İBRAHİM SURESİ

[ 014.001 ] ( KK )

ÇáÑ ßöÊóÇÈñ ÃóäúÒóáúäóÇåõ Åöáóíúßó áöÊõÎúÑöÌó ÇáäøóÇÓó ãöäó ÇáÙøõáõãóÇÊö Åöáóì ÇáäøõæÑö ÈöÅöÐúäö ÑóÈøöåöãú Åöáóì ÕöÑóÇØö ÇáúÚóÒöíÒö ÇáúÍóãöíÏö ﴿ ١ ﴾

[ 014.001 ] ( MŞ )

 

[ 014.001 ] ( AY )

Elif, lâm, râ. Bu Kur’ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan ayadınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.

[ 014.001 ] ( EO )

Elif, Lam, Ra. bir kitab ki sana indirdik insanları Rablarının iznile zulmetlerden nûra çıkarasın diye: doğru o azîz hamîdin yoluna ki bütün izzet-ü hamd onun.

[ 014.001 ] ( ES )

Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.

[ 014.001 ] ( NQ )

Alif-Lam-Ra.
[These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings].
(This is) a Book which We have revealed unto you (O Muhammad ) in order that you might lead mankind out of darkness (of disbelief and polytheism) into light (of belief in the Oneness of Allah and Islamic Monotheism) by their Lord's Leave to the Path of the All-Mighty, the Owner of all Praise.

[ 014.002 ] ( KK )

Çóááøóåö ÇáøóÐöí áóåõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóæóíúáñ áöáúßóÇÝöÑöíäó ãöäú ÚóÐóÇÈò ÔóÏöíÏò ﴿ ٢ ﴾

[ 014.002 ] ( MŞ )

 

[ 014.002 ] ( AY )

Öyle bir Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. Başlarına gelecek şiddetli bir azaptan dolayı vay kâfirlerin hâline!...

[ 014.002 ] ( EO )

O Allahın ki Göklerde ne var, Yerde ne varsa hep onun, şiddetli bir azâbdan da veyl kâfirlere.

[ 014.002 ] ( ES )

O Allah'ın (yolu) ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Şiddetli bir azabdan dolayı vay kâfirlerin haline!

[ 014.002 ] ( NQ )

Allah to Whom belongs all that is in the heavens and all that is in the earth! And woe unto the disbelievers from a severe torment.

[ 014.003 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÓúÊóÍöÈøõæäó ÇáúÍóíóÇÉó ÇáÏøõäúíóÇ Úóáóì ÇáúÂÎöÑóÉö æóíóÕõÏøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö æóíóÈúÛõæäóåóÇ ÚöæóÌðÇ ÃõæáóÆößó Ýöí ÖóáÇóáò ÈóÚöíÏò ﴿ ٣ ﴾

[ 014.003 ] ( MŞ )

 

[ 014.003 ] ( AY )

Onlar, o kimselerdir ki, dünya hayatını Âhiret üzerine tercih edip severler; Allah yolundan alıkoyarlar ve onun eğrilmesini isterler. İşte bunlar, hakdan çok uzak bir sapıklık içindedirler.

[ 014.003 ] ( EO )

Onlar ki Dünya hayatı sever, Âhırete tercih ederler de Allah yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler, işte bunlar çok uzak bir dalâl içindedirler.

[ 014.003 ] ( ES )

Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatını ahirete tercih ederler, (insanları) Allah'ın yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler. İşte bunlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler.

[ 014.003 ] ( NQ )

Those who prefer the life of this world instead of the Hereafter, and hinder (men) from the Path of Allah (i.e.Islam) and seek crookedness therein - They are far astray.

[ 014.004 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ãöäú ÑóÓõæáò ÅöáÇøó ÈöáöÓóÇäö Þóæúãöåö áöíõÈóíøöäó áóåõãú ÝóíõÖöáøõ Çááøóåõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóíóåúÏöí ãóäú íóÔóÇÁõ æóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٤ ﴾

[ 014.004 ] ( MŞ )

 

[ 014.004 ] ( AY )

Biz, her gönderdiğimiz Peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Artık, Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidâyete erdirir. O, her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.

[ 014.004 ] ( EO )

Ve biz her gönderdiğimiz Resulü ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki onlara iyi beyan etsin sonra da Allah dilediğini dalâlette bırıkır, dilediğini de hidayete irdirir, ve öyle azîz hakîm o.

[ 014.004 ] ( ES )

Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.

[ 014.004 ] ( NQ )

And We sent not a Messenger except with the language of his people, in order that he might make (the Message) clear for them. Then Allah misleads whom He wills and guides whom He wills. And He is the All-Mighty, the All-Wise.

[ 014.005 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ ãõæÓóì ÈöÂíóÇÊöäóÇ Ãóäú ÃóÎúÑöÌú Þóæúãóßó ãöäó ÇáÙøõáõãóÇÊö Åöáóì ÇáäøõæÑö æóÐóßøöÑúåõãú ÈöÃóíøóÇãö Çááøóåö Åöäøó Ýöí Ðóáößó áÂíóÇÊò áößõáøö ÕóÈøóÇÑò ÔóßõæÑò ﴿ ٥ ﴾

[ 014.005 ] ( MŞ )

 

[ 014.005 ] ( AY )

And olsun ki, biz Mûsa’ya “Kavmini karanlıklardan nûra çıkar ve onlara, Allah’ın (kendilerinden önce gelen ümmetlerin başına indirdiği felâket ve nimet) günlerini hatırlat.” diye mûcizelerimizle gönderdik. Şüphe yok ki, bu hatırlatışta, belâlara çok sabreden ve nimetlere çok şükreden herkes için, çok ibretler var...

[ 014.005 ] ( EO )

Celâlim hakkı için âyetlerimizle Musâyı gönderdik ki: kavmini zulûmâttan nûra çıkar ve onlara Allah ğünlerile öğüt ver diye, şüphesiz ki bunda çok âyetler vardır: çok sabırlı, çok şükredici her kimse için.

[ 014.005 ] ( ES )

And olsun ki Musa'yı âyetlerimizle gönderdik. Ona şöyle dedik: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın (felaket) günlerini hatırlat. Şüphe yok ki bunda her sabredip şükreden için nice ibretler vardır.

[ 014.005 ] ( NQ )

And indeed We sent Musa (Moses) with Our Ayat (signs, proofs, and evidences) (saying): "Bring out your people from darkness into light, and make them remember the annals of Allah. Truly, therein are evidences, proofs and signs for every patient, thankful (person)."

[ 014.006 ] ( KK )

æóÅöÐú ÞóÇáó ãõæÓóì áöÞóæúãöåö ÇÐúßõÑõæÇ äöÚúãóÉó Çááøóåö Úóáóíúßõãú ÅöÐú ÃóäúÌóÇßõãú ãöäú Âáö ÝöÑúÚóæúäó íóÓõæãõæäóßõãú ÓõæÁó ÇáúÚóÐóÇÈö æóíõÐóÈøöÍõæäó ÃóÈúäóÇÁóßõãú æóíóÓúÊóÍúíõæäó äöÓóÇÁóßõãú æóÝöí Ðóáößõãú ÈóáÇóÁñ ãöäú ÑóÈøößõãú ÚóÙöíãñ ﴿ ٦ ﴾

[ 014.006 ] ( MŞ )

 

[ 014.006 ] ( AY )

Hani, bir vakit Mûsa kavmine şöyle demişti: “ Allah’ın üzerindeki nimetini hatırlayın. Çünkü sizi Fir'avun ailesinden kurtardı; onlar sizi azabın kötüsüne sürüyorlardı ve oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı diri tutmak istiyorlardı. İşte bunda, Rabbinizden size büyük bir imtihan var;

[ 014.006 ] ( EO )

Ve o vakıt Musâ kavmine dedi ki: Allahın üzerindeki nı'metini anın: birvakıt sizi Âli Firanvden kurtardı, sizi azâbın kötüsüne peyliyorlardı ve oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı diri tutmak istiyorlardı ve bunda rabbınızdan size azîm bir imtihan var.

[ 014.006 ] ( ES )

Musa kavmine demişti ki: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, bir vakit sizi Firâvun ailesinden kurtardı. Onlar sizi işkencenin en kötüsüne sürüyorlar ve oğullarınızı kesip kadınlarınızı da diri bırakıyorladı. Ve bunda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardır."

[ 014.006 ] ( NQ )

And (remember) when Musa (Moses) said to his people: "Call to mind Allah's Favour to you, when He delivered you from Fir'aun's (Pharaoh) people who were afflicting you with horrible torment, and were slaughtering your sons and letting your women alive, and in it was a tremendous trial from your Lord."

