derler.

[ 015.015 ] ( NQ )

They would surely say: "Our eyes have been (as if) dazzled. Nay, we are a people bewitched."

[ 015.016 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÌóÚóáúäóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö ÈõÑõæÌðÇ æóÒóíøóäøóÇåóÇ áöáäøóÇÙöÑöíäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 015.016 ] ( MŞ )

 

[ 015.016 ] ( AY )

Gerçekten biz, gökte burclar yarattık ve göğü, bakan kimseler için yıldızlarla süsledik;

[ 015.016 ] ( EO )

Şanım hakkı için biz Semâda burclar yaptık ve onu ehli nazar için tezyin eyledik.

[ 015.016 ] ( ES )

Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.

[ 015.016 ] ( NQ )

And indeed, We have put the big stars in the heaven and We beautified it for the beholders.

[ 015.017 ] ( KK )

æóÍóÝöÙúäóÇåóÇ ãöäú ßõáøö ÔóíúØóÇäò ÑóÌöíãò ﴿ ١٧ ﴾

[ 015.017 ] ( MŞ )

 

[ 015.017 ] ( AY )

Ve göğü, taşlanan (Allah’ın rahmetinden koğulan) her Şeytandan koruduk.

[ 015.017 ] ( EO )

Hem onu her «şeytanir racîm»den hıfz ettik.

[ 015.017 ] ( ES )

Ve göğü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk.

[ 015.017 ] ( NQ )

And We have guarded it (near heaven) from every outcast Shaitan (devil).

[ 015.018 ] ( KK )

ÅöáÇøó ãóäö ÇÓúÊóÑóÞó ÇáÓøóãúÚó ÝóÃóÊúÈóÚóåõ ÔöåóÇÈñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٨ ﴾

[ 015.018 ] ( MŞ )

 

[ 015.018 ] ( AY )

Ancak kulak hırsızlığı eden Şeytan vardır ki, onu, apaçık bir yıldız takip eder (ve üzerine düşerek onu yakar).

[ 015.018 ] ( EO )

Hem onu her «şeytanir racîm»den hıfz ettik.

[ 015.018 ] ( ES )

Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hariç, onu apaçık bir alev sütunu takip eder.

[ 015.018 ] ( NQ )

Except him (devil) that gains hearing by stealing, he is pursued by a clear flaming fire.

[ 015.019 ] ( KK )

æóÇáúÃóÑúÖó ãóÏóÏúäóÇåóÇ æóÃóáúÞóíúäóÇ ÝöíåóÇ ÑóæóÇÓöíó æóÃóäúÈóÊúäóÇ ÝöíåóÇ ãöäú ßõáøö ÔóíúÁò ãóæúÒõæäò ﴿ ١٩ ﴾

[ 015.019 ] ( MŞ )

 

[ 015.019 ] ( AY )

Arzı da döşedik ve oraya yerli yerinde dağlar koyduk, orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.

[ 015.019 ] ( EO )

Arzı meddettik ve ona ağır baskılar bıraktık ve onda mevzun her şeyden bitirdik' hem sizin için.

[ 015.019 ] ( ES )

Yeryüzünü düzgün bir şekilde yarattık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.

[ 015.019 ] ( NQ )

And the earth We spread out, and placed therein firm mountains, and caused to grow therein all kinds of things in due proportion.

[ 015.020 ] ( KK )

æóÌóÚóáúäóÇ áóßõãú ÝöíåóÇ ãóÚóÇíöÔó æóãóäú áóÓúÊõãú áóåõ ÈöÑóÇÒöÞöíäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 015.020 ] ( MŞ )

 

[ 015.020 ] ( AY )

O arzda hem sizin için, hem de sizin rızık vericisi olmadığınız (hayvanat ve köleleriniz gibi) kimseler için geçimlikler (ekinler ve yemişler) yarattık.

[ 015.020 ] ( EO )

hem sizin razikı olmadığınız kimseler için onda geçimlikler husule getirdik.

[ 015.020 ] ( ES )

Orada hem sizin için, hem de sizin rızıklarını veremediğiniz kimseler için geçim yollarını yarattık.

[ 015.020 ] ( NQ )

And We have provided therein means of living, for you and for those whom you provide not [moving (living) creatures, cattle, beasts, and other animals].

[ 015.021 ] ( KK )

æóÅöäú ãöäú ÔóíúÁò ÅöáÇøó ÚöäúÏóäóÇ ÎóÒóÇÆöäõåõ æóãóÇ äõäóÒøöáõåõ ÅöáÇøó ÈöÞóÏóÑò ãóÚúáõæãò ﴿ ٢١ ﴾

[ 015.021 ] ( MŞ )

 

[ 015.021 ] ( AY )

Kulların faydalandığı hiç bir şey yoktur ki, onu meydana getiren hazinelerin anahtarları katımızda olmasın, (muhakkak her şey bizim kudretimizle meydana gelir). Fakat biz, onu, ancak ihtiyaca göre, malum bir miktarda veririz.

[ 015.021 ] ( EO )

Hiç bir şey yoktur ki bizim yanımızda hazineleri olmasın, fakat biz, onu ancak ma'lüm bir mıkdar ile indiririz.

[ 015.021 ] ( ES )

Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, belli ölçülerde veririz.

[ 015.021 ] ( NQ )

And there is not a thing, but with Us are the stores thereof. And We send it not down except in a known measure.

[ 015.022 ] ( KK )

æóÃóÑúÓóáúäóÇ ÇáÑøöíóÇÍó áóæóÇÞöÍó ÝóÃóäúÒóáúäóÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÝóÃóÓúÞóíúäóÇßõãõæåõ æóãóÇ ÃóäúÊõãú áóåõ ÈöÎóÇÒöäöíäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 015.022 ] ( MŞ )

 

[ 015.022 ] ( AY )

Biz (bitki ve bulutlar için) aşılayıcı rüzgârlar gönderdik de gökten bir su indirip sizi onunla suvardık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.

[ 015.022 ] ( EO )

Bir de aşılayıcı rüzgârlar gönderdik de Semâdan bir kadrile bir su indirip sizi onunla suvardık, onu hazînelerde tutan siz değilsiniz.

[ 015.022 ] ( ES )

Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirip sizi onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.

[ 015.022 ] ( NQ )

And We send the winds fertilizing (to fill heavily the clouds with water), then caused the water (rain) to descend from the sky, and We gave it to you to drink, and it is not you who are the owners of its stores [i.e. to give water to whom you like or to withhold it from whom you like].

[ 015.023 ] ( KK )

æóÅöäøóÇ áóäóÍúäõ äõÍúíö æóäõãöíÊõ æóäóÍúäõ ÇáúæóÇÑöËõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 015.023 ] ( MŞ )

 

[ 015.023 ] ( AY )

Elbette ve elbette biz diriltiriz, öldürürüz ve hepsinin variseri de biziz (onlar hep helâk olacak, biz ise ebedîyyen bakîyiz. ).

[ 015.023 ] ( EO )

Her halde biz, mutlak hem bir hayat veririz hem öldürürüz, hepsine vâris de biziz.

[ 015.023 ] ( ES )

Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin varisleri de biziz.

[ 015.023 ] ( NQ )

And certainly We! We it is Who give life, and cause death , and We are the Inheritors.

[ 015.024 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÚóáöãúäóÇ ÇáúãõÓúÊóÞúÏöãöíäó ãöäúßõãú æóáóÞóÏú ÚóáöãúäóÇ ÇáúãõÓúÊóÃúÎöÑöíäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 015.024 ] ( MŞ )

 

[ 015.024 ] ( AY )

Andolsun, içinizden İslâmda öne geçmek istiyenleri de biliriz, geri kalmak istiyenleri de biliriz.

[ 015.024 ] ( EO )

Kasem olsun ki içinizden öne geçmek istiyenler de ma'lûmumuz, geri kalmak istiyenler de ma'lûmumuz.

