HUD SURESİ

[ 011.001 ] ( KK )

ÇáÑ ßöÊóÇÈñ ÃõÍúßöãóÊú ÂíóÇÊõåõ Ëõãøó ÝõÕøöáóÊú ãöäú áóÏõäú Íóßöíãò ÎóÈöíÑò ﴿ ١ ﴾

[ 011.001 ] ( MŞ )

 

[ 011.001 ] ( AY )

Elif, Lâm, Râ. Bu bir kitabdır ki, âyetleri, en sağlam bir nazımla (söz dizisi ile) kuvvetlendirilmiştir. Sonra hikmet sâhibi, her şeyi bilen Allah tarafından, bu âyetler, hüküm ve öğütlerle açıklanmıştır.

[ 011.001 ] ( EO )

Elif-Lâm-Râ. Bir hakîmi habîrin ledünnünden âyetleri ihkâm edilmiş sonra da tafsıl olunmuş bir kitab.

[ 011.001 ] ( ES )

Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

[ 011.001 ] ( NQ )

Alif-Lam-Ra. [These letters are one of the miracles of the Qur'an and none but Allah (Alone) knows their meanings].
(This is) a Book, the Verses whereof are perfected (in every sphere of knowledge, etc.), and then explained in detail from One (Allah), Who is All-Wise and Well-Acquainted (with all things).

[ 011.002 ] ( KK )

ÃóáÇøó ÊóÚúÈõÏõæÇ ÅöáÇøó Çááøóåó Åöäøóäöí áóßõãú ãöäúåõ äóÐöíÑñ æóÈóÔöíÑñ ﴿ ٢ ﴾

[ 011.002 ] ( MŞ )

 

[ 011.002 ] ( AY )

Öyle ki, Allah’dan başkasına ibâdet etmeyin. Ben, size, onun tarafından, cennetle müjdeleyen ve cehennemle korkutan, mürsel bir Peygamberim.

[ 011.002 ] ( EO )

Şöyle ki Allahdan başkasına kul olmayın, ben size onun tarafından tebşir ve inzar için gönderilmiş bir Peygamberim.

[ 011.002 ] ( ES )

(Şöyle ki:) Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O'nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.

[ 011.002 ] ( NQ )

(Saying) worship none but Allah. Verily, I (Muhammad ) am unto you from Him a warner and a bringer of glad tidings.

[ 011.003 ] ( KK )

æóÃóäö ÇÓúÊóÛúÝöÑõæÇ ÑóÈøóßõãú Ëõãøó ÊõæÈõæÇ Åöáóíúåö íõãóÊøöÚúßõãú ãóÊóÇÚðÇ ÍóÓóäðÇ Åöáóì ÃóÌóáò ãõÓóãøðì æóíõÄúÊö ßõáøó Ðöí ÝóÖúáò ÝóÖúáóåõ æóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÅöäøöí ÃóÎóÇÝõ Úóáóíúßõãú ÚóÐóÇÈó íóæúãò ßóÈöíÑò ﴿ ٣ ﴾

[ 011.003 ] ( MŞ )

 

[ 011.003 ] ( AY )

Hem Rabbinizin mağfiretini isteyin. Sonra O’na tevbe edin ki, size takdîr edilmiş belirli bir zamana (ölüme) kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve iyi hareket sahibine, fazlından dünya ve Âhirette mükâfatını versin. Eğer îmandan yüz çevirirseniz, biliniz ki, ben, başınıza gelecek büyük bir günah azabından korkarım.

[ 011.003 ] ( EO )

Hem rabbınızın mağrifetini isteyin sonra ona tevbe edin ki sizi bir müsemmâ ecele kadar güzel bir surette yaşatsın ve her fadıl sahibine fadlını versin ve eğer yüz çevirirseniz haberiniz olsun ki ben size büyük bir günün azâbından korkarım.

[ 011.003 ] ( ES )

Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

[ 011.003 ] ( NQ )

And (commanding you): "Seek the forgiveness of your Lord, and turn to Him in repentance, that He may grant you good enjoyment, for a term appointed, and bestow His abounding Grace to every owner of grace (i.e. the one who helps and serves needy and deserving, physically and with his wealth, and even with good words). But if you turn away, then I fear for you the torment of a Great Day (i.e. the Day of Resurrection).

[ 011.004 ] ( KK )

Åöáóì Çááøóåö ãóÑúÌöÚõßõãú æóåõæó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٤ ﴾

[ 011.004 ] ( MŞ )

 

[ 011.004 ] ( AY )

Dönüşünüz ancak Allah’adır. O, her şeye kadîrdir.

[ 011.004 ] ( EO )

Hep dönümünüz Allahadır, o ise her şey'e kadîrdir.

[ 011.004 ] ( ES )

Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. O'nun da herşeye gücü yeter.

[ 011.004 ] ( NQ )

To Allah is your return, and He is Able to do all things."

[ 011.005 ] ( KK )

ÃóáÇó Åöäøóåõãú íóËúäõæäó ÕõÏõæÑóåõãú áöíóÓúÊóÎúÝõæÇ ãöäúåõ ÃóáÇó Íöíäó íóÓúÊóÛúÔõæäó ËöíóÇÈóåõãú íóÚúáóãõ ãóÇ íõÓöÑøõæäó æóãóÇ íõÚúáöäõæäó Åöäøóåõ Úóáöíãñ ÈöÐóÇÊö ÇáÕøõÏõæÑö ﴿ ٥ ﴾

[ 011.005 ] ( MŞ )

 

[ 011.005 ] ( AY )

Haberiniz olsun ki, münâfıklar, Peygambere olan düşmanlıklarını gizlemek için, göğüslerini hakdan çevirirler, arkalarını dönerler. Evet amma, örtülerine bürünüp yatarlarken de Allah, onların neyi gizlediklerini bilir. Çünkü O, bütün kalplerin özünü bilendir.

[ 011.005 ] ( EO )

Bak amma onlar ondan gizlenmek için göğüslerini büküyorlar, evet amma onlar ondan örtülerine bürünürlerken o onların neyi gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını bilir çünkü o, bütün sinelerin künhünü bilir.

[ 011.005 ] ( ES )

Dikkat edin! Görmüyor musunuz, onlar düşmanlıklarını gizlemek için göğüslerini çeviriyorlar. İyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken, neyi gizleyip, neyi açığa vurduklarını Allah biliyor. Muhakkak ki Allah, gönülde gizlenenleri de bilir.

[ 011.005 ] ( NQ )

No doubt! They did fold up their breasts, that they may hide from Him. Surely, even when they cover themselves with their garments, He knows what they conceal and what they reveal. Verily, He is the All-Knower of the (innermost secrets) of the breasts.

[ 011.006 ] ( KK )

æóãóÇ ãöäú ÏóÇÈøóÉò Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÅöáÇøó Úóáóì Çááøóåö ÑöÒúÞõåóÇ æóíóÚúáóãõ ãõÓúÊóÞóÑøóåóÇ æóãõÓúÊóæúÏóÚóåóÇ ßõáøñ Ýöí ßöÊóÇÈò ãõÈöíäò ﴿ ٦ ﴾

[ 011.006 ] ( MŞ )

 

[ 011.006 ] ( AY )

Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir. Onların dünyadaki meskenlerini de bilir, yumurtalıklardaki yerlerini de... Bunların hepsi Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.

[ 011.006 ] ( EO )

Yerde hiç bir debelenen de yoktur ki rızkı Allaha âid olmasın, o onun karar ettiği yeri de bilir, emanet bulunduğu yeri de, hepsi açık bir kitabdadır.

[ 011.006 ] ( ES )

Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.

[ 011.006 ] ( NQ )

And no (moving) living creature is there on earth but its provision is due from Allah. And He knows its dwelling place and its deposit (in the uterous, grave, etc.). all is in a Clear Book (Al-Lauh Al-Mahfuz - the Book of Decrees with Allah).

[ 011.007 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó Ýöí ÓöÊøóÉö ÃóíøóÇãò æóßóÇäó ÚóÑúÔõåõ Úóáóì ÇáúãóÇÁö áöíóÈúáõæóßõãú Ãóíøõßõãú ÃóÍúÓóäõ ÚóãóáÇð æóáóÆöäú ÞõáúÊó Åöäøóßõãú ãóÈúÚõæËõæäó ãöäú ÈóÚúÏö ÇáúãóæúÊö áóíóÞõæáóäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÓöÍúÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٧ ﴾

[ 011.007 ] ( MŞ )

 

[ 011.007 ] ( AY )

Amel bakımından, en güzel kim olduğu hususunda, sizi imtihan etmek için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Bundan önce ARŞ’ı, su üstünde idi. (Yer ve gökler yaratılmadan önce hükümranlığı su üzerindeydi. Suyu daha evvel yaratmıştı). Böyle iken, eğer sen (Ey Resûlüm) desen ki: “Öldükten sonra muhakkak siz dirileceksiniz” kâfir olanlar mutlaka şöyle derler; “ Bu söylediğin apaçık bir aldatma ve bâtıldan başka bir şey değil...”

[ 011.007 ] ( EO )

Hem o odur ki Gökleri ve yeri altı günde yarattı, Arşı, su üstünde idi, hanginiz daha güzel amel yapacaksınız diye sizi imtihan meydanına çıkarmak için, böyle iken alimallah, «siz öldükten sonra ba'solunacaksınız» dersen küfredenler mutlak şöyle derler: «bu apaçık bir aldatmadan başka bir şey değil».

[ 011.007 ] ( ES )

O, öyle bir Allah'dır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara "öldükten sonra tekrar dirileceksiniz" dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: " Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir." diyecekler.

[ 011.007 ] ( NQ )

And He it is Who has created the heavens and the earth in six Days and His Throne was on the water, that He might try you, which of you is the best in deeds. But if you were to say to them: "You shall indeed be raised up after death," those who disbelieve would be sure to say, "This is nothing but obvious magic. "

[ 011.008 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÃóÎøóÑúäóÇ Úóäúåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈó Åöáóì ÃõãøóÉò ãóÚúÏõæÏóÉò áóíóÞõæáõäøó ãóÇ íóÍúÈöÓõåõ ÃóáÇó íóæúãó íóÃúÊöíåöãú áóíúÓó ãóÕúÑõæÝðÇ Úóäúåõãú æóÍóÇÞó Èöåöãú ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæä ﴿ ٨ ﴾

[ 011.008 ] ( MŞ )

 

[ 011.008 ] ( AY )

Eğer ilerideki belirli bir müddete kadar kendilerinden azabı geciktirirsek, o vakit de muhakkak (alay tarzında) şöyle derler: “ Bu azabın inişini engelliyen nedir?” Bilsinler ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden çevrilecek değildir. O alay ettikleri azap da kendilerini sarmış bulunacaktır.

[ 011.008 ] ( EO )

Ve eğer ilerideki sayılı bir müddete kadar kendilerinden azâbı te'hır edersek o vakıt da mutlak şöyle derler: onu ne men'ediyor? O, onlara geleceği gün kendilerinden çevrilecek değildir, ve o istihzâ ettikleri şey, kendilerini sarmış bulunacaktır.

[ 011.008 ] ( ES )

Ve eğer bunlardan bir kısmının göreceği azabı belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, o zaman da "onu engelleyen nedir ki?" diyecekler. İyi bilin ki, o azap onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.

[ 011.008 ] ( NQ )

And if We delay the torment for them till a determined term, they are sure to say, "What keeps it back?" Verily, on the day it reaches them, nothing will turn it away from them, and they will be surrounded by (fall in) that at which they used to mock!

[ 011.009 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÃóÐóÞúäóÇ ÇáúÅöäúÓóÇäó ãöäøóÇ ÑóÍúãóÉð Ëõãøó äóÒóÚúäóÇåóÇ ãöäúåõ Åöäøóåõ áóíóÆõæÓñ ßóÝõæÑñ ﴿ ٩ ﴾

[ 011.009 ] ( MŞ )

 

[ 011.009 ] ( AY )

İnsanoğluna, tarafımızdan bir rahmet (sıhhat ve zenginlik) tattırıp da sonra bunu çekip alıversek, şüphesiz ki o, Allah’ın ihsanından tamamen ümidini kesen, evvelki nimeti unutan nakör bir kimse olur.

[ 011.009 ] ( EO )

Ve şayed insana tarafımızdan bir rahmet tattırır sonra da onu ondan alıverirsek şüphesiz ki o çok me'yustur, nankördür.

[ 011.009 ] ( ES )

Ve şayet insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu kendisinden geri alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör bir kimse olur.

[ 011.009 ] ( NQ )

And if We give man a taste of Mercy from Us, and then withdraw it from him, verily! He is despairing, ungrateful.

[ 011.010 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÃóÐóÞúäóÇåõ äóÚúãóÇÁó ÈóÚúÏó ÖóÑøóÇÁó ãóÓøóÊúåõ áóíóÞõæáóäøó ÐóåóÈó ÇáÓøóíøöÆóÇÊõ Úóäøöí Åöäøóåõ áóÝóÑöÍñ ÝóÎõæÑñ ﴿ ١٠ ﴾

[ 011.010 ] ( MŞ )

 

[ 011.010 ] ( AY )

Fakat ona dokunan bir dertten sonra, kendisine bir nimet tattırırsak, “ Benden bütün fenalıklar gitti.” der ve şüphesiz sevinir, öğünür.

[ 011.010 ] ( EO )

Ve şâyed ona dokunan bir zarruretten sonra bir saadet tattırıverirsek, her halde benden bütün seyyiat gitti der ve şüphesiz sevinir öğünür.

[ 011.010 ] ( ES )

Ve şayet ona dokunan bir sıkıntıdan sonra bir nimet tattırırsak, "Artık benden bütün kötülükler silinip gitti." der, mutlaka böbürlenir ve şımarır.

[ 011.010 ] ( NQ )

But if We let him taste good (favour) after evil (poverty and harm) has touched him, he is sure to say: "Ills have departed from me." Surely, he is exultant, and boastful (ungrateful to Allah).

[ 011.011 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÕóÈóÑõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÃõæáóÆößó áóåõãú ãóÛúÝöÑóÉñ æóÃóÌúÑñ ßóÈöíÑñ ﴿ ١١ ﴾

[ 011.011 ] ( MŞ )

 

[ 011.011 ] ( AY )

Ancak her iki hâlde de sabredip sâlih amelleri işliyenler müstesnadır. İşte onlar için, bir mağfiret ve büyük bir sevap vardır.

[ 011.011 ] ( EO )

Ancak her iki halde sabredib salih salih ameller işliyenler başka, işte onlar için bir mağrifet ve büyük bir ecir var.

[ 011.011 ] ( ES )

Ancak (her iki halde de) sabır gösterip iyi ameller işleyenler müstesnadır. İşte onlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.

[ 011.011 ] ( NQ )

Except those who show patience and do righteous good deeds, those: theirs will be forgiveness and a great reward (Paradise).

[ 011.012 ] ( KK )

ÝóáóÚóáøóßó ÊóÇÑößñ ÈóÚúÖó ãóÇ íõæÍóì Åöáóíúßó æóÖóÇÆöÞñ Èöåö ÕóÏúÑõßó Ãóäú íóÞõæáõæÇ áóæúáÇó ÃõäúÒöáó Úóáóíúåö ßóäúÒñ Ãóæú ÌóÇÁó ãóÚóåõ ãóáóßñ ÅöäøóãóÇ ÃóäúÊó äóÐöíÑñ æóÇááøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò æóßöíáñ ﴿ ١٢ ﴾

[ 011.012 ] ( MŞ )

 

[ 011.012 ] ( AY )

Şimdi sen (Ey Resulüm), müşrikler: “ ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya”, demelerinden ötürü göğsün daralacak, sana vahyolunanın bazısını terkedecek (söylemiyecek) hâle gelirsin. Fakat sen, ancak Allah’ın azabı ile korkutan bir peygambersin. Allah ise her şeye vekîldir. (Ona güven; O, müşriklerin cezasını verir.).

[ 011.012 ] ( EO )

Şimdi ihtimal ki sen «ona bir hazine indirilse ya veya beraberindeki bir Melek gelse ya» diyorlar diye göğüsün daralarak sana vahyolunanın ba'zısını bu sebeble terkedecek olursun, fakat sen sırf bir nezîrsin' Allah ise, her şey'e karşı vekîl.

[ 011.012 ] ( ES )

(Ey Resulüm!) Şimdi belki sen, "Ona bir hazine indirilse, ya da beraberinde bir melek gezip dolaşsa ya!" diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını terkedecek olursun ve bundan dolayı da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.

[ 011.012 ] ( NQ )

So perchance you (Muhammad ) may give up a part of what is revealed unto you, and that your breast feels straitened for it because they say, "Why has not a treasure been sent down unto him, or an angel has come with him?" But you are only a warner. And Allah is a Wakil (Disposer of affairs, Trustee, Guardian, etc.) over all things.

[ 011.013 ] ( KK )

Ãóãú íóÞõæáõæäó ÇÝúÊóÑóÇåõ Þõáú ÝóÃúÊõæÇ ÈöÚóÔúÑö ÓõæóÑò ãöËúáöåö ãõÝúÊóÑóíóÇÊò æóÇÏúÚõæÇ ãóäö ÇÓúÊóØóÚúÊõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 011.013 ] ( MŞ )

 

[ 011.013 ] ( AY )

Yoksa, Kur’ân’ı kendisi uydurdu mu, diyor müşrikler? O hâlde şöyle de: “ Haydin onun gibi uydurma on sûre getirin ve bunun için, Allah’dan başka gücünüzün yettiğini de çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız, bunu yaparsınız.”

[ 011.013 ] ( EO )

Yoksa, onu kendi uydurdu mu diyorlar? Öyle ise de; haydin onun gibi uydurma on sûre getirin, Allahdan başka gücünüzün yettiğini de çağırın, eğer doğru söylüyorsanız bunu yaparsınız.

[ 011.013 ] ( ES )

Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: "Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah'dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız" (bunu yaparsınız).

[ 011.013 ] ( NQ )

Or they say, "He (Prophet Muhammad ) forged it (the Qur'an)." Say: "Bring you then ten forged Surah (chapters) like unto it, and call whomsoever you can, other than Allah (to your help), if you speak the truth!"

[ 011.014 ] ( KK )

ÝóÅöáøóãú íóÓúÊóÌöíÈõæÇ áóßõãú ÝóÇÚúáóãõæÇ ÃóäøóãóÇ ÃõäúÒöáó ÈöÚöáúãö Çááøóåö æóÃóäú áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó Ýóåóáú ÃóäúÊõãú ãõÓúáöãõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 011.014 ] ( MŞ )

 

[ 011.014 ] ( AY )

Yok, eğer yardıma çağırdınız kimseler size (ey müşrikler) cevap veremedilerse, artık bilin ki, Kur’ân ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiştir ve ondan başka ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?”

[ 011.014 ] ( EO )

Yok eğer bunun üzerine size cevab veremedilerse artık bilin ki o ancak Allahın ılmiyle indirilmiştir ve ondan başka ilâh yoktur, nasıl artık teslim ediyor müsliman oluyorsunuz değil mi?

[ 011.014 ] ( ES )

Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur'ân ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka ilâh yoktur. Artık müslüman oluyorsunuz, değil mi?

[ 011.014 ] ( NQ )

If then they answer you not, know then that the Revelation (this Qur'an) is sent down with the Knowledge of Allah and thatLa ilaha illa Huwa: (none has the right to be worshipped but He)! Will you then be Muslims (those who submit to Islam)?

