YUSUF SURESİ
[ 012.001 ] | ( KK ) |
ÇáÑ Êöáúßó ÂíóÇÊõ ÇáúßöÊóÇÈö ÇáúãõÈöíäö ﴿ ١ ﴾ |
[ 012.001 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.001 ] | ( AY ) |
Elif, lâm, râ. Bunlar, hakkı açıklayan Kur’ân’ın âyetleridir. |
[ 012.001 ] | ( EO ) |
Elif, Lâm, Râ. bunlar işte âyetleridir sana o mübîn kitabı. |
[ 012.001 ] | ( ES ) |
Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir. |
[ 012.001 ] | ( NQ ) |
Alif-Lam-Ra. [These letters are one of the miracles of the Qur'an,
and none but Allah (Alone) knows their meanings]. |
[ 012.002 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ÃóäúÒóáúäóÇåõ ÞõÑúÂäðÇ ÚóÑóÈöíøðÇ áóÚóáøóßõãú ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٢ ﴾ |
[ 012.002 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.002 ] | ( AY ) |
Biz, bu kitabı anlayasınız diye, Arapça bir Kur’ân olarak indirdik. |
[ 012.002 ] | ( EO ) |
Biz onu bir Kur'an olmak üzere Arabî olarak indirdik, gerek ki akıl irdiresiniz. |
[ 012.002 ] | ( ES ) |
Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik. |
[ 012.002 ] | ( NQ ) |
Verily, We have sent it down as an Arabic Qur'an in order that you may understand. |
[ 012.003 ] | ( KK ) |
äóÍúäõ äóÞõÕøõ Úóáóíúßó ÃóÍúÓóäó ÇáúÞóÕóÕö ÈöãóÇ ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäó æóÅöäú ßõäúÊó ãöäú ÞóÈúáöåö áóãöäó ÇáúÛóÇÝöáöíäó ﴿ ٣ ﴾ |
[ 012.003 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.003 ] | ( AY ) |
Sana bu sûreyi vahyetmemizle, en güzel kıssayı sana anlatacağız. Hâlbuki sen, daha önce bundan asla haberdar değildin. |
[ 012.003 ] | ( EO ) |
Sana bu Kur'anı vahyetmemizle biz bir kıssa anlatıyoruz ki ahsenülkassas senin ise doğrusu bundan evvel hiç hâberin yoktu. |
[ 012.003 ] | ( ES ) |
Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu. |
[ 012.003 ] | ( NQ ) |
We relate unto you (Muhammad ) the best of stories through Our Revelations unto you, of this Qur'an. And before this (i.e. before the coming of Divine Inspiration to you), you were among those who knew nothing about it (the Qur'an). |
[ 012.004 ] | ( KK ) |
ÅöÐú ÞóÇáó íõæÓõÝõ áöÃóÈöíåö íóÇÃóÈóÊö Åöäøöí ÑóÃóíúÊõ ÃóÍóÏó ÚóÔóÑó ßóæúßóÈðÇ æóÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó ÑóÃóíúÊõåõãú áöí ÓóÇÌöÏöíäó ﴿ ٤ ﴾ |
[ 012.004 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.004 ] | ( AY ) |
Bir vakit Yûsuf babasına (Yâkub aleyhisselâma) şöyle demişti: “Babacığım, ben, rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki, onlar, bana secde ediyorlar.” |
[ 012.004 ] | ( EO ) |
Bir vakıt Yusüf babasına, babacığım dedi: ben ru'yada on bir yıldızla Güneşi ve Kameri gördüm, gördüm onları ki bana secde ediyorlar. |
[ 012.004 ] | ( ES ) |
Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm." |
[ 012.004 ] | ( NQ ) |
(Remember) when Yusuf (Joseph) said to his father: "O my father! Verily, I saw (in a dream) eleven stars and the sun and the moon, I saw them prostrating themselves to me." |
[ 012.005 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó íóÇÈõäóíøó áÇó ÊóÞúÕõÕú ÑõÄúíóÇßó Úóáóì ÅöÎúæóÊößó ÝóíóßöíÏõæÇ áóßó ßóíúÏðÇ Åöäøó ÇáÔøóíúØóÇäó áöáúÅöäúÓóÇäö ÚóÏõæøñ ãõÈöíäñ ﴿ ٥ ﴾ |
[ 012.005 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.005 ] | ( AY ) |
Yûsuf’un babası dedi ki: “ Yavrum, rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir hile kurarlar (rüyayı tâbir ederler de, onbir yıldızın kendileri olduğunu, güneşin annelerine ve ayın babalarına delâlet eylediğini anlarlar ve hased ederler, sana fenalık yaparlar). Çünkü, Şeytan insana açık bir düşmandır. |
[ 012.005 ] | ( EO ) |
Yavrum! Dedi: ru'yanı biraderlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar, çünkü Şeytan insana belli bir düşmandır. |
[ 012.005 ] | ( ES ) |
(Babası) "Yavrucuğum! "dedi, "rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır." |
[ 012.005 ] | ( NQ ) |
He (the father) said: "O my son! Relate not your vision to your brothers, lest they arrange a plot against you. Verily! Shaitan(Satan) is to man an open enemy! |
[ 012.006 ] | ( KK ) |
æóßóÐóáößó íóÌúÊóÈöíßó ÑóÈøõßó æóíõÚóáøöãõßó ãöäú ÊóÃúæöíáö ÇáúÃóÍóÇÏöíËö æóíõÊöãøõ äöÚúãóÊóåõ Úóáóíúßó æóÚóáóì Âáö íóÚúÞõæÈó ßóãóÇ ÃóÊóãøóåóÇ Úóáóì ÃóÈóæóíúßó ãöäú ÞóÈúáõ ÅöÈúÑóÇåöíãó æóÅöÓúÍóÇÞó Åöäøó ÑóÈøóßó Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٦ ﴾ |
[ 012.006 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.006 ] | ( AY ) |
İşte bu rüyan delâlet ettiği gibi, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tâbirini öğretecektir. Bundan önce ataların İbrâhîm’e ve İshâk’a, Allah nimetini tamamladığı gibi; hem sana, hem Yâkub ailesine de tamamlayacak. Gerçekten Rabbin Alîm’dir, Hâkim’dir.“ |
[ 012.006 ] | ( EO ) |
Ve işte öyle, rabbın seni seçecek ve sana ehadisin te'vilinden ılimler öğretecek, hem sana hem âli Ya'kuba ni'metini bundan evvel ataların İbrahim ve İshaka tamamladığı gibi tamamlıyacak, şüphe yok ki rabbın alîmdir, hakîmdir. |
[ 012.006 ] | ( ES ) |
Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tabirinden bilgiler öğretecek. Bundan önce ataların İbrahim'e ve İshak'a tamamladığı gibi, nimetini hem sana, hem de Yakup soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin alîmdir, hakîmdir. |
[ 012.006 ] | ( NQ ) |
Thus will your Lord choose you and teach you the interpretation of dreams (and other things) and perfect His Favour on you and on the offspring of Ya'qub (Jacob), as He perfected it on your fathers, Ibrahim (Abraham) and Ishaque (Isaac) aforetime! Verily, your Lord is All-Knowing, All-Wise. |
[ 012.007 ] | ( KK ) |
áóÞóÏú ßóÇäó Ýöí íõæÓõÝó æóÅöÎúæóÊöåö ÂíóÇÊñ áöáÓøóÇÆöáöíäó ﴿ ٧ ﴾ |
[ 012.007 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.007 ] | ( AY ) |
Şanım hakkı için, Yûsuf ve kardeşlerinin kıssasında, ibret arayanlar için çok alâmetler vardır. |
[ 012.007 ] | ( EO ) |
Şanım hakkı için Yusüf ve biraderlerinde soranlara ıbret olacak âyetler oldu. |
[ 012.007 ] | ( ES ) |
Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri kıssasında soranlara ibret alacak âyetler vardır. |
[ 012.007 ] | ( NQ ) |
Verily, in Yusuf (Joseph) and his brethren, there were Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) for those who ask. |
[ 012.008 ] | ( KK ) |
ÅöÐú ÞóÇáõæÇ áóíõæÓõÝõ æóÃóÎõæåõ ÃóÍóÈøõ Åöáóì ÃóÈöíäóÇ ãöäøóÇ æóäóÍúäõ ÚõÕúÈóÉñ Åöäøó ÃóÈóÇäóÇ áóÝöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٨ ﴾ |
[ 012.008 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.008 ] | ( AY ) |
Kardeşleri aralarında şöyle demişlerdi: “ Yûsuf ve (ana baba bir) kardeşi (Bünyamin), babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz, kuvvetli bir topluluğuz. Doğrusu babamız açıkça yanılmadadır.” |
[ 012.008 ] | ( EO ) |
Zira dediler ki her halde Yusüf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise müteassıb bir kuvvetiz, doğrusu babamız belli ki yanılıyor. |
[ 012.008 ] | ( ES ) |
Hani demişlerdi ki: "Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili, biz ise güçlü ve tutkun bir grubuz. Doğrusu, babamız belli ki, çok açık bir yanılgı içindedir." |
[ 012.008 ] | ( NQ ) |
When they said: "Truly, Yusuf (Joseph) and his brother (Benjamin) are loved more by our father than we, but we are 'Usbah(a strong group). Really, our father is in a plain error. |
[ 012.009 ] | ( KK ) |
ÇõÞúÊõáõæÇ íõæÓõÝó Ãóæö ÇØúÑóÍõæåõ ÃóÑúÖðÇ íóÎúáõ áóßõãú æóÌúåõ ÃóÈöíßõãú æóÊóßõæäõæÇ ãöäú ÈóÚúÏöåö ÞóæúãðÇ ÕóÇáöÍöíäó ﴿ ٩ ﴾ |
[ 012.009 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.009 ] | ( AY ) |
(içlerinden biri dedi ki: ) Yûsuf’u öldürün, yahut onu uzak bir yere atın ki, babanızın sevgisi yalnız size bağlı kalsın ve ondan sonra tevbe edip sâlih bir kavim olasınız. |
[ 012.009 ] | ( EO ) |
Yusüfü öldürün yahud bir yere atın ki babanızın yüzü size kalsın ve ondan sonra salâhlı bir kavm olasınız. |
[ 012.009 ] | ( ES ) |
Yusuf'u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz. |
[ 012.009 ] | ( NQ ) |
Kill Yusuf (Joseph) or cast him out to some (other) land, so that the favour of your father may be given to you alone, and after that you will be righteous folk (by intending repentance before committing the sin). |
[ 012.010 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÞóÇÆöáñ ãöäúåõãú áÇó ÊóÞúÊõáõæÇ íõæÓõÝó æóÃóáúÞõæåõ Ýöí ÛóíóÇÈóÉö ÇáúÌõÈøö íóáúÊóÞöØúåõ ÈóÚúÖõ ÇáÓøóíøóÇÑóÉö Åöäú ßõäúÊõãú ÝóÇÚöáöíäó ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 012.010 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.010 ] | ( AY ) |
İçlerinden bir söz sahibi de şöyle dedi: “ Yûsuf’u öldürmeyin de, bir kuyu dibine bırakın ki, bir yolcu kâfilesi onu yitik mal olarak alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın.” |
[ 012.010 ] | ( EO ) |
İçlerinden bir söz sahibi, Yusüfü, dedi öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki kafilenin biri onu lekît olarak alsın, eğer yapacaksanız böyle yapın. |
[ 012.010 ] | ( ES ) |
İçlerinden bir söz sahibi şöyle dedi: "Yusuf'u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da ordan geçen kafilenin biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın." |
[ 012.010 ] | ( NQ ) |
One from among them said: "Kill not Yusuf (Joseph), but if you must do something, throw him down to the bottom of a well, he will be picked up by some caravan of travellers." |
[ 012.011 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ íóÇÃóÈóÇäóÇ ãóÇ áóßó áÇó ÊóÃúãóäøóÇ Úóáóì íõæÓõÝó æóÅöäøóÇ áóåõ áóäóÇÕöÍõæäó ﴿ ١١ ﴾ |
[ 012.011 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.011 ] | ( AY ) |
Sonra babalarına dediler ki: “ ey babamız, sen bize Yûsuf’u neye inanmıyorsun? Doğrusu biz onun için hayır isteyicileriz. |
[ 012.011 ] | ( EO ) |
Vardılar ey bizim pederimiz, dediler, sen neye bize Yusüfü inanmıyorsun? Cidden biz onun için recaciyiz. |
[ 012.011 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini istiyoruz." |
[ 012.011 ] | ( NQ ) |
They said: "O our father! Why do you not trust us with Yusuf (Joseph), - when we are indeed his well-wishers?" |
[ 012.012 ] | ( KK ) |
ÃóÑúÓöáúåõ ãóÚóäóÇ ÛóÏðÇ íóÑúÊóÚú æóíóáúÚóÈú æóÅöäøóÇ áóåõ áóÍóÇÝöÙõæäó ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 012.012 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.012 ] | ( AY ) |
Yarın, onu bizimle beraber (gezintiye) gönder de gezsin oynasın, muhakkak biz onun koruyucularıyız.” |
[ 012.012 ] | ( EO ) |
Yarın bizimle beraber gönder gezsin oynasın şüphesiz, biz onu gözetiriz. |
[ 012.012 ] | ( ES ) |
Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin, oynasın. Kesinlikle biz onu koruruz. |
[ 012.012 ] | ( NQ ) |
Send him with us tomorrow to enjoy himself and play, and verily, we will take care of him. |
[ 012.013 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó Åöäøöí áóíóÍúÒõäõäöí Ãóäú ÊóÐúåóÈõæÇ Èöåö æóÃóÎóÇÝõ Ãóäú íóÃúßõáóåõ ÇáÐøöÆúÈõ æóÃóäúÊõãú Úóäúåõ ÛóÇÝöáõæäó ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 012.013 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.013 ] | ( AY ) |
Babaları dedi ki: “ Onu götürmeniz, cidden beni endişeye düşürür. Siz kendisinden habersiz bulunurken onu kurt yemesinden korkarım.” |
[ 012.013 ] | ( EO ) |
Beni, dedi: onu götürmeniz her halde mahzun eder ve korkarım ki onu kurt yer de haberiniz olmaz. |
[ 012.013 ] | ( ES ) |
Babaları dedi ki: "Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de sizin haberiniz bile olmaz." |
[ 012.013 ] | ( NQ ) |
He [Ya'qub (Jacob)] said: "Truly, it saddens me that you should take him away. I fear lest a wolf should devour him, while you are careless of him." |
[ 012.014 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ áóÆöäú Ãóßóáóåõ ÇáÐøöÆúÈõ æóäóÍúäõ ÚõÕúÈóÉñ ÅöäøóÇ ÅöÐðÇ áóÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 012.014 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.014 ] | ( AY ) |
Onlar: “Vallahi, biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse, biz o hâlde çok ziyan çekeriz.” dediler. |
[ 012.014 ] | ( EO ) |
Vallahi, dediler, biz müteassıb bir kuvvet iken onu kurt yerse biz o halde çok husrân çekeriz. |
[ 012.014 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Vallahi biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken, buna rağmen onu kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olmuş oluruz." |
[ 012.014 ] | ( NQ ) |
They said: "If a wolf devours him, while we are 'Usbah (a strong group) (to guard him), then surely, we are the losers." |
[ 012.015 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÐóåóÈõæÇ Èöåö æóÃóÌúãóÚõæÇ Ãóäú íóÌúÚóáõæåõ Ýöí ÛóíóÇÈóÉö ÇáúÌõÈøö æóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúåö áóÊõäóÈøöÆóäøóåõãú ÈöÃóãúÑöåöãú åóÐóÇ æóåõãú áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 012.015 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.015 ] | ( AY ) |
Nihâyet kardeşleri, Yûsuf’u alıp götürünce, onu kuyunun dibine koymaya karar verdiler. Biz de Yûsuf’a şöyle vahyettik: “ Muhakkak sen, onlara, hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin.” |
[ 012.015 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine vaktâ ki onu götürdüler ve kuyunun dibine koymağa karar verdiler, biz de ona şöyle vahyettik, kasem olsun ki sen onlara hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin. |
[ 012.015 ] | ( ES ) |
Nihayet kardeşleri, Yusuf'u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahyettik: "Andolsun ki, sen onlara ilerde hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin". |
[ 012.015 ] | ( NQ ) |
So, when they took him away, they all agreed to throw him down to the bottom of the well, and We inspired in him:"Indeed, you shall (one day) inform them of this their affair, when they know (you) not." |
[ 012.016 ] | ( KK ) |
æóÌóÇÁõæÇ ÃóÈóÇåõãú ÚöÔóÇÁð íóÈúßõæäó ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 012.016 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.016 ] | ( AY ) |
Kardeşleri, akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler. |
[ 012.016 ] | ( EO ) |
Bıraktılar ve yatsıleyin ağlıyarak babalarına geldiler. |
[ 012.016 ] | ( ES ) |
Ve yatsı vakti, ağlayarak babalarına geldiler. |
[ 012.016 ] | ( NQ ) |
And they came to their father in the early part of the night weeping. |
[ 012.017 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ íóÇÃóÈóÇäóÇ ÅöäøóÇ ÐóåóÈúäóÇ äóÓúÊóÈöÞõ æóÊóÑóßúäóÇ íõæÓõÝó ÚöäúÏó ãóÊóÇÚöäóÇ ÝóÃóßóáóåõ ÇáÐøöÆúÈõ æóãóÇ ÃóäúÊó ÈöãõÄúãöäò áóäóÇ æóáóæú ßõäøóÇ ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 012.017 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.017 ] | ( AY ) |
Şöyle dediler: “ Ey babamız, biz gittik koşu yapıyorduk. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakamıştık. Bir de gördük ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz ne kadar doğru söylesek de, sen bize inanmazsın.” |
[ 012.017 ] | ( EO ) |
Dediler: ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusüfü eşyamızın yanında bırakmıştık bir de baktık ki onu kurt yemiş, şimdi biz doğru söylesek sen bize inanmazsın. |
[ 012.017 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk. Yusuf'u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. şu anda biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin." |