[ 015.024 ] ( ES )

Andolsun ki biz, içinizden İslâm'da öne geçmek isteyenleri de biliriz, geri kalmak isteyenleri de biliriz.

[ 015.024 ] ( NQ )

And indeed, We know the first generations of you who had passed away, and indeed, We know the present generations of you (mankind), and also those who will come afterwards.

[ 015.025 ] ( KK )

æóÅöäøó ÑóÈøóßó åõæó íóÍúÔõÑõåõãú Åöäøóåõ Íóßöíãñ Úóáöíãñ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 015.025 ] ( MŞ )

 

[ 015.025 ] ( AY )

Muhakkak Rabbin odur ki, onları kıyâmet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır. Gerçekten O, Hakîm’dir; Alîm’dir.

[ 015.025 ] ( EO )

Ve hakıkat rabbın o, onları hep haşredecek, hakıkat o, hakîmdir, alîmdir.

[ 015.025 ] ( ES )

Şüphesiz Rabbin O'dur ki, onları kıyamet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır. O, hikmet sahibidir, bilendir.

[ 015.025 ] ( NQ )

And verily, your Lord will gather them together. Truly, He is All-Wise, All-Knowing.

[ 015.026 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÎóáóÞúäóÇ ÇáúÅöäúÓóÇäó ãöäú ÕóáúÕóÇáò ãöäú ÍóãóÅò ãóÓúäõæäò ﴿ ٢٦ ﴾

[ 015.026 ] ( MŞ )

 

[ 015.026 ] ( AY )

Andolsun ki, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

[ 015.026 ] ( EO )

Filhakika biz insanı bir «salsâl» den, mesnun bir balçıktan yarattık.

[ 015.026 ] ( ES )

Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

[ 015.026 ] ( NQ )

And indeed, We created man from sounding clay of altered black smooth mud.

[ 015.027 ] ( KK )

æóÇáúÌóÇäøó ÎóáóÞúäóÇåõ ãöäú ÞóÈúáõ ãöäú äóÇÑö ÇáÓøóãõæãö ﴿ ٢٧ ﴾

[ 015.027 ] ( MŞ )

 

[ 015.027 ] ( AY )

Cin yaratığını da daha önce şiddetli ateşten yarattık.

[ 015.027 ] ( EO )

Cann, onu da bundan evvel «narissemum»dan yaratmıştık.

[ 015.027 ] ( ES )

Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık.

[ 015.027 ] ( NQ )

And the jinn, We created aforetime from the smokeless flame of fire.

[ 015.028 ] ( KK )

æóÅöÐú ÞóÇáó ÑóÈøõßó áöáúãóáóÆößóÉö Åöäøöí ÎóÇáöÞñ ÈóÔóÑðÇ ãöäú ÕóáúÕóÇáò ãöäú ÍóãóÅò ãóÓúäõæäò ﴿ ٢٨ ﴾

[ 015.028 ] ( MŞ )

 

[ 015.028 ] ( AY )

Rabbin, Meleklere şöyle dediği vakti hatırla: “ Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım.

[ 015.028 ] ( EO )

Ve düşün o vaktı ki Rabbın Melâikeye: ben, demişti: salsâlden, mesnun bir balçıktan bir beşer halkedeceğim.

[ 015.028 ] ( ES )

Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım."

[ 015.028 ] ( NQ )

And (remember) when your Lord said to the angels: "I am going to create a man (Adam) from sounding clay of altered black smooth mud.

[ 015.029 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ ÓóæøóíúÊõåõ æóäóÝóÎúÊõ Ýöíåö ãöäú ÑõæÍöí ÝóÞóÚõæÇ áóåõ ÓóÇÌöÏöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 015.029 ] ( MŞ )

 

[ 015.029 ] ( AY )

Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruh verdiğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”

[ 015.029 ] ( EO )

Binaenaleyh onu tesviye ettiğim ve içine ruhumdan nefheylediğim vakıt derhal onun için secdeye kapanın.

[ 015.029 ] ( ES )

Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın."

[ 015.029 ] ( NQ )

So, when I have fashioned him completely and breathed into him (Adam) the soul which I created for him, then fall (you) down prostrating yourselves unto him.

[ 015.030 ] ( KK )

ÝóÓóÌóÏó ÇáúãóáóÆößóÉõ ßõáøõåõãú ÃóÌúãóÚõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 015.030 ] ( MŞ )

 

[ 015.030 ] ( AY )

Bunun üzerine Meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

[ 015.030 ] ( EO )

Onun üzerine Melâike, hepsi toptan secde ettiler.

[ 015.030 ] ( ES )

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

[ 015.030 ] ( NQ )

So, the angels prostrated themselves, all of them together.

[ 015.031 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÅöÈúáöíÓó ÃóÈóì Ãóäú íóßõæäó ãóÚó ÇáÓøóÇÌöÏöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 015.031 ] ( MŞ )

 

[ 015.031 ] ( AY )

Ancak İblîs, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.

[ 015.031 ] ( EO )

ancak İblîs secde edenlerle beraber olmaktan ibâ eyledi.

[ 015.031 ] ( ES )

Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.

[ 015.031 ] ( NQ )

Except Iblis (Satan), - he refused to be among the prostrators.

[ 015.032 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÅöÈúáöíÓõ ãóÇ áóßó ÃóáÇøó Êóßõæäó ãóÚó ÇáÓøóÇÌöÏöíäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 015.032 ] ( MŞ )

 

[ 015.032 ] ( AY )

Allah buyurdu ki: “ Ey İblîs! Sen, neye secde edenlerle beraber olmadın?”

[ 015.032 ] ( EO )

Ya İblis, dedi: sen neye secde edenlerle beraber olmadın?

[ 015.032 ] ( ES )

Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?"

[ 015.032 ] ( NQ )

(Allah) said: "O Iblis (Satan)! What is your reason for not being among the prostrators?"

[ 015.033 ] ( KK )

ÞóÇáó áóãú Ãóßõäú áöÃóÓúÌõÏó áöÈóÔóÑò ÎóáóÞúÊóåõ ãöäú ÕóáúÕóÇáò ãöäú ÍóãóÅò ãóÓúäõæäò ﴿ ٣٣ ﴾

[ 015.033 ] ( MŞ )

 

[ 015.033 ] ( AY )

İblîs şöyle dedi: “ Kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana, benim secde etmem doğru olmaz.”

[ 015.033 ] ( EO )

Benim, dedi: bir salsâlden, bir mesnun balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem kabil değildir.

[ 015.033 ] ( ES )

İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim."

[ 015.033 ] ( NQ )

[Iblis (Satan)] said: "I am not the one to prostrate myself to a human being, whom You created from sounding clay of altered black smooth mud."

[ 015.034 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÇÎúÑõÌú ãöäúåóÇ ÝóÅöäøóßó ÑóÌöíãñ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 015.034 ] ( MŞ )

 

[ 015.034 ] ( AY )

Allah buyurdu ki: “ O hâlde, o cennetten çık, çünkü sen koğulmuşsun.

[ 015.034 ] ( EO )

O halde, dedi: çık oradan çünkü sen racîmsin.

[ 015.034 ] ( ES )

Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin."

[ 015.034 ] ( NQ )

(Allah) said: "Then, get out from here, for verily, you are Rajim (an outcast or a cursed one)." [Tafsir At-Tabari]

[ 015.035 ] ( KK )

æóÅöäøó Úóáóíúßó ÇááøóÚúäóÉó Åöáóì íóæúãö ÇáÏøöíäö ﴿ ٣٥ ﴾

[ 015.035 ] ( MŞ )

 

[ 015.035 ] ( AY )

Şüphe yok ki, lânet, kıyâmet gününe kadar senin üzerindedir.”

