YUNUS SURESİ

[ 010.001 ] ( KK )

ÇáÑ Êöáúßó ÂíóÇÊõ ÇáúßöÊóÇÈö ÇáúÍóßöíãö ﴿ ١ ﴾

[ 010.001 ] ( MŞ )

 

[ 010.001 ] ( AY )

Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sapasağlam ve hikmetle dolu Kur’ân’ın âyetleridir.

[ 010.001 ] ( EO )

Elif, Lâm, Râ. işte bunlar o hakîm kitabın âyetleri.

[ 010.001 ] ( ES )

Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar o hikmetli kitabın âyetleridir.

[ 010.001 ] ( NQ )

Alif-Lam-Ra. [These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings]. These are the Verses of the Book (the Qur'an) Al-Hakim [showing lawful and unlawful things, explaining Allah's (Divine) Laws for mankind, leading them to eternal happiness by ordering them to follow the true Islamic Monotheism, - worshipping none but Allah Alone - that will guide them to Paradise and save them from Hell].

[ 010.002 ] ( KK )

ÃóßóÇäó áöáäøóÇÓö ÚóÌóÈðÇ Ãóäú ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì ÑóÌõáò ãöäúåõãú Ãóäú ÃóäúÐöÑó ÇáäøóÇÓó æóÈóÔøöÑö ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Ãóäøó áóåõãú ÞóÏóãó ÕöÏúÞò ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú ÞóÇáó ÇáúßóÇÝöÑõæäó Åöäøó åóÐóÇ áóÓóÇÍöÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٢ ﴾

[ 010.002 ] ( MŞ )

 

[ 010.002 ] ( AY )

İnsanlar arasında bir er’e (Peygambere): “ İnsanları Allah’ın azâbı ile korkut ve îman edenleri de, Rableri katında yüksek dereceleri olmakla müjdele” diye vahy etmemiz, insanlar için şaşılacak şey mi oldu ki, kâfirler: “ Her hâlde bu, açık bir sihirbazdır.” dediler.

[ 010.002 ] ( EO )

İnsanlar için, içlerinden bir ere bütün insanları inzar et ve iyman edenleri müjdele: kendileri için rablarının nezdinde bir «kademi sıdık» var, diye vahyedişimiz hiç işitilmedik bir acîbemi oldu? kâfirler her halde bu bir sâhır dediler.

[ 010.002 ] ( ES )

İnsanları (eğri yolun sonundan) korkut, inananlara Rableri nezdindeki yüksek makamları müjdele, diye içlerinden bir adama vahyimizi göndermemiz onlara tuhaf mı geldi? Kâfirler: "Hiç şüphesiz bu besbelli bir sihirbaz." dediler.

[ 010.002 ] ( NQ )

Is it wonder for mankind that We have sent Our Inspiration to a man from among themselves (i.e. Prophet Muhammad ) (saying): "Warn mankind (of the coming torment in Hell), and give good news to those who believe (in the Oneness of Allah and in His Prophet Muhammad ) that they shall have with their Lord the rewards of their good deeds?" (But) the disbelievers say: "This is indeed an evident sorcerer (i.e. Prophet Muhammad and the Qur'an)!

[ 010.003 ] ( KK )

Åöäøó ÑóÈøóßõãõ Çááøóåõ ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó Ýöí ÓöÊøóÉö ÃóíøóÇãò Ëõãøó ÇÓúÊóæóì Úóáóì ÇáúÚóÑúÔö íõÏóÈøöÑõ ÇáúÃóãúÑó ãóÇ ãöäú ÔóÝöíÚò ÅöáÇøó ãöäú ÈóÚúÏö ÅöÐúäöåö Ðóáößõãõ Çááøóåõ ÑóÈøõßõãú ÝóÇÚúÈõÏõæåõ ÃóÝóáÇó ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 010.003 ] ( MŞ )

 

[ 010.003 ] ( AY )

Rabbiniz o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş’ı istilâ edip her şeyi hükmü altına aldı. Bütün işleri O idare ediyor. O’nun izni olmadıkça hiç bir şefaatçi yok. İşte bu vasıflara sahip olan Allah, Rabbinizdir. O hâlde ona ibâdet edin. Artık ibret almak için düşünmez misiniz?

[ 010.003 ] ( EO )

Rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı günde olarak yarattı sonra Arş üzerine istivâ buyurdu emri tedbir ediyor hiç şefaatçi yok ancak onun izninden sonra, işte bu evsafın sâhibi Allahdır rabbınız, o halde ona ibadet ediniz, artık düşünmez misiniz!

[ 010.003 ] ( ES )

Rabbiniz o Allah'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor. O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?

[ 010.003 ] ( NQ )

Surely, your Lord is Allah Who created the heavens and the earth in six Days and then Istawa (rose over) the Throne (really in a manner that suits His Majesty), disposing the affair of all things. No intercessor (can plead with Him) except after His Leave. That is Allah, your Lord; so worship Him (Alone). Then, will you not remember?

[ 010.004 ] ( KK )

Åöáóíúåö ãóÑúÌöÚõßõãú ÌóãöíÚðÇ æóÚúÏó Çááøóåö ÍóÞøðÇ Åöäøóåõ íóÈúÏóÃõ ÇáúÎóáúÞó Ëõãøó íõÚöíÏõåõ áöíóÌúÒöíó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÈöÇáúÞöÓúØö æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóåõãú ÔóÑóÇÈñ ãöäú Íóãöíãò æóÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÝõÑõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 010.004 ] ( MŞ )

 

[ 010.004 ] ( AY )

Hepinizin dönüp varışı ancak Allah’adır. Allah’ın vaadi gerçektir. Varlıkları önce O diriltir. Sonra îman edip sâlih ameller işliyenleri, adaletle mükâfatlandırmak için, onları geri çevirir. Kâfirlere ise, küfrettiklerinden dolayı, kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.

[ 010.004 ] ( EO )

Dönüşünüz hep onadır: hakkâ Allahın va'di, çünkü o iptida halkediyor sonra onu geri çevirecek, iyman edip iyi iyi işler yapan kimselere adâletle karşılık vermek için,

[ 010.004 ] ( ES )

Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Herşeyi ilk baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip salih amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için geri döndürecek olan yine O'dur. Kâfirlere de inkâr ettikleri için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.

[ 010.004 ] ( NQ )

To Him is the return of all of you. The Promise of Allah is true. It is He Who begins the creation and then will repeat it, that He may reward with justice those who believed (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) and did deeds of righteousness. But those who disbelieved will have a drink of boiling fluids and painful torment because they used to disbelieve.

[ 010.005 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáó ÇáÔøóãúÓó ÖöíóÇÁð æóÇáúÞóãóÑó äõæÑðÇ æóÞóÏøóÑóåõ ãóäóÇÒöáó áöÊóÚúáóãõæÇ ÚóÏóÏó ÇáÓøöäöíäó æóÇáúÍöÓóÇÈó ãóÇ ÎóáóÞó Çááøóåõ Ðóáößó ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö íõÝóÕøöáõ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÚúáóãõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 010.005 ] ( MŞ )

 

[ 010.005 ] ( AY )

O Allah’dır ki, güneşi bir ışık ve ayı da bir nûr yaptı (büyüyüp küçülen) miktarlar ve ölçüler tayin buyurdu, ki senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah, bunları ancak hak ve hikmet olarak yarattı. Allah, anlayacak bir topluluk için âyetlerini açıkça beyan ediyor.

[ 010.005 ] ( EO )

O, odur ki Güneşi bir zıyâ yaptı Kameri bir nur ve buna menzil menzil mıktarlar ta'yin buyurdu ki senelerin adedini ve hisabı bilesiniz, Allah, bunu ancak hak hikmet ile yarattı, bilecek bir kavm için âyetleri tafsıl ediyor.

[ 010.005 ] ( ES )

O Allah'dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak açıklar.

[ 010.005 ] ( NQ )

It is He Who made the sun a shining thing and the moon as a light and measured out its (their) stages, that you might know the number of years and the reckoning. Allah did not create this but in truth. He explains the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) in detail for people who have knowledge.

[ 010.006 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí ÇÎúÊöáÇóÝö Çááøóíúáö æóÇáäøóåóÇÑö æóãóÇ ÎóáóÞó Çááøóåõ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö áóÂíóÇÊò áöÞóæúãò íóÊøóÞõæäó ﴿ ٦ ﴾

[ 010.006 ] ( MŞ )

 

[ 010.006 ] ( AY )

Elbette gece ile gündüzün, (büyüyüp küçülerek) arka arkaya gelmek sûretiyle değişip durmasında, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı bütün varlıklarda, Allah’dan korkan bir kavim için büyük deliller ve ibretler vardır; (hepsi Allah’ın kudret ve varlığına, kemal sıfatlarına delâlet ederler.)

[ 010.006 ] ( EO )

Elbette gece ile gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında ve Allahın Göklerde ve yerde yarattığı kâinatta korunacak bir kavm için bir çok âyetler var.

[ 010.006 ] ( ES )

Elbette gece ile gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan bir kavim için bir çok delil vardır.

[ 010.006 ] ( NQ )

Verily, in the alternation of the night and the day and in all that Allah has created in the heavens and the earth are Ayat(proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) for those people who keep their duty to Allah, and fear Him much.

[ 010.007 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó áÇó íóÑúÌõæäó áöÞóÇÁóäóÇ æóÑóÖõæÇ ÈöÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóÇØúãóÃóäøõæÇ ÈöåóÇ æóÇáøóÐöíäó åõãú Úóäú ÂíóÇÊöäóÇ ÛóÇÝöáõæäó ﴿ ٧ ﴾

[ 010.007 ] ( MŞ )

 

[ 010.007 ] ( AY )

Öldükten sonra huzurumuzda hesap vereceklerini ummayıp da, dünya hayatına razı ve onunla emniyet içinde olanlar, bir de (eşsiz bir ilâh olduğumuzu isbat eden bunca) delillerimizden gâfil bulunanlar...

[ 010.007 ] ( EO )

Onlar ki bizim likamızı arzu (veya ümid) etmezler ve Dünya hayat ile razı olub onunla mutmainn olmuşlardır ve onlar ki bizim âyetlerimizden gafildirler.

[ 010.007 ] ( ES )

Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.

[ 010.007 ] ( NQ )

Verily, those who hope not for their meeting with Us, but are pleased and satisfied with the life of the present world, and those who are heedless of Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.),

[ 010.008 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ãóÃúæóÇåõãõ ÇáäøóÇÑõ ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÓöÈõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 010.008 ] ( MŞ )

 

[ 010.008 ] ( AY )

İşte bunların, elde ettikleri kötü ameller sebebiyle varacakları yer, cehennem ateşidir.

[ 010.008 ] ( EO )

İşte bunların kesibleri sebebile varacakları yer, ateştir.

[ 010.008 ] ( ES )

İşte bunların kendi elleriyle ettikleri yüzünden varacakları yer cehennemdir.

[ 010.008 ] ( NQ )

Those, their abode will be the Fire, because of what they used to earn.

[ 010.009 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö íóåúÏöíåöãú ÑóÈøõåõãú ÈöÅöíãóÇäöåöãú ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåöãõ ÇáúÃóäúåóÇÑõ Ýöí ÌóäøóÇÊö ÇáäøóÚöíãö ﴿ ٩ ﴾

[ 010.009 ] ( MŞ )

 

[ 010.009 ] ( AY )

Fakat îman edip sâlih âmeller işleyen kimseleri, Rableri, îmanları sebebiyle, ağaçları altından ırmaklar akar nimeti bol cennet’lere hidâyet buyurur.

[ 010.009 ] ( EO )

Amma iyman edib güzel güzel ameller yapan kimseler, onların rabbı kendilerini iymanları sebebiyle hidayetine irdirir, naîm Cennetlerinde altlarından ırmaklar akar.

[ 010.009 ] ( ES )

Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından dolayı Rableri hidayete erdirir. Naîm cennetlerinde altlarından ırmaklar akar durur.

[ 010.009 ] ( NQ )

Verily, those who believe [in the Oneness of Allah along with the six articles of Faith, i.e. to believe in Allah, His Angels, His Books, His Messengers, Day of Resurrection, and Al-Qadar (Divine Preordainments) - Islamic Monotheism], and do deeds of righteousness, their Lord will guide them through their Faith; under them will flow rivers in the Gardens of delight (Paradise).

[ 010.010 ] ( KK )

ÏóÚúæóÇåõãú ÝöíåóÇ ÓõÈúÍóÇäóßó Çááøóåõãøó æóÊóÍöíøóÊõåõãú ÝöíåóÇ ÓóáÇóãñ æóÂÎöÑõ ÏóÚúæóÇåõãú Ãóäö ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 010.010 ] ( MŞ )

 

[ 010.010 ] ( AY )

Bunların, cennette duaları: “ Allah’ım! Seni tesbih ve tenzîh ederiz” sözüdür ve aralarındaki dilekleri de hep SELÂM’dır. Dualarının sonu ise: “Bütün hamdler âlemlerin Rabbine mahsustur”, gerçeğidir.

[ 010.010 ] ( EO )

Orada duaları «subhaneke allahumme» sağlıkları «selam», Dualarının sonu da hakikat «elhamdulillahi rabbilalemîn» dir.

[ 010.010 ] ( ES )

Onların oradaki duaları: "Allahım, sen yücelerden yücesin"; sağlık dilekleri "selâm", dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek olacaktır.

[ 010.010 ] ( NQ )

Their way of request therein will be Subhanaka Allahumma (Glory to You, O Allah!) and Salam (peace, safe from each and every evil) will be their greetings therein (Paradise)! and the close of their request will be: Al-Hamdu Lillahi Rabbil-'Alamin [All the praises and thanks are to Allah, the Lord of 'Alamin (mankind, jinns and all that exists)].

[ 010.011 ] ( KK )

æóáóæú íõÚóÌøöáõ Çááøóåõ áöáäøóÇÓö ÇáÔøóÑøó ÇÓúÊöÚúÌóÇáóåõãú ÈöÇáúÎóíúÑö áóÞõÖöíó Åöáóíúåöãú ÃóÌóáõåõãú ÝóäóÐóÑõ ÇáøóÐöíäó áÇó íóÑúÌõæäó áöÞóÇÁóäóÇ Ýöí ØõÛúíóÇäöåöãú íóÚúãóåõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 010.011 ] ( MŞ )

 

[ 010.011 ] ( AY )

Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, fenalığı da hemen acele olarak verseydi, muhakkak ecelleri son bulur biterdi. Fakat karşımıza çıkıp hesap vermeyi ummayanları, azgınlıklarında bırakırız, körü körüne giderler.

[ 010.011 ] ( EO )

Eğer Allah, insanlara şerri onların hayır ivercesine ivdikleri gibi iyvecek olsa idi ecellerini kendilerine yetiriverir idi fakat likamızı arzu etmiyenleri bırakırız tuğyanlarında körkörüne giderler.

[ 010.011 ] ( ES )

Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de alel-acele verseydi, onların hemen ecellerini getiriverirdi. Fakat bize kavuşmayı ummayanları kendi hallerine bırakırız da azgınlıkları içinde bocalayıp giderler.

[ 010.011 ] ( NQ )

And were Allah to hasten for mankind the evil (they invoke for themselves and for their children, etc. while in a state of anger) as He hastens for them the good (they invoke) then they would have been ruined. So We leave those who expect not their meeting with Us, in their trespasses, wandering blindly in distraction. (Tafsir At-Tabari; Vol. 11, Page 91)

[ 010.012 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ãóÓøó ÇáúÅöäúÓóÇäó ÇáÖøõÑøõ ÏóÚóÇäóÇ áöÌóäúÈöåö Ãóæú ÞóÇÚöÏðÇ Ãóæú ÞóÇÆöãðÇ ÝóáóãøóÇ ßóÔóÝúäóÇ Úóäúåõ ÖõÑøóåõ ãóÑøó ßóÃóäú áóãú íóÏúÚõäóÇ Åöáóì ÖõÑøò ãóÓøóåõ ßóÐóáößó Òõíøöäó áöáúãõÓúÑöÝöíäó ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 010.012 ] ( MŞ )

 

[ 010.012 ] ( AY )

İnsana (hastalık gibi) bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek otururken, gerek ayakta iken, bize dua eder durur. Fakat ondan sıkıntısını giderdiğimiz zaman, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize dua etmemiş gibi geçer gider. (eski sapıklığına devam eder). İşte o haddi aşan müşriklere, yaptıkları ameller, böyle süslü gösterilmektedir.

[ 010.012 ] ( EO )

İnsana bir sıkıntı da dokundumu gerek yan yatarken gerek otururken gerek dikilirken bize duâ eder durur derken kendisinden sıkıntısını açıverdikmi sanki kendine dokunan bir sıkıntı için bize yalvarmamış gibi geçer gider, işte o müsriflere yaptıkları ameller böyle tezyin edilmektedir.

[ 010.012 ] ( ES )

İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek otururken, gerek dikilirken bize dua eder. Kendisinden sıkıntısını gideriverdik mi sanki kendine dokunan o sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi aldırmadan geçer gider. İşte o aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle güzel gelir.

[ 010.012 ] ( NQ )

And when harm touches man, he invokes Us, lying down on his side, or sitting or standing. But when We have removed his harm from him, he passes on his way as if he had never invoked Us for a harm that touched him! Thus it seems fair to theMusrifun that which they used to do.

[ 010.013 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóåúáóßúäóÇ ÇáúÞõÑõæäó ãöäú ÞóÈúáößõãú áóãøóÇ ÙóáóãõæÇ æóÌóÇÁóÊúåõãú ÑõÓõáõåõãú ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö æóãóÇ ßóÇäõæÇ áöíõÄúãöäõæÇßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáúÞóæúãó ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 010.013 ] ( MŞ )

 

[ 010.013 ] ( AY )

Andolsun, biz, senden önceki devirlerdekileri, kendilerine Peygamberleri mûcizelerle geldikleri hâlde, zulmettikleri ve imana gelmedikleri vakit helâk ettik. İşte mücrim kavimleri, biz böyle cezalandırırız.

[ 010.013 ] ( EO )

Celâlim hakkı için biz sizden evvelki kurunu, kendilerine Peygamberleri beyyinat ile geldikleri halde zulmettikleri ve iymana gelmeleri ıhtimali kalmadığı vakıt helâk eyledik, işte mücrim kavmleri biz böyle cezalandırırız.

