TEVBE SURESİ

[ 009.001 ] ( KK )

ÈóÑóÇÁóÉñ ãöäó Çááøóåö æóÑóÓõæáöåö Åöáóì ÇáøóÐöíäó ÚóÇåóÏúÊõãú ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١ ﴾

[ 009.001 ] ( MŞ )

 

[ 009.001 ] ( AY )

Bu, Allah’dan ve Rasûlünden, kendileriyle andlaşma yaptığınız (ve bu andlaşmayı bozmuş bulunan) müşriklere, kesin olarak münasebetlerin kesiliş bildirisidir:

[ 009.001 ] ( EO )

Bir ültimatum; Allah ve Resûlünden, muahede ettiğiniz müşriklere:

[ 009.001 ] ( ES )

Allah'dan ve Resulü'nden bir ültimatomdur bu, kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklere:

[ 009.001 ] ( NQ )

Freedom from (all) obligations (is declared) from Allah and His Messenger ( ) to those of the Mushrikun (polytheists, pagans, idolaters, disbelievers in the Oneness of Allah), with whom you made a treaty.

[ 009.002 ] ( KK )

ÝóÓöíÍõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÃóÑúÈóÚóÉó ÃóÔúåõÑò æóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøóßõãú ÛóíúÑõ ãõÚúÌöÒöí Çááøóåö æóÃóäøó Çááøóåó ãõÎúÒöí ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٢ ﴾

[ 009.002 ] ( MŞ )

 

[ 009.002 ] ( AY )

Ey müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay serbestçe dolaşın. Şunu da biliniz ki, siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah mutlaka kâfirleri (dünya ve âhirette) rüsvay edecektir.

[ 009.002 ] ( EO )

bundan böyle yer yüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın, şunu da bilin ki siz, Allahı âciz bırakacak değilsiniz, Allah her halde kâfirleri rusvay edecek.

[ 009.002 ] ( ES )

Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha istediğiniz gibi gezip dolaşın. Şunu da bilin ki, Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah kâfirleri mutlaka perişan edecektir.

[ 009.002 ] ( NQ )

So travel freely (O Mushrikun - see V.2:105) for four months (as you will) throughout the land, but know that you cannot escape (from the Punishment of) Allah, and Allah will disgrace the disbelievers.

[ 009.003 ] ( KK )

æóÃóÐóÇäñ ãöäó Çááøóåö æóÑóÓõæáöåö Åöáóì ÇáäøóÇÓö íóæúãó ÇáúÍóÌøö ÇáúÃóßúÈóÑö Ãóäøó Çááøóåó ÈóÑöíÁñ ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó æóÑóÓõæáõåõ ÝóÅöäú ÊõÈúÊõãú Ýóåõæó ÎóíúÑñ áóßõãú æóÅöäú ÊóæóáøóíúÊõãú ÝóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøóßõãú ÛóíúÑõ ãõÚúÌöÒöí Çááøóåö æóÈóÔøöÑö ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÚóÐóÇÈò Ãóáöíãò ﴿ ٣ ﴾

[ 009.003 ] ( MŞ )

 

[ 009.003 ] ( AY )

Bu hacc-ı ekber (farz olan hac) günü, Allah’dan ve Rasûlünden insanlara şöyle bir ilândır (bildiridir): Allah ve Rasûlü, artık müşriklerden ve andlaşmalardan kat’iyyen berîdir. Şâyet küfürden ve sözleşmeleri bozmaktan hemen tevbe ederseniz, o sizin için hayırlıdır. Yok yine yüz çevirirseniz, biliniz ki, Gerçekten Allah,’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah’a ve Peygambere îman etmiyenleri acıklı bir azap ile müjdele.

[ 009.003 ] ( EO )

Bir de Allah ve Resulünden hacci ekber günü insanlara bir i'lân, ki Allah müşriklerden beriydir, Resulü de, derhal tevbe ederseniz o, hakkınızda hayırdır, yok eğer aldırmazsanız biliniz ki siz, Allahı âciz bırakacak değilsiniz ve Allahı, Peygamberi tanımıyanlara elîm bir azabı tebşir et.

[ 009.003 ] ( ES )

Ayrıca büyük hac günü Allah ve Rasulü tarafından insanlara bir ilandır ki, Allah da Resulü de müşriklerle yapılan antlaşmalara artık bağlı değildir. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Yok yine tevbeden yüz çevirirseniz biliniz ki, Allah'ı yıldıracak değilsiniz. Kâfirleri acı bir azap ile müjdele.

[ 009.003 ] ( NQ )

And a declaration from Allah and His Messenger to mankind on the greatest day (the 10th of Dhul-Hijjah - the 12th month of Islamic calendar) that Allah is free from (all) obligations to the Mushrikun (see V.2:105) and so is His Messenger. So if you (Mushrikun) repent, it is better for you, but if you turn away, then know that you cannot escape (from the Punishment of) Allah. And give tidings (O Muhammad ) of a painful torment to those who disbelieve.

[ 009.004 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÚóÇåóÏúÊõãú ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó Ëõãøó áóãú íóäúÞõÕõæßõãú ÔóíúÆðÇ æóáóãú íõÙóÇåöÑõæÇ Úóáóíúßõãú ÃóÍóÏðÇ ÝóÃóÊöãøõæÇ Åöáóíúåöãú ÚóåúÏóåõãú Åöáóì ãõÏøóÊöåöãú Åöäøó Çááøóåó íõÍöÈøõ ÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٤ ﴾

[ 009.004 ] ( MŞ )

 

[ 009.004 ] ( AY )

Ancak muahede (sözleşme) yaptığınız müşriklerden sözleşme şartlarında size hiç bir noksanlık etmemiş ve aleyhinizde hiç kimseye yardım yapmamış olanlar müstesnâdır. Bu sadakat gösterenlere, sözleşme müddetleri bitinceye kadar ahidlerini tamamiyle yerine getirin. Çünkü Allah, haksızlıktan sakınanları sever.

[ 009.004 ] ( EO )

Ancak muahede yapmış olduğunuz müşriklerden bilahare size ahidlerinde hiç bir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinizde hiç bir kimseye muzaheret etmemiş bulunanlar müstesna, bunlara müddetlerine kadar ahidlerini tamamiyle iyfa edin, her halde Allah, müttekileri sever.

[ 009.004 ] ( ES )

Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size olan ahitlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bunun dışındadır. Siz de onlarla olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak ki, Allah müttakileri sever.

[ 009.004 ] ( NQ )

Except those of the Mushrikun with whom you have a treaty, and who have not subsequently failed you in aught, nor have supported anyone against you. So fulfill their treaty to them to the end of their term. Surely Allah loves Al- Mattaqun (the pious - see V.2:2).

[ 009.005 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ ÇäúÓóáóÎó ÇáúÃóÔúåõÑõ ÇáúÍõÑõãõ ÝóÇÞúÊõáõæÇ ÇáúãõÔúÑößöíäó ÍóíúËõ æóÌóÏúÊõãõæåõãú æóÎõÐõæåõãú æóÇÍúÕõÑõæåõãú æóÇÞúÚõÏõæÇ áóåõãú ßõáøó ãóÑúÕóÏò ÝóÅöäú ÊóÇÈõæÇ æóÃóÞóÇãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÂÊóæõÇ ÇáÒøóßóæÉó ÝóÎóáøõæÇ ÓóÈöíáóåõãú Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٥ ﴾

[ 009.005 ] ( MŞ )

 

[ 009.005 ] ( AY )

O haram olan aylar (Zilhicce, Muharrem, Safer, Rebiul’evvel) çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün; onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve onların geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe ederler, namaz kılıp zekâtlarını verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Gerçekten Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 009.005 ] ( EO )

O haram olan aylar çıktımı artık o bir müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, habsedin ve bütün geçid başlarını tutun, eğer tevbe ederler ve namaz kılıb zekâtı verirlerse sebillerini tahliye edin, çünkü Allah gafur, rahîmdir.