[ 011.015 ] ( KK )

ãóäú ßóÇäó íõÑöíÏõ ÇáúÍóíóÇÉó ÇáÏøõäúíóÇ æóÒöíäóÊóåóÇ äõæóÝøö Åöáóíúåöãú ÃóÚúãóÇáóåõãú ÝöíåóÇ æóåõãú ÝöíåóÇ áÇó íõÈúÎóÓõæäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 011.015 ] ( MŞ )

 

[ 011.015 ] ( AY )

Kim dünya hayatını ve onun gösterişli zevklerini isterse, biz onlara, amellerinin karşlığını tamamen öderiz (sıhhat, zenginlik ve zevkle yaşarlar). Bu hususta, onlara noksanlık yapılmaz.

[ 011.015 ] ( EO )

Her kim Dünya hayatı ve ziynetini murad ederse biz, onlara amellerini Dünyada tamamen öderiz, ve bu babda kendilerine densizlik yapılmaz.

[ 011.015 ] ( ES )

Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik ya pılmaz.

[ 011.015 ] ( NQ )

Whosoever desires the life of the world and its glitter; to them We shall pay in full (the wages of) their deeds therein, and they will have no diminution therein.

[ 011.016 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó áóíúÓó áóåõãú Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö ÅöáÇøó ÇáäøóÇÑõ æóÍóÈöØó ãóÇ ÕóäóÚõæÇ ÝöíåóÇ æóÈóÇØöáñ ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 011.016 ] ( MŞ )

 

[ 011.016 ] ( AY )

Bunlar, o kimselerdir ki, Âhirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. Yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştur.

[ 011.016 ] ( EO )

Fakat onlar Âhırette öyle olurlar ki kendilerine ateşten başka bir şey yoktur ve orada işledikleri bütün iyilikler heder olmuştur ve bütün yaptıkları boştur.

[ 011.016 ] ( ES )

Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları da batıldır.

[ 011.016 ] ( NQ )

They are those for whom there is nothing in the Hereafter but Fire; and vain are the deeds they did therein. And of no effect is that which they used to do.

[ 011.017 ] ( KK )

ÃóÝóãóäú ßóÇäó Úóáóì ÈóíøöäóÉò ãöäú ÑóÈøöåö æóíóÊúáõæåõ ÔóÇåöÏñ ãöäúåõ æóãöäú ÞóÈúáöåö ßöÊóÇÈõ ãõæÓóì ÅöãóÇãðÇ æóÑóÍúãóÉð ÃõæáóÆößó íõÄúãöäõæäó Èöåö æóãóäú íóßúÝõÑú Èöåö ãöäó ÇáúÃóÍúÒóÇÈö ÝóÇáäøóÇÑõ ãóæúÚöÏõåõ ÝóáÇó Êóßõäú Ýöí ãöÑúíóÉò ãöäúåõ Åöäøóåõ ÇáúÍóÞøõ ãöäú ÑóÈøößó æóáóßöäøó ÃóßúËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 011.017 ] ( MŞ )

 

[ 011.017 ] ( AY )

Bir mü'min ki, Rabbi tarafından verilen açık bir delil (gerçek dâvasını isbat eden selim bir akıl) üzeredir ve bunu, Allah’dan bir şâhid olan Kur’ân, bir de Kur’ân’dan evvel kendisine uyulan ve büyük bir nimet bulunan Mûsa’nın kitabı (Tevrât) da teyîd ediyor; hiç o, sırf dünya hayatını istiyen asiler gibi olur mu? İşte bu vasıfta olanlar, Kur’ân’a îman ederler. Herhangi bir topluluk da Kur’ân’ı inkâr ederse, artık ateş, onun vaadedilen yeridir. Sen de, sakın bunda bir şüpheye düşme. Çünkü bu Kur’ân ve onun vaadi. Rabbin tarafından hakdır. Fakat insanların çoğu îman etmezler.

[ 011.017 ] ( EO )

Ya onlara benzer mi? artık o kim rabbından bir beyyine üzerinde bulunmuş hem bunu ondan bir şâhid ta'kıb ediyor hem de önünden bir imam ve rahmet olarak Musânın kitabı var, işte bunlar ona iyman ederler, hiziblerden her kim de ona küfrederse artık ateş onun mev'ıdidir, sakın bunda şüpheye düşme, çünkü bu haktır rabbındandır ve lâkin nâsın ekserisi iymana gelmezler.

[ 011.017 ] ( ES )

O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah'dan gelen bir şahid olarak Kur'ân izliyor, ondan önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa'nın kitabı yine onu destekliyor. Böyle olanlar Kur'ân'a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaad edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bu Kur'ân'dan şüphe içinde olma. Kesinlikle o haktır, Rabbindendir. Fakat insanların çoğu iman etmezler.

[ 011.017 ] ( NQ )

Can they (Muslims) who rely on a clear proof (the Qur'an) from their Lord, and whom a witness [Prophet Muhammad through Jibrael (Gabriel)] from Him follows it (can they be equal with the disbelievers); and before it, came the Book of Musa (Moses), a guidance and a mercy, they believe therein, but those of the sects (Jews, Christians and all the other non-Muslim nations) that reject it (the Qur'an), the Fire will be their promised meeting-place. So be not in doubt about it (i.e. those who denied Prophet Muhammad and also denied all that which he brought from Allah, surely, they will enter Hell). Verily, it is the truth from your Lord, but most of the mankind believe not .

[ 011.018 ] ( KK )

æóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ ÃõæáóÆößó íõÚúÑóÖõæäó Úóáóì ÑóÈøöåöãú æóíóÞõæáõ ÇáúÃóÔúåóÇÏõ åóÄõáÇóÁö ÇáøóÐöíäó ßóÐóÈõæÇ Úóáóì ÑóÈøöåöãú ÃóáÇó áóÚúäóÉõ Çááøóåö Úóáóì ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 011.018 ] ( MŞ )

 

[ 011.018 ] ( AY )

Allah’a ortak veya çocuk isnad etmek sûretiyle O’na iftira edenden daha zalim kimdir? Bu zâlimler, Rablerine arz olunacaklar ve şahitler (melekler veya insanın kendi uzuvları) de şöyle diyecekler: “ Şunlar Rablerine karşı yalan söyliyenlerdir.” Haberiniz olsun, Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.

[ 011.018 ] ( EO )

Hem bir yalanı Allaha iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar rablarına arzolunacaklar, şâhidler de şöyle diyecekler: tâ şunlar rablarına karşı yalan söyliyenler, haberiniz olsun Allahın lâ'neti zalimler üstüne.

[ 011.018 ] ( ES )

Üstelik bir yalanı Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar Rablerinin huzuruna arzolunacaklar, şahitler de şöyle diyecekler: "İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir". İyi bilin ki: Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.

[ 011.018 ] ( NQ )

And who does more wrong than he who invents a lie against Allah. Such wi,l be brought before their Lord, and the witnesses will say, "These are the ones who lied against their Lord!" No doubt! the curse of Allah is on the Zalimun(polytheists, wrong-doers, oppressors, etc.) .

[ 011.019 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÕõÏøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö æóíóÈúÛõæäóåóÇ ÚöæóÌðÇ æóåõãú ÈöÇáúÂÎöÑóÉö åõãú ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 011.019 ] ( MŞ )

 

[ 011.019 ] ( AY )

Zâlimler ki, Allah yolundan çevirirler, onu eğriltmek isterler, bunlar âhireti inkâr edenlerdir.

[ 011.019 ] ( EO )

Onlar ki Allah yolundan men'ederler ve onu eğriltmek isterler, hem de Âhıreti onlar münkirdirler.

[ 011.019 ] ( ES )

Onlar ki, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri büğrü yapmak isterler. Üstelik onlar, evet onlar ahirete de inanmazlar.

[ 011.019 ] ( NQ )

Those who hinder (others) from the Path of Allah (Islamic Monotheism), and seek a crookedness therein, while they are disbelievers in the Hereafter.

[ 011.020 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó áóãú íóßõæäõæÇ ãõÚúÌöÒöíäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ßóÇäó áóåõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãöäú ÃóæúáöíóÇÁó íõÖóÇÚóÝõ áóåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÓúÊóØöíÚõæäó ÇáÓøóãúÚó æóãóÇ ßóÇäõæÇ íõÈúÕöÑõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 011.020 ] ( MŞ )

 

[ 011.020 ] ( AY )

Bunlar, Allah dünyada kendilerine azap etmek istediği zaman, onu âciz bırakacak değillerdir. Kendilerini azaptan kurtaracak, Allah’dan başka hiç bir yardımcıları da yoktur. Onlara kat kat azap edilir. Çünkü dünyada, hakkı işitmeğe tahammül etmezler ve gerçeği göremezlerdi.

[ 011.020 ] ( EO )

Bunlar Arzda âciz bırakacak değillerdir, kendilerini Allahdan kurtaracak bir hâmileri de yoktur, onlara azâb katlanacaktır, hem işitmeğe tahammül edemiyorlardı hem de görmüyorlardı

[ 011.020 ] ( ES )

Onlar yeryüzünde (herkesi) yıldıracak değillerdir. Kendilerini koruyacak Allah'dan başka kimseleri de yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Üstelik onlar hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı.

[ 011.020 ] ( NQ )

By no means will they escape (from Allah's Torment) on earth, nor have they protectors besides Allah! Their torment will be doubled! They could not bear to hear (the preachers of the truth) and they used not to see (the truth because of their severe aversin, inspite of the fact that they had the sense of hearing and sight).

[ 011.021 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÎóÓöÑõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú æóÖóáøó Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 011.021 ] ( MŞ )

 

[ 011.021 ] ( AY )

İşte bunlar, kendilerine yazık etmiş kimselerdir. Allah’a şefaatçi diye uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitmiştir.

[ 011.021 ] ( EO )

İşte bunlar kendilerine yazık etmiş kimselerdir ve o iftira ettikleri uydurmaları hep kendilerinden gâib olup gitmişlerdir.

[ 011.021 ] ( ES )

Onlar kendilerine yazık etmiş olan kimselerdir. O iftira edip uydurdukları da kendilerinden yüz çevirip gitmişlerdir.

[ 011.021 ] ( NQ )

They are those who have lost their ownselves, and their invented false deities will vanish from them.

[ 011.022 ] ( KK )

áÇó ÌóÑóãó Ãóäøóåõãú Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö åõãõ ÇáúÃóÎúÓóÑõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 011.022 ] ( MŞ )

 

[ 011.022 ] ( AY )

Elbette onlar, Âhirette en çok ziyan (perişanlık) çekenlerdir.

[ 011.022 ] ( EO )

Şüphe yok bunlar Âhirette en ziyade husran çekenlerdir.

[ 011.022 ] ( ES )

Kesinlikle bunlar ahirette de en ziyade hüsrana uğrayacak olanlardır.

[ 011.022 ] ( NQ )

Certainly, they are those who will be the greatest losers in the Hereafter.

[ 011.023 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö æóÃóÎúÈóÊõæÇ Åöáóì ÑóÈøöåöãú ÃõæáóÆößó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÌóäøóÉö åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 011.023 ] ( MŞ )

 

[ 011.023 ] ( AY )

Fakat îman edip sâlih amellerde bulunanlar ve huşû ile Rablerine itâat edenler (var ya), işte bunlar cennetliktirler, orada onlar ebedî kalıcıdırlar.

[ 011.023 ] ( EO )

Fakat iyman edip salih salih ameller yapanlar ve mevlâlarına edeb ve ıtmi'nan ile itaatkâr olanlar işte bunlar eshabı Cennet hep orada muhalledirler.

[ 011.023 ] ( ES )

Fakat iman edip salih amel işleyenler ve Rablerine karşı edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, işte bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.

[ 011.023 ] ( NQ )

Verily, those who believe (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) and do righteous good deeds, and humble themselves (in repentance and obedience) before their Lord, - they will be dwellers of Paradise to dwell therein forever.

[ 011.024 ] ( KK )

ãóËóáõ ÇáúÝóÑöíÞóíúäö ßóÇáúÃóÚúãóì æóÇáúÃóÕóãøö æóÇáúÈóÕöíÑö æóÇáÓøóãöíÚö åóáú íóÓúÊóæöíóÇäö ãóËóáÇð ÃóÝóáÇó ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 011.024 ] ( MŞ )

 

[ 011.024 ] ( AY )

Bu iki zümrenin (kâfirlerle mü'minlerin) hâli, kör ve sağır olanlarla, gören ve işiten kimselerin durumu gibidir. Hiç bunlar eşit olurlar mı? Artık düşünmez misiniz?

[ 011.024 ] ( EO )

Bu iki fırkanın meseli kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Artık düşünmezmisiniz?

[ 011.024 ] ( ES )

Bu iki ayrı grubun meseli, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç eşit olabilirler mi? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?

[ 011.024 ] ( NQ )

The likeness of the two parties is as the blind and the deaf and the seer and the hearer. Are they equal when compared? Will you not then take heed?

[ 011.025 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ äõæÍðÇ Åöáóì Þóæúãöåö Åöäøöí áóßõãú äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٢٥ ﴾

[ 011.025 ] ( MŞ )

 

[ 011.025 ] ( AY )

Gerçekten biz Nûh’u, şöyle desin diye, kavmine gönderdik: “ Haberiniz olsun, ben, size azabın sebeblerini ve kurtuluşun yolunu açıklayan bir korkutucuyum;

[ 011.025 ] ( EO )

Celâlim hakkı için vaktıyle Nuhu kavmine gönderdik; şöyle diye ki haberiniz olsun ben size azâbın sebeblerini ve halâsın yolunu beyan eden bir nezîrim.

[ 011.025 ] ( ES )

Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."

[ 011.025 ] ( NQ )

And indeed We sent Nuh (Noah) to his people (and he said): "I have come to you as a plain warner."

[ 011.026 ] ( KK )

Ãóäú áÇó ÊóÚúÈõÏõæÇ ÅöáÇøó Çááøóåó Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Úóáóíúßõãú ÚóÐóÇÈó íóæúãò Ãóáöíãò ﴿ ٢٦ ﴾

[ 011.026 ] ( MŞ )

 

[ 011.026 ] ( AY )

Allah’dan başkasına ibâdet etmeyin. Doğrusu ben, size acıklı bir günün azabından (başınıza çöküvermesinden) korkuyorum.”

[ 011.026 ] ( EO )

Allahdan başkasına ıbadet etmeyin, cidden ben size elîm bir günün azâbından korkuyorum.

[ 011.026 ] ( ES )

Allah'dan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı bir günün azabından korkarım.

[ 011.026 ] ( NQ )

That you worship none but Allah, surely, I fear for you the torment of a painful Day.

[ 011.027 ] ( KK )

ÝóÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäú Þóæúãöåö ãóÇ äóÑóÇßó ÅöáÇøó ÈóÔóÑðÇ ãöËúáóäóÇ æóãóÇ äóÑóÇßó ÇÊøóÈóÚóßó ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó åõãú ÃóÑóÇÐöáõäóÇ ÈóÇÏöí ÇáÑøóÃúíö æóãóÇ äóÑóì áóßõãú ÚóáóíúäóÇ ãöäú ÝóÖúáò Èóáú äóÙõäøõßõãú ßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 011.027 ] ( MŞ )

 

[ 011.027 ] ( AY )

Buna karşı, Nûh’un kavminden küfür öncüleri olanlar şöyle dediler: “ Biz, seni ancak bizim gibi bir insan görüyoruz ve sana bağlı olanları da ilk bakışta, en düşüklerimizden ibaret görüyoruz. Sizin, bize fazla bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; hattâ sizi yalancılar sanıyoruz.”

[ 011.027 ] ( EO )

Buna karşı kavminden küfüreden cümhur cemahat dediler ki: biz seni ancak bizim gibi bir beşer görüyoruz ve sana tâbi' olanları da ilk nazarda en aşağılıklarımızdan ıbaret görüyoruz, sizin bize fazla bir meziyyetinizi de görmüyoruz, hattâ sizi zannediyoruz ki yalancılarsınız.

[ 011.027 ] ( ES )

Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı dediler ki: "Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılar sanıyoruz."

[ 011.027 ] ( NQ )

The chiefs of the disbelievers among his people said: "We see you but a man like ourselves, nor do we see any follow you but the meanest among us and they (too) followed you without thinking. And we do not see in you any merit above us, in fact we think you are liars."

[ 011.028 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ßõäúÊõ Úóáóì ÈóíøöäóÉò ãöäú ÑóÈøöí æóÂÊóÇäöí ÑóÍúãóÉð ãöäú ÚöäúÏöåö ÝóÚõãøöíóÊú Úóáóíúßõãú Ãó äõáúÒöãõßõãõæåóÇ æóÃóäúÊõãú áóåóÇ ßóÇÑöåõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 011.028 ] ( MŞ )

 

[ 011.028 ] ( AY )

Nûh şöyle dedi: “Ey Kavmim! Söyleyin bakayım, fikriniz nedir? Eğer ben Rabbimden verilen açık bir burhan (mûcize) üzerinde isem (Bu benim Peygamberlik dâvamı doğruluyorsa), bir de Allah bana kendi katından bir Peygamberlik vermiş de, size, onu görecek göz verilmemişse, istemediğiniz hâlde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?

[ 011.028 ] ( EO )

Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım reyiniz nedir? Eğer ben rabbımdan  açık bir bürhan üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet bahşetmiş de size onu görecek göz verilmemiş ise biz size onu istemediğiniz halde ilzam mı edeceğiz?

[ 011.028 ] ( ES )

Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?"

[ 011.028 ] ( NQ )

He said: "O my people! Tell me, if I have a clear proof from my Lord, and a Mercy (Prophethood, etc.) has come to me from Him, but that (Mercy) has been obscured from your sight. Shall we compel you to accept it (Islamic Monotheism) when you have a strong hatred for it?

[ 011.029 ] ( KK )

æóíóÇÞóæúãö áÇó ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ãóÇáÇð Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì Çááøóåö æóãóÇ ÃóäóÇ ÈöØóÇÑöÏö ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäøóåõãú ãõáÇóÞõæ ÑóÈøöåöãú æóáóßöäøöí ÃóÑóÇßõãú ÞóæúãðÇ ÊóÌúåóáõæäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 011.029 ] ( MŞ )

 

[ 011.029 ] ( AY )

Ey Kavmim! peygamberliği tebliğ işinden dolayı sizden bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir ve ben îman edenleri (isteğiniz gibi) kovacak değilim. Elbette onlar Rablerine kavuşacaklar (eğer kendilerini kovarsam, beni ona şikâyet ederler). Ancak ben, sizi cahillik yapmakta olan bir topluluk görüyorum.

[ 011.029 ] ( EO )

Hem ey kavmim! Buna karşı ben sizden bir mal istemiyorum, benim ecrim ancak Allaha âiddir, ve ben o iyman edenleri koğacak değilim, elbette onlar rablarına kavuşacaklar, ve lâkin ben sizi cahillik eder bir kavim görüyorum.

[ 011.029 ] ( ES )

Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükafatım ancak Allah'a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum.

[ 011.029 ] ( NQ )

And O my people! I ask of you no wealth for it, my reward is from none but Allah. I am not going to drive away those who have believed. Surely, they are going to meet their Lord, but I see that you are a people that are ignorant.
 

[ 011.030 ] ( KK )

æóíóÇÞóæúãö ãóäú íóäúÕõÑõäöí ãöäó Çááøóåö Åöäú ØóÑóÏúÊõåõãú ÃóÝóáÇó ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 011.030 ] ( MŞ )

 

[ 011.030 ] ( AY )

Ey kavmim! (Etrafındakileri kov, biz sana îman ederiz, teklifiniz üzerine), ben onları kovarsam Allah’ın intikamından beni kim kurtarabilir? Hiç de düşünmez misiniz?