[ 010.013 ] ( ES )

Andolsun ki, sizden önceki devirlerin bir çok kavmini, peygamberleri kendilerine bir çok belge ile geldikleri halde zulmettikleri ve imana gelmedikleri için helak ettik. İşte günahkârlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.

[ 010.013 ] ( NQ )

And indeed, We destroyed generations before you, when they did wrong while their Messengers came to them with clear proofs, but they were not such as to believe! Thus do We requite the people who are Mujrimun (disbelievers, polytheists, sinners, criminals, etc.).

[ 010.014 ] ( KK )

Ëõãøó ÌóÚóáúäóÇßõãú ÎóáÇóÆöÝó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãöäú ÈóÚúÏöåöãú áöäóäúÙõÑó ßóíúÝó ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 010.014 ] ( MŞ )

 

[ 010.014 ] ( AY )

Sonra, onların arkasından, sizi arzda halifeler yaptık ki, bakalım nasıl ameller işliyeceksiniz?

[ 010.014 ] ( EO )

Sonra onların arkasından sizi Arzda halifeler yaptık ki bakalım: nasıl ameller işliyeceksiniz?

[ 010.014 ] ( ES )

Sonra onların ardından sizi yeryüzüne halifeler yaptık ki, bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz.

[ 010.014 ] ( NQ )

Then We made you follow after them, generations after generations in the land, that We might see how you would work!

[ 010.015 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÊõÊúáóì Úóáóíúåöãú ÂíóÇÊõäóÇ ÈóíøöäóÇÊò ÞóÇáó ÇáøóÐöíäó áÇó íóÑúÌõæäó áöÞóÇÁóäóÇ ÇÆúÊö ÈöÞõÑúÂäò ÛóíúÑö åóÐóÇ Ãóæú ÈóÏøöáúåõ Þõáú ãóÇ íóßõæäõ áöí Ãóäú ÃõÈóÏøöáóåõ ãöäú ÊöáúÞóÇÁö äóÝúÓöí Åöäú ÃóÊøóÈöÚõ ÅöáÇøó ãóÇ íõæÍóì Åöáóíøó Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Åöäú ÚóÕóíúÊõ ÑóÈøöí ÚóÐóÇÈó íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ١٥ ﴾

[ 010.015 ] ( MŞ )

 

[ 010.015 ] ( AY )

Böyle iken, âyetlerimiz, müşriklere birer açık delil olarak okunduğu zaman, karşımızda hesap vermeyi ummayanlar: “ Bundan başka bir KUR’ÂN getir veya bunu değiştir” dediler. Sen de ki: “ Onu kendiliğimden değiştirmekliğim, benim için mümkün değil. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rabbime isyan edersem, gerçekten büyük bir günün (kıyâmetin) azabından korkarım.”

[ 010.015 ] ( EO )

Böyle iken âyetlerimiz birer beyyine olarak karşılarında okunduğu zaman likamızı arzu etmiyenler «bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir» dediler, de ki, onu kendiliğimden değiştirmekliğim benim için olacak şey değildir, ben ancak bana vahyolunana ittiba' ederim; ben, rabbıma isyan edersem şüphesiz büyük bir günün azâbından korkarım.

[ 010.015 ] ( ES )

Böyle iken, âyetlerimiz, kesin birer belge olarak kendilerine okunduğu zaman, o bizimle karşılaşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir." dediler. De ki, "Onu kendiliğimden değiştiremem, benim açımdan bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım."

[ 010.015 ] ( NQ )

And when Our Clear Verses are recited unto them, those who hope not for their meeting with Us, say: Bring us a Qur'an other than this, or change it."Say (O Muhammad ): "It is not for me to change it on my own accord; I only follow that which is revealed unto me. Verily, I fear if I were to disobey my Lord, the torment of the Great Day (i.e. the Day of Resurrection)."

[ 010.016 ] ( KK )

Þõáú áóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ ãóÇ ÊóáóæúÊõåõ Úóáóíúßõãú æóáÇó ÃóÏúÑóÇßõãú Èöåö ÝóÞóÏú áóÈöËúÊõ Ýöíßõãú ÚõãõÑðÇ ãöäú ÞóÈúáöåö ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 010.016 ] ( MŞ )

 

[ 010.016 ] ( AY )

De ki: “ eğer Allah dileseydi, ben KUR’ÂN’ı size okumazdım ve hiç bir sûretle Allah onu size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben içinizde bundan önce (kırk yıl kadar) bir ömür durdum (okuyup yazdığım bir şey yoktur). Artık Kur’ân’ın kendi tarafımdan olmadığını (sırf Allah’ın vahyi bulunduğunu) düşünmez misiniz?

[ 010.016 ] ( EO )

De ki: eğer Allah dilese idi ben onu size okumazdım, hiç bir suretle de size onu bildirmezdi bilirsiniz ki ben sizin içinizde bundan evvel bir ömür durdum, artık bir kerre aklınıza müracat etmezmisiniz?

[ 010.016 ] ( ES )

De ki, "Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. O da onu hiçbir şekilde size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben sizin içinizde bundan önce yıllarca bulundum. Siz hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?"

[ 010.016 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "If Allah had so willed, I should not have recited it to you nor would He have made it known to you. Verily, I have stayed amongst you a life time before this. Have you then no sense?"

[ 010.017 ] ( KK )

Ýóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ Ãóæú ßóÐøóÈó ÈöÂíóÇÊöåö Åöäøóåõ áÇó íõÝúáöÍõ ÇáúãõÌúÑöãõæäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 010.017 ] ( MŞ )

 

[ 010.017 ] ( AY )

Artık Allah’a bir yalan iftira eden veya onun âyetlerine yalan diyenden daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki, mücrimler kurtulamazlar.

[ 010.017 ] ( EO )

Artık bir yalanı Allaha iftira eden veya onun âyetlerine yalan diyenden daha zâlim kim olabilir? Şüphe yok ki: mücrimler, felâh bulmaz.

[ 010.017 ] ( ES )

Artık bir yalanı Allah'a iftira eden veya O'nun âyetlerini inkar edenden daha zalim kim olabilir? Hiç şüphesiz o mücrimler iflah olmayacaklar.

[ 010.017 ] ( NQ )

So who does more wrong than he who forges a lie against Allah or denies His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.)? Surely, the Mujrimun (criminals, sinners, disbelievers and polytheists) will never be successful!

[ 010.018 ] ( KK )

æóíóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãóÇ áÇó íóÖõÑøõåõãú æóáÇó íóäúÝóÚõåõãú æóíóÞõæáõæäó åóÄõáÇóÁö ÔõÝóÚóÇÄõäóÇ ÚöäúÏó Çááøóåö Þõáú ÃóÊõäóÈøöÆõæäó Çááøóåó ÈöãóÇ áÇó íóÚúáóãõ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóáÇó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÓõÈúÍóÇäóåõ æóÊóÚóÇáóì ÚóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 010.018 ] ( MŞ )

 

[ 010.018 ] ( AY )

Allah’ı bırakıp kendilerine ne bir zarar, ne de bir menfaat vermeyecek şeylere (putlara) tapıyorlar ve bir de: “Bu putlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır.” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber vereceksiniz?” Haşa, Allah, onların ortak koştukları her şeyden çok uzakatır, çok yücedir.

[ 010.018 ] ( EO )

Allahı bırakıyorlar da kendilerine ne zarar, ne menfaat veremiyecek şeylere tapıyorlar, ve «ha, onlar bizim Allah yanında şefaatçilerimizdir» diyorlar, de ki: siz Allaha Göklerde ve Yerde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? Hâşâ o onların isnad ettikleri ortaklıklardan münezzeh sübhan, yüksek çok yüksektir.

[ 010.018 ] ( ES )

Allah'ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar verebilecek olan şeylere tapıyorlar ve "Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir." diyorlar. De ki, "Siz Allah'a göklerde ve yerde O'nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir.

[ 010.018 ] ( NQ )

And they worship besides Allah things that hurt them not, nor profit them, and they say: "These are our intercessors with Allah." Say: "Do you inform Allah of that which He knows not in the heavens and on the earth?" Glorified and Exalted be He above all that which they associate as partners with Him!

[ 010.019 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó ÇáäøóÇÓõ ÅöáÇøó ÃõãøóÉð æóÇÍöÏóÉð ÝóÇÎúÊóáóÝõæÇ æóáóæúáÇó ßóáöãóÉñ ÓóÈóÞóÊú ãöäú ÑóÈøößó áóÞõÖöíó Èóíúäóåõãú ÝöíãóÇ Ýöíåö íóÎúÊóáöÝõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 010.019 ] ( MŞ )

 

[ 010.019 ] ( AY )

İnsanlar ilk önce, yalnız tek bir ümmetti (aynı dîne bağlıydılar) Sonra ayrılığa düştüler (bir çok batıl dinlere ayrıldılar.) Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı (cezaları âhirete bırakılmamış olaydı), o ihtilâf edip durdukları şeylerde şimdiye kadar aralarında hüküm verilmiş bitmişti; (hemen üzerlerine azap inerdi).

[ 010.019 ] ( EO )

İnsanlar bir tek ümmetti, sonra ıhtilâf ettiler, eğer rabbından ezelde bir kelime sebketmiş olmasa idi o ıhtilâf edib durdukları şeylerde şimdiye kadar beyinlerinde huküm verilmiş bitmişti.

[ 010.019 ] ( ES )

İnsanlar, aslında bir tek ümmet idiler, sonra ihtilafa düşüp ayrı ayrı oldular. Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış olsa idi, ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş olurdu.

[ 010.019 ] ( NQ )

Mankind were but one community (i.e. on one religion - Islamic Monotheism), then they differed (later), and had not it been for a Word that went forth before from your Lord, it would have been settled between them regarding what they differed .

[ 010.020 ] ( KK )

æóíóÞõæáõæäó áóæúáÇó ÃõäúÒöáó Úóáóíúåö ÂíóÉñ ãöäú ÑóÈøöåö ÝóÞõáú ÅöäøóãóÇ ÇáúÛóíúÈõ áöáøóåö ÝóÇäúÊóÙöÑõæÇ Åöäøöí ãóÚóßõãú ãöäó ÇáúãõäúÊóÙöÑöíäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 010.020 ] ( MŞ )

 

[ 010.020 ] ( AY )

Bir de Müşrikler: “ Peygambere, Rabbi tarafından (Kur’ân’dan) başka bir âyet (azap mûcizesi) indirilse ya!” diyorlar. Sen de ki: “Gayb, ancak Allah’a mahsustur. O hâlde azabı bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyenlerdenim.

[ 010.020 ] ( EO )

Bir de «ona rabbından bambaşka bir âyet indirilse ya» diyorlar, sen de de ki: gayıb ancak Allaha mahsus, intızar edin ben de sizinle beraber muntazır olanlardanım.

[ 010.020 ] ( ES )

Bir de "Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!" diyorlar. De ki: "Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de sizinle beraber bekleyeceğim şüphesiz."

[ 010.020 ] ( NQ )

And they say: "How is it that not a sign is sent down on him from his Lord?" Say: "The unseen belongs to Allah Alone, so wait you, verily I am with you among those who wait (for Allah's Judgement)."

[ 010.021 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÃóÐóÞúäóÇ ÇáäøóÇÓó ÑóÍúãóÉð ãöäú ÈóÚúÏö ÖóÑøóÇÁó ãóÓøóÊúåõãú ÅöÐóÇ áóåõãú ãóßúÑñ Ýöí ÂíóÇÊöäóÇ Þõáö Çááøóåõ ÃóÓúÑóÚõ ãóßúÑðÇ Åöäøó ÑõÓõáóäóÇ íóßúÊõÈõæäó ãóÇ ÊóãúßõÑõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 010.021 ] ( MŞ )

 

[ 010.021 ] ( AY )

İnsanlara dokunan bir sıkıntı ve geçim darlığından sonra, kendilerine bir rahmet (bolluk) taddırdığımız zaman da âyetlerimize dil uzatır ve Peygambere hile yapmağa koşarlar. De ki: “ Allah’ın, hîlenize ceza verişi çok daha çabuktur”. Gerçekten elçilerimiz (Meleklerimiz) de kurduğunuz kötü fikirleri yazıyorlar.

[ 010.021 ] ( EO )

İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra bir rahmet tattırdığımız zaman da âyetlerimiz hakkında derhal bir mekirleri vardır, de ki: Allahın mekri daha çabuktur, haberiniz olsun: elçilerimiz yaptığınız mekirleri yazıb duruyorlar.

[ 010.021 ] ( ES )

İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırdığımız zaman, âyetlerimiz hakkında derhal bir takım hilekârlıklara girişirler. De ki: "Allah'ın hilesi daha çabuktur. Haberiniz olsun ki elçilerimiz yaptığınız hileleri yazıp duruyorlar".

[ 010.021 ] ( NQ )

And when We let mankind taste of mercy after some adversity has afflicted them, behold! They take to plotting against OurAyat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.)! Say: "Allah is more Swift in planning!" Certainly, Our Messengers (angels) record all of that which you plot.

[ 010.022 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí íõÓóíøöÑõßõãú Ýöí ÇáúÈóÑøö æóÇáúÈóÍúÑö ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ßõäúÊõãú Ýöí ÇáúÝõáúßö æóÌóÑóíúäó Èöåöãú ÈöÑöíÍò ØóíøöÈóÉò æóÝóÑöÍõæÇ ÈöåóÇ ÌóÇÁóÊúåóÇ ÑöíÍñ ÚóÇÕöÝñ æóÌóÇÁóåõãõ ÇáúãóæúÌõ ãöäú ßõáøö ãóßóÇäò æóÙóäøõæÇ Ãóäøóåõãú ÃõÍöíØó Èöåöãú ÏóÚóæõÇ Çááøóåó ãõÎúáöÕöíäó áóåõ ÇáÏøöíäó áóÆöäú ÃóäúÌóíúÊóäóÇ ãöäú åóÐöåö áóäóßõæäóäøó ãöäó ÇáÔøóÇßöÑöíäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 010.022 ] ( MŞ )

 

[ 010.022 ] ( AY )

Sizi karada (çeşitli vasıtalar üzerinde ) ve denizde (gemilerde) gezdiren O’dur. Hattâ siz gemide olduğunuz zaman, güzel bir rüzgârla, o gemi içindekilerle giderken, onlar ferahlanırlar. Derken bir fırtına çıkarak her taraftan dalgalar kendilerine gelince ve kuşatıldıklarını anlayınca, Allah’ın dininde hâlis ve samimi olarak Allah’a şöyle dua ederler: “Yemin ederiz ki, eğer bizi, bundan kurtarırsan muhakkak şükreden kullarından oluruz.”

[ 010.022 ] ( EO )

O, odur ki sizleri karada ve denizde gezdirtir, hattâ gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıb hoş bir heva ile aktıkları ve tam onunla ferahlandıkları sırada ona şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her yerden onlara dalga gelmeğe başlar ve zannederler ki tamamen ihata olunub bittiler, o vakıt Allaha dini halis kılarak dua ederler: «ahdımız olsun ki, derler, eğer bizi bundan halâs edersen, şeksiz şüphesiz şükreden kullarından oluruz»

[ 010.022 ] ( ES )

Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah'a yalvarır ve dindar olurlar: "Eğer bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız." derler.

[ 010.022 ] ( NQ )

He it is Who enables you to travel through land and sea, till when you are in the ships and they sail with them with a favourable wind, and they are glad therein, then comes a stormy wind and the waves come to them from all sides, and they think that they are encircled therein, they invoke Allah, making their Faith pure for Him Alone, saying: "If You (Allah) deliver us from this, we shall truly be of the grateful."

[ 010.023 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÃóäúÌóÇåõãú ÅöÐóÇ åõãú íóÈúÛõæäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÈöÛóíúÑö ÇáúÍóÞøö íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÅöäøóãóÇ ÈóÛúíõßõãú Úóáóì ÃóäúÝõÓößõãú ãóÊóÇÚó ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ Ëõãøó ÅöáóíúäóÇ ãóÑúÌöÚõßõãú ÝóäõäóÈøöÆõßõãú ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 010.023 ] ( MŞ )

 

[ 010.023 ] ( AY )

Fakat, Allah, onları selâmete çıkarınca, bakarsın ki, yeryüzünde yine haksız yere azgınlıklarda bulunuyorlar. Ey insanlar! sizin azgınlığınız ancak kendi aleyhinizedir. O kıymetsiz dünya hayatının biraz zevkini sürersiniz, sonra döner bize gelirsiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı size haber veririz.

[ 010.023 ] ( EO )

Derken vaktâki onları halâs eder, çıkar çıkmaz Yer yüzünde haksızlıkla bagye başlarlar, ey insanlar, bagyiniz sırf kendi aleyhinizedir, o alçak hayatın biraz zevkını sürersiniz, sonra döner bize gelirsiniz, biz de bütün yaptıklarınızı size haber veririz.

[ 010.023 ] ( ES )

Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.

[ 010.023 ] ( NQ )

But when He delivered them, behold! They rebel (disobey Allah) in the earth wrongfully. O mankind! Your rebellion (disobedience to Allah) is only against your ownselves, - a brief enjoyment of this worldly life, then (in the end) unto Us is your return, and We shall inform you that which you used to do.

[ 010.024 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ãóËóáõ ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ ßóãóÇÁò ÃóäúÒóáúäóÇåõ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ÝóÇÎúÊóáóØó Èöåö äóÈóÇÊõ ÇáúÃóÑúÖö ãöãøóÇ íóÃúßõáõ ÇáäøóÇÓõ æóÇáúÃóäúÚóÇãõ ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÃóÎóÐóÊö ÇáúÃóÑúÖõ ÒõÎúÑõÝóåóÇ æóÇÒøóíøóäóÊú æóÙóäøó ÃóåúáõåóÇ Ãóäøóåõãú ÞóÇÏöÑõæäó ÚóáóíúåóÇ ÃóÊóÇåóÇ ÃóãúÑõäóÇ áóíúáÇð Ãóæú äóåóÇÑðÇ ÝóÌóÚóáúäóÇåóÇ ÍóÕöíÏðÇ ßóÃóäú áóãú ÊóÛúäó ÈöÇáúÃóãúÓö ßóÐóáößó äõÝóÕøöáõ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÊóÝóßøóÑõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 010.024 ] ( MŞ )

 

[ 010.024 ] ( AY )

Menfaat ve aldatma bakımından bu dünya hayatının hâli, gökten indirdiğimiz bir yağmura benzer. Öyle ki, bu yağmurla, gerek insanların, gerekse hayvanların yiyeceği ürün ve bitkiler yetişip birbirine karışmıştır. Nihâyet arz bütün güzelliğini takınıp süslendiği ve sahipleri de bu mahsulü toplamaya ve ondan faydalanmaya kendilerini kadir zannettikleri bir sırada, geceleyin ve gündüzün ona emrimiz (âfatımız) gelivermiştir. Sanki dün yerinde bir şey yokmuş gibi, onu kökünden biçmiş yok etmiştir. İşte düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklarız.