[ 009.005 ] ( ES )

Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

[ 009.005 ] ( NQ )

Then when the Sacred Months (the Ist, 7th, 11th, and 12th months of the Islamic calendar) have passed, then kill theMushrikun (see V.2:105) wherever you find them, and capture them and besiege them, and prepare for them each and every ambush. But if they repent and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and give Zakat, then leave their way free. Verily, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 009.006 ] ( KK )

æóÅöäú ÃóÍóÏñ ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ÇÓúÊóÌóÇÑóßó ÝóÃóÌöÑúåõ ÍóÊøóì íóÓúãóÚó ßóáÇóãó Çááøóåö Ëõãøó ÃóÈúáöÛúåõ ãóÃúãóäóåõ Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú Þóæúãñ áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٦ ﴾

[ 009.006 ] ( MŞ )

 

[ 009.006 ] ( AY )

Eğer (taarruza uğrayan) müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver, tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu, emîn olduğu yere kadar, (İslâmı kabul etmemişse), selâmete ulaştır. Çünkü bunlar, gerçeği bilmez bir kavimdirler.

[ 009.006 ] ( EO )

Ve eğer müşriklerden biri aman ile yakınına gelmek isterse ona aman ver, taki Allahın kelâmını dinlesin, sonra da onun me'menine kadar gönder, çünkü bunlar hakikatı bilmez bir kavimdirler.

[ 009.006 ] ( ES )

Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.

[ 009.006 ] ( NQ )

And if anyone of the Mushrikun (polytheists, idolaters, pagans, disbelievers in the Oneness of Allah) seeks your protection then grant him protection, so that he may hear the Word of Allah (the Qur'an), and then escort him to where he can be secure, that is because they are men who know not.

[ 009.007 ] ( KK )

ßóíúÝó íóßõæäõ áöáúãõÔúÑößöíäó ÚóåúÏñ ÚöäúÏó Çááøóåö æóÚöäúÏó ÑóÓõæáöåö ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÚóÇåóÏúÊõãú ÚöäúÏó ÇáúãóÓúÌöÏö ÇáúÍóÑóÇãö ÝóãóÇ ÇÓúÊóÞóÇãõæÇ áóßõãú ÝóÇÓúÊóÞöíãõæÇ áóåõãú Åöäøó Çááøóåó íõÍöÈøõ ÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٧ ﴾

[ 009.007 ] ( MŞ )

 

[ 009.007 ] ( AY )

O müşriklerin Allah katında ve Rasûlüllah yanında nasıl bir sözleşmesi olabilir? (Onlar sözleşmeyi bozarlar.) Ancak Mescid-i Harâmda muahede yaptığınız kimseler (Damîre ve Kinâne kabileleri) vardır ki, onlar müstesnâdır. Bunlar size karşı doğru durdukça (ahidlerini bozmadıkça) siz de onlara doğru harekette bulunun. Allah, şüphesiz ki hiyânetten sakınanları sever.

[ 009.007 ] ( EO )

O müşriklerin Allah yanında, Resulü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak mescidi haram yanında muahede yaptıklarınız var ki bunlar size doğru durdukça siz de onlara doğru bulunun, Allah, hıyanetten sakınanları elbette sever.

[ 009.007 ] ( ES )

O müşriklerin Allah katında ve Resulü katında herhangi bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız var ki, bunlar size karşı doğru durdukça siz de onlara doğru olun. Allah (hainlikten) sakınanları elbette sever.

[ 009.007 ] ( NQ )

How can there be a covenant with Allah and with His Messenger for the Mushrikun (polytheists, idolaters, pagans, disbelievers in the Oneness of Allah) except those with whom you made a covenant near Al-Masjid-al-Haram (at Makkah)? So long, as they are true to you, stand you true to them. Verily, Allah loves Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 009.008 ] ( KK )

ßóíúÝó æóÅöäú íóÙúåóÑõæÇ Úóáóíúßõãú áÇó íóÑúÞõÈõæÇ Ýöíßõãú ÅöáÇøð æóáÇó ÐöãøóÉð íõÑúÖõæäóßõãú ÈöÃóÝúæóÇåöåöãú æóÊóÃúÈóì ÞõáõæÈõåõãú æóÃóßúËóÑõåõãú ÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 009.008 ] ( MŞ )

 

[ 009.008 ] ( AY )

Müşriklerle nasıl sözleşme olabilir ki, size galib gelseler hakkınızda ne bir yemîn, ne de bir sözleşme gözetmezler. Ağızları ile sizi râzı etmeğe çalışırlar, fakat kalpleri geri çekilir. Onların çoğu küfürde ısrar eden fasıklardır.

[ 009.008 ] ( EO )

Evet, nasıl olabilir ki: size bir zafer bulsalar hakkınızda ne bir zimmet gözetirler ne de bir yemin, ağızlariyle sizi hoşnud etmeğe çalışırlar, kalbleri ise iba eder durur, zaten ekserisi insanlıktan çıkmış fasıklar.

[ 009.008 ] ( ES )

Onlarla nasıl sözleşme olabilir ki, sizin aleyhinize ellerine bir fırsat geçse, hakkınızda ne bir antlaşma gözetirler, ne de bir yemin. Dil ucuyla sizi hoşnud etmeye çalışırlar, fakat kalbleri o kadarına da razı olmaz. Zaten onların çoğu fasıktırlar.

[ 009.008 ] ( NQ )

How (can there be such a covenant with them) that when you are overpowered by them, they regard not the ties, either of kinship or of covenant with you? With (good words from) their mouths they please you, but their hearts are averse to you, and most of them are Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah).

[ 009.009 ] ( KK )

ÇöÔúÊóÑóæúÇ ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö ËóãóäðÇ ÞóáöíáÇð ÝóÕóÏøõæÇ Úóäú ÓóÈöíáöåö Åöäøóåõãú ÓóÇÁó ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٩ ﴾

[ 009.009 ] ( MŞ )

 

[ 009.009 ] ( AY )

Onlar, Allah’ın âyetlerini (Kur’ân’ı) az bir bahaya (nefis arzusuna karşılık) sattılar da, insanları Allah yolundan çevirdiler. Gerçekten, onların yaptıkları şeyler ne kötüdür!...

[ 009.009 ] ( EO )

Allahın âyetlerini bir semeni kalile sattılar da Allah yolundan men'ettiler, hakıkat bunlar ne fena şeyler yapmaktalar!

[ 009.009 ] ( ES )

Allah'ın âyetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engellediler. Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapageldiler.

[ 009.009 ] ( NQ )

They have purchased with the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah a little gain, and they hindered men from His Way; evil indeed is that which they used to do.

[ 009.010 ] ( KK )

áÇó íóÑúÞõÈõæäó Ýöí ãõÄúãöäò ÅöáÇøð æóáÇó ÐöãøóÉð æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÚúÊóÏõæäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 009.010 ] ( MŞ )

 

[ 009.010 ] ( AY )

Bir mü'min hakkında ne bir yemîn gözetirler, ne de bir zimmet (sözleşme). İşte bunlar mütecâvizlerdir.

[ 009.010 ] ( EO )

Bir mü'min hakkında ne bir yemin gözetirler ne bir zimmet, bunlar öyle mütecavizler.