[ 012.017 ] | ( NQ ) |
They said:"O our father! We went racing with one another, and left Yusuf (Joseph) by our belongings and a wolf devoured him; but you will never believe us even when we speak the truth." |
[ 012.018 ] | ( KK ) |
æóÌóÇÁõæÇ Úóáóì ÞóãöíÕöåö ÈöÏóãò ßóÐöÈò ÞóÇáó Èóáú ÓóæøóáóÊú áóßõãú ÃóäúÝõÓõßõãú ÃóãúÑðÇ ÝóÕóÈúÑñ Ìóãöíáñ æóÇááøóåõ ÇáúãõÓúÊóÚóÇäõ Úóáóì ãóÇ ÊóÕöÝõæäó ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 012.018 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.018 ] | ( AY ) |
Hem gömleğinin üzerinde yalan bir kan (lekesi) getirdiler. Babaları dedi ki: “ Hayır, nefisleriniz sizi aldatmış, böyle bir işe sürüklemiş. Artık benim işim güzel bir sabırdır. Söylediklerine karşı da, yardımına sığınılacak ancak Allah’dır.” |
[ 012.018 ] | ( EO ) |
Bir de gömleğinin üzerinde yalan bir kan getirdiler, yok, dedi: nefisleriniz sizi aldatmış bir işe sevketmiş, artık bir sabrı cemîl ve Allahdır ancak yardımına sığınılacak, söylediklerinize karşı da. |
[ 012.018 ] | ( ES ) |
Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Babaları dedi ki: "Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırtmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah'dır." |
[ 012.018 ] | ( NQ ) |
And they brought his shirt stained with false blood. He said: "Nay, but your ownselves have made up a tale. So (for me) patience is most fitting. And it is Allah (Alone) Whose help can be sought against that which you assert." |
[ 012.019 ] | ( KK ) |
æóÌóÇÁóÊú ÓóíøóÇÑóÉñ ÝóÃóÑúÓóáõæÇ æóÇÑöÏóåõãú ÝóÃóÏúáóì Ïóáúæóåõ ÞóÇáó íóÇÈõÔúÑóì åóÐóÇ ÛõáÇóãñ æóÃóÓóÑøõæåõ ÈöÖóÇÚóÉð æóÇááøóåõ Úóáöíãñ ÈöãóÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 012.019 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.019 ] | ( AY ) |
(Mısır’a gitmekte olan) bir yolcu kafilesi gelip sucularını kuyuya gönderdiler. Sucu kovasını sarkıttı, “ay müjde! bu bir erkek çocuk” dedi. Onu satıp ticaret yapmak için gizlediler. Allah ise, ne yapacaklarını biliyordu. |
[ 012.019 ] | ( EO ) |
Öteden bir kafile gelmiş, sucularını göndermişlerdi, vardı koğasını saldı, â... müjde bu bir gulâm dedi ve tuttular onu ticaret için gizlediler, Allah ise biliyordu ne yapacaklar. |
[ 012.019 ] | ( ES ) |
Daha sonra bir kafile gelmiş, sucularını da göndermişlerdi. Vardı, kovasını kuyuya saldı, "Müjde hey, müjde! İşte bir çocuk!" dedi. Ve onu satılık bir mal olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu. |
[ 012.019 ] | ( NQ ) |
And there came a caravan of travellers; they sent their water-drawer, and he let down his bucket (into the well). He said: "What good news! Here is a boy." So they hid him as merchandise (a slave). And Allah was the All-Knower of what they did. |
[ 012.020 ] | ( KK ) |
æóÔóÑóæúåõ ÈöËóãóäò ÈóÎúÓò ÏóÑóÇåöãó ãóÚúÏõæÏóÉò æóßóÇäõæÇ Ýöíåö ãöäó ÇáÒøóÇåöÏöíäó ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 012.020 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.020 ] | ( AY ) |
(Yûsuf’u takip eden kardeşleri işin farkına varınca, “bu bizim kaçak kölemizdir” diye) onu değersiz bir fiat ile, birkaç dirheme (kafileye) sattılar. (onu uzaklaştırmak için) hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı. (Yûsuf’a kıymet biçmiyorlardı.) |
[ 012.020 ] | ( EO ) |
değersiz bir baha ile onu bir kaç dirheme sattılar, hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı. |
[ 012.020 ] | ( ES ) |
Ve onu düşük bir değerle birkaç dirheme sattılar. Ona fazla önem vermemişlerdi. |
[ 012.020 ] | ( NQ ) |
And they sold him for a low price, - for a few Dirhams (i.e. for a few silver coins). And they were of those who regarded him insignificant. |
[ 012.021 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó ÇáøóÐöí ÇÔúÊóÑóÇåõ ãöäú ãöÕúÑó áÇöãúÑóÃóÊöåö ÃóßúÑöãöí ãóËúæóÇåõ ÚóÓóì Ãóäú íóäúÝóÚóäóÇ Ãóæú äóÊøóÎöÐóåõ æóáóÏðÇ æóßóÐóáößó ãóßøóäøóÇ áöíõæÓõÝó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáöäõÚóáøöãóåõ ãöäú ÊóÃúæöíáö ÇáúÃóÍóÇÏöíËö æóÇááøóåõ ÛóÇáöÈñ Úóáóì ÃóãúÑöåö æóáóßöäøó ÃóßúËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 012.021 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.021 ] | ( AY ) |
Mısır halkından Yûsuf’u satın alan (vezir), karısına şöyle dedi: “ Bunun yerini iyi yap, kendisine güzel bak, umulur ki, bize bir faydası dokunur, yahut onu evlâd ediniriz.” İşte, Yûsuf’u böylece Mısır memleketine yerleştirdik ve ona rüyaların tâbirini öğrettik. Allah, emrinde galibdir, (iradesi geri çevrilemez) fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
[ 012.021 ] | ( EO ) |
Mısırdan onu satın alan ise haremine dedi ki: buna güzel bak, umulur ki bize faidesi olacaktır, yâhud evlâd ediniriz, bu suretle Yusüfü orada yerleştirdik; hem de ona hâdisatın mealini istihraca dair ılimler öğretelim diye, öyleya Allah, emrine galibdir velâkin insanların ekserisi bilmezler. |
[ 012.021 ] | ( ES ) |
Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: "Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz." Yusuf'u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini de öğrettik. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
[ 012.021 ] | ( NQ ) |
And he (the man) from Egypt who bought him, said to his wife: "Make his stay comfortable, may be he will profit us or we shall adopt him as a son." Thus did We establish Yusuf (Joseph) in the land, that We might teach him the interpretation of events. And Allah has full power and control over His Affairs, but most of men know not. |
[ 012.022 ] | ( KK ) |
æóáóãøóÇ ÈóáóÛó ÃóÔõÏøóåõ ÂÊóíúäóÇåõ ÍõßúãðÇ æóÚöáúãðÇ æóßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 012.022 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.022 ] | ( AY ) |
Yûsuf tam kemal çağına ( veya yaşına) varınca, kendisine hikmet ve ilim verdik (ilimle amel, dinde de anlayış bahşettik). İşte biz, güzel iş yapanlara böyle mükâfat veririz. |
[ 012.022 ] | ( EO ) |
Vaktâ ki kıvamına irdi biz ana bir huküm ve bir ılim bahşettik ve işte muhsinlere böyle karşılık veririz. |
[ 012.022 ] | ( ES ) |
O, tam erginlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verdik. İşte biz, güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız. |
[ 012.022 ] | ( NQ ) |
And when he [Yusuf (Joseph)] attained his full manhood, We gave him wisdom and knowledge (the Prophethood), thus We reward the Muhsinun (doers of good - see V.2:112). |
[ 012.023 ] | ( KK ) |
æóÑóÇæóÏóÊúåõ ÇáøóÊöí åõæó Ýöí ÈóíúÊöåóÇ Úóäú äóÝúÓöåö æóÛóáøóÞóÊö ÇáúÃóÈúæóÇÈó æóÞóÇáóÊú åóíúÊó áóßó ÞóÇáó ãóÚóÇÐó Çááøóåö Åöäøóåõ ÑóÈøöí ÃóÍúÓóäó ãóËúæóÇíó Åöäøóåõ áÇó íõÝúáöÍõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 012.023 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.023 ] | ( AY ) |
Yûsuf’un bulunduğu evdeki kadın, Yûsuf’un kendisine yaklaşmasını istedi ve bütün kapıları kapadı: “ Haydi gel.” dedi. Yûsuf ise: “ Allah’a sığınırım. Doğrusu o (kocan) benim efendimdir, bana güzel bakmıştır. Gerçek budur ki, zâlimler (zina yapanlar) kutulamazlar.” dedi. |
[ 012.023 ] | ( EO ) |
Derken hânesinde bulunduğu hanım bunun nefsinden kam almak istedi ve kapıları kilidledi, haydi seninim dedi, o, Allaha sığınırım, dedi: doğrusu o benim Efendim, bana güzel baktı, hakıkat bu ki, zalimler felâh bulmaz. |
[ 012.023 ] | ( ES ) |
Derken, evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murad alıp yararlanmak istedi. Kapıları kilitledi ve "Haydi beri gel!" dedi. Yusuf: "Allah'a sığınırım! Muhakkak ki, o (kocan), benim efendim, bana çok güzel baktı. Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar" dedi. |
[ 012.023 ] | ( NQ ) |
And she, in whose house he was, sought to seduce him (to do an evil act), she closed the doors and said: "Come on, O you." He said: "I seek refuge in Allah (or Allah forbid)! Truly, he (your husband) is my master! He made my stay agreeable! (So I will never betray him). Verily, the Zalimun (wrong and evil-doers) will never be successful." |
[ 012.024 ] | ( KK ) |
æóáóÞóÏú åóãøóÊú Èöåö æóåóãøó ÈöåóÇ áóæúáÇó Ãóäú ÑóÃóì ÈõÑúåóÇäó ÑóÈøöåö ßóÐóáößó áöäóÕúÑöÝó Úóäúåõ ÇáÓøõæÁó æóÇáúÝóÍúÔóÇÁó Åöäøóåõ ãöäú ÚöÈóÇÏöäóÇ ÇáúãõÎúáóÕöíäó ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 012.024 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.024 ] | ( AY ) |
Kadın, gerçekten ona niyyetlenmiş ve o da kadına niyyetlenmişti. Eğer Yûsuf, Rabbinin burhânını (ilâhî ihtar) görmemiş olsaydı, olacak olan olurdu. İşte biz, ondan fenalığı ve fuhşu gidermek için böyle yaparız. Çünkü o, bizim ihlâslı kullarımızdandır. |
[ 012.024 ] | ( EO ) |
Hanım cidden ona niyyeti kurmuştu, o da ona kurmuş gitmişti amma rabbının bürhanını görmese idi, ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf edelim için öyle oldu, hakıkat o bizim ıhlâsa mazhar edilmiş has kullarımızdandır. |
[ 012.024 ] | ( ES ) |
O hanım, ona gerçekten niyeti bozmuştu. Eğer Rabbinin burhanını görmese idi. Yusuf da ona özenip gitmişti. Aslında ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle olmuştu. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi. |
[ 012.024 ] | ( NQ ) |
And indeed she did desire him and he would have inclined to her desire, had he not seen the evidence of his Lord. Thus it was, that We might turn away from him evil and illegal sexual intercourse. Surely, he was one of Our chosen, guided slaves. |
[ 012.025 ] | ( KK ) |
æóÇÓúÊóÈóÞóÇ ÇáúÈóÇÈó æóÞóÏøóÊú ÞóãöíÕóåõ ãöäú ÏõÈõÑò æóÃóáúÝóíóÇ ÓóíøöÏóåóÇ áóÏóì ÇáúÈóÇÈö ÞóÇáóÊú ãóÇ ÌóÒóÇÁõ ãóäú ÃóÑóÇÏó ÈöÃóåúáößó ÓõæÁðÇ ÅöáÇøó Ãóäú íõÓúÌóäó Ãóæú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 012.025 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.025 ] | ( AY ) |
(Yûsuf kurtulmak, kadın da onu yakalamak için) ikisi de kapıya kadar koştular. Kadın, onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastgeldiler. (Hanım efendisine) dedi ki: “ senin hanımına fenalık yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya acıklı bir azabdır (onu döğmektir). “ |
[ 012.025 ] | ( EO ) |
İkisi bir kapıyı koşuştular, Hanım onun gömleğini arkasından yırttı, kapınan yanında Hanımın beyine rast geldiler, Hanım, senin, dedi: ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan veya elîm bir azâbdan başka nedir? |
[ 012.025 ] | ( ES ) |
İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?" |
[ 012.025 ] | ( NQ ) |
So they raced with one another to the door, and she tore his shirt from the back. They both found her lord (i.e. her husband) at the door. She said: "What is the recompense (punishment) for him who intended an evil design against your wife, except that he be put in prison or a painful torment?" |
[ 012.026 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó åöíó ÑóÇæóÏóÊúäöí Úóäú äóÝúÓöí æóÔóåöÏó ÔóÇåöÏñ ãöäú ÃóåúáöåóÇ Åöäú ßóÇäó ÞóãöíÕõåõ ÞõÏøó ãöäú ÞõÈõáò ÝóÕóÏóÞóÊú æóåõæó ãöäó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 012.026 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.026 ] | ( AY ) |
Yûsuf şöyle dedi: “ O, benim nefsime yaklaşmak istedi.” Hanımın akrabasından bir şâhid de şöyle şâhidlik etti; “ Eğer Yûsuf’un gömleği önden yırtılmışsa, hanım doğru söylemiştir; o ise yalancılardandır. |
[ 012.026 ] | ( EO ) |
Yusüf, o kendisi, dedi: benim nefsimden kâm almak istedi, Hanımın akrıbasından bir şâhid de şöyle şehadet etti: Eğer gömleği önden yırtılmış ise Hanım doğru söylemiş bu yalancılardandır. |
[ 012.026 ] | ( ES ) |
Yusuf: "kendisi benden yararlanmak istedi" dedi. Hanımın akrabasından biri de şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, o zaman bu, yalancılardandır." |
[ 012.026 ] | ( NQ ) |
He [Yusuf (Joseph)] said: "It was she that sought to seduce me," - and a witness of her household bore witness (saying): "If it be that his shirt is torn from the front, then her tale is true and he is a liar! |
[ 012.027 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ßóÇäó ÞóãöíÕõåõ ÞõÏøó ãöäú ÏõÈõÑò ÝóßóÐóÈóÊú æóåõæó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 012.027 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.027 ] | ( AY ) |
Yok, eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, hanım yalan söylemiştir, o ise sadıklardandır.” |
[ 012.027 ] | ( EO ) |
Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış, ise o yalan söylemiş ve bu sadıklardandır. |
[ 012.027 ] | ( ES ) |
Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, o zaman bu doğru söyleyenlerdendir. |
[ 012.027 ] | ( NQ ) |
But if it be that his shirt is torn from the back, then she has told a lie and he is speaking the truth! |
[ 012.028 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÑóÃóì ÞóãöíÕóåõ ÞõÏøó ãöäú ÏõÈõÑò ÞóÇáó Åöäøóåõ ãöäú ßóíúÏößõäøó Åöäøó ßóíúÏóßõäøó ÚóÙöíã ñ ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 012.028 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.028 ] | ( AY ) |
Hanımın kocası, Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce: “ (Ey hanım) bu söylediğin sözler, sizin hilenizdendir. Gerçekten siz kadınların hilesi, çok büyüktür. |
[ 012.028 ] | ( EO ) |
Vaktâ ki gömleğini gördü arkasından yırtılmış, anlaşıldı, dedi: o, siz kadınların kendinizden, her halde sizin keydiniz çok büyük. |
[ 012.028 ] | ( ES ) |
Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman dedi ki: "Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür". |
[ 012.028 ] | ( NQ ) |
So when he (her husband) saw his [(Yusuf's (Joseph)] shirt torn at the back; (her husband) said: "Surely, it is a plot of you women! Certainly mighty is your plot! |
[ 012.029 ] | ( KK ) |
íõæÓõÝõ ÃóÚúÑöÖú Úóäú åóÐóÇ æóÇÓúÊóÛúÝöÑöí áöÐóäúÈößö Åöäøóßö ßõäÊö ãöäó ÇáúÎóÇØöÆöíäó ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 012.029 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.029 ] | ( AY ) |
(Ey) Yûsuf! Sen bu işi söylemekten vazgeç. Ey hanım! Sen de günahına Allah’dan mağfiret dile; doğrusu sen büyük günâhkarlardan oldun.” dedi. |
[ 012.029 ] | ( EO ) |
Yusüf, sakın bundan bahsetme, sen de kadın, günahına istiğfar et, cidden sen büyük günahkârlardan oldun. |
[ 012.029 ] | ( ES ) |
Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun. |
[ 012.029 ] | ( NQ ) |
O Yusuf (Joseph)! Turn away from this! (O woman!) Ask forgiveness for your sin. Verily, you were of the sinful. |
[ 012.030 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó äöÓúæóÉñ Ýöí ÇáúãóÏöíäóÉö ÇãúÑóÃóÉõ ÇáúÚóÒöíÒö ÊõÑóÇæöÏõ ÝóÊóÇåóÇ Úóäú äóÝúÓöåö ÞóÏú ÔóÛóÝóåóÇ ÍõÈøðÇ ÅöäøóÇ áóäóÑóÇåóÇ Ýöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 012.030 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.030 ] | ( AY ) |
Şehirdeki bir takım kadınlar da dediler ki: “ Vezir’in karısı, delikanlısının nefsine yaklaşmak istiyormuş. Ona olan aşkı, kalbinin içine nüfuz etmiş. O hanımı görüyoruz ki, çıldırmış besbelli... |
[ 012.030 ] | ( EO ) |
Şehirde bir takım kadınlar da Azîzin karısı, dediler: delikanlısının nefsinden murad isteyormuş ona aşkından yüreğinin zarı çatlamış, karı bes belli çıldırmış. |
[ 012.030 ] | ( ES ) |
Şehirde bazı kadınlar da "Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli..." dediler. |