[ 015.035 ] ( EO )

Ve bu lâ'net ceza gününe kadar üzerindedir.

[ 015.035 ] ( ES )

Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir.

[ 015.035 ] ( NQ )

And verily, the curse shall be upon you till the Day of Recompense (i.e. the Day of Resurrection).

[ 015.036 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÝóÃóäúÙöÑúäöí Åöáóì íóæúãö íõÈúÚóËõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 015.036 ] ( MŞ )

 

[ 015.036 ] ( AY )

İblîs: “ Rabbim! Öyle ise, insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyâmete) kadar bana mühlet ver.” dedi.

[ 015.036 ] ( EO )

Rabbım! dedi, öyle ise bana onların ba's olunacakları güne kadar mühlet ver.

[ 015.036 ] ( ES )

İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi.

[ 015.036 ] ( NQ )

[Iblis (Satan)] said: "O my Lord! Give me then respite till the Day they (the dead) will be resurrected."

[ 015.037 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÅöäøóßó ãöäó ÇáúãõäúÙóÑöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 015.037 ] ( MŞ )

 

[ 015.037 ] ( AY )

Allah buyurdu ki, sen mühlet verilenlerdensin,

[ 015.037 ] ( EO )

Haydi dedi: senmühlet verilenlerdensin.

[ 015.037 ] ( ES )

Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin."

[ 015.037 ] ( NQ )

Allah said: "Then, verily, you are of those reprieved,

[ 015.038 ] ( KK )

Åöáóì íóæúãö ÇáúæóÞúÊö ÇáúãóÚúáõæãö ﴿ ٣٨ ﴾

[ 015.038 ] ( MŞ )

 

[ 015.038 ] ( AY )

Allah katında bilinen bir vaktin gününe kadar...

[ 015.038 ] ( EO )

Vakti ma'lûm gününe kadar.

[ 015.038 ] ( ES )

Allah katında bilinen vaktin gününe kadar...

[ 015.038 ] ( NQ )

Till the Day of the time appointed.

[ 015.039 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÈöãóÇ ÃóÛúæóíúÊóäöí óáÇõÒóíøöäóäøó áóåõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æó óáÇõÛúæöíóäøóåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 015.039 ] ( MŞ )

 

[ 015.039 ] ( AY )

İblîs şöyle dedi: “ Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, muhakkak sûrette ben, yeryüzünde kullara, (fenalıkları) süsleyeceğim; elbette onların hepsini azdıracağım.

[ 015.039 ] ( EO )

Rabbım, dedi: beni azdırmana kasem ederim ki her halde ben onlar için Arzda tezyinat yapacağım ve hepsini iğvâ edeceğim.

[ 015.039 ] ( ES )

İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!"

[ 015.039 ] ( NQ )

[Iblis (Satan)] said: "O my Lord! Because you misled me, I shall indeed adorn the path of error for them (mankind) on the earth, and I shall mislead them all.

[ 015.040 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÚöÈóÇÏóßó ãöäúåõãõ ÇáúãõÎúáóÕöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 015.040 ] ( MŞ )

 

[ 015.040 ] ( AY )

Ancak içlerinden ihlâsa sahip mü'minler müstesna...”

[ 015.040 ] ( EO )

Ancak içlerinden ıhlâs verilen kulların müstesnâ.

[ 015.040 ] ( ES )

Ancak içlerinden ihlaslı kulların müstesnâdır.

[ 015.040 ] ( NQ )

Except Your chosen, (guided) slaves among them.

[ 015.041 ] ( KK )

ÞóÇáó åóÐóÇ ÕöÑóÇØñ Úóáóíøó ãõÓúÊóÞöíãñ ﴿ ٤١ ﴾

[ 015.041 ] ( MŞ )

 

[ 015.041 ] ( AY )

Allahü teâlâ şöyle buyurdu: “ İşte (ihlâslı mü'minleri azıtamıyacağına dair) bu dediğin söz, bana aid gerçek bir yoldur.

[ 015.041 ] ( EO )

Bu, dedi: bir câdde «teahhüd ederim» dos doğru.

[ 015.041 ] ( ES )

Allah şöyle buyurdu: "İşte bana ulaşan dosdoğru yol budur."

[ 015.041 ] ( NQ )

(Allah) said: "This is the Way which will lead straight to Me."

[ 015.042 ] ( KK )

Åöäøó ÚöÈóÇÏöí áóíúÓó áóßó Úóáóíúåöãú ÓõáúØóÇäñ ÅöáÇøó ãóäö ÇÊøóÈóÚóßó ãöäó ÇáúÛóÇæöíäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 015.042 ] ( MŞ )

 

[ 015.042 ] ( AY )

Azgın olanlardan sana uyan müstesna, kullarımın üzerinde asla senin hiç bir hükmün yoktur.”

[ 015.042 ] ( EO )

Hakıkat o kullarım, senin onlar üzerine bir sultan yoktur, ancak azgınlardan sana uyanlar başka.

[ 015.042 ] ( ES )

Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur.

[ 015.042 ] ( NQ )

Certainly, you shall have no authority over My slaves, except those who follow you of the Ghawin (Mushrikun and those who go astray, criminals, polytheists, and evil-doers, etc.).
 

[ 015.043 ] ( KK )

æóÅöäøó Ìóåóäøóãó áóãóæúÚöÏõåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 015.043 ] ( MŞ )

 

[ 015.043 ] ( AY )

Şüphesiz ki cehennem de, o azgınların hepsinin vaad olunan yeridir.

[ 015.043 ] ( EO )

Elbet bunların da hepsinin mevıdleri şüphesiz Cehennem.

[ 015.043 ] ( ES )

Şüphesiz ki onların hepsine vaad edilen yer cehennemdir.

[ 015.043 ] ( NQ )

And surely, Hell is the promised place for them all.

[ 015.044 ] ( KK )

áóåóÇ ÓóÈúÚóÉõ ÃóÈúæóÇÈò áößõáøö ÈóÇÈò ãöäúåõãú ÌõÒúÁñ ãóÞúÓõæãñ ﴿ ٤٤ ﴾

[ 015.044 ] ( MŞ )

 

[ 015.044 ] ( AY )

O cehennem’in yedi kapısı olup, her bir kapıya onlardan bir miktar bölünmüştür. (Tabakaları ayrı ayrıdır.)

[ 015.044 ] ( EO )

Onun yedi kapısı vardır, her kapıya onlardan bir cüz'i maksum.

[ 015.044 ] ( ES )

Cehennemin yedi kapısı vardır. O kapıların herbiri için birer grup ayrılmıştır.

[ 015.044 ] ( NQ )

It (Hell) has seven gates, for each of those gates is a (special) class (of sinners) assigned.
 

[ 015.045 ] ( KK )

Åöäøó ÇáúãõÊøóÞöíäó Ýöí ÌóäøóÇÊò æóÚõíõæäò ﴿ ٤٥ ﴾

[ 015.045 ] ( MŞ )

 

[ 015.045 ] ( AY )

Takva sahipleri, elbette cennetlerde ve pınarlardadırlar.

[ 015.045 ] ( EO )

Elbette müttekıyler, Cennetler, pınarlar içinde.

[ 015.045 ] ( ES )

Allahtan korkanlar, elbette cennetlerde ve pınarların başındadırlar.

[ 015.045 ] ( NQ )

Truly! The Muttaqun (pious and righteous persons - see V.2:2) will be amidst Gardens and water-springs (Paradise).

[ 015.046 ] ( KK )

ÇõÏúÎõáõæåóÇ ÈöÓóáÇóãò Âãöäöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 015.046 ] ( MŞ )

 

[ 015.046 ] ( AY )

Girin oraya; selâmetle, emîn olarak...

[ 015.046 ] ( EO )

Girin onlara selâmetle emîn emîn.

[ 015.046 ] ( ES )

Onlara: "Selametle güven içinde oraya girin" denir.