[ 014.007 ] ( KK )

æóÅöÐú ÊóÃóÐøóäó ÑóÈøõßõãú áóÆöäú ÔóßóÑúÊõãú óáÇóÒöíÏóäøóßõãú æóáóÆöäú ßóÝóÑúÊõãú Åöäøó ÚóÐóÇÈöí áóÔóÏöíÏñ ﴿ ٧ ﴾

[ 014.007 ] ( MŞ )

 

[ 014.007 ] ( AY )

Ve düşünün ki, Rabbiniz şunu bildirdi: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun, gerçekten azabım çok şiddetlidir.”

[ 014.007 ] ( EO )

Ve düşünün ki rabbınız şöyle i'lân buyurdu: Celâlim hakkı için şükrederseniz elbette size artırırım, ve eğer nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azâbım çok şiddetlidir.

[ 014.007 ] ( ES )

Ve hatırlayın ki Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Yüceliğim hakkı için şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.

[ 014.007 ] ( NQ )

And (remember) when your Lord proclaimed: "If you give thanks (by accepting Faith and worshipping none but Allah), I will give you more (of My Blessings), but if you are thankless (i.e. disbelievers), verily! My Punishment is indeed severe."

[ 014.008 ] ( KK )

æóÞóÇáó ãõæÓóì Åöäú ÊóßúÝõÑõæÇ ÃóäúÊõãú æóãóäú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÌóãöíÚðÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó áóÛóäöíøñ ÍóãöíÏñ ﴿ ٨ ﴾

[ 014.008 ] ( MŞ )

 

[ 014.008 ] ( AY )

Yine Mûsa şöyle demişti: “ Siz ve bütün yeryüzünde bulunanlar toptan, size verilen nimetlere nankörlük etseniz, şüphe yok ki, Allah şükrünüze muhtaç değildir ve zatında gereği üzere hamde lâyıktır.”

[ 014.008 ] ( EO )

Siz ve bütün Arzda bulunanın cemıisi küfran etseniz şu muhakkak ki Allah hepinizden müstağni ve zatında hamîd bir ganîdir.

[ 014.008 ] ( ES )

Musa dedi ki: Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz, iyi biliniz ki Allah hepinizden zengindir, hamdedilmeye layıktır.

[ 014.008 ] ( NQ )

And Musa (Moses) said: "If you disbelieve, you and all on earth together, then verily! Allah is Rich (Free of all wants), Owner of all Praise."

[ 014.009 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÃúÊößõãú äóÈóÃõ ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáößõãú Þóæúãö äõæÍò æóÚóÇÏò æóËóãõæÏó æóÇáøóÐöíäó ãöäú ÈóÚúÏöåöãú áÇó íóÚúáóãõåõãú ÅöáÇøó Çááøóåõ ÌóÇÁóÊúåõãú ÑõÓõáõåõãú ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö ÝóÑóÏøõæÇ ÃóíúÏöíóåõãú Ýöí ÃóÝúæóÇåöåöãú æóÞóÇáõæÇ ÅöäøóÇ ßóÝóÑúäóÇ ÈöãóÇ ÃõÑúÓöáúÊõãú Èöåö æóÅöäøóÇ áóÝöí Ôóßøò ãöãøóÇ ÊóÏúÚõæäóäóÇ Åöáóíúåö ãõÑöíÈò ﴿ ٩ ﴾

[ 014.009 ] ( MŞ )

 

[ 014.009 ] ( AY )

Size, sizden önce gelip geçen Nûh kavminin, Âd kavminin, Semûd kavminin ve onlaradan sonra da tafsilâtını ancak Allah’ın bildiği kavimlerin haberleri gelmedi mi? Onlara, Peygamberleri mûcizelerle gelmişlerdi de ellerini (hayretlerinden kendi ağızlarına veya konuşturmamak için Peygamberlerin) ağızlarına itip şöyle demişlerdi: “ Biz, sizinle gönderilen şeyi tanımıyoruz, ona inanmıyoruz ve bizi davet ettiğiniz şeyden, kuşku veren bir şüphe içindeyiz.”

[ 014.009 ] ( EO )

Size önünüzden geçenlerin haberleri gelmedi mi? Kavmi Nuhun, Âdın ve Semudun ve daha onlardan sonrakilerin ki tafsıllerini ancak Allah bilir, onlara resulleri beyyinelerle geldiler de ellerini ağızlarına ittiler ve biz dediler: sizin gönderildiğiniz şey'i tanımıyoruz ve biz, sizin bizi da'vet ettiğiniz şeyden bir şekk içindeyiz.

[ 014.009 ] ( ES )

Sizden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara mucizeler getirdi de onlar ellerini ağızlarına koydular ve dediler ki: "Biz sizinle gönderileni inkâr ettik ve bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz."

[ 014.009 ] ( NQ )

Has not the news reached you, of those before you, the people of Nuh (Noah), and 'Ad, and Thamud? And those after them? None knows them but Allah. To them came their Messengers with clear proofs, but they put their hands in their mouths (biting them from anger) and said: "Verily, we disbelieve in that with which you have been sent, and we are really in grave doubt as to that to which you invite us (i.e. Islamic Monotheism)."

[ 014.010 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú ÑõÓõáõåõãú ÃóÝöí Çááøóåö Ôóßøñ ÝóÇØöÑö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö íóÏúÚõæßõãú áöíóÛúÝöÑó áóßõãú ãöäú ÐõäõæÈößõãú æóíõÄóÎøöÑóßõãú Åöáóì ÃóÌóáò ãõÓóãøðì ÞóÇáõæÇ Åöäú ÃóäúÊõãú ÅöáÇøó ÈóÔóÑñ ãöËúáõäóÇ ÊõÑöíÏõæäó Ãóäú ÊóÕõÏøõæäóÇ ÚóãøóÇ ßóÇäó íóÚúÈõÏõ ÂÈóÇÄõäóÇ ÝóÃúÊõæäóÇ ÈöÓõáúØóÇäò ãõÈöíäò ﴿ ١٠ ﴾

[ 014.010 ] ( MŞ )

 

[ 014.010 ] ( AY )

Peygamberleri de (onlara) şöyle demişti: “ Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah’ın birliğinde şüphe edilir mi? O, günahlarınızı bağışlamak için sizi hak dîne çağırıyor ve belirli bir vakte kadar size müsaade ediyor.” Onlar da (Peygamberlerine) dediler ki: “ Siz de bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıkları şeylerden (putlardan) çevirmek istiyorsunuz. O hâlde, doğruluğunu isbat eder açık bir delil bize getirin.”

[ 014.010 ] ( EO )

Resulleri hiç, dediler: Gökleri ve Yeri yaradan Allahda şekk edilir mi? O, sizi günahlarınızı mağrifet etmek için çağırıyor ve müsemmâ bir ecele kadar size müsaade ediyor, siz, dediler bizim gibi bir beşersiniz, bizi babalarımızın taptıklarından çevirmek istiyorsunuz, o halde bize sultası açık bir bürhan getiriniz.

[ 014.010 ] ( ES )

Peygamberleri dedi ki: "Gökleri ve yeri yaratan, Allah hakkında da şüphe mi var? O, sizi günahlarınızı bağışlamak için çağırıyor ve belirlenmiş bir süreye kadar size mücadele ediyor." Onlar da: "Siz bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. O halde bize apaçık bir delil getirin!" dediler.

[ 014.010 ] ( NQ )

Their Messengers said: "What! Can there be a doubt about Allah, the Creator of the heavens and the earth? He calls you (to Monotheism and to be obedient to Allah) that He may forgive you of your sins and give you respite for a term appointed." They said: "You are no more than human beings like us! You wish to turn us away from what our fathers used to worship. Then bring us a clear authority i.e. a clear proof of what you say)."

[ 014.011 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú áóåõãú ÑõÓõáõåõãú Åöäú äóÍúäõ ÅöáÇøó ÈóÔóÑñ ãöËúáõßõãú æóáóßöäøó Çááøóåó íóãõäøõ Úóáóì ãóäú íóÔóÇÁõ ãöäú ÚöÈóÇÏöåö æóãóÇ ßóÇäó áóäóÇ Ãóäú äóÃúÊöíóßõãú ÈöÓõáúØóÇäò ÅöáÇøó ÈöÅöÐúäö Çááøóåö æóÚóáóì Çááøóåö ÝóáúíóÊóæóßøóáö ÇáúãõÄúãöäõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 014.011 ] ( MŞ )

 

[ 014.011 ] ( AY )

Peygamberleri, onlara dediler ki: “ Evet, biz de sizin gibi ancak bir insanız; fakat Allah, Peygamberlik nimetini kullarından dilediği kimseye ihsan eder. Allah’ın izni olmadıkça da (isteğiniz üzere) size bir mûcize getirmemize imkânımız yoktur ve mü'minler ancak Allah’a tevekkül etmelidirler.