[ 010.024 ] ( EO )

O Dünya hayatın meseli sırf şunun gibidir: bir su, biz onu Semâdan indirmişiz derken onunla Yer yüzünün otu: insan ve davar yiyeceğinden birbirine girmiştir, Nihayet Arz, bütün zinetini takınıb süslendiği, ehli de onun üzerine kendilerini kadir zannettikleri bir sırada geceleyin veya gündüzün ona emrimiz gelivermiş bir lâhzada ona öyle bir tırpan atıvermiştir ki sanki dün hiç bir şenlik yokmuş, işte düşünecek bir kavm için âyetleri böyle tavsıl ediyoruz.

[ 010.024 ] ( ES )

Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.

[ 010.024 ] ( NQ )

Verily the likeness of (this) worldly life is as the water (rain) which We send down from the sky, so by it arises the intermingled produce of the earth of which men and cattle eat until when the earth is clad with its adornments and is beautified, and its people think that they have all the powers of disposal over it, Our Command reaches it by night or by day and We make it like a clean-mown harvest, as if it had not flourished yesterday! Thus do We explain the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, laws, etc.) in detail for the people who reflect.

[ 010.025 ] ( KK )

æóÇááøóåõ íóÏúÚõæ Åöáóì ÏóÇÑö ÇáÓøóáÇóãö æóíóåúÏöí ãóäú íóÔóÇÁõ Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٢٥ ﴾

[ 010.025 ] ( MŞ )

 

[ 010.025 ] ( AY )

Allah, cennet evine çağırır ve dilediği kimseyi doğru yola iletir.

[ 010.025 ] ( EO )

Allah, darüsselâma çağırıyor ve dilediğini bir doğru yola hidayet buyuruyor.

[ 010.025 ] ( ES )

Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidayet ediyor.

[ 010.025 ] ( NQ )

Allah calls to the home of peace (i.e. Paradise, by accepting Allah's religion of Islamic Monotheism and by doing righteous good deeds and abstaining from polytheism and evil deeds) and guides whom He wills to a Straight Path.

[ 010.026 ] ( KK )

áöáøóÐöíäó ÃóÍúÓóäõæÇ ÇáúÍõÓúäóì æóÒöíóÇÏóÉñ æóáÇó íóÑúåóÞõ æõÌõæåóåõãú ÞóÊóÑñ æóáÇó ÐöáøóÉñ ÃõæáóÆößó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÌóäøóÉö åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 010.026 ] ( MŞ )

 

[ 010.026 ] ( AY )

İman edip güzel bir amel işleyenlere cennet ve bir de Allah’ın Cemalini görmek var. Onların yüzlerine ne bir leke bulaşır, ne de bir zillet... İşte bunlar cennetliktirler, kendileri orada ebedî olarak kalıcıdırlar.

[ 010.026 ] ( EO )

Hasenât yapanlara husnâ bir de ziyade var, ve yüzlerine ne bir kara bulaşır ne zillet, onlar eshabı Cennet hep orada muhalledirler.

[ 010.026 ] ( ES )

İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada ebedî kalacaklardır.

[ 010.026 ] ( NQ )

For those who have done good is the best (reward, i.e. Paradise) and even more (i.e. having the honour of glancing at the Countenance of Allah �� �����) Neither darkness nor dust nor any humiliating disgrace shall cover their faces. They are the dwellers of Paradise, they will abide therein forever.

[ 010.027 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÓóÈõæÇ ÇáÓøóíøöÆóÇÊö ÌóÒóÇÁõ ÓóíøöÆóÉò ÈöãöËúáöåóÇ æóÊóÑúåóÞõåõãú ÐöáøóÉñ ãÇó áóåõãú ãöäó Çááøóåö ãöäú ÚóÇÕöãò ßóÃóäøóãóÇ ÃõÛúÔöíóÊú æõÌõæåõåõãú ÞöØóÚðÇ ãöäó Çááøóíúáö ãõÙúáöãðÇ ÃõæáóÆößó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáäøóÇÑö åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 010.027 ] ( MŞ )

 

[ 010.027 ] ( AY )

Kötülükleri kazananlara gelince: Bir kötülüğün cezası, misliyledir. (Bir kötülüğe, karşılığı olan bir ceza var. Hâlbuki bir iyiliğe, on katından yedi yüze ve daha ziyadeye kadar mükâfat vardır.) Onları bir zillet kaplar. Allah’dan kendilerini kurtaracak yoktur. Sanki yüzleri, gece parçalarından kaplanmış kapkaranlık... İşte bunlar da ateşliktirler, o cehennem ateşinde ebedî olarak kalıcıdırlar.

[ 010.027 ] ( EO )

Seyyiat kazananlara gelince kötülüğün cezası misliledir, ve onları bir zillet kaplar, Allahdan kendilerini kurtaracak yoktur, sanki yüzleri gece parçalarından kaplanmış kapkaranlık, onlar, eshabı nar, hep orada muhalledirler.

[ 010.027 ] ( ES )

Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası, misli kadardır. Ve onları bir aşağılık ve eziklik kaplar. Onlar için Allah'dan başka hiçbir kurtarıcı yoktur. Yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş gibidir. İşte onlar cehennem ehlidir. Orada ebedî kalacaklardır.

[ 010.027 ] ( NQ )

And those who have earned evil deeds, the recompense of an evil deed is the like thereof, and humiliating disgrace will cover them (their faces). No defender will they have from Allah. Their faces will be covered, as it were, with pieces from the darkness of night. They are dwellers of the Fire, they will abide therein forever.

[ 010.028 ] ( KK )

æóíóæúãó äóÍúÔõÑõåõãú ÌóãöíÚðÇ Ëõãøó äóÞõæáõ áöáøóÐöíäó ÃóÔúÑóßõæÇ ãóßóÇäóßõãú ÃóäúÊõãú æóÔõÑóßóÇÄõßõãú ÝóÒóíøóáúäóÇ Èóíúäóåõãú æóÞóÇáó ÔõÑóßóÇÄõåõãú ãóÇ ßõäúÊõãú ÅöíøóÇäóÇ ÊóÚúÈõÏõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 010.028 ] ( MŞ )

 

[ 010.028 ] ( AY )

O gün, mahşerde, insanların hepsini bir araya toplayacağız. Sonra müşriklere şöyle diyeceğiz: “ Siz ve Allah’a eş yaptığınız ortaklarınız (putlarınız) durun yerinizde... “Artık mü'minlerle aralarını tamamen açmışızdır. Ortakları olan putlar, Allah tarafından dile gelip kendilerine şöyle diyeceklerdir: “ Siz, dünyada bize tapmıyordunuz (Şeytan'ın ardı sıra gidiyordunuz).

[ 010.028 ] ( EO )

Ve o gün ki hepsini mahşere toplayacağız, sonra diyeceğiz o şirk koşanlara: yerinize! Siz de şerikleriniz de, artık aralarını açmışızdır, şerikleri şöyle demektedir: siz bize tapmıyordunuz.

[ 010.028 ] ( ES )

O gün ki, hepsini mahşere toplayacağız, sonra da o şirk koşanlara "Haydi yerlerinize! Siz de, ortak koştuklarınız da!" diyeceğiz. Artık aralarını iyice açmışız. O ortak koştukları şeyler, "Siz bize tapmıyordunuz ki." diyecekler.

[ 010.028 ] ( NQ )

And the Day whereon We shall gather them all together, then We shall say to those who did set partners in worship with Us: "Stop at your place! You and your partners (whom you had worshipped in the worldly life)." then We shall separate them, and their (Allah's so-called) partners shall say: "It was not us that you used to worship."

[ 010.029 ] ( KK )

ÝóßóÝóì ÈöÇááøóåö ÔóåöíÏðÇ ÈóíúäóäóÇ æóÈóíúäóßõãú Åöäú ßõäøóÇ Úóäú ÚöÈóÇÏóÊößõãú áóÛóÇÝöáöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 010.029 ] ( MŞ )

 

[ 010.029 ] ( AY )

(Putlar devam ederek derler:) "Şimdi sizinle bizim aramızda şâhid olarak Allah yeter. Ey müşrikler, sizin ibâdetinizden, bizim aslâ haberimiz yoktu. (Çünkü biz, işitmez, görmez ve duymazdık.)”

[ 010.029 ] ( EO )

Şimdi sizinle bizim aramızda şahid olarak, Allah yeter doğrusu «sizin ibadetinizden bizim asla haberimiz yoktu».

[ 010.029 ] ( ES )

Şimdi sizinle bizim aramızda şahit olarak Allah yeter. Sizin bize ibadet ettiğinizden bizim haberimiz yoktur (diyecekler).

[ 010.029 ] ( NQ )

So sufficient is Allah for a witness between us and you, that We indeed knew nothing of your worship of us.

[ 010.030 ] ( KK )

åõäóÇáößó ÊóÈúáõæ ßõáøõ äóÝúÓò ãóÇ ÃóÓúáóÝóÊú æóÑõÏøõæÇ Åöáóì Çááøóåö ãóæúáÇóåõãõ ÇáúÍóÞøö æóÖóáøó Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 010.030 ] ( MŞ )

 

[ 010.030 ] ( AY )

Orada herkes, geçmişte yaptığı iyi ve kötü şeylerin imtihanını verecektir. Artık hepsi, hak mevlâları Allah’a döndürülmüşlerdir ve müşriklerin Allah’a eş uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolmuş gitmiş bulunacaktır.

[ 010.030 ] ( EO )

İşte burada her nefis, geçmişte yaptığını deneyecek, hepsi hak mevlâları Allaha reddolunmuş ve uydurdukları şeyler kendilerinden gaib olmuş gitmiş bulunacaktır.

[ 010.030 ] ( ES )

İşte burada herkes geçmişte yaptığını bulacak. Ve gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. İftira edip uydurdukları şeyler de kendilerinden büsbütün uzaklaşıp gidecek.

[ 010.030 ] ( NQ )

There! Every person will know (exactly) what (all) he had earned before, and they will be brought back to Allah, their rightful Lord (Maula), and their invented false deities will vanish from them.

[ 010.031 ] ( KK )

Þõáú ãóäú íóÑúÒõÞõßõãú ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö æóÇáúÃóÑúÖö Ãóãøóäú íóãúáößõ ÇáÓøóãúÚó æóÇáúÃóÈúÕóÇÑó æóãóäú íõÎúÑöÌõ ÇáúÍóíøó ãöäó ÇáúãóíøöÊö æóíõÎúÑöÌõ ÇáúãóíøöÊó ãöäó ÇáúÍóíøö æóãóäú íõÏóÈøöÑõ ÇáúÃóãúÑó ÝóÓóíóÞõæáõæäó Çááøóåõ ÝóÞõáú ÃóÝóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 010.031 ] ( MŞ )

 

[ 010.031 ] ( AY )

(Resûlüm) de ki: “Size gökten ve yerden kim rızk veriyor? O kulaklara ve gözlere (onların idrakine) kim mâlik bulunuyor? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü kim çıkarıyor? Bütün işleri kim idâre ediyor? “ Hemen diyecekler ki “Allah” De ki: “ O hâlde Allah’dan sakınmaz mısınız? “

[ 010.031 ] ( EO )

De ki: size Gökten ve Yerden kim rızk veriyor? Ya o sem'u ebsar kimin milki bulunuyor? Ve kim o ölüden diri çıkarıyor ve diriden ölü çıkarıyor? Ve emri kim tebdir ediyor? Derhal diyecekler ki Allah, de ki, o halde sakınmaz mısınız?

[ 010.031 ] ( ES )

De ki, "size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O, kulaklara ve gözlere hükmeden kim? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kim? İşleri idare eden kim?" Hemen "Allah'dır" diyecekler. De ki, "O halde Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"

[ 010.031 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Who provides for you from the sky and from the earth? Or who owns hearing and sight? And who brings out the living from the dead and brings out the dead from the living? And who disposes the affairs?" They will say: "Allah." Say: "Will you not then be afraid of Allah's Punishment (for setting up rivals in worship with Allah)?"

[ 010.032 ] ( KK )

ÝóÐóáößõãõ Çááøóåõ ÑóÈøõßõãõ ÇáúÍóÞøõ ÝóãóÇÐóÇ ÈóÚúÏó ÇáúÍóÞøö ÅöáÇøó ÇáÖøóáÇóáõ ÝóÃóäøóÇ ÊõÕúÑóÝõæäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 010.032 ] ( MŞ )

 

[ 010.032 ] ( AY )

İşte bu işleri yapan Allah’dır; gerçek Rabbinizdir. Hakdan sonra da sapıklıktan başka ne vardır? O hâlde (Bu açık delillerden sonra îmandan) nasıl çevrilirsiniz?

[ 010.032 ] ( EO )

İşte o Allah, sizin hak rabbınız; haktan sonra da dalâlden başka ne vardır? O halde nasıl çevrilirsiniz?

[ 010.032 ] ( ES )

İşte o Allah sizin gerçek Rabbinizdir. Gerçeğin dışında sapıklıktan başka ne vardır? O halde haktan nasıl çevriliyorsunuz?

[ 010.032 ] ( NQ )

Such is Allah, your Lord in truth. So after the truth, what else can there be, save error? How then are you turned away?

[ 010.033 ] ( KK )

ßóÐóáößó ÍóÞøóÊú ßóáöãóÉõ ÑóÈøößó Úóáóì ÇáøóÐöíäó ÝóÓóÞõæÇ Ãóäøóåõãú áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 010.033 ] ( MŞ )

 

[ 010.033 ] ( AY )

Öyle büsbütün haktan çıkmış inatçı fâsıklara Rabbinin hükmü şöyle vâcib oldu: “ onlar, artık imana gelmezler.”

[ 010.033 ] ( EO )

Öyle büsbütün haktan çıkmış fasıklara rabbının kelimesi şöyle hakk oldu: onlar artık iymana gelmezler.

[ 010.033 ] ( ES )

Hak dinden çıkmış fasıklara Rabbinin kelimesi şöyle gerçekleşti: Onlar artık imana gelmezler.

[ 010.033 ] ( NQ )

Thus is the Word of your Lord justified against those who rebel (disobey Allah) that they will not believe (in the Oneness of Allah and in Muhammad as the Messenger of Allah).

[ 010.034 ] ( KK )

Þõáú åóáú ãöäú ÔõÑóßóÇÆößõãú ãóäú íóÈúÏóÃõ ÇáúÎóáúÞó Ëõãøó íõÚöíÏõåõ Þõáö Çááøóåõ íóÈúÏóÃõ ÇáúÎóáúÞó Ëõãøó íõÚöíÏõåõ ÝóÃóäøóÇ ÊõÄúÝóßõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 010.034 ] ( MŞ )

 

[ 010.034 ] ( AY )

De ki: “Allah’a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan (putlarınızdan) halkı ilkin yaratacak, onları öldürdükten sonra yine diriltecek var mı? “ (Susan müşriklere cevaben) de ki: “ Allah, ilkin halkı yaratır; öldürdükten sonra da yine o diriltir. Artık doğru yoldan nasıl çevriliyorsunuz?”

[ 010.034 ] ( EO )

De ki: sizin şeriklerinizden halkı ilkin yapacak sonra da çevirib yapacak var mı? De ki Allah, halkı ibtida yapar sonra çevirir yine yapar, artık nasıl saptırılırsınız.

[ 010.034 ] ( ES )

De ki: "Allah'a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan, önce yaratıp, sonra da onu çevirip yeniden diriltecek var mı?" De ki, "Önce yaratıp, sonra da onu yeniden yaratacak olan Allah'dır. O halde nasıl yoldan saptırılıyor, döndürülüyorsunuz?"

[ 010.034 ] ( NQ )

Say: "Is there of your (Allah's so-called) partners one that originates the creation and then repeats it?" Say: "Allah originates the creation and then He repeats it. Then how are you deluded away (from the truth)?"

[ 010.035 ] ( KK )

Þõáú åóáú ãöäú ÔõÑóßóÇÆößõãú ãóäú íóåúÏöí Åöáóì ÇáúÍóÞøö Þõáö Çááøóåõ íóåúÏöí áöáúÍóÞøö ÃóÝóãóäú íóåúÏöí Åöáóì ÇáúÍóÞøö ÃóÍóÞøõ Ãóäú íõÊøóÈóÚó Ãóãøóäú áÇó íóåöÏøöí ÅöáÇøó Ãóäú íõåúÏóì ÝóãóÇ áóßõãú ßóíúÝó ÊóÍúßõãõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 010.035 ] ( MŞ )

 

[ 010.035 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “Ortaklarınızdan hak yolu gösterebilecek var mı? “ (cevap veremiyen müşriklere) de ki: “ Allah, ancak hak yolu gösterir ve ona iletir. O hâlde, hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa kendisine hidâyet olunmadıkça tek başına doğru yolu bulamıyan (putunuz) mu? Öyle ise, ne oluyorsunuz, nasıl bâtıl hüküm veriyorsunuz (uyulmaya lâyık olmayan putlara uyuyorsunuz?)”

[ 010.035 ] ( EO )

De ki sizin şeriklerinizden hakka hidayet eden var mı? Allah de ki: hakka hidayet eder, o halde hakka hidayet eden mi ittibaa ehaktır, yoksa hidayet olunmadıkça kendi kendine iremiyen mi? O halde ne oluyorsunuz? Nasıl hukmediyor sunuz?

[ 010.035 ] ( ES )

De ki, "Ortak koştuklarınızdan doğru yolu gösterecek olan var mıdır?" Deki, "Allah, hak olan doğru yola hidayet eder. O halde doğru yola hidayet eden mi kendisine uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmeyince onu bulamayan mı daha layıktır. O halde ne oluyorsunuz? Nasıl hükmediyorsunuz?"