[ 009.010 ] ( ES )

Bir mümin hakkında ne bir yemin gözetirler, ne de bir antlaşma. Bunlar işte böyle haddi aşan kimselerdir.

[ 009.010 ] ( NQ )

With regard to a believer, they respect not the ties, either of kinship or of covenant! It is they who are the transgressors.

[ 009.011 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÊóÇÈõæÇ æóÃóÞóÇãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÂÊóæõÇ ÇáÒøóßóæÉó ÝóÅöÎúæóÇäõßõãú Ýöí ÇáÏøöíäö æóäõÝóÕøöáõ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÚúáóãõæäó ﴿ ١١ ﴾

[ 009.011 ] ( MŞ )

 

[ 009.011 ] ( AY )

Artık tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse, dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, anlıyacak bir kavme açıklarız.

[ 009.011 ] ( EO )

Bundan böyle eğer tevbe ederler, nemazı kılarlar, zekâtı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar, bilecek bir kavim için biz âyetlerimizi daha tafsıl ederiz.

[ 009.011 ] ( ES )

Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açıklarız.

[ 009.011 ] ( NQ )

But if they repent, perform As-Salat (Iqamat-as-Salat) and give Zakat, then they are your brethren in religion. (In this way) We explain the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) in detail for a people who know.

[ 009.012 ] ( KK )

æóÅöäú äóßóËõæÇ ÃóíúãóÇäóåõãú ãöäú ÈóÚúÏö ÚóåúÏöåöãú æóØóÚóäõæÇ Ýöí Ïöíäößõãú ÝóÞóÇÊöáõæÇ ÃóÆöãøóÉó ÇáúßõÝúÑö Åöäøóåõãú áÇó ÃóíúãóÇäó áóåõãú áóÚóáøóåõãú íóäúÊóåõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 009.012 ] ( MŞ )

 

[ 009.012 ] ( AY )

Eğer sözleşmelerinden sonra yeminlerini bozar ve dininize taarruza kalkarlarsa, küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yemînleri yoktur, olur ki vazgeçerler.

[ 009.012 ] ( EO )

Ve eğer verdikleri ahidden sonra yeminlerini bozar ve dininize taarruza kalkarlarsa o küfr öncüllerini hemen öldürün, çünkü onların yeminleri yoktur, ola ki vaz geçerler.

[ 009.012 ] ( ES )

Eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Ola ki, vazgeçerler.

[ 009.012 ] ( NQ )

But if they violate their oaths after their covenant, and attack your religion with disapproval and criticism then fight (you) the leaders of disbelief (chiefs of Quraish - pagans of Makkah) - for surely their oaths are nothing to them - so that they may stop (evil actions).

[ 009.013 ] ( KK )

ÃóáÇó ÊõÞóÇÊöáõæäó ÞóæúãðÇ äóßóËõæÇ ÃóíúãóÇäóåõãú æóåóãøõæÇ ÈöÅöÎúÑóÇÌö ÇáÑøóÓõæáö æóåõãú ÈóÏóÁõæßõãú Ãóæøóáó ãóÑøóÉò ÃóÊóÎúÔóæúäóåõãú ÝóÇááøóåõ ÃóÍóÞøõ Ãóäú ÊóÎúÔóæúåõ Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 009.013 ] ( MŞ )

 

[ 009.013 ] ( AY )

Bir kavim ile savaşmaz mısınız ki, onlar yeminlerini bozdular ve Peygamberi (Mekke’den) çıkarmağa karar verdiler ve üstelik ilk önce size taarruza onlar başladılar. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçek mü'minlerseniz, Allah, kendisinden korkmanıza daha ziyade lâyıktır.

[ 009.013 ] ( EO )

Ya öyle bir kavme muharebe etmezmisiniz ki yeminlerini bozdular ve Peygamberi çıkarmayı kurdular, hem de ilk evvel size tearruza onlar başladılar, yoksa onlardan korkuyormusunuz? Eğer mü'minseniz daha evvel Allahdan korkmalısınız.

[ 009.013 ] ( ES )

Yeminlerini bozan, Peygamber'i yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce size saldırmaya başlayanlara karşı savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer mümin iseniz her şeyden önce Allah'dan korkmalısınız.

[ 009.013 ] ( NQ )

Will you not fight a people who have violated their oaths (pagans of Makkah) and intended to expel the Messenger, while they did attack you first? Do you fear them? Allah has more right that you should fear Him, if you are believers.

[ 009.014 ] ( KK )

ÞóÇÊöáõæåõãú íõÚóÐøöÈúåõãõ Çááøóåõ ÈöÃóíúÏöíßõãú æóíõÎúÒöåöãú æóíóäúÕõÑúßõãú Úóáóíúåöãú æóíóÔúÝö ÕõÏõæÑó Þóæúãò ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 009.014 ] ( MŞ )

 

[ 009.014 ] ( AY )

Onlarla muharebe edin ki, Allah, sizin ellerinizle kendilerini öldürsün ve böylece azap etsin; onları perişan etsin, size onlara karşı zafer versin ve mü'minler topluluğunun kalplerini ferahlandırsın;

[ 009.014 ] ( EO )

Muharebe edin onlara ki Allah sizin ellerinizle kendilerini muazzeb kılsın, rüsvay etsin, nusratiyle sizi üzerlerine muzaffer buyursun ve mü'min bir kavmin yüreklerine su serpsin.

[ 009.014 ] ( ES )

Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.

[ 009.014 ] ( NQ )

Fight against them so that Allah will punish them by your hands and disgrace them and give you victory over them and heal the breasts of a believing people,

[ 009.015 ] ( KK )

æóíõÐúåöÈú ÛóíúÙó ÞõáõæÈöåöãú æóíóÊõæÈõ Çááøóåõ Úóáóì ãóäú íóÔóÇÁõ æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ١٥ ﴾

[ 009.015 ] ( MŞ )

 

[ 009.015 ] ( AY )

Ve müşriklerden eziyet çeken mü'minlerin kalplerindeki kîni gidersin. Allah, dilediği kimseye tevbe nasib eder. Allah Alîm’dir, Hakîmdir.

[ 009.015 ] ( EO )

ve kalblerindeki gayzı gidersin, hem Allah dilediğine tevbe de nasıb eder, Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 009.015 ] ( ES )

Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğine tevbeyi nasib eder. Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 009.015 ] ( NQ )

And remove the anger of their (believers') hearts. Allah accepts the repentance of whom He wills. Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 009.016 ] ( KK )

Ãóãú ÍóÓöÈúÊõãú Ãóäú ÊõÊúÑóßõæÇ æóáóãøóÇ íóÚúáóãö Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÌóÇåóÏõæÇ ãöäúßõãú æóáóãú íóÊøóÎöÐõæÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóáÇó ÑóÓõæáöåö æóáÇó ÇáúãõÄúãöäöíäó æóáöíÌóÉð æóÇááøóåõ ÎóÈöíÑñ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٦ ﴾

[ 009.016 ] ( MŞ )

 

[ 009.016 ] ( AY )

Ey mü'minler, yoksa sizden cihad işi terk olunur mu zannedersiniz? ve yine Allah, içinizden ihlâsla mücâdele edenleri, ne Allah’dan, ne Rasûlünden, ne de mü'minerden başkasını dost edinmiyenleri, bilmediğini mi sandınız? Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

[ 009.016 ] ( EO )

Yoksa siz zannetiniz mi ki halinize bırakılıvereceksiniz de Allah içinizden mücahede edenleri ve Allahdan, Resulünden ve mü'minlerden mâada sokulacak bir locaya tutunmıyanları hiç de bilib görmiyecek? Halbuki Allâh bütün amellerinize habîrdir.