[ 015.046 ] ( NQ )

(It will be said to them): 'Enter therein (Paradise), in peace and security.'
 

[ 015.047 ] ( KK )

æóäóÒóÚúäóÇ ãóÇ Ýöí ÕõÏõæÑöåöãú ãöäú Ûöáøò ÅöÎúæóÇäðÇ Úóáóì ÓõÑõÑò ãõÊóÞóÇÈöáöíäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 015.047 ] ( MŞ )

 

[ 015.047 ] ( AY )

Biz, o cennetliklerin kalplerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar.

[ 015.047 ] ( EO )

Sinelerindeki kînleri soymuşuzdur da ıhvan olarak köşkler üzere karşı karşıya otururlar.

[ 015.047 ] ( ES )

Biz o cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinç içinde karşılıklı koltuklara otururlar.

[ 015.047 ] ( NQ )

And We shall remove from their breasts any sense of injury (that they may have), (So they will be like) brothers facing each other on thrones.

[ 015.048 ] ( KK )

áÇó íóãóÓøõåõãú ÝöíåóÇ äóÕóÈñ æóãóÇ åõãú ãöäúåóÇ ÈöãõÎúÑóÌöíäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 015.048 ] ( MŞ )

 

[ 015.048 ] ( AY )

Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve oradan çıkarılacak da değillerdir.

[ 015.048 ] ( EO )

Orada kendilerine hiç bir zahmet tokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değildirler.

[ 015.048 ] ( ES )

Orada kendilerine hiçbir yorgunluk gelmeyecek. Oradan çıkarılacak da değillerdir.

[ 015.048 ] ( NQ )

No sense of fatigue shall touch them, nor shall they (ever) be asked to leave it.

[ 015.049 ] ( KK )

äóÈøöÆú ÚöÈóÇÏöí Ãóäøöí ÃóäóÇ ÇáúÛóÝõæÑõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ٤٩ ﴾

[ 015.049 ] ( MŞ )

 

[ 015.049 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), kullarıma haber ver ki, gerçekten ben Gafûr’um, Rahîm’im.

[ 015.049 ] ( EO )

Haber ver kullarıma ki hakıkat ben, benim öyle gafur, öyle rahîm.

[ 015.049 ] ( ES )

Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim.

[ 015.049 ] ( NQ )

Declare (O Muhammad ) unto My slaves, that truly, I am the Oft-Forgiving, the Most-Merciful.

[ 015.050 ] ( KK )

æóÃóäøó ÚóÐóÇÈöí åõæó ÇáúÚóÐóÇÈõ ÇáúÃóáöíãõ ﴿ ٥٠ ﴾

[ 015.050 ] ( MŞ )

 

[ 015.050 ] ( AY )

Bununla beraber, azabım da çok acıklı bir azabdır.

[ 015.050 ] ( EO )

Bununla beraber azâbım da azâbı elîm.

[ 015.050 ] ( ES )

Bununla beraber azabım da çok acıklı bir azabdır. Bunları geçmişten bazı örneklerle açıklamak üzere:

[ 015.050 ] ( NQ )

And that My Torment is indeed the most painful torment.

[ 015.051 ] ( KK )

æóäóÈøöÆúåõãú Úóäú ÖóíúÝö ÅöÈúÑóÇåöíãó ﴿ ٥١ ﴾

[ 015.051 ] ( MŞ )

 

[ 015.051 ] ( AY )

Hem o kullara, İbrâhîm’in misafirlerinden (kendisine misafir olarak gelen meleklerden) haber ver:

[ 015.051 ] ( EO )

Hem onlara İbrahimin müsafirlerinden bahs et.

[ 015.051 ] ( ES )

Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.

[ 015.051 ] ( NQ )

And tell them about the guests (the angels) of Ibrahim (Abraham).

[ 015.052 ] ( KK )

ÅöÐú ÏóÎóáõæÇ Úóáóíúåö ÝóÞóÇáõæÇ ÓóáÇóãðÇ ÞóÇáó ÅöäøóÇ ãöäúßõãú æóÌöáõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 015.052 ] ( MŞ )

 

[ 015.052 ] ( AY )

Hani melekler, İbrâhîm’in yanına varıp “selam” demişlerdi (İbrâhîm misafir melekler için hazırladığı yemeği, misafirlerin yemediğini görünce) dedi ki: “ Biz, sizden cidden korkuyoruz.”

[ 015.052 ] ( EO )

O vakıt ki yanına girdiler de, selâm dediler, biz dedi: sizden cidden korkuyoruz.

[ 015.052 ] ( ES )

Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti.

[ 015.052 ] ( NQ )

When they entered unto him, and said: Salaman (peace)! [Ibrahim (Abraham)] said: "Indeed! We are afraid of you."

[ 015.053 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ áÇó ÊóæúÌóáú ÅöäøóÇ äõÈóÔøöÑõßó ÈöÛõáÇóãò Úóáöíãò ﴿ ٥٣ ﴾

[ 015.053 ] ( MŞ )

 

[ 015.053 ] ( AY )

Melekler de: “Korkma, gerçekten biz, sana, bilgin bir oğul müjdeliyoruz.” dediler.

[ 015.053 ] ( EO )

Korkma, dediler: biz sana alîm bir oğul tebşir ediyoruz.

[ 015.053 ] ( ES )

Melekler: "Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.

[ 015.053 ] ( NQ )

They (the angels) said: "Do not be afraid! We give you glad tidings of a boy (son) possessing much knowledge and wisdom."

[ 015.054 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóÈóÔøóÑúÊõãõæäöí Úóáóì Ãóäú ãóÓøóäöíó ÇáúßöÈóÑõ ÝóÈöãó ÊõÈóÔøöÑõæäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 015.054 ] ( MŞ )

 

[ 015.054 ] ( AY )

İbrâhîm dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdelediniz? Neye dayanarak müjdeliyorsunuz?”

[ 015.054 ] ( EO )

Benimi, dedi: tebşir ettiniz? Bana ihtiyarlık gelib çatmışken, artık beni ne suretle tebşir edersiniz?

[ 015.054 ] ( ES )

İbrahim dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?"

[ 015.054 ] ( NQ )

[Ibrahim (Abraham)] said: "Do you give me glad tidings (of a son) when old age has overtaken me? Of what then is your news?"

[ 015.055 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÈóÔøóÑúäóÇßó ÈöÇáúÍóÞøö ÝóáÇó Êóßõäú ãöäó ÇáúÞóÇäöØöíäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 015.055 ] ( MŞ )

 

[ 015.055 ] ( AY )

Onlar: “ Seni hak ve gerçekle müjdeledik, onun için Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma” dediler.

[ 015.055 ] ( EO )

Seni dediler: emri hakkile tebşir ettik, onun için ümidi kesenlerden olma.

[ 015.055 ] ( ES )

Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!" dediler.

[ 015.055 ] ( NQ )

They (the angels) said: "We give you glad tidings in truth. So be not of the despairing ones."

[ 015.056 ] ( KK )

ÞóÇáó æóãóäú íóÞúäóØõ ãöäú ÑóÍúãóÉö ÑóÈøöåö ÅöáÇøó ÇáÖøóÇáøõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 015.056 ] ( MŞ )

 

[ 015.056 ] ( AY )

İbrâhim, dedi ki: “ Sapıklardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümid keser?”

[ 015.056 ] ( EO )

Rabbının rahmetinden, dedi: sapkınlardan başka kim ümidi keser?

[ 015.056 ] ( ES )

İbrahim dedi ki: "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"

[ 015.056 ] ( NQ )

[Ibrahim (Abraham)] said: "And who despairs of the Mercy of his Lord except those who are astray?"