[ 012.030 ] | ( NQ ) |
And women in the city said: "The wife of Al-'Aziz is seeking to seduce her (slave) young man, indeed she loves him violently; verily we see her in plain error." |
[ 012.031 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÓóãöÚóÊú ÈöãóßúÑöåöäøó ÃóÑúÓóáóÊú Åöáóíúåöäøó æóÃóÚúÊóÏóÊú áóåõäøó ãõÊøóßóÃð æóÂÊóÊú ßõáøó æóÇÍöÏóÉò ãöäúåõäøó ÓößøöíäðÇ æóÞóÇáóÊö ÇÎúÑõÌú Úóáóíúåöäøó ÝóáóãøóÇ ÑóÃóíúäóåõ ÃóßúÈóÑúäóåõ æóÞóØøóÚúäó ÃóíúÏöíóåõäøó æóÞõáúäó ÍóÇÔó áöáøóåö ãóÇ åóÐóÇ ÈóÔóÑðÇ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ãóáóßñ ßóÑöíãñ ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 012.031 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.031 ] | ( AY ) |
Hanım, şehirdeki kadınların kendisini ayıpladıklarını ve dedikodu yaptıklarını işitince, onlara dâvetçi gönderdi. Onlar için dayalı-döşeli bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Sonra Yûsuf’a: “ Çık karşılarına” dedi. Kadınlar onu görünce, kendisini çok büyüttüler ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler. Allah’ı tenzih ederiz, bu bir insan değildir. Bu, ancak kerîm bir melektir, dediler. |
[ 012.031 ] | ( EO ) |
Vaktâ ki bunların gizliden gizliye dedikodularını işitti, onlara da'vetçi gönderdi ve onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi, beriden de çık karşılarına dedi, hepsi onu görür görmez çok büyüttüler, kendilerinin ellerini doğradılar ve hâşâ, dediler, Allah için bu bir beşer değil, mahzâ bir Meleki kerîm. |
[ 012.031 ] | ( ES ) |
Azizin karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince, onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine bir bıçak verdi, beri taraftan da Yusuf'a "çık karşılarına" dedi. Görür görmez hepsi onu gözlerinde çok büyüttüler ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler. Dediler ki: "Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir." |
[ 012.031 ] | ( NQ ) |
So when she heard of their accusation, she sent for them and prepared a banquet for them; she gave each one of them a knife (to cut the foodstuff with), and she said [(to Yusuf (Joseph)]: "Come out before them." Then, when they saw him, they exalted him (at his beauty) and (in their astonishment) cut their hands. They said: "How perfect is Allah (or Allah forbid)! No man is this! This is none other than a noble angel!" |
[ 012.032 ] | ( KK ) |
ÞóÇáóÊú ÝóÐóáößõäøó ÇáøóÐöí áõãúÊõäøóäöí Ýöíåö æóáóÞóÏú ÑóÇæóÏÊøõåõ Úóäú äóÝúÓöåö ÝóÇÓúÊóÚúÕóãó æóáóÆöäú áóãú íóÝúÚóáú ãóÇ ÂãõÑõåõ áóíõÓúÌóäóäøó æóáóíóßõæäó ãöäó ÇáÕøóÇÛöÑöíäó ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 012.032 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.032 ] | ( AY ) |
Hanım, onlara şöyle dedi: “ İşte, kendisi hakkında beni ayıplamış olduğunuz adam budur. Yemin ederim ki, ben onun nefsine yaklaşmak istedim de, o iffet göstererek sakındı. Yine yemin ederim ki, eğer emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve elbette zelillerden olacaktır.” |
[ 012.032 ] | ( EO ) |
İşte dedi, bu gördüğünüz, hakkında beni levm ettiğiniz, yemin ederim ki ben bunun nefsinden murad istedim de o fikri ısmetle imtina' etti, yine yemin ederim eğer emrimi yapmazsa mutlak, muhakkak zindana atılacak ve mutlak, muhakkak zelillerden olacak. |
[ 012.032 ] | ( ES ) |
İşte dedi, "bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır". |
[ 012.032 ] | ( NQ ) |
She said: "This is he (the young man) about whom you did blame me (for his love), and I did seek to seduce him, but he refused. And now if he refuses to obey my order, he shall certainly be cast into prison, and will be one of those who are disgraced." |
[ 012.033 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÑóÈøö ÇáÓøöÌúäõ ÃóÍóÈøõ Åöáóíøó ãöãøóÇ íóÏúÚõæäóäöí Åöáóíúåö æóÅöáÇøó ÊóÕúÑöÝú Úóäøöí ßóíúÏóåõäøó ÃóÕúÈõ Åöáóíúåöäøó æóÃóßõäú ãöäó ÇáúÌóÇåöáöíäó ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 012.033 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.033 ] | ( AY ) |
Yûsuf dedi ki: “ Ey Rabbim! Bunların beni yapmıya çağırdığı işi yapmaktan, zindan bana daha sevimlidir. Eğer bu kadınların hilesini benden gidermezsen, ben onlara meyl ederim ve cahillerden olurum.” |
[ 012.033 ] | ( EO ) |
Yâ rabbi! Dedi: zindan bana bunların da'vet ettikleri fi'ilden daha sevimli ve eğer sen benden bu kadınların tuzaklarını bertaraf etmezsen ben onların sevdasına düşerim ve cahillerden olurum. |
[ 012.033 ] | ( ES ) |
Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum". |
[ 012.033 ] | ( NQ ) |
He said:"O my Lord! Prison is more to my liking than that to which they invite me. Unless You turn away their plot from me, I will feel inclined towards them and be one (of those who commit sin and deserve blame or those who do deeds) of the ignorants." |
[ 012.034 ] | ( KK ) |
ÝóÇÓúÊóÌóÇÈó áóåõ ÑóÈøõåõ ÝóÕóÑóÝó Úóäúåõ ßóíúÏóåõäøó Åöäøóåõ åõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 012.034 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.034 ] | ( AY ) |
Bunun üzerine Rabbi, duâsını kabul etti de o, kadınların tuzaklarını kendisinden savdı. Çünkü Allah, söylenenleri işitir, yapılanları tamamen bilir. |
[ 012.034 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine rabbı duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti, hakıkat o, öyle semî alîmdir |
[ 012.034 ] | ( ES ) |
Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti. Muhakkak ki O, evet O, hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir. |
[ 012.034 ] | ( NQ ) |
So his Lord answered his invocation and turned away from him their plot. Verily, He is the All-Hearer, the All-Knower. |
[ 012.035 ] | ( KK ) |
Ëõãøó ÈóÏóÇ áóåõãú ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÑóÃóæõÇ ÇáúÂíóÇÊö áóíóÓúÌõäõäøóåõ ÍóÊøóì Íöíäò ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 012.035 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.035 ] | ( AY ) |
Sonra vezir ve aile halkı, Yûsuf’un beraatine dair bunca delilleri gördükleri hâlde, onu bir müddet (dedi-kodu kesilinceye kadar) zindana atmak fikriyle ortaya çıktılar (ve onu zindana attılar). |
[ 012.035 ] | ( EO ) |
Sonra bu kadar âyâtı gördükleri halde o adamlara şu reiy galebe etti: behemehal onu bir müddet zindana atsınlar. |
[ 012.035 ] | ( ES ) |
Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf'u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı. |
[ 012.035 ] | ( NQ ) |
Then it appeared to them, after they had seen the proofs (of his innocence) to imprison him for a time. |
[ 012.036 ] | ( KK ) |
æóÏóÎóáó ãóÚóåõ ÇáÓøöÌúäó ÝóÊóíóÇäö ÞóÇáó ÃóÍóÏõåõãóÇ Åöäøöí ÃóÑóÇäöí ÃóÚúÕöÑõ ÎóãúÑðÇ æóÞóÇáó ÇáúÂÎóÑõ Åöäøöí ÃóÑóÇäöí ÃóÍúãöáõ ÝóæúÞó ÑóÃúÓöí ÎõÈúÒðÇ ÊóÃúßõáõ ÇáØøóíúÑõ ãöäúåõ äóÈøöÆúäóÇ ÈöÊóÃúæöíáöåö ÅöäøóÇ äóÑóÇßó ãöäó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 012.036 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.036 ] | ( AY ) |
Yûsuf’la beraber, zindana iki de delikanlı girdi. Delikanlılardan biri: “ Ben rüyamda kendimi şarap olacak üzüm sıkıyor gördüm”, dedi. Öteki de: “Ben, rüyada kendimi görüyorum ki, başımın üstünde bir ekmek götürüyorum ve kuşlar ondan yiyor” dedi. Artık bize rüyanın tâbirini bildir. Çünkü biz, seni iyilik edenlerden görüyoruz. |
[ 012.036 ] | ( EO ) |
Onunla beraber zindana iki delikanlı daha girdi, birisi ben, dedi: ru'yada kendimi görüyorum ki şarap sıkıyorum, diğeri de ben, dedi: ru'yada kendimi görüyorum ki başımın üstünde bir ekmek götürüyorum ondan kuşlar yiyor, bize bunun ta'birini haber ver, çünkü biz, seni muhsinlerden görüyoruz. |
[ 012.036 ] | ( ES ) |
Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki: "Rüyada kendimi şarap sıkarken gördüm". Öteki de dedi ki: "Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz." |
[ 012.036 ] | ( NQ ) |
And there entered with him two young men in the prison. One of them said: "Verily, I saw myself (in a dream) pressing wine." The other said: "Verily, I saw myself (in a dream) carrying bread on my head and birds were eating thereof." (They said): "Inform us of the interpretation of this. Verily, we think you are one of the Muhsinun (doers of good - see V.2:112)." |
[ 012.037 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó áÇó íóÃúÊöíßõãóÇ ØóÚóÇãñ ÊõÑúÒóÞóÇäöåö ÅöáÇøó äóÈøóÃúÊõßõãóÇ ÈöÊóÃúæöíáöåö ÞóÈúáó Ãóäú íóÃúÊöíóßõãóÇ ÐóáößõãóÇ ãöãøóÇ Úóáøóãóäöí ÑóÈøöí Åöäøöí ÊóÑóßúÊõ ãöáøóÉó Þóæúãò áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóåõãú ÈöÇáúÂÎöÑóÉö åõãú ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 012.037 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.037 ] | ( AY ) |
Yûsuf, delikanlılara şöyle dedi: “ Size rızık olarak verilecek bir yemek, daha size gelmeden önce onun ne çeşit ve nasıl bir yemek olduğunu size haber verdim. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben, Allah’a, inanmıyan ve topyekûn Âhireti inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim. |
[ 012.037 ] | ( EO ) |
Dedi ki: size merzuk olacağınız bir taam gelecek a her halde o gelmezden evvel ben size bunun ta'birini haber vermiş bulunurum, bu bana rabbımın ta'lim buyurduklarındandır, çünkü ben, Allaha inanmıyan ve hep Âhıreti inkâr edenlerden ıbaret bulunan bir kavmin milletini bıraktım. |
[ 012.037 ] | ( ES ) |
Yusuf dedi ki: "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tabirini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim." |
[ 012.037 ] | ( NQ ) |
He said: "No food will come to you (in wakefulness or in dream) as your provision, but I will inform (in wakefulness) its interpretation before it (the food) comes. This is of that which my Lord has taught me. Verily, I have abandoned the religion of a people that believe not in Allah and are disbelievers in the Hereafter (i.e. the Kan'aniun of Egypt who were polytheists and used to worship sun and other false deities). |
[ 012.038 ] | ( KK ) |
æóÇÊøóÈóÚúÊõ ãöáøóÉó ÂÈóÇÆöí ÅöÈúÑóÇåöíãó æóÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó ãóÇ ßóÇäó áóäóÇ Ãóäú äõÔúÑößó ÈöÇááøóåö ãöäú ÔóíúÁò Ðóáößó ãöäú ÝóÖúáö Çááøóåö ÚóáóíúäóÇ æóÚóáóì ÇáäøóÇÓö æóáóßöäøó ÃóßúËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇó íóÔúßõÑõæäó ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 012.038 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.038 ] | ( AY ) |
Atalarım; İbrâhîm, İshâk ve Ya'kûb’un dinine uydum. Bizim, Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmamız olamaz. Bu tevhîd, bize ve insanlara Allah’ın bir fazlıdır, fakat insanların çoğu şükretmezler. |
[ 012.038 ] | ( EO ) |
Ve atalarım İbrahim ve İshak ve Ya'kubun milletine ittiba' ettim, bizim Allaha hiç bir şey şerîk koşmamız olamaz, bu bize ve insanlara Allahın bir fazlıdır, velâkin insanların ekserisi şükretmezler. |
[ 012.038 ] | ( ES ) |
Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir lutfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler. |
[ 012.038 ] | ( NQ ) |
And I have followed the religion of my fathers , - Ibrahim
(Abraham), Ishaque (Isaac) and Ya'qub (Jacob), and never could we
attribute any partners whatsoever to Allah. This is from the Grace
of Allah to us and to mankind, but most men thank not (i.e. they
neither believe in Allah, nor worship Him). |
[ 012.039 ] | ( KK ) |
íóÇÕóÇÍöÈóíö ÇáÓøöÌúäö ÃóÃóÑúÈóÇÈñ ãõÊóÝóÑøöÞõæäó ÎóíúÑñ Ãóãö Çááøóåõ ÇáúæóÇÍöÏõ ÇáúÞóåøóÇÑõ ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 012.039 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.039 ] | ( AY ) |
Ey benim zindan arkadaşlarım, (iki genç!) Ayrı ayrı bir çok ilâhlar mı hayırlıdır, yoksa her şeye hâkim ve galip olan Allah mı? |
[ 012.039 ] | ( EO ) |
Ey benim zindan arkadaşlarım, müteferrık bir çok ilâhlar mı hayırlıdır yoksa hepsine galip, kahhar olan bir Allah mı? |
[ 012.039 ] | ( ES ) |
Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok tanrılar mı daha hayırlı, yoksa herşeye hakim ve galip olan bir tek Allah mı? |
[ 012.039 ] | ( NQ ) |
O two companions of the prison! Are many different lords (gods) better or Allah, the One, the Irresistible? |
[ 012.040 ] | ( KK ) |
ãóÇ ÊóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäöåö ÅöáÇøó ÃóÓúãóÇÁð ÓóãøóíúÊõãõæåóÇ ÃóäúÊõãú æóÂÈóÇÄõßõãú ãóÇ ÃóäúÒóáó Çááøóåõ ÈöåóÇ ãöäú ÓõáúØóÇäò Åöäö ÇáúÍõßúãõ ÅöáÇøó áöáøóåö ÃóãóÑó ÃóáÇøó ÊóÚúÈõÏõæÇ ÅöáÇøó ÅöíøóÇåõ Ðóáößó ÇáÏøöíäõ ÇáúÞóíøöãõ æóáóßöäøó ÃóßúËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 012.040 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.040 ] | ( AY ) |
Sizin Allah’dan başka taptıklarınız, bir takım isimlerden ibaret putlardır ki, o isimleri siz ve atalarınız uydurmuşsunuzdur. Allah, bunlara (ibâdet için) hiç bir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’ındır ve o, yalanız kendisine ibâdet etmenizi emretmiştir. İşte doğru ve gerçek din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
[ 012.040 ] | ( EO ) |
Sizin ondan başka taptıklarınız bir takım kuru isimlerden ıbarettir ki onları siz ve atalarınız takmışsınızdır, yoksa Allah, onlara öyle bir saltanat indirmemiştir, huküm oncak Allahındır, o size kendisinden başkasına tapmamanızı emretti, doğru ve sabit din budur velâkin nâsın ekserisi bilmezler. |
[ 012.040 ] | ( ES ) |
Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
[ 012.040 ] | ( NQ ) |
You do not worship besides Him but only names which you have named
(forged), you and your fathers, for which Allah has sent down no
authority. The command (or the judgement) is for none but Allah. He
has commanded that you worship none but Him (i.e. His Monotheism),
that is the (true) straight religion, but most men know not. |
[ 012.041 ] | ( KK ) |
íóÇÕóÇÍöÈóíö ÇáÓøöÌúäö ÃóãøóÇ ÃóÍóÏõßõãóÇ ÝóíóÓúÞöí ÑóÈøóåõ ÎóãúÑðÇ æóÃóãøóÇ ÇáúÂÎóÑõ ÝóíõÕúáóÈõ ÝóÊóÃúßõáõ ÇáØøóíúÑõ ãöäú ÑóÃúÓöåö ÞõÖöíó ÇáúÃóãúÑõ ÇáøóÐöí Ýöíåö ÊóÓúÊóÝúÊöíóÇäö ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 012.041 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.041 ] | ( AY ) |
Ey zindan arkadaşlarım! Rüyalarınızın tâbirine gelince: Biriniz efendisine (eskiden olduğu gibi) yine şarap içirecek. Diğeri ise asılacak (idam edilecek), sonra kuşlar başından yiyecek. İşte fetvasını sorduğunuz iş, böyle halledilmiş bitmiştir. |
[ 012.041 ] | ( EO ) |
Ey benim zindan arkadaşlarım! gelelim ru'yanıza: biriniz Efendisine yine şarap sunacak, diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecek, işte fetvâsını istediğiniz emir hallolundu. |
[ 012.041 ] | ( ES ) |
Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecekler. İşte öğrenmek istediğiniz iş böylece halloldu. |
[ 012.041 ] | ( NQ ) |
O two companions of the prison! As for one of you, he (as a servant) will pour out wine for his lord (king or master) to drink; and as for the other, he will be crucified and birds will eat from his head. Thus is the case judged concerning which you both did inquire." |
[ 012.042 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó áöáøóÐöí Ùóäøó Ãóäøóåõ äóÇÌò ãöäúåõãóÇ ÇÐúßõÑúäöí ÚöäúÏó ÑóÈøößó ÝóÃóäúÓóÇåõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÐößúÑó ÑóÈøöåö ÝóáóÈöËó Ýöí ÇáÓøöÌúäö ÈöÖúÚó Óöäöíäó ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 012.042 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.042 ] | ( AY ) |