[ 010.035 ] ( NQ )

Say: "Is there of your (Allah's so-called) partners one that guides to the truth?" Say: "It is Allah Who guides to the truth. Is then He, Who gives guidance to the truth, more worthy to be followed, or he who finds not guidance (himself) unless he is guided? Then, what is the matter with you? How judge you?"

[ 010.036 ] ( KK )

æóãóÇ íóÊøóÈöÚõ ÃóßúËóÑõåõãú ÅöáÇøó ÙóäøðÇ Åöäøó ÇáÙøóäøó áÇó íõÛúäöí ãöäó ÇáúÍóÞøö ÔóíúÆðÇ Åöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ ÈöãóÇ íóÝúÚóáõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 010.036 ] ( MŞ )

 

[ 010.036 ] ( AY )

Kâfirlerin çoğu, sırf kuru bir zan ardında gider. Fakat zan, gerçekten hiç bir şey ifade etmez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını tamamen bilmektedir.

[ 010.036 ] ( EO )

Maamafih ekserisi sırf bir zan ardında gider' fakat zan, hakdan hiç bir şey ifade etmez, her halde Allah, onların ne yaptıklarını bilib duruyor.

[ 010.036 ] ( ES )

Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.

[ 010.036 ] ( NQ )

And most of them follow nothing but conjecture. Certainly, conjecture can be of no avail against the truth. Surely, Allah is All-Aware of what they do.

[ 010.037 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäõ Ãóäú íõÝúÊóÑóì ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóáóßöäú ÊóÕúÏöíÞó ÇáøóÐöí Èóíúäó íóÏóíúåö æóÊóÝúÕöíáó ÇáúßöÊóÇÈö áÇó ÑóíúÈó Ýöíåö ãöäú ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 010.037 ] ( MŞ )

 

[ 010.037 ] ( AY )

Bu KUR’ÂN Allah’ındır, ondan başkasına nisbet edilemez. Ancak o, önündekini (daha önce inidirlen kitabları) tasdik edici ve kitabın hükümlerini açıklayıcı âlemlerin Rabbinden indirilmiştir; bunda hiç şüphe yoktur.

[ 010.037 ] ( EO )

Bu Kur'an Allahın mâsivasından uydurulamaz ve lâkin o, önündekinin bir tasdıkı ve kitabın tafsıyli olarak rabbül'âlemînden indirilmiştir, bunda hiç şüphe yoktur.

[ 010.037 ] ( ES )

Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı (levh-i mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

[ 010.037 ] ( NQ )

And this Qur'an is not such as could ever be produced by other than Allah (Lord of the heavens and the earth), but it is a confirmation of (the revelation) which was before it [i.e. the Taurat (Torah), and the Injeel (Gospel), etc.], and a full explanation of the Book (i.e. laws and orders, etc, decreed for mankind) - wherein there is no doubt from the the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns,and all that exists).

[ 010.038 ] ( KK )

Ãóãú íóÞõæáõæäó ÇÝúÊóÑóÇåõ Þõáú ÝóÃúÊõæÇ ÈöÓõæÑóÉò ãöËúáöåö æóÇÏúÚõæÇ ãóäö ÇÓúÊóØóÚúÊõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 010.038 ] ( MŞ )

 

[ 010.038 ] ( AY )

Yoksa KUR’ÂN’ı, Peygamber mi uydurdu diyorlar? Resûlüm, de ki: “ O hâlde, iddianızda sâdık kimselerseniz, O’nun gibi bir sûre yapın, getirin ve Allah’dan başka gücünüzün yettiği (edîb, beliğ) kim varsa onları da yardıma çağırın.”

[ 010.038 ] ( EO )

Ya, onu uydurdu mu diyorlar? De ki: öyle ise haydin: onun misli bir sûre getirin ve Allahdan başka kime gücünüz yeterse çağırın, eğer sadıksanız bunu yapın.

[ 010.038 ] ( ES )

Onu o (peygamber) uydurdu mu diyorlar? De ki; "Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah'dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).

[ 010.038 ] ( NQ )

Or do they say: "He (Muhammad ) has forged it?" Say: "Bring then a Surah (chapter) like unto it, and call upon whomsoever you can, besides Allah, if you are truthful!"

[ 010.039 ] ( KK )

Èóáú ßóÐøóÈõæÇ ÈöãóÇ áóãú íõÍöíØõæÇ ÈöÚöáúãöåö æóáóãøóÇ íóÃúÊöåöãú ÊóÃúæöíáõåõ ßóÐóáößó ßóÐøóÈó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ÝóÇäúÙõÑú ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 010.039 ] ( MŞ )

 

[ 010.039 ] ( AY )

Hayır, o kâfirler, ilmini kavrayamadıkları Kur’ân’ı yalanladılar ve kendilerine, hakikat ve inceliği hakkında bir anlayış da gelmedi. Onlardan önce gelen ümmetler de Peygamberlerini, işte böyle yalanlamışlardı. Amma bak, zâlimlerin âkibeti nasıl oldu!...

[ 010.039 ] ( EO )

Hayır onlar, ılmini ihata etmedikleri ve te'vili kendilerine hiç gelmemiş olan bir şey'i tekzib ettiler, bunlardan evvel geçenler de böyle tekzib etmişlerdi amma bak zâlimlerin akıbeti nasıl oldu?

[ 010.039 ] ( ES )

Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te'vili de kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar. Bunlardan önce gelip geçenler de yine böyle inkâr etmişlerdi, amma bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.

[ 010.039 ] ( NQ )

Nay, they deny that; the knowledge whereof they could not compass and whereof the interpretation has not yet come unto them. Thus those before them did deny. Then see what was the end of the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.)!

[ 010.040 ] ( KK )

æóãöäúåõãú ãóäú íõÄúãöäõ Èöåö æóãöäúåõãú ãóäú áÇó íõÄúãöäõ Èöåö æóÑóÈøõßó ÃóÚúáóãõ ÈöÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 010.040 ] ( MŞ )

 

[ 010.040 ] ( AY )

Kâfirlerden Kur’ân’a inanacak da var, îman etmiyecek de var. Rabbin müfsidleri çok iyi bilendir.

[ 010.040 ] ( EO )

İçlerinden buna inanacak da var, inanmıyacak da var, rabbın o müfsidlere a'lemdir.

[ 010.040 ] ( ES )

Onlardan ona (Kur'ân'a) inanacaklar da var, inanmayacaklar da var. Rabbin fesatçıları en iyi bilendir.

[ 010.040 ] ( NQ )

And of them there are some who believe therein, and of them there are some who believe not therein, and your Lord is All-Aware of the Mufsidun (evil-doers, liars, etc.).

[ 010.041 ] ( KK )

æóÅöäú ßóÐøóÈõæßó ÝóÞõáú áöí Úóãóáöí æóáóßõãú Úóãóáõßõãú ÃóäúÊõãú ÈóÑöíÆõæäó ãöãøóÇ ÃóÚúãóáõ æóÃóäóÇ ÈóÑöíÁñ ãöãøóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 010.041 ] ( MŞ )

 

[ 010.041 ] ( AY )

Eğer seni tekzibde ısrar ederlerse, de ki: “ Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Siz, benim yapacağımdan berisiniz, ben de sizin yapacağınızdan beriyim.”

[ 010.041 ] ( EO )

Eğer seni tekzibde ısrar ederlerse de ki bana amelim, size de ameliniz, siz benim yapacağımdan beri'siniz, ben de sizin yapacağınızdan beriyim.

[ 010.041 ] ( ES )

Eğer seni inkâr etmeyi sürdürürlerse, de ki; "Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yapacağım sizi ilgilendirmez, sizin yapacağınız da beni ilgilendirmez."

[ 010.041 ] ( NQ )

And if they belie you, say: "For me are my deeds and for you are your deeds! You are innocent of what I do, and I am innocent of what you do!"

[ 010.042 ] ( KK )

æóãöäúåõãú ãóäú íóÓúÊóãöÚõæäó Åöáóíúßó ÃóÝóÃóäúÊó ÊõÓúãöÚõ ÇáÕøõãøó æóáóæú ßóÇäõæÇ áÇó íóÚúÞöáõæäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 010.042 ] ( MŞ )

 

[ 010.042 ] ( AY )

İçlerinden seni, (okuduğun Kur’ân’ı ve hükümlerini) dinlemeğe gelenler de var. Fakat, akılları da yokken sağırlara sen mi duyuracaksın?

[ 010.042 ] ( EO )

İçlerinden seni dinlemiye gelenler de var, fakat akılları da yokken sağırlara sen mi işittireceksin.

[ 010.042 ] ( ES )

İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin?

[ 010.042 ] ( NQ )

And among them are some who listen to you, but can you make the deaf to hear, even though they apprehend not?

[ 010.043 ] ( KK )

æóãöäúåõãú ãóäú íóäúÙõÑõ Åöáóíúßó ÃóÝóÃóäúÊó ÊóåúÏöí ÇáúÚõãúíó æóáóæú ßóÇäõæÇ áÇó íõÈúÕöÑõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 010.043 ] ( MŞ )

 

[ 010.043 ] ( AY )

İçlerinden sana bakanlar (Peygamberliğine delâlet eden mûcizeleri gördükleri hâlde îman etmiyenler) de var. Fakat anlayış gözleri de yokken körlere sen mi hidâyet edeceksin?

[ 010.043 ] ( EO )

İçlerinden sana bakanlar da var, fakat basıretleri de yokken körlere sen mi hidayet edeceksin?

[ 010.043 ] ( ES )

İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere, üstelik basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin?

[ 010.043 ] ( NQ )

And among them are some who look at you, but can you guide the blind, even though they see not?

[ 010.044 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó áÇó íóÙúáöãõ ÇáäøóÇÓó ÔóíúÆðÇ æóáóßöäøó ÇáäøóÇÓó ÃóäúÝõÓóåõãú íóÙúáöãõæäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 010.044 ] ( MŞ )

 

[ 010.044 ] ( AY )

Şüphesiz Allah, insanlara zerrece zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler.

[ 010.044 ] ( EO )

Her halde Allah insanlara zerrece zulmetmez ve lâkin insanlar kendilerine zulmediyorlar.

[ 010.044 ] ( ES )

Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.

[ 010.044 ] ( NQ )

Truly! Allah wrongs not mankind in aught; but mankind wrong themselves.

[ 010.045 ] ( KK )

æóíóæúãó íóÍúÔõÑõåõãú ßóÃóäú áóãú íóáúÈóËõæÇ ÅöáÇøó ÓóÇÚóÉð ãöäó ÇáäøóåóÇÑö íóÊóÚóÇÑóÝõæäó Èóíúäóåõãú ÞóÏú ÎóÓöÑó ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöáöÞóÇÁö Çááøóåö æóãóÇ ßóÇäõæÇ ãõåúÊóÏöíäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 010.045 ] ( MŞ )

 

[ 010.045 ] ( AY )

Sanki (dünyada ve kabirlerinde) gündüzün bir saatinden başka durmamışlar gibi, Allah hepsini mahşere sevkedeceği gün, aralarında tanışacaklardır. Allah’ın huzuruna çıkacaklarını inkâr edip de hidâyet yolunu tutmamış olanlar, muhakkak en büyük ziyana uğramışlardır.

[ 010.045 ] ( EO )

Sanki gündüzün bir saatinden başka durmamışlar gibi hepsini mahşere sevkedeceği gün beyinlerinde tanışacaklar, Allahın karşısına çıkacaklarını tekzib edib de doğru yolu tutmamış olanlar hakıkat husrana düşmüş bulunacaklar.

[ 010.045 ] ( ES )

Allah'ın onları haşredip toplayacağı günde, sanki onlar dünyada gündüz bir parça kalmışlar da aralarında tanışmışlar gibi olacak. Allah'ın huzuruna çıkacaklarına inanmamış ve doğru yolu tutmamış olanlar hiç şüphesiz en büyük ziyana uğramış olacaklar.

[ 010.045 ] ( NQ )

And on the Day when He shall gather (resurrect) them together, (it will be) as if they had not stayed (in the life of this world and graves, etc.) but an hour of a day. They will recognise each other. Ruined indeed will be those who denied the meeting with Allah, and were not guided.

[ 010.046 ] ( KK )

æóÅöãøóÇ äõÑöíóäøóßó ÈóÚúÖó ÇáøóÐöí äóÚöÏõåõãú Ãóæú äóÊóæóÝøóíóäøóßó ÝóÅöáóíúäóÇ ãóÑúÌöÚõåõãú Ëõãøó Çááøóåõ ÔóåöíÏñ Úóáóì ãóÇ íóÝúÚóáõæäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 010.046 ] ( MŞ )

 

[ 010.046 ] ( AY )

Kâfirlere vâdettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek, yahut onlara azap edişten önce seni (Âhirete) alsak da, sonunda onların dönüşü bizedir. Sonra Allah, onların yapacakları şeylere de şâhiddir.

[ 010.046 ] ( EO )

Onlara va'dettiğimizin ba'zısını sana behemehal göstersek de veya seni tamamen alsak da her iki takdirde onların nihayet dönümü bizedir, sonra Allah ne yapacaklarına da şahiddir.

[ 010.046 ] ( ES )

Onlara vaad ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de, göstermeden seni vefat ettirsek de, sonunda onların dönüşü bize olacak. Sonra onların ne yapacaklarına Allah şahit olacaktır.

[ 010.046 ] ( NQ )

Whether We show you (in your lifetime, O Muhammad ) some of what We promise them (the torment), - or We cause you to die, - still unto Us is their return, and moreover Allah is Witness over what they used to do.

[ 010.047 ] ( KK )

æóáößõáøö ÃõãøóÉò ÑóÓõæáñ ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÑóÓõæáõåõãú ÞõÖöíó Èóíúäóåõãú ÈöÇáúÞöÓúØö æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 010.047 ] ( MŞ )

 

[ 010.047 ] ( AY )

Her ümmet için bir Peygamber vardır. Onların her birine Peygamberi geldiği zaman, onu yalanladılar da aralarında adaletle hüküm verildi (azaba uğratıldılar). Onlar, zulmedilmediler (cezalarını çektiler.)

[ 010.047 ] ( EO )

Her ümmet için bir Resul vardır, o Resulleri geldiği vakıt aralarında adâletle huküm verilir, hiç birine zulmedilmez.

[ 010.047 ] ( ES )

Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince aralarında adaletle hüküm verilir. Onlar hiç zulüm görmezler.

[ 010.047 ] ( NQ )

And for every Ummah (a community or a nation), there is a Messenger; when their Messenger comes, the matter will be judged between them with justice, and they will not be wronged.

[ 010.048 ] ( KK )

æóíóÞõæáõæäó ãóÊóì åóÐóÇ ÇáúæóÚúÏõ Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 010.048 ] ( MŞ )

 

[ 010.048 ] ( AY )

Kâfirler, alay yollu şöyle derler: “Eğer sadık kimselerseniz, bu azabın veya kıyâmetin vâdi ne zaman?”

[ 010.048 ] ( EO )

Ne zaman bu va'd? Sadıksanız diyorlar.

[ 010.048 ] ( ES )

Onlar, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman yerine gelecek?" diyorlar.

[ 010.048 ] ( NQ )

And they say: "When will be this promise (the torment or the Day of Resurrection), - if you speak the truth?"

[ 010.049 ] ( KK )

Þõáú áÇó Ãóãúáößõ áöäóÝúÓöí ÖóÑøðÇ æóáÇó äóÝúÚðÇ ÅöáÇøó ãóÇ ÔóÇÁó Çááøóåõ áößõáøö ÃõãøóÉò ÃóÌóáñ ÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóÌóáõåõãú ÝóáÇó íóÓúÊóÃúÎöÑõæäó ÓóÇÚóÉð æóáÇó íóÓúÊóÞúÏöãõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 010.049 ] ( MŞ )

 

[ 010.049 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Ben kendi kendime, Allah’ın dilediğinden başka, ne bir menfaate, ne de bir zarara sahip olamam.” Her ümmetin helâki için muayyen bir vakit (ecel) vardır. Artık bu ecel geldiği vakit, bir an geri de kalamazlar, ileride gidemezler.

[ 010.049 ] ( EO )

De ki: ben kendi kendime Allahın dilediğinden başka ne bir menfeate ne de bir mazarrata malik değilim, her ümmet için bir ecel vardır, ecelleri geldiği vakıt artık bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler.

[ 010.049 ] ( ES )

De ki, "Ben, Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir zarar ne bir fayda verebilirim". Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince artık ne bir an geri, ne bir an ileri gidebilirler.

[ 010.049 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I have no power over any harm or profit to myself except what Allah may will. For every Ummah(a community or a nation), there is a term appointed; when their term is reached, neither can they delay it nor can they advance it an hour (or a moment)." (Tafsir Al-Qurtubi).

[ 010.050 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ÃóÊóÇßõãú ÚóÐóÇÈõåõ ÈóíóÇÊðÇ Ãóæú äóåóÇÑðÇ ãóÇÐóÇ íóÓúÊóÚúÌöáõ ãöäúåõ ÇáúãõÌúÑöãõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 010.050 ] ( MŞ )

 

[ 010.050 ] ( AY )

De ki: “ Bana haber verin: Allah’ın azabı, geceleyin yatarken veya gündüzün meşguliyetinde size gelip çatarsa (ne yaparsınız?) artık onu, günahkârların acele olarak istemelerine sebep nedir?

[ 010.050 ] ( EO )

De ki: söyleyin bakayım şayed size onun azâbı yatarken veya gündüzün gelecekse mücrimler bunun hangisini isti'cal ediyorlar?

[ 010.050 ] ( ES )

De ki: "O'nun azabı size geceleyin uykuda veya güpe gündüz gelecek olsa, ne dersiniz? Günahkârların onu alelacele istemeleri için ne sebep vardır?"

[ 010.050 ] ( NQ )

Say: "Tell me, - if His torment should come to you by night or by day, - which portion thereof would the Mujrimun(disbelievers, polytheists, sinners, criminals) hasten on ?"

[ 010.051 ] ( KK )

ÃóËõãøó ÅöÐóÇ ãóÇ æóÞóÚó ÂãóäúÊõãú Èöåö ÂáúÆóäó æóÞóÏú ßõäúÊõãú Èöåö ÊóÓúÊóÚúÌöáõæäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 010.051 ] ( MŞ )

 

[ 010.051 ] ( AY )

Bu azap vâkı olduktan sonra mı Allah’a îman edeceksiniz? O vakit size: “Şimdi mi îman ediyorsunuz?” denecek. Hâlbuki siz alay ederek, bu azabın acele gelmesini isteyip duruyordunuz.