[ 014.011 ] ( EO )

Resulleri onlara: evet, dediler: biz, sizin gibi bir beşerden başka bir şey değiliz ve lâkin Allah kullarından dilediğine nı'metini ihsan buyurur ve Allâhın izni olmadıkça size bir sülta ve bürhan getirmek bizim haddimiz değildir, ve hep Allaha tevekkül etmelidir onun için mü'minler.

[ 014.011 ] ( ES )

Peygamberleri onlara dediler ki: "(Evet) biz ancak sizin gibi bir insanız, ama Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Ve Allah'ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemize imkan yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar.

[ 014.011 ] ( NQ )

Their Messengers said to them: "We are no more than human beings like you, but Allah bestows His Grace to whom He wills of His slaves. It is not ours to bring you an authority (proof) except by the Permission of Allah. And in Allah (Alone) let the believers put their trust.

[ 014.012 ] ( KK )

æóãóÇ áóäóÇ ÃóáÇøó äóÊóæóßøóáó Úóáóì Çááøóåö æóÞóÏú åóÏóÇäóÇ ÓõÈõáóäóÇ æóáóäóÕúÈöÑóäøó Úóáóì ãóÇ ÂÐóíúÊõãõæäóÇ æóÚóáóì Çááøóåö ÝóáúíóÊóæóßøóáö ÇáúãõÊóæóßøöáõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 014.012 ] ( MŞ )

 

[ 014.012 ] ( AY )

Hem, bizim, Allah’a tevekkül etmememiz için, hangi özür olabilir ki, O bize yollarımızı dosdoğru göstermiş, hidâyet vermiştir. Elbette bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz. O hâlde tevekkül edenler, yalnız Allah’a tevekkül etmekte sebat etsinler”

[ 014.012 ] ( EO )

Ve biz, neyimize Allaha mütevekkil olmıyalım ki, o, bizlere yollarımızı dos doğru gösterdi, ve elbette bize yaptığınız ezalara karşı sabredeceğiz, ve hep Allaha tevekkül etmelidir onun için mütevekkiller.

[ 014.012 ] ( ES )

Bize yollarımızı göstermişken neden biz Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Elbette bize yaptığınız eziyetlere katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül etsinler."

[ 014.012 ] ( NQ )

And why should we not put our trust in Allah while He indeed has guided us our ways. And we shall certainly bear with patience all the hurt you may cause us, and in Allah (Alone) let those who trust, put their trust.

[ 014.013 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áöÑõÓõáöåöãú áóäõÎúÑöÌóäøóßõãú ãöäú ÃóÑúÖöäóÇ Ãóæú áóÊóÚõæÏõäøó Ýöí ãöáøóÊöäóÇ ÝóÃóæúÍóì Åöáóíúåöãú ÑóÈøõåõãú áóäõåúáößóäøó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 014.013 ] ( MŞ )

 

[ 014.013 ] ( AY )

O (Peygamberleri) inkâr edenler, Peygamberlerine şöyle dediler: “ Çaresi yok, muhakkak sizi, ya yurdumuzdan çıkaracağız, yahut dinimize dönersiniz. Bunun üzerine o Peygamberlere, Rableri şöyle vahy etti: “ O zâlimleri muhakkak sûrette helâk edeceğiz;

[ 014.013 ] ( EO )

Küfredenler de resullerine dediler ki mutlak ve mutlak sizi toprağımızdan çıkarırız, yâhud ki milletimize dönersiniz, rabları da onlara şöyle vahiy verdi ki muhakkak ve muhakkak zalimleri ihlâk edeceğiz.

[ 014.013 ] ( ES )

İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zâlimleri mutlaka helak edeceğiz" diye vahyetti.

[ 014.013 ] ( NQ )

And those who disbelieved, said to their Messengers: "Surely, we shall drive you out of our land, or you shall return to our religion." So their Lord inspired them: "Truly, We shall destroy the Zalimun (polytheists, disbelievers and wrong-doers.).

[ 014.014 ] ( KK )

æóáóäõÓúßöäóäøóßõãõ ÇáúÃóÑúÖó ãöäú ÈóÚúÏöåöãú Ðóáößó áöãóäú ÎóÇÝó ãóÞóÇãöí æóÎóÇÝó æóÚöíÏö ﴿ ١٤ ﴾

[ 014.014 ] ( MŞ )

 

[ 014.014 ] ( AY )

Ve onlardan sonra, mutlaka sizi, o yurda yerleştireceğiz. İşte bu iş, makamımdan ve azabımdan korkana vaadimdir.”

[ 014.014 ] ( EO )

Ve arkalarından sizi o Arza iskân eyliyeceğiz, bu işte makamımdan korkana, vaıydimden korkana va'dim.

[ 014.014 ] ( ES )

Ve Onlardan sonra sizi mutlaka o yerde yerleştireceğiz. Bu, makamımdan ve tehdidimden korkan içindir.

[ 014.014 ] ( NQ )

And indeed, We shall make you dwell in the land after them. This is for him who fears standing before Me (on the Day of Resurrection or fears My Punishment) and also fears My Threat.

[ 014.015 ] ( KK )

æóÇÓúÊóÝúÊóÍõæÇ æóÎóÇÈó ßõáøõ ÌóÈøóÇÑò ÚóäöíÏò ﴿ ١٥ ﴾

[ 014.015 ] ( MŞ )

 

[ 014.015 ] ( AY )

O peygamberler, düşmanları üzerine Allah’dan zafer istediler ve her inatçı zalim de hüsrana uğradı.

[ 014.015 ] ( EO )

Hem futuhat istediler, hem de haib oldu her cebbarı anîd.

[ 014.015 ] ( ES )

(Peygamberler, düşmanlarına karşı) fetih istediler, ve her zorba inatçı hüsrana uğradı.

[ 014.015 ] ( NQ )

But they (the Messengers) sought victory and help [from their Lord (Allah)], and every obstinate, arrogant dictator (who refuses to believe in the Oneness of Allah) was brought to a complete loss and destruction.

[ 014.016 ] ( KK )

ãöäú æóÑóÇÆöåö Ìóåóäøóãõ æóíõÓúÞóì ãöäú ãóÇÁò ÕóÏöíÏò ﴿ ١٦ ﴾

[ 014.016 ] ( MŞ )

 

[ 014.016 ] ( AY )

O zalime, ölümünden sonra cehennem vardır ve irin suyundan içirilecektir.

[ 014.016 ] ( EO )

Arkasından Cehennem, neler olacak ve irin suyundan sulanacak.

[ 014.016 ] ( ES )

Ardından da Cehennem vardır, orada kendisine irinli su içirilecektir.

[ 014.016 ] ( NQ )

In front of him (every obstinate, arrogant dictator) is Hell, and he will be made to drink boiling, festering water.

[ 014.017 ] ( KK )

íóÊóÌóÑøóÚõåõ æóáÇó íóßóÇÏõ íõÓöíÛõåõ æóíóÃúÊöíåö ÇáúãóæúÊõ ãöäú ßõáøö ãóßóÇäò æóãóÇ åõæó ÈöãóíøöÊò æóãöäú æóÑóÇÆöåö ÚóÐóÇÈñ ÛóáöíÙñ ﴿ ١٧ ﴾

[ 014.017 ] ( MŞ )

 

[ 014.017 ] ( AY )

Onu yutmağa çalışacak, fakat boğazından geçiremiyecek ve her taraftan kendisine ölüm gelecek; Hâlbuki ölmiyecektir. Arkasından da şiddetli ve ağır bir azap, cehennemde ebedî kalış vardır.

[ 014.017 ] ( EO )

Yutmağa çalışacak, boğazından geçiremiyecek, her taraftan ona ölüm gelecek, halbuki ölmiyecek, arkasından da galiz bir azâb.

[ 014.017 ] ( ES )

Onu yutmaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek ve her yandan ona ölüm gelecek, fakat o ölemez. Arkasından da çetin bir azab gelecektir.

[ 014.017 ] ( NQ )

He will sip it unwillingly, and he will find a great difficulty to swallow it down his throat , and death will come to him from every side, yet he will not die and in front of him, will be a great torment.

[ 014.018 ] ( KK )

ãóËóáõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÑóÈøöåöãú ÃóÚúãóÇáõåõãú ßóÑóãóÇÏòäöÇÔúÊóÏøóÊú Èöåö ÇáÑøöíÍõ Ýöí íóæúãò ÚóÇÕöÝò áÇó íóÞúÏöÑõæäó ãöãøóÇ ßóÓóÈõæÇ Úóáóì ÔóíúÁò Ðóáößó åõæó ÇáÖøóáÇóáõ ÇáúÈóÚöíÏõ ﴿ ١٨ ﴾

[ 014.018 ] ( MŞ )

 

[ 014.018 ] ( AY )

Rablerine küfredenlerin (kâfirlerin) hâli şudur: Yaptıkları ameller (boşa gitme bakımından) fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu biri küle benzer. Kazandıklarından hiç bir şey ellerine geçmez. İşte bu, hakdan uzak olan asıl sapıklıktır.