[ 009.016 ] ( ES )

Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? Allah'ın, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan, Resulü'nden, müminlerden başka kimseye sığınmayan ve başkaca sığınacak bir yer aramayanları görmediğini mi (zannediyorsunuz)? Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

[ 009.016 ] ( NQ )

Do you think that you shall be left alone while Allah has not yet tested those among you who have striven hard and fought and have not taken Walijah [(Batanah - helpers, advisors and consultants from disbelievers, pagans, etc.) giving openly to them their secrets] besides Allah and His Messenger, and the believers. Allah is Well-Acquainted with what you do.

[ 009.017 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó áöáúãõÔúÑößöíäó Ãóäú íóÚúãõÑõæÇ ãóÓóÇÌöÏó Çááøóåö ÔóÇåöÏöíäó Úóáóì ÃóäúÝõÓöåöãú ÈöÇáúßõÝúÑö ÃõæáóÆößó ÍóÈöØóÊú ÃóÚúãóÇáõåõãú æóÝöí ÇáäøóÇÑö åõãú ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 009.017 ] ( MŞ )

 

[ 009.017 ] ( AY )

Müşriklerin küfürlerine kendileri şahid olurlarken, Allah’ın mescidlerini imar etmeye onların ehliyeti yoktur. Onların, hayır diye, bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar, ebedî olarak ateşte kalıcıdırlar.

[ 009.017 ] ( EO )

Müşrikler vicdanlarına karşı kendi küfürlerine kendileri şâhid olub dururlarken Allahın mescidlerini ma'mur etmeleri kabil değildir, onların hayır namına bütün yaptıkları heder ve ateş içinde onlar, muahlledlerdir.

[ 009.017 ] ( ES )

Müşrikler kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah'ın mescidlerini imar etmeleri mümkün değildir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır.

[ 009.017 ] ( NQ )

It is not for the Mushrikun (polytheists, idolaters, pagans, disbelievers in the Oneness of Allah), to maintain the Mosques of Allah (i.e. to pray and worship Allah therein, to look after their cleanliness and their building, etc.), while they witness against their ownselves of disbelief. The works of such are in vain and in Fire shall they abide.

[ 009.018 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ íóÚúãõÑõ ãóÓóÇÌöÏó Çááøóåö ãóäú Âãóäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóÃóÞóÇãó ÇáÕøóáóæÉó æóÂÊóì ÇáÒøóßóæÉó æóáóãú íóÎúÔó ÅöáÇøó Çááøóåó ÝóÚóÓóì ÃõæáóÆößó Ãóäú íóßõæäõæÇ ãöäó ÇáúãõåúÊóÏöíäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 009.018 ] ( MŞ )

 

[ 009.018 ] ( AY )

Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe îman eden, gereği üzre namazı kılan, zekâtı eren, Allah’dan başkasından korkmayan kimseler imar eder, onarır (yalnız bu kimselerin yaptıkları işler, Allah katında doğru ve makbul olur.) işte hidâyet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır.

[ 009.018 ] ( EO )

Allahın mescidlerini ancak Allaha ve Âhıret gününe inanan, namaza devam eden, zekâtı veren ve Allahdan başkasından korkmıyan kimseler ma'mur eder, işte bunların muvaffak olmaları me'muldür.

[ 009.018 ] ( ES )

Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.

[ 009.018 ] ( NQ )

The Mosques of Allah shall be maintained only by those who believe in Allah and the Last Day; perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and give Zakat and fear none but Allah. It is they who are expected to be on true guidance.

[ 009.019 ] ( KK )

ÃóÌóÚóáúÊõãú ÓöÞóÇíóÉó ÇáúÍóÇÌøö æóÚöãóÇÑóÉó ÇáúãóÓúÌöÏö ÇáúÍóÑóÇãö ßóãóäú Âãóäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóÌóÇåóÏó Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö áÇó íóÓúÊóæõæäó ÚöäúÏó Çááøóåö æóÇááøóåõ áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 009.019 ] ( MŞ )

 

[ 009.019 ] ( AY )

Siz (müşriklerin) hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Harâm’ın imarını, Allah’a ve âhiret gününe îman edip de Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar (Müşriklerin batıl işleri ile mü'minlerin müsbet âmelleri eşit değildir.) Allah, zâlimler topluluğuna hidâyet ihsan etmez.

[ 009.019 ] ( EO )

Ya siz hacılara sekalığı ve Mescidi haramda umreciliği Allaha ve Âhıret gününe iyman edib de Allah yolunda cihâd etmekte bulunan gibi mi tuttunuz? Bunlar ındallah müsavi olmazlar, Allah zalimler gürühuna hidayet vermez.

[ 009.019 ] ( ES )

Siz hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram'ı imar etme işiyle Allah'a ve ahiret gününe iman edip, Allah yolunda cihad edenlerin yaptığı işi bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında eşit olamazlar. Allah zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.

[ 009.019 ] ( NQ )

Do you consider the providing of drinking water to the pilgrims and the maintenance of Al-Masjid-al-Haram (at Makkah) as equal to the worth of those who believe in Allah and the Last Day, and strive hard and fight in the Cause of Allah? They are not equal before Allah. And Allah guides not those people who are the Zalimun (polytheists and wrong-doers).

[ 009.020 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóåóÇÌóÑõæÇ æóÌóÇåóÏõæÇ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú ÃóÚúÙóãõ ÏóÑóÌóÉð ÚöäúÏó Çááøóåö æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÝóÇÆöÒõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 009.020 ] ( MŞ )

 

[ 009.020 ] ( AY )

İman edenler, hicret yapanlar, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar, Allah katında daha büyük dereceye sahibdirler. İşte bunlar, dünya ve ahîret saâdetine kavuşanlardır.

[ 009.020 ] ( EO )

İyman edib hicret etmiş ve mallarıyle, canlarıyel fîsebilillâh cihad etmekte bulunmuş olan kimseler Allah ındinde derece cihetiyle daha büyüktür ve bunlar işte o murada eren fâizîndir.

[ 009.020 ] ( ES )

İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.

[ 009.020 ] ( NQ )

Those who believed (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) and emigrated and strove hard and fought in Allah's Cause with their wealth and their lives are far higher in degree with Allah. They are the successful.

[ 009.021 ] ( KK )

íõÈóÔøöÑõåõãú ÑóÈøõåõãú ÈöÑóÍúãóÉò ãöäúåõ æóÑöÖúæóÇäò æóÌóäøóÇÊò áóåõãú ÝöíåóÇ äóÚöíãñ ãõÞöíãñ ﴿ ٢١ ﴾

[ 009.021 ] ( MŞ )

 

[ 009.021 ] ( AY )

Rableri, onlara, kendinden bir rahmet ve rıza ile, içinde tükenmez nimet bulunan cennetleri müjdeler.

[ 009.021 ] ( EO )

Müjdeler onların rabbı kendilerini kendinden bir rahmet ve bir rıdvan ve Cennetler ile ki onlar için içlerinde, daimî bir na'îm var.

[ 009.021 ] ( ES )

Rab'leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cennetle müjdeler ki o cennette onlar için bitmez tükenmez nimetler vardır.

[ 009.021 ] ( NQ )

Their Lord gives them glad tidings of a Mercy from Him, and that He is pleased (with them), and of Gardens (Paradise) for them wherein are everlasting delights.

[ 009.022 ] ( KK )

ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÃóÈóÏðÇ Åöäøó Çááøóåó ÚöäúÏóåõ ÃóÌúÑñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 009.022 ] ( MŞ )

 

[ 009.022 ] ( AY )

Onlar, cennetlerde ebedî olarak kalıcıdırlar. Muhakkak ki, en büyük mükâfat Allah katındadır.