[ 015.057 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóãóÇ ÎóØúÈõßõãú ÃóíøõåóÇ ÇáúãõÑúÓóáõæäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 015.057 ] ( MŞ )

 

[ 015.057 ] ( AY )

(Yine) dedi ki: “Ey elçiler (Allah’ın melekleri!) Bundan sonra işiniz ne?”

[ 015.057 ] ( EO )

Ey mürseller, dedi: bunu müteakıb me'muriyyetiniz nedir?

[ 015.057 ] ( ES )

Ey elçiler! Başka ne işiniz var? dedi.

[ 015.057 ] ( NQ )

[Ibrahim (Abraham) again] said: "What then is the business on which you have come, O Messengers?"

[ 015.058 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÅöäøóÇ ÃõÑúÓöáúäóÇ Åöáóì Þóæúãò ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 015.058 ] ( MŞ )

 

[ 015.058 ] ( AY )

Onlar şöyle dediler: “ Biz mücrim (günahkâr) bir topluluğa gönderildik. (Onları helâk edeceğiz, bu topluluk da Lût kavmidir.)

[ 015.058 ] ( EO )

Haberin olsun dediler: biz mücrim bir kavme gönderildik.

[ 015.058 ] ( ES )

Melekler şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik.

[ 015.058 ] ( NQ )

They (the angels) said: "We have been sent to a people who are Mujrimun (criminals, disbelievers, polytheists, sinners).

[ 015.059 ] ( KK )

ÅöáÇøó Âáó áõæØò ÅöäøóÇ áóãõäóÌøõæåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 015.059 ] ( MŞ )

 

[ 015.059 ] ( AY )

Ancak (îman eden) Lût ailesi müstesnadır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız.

[ 015.059 ] ( EO )

Ancak ali Lût müstesna biz onların hepsini behemehal kurtaracağız.

[ 015.059 ] ( ES )

Ancak Lût ailesi müstesnâdır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız.

[ 015.059 ] ( NQ )

(All) except the family of Lout (Lot). Them all we are surely going to save (from destruction).
 

[ 015.060 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÇãúÑóÃóÊóåõ ÞóÏøóÑúäóÇ ÅöäøóåóÇ áóãöäó ÇáúÛóÇÈöÑöíäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 015.060 ] ( MŞ )

 

[ 015.060 ] ( AY )

Yalnız Lût’un karısını, gerçekten azap içinde kalanlardan takdîr ettik.”

[ 015.060 ] ( EO )

Ancak karısını takdir ettik o muhakkak kalacaklardandır.

[ 015.060 ] ( ES )

Yalnız Lût'un karısı müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok edilmesini takdir ettik.

[ 015.060 ] ( NQ )

Except his wife, of whom We have decreed that she shall be of those who remain behind (i.e. she will be destroyed)."

[ 015.061 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁó Âáó áõæØò ÇáúãõÑúÓóáõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 015.061 ] ( MŞ )

 

[ 015.061 ] ( AY )

Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince.

[ 015.061 ] ( EO )

Bunun üzerine vaktâ ki Ali Lûta mürseller geldiler.

[ 015.061 ] ( ES )

Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince,

[ 015.061 ] ( NQ )

Then, when the Messengers (the angels) came unto the family of Lout (Lot).

[ 015.062 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäøóßõãú Þóæúãñ ãõäúßóÑõæäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 015.062 ] ( MŞ )

 

[ 015.062 ] ( AY )

Lût dedi ki: “ Doğrusu siz ürkülecek bir kavimsiniz

[ 015.062 ] ( EO )

Siz, dedi: cidden ürkülecek bir kavmsiniz.

[ 015.062 ] ( ES )

Lût dedi ki: "Doğrusu siz ürkülecek bir kavimsiniz."

[ 015.062 ] ( NQ )

He said: "Verily! You are people unknown to me."

[ 015.063 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ Èóáú ÌöÆúäóÇßó ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ Ýöíåö íóãúÊóÑõæäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 015.063 ] ( MŞ )

 

[ 015.063 ] ( AY )

Elçiler dediler ki: “ Yok, biz sana kavminin şüphe edip durdukları azabı getirdik.

[ 015.063 ] ( EO )

Yok dediler biz sana onların şekkedip durduklarını getirdik.

[ 015.063 ] ( ES )

Elçiler dediler ki: "Bilakis biz sana onların şüphe ettiği azabı getirdik."

[ 015.063 ] ( NQ )

They said: "Nay, we have come to you with that (torment) which they have been doubting.

[ 015.064 ] ( KK )

æóÃóÊóíúäóÇßó ÈöÇáúÍóÞøö æóÅöäøóÇ áóÕóÇÏöÞõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 015.064 ] ( MŞ )

 

[ 015.064 ] ( AY )

Sana, onların azabına dair gerçekle geldik ve biz muhakkak doğru söyleyicileriz.

[ 015.064 ] ( EO )

Ve sana emri hakkile geldik, emin ol biz sadıklarız.

[ 015.064 ] ( ES )

Sana gerçeği getirdik; biz elbette doğru söylüyoruz.

[ 015.064 ] ( NQ )

And we have brought to you the truth (the news of the destruction of your nation) and certainly, we tell the truth.
 

[ 015.065 ] ( KK )

ÝóÃóÓúÑö ÈöÃóåúáößó ÈöÞöØúÚò ãöäó Çááøóíúáö æóÇÊøóÈöÚú ÃóÏúÈóÇÑóåõãú æóáÇó íóáúÊóÝöÊú ãöäúßõãú ÃóÍóÏñ æóÇãúÖõæÇ ÍóíúËõ ÊõÄúãóÑõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 015.065 ] ( MŞ )

 

[ 015.065 ] ( AY )

Hemen gecenin bir kısmında aileni yürüt (yola çıkar), sen de arkalarından git ve hiç kimse ardına bakmasın (zira göreceği azabın şiddetine tahammül edemez); emrolunduğunuz yere geçin gidin.”

[ 015.065 ] ( EO )

Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere geçin gidin.

[ 015.065 ] ( ES )

Gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından yürü ve sizden kimse ardına bakmasın; istenen yere gidin.

[ 015.065 ] ( NQ )

Then travel in a part of the night with your family, and you go behind them in the rear, and let no one amongst you look back, but go on to where you are ordered."

[ 015.066 ] ( KK )

æóÞóÖóíúäóÇ Åöáóíúåö Ðóáößó ÇáúÃóãúÑó Ãóäøó ÏóÇÈöÑó åóÄõáÇóÁö ãóÞúØõæÚñ ãõÕúÈöÍöíäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 015.066 ] ( MŞ )

 

[ 015.066 ] ( AY )

Biz, Lût’a şu kesin emri vahyettik: Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır.

[ 015.066 ] ( EO )

Ona kat'î olarak şu emri vahyettik: sabaha çıkarlarken şunları arkaları kat'iyyen kesilecek.

[ 015.066 ] ( ES )

Biz, Lût'a şu kesin emri vahyettik: "Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır."

[ 015.066 ] ( NQ )

And We made known this decree to him, that the root of those (sinners) was to be cut off in the early morning.

[ 015.067 ] ( KK )

æóÌóÇÁó Ãóåúáõ ÇáúãóÏöíäóÉö íóÓúÊóÈúÔöÑõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 015.067 ] ( MŞ )

 

[ 015.067 ] ( AY )

(Sedum) şehri halkı, (güzelliklerini haber aldıkları elçilerin ırzına tecavüz hırsı ile) sevinerek yanlarına geldi.

[ 015.067 ] ( EO )

Şehir ahalisi de haber alıb keyf içinde gelmişlerdi.

[ 015.067 ] ( ES )

Şehir halkı, insan şeklindeki güzel yüzlü melekleri görünce, onlara iğrenç işlerini yapabileceklerini düşünüp sevinerek geldiler.

[ 015.067 ] ( NQ )

And the inhabitants of the city came rejoicing (at the news of the young men's arrival).