[ 011.030 ] ( EO )

Hem ey kavmim! Ben onları koğarsam Allahdan beni kim kurtaracak? Artık bir düşünmez misiniz?

[ 011.030 ] ( ES )

Ey kavmim, ben onları etrafımdan kovacak olursam, Allah'dan beni kim kurtarabilir? Siz hiç düşünmez misiniz?

[ 011.030 ] ( NQ )

And O my people! Who will help me against Allah, if I drove them away? Will you not then give a thought?

[ 011.031 ] ( KK )

æóáÇó ÃóÞõæáõ áóßõãú ÚöäÏöí ÎóÒóÇÆöäõ Çááøóåö æóáÇó ÃóÚúáóãõ ÇáúÛóíúÈó æóáÇó ÃóÞõæáõ Åöäøöí ãóáóßñ æóáÇó ÃóÞõæáõ áöáøóÐöíäó ÊóÒúÏóÑöí ÃóÚúíõäõßõãú áóäú íõÄúÊöíóåõãõ Çááøóåõ ÎóíúÑðÇ Çóááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ Ýöí ÃóäúÝõÓöåöãú Åöäøöí ÅöÐðÇ áóãöäó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 011.031 ] ( MŞ )

 

[ 011.031 ] ( AY )

Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır ve gaybı da bilirim, demiyorum. Ben bir meleğim de demiyorum. Gözlerinizin hor gördüğü mü'min kimseler hakkında, Allah onlara, hiç bir hayır vermez, de demem. Onların içlerindekini en iyi bilen Allah’dır. Ben, bunları söylediğim takdirde, zâlimlerden olmuş olurum.”

[ 011.031 ] ( EO )

Ben size ne Allahın hazîneleri benim yanımda, ne de gaybı bilirim demiyorum, ben bir Meleğim de demiyorum, o sizin gözlerinizin horladıkları hakkında Allah, onlara hiç bir hayır vermez de demem, onların içlerindekini en iyi bilen, Allahdır, ben o halde zalimlerden olmuş olurum.

[ 011.031 ] ( ES )

Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum ki. Ben size "Ben bir meleğim." de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında "Allah onlara hiçbir hayır vermez." de demiyorum. Onların içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum.

[ 011.031 ] ( NQ )

And I do not say to you that with me are the Treasures of Allah, Nor that I know the Ghaib (unseen); "nor do I say I am an angel, and I do not say of those whom your eyes look down upon that Allah will not bestow any good on them. Allah knows what is in their inner-selves (as regards belief, etc.). In that case, I should, indeed be one of the Zalimun (wrong-doers, oppressors, etc.)."

[ 011.032 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇäõæÍõ ÞóÏú ÌóÇÏóáúÊóäóÇ ÝóÃóßúËóÑúÊó ÌöÏóÇáóäóÇ ÝóÃúÊöäóÇ ÈöãóÇ ÊóÚöÏõäóÇ Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 011.032 ] ( MŞ )

 

[ 011.032 ] ( AY )

Nûh’a cevap olarak şöyle dediler: “ Gerçekten bizimle mücâdele ettin. Bizimle olan mücâdelede çok ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerdensen, bizi korkutup durduğun azabı, haydi getir bakalım.”

[ 011.032 ] ( EO )

Ey Nuh! dediler: cidden bize mücadele ettin, cidalimizde çok ileri de gittin, de haydi bizi tehdid edib durduğun azâbı getir de görelim, sadıklardan isen.

[ 011.032 ] ( ES )

Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim."

[ 011.032 ] ( NQ )

They said: "O Nuh (Noah)! You have disputed with us and much have you prolonged the dispute with us, now bring upon us what you threaten us with, if you are of the truthful."

[ 011.033 ] ( KK )

ÞóÇáó ÅöäøóãóÇ íóÃúÊöíßõãú Èöåö Çááøóåõ Åöäú ÔóÇÁó æóãóÇ ÃóäúÊõãú ÈöãõÚúÌöÒöíäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 011.033 ] ( MŞ )

 

[ 011.033 ] ( AY )

Nûh dedi ki: “ Dileyince, azabı, ancak Allah size getirir ve siz onu, azap etmekten âciz bırakacak değilsiniz.

[ 011.033 ] ( EO )

Onu, dedi: ancak Allah getirir: dilerse, ve siz onu âciz bırakacak değilsiniz.

[ 011.033 ] ( ES )

Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O'nu yıldıracak değilsiniz."

[ 011.033 ] ( NQ )

He said: "Only Allah will bring it (the punishment) on you, if He will, and then you will escape not.

[ 011.034 ] ( KK )

æóáÇó íóäúÝóÚõßõãú äõÕúÍöí Åöäú ÃóÑóÏúÊõ Ãóäú ÃóäúÕóÍó áóßõãú Åöäú ßóÇäó Çááøóåõ íõÑöíÏõ Ãóäú íõÛúæöíóßõãú åõæó ÑóÈøõßõãú æóÅöáóíúåö ÊõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 011.034 ] ( MŞ )

 

[ 011.034 ] ( AY )

Eğer Allah, sizi saptırmayı (helâkinizi) murad ediyorsa, ben size nasîhat etmek istesem de benim nasîhatım size fayda vermez. O, Rabbinizdir ve nihâyet ona döndürüleceksiniz.”

[ 011.034 ] ( EO )

Ben size nasıhat etmek istemiş isem de Allah sizi helâk etmek murad ediyorsa benim nasıhatim size fâide de vermez, rabbınız o, ve siz nihayet ona irca' edileceksiniz.

[ 011.034 ] ( ES )

Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O'dur ve nihayet O'na döndürüleceksiniz.

[ 011.034 ] ( NQ )

And my advice will not profit you, even if I wish to give you good counsel, if Allah's Will is to keep you astray. He is your Lord! and to Him you shall return.

[ 011.035 ] ( KK )

Ãóãú íóÞõæáõæäó ÇÝúÊóÑóÇåõ Þõáú Åöäö ÇÝúÊóÑóíúÊõåõ ÝóÚóáóíøó ÅöÌúÑóÇãöí æóÃóäóÇ ÈóÑöíÁñ ãöãøóÇ ÊõÌúÑöãõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 011.035 ] ( MŞ )

 

[ 011.035 ] ( AY )

Yoksa Nûh’un kavmi: “ Bu vahyi Nûh uydurdu mu diyorlar? Ey Nûh, onlara de ki: “ Eğer onu uydurdumsa, günahı benim boynumadır. Ben ise, sizin bana yaptığınız iftira günahından beriyim. “

[ 011.035 ] ( EO )

Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır, halbuki ben sizin yüklendiğiniz vebalden berîyim.

[ 011.035 ] ( ES )

Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır. Bense sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım".

[ 011.035 ] ( NQ )

Or they (the pagans of Makkah) say: "He (Muhammad ) has fabricated it (the Qur'an)." Say: "If I have fabricated it, upon me be my crimes, but I am innocent of (all) those crimes which you commit."

[ 011.036 ] ( KK )

æóÃõæÍöíó Åöáóì äõæÍò Ãóäøóåõ áóäú íõÄúãöäó ãöäú Þóæúãößó ÅöáÇøó ãóäú ÞóÏú Âãóäó ÝóáÇó ÊóÈúÊóÆöÓú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÚóáõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 011.036 ] ( MŞ )

 

[ 011.036 ] ( AY )

Nûh’a şöyle vahyolunmuştu: “ Haberin olsun, önceden îman edenlerden başka, kavminden hiç biri asla îman etmiyecek. O hâlde yaptıkları şeylerden (eziyet ve tekziplerden ) ötürü kederlenme.

[ 011.036 ] ( EO )

Bir de Nuha vahyolunmuştu ki haberin olsun kavminden iyman etmiş olanlardan maada hiç biri iyman etmiyecek, onun için her ne yaparlarsa gam yeme de.

[ 011.036 ] ( ES )

Ayrıca Nuh'a şöyle vahyettik: "Bil ki kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden dolayı kederlenme."

[ 011.036 ] ( NQ )

And it was inspired to Nuh (Noah): "None of your people will believe except those who have believed already. So be not sad because of what they used to do.

[ 011.037 ] ( KK )

æóÇÕúäóÚö ÇáúÝõáúßó ÈöÃóÚúíõäöäóÇ æóæóÍúíöäóÇ æóáÇó ÊõÎóÇØöÈúäöí Ýöí ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ Åöäøóåõãú ãõÛúÑóÞõæäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 011.037 ] ( MŞ )

 

[ 011.037 ] ( AY )

Nezaretimiz altında ve vahyimiz gereğince gemi yap. Hem o zulmedenler hakkında, azabın kendilerinden kaldırılması için, bana dua etme; çünkü onlar, suda boğulacaklardır.

[ 011.037 ] ( EO )

Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz dâiresinde gemi yap, hem o zulmedenler hakkında bana hıtab etme' çünkü onlar garkedilecekler.

[ 011.037 ] ( ES )

Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.

[ 011.037 ] ( NQ )

And construct the ship under Our Eyes and with Our Inspiration, and address Me not on behalf of those who did wrong; they are surely to be drowned.

[ 011.038 ] ( KK )

æóíóÕúäóÚõ ÇáúÝõáúßó æóßõáøóãóÇ ãóÑøó Úóáóíúåö ãóáóÃñ ãöäú Þóæúãöåö ÓóÎöÑõæÇ ãöäúåõ ÞóÇáó Åöäú ÊóÓúÎóÑõæÇ ãöäøóÇ ÝóÅöäøóÇ äóÓúÎóÑõ ãöäúßõãú ßóãóÇ ÊóÓúÎóÑõæäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 011.038 ] ( MŞ )

 

[ 011.038 ] ( AY )

Nûh gemiyi yapıyordu. Kavminden her hangi bir topluluk yanından her geçtikçe, kendisiyle alay ediyordu. Nûh onlara: “ Eğer şimdi bizimle alay edip eğleniyorsanız, biz de (Allah’ın azabı size geldiği zaman), bizimle alay ettiğiniz gibi, sizinle alay edeceğiz.

[ 011.038 ] ( EO )

Gemiyi yapıyordu, kavminden her hangi bir güruh de yanından geçtikçe onunla eğleniyorlar, dedi: bizimle eğleniyorsanız, biz de sizi sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz.

[ 011.038 ] ( ES )

Gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelen gruplar, onun yanından gelip geçtikçe, onunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: "Bizimle eğleniyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle eğlendiğiniz gibi alay edip eğleneceğiz."

[ 011.038 ] ( NQ )

And as he was constructing the ship, whenever the chiefs of his people passed by him, they made a mockery of him. He said: "If you mock at us, so do we mock at you likewise for your mocking.

[ 011.039 ] ( KK )

ÝóÓóæúÝó ÊóÚúáóãõæäó ãóäú íóÃúÊöíåö ÚóÐóÇÈñ íõÎúÒöíåö æóíóÍöáøõ Úóáóíúåö ÚóÐóÇÈñ ãõÞöíãñ ﴿ ٣٩ ﴾

[ 011.039 ] ( MŞ )

 

[ 011.039 ] ( AY )

Artık pek yakında, perişan edecek azabın kime geleceğini ve devamlı bir azabın kimin başına konacağını bileceksiniz.” dedi.

[ 011.039 ] ( EO )

İleride bileceksiniz kime rüsvay edecek azâb gelecek ve daimi azâb başına inecek.

[ 011.039 ] ( ES )

O perişan edici azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin başına ineceğini ilerde bileceksiniz.

[ 011.039 ] ( NQ )

And you will know who it is on whom will come a torment that will cover him with disgrace and on whom will fall a lasting torment.

[ 011.040 ] ( KK )

ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóãúÑõäóÇ æóÝóÇÑó ÇáÊøóäøõæÑõ ÞõáúäóÇ ÇÍúãöáú ÝöíåóÇ ãöäú ßõáøò ÒóæúÌóíúäö ÇËúäóíúäö æóÃóåúáóßó ÅöáÇøó ãóäú ÓóÈóÞó Úóáóíúåö ÇáúÞóæúáõ æóãóäú Âãóäó æóãóÇ Âãóäó ãóÚóåõ ÅöáÇøó Þóáöíáñ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 011.040 ] ( MŞ )

 

[ 011.040 ] ( AY )

Nihâyet helâk etme emrimiz geldiği ve fırından su taşıp fışkırdığı (yahut geminin kazanı kaynadığı) vakit Nûh’a şöyle dedik: “Faydalanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi olmak üzere ikişer tane çift ve üzerlerine boğulma emri takdir edilenler müstena, aile halkınla bir de îman edenleri gemiye yükle.” Zaten beraberinde îman edenler pek azdı.

[ 011.040 ] ( EO )

Nihayet emrimiz geldiği ve tennur feveran ettiği vakıt dedik ki: yükle içine her birinden ikişer çift, ve aleyhinde huküm sebketmiş olandan maada ehlini ve iyman edenleri, maamafih pek azından maadası beraberinde iyman etmemişti, dedi.

[ 011.040 ] ( ES )

Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi.

[ 011.040 ] ( NQ )

(So it was) till then there came Our Command and the oven gushed forth (water like fountains from the earth). We said: "Embark therein, of each kind two (male and female), and your family, except him against whom the Word has already gone forth, and those who believe. And none believed with him, except a few."

[ 011.041 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇÑúßóÈõæÇ ÝöíåóÇ ÈöÇÓúãö Çááøóåö ãóÌúÑóÇåóÇ æóãõÑúÓóÇåóÇ Åöäøó ÑóÈøöí áóÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٤١ ﴾

[ 011.041 ] ( MŞ )

 

[ 011.041 ] ( AY )

Nûh dedi ki: “ Her duruşunda ve gidişinde Allah’ın ismiyle (besmele getirmek üzere) binin gemiye (veya besmele getirerek gemiye binin. Onun gidişi de, duruşu da Allah’ın kudretiyledir). Gerçekten Rabbim Gafûr’dur, Rahîm’dir. “

[ 011.041 ] ( EO )

binin içine, Allahın ismile mecrasında da mürsâsında da, hakıkat rabbım şüphesiz bir gafuri rahîmdir.

[ 011.041 ] ( ES )

Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

[ 011.041 ] ( NQ )

And he [Nuh (Noah)] said: "Embark therein, in the Name of Allah will be its moving course and its resting anchorage. Surely, my Lord is Oft-Forgiving, Most Merciful." (Tafsir At-Tabari, Vol. 12, Page 43)

[ 011.042 ] ( KK )

æóåöíó ÊóÌúÑöí Èöåöãú Ýöí ãóæúÌò ßóÇáúÌöÈóÇáö æóäóÇÏóì äõæÍñäöÇÈúäóåõ æóßóÇäó Ýöí ãóÚúÒöáò íóÇÈõäóíøó ÇÑúßóÈú ãóÚóäóÇ æóáÇó Êóßõäú ãóÚó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 011.042 ] ( MŞ )

 

[ 011.042 ] ( AY )

Gemi, onları, dağlar gibi dalgalar içinde yüzüp götürüyordu. Nûh, gemiden ayrı bir yerde olan oğluna bağırdı: “ Ey oğulcağızım! Gel, bizimle beraber bin. Kâfirlerle birlikte olma.”

[ 011.042 ] ( EO )

Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu, Nuh, oğluna bağırdı, ayrı bir yere çekilmişti, ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma dedi.

[ 011.042 ] ( ES )

Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"

[ 011.042 ] ( NQ )

So it (the ship) sailed with them amidst the waves like mountains, and Nuh (Noah) called out to his son, who had separated himself (apart), "O my son! Embark with us and be not with the disbelievers."

[ 011.043 ] ( KK )

ÞóÇáó ÓóÂæöí Åöáóì ÌóÈóáò íóÚúÕöãõäöí ãöäó ÇáúãóÇÁö ÞóÇáó áÇó ÚóÇÕöãó Çáúíóæúãó ãöäú ÃóãúÑö Çááøóåö ÅöáÇøó ãóäú ÑóÍöãó æóÍóÇáó ÈóíúäóåõãóÇ ÇáúãóæúÌõ ÝóßóÇäó ãöäó ÇáúãõÛúÑóÞöíäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 011.043 ] ( MŞ )

 

[ 011.043 ] ( AY )

O, (babasına) dedi ki: “ Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım.” Babası şöyle dedi: “ Bugün Allah’ın emrinden koruyacak yoktur. Meğer ki, Allah îman nasip etmekle rahmet buyursun.” Nihâyet, ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.

[ 011.043 ] ( EO )

O, ben: beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım dedi, bu gün, dedi: Allahın emrinden koruyacak yoktur, meğer ki o rahmet buyıra derken, dalga aralarına giriverdi, o da boğulanlardan oldu.

[ 011.043 ] ( ES )

O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım". Nuh da "Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.

[ 011.043 ] ( NQ )

The son replied: "I will betake myself to a mountain, it will save me from the water." Nuh (Noah) said: "This day there is no saviour from the Decree of Allah except him on whom He has mercy." And a wave came in between them, so he (the son) was among the drowned.

[ 011.044 ] ( KK )

æóÞöíáó íóÇÃóÑúÖõ ÇÈúáóÚöí ãóÇÁóßö æóíóÇÓóãóÇÁõ ÃóÞúáöÚöí æóÛöíÖó ÇáúãóÇÁõ æóÞõÖöíó ÇáúÃóãúÑõ æóÇÓúÊóæóÊú Úóáóì ÇáúÌõæÏöíøö æóÞöíáó ÈõÚúÏðÇ áöáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 011.044 ] ( MŞ )

 

[ 011.044 ] ( AY )

Allah’ın emri olarak: “Ey arz, suyunu yut ve ey gök! Yağmuru tut.” denildi. Su çekildi ve iş bitirildi. Gemide CÛDİ dağı üzerinde kararlaştı ve : “Zâlimler helâk olsun.” denildi.

[ 011.044 ] ( EO )

bir de denildi: ey Arz! Yut suyunu ve ey Semâ! Açıl, su çekildi iş bitirildi ve gemi, Cudî üzerinde durdu, o zalim kavme def'olun denilmişti

[ 011.044 ] ( ES )

Allah tarafından denildi ki: "Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.

[ 011.044 ] ( NQ )

And it was said: "O earth! Swallow up your water, and O sky! Withhold (your rain)." And the water was diminished (made to subside) and the Decree (of Allah) was fulfilled (i.e. the destruction of the people of Nuh (Noah). And it (the ship) rested on Mount Judi, and it was said: "Away with the people who are Zalimun (polytheists and wrong-doing)!"

[ 011.045 ] ( KK )

æóäóÇÏóì äõæÍñ ÑóÈøóåõ ÝóÞóÇáó ÑóÈøö Åöäøó ÇÈúäöí ãöäú Ãóåúáöí æóÅöäøó æóÚúÏóßó ÇáúÍóÞøõ æóÃóäúÊó ÃóÍúßóãõ ÇáúÍóÇßöãöíäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 011.045 ] ( MŞ )

 

[ 011.045 ] ( AY )

Nûh Rabbine dua edip şöyle dedi: “ Ya Rab! elbette oğlum, benim ailemdendir. Senin vaadin hakdır, onu yerine getirirsin (Hâlbuki ailemi kurtaracağına dair vaadin vardı. Şimdi oğlumun durumu nedir?) Sen hâkimlerin hâkimisin.”