[ 009.022 ] ( EO )

Ebedî kalmak üzere orada onlar, çünkü Allah, onun yanındadır ancak azîm bir ecir.

[ 009.022 ] ( ES )

Onlar orada ebedi kalırlar. Çünkü en büyük mükâfat Allah katındadır.

[ 009.022 ] ( NQ )

They will dwell therein forever. Verily, with Allah is a great reward.

[ 009.023 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÊøóÎöÐõæÇ ÂÈóÇÁóßõãú æóÅöÎúæóÇäóßõãú ÃóæúáöíóÇÁó Åöäö ÇÓúÊóÍóÈøõæÇ ÇáúßõÝúÑó Úóáóì ÇáúÇöíãóÇäö æóãóäú íóÊóæóáøóåõãú ãöäúßõãú ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 009.023 ] ( MŞ )

 

[ 009.023 ] ( AY )

Ey îman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, îman üzerine küfrü tercih edip seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyiniz. Sizden kim, onları veli (dost) edinirse, işte onlar, nefislerine zulmedenlerdir.

[ 009.023 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler: babalarınız ve ıhvanınız eğer iymana karşı küfrü hoşlanıyorlarsa onları evliya ittihaz etmeyiniz, sizden her kim onları veliy tanıyacak olursa işte onlar nefislerine zulmedenlerdir.

[ 009.023 ] ( ES )

Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.

[ 009.023 ] ( NQ )

O you who believe! Take not for Auliya' (supporters and helpers) your fathers and your brothers if they prefer disbelief to Belief. And whoever of you does so, then he is one of the Zalimun (wrong-doers, etc.).

[ 009.024 ] ( KK )

Þõáú Åöäú ßóÇäó ÂÈóÇÄõßõãú æóÃóÈúäóÇÄõßõãú æóÅöÎúæóÇäõßõãú æóÃóÒúæóÇÌõßõãú æóÚóÔöíÑóÊõßõãú æóÃóãúæóÇáñ ÇÞúÊóÑóÝúÊõãõæåóÇ æóÊöÌóÇÑóÉñ ÊóÎúÔóæúäó ßóÓóÇÏóåóÇ æóãóÓóÇßöäõ ÊóÑúÖóæúäóåóÇ ÃóÍóÈøó Åöáóíúßõãú ãöäó Çááøóåö æóÑóÓõæáöåö æóÌöåóÇÏò Ýöí ÓóÈöíáöåö ÝóÊóÑóÈøóÕõæÇ ÍóÊøóì íóÃúÊöíó Çááøóåõ ÈöÃóãúÑöåö æóÇááøóåõ áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáúÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 009.024 ] ( MŞ )

 

[ 009.024 ] ( AY )

Ey Resûlüm, o hicreti terk edenlere de ki: “ Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Rasûlünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.

[ 009.024 ] ( EO )

Eğer, di: babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, hısımınız, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler size Allah ve Resulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise artık, Allahın emri gelinciye kadar bekleyin, Allah öyle fasıkler güruhunu hidayete irdirmez.

[ 009.024 ] ( ES )

Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.

[ 009.024 ] ( NQ )

Say: If your fathers, your sons, your brothers, your wives, your kindred, the wealth that you have gained, the commerce in which you fear a decline, and the dwellings in which you delight ... are dearer to you than Allah and His Messenger, and striving hard and fighting in His Cause , then wait until Allah brings about His Decision (torment). And Allah guides not the people who are Al-Fasiqun (the rebellious, disobedient to Allah).

[ 009.025 ] ( KK )

áóÞóÏú äóÕóÑóßõãõ Çááøóåõ Ýöí ãóæóÇØöäó ßóËöíÑóÉò æóíóæúãó Íõäóíúäò ÅöÐú ÃóÚúÌóÈóÊúßõãú ßóËúÑóÊõßõãú Ýóáóãú ÊõÛúäö Úóäúßõãú ÔóíúÆðÇ æóÖóÇÞóÊú Úóáóíúßõãõ ÇáúÃóÑúÖõ ÈöãóÇ ÑóÍõÈóÊú Ëõãøó æóáøóíúÊõãú ãõÏúÈöÑöíäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 009.025 ] ( MŞ )

 

[ 009.025 ] ( AY )

Şüphe yok ki Allah, size bir çok savaş yerlerinde zafer verdi ve “HUNEYN” gününde size yardım etti. O vakit Huneyn’de çokluğunuz size güven vermişti de, bir faydası olmamıştı. Yeryüzü, o genişliği ile başınıza dar gelmişti. Sonra da bozularak arkanızı dönmüştünüz.

[ 009.025 ] ( EO )

İnkâra mecal yoktur ki Allah size bir çok mevkı'lerde nusret etti, «Huneyn» günü de: o lâhzada ki çokluğunuz sizi güvendirmişti de bir faidesi olmamıştı, yer yüzü o genişliğiyle başınıza dar gelmişti, sonra da bozularak arkanıza dönmüştünüz.

[ 009.025 ] ( ES )

İnkâr kabul etmez bir durumdur ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Özellikle Huneyn Günü ki, o gün kendi çokluğunuz size güven vermişti de o gün size onun bir faydası olmamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti. Sonra da bozguna uğrayarak gerisin geri dönüp kaçmaya başlamıştınız.

[ 009.025 ] ( NQ )

Truly Allah has given you victory on many battle fields, and on the Day of Hunain (battle) when you rejoiced at your great number but it availed you naught and the earth, vast as it is, was straitened for you, then you turned back in flight.

[ 009.026 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóäúÒóáó Çááøóåõ ÓóßöíäóÊóåõ Úóáóì ÑóÓõæáöåö æóÚóáóì ÇáúãõÄúãöäöíäó æóÃóäúÒóáó ÌõäõæÏðÇ áóãú ÊóÑóæúåóÇ æóÚóÐøóÈó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÐóáößó ÌóÒóÇÁõ ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 009.026 ] ( MŞ )

 

[ 009.026 ] ( AY )

Sonra Allah, Rasûlünün ve mü'minlerin üzerine rahmetini indirdi, görmediğiniz (meleklerden) ordular indirdi de, küfredenleri azablandırdı. İşte bu, kâfirlerin cezasıdır.

[ 009.026 ] ( EO )

Sonra Allah, Resulünün üzerine ve mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi ve görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımıyanları azaba uğrattı, ve bu işte kâfirlerin cezası.

[ 009.026 ] ( ES )

Sonra Allah, Resulünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetini (kalplere huzur veren rahmetini) indirdi ve gözle görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımayan kâfirleri azaba uğrattı. Ve o kâfirlerin cezası işte budur.

[ 009.026 ] ( NQ )

Then Allah did send down His Sakinah (calmness, tranquillity and reassurance, etc.) on the Messenger (Muhammad ), and on the believers, and sent down forces (angels) which you saw not, and punished the disbelievers. Such is the recompense of disbelievers.

[ 009.027 ] ( KK )

Ëõãøó íóÊõæÈõ Çááøóåõ ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó Úóáóì ãóäú íóÔóÇÁõ æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٢٧ ﴾

[ 009.027 ] ( MŞ )

 

[ 009.027 ] ( AY )

Bu savaştan sonra Allah, onlardan dilediğini tevbe ve İslâm ile Azîz kılar. Allah Gafûr’dur, Rahîmdir.

[ 009.027 ] ( EO )

Sonra Allah bunun arkasından dilediğini tevbe nasîb eder, ve Allah gafûr, rahîmdir.