Bir de Yûsuf, idamdan kurtulacağını bildiği bu ikisinden birine, (şerbetçiye-sakıya) şöyle dedi: “ (hapisten çıktıktan sonra zulme uğradığımı ve masum bulunduğumu) efendinin yanında beni anarak söyle.” Fakat Şeytan, efendisine (bunu), anmayı, delikanlıya unutturdu da, Yûsuf bir çok sene (yedi veya on -iki yıl) zindanda kaldı. |
[ 012.042 ] | ( EO ) |
Bir de bunlardan, kurtulacağını zannettiğine, Efendinin yanında beni an dedi, ona da Şeytan, Efendisine anmayı unutturdu da senelerce zindanda kaldı. |
[ 012.042 ] | ( ES ) |
Yusuf, hapisten kurtulacağına inandığı o ikiden birine dedi ki: "Beni efendinin yanında an". (Benden söz et ki, beni kurtarsın). Fakat Şeytan, ona, efendisinin yanında anmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf, daha yıllarca zindanda kaldı. |
[ 012.042 ] | ( NQ ) |
And he said to the one whom he knew to be saved: "Mention me to your lord (i.e. your king, so as to get me out of the prison)." But Shaitan (Satan) made him forget to mention it to his Lord [or Satan made [(Yusuf (Joseph)] to forget the remembrance of his Lord (Allah) as to ask for His Help, instead of others]. So [Yusuf (Joseph)] stayed in prison a few (more) years. |
[ 012.043 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó Çáúãóáößõ Åöäøöí ÃóÑóì ÓóÈúÚó ÈóÞóÑóÇÊò ÓöãóÇäò íóÃúßõáõåõäøó ÓóÈúÚñ ÚöÌóÇÝñ æóÓóÈúÚó ÓõäúÈõáÇóÊò ÎõÖúÑò æóÃõÎóÑó íóÇÈöÓóÇÊò íóÇÃóíøõåóÇ ÇáúãóáóÃõ ÃóÝúÊõæäöí Ýöí ÑõÄúíóÇíó Åöäú ßõäúÊõãú áöáÑøõÄúíóÇ ÊóÚúÈõÑõæäó ﴿ ٤٣ ﴾ |
[ 012.043 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.043 ] | ( AY ) |
Bir gün Mısır Hükümdarı şöyle dedi: “ Rüyamda gördüm ki, yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor ve yedi yeşil başağı da, diğer yedi kuru başak sarmalayıp onlara galip gelmiş. Ey ileri gelenler! Eğer rüyâ tâbir edebiliyorsanız, benim rüyamı hallediniz.” |
[ 012.043 ] | ( EO ) |
Bir gün Melik ben, dedi: ru'yada görüyorum ki yedi semiz inek, bunları yedi arık yiyor ve yedi yeşil başakla diğer yedi de kuru, ey Efendiler, siz ru'ya ta'bir ediyorsanız bana ru'ya mı halledin. |
[ 012.043 ] | ( ES ) |
Bir gün melik (hükümdar) dedi ki: "Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz rüya tabir edebiliyorsanız benim bu rüyamın tabirini bana bildirin." |
[ 012.043 ] | ( NQ ) |
And the king (of Egypt) said: "Verily, I saw (in a dream) seven fat cows, whom seven lean ones were devouring - and of seven green ears of corn, and (seven) others dry. O notables! Explain to me my dream, if it be that you can interpret dreams." |
[ 012.044 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÃóÖúÛóÇËõ ÃóÍúáÇóãò æóãóÇ äóÍúäõ ÈöÊóÃúæöíáö ÇáúÃóÍúáÇóãö ÈöÚóÇáöãöíäó ﴿ ٤٤ ﴾ |
[ 012.044 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.044 ] | ( AY ) |
Onlar: “ Bu gördüklerin karma karışık rüyalardır. Biz böyle karışık rüyaların tâbirini bilmeyiz” dediler. |
[ 012.044 ] | ( EO ) |
Dediler ki ru'ya dediğin «edgâsü ahlâm» demet demet hayalâttır, biz ise hayalâtın te'vilini bilmiyoruz. |
[ 012.044 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Rüya dediğin şey karmakarışık hayallerdir. Biz ise böyle karışık hayallerin yorumunu bilemeyiz." |
[ 012.044 ] | ( NQ ) |
They said: "Mixed up false dreams and we are not skilled in the interpretation of dreams." |
[ 012.045 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó ÇáøóÐöí äóÌóÇ ãöäúåõãóÇ æóÇÏøóßóÑó ÈóÚúÏó ÃõãøóÉò ÃóäóÇ ÃõäóÈøöÆõßõãú ÈöÊóÃúæöíáöåö ÝóÃóÑúÓöáõæäö ﴿ ٤٥ ﴾ |
[ 012.045 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.045 ] | ( AY ) |
O iki delikanlıdan idamdan kurtulanı, nice zaman sonra (Yûsuf’u ve kendisine söylediklerini) hatırladı da dedi ki: “ Ben, size onun tâbirini haber veririm, hemen beni (zindandaki Yûsuf’a) gönderin.” |
[ 012.045 ] | ( EO ) |
O ikisinden kurtulmuş olan da nice zamandan sonra hatırladı da dedi ki: ben size onun te'vilini haber veririm, hemen beni gönderin. |
[ 012.045 ] | ( ES ) |
O ikiden kurtulmuş olanı nice zamandan sonra hatırladı da dedi ki: "Ben size o rüyanın tabirini haber veririm, hemen beni gönderin." |
[ 012.045 ] | ( NQ ) |
Then the man who was released (one of the two who were in prison), now at length remembered and said: "I will tell you its interpretation, so send me forth." |
[ 012.046 ] | ( KK ) |
íõæÓõÝõ ÃóíøõåóÇ ÇáÕøöÏøöíÞõ ÃóÝúÊöäóÇ Ýöí ÓóÈúÚö ÈóÞóÑóÇÊò ÓöãóÇäò íóÃúßõáõåõäøó ÓóÈúÚñ ÚöÌóÇÝñ æóÓóÈúÚö ÓõäúÈõáÇóÊò ÎõÖúÑò æóÃõÎóÑó íóÇÈöÓóÇÊò áóÚóáøöí ÃóÑúÌöÚõ Åöáóì ÇáäøóÇÓö áóÚóáøóåõãú íóÚúáóãõæäó ﴿ ٤٦ ﴾ |
[ 012.046 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.046 ] | ( AY ) |
(Delikanlı, hükümdarın izniyle zindana gidip şöyle dedi): Yûsuf, ey doğru sözlü! Bize şunun fetvasını ver (tâbirini yap): “Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor ve yedi yeşil başağı da diğer yedi kuru başak sarmalayıp onlara galip gelmiş.” Ümid ederim ki, (uygun bir cevapla) insanlara dönerim de, belki kıymetini bilirler.” |
[ 012.046 ] | ( EO ) |
Yusüf! Ey sıddık! Bize şunu hallet: «yedi semiz inek bunları yedi arık yiyor ve yedi yeşil başakla diğer yedi de kuru» ümid ederim ki o nâsa cevab ile dönerim, gerektir ki kadrini bilirler. |
[ 012.046 ] | ( ES ) |
Ey Yusuf, ey doğru sözlü! Bize şunu hallet: Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak. Umarım ki, o insanlara doğru cevap ile dönerim, onlar da (senin kadrini) bilirler. |
[ 012.046 ] | ( NQ ) |
(He said): "O Yusuf (Joseph), the man of truth! Explain to us (the dream) of seven fat cows whom seven lean ones were devouring, and of seven green ears of corn, and (seven) others dry, that I may return to the people, and that they may know." |
[ 012.047 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÊóÒúÑóÚõæäó ÓóÈúÚó Óöäöíäó ÏóÃóÈÇð ÝóãóÇ ÍóÕóÏúÊõãú ÝóÐóÑõæåõ Ýöí ÓõäúÈõáöåö ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ãöãøóÇ ÊóÃúßõáõæäó ﴿ ٤٧ ﴾ |
[ 012.047 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.047 ] | ( AY ) |
Yûsuf şöyle dedi: “yedi sene âdetiniz üzere ziraat yapınız. Biçtikleriniz ekinleri (bozulmamak için) başaklarında bırakın, ancak yiyeceğiniz az bir miktarı döğün. |
[ 012.047 ] | ( EO ) |
Dedi: yedi sene bermu'tad ekeceksiniz, biçtiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden ma'ada. |
[ 012.047 ] | ( ES ) |
Dedi ki: "Yedi sene eskisi gibi ekeceksiniz, biçtiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka. " |
[ 012.047 ] | ( NQ ) |
[(Yusuf (Joseph)] said: "For seven consecutive years, you shall sow as usual and that (the harvest) which you reap you shall leave in ears, (all) - except a little of it which you may eat. |
[ 012.048 ] | ( KK ) |
Ëõãøó íóÃúÊöí ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó ÓóÈúÚñ ÔöÏóÇÏñ íóÃúßõáúäó ãóÇ ÞóÏøóãúÊõãú áóåõäøó ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ãöãøóÇ ÊõÍúÕöäõæäó ﴿ ٤٨ ﴾ |
[ 012.048 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.048 ] | ( AY ) |
Sonra, bunun arkasından yedi kurak yıl gelecek, tohumluk için saklıyacağınız az bir miktar hariç olmak üzere, önceden biriktirdiklerinizi yiyip götürecek. |
[ 012.048 ] | ( EO ) |
Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, önce biriktirdiklerinizi yiyip götürecek, biraz saklıyacağınızdan maada. |
[ 012.048 ] | ( ES ) |
Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyip bitirecek. |
[ 012.048 ] | ( NQ ) |
Then will come after that, seven hard (years), which will devour
what you have laid by in advance for them, (all) except a little of
that which you have guarded (stored). |
[ 012.049 ] | ( KK ) |
Ëõãøó íóÃúÊöí ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó ÚóÇãñ Ýöíåö íõÛóÇËõ ÇáäøóÇÓõ æóÝöíåö íóÚúÕöÑõæäó ﴿ ٤٩ ﴾ |
[ 012.049 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.049 ] | ( AY ) |
Sonra bunun arkasından da bir yıl gelecek ki, onda insanlar sıkıntıdan kurtarılıp bereketlendirilecekler ve o zaman (üzüm, zeytin gibi mahsullerini) sıkıp faydalanacaklar. |
[ 012.049 ] | ( EO ) |
sonra onun arkasından bir yıl gelecek ki halk onda sıkıntıdan kurtulacak, sıkıp sağacak. |
[ 012.049 ] | ( ES ) |
Sonra da onun arkasından yağışlı bir sene gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, (üzüm, zeytin gibi mahsülleri) sıkıp faydalanacak. |
[ 012.049 ] | ( NQ ) |
Then thereafter will come a year in which people will have abundant rain and in which they will press (wine and oil)." |
[ 012.050 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó Çáúãóáößõ ÇÆúÊõæäöí Èöåö ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁóåõ ÇáÑøóÓõæáõ ÞóÇáó ÇÑúÌöÚú Åöáóì ÑóÈøößó ÝóÇÓúÃóáúåõ ãóÇ ÈóÇáõ ÇáäøöÓúæóÉö ÇáÂøÊöí ÞóØøóÚúäó ÃóíúÏöíóåõäøó Åöäøó ÑóÈøöí ÈößóíúÏöåöäøó Úóáöíãñ ﴿ ٥٠ ﴾ |
[ 012.050 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.050 ] | ( AY ) |
Bu tâbiri duyan hükümdar: “ Yûsuf’u bana getirin” dedi. Bunun üzerine, kendisini dâvet için elçi gelince, Yûsuf ona şöyle dedi: “ Efendine dön de, o ellerini kesen kadınların hâli neydi, kendisinden sor. Muhakkak ki benim Rabbim, onların hilelerini bilendir. |
[ 012.050 ] | ( EO ) |
Bunu duyan Melik de getirin bana onu, bunun üzerine ona gönderilen adem gelince, haydi Efendine dön de sor ona: o ellerini doğrayan kadınların maksadları ne imiş, şüphe yok ki rabbim onların hiylelerine alîmdir dedi. |
[ 012.050 ] | ( ES ) |
O hükümdar "Onu bana getirin" dedi. Emir üzerine Yusuf'a gönderilen adam yanına gelince, Yusuf ona dedi ki: "Haydi efendine geri dön de, ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların maksatları ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim, onların oyunlarını çok iyi bilir." |
[ 012.050 ] | ( NQ ) |
And the king said: "Bring him to me." But when the messenger came to him, [Yusuf (Joseph)] said: "Return to your lord and ask him, 'What happened to the women who cut their hands? Surely, my Lord (Allah) is Well-Aware of their plot.'" |
[ 012.051 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ãóÇ ÎóØúÈõßõäøó ÅöÐú ÑóÇæóÏúÊõäøó íõæÓõÝó Úóäú äóÝúÓöåö Þõáúäó ÍóÇÔó áöáøóåö ãóÇ ÚóáöãúäóÇ Úóáóíúåö ãöäú ÓõæÁò ÞóÇáóÊö ÇãúÑóÃóÉõ ÇáúÚóÒöíÒö ÇáúÂäó ÍóÕúÍóÕó ÇáúÍóÞøõ ÃóäóÇ ÑóÇæóÏúÊõåõ Úóäú äóÝúÓöåö æóÅöäøóåõ áóãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٥١ ﴾ |
[ 012.051 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.051 ] | ( AY ) |
(Hükümdar o kadınları toplayıp kendilerine) sordu: “Yûsuf’un nefsine yaklaşmak istediğiniz zaman ne hâlde idiniz?” Kadınlar: “Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz.” dediler. Vezirin karısı da şöyle dedi: “ Şimdi hak meydana çıktı. Onun nefsine yaklaşmak isteyen ben idim. O ise, hakîkaten sadıklardandır.” |
[ 012.051 ] | ( EO ) |
Melik, o kadınlara, derdiniz ne idi ki o vakıt Yusüfün nefsinden murad almağa kalktınız? Dedi, hâşâ dediler Allah için biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz. Azîzin karısı şimdi, dedi, hak tezahür etti, onun nefsinden ben kâm almak istedim, o ise şeksiz şüphesiz sadıklardandır. |
[ 012.051 ] | ( ES ) |
Hükümdar, o kadınlara "Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız?" dedi. Onlar "Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir fenalık bilmiyoruz" dediler. Aziz'in, karısı da: "Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Aslında onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır" dedi. |
[ 012.051 ] | ( NQ ) |
(The King) said (to the women): "What was your affair when you did seek to seduce Yusuf (Joseph)?" The women said: "Allah forbid! No evil know we against him!" The wife of Al-'Aziz said: "Now the truth is manifest (to all), it was I who sought to seduce him, and he is surely of the truthful." |
[ 012.052 ] | ( KK ) |
Ðóáößó áöíóÚúáóãó Ãóäøöí áóãú ÃóÎõäúåõ ÈöÇáúÛóíúÈö æóÃóäøó Çááøóåó áÇó íóåúÏöí ßóíúÏó ÇáúÎóÇÆöäöíäó ﴿ ٥٢ ﴾ |
[ 012.052 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.052 ] | ( AY ) |
Yûsuf dedi ki, kadınlara gerçeği itiraf ettirişim şunun içindi vezir bilsin ki, hakîkaten ben ona, gıyâbında hainlik yapmadım ve muhakkak ki, Allah hainlerin hilesini muvaffakıyete ulaştırmaz. |
[ 012.052 ] | ( EO ) |
Bu işte şunun için ki bilsin hakıkaten ben, ona gaybında hıyanet etmedim ve hakıkaten Allah hâinlerin hiylesini muvaffakıyyete erdirmez. |
[ 012.052 ] | ( ES ) |
(Yusuf dedi ki): İşte bu şunun içindir: Bilsin ki, ben ona arkasından hainlik etmedim. Gerçekten Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz. |
[ 012.052 ] | ( NQ ) |
[Then Yusuf (Joseph) said: "I asked for this enquiry] in order that he (Al-'Aziz) may know that I betrayed him not in secret. And, verily! Allah guides not the plot of the betrayers. |
[ 012.053 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÃõÈóÑøöÆõ äóÝúÓöí Åöäøó ÇáäøóÝúÓó óáÇóãøóÇÑóÉñ ÈöÇáÓøõæÁö ÅöáÇøó ãóÇ ÑóÍöãó ÑóÈøöí Åöäøó ÑóÈøöí ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٥٣ ﴾ |
[ 012.053 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.053 ] | ( AY ) |
Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbimin merhamet ettiği nefis müstesnadır, çünkü Rabbim Gafûr’dur, Rahîm’dir. |
[ 012.053 ] | ( EO ) |
Nefsimi terbiye de etmiyorum, çünkü nefis cidden emmaredir fenayı emreder meğer ki rabbım rahmetiyle yarlıgaya çünkü rabbım gafur rahîmdir. |
[ 012.053 ] | ( ES ) |
Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir. |
[ 012.053 ] | ( NQ ) |
And I free not myself (from the blame). Verily, the (human) self is inclined to evil, except when my Lord bestows His Mercy (upon whom He wills). Verily, my Lord is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 012.054 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó Çáúãóáößõ ÇÆúÊõæäöí Èöåö ÃóÓúÊóÎúáöÕúåõ áöäóÝúÓöí ÝóáóãøóÇ ßóáøóãóåõ ÞóÇáó Åöäøóßó Çáúíóæúãó áóÏóíúäóÇ ãóßöíäñ Ãóãöíäñ ﴿ ٥٤ ﴾ |
[ 012.054 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.054 ] | ( AY ) |
Hükümdar dedi ki! Onu bana getirin, kendime onu hâs (bir yaradımcı) edineyim. Sonra hükümdar Yûsuf’la konuşunca: “ Sen bugün, yanımızda mühim bir mevki sahibisin, emînsin”. dedi. |
[ 012.054 ] | ( EO ) |
Melik de dedi: getirin bana onu kendime tahsıs edeyim! Bunun üzerine vaktâ ki onunla konuştu, dedi: sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevkı' sahibisin, eminsin. |
[ 012.054 ] | ( ES ) |
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, kendime tahsis edeyim." Sonra onunla konuşunca da: "Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin" dedi. |
[ 012.054 ] | ( NQ ) |
And the king said: "Bring him to me that I may attach him to my person." Then, when he spoke to him, he said: "Verily, this day, you are with us high in rank and fully trusted." |
[ 012.055 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÇÌúÚóáúäöí Úóáóì ÎóÒóÇÆöäö ÇáúÃóÑúÖö Åöäøöí ÍóÝöíÙñ Úóáöíãñ ﴿ ٥٥ ﴾ |
[ 012.055 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.055 ] | ( AY ) |
Yûsuf şöyle dedi: “ Beni Mısır’ın hazineleri üzerine memur et; çünkü, ben iyi korur, iyi bilirim.” |
[ 012.055 ] | ( EO ) |
Dedi: beni Arz hazineleri üzerine me'mur et, çünkü ben iyi korur, iyi bilirim. |
[ 012.055 ] | ( ES ) |