[ 015.068 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäøó åóÄõáÇóÁö ÖóíúÝöí ÝóáÇó ÊóÝúÖóÍõæäö ﴿ ٦٨ ﴾

[ 015.068 ] ( MŞ )

 

[ 015.068 ] ( AY )

Lût (o gelen mütecâvizlere) dedi ki: “ Hakikaten bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin.

[ 015.068 ] ( EO )

Amanın dedi onlar benim müsafirlerim, artık beni rüsvay etmeyin.

[ 015.068 ] ( ES )

Lût, kavmine şöyle dedi: "Bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin."

[ 015.068 ] ( NQ )

[Lout (Lot)] said: "Verily! these are my guests, so shame me not.

[ 015.069 ] ( KK )

æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóáÇó ÊõÎúÒõæäö ﴿ ٦٩ ﴾

[ 015.069 ] ( MŞ )

 

[ 015.069 ] ( AY )

Allah’dan korkun ve beni utandırmayın.”

[ 015.069 ] ( EO )

Allahtan korkun, beni utandırmayın.

[ 015.069 ] ( ES )

Allah'tan korkun! Beni mahcub etmeyin.

[ 015.069 ] ( NQ )

And fear Allah and disgrace me not.

[ 015.070 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ Ãóæóáóãú äóäúåóßó Úóäö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 015.070 ] ( MŞ )

 

[ 015.070 ] ( AY )

Onlar “ Biz, seni âlemin işine karışmaktan men etmedik mi?” dediler.

[ 015.070 ] ( EO )

Seni dediler, âlemden nehyetmedikmi?

[ 015.070 ] ( ES )

Lût kavmi şöyle dedi: "Biz sana kimsenin koruyuculuğunu yapmamanı söylememiş miydik?"

[ 015.070 ] ( NQ )

They (people of the city) said: "Did we not forbid you to entertain (or protect) any of the 'Alamin (people, foreigners, strangers, etc. from us)?"

[ 015.071 ] ( KK )

ÞóÇáó åóÄõáÇóÁö ÈóäóÇÊöí Åöäú ßõäúÊõãú ÝóÇÚöáöíäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 015.071 ] ( MŞ )

 

[ 015.071 ] ( AY )

Lût şöyle dedi: “ Eğer sözümü tutarsanız, işte bunlar kızlarım (onları size nikâhlayayım).

[ 015.071 ] ( EO )

Tâ şunlar kızlarım, eğer yapacaksanız dedi.

[ 015.071 ] ( ES )

Lût şöyle dedi: "İşte kızlarım! Düşündüğünüzü yapacaksanız (onlarla evlenin).

[ 015.071 ] ( NQ )

[Lout (Lot)] said: "These (the girls of the nation) are my daughters (to marry lawfully), if you must act (so)."

[ 015.072 ] ( KK )

áóÚóãúÑõßó Åöäøóåõãú áóÝöí ÓóßúÑóÊöåöãú íóÚúãóåõæäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 015.072 ] ( MŞ )

 

[ 015.072 ] ( AY )

(Resûlüm!) Ömrün hakkı için, şüphesiz onlar sarhoşlukları içinde azgın bir hâlde idiler.

[ 015.072 ] ( EO )

Resulüm! ömrüne kasem olsun ki hakikaten onlar serhoşlukları içinde ne halt ettiklerini bilmiyorlardı.

[ 015.072 ] ( ES )

Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.

[ 015.072 ] ( NQ )

Verily, by your life (O Muhammad ), in their wild intoxication, they were wandering blindly.

[ 015.073 ] ( KK )

ÝóÃóÎóÐóÊúåõãõ ÇáÕøóíúÍóÉõ ãõÔúÑöÞöíäó ﴿ ٧٣ ﴾

[ 015.073 ] ( MŞ )

 

[ 015.073 ] ( AY )

Nihâyet onları, güneşin doğma vaktinde korkunç gürültü yakalayıverdi.

[ 015.073 ] ( EO )

Derken işrak vaktine girdikleri sırada bunları o sayha tutuverdi.

[ 015.073 ] ( ES )

Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakaladı.

[ 015.073 ] ( NQ )

So As-Saihah (torment - awful cry, etc.) overtook them at the time of sunrise;

[ 015.074 ] ( KK )

ÝóÌóÚóáúäóÇ ÚóÇáöíóåóÇ ÓóÇÝöáóåóÇ æóÃóãúØóÑúäóÇ Úóáóíúåöãú ÍöÌóÇÑóÉð ãöäú ÓöÌøöíáò ﴿ ٧٤ ﴾

[ 015.074 ] ( MŞ )

 

[ 015.074 ] ( AY )

Hemen şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de çamurdan pişirilmiş taş yağdırdık.

[ 015.074 ] ( EO )

Derhal şehirlerinin üstünü altına getiriverdik ve üzerlerine siccilden taşlar yağdırdık.

[ 015.074 ] ( ES )

Biz, onların şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

[ 015.074 ] ( NQ )

And We turned (the towns of Sodom in Palestine) upside down and rained down on them stones of baked clay.

[ 015.075 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó óáÂíóÇÊò áöáúãõÊóæóÓøöãöíäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 015.075 ] ( MŞ )

 

[ 015.075 ] ( AY )

Elbette bunda keskin anlayışlılar için ibret alâmetleri var.

[ 015.075 ] ( EO )

elbette bunda fikr-u firaseti olanlara âyetler var.

[ 015.075 ] ( ES )

Gerçekten bunda, düşünen keskin anlayışlılar için ibretler vardır.

[ 015.075 ] ( NQ )

Surely! In this are signs, for those who see (or understand or learn the lessons from the Signs of Allah).

[ 015.076 ] ( KK )

æóÅöäøóåóÇ áóÈöÓóÈöíáò ãõÞöíãò ﴿ ٧٦ ﴾

[ 015.076 ] ( MŞ )

 

[ 015.076 ] ( AY )

Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi, (Kureyş kâfirlerinin de ibret alabileceği uğrak) bir yol üzerinde bulunmaktadır.

[ 015.076 ] ( EO )

Hem o harabe yol üstünde duruyor.

[ 015.076 ] ( ES )

Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadır.

[ 015.076 ] ( NQ )

And verily! They (the cities) were right on the highroad (from Makkah to Syria i.e. the place where the Dead Sea is now) .

[ 015.077 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 015.077 ] ( MŞ )

 

[ 015.077 ] ( AY )

Gerçekten bunda îman edenler için bir ibret vardır.

[ 015.077 ] ( EO )

elbette bunda iymanı olanlar için bir âyet var.

[ 015.077 ] ( ES )

Şüphesiz ki, bunda iman edenler için bir ibret vardır.

[ 015.077 ] ( NQ )

Surely! Therein is indeed a sign for the believers.

[ 015.078 ] ( KK )

æóÅöäú ßóÇäó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÃóíúßóÉö áóÙóÇáöãöíäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 015.078 ] ( MŞ )

 

[ 015.078 ] ( AY )

(Şuayb aleyhisselâmın kavmi olup ormanlıkta yaşayan) eyke halkı da hakikaten zâlimler (îman etmiyen kâfirler) idi.

[ 015.078 ] ( EO )

Hakikaten eshabı eyke de zalimler idi.

[ 015.078 ] ( ES )

Eyke halkı da gerçekten zalimlerdi.

[ 015.078 ] ( NQ )

And the dwellers in the wood [i.e. the people of Madyan (Midian) to whom Prophet Shu'aib () was sent by Allah), were alsoZalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 015.079 ] ( KK )

ÝóÇäúÊóÞóãúäóÇ ãöäúåõãú æóÅöäøóåõãóÇ áóÈöÅöãóÇãò ãõÈöíäò ﴿ ٧٩ ﴾

[ 015.079 ] ( MŞ )

 

[ 015.079 ] ( AY )

Biz Eyke halkından da intikam aldık. (Sedum ve Eyke şehirlerinin) ikisi de (herkesin görebileceği uğrak) apaçık bir yol üzerindedir.