[ 010.051 ] ( EO )

Ya sonra vakı' olduğu zaman mı ona iyman edeceksiniz? Ya... şimdi ha? hani siz bunu acele istiyordunuz, a?

[ 010.051 ] ( ES )

Bu azap meydana geldikten sonra mı iman edeceksiniz, yoksa şimdi mi? Halbuki onun çarçabuk gelmesini istiyordunuz.

[ 010.051 ] ( NQ )

Is it then, that when it has actually befallen, that you will believe in it? What! Now (you believe)? And you used (aforetime) to hasten it on!"

[ 010.052 ] ( KK )

Ëõãøó Þöíáó áöáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈó ÇáúÎõáúÏö åóáú ÊõÌúÒóæúäó ÅöáÇøó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóßúÓöÈõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 010.052 ] ( MŞ )

 

[ 010.052 ] ( AY )

Sonra o zulmedenlere: “ Ebedî azabı tadın” denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başka bir sebeple cezalandırılacak değilsiniz.

[ 010.052 ] ( EO )

Sonra denilecek o zulm edenlere ki tadın bakalım huld azâbını, vaktile kazandığınızdan başka bir sebeble cezalandırılacak değilsiniz?

[ 010.052 ] ( ES )

Sonra o zulüm yapanlara "Tadın bakalım şu ebedi azabı!" denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?"

[ 010.052 ] ( NQ )

Then it will be said to them who wronged themselves: "Taste you the everlasting torment! Are you recompensed (aught) save what you used to earn?"

[ 010.053 ] ( KK )

æóíóÓúÊóäúÈöÆõæäóßó ÃóÍóÞøñ åõæó Þõáú Åöí æóÑóÈøöí Åöäøóåõ áóÍóÞøñ æóãóÇ ÃóäúÊõãú ÈöãõÚúÌöÒöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 010.053 ] ( MŞ )

 

[ 010.053 ] ( AY )

“O azap, bir gerçek mi?” diye senden sorarlar. De ki: “ Evet, Rabbime yemin ederim ki, O, muhakkak bir gerçektir. Siz bundan yakayı kurtaramazsınız.”

[ 010.053 ] ( EO )

Sahih doğru mu bu? Diye senden istifsar ediyorlar, de ki: evet, rabbıma kasem ederim ki o, dosdoğru, ve siz bundan yakayı kurtaramazsınız.

[ 010.053 ] ( ES )

O azap gerçek mi? diye sana soruyorlar. De ki; "Evet. Rabbim hakkı için o kesin bir gerçektir. Ve siz bundan yakayı kurtaramazsınız."

[ 010.053 ] ( NQ )

And they ask you (O Muhammad ) to inform them (saying): "Is it true (i.e. the torment and the establishment of the Hour; - the Day of Resurrection)?" Say: "Yes! By my Lord! It is the very truth! and you cannot escape from it!"

[ 010.054 ] ( KK )

æóáóæú Ãóäøó áößõáøö äóÝúÓò ÙóáóãóÊú ãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö óáÇóÝúÊóÏóÊú Èöåö æóÃóÓóÑøõæÇ ÇáäøóÏóÇãóÉó áóãøóÇ ÑóÃóæõÇ ÇáúÚóÐóÇÈó æóÞõÖöíó Èóíúäóåõãú ÈöÇáúÞöÓúØö æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 010.054 ] ( MŞ )

 

[ 010.054 ] ( AY )

Küfre varmakla zulmeden her nefis, eğer bütün yeryüzündekine sahip olsaydı, azabı gördükleri vakit, hepsi pişmanlığı açığa vurarak kendini kurtarmak için onu mahakkak feda ederdi. Fakat kendilerine zulüm yapılmaksızın, aralarında adaletle (günahları kadar azabla) hüküm verilmesi takdir edilmiştir.

[ 010.054 ] ( EO )

Zulmetmiş olan her nefis bütün Arzdakine malik olsa idi, azâbı gördükleri vakıt hepsi içten içe nedamet ederek kendini kurtarmak için onu fedâ ederdi, fakat beyinlerinde kaza, adalet ile imza edilmiştir, hiç birine zulmedilmez.

[ 010.054 ] ( ES )

Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz.

[ 010.054 ] ( NQ )

And if every person who had wronged (by disbelieving in Allah and by worshipping others besides Allah), possessed all that is on earth, and sought to ransom himself therewith (it will not be accepted), and they would feel in their hearts regret when they see the torment, and they will be judged with justice, and no wrong will be done unto them.

[ 010.055 ] ( KK )

ÃóáÇó Åöäøó áöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÃóáÇó Åöäøó æóÚúÏó Çááøóåö ÍóÞøñ æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 010.055 ] ( MŞ )

 

[ 010.055 ] ( AY )

Biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Biliniz ki, Gerçekten Allah,’ın vâdi haktır; fakat kâfirlerin çoğu bunu bilmezler.

[ 010.055 ] ( EO )

Uyan Göklerde ve Yerde ne varsa Allahındır, uyan Allahın va'di muhakkak haktır ve lâkin ekserisi bilmezler.

[ 010.055 ] ( ES )

Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Açın gözünüzü, Allah'ın vaadi muhakkak ki, haktır, gerçektir. Lâkin onların çoğu bunu bilmezler.

[ 010.055 ] ( NQ )

No doubt, surely, all that is in the heavens and the earth belongs to Allah. No doubt, surely, Allah's Promise is true. But most of them know not.

[ 010.056 ] ( KK )

åõæó íõÍúíö æóíõãöíÊõ æóÅöáóíúåö ÊõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 010.056 ] ( MŞ )

 

[ 010.056 ] ( AY )

Allah hem diriltir, hem öldürür. Hep döndürülüp ona götürüleceksiniz.

[ 010.056 ] ( EO )

O hem diriltir hem öldürür ve hep döndürülüb ona götürüleceksiniz.

[ 010.056 ] ( ES )

O, hem can veren, hem can alandır. Ve hepiniz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.

[ 010.056 ] ( NQ )

It is He Who gives life, and causes death, and to Him you (all) shall return.

[ 010.057 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÞóÏú ÌóÇÁóÊúßõãú ãóæúÚöÙóÉñ ãöäú ÑóÈøößõãú æóÔöÝóÇÁñ áöãóÇ Ýöí ÇáÕøõÏõæÑö æóåõÏðì æóÑóÍúãóÉñ áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 010.057 ] ( MŞ )

 

[ 010.057 ] ( AY )

Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki şüphelere bir şifa ve mü'minler için bir hidâyet ve rahmet olan Kur’ân geldi.

[ 010.057 ] ( EO )

Ey insanlar işte size rabbınızdan bir mev'ıza ve gönüller derdine bir şifa, ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi.

[ 010.057 ] ( ES )

Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, müminlere bir hidayet ve rahmet geldi.

[ 010.057 ] ( NQ )

O mankind! There has come to you a good advice from your Lord (i.e. the Qur'an, ordering all that is good and forbidding all that is evil), and a healing for that (disease of ignorance, doubt, hypocrisy and differences, etc.) in your breasts, - a guidance and a mercy (explaining lawful and unlawful things, etc.) for the believers.

[ 010.058 ] ( KK )

Þõáú ÈöÝóÖúáö Çááøóåö æóÈöÑóÍúãóÊöåö ÝóÈöÐóáößó ÝóáúíóÝúÑóÍõæÇ åõæó ÎóíúÑñ ãöãøóÇ íóÌúãóÚõæäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 010.058 ] ( MŞ )

 

[ 010.058 ] ( AY )

De ki: “ Allah’ın ihsaniyle ve rahmetiyle, ancak bununla ferahlansınlar. Bu, onların toplamakta olduklarından (dünya menfaatından) daha hayırlıdır.

[ 010.058 ] ( EO )

De ki: Allahın fadlıle, rahmetile, ancak onunla artık ferahlanın, o onların toplayıb durduklarından hayırlıdır.

[ 010.058 ] ( ES )

De ki, "Allah'ın ihsanıyla ve rahmetiyle, yalnızca bunlarla sevinç duysunlar. Bu, onların biriktirip durduklarından daha hayırlıdır."

[ 010.058 ] ( NQ )

Say: "In the Bounty of Allah, and in His Mercy (i.e. Islam and the Qur'an); -therein let them rejoice." That is better than what (the wealth) they amass.

[ 010.059 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú ãóÇ ÃóäúÒóáó Çááøóåõ áóßõãú ãöäú ÑöÒúÞò ÝóÌóÚóáúÊõãú ãöäúåõ ÍóÑóÇãðÇ æóÍóáÇóáÇð Þõáú ÂÇááøóåõ ÃóÐöäó áóßõãú Ãóãú Úóáóì Çááøóåö ÊóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 010.059 ] ( MŞ )

 

[ 010.059 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), müşriklere de ki: “Allah sizin için rızık olarak hangi şeyleri indirdi de, siz ondan bir haram ve bir halâl yaptınız, bana haber verin. “ De ki: “ Size Allah mı izin verdi (de böyle yaptınız), yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?

[ 010.059 ] ( EO )

De ki baksanıza a: Allah sizin için rızk olarak neler indirdi de siz ondan bir haram, bir halâl yaptınız, size, de: Allah mı izin verdi? Yoksa Allaha iftira mı ediyorsunuz?

[ 010.059 ] ( ES )

De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"

[ 010.059 ] ( NQ )

Say (O Muhammad to these polytheists): "Tell me, what provision Allah has sent down to you! And you have made of it lawful and unlawful." Say (O Muhammad ): "Has Allah permitted you (to do so), or do you invent a lie against Allah?"

[ 010.060 ] ( KK )

æóãóÇ Ùóäøõ ÇáøóÐöíäó íóÝúÊóÑõæäó Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö Åöäøó Çááøóåó áóÐõæ ÝóÖúáò Úóáóì ÇáäøóÇÓö æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú áÇó íóÔúßõÑõæäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 010.060 ] ( MŞ )

 

[ 010.060 ] ( AY )

Allah’a yalan uyduranların (kendiliklerinden haram ve helâl diyenlerin) kıyâmetteki zanları nedir (azap edilmeyeceklerini mi zannediyorlar)? Şüphe yok ki Allah (akıl verip kitap indirmekle) insanlara karşı ihsan sahibidir. Fakat insanların çoğu bu nimetlere şükretmezler.

[ 010.060 ] ( EO )

Yalanı Allaha iftira edenler kıyamet gününü ne zannediyorlar? Her halde Allah insanlara karşı bir lûtuf sahibidir, lâkin ekserisi bilmezler.

[ 010.060 ] ( ES )

Allah'a yalanı iftira edenler kıyamet gününü ne sanıyorlar? Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu şükretmezler.

[ 010.060 ] ( NQ )

And what think those who invent lies against Allah, on the Day of Resurrection? [i.e. Do they think that they will be forgiven and excused! Nay, they will have an eternal punishment in the Fire of Hell]. Truly, Allah is full of Bounty to mankind, but most of them are ungrateful.

[ 010.061 ] ( KK )

æóãóÇ Êóßõæäõ Ýöí ÔóÃúäò æóãóÇ ÊóÊúáõæÇ ãöäúåõ ãöäú ÞõÑúÂäò æóáÇó ÊóÚúãóáõæäó ãöäú Úóãóáò ÅöáÇøó ßõäøóÇ Úóáóíúßõãú ÔõåõæÏðÇ ÅöÐú ÊõÝöíÖõæäó Ýöíåö æóãóÇ íóÚúÒõÈõ Úóäú ÑóÈøößó ãöäú ãöËúÞóÇáö ÐóÑøóÉò Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö æóáÇó ÃóÕúÛóÑó ãöäú Ðóáößó æóáÇó ÃóßúÈóÑó ÅöáÇøó Ýöí ßöÊóÇÈò ãõÈöíäò ﴿ ٦١ ﴾

[ 010.061 ] ( MŞ )

 

[ 010.061 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), sen herhangi bir işde bulunsan, Kur’ân’dan her ne okusan, sen ve ümmetin herhangi bir amel yapsanız, siz ona dalıp dururken, muhakkak biz üzerinizde şâhid bulunuruz. Ne yerde, ne gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinizden gizli kalmaz; ne bundan daha küçük, ne de daha büyük... Ancak bunların hepsi LEVH-İ MAHFUZ’da yazılıdır.

[ 010.061 ] ( EO )

Her hangi bir şeinde bulunsan, Kur'andan her ne okusan ve her hangi bir amel yapsanız, siz ona dalıb coşarken mutlak biz üzerinizde şahid bulunuruz, rabbından ne Yerde ne Gökte zerre miskali ve ondan ne daha küçük ne daha büyük hiç bir şey kaçmaz hepsi bir kitabı mübîndedir.

[ 010.061 ] ( ES )

Hangi işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz.Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.

[ 010.061 ] ( NQ )

Whatever you (O Muhammad ) may be doing, and whatever portion you may be reciting from the Qur'an, - and whatever deed you (mankind) may be doing (good or evil), We are Witness thereof, when you are doing it. And nothing is hidden from your Lord (so much as) the weight of an atom (or small ant) on the earth or in the heaven. Not what is less than that or what is greater than that but is (written) in a Clear Record. (Tafsir At-Tabari. Vol.11, Page 129).

[ 010.062 ] ( KK )

ÃóáÇó Åöäøó ÃóæúáöíóÇÁó Çááøóåö áÇó ÎóæúÝñ Úóáóíúåöãú æóáÇó åõãú íóÍúÒóäõæäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 010.062 ] ( MŞ )

 

[ 010.062 ] ( AY )

Biliniz ki, Allah’ın velileri (şerîata tam olarak bağlı kulları) için hiç bir korku yoktur ve onlar mahzunda olmıyacaklardır.

[ 010.062 ] ( EO )

Uyan! ki Allahın evliyası ne üzerlerine korku vardır ne de onlar mahzun olurlar.

[ 010.062 ] ( ES )

Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.

[ 010.062 ] ( NQ )

No doubt! Verily, the Auliya' of Allah [i.e. those who believe in the Oneness of Allah and fear Allah much (abstain from all kinds of sins and evil deeds which he has forbidden), and love Allah much (perform all kinds of good deeds which He has ordained)], no fear shall come upon them nor shall they grieve , -

[ 010.063 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóßóÇäõæÇ íóÊøóÞõæäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 010.063 ] ( MŞ )

 

[ 010.063 ] ( AY )

Veliler, o kimselerdir ki, Allah’a îman edip emirlerine aykırı hareket etmekten sakınırlar.

[ 010.063 ] ( EO )

Onlar ki Allaha iyman etmişlerdir ve hep takvâ ile korunur dururlar.

[ 010.063 ] ( ES )

Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sakınmışlardır.

[ 010.063 ] ( NQ )

Those who believed (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism), and used to fear Allah much (by abstaining from evil deeds and sins and by doing righteous deeds).

[ 010.064 ] ( KK )

áóåõãõ ÇáúÈõÔúÑóì Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóÝöí ÇáúÂÎöÑóÉö áÇó ÊóÈúÏöíáó áößóáöãóÇÊö Çááøóåö Ðóáößó åõæó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ٦٤ ﴾

[ 010.064 ] ( MŞ )

 

[ 010.064 ] ( AY )

Onlar için dünya hayatında da (Kur’ân’ın ve Peygamberin haberleriyle), Âhirette de (cennet’le) müjdeler vardır. Allah’ın kelimelerinde (verdiği sözlerde) asla bir değişme yoktur. İşte bu (cennetle müjdelenme), en büyük kurtuluştur.

[ 010.064 ] ( EO )

Müjde onların Dünya hayatta da Âhırette de, Allahın kelimatına tebdil yok o işte fevzi azim o.

[ 010.064 ] ( ES )

Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.

[ 010.064 ] ( NQ )

For them are glad tidings, in the life of the present world (i.e. righteous dream seen by the person himself or shown to others), and in the Hereafter. No change can there be in the Words of Allah, this is indeed the supreme success.

[ 010.065 ] ( KK )

æóáÇó íóÍúÒõäúßó Þóæúáõåõãú Åöäøó ÇáúÚöÒøóÉó áöáøóåö ÌóãöíÚðÇ åõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٦٥ ﴾

[ 010.065 ] ( MŞ )

 

[ 010.065 ] ( AY )

Ey Resûlüm, kâfirlerin (tekzib ve sana dil uzatmalarına dair) sözleri seni üzmesin. Muhakkak ki izzet (üstünlük), hep Allah’ındır. Allah (onların bütün söylediklerini) işiticidir, taşıdıkları niyyetlerin hepsini bilicidir.

[ 010.065 ] ( EO )

Ötekilerin lâfları seni mahzûn etmesin, çünkü ızzet, hep Allâhındır, o hepsini işitiyor, hepsini biliyor.

[ 010.065 ] ( ES )

Habibim, onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve şeref bütünüyle Allah'ındır. O her şeyi işitiyor, hepsini görüyor.

[ 010.065 ] ( NQ )

And let not their speech grieve you (O Muhammad ), for all power and honour belong to Allah. He is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 010.066 ] ( KK )

ÃóáÇó Åöäøó áöáøóåö ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóäú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ íóÊøóÈöÚõ ÇáøóÐöíäó íóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÔõÑóßóÇÁó Åöäú íóÊøóÈöÚõæäó ÅöáÇøó ÇáÙøóäøó æóÅöäú åõãú ÅöáÇøó íóÎúÑõÕõæäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 010.066 ] ( MŞ )

 

[ 010.066 ] ( AY )

Biliniz ki, göklerde (meleklerden) kim var, yerde (insan ve Cinlerden) kim varsa, hep Allah’ındır. Allah’dan başkasına tapanlar dahi, gerçekte Allah’a koştukları ortaklara tâbi olmuyorlar. Ancak zanna (zayıf bir ihtimale) tâbi oluyorlar ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

[ 010.066 ] ( EO )

Uyan: Göklerde kim var, Yerde kim varsa hep Allahındır, Allahdan başkasına tapanlar dahi, şeriklerin tebaası olmazlar, ancak zanne teba'ıyyet ederler ve ancak kendi mızraklarıyle ölçer yalan söylerler.

[ 010.066 ] ( ES )

Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep Allah'ındır. Allah'dan başkasına tapanlar dahi, Allah'a ortak koştuklarına uymuş olmuyorlar, ancak zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

[ 010.066 ] ( NQ )

No doubt! Verily, to Allah belongs whosoever is in the heavens and whosoever is in the earth. And those who worship and invoke others besides Allah, in fact they follow not the (Allah's so-called) partners, they follow only a conjecture and they only invent lies.