[ 014.018 ] ( EO )

Rablarına küfredenlerin meseli şudur: amelleri bir küle benzer ki onu fırtınalı bir günde rüzgar şiddetli savurmaktadır, kazandıklarından hiç bir şey ellerini geçmez, işte budur asıl o uzak dalâl.

[ 014.018 ] ( ES )

Rabblerini inkâr edenlerin durumu tıpkı fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İşte asıl uzak sapıklık budur.

[ 014.018 ] ( NQ )

The parable of those who disbelieve in their Lord is that their works are as ashes, on which the wind blows furiously on a stormy day, they shall not be able to get aught of what they have earned. That is the straying, far away (from the Right Path).

[ 014.019 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì Ãóäøó Çááøóåó ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ÈöÇáúÍóÞøö Åöäú íóÔóÃú íõÐúåöÈúßõãú æóíóÃúÊö ÈöÎóáúÞò ÌóÏöíÏò ﴿ ١٩ ﴾

[ 014.019 ] ( MŞ )

 

[ 014.019 ] ( AY )

Görmedin mi (ey Resûlüm ve dolayısıyla ey mü'minler görmediniz mi)? Allah, gökleri ve yeri hak ile (gereği üzere) yaratmıştır. Dilerse sizi yok eder ve yepyeni bir kavim getirir (de daha çok itâat ederler).

[ 014.019 ] ( EO )

Görmedin mi? Allah Gökleri ve Yeri hakkile yaratmış, dilerse sizi giderir yep yeni bir halk getirir.

[ 014.019 ] ( ES )

Gökleri ve yeri gerçekten Allah'ın yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi yok edip yepyeni bir halk getirir.

[ 014.019 ] ( NQ )

Do you not see that Allah has created the heavens and the earth with truth? If He will, He can remove you and bring (in your place) a new creation!

[ 014.020 ] ( KK )

æóãóÇ Ðóáößó Úóáóì Çááøóåö ÈöÚóÒöíÒò ﴿ ٢٠ ﴾

[ 014.020 ] ( MŞ )

 

[ 014.020 ] ( AY )

Bunu yapmak, Allah’a göre önemli değildir.

[ 014.020 ] ( EO )

Ve Allaha göre bu, ehemmiyyetli bir şey değildir.

[ 014.020 ] ( ES )

Bu, Allah'a göre önemli bir şey değildir.

[ 014.020 ] ( NQ )

And for Allah that is not hard or difficult (i.e. very easy for Allah).

[ 014.021 ] ( KK )

æóÈóÑóÒõæÇ áöáøóåö ÌóãöíÚðÇ ÝóÞóÇáó ÇáÖøõÚóÝóÇÁõ áöáøóÐöíäó ÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ÅöäøóÇ ßõäøóÇ áóßõãú ÊóÈóÚðÇ Ýóåóáú ÃóäúÊõãú ãõÛúäõæäó ÚóäøóÇ ãöäú ÚóÐóÇÈö Çááøóåö ãöäú ÔóíúÁò ÞóÇáõæÇ áóæú åóÏóÇäóÇ Çááøóåõ áóåóÏóíúäóÇßõãú ÓóæóÇÁñ ÚóáóíúäóÇ ÃóÌóÒöÚúäóÇ Ãóãú ÕóÈóÑúäóÇ ãóÇ áóäóÇ ãöäú ãóÍöíÕò ﴿ ٢١ ﴾

[ 014.021 ] ( MŞ )

 

[ 014.021 ] ( AY )

Kıyâmet gününde hepsi Allah’ın huzuruna çıkıp, bayağı ve düşük fikirli kimseler, bağlı oldukları önderlerine şöyle derler: “ Biz sizin bağlılarınızdık. Şimdi siz, üzerimizden Allah’ın azabından zerrece bir şey kaldırabiliyor musunuz?” Önderleri de derler ki” -Eğer Allah bize hidâyet verseydi, muhakkak biz de size doğru yolu gösterirdik. şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için fark yok, bize hiç bir kurtuluş yok...”

[ 014.021 ] ( EO )

Bir de hepsi toplanarak Allahın huzuruna çıkmışlardır, zuafâ kısmı büyüklük taslıyanlara: şöyle demektedirler: bizler sizlere tabi' idik, şimdi siz, bizden Allahın azâbından zerrece bir şey defi edebiliyor musunuz? Eğer, demişlerdir: Allah bize hidayet verse idi elbette sizi hidayeti erdirirdik, şimdi bizler sızlansak da sabretsek de müsavîdir, bizim için kurtuluş yok.

[ 014.021 ] ( ES )

(Kıyamet günü) İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkacaklar. Ve zayıflar büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: "Bizler, sizlere uymuştuk. Şimdi siz, Allah'ın azabından en ufak bir şeyi bizden savabilir misiniz?" Onlar da diyecekler ki: "Allah bizi hidayete erdirseydi, biz de size doğru yol gösterirdik. Artık şimdi bizler sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü kaçacak yerimiz yoktur."

[ 014.021 ] ( NQ )

And they all shall appear before Allah (on the Day of Resurrection) then the weak will say to those who were arrogant (chiefs): "Verily, we were following you; can you avail us anything from Allah's Torment?" They will say: "Had Allah guided us, we would have guided you. It makes no difference to us (now) whether we rage, or bear (these torments) with patience, there is no place of refuge for us."

[ 014.022 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáÔøóíúØóÇäõ áóãøóÇ ÞõÖöíó ÇáúÃóãúÑõ Åöäøó Çááøóåó æóÚóÏóßõãú æóÚúÏó ÇáúÍóÞøö æóæóÚóÏúÊõßõãú ÝóÃóÎúáóÝúÊõßõãú æóãóÇ ßóÇäó áöí Úóáóíúßõãú ãöäú ÓõáúØóÇäò ÅöáÇøó Ãóäú ÏóÚóæúÊõßõãú ÝóÇÓúÊóÌóÈúÊõãú áöí ÝóáÇó Êóáõæãõæäöí æóáõæãõæÇ ÃóäúÝõÓóßõãú ãóÇ ÃóäóÇ ÈöãõÕúÑöÎößõãú æóãóÇ ÃóäúÊõãú ÈöãõÕúÑöÎöíøó Åöäøöí ßóÝóÑúÊõ ÈöãóÇ ÃóÔúÑóßúÊõãõæäö ãöäú ÞóÈúáõ Åöäøó ÇáÙøóÇáöãöíäó áóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 014.022 ] ( MŞ )

 

[ 014.022 ] ( AY )

İş bitince (Cennetlik cennete ve cehennemlikler cehenneme girince), Şeytan ateşte olanlara der ki: “ Doğrusu Allah size gerçeği vaad etti. Ben de size vaad ettim ama size yalancı çıktım. Aslında benim sizin üzerinizde bir hâkimiyetim yoktu; ancak sizi (bâtıla) çağırdım, siz de hemen bana uydunuz. Artık beni kötülemeyiniz, nefislerinizi kötüleyin. Ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Doğrusu ben, bundan önce, sizin beni Allah’a ortak koşmanıza inanmamıştım.” Muhakkak ki, zâlimlere acıklı bir azap vardır.

[ 014.022 ] ( EO )

İş bitince Şeytan da der ki: doğrusu Allah size hak va'di va'd buyurdu, ben de bir va'd yaptım size yalan çıktım, maamafih benim size karşı bir sültam yoktu, ancak sizi da'vet ettim siz de bana icabet eylediniz, o halde beni levmetmeyiniz nefislerinizi levmediniz, ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız, ben sizin bundan evvel beni şerik koşmanızı tanıdımadım, her halde zalimlerin hakkı elîm bir azâbdır.

[ 014.022 ] ( ES )

İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: "Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim." Doğrusu zalimler için acı bir azab vardır!

[ 014.022 ] ( NQ )

And Shaitan (Satan) will say when the matter has been decided: "Verily, Allah promised you a promise of truth. And I too promised you, but I betrayed you. I had no authority over you except that I called you, so you responded to me. So blame me not, but blame yourselves. I cannot help you, nor can you help me. I deny your former act in associating me (Satan) as a partner with Allah (by obeying me in the life of the world). Verily, there is a painful torment for the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.)."

[ 014.023 ] ( KK )

æóÃõÏúÎöáó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÈöÅöÐúäö ÑóÈøöåöãú ÊóÍöíøóÊõåõãú ÝöíåóÇ ÓóáÇóãñ ﴿ ٢٣ ﴾

[ 014.023 ] ( MŞ )

 

[ 014.023 ] ( AY )

İman edip de sâlih ameller işliyenler, Rablerinin izniyle (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere konulacaklar, orada ebedî olarak kalacaklardır; onların birbirlerine sağlık temennileri, orada Selâm’dır.