[ 011.045 ] ( EO )

Nuh, rabbına nidâ etti de ya rabb: dedi elbette oğlum benim ehlimdendir ve elbette senin va'din haktır ve sen ahkemülhâkimînsin.

[ 011.045 ] ( ES )

Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin."

[ 011.045 ] ( NQ )

And Nuh (Noah) called upon his Lord and said, "O my Lord! Verily, my son is of my family! And certainly, Your Promise is true, and You are the Most Just of the judges."

[ 011.046 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇäõæÍõ Åöäøóåõ áóíúÓó ãöäú Ãóåúáößó Åöäøóåõ Úóãóáñ ÛóíúÑõ ÕóÇáöÍò ÝóáÇó ÊóÓúÃóáúäö ãóÇ áóíúÓó áóßó Èöåö Úöáúãñ Åöäøöí ÃóÚöÙõßó Ãóäú Êóßõæäó ãöäó ÇáúÌóÇåöáöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 011.046 ] ( MŞ )

 

[ 011.046 ] ( AY )

Allah şöyle buyurdu: “Ey Nûh! O, senin ailenden değildir. Çünkü o, sâlih olmıyan bir amel sahibidir (kâfirdir). O hâlde bilmediğin bir şeyi benden isteme. Seni, cahillerden olmaktan menederim.”

[ 011.046 ] ( EO )

Ya Nuh! buyurdu: o senin ehlinden değil, o gayri salih bir amel, binaenaleyh bilmediğin şey'in benden isteme ben seni câhillerden olmaktan tahzir ederim.

[ 011.046 ] ( ES )

Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım."

[ 011.046 ] ( NQ )

He said: "O Nuh (Noah)! Surely, he is not of your family; verily, his work is unrighteous, so ask not of Me that of which you have no knowledge! I admonish you, lest you be one of the ignorants."

[ 011.047 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö Åöäøöí ÃóÚõæÐõ Èößó Ãóäú ÃóÓúÃóáóßó ãóÇ áóíúÓó áöí Èöåö Úöáúãñ æóÅöáÇøó ÊóÛúÝöÑú áöí æóÊóÑúÍóãúäöí Ãóßõäú ãöäó ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 011.047 ] ( MŞ )

 

[ 011.047 ] ( AY )

Nûh, dedi ki: “ Ey Rabbim, bilmediğim şeyi, senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, hüsrana düşenlerden olurum.”

[ 011.047 ] ( EO )

Ya rabb! Dedi: senden bilmediğim şey'i istemekten sana sığınırım, sen bana mağrifetini reva, rahmetini atâ kılmazsan ben husrâna düşenlerden olurum.

[ 011.047 ] ( ES )

Nuh: "Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.

[ 011.047 ] ( NQ )

Nuh (Noah) said: "O my Lord! I seek refuge with You from asking You that of which I have no knowledge. And unless You forgive me and have Mercy on me, I would indeed be one of the losers."

[ 011.048 ] ( KK )

Þöíáó íóÇäõæÍõ ÇåúÈöØú ÈöÓóáÇóãò ãöäøóÇ æóÈóÑóßóÇÊò Úóáóíúßó æóÚóáóì Ãõãóãò ãöãøóäú ãóÚóßó æóÃõãóãñ ÓóäõãóÊøöÚõåõãú Ëõãøó íóãóÓøõåõãú ãöäøóÇ ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٤٨ ﴾

[ 011.048 ] ( MŞ )

 

[ 011.048 ] ( AY )

Şöyle denildi: “ Ey Nûh! Sana ve gemide seninle beraber bulunan mü'minlere (veya soylarına) bizden bir selâmet ve bereketlerle (gemiden) in. Onlardan bir takım kâfir ümmetler olacak ki, biz onları dünyada rızıklarla faydalandıracağız. Sonra da, âhirette kendilerine, bizden acıklı bir azap dokunacaktır.

[ 011.048 ] ( EO )

Ya Nuh! Denildi: in bizden bir selâm ve bir çok berekât ile sana ve beraberindeki kimselerden bir çok ümmetlere, daha bir çok ümmetler; ileride onları da müstefid edeceğiz, sonra onlara bizden bir elîm azâb dokunacak.

[ 011.048 ] ( ES )

Ey Nuh! denildi, " Bizden bir selâm sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle gemiden in. İlerde kendilerini bir çok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler olacaktır."

[ 011.048 ] ( NQ )

It was said: "O Nuh (Noah)! Come down (from the ship) with peace from Us and blessings on you and on the people who are with you (and on some of their off spring), but (there will be other) people to whom We shall grant their pleasures (for a time), but in the end a painful torment will reach them from Us."

[ 011.049 ] ( KK )

Êöáúßó ãöäú ÃóäúÈóÇÁö ÇáúÛóíúÈö äõæÍöíåóÇ Åöáóíúßó ãóÇ ßõäúÊó ÊóÚúáóãõåóÇ ÃóäúÊó æóáÇó Þóæúãõßó ãöäú ÞóÈúáö åóÐóÇ ÝóÇÕúÈöÑú Åöäøó ÇáúÚÇÞöÈóÉó áöáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 011.049 ] ( MŞ )

 

[ 011.049 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), işte bunlar gayb haberlerindendir. Sana bunları vahy ile bildiriyoruz. Bundan önce, onları ne sen bilirdin, ne kavmin... O hâlde sen de sabret. Şüphe yok ki, kurtuluş takva sahiplerinindir.

[ 011.049 ] ( EO )

İşte bunlar gayb haberlerinden, sana bunları vahyile bildiriyoruz, bundan evvel onları ne sen bilirdin ne kavmin, böyle, o halde sabret, her halde akıbet müttekılerindir.

[ 011.049 ] ( ES )

İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiyle bildiriyoruz. Bundan önce bunları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, akıbet muhakkak muttakilerindir.

[ 011.049 ] ( NQ )

This is of the news of the unseen which We reveal unto you (O Muhammad ), neither you nor your people knew them before this. So be patient. Surely, the (good) end is for the Muttaqun (pious - see V.2:2)

[ 011.050 ] ( KK )

æóÅöáóì ÚóÇÏò ÃóÎóÇåõãú åõæÏðÇ ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ Åöäú ÃóäúÊõãú ÅöáÇøó ãõÝúÊóÑõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 011.050 ] ( MŞ )

 

[ 011.050 ] ( AY )

Âd kavmine de (soyca) kardeşleri Hûd’u Peygamber gönderdik. Onlara dedi ki: “ Ey kavmim, Allah’a ibâdet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Sizin ona ortak koşmanız, ancak bir yalan ve iftiradır.

[ 011.050 ] ( EO )

Âda da kardeşleri Hûdu gönderdik; ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, siz iftirâ edip duruyorsunuz.

[ 011.050 ] ( ES )

Âd kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Siz sadece iftira edip duruyorsunuz."

[ 011.050 ] ( NQ )

And to 'Ad (people We sent) their brother Hud. He said, "O my people! Worship Allah! You have no other Ilah (God) but Him. Certainly, you do nothing but invent (lies)!

[ 011.051 ] ( KK )

íóÇÞóæúãö áÇó ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ÃóÌúÑðÇ Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì ÇáøóÐöí ÝóØóÑóäöí ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 011.051 ] ( MŞ )

 

[ 011.051 ] ( AY )

Ey kavmim! Peygamberliğimi tebliğe karşı sizden bir mükâfat istemiyorum. Benim mükâfatım, ancak beni yaradana aittir. Artık anlamıyacak mısınız?

[ 011.051 ] ( EO )

Ey kavmim buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak beni yaratana aiddir, artık akıllanmıyacak mısınız?

[ 011.051 ] ( ES )

Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?

[ 011.051 ] ( NQ )

O my people I ask of you no reward for it (the Message). My reward is only from Him, Who created me. Will you not then understand?
 

[ 011.052 ] ( KK )

æóíóÇÞóæúãö ÇÓúÊóÛúÝöÑõæÇ ÑóÈøóßõãú Ëõãøó ÊõæÈõæÇ Åöáóíúåö íõÑúÓöáö ÇáÓøóãóÇÁó Úóáóíúßõãú ãöÏúÑóÇÑðÇ æóíóÒöÏúßõãú ÞõæøóÉð Åöáóì ÞõæøóÊößõãú æóáÇó ÊóÊóæóáøóæúÇ ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 011.052 ] ( MŞ )

 

[ 011.052 ] ( AY )

Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra ona tevbe edin ki, gökten üzerinize bol bol bereket (ekinleri yetiştirecek yağmur) indirsin ve kuvvetinize kuvvet katarak sizi (neslinizi) çoğaltsın. Günahlarınıza ısrar ettiğiniz hâlde îmandan yüz çevirmeyin.”

[ 011.052 ] ( EO )

Hem ey kavmim rabbınızın mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracat edin, ki üzerinize bol bol Semanın feyzını indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak müzdad buyursun, gelin mücrim mücrim dönüp gitmeyin.

[ 011.052 ] ( ES )

Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin.

[ 011.052 ] ( NQ )

And O my people! Ask forgiveness of your Lord and then repent to Him, He will send you (from the sky) abundant rain, and add strength to your strength, so do not turn away as Mujrimun (criminals, disbelievers in the Oneness of Allah)."

[ 011.053 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇåõæÏõ ãóÇ ÌöÆúÊóäóÇ ÈöÈóíøöäóÉò æóãóÇ äóÍúäõ ÈöÊóÇÑößöí ÂáöåóÊöäóÇ Úóäú Þóæúáößó æóãóÇ äóÍúäõ áóßó ÈöãõÄúãöäöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 011.053 ] ( MŞ )

 

[ 011.053 ] ( AY )

Onlar da dediler ki: “ Ey Hûd, sen bize açık bir mûcize getirmedin. Biz, senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız.

[ 011.053 ] ( EO )

Ey Hûd, dediler: sen bize bir beyyine getirmedin, biz ise senin sözünle ilâhlarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız.

[ 011.053 ] ( ES )

Dediler ki; "Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz. Ve biz sana inanmayız."

[ 011.053 ] ( NQ )

They said: "O Hud! No evidence have you brought us, and we shall not leave our gods for your (mere) saying! And we are not believers in you.

[ 011.054 ] ( KK )

Åöäú äóÞõæáõ ÅöáÇøó ÇÚúÊóÑóÇßó ÈóÚúÖõ ÂáöåóÊöäóÇ ÈöÓõæÁò ÞóÇáó Åöäøöí ÃõÔúåöÏõ Çááøóåó æóÇÔúåóÏõæÇ Ãó äøöí ÈóÑöíÁñ ãöãøóÇ ÊõÔúÑößõæäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 011.054 ] ( MŞ )

 

[ 011.054 ] ( AY )

(54-55) Ancak şunu söyleriz ki, ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak sen,i bir fenalıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır.” Hûd: “ İşte ben Allah’ı şâhid tutuyorum ve siz de şâhid olun ki, ben, Allah’dan başka ona koştuğunuz ortakların hiç birini tanımıyorum; onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin.

[ 011.054 ] ( EO )

Yalnız deriz ki her halde ilâhlarımızın ba'zısı seni fena çarpmış, dedi ki: işte ben Allahı işhad ediyorum siz de şâhid olun, işte ben ondan başka koştuğunuz şeriklerin hiç birini tanımıyorum, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana bir lâhza müsade de etmeyin.

[ 011.054 ] ( ES )

Ancak şu kadarını diyebiliriz ki; tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış". O da dedi ki; "Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki ben, Allah'a koştuğunuz ortaklardan uzağım."

[ 011.054 ] ( NQ )

All that we say is that some of our gods (false deities) have seized you with evil (madness). He said: "I call Allah to witness and bear you witness that I am free from that which you ascribe as partners in worship, -

[ 011.055 ] ( KK )

ãöäú Ïõæäöåö ÝóßöíÏõæäöí ÌóãöíÚðÇ Ëõãøó áÇó ÊõäúÙöÑõæäö ﴿ ٥٥ ﴾

[ 011.055 ] ( MŞ )

 

[ 011.055 ] ( AY )

(54-55) Ancak şunu söyleriz ki, ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak sen,i bir fenalıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır.” Hûd: “ İşte ben Allah’ı şâhid tutuyorum ve siz de şâhid olun ki, ben, Allah’dan başka ona koştuğunuz ortakların hiç birini tanımıyorum; onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin.

[ 011.055 ] ( EO )

 

[ 011.055 ] ( ES )

O'ndan başka herşeyden uzağım, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra hiç bekletmeyin.
 

[ 011.055 ] ( NQ )

With Him (Allah). So plot against me, all of you, and give me no respite.

[ 011.056 ] ( KK )

Åöäøöí ÊóæóßøóáúÊõ Úóáóì Çááøóåö ÑóÈøöí æóÑóÈøößõãú ãóÇ ãöäú ÏóÇÈøóÉò ÅöáÇøó åõæó ÂÎöÐñ ÈöäóÇÕöíóÊöåóÇ Åöäøó ÑóÈøöí Úóáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٥٦ ﴾

[ 011.056 ] ( MŞ )

 

[ 011.056 ] ( AY )

Doğrusu, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden hiç bir yaratık yoktur ki, idare ve tasarrufu O'nun kudret elinde olmasın. Böyle olduğu hâlde benim Rabbim, asla haksız ve adaletsiz bir iş yapmaz, O, her şeyi hak üzere tedbîr eder, idare eder.

[ 011.056 ] ( EO )

Her halde hem benim rabbım hem sizin rabbınız olan Allaha dayanmışım, hiç yerde bir debelenen yoktur ki nasıyesini o tutmuş olmasın, şüphe yok ki rabbım doğru bir yol üzerindedir.

[ 011.056 ] ( ES )

Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."

[ 011.056 ] ( NQ )

I put my trust in Allah, my Lord and your Lord! There is not a moving (living) creature but He has grasp of its forelock. Verily, my Lord is on the Straight Path (the truth).
 

[ 011.057 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÞóÏú ÃóÈúáóÛúÊõßõãú ãóÇ ÃõÑúÓöáúÊõ Èöåö Åöáóíúßõãú æóíóÓúÊóÎúáöÝõ ÑóÈøöí ÞóæúãðÇ ÛóíúÑóßõãú æóáÇó ÊóÖõÑøõæäóåõ ÔóíúÆðÇ Åöäøó ÑóÈøöí Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÍóÝöíÙñ ﴿ ٥٧ ﴾

[ 011.057 ] ( MŞ )

 

[ 011.057 ] ( AY )

Şimdi îmandan yüz çevirirseniz, tebliğde ileri gitmem. Ben size gönderilmiş olduğum tebliğ vazifemi işte yaptım. Rabbim, sizin yerinize diğer bir kavmi getirir de, siz O’na zerrece zarar edemezsiniz. Muhakkak ki Rabbim, her şey üzerinde, koruyucu ve gözetleyicidir.”

[ 011.057 ] ( EO )

Şimdi siz yüz çevirirseniz ben işte size gönderilmiş olduğum vazifemi tebliğ ettim, hem rabbım sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz ona zerrece zarar edemezsiniz, her halde rabbım her şey'e karşı hafîzdır.

[ 011.057 ] ( ES )

Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz O'na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, herşeyi koruyup gözetendir.

[ 011.057 ] ( NQ )

So if you turn away, still I have conveyed the Message with which I was sent to you. My Lord will make another people succeed you, and you will not harm Him in the least. Surely, my Lord is Guardian over all things."

[ 011.058 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÌóÇÁó ÃóãúÑõäóÇ äóÌøóíúäóÇ åõæÏðÇ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãóÚóåõ ÈöÑóÍúãóÉò ãöäøóÇ æóäóÌøóíúäóÇåõãú ãöäú ÚóÐóÇÈò ÛóáöíÙò ﴿ ٥٨ ﴾

[ 011.058 ] ( MŞ )

 

[ 011.058 ] ( AY )

Helâk emrimiz gelince, bizden bir rahmet olarak Hûd’u ve beraberindeki mü'minleri kurtardık; hem onları çok ağır bir azaptan kurtardık.

[ 011.058 ] ( EO )

Vaktâ ki emrimiz geldi, Hûdu ve maıyyetinde iyman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, hem onları galîz bir azâbdan kurtardık.

[ 011.058 ] ( ES )

Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, ayrıca onları çok ağır bir azaptan da kurtardık.

[ 011.058 ] ( NQ )

And when Our Commandment came, We saved Hud and those who believed with him by a Mercy from Us, and We saved them from a severe torment.

[ 011.059 ] ( KK )

æóÊöáúßó ÚóÇÏñ ÌóÍóÏõæÇ ÈöÂíóÇÊö ÑóÈøöåöãú æóÚóÕóæúÇ ÑõÓõáóåõ æóÇÊøóÈóÚõæÇ ÃóãúÑó ßõáøö ÌóÈøóÇÑò ÚóäöíÏò ﴿ ٥٩ ﴾

[ 011.059 ] ( MŞ )

 

[ 011.059 ] ( AY )

İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler ve onun peygamberlerine isyan eylediler. Böylece başları bulunan, her inadcı zorbanın emrine uydu gittiler.

[ 011.059 ] ( EO )

İşte Âd, rablarının âyâtını inkâr ettiler ve Peygamberlerine isyan eylediler ve her bir ınadcı cebbarın emri ardına gittiler.

[ 011.059 ] ( ES )

İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Başa geçen her zorbanın emrine uyup arkasından gittiler.

[ 011.059 ] ( NQ )

Such were 'Ad (people). They rejected the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of their Lord and disobeyed His Messengers, and followed the command of every proud obstinate (oppressor of the truth, from their leaders).

[ 011.060 ] ( KK )

æóÃõÊúÈöÚõæÇ Ýöí åóÐöåö ÇáÏøõäúíóÇ áóÚúäóÉð æóíóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÃóáÇó Åöäøó ÚóÇÏðÇ ßóÝóÑõæÇ ÑóÈøóåõãú ÃóáÇó ÈõÚúÏðÇ áöÚóÇÏò Þóæúãö åõæÏò ﴿ ٦٠ ﴾

[ 011.060 ] ( MŞ )

 

[ 011.060 ] ( AY )

Onlar, hem dünyada, hem Âhiret gününde bir lânete (ceza ve azaba) tabi tutuldular. Dikkat edin! Ad Kavmi, gerçekten Rabbini inkâr etti. Haberiniz olsun! Hûd’un kavmi âd, Allah’ın rahmetinden uzak kalmıştır.

[ 011.060 ] ( EO )

Hem bu Dünyada bir lâ'netle ta'kıb edildiler hem Kıyamet gününde, bak Âd, rablarına hakıkaten küfrettiler, bak def'oldu gitti o Hûd kavmi Âd.

[ 011.060 ] ( ES )

Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir lânetle izlendiler. Bilin ki, Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud'un kavmi olan Âd, defolup gittiler.

[ 011.060 ] ( NQ )

And they were pursued by a curse in this world and (so they will be) on the Day of Resurrection. No doubt! Verily, 'Ad disbelieved in their Lord. So away with 'Ad, the people of Hud.

[ 011.061 ] ( KK )

æóÅöáóì ËóãõæÏó ÃóÎóÇåõãú ÕóÇáöÍðÇ ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ åõæó ÃóäúÔóÃóßõãú ãöäó ÇáúÃóÑúÖö æóÇÓúÊóÚúãóÑóßõãú ÝöíåóÇ ÝóÇÓúÊóÛúÝöÑõæåõ Ëõãøó ÊõæÈõæÇ Åöáóíúåö Åöäøó ÑóÈøöí ÞóÑöíÈñ ãõÌöíÈñ ﴿ ٦١ ﴾

[ 011.061 ] ( MŞ )

 

[ 011.061 ] ( AY )

Semûd kavmine de (soyca) kardeşleri sâlih’i gönderdik. onlara de ki: “ Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Sizi topraktan o yarattı ve sizi orada imar yapmaya (ömür sürmeye) memur etti. O hâlde, ondan mağfiret isteyin. Sonra tevbe edip ona yönelin. Muhakkak ki Rabbim, mü'minlere rahmetiyle yakındır, duaları kabul edicidir.”