[ 010.067 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáó áóßõãõ Çááøóíúáó áöÊóÓúßõäõæÇ Ýöíåö æóÇáäøóåóÇÑó ãõÈúÕöÑðÇ Åöäøó Ýöí Ðóáößó óáÂíóÇÊò áöÞóæúãò íóÓúãóÚõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 010.067 ] ( MŞ )

 

[ 010.067 ] ( AY )

O Allah’dır ki, içinde rahat edesiniz diye geceyi, çalışasınız diye gündüzü aydınlık olarak, sizin için yarattı. Elbette bunda, Kur’ân’ı dinleyecekler için bir çok ibretler vardır.

[ 010.067 ] ( EO )

O, odur ki içinde durub dinlenesiniz diye sizin için geceyi yaptı, gündüzü de göz açıcı, elbette bunda dinliyecek bir kavm için bir çok âyetler var.

[ 010.067 ] ( ES )

O, öyle bir Allah'dır ki, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi, göresiniz diye de gündüzü yaptı. Elbette bunda söz dinleyecek olan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.

[ 010.067 ] ( NQ )

He it is Who has appointed for you the night that you may rest therein, and the day to make things visible (to you). Verily, in this are Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) for a people who listen (i.e. those who think deeply).

[ 010.068 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÇÊøóÎóÐó Çááøóåõ æóáóÏðÇ ÓõÈúÍóÇäóåõ åõæó ÇáúÛóäöíøõ áóåõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö Åöäú ÚöäúÏóßõãú ãöäú ÓõáúØóÇäò ÈöåóÐóÇ ÃóÊóÞõæáõæäó Úóáóì Çááøóåö ãóÇ áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 010.068 ] ( MŞ )

 

[ 010.068 ] ( AY )

Kâfirler: “ Allah çocuk edindi”, dediler. Hâşa, Allah bundan münezzehtir. O, bir şeye muhtaç değildir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. Ey kâfiler, (Allah’ın çocuk edindiğine dair) elinizde hiç bir delil yoktur. Siz, Allah’a karşı, ilimle isbat edemiyeceğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?

[ 010.068 ] ( EO )

«Dediler ki: Allah, veled edindi» hâşâ o sübhâne, ganiy o, Göklerdeki ve Yerdeki hep onun elinizde ona dair hiç bir burhan yoktur, Allaha karşı ılm ile isbat edemiyeceğiz şey mi isnad ediyorsunuz?

[ 010.068 ] ( ES )

Dediler ki: "Allah, kendine çocuk edindi". O, böyle şeylerden münezzehtir. O, müstağnidir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Bu hususta elinizde hiç bir delil yoktur. Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi neden söylüyorsunuz?

[ 010.068 ] ( NQ )

They (Jews, Christians and pagans) say: "Allah has begotten a son (children)." Glory be to Him! He is Rich (Free of all wants). His is all that is in the heavens and all that is in the earth. No warrant you have for this. Do you say against Allah what you know not.

[ 010.069 ] ( KK )

Þõáú Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÝúÊóÑõæäó Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó áÇó íõÝúáöÍõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 010.069 ] ( MŞ )

 

[ 010.069 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Allah’a karşı yalan uyduranlar, elbette kurtulamıyacaklardır.

[ 010.069 ] ( EO )

De ki: elbette yalanı Allaha iftira edenler felâh bulmazlar.

[ 010.069 ] ( ES )

De ki: Allah'a iftira edenler elbette felah bulmazlar.

[ 010.069 ] ( NQ )

Say: "Verily, those who invent lie against Allah will never be successful" -

[ 010.070 ] ( KK )

ãóÊóÇÚñ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ Ëõãøó ÅöáóíúäóÇ ãóÑúÌöÚõåõãú Ëõãøó äõÐöíÞõåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈó ÇáÔøóÏöíÏó ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÝõÑõæäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 010.070 ] ( MŞ )

 

[ 010.070 ] ( AY )

Allah’a iftira edenlerin dünyadaki zevkleri pek az... Nihâyet dönüşleri bizedir. Sonra, küfür üzere bulunduklarından, kendilerine çok şiddetli bir azap taddıracağız.

[ 010.070 ] ( EO )

Dünyada cüz'î bir zevk, sonra dönüşleri bizedir, sonra biz onlara o küfürlerinden dolayı azâbı tattıracağız.

[ 010.070 ] ( ES )

Dünyadaki zevkler çabuk biter. Sonra dönüşleri bize olacaktır. Daha sonra da inkâr ettiklerinden dolayı o çetin azabı biz onlara tattıracağız.

[ 010.070 ] ( NQ )

A brief enjoyment in this world! - and then unto Us will be their return, then We shall make them taste the severest torment because they used to disbelieve [in Allah, belie His Messengers, deny and challenge His Ayat (proofs, signs, verses, etc.)].

[ 010.071 ] ( KK )

æóÇÊúáõ Úóáóíúåöãú äóÈóÃó äõæÍò ÅöÐú ÞóÇáó áöÞóæúãöåö íóÇÞóæúãö Åöäú ßóÇäó ßóÈõÑó Úóáóíúßõãú ãóÞóÇãöí æóÊóÐúßöíÑöí ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö ÝóÚóáóì Çááøóåö ÊóæóßøóáúÊõ ÝóÃóÌúãöÚõæÇ ÃóãúÑóßõãú æóÔõÑóßóÇÁóßõãú Ëõãøó áÇó íóßõäú ÃóãúÑõßõãú Úóáóíúßõãú ÛõãøóÉð Ëõãøó ÇÞúÖõæÇ Åöáóíøó æóáÇó ÊõäúÙöÑõæäö ﴿ ٧١ ﴾

[ 010.071 ] ( MŞ )

 

[ 010.071 ] ( AY )

Ey Resûlüm, Mekke kâfirlerine Nûh’un haberini oku. Bir vakit kavmine şöyle demişti: “ Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum, Allah’ın âyetleriyle ihtar edip öğüd verişim, size ağır geliyorsa, bilin ki sizin hilenizden Allah’a tevekkül etmişim. Artık siz ve ortaklarınız toplanıp ne yapacağınızı kararlaştırın. Sonra yapacağınız iş, size bir musibet olmasın (vaya bana yapacağınızı aşıkâre yapın). Sonra mühlet vermiyerek, istediğiniz şeyi bana yapın.

[ 010.071 ] ( EO )

Hem onlara Nuhun kıssasını oku, bir vakıt kavmine demişti ki: ey kavmim: eğer benim duruşum ve Allahın âyetlerini ıhtar edişim size ağır geliyorsa, bilin ki ben, Allaha dayanmışım, artık siz ve şerikleriniz her ne yapacaksanız toplanıb bütün azminizle karar verin, sonra yapacağınız, size hiç bir gam da teşkil etmesin, sonra hukmünüzü bana icra edin ve elinizden gelirse bana bir lâhza göz de açtırmayın.

[ 010.071 ] ( ES )

Bir de onlara Nuh'un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki: "Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah'a dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana mühlet de vermeyin".

[ 010.071 ] ( NQ )

And recite to them the news of Nuh (Noah). When he said to his people: "O my people, if my stay (with you), and my reminding (you) of the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah is hard on you, then I put my trust in Allah. So devise your plot, you and your partners, and let not your plot be in doubt for you. Then pass your sentence on me and give me no respite.

[ 010.072 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÊóæóáøóíúÊõãú ÝóãóÇ ÓóÃóáúÊõßõãú ãöäú ÃóÌúÑò Åöäú ÃóÌúÑöíó ÅöáÇøó Úóáóì Çááøóåö æóÃõãöÑúÊõ Ãóäú Ãóßõæäó ãöäó ÇáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 010.072 ] ( MŞ )

 

[ 010.072 ] ( AY )

Eğer davetimizden yüz çevirirseniz, ben de dâvetim için sizden bir ücret istemedim ki... Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir ve ben, onun birliğine ve emirlerine boyun eğen müslümanlardan olmakla emrolundum.”

[ 010.072 ] ( EO )

Eğer aldırmazsanız ben de, sizden bir ecir istemedim â, benim acrim ancak Allahadır, ve ben onun birliğine boyun eğen müslimînden olmakla emrolundum.

[ 010.072 ] ( ES )

Eğer yüz çevirirseniz çevirin, ben de sizden bir ücret istemedim ya! Benim mükafatımı ancak Allah verir. Ve ben O'nun emrine boyun eğen müslümanlardan olmakla emrolundum.

[ 010.072 ] ( NQ )

But if you turn away [from accepting my doctrine of Islamic Monotheism, i.e. to worship none but Allah], then no reward have I asked of you, my reward is only from Allah, and I have been commanded to be one of the Muslims (those who submit to Allah's Will).

[ 010.073 ] ( KK )

ÝóßóÐøóÈõæåõ ÝóäóÌøóíúäóÇåõ æóãóäú ãóÚóåõ Ýöí ÇáúÝõáúßö æóÌóÚóáúäóÇåõãú ÎóáÇóÆöÝó æóÃóÛúÑóÞúäóÇ ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÝóÇäúÙõÑú ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõäúÐóÑöíäó ﴿ ٧٣ ﴾

[ 010.073 ] ( MŞ )

 

[ 010.073 ] ( AY )

Bunun üzerine yine Nûh’u tekzîp ettiler. Biz de onu ve beraberindeki mü'minleri gemide selâmete çıkardık ve bunları yeryüzünün halifeleri yaptık. Âyetlerimizi tekzip edenleri ise, suda boğduk. İşte bak, azabla korkutulup yola gelmiyenlerin sonu nasıl olmuştur!...

[ 010.073 ] ( EO )

Bunun üzerine yine onu tekzib ettiler. Biz de onu ve beraberindekileri gemide necâte çıkarıb bunları Yer yüzünün halifeleri kıldık, âyetlerimizi tekzib edenleri ise gark ettik, bak işte inzâr olunanların âkibeti nasıl oldu.

[ 010.073 ] ( ES )

Buna rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları yeryüzüne halifeler yaptık. Âyetlerimizi inkâr edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akıbeti nasıl oldu.

[ 010.073 ] ( NQ )

They denied him, but We delivered him, and those with him in the ship, and We made them generations replacing one after another, while We drowned those who belied Our Ayat (proofs, evidences, lessons, signs, revelations, etc.). Then see what was the end of those who were warned.

[ 010.074 ] ( KK )

Ëõãøó ÈóÚóËúäóÇ ãöäú ÈóÚúÏöåö ÑõÓõáÇð Åöáóì Þóæúãöåöãú ÝóÌóÇÁõæåõãú ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö ÝóãóÇ ßóÇäõæÇ áöíõÄúãöäõæÇ ÈöãóÇ ßóÐøóÈõæÇ Èöåö ãöäú ÞóÈúáõ ßóÐóáößó äóØúÈóÚõ Úóáóì ÞõáõæÈö ÇáúãõÚúÊóÏöíäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 010.074 ] ( MŞ )

 

[ 010.074 ] ( AY )

Sonra Nûh’un arkasından bir çok Peygamberleri kavimlerine gönderdik, onlara açık mûcizeler getirdiler. Fakat önceden yaptıkları tekzibden ötürü, bir türlü inanmak istemediler. İşte biz, hududu aşanların kalpleri üzerine böyle mühür basarız. (artık îman edemezler).

[ 010.074 ] ( EO )

Sonra onun arkasından bir çok Peygamberleri kavmlerine gönderdik, onlara açık mu'cizelerle vardırlar, fakat önce yalan dediklerine bir türlü inanmak istemediler, işte biz tecavüzü ı'tiyad edenlerin kalblerini böyle tab'ederiz.

[ 010.074 ] ( ES )

Sonra onun arkasından birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik. Onlara açık mucizelerle geldiler. Fakat onlar bir defa yalan dediklerine sonuna kadar bir türlü inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kalblerini böyle mühürleriz.

[ 010.074 ] ( NQ )

Then after him We sent Messengers to their people, they brought them clear proofs, but they would not believe what they had already rejected beforehand. Thus We seal the hearts of the transgressors (those who disbelieve in the Oneness of Allah and disobey Him).

[ 010.075 ] ( KK )

Ëõãøó ÈóÚóËúäóÇ ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ãõæÓóì æóåóÇÑõæäó Åöáóì ÝöÑúÚóæúäó æóãóáóÆöåö ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÝóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ æóßóÇäõæÇ ÞóæúãðÇ ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 010.075 ] ( MŞ )

 

[ 010.075 ] ( AY )

Bu Peygamberlerden sonra, Mûsa ile Hârûn’u, Fir'avun ve cemâatine mûcizelerimizle gönderdik. Kibirlenerek îman etmediler ve günahkâr bir kavim oldular.

[ 010.075 ] ( EO )

Sonra bunların arkasından Musâ ile Harunu Fir'avn ve cemaatine âyetlerimizle gönderdik, iymanı kibirlerine yediremediler ve mücrim bir kavm idiler.

[ 010.075 ] ( ES )

Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u âyetlerimizle Firavun'a ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler ve günahkâr bir kavim oldular.

[ 010.075 ] ( NQ )

Then after them We sent Musa (Moses) and Harun (Aaron) to Fir'aun (Pharaoh) and his chiefs with Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.). But they behaved arrogantly and were Mujrimun (disbelievers, sinners, polytheists, criminals, etc.) folk.

[ 010.076 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁóåõãõ ÇáúÍóÞøõ ãöäú ÚöäúÏöäóÇ ÞóÇáõæÇ Åöäøó åóÐóÇ áóÓöÍúÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٧٦ ﴾

[ 010.076 ] ( MŞ )

 

[ 010.076 ] ( AY )

Tarafımızdan kendilerine mûcize geldiği vakit, “ - Muhakkak bu açık bir sihirdir.” dediler.

[ 010.076 ] ( EO )

Tarafımızdan kendilerine hak geldiği vakıt her halde bu açık bir sihir dediler.

[ 010.076 ] ( ES )

Kendilerine tarafımızdan hak gelince, "Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir." dediler.

[ 010.076 ] ( NQ )

So when came to them the truth from Us, they said: "This is indeed clear magic."

[ 010.077 ] ( KK )

ÞóÇáó ãõæÓóì ÃóÊóÞõæáõæäó áöáúÍóÞøö áóãøóÇ ÌóÇÁóßõãú ÃóÓöÍúÑñ åóÐóÇ æóáÇó íõÝúáöÍõ ÇáÓøóÇÍöÑõæäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 010.077 ] ( MŞ )

 

[ 010.077 ] ( AY )

Mûsa, onlara şöyle dedi: “ Size mûcize gelince böyle mi diyorsunuz? Bu sihir mi? Sihirbazlar dünya ve âhirette felâh bulamazlar.”

[ 010.077 ] ( EO )

Musâ, ya! dedi: size hak gelince böyle mi diyorsunuz? Bu sihir mi? Halbuki sihirbazlar felâh bulmazlar.

[ 010.077 ] ( ES )

Musa dedi ki, "Size hak gelince, ona böyle mi diyorsunuz? Bu sihir midir?" Halbuki sihirbazlar iflah olmazlar.

[ 010.077 ] ( NQ )

Musa (Moses) said: "Say you (this) about the truth when it has come to you? Is this magic? But the magicians will never be successful."

[ 010.078 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÌöÆúÊóäóÇ áöÊóáúÝöÊóäóÇ ÚóãøóÇ æóÌóÏúäóÇ Úóáóíúåö ÂÈóÇÁóäóÇ æóÊóßõæäó áóßõãóÇ ÇáúßöÈúÑöíóÇÁõ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ äóÍúäõ áóßõãóÇ ÈöãõÄúãöäöíäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 010.078 ] ( MŞ )

 

[ 010.078 ] ( AY )

Onlar, Mûsa ile Hârûn’a! “Sen, bizi babalarımızdan bulduğumuz yol üzerinden çevirmek için mi geldin? Yeryüzünde saltanat ikinize ait mi olacak? Biz, ikinize de îman etmeyiz” dediler.

[ 010.078 ] ( EO )

Sen, dediler: bizi, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çeviresin de bu yerde Devlet ikinizin olsun diye mi geldin? Biz ikinize de inanamayız.

[ 010.078 ] ( ES )

Dediler ki: "Sen bizi, atalarımızdan kalan yoldan çeviresin de yeryüzünde saltanat ikinizin olsun diye mi geldin? Biz ikinize de inanmayız".

[ 010.078 ] ( NQ )

They said: "Have you come to us to turn us away from that (Faith) we found our fathers following, - and that you two may have greatness in the land? We are not going to believe you two!"

[ 010.079 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÝöÑúÚóæúäõ ÇÆúÊõæäöí Èößõáøö ÓóÇÍöÑò Úóáöíãò ﴿ ٧٩ ﴾

[ 010.079 ] ( MŞ )

 

[ 010.079 ] ( AY )

Fir'avun: “ Ne kadar bilgiç sihirbaz varsa hepsini bana getirin.” dedi.

[ 010.079 ] ( EO )

Fir'avn da, bana bütün bilgiç sihirbazları getirin dedi.

[ 010.079 ] ( ES )

Firavun da: "Bana bütün bilgili sihirbazları toplayıp getirin!" dedi.

[ 010.079 ] ( NQ )

And Fir'aun (Pharaoh) said: "Bring to me every well-versed sorcerer."

[ 010.080 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÌóÇÁó ÇáÓøóÍóÑóÉõ ÞóÇáó áóåõãú ãõæÓóì ÃóáúÞõæÇ ãóÇ ÃóäúÊõãú ãõáúÞõæäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 010.080 ] ( MŞ )

 

[ 010.080 ] ( AY )

Nihâyet sihirbazlar toplanıp geldiği zaman, Mûsa onlara: “ Ne ortaya atacaksanız, siz atın” dedi.

[ 010.080 ] ( EO )

Bunun üzerine sihirbazlar geldiği vakıt Musâ onlara ne ortaya atacaksınız siz atın dedi.

[ 010.080 ] ( ES )

Sihirbazlar gelince, Musa onlara: "Ortaya ne atacaksanız atın!" dedi.

[ 010.080 ] ( NQ )

And when the sorcerers came, Musa (Moses) said to them: "Cast down what you want to cast!"