[ 014.023 ] ( EO )

İyman edip salih salih ameller işliyenler ise altından ırmaklar akar Cennetlere konulmuşlardır, rablarının izniyle orada muhalled olarak kalacaklardır, tehıyyeleri orada selâmdır.

[ 014.023 ] ( ES )

İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri "selâm!"dır.

[ 014.023 ] ( NQ )

And those who believed (in the Oneness of Allah and His Messengers and whatever they brought) and did righteous deeds, will be made to enter Gardens under which rivers flow, - to dwell therein forever (i.e.in Paradise), with the permission of their Lord. Their greeting therein will be: Salam (peace!) .

[ 014.024 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì ßóíúÝó ÖóÑóÈó Çááøóåõ ãóËóáÇð ßóáöãóÉð ØóíøöÈóÉð ßóÔóÌóÑóÉò ØóíøöÈóÉò ÃóÕúáõåóÇ ËóÇÈöÊñ æóÝóÑúÚõåóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö ﴿ ٢٤ ﴾

[ 014.024 ] ( MŞ )

 

[ 014.024 ] ( AY )

Gördün ya, Allah nasıl bir temsil yaptı: Hoş bir kelime olan tevhîd ve şehadet (îman), kökü yerde sabit ve dal-budağı yukarda olan hoş bir ağaca benzer.

[ 014.024 ] ( EO )

Gördün'a Allah nasıl bir temsil yaptı; hoş bir kelimeyi, hoş bir ağaç gibi ki kökü sâbit dalı Semada.

[ 014.024 ] ( ES )

Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi. Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.

[ 014.024 ] ( NQ )

See you not how Allah sets forth a parable? - A goodly word as a goodly tree, whose root is firmly fixed, and its branches (reach) to the sky (i.e. very high).

[ 014.025 ] ( KK )

ÊõÄúÊöí ÃõßõáóåóÇ ßõáøó Íöíäò ÈöÅöÐúäö ÑóÈøöåóÇ æóíóÖúÑöÈõ Çááøóåõ ÇáúÃóãúËóÇáó áöáäøóÇÓö áóÚóáøóåõãú íóÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 014.025 ] ( MŞ )

 

[ 014.025 ] ( AY )

O ağaç Rabbinin izniyle, Allah her diledikçe yemişini verir. (işte îman da böyledir. Esası kalbde yerleşen bir tasdiktir, yere nüfuz eden kökler gibi Dış görünüşü dil ile ikrardır, dallar gibi. Semeresi amellerdir, yemişler gibi...) Allah insanlara böyle misaller verir ki, iyi düşünüp ibret alsınlar.

[ 014.025 ] ( EO )

Yemişlerini rabbının izniyle her dem verir, ve Allah insanlara böyle temsiller yapar ki kavrayıp düşünsünler.

[ 014.025 ] ( ES )

(O ağaç) Rabbinin izniyle her zaman meyve verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller verir.

[ 014.025 ] ( NQ )

Giving its fruit at all times, by the Leave of its Lord and Allah sets forth parables for mankind in order that they may remember.

[ 014.026 ] ( KK )

æóãóËóáõ ßóáöãóÉò ÎóÈöíËóÉò ßóÔóÌóÑóÉò ÎóÈöíËóÉòäöÇÌúÊõËøóÊú ãöäú ÝóæúÞö ÇáúÃóÑúÖö ãóÇ áóåóÇ ãöäú ÞóÑóÇÑò ﴿ ٢٦ ﴾

[ 014.026 ] ( MŞ )

 

[ 014.026 ] ( AY )

Kötü bir kelime (küfür) de, yeryüzünden gövdelenmiş, meyvası kötü bir ağaç gibidir ki, onun bir kararı yoktur (yıkılır gider).

[ 014.026 ] ( EO )

Habîs bir kelimenin temsili de habîs bir ağaç gibidir ki üstünden cüsselenmiş kararı yoktur.

[ 014.026 ] ( ES )

Kötü sözün durumu da, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.

[ 014.026 ] ( NQ )

And the parable of an evil word is that of an evil tree uprooted from the surface of earth having no stability.

[ 014.027 ] ( KK )

íõËóÈøöÊõ Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÈöÇáúÞóæúáö ÇáËøóÇÈöÊö Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóÝöí ÇáúÂÎöÑóÉö æóíõÖöáøõ Çááøóåõ ÇáÙøóÇáöãöíäó æóíóÝúÚóáõ Çááøóåõ ãóÇ íóÔóÇÁõ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 014.027 ] ( MŞ )

 

[ 014.027 ] ( AY )

Allah, îman edenleri hem dünyada, hem Âhirette (kabirde) sabit söz olan şehadet kelimesi (eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abdühü ve Rasûlüh) ile tesbit eder; tevhîde bağlı kılar. Allah, zâlimleri (kâfirleri) şaşırtır ve Allah dilediğini yapar.

[ 014.027 ] ( EO )

Allah, iyman edenleri hem Dünyada hem Âhırette sâbit söz ile tesbit buyurur, haksızlık edenleri ise şaşırtır ve Allah ne isterse yapar.

[ 014.027 ] ( ES )

Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.

[ 014.027 ] ( NQ )

Allah will keep firm those who believe, with the word that stands firm in this world (i.e. they will keep on worshipping Allah Alone and none else), and in the Hereafter. And Allah will cause to go astray those who are Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.), and Allah does what He wills.

[ 014.028 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì Åöáóì ÇáøóÐöíäó ÈóÏøóáõæÇ äöÚúãóÉó Çááøóåö ßõÝúÑðÇ æóÃóÍóáøõæÇ Þóæúãóåõãú ÏóÇÑó ÇáúÈóæóÇÑö ﴿ ٢٨ ﴾

[ 014.028 ] ( MŞ )

 

[ 014.028 ] ( AY )

Allah’ın nimetine şükretmeyi küfre değiştiren ve kavimlerini helâk yurduna konduran Mekke müşriklerine bakmaz mısın?

[ 014.028 ] ( EO )

Bakmaz mısın onlara ki Allahın nı'metini küfre değiştiler ve kavimlerini helâk yurduna kondurdular.

[ 014.028 ] ( ES )

Allah'ın nimetlerine nankörlükle karşılık veren ve sonunda milletlerini helak yurduna konduranları görmedin mi?

[ 014.028 ] ( NQ )

Have you not seen those who have changed the Blessings of Allah into disbelief (by denying Prophet Muhammad and his Message of Islam), and caused their people to dwell in the house of destruction?

[ 014.029 ] ( KK )

Ìóåóäøóãó íóÕúáóæúäóåóÇ æóÈöÆúÓó ÇáúÞóÑóÇÑõ ﴿ ٢٩ ﴾

[ 014.029 ] ( MŞ )

 

[ 014.029 ] ( AY )

Bir cehenneme ki, hepsi oraya atılacaklar. O ne kötü karargâhtır!...

[ 014.029 ] ( EO )

Cehenneme, yaslanırlar ona, o ise ne fena makardır.

[ 014.029 ] ( ES )

Onlar, cehenneme girecekler. O ne kötü karargâhtır.

[ 014.029 ] ( NQ )

Hell, in which they will burn, - and what an evil place to settle in!

[ 014.030 ] ( KK )

æóÌóÚóáõæÇ áöáøóåö ÃóäÏóÇÏðÇ áöíõÖöáøõæÇ Úóäú ÓóÈöíáöåö Þõáú ÊóãóÊøóÚõæÇ ÝóÅöäøó ãóÕöíÑóßõãú Åöáóì ÇáäøóÇÑö ﴿ ٣٠ ﴾

[ 014.030 ] ( MŞ )

 

[ 014.030 ] ( AY )

Onlar, Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a eşler uydurdular. De ki: “Eğlenip keyfinize bakın, çünkü gidişiniz muhakkak ateştir.”

[ 014.030 ] ( EO )

Ve Allahın yolundan sapıtmak için Allaha menendler uydurdular, de ki: keyfinize bakın çünkü gidişiniz ateşedir.

[ 014.030 ] ( ES )

Allah'ın yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular. De ki: "Şimdilik eğleniniz! Çünkü varacağınız yer ateştir. "

[ 014.030 ] ( NQ )

And they set up rivals to Allah, to mislead (men) from His Path! Say: "Enjoy (your brief life)! But certainly, your destination is the (Hell) Fire!"