O da, ona dedi ki: "Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi korurum, iyi bilirim." |
[ 012.055 ] | ( NQ ) |
[Yusuf (Joseph)] said: "Set me over the storehouses of the land; I will indeed guard them with full knowledge" (as a minister of finance in Egypt, in place of Al-'Aziz who was dead at that time). |
[ 012.056 ] | ( KK ) |
æóßóÐóáößó ãóßøóäøóÇ áöíõæÓõÝó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö íóÊóÈóæøóÃõ ãöäúåóÇ ÍóíúËõ íóÔóÇÁõ äõÕöíÈõ ÈöÑóÍúãóÊöäóÇ ãóäú äóÔóÇÁõ æóáÇó äõÖöíÚõ ÃóÌúÑó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٥٦ ﴾ |
[ 012.056 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.056 ] | ( AY ) |
İşte, Yûsuf’u zindandan kurtardığımız gibi, kendisine Mısır memleketinde de kudret ve şeref verdik. Orada istediği yerde makam sahibi oluyordu. Biz, rahmetimizi dilediğimiz kimseye ulaştırırız ve iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmeyiz. |
[ 012.056 ] | ( EO ) |
Ve işte bu suretle Yusüfü o arzda temkin ettik, neresinde isterse makam tutuyordu, biz rahmetimizi dilediğimize nasıb ederiz, ve muhsinlerin ecrini zayi' etmeyiz. |
[ 012.056 ] | ( ES ) |
Ve işte biz böylece Yusuf'u o yerde temkin ettik (yerleştirdik). Neresinde isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin mükafatını zayi etmeyiz. |
[ 012.056 ] | ( NQ ) |
Thus did We give full authority to Yusuf (Joseph) in the land, to take possession therein, as when or where he likes. We bestow of Our Mercy on whom We please, and We make not to be lost the reward of Al-Muhsinun (the good doers - see V.2:112). |
[ 012.057 ] | ( KK ) |
æó óáÇóÌúÑõ ÇáúÂÎöÑóÉö ÎóíúÑñ áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóßóÇäõæÇ íóÊøóÞõæäó ﴿ ٥٧ ﴾ |
[ 012.057 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.057 ] | ( AY ) |
İman edip takva yolunu tutanlar için, elbette Âhiret mükâfatı da hayırlıdır. |
[ 012.057 ] | ( EO ) |
Ve elbette Âhiret ecri daha hayırlı fakat iyman edip takvâ yolunu tutanlar için. |
[ 012.057 ] | ( ES ) |
İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır. |
[ 012.057 ] | ( NQ ) |
And verily, the reward of the Hereafter is better for those who believe and used to fear Allah and keep their duty to Him (by abstaining from all kinds of sins and evil deeds and by performing all kinds of righteous good deeds). |
[ 012.058 ] | ( KK ) |
æóÌóÇÁó ÅöÎúæóÉõ íõæÓõÝó ÝóÏóÎóáõæÇ Úóáóíúåö ÝóÚóÑóÝóåõãú æóåõãú áóåõ ãõäúßöÑõæäó ﴿ ٥٨ ﴾ |
[ 012.058 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.058 ] | ( AY ) |
Bir de Yûsuf’un kardeşleri gelip karşısına çıktılar. Yûsuf hemen onları tanıdı. Hâlbuki, onlar Yûsuf’u tanımıyorlardı. (Zahire almak için Mısır’a gelmişlerdi). |
[ 012.058 ] | ( EO ) |
Bir de Yusüfün biraderleri çıkageldiler, geldiler yanına girdiler, derhal onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı. |
[ 012.058 ] | ( ES ) |
(Bir gün) Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler ve onun yanına girdiler. O, onları görür görmez tanıdı, oysa onlar onu tanıyamamışlardı. |
[ 012.058 ] | ( NQ ) |
And Yusuf's (Joseph) brethren came and they entered unto him, and he recognized them, but they recognized him not. |
[ 012.059 ] | ( KK ) |
æóáóãøóÇ ÌóåøóÒóåõãú ÈöÌóåóÇÒöåöãú ÞóÇáó ÇÆúÊõæäöí ÈöÃóÎò áóßõãú ãöäú ÃóÈöíßõãú ÃóáÇó ÊóÑóæúäó Ãóäøöí ÃõæÝöí Çáúßóíúáó æóÃóäóÇ ÎóíúÑõ ÇáúãõäúÒöáöíäó ﴿ ٥٩ ﴾ |
[ 012.059 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.059 ] | ( AY ) |
Yûsuf onların bütün zahire yüklerini hazırlayınca şöyle dedi: “ Bana, baba bir erkek kardeşiniz (bünyamin’i) de getirin. Görmüyor musunuz (onun hissesiyle beraber) size tam ölçek ve" riyorum. Ben konuklayanların hayırlısıyım. |
[ 012.059 ] | ( EO ) |
Ve vaktâ ki onları bütün hazırlıklarıile techiz etti, dedi: bana sizin babanızından olan bir kardeşi getirin, görüyorsunuz a ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben müsafirperverlerin en yararlısıyım. |
[ 012.059 ] | ( ES ) |
Ne zaman ki onların bütün hazırlıklarını tamamladı, o zaman dedi ki: "Babanızdan olan öbür kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım." |
[ 012.059 ] | ( NQ ) |
And when he had furnished them forth with provisions (according to their need), he said: "Bring me a brother of yours from your father; (he meant Benjamin). See you not that I give full measure, and that I am the best of the hosts? |
[ 012.060 ] | ( KK ) |
ÝóÅöäú áóãú ÊóÃúÊõæäöí Èöåö ÝóáÇó ßóíúáó áóßõãú ÚöäÏöí æóáÇó ÊóÞúÑóÈõæäö ﴿ ٦٠ ﴾ |
[ 012.060 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.060 ] | ( AY ) |
Eğer onu bana getirmezseniz, benim yanımda ölçek (zahire) yok ve bana yaklaşmayın.” |
[ 012.060 ] | ( EO ) |
onu bana getirmezseniz artık benim yanımda size kile yok ve bana yaklaşmayın. |
[ 012.060 ] | ( ES ) |
Siz eğer onu bana getirmezseniz, bir daha size hiç kile yok, (bir ölçek bile zahire alamazsınız) yanıma da yaklaşmayın. |
[ 012.060 ] | ( NQ ) |
But if you bring him not to me, there shall be no measure (of corn) for you with me, nor shall you come near me. |
[ 012.061 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÓóäõÑóÇæöÏõ Úóäúåõ ÃóÈóÇåõ æóÅöäøóÇ áóÝóÇÚöáõæäó ﴿ ٦١ ﴾ |
[ 012.061 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.061 ] | ( AY ) |
Kardeşleri: “ Onu (Bünyamini) babasından istemeye çalışırız ve her halede başarırız.” dediler. |
[ 012.061 ] | ( EO ) |
Dediler: her halde onun için babasından iradesini almağa çalışırız ve her halde yaparız. |
[ 012.061 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Onun için babasından izin almaya çalışacağız. Her hâlü kârda bunu yapacağz." |
[ 012.061 ] | ( NQ ) |
They said: "We shall try to get permission (for him) from his father, and verily, we shall do it." |
[ 012.062 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó áöÝöÊúíóÇäöåö ÇÌúÚóáõæÇ ÈöÖóÇÚóÊóåõãú Ýöí ÑöÍóÇáöåöãú áóÚóáøóåõãú íóÚúÑöÝõæäóåóÇ ÅöÐóÇ ÇäúÞóáóÈõæÇ Åöáóì Ãóåúáöåöãú áóÚóáøóåõãú íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ٦٢ ﴾ |
[ 012.062 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.062 ] | ( AY ) |
(Yûsuf, zahireyi ölçen) uşaklarına dedi ki: “ Onların (zahire karşılığında verdikleri) mallarını yüklerinin içine koyun. Olur ki, ailelerine döndükleri zaman, farkına varırlar da belki yine gelirler.” |
[ 012.062 ] | ( EO ) |
Uşaklarına da dedi: sermayelerini yüklerinin içine koyuverin belki ailelerine avdetlerinde anlarlar belki yine gelirler. |
[ 012.062 ] | ( ES ) |
Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: "Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler" dedi. |
[ 012.062 ] | ( NQ ) |
And [Yusuf (Joseph)] told his servants to put their money (with which they had bought the corn) into their bags, so that they might know it when they go back to their people, in order that they might come back. |
[ 012.063 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÑóÌóÚõæÇ Åöáóì ÃóÈöíåöãú ÞóÇáõæÇ íóÇÃóÈóÇäóÇ ãõäöÚó ãöäøóÇ Çáúßóíúáõ ÝóÃóÑúÓöáú ãóÚóäóÇ ÃóÎóÇäóÇ äóßúÊóáú æóÅöäøóÇ áóåõ áóÍóÇÝöÙõæäó ﴿ ٦٣ ﴾ |
[ 012.063 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.063 ] | ( AY ) |
Bu şekilde babalarına döndükleri zaman, şöyle dediler: “ Ey Babamız! Bizden ölçek (zahire) menedildi. Şimdi kardeşimizi (Bünyamin’i) bizimle beraber gönder de zahire ölçüp alalım. Biz muhakkak onu koruruz.” |
[ 012.063 ] | ( EO ) |
Bu suretle vaktâ ki babalarına döndüler, ey pederimiz! Dediler: bizden ölçek men'edildi, bu kerre kardeşimizi bizimle beraber gönder ölçüp alalım ve her halde biz onu muhafaza ederiz. |
[ 012.063 ] | ( ES ) |
Böylece dönüp babalarına geldikleri vakit, dediler ki: "Ey babamız! Bizden ölçek menedildi (bize zahire verilmeyecek). Bu kere kardeşimizi de bizimle gönder ki, ölçek alabilelim. Biz onu kesinlikle koruyacağız." |
[ 012.063 ] | ( NQ ) |
So, when they returned to their father, they said: "O our father! No more measure of grain shall we get (unless we take our brother). So send our brother with us, and we shall get our measure and truly we will guard him." |
[ 012.064 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó åóáú Âãóäõßõãú Úóáóíúåö ÅöáÇøó ßóãóÇ ÃóãöäúÊõßõãú Úóáóì ÃóÎöíåö ãöäú ÞóÈúáõ ÝóÇááøóåõ ÎóíúÑñ ÍóÇÝöÙðÇ æóåõæó ÃóÑúÍóãõ ÇáÑøóÇÍöãöíäó ﴿ ٦٤ ﴾ |
[ 012.064 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.064 ] | ( AY ) |
(Babaları Yâkub ALEYHİSSELÂM) dedi ki: “Bundan önce, kardeşi Yûsuf’u size emniyet ettiğim gibi, hiç onu size emniyet eder miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve o, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” |
[ 012.064 ] | ( EO ) |
Dedi: hiç ben onu size inanır mıyım? Meğerki bundan evvel kardeşini inandığım gibi ola, en hayırlı hıfzedecek de Allahdır ve o erhamürrahîmdir. |
[ 012.064 ] | ( ES ) |
Babaları dedi ki: "Ben onu size nasıl emanet ederim? Ya bundan önce kardeşini emanet ettiğimde olan gibi olursa! En hayırlı koruyucu Allah'dır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir." |
[ 012.064 ] | ( NQ ) |
He said: "Can I entrust him to you except as I entrusted his brother [Yusuf (Joseph)] to you aforetime? But Allah is the Best to guard, and He is the Most Merciful of those who show mercy." |
[ 012.065 ] | ( KK ) |
æóáóãøóÇ ÝóÊóÍõæÇ ãóÊóÇÚóåõãú æóÌóÏõæÇ ÈöÖóÇÚóÊóåõãú ÑõÏøóÊú Åöáóíúåöãú ÞóÇáõæÇ íóÇÃóÈóÇäóÇ ãóÇ äóÈúÛöí åóÐöåö ÈöÖóÇÚóÊõäóÇ ÑõÏøóÊú ÅöáóíúäóÇ æóäóãöíÑõ ÃóåúáóäóÇ æóäóÍúÝóÙõ ÃóÎóÇäóÇ æóäóÒúÏóÇÏõ ßóíúáó ÈóÚöíÑò Ðóáößó ßóíúáñ íóÓöíÑñ ﴿ ٦٥ ﴾ |
[ 012.065 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.065 ] | ( AY ) |
Nihâyet zahire yüklerini açtıkları zaman, sermayelerini kendilerine iade edilmiş bulunca şöyle dediler: “ Ey babamız! Daha ne isteriz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş, yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz, hem bir deve yükü fazla zahire alırız; şimdi bu aldığımız, pek az bir zahiredir.” |
[ 012.065 ] | ( EO ) |
Derken meta'larını açtıklarında sermayelerini kendilerine iade edilmiş buldular, ey pederimiz! Dediler: daha ne isteriz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de muhafaza ederiz, hem bir deve yükü fazla alırız ki bu az bir şey. |
[ 012.065 ] | ( ES ) |
Derken yüklerini açtılar ve sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular. Dediler ki: "Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte sermayelerimiz de bize iade edilmiş. Bununla yine ailemize zahire alır getiririz, kardeşimizi de koruruz, üstelik bir yük daha fazla zahire alırız. Zaten bu aldığımız pek az bir zahiredir." |
[ 012.065 ] | ( NQ ) |
And when they opened their bags, they found their money had been returned to them. They said: "O our father! What (more) can we desire? This, our money has been returned to us, so we shall get (more) food for our family, and we shall guard our brother and add one more measure of a camel's load. This quantity is easy (for the king to give)." |
[ 012.066 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó áóäú ÃõÑúÓöáóåõ ãóÚóßõãú ÍóÊøóì ÊõÄúÊõæäö ãóæúËöÞðÇ ãöäó Çááøóåö áóÊóÃúÊõäøóäöí Èöåö ÅöáÇøó Ãóäú íõÍóÇØó Èößõãú ÝóáóãøóÇ ÂÊóæúåõ ãóæúËöÞóåõãú ÞóÇáó Çááøóåõ Úóáóì ãóÇ äóÞõæáõ æóßöíáñ ﴿ ٦٦ ﴾ |
[ 012.066 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.066 ] | ( AY ) |
Babaları: “ Siz ölümle kuşatılmadıkça, muhakkak sûrette onu (Bünyamin’i) bana getireceğinize dair Allah’dan sağlam bir yemini bana verişinize kadar, asla onu sizinle beraber gönderemem.” dedi. Onlar, babalarına yeminlerini verince, o şöyle dedi: “Allah söylediklerimiz üzerine vekildir (onları yerine getirir).” |
[ 012.066 ] | ( EO ) |
Dedi: ihtimali yok onu sizinle beraber göndermem, tâ ki bana hepiniz ihata edilmedikçe onu behamehal getireceğinize dâir Allahdan bir mîsak veresiniz, vaktâ ki misaklarını verdiler, dedi ki: Allah söylediklerimize karşı vekil. |
[ 012.066 ] | ( ES ) |
Babaları dedi ki: "Hepiniz çaresiz kalmadıkça onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah'dan bir yemin vermedikçe, onu, kesinlikle sizinle göndermem". Onlar da Allah'a and içerek babalarına söz verince, babaları dedi ki: "Bu söylediklerinize Allah vekildir". |
[ 012.066 ] | ( NQ ) |
He [Ya'qub (Jacob)] said: "I will not send him with you until you swear a solemn oath to me in Allah's Name, that you will bring him back to me unless you are yourselves surrounded (by enemies, etc.)," And when they had sworn their solemn oath, he said: "Allah is the Witness over what we have said." |
[ 012.067 ] | ( KK ) |
æóÞóÇáó íóÇÈóäöíøó áÇó ÊóÏúÎõáõæÇ ãöäú ÈóÇÈò æóÇÍöÏò æóÇÏúÎõáõæÇ ãöäú ÃóÈúæóÇÈò ãõÊóÝóÑøöÞóÉò æóãóÇ ÃõÛúäöí Úóäßõãú ãöäó Çááøóåö ãöäú ÔóíúÁò Åöäö ÇáúÍõßúãõ ÅöáÇøó áöáøóåö Úóáóíúåö ÊóæóßøóáúÊõ æóÚóáóíúåö ÝóáúíóÊóæóßøóáö ÇáúãõÊóæóßøöáõæäó ﴿ ٦٧ ﴾ |
[ 012.067 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.067 ] | ( AY ) |
(Mısır’a hareket etmek üzere olan çocuklarına) dedi ki: “ Ey yavrularım! Şehire bir kapıdan girmeyin de, ayrı ayrı kapılardan girin (size nazar değmesin). Böyle olmakla beraber, Allah’ın hükmünden hiç bir şeyi sizden gideremem. Hüküm ancak Allah’ındır; yalnız ona tevekkül ettim ve tevekkül edenler de yalnız ona dayanıp güvenmelidirler.” |
[ 012.067 ] | ( EO ) |
Ey yavrularım! Dedi: bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin, maamafih ne yapsam sizden hiç bir şeyde Allahın takdirini def'edemem, huküm ancak Allahındır, ben ona tevekkül kıldım ve hep ona tevekkül etmelidir onun için bütün mütevekkiller. |
[ 012.067 ] | ( ES ) |
Ve dedi ki: "Ey yavrularım! (şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah'ın takdirini sizden engelleyemem. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Onun için bütün tevekkül edenler O'na tevekkül etmelidirler." |
[ 012.067 ] | ( NQ ) |
And he said: "O my sons! Do not enter by one gate, but enter by different gates, and I cannot avail you against Allah at all. Verily! The decision rests only with Allah. In him, I put my trust and let all those that trust, put their trust in Him." |
[ 012.068 ] | ( KK ) |
æóáóãøóÇ ÏóÎóáõæÇ ãöäú ÍóíúËõ ÃóãóÑóåõãú ÃóÈõæåõãú ãóÇ ßóÇäó íõÛúäöí Úóäúåõãú ãöäó Çááøóåö ãöäú ÔóíúÁò ÅöáÇøó ÍóÇÌóÉð Ýöí äóÝúÓö íóÚúÞõæÈó ÞóÖóÇåóÇ æóÅöäøóåõ áóÐõæ Úöáúãò áöãóÇ ÚóáøóãúäóÇåõ æóáóßöäøó ÃóßúËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٦٨ ﴾ |
[ 012.068 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.068 ] | ( AY ) |
Onlar, babalarının emrettiği şekilde şehre girince, (bu ayrı ayrı kapılardan girişleri), Allah’ın takdirinden hiç bir şeyi gideremedi (yine hırsızlıkla itham edildiler). Ancak Yâkub’un kendisine ait gözden korunma tedbirini, yerine getirdi. Doğrusu o (Yâkub ALEYHİSSELÂM) bir ilim sahibi idi. Çünkü biz kendisine vahy ile öğretmiştik. Fakat insanların çoğu (kâfirler), Allah’ın ilhamını bilmezler. |
[ 012.068 ] | ( EO ) |
Vaktâ ki babalarının emrettiği yerden girdiler, o, onlardan Allahın takdirinden hiç bir şey'i def'etmiyordu ancak Yakubun nefsindeki bir haceti kaza etmişti, şüphe yok ki o muhakkak bir ilim sahibi idi, çünkü biz kendisine ta'lim etmiştik ve lâkin nâsın ekserisi bilmezler. |
[ 012.068 ] | ( ES ) |