[ 010.081 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÃóáúÞóæúÇ ÞóÇáó ãõæÓóì ãóÇ ÌöÆúÊõãú Èöåö ÇáÓøöÍúÑõ Åöäøó Çááøóåó ÓóíõÈúØöáõåõ Åöäøó Çááøóåó áÇó íõÕúáöÍõ Úóãóáó ÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 010.081 ] ( MŞ )

 

[ 010.081 ] ( AY )

Onlar hünerlerini ortaya atınca, Mûsa kendilerine şöyle dedi: “ Bu sizin yaptığınız şey sihirdir; muhakkak ki Allah, onu boşa çıkaracaktır. Şüphesiz Allah, müfsidlerin işini düzeltmez.

[ 010.081 ] ( EO )

Vaktâ ki attılar, Musâ bu, sizin yaptığınız dedi: sihir, her halde Allâh, onu ibtâl edecek, her halde Allah, müfsidlerin ameline salah vermez.

[ 010.081 ] ( ES )

Onlar ortaya atınca Musa dedi ki, "Sizin yaptığınız şey sihirdir. Muhakkak ki, Allah onu iptal edecektir. Şüphe yok ki, Allah fesatçıların işlerini düze çıkarmaz."

[ 010.081 ] ( NQ )

Then when they had cast down, Musa (Moses) said: "What you have brought is sorcery, Allah will surely make it of no effect. Verily, Allah does not set right the work of Al-Mufsidun (the evil-doers, corrupts, etc.).

[ 010.082 ] ( KK )

æóíõÍöÞøõ Çááøóåõ ÇáúÍóÞøó ÈößóáöãóÇÊöåö æóáóæú ßóÑöåó ÇáúãõÌúÑöãõæäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 010.082 ] ( MŞ )

 

[ 010.082 ] ( AY )

Günahkârlar hoşlanmasalar da, Allah emir ve hükümleriyle hakkı gerçekleştirir.

[ 010.082 ] ( EO )

Allah, kelimatiyle hakkı ihkak edecek, isterse mücrimler hoşlanmasınlar.

[ 010.082 ] ( ES )

Allah, hakkın hak ve gerçek olduğunu kelimeleriyle ispat eder, günahkârların hoşuna gitmese de.

[ 010.082 ] ( NQ )

And Allah will establish and make apparent the truth by His Words, however much the Mujrimun (criminals, disbelievers, polytheists, sinners, etc.) may hate it.

[ 010.083 ] ( KK )

ÝóãóÇ Âãóäó áöãõæÓóì ÅöáÇøó ÐõÑøöíøóÉñ ãöäú Þóæúãöåö Úóáóì ÎóæúÝò ãöäú ÝöÑúÚóæúäó æóãóáóÆöåöãú Ãóäú íóÝúÊöäóåõãú æóÅöäøó ÝöÑúÚóæúäó áóÚóÇáò Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÅöäøóåõ áóãöäó ÇáúãõÓúÑöÝöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 010.083 ] ( MŞ )

 

[ 010.083 ] ( AY )

Sonunda, Fir'avun ve etrafındakilerin belâsı korkusundan, Mûsa’ya kavminden ancak bir zürriyet îman etti. Çünkü Fir'avun o yerde (Mısır’da) çok üstün idi ve pek aşırı giden taşkınlardandı.

[ 010.083 ] ( EO )

Hasılı Fir'avn ve cem'ıyyetinin belâsı korkusundan ibtîdâ Musâya kavminin bir zürriyetinden başka iyman eden olmadı, çünkü Fir'avn o yerde çok üstün idi ve çok aşırı giden müsriflerden idi.

[ 010.083 ] ( ES )

Firavun ve adamlarının kendilerini belaya uğratacağı korkusundan dolayı Musa'ya kendi kavminin bir oymağından başka kimse iman etmedi. Çünkü orada Firavun çok üstün idi ve o kesinlikle aşırı giden taşkınlardandı.

[ 010.083 ] ( NQ )

But none believed in Musa (Moses) except the offspring of his people, because of the fear of Fir'aun (Pharaoh) and his chiefs, lest they should persecute them; and verily, Fir'aun (Pharaoh) was arrogant tyrant on the earth, he was indeed one of the Musrifun (polytheists, sinners and transgressors, those who give up the truth and follow the evil, and commit all kinds of great sins).

[ 010.084 ] ( KK )

æóÞóÇáó ãõæÓóì íóÇÞóæúãö Åöäú ßõäúÊõãú ÂãóäúÊõãú ÈöÇááøóåö ÝóÚóáóíúåö ÊóæóßøóáõæÇ Åöäú ßõäúÊõãú ãõÓúáöãöíäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 010.084 ] ( MŞ )

 

[ 010.084 ] ( AY )

Mûsa da kavmine şöyle dedi: “ Ey kavmim! Siz, Gerçekten Allah,’a îman ettinizse ve onun birliğine ihlâs ile teslim olmuş müslimlerseniz, artık Allah’a tevekkül edin.”

[ 010.084 ] ( EO )

Musâ da, ey kavmim: siz gerçekten Allaha iyman ettinizse, onun birliğine ıhlâs ile teslim olmuş müslimler iseniz artık ona i'timâd edin dedi.

[ 010.084 ] ( ES )

Musa dedi ki: "Ey kavmim! Siz gerçekten Allah'a iman ettinizse, O'na samimiyetle teslim olan müslümanlardan oldunuzsa artık O'na güvenin!"

[ 010.084 ] ( NQ )

And Musa (Moses) said: "O my people! If you have believed in Allah, then put your trust in Him if you are Muslims (those who submit to Allah's Will)."

[ 010.085 ] ( KK )

ÝóÞóÇáõæÇ Úóáóì Çááøóåö ÊóæóßøóáúäóÇ ÑóÈøóäóÇ áÇó ÊóÌúÚóáúäóÇ ÝöÊúäóÉð áöáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 010.085 ] ( MŞ )

 

[ 010.085 ] ( AY )

Onlar da dediler ki; “Biz, ancak Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi, o zâlim kavmin fitnesine düşürme;

[ 010.085 ] ( EO )

Onlar da, biz Allâha i'timâd ettik, ya rabbenâ bizi o zalim kavmin fitnesine düşürme.

[ 010.085 ] ( ES )

Onlar da: "Biz Allah'a güvendik. Ey Rabbimiz, bizi o zalim kavmin fitnesine uğratma!" dediler.

[ 010.085 ] ( NQ )

They said: "In Allah we put our trust. Our Lord! Make us not a trial for the folk who are Zalimun (polytheists and wrong-doing) (i.e. do not make them overpower us).

[ 010.086 ] ( KK )

æóäóÌøöäóÇ ÈöÑóÍúãóÊößó ãöäó ÇáúÞóæúãö ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 010.086 ] ( MŞ )

 

[ 010.086 ] ( AY )

Ve bizi, rahmetinle o kâfir kavimden kurtar.”

[ 010.086 ] ( EO )

ve rahmetinle bizi o kâfir kavmden kurtar dediler.

[ 010.086 ] ( ES )

Bizi rahmetinle o kâfir kavmin elinden kurtar!

[ 010.086 ] ( NQ )

And save us by Your Mercy from the disbelieving folk.

[ 010.087 ] ( KK )

æóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì ãõæÓóì æóÃóÎöíåö Ãóäú ÊóÈóæøóÂáöÞóæúãößõãóÇ ÈöãöÕúÑó ÈõíõæÊðÇ æóÇÌúÚóáõæÇ ÈõíõæÊóßõãú ÞöÈúáóÉð æóÃóÞöíãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÈóÔøöÑö ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 010.087 ] ( MŞ )

 

[ 010.087 ] ( AY )

Biz ise, Mûsa’ya ve kardeşine şöyle vahyettik: “ Kavminiz için Mısır’da bir takım evler hazırlayın ve evlerinizi namazgâh yapın. Namazı gereği üzre kılın. Hem de (Ey Mûsa) mü'minleri cennetle müjdele?”

[ 010.087 ] ( EO )

Biz ise Musâya ve kardeşine şu vahyi verdik: kavminiz için Mısırda bir takım evler ihzar edin, ve evlerinizi kıble tarafına yapın ve namaz kılın, hem de mü'minleri tebşir eyle.

[ 010.087 ] ( ES )

Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: "Kavminiz için Mısır'da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın ve müminlere müjde verin."

[ 010.087 ] ( NQ )

And We inspired Musa (Moses) and his brother (saying): "Take dwellings for your people in Egypt, and make your dwellings as places for your worship, and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and give glad tidings to the believers."

[ 010.088 ] ( KK )

æóÞóÇáó ãõæÓóì ÑóÈøóäóÇ Åöäøóßó ÂÊóíúÊó ÝöÑúÚóæúäó æóãóáÇóåõ ÒöíäóÉð æóÃóãúæóÇáÇð Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ ÑóÈøóäóÇ áöíõÖöáøõæÇ Úóäú ÓóÈöíáößó ÑóÈøóäóÇ ÇØúãöÓú Úóáóì ÃóãúæóÇáöåöãú æóÇÔúÏõÏú Úóáóì ÞõáõæÈöåöãú ÝóáÇó íõÄúãöäõæÇ ÍóÊøóì íóÑóæõÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÇáúÃóáöíãó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 010.088 ] ( MŞ )

 

[ 010.088 ] ( AY )

Mûsa şöyle dua etti: “Ey Rabbimiz! Sen Fir'avun’a ve etrafındakilere dünya hayatında giyecek bir çok süs eşyası ve mallar verdin; ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, mallarını mahvet ve kalplerini şiddetle sık ki, o acıklı azabı görmedikçe îman etmiyecekler.”

[ 010.088 ] ( EO )

Musâ, ya rab! Dedi, sen Fir'avne ve cem'iyyetine, Dünya hayatta bir ziynet ve haşmet ve nice nice mallar verdin, yolundan saptırsınlar diye mi ya rab, ya rab! Mallarını sil süpür ve kalblerini şiddetle sık ki o elîm azâbı görmedikçe iyman etmiycekler.

[ 010.088 ] ( ES )

Musa dedi: "Ey Rabbimiz! Sen Firavun'a ve adamlarına şu dünya hayatında göz kamaştırıcı zenginlik ve bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalblerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler."

[ 010.088 ] ( NQ )

And Musa (Moses) said: "Our Lord! You have indeed bestowed on Fir'aun (Pharaoh) and his chiefs splendour and wealth in the life of this world, our Lord! That they may lead men astray from Your Path. Our Lord! Destroy their wealth, and harden their hearts, so that they will not believe until they see the painful torment."

[ 010.089 ] ( KK )

ÞóÇáó ÞóÏú ÃõÌöíÈóÊú ÏóÚúæóÊõßõãóÇ ÝóÇÓúÊóÞöíãóÇ æóáÇó ÊóÊøóÈöÚóÇäøö ÓóÈöíáó ÇáøóÐöíäó áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٨٩ ﴾

[ 010.089 ] ( MŞ )

 

[ 010.089 ] ( AY )

Allahü teâlâ şöyle buyurdu: “ ikinizin duası kabul olundu. Siz yine doğru yolunuzda devam edin ve Allah’ın vâdini bilmiyenlerin yoluna uymayın.”

[ 010.089 ] ( EO )

Peki buyurdu: duanız kabul olundu, siz yine istikamette devam edin ve kendini bilmiyenlerin meslekine uymayın.

[ 010.089 ] ( ES )

Allah buyurdu: "Her ikinizin de duası kesinlikle kabul olundu. Siz yine doğru ve dürüst olmaya devam edin. Kendini bilmeyenlerin yoluna sakın uymayın."

[ 010.089 ] ( NQ )

Allah said: "Verily, the invocation of you both is accepted. So you both keep to the Straight Way (i.e. keep on doing good deeds and preaching Allah's Message with patience), and follow not the path of those who know not (the truth i.e. to believe in the Oneness of Allah, and also to believe in the Reward of Allah: Paradise, etc.)."

[ 010.090 ] ( KK )

æóÌóÇæóÒúäóÇ ÈöÈóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÇáúÈóÍúÑó ÝóÃóÊúÈóÚóåõãú ÝöÑúÚóæúäõ æóÌõäõæÏõåõ ÈóÛúíðÇ æóÚóÏúæðÇ ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÃóÏúÑóßóåõ ÇáúÛóÑóÞõ ÞóÇáó ÂãóäúÊõ Ãó äøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó ÇáøóÐöí ÂãóäóÊú Èöåö Èóäõæ ÅöÓúÑóÇÆöíáó æóÃóäóÇ ãöäó ÇáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 010.090 ] ( MŞ )

 

[ 010.090 ] ( AY )

İsrâîloğullarını denizden (sâlimen karşı tarafa) geçirdik. Fir'avun, hemen askerleriyle zulüm ve saldırganlık yaparak arkalarına düştü. Nihâyet denizde boğulmaya başlayınca şöyle dedi: “İman ettim, gerçekten İsrâil oğullarının îman ettiğinden (Allah’dan) başka hiç bir ilâh yoktur. Ben de O’na teslim olanlardanım.”

[ 010.090 ] ( EO )

Derken Benî İsraîli denizi geçirdik, derhal Fir'avn askerile ta'kıb ve taaruz için arkalarına düştü, nihayet gark kendini derdest edince «inandım hakıkat Benî İsrailin iyman ettiğinden başka ilâh yok, ben de ona teslim olanlardanım, dedi.

[ 010.090 ] ( ES )

Ve sonra İsrailoğulları'nı denizden aşırdık. Firavun, düşmanca saldırmak için derhal adamlarını ve askerlerini arkalarına düşürdü. Ta ki, suda boğulmaya başlayınca "İnandım, gerçekten de İsrailoğulları'nın iman ettiğinden başka tanrı yoktur. Ben de ona teslim olanlardanım." dedi.

[ 010.090 ] ( NQ )

And We took the Children of Israel across the sea, and Fir'aun (Pharaoh) with his hosts followed them in oppression and enmity, till when drowning overtook him, he said: "I believe that La ilaha illa (Huwa): (none has the right to be worshipped but) He," in Whom the Children of Israel believe, and I am one of the Muslims (those who submit to Allah's Will)."

[ 010.091 ] ( KK )

ÂáúÂäó æóÞóÏú ÚóÕóíúÊó ÞóÈúáõ æóßõäúÊó ãöäó ÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 010.091 ] ( MŞ )

 

[ 010.091 ] ( AY )

Şimdi mi (elinden bütün kuvvet ve imkân gittikten sonra mı) îman ediyorsun? Hâlbuki sen, bundan önce isyan etmiş ve dâima müfsidlerden olmuştun.

[ 010.091 ] ( EO )

Ya... şimdi ha? Halbuki bundan evvel ısyan etmiştin, müfsidlerden idin.

[ 010.091 ] ( ES )

Şimdi mi? Oysa bundan önce hep isyan etmiştin ve fesatçılardan idin.

[ 010.091 ] ( NQ )

Now (you believe) while you refused to believe before and you were one of the Mufsidun (evil-doers, corrupts, etc.).

[ 010.092 ] ( KK )

ÝóÇáúíóæúãó äõäóÌøöíßó ÈöÈóÏóäößó áöÊóßõæäó áöãóäú ÎóáúÝóßó ÂíóÉð æóÅöäøó ßóËöíÑðÇ ãöäó ÇáäøóÇÓö Úóäú ÂíóÇÊöäóÇ áóÛóÇÝöáõæäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 010.092 ] ( MŞ )

 

[ 010.092 ] ( AY )

Biz de bugün, seni cansız bedeninle denizden yüksek bir yere atacağız ki, arkandan geleceklere bir ibret olasın. Bununla beraber insanlardan bir çoğu, âyetlerimizden (ibret verici mûcizelerimizden) gâfildirler.

[ 010.092 ] ( EO )

Biz de, bu gün seni bedeninle bir tepeye atacağız ki arkandan geleceklere bir ibret olasın, maamafih insanların bir çoğu âyetlerimizden cidden gafildirler.

[ 010.092 ] ( ES )

Biz de bugün senin bedenini arkandan gelenlere bir ibret olsun diye kurtaracağız. Bununla beraber, insanların birçoğu âyetlerimizden yine de gafildirler.

[ 010.092 ] ( NQ )

So this day We shall deliver your (dead) body (out from the sea) that you may be a sign to those who come after you! And verily, many among mankind are heedless of Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs , revelations, etc.).

[ 010.093 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÈóæøóÃúäóÇ Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ãõÈóæøóÃó ÕöÏúÞò æóÑóÒóÞúäóÇåõãú ãöäó ÇáØøóíøöÈóÇÊö ÝóãóÇ ÇÎúÊóáóÝõæÇ ÍóÊøóì ÌóÇÁóåõãõ ÇáúÚöáúãõ Åöäøó ÑóÈøóßó íóÞúÖöí Èóíúäóåõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÝöíãóÇ ßóÇäõæÇ Ýöíåö íóÎúÊóáöÝõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 010.093 ] ( MŞ )

 

[ 010.093 ] ( AY )

Gerçekten İsrâil oğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerini hoş nimetlerle rızıklandırdık. Nihâyet ayrılığa düşmeleri de kendilerine ilim (Tevrât’daki âhir zaman peygamberine ait vasıflar) geldikten sonra oldu. Şüphe yok ki o ayrılığa düştükleri şeylerde (dinî emirler hakkında), Rabbin, kıyâmet günü hükmünü verecektir.

[ 010.093 ] ( EO )

Filhakıka Benî İsraili cidden güzel bir yurda yerleştirdik ve hoş ni'metlerden merzuk kıldık, nihayet ihtilâf etmeleri de kendilerine ilim geldikten sonra oldu, şüphe yok ki o ıhtilâf edib durdukları şeylerde rabbın kıyâmet günü aralarında hukmünü verecek.

[ 010.093 ] ( ES )

Gerçekten İsrailoğulları'nı çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara hoş nimetlerden rızıklar verdik. Anlaşmazlığa düşmeleri de kendilerine ilim geldikten sonra oldu. Şüphe yok ki, Rabbin, o anlaşmazlığa düştükleri konularda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

[ 010.093 ] ( NQ )

And indeed We settled the Children of Israel in an honourable dwelling place (Sham and Misr), and provided them with good things, and they differed not until the knowledge came to them. Verily, Allah will judge between them on the Day of Resurrection in that in which they used to differ.