[ 014.031 ] ( KK )

Þõáú áöÚöÈóÇÏöíó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ íõÞöíãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóíõäúÝöÞõæÇ ãöãøóÇ ÑóÒóÞúäóÇåõãú ÓöÑøðÇ æóÚóáÇóäöíóÉð ãöäú ÞóÈúáö Ãóäú íóÃúÊöíó íóæúãñ áÇó ÈóíúÚñ Ýöíåö æóáÇó ÎöáÇóáñ ﴿ ٣١ ﴾

[ 014.031 ] ( MŞ )

 

[ 014.031 ] ( AY )

İman eden kullarıma de ki: Namazı gereği üzere kılsınlar ve kendinde ne bir alış veriş, ne de bir dostluk olmıyan (hiç bir fayda umulmıyan) bir kıyâmet günü gelmezden önce, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve aşikâr (yerli yerinde zekât verip hayırlara) harcasınlar.

[ 014.031 ] ( EO )

Söyle: o iyman etmiş olan kullarıma: namazı kılsınlar ve kendilerini merzuk kıldığımız şeylerden gizli ve açık infak etsinler, öyle bir gün gelmeden evvel ki onda ne alım satım var, ne dostluk.

[ 014.031 ] ( ES )

(Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar."

[ 014.031 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ) to 'Ibadi (My slaves) who have believed, that they should perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and spend in charity out of the sustenance We have given them, secretly and openly, before the coming of a Day on which there will be neither mutual bargaining nor befriending.

[ 014.032 ] ( KK )

Çóááøóåõ ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóÃóäúÒóáó ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÝóÃóÎúÑóÌó Èöåö ãöäó ÇáËøóãóÑóÇÊö ÑöÒúÞðÇ áóßõãú æóÓóÎøóÑó áóßõãõ ÇáúÝõáúßó áöÊóÌúÑöíó Ýöí ÇáúÈóÍúÑö ÈöÃóãúÑöåö æóÓóÎøóÑó áóßõãú ÇáúÃóäåóÇÑó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 014.032 ] ( MŞ )

 

[ 014.032 ] ( AY )

Allah, o varlıktır ki, gökleri ve yeri yaratıp gökten yağmur indirdi de onunla size rızık olarak çeşitli meyvalar çıkardı. Bir de emriyle denizde yürümek için gemileri size (menfaatınıza) bağlı kıldı. Nehirleri de size musahhar kıldı.

[ 014.032 ] ( EO )

Allah öyle bir İlahdır ki Gökleri ve Yeri yarattı ve yukarıdan bir su indirdi de onunla size rızk için türlü semereler çıkardı ve emriyle denizde cereyan etmek için size gemileri muhassar kıldı, size nehirleri de muhassar kıldı.

[ 014.032 ] ( ES )

Allah öyle bir Allah'tır ki; gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı; emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize verdi.

[ 014.032 ] ( NQ )

Allah is He Who has created the heavens and the earth and sends down water (rain) from the sky, and thereby brought forth fruits as provision for you; and He has made the ships to be of service to you, that they may sail through the sea by His Command; and He has made rivers (also) to be of service to you.

[ 014.033 ] ( KK )

æóÓóÎøóÑó áóßõãõ ÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó ÏóÇÆöÈóíúäö æóÓóÎøóÑó áóßõãõ Çááøóíúáó æóÇáäøóåóÇÑó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 014.033 ] ( MŞ )

 

[ 014.033 ] ( AY )

Güneşi ve ayı, âdet ve görevlerinde devamlı olarak size o musahhar kıldı; yine gece ve gündüzün sizin faydanıza o bağladı.

[ 014.033 ] ( EO )

Ve sizin için birbiri ardınca Şems-ü Kameri muhassar kıldı, yine sizin için leyl-ü neharı verdi.

[ 014.033 ] ( ES )

Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi.

[ 014.033 ] ( NQ )

And He has made the sun and the moon, both constantly pursuing their courses, to be of service to you; and He has made the night and the day, to be of service to you.

[ 014.034 ] ( KK )

æóÂÊóÇßõãú ãöäú ßõáøö ãóÇ ÓóÃóáúÊõãõæåõ æóÅöäú ÊóÚõÏøõæÇ äöÚúãóÉó Çááøóåö áÇó ÊõÍúÕõæåóÇ Åöäøó ÇáúÅöäúÓóÇäó áóÙóáõæãñ ßóÝøóÇÑñ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 014.034 ] ( MŞ )

 

[ 014.034 ] ( AY )

Hem Allah istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın bunca nimetini teker teker saymağa kalkışsanız, onu kısım kısım bile sayamazsınız. Gerçekten insan çok zalimdir, çok nankördür.

[ 014.034 ] ( EO )

Hem size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi öyle ki Allahın nı'metini saysanız onu bitiremezsiniz, her halde insan, çok zâlim, çok nankör.

[ 014.034 ] ( ES )

O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.

[ 014.034 ] ( NQ )

And He gave you of all that you asked for, and if you count the Blessings of Allah, never will you be able to count them. Verily! Man is indeed an extreme wrong-doer, - a disbeliever (an extreme ingrate, denies Allah's Blessings by disbelief, and by worshipping others besides Allah, and by disobeying Allah and His Prophet Muhammad ).

[ 014.035 ] ( KK )

æóÅöÐú ÞóÇáó ÅöÈúÑóÇåöíãõ ÑóÈøö ÇÌúÚóáú åóÐóÇ ÇáúÈóáóÏó ÂãöäðÇ æóÇÌúäõÈúäöí æóÈóäöíøó Ãóäú äóÚúÈõÏó ÇáúÃóÕúäóÇãó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 014.035 ] ( MŞ )

 

[ 014.035 ] ( AY )

Bir de İbrâhîm’in şöyle dediği vakti hatırla: “ Rabbim! Bu Mekke diyarını korkulardan emîn kıl. Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.

[ 014.035 ] ( EO )

Bir de İbrahimin dediği vakti an: rabbım! Bu beldeyi emin kıl, beni ve oğullarımı putlara uzak bulundur.

[ 014.035 ] ( ES )

Hatırla ki; Bir zaman İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!

[ 014.035 ] ( NQ )

And (remember) when Ibrahim (Abraham) said: "O my Lord! Make this city (Makkah) one of peace and security, and keep me and my sons away from worshipping idols.

[ 014.036 ] ( KK )

ÑóÈøö Åöäøóåõäøó ÃóÖúáóáúäó ßóËöíÑðÇ ãöäó ÇáäøóÇÓö Ýóãóäú ÊóÈöÚóäöí ÝóÅöäøóåõ ãöäøöí æóãóäú ÚóÕóÇäöí ÝóÅöäøóßó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٣٦ ﴾

[ 014.036 ] ( MŞ )

 

[ 014.036 ] ( AY )

Rabbim! Çünkü o putlar, insanlardan bir çoğunu şaşırttılar. Artık bundan sonra kim bana tabi olur, izimde giderse, işte o bendendir. Kim de bana isyan ederse, tevbe ettiği takdirde, muhakkak ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin.

[ 014.036 ] ( EO )

Rabbım!. Çünkü onlar insanlardan bir çoğunu şaşırtırlar, bundan böyle izimce gelirse işte o bendendir, kim de bana ısyan ederse artık sen gafursun, rahîmsin.

[ 014.036 ] ( ES )

Rabbim! Çünkü onlar (putlar) insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa, o bendendir; kim bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.
 

[ 014.036 ] ( NQ )

O my Lord! They have indeed led astray many among mankind. But whoso follows me, he verily is of me. And whoso disobeys me, - still You are indeed Oft-Forgiving, Most Merciful.
 

[ 014.037 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ Åöäøöí ÃóÓúßóäúÊõ ãöäú ÐõÑøöíøóÊöí ÈöæóÇÏò ÛóíúÑö Ðöí ÒóÑúÚò ÚöäúÏó ÈóíúÊößó ÇáúãõÍóÑøóãö ÑóÈøóäóÇ áöíõÞöíãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó ÝóÇÌúÚóáú ÃóÝúÆöÏóÉð ãöäó ÇáäøóÇÓö Êóåúæöí Åöáóíúåöãú æóÇÑúÒõÞúåõãú ãöäó ÇáËøóãóÑóÇÊö áóÚóáøóåõãú íóÔúßõÑõæäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 014.037 ] ( MŞ )

 

[ 014.037 ] ( AY )

Ey Rabbimiz! Ben, evlâdımdan bir kısmını senin mukaddes olan evinin (Kâ'be’nin) yanında, ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Namazı gereği üzere kılsınlar diye... Artık insanlardan bir kısmının kalplerini onlara meylettir (arzulayarak yanlarına varıp Kâ'be’yi ziyaret etsinler). Şükretmeleri için de o belde halkını bazı meyvalarla rızıklandır.

[ 014.037 ] ( EO )

Yarabbenâ! Ben, zürriyyetimden ba'zısını senin beyti muharreminin yanında, ekin bitmez bir vâdide iskân ettim, yarabbenâ! namazı ikame etsinler diye, bundan böyle insanlardan bir takım gönülleri onlara doğru akıt, ve onları hasılâttan merzuk buyur, gerek ki şükrederler.