[ 015.079 ] ( EO )

Onlardan da intikam aldık, ikisi de ap açık önde bulunuyor.

[ 015.079 ] ( ES )

Biz Eyke halkından da intikâm aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir.

[ 015.079 ] ( NQ )

So, We took vengeance on them. They are both on an open highway, plain to see.

[ 015.080 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ßóÐøóÈó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÍöÌúÑö ÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 015.080 ] ( MŞ )

 

[ 015.080 ] ( AY )

(Sâlih Peygamberin Semûd kavmi olan) Hicir halkı da peygamberleri yalanladılar.

[ 015.080 ] ( EO )

Hakikaten eshabı hıcir dahi Peygamberleri tekzib ettiler.

[ 015.080 ] ( ES )

Şüphesiz ki, Hıcr halkı da peygamberleri yalanladılar.

[ 015.080 ] ( NQ )

And verily, the dwellers of Al-Hijr (the rocky tract) denied the Messengers.

[ 015.081 ] ( KK )

æóÂÊóíúäóÇåõãú ÂíóÇÊöäóÇ ÝóßóÇäõæÇ ÚóäúåóÇ ãõÚúÑöÖöíäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 015.081 ] ( MŞ )

 

[ 015.081 ] ( AY )

Biz, onlara, mûcizelerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirip durmuşlardı.

[ 015.081 ] ( EO )

Ve biz onlara âyetlerimizi vermiştik de ondan i'raz ediyorlardı.

[ 015.081 ] ( ES )

Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlar, yüz çeviriyorlardı.

[ 015.081 ] ( NQ )

And We gave them Our Signs, but they were averse to them.

[ 015.082 ] ( KK )

æóßóÇäõæÇ íóäúÍöÊõæäó ãöäó ÇáúÌöÈóÇáö ÈõíõæÊðÇ Âãöäöíäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 015.082 ] ( MŞ )

 

[ 015.082 ] ( AY )

Dağlarda (kendilerini düşmanlardan, hırsızdan veya Allah’ın azabından kurtaracak) emniyetli zannettikleri evler yontup kuruyorlardı.

[ 015.082 ] ( EO )

Dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.

[ 015.082 ] ( ES )

Onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.

[ 015.082 ] ( NQ )

And they used to hew out dwellings from the mountains (feeling themselves) secure.

[ 015.083 ] ( KK )

ÝóÃóÎóÐóÊúåõãõ ÇáÕøóíúÍóÉõ ãõÕúÈöÍöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 015.083 ] ( MŞ )

 

[ 015.083 ] ( AY )

Bunları da o (korkunç) sayha (ses ve gürültü) sabahleyin yakalayıverdi. (gürültü ve zelzele neticesi helâk oldular.)

[ 015.083 ] ( EO )

Bunları da sabahleyin sayha tutuverdi.

[ 015.083 ] ( ES )

Onları da sabahleyin korkunç bir çığlık yakaladı.

[ 015.083 ] ( NQ )

But As-Saihah (torment - awful cry etc.) overtook them in the early morning (of the fourth day of their promised punishment days).

[ 015.084 ] ( KK )

ÝóãóÇ ÃóÛúäóì Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÓöÈõæäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 015.084 ] ( MŞ )

 

[ 015.084 ] ( AY )

Böylece elde ettikleri muhkem evlerin, mal ve evlâdların kendilerine hiç faydası olmadı.

[ 015.084 ] ( EO )

De o kesb ede geldikleri şeylerin kendilerine hiç faidesi olmadı.

[ 015.084 ] ( ES )

Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.

[ 015.084 ] ( NQ )

And all that which they used to earn availed them not.

[ 015.085 ] ( KK )

æóãóÇ ÎóáóÞúäóÇ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóãóÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö æóÅöäøó ÇáÓøóÇÚóÉó óáÂÊöíóÉñ ÝóÇÕúÝóÍö ÇáÕøóÝúÍó ÇáúÌóãöíáó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 015.085 ] ( MŞ )

 

[ 015.085 ] ( AY )

Biz göklerle Arzı ve aralarındaki şeyleri ancak hak ve hikmetle yarattık. (boşuna değil)... Elbetteki kıyâmet gelecektir. Şimdi sen onlardan yüz çevir veya güzel muamelede bulun (Allah cezalarını verecektir.) Not: Bu âyeti kerîme Kıtal âyeti ile nesh edilmiştir.

[ 015.085 ] ( EO )

Öyle ya biz Samavât-ü Arzı ve mabeynlerini ancak hakkile halkettik ve elbette saat muhakkak gelecek, şimdi sen safhı cemil ile muamele et.

[ 015.085 ] ( ES )

Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık ve elbette ki, kıyamet kopacaktır. (Ey Peygamber!) Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et.

[ 015.085 ] ( NQ )

And We created not the heavens and the earth and all that is between them except with truth, and the Hour is surely coming, so overlook (O Muhammad ), their faults with gracious forgiveness. [This was before the ordainment of Jihad holy fighting in Allah's Cause].

[ 015.086 ] ( KK )

Åöäøó ÑóÈøóßó åõæó ÇáúÎóáÇøóÞõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٨٦ ﴾

[ 015.086 ] ( MŞ )

 

[ 015.086 ] ( AY )

Gerçekten Rabbin kemaliyle yaratandır, Alîm’dir.

[ 015.086 ] ( EO )

Çünkü rabbın o öyle hallâk öyle alîm.

[ 015.086 ] ( ES )

Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir.

[ 015.086 ] ( NQ )

Verily, your Lord is the All-Knowing Creator.

[ 015.087 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇßó ÓóÈúÚðÇ ãöäó ÇáúãóËóÇäöí æóÇáúÞõÑúÂäó ÇáúÚóÙöíãó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 015.087 ] ( MŞ )

 

[ 015.087 ] ( AY )

Andolsun ki, biz, sana, (her namazda) okunup tekrarlanan yedi âyeti (Fâtiha sûresini) ve şu büyük Kur’ân’ı verdik.

[ 015.087 ] ( EO )

Celâlim hakkı için sana «sebul mesani»yi ve Kur'anı azımi verdik.

[ 015.087 ] ( ES )

Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve yüce Kur'ân'ı verdik.

[ 015.087 ] ( NQ )

And indeed, We have bestowed upon you seven of Al-Mathani (the seven repeatedly recited Verses), (i.e. Surat Al-Fatiha) and the Grand Qur'an .

[ 015.088 ] ( KK )

áÇó ÊóãõÏøóäøó Úóíúäóíúßó Åöáóì ãóÇ ãóÊøóÚúäóÇ Èöåö ÃóÒúæóÇÌðÇ ãöäúåõãú æóáÇó ÊóÍúÒóäú Úóáóíúåöãú æóÇÎúÝöÖú ÌóäóÇÍóßó áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 015.088 ] ( MŞ )

 

[ 015.088 ] ( AY )

Sakın o kâfirlerden bir takımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) gözlerini uzatıp rağbetle bakma ve onların îman etmeyişlerine üzülme de mü'minlere kanadını indir, (onlara tevazu göster, kendilerini himayene al).

[ 015.088 ] ( EO )

Sakın o kâfirlerden bir takımlarını zevkıyap ettiğimiz şeylere göz atma ve onlara karşı mahzun olma da mü'minlere kanadını indir.

[ 015.088 ] ( ES )

Sakın o kâfirlerden birtakımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayı üzülme. Müminlere merhamet kanatlarını indir.

[ 015.088 ] ( NQ )

Look not with your eyes ambitiously at what We have bestowed on certain classes of them (the disbelievers), nor grieve over them. And lower your wings for the believers (be courteous to the fellow-believers).