[ 011.061 ] ( EO )

Semûda da kardeşleri Sâlihi gönderdik, dedi: ey kavmim! Allaha kulluk edin sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, sizi Arzdan o neş'et ettirdi ve onda ı'mar ve omrana sizi o ıkdar ve me'mur etti, onun için onun mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracaat edin her halde rabbınız, yakındır, mücibdir.

[ 011.061 ] ( ES )

Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun mağfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul eder."""

[ 011.061 ] ( NQ )

And to Thamud (people, We sent) their brother Salih (Saleh). He said: "O my people! Worship Allah, you have no otherIlah (God) but Him. He brought you forth from the earth and settled you therein, then ask forgiveness of Him and turn to Him in repentance. Certainly, my Lord is Near (to all by His Knowledge), Responsive."

[ 011.062 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇÕóÇáöÍõ ÞóÏú ßõäúÊó ÝöíäóÇ ãóÑúÌõæøðÇ ÞóÈúáó åóÐóÇ ÃóÊóäúåóÇäóÇ Ãóäú äóÚúÈõÏó ãóÇ íóÚúÈõÏõ ÂÈóÇÄõäóÇ æóÅöäøóäóÇ áóÝöí Ôóßøò ãöãøóÇ ÊóÏúÚõæäóÇ Åöáóíúåö ãõÑöíÈò ﴿ ٦٢ ﴾

[ 011.062 ] ( MŞ )

 

[ 011.062 ] ( AY )

Onlar: “Ey sâlih, sen bundan önce aramızda ümid edilen (güvenilen) bir kimse idin. Şimdi, babalarımızın taptığı şeylere (putlara) tapmaktan bizi vaz geçirmek mi istiyorsun? Doğrusu biz, senin bizi dâvet ettiğin Allah’a ibâdetten kuşkulandırıcı bir şüphe içindeyiz” dediler.

[ 011.062 ] ( EO )

Ey Salih! Dediler: bundan evvel sen bizim içimizde ümid beslenir bir zatidin, şimdi bizi babalarımızın tapındığına tapmaktan nehiy mi ediyorsun? Her halde biz, senin bizi da'vet ettiğin şeyden çok kuşkulandıran bir şekk içindeyiz.

[ 011.062 ] ( ES )

Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde ümit beslenir bir zat idin. Şimdi bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan mı engelliyorsun?Biz, doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz."

[ 011.062 ] ( NQ )

They said: "O Salih (Saleh)! You have been among us as a figure of good hope (and we wished for you to be our chief), till this [new thing which you have brought; that we leave our gods and worship your God (Allah) Alone]! Do you (now) forbid us the worship of what our fathers have worshipped? But we are really in grave doubt as to that which you invite us to (monotheism)."

[ 011.063 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ßõäúÊõ Úóáóì ÈóíøöäóÉò ãöäú ÑóÈøöí æóÂÊóÇäöí ãöäúåõ ÑóÍúãóÉð Ýóãóäú íóäúÕõÑõäöí ãöäó Çááøóåö Åöäú ÚóÕóíúÊõåõ ÝóãóÇ ÊóÒöíÏõæäóäöí ÛóíúÑó ÊóÎúÓöíÑò ﴿ ٦٣ ﴾

[ 011.063 ] ( MŞ )

 

[ 011.063 ] ( AY )

Sâlih (onlara şöyle) dedi: “ ey kavmim, söyleyin bakayım, fikriniz nedir? Eğer ben, Rabbim tarafından açık bir mûcize üzerinde isem ve bana kendi katından bir peygamberlik vermişse, ben Allah’a isyan ettiğim takdirde, beni ondan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana ziyan ilâve etmekten başka hiç bir şey yapmıyacaksınız.

[ 011.063 ] ( EO )

Ey kavmim, dedi: söyleyin bakayım re'yiniz nedir? Eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise ben Allaha ısyan ettiğim taktirde beni ondan kim kurtarabilir? Demek ki siz bana hasar etmekten başka bir şey yapmıyacaksınız.

[ 011.063 ] ( ES )

Salih dedi: "Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir mucize üzerinde isem ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah'a isyan ettiğim takdirde beni O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz."

[ 011.063 ] ( NQ )

He said: "O my people! Tell me, if I have a clear proof from my Lord, and there has come to me a Mercy (Prophethood, etc.) from Him, who then can help me against Allah, if I were to disobey Him? Then you increase me not but in loss.

[ 011.064 ] ( KK )

æóíóÇÞóæúãö åóÐöåö äóÇÞóÉõ Çááøóåö áóßõãú ÂíóÉð ÝóÐóÑõæåóÇ ÊóÃúßõáú Ýöí ÃóÑúÖö Çááøóåö æóáÇó ÊóãóÓøõæåóÇ ÈöÓõæÁò ÝóíóÃúÎõÐóßõãú ÚóÐóÇÈñ ÞóÑöíÈñ ﴿ ٦٤ ﴾

[ 011.064 ] ( MŞ )

 

[ 011.064 ] ( AY )

Ey kavmim! İşte bu gördüğünüz, Allah’ın dişi devesi, size bir mûcizedir. Onu kendi hâline bırakın, Allah’ın arzından yayılsın otlasın. Ona fena bir maksadla el sürmeyin, sonra sizi peşin bir azap yakalar.”

[ 011.064 ] ( EO )

Hem ey kavmim, işte şu: «Allahın nâkasi» size âyet, bırakın onu Allahın Arzında yayılsın, ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azâb yakalar.

[ 011.064 ] ( ES )

Ey kavmim! İşte şu, Allah'ın dişi devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu Allah'ın yer yüzünde (otlaklarında) otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azap yakalar.

[ 011.064 ] ( NQ )

And O my people! This she-camel of Allah is a sign to you, leave her to feed on Allah's earth, and touch her not with evil, lest a near torment will seize you.

[ 011.065 ] ( KK )

ÝóÚóÞóÑõæåóÇ ÝóÞóÇáó ÊóãóÊøóÚõæÇ Ýöí ÏóÇÑößõãú ËóáÇóËóÉó ÃóíøóÇãò Ðóáößó æóÚúÏñ ÛóíúÑõ ãóßúÐõæÈò ﴿ ٦٥ ﴾

[ 011.065 ] ( MŞ )

 

[ 011.065 ] ( AY )

Nihâyet o devenin ayaklarını keserek onu öldürdüler. Bunun üzerine sâlih şöyle dedi: “ Memleketinizde üç gün daha yaşayadurun. İşte bu, yalan çıkarılamıyan bir vaaddir.”

[ 011.065 ] ( EO )

Derken onu tepelediler, bunun üzerine dedi ki: Evinizde üç gün yaşayın ve işte bu bir va'd ki yalan çıkarılmamıştır.

[ 011.065 ] ( ES )

Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaaddir."

[ 011.065 ] ( NQ )

But they killed her. So he said: "Enjoy yourselves in your homes for three days. This is a promise (i.e. a threat) that will not be belied."

[ 011.066 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁó ÃóãúÑõäóÇ äóÌøóíúäóÇ ÕóÇáöÍðÇ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãóÚóåõ ÈöÑóÍúãóÉò ãöäøóÇ æóãöäú ÎöÒúíö íóæúãöÆöÐò Åöäøó ÑóÈøóßó åõæó ÇáúÞóæöíøõ ÇáúÚóÒöíÒõ ﴿ ٦٦ ﴾

[ 011.066 ] ( MŞ )

 

[ 011.066 ] ( AY )

Azap emrimizin vakti gelince, Sâlih’i ve beraberinde îman etmiş olanları, tarafımızdan bir merhamet ile kurtardık; hem o günün rüsvaylığından da... Gerçekten senin Rabbin çok kuvvetlidir, her şeye galibdir.

[ 011.066 ] ( EO )

Vaktâ ki emrimiz geldi, Salihi ve maıyyetinde iyman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, hem de o günün zilletinden, çünkü rabbın öyle kavî, öyle azîz.

[ 011.066 ] ( ES )

Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.

[ 011.066 ] ( NQ )

So when Our Commandment came, We saved Salih (Saleh) and those who believed with him by a Mercy from Us, and from the disgrace of that Day. Verily, your Lord, He is the All-Strong, the All-Mighty.

[ 011.067 ] ( KK )

æóÃóÎóÐó ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÇáÕøóíúÍóÉõ ÝóÃóÕúÈóÍõæÇ Ýöí ÏöíóÇÑöåöãú ÌóÇËöãöíäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 011.067 ] ( MŞ )

 

[ 011.067 ] ( AY )

O zulmedenleri ise, korkunç gürültü yakalayıverdi de evlerinde çöküp helâk oldular.

[ 011.067 ] ( EO )

O zulmedenleri ise sayha tutuverdi de diyarlarında çöke kaldılar.

[ 011.067 ] ( ES )

O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp kaldılar.

[ 011.067 ] ( NQ )

And As-Saihah (torment - awful cry, etc.) overtook the wrong-doers, so they lay (dead), prostrate in their homes, -

[ 011.068 ] ( KK )

ßóÃóäú áóãú íóÛúäóæúÇ ÝöíåóÇ ÃóáÇó Åöäøó ËóãõæÏó ßóÝóÑõæÇ ÑóÈøóåõãú ÃóáÇó ÈõÚúÏðÇ áöËóãõæÏó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 011.068 ] ( MŞ )

 

[ 011.068 ] ( AY )

Sanki orada bir şenlik kurmamışlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd kavmi, Rablerine küfrettiler. Biliniz ki, Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzak düşmüş, helâk olmuştur.

[ 011.068 ] ( EO )

Sanki orada bir şenlik kurmamışlardı, bak Semûd, hakıkaten rablarına küfrettiler bak def'oldu gitti Semûd.

[ 011.068 ] ( ES )

Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.

[ 011.068 ] ( NQ )

As if they had never lived there. No doubt! Verily, Thamud disbelieved in their Lord. So away with Thamud!

[ 011.069 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÌóÇÁóÊú ÑõÓõáõäóÇ ÅöÈúÑóÇåöíãó ÈöÇáúÈõÔúÑóì ÞóÇáõæÇ ÓóáÇóãðÇ ÞóÇáó ÓóáÇóãñ ÝóãóÇ áóÈöËó Ãóäú ÌóÇÁó ÈöÚöÌúáò ÍóäöíÐò ﴿ ٦٩ ﴾

[ 011.069 ] ( MŞ )

 

[ 011.069 ] ( AY )

Şanım hakkı için, (melek olan) elçilerimiz İbrâhîm’e müjde ile gelip “selâmün aleyk” dediler. O da onlara “aleykümü’s-Selâm” dedi ve hemen gidip (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.

[ 011.069 ] ( EO )

Şanım hakkı için İbrahime de Resullerimiz müjde ile geldiler «selâm» dediler, «selâm» dedi, durmadan gitti kızartılmış bir buzağı getirdi.

[ 011.069 ] ( ES )

Andolsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.

[ 011.069 ] ( NQ )

And verily, there came Our Messengers to Ibrahim (Abraham) with glad tidings.They said: Salam (greetings or peace!) He answered, Salam (greetings or peace!) and he hastened to entertain them with a roasted calf.

[ 011.070 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÑóÃóì ÃóíúÏöíóåõãú áÇó ÊóÕöáõ Åöáóíúåö äóßöÑóåõãú æóÃóæúÌóÓó ãöäúåõãú ÎöíÝóÉð ÞóÇáõæÇ áÇó ÊóÎóÝú ÅöäøóÇ ÃõÑúÓöáúäóÇ Åöáóì Þóæúãö áõæØò ﴿ ٧٠ ﴾

[ 011.070 ] ( MŞ )

 

[ 011.070 ] ( AY )

İbrâhîm, ellerinin, getirilen bu yemeğe uzanmadığını görünce, onlardan ürktü ve içinde, kendilerinden bir nevi korku duydu. Onlar: “ Korkma, çünkü biz (yemez-içmez melekleriz. Azap için) lût kavmine gönderildik.” dediler.

[ 011.070 ] ( EO )

Baktı ki ona ellerini uzatmıyorlar o vakıt bunları acaib gördü ve içinde onlardan bir nevi' korku duydu. Dediler, «korkma çünkü biz Lut kavmine gönderildik».

[ 011.070 ] ( ES )

Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce, tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar da "Korkma, biz Lut'un kavmine gönderildik." dediler.

[ 011.070 ] ( NQ )

But when he saw their hands went not towards it (the meal), he felt some mistrust of them, and conceived a fear of them. They said: "Fear not, we have been sent against the people of Lout (Lot)."

[ 011.071 ] ( KK )

æóÇãúÑóÃóÊõåõ ÞóÇÆöãóÉñ ÝóÖóÍößóÊú ÝóÈóÔøóÑúäóÇåóÇ ÈöÅöÓúÍóÇÞó æóãöäú æóÑóÇÁö ÅöÓúÍóÇÞó íóÚúÞõæÈó ﴿ ٧١ ﴾

[ 011.071 ] ( MŞ )

 

[ 011.071 ] ( AY )

İbrâhîm’in hanımı hizmette bulunurken, bu söylenenleri duyunca güldü. Bunun üzerine, biz de ona İshâk’ı ve İshâk’ın arkasından da torunu Ya'kûb’u müjdeledik.

[ 011.071 ] ( EO )

Haremi dinliyordu, bunu duyunca güldü, bunun üzerine ona İshakı müjdeledik, İshakın arkasından da Ya'kubu.

[ 011.071 ] ( ES )

İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u müjdeledik.

[ 011.071 ] ( NQ )

And his wife was standing (there), and she laughed (either, because the Messengers did not eat their food or for being glad for the destruction of the people of Lout (Lot). But We gave her glad tidings of Ishaque (Isaac), and after him, of Ya'qub (Jacob).

[ 011.072 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú íóÇæóíúáóÊóÇ ÃóÃóáöÏõ æóÃóäóÇ ÚóÌõæÒñ æóåóÐóÇ ÈóÚúáöí ÔóíúÎðÇ Åöäøó åóÐóÇ áóÔóíúÁñ ÚóÌöíÈñ ﴿ ٧٢ ﴾

[ 011.072 ] ( MŞ )

 

[ 011.072 ] ( AY )

(İbrâhim’in hanımı) şöyle dedi: “Vay başıma gelenler! Ben doğuracak mıyım? Ben ihtiyar bir kadın ve bu kocam da bir ihtiyar iken!... Doğrusu bu, çok şaşılacak bir şey!...

[ 011.072 ] ( EO )

Vay, dedi, doğuracak mıyım? Ben bir acuz, kocam da bu bir pir iken, her halde bu çok acîb bir şey.

[ 011.072 ] ( ES )

Vay başıma gelene! dedi, "Ben bir kocakarıyım, kocam da yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!"

[ 011.072 ] ( NQ )

She said (in astonishment): "Woe unto me! Shall I bear a child while I am an old woman, and here is my husband, an old man? Verily! This is a strange thing!"

[ 011.073 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÊóÚúÌóÈöíäó ãöäú ÃóãúÑö Çááøóåö ÑóÍúãóÉõ Çááøóåö æóÈóÑóßóÇÊõåõ Úóáóíúßõãú Ãóåúáó ÇáúÈóíúÊö Åöäøóåõ ÍóãöíÏñ ãóÌöíÏñ ﴿ ٧٣ ﴾

[ 011.073 ] ( MŞ )

 

[ 011.073 ] ( AY )

(Melekler ona) dediler ki: “ Sen Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, ehl-i beyt... Şüphe yok ki Allah nimet vermesiyle hamde lâyıktır, lütuf ve ihsanıyla yücedir.”

[ 011.073 ] ( EO )

Sen, dediler: Allahın emrinden taacüb mü ediyorsun? Allahın rahmeti ve berekâtı var üzerinizde ey ehli beyt! Şübhe yok ki o bir hamîddir mecîddir.

[ 011.073 ] ( ES )

Dediler: "Sen Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur)."

[ 011.073 ] ( NQ )

They said: "Do you wonder at the Decree of Allah? The Mercy of Allah and His Blessings be on you, O the family [of Ibrahim (Abraham)]. Surely, He (Allah) is All-Praiseworthy, All-Glorious."

[ 011.074 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÐóåóÈó Úóäú ÅöÈúÑóÇåöíãó ÇáÑøóæúÚõ æóÌóÇÁóÊúåõ ÇáúÈõÔúÑóì íõÌóÇÏöáõäóÇ Ýöí Þóæúãö áõæØò ﴿ ٧٤ ﴾

[ 011.074 ] ( MŞ )

 

[ 011.074 ] ( AY )

İbrâhîm’den o korku gidince ve kendisine (bir çocuk doğacağına dair) müjde gelince, Lût kavmi hakkında (azap edilmeleri mevzuunda) elçilerimiz olan meleklerle mücâdeleye başladı (azabın kaldırılmasını istedi.)

[ 011.074 ] ( EO )

Vaktâ ki İbrahimden korku geçti ve kendine müjde geldi, Lutun kavmi hakkında bize mücadeleye girişti.

[ 011.074 ] ( ES )

İbrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti:

[ 011.074 ] ( NQ )

Then when the fear had gone away from (the mind of) Ibrahim (Abraham), and the glad tidings had reached him, he began to plead with Us (Our Messengers) for the people of Lout (Lot).

[ 011.075 ] ( KK )

Åöäøó ÅöÈúÑóÇåöíãó áóÍóáöíãñ ÃóæøóÇåñ ãõäöíÈñ ﴿ ٧٥ ﴾

[ 011.075 ] ( MŞ )

 

[ 011.075 ] ( AY )

Çünkü İbrâhîm, hakikaten yumuşak huylu, bağrı yanık ve kendisini tamamen Allah’a teslim etmiş bir kimse idi.

[ 011.075 ] ( EO )

çünkü İbrahim, çok halîmdir, yanıktır, ilticakârdır.

[ 011.075 ] ( ES )

Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.

[ 011.075 ] ( NQ )

Verily, Ibrahim (Abraham) was, without doubt, forbearing, used to invoke Allah with humility, and was repentant (to Allah all the time, again and again).

[ 011.076 ] ( KK )

íóÇÅöÈúÑóÇåöíãõ ÃóÚúÑöÖú Úóäú åóÐóÇ Åöäøóåõ ÞóÏú ÌóÇÁó ÃóãúÑõ ÑóÈøößó æóÅöäøóåõãú ÂÊöíåöãú ÚóÐóÇÈñ ÛóíúÑõ ãóÑúÏõæÏò ﴿ ٧٦ ﴾

[ 011.076 ] ( MŞ )

 

[ 011.076 ] ( AY )

Melekler: -Ey İbrâhîm! Bu mücâdeleden vazgeç; çünkü Rabbinin emri geldi. Muhakkak sûrette onlara, geri çevrilmesi imkânsız bir azap gelecektir.” dediler.

[ 011.076 ] ( EO )

Ya İbrâhim, bundan vazgeç, çünkü rabbının emri geldi ve her halde onlara reddi gayri kabil bir azâb gelecektir.

[ 011.076 ] ( ES )

Melekler: "Ey İbrahim! Bu konuda bizimle tartışmaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.