Ne zaman ki, şehre vardılar, o zaman babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler. (Gerçi bu şekilde girmeleri) onlar hakında Allah'ın takdir ettiği hiçbir şeyi önleyemezdi, bu Yakub'un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
[ 012.068 ] | ( NQ ) |
And when they entered according to their father's advice, it did not avail them in the least against (the Will of) Allah, it was but a need of Ya'qub's (Jacob) inner-self which he discharged. And verily, he was endowed with knowledge because We had taught him, but most men know not. |
[ 012.069 ] | ( KK ) |
æóáóãøóÇ ÏóÎóáõæÇ Úóáóì íõæÓõÝó Âæóì Åöáóíúåö ÃóÎóÇåõ ÞóÇáó Åöäøöí ÃóäóÇ ÃóÎõæßó ÝóáÇó ÊóÈúÊóÆöÓú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٦٩ ﴾ |
[ 012.069 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.069 ] | ( AY ) |
Yûsuf’un huzuruna vardıkları zaman, Yûsuf kardeşini (Bünyamin’i) yanına alıkoydu (ve ona): “ Ben senin kardeşinim, onların bize yapmış oldukları eziyetlere kederlenme” dedi. |
[ 012.069 ] | ( EO ) |
Vaktâ ki Yüsüfün yanına girdiler, kardeşini kendini aldı ve ben, dedi: ben haberin olsun senin kardeşinim, sakın yapacaklarına göcürgenme. |
[ 012.069 ] | ( ES ) |
Yusuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i) yanında alıkoydu. Dedi ki: "Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına sakın üzülme!" |
[ 012.069 ] | ( NQ ) |
And when they went in before Yusuf (Joseph), he betook his brother (Benjamin) to himself and said: "Verily!I am your brother, so grieve not for what they used to do." |
[ 012.070 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÌóåøóÒóåõãú ÈöÌóåóÇÒöåöãú ÌóÚóáó ÇáÓøöÞóÇíóÉó Ýöí ÑóÍúáö ÃóÎöíåö Ëõãøó ÃóÐøóäó ãõÄóÐøöäñ ÃóíøóÊõåóÇ ÇáúÚöíÑõ Åöäøóßõãú áóÓóÇÑöÞõæäó ﴿ ٧٠ ﴾ |
[ 012.070 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.070 ] | ( AY ) |
Yûsuf, kardeşlerinin zahire yüklerini hazırlayınca, su tasını kardeşinin (Bünyamin’in) yükü içine koydu. Sonra (kâfile yola koyulduktan sonra arkalarından) bir münadî şöyle çağırdı: “ Ey kafile, durun! Muhakkak siz hırsızlarsınız.” |
[ 012.070 ] | ( EO ) |
Sonra onları bütün hazırlıklarıile techiz ettiği vakıt su kabını kardeşinin yükü içine koydu, sonra da bir münâdi bağırdı: ey kârban siz her halde hırsızlık etmişsiniz. |
[ 012.070 ] | ( ES ) |
Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!" |
[ 012.070 ] | ( NQ ) |
So when he had furnished them forth with their provisions, he put the (golden) bowl into his brother's bag, then a crier cried: "O you (in) the caravan! Surely, you are thieves!" |
[ 012.071 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ æóÃóÞúÈóáõæÇ Úóáóíúåöãú ãóÇÐóÇ ÊóÝúÞöÏõæäó ﴿ ٧١ ﴾ |
[ 012.071 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.071 ] | ( AY ) |
Kardeşler geriden gelenlere dönüp; “Hangi yitiği arıyorsunuz?” dediler. |
[ 012.071 ] | ( EO ) |
Bunlara döndüler de dediler: ne arıyorsunuz? Melikin dediler: suvaını arıyoruz onu getirene bir deve yükü bahşiş var, ve ben ona kefilim. |
[ 012.071 ] | ( ES ) |
Bunlara döndüler de dediler ki: "Ne arıyorsunuz? |
[ 012.071 ] | ( NQ ) |
They, turning towards them, said: "What is it that you have missed?" |
[ 012.072 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ äóÝúÞöÏõ ÕõæóÇÚó Çáúãóáößö æóáöãóäú ÌóÇÁó Èöåö Íöãúáõ ÈóÚöíÑò æóÃóäóÇ Èöåö ÒóÚöíãñ ﴿ ٧٢ ﴾ |
[ 012.072 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.072 ] | ( AY ) |
Onlar dediler ki, hükümdarın su tasını arıyoruz (altından yapılmıştı), onu getirene bir deve yükü ikramiye var ve ben de onu ödemeye kefilim. |
[ 012.072 ] | ( EO ) |
Tallahi, dediler: size muhakkak ma'lûmdur ki biz Arzda fesad çıkarmak için gelmedik, hırsızda değiliz. |
[ 012.072 ] | ( ES ) |
Onlar da dediler ki: "Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene bir yük zahire var. Üstelik o tas bana zimmetlidir". |
[ 012.072 ] | ( NQ ) |
They said: "We have missed the (golden) bowl of the king and for him who produces it is (the reward of) a camel load; I will be bound by it." |
[ 012.073 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÊóÇááøóåö áóÞóÏú ÚóáöãúÊõãú ãóÇ ÌöÆúäóÇ áöäõÝúÓöÏó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ßõäøóÇ ÓóÇÑöÞöíäó ﴿ ٧٣ ﴾ |
[ 012.073 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.073 ] | ( AY ) |
Kardeşler şöyle dediler; “ Allah’a yemin ederiz, siz de muhakkak anlamışsınız ki, biz buraya fesad çıkarmak için gelmedik, hırsız da değiliz.” |
[ 012.073 ] | ( EO ) |
Tallahi, dediler: size muhakkak ma'lûmdur ki biz Arzda fesad çıkarmak için gelmedik, hırsızda değiliz. |
[ 012.073 ] | ( ES ) |
Allah'a yemin ederiz ki, dediler, "Muhakkak siz de anlamışsınızdır ya, biz buraya fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz." |
[ 012.073 ] | ( NQ ) |
They said: "By Allah! Indeed you know that we came not to make mischief in the land, and we are no thieves!" |
[ 012.074 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÝóãóÇ ÌóÒóÇÄõåõ Åöäú ßõäúÊõãú ßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٧٤ ﴾ |
[ 012.074 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.074 ] | ( AY ) |
Onlar dediler ki, şimdi yalancı çıkarsanız, hırsızın cezası nedir? |
[ 012.074 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine kardeşinin kabından evvel onların kaplarından başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı, işte. |
[ 012.074 ] | ( ES ) |
Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir? dediler. |
[ 012.074 ] | ( NQ ) |
They [Yusuf's (Joseph) men] said: "What then shall be the penalty of him, if you are (proved to be) liars." |
[ 012.075 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÌóÒóÇÄõåõ ãóäú æõÌöÏó Ýöí ÑóÍúáöåö Ýóåõæó ÌóÒóÇÄõåõ ßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٧٥ ﴾ |
[ 012.075 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.075 ] | ( AY ) |
Kardeşler de: “ Kimin yükünde çıkarsa, işte o kimse, bunun cezasıdır (köle olarak alınır), biz zâlimlere böyle ceza veririz.” dediler. |
[ 012.075 ] | ( EO ) |
Yusüf için böyle bir tedbir yaptık, Melikin dininde (ceza kanununda) kardeşini almasına çare yoktu, lâkin Allahın dilemesi başka, biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin fevkında bir alîm vardır. |
[ 012.075 ] | ( ES ) |
Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz. |
[ 012.075 ] | ( NQ ) |
They [Yusuf's (Joseph) brothers] said: "The penalty should be that he, in whose bag it is found, should be held for the punishment (of the crime). Thus we punish the Zalimun (wrong-doers, etc.)!" |
[ 012.076 ] | ( KK ) |
ÝóÈóÏóÃó ÈöÃóæúÚöíóÊöåöãú ÞóÈúáó æöÚóÇÁö ÃóÎöíåö Ëõãøó ÇÓúÊóÎúÑóÌóåóÇ ãöäú æöÚóÇÁö ÃóÎöíåö ßóÐóáößó ßöÏúäóÇ áöíõæÓõÝó ãóÇ ßóÇäó áöíóÃúÎõÐó ÃóÎóÇåõ Ýöí Ïöíäö Çáúãóáößö ÅöáÇøó Ãóäú íóÔóÇÁó Çááøóåõ äóÑúÝóÚõ ÏóÑóÌóÇÊò ãóäú äóÔóÇÁõ æóÝóæúÞó ßõáøö Ðöí Úöáúãò Úóáöíãñ ﴿ ٧٦ ﴾ |
[ 012.076 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.076 ] | ( AY ) |
Bunun üzerine (Yûsuf aramaya başlarken) kardeşinin eşyasından önce onların (baba bir kardeşlerinin) eşyalarından başladı. Nihâyet su tasını kardeşinin (ana-baba bir kardeşi Bünyamin’in) eşyasından çıkaradı. İşte biz Yûsuf’a (kardeşini geri almak için) böyle bir tedbir öğrettik, yoksa hükümdarın dinine (kanunlarına) göre kardeşini alıkoymasına çare yoktu. Ancak Allah’ın dilemesi bundan müstesnadır. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin üstünde bir alîm vardır. |
[ 012.076 ] | ( EO ) |
Eğer dediler: o çalmış bulunuyorsa bundan evvel bir kardeşi de çalmıştı, o vakıt Yusüf bunu içine attı ve onlara belli etmedi, siz dedi: fena bir mevkı'desiniz ve Allah, pekâlâ biliyor: Ne isnad ediyorsunuz? |
[ 012.076 ] | ( ES ) |
Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. |
[ 012.076 ] | ( NQ ) |
So he [Yusuf (Joseph)] began (the search) in their bags before the bag of his brother. Then he brought it out of his brother's bag. Thus did We plan for Yusuf (Joseph). He could not take his brother by the law of the king (as a slave), except that Allah willed it. (So Allah made the brothers to bind themselves with their way of "punishment, i.e. enslaving of a thief.") We raise to degrees whom We please, but over all those endowed with knowledge is the All-Knowing (Allah). |
[ 012.077 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ Åöäú íóÓúÑöÞú ÝóÞóÏú ÓóÑóÞó ÃóÎñ áóåõ ãöäú ÞóÈúáõ ÝóÃóÓóÑøóåóÇ íõæÓõÝõ Ýöí äóÝúÓöåö æóáóãú íõÈúÏöåóÇ áóåõãú ÞóÇáó ÃóäúÊõãú ÔóÑøñ ãóßóÇäðÇ æóÇááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ ÊóÕöÝõæäó ﴿ ٧٧ ﴾ |
[ 012.077 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.077 ] | ( AY ) |
Onlar dediler ki: Eğer o (Bünyamin) çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun bir kardeşi de (Yûsuf) çalmıştı. Bu sözlerini, Yûsuf, içinde gizledi; kendilerine onun esasını açıklamadı, içinden de ki, siz daha kötü mevkidesiniz (çünkü babamdan beni aşırmıştınız). Allah, isnad ettiğiniz şeyleri çok iyi bilendir. |
[ 012.077 ] | ( EO ) |
ey şanlı Azîz! Dediler: emin ol ki bunun büyük bir ihtiyar pederi var, onun için yerine birimizi al, çünkü biz seni muhsinlerden görüyoruz. |
[ 012.077 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı". O vakit Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: "Siz çok fena bir mevkidesiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor" dedi. |
[ 012.077 ] | ( NQ ) |
They [(Yusuf's (Joseph) brothers] said: "If he steals, there was a brother of his [Yusuf (Joseph)] who did steal before (him)." But these things did Yusuf (Joseph) keep in himself, revealing not the secrets to them. He said (within himself): "You are in worst case, and Allah knows best the truth of what you assert!" |
[ 012.078 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ íóÇÃóíøõåóÇ ÇáúÚóÒöíÒõ Åöäøó áóåõ ÃóÈðÇ ÔóíúÎðÇ ßóÈöíÑðÇ ÝóÎõÐú ÃóÍóÏóäóÇ ãóßóÇäóåõ ÅöäøóÇ äóÑóÇßó ãöäó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٧٨ ﴾ |
[ 012.078 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.078 ] | ( AY ) |
Onlar şöyle dediler: “ Ey Vezir! Doğrusu, bunun büyük bir ihtiyar babası var, (bununla teselli buluyor), onun için yerine birimizi al, çünkü biz, seni iyilik edenlerden görüyoruz.” |
[ 012.078 ] | ( EO ) |
Allah, saklasın, dedi: metaımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmamızdan, çünkü biz o takdirde zulmetmiş oluruz. |
[ 012.078 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz." |
[ 012.078 ] | ( NQ ) |
They said: "O ruler of the land! Verily, he has an old father (who will grieve for him); so take one of us in his place. Indeed we think that you are one of the Muhsinun (good-doers - see V.2:112)." |
[ 012.079 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ãóÚóÇÐó Çááøóåö Ãóäú äóÃúÎõÐó ÅöáÇøó ãóäú æóÌóÏúäóÇ ãóÊóÇÚóäóÇ ÚöäúÏóåõ ÅöäøóÇ ÅöÐðÇ áóÙóÇáöãõæäó ﴿ ٧٩ ﴾ |
[ 012.079 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.079 ] | ( AY ) |
Yûsuf: “ Eşyamızı, yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalayıp almamızdan Allah’a sığınırız; o takdirde, zulmetmiş oluruz.” dedi. |
[ 012.079 ] | ( EO ) |
Vaktâ ki ondan ümidi kestiler, fısıldayarak çekildiler, büyükleri dedi ki: babanızın aleyhinizde Allahdan mîsak almış olduğunu, bundan evvel de Yusüf hakkında ettiğiniz kusuru biliyor musunuz? |
[ 012.079 ] | ( ES ) |
O dedi ki: "Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını tutuklamaktan Allah korusun. Çünkü öyle yaparsak zalimlerden oluruz." |
[ 012.079 ] | ( NQ ) |
He said: "Allah forbid, that we should take anyone but him with whom we found our property. Indeed (if we did so), we should be Zalimun (wrong-doers)." |
[ 012.080 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÇÓúÊóíúÆóÓõæÇ ãöäúåõ ÎóáóÕõæÇ äóÌöíøðÇ ÞóÇáó ßóÈöíÑõåõãú Ãóáóãú ÊóÚúáóãõæÇ Ãóäøó ÃóÈóÇßõãú ÞóÏú ÃóÎóÐó Úóáóíúßõãú ãóæúËöÞðÇ ãöäó Çááøóåö æóãöäú ÞóÈúáõ ãóÇ ÝóÑøóØúÊõãú Ýöí íõæÓõÝó Ýóáóäú ÃóÈúÑóÍó ÇáúÃóÑúÖó ÍóÊøóì íóÃúÐóäó áöí ÃóÈöí Ãóæú íóÍúßõãó Çááøóåõ áöí æóåõæó ÎóíúÑõ ÇáúÍóÇßöãöíäó ﴿ ٨٠ ﴾ |
[ 012.080 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.080 ] | ( AY ) |
Yûsuf’dan ümidlerini kesince, fısıldayarak tenhaya çekildiler. Onların büyüğü şöyle dedi: “ Babanızın sizden Allah adına sağlam söz (yemin) almış olduğunu, bundan önce de Yûsuf hakkında ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Artık ben, babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm (ölüm) takdir edinceye kadar, buradan ayrılmam. O, hâkimlerin hayırlısıdır. |
[ 012.080 ] | ( EO ) |
Artık ben buradan ayrılmam tâ babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir huküm ta'yin edinceye kadar ki o Hayrül'kamîndir. |
[ 012.080 ] | ( ES ) |
Ne zaman ki, onlar, onu kurtarmaktan ümit kestiler, o zaman fısıldaşarak oradan uzaklaştılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yusuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık burdan ayrılmam. Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır." |
[ 012.080 ] | ( NQ ) |
So, when they despaired of him, they held a conference in private. The eldest among them said: "Know you not that your father did take an oath from you in Allah's Name, and before this you did fail in your duty with Yusuf (Joseph)? Therefore I will not leave this land until my father permits me, or Allah decides my case (by releasing Benjamin) and He is the Best of the judges. |
[ 012.081 ] | ( KK ) |
ÇöÑúÌöÚõæÇ Åöáóì ÃóÈöíßõãú ÝóÞõæáõæÇ íóÇÃóÈóÇäóÇ Åöäøó ÇÈúäóßó ÓóÑóÞó æóãóÇ ÔóåöÏúäóÇ ÅöáÇøó ÈöãóÇ ÚóáöãúäóÇ æóãóÇ ßõäøóÇ áöáúÛóíúÈö ÍóÇÝöÙöíäó ﴿ ٨١ ﴾ |
[ 012.081 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.081 ] | ( AY ) |
Siz, babanıza dönün ve ona şöyle deyin: “ Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık etti. Biz ancak bildiğimize şâhidlik ediyoruz; yoksa gaybın bekçileri değiliz. |
[ 012.081 ] | ( EO ) |
Siz dönün babanıza da deyin ki ey bizim babamız, inan oğlun hırsızlık etti, biz ancak bildiğimize şehadet ediyoruz yoksa gaybin hafızları değiliz. |
[ 012.081 ] | ( ES ) |
Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz. |
[ 012.081 ] | ( NQ ) |
Return to your father and say, 'O our father! Verily, your son
(Benjamin) has stolen, and we testify not except according to what
we know, and we could not know the unseen! |
[ 012.082 ] | ( KK ) |
æóÇÓúÃóáö ÇáúÞóÑúíóÉó ÇáøóÊöí ßõäøóÇ ÝöíåóÇ æóÇáúÚöíÑó ÇáøóÊöí ÃóÞúÈóáúäóÇ ÝöíåóÇ æóÅöäøóÇ áóÕóÇÏöÞõæäó ﴿ ٨٢ ﴾ |
[ 012.082 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.082 ] | ( AY ) |
Hem bulunduğumuz şehre (Mısır halkına) sor, hem içinde geldiğimiz kervana... Biz hakikaten doğru söylüyoruz.” |
[ 012.082 ] | ( EO ) |
Hem bulunduğumuz şehre sor hem içinde geldiğimiz kârbana, ve emin ol ki biz cidden doğru söylüyoruz. |
[ 012.082 ] | ( ES ) |
Hem orada bulunduğumuz şehir halkına, hem içinde bulunduğumuz kervana sor. Ve emin ol ki, biz kesinlikle doğru söylüyoruz. |
[ 012.082 ] | ( NQ ) |
And ask (the people of) the town where we have been, and the caravan in which we returned, and indeed we are telling the truth." |
[ 012.083 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó Èóáú ÓóæøóáóÊú áóßõãú ÃóäúÝõÓõßõãú ÃóãúÑðÇ ÝóÕóÈúÑñ Ìóãöíáñ ÚóÓóì Çááøóåõ Ãóäú íóÃúÊöíóäöí Èöåöãú ÌóãöíÚðÇ Åöäøóåõ åõæó ÇáúÚóáöíãõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٨٣ ﴾ |