[ 015.089 ] ( KK )

æóÞõáú Åöäøöí ÃóäóÇ ÇáäøóÐöíÑõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ٨٩ ﴾

[ 015.089 ] ( MŞ )

 

[ 015.089 ] ( AY )

Bir de (Ey Resûlüm) de ki: “Haberiniz olsun, ben, (üzerinize bir azap ineceğini bildiren) açık bir korkutucuyum:

[ 015.089 ] ( EO )

Ve de ki haberiniz olsun; ben o nezîri mübînin ben.

[ 015.089 ] ( ES )

De ki: "Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım."

[ 015.089 ] ( NQ )

And say: "I am indeed a plain warner."

[ 015.090 ] ( KK )

ßóãóÇ ÃóäúÒóáúäóÇ Úóáóì ÇáúãõÞúÊóÓöãöíäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 015.090 ] ( MŞ )

 

[ 015.090 ] ( AY )

Tıpkı o Yahûdî ve Hristiyanlara indirdiğimiz (azap) gibi.

[ 015.090 ] ( EO )

Tıpkı indirdiğimiz gibi o taksimcilere.

[ 015.090 ] ( ES )

(İnanmazsanız başınıza) tıpkı o taksimcilere (yahudi ve hıristiyanlara) indirdiğimiz azap gibi (bir azab inecektir).

[ 015.090 ] ( NQ )

As We have sent down on the dividers, (Quraish pagans or Jews and Christians).

[ 015.091 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÌóÚóáõæÇ ÇáúÞõÑúÂäó ÚöÖöíäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 015.091 ] ( MŞ )

 

[ 015.091 ] ( AY )

Onlar, o kimselerdir ki, kitablarını kısım kısım yapmışlardı (bir kısmına inanıyor, diğer bir kısmına inanmıyorlardı.)

[ 015.091 ] ( EO )

O, Kur'anı kısım kısım tefrık edenlere.

[ 015.091 ] ( ES )

Onlar, Kur'ân'ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak onu kısım kısım böldüler.

[ 015.091 ] ( NQ )

Who have made the Qur'an into parts. (i.e. believed in a part and disbelieved in the other).

[ 015.092 ] ( KK )

ÝóæóÑóÈøößó áóäóÓúÃóáóäøóåõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 015.092 ] ( MŞ )

 

[ 015.092 ] ( AY )

(92-93) Rabbin hakkı için, biz onların hepsine muhakkak sûrette yapmakta oldukları şeylerden soracağız (ve cezalarını vereceğiz).

[ 015.092 ] ( EO )

Ki rabbın hakkı için, biz onların hepsine mutlak ve muhakkak soracağız.

[ 015.092 ] ( ES )

Rabbin hakkı için biz, mutlaka onların hepsini hesaba çekeceğiz.

[ 015.092 ] ( NQ )

So, by your Lord (O Muhammad ), We shall certainly call all of them to account.

[ 015.093 ] ( KK )

ÚóãøóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 015.093 ] ( MŞ )

 

[ 015.093 ] ( AY )

(92-93) Rabbin hakkı için, biz onların hepsine muhakkak sûrette yapmakta oldukları şeylerden soracağız (ve cezalarını vereceğiz).

[ 015.093 ] ( EO )

Ki rabbın hakkı için, biz onların hepsine mutlak ve muhakkak soracağız.

[ 015.093 ] ( ES )

Rabbin hakkı için biz, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz.

[ 015.093 ] ( NQ )

For all that they used to do.

[ 015.094 ] ( KK )

ÝóÇÕúÏóÚú ÈöãóÇ ÊõÄúãóÑõ æóÃóÚúÑöÖú Úóäö ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 015.094 ] ( MŞ )

 

[ 015.094 ] ( AY )

Şimdi sen, emrolunduğun şeyi, çatlatırcasına bildir ve müşriklerden yüz çevir (sözlerine aldırış etme).

[ 015.094 ] ( EO )

Şimdi sen her ne ile emrolunuyorsan kafalarına çatlat ve müşriklere aldırma.

[ 015.094 ] ( ES )

Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.

[ 015.094 ] ( NQ )

Therefore proclaim openly (Allah's Message Islamic Monotheism) that which you are commanded, and turn away from Al-Mushrikun (polytheists, idolaters, and disbelievers, etc. - see V.2:105).

[ 015.095 ] ( KK )

ÅöäøóÇ ßóÝóíúäóÇßó ÇáúãõÓúÊóåúÒöÆöíäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 015.095 ] ( MŞ )

 

[ 015.095 ] ( AY )

Muhakkak ki biz, (seninle alay eden) o müstehzîlere karşı kâfiyiz, (onları helâk ederiz).

[ 015.095 ] ( EO )

Her halde biz sana o müstehzîlerin haklarından geliriz.

[ 015.095 ] ( ES )

Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.

[ 015.095 ] ( NQ )

Truly! We will suffice you against the scoffers.

[ 015.096 ] ( KK )

ÇáøóÐöíäó íóÌúÚóáõæäó ãóÚó Çááøóåö ÅöáóåðÇ ÂÎóÑó ÝóÓóæúÝó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 015.096 ] ( MŞ )

 

[ 015.096 ] ( AY )

Onlar, o kimselerdir ki, Allah ile beraber başka bir ilâh tanırlar. Onlar, yakında (başlarına gelecek akıbeti) bileceklerdir.

[ 015.096 ] ( EO )

Allah ile beraber diğer ilâh tutan o heriflerin yarın bilirler.

[ 015.096 ] ( ES )

Onlar Allah ile birlikte başkasını ilâh edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir.

[ 015.096 ] ( NQ )

Who set up along with Allah another ilah (god), they will come to know.

[ 015.097 ] ( KK )

æóáóÞóÏú äóÚúáóãõ Ãóäøóßó íóÖöíÞõ ÕóÏúÑõßó ÈöãóÇ íóÞõæáõæäó ﴿ ٩٧ ﴾

[ 015.097 ] ( MŞ )

 

[ 015.097 ] ( AY )

Gerçekten biliriz ki, onların sözlerine göğsün daralıyor, için sıkılıyor.

[ 015.097 ] ( EO )

Celâlim hakkı için biliyoruz ki onların tevevvühatına senin cidden göğsün daralıyor.

[ 015.097 ] ( ES )

Gerçekten biliriz ki, onların söylediklerine göğsün daralıyor.

[ 015.097 ] ( NQ )

Indeed, We know that your breast is straitened at what they say.

[ 015.098 ] ( KK )

ÝóÓóÈøöÍú ÈöÍóãúÏö ÑóÈøößó æóßõäú ãöäó ÇáÓøóÇÌöÏöíäó ﴿ ٩٨ ﴾

[ 015.098 ] ( MŞ )

 

[ 015.098 ] ( AY )

O hâlde, Rabbini hamd ile tesbîh et (sübhanellahi ve bihamdihi de) ve secde edenlerden ol. (Namaz kıl).

[ 015.098 ] ( EO )

O halde Rabbına hamdile tesbih et ve secdekârlardan ol.

[ 015.098 ] ( ES )

O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.

[ 015.098 ] ( NQ )

So glorify the praises of your Lord and be of those who prostrate themselves (to Him).

[ 015.099 ] ( KK )

æóÇÚúÈõÏú ÑóÈøóßó ÍóÊøóì íóÃúÊöíóßó ÇáúíóÞöíäõ ﴿ ٩٩ ﴾

[ 015.099 ] ( MŞ )

 

[ 015.099 ] ( AY )

Ve sana ölüm gelinceye kadar, Rabbine ibâdet et.

[ 015.099 ] ( EO )

Ve Rabbına kulluk yap tâ sana o yakîn gelene kadar.

[ 015.099 ] ( ES )

Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

[ 015.099 ] ( NQ )

And worship your Lord until there comes unto you the certainty (i.e. death).