[ 011.076 ] ( NQ )

O Ibrahim (Abraham)! Forsake this. Indeed, the Commandment of your Lord has gone forth. Verily, there will come a torment for them which cannot be turned back.

[ 011.077 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÌóÇÁóÊú ÑõÓõáõäóÇ áõæØðÇ ÓöíÁó Èöåöãú æóÖóÇÞó Èöåöãú ÐóÑúÚðÇ æóÞóÇáó åóÐóÇ íóæúãñ ÚóÕöíÈñ ﴿ ٧٧ ﴾

[ 011.077 ] ( MŞ )

 

[ 011.077 ] ( AY )

Elçi meleklerimiz, Lût’a varınca, (kavmi bu güzel kılıklı elçilere bir fenılık ederler diye) onlar yüzünden kederlendi ve göğsüne sıkıntı geldi. “Bu, çok zor bir gün” dedi.

[ 011.077 ] ( EO )

Vaktâ ki Resullerimiz Lûta vardılar onların yüzünden fenalaştı, eli ayağı dolaştı, bu çok müşkil bir gün dedi.

[ 011.077 ] ( ES )

Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunların gelişleri yüzünden Lut fenalaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve "Bu gün çetin bir gündür." dedi.

[ 011.077 ] ( NQ )

And when Our Messengers came to Lout (Lot), he was grieved on their account and felt himself straitened for them (lest the town people should approach them to commit sodomy with them). He said: "This is a distressful day."

[ 011.078 ] ( KK )

æóÌóÇÁóåõ Þóæúãõåõ íõåúÑóÚõæäó Åöáóíúåö æóãöäú ÞóÈúáõ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ÇáÓøóíøöÆóÇÊö ÞóÇáó íóÇÞóæúãö åóÄõáÇóÁö ÈóäóÇÊöí åõäøó ÃóØúåóÑõ áóßõãú ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóáÇó ÊõÎúÒõæäö Ýöí ÖóíúÝöí ÃóáóíúÓó ãöäúßõãú ÑóÌõáñ ÑóÔöíÏñ ﴿ ٧٨ ﴾

[ 011.078 ] ( MŞ )

 

[ 011.078 ] ( AY )

Lût’un kavmi koşarak kendisine gelmişlerdi ve bundan önce kötü işler (oğlancılık) yapıyorlardı. (misafirleri olan elçi meleklere bir fenalık yapmasınlar diye) Lût şöyle dedi: “ Ey Kavmim! İşte şunlar kızlarım (onları kendinize nikâh edin, elçilere dokunmayın.) Sizin için, onlar daha temizdir. Artık Allah’dan korkun, beni misafirlerim içinde rüsvay etmeyin. Hiç aranızda, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak, aklı başında bir adam yok mu?”

[ 011.078 ] ( EO )

Kavmi ona zıpır zıpır koşup gelmişlerdi ve bundan evvel kötü kötü fi'ıller yapıyorlardı, ey kavmim! Dedi, daha şunlar kızlarım, onlar sizin için daha temiz, artık Allahdan korkun, beni müsafirlerim hakkında rusvây etmeyin, hiç içinizde aklı başında bir adem yok mu?

[ 011.078 ] ( ES )

Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl harıl koşup geldiler. Lut onlara: "Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?" dedi.

[ 011.078 ] ( NQ )

And his people came rushing towards him, and since aforetime they used to commit crimes (sodomy, etc.), he said: "O my people! Here are my daughters (i.e. the daughters of my nation), they are purer for you (if you marry them lawfully). So fear Allah and degrade me not as regards my guests! Is there not among you a single right-minded man?"

[ 011.079 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ áóÞóÏú ÚóáöãúÊó ãóÇ áóäóÇ Ýöí ÈóäóÇÊößó ãöäú ÍóÞøò æóÅöäøóßó áóÊóÚúáóãõ ãóÇ äõÑöíÏõ ﴿ ٧٩ ﴾

[ 011.079 ] ( MŞ )

 

[ 011.079 ] ( AY )

Onlar dediler ki: “ Senin kızlarında hiç bir hakkımız olmadığını elbette bilmişsindir. Sen bizim ne istediğimizi (erkeklere varmak niyyetimizi) doğrusu bilirsin.”

[ 011.079 ] ( EO )

Her halde dediler: ma'lûmdur ki senin kızlarında bizim hiç bir alâkamız yoktur ve bizim ne istediğimizi pek âlâ bilirsin.

[ 011.079 ] ( ES )

Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun." dediler.

[ 011.079 ] ( NQ )

They said: "Surely you know that we have neither any desire nor in need of your daughters, and indeed you know well what we want!"

[ 011.080 ] ( KK )

ÞóÇáó áóæú Ãóäøó áöí Èößõãú ÞõæøóÉð Ãóæú Âæöí Åöáóì Ñõßúäò ÔóÏöíÏò ﴿ ٨٠ ﴾

[ 011.080 ] ( MŞ )

 

[ 011.080 ] ( AY )

Lût; “ Keşke size karşı bir kuvvetim olsa, yahut sağlam bir topluluğa dayansam!” dedi.

[ 011.080 ] ( EO )

Ne vardı, dedi: benim size karşı bir kuvvetim olsa idi; veya çok sarp bir kal'aya sığınabilse idim?

[ 011.080 ] ( ES )

Lut dedi: "Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı, ya da çok sarp bir yere sığınabilseydim."

[ 011.080 ] ( NQ )

He said: "Would that I had strength (men) to overpower you, or that I could betake myself to some powerful support (to resist you)."

[ 011.081 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇáõæØõ ÅöäøóÇ ÑõÓõáõ ÑóÈøößó áóäú íóÕöáõæÇ Åöáóíúßó ÝóÃóÓúÑö ÈöÃóåúáößó ÈöÞöØúÚò ãöäó Çááøóíúáö æóáÇó íóáúÊóÝöÊú ãöäúßõãú ÃóÍóÏñ ÅöáÇøó ÇãúÑóÃóÊóßó Åöäøóåõ ãõÕöíÈõåóÇ ãóÇ ÃóÕóÇÈóåõãú Åöäøó ãóæúÚöÏóåõãõ ÇáÕøõÈúÍõ ÃóáóíúÓó ÇáÕøõÈúÍõ ÈöÞóÑöíÈò ﴿ ٨١ ﴾

[ 011.081 ] ( MŞ )

 

[ 011.081 ] ( AY )

(Elçi melekler) şöyle dediler: “ Ey Lût!” Gerçekten biz, Rabbinin elçileriyiz, onlar asla sana dokunamazlar. Hemen gecenin bir kısmında ev halkınla çık git ve içinizden hiç biri geri kalmasın; ancak karın müstesna. Çünkü kavmine isabet edecek azap, ona da gelecektir. Onların helâk zamanı, sabah vaktidir. Sabah, yakın değil mi?”

[ 011.081 ] ( EO )

Ya Lut! Dediler: emîn ol biz rabbının Resulleriyiz, onlar sana ihtimali yok el uzatamazlar, sen hemen ehlinle geceden bir kısmında yürü, içinizden hiç biri geri kalmasın, ancak karın, çünkü ona da onlara gelen musıbet gelecek, haberin olsun mev'ıdleri sabahdır, sabah, yakın değil mi?

[ 011.081 ] ( ES )

Melekler dediler: "Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kısmı olunca ailenle birlikte hemen buradan çık git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın, eşin başka. Çünkü ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun, helâk zamanları sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil mi?"

[ 011.081 ] ( NQ )

They (Messengers) said: "O Lout (Lot)! Verily, we are the Messengers from your Lord! They shall not reach you! So travel with your family in a part of the night, and let not any of you look back, but your wife (will remain behind), verily, the punishment which will afflict them, will afflict her. Indeed, morning is their appointed time. Is not the morning near?"

[ 011.082 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁó ÃóãúÑõäóÇ ÌóÚóáúäóÇ ÚóÇáöíóåóÇ ÓóÇÝöáóåóÇ æóÃóãúØóÑúäóÇ ÚóáóíúåóÇ ÍöÌóÇÑóÉð ãöäú ÓöÌøöíáò ãóäúÖõæÏò ﴿ ٨٢ ﴾

[ 011.082 ] ( MŞ )

 

[ 011.082 ] ( AY )

Onlara azap emrimiz gelince, o memleketin üstünü altına getirdik ve üzerlerine, arka arkaya ateşte pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

[ 011.082 ] ( EO )

Vaktâ ki emrimiz geldi o memleketin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine istif edilmiş siccîlden taşlar yağdırdık.

[ 011.082 ] ( ES )

Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne getirdik ve üzerlerine istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

[ 011.082 ] ( NQ )

So when Our Commandment came, We turned (the towns of Sodom in Palestine) upside down, and rained on them stones of baked clay, piled up;

[ 011.083 ] ( KK )

ãõÓóæøóãóÉð ÚöäúÏó ÑóÈøößó æóãóÇ åöíó ãöäó ÇáÙøóÇáöãöíäó ÈöÈóÚöíÏò ﴿ ٨٣ ﴾

[ 011.083 ] ( MŞ )

 

[ 011.083 ] ( AY )

Ki onlar, Rabbinin katında (hükmünde) azap için damgalanmışlardı. Bu taşlar, senin ümmetinin zâlimlerinden de uzak değildir. (Onların da başına yağar.)

[ 011.083 ] ( EO )

Ki rabbının ındinde damgalanmışlar, ve bunlar zalimlerden baîd değildir.

[ 011.083 ] ( ES )

Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar zalimlerden uzak şeyler değildir.

[ 011.083 ] ( NQ )

Marked from your Lord, and they are not ever far from the Zalimun (polytheists, evil-doers, etc.).

[ 011.084 ] ( KK )

æóÅöáóì ãóÏúíóäó ÃóÎóÇåõãú ÔõÚóíúÈðÇ ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ æóáÇó ÊóäúÞõÕõæÇ ÇáúãößúíóÇáó æóÇáúãöíÒóÇäó Åöäøöí ÃóÑóÇßõãú ÈöÎóíúÑò æóÅöäøöí ÃóÎóÇÝõ Úóáóíúßõãú ÚóÐóÇÈó íóæúãò ãõÍöíØò ﴿ ٨٤ ﴾

[ 011.084 ] ( MŞ )

 

[ 011.084 ] ( AY )

Medyen şehri halkına da kardeşleri Şuayb’i gönderdik. O, şöyle dedi: “ Ey Kavmim! Allah’a ibâdet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Ölçeği ve tartıyı noksan yapmayın; ben sizi bir hayır ve bereket içinde görüyorum. Bununla beraber hileye devam ederseniz, ben, sizi kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.

[ 011.084 ] ( EO )

Medyene de kardeşleri Şuaybı gönderdik, dedi: ey kavmim! Allaha kulluk edin, sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, hem ölçeği, teraziyi eksik tutmayın, ben sizi bir hayr içinde görüyorum ve ben size muhıt bir günün azâbından korkuyorum.

[ 011.084 ] ( ES )

Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum."

[ 011.084 ] ( NQ )

And to the Madyan (Midian) people (We sent) their brother Shu'aib. He said: "O my people! Worship Allah, you have no other Ilah (God) but Him, and give not short measure or weight, I see you in prosperity; and verily I fear for you the torment of a Day encompassing.

[ 011.085 ] ( KK )

æóíóÇÞóæúãö ÃóæúÝõæÇ ÇáúãößúíóÇáó æóÇáúãöíÒóÇäó ÈöÇáúÞöÓúØö æóáÇó ÊóÈúÎóÓõæÇ ÇáäøóÇÓó ÃóÔúíóÇÁóåõãú æóáÇó ÊóÚúËóæúÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 011.085 ] ( MŞ )

 

[ 011.085 ] ( AY )

Ey kavmim! Ölçekte ve tartıda adâleti yerine getirin. İnsanların mallarını eksiltmeyin ve yeryüzünde fesad çıkararak fenalık etmeyin.

[ 011.085 ] ( EO )

Ey kavmim kileyi, teraziyi dengi dengine tam tutun ve nasın eşyasına densizlik etmeyin ve Yer yüzünde müfsidlik ederek fenalık yapmayın.

[ 011.085 ] ( ES )

Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin.

[ 011.085 ] ( NQ )

And O my people! Give full measure and weight in justice and reduce not the things that are due to the people, and do not commit mischief in the land, causing corruption.
 

[ 011.086 ] ( KK )

ÈóÞöíøóÉõ Çááøóåö ÎóíúÑñ áóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäöíäó æóãóÇ ÃóäóÇ Úóáóíúßõãú ÈöÍóÝöíÙò ﴿ ٨٦ ﴾

[ 011.086 ] ( MŞ )

 

[ 011.086 ] ( AY )

Eğer mü'minseniz, Allah’ın halâl olarak bırakıldığı kâr, sizin için daha hayırlıdır. Ben de sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.”

[ 011.086 ] ( EO )

Allahın halâlinden bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır, eğer mü'min iseniz, mamaafih ben sizin üzerinizde gözcü değilim.

[ 011.086 ] ( ES )

Eğer mümin iseniz, Allah'ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim."

[ 011.086 ] ( NQ )

That which is left by Allah for you (after giving the rights of the people) is better for you, if you are believers. And I am not set over you as a guardian.

[ 011.087 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇÔõÚóíúÈõ ÃóÕóáÇóÊõßó ÊóÃúãõÑõßó Ãóäú äóÊúÑõßó ãóÇ íóÚúÈõÏõ ÂÈóÇÄõäóÇ Ãóæú Ãóäú äóÝúÚóáó Ýöí ÃóãúæóÇáöäóÇ ãóÇ äóÔóÇÁõ Åöäøóßó óáÇóäúÊó ÇáúÍóáöíãõ ÇáÑøóÔöíÏõ ﴿ ٨٧ ﴾

[ 011.087 ] ( MŞ )

 

[ 011.087 ] ( AY )

Onlar dediler ki: “ Ey Şuayb! Babalarımızın taptıkları şeyleri terketmemizi, istemekten vazgeçmemizi, sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen, yumuşak huylusun, çok akıllısın. (Maşallah!... diyerek alay ettiler.)”

[ 011.087 ] ( EO )

Ya Şuayb, dediler: atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmamızı sana namazını emrediyor? Her halde sen, çok uslu akıllısın.

[ 011.087 ] ( ES )

Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."

[ 011.087 ] ( NQ )

They said: "O Shu'aib! Does your Salat (prayer) (i.e. the prayers which you offer has spoiled your mind, so you) command that we leave off what our fathers used to worship, or that we leave off doing what we like with our property? Verily, you are the forbearer, right-minded!" (They said this sarcastically).

[ 011.088 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ßõäúÊõ Úóáóì ÈóíøöäóÉò ãöäú ÑóÈøöí æóÑóÒóÞóäöí ãöäúåõ ÑöÒúÞðÇ ÍóÓóäðÇ æóãóÇ ÃõÑöíÏõ Ãóäú ÃõÎóÇáöÝóßõãú Åöáóì ãóÇ ÃóäúåóÇßõãú Úóäúåõ Åöäú ÃõÑöíÏõ ÅöáÇøó ÇáúÇöÕúáÇóÍó ãóÇ ÇÓúÊóØóÚúÊõ æóãóÇ ÊóæúÝöíÞöí ÅöáÇøó ÈöÇááøóåö Úóáóíúåö ÊóæóßøóáúÊõ æóÅöáóíúåö ÃõäöíÈõ ﴿ ٨٨ ﴾

[ 011.088 ] ( MŞ )

 

[ 011.088 ] ( AY )

Şuayb şöyle dedi: “Ey Kavmim! Söyleyin bakayım! Eğer ben, Rabbimden bir Peygamberlik üzerinde bulunuyorsam ve o, bana katından güzel bir rızık vermişse, ne yapmalıyım? Ben size aykırı hareket etmekle, sizi alıkoyduğum şeylere, kendim düşmek istemiyorum. Ben, ancak gücümün yettiği kadar islâh etmek istiyorum. Başarım da yalnız Allah’ın yardımı iledir. Sadece ona tevekkül ettim ve ona döneceğim.

[ 011.088 ] ( EO )

Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde bulunuyorsam ve o kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum, ben gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum, muvaffakıyyetim de Allah iledir, ben yalnız ona dayandım ve ancak ona yüz tutarım.

[ 011.088 ] ( ES )

Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim."

[ 011.088 ] ( NQ )

He said: "O my people! Tell me, if I have a clear evidence from my Lord, and He has given me a good sustenance from Himself (shall I corrupt it by mixing it with the unlawfully earned money). I wish not, in contradiction to you, to do that which I forbid you. I only desire reform so far as I am able, to the best of my power. And my guidance cannot come except from Allah, in Him I trust and unto Him I repent.

[ 011.089 ] ( KK )

æóíóÇÞóæúãö áÇó íóÌúÑöãóäøóßõãú ÔöÞóÇÞöí Ãóäú íõÕöíÈóßõãú ãöËúáõ ãóÇ ÃóÕóÇÈó Þóæúãó äõæÍò Ãóæú Þóæúãó åõæÏò Ãóæú Þóæúãó ÕóÇáöÍò æóãóÇ Þóæúãõ áõæØò ãöäúßõãú ÈöÈóÚöíÏò ﴿ ٨٩ ﴾

[ 011.089 ] ( MŞ )

 

[ 011.089 ] ( AY )

Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz, Nûh kavminin yahut Hûd kavminin veya sâlih kavminin başlarına gelenler gibi, sakın size bir musîbet getirmesin. Hele Lût kavmi, zaman ve yer bakımından sizden uzak değildir (onların başlarına gelenlerden ibret almaz mısınız.)

[ 011.089 ] ( EO )

Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi Nuh kavminin veya Hûd kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir musîbete giriftâr etmesin, Lût kavmi de sizden uzak değildir.

[ 011.089 ] ( ES )

Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Lut kavmi de sizden uzak değildir.
 

[ 011.089 ] ( NQ )

And O my people! Let not my Shiqaq cause you to suffer the fate similar to that of the people of Nuh (Noah) or of Hud or of Salih (Saleh), and the people of Lout (Lot) are not far off from you!
 

[ 011.090 ] ( KK )

æóÇÓúÊóÛúÝöÑõæÇ ÑóÈøóßõãú Ëõãøó ÊõæÈõæÇ Åöáóíúåö Åöäøó ÑóÈøöí ÑóÍöíãñ æóÏõæÏñ ﴿ ٩٠ ﴾

[ 011.090 ] ( MŞ )

 

[ 011.090 ] ( AY )

Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra, günahlardan tevbe edip ona sığının. Gerçekten benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevgilidir.”

[ 011.090 ] ( EO )

Rabbınıza istiğfar edin sonra ona tevbe ile rücu' edin, şüphe yok ki rabbim rahîmdir, veduddur.

[ 011.090 ] ( ES )

Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.

[ 011.090 ] ( NQ )

And ask forgiveness of your Lord and turn unto Him in repentance. Verily, my Lord is Most Merciful, Most Loving."

[ 011.091 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇÔõÚóíúÈõ ãóÇ äóÝúÞóåõ ßóËöíÑðÇ ãöãøóÇ ÊóÞõæáõ æóÅöäøóÇ áóäóÑóÇßó ÝöíäóÇ ÖóÚöíÝðÇ æóáóæúáÇó ÑóåúØõßó áóÑóÌóãúäóÇßó æóãóÇ ÃóäúÊó ÚóáóíúäóÇ ÈöÚóÒöíÒò ﴿ ٩١ ﴾

[ 011.091 ] ( MŞ )

 

[ 011.091 ] ( AY )

Onlar şöyle dediler: “Ey Şuayb! Biz, senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz ve seni de içimizde hakikaten zayıf (âciz) görüyoruz. Eğer aşiretin olmasaydı, muhakkak sen,i taşla öldürürdük. Senin bize karşı hiç bir üstünlüğün ve kıymetin yok; (ancak dinimize bağlı aşiretinin önemi vardır.)”