[ 012.083 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.083 ] | ( AY ) |
(Babalarına varıp aynı sözleri söyleyince, babaları) dedi ki: “ Hayır, size nefisleriniz, bir iş bezeyip yaptırmıştır. Artık benim işim güzel bir sabırdır. Allah’ın bana, hepsini bir getirmesi yakındır. Gerçekten O Alîm’dir, Hâkim’dir.” |
[ 012.083 ] | ( EO ) |
Yok, dedi: size nefsiniz bir emir tesvil etmiş, artık bir sabrı cemîl, yakındır ki Allah bana hepsini bir getire, hakikat bu: alîm o, hakîm o. |
[ 012.083 ] | ( ES ) |
Babaları dedi ki: "Hayır, sizi nefisleriniz altadıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir." |
[ 012.083 ] | ( NQ ) |
He [Ya'qub (Jacob)] said: "Nay, but your ownselves have beguiled you into something. So patience is most fitting (for me). May be Allah will bring them (back) all to me. Truly He! only He is All-Knowing, All-Wise." |
[ 012.084 ] | ( KK ) |
æóÊóæóáøóì Úóäúåõãú æóÞóÇáó íóÇÃóÓóÝóì Úóáóì íõæÓõÝó æóÇÈúíóÖøóÊú ÚóíúäóÇåõ ãöäó ÇáúÍõÒúäö Ýóåõæó ßóÙöíãñ ﴿ ٨٤ ﴾ |
[ 012.084 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.084 ] | ( AY ) |
Yakup, oğullarından yüzünü çevirdi de: “ Ey Yûsuf’un ayrılığı ile bana gelen hüzün!” dedi ve kederinden gözlerine ak düştü; artık derdini gizleyip duruyordu. |
[ 012.084 ] | ( EO ) |
Ve onlardan yüzünü çevirdi de, «ya esefâ alâ Yusüf» dedi ve huzünden gözlerine ak düştü artık yutkunuyor yutkunuyordu. |
[ 012.084 ] | ( ES ) |
Ve onlardan yüz çevirdi de: "Ey Yusuf'un ateşi, yetti artık, yetti!" dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu. |
[ 012.084 ] | ( NQ ) |
And he turned away from them and said: "Alas, my grief for Yusuf (Joseph)!" And he lost his sight because of the sorrow that he was suppressing. |
[ 012.085 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÊóÇááøóåö ÊóÝúÊóÄõÇ ÊóÐúßõÑõ íõæÓõÝó ÍóÊøóì Êóßõæäó ÍóÑóÖðÇ Ãóæú Êóßõæäó ãöäó ÇáúåóÇáößöíäó ﴿ ٨٥ ﴾ |
[ 012.085 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.085 ] | ( AY ) |
Babalarına dediler ki: “Hâlâ Yûsuf’u anıp duruyorsun. Allah’a yemin ederiz ki, sonunda kederinden eriyeceksin veya helâke düşenlerden olacaksın.” |
[ 012.085 ] | ( EO ) |
Tellahi dediler, halâ Yusüfün anıb duruyorsun, nihayet gamdan eriyeceksin veya helâk olanlara karışacaksın. |
[ 012.085 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Hâlâ Yusuf'u sayıklayıp duruyorsun. Allah'a yemin ederiz ki, sonunda eriyip gideceksin, tükenip helak olacaksın. Hayret doğrusu!" |
[ 012.085 ] | ( NQ ) |
They said: "By Allah! You will never cease remembering Yusuf (Joseph) until you become weak with old age, or until you be of the dead." |
[ 012.086 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÅöäøóãóÇ ÃóÔúßõæ ÈóËøöí æóÍõÒúäöí Åöáóì Çááøóåö æóÃóÚúáóãõ ãöäó Çááøóåö ãóÇ áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٨٦ ﴾ |
[ 012.086 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.086 ] | ( AY ) |
O (Yâkup ALEYHİSSELÂM) dedi ki: “ Ben, büyük kederimi ve hüznümü ancak Allah’a şikâyet ediyorum ve Allah katından (vahy ile), sizin bilemiyeceğiniz şeyleri de biliyorum. |
[ 012.086 ] | ( EO ) |
Ben, dedi, dolgunluğumu, huznümü ancak Allaha şikayet ederim ve Allahdan sizin bilemeyeceğiniz şeyler bilirim. |
[ 012.086 ] | ( ES ) |
Dedi ki: "Ben hüznümü, kederimi ancak Allah'a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim." |
[ 012.086 ] | ( NQ ) |
He said: "I only complain of my grief and sorrow to Allah, and I know from Allah that which you know not. |
[ 012.087 ] | ( KK ) |
íóÇÈóäöíøó ÇÐúåóÈõæÇ ÝóÊóÍóÓøóÓõæÇ ãöäú íõæÓõÝó æóÃóÎöíåö æóáÇó ÊóíúÆóÓõæÇ ãöäú ÑóæúÍö Çááøóåö Åöäøóåõ áÇó íóíúÆóÓõ ãöäú ÑóæúÍö Çááøóåö ÅöáÇøó ÇáúÞóæúãõ ÇáúßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٨٧ ﴾ |
[ 012.087 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.087 ] | ( AY ) |
Ey oğullarım! Haydi gidin de Yûsuf’la kardeşinden araştırarak haber edininiz. Allah’ın lütfundan ümidinizi kesmeyiniz; Çünkü Allah,’ın lütfundan, ancak kâfirler topluluğu ümidini keser.” |
[ 012.087 ] | ( EO ) |
Ey oğullarım haydi gidiniz de Yusüfle kardeşinden bir tahassüste bulununuz ve Allahın revhınden ye'se düşmeyiniz, çünkü Allâhın revhınden ye'se düşen Ancak kâfirler güruhudur. |
[ 012.087 ] | ( ES ) |
Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez. |
[ 012.087 ] | ( NQ ) |
O my sons! Go you and enquire about Yusuf (Joseph) and his brother, and never give up hope of Allah's Mercy. Certainly no one despairs of Allah's Mercy, except the people who disbelieve. |
[ 012.088 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÏóÎóáõæÇ Úóáóíúåö ÞóÇáõæÇ íóÇÃóíøõåóÇ ÇáúÚóÒöíÒõ ãóÓøóäóÇ æóÃóåúáóäóÇ ÇáÖøõÑøõ æóÌöÆúäóÇ ÈöÈöÖóÇÚóÉò ãõÒúÌóÇÉò ÝóÃóæúÝö áóäóÇ Çáúßóíúáó æóÊóÕóÏøóÞú ÚóáóíúäóÇ Åöäøó Çááøóåó íóÌúÒöí ÇáúãõÊóÕóÏøöÞöíäó ﴿ ٨٨ ﴾ |
[ 012.088 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.088 ] | ( AY ) |
Bunun üzerine Yâkub’un oğulları Mısıra gidip Yûsuf’un huzuruna varınca şöyle dediler: “ Ey Vezir! Bize ve ailemize zaruret ve ihtiyaç çöktü; çok kıymetsiz bir sermaye ile de geldik. Yine bize tam ölçek zahire ver; ayrıca sadaka da ihsan et. Şüphe yok ki Allah, sadaka verenleri mükâfatlandırır.” |
[ 012.088 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine vataki huzuruna girdiler, ey şanlı Azîz, dediler: bize ve ıyalimize zaruret messeti, pek ehemmiyetsiz bir sermaye ile de geldik, yine bizi tam ölçü ver ve bize tesadduk buyur, çünkü Allah, tasadduk edenlere mükâfatını verir. |
[ 012.088 ] | ( ES ) |
Sonra (Mısır'a gidip) onun huzuruna girince, dediler ki: "Ey şanlı vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz sıkıntı içindeyiz. Pek az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek (zahire) ver, ayrıca sadaka da ihsan eyle. Çünkü Allah sadaka verenleri muhakkak mükafatlandırır." |
[ 012.088 ] | ( NQ ) |
Then, when they entered unto him [Yusuf (Joseph)], they said: "O ruler of the land! A hard time has hit us and our family, and we have brought but poor capital, so pay us full measure and be charitable to us. Truly, Allah does reward the charitable." |
[ 012.089 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó åóáú ÚóáöãúÊõãú ãóÇ ÝóÚóáúÊõãú ÈöíõæÓõÝó æóÃóÎöíåö ÅöÐú ÃóäúÊõãú ÌóÇåöáõæäó ﴿ ٨٩ ﴾ |
[ 012.089 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.089 ] | ( AY ) |
Yûsuf, onlara dedi ki; “ Siz, cahil kimselerken Yûsuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?” |
[ 012.089 ] | ( EO ) |
Siz, dedi, biliyor musunuz? Cahilliğiniz de Yusüfe ve kardeşine ne yaptınız? |
[ 012.089 ] | ( ES ) |
O dedi ki: "Siz cahilliğinizde Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?" |
[ 012.089 ] | ( NQ ) |
He said: "Do you know what you did with Yusuf (Joseph) and his brother, when you were ignorant?" |
[ 012.090 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÃóÆöäøóßó óáÇóäúÊó íõæÓõÝõ ÞóÇáó ÃóäóÇ íõæÓõÝõ æóåÐóÇ ÃóÎöí ÞóÏú ãóäøó Çááøóåõ ÚóáóíúäóÇ Åöäøóåõ ãóäú íóÊøóÞö æóíóÕúÈöÑú ÝóÅöäøó Çááøóåó áÇó íõÖöíÚõ ÃóÌúÑó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٩٠ ﴾ |
[ 012.090 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.090 ] | ( AY ) |
Onlar: Yoksa sen, Yûsuf musun? dediler. O da: “ Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim. Gerçekten Allah, bize lutfetti. Doğrusu, kim Allah’dan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse, muhakkak ki Allah, muhsinlerin mükâfatını zayi etmez.” dedi. |
[ 012.090 ] | ( EO ) |
A a, sen, sen Yusüf müsün? dediler, ben, dedi: Yusüfüm, bu da kardeşim, Allah bize lutfile in'am buyurdu: hakikat bu: her kim Allahdan korkar ve sabr ederse her halde Allah, muhsinlerin ecrini zayi' etmez. |
[ 012.090 ] | ( ES ) |
Onlar "Yoksa sen, sahiden Yusuf musun?" dediler. O da "Ben Yusuf'um, bu da kardeşim" dedi, "Doğrusu Allah, bizi, lutfuyla nimetlendirdi. Gerçekten de kim Allah'dan korkar ve sabrederse, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların mükafatını zayi etmez." |
[ 012.090 ] | ( NQ ) |
They said: "Are you indeed Yusuf (Joseph)?" He said: "I am Yusuf (Joseph), and this is my brother (Benjamin). Allah has indeed been gracious to us. Verily, he who fears Allah with obedience to Him (by abstaining from sins and evil deeds, and by performing righteous good deeds), and is patient, then surely, Allah makes not the reward of the Muhsinun (good-doers - see V.2:112) to be lost." |
[ 012.091 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÊóÇááøóåö áóÞóÏú ÂËóÑóßó Çááøóåõ ÚóáóíúäóÇ æóÅöäú ßõäøóÇ áóÎóÇØöÆöíäó ﴿ ٩١ ﴾ |
[ 012.091 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.091 ] | ( AY ) |
Kardeşleri ona: “ Allah’a yemin ederiz, doğrusu Allah, seni bize üstün kılmıştır, hakikaten biz (sana yaptığımızdan ötürü) suçlu idik.” dediler. |
[ 012.091 ] | ( EO ) |
Dediler: tâllahi seni Allah, bize üstün kıldı, biz doğrusu büyük suç işlemiştik. |
[ 012.091 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Allah'a yemin olsun, Allah seni bize üstün kıldı. Biz gerçekten de büyük hata işlemiştik". |
[ 012.091 ] | ( NQ ) |
They said: "By Allah! Indeed Allah has preferred you above us, and we certainly have been sinners." |
[ 012.092 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó áÇó ÊóËúÑöíÈó Úóáóíúßõãõ Çáúíóæúãó íóÛúÝöÑõ Çááøóåõ áóßõãú æóåõæó ÃóÑúÍóãõ ÇáÑøóÇÍöãöíäó ﴿ ٩٢ ﴾ |
[ 012.092 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.092 ] | ( AY ) |
Yûsuf dedi ki: “ bugün size ayıblama yok, Allah sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” |
[ 012.092 ] | ( EO ) |
Dedi: size karşı tekdir yok bu gün, Allah sizi mağrifetile bağışlar ve o «erhamürrahimîn» dir. |
[ 012.092 ] | ( ES ) |
Yusuf dedi: "Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir." |
[ 012.092 ] | ( NQ ) |
He said: "No reproach on you this day, may Allah forgive you, and He is the Most Merciful of those who show mercy! |
[ 012.093 ] | ( KK ) |
ÇöÐúåóÈõæÇ ÈöÞóãöíÕöí åóÐóÇ ÝóÃóáúÞõæåõ Úóáóì æóÌúåö ÃóÈöí íóÃúÊö ÈóÕöíÑðÇ æóÃúÊõæäöí ÈöÃóåúáößõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٩٣ ﴾ |
[ 012.093 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.093 ] | ( AY ) |
(Sonra babasının durumunu sorup fazla ağlamaktan gözlerinin görmez hâlde olduğunu öğrenince şöyle dedi:) “ Şimdi siz, benim şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne bırakın; gözü görür hale gelir. Bütün ailenizle toplanıp da bana gelin.” |
[ 012.093 ] | ( EO ) |
Şimdi siz, benim şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne bırakın gözü açılır ve bütün taallükatımızla toplanıb bana gelin. |
[ 012.093 ] | ( ES ) |
Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin." |
[ 012.093 ] | ( NQ ) |
Go with this shirt of mine, and cast it over the face of my father, he will become clear-sighted, and bring to me all your family. |
[ 012.094 ] | ( KK ) |
æóáóãøóÇ ÝóÕóáóÊö ÇáúÚöíÑõ ÞóÇáó ÃóÈõæåõãú Åöäøöí áóÇóÌöÏõ ÑöíÍó íõæÓõÝó áóæúáÇó Ãóäú ÊõÝóäøöÏõæäö ﴿ ٩٤ ﴾ |
[ 012.094 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.094 ] | ( AY ) |
(Mısır’dan babalarına dönmekte olan) kafile ayrılınca beriden babaları şöyle dedi: “ Doğrusu bana bunaklık isnad etmezseniz, ben Yûsuf’un kokusunu hissediyorum.” |
[ 012.094 ] | ( EO ) |
Vaktâ ki beriden kârban ayrıldı, öteden babaları doğrusu, dedi: ben cidden Yusüfün korkusunu duyuyorum, bana bunaklık isnadına kalkışmasanız. |
[ 012.094 ] | ( ES ) |
Ne zaman ki, kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: "Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf'un kokusunu alıyorum." |
[ 012.094 ] | ( NQ ) |
And when the caravan departed, their father said: "I do indeed feel the smell of Yusuf (Joseph), if only you think me not a dotard (a person who has weakness of mind because of old age)." |
[ 012.095 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ ÊóÇááøóåö Åöäøóßó áóÝöí ÖóáÇóáößó ÇáúÞóÏöíãö ﴿ ٩٥ ﴾ |
[ 012.095 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.095 ] | ( AY ) |
Yâkub’un yanında bulunanlar: “ Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ eski şaşkınlığında bulunuyorsun.” dediler. |
[ 012.095 ] | ( EO ) |
Dediler: tallahi sen cidden eski şaşgınlığından berdevamsın. |
[ 012.095 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Vallahi sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın." |
[ 012.095 ] | ( NQ ) |
They said: "By Allah! Certainly, you are in your old error." |
[ 012.096 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ Ãóäú ÌóÇÁó ÇáúÈóÔöíÑõ ÃóáúÞóÇåõ Úóáóì æóÌúåöåö ÝóÇÑúÊóÏøó ÈóÕöíÑðÇ ÞóÇáó Ãóáóãú ÃóÞõáú áóßõãú Åöäøöí ÃóÚúáóãõ ãöäó Çááøóåö ãóÇ áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٩٦ ﴾ |
[ 012.096 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.096 ] | ( AY ) |
Fakat, hakikaten müjdeci gelip de gömleği (Yâkub’un) yüzüne bırakınca, gözü açılıverdi: “ Ben size, Allah katından vahy ile, sizin bilemiyeceklerinizi bilirim demedim mi?” dedi. |
[ 012.096 ] | ( EO ) |
Fakat vaktâ ki hakıkaten müjdeci geldi gömleği yüzüne bıraktı gözü açılıverdi, ben size, dedi: Allahdan sizin bilemeyeceklerinizi bilirim demedim mi? |
[ 012.096 ] | ( ES ) |
Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub'un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. "Ben size demedim mi, ben Allah'dan sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi. |
[ 012.096 ] | ( NQ ) |
Then, when the bearer of the glad tidings arrived, he cast it (the shirt) over his face, and he became clear-sighted. He said: "Did I not say to you, 'I know from Allah that which you know not.' " |
[ 012.097 ] | ( KK ) |
ÞóÇáõæÇ íóÇ ÃóÈóÇäóÇ ÇÓúÊóÛúÝöÑú áóäóÇ ÐõäõæÈóäóÇ ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ÎóÇØöÆöíäó ﴿ ٩٧ ﴾ |
[ 012.097 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.097 ] | ( AY ) |
oğulları kendisine; “ Ey babamız! Günahlarımız için bize mağfiret dile, doğrusu biz günah işlemiştik.” dediler. |
[ 012.097 ] | ( EO ) |
Dediler, ey bizim şefakatli pederimiz, bizim için günahlarımızı istiğfar ediver, bizler hakıkaten büyük günah işlemişti. |
[ 012.097 ] | ( ES ) |
Dediler ki: "Ey babamız, bizim için Allah'a istiğfar eyle. Biz gerçekten büyük günah işlemiştik." |
[ 012.097 ] | ( NQ ) |
They said: "O our father! Ask forgiveness (from Allah) for our sins, indeed we have been sinners." |
[ 012.098 ] | ( KK ) |
ÞóÇáó ÓóæúÝó ÃóÓúÊóÛúÝöÑõ áóßõãú ÑóÈøöí Åöäøóåõ åõæó ÇáúÛóÝõæÑõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ٩٨ ﴾ |
[ 012.098 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.098 ] | ( AY ) |
Yâkub, oğullarına şöyle dedi: “ Sizin için yakında Rabbimden mağfiret dileyeceğim; çünkü O, Gafûr’dur, Rahîm’dir.” |
[ 012.098 ] | ( EO ) |
Sizin için, dedi: rabbıma sonra istiğfar edeceğim hakıkat bu: gafur o, rahîm o. |
[ 012.098 ] | ( ES ) |
Dedi ki: "Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
[ 012.098 ] | ( NQ ) |
He said: "I will ask my Lord for forgiveness for you, verily He! Only He is the Oft-Forgiving, the Most Merciful." |
[ 012.099 ] | ( KK ) |
ÝóáóãøóÇ ÏóÎóáõæÇ Úóáóì íõæÓõÝó Âæóì Åöáóíúåö ÃóÈóæóíúåö æóÞóÇáó ÇÏúÎõáõæÇ ãöÕúÑó Åöäú ÔóÇÁó Çááøóåõ Âãöäöíäó ﴿ ٩٩ ﴾ |