[ 009.027 ] ( ES )

Sonra bütün bu olup bitenlerin arkasından Allah, dilediğine tevbe nasib eder. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

[ 009.027 ] ( NQ )

Then after that Allah will accept the repentance of whom He will. And Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 009.028 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÅöäøóãóÇ ÇáúãõÔúÑößõæäó äóÌóÓñ ÝóáÇó íóÞúÑóÈõæÇ ÇáúãóÓúÌöÏó ÇáúÍóÑóÇãó ÈóÚúÏó ÚóÇãöåöãú åóÐóÇ æóÅöäú ÎöÝúÊõãú ÚóíúáóÉð ÝóÓóæúÝó íõÛúäöíßõãõ Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö Åöäú ÔóÇÁó Åöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 009.028 ] ( MŞ )

 

[ 009.028 ] ( AY )

Ey îman edenler! Müşrikler, ancak bir pisliktirler; artık bu yıllarından (hicretin dokuzuncu yılından) sonra Mescid-i Harâm’a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah sizi fazlından zenginleştirecektir inşaallah... Gerçekten Allah, Alîm’dir, Hâkim’dir.

[ 009.028 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler, müşrikler bir pislikten ıbarettirler, artık bu yıllarından sonra Mescidi harama yaklaşmasınlar eğer yoksulluktan korkarsanız Allah sizi fadlından zenginleştirecektir inşaallah, her halde Allah alîmdir hakîmdir.

[ 009.028 ] ( ES )

Ey iman edenler! Müşrikler bir pisliktirler. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız Allah sizi dilediğinde lütuf ve ihsanıyla zenginleştirecektir. Allah gerçekten alîmdir, hakîmdir.

[ 009.028 ] ( NQ )

O you who believe (in Allah's Oneness and in His Messenger (Muhammad )! Verily, the Mushrikun (polytheists, pagans, idolaters, disbelievers in the Oneness of Allah, and in the Message of Muhammad ) are Najasun (impure) . So let them not come near Al-Masjid-al-Haram (at Makkah) after this year, and if you fear poverty, Allah will enrich you if He will, out of His Bounty. Surely, Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 009.029 ] ( KK )

ÞóÇÊöáõæÇ ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóáÇó ÈöÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóáÇó íõÍóÑøöãõæäó ãóÇ ÍóÑøóãó Çááøóåõ æóÑóÓõæáõåõ æóáÇó íóÏöíäõæäó Ïöíäó ÇáúÍóÞøö ãöäó ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó ÍóÊøóì íõÚúØõæÇ ÇáúÌöÒúíóÉó Úóäú íóÏò æóåõãú ÕóÇÛöÑõæäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 009.029 ] ( MŞ )

 

[ 009.029 ] ( AY )

O kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmıyan, Allah’ın ve Peygamberin haram ettiği şeyi haram tanımıyan ve hak dinini (İslâmı) din edinmiyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları hâlde kendi elleriyel (boyun eğerek) cizye verinceye kadar harb edin.

[ 009.029 ] ( EO )

O kendilerine kitab verilenlerden oldukları halde ne Allaha ne Âhıret gününe inanmıyan, Allahın ve Resulünün haram ettiğini haram tanımıyan, ve hak dinini din edinmiyen kimselere küçülmüş oldukları halde elden cizye verecekleri hale kadar harbedin.

[ 009.029 ] ( ES )

Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.

[ 009.029 ] ( NQ )

Fight against those who (1) believe not in Allah, (2) nor in the Last Day, (3) nor forbid that which has been forbidden by Allah and His Messenger (4) and those who acknowledge not the religion of truth (i.e. Islam) among the people of the Scripture (Jews and Christians), until they pay the Jizyah with willing submission, and feel themselves subdued.

[ 009.030 ] ( KK )

æóÞóÇáóÊö ÇáúíóåõæÏõ ÚõÒóíúÑñäöÇÈúäõ Çááøóåö æóÞóÇáóÊö ÇáäøóÕóÇÑóì ÇáúãóÓöíÍõ ÇÈúäõ Çááøóåö Ðóáößó Þóæúáõåõãú ÈöÃóÝúæóÇåöåöãú íõÖóÇåöÆõæäó Þóæúáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäú ÞóÈúáõ ÞóÇÊóáóåõãõ Çááøóåõ Ãóäøóì íõÄúÝóßõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 009.030 ] ( MŞ )

 

[ 009.030 ] ( AY )

Yahûdî’ler, “Üzeyr (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da “Mesîh (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla uydurdukları sözleridir ki daha önce küfredenlerin (Melekler Allah’ın kızlarıdır, diyenlerin) sözlerine benziyor. Allah, onları kahretsin, hakdan batıla nasıl çevriliyorlar?

[ 009.030 ] ( EO )

Yehudîler «Uzeyr Allahın oğlu» dediler, Nesrânîler de «Mesîh Allâhın oğlu» dediler, bu onların ağızlariyle söyledikleri sözleri ki önceden küfredenlerin sözlerine benzetiyorlar Allah kahredesiler nereden saptırılıyorlar?

[ 009.030 ] ( ES )

Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğlu", dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

[ 009.030 ] ( NQ )

And the Jews say: 'Uzair (Ezra) is the son of Allah, and the Christians say: Messiah is the son of Allah. That is a saying from their mouths. They imitate the saying of the disbelievers of old. Allah's Curse be on them, how they are deluded away from the truth!

[ 009.031 ] ( KK )

ÇöÊøóÎóÐõæÇ ÃóÍúÈóÇÑóåõãú æóÑõåúÈóÇäóåõãú ÃóÑúÈóÇÈðÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóÇáúãóÓöíÍó ÇÈúäó ãóÑúíóãó æóãóÇ ÃõãöÑõæÇ ÅöáÇøó áöíóÚúÈõÏõæÇ ÅöáóåðÇ æóÇÍöÏðÇ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÓõÈúÍóÇäóåõ ÚóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 009.031 ] ( MŞ )

 

[ 009.031 ] ( AY )

Onlar, âlimlerini ve Rahiblerini, Allah’dan başka Rabler edindiler; Meryem’in oğlu Mesîh’i de. Hâlbuki onlar da, ancak bir olan Allah’a ibâdet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’dan başka hiç bir ilâh yok. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden tamamen münezzehtir.

[ 009.031 ] ( EO )

Ahbarlarını, rühbanlarını Allahdan başka rablar edindiler, Meryemin oğlu Mesîhi de, halbuki hepsi ancak bir ilâha ıbadet ile emrolunmuşlardır ki başka ilâh yok ancak o, tenzih o sübhana onların koştukları şirkten.

[ 009.031 ] ( ES )

Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.

[ 009.031 ] ( NQ )

They (Jews and Christians) took their rabbis and their monks to be their lords besides Allah (by obeying them in things which they made lawful or unlawful according to their own desires without being ordered by Allah), and (they also took as their Lord) Messiah, son of Maryam (Mary), while they (Jews and Christians) were commanded [in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)) to worship none but One Ilah (God - Allah) La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He) . Praise and glory be to Him, (far above is He) from having the partners they associate (with Him)."

[ 009.032 ] ( KK )

íõÑöíÏõæäó Ãóäú íõØúÝöÆõæÇ äõæÑó Çááøóåö ÈöÃóÝúæóÇåöåöãú æóíóÃúÈóì Çááøóåõ ÅöáÇøó Ãóäú íõÊöãøó äõæÑóåõ æóáóæú ßóÑöåó ÇáúßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 009.032 ] ( MŞ )

 

[ 009.032 ] ( AY )

Onlar, Allah’ın nûrunu (Şerîatını) ağızlarıyla (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Fakat kâfirler hoşlanmasalar bile, Allah, muhakkak nûrunu tamamlamak diliyor.