[ 011.091 ] ( EO )

Ya Şuayb! dediler: biz senin dediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve her halde biz seni içimizde pek zaıyf buluyoruz, eğer taallûkatından beş on kişi olmasa idi mutlak seni recmederdik, senin bize karşı hiç bir ehemmiyetin yo.

[ 011.091 ] ( ES )

Dediler ki: Ey Şu'ayb! Biz senin söylediklerinin çoğundan birşey anlamıyoruz. Ayrıca seni içimizde çok zayıf biri olarak görüyoruz. Eğer akrabaların olmasaydı mutlaka seni recmederdik (taşa tutardık). Senin bize hiçbir üstünlüğün yoktur."

[ 011.091 ] ( NQ )

They said: "O Shu'aib! We do not understand much of what you say, and we see you a weak (man, it is said that he was a blind man) among us. Were it not for your family, we should certainly have stoned you and you are not powerful against us."

[ 011.092 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÃóÑóåúØöí ÃóÚóÒøõ Úóáóíúßõãú ãöäó Çááøóåö æóÇÊøóÎóÐúÊõãõæåõ æóÑóÇÁóßõãú ÙöåúÑöíøðÇ Åöäøó ÑóÈøöí ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ãõÍöíØñ ﴿ ٩٢ ﴾

[ 011.092 ] ( MŞ )

 

[ 011.092 ] ( AY )

Şuayb dedi ki: “ Ey kavmim! Benim aşiretim, size göre Allah’dan daha azîz midir ki, beni aşiretim için öldürmüyorsunuz da Allah’ı arkanıza atıp unutuyorsunuz? Şüphe yok ki benim Rabbimin ilmi, bütün yaptıklarınızı kuşatıcıdır.

[ 011.092 ] ( EO )

Ey kavmim! Dedi: benim taallûkatım size Allahdan daha mı azîz ki onu arkanıza atıp unuttunuz, haberiniz olsun ki rabbım bütün amellerinizi muhıttır.

[ 011.092 ] ( ES )

Şu'ayb dedi: "Ey kavmim! Benim akrabalarım size Allah'dan daha mı değerli ki, Allah'a sırt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı çepeçevre kuşatmıştır."

[ 011.092 ] ( NQ )

He said: "O my people! Is then my family of more weight with you than Allah? And you have cast Him away behind your backs. Verily, my Lord is surrounding all that you do.

[ 011.093 ] ( KK )

æóíóÇÞóæúãö ÇÚúãóáõæÇ Úóáóì ãóßóÇäóÊößõãú Åöäøöí ÚóÇãöáñ ÓóæúÝó ÊóÚúáóãõæäó ãóäú íóÃúÊöíåö ÚóÐóÇÈñ íõÎúÒöíåö æóãóäú åõæó ßóÇÐöÈñ æóÇÑúÊóÞöÈõæÇ Åöäøöí ãóÚóßõãú ÑóÞöíÈñ ﴿ ٩٣ ﴾

[ 011.093 ] ( MŞ )

 

[ 011.093 ] ( AY )

Ey kavmim! Bütün imkânlarınızla yapacağınızı yapın. Ben de vazifemi yapacağım. Yakında, kendisini perişan edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu bileceksiniz. O azabı gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum.”

[ 011.093 ] ( EO )

Ve ey kavmim! Bütün kuvvetinizle yapacağınızı yapın, ben vazifemi yapıyorum ileride bileceksiniz: kimmiş o kendine rüsvay edecek azâb gelecek? Ve kimmiş yalancı? Gözetin, ben de sizinle beraber gözetiyorum.

[ 011.093 ] ( ES )

Ey kavmim! Var gücünüzle yapacağınız ne varsa yapın! Ben de görevimi yapmaya devam edeceğim. Perişan edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu ilerde anlayacaksınız. Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyeceğim.

[ 011.093 ] ( NQ )

And O my people! Act according to your ability and way, and I am acting (on my way). You will come to know who it is on whom descends the torment that will cover him with ignominy, and who is a liar! And watch you! Verily, I too am watching with you.

[ 011.094 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÌóÇÁó ÃóãúÑõäóÇ äóÌøóíúäóÇ ÔõÚóíúÈðÇ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãóÚóåõ ÈöÑóÍúãóÉò ãöäøóÇ æóÃóÎóÐóÊö ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÇáÕøóíúÍóÉõ ÝóÃóÕúÈóÍõæÇ Ýöí ÏöíóÇÑöåöãú ÌóÇËöãöíäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 011.094 ] ( MŞ )

 

[ 011.094 ] ( AY )

Azap emrimiz gelince, Şuayb’ı ve beraberinde îman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. O zulmedenleri ise, korkunç bir gürültü yakaladı da yurdlarında çöküp helâk oldular.

[ 011.094 ] ( EO )

Vaktâ ki emrimiz geldi Şuaybı ve ma'ıyyetinde iyman edenleri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, o zulmedenleri ise, sayha yakaladı da diyarlarında çöke kaldılar.

[ 011.094 ] ( ES )

Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şu'ayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar.

[ 011.094 ] ( NQ )

And when Our Commandment came, We saved Shu'aib and those who believed with him by a Mercy from Us. And As-Saihah (torment - awful cry, etc.) seized the wrong-doers, and they lay (dead) prostrate in their homes.

[ 011.095 ] ( KK )

ßóÃóäú áóãú íóÛúäóæúÇ ÝöíåóÇ ÃóáÇó ÈõÚúÏðÇ áöãóÏúíóäó ßóãóÇ ÈóÚöÏóÊú ËóãõæÏõ ﴿ ٩٥ ﴾

[ 011.095 ] ( MŞ )

 

[ 011.095 ] ( AY )

Sanki orada hiç şenlik kurmamışlaradı. Bakın, Semûd kavmi nasıl helâk olduysa, Medyen halkı da öylece helâk olmuştur.

[ 011.095 ] ( EO )

Sanki orada şenlik kurmamışlardı bak Semûd defi'olduğu gibi Medyen de defi'oldu gitti.

[ 011.095 ] ( ES )

Sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. Dikkat edin, Semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse Medyen de öyle yok olup gitti.

[ 011.095 ] ( NQ )

As if they had never lived there! So away with Madyan (Midian)! As away with Thamud! (All these nations were destroyed).

[ 011.096 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ ãõæÓóì ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÓõáúØóÇäò ãõÈöíäò ﴿ ٩٦ ﴾

[ 011.096 ] ( MŞ )

 

[ 011.096 ] ( AY )

(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûcizelerimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Fir'avun’un emrine uydular. Fir'avun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.).

[ 011.096 ] ( EO )

Celâlim hakkı için Musâyı da âyetlerimizle ve bir sultanı mübîn ile gönderdik.

[ 011.096 ] ( ES )

Andolsun Musa'yı da âyetlerimizle ve apaçık bir belge ile gönderdik.

[ 011.096 ] ( NQ )

And indeed We sent Musa (Moses) with Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and a manifest authority;

[ 011.097 ] ( KK )

Åöáóì ÝöÑúÚóæúäó æóãóáóÆöåö ÝóÇÊøóÈóÚõæÇ ÃóãúÑó ÝöÑúÚóæúäó æóãóÇ ÃóãúÑõ ÝöÑúÚóæúäó ÈöÑóÔöíÏò ﴿ ٩٧ ﴾

[ 011.097 ] ( MŞ )

 

[ 011.097 ] ( AY )

(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûcizelerimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Fir'avun’un emrine uydular. Fir'avun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.).

[ 011.097 ] ( EO )

Fir'avne ve cem'ıyyetine de bunlar, Fir'avnin emrine tabi' oldular, Fir'avn emri ise reşîd değildir.

[ 011.097 ] ( ES )

Firavun'a ve cemaatine. Bunlar Firavun'un emrine uydular. Halbuki Firavun'un emri hak değildir.

[ 011.097 ] ( NQ )

To Fir'aun (Pharaoh) and his chiefs, but they followed the command of Fir'aun (Pharaoh), and the command of Fir'aun (Pharaoh) was no right guide.

[ 011.098 ] ( KK )

íóÞúÏõãõ Þóæúãóåõ íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÝóÃóæúÑóÏóåõãõ ÇáäøóÇÑó æóÈöÆúÓó ÇáúæöÑúÏõ ÇáúãóæúÑõæÏõ ﴿ ٩٨ ﴾

[ 011.098 ] ( MŞ )

 

[ 011.098 ] ( AY )

Fir'avun, kıyâmet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. O varılan yer de, ne kötü bir yerdir!...

[ 011.098 ] ( EO )

Kyamet günü kavminin önüne düşer, derken onları suya götürür gibi ateşe götürmüştür, o varılan da ne fena maslaktır.

[ 011.098 ] ( ES )

Kıyamet günü, kavminin önüne düşer. Artık o bunları ateşe götürmüştür. O varılan yer, ne kötü bir yerdir.

[ 011.098 ] ( NQ )

He will go ahead of his people on the Day of Resurrection, and will lead them into the Fire, and evil indeed is the place to which they are led.

[ 011.099 ] ( KK )

æóÃõÊúÈöÚõæÇ Ýöí åóÐöåö áóÚúäóÉð æóíóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÈöÆúÓó ÇáÑøöÝúÏõ ÇáúãóÑúÝõæÏõ ﴿ ٩٩ ﴾

[ 011.099 ] ( MŞ )

 

[ 011.099 ] ( AY )

Hem burada (dünyada), hem de kıyâmet gününde bir lânete uğratıldılar. Onlara verilen bu bahşiş ne kötü bir bahşiştir!...

[ 011.099 ] ( EO )

Hem burada arkalarından bir lâ'netle ta'kıb edildiler hem Kıyamet günü, bu vurulan destek ne fena destektir.

[ 011.099 ] ( ES )

Hem burada, hem de kıyamet gününde lanetle izlendiler. Onlara verilen bu karşı destek ne fena bir destektir!

[ 011.099 ] ( NQ )

They were pursued by a curse in this (deceiving life of this world) and (so they will be pursued by a curse) on the Day of Resurrection. How bad is the curse (in this world) pursued by another curse (in the Hereafter).

[ 011.100 ] ( KK )

Ðóáößó ãöäú ÃóäúÈóÇÁö ÇáúÞõÑóì äóÞõÕøõåõ Úóáóíúßó ãöäúåóÇ ÞóÇÆöãñ æóÍóÕöíÏñ ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 011.100 ] ( MŞ )

 

[ 011.100 ] ( AY )

İşte bu, helâk olmuş memleketlerin haberlerindendir ki, onu sana anlatıyoruz. O memleketlerin bâzısının izi kalmıştır, bâzısı da ekin gibi biçilmiş yok olmuştur.

[ 011.100 ] ( EO )

İşte bu, medeniyetlerin mühim haberlerinden, sana onu kıssa olarak naklediyoruz: Onlardan duran var, biçilen var.

[ 011.100 ] ( ES )

İşte bu helâk olmuş memleketlerin önemli haberlerindendir. Sana onu kıssa olarak anlatıyoruz. Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup gidenler) de.

[ 011.100 ] ( NQ )

These are some of the news of the (population of) towns which We relate unto you (O Muhammad ); of them, some are standing, and some have been (already) reaped.

[ 011.101 ] ( KK )

æóãóÇ ÙóáóãúäóÇåõãú æóáóßöäú ÙóáóãõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú ÝóãóÇ ÃóÛúäóÊú Úóäúåõãú ÂáöåóÊõåõãõ ÇáøóÊöí íóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãöäú ÔóíúÁò áóãøóÇ ÌóÇÁó ÃóãúÑõ ÑóÈøößó æóãóÇ ÒóÇÏõæåõãú ÛóíúÑó ÊóÊúÈöíÈò ﴿ ١٠١ ﴾

[ 011.101 ] ( MŞ )

 

[ 011.101 ] ( AY )

Biz,onlara zulüm yapmadık, fakat onlar (küfre varmakla) kendilerine zulmettiler. Allah’dan başka taptıkları tanrıları, (Ey Resûlüm) Rabbinin emri geldiği zaman, kendilerine hiç bir fayda vermedi ve zararlarını artırmaktan başka bir şey yapmadı.

[ 011.101 ] ( EO )

Biz onlara zulmetmedik ve lâkin kendilerine zulmettiler de Allahın berisinden taptıkları ma'budları, rabbımın emri geldiği vakıt kendilerine hiç bir faide vermedi ve hasarlarını artırmaktan başka hiç bir şey'e yaramadı.

[ 011.101 ] ( ES )

Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine zulmettiler. Allah'ı bırakıp da taptıkları tanrılar, Rabbinin emri gelince kendilerine hiçbir fayda sağlayamadılar. Hasarlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadılar.

[ 011.101 ] ( NQ )

We wronged them not, but they wronged themselves. So their aliha (gods), other than Allah, whom they invoked, profited them naught when there came the Command of your Lord, nor did they add aught (to their lot) but destruction.

[ 011.102 ] ( KK )

æóßóÐóáößó ÃóÎúÐõ ÑóÈøößó ÅöÐóÇ ÃóÎóÐó ÇáúÞõÑóì æóåöíó ÙóÇáöãóÉñ Åöäøó ÃóÎúÐóåõ Ãóáöíãñ ÔóÏöíÏñ ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 011.102 ] ( MŞ )

 

[ 011.102 ] ( AY )

İşte Rabbin, zulümkâr memleketleri çarptığı zaman, böyle yakalayıp çarpar. Şüphesiz onun cezalandırması çok acıklıdır, pek şiddetlidir.

[ 011.102 ] ( EO )

Ve işte rabbın medeniyetleri zulmederlerken çarptığı vakıt böyle çarpar, çünkü onun muahazesi çok elîm, çok şiddetlidir.

[ 011.102 ] ( ES )

İşte Rabbin, zalim memleketleri cezalandırdığı zaman böyle cezalandırır. Çünkü O'nun cezası çok acı, çok çetindir.

[ 011.102 ] ( NQ )

Such is the Seizure of your Lord when He seizes the (population of) towns while they are doing wrong. Verily, His Seizure is painful, and severe .

[ 011.103 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áöãóäú ÎóÇÝó ÚóÐóÇÈó ÇáúÂÎöÑóÉö Ðóáößó íóæúãñ ãóÌúãõæÚñ áóåõ ÇáäøóÇÓõ æóÐóáößó íóæúãñ ãóÔúåõæÏñ ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 011.103 ] ( MŞ )

 

[ 011.103 ] ( AY )

Bu haberlerde, Âhiret azabından korkanlar için muhakkak bir ibret vardır. O kıyâmet günü, bütün insanların bir arada toplanmış bulunacağı bir gündür. O, herkesin hazır olacağı bir gündür.

[ 011.103 ] ( EO )

Her halde bunda Âhıret azâbından korkanlar için muhakkak bir ıbret vardır, o öyle bir gündür ki onun için insanlar toplanacak, hem öyle bir gün ki mutlak görülecektir.

[ 011.103 ] ( ES )

Ahiret azabından korkanlar için bunda muhakkak ki, bir ibret vardır. O, öyle bir gündür ki, bütün insanlar onun için toplanacaktır ve o, öyle bir gündür ki, mutlaka görülecektir.

[ 011.103 ] ( NQ )

Indeed in that (there) is a sure lesson for those who fear the torment of the Hereafter. That is a Day whereon mankind will be gathered together, and that is a Day when all (the dwellers of the heavens and the earth) will be present.

[ 011.104 ] ( KK )

æóãóÇ äõÄóÎøöÑõåõ ÅöáÇøó áöÃóÌóáò ãóÚúÏõæÏò ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 011.104 ] ( MŞ )

 

[ 011.104 ] ( AY )

Biz, o kıyâmet gününü ancak sayılı bir müddet için geriye bırakıyoruz.

[ 011.104 ] ( EO )

Ve biz onu ancak sayılı bir ecel için te'hir ediyoruz.

[ 011.104 ] ( ES )

Biz onu sadece belli bir süreye kadar geciktiriyoruz.

[ 011.104 ] ( NQ )

And We delay it only for a term (already) fixed.

[ 011.105 ] ( KK )

íóæúãó íóÃúÊö áÇó Êóßóáøóãõ äóÝúÓñ ÅöáÇøó ÈöÅöÐúäöåö Ýóãöäúåõãú ÔóÞöíøñ æóÓóÚöíÏñ ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 011.105 ] ( MŞ )

 

[ 011.105 ] ( AY )

O gün gelince, Allah’ın izni olmadıkça, hiç kimse konuşamaz. Artık insanlardan bir kısmı muazzebdir; bir kısmı da bahtiyardır.

[ 011.105 ] ( EO )

O geleceği gün hiç bir nefis, tekellüm edemez, ancak onun izmile başka, artık kimi bedbaht kimi mes'ud.

[ 011.105 ] ( ES )

O gün gelince Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onların kimi bedbaht, kimi de mutludur.

[ 011.105 ] ( NQ )

On the Day when it comes, no person shall speak except by His (Allah's) Leave. Some among them will be wretched and (others) blessed.

[ 011.106 ] ( KK )

ÝóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÔóÞõæÇ ÝóÝöí ÇáäøóÇÑö áóåõãú ÝöíåóÇ ÒóÝöíÑñ æóÔóåöíÞñ ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 011.106 ] ( MŞ )

 

[ 011.106 ] ( AY )

Muazzeb olanlar, ateştedirler ki, onlar için orada feci bir inilti ve soluma vardır.

[ 011.106 ] ( EO )

İmdi bedbaht olanlar ateştedirler, orada onlara öyle bir soluyuş ve hıçkırış vardır ki.

[ 011.106 ] ( ES )

Bedbaht olanlar ateştedirler. Onlar orada başka türlü soluyacak, başka türlü haykıracaklar.

[ 011.106 ] ( NQ )

As for those who are wretched, they will be in the Fire, sighing in a high and low tone.

[ 011.107 ] ( KK )

ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ãóÇ ÏóÇãóÊö ÇáÓøóãóÇæóÇÊõ æóÇáúÃóÑúÖõ ÅöáÇøó ãóÇ ÔóÇÁó ÑóÈøõßó Åöäøó ÑóÈøóßó ÝóÚøóÇáñ áöãóÇ íõÑöíÏõ ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 011.107 ] ( MŞ )

 

[ 011.107 ] ( AY )

(Âhiretin) gökleri ve yeri durdukça, onlar, cehennem’de ebedî olarak kalıcıdırlar, Ancak Rabbinin dilediği başka (dilediğinin azabını başka bir azaba çevirir veya azap çeken mü'minleri selâmete çıkarır, cennete kor.) Çünkü Rabbin, dilediğini, hemen noksansız yapar.

[ 011.107 ] ( EO )

Onlar, orada Semavât ve Arz durdukça muhalled olacaklar ancak rabbının dilediği müddet başka, çünkü rabbın «dilediğini yapan»dır.

[ 011.107 ] ( ES )

Onlar orada gökler ve yer durdukça duracaklar. Ancak Rabb'inin diledikleri başka. Çünkü Rabbin dilediğini yapandır.

[ 011.107 ] ( NQ )

They will dwell therein for all the time that the heavens and the earth endure, except as your Lord wills. Verily, your Lord is the doer of what He wills.