[ 012.099 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.099 ] | ( AY ) |
Yâkub ve aile birliği, Yûsuf’un yanına vardıkları zaman, Yûsuf ebeveynini kucakladı; yanına aldı ve “ Buyurun, Allah’ın dilemesiyle emîn olarak Mısır’a girin.” dedi. |
[ 012.099 ] | ( EO ) |
Vakta ki Yusüfün yanına vardılar, ebeveynini kucakladı, yanına aldı ve buyurun, dedi: Mısıra inşallah emn-ü istirahatle girin. |
[ 012.099 ] | ( ES ) |
Ne zaman ki, onlar Yusuf'un yanına vardılar, işte o zaman Yusuf anasını ve babasını kucakladı, yanına aldı ve "Buyurun Allah'ın dilemesiyle güven içinde Mısır'a girin" dedi. |
[ 012.099 ] | ( NQ ) |
Then, when they entered unto Yusuf (Joseph), he betook his parents to himself and said: "Enter Egypt, if Allah wills, in security." |
[ 012.100 ] | ( KK ) |
æóÑóÝóÚó ÃóÈóæóíúåö Úóáóì ÇáúÚóÑúÔö æóÎóÑøõæÇ áóåõ ÓõÌøóÏðÇ æóÞóÇáó íóÇÃóÈóÊö åóÐóÇ ÊóÃúæöíáõ ÑõÄúíóÇíó ãöäú ÞóÈúáõ ÞóÏú ÌóÚóáóåóÇ ÑóÈøöí ÍóÞøðÇ æóÞóÏú ÃóÍúÓóäó Èöí ÅöÐú ÃóÎúÑóÌóäöí ãöäó ÇáÓøöÌúäö æóÌóÇÁó Èößõãú ãöäó ÇáúÈóÏúæö ãöäú ÈóÚúÏö Ãóäú äóÒóÛó ÇáÔøóíúØóÇäõ Èóíúäöí æóÈóíúäó ÅöÎúæóÊöí Åöäøó ÑóÈøöí áóØöíÝñ áöãóÇ íóÔóÇÁõ Åöäøóåõ åõæó ÇáúÚóáöíãõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ١٠٠ ﴾ |
[ 012.100 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.100 ] | ( AY ) |
Ebeveynini taht üzerine çıkardı, onlar da (ebeveyn ve on bir kardeş) kendisine hürmet için eğildiler (veya kendisine kavuştuklarından şükür secdesine kapandılar). Yûsuf dedi ki: “Ey babacığım! işte bu, önceden gördüğüm rüyanın tâbiridir. Doğrusu Rabbim onu tahakkuk ettirdi, hakikaten bana ihsan buyurdu. Çünkü beni zindandan çıkardı, şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi, çölden (bana) getirdi. Muhakkak ki Rabbim, dilediğine lütfedicidir; çünkü O Alîm’dir, Hakîm’dir. |
[ 012.100 ] | ( EO ) |
Ve ebeveynini taht üzerine çıkardı, hepsi onun için secdeye kapandılar, ve ey babacığım, dedi: işte bundan evvelki ru'yamın te'vili bu, hakikatten rabbım, onu hak kıldı, hakikaten bana ihsan buyurdu çünkü beni zındandan çıkardı ve size badiyeden getirdi, Şeytan benimle biraderlerimin arasını dürtüşdürdükten sonra, hakikat rabbım meşiyyetinde lâtif, hakikat bu, o, öyle alîm, öyle hakîm. |
[ 012.100 ] | ( ES ) |
Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki: "İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lutfunu ihsan eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir." |
[ 012.100 ] | ( NQ ) |
And he raised his parents to the throne and they fell down before him prostrate. And he said: "O my father! This is the interpretation of my dream aforetime! My Lord has made it come true! He was indeed good to me, when He took me out of the prison, and brought you (all here) out of the bedouin-life, after Shaitan (Satan) had sown enmity between me and my brothers. Certainly, my Lord is the Most Courteous and Kind unto whom He will. Truly He! Only He is the All-Knowing, the All-Wise. |
[ 012.101 ] | ( KK ) |
ÑóÈøö ÞóÏú ÂÊóíúÊóäöí ãöäó Çáúãõáúßö æóÚóáøóãúÊóäöí ãöäú ÊóÃúæöíáö ÇáúÃóÍóÇÏöíËö ÝóÇØöÑó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÃóäúÊó æóáöíøö Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö ÊóæóÝøóäöí ãõÓúáöãðÇ æóÃóáúÍöÞúäöí ÈöÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ١٠١ ﴾ |
[ 012.101 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.101 ] | ( AY ) |
Ey Rabbim! Sen, bana mülkten bir nasip verdin ve bana rüyaların tâbirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada ve Âhirette benim yardımcımsın; beni müslim olarak vefat ettir ve beni sâlihlere kat.” |
[ 012.101 ] | ( EO ) |
Yarab, sen bana mülkten bir nasıb verdin ve bana elhadisin te'vilinden bir ılim öğretdin, Gökleri, yeri yaradan rabbim!: Benim Dünya ve Âhırette veliym sensin beni müslim olarak al ve beni salihîne ilhak buyur. |
[ 012.101 ] | ( ES ) |
Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat! |
[ 012.101 ] | ( NQ ) |
My Lord! You have indeed bestowed on me of the sovereignty, and taught me the interpretation of dreams; The (only) Creator of the heavens and the earth! You are my Wali (Protector, Helper, Supporter, Guardian, etc.) in this world and in the Hereafter, cause me to die as a Muslim (the one submitting to Your Will), and join me with the righteous. |
[ 012.102 ] | ( KK ) |
Ðóáößó ãöäú ÃóäúÈóÇÁö ÇáúÛóíúÈö äõæÍöíåö Åöáóíúßó æóãóÇ ßõäúÊó áóÏóíúåöãú ÅöÐú ÃóÌúãóÚõæÇ ÃóãúÑóåõãú æóåõãú íóãúßõÑõæäó ﴿ ١٠٢ ﴾ |
[ 012.102 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.102 ] | ( AY ) |
Ey Resûlüm, bu kıssa, sana vahy ile bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Yoksa o Yûsuf’un kardeşleri, işlerine karar verip hile yaparlarken sen yanlarında değildin. |
[ 012.102 ] | ( EO ) |
Bu işte, gayb haberlerinden, sana onu vahy ile bildiriyoruz, yoksa onlar işlerine karar verip mekir yaparlarken sen yanlarında değildin. |
[ 012.102 ] | ( ES ) |
İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında değildin. |
[ 012.102 ] | ( NQ ) |
This is of the news of the Ghaib (unseen) which We reveal by Inspiration to you (O Muhammad ). You were not (present) with them when they arranged their plan together, and (also, while) they were plotting. |
[ 012.103 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÃóßúËóÑõ ÇáäøóÇÓö æóáóæú ÍóÑóÕúÊó ÈöãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٠٣ ﴾ |
[ 012.103 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.103 ] | ( AY ) |
Sen ne kadar şiddetli arzulasan da yine insanların çoğu îman edici değillerdir. |
[ 012.103 ] | ( EO ) |
Ve insanların ekserisi sen ne kadar hırslansan mü'min değildirler. |
[ 012.103 ] | ( ES ) |
Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman edecek değildir. |
[ 012.103 ] | ( NQ ) |
And most of mankind will not believe even if you desire it eagerly. |
[ 012.104 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÊóÓúÃóáõåõãú Úóáóíúåö ãöäú ÃóÌúÑò Åöäú åõæó ÅöáÇøó ÐößúÑñ áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٠٤ ﴾ |
[ 012.104 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.104 ] | ( AY ) |
Buna karşı (yaptığın tebliğ ve imana davetten dolayı) onlardan bir mükâfat da istemiyorsun. O Kur’ân, bütün âlemlere ancak bir nasihattır. |
[ 012.104 ] | ( EO ) |
Buna karşı onlardan bir ecir de istemiyorsun, o ancak bütün âlemîne ilâhî bir tezkirdir. |
[ 012.104 ] | ( ES ) |
Buna karşılık onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun. O Kur'ân, âlemlere ancak bir öğüttür. |
[ 012.104 ] | ( NQ ) |
And no reward you (O Muhammad ) ask of them (those who deny your Prophethood) for it, it(the Qur'an) is no less than a Reminder and an advice unto the 'Alamin (men and jinns). |
[ 012.105 ] | ( KK ) |
æóßóÃóíøöäú ãöäú ÂíóÉò Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö íóãõÑøõæäó ÚóáóíúåóÇ æóåõãú ÚóäúåóÇ ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ١٠٥ ﴾ |
[ 012.105 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.105 ] | ( AY ) |
Göklerde ve yerde (Allah’ın birliğine, kudret ve azametine delâlet eden) ne kadar alâmet var ki, insanlar, üzerlerinden geçerler de, bunlardan ibret almayıp yüz çevirirler. |
[ 012.105 ] | ( EO ) |
Bununla beraber Göklerde yerde ne kadar âyet var ki üzerine uğrarlar onlardan yüz çevirir geçerler. |
[ 012.105 ] | ( ES ) |
Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler. |
[ 012.105 ] | ( NQ ) |
And how many a sign in the heavens and the earth they pass by, while they are averse therefrom. |
[ 012.106 ] | ( KK ) |
æóãóÇ íõÄúãöäõ ÃóßúËóÑõåõãú ÈöÇááøóåö ÅöáÇøó æóåõãú ãõÔúÑößõæäó ﴿ ١٠٦ ﴾ |
[ 012.106 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.106 ] | ( AY ) |
Onların çoğu, ancak Allah’a ortak koştukları hâlde, Allah’a îman etmezler. |
[ 012.106 ] | ( EO ) |
Onların ekserisi Allaha şirk koşmaksızın iman etmez. |
[ 012.106 ] | ( ES ) |
Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler (imanlarına az çok bir şirk karıştırırlar) |
[ 012.106 ] | ( NQ ) |
And most of them believe not in Allah except that they attribute partners unto Him [i.e. they are Mushrikun -polytheists - see Verse 6: 121]. |
[ 012.107 ] | ( KK ) |
ÃóÝóÃóãöäõæÇ Ãóäú ÊóÃúÊöíóåõãú ÛóÇÔöíóÉñ ãöäú ÚóÐóÇÈö Çááøóåö Ãóæú ÊóÃúÊöíóåõãõ ÇáÓøóÇÚóÉõ ÈóÛúÊóÉð æóåõãú áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ١٠٧ ﴾ |
[ 012.107 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.107 ] | ( AY ) |
Artık onlar, Allah’ın azabından kendilerini, saracak bir musibet gelivermesinden ve yahut haberleri yokken ansızın kıyâmetin kendilerine gelmesinden emîn mi oldular? |
[ 012.107 ] | ( EO ) |
ya artık Allahın azâbından umumunu saracak bir beliyye gelivermesinden veya şuurları yokken kendilerine ansızın saatin gelivermesinden emandamıdırlar? |
[ 012.107 ] | ( ES ) |
Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler? |
[ 012.107 ] | ( NQ ) |
Do they then feel secure from the coming against them of the covering veil of the Torment of Allah, or of the coming against them of the (Final) Hour, all of a sudden while they perceive not? |
[ 012.108 ] | ( KK ) |
Þõáú åóÐöåö ÓóÈöíáöí ÃóÏúÚõæ Åöáóì Çááøóåö Úóáóì ÈóÕöíÑóÉò ÃóäóÇ æóãóäö ÇÊøóÈóÚóäöí æóÓõÈúÍóÇäó Çááøóåö æóãóÇ ÃóäóÇ ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١٠٨ ﴾ |
[ 012.108 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.108 ] | ( AY ) |
Ey Resûlüm, de ki: “İşte benim yolum (vazifem), budur (Allah’ın dinine davettir). Ben, Allah’a bir görüş ve anlayış üzere insanları davet ediyorum. ben ve bana tabi olanlar böyleyiz. Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzîh ederim, ben müşriklerden değilim.” |
[ 012.108 ] | ( EO ) |
De ki: işte benim meslekim bu, basıret üzere Allaha da' davet ederim ben ve banan tabi' olanlar, ve Allahı tesbih ile tenzih eylerim ve ben müşriklerden değilim. |
[ 012.108 ] | ( ES ) |
De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim. |
[ 012.108 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad ): "This is my way; I invite unto Allah (i.e. to the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) with sure knowledge, I and whosoever follows me (also must invite others to Allah i.e to the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) with sure knowledge. And Glorified and Exalted be Allah (above all that they associate as partners with Him). And I am not of theMushrikun (polytheists, pagans, idolaters and disbelievers in the Oneness of Allah; those who worship others along with Allah or set up rivals or partners to Allah)." |
[ 012.109 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ãöäú ÞóÈúáößó ÅöáÇøó ÑöÌóÇáÇð äõæÍöí Åöáóíúåöãú ãöäú Ãóåúáö ÇáúÞõÑóì ÃóÝóáóãú íóÓöíÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóíóäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú æóáóÏóÇÑõ ÇáúÂÎöÑóÉö ÎóíúÑñ áöáøóÐöíäó ÇÊøóÞóæúÇ ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ١٠٩ ﴾ |
[ 012.109 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.109 ] | ( AY ) |
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de başka değil, ancak şehirler halkından kendilerine vahy ettiğimiz bir takım erkeklerdi. Şimdi kâfirler, kendilerinden önce gelen inkârcıların akıbetlerinin nasıl olduğuna bakıp ibret almak için yeryüzünde dolaşmadılar mı? Muhakkak ki Âhiret yurdu, Allah’dan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ bunu düşünüp anlamıyacak mısınız (Ey kâfirler)? |
[ 012.109 ] | ( EO ) |
Senden evvel gönderdiğimiz Peygamberler de başka değil ancak şehirler ahalisinden kendilerine vahyeylediğimiz bir takım erler idi; Ya şimdi o yerde bir gezmediler mi? Baksalar â kendilerinden evvel geçenlerin akıbetleri nasıl olmuş? Ve elbette Âhiret evi korunanlar için daha hayırlıdır ya, hâlâ akletmiyecekmisiniz? |
[ 012.109 ] | ( ES ) |
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o memleketlerin halkındandı, onlar da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!... Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız? |
[ 012.109 ] | ( NQ ) |
And We sent not before you (as Messengers) any but men, whom We inspired from among the people of townships. Have they not travelled through the earth and seen what was the end of those who were before them? And verily, the home of the Hereafter is the best for those who fear Allah and obey Him (by abstaining from sins and evil deeds, and by performing righteous good deeds). Do you not then understand? |
[ 012.110 ] | ( KK ) |
ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÇÓúÊóíúÆóÓó ÇáÑøõÓõáõ æóÙóäøõæÇ Ãóäøóåõãú ÞóÏú ßõÐöÈõæÇ ÌóÇÁóåõãú äóÕúÑõäóÇ ÝóäõÌøöíó ãóäú äóÔóÇÁõ æóáÇó íõÑóÏøõ ÈóÃúÓõäóÇ Úóäö ÇáúÞóæúãö ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ١١٠ ﴾ |
[ 012.110 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.110 ] | ( AY ) |
Nihâyet Peygamberler, kendilerini yalanlayan kavimlerinin îman etmelerinden ümidlerini kesince ve tekzip edildiklerini anlayınca, kendilerine zaferimiz geldi ve dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Bizim azabımız, mücrimler topluluğundan geri çevrilmez. |
[ 012.110 ] | ( EO ) |
Nihayet Peygamberler ümidlerini kesecek hale geldikleri ve onlar yalana çıkarıldılar zannettikleri vakıt onlara nusratımız geldi de dileklerimiz necata irdirildi, mücrimler güruhundan ise azâbımız giri döndürülmez. |
[ 012.110 ] | ( ES ) |
Nihayet peygamberleri (onların iman etmelerinden) ümit kesecek hale gelince ve kendilerinin yalancı durumuna düştüklerini sanınca, onlara yardımımız geldi, yetişti; dilediklerimiz kurtarıldı. Suçlular topluluğundan bizim azabımız geri çevrilemez. |
[ 012.110 ] | ( NQ ) |
(They were reprieved) until, when the Messengers gave up hope and thought that they were denied (by their people), then came to them Our Help, and whomsoever We willed were delivered. And Our Punishment cannot be warded off from the people who are Mujrimun (criminals, disobedients to Allah, sinners, disbelievers, polytheists). |
[ 012.111 ] | ( KK ) |
áóÞóÏú ßóÇäó Ýöí ÞóÕóÕöåöãú ÚöÈúÑóÉñ áöÃõæáöí ÇáúÃóáúÈóÇÈö ãóÇ ßóÇäó ÍóÏöíËðÇ íõÝúÊóÑóì æóáóßöäú ÊóÕúÏöíÞó ÇáøóÐöí Èóíúäó íóÏóíúåö æóÊóÝúÕöíáó ßõáøö ÔóíúÁò æóåõÏðì æóÑóÍúãóÉð áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ١١١ ﴾ |
[ 012.111 ] | ( MŞ ) |
|
[ 012.111 ] | ( AY ) |
Gerçekten Peygamberlerin kıssalarında, akıl sahipleri için büyük bir ibret vardır. Bu Kur’ân uydurulur bir söz değildir. Ancak kendinden önce inen ilâhî kitabların tasdîki ve her şeyin beyanıdır. O, îman edecek bir kavim için, bir hidâyet ve bir rahmettir. |
[ 012.111 ] | ( EO ) |
Hakikat onların kıssalarında ülül'elbab için bir ıbret vardır, bu uydurulur bir söz değil ve lâkin önündekinin tas: diki ve her şeyin tafsıli ve iyman edecek bir kavm için bir hidayet bir rahmettir. |
[ 012.111 ] | ( ES ) |
Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir. |
[ 012.111 ] | ( NQ ) |
Indeed in their stories, there is a lesson for men of understanding. It (the Qur'an) is not a forged statement but a confirmation of the Allah's existing Books [the Taurat (Torah), the Injeel (Gospel) and other Scriptures of Allah] and a detailed explanation of everything and a guide and a Mercy for the people who believe. |