[ 009.032 ] ( EO )

İstiyorlar ki Allahın nurunu ağızlariyle söndürsünler, Allah da razı olmuyor, ancak nurunu itmam eylemek dileyor, kâfirler isterlerse hoşlanmasınlar.

[ 009.032 ] ( ES )

Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah da razı olmuyor. Fakat kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlamayı diliyor.

[ 009.032 ] ( NQ )

They (the disbelievers, the Jews and the Christians) want to extinguish Allah's Light (with which Muhammad has been sent - Islamic Monotheism) with their mouths, but Allah will not allow except that His Light should be perfected even though theKafirun (disbelievers) hate (it).

[ 009.033 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÃóÑúÓóáó ÑóÓõæáóåõ ÈöÇáúåõÏóì æóÏöíäö ÇáúÍóÞøö áöíõÙúåöÑóåõ Úóáóì ÇáÏøöíäö ßõáøöåö æóáóæú ßóÑöåó ÇáúãõÔúÑößõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 009.033 ] ( MŞ )

 

[ 009.033 ] ( AY )

Peygamberini hidâyetle ve hak din ile, bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderen O’dur; İsterse müşrikler hoş görmesinler.

[ 009.033 ] ( EO )

O Allahdır ki o, Resulünü hidâyet kanunu ve hak dini ile bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderdi, müşrikler, isterlerse hoşlanmasınlar.

[ 009.033 ] ( ES )

O öyle bir Allah'dır ki, Resulünü hidayetle ve hak dinle bütün dinlere üstün kılmak için göndermiştir. Müşrikler hoşlanmasalar da.

[ 009.033 ] ( NQ )

It is He Who has sent His Messenger (Muhammad ) with guidance and the religion of truth (Islam), to make it superior over all religions even though the Mushrikun (polytheists, pagans, idolaters, disbelievers in the Oneness of Allah) hate (it).

[ 009.034 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäøó ßóËöíÑðÇ ãöäó ÇáúÃóÍúÈóÇÑö æóÇáÑøõåúÈóÇäö áóíóÃúßõáõæäó ÃóãúæóÇáó ÇáäøóÇÓö ÈöÇáúÈóÇØöáö æóíóÕõÏøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÇáøóÐöíäó íóßúäöÒõæäó ÇáÐøóåóÈó æóÇáúÝöÖøóÉó æóáÇó íõäúÝöÞõæäóåóÇ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÝóÈóÔøöÑúåõãú ÈöÚóÐóÇÈò Ãóáöíãò ﴿ ٣٤ ﴾

[ 009.034 ] ( MŞ )

 

[ 009.034 ] ( AY )

Ey îman edenler! Gerçekten Yahûdî bilginlerinden ve Hristiyan râhiblerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler; bir de altını ve gümüşü biriktirerek saklayıp onları Allah yolunda harcamayan kimseler! İşte bunları acıklı bir azap ile müjdele...

[ 009.034 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! haberiniz olsun ki Ahbar ve Ruhbandan bir çoğu nâsın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler, altını, gümüşü hasineye tıkıb da onu Allah yolunda sarfetmiyenler ise işte onları elîm bir azâb ile müjdele.

[ 009.034 ] ( ES )

Ey iman edenler, şurası bir gerçektir ki, yahudi hahamları ile hıristiyan rahiplerinin bir çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Bir de altın ve gümüşü hazineye doldurup, onları Allah yolunda sarfetmeyenleri bu yüzden acıklı bir azap ile müjdele!

[ 009.034 ] ( NQ )

O you who believe! Verily, there are many of the (Jewish) rabbis and the (Christian) monks who devour the wealth of mankind in falsehood, and hinder (them) from the Way of Allah (i.e. Allah's Religion of Islamic Monotheism). And those who hoard up gold and silver [Al-Kanz: the money, the Zakat of which has not been paid], and spend it not in the Way of Allah, -announce unto them a painful torment.

[ 009.035 ] ( KK )

íóæúãó íõÍúãóì ÚóáóíúåóÇ Ýöí äóÇÑö Ìóåóäøóãó ÝóÊõßúæóì ÈöåóÇ ÌöÈóÇåõåõãú æóÌõäõæÈõåõãú æóÙõåõæÑõåõãú åóÐóÇ ãóÇ ßóäóÒúÊõãú öáÃóäúÝõÓößõãú ÝóÐõæÞõæÇ ãóÇ ßõäúÊõãú ÊóßúäöÒõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 009.035 ] ( MŞ )

 

[ 009.035 ] ( AY )

Kıyâmette, o biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri cehennem ateşinde kızdırcak da, bu mal toplayanların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denecektir; “ İşte bu, nefisleriniz için kasalara tıkıp sakladıklarınız! Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım!...”

[ 009.035 ] ( EO )

O gün ki bunların üzeri Cehennem ateşinde kızdırılacak da kendilerinin alınları, böğürleri, sırtları bunlarla dağlanacak: işte bu diye sizin nefisleriniz için derib tıktıklarınız, haydi dadın bakalım ne derib tıkıyordunuz.

[ 009.035 ] ( ES )

O gün o altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak (onlara): "İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın bakalım şu biriktirdiğiniz şeyin tadını!" denilecek.

[ 009.035 ] ( NQ )

On the Day when that (Al-Kanz: money, gold and silver, etc., the Zakat of which has not been paid) will be heated in the Fire of Hell and with it will be branded their foreheads, their flanks, and their backs, (and it will be said unto them):-"This is the treasure which you hoarded for yourselves. Now taste of what you used to hoard."

[ 009.036 ] ( KK )

Åöäøó ÚöÏøóÉó ÇáÔøõåõæÑö ÚöäúÏó Çááøóåö ÇËúäóÇ ÚóÔóÑó ÔóåúÑðÇ Ýöí ßöÊóÇÈö Çááøóåö íóæúãó ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ãöäúåóÇ ÃóÑúÈóÚóÉñ ÍõÑõãñ Ðóáößó ÇáÏøöíäõ ÇáúÞóíøöãõ ÝóáÇó ÊóÙúáöãõæÇ Ýöíåöäøó ÃóäúÝõÓóßõãú æóÞóÇÊöáõæÇ ÇáúãõÔúÑößöíäó ßóÇÝøóÉð ßóãóÇ íõÞóÇÊöáõæäóßõãú ßóÇÝøóÉð æóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøó Çááøóåó ãóÚó ÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 009.036 ] ( MŞ )

 

[ 009.036 ] ( AY )

Doğrusu, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı, Allah katında on iki aydır. Onlardan dördü (Zilka'de, Zihicce, Muharrem, Recep) haram olanlardır. Bu ayların haram kılınışı (İbrâhîm’den gelen) doğru dinin hesabı ve hükmüdür. Onun için, bilhassa bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber, müşrikler sizinle toptan harb ettikleri gibi, siz de onlarla toptan harb edin ve biliniz ki Allah, fenalıktan sakınanlarla beraberdir.

[ 009.036 ] ( EO )

Doğrusu, ayların sayısı Allah yanında on iki aydır, Gökleri, Yeri halkettiği günkü Allah yazısında; bunlardan dördü haram olanlardır, bu işte en pâydâr, en doğru dindir, onun için bunlar hakkında nefislerinize zulmetmeyin de müşrikler size kâffeten harbettikleri gibi siz de onlara kâffeten harbedin ve bilin ki Allah korunanlarla beraberdir.

[ 009.036 ] ( ES )

Doğrusu, Allah katında ayların sayısı oniki aydır. Gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah yazısında (böyle yazılmıştır). Bunlardan dördü haram aylardır. Bu da doğru olan dinin hükmüdür. Bu sebeple bunlar hakkında nefislerinize haksızlık yapmayınız. Müşrikler size karşı topyekün savaştıkları gibi siz de onlara karşı topyekün savaş açın. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir.