[ 014.037 ] ( ES )

Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.

[ 014.037 ] ( NQ )

O our Lord! I have made some of my offspring to dwell in an uncultivable valley by Your Sacred House (the Ka'bah at Makkah); in order, O our Lord, that they may perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), so fill some hearts among men with love towards them, and (O Allah) provide them with fruits so that they may give thanks.

[ 014.038 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ Åöäøóßó ÊóÚúáóãõ ãóÇ äõÎúÝöí æóãóÇ äõÚúáöäõ æóãóÇ íóÎúÝóì Úóáóì Çááøóåö ãöäú ÔóíúÁò Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö ﴿ ٣٨ ﴾

[ 014.038 ] ( MŞ )

 

[ 014.038 ] ( AY )

Ey Rabbimiz! Gizlediğimiz ve açıkladığımız her şeyi muhakkak sen, bilirsin. Ne yerde, ne gökte hiç bir şey Allah’a gizli kalmaz.

[ 014.038 ] ( EO )

Yarabbenâ! biz ne gizliyoruz ve ne ı'lân ediyoruz her halde sen bilirsin, ve ne Yerde, ne Gökte hiç bir şey Allaha karşı gizli kalmaz.

[ 014.038 ] ( ES )

Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.

[ 014.038 ] ( NQ )

O our Lord! Certainly, You know what we conceal and what we reveal. Nothing on the earth or in the heaven is hidden from Allah.
 

[ 014.039 ] ( KK )

ÇóáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÇáøóÐöí æóåóÈó áöí Úóáóì ÇáúßöÈóÑö ÅöÓúãóÇÚöíáó æóÅöÓúÍóÇÞó Åöäøó ÑóÈøöí áóÓóãöíÚõ ÇáÏøõÚóÇÁö ﴿ ٣٩ ﴾

[ 014.039 ] ( MŞ )

 

[ 014.039 ] ( AY )

İhtiyarlık halimde bana İsmâil’i ve İshâk’ı ihsan eden Allah’a hamd olsun. Gerçekten Rabbim duayı kabul edendir.

[ 014.039 ] ( EO )

Hamd o Allaha ki bana ıhtiyarlık halimde İsmail ve İshakı ihsan buyurdu, şüphe yok ki rabbım her halde duayı işitiyor.

[ 014.039 ] ( ES )

İhtiyarlık halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitir.

[ 014.039 ] ( NQ )

All the praises and thanks be to Allah, Who has given me in old age Isma'il (Ishmael) and Ishaque (Isaac). Verily! My Lord is indeed the All-Hearer of invocations.

[ 014.040 ] ( KK )

ÑóÈøö ÇÌúÚóáúäöí ãõÞöíãó ÇáÕøóáóæÉö æóãöäú ÐõÑøöíøóÊöí ÑóÈøóäóÇ æóÊóÞóÈøóáú ÏõÚóÇÁö ﴿ ٤٠ ﴾

[ 014.040 ] ( MŞ )

 

[ 014.040 ] ( AY )

Rabbim! Beni, gereği üzere namaza devam eden kıl; zürriyetimden de böyle kimseler yarat... Ey Rabbimiz, duamı kabul et.

[ 014.040 ] ( EO )

Rabbım! Beni namaza müdavim kıl, zürriyyetimden de, yarabbenâ! hem duâmı kabul buyur.

[ 014.040 ] ( ES )

Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!

[ 014.040 ] ( NQ )

O my Lord! Make me one who performs As-Salat (Iqamat-as-Salat), and (also) from my offspring, our Lord! And accept my invocation.
 

[ 014.041 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ ÇÛúÝöÑú áöí æóáöæóÇáöÏóíøó æóáöáúãõÄúãöäöíäó íóæúãó íóÞõæãõ ÇáúÍöÓóÇÈõ ﴿ ٤١ ﴾

[ 014.041 ] ( MŞ )

 

[ 014.041 ] ( AY )

Ey Rabbimiz! Hesap kurulacağı kıyâmet günü, beni, ebeveynimi ve bütün mü'minleri bağışla...”

[ 014.041 ] ( EO )

Ya rabbanâ! mağrifet buyur bana ve anama babama ve bütün mü'minlere, hisab başa dikileceği gün.

[ 014.041 ] ( ES )

Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!"

[ 014.041 ] ( NQ )

Our Lord! Forgive me and my parents, and (all) the believers on the Day when the reckoning will be established."

[ 014.042 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÍúÓóÈóäøó Çááøóåó ÛóÇÝöáÇð ÚóãøóÇ íóÚúãóáõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ÅöäøóãóÇ íõÄóÎøöÑõåõãú áöíóæúãò ÊóÔúÎóÕõ Ýöíåö ÇáúÃóÈúÕóÇÑõ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 014.042 ] ( MŞ )

 

[ 014.042 ] ( AY )

Asla zâlimlerin yapacağı şeyden, Allah’ı gâfil sanma. Ancak Allah onların azabını öyle bir güne bırakıyor ki, o gün gözler korkudan dikilir kalır.

[ 014.042 ] ( EO )

Bunları an ve sakın Allahı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma, onları o, ancak öyle bir güne te'hır eder ki o gün gözler belerir.

[ 014.042 ] ( ES )

Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gâfil olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.

[ 014.042 ] ( NQ )

Consider not that Allah is unaware of that which the Zalimun (polytheists, wrong-doers, etc.) do, but He gives them respite up to a Day when the eyes will stare in horror.

[ 014.043 ] ( KK )

ãõåúØöÚöíäó ãõÞúäöÚöí ÑõÁõæÓöåöãú áÇó íóÑúÊóÏøõ Åöáóíúåöãú ØóÑúÝõåõãú æóÃóÝúÆöÏóÊõåõãú åóæóÇÁñ ﴿ ٤٣ ﴾

[ 014.043 ] ( MŞ )

 

[ 014.043 ] ( AY )

Öyle ki, başlarını dikerek koşacaklar; gözleri, kendilerine bile dönüp bakamıyacak. Kalplerinin içi ise, hayır namına her şeyden boştur.

[ 014.043 ] ( EO )

Başkalarını dikerek koşarlar, nazarları kendilerine dönmez, ve yüreklerinin içi bom boş hevâ kesilmiştir.

[ 014.043 ] ( ES )

O gün, başlarını dikerek koşacaklar, gözleri kendilerine bile dönmeyecek ve gönülleri bomboş kalacaktır.

[ 014.043 ] ( NQ )

(They will be) hastening forward with necks outstretched, their heads raised up (towards the sky), their gaze returning not towards them and their hearts empty (from thinking because of extreme fear).

[ 014.044 ] ( KK )

æóÃóäÐöÑö ÇáäøóÇÓó íóæúãó íóÃúÊöíåöãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ ÝóíóÞõæáõ ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÑóÈøóäóÇ ÃóÎøöÑúäóÇ Åöáóì ÃóÌóáò ÞóÑöíÈò äõÌöÈú ÏóÚúæóÊóßó æóäóÊøóÈöÚö ÇáÑøõÓõáó Ãóæóáóãú ÊóßõæäõæÇ ÃóÞúÓóãúÊõãú ãöäú ÞóÈúáõ ãóÇ áóßõãú ãöäú ÒóæóÇáò ﴿ ٤٤ ﴾

[ 014.044 ] ( MŞ )

 

[ 014.044 ] ( AY )

İnsanlara, azabın kendilerine geleceği günü haber verip onları korkut ki, o gün, zulmedenler şöyle diyecektir: “Ey Rabbimiz! Bize yakın bir zamana kadar izin ver; senin çağrına uyalım, Peygamberlerin izinde gidelim.” Hani ya, bundan önce: “ Bize hiçbir zeval yoktur.” diye yemin etmemiş miydiniz?

[ 014.044 ] ( EO )

Hem inzâr ile haber ver insanlara o azâbın geleceği günü, o vakıt diyecek ki o zulmedenler yarabbenâ! Bizi yakın bir ecele te'hır buyur, da'vetine icabet edelim ve Peygamberlerin izince gidelim, hani ya bundan evvel yemin etmiş değil miydiniz: Sizin için zeval yoktu ya?

[ 014.044 ] ( ES )

Ey Peygamber! İnsanları, azabın geleceği gün ile korkut. O gün, zalimler şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir zamana kadar ertele de senin davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım." Onlara: "Daha önce ahirete intikal etmeyeceğinize dair yemin etmemiş miydiniz?" denilir.

[ 014.044 ] ( NQ )

And warn (O Muhammad ) mankind of the Day when the torment will come unto them; then the wrong-doers will say: "Our Lord! Respite us for a little while, we will answer Your Call and follow the Messengers!" (It will be said): "Had you not sworn aforetime that you would not leave (the world for the Hereafter).