[ 011.108 ] ( KK )

æóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÓõÚöÏõæÇ ÝóÝöí ÇáúÌóäøóÉö ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ãóÇ ÏóÇãóÊö ÇáÓøóãóÇæóÇÊõ æóÇáúÃóÑúÖõ ÅöáÇøó ãóÇ ÔóÇÁó ÑóÈøõßó ÚóØóÇÁð ÛóíúÑó ãóÌúÐõæÐò ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 011.108 ] ( MŞ )

 

[ 011.108 ] ( AY )

Amma bahtiyar olanlar, cennetliktirler, Âhiretin gökleri ve yeri durdukça, onlar, cennette ebedî olarak kalıcıdırlar. Ancak Rabbinin (daha önce mü'minlerden bir kısım günahkârların azabını) dilediği müddet müstesna. Bu bitmez ve tükenmez bir lütûfdur.

[ 011.108 ] ( EO )

Amma mes'ud olanlar Cennettedirler, rabbının dilediği müddetten başka Semavât ve Arz durdukça onlar onda muhalled kalacaklar, bir atâ ki kesilmesi yok.

[ 011.108 ] ( ES )

Mutlu olanlar ise cennettedirler. Orada gökler ve yer durdukça duracaklar, ancak Rabbinin diledikleri başka. (Bu) ardı arası kesilmeyen bir ihsan olacak.

[ 011.108 ] ( NQ )

And those who are blessed, they will be in Paradise, abiding therein for all the time that the heavens and the earth endure, except as your Lord will, a gift without an end.

[ 011.109 ] ( KK )

ÝóáÇó Êóßõäú Ýöí ãöÑúíóÉò ãöãøóÇ íóÚúÈõÏõ åóÄõáÇóÁö ãóÇ íóÚúÈõÏõæäó ÅöáÇøó ßóãóÇ íóÚúÈõÏõ ÂÈóÇÄõåõãú ãöäú ÞóÈúáõ æóÅöäøóÇ áóãõæóÝøõæåõãú äóÕöíÈóåõãú ÛóíúÑó ãóäúÞõæÕò ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 011.109 ] ( MŞ )

 

[ 011.109 ] ( AY )

O hâlde, şu müşriklerin ibâdet ettikleri putların dalâlet olduğunda sakın şüphe etme. Onlar, ancak babalarının önceden ibâdet ettikleri gibi ibâdet ediyorlar. Biz de onların azaptan olan nasiplerini muhakkak noksansız vereceğiz.

[ 011.109 ] ( EO )

O halde sakın şunların ıbadet edişlerinden şüpheye düşme başka değil atalarının ıbadeti gibi ıbadet ediyorlar, biz de elbet kendilerine tamamile nasîblerini veririz.

[ 011.109 ] ( ES )

O halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye düşme. Daha önce ataları nasıl ibadet ediyor idiyseler bunlar da öyle ibadet ediyorlar. Biz de kendilerine nasiplerini elbette eksiksiz olarak öderiz.

[ 011.109 ] ( NQ )

So be not in doubt (O Muhammad ) as to what these (pagans and polytheists) men worship. They worship nothing but what their fathers worshipped before (them). And verily, We shall repay them in full their portion without diminution.

[ 011.110 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÇáúßöÊóÇÈó ÝóÇÎúÊõáöÝó Ýöíåö æóáóæúáÇó ßóáöãóÉñ ÓóÈóÞóÊú ãöäú ÑóÈøößó áóÞõÖöíó Èóíúäóåõãú æóÅöäøóåõãú áóÝöí Ôóßøò ãöäúåõ ãõÑöíÈò ﴿ ١١٠ ﴾

[ 011.110 ] ( MŞ )

 

[ 011.110 ] ( AY )

Yemin olsun ki, biz Mûsa’ya Tevrât’ı verdik de onun hakkında (bazısı inanıp, bâzısı inanmamak sûretiyle) ihtilâfa düşüldü. Eğer Rabbinden bir kelime (ilâhi bir takdîr) bulunup geçmiş olmasaydı, hemen aralarında hüküm verilmiş, cezaları görülmüştü. Gerçekten (Ey Resûlüm) senin milletinin kâfirleri de Kur’ân dan kuşkulandırıcı bir şüphe içindedirler.

[ 011.110 ] ( EO )

Kasem olsun ki Musâya kitabı verdik de onda ıhtılâf edildi, rabbından bir kelime sebk etmiş olmasa idi elbette aralarında huküm verilmiş bitmişti, ve her halde onlar bundan kuşkulu bir şekk içindedirler.

[ 011.110 ] ( ES )

Andolsun ki, Musa'ya kitabı verdik, yine de onda ihtilafa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir karar olmasa idi, elbette haklarında hüküm verilmiş bitmişti. Muhakkak ki onlar, bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.

[ 011.110 ] ( NQ )

Indeed, We gave the Book to Musa (Moses), but differences arose therein, and had it not been for a Word that had gone forth before from your Lord, the case would have been judged between them, and indeed they are in grave doubt concerning it (this Qur'an).

[ 011.111 ] ( KK )

æóÅöäøó ßõáÇøð áóãøóÇ áóíõæóÝøöíóäøóåõãú ÑóÈøõßó ÃóÚúãóÇáóåõãú Åöäøóåõ ÈöãóÇ íóÚúãóáõæäó ÎóÈöíÑñ ﴿ ١١١ ﴾

[ 011.111 ] ( MŞ )

 

[ 011.111 ] ( AY )

Muhakkak ki Rabbin, onların tümünün (îman edenlerle îman etmeyenlerin) amellerinin karşılığını verecektir, (mü'minleri cennete kâfirleri cehenneme koyacaktır); Çünkü Allah, onların yaptığı her şeyden tamamiyle haberdardır.

[ 011.111 ] ( EO )

Ve hakikat her biri öyle kimselerdir ki lâbüd rabbın kendilerine ametlerini tamamiyle ödeyecektir çünkü o, her ne yapıyorlarsa habîrdir.

[ 011.111 ] ( ES )

Gerçekten de onların her biri öyle kimselerdir ki, yaptıklarının karşılığını Rabbin kendilerine hakkiyle ödeyecektir. Çünkü O, onların yaptıkları her şeyden haberdardır.

[ 011.111 ] ( NQ )

And verily, to each of them your Lord will repay their works in full. Surely, He is All-Aware of what they do.

[ 011.112 ] ( KK )

ÝóÇÓúÊóÞöãú ßóãóÇ ÃõãöÑúÊó æóãóäú ÊóÇÈó ãóÚóßó æóáÇó ÊóØúÛóæúÇ Åöäøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÈóÕöíÑñ ﴿ ١١٢ ﴾

[ 011.112 ] ( MŞ )

 

[ 011.112 ] ( AY )

Onun için sen, emrolunduğun şekilde, beraberinde tevbe edenlerle dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin; Çünkü Allah, yaptıklarınızın hepsini kemaliyle görücüdür.

[ 011.112 ] ( EO )

Onun için emr olunduğun gibi doğruluk et: sen ve beraberinde tevbe eden de aşırı gitmeyin, çünkü o her ne yaparsanız basîrdir.

[ 011.112 ] ( ES )

İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.

[ 011.112 ] ( NQ )

So stand (ask Allah to make) you (Muhammad ) firm and straight (on the religion of Islamic Monotheism) as you are commanded and those (your companions) who turn in repentance (unto Allah) with you, and transgress not (Allah's legal limits). Verily, He is All-Seer of what you do.

[ 011.113 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÑúßóäõæÇ Åöáóì ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÝóÊóãóÓøóßõãõ ÇáäøóÇÑõ æóãóÇ áóßõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãöäú ÃóæúáöíóÇÁó Ëõãøó áÇó ÊõäúÕóÑõæäó ﴿ ١١٣ ﴾

[ 011.113 ] ( MŞ )

 

[ 011.113 ] ( AY )

Bir de zâlimlere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rızâ göstermek sûretiyle) meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (Cehennemlik olursunuz). Allah’dan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtarılamazsınız.

[ 011.113 ] ( EO )

Ve zulm edenlere meyl etmeyin ki size ateş dokunur, ve Allahdan başka velîleriniz de yoktur sonra kurtulamazsınız.

[ 011.113 ] ( ES )

Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah'dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.

[ 011.113 ] ( NQ )

And incline not toward those who do wrong, lest the Fire should touch you, and you have no protectors other than Allah, nor you would then be helped .

[ 011.114 ] ( KK )

æóÃóÞöãö ÇáÕøóáóæÉó ØóÑóÝöíö ÇáäøóåóÇÑö æóÒõáóÝðÇ ãöäó Çááøóíúáö Åöäøó ÇáúÍóÓóäóÇÊö íõÐúåöÈúäó ÇáÓøóíøöÆóÇÊö Ðóáößó ÐößúÑóì áöáÐøóÇßöÑöíäó ﴿ ١١٤ ﴾

[ 011.114 ] ( MŞ )

 

[ 011.114 ] ( AY )

Gündüzün iki tarafında (öğle ve ikindi vakitlerinde) ve geceye yakın üç vakitte (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) gereği üzre namaz kıl. Şüphesiz bu hasenat (beş vakit namazın sevabı, küçük) günahları mahveder, Bu, ibretle düşünenlere bir nasihattır.

[ 011.114 ] ( EO )

Hem namaz kıl gündüzün taraflarından ikisinde ve gecenin gündüze yakın saatlerinde, çünkü hasenat, seyyiatı giderir, bu, idrâki olanlara bir öğüddür.

[ 011.114 ] ( ES )

Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.

[ 011.114 ] ( NQ )

And perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), at the two ends of the day and in some hours of the night [i.e. the five compulsory Salat (prayers)]. Verily, the good deeds remove the evil deeds (i.e. small sins). That is a reminder (an advice) for the mindful (those who accept advice).

[ 011.115 ] ( KK )

æóÇÕúÈöÑú ÝóÅöäøó Çááøóåó áÇó íõÖöíÚõ ÃóÌúÑó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ١١٥ ﴾

[ 011.115 ] ( MŞ )

 

[ 011.115 ] ( AY )

(Ey Resûlüm, kavminin eziyetlerine ve ibâdete) sabret; Çünkü Allah, iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez.

[ 011.115 ] ( EO )

Ve sabr et zira Allah muhsinlerin ecrini zayi' etmez.

[ 011.115 ] ( ES )

Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını yitirmez.

[ 011.115 ] ( NQ )

And be patient; verily, Allah loses not the reward of the good-doers.

[ 011.116 ] ( KK )

ÝóáóæúáÇó ßóÇäó ãöäó ÇáúÞõÑõæäö ãöäú ÞóÈúáößõãú ÃõæáõæÇ ÈóÞöíøóÉò íóäúåóæúäó Úóäö ÇáúÝóÓóÇÏö Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ãöãøóäú ÃóäúÌóíúäóÇ ãöäúåõãú æóÇÊøóÈóÚó ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ãóÇ ÃõÊúÑöÝõæÇ Ýöíåö æóßóÇäõæÇ ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ١١٦ ﴾

[ 011.116 ] ( MŞ )

 

[ 011.116 ] ( AY )

Şimdi, sizden önceki devirlerden geri kalan akıl sahipleri, yeryüzünde fesad çıkarmaktan (insanları) alıkoysalardı ya! Fakat onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz kimseler pek azdır. Zulüm yapanlar ise, kendilerine verilen refahın (lüks saltanatının) ardına düştüler ve hep mücrim, günahkâr oldular.

[ 011.116 ] ( EO )

Şimdi sizden evvelki karnlardan bakıyye sahipleri Yeryüzünde fesaddan nehyeder olsalardı; lâkin onlardan necata irdirdiğimiz pek az kimselerden başka yok, o zulmetmekte bulunanlar ise şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve hep mücrim oldular.

[ 011.116 ] ( ES )

Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.

[ 011.116 ] ( NQ )

If only there had been among the generations before you, persons having wisdom, prohibiting (others) from Al-Fasad(disbelief, polytheism, and all kinds of crimes and sins) in the earth, except a few of those whom We saved from among them. Those who did wrong pursued the enjoyment of good things of (this worldly) life, and were Mujrimun (criminals, disbelievers in Allah, polytheists, sinners, etc.).

[ 011.117 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó ÑóÈøõßó áöíõåúáößó ÇáúÞõÑóì ÈöÙõáúãò æóÃóåúáõåóÇ ãõÕúáöÍõæäó ﴿ ١١٧ ﴾

[ 011.117 ] ( MŞ )

 

[ 011.117 ] ( AY )

Memleketlerin halkı, zulümden berî bulundukları hâlde, Rabbin, asla o memleketleri zulümle helâk etmez.

[ 011.117 ] ( EO )

Rabbın da o memleketleri ahalisi muslihler iken zulmile helâk edecek değildi ya.

[ 011.117 ] ( ES )

Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere helak edecek değildir.

[ 011.117 ] ( NQ )

. And your Lord would never destroy the towns wrongfully, while their people were right-doers.

[ 011.118 ] ( KK )

æóáóæú ÔóÇÁó ÑóÈøõßó áóÌóÚóáó ÇáäøóÇÓó ÃõãøóÉð æóÇÍöÏóÉð æóáÇó íóÒóÇáõæäó ãõÎúÊóáöÝöíäó ﴿ ١١٨ ﴾

[ 011.118 ] ( MŞ )

 

[ 011.118 ] ( AY )

Eğer Rabbin dileseydi, bütün insanları tek bir dîne bağlı kılardı. Hâlbuki onlar çeşitli dinlere uyarak ihtilâf edip duracaklardır.

[ 011.118 ] ( EO )

Hem rabbın dileseydi elbet bütün o nası bir tek ümmet yapardı, halbuki ıhtilâf edip duracaklardı.

[ 011.118 ] ( ES )

Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.

[ 011.118 ] ( NQ )

And if your Lord had so willed, He could surely have made mankind one Ummah [nation or community (following one religion only i.e. Islam)], but they will not cease to disagree,-

[ 011.119 ] ( KK )

ÅöáÇøó ãóäú ÑóÍöãó ÑóÈøõßó æóáöÐóáößó ÎóáóÞóåõãú æóÊóãøóÊú ßóáöãóÉõ ÑóÈøößó áóÇóãúáóÇóäøó Ìóåóäøóãó ãöäó ÇáúÌöäøóÉö æóÇáäøóÇÓö ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ١١٩ ﴾

[ 011.119 ] ( MŞ )

 

[ 011.119 ] ( AY )

Ancak Rabbinin rahmetiyle, hak din üzere anlaşıp ayrılmıyanlar müstesnadır. Allah, insanları bunun için (bir kısmının ihtilâfı ve bir kısmının hak din üzere bulunması için) yarattı ve Rabbinin meleklerine olan şu: “ And olsun, cehennemi tamamen insanlardan ve cinlerden dolduracağım”, sözü tamamen yerine geldi.

[ 011.119 ] ( EO )

Ancak rabbının rahmetile yargıladığı kimseler müstesnâ ve onun içindir ki onları halketti ve rabbının şu kelimesi tamam oldu, ahdim olsun Cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen dolduracağım.

[ 011.119 ] ( ES )

Ancak Rabbinin rahmetle yarlığadığı kimseler başka. Onun içindir ki, onları yarattı. Ve Rabbinin "Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen dolduracağım" sözü böylece tamam oldu.

[ 011.119 ] ( NQ )

Except him on whom your Lord has bestowed His Mercy (the follower of truth - Islamic Monotheism) and for that did He create them. And the Word of your Lord has been fulfilled (i.e. His Saying): "Surely, I shall fill Hell with jinns and men all together."

[ 011.120 ] ( KK )

æóßõáÇøð äóÞõÕøõ Úóáóíúßó ãöäú ÃóäúÈóÇÁö ÇáÑøõÓõáö ãóÇ äõËóÈøöÊõ Èöåö ÝõÄóÇÏóßó æóÌóÇÁóßó Ýöí åóÐöåö ÇáúÍóÞøõ æóãóæúÚöÙóÉñ æóÐößúÑóì áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٢٠ ﴾

[ 011.120 ] ( MŞ )

 

[ 011.120 ] ( AY )

Peygamberlerin haberlerinden kalbini kuvvetle tatmin edeceğimiz her haberi, sana hâdise olarak anlatıyoruz. Bu sûrede de sana hak, mü'minlere bir öğüt ve bir ihtar geldi.

[ 011.120 ] ( EO )

Peygamberlerin haberlerinden kalbini tesbit edeceğimiz her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz, bu Sûrede de sana hak ve mü'minlere bir mev'ıza ve tezkir geldi.

[ 011.120 ] ( ES )

Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak olanlardan her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret gelmiştir.

[ 011.120 ] ( NQ )

And all that We relate to you (O Muhammad ) of the news of the Messengers is in order that We may make strong and firm your heart thereby. And in this (chapter of the Qur'an) has come to you the truth, as well as an admonition and a reminder for the believers.

[ 011.121 ] ( KK )

æóÞõáú áöáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÇÚúãóáõæÇ Úóáóì ãóßóÇäóÊößõãú ÅöäøóÇ ÚóÇãöáõæäó ﴿ ١٢١ ﴾

[ 011.121 ] ( MŞ )

 

[ 011.121 ] ( AY )

İman etmiyenlere (Ey Resûlüm) de ki; “ Bulunduğunuz hal üzere çalışın, biz de çalışıcılarız.

[ 011.121 ] ( EO )

İyman etmeyenlere de de ki: siz yerinizde sayarak yapacağınızı yapın her halde biz çalışıyoruz.

[ 011.121 ] ( ES )

İmana gelmeyen o kâfirlere de ki: "Elinizden geleni geri koymayın! Biz de yapacağımızı yapacağız."

[ 011.121 ] ( NQ )

And say to those who do not believe: "Act according to your ability and way, We are acting (in our way).

[ 011.122 ] ( KK )

æóÇäúÊóÙöÑõæÇ ÅöäøóÇ ãõäúÊóÙöÑõæäó ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 011.122 ] ( MŞ )

 

[ 011.122 ] ( AY )

Gözetleyin akıbetinizi, biz de bunu gözetleyiciyiz.”

[ 011.122 ] ( EO )

Ve gözetin herhalde biz gözetiyoruz.

[ 011.122 ] ( ES )

Siz bekleyin görün, biz de bekleyip göreceğiz.

[ 011.122 ] ( NQ )

And you wait ! We (too) are waiting."

[ 011.123 ] ( KK )

æóáöáøóåö ÛóíúÈõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÅöáóíúåö íõÑúÌóÚõ ÇáúÃóãúÑõ ßõáøõåõ ÝóÇÚúÈõÏúåõ æóÊóæóßøóáú Úóáóíúåö æóãóÇ ÑóÈøõßó ÈöÛóÇÝöáò ÚóãøóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٢٣ ﴾

[ 011.123 ] ( MŞ )

 

[ 011.123 ] ( AY )

Göklerin ve yerin sırrı, Allah’ın ilmindedir. Bütün işler de ona döndürülür. O hâlde, yalnız O’na ibâdet et ve O’na tevekkül kıl. Senin Rabbin, yapmakta olduğunuz şeylerden gâfil değildir.

[ 011.123 ] ( EO )

Bununla beraber Göklerin Yerin gaybi, Allahın'dır, emrin de hepsi ona irca' olunur, yalnız ona ıbadet et ve ona tevekkül kıl, rabbın ne yaptığınızdan ve yapacağınızdan gafil değil.

[ 011.123 ] ( ES )

Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.

[ 011.123 ] ( NQ )

And to Allah belongs the Ghaib (unseen) of the heavens and the earth, and to Him return all affairs (for decision). So worship Him (O Muhammad ) and put your trust in Him. And your Lord is not unaware of what you (people) do."