[ 010.094 ] ( KK )

ÝóÅöäú ßõäúÊó Ýöí Ôóßøò ãöãøóÇ ÃóäúÒóáúäóÇ Åöáóíúßó ÝóÇÓúÃóáö ÇáøóÐöíäó íóÞúÑóÁõæäó ÇáúßöÊóÇÈó ãöäú ÞóÈúáößó áóÞóÏú ÌóÇÁóßó ÇáúÍóÞøõ ãöäú ÑóÈøößó ÝóáÇó Êóßõæäóäøó ãöäó ÇáãõãúÊóÑöíäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 010.094 ] ( MŞ )

 

[ 010.094 ] ( AY )

Ey Resûlüm, eğer sana indirdiğimiz kıssa ve haberlerden bilfarz şüphe edecek olursan, senden evvel kitap (Tevrât) okuyanlara sor; (o kitabda da bu haberler vardır). Yemin olsun ki, onlar hak ve doğru olarak Rabbin tarafından sana geldi. O hâlde sakın şüphe edenlerden olma.

[ 010.094 ] ( EO )

Şimdi şu sana indirdiğimiz şeylerde bilfarz şekkedecek olursan senden evvel kitab okuyanlara sor, kasem olsun ki sana rabbından hak geldi.

[ 010.094 ] ( ES )

Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma!

[ 010.094 ] ( NQ )

So if you (O Muhammad ) are in doubt concerning that which We have revealed unto you, [i.e. that your name is written in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)] then ask those who are reading the Book [the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)] before you. Verily, the truth has come to you from your Lord. So be not of those who doubt (it) .

[ 010.095 ] ( KK )

æóáÇó Êóßõæäóäøó ãöäó ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö ÝóÊóßõæäó ãöäó ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 010.095 ] ( MŞ )

 

[ 010.095 ] ( AY )

Sakın Allah’ın âyetlerini tekzib edenlerden olma. Sonra hüsrana düşenlerden olursun.

[ 010.095 ] ( EO )

sakın şüphe edenlerden olma ki husrâna düşenlerden olmıyasın.

[ 010.095 ] ( ES )

Ve sakın Allah'ın âyetlerini inkar edenlerden olma, sonra hüsrana uğrayanlardan olursun.

[ 010.095 ] ( NQ )

And be not one of those who belie the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah, for then you shall be one of the losers.

[ 010.096 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÍóÞøóÊú Úóáóíúåöãú ßóáöãóÉõ ÑóÈøößó áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 010.096 ] ( MŞ )

 

[ 010.096 ] ( AY )

Şüphesiz aleyhlerinde (küfürleri hakkında) Rabbinin takdiri gerçekleşmiş olanlar, imana gelmezler.

[ 010.096 ] ( EO )

Hakıkat aleyhlerinde rabbının kelimesi hakkolmuş olanlar iymana gelmezler.

[ 010.096 ] ( ES )

Doğrusu, aleyhlerinde Rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar imana gelmezler.

[ 010.096 ] ( NQ )

Truly! Those, against whom the Word (Wrath) of your Lord has been justified, will not believe.

[ 010.097 ] ( KK )

æóáóæú ÌóÇÁóÊúåõãú ßõáøõ ÂíóÉò ÍóÊøóì íóÑóæõÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÇáúÃóáöíãó ﴿ ٩٧ ﴾

[ 010.097 ] ( MŞ )

 

[ 010.097 ] ( AY )

Onlara bütün mûcizeler gelse bile; tâ acıklı azabı görecekleri ana kadar...

[ 010.097 ] ( EO )

Velevse kendilerine her âyet gelmiş olsun, tâ o elîm azâbı görecekleri âna kadar.

[ 010.097 ] ( ES )

Onlara bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar inanmazlar.

[ 010.097 ] ( NQ )

Even if every sign should come to them, - until they see the painful torment.

[ 010.098 ] ( KK )

ÝóáóæúáÇó ßóÇäóÊú ÞóÑúíóÉñ ÂãóäóÊú ÝóäóÝóÚóåóÇ ÅöíãóÇäõåóÇ ÅöáÇøó Þóæúãó íõæäõÓó áóãøóÇ ÂãóäõæÇ ßóÔóÝúäóÇ Úóäúåõãú ÚóÐóÇÈó ÇáúÎöÒúíö Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóãóÊøóÚúäóÇåõãú Åöáóì Íöíäò ﴿ ٩٨ ﴾

[ 010.098 ] ( MŞ )

 

[ 010.098 ] ( AY )

Azap inmeden önce, îman edip de bu îmanları kendilerine fayda vermiş bir memleket halkı bulunsaydı ya! Ancak YÛNUS’un kavmi îman edince, dünya hayatındaki o perişanlık azabını kendilerinden kaldırdık ve onları bir müddete kadar faydalandırdık.

[ 010.098 ] ( EO )

Fakat o vakit iyman edip de iymanları kendilerine fâide vermiş bir memleket olsa idi? Ancak Yunüsün kavmi iyman ettikleri vakıt Dünya hayatta o rüsvalık azâbını kendilerinden açmış ve bir zamana kadar onları müstefid etmiş idik.

[ 010.098 ] ( ES )

Fakat o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş bir kasaba olsaydı? Ancak Yunus'un kavmi iman ettikleri vakit, dünya hayatında o rezillik azabını üzerlerinden kaldırmış ve bir süre onları rahata kavuşturmuştuk.

[ 010.098 ] ( NQ )

Was there any town (community) that believed (after seeing the punishment), and its Faith (at that moment) saved it (from the punishment)? (The answer is none,) - except the people of Yunus (Jonah); when they believed, We removed from them the torment of disgrace in the life of the (present) world, and permitted them to enjoy for a while.

[ 010.099 ] ( KK )

æóáóæú ÔóÇÁó ÑóÈøõßó óáÂãóäó ãóäú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ßõáøõåõãú ÌóãöíÚðÇ ÃóÝóÃóäúÊó ÊõßúÑöåõ ÇáäøóÇÓó ÍóÊøóì íóßõæäõæÇ ãõÄúãöäöíäó ﴿ ٩٨ ﴾

[ 010.099 ] ( MŞ )

 

[ 010.099 ] ( AY )

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, hepsi toptan îman ederlerdi. O hâlde, mü'min olsunlar diye, insanları (Allah dilemediği hâlde, ey Peygamber) sen mi zorlayacaksın?

[ 010.099 ] ( EO )

Eğer rabbın dilese idi Yer yüzünde kim varsa hepsi top yekûn iyman ederlerdi, o halde insanları hep mü'min olsunlar diye senmi ikrah edeceksin?

[ 010.099 ] ( ES )

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

[ 010.099 ] ( NQ )

And had your Lord willed, those on earth would have believed, all of them together. So, will you (O Muhammad ) then compel mankind, until they become believers.

[ 010.100 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó áöäóÝúÓò Ãóäú ÊõÄúãöäó ÅöáÇøó ÈöÅöÐúäö Çááøóåö æóíóÌúÚóáõ ÇáÑøöÌúÓó Úóáóì ÇáøóÐöíäó áÇó íóÚúÞöáõæäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 010.100 ] ( MŞ )

 

[ 010.100 ] ( AY )

Allah’ın izni olmadıkça, hiç bir kimsenin îman etmesi mümkün değildir. Bir de Allah, akıllarını iyi kullanmıyanlara azap verir.

[ 010.100 ] ( EO )

Allâhın izni olmadıkça hiç bir nefs için iyman edebilmek yoktur ve akıllarını husni isti'mal etmiyenleri o pislik içinde bırakır.

[ 010.100 ] ( ES )

Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.

[ 010.100 ] ( NQ )

It is not for any person to believe, except by the Leave of Allah, and He will put the wrath on those who are heedless.

[ 010.101 ] ( KK )

Þõáö ÇäúÙõÑõæÇ ãóÇÐóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÊõÛúäöí ÇáúÂíóÇÊõ æóÇáäøõÐõÑõ Úóäú Þóæúãò áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٠١ ﴾

[ 010.101 ] ( MŞ )

 

[ 010.101 ] ( AY )

De ki: “ Bakın, göklerde ve yerde neler var! “ Fakat, bunca âyetler (alâmetler) ve azabla korkutmalar, îman etmiyecek bir kavme fayda vermez.

[ 010.101 ] ( EO )

De ki: bakın, Göklerde Yerde neler var, fakat o âyetler, o inzarlar iyman etmiyecek bir kavme ne fâide verir.

[ 010.101 ] ( ES )

De ki: "Göklerde ve yerde olup bitenlere dikkatle bakın!" Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir kavme fayda vermez ki!

[ 010.101 ] ( NQ )

Say: "Behold all that is in the heavens and the earth," but neither Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) nor warners benefit those who believe not.

[ 010.102 ] ( KK )

Ýóåóáú íóäúÊóÙöÑõæäó ÅöáÇøó ãöËúáó ÃóíøóÇãö ÇáøóÐöíäó ÎóáóæúÇ ãöäú ÞóÈúáöåöãú Þõáú ÝóÇäúÊóÙöÑõæÇ Åöäøöí ãóÚóßõãú ãöäó ÇáúãõäúÊóÙöÑöíäó ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 010.102 ] ( MŞ )

 

[ 010.102 ] ( AY )

Müşrikler, ancak kendilerinden önce gelip geçmiş olanların günleri gibi, (acıklı) bir gün bekliyorlar. De ki: “ Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyenlerdenim.”

[ 010.102 ] ( EO )

Onun için onlar sırf kendilerinden evvel geçenlerin günleri gibi bir gün gözlerler, de ki: gözleyin ben de sizinle beraber gözliyenlerdenim.

[ 010.102 ] ( ES )

Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğradıkları felaket günleri gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki, "Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım."

[ 010.102 ] ( NQ )

Then do they wait for (anything) save for (destruction) like the days of the men who passed away before them? Say: "Wait then, I am (too) with you among those who wait."

[ 010.103 ] ( KK )

Ëõãøó äõäóÌøöí ÑõÓõáóäóÇ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ßóÐóáößó ÍóÞøðÇ ÚóáóíúäóÇ äõäúÌö ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 010.103 ] ( MŞ )

 

[ 010.103 ] ( AY )

Sonra kâfirlere azap inince, Peygamberlerimizi ve Onlara îman edenleri kurtarıyorduk. İşte böylece, mü'minleri de, üzerimizde bir hak olarak, (müşrikler azap çektiği zaman), kurtaracağız.

[ 010.103 ] ( EO )

Sonra Resullerimizi ve iyman edenleri kurtarırız, biz böyle uhdemizde bir hakk olarak mü'minleri kurtarırız.

[ 010.103 ] ( ES )

Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte biz böyleyiz. Müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir görevdir.

[ 010.103 ] ( NQ )

Then (in the end) We save Our Messengers and those who believe! Thus it is incumbent upon Us to save the believers.

[ 010.104 ] ( KK )

Þõáú íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ Åöäú ßõäúÊõãú Ýöí Ôóßøò ãöäú Ïöíäöí ÝóáÇó ÃóÚúÈõÏõ ÇáøóÐöíäó ÊóÚúÈõÏõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóáóßöäú ÃóÚúÈõÏõ Çááøóåó ÇáøóÐöí íóÊóæóÝøóÇßõãú æóÃõãöÑúÊõ Ãóäú Ãóßõæäó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 010.104 ] ( MŞ )

 

[ 010.104 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) de ki: “ Ey İnsanlar! Eğer benim dinimde herhangi bir şüphede iseniz (hak olduğunda şüphe ediyorsanız, sizin şüphenizden ötürü) bilin ki ben, Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Ancak sizi öldürecek olan Allah’a ibâdet ederim ve bana, mü'minlerden olmaklığım emredilmiştir.

[ 010.104 ] ( EO )

De ki: ey insanlar, eğer benim dinimde bir şekk ediyorsanız haberiniz olsun ki ben sizin Allahdan başka taptıklarınıza tapmam ve lâkin ben sizin canınızı alacak olan Allaha kulluk ederim ve ben şöyle emr olundum ki: mü'minlerden olayım.

[ 010.104 ] ( ES )

De ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinimde bir şüpheniz varsa, şunu bilin ki, Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Lâkin sizin de canınızı alacak olan Allah'a taparım. Bana müminlerden olmam emredilmiştir".

[ 010.104 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "O you mankind! If you are in doubt as to my religion (Islam), then (know that) I will never worship those whom you worship, besides Allah. But I worship Allah Who causes you to die, I am commanded to be one of the believers.

[ 010.105 ] ( KK )

æóÃóäú ÃóÞöãú æóÌúåóßó áöáÏøöíäö ÍóäöíÝðÇ æóáÇó Êóßõæäóäøó ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 010.105 ] ( MŞ )

 

[ 010.105 ] ( AY )

Bir de, yüzünü tevhîd dinine döndür ve sakın müşriklerden olma.

[ 010.105 ] ( EO )

Hem sırf hakka müteveccih hanîf olarak dine yüz tut ve sakın müşriklerden olma.

[ 010.105 ] ( ES )

Ayrıca yüzünü tevhid dininden ayırma ve sakın müşriklerden olma! (diye emrolundum).

[ 010.105 ] ( NQ )

And (it is inspired to me): Direct your face (O Muhammad ) entirely towards the religion Hanifa (Islamic Monotheism, i.e. to worship none but Allah Alone), and never be one of the Mushrikun (those who ascribe partners to Allah, polytheists, idolaters, disbelievers in the Oneness of Allah, and those who worship others along with Allah).
 

[ 010.106 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÏúÚõ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãóÇ áÇó íóäúÝóÚõßó æóáÇó íóÖõÑøõßó ÝóÅöäú ÝóÚóáúÊó ÝóÅöäøóßó ÅöÐðÇ ãöäó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 010.106 ] ( MŞ )

 

[ 010.106 ] ( AY )

Ayrıca, Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ne de zarar veremiyecek şeylere tapma. Böyle yaptığın takdirde, şüphesiz ki nefsine zulmedenlerden olursun”, diye (bana) emredilmiştir.

[ 010.106 ] ( EO )

Ve Allahın mâsivasından sana kendi kendine ne menfaat ve ne mazarrat yapamıyacak şeylere perestiş etme, eğer edersen o halde sen şüphesiz nefsine zulmedenlerden olursun.

[ 010.106 ] ( ES )

Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.
 

[ 010.106 ] ( NQ )

And invoke not besides Allah, any that will neither profit you, nor hurt you, but if (in case) you did so, you shall certainly be one of the Zalimun (polytheists and wrong-doers). "

[ 010.107 ] ( KK )

æóÅöäú íóãúÓóÓúßó Çááøóåõ ÈöÖõÑøò ÝóáÇó ßóÇÔöÝó áóåõ ÅöáÇøó åõæó æóÅöäú íõÑöÏúßó ÈöÎóíúÑò ÝóáÇó ÑóÇÏøó áöÝóÖúáöåö íõÕöíÈõ Èöåö ãóäú íóÔóÇÁõ ãöäú ÚöÈóÇÏöåö æóåõæó ÇáúÛóÝõæÑõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 010.107 ] ( MŞ )

 

[ 010.107 ] ( AY )

Eğer Allah, sana bir keder dokunduracak olursa, onu Allah’dan başka giderecek yoktur ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da onun ihsanını geri çevirecek yoktur. Allah, ihsan ve fazlını kullarından dilediğine nasib eder. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 010.107 ] ( EO )

Ve eğer Allah sana bir keder dokunduracak olursa onu ondan başka açacak yoktur ve eğer o sana bir hayır murad ederse o vakıt de onun fadlını reddedecek yoktur, o, onu kullarından dilediğine nasîb eder, o öyle gafûr, öyle rahîmdir.

[ 010.107 ] ( ES )

Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.

[ 010.107 ] ( NQ )

And if Allah touches you with hurt, there is none who can remove it but He; and if He intends any good for you, there is none who can repel His Favour which He causes it to reach whomsoever of His slaves He will. And He is the Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 010.108 ] ( KK )

Þõáú íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÞóÏú ÌóÇÁóßõãõ ÇáúÍóÞøõ ãöäú ÑóÈøößõãú Ýóãóäö ÇåúÊóÏóì ÝóÅöäøóãóÇ íóåúÊóÏöí áöäóÝúÓöåö æóãóäú Öóáøó ÝóÅöäøóãóÇ íóÖöáøõ ÚóáóíúåóÇ æóãóÇ ÃóäóÇ Úóáóíúßõãú Èöæóßöíáò ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 010.108 ] ( MŞ )

 

[ 010.108 ] ( AY )

Resûlüm, şöyle de: “ Ey insanlar! Size Rabbinizden hak (Kur’ân ve Peygamber) geldi. Artık hidâyeti kabul eden, kendi nefsi için kabul etmiş olur ve sapıklığa düşen ve kendi aleyhine (zararına) sapmış olur. Ben de sizin üzerinize vekil değilim.”

[ 010.108 ] ( EO )

Ey insanlar! işte rabbınızdan size hak geldi, artık hidayeti kabul eden kendi nefsi için kabul etmiş olur, sapkınlık eden de kendi aleyhine sapmış olur: ve ben sizin üzerinize vekil değilim, de.

[ 010.108 ] ( ES )

De ki: Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi. Artık kim hidayeti kabul ederse kendi canı için kabul etmiş olur. Kim sapıklık ederse kendi zararına sapıklık etmiş olur. Ve ben sizin üzerinize vekil değilim."

[ 010.108 ] ( NQ )

. Say: "O you mankind! Now truth (i.e. the Qur'an and Prophet Muhammad ), has come to you from your Lord. So whosoever receives guidance, he does so for the good of his own self, and whosoever goes astray, he does so to his own loss, and I am not (set) over you as a Wakil (disposer of affairs to oblige you for guidance)."

[ 010.109 ] ( KK )

æóÇÊøóÈöÚú ãóÇ íõæÍóì Åöáóíúßó æóÇÕúÈöÑú ÍóÊøóì íóÍúßõãó Çááøóåõ æóåõæó ÎóíúÑõ ÇáúÍóÇßöãöíäó ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 010.109 ] ( MŞ )

 

[ 010.109 ] ( AY )

Sana ne vahyolunuyorsa, ona uy ve Allah zafer hükmünü verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.

[ 010.109 ] ( EO )

Ve sana ne vahy olunuyorsa ona tâbi' ol ve sabret ta ki Allah, hukmünü versin, hâkimlerin en hayırlısı odur.

[ 010.109 ] ( ES )

Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

[ 010.109 ] ( NQ )

And (O Muhammad ), follow the inspiration sent unto you, and be patient till Allah gives judgement. And He is the Best of judges.