[ 014.045 ] ( KK )

æóÓóßóäúÊõãú Ýöí ãóÓóÇßöäö ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú æóÊóÈóíøóäó áóßõãú ßóíúÝó ÝóÚóáúäóÇ Èöåöãú æóÖóÑóÈúäóÇ áóßõãõ ÇáúÃóãúËóÇáó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 014.045 ] ( MŞ )

 

[ 014.045 ] ( AY )

Siz, nefislerine zulmeden kavimlerin diyarında da yerleştiniz; onlara nasıl azap ettiğimiz size zâhir oldu. Size (ibret alacak) misaller de gösterdik.

[ 014.045 ] ( EO )

Siz de o kendilerine zulm etmiş olanların meskenlerine sakin oldunuz, onlara nasıl yaptığımız ise sizce tebeyyün etti ve size emsal gösterdik.

[ 014.045 ] ( ES )

Siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl azab ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de vermiştik.

[ 014.045 ] ( NQ )

And you dwelt in the dwellings of men who wronged themselves, and it was clear to you how We had dealt with them. And We put forth (many) parables for you.

[ 014.046 ] ( KK )

æóÞóÏú ãóßóÑõæÇ ãóßúÑóåõãú æóÚöäúÏó Çááøóåö ãóßúÑõåõãú æóÅöäú ßóÇäó ãóßúÑõåõãú áöÊóÒõæáó ãöäúåõ ÇáúÌöÈóÇáõ ﴿ ٤٦ ﴾

[ 014.046 ] ( MŞ )

 

[ 014.046 ] ( AY )

Gerçekten onlar, (İslâma karşı) hile ve tuzaklarını kurdular. Allah katında da onlara hilelerine karşı azap var; isterse onların hileleri dağları yerinden oynatacak olsun.

[ 014.046 ] ( EO )

Filhakıka onlar mekirlerini yaptılar, Allah ındinde de onlara mekir var, isterse onların mekirleri dağları yerinden oynatacak olsun.

[ 014.046 ] ( ES )

Gerçekten onlar çeşitli hileler ve tuzaklar kurdular. Allah katında da onlara hilelerine karşı azab var; isterse onların hileleri dağları yerinden oynatacak olsun.

[ 014.046 ] ( NQ )

Indeed, they planned their plot, and their plot was with Allah, though their plot was a great (one, still) it would never be able to remove the mountains (real mountains or the Islamic law) from their places (as it is of no importance) [Tafsir Ibn Kathir, Vol. 2, Page 597]. [It is said by some interpreters regarding this Verse that the Quraish pagans plotted against Prophet Muhammad to kill him but they failed and were unable to carry out their plot which they plotted].

[ 014.047 ] ( KK )

ÝóáÇó ÊóÍúÓóÈóäøó Çááøóåó ãõÎúáöÝó æóÚúÏöåö ÑõÓõáóåõ Åöäøó Çááøóåó ÚóÒöíÒñ ÐõæÇäúÊöÞóÇãò ﴿ ٤٧ ﴾

[ 014.047 ] ( MŞ )

 

[ 014.047 ] ( AY )

O hâlde, sakın Allah, Peygamberlerine olan vaadinden cayar sanma. Gerçekten Allah, her şeye galibdir, intikam sahibidir.

[ 014.047 ] ( EO )

O halde sakın Allahı Peygamberlerine olan va'dine hulf eder sanma, şüphesiz Allah azîzdir, intikamı vardır.

[ 014.047 ] ( ES )

O halde sakın Allah'ın peygamberlerine olan vaadinden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah her şeye galiptir, intikam sahibidir.

[ 014.047 ] ( NQ )

So think not that Allah will fail to keep His Promise to His Messengers. Certainly, Allah is All-Mighty, - All-Able of Retribution.

[ 014.048 ] ( KK )

íóæúãó ÊõÈóÏøóáõ ÇáúÃóÑúÖõ ÛóíúÑó ÇáúÃóÑúÖö æóÇáÓøóãóÇæóÇÊõ æóÈóÑóÒõæÇ áöáøóåö ÇáúæóÇÍöÏö ÇáúÞóåøóÇÑö ﴿ ٤٨ ﴾

[ 014.048 ] ( MŞ )

 

[ 014.048 ] ( AY )

O gün ki, Arz başka Arza, gökler de başka göklere çevrilecek, insanlar kabirlerinden, (zatında ve sıfatında eşi olmayan ve) her şeye hâkim bulunan Allah’ın huzuruna çıkacaklar;

[ 014.048 ] ( EO )

O gün ki Arz başka tebdil olunur, Semavat da ve hep o vâhid, kahhâr olan Allah için fırlarlar.

[ 014.048 ] ( ES )

O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevirilecek ve bütün varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah'ın huzuruna toplanacaklardır.

[ 014.048 ] ( NQ )

On the Day when the earth will be changed to another earth and so will be the heavens, and they (all creatures) will appear before Allah, the One, the Irresistible.

[ 014.049 ] ( KK )

æóÊóÑóì ÇáúãõÌúÑöãöíäó íóæúãóÆöÐò ãõÞóÑøóäöíäó Ýöí ÇáúÃóÕúÝóÇÏö ﴿ ٤٩ ﴾

[ 014.049 ] ( MŞ )

 

[ 014.049 ] ( AY )

O kıyâmet günü, mücrim kâfirleri birbirine bağlanıp kelepçelenmiş olarak görürsün.

[ 014.049 ] ( EO )

Ve görürsün mücrimleri o gün birbirlerine çatılı çatılı bukağılardadırlar.

[ 014.049 ] ( ES )

O gün, suçluların zincire vurulmuş olduğunu görürsün.

[ 014.049 ] ( NQ )

And you will see the Mujrimun (criminals, disbelievers in the Oneness of Allah Islamic Monotheism, polytheists, disobedient to Allah, etc.) that Day bound together in fetters; [Muqarranun in fetters; mean:- with their hands and feet tied to their necks with chains.]

[ 014.050 ] ( KK )

ÓóÑóÇÈöíáõåõãú ãöäú ÞóØöÑóÇäò æóÊóÛúÔóì æõÌõæåóåõãõ ÇáäøóÇÑõ ﴿ ٥٠ ﴾

[ 014.050 ] ( MŞ )

 

[ 014.050 ] ( AY )

Gömlekleri katrandadır ve yüzlerini de ateş kaplar.

[ 014.050 ] ( EO )

Gömlekleri katrandan, ve yüzlerini ateş kaplıyor.

[ 014.050 ] ( ES )

Gömlekleri katrandandır ve yüzlerini ateş kaplar.

[ 014.050 ] ( NQ )

Their garments will be of pitch, and fire will cover their faces.

[ 014.051 ] ( KK )

áöíóÌúÒöíó Çááøóåõ ßõáøó äóÝúÓò ãóÇ ßóÓóÈóÊú Åöäøó Çááøóåó ÓóÑöíÚõ ÇáúÍöÓóÇÈö ﴿ ٥١ ﴾

[ 014.051 ] ( MŞ )

 

[ 014.051 ] ( AY )

Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah,’ın hesabı çok çabuktur.

[ 014.051 ] ( EO )

Çünkü Allah her nefsi kazandığıle cezalandıracak, haberiniz olsun ki Allahın hisabı seri'dir.

[ 014.051 ] ( ES )

Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir.

[ 014.051 ] ( NQ )

That Allah may requite each person according to what he has earned. Truly, Allah is Swift at reckoning.

[ 014.052 ] ( KK )

åóÐóÇ ÈóáÇóÛñ áöáäøóÇÓö æóáöíõäúÐóÑõæÇ Èöåö æóáöíóÚúáóãõæÇ ÃóäøóãóÇ åõæó Åöáóåñ æóÇÍöÏñ æóáöíóÐøóßøóÑó ÃõæáõæÇ ÇáúÃóáúÈóÇÈö ﴿ ٥٢ ﴾

[ 014.052 ] ( MŞ )

 

[ 014.052 ] ( AY )

Bu Kur’ân, insanlara açık bir tebliğdir; bununla hem korkutulsunlar, hem Allah’ın ancak tek bir ilâh olduğunu bilsinler, hem de temiz akıl sahipleri düşünüp öğüd alsınlar...

[ 014.052 ] ( EO )

Bu işte insanlara beliğ bir tebliğdir, hem bununla inzar edilsinler, hem onun ancak bir tek İlâh olduğunu bilsinler hem de öğüd alsın akl-ü vicdanı temiz olanlar.

[ 014.052 ] ( ES )

Bu Kur'ân, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir.

[ 014.052 ] ( NQ )

This (Qur'an) is a Message for mankind (and a clear proof against them), in order that they may be warned thereby, and that they may know that He is the only One Ilah (God - Allah) - (none has the right to be worshipped but Allah), and that men of understanding may take heed.