[ 009.036 ] ( NQ )

Verily, the number of months with Allah is twelve months (in a year), so was it ordained by Allah on the Day when He created the heavens and the earth; of them four are Sacred, (i.e. the 1st, the 7th, the 11th and the 12th months of the Islamic calendar). That is the right religion, so wrong not yourselves therein, and fight against the Mushrikun (polytheists, pagans, idolaters, disbelievers in the Oneness of Allah) collectively , as they fight against you collectively. But know that Allah is with those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 009.037 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáäøóÓöíÁõ ÒöíóÇÏóÉñ Ýöí ÇáúßõÝúÑö íõÖóáøõ Èöåö ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ íõÍöáøõæäóåõ ÚóÇãðÇ æóíõÍóÑøöãõæäóåõ ÚóÇãðÇ áöíõæóÇØöÆõæÇ ÚöÏøóÉó ãóÇ ÍóÑøóãó Çááøóåõ ÝóíõÍöáøõæÇ ãóÇ ÍóÑøóãó Çááøóåõ Òõíøöäó áóåõãú ÓõæÁõ ÃóÚúãóÇáöåöãú æóÇááøóåõ áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 009.037 ] ( MŞ )

 

[ 009.037 ] ( AY )

Haram olan bir ayı geciktirmek (Muharremi geciktirip Safere bırakmak), ancak küfürde bir fazlalıktır ki, onunla kâfirler dalâlete düşürülürler. Allah’ın haram ettiği belirli ayların sayıları tamamen olsun diye onun yerini bir sene helâl, bir senede haram sayarlar. Böylece Allah’ın haram ettiği şeyi, onlar halâl yaparlar. Onlara, kötü âmelleri yaldızlanıp güzel gösterildi. Allah kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.

[ 009.037 ] ( EO )

O Nesi' (denilen sıvış adeti) ancak küfürde bir fazlalıktır ki onunla kâfirler şaşırtılır, onu bir yıl halâl bir yıl da haram ı'tibar ederler ki Allahın haram kıldığının sayısına uydursunlar da Allahın haram buyurduğunu halâl kılsınlar, bu suretle kötü amelleri kendilerine süslenib güzel gösterildi, Allah da kâfirlerden ıbaret bir kavmi hakka hidayet etmez.

[ 009.037 ] ( ES )

O "Nesi'" (denilen bir haram ayı geciktirmek âdeti), olsa olsa küfürde fazlalıktır ki, kâfirler onunla şaşırtılır, onu bir yıl helâl, bir yıl haram sayarlar ki, Allah'ın haram kıldığının sayısına uydursunlar da Allah'ın haram kıldığını helâl kılsınlar. İşte böylece kendilerine kötü işleri güzel gösterildi. Allah da kâfir olan bir kavmi doğru yola iletmez.

[ 009.037 ] ( NQ )

The postponing (of a Sacred Month) is indeed an addition to disbelief: thereby the disbelievers are led astray, for they make it lawful one year and forbid it another year in order to adjust the number of months forbidden by Allah, and make such forbidden ones lawful. The evil of their deeds seems pleasing to them. And Allah guides not the people, who disbelieve.

[ 009.038 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãóÇ áóßõãú ÅöÐóÇ Þöíáó áóßõãõ ÇäúÝöÑõæÇ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÇËøóÇÞóáúÊõãú Åöáóì ÇáúÃóÑúÖö ÃóÑóÖöíÊõãú ÈöÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ ãöäó ÇáúÂÎöÑóÉö ÝóãóÇ ãóÊóÇÚõ ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö ÅöáÇøó Þóáöíáñ ﴿ ٣٨ ﴾

[ 009.038 ] ( MŞ )

 

[ 009.038 ] ( AY )

Ey îman edenler! Size ne oldu ki, size: “ Allah yolunda topluca savaşa çıkın, seferber olun.” dendiği zaman, yere ve meskenlerinize meyledip ağırlaştınız? Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat âhiretin yanında, dünya hayatının zevk ve faydası pek az bir şeydir.

[ 009.038 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Ne oldu ki size Allah yolunda seferber olun denilince yerinize yığıldınız kaldınız yoksa Âhıretten geçib Dünya hayata razı mı oldunuz? Fakat o Dünya hayatın zevkı Âhıretin yanında ancak pek az bir şey.

[ 009.038 ] ( ES )

Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda cihada çıkın." denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.

[ 009.038 ] ( NQ )

O you who believe! What is the matter with you, that when you are asked to march forth in the Cause of Allah (i.e. Jihad) you cling heavily to the earth? Are you pleased with the life of this world rather than the Hereafter? But little is the enjoyment of the life of this world as compared with the Hereafter.

[ 009.039 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÊóäúÝöÑõæÇ íõÚóÐøöÈúßõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ æóíóÓúÊóÈúÏöáú ÞóæúãðÇ ÛóíúÑóßõãú æóáÇó ÊóÖõÑøõæåõ ÔóíúÆðÇ æóÇááøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٣٩ ﴾

[ 009.039 ] ( MŞ )

 

[ 009.039 ] ( AY )

Eğer emrolunduğunuz bu savaşa topluca çıkmazsanız, Allah sizi çok acıklı bir azaba uğratır ve yerinize (itâat eden) başka bir kavim getirir. Siz de savaşa çıkmadığınızdan dolayı O’na zerrece zarar edemezsiniz. Allah her şeye kadirdir.

[ 009.039 ] ( EO )

Eğer toplanıp seferberlik etmezseniz o sizi elîm bir azâb ile ta'zib eder ve yerinize başka bir kavm getirir ve siz ona zerrece zarar edemezsiniz, Allah her şeye kadirdir.

[ 009.039 ] ( ES )

Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın herşeye gücü yeter.

[ 009.039 ] ( NQ )

If you march not forth, He will punish you with a painful torment and will replace you by another people, and you cannot harm Him at all, and Allah is Able to do all things.

[ 009.040 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÊóäúÕõÑõæåõ ÝóÞóÏú äóÕóÑóåõ Çááøóåõ ÅöÐú ÃóÎúÑóÌóåõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ËóÇäöíó ÇËúäóíúäö ÅöÐú åõãóÇ Ýöí ÇáúÛóÇÑö ÅöÐú íóÞõæáõ áöÕóÇÍöÈöåö áÇó ÊóÍúÒóäú Åöäøó Çááøóåó ãóÚóäóÇ ÝóÃóäúÒóáó Çááøóåõ ÓóßöíäóÊóåõ Úóáóíúåö æóÃóíøóÏóåõ ÈöÌõäõæÏò áóãú ÊóÑóæúåóÇ æóÌóÚóáó ßóáöãóÉó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÇáÓøõÝúáóì æóßóáöãóÉõ Çááøóåö åöíó ÇáúÚõáúíóÇ æóÇááøóåõ ÚóÒöíÒñ Íóßöíãñ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 009.040 ] ( MŞ )

 

[ 009.040 ] ( AY )

Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hazret-i Ebû Bekir) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: “ Mahzun olma, zira Allah’ın yardımı bizimle beraberdir.” Nihâyet Allah Peygamberin (veya Ebû Bekirin) üzerine mânevi huzurunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini (şirk dâvasını), en alçak etti. O, Allah’ın kelimesi tevhîd ise, en yüksek!... Allah, (her şeye) galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.

[ 009.040 ] ( EO )

Eğer siz ona yardım etmezseniz biliyorsunuzâ Allah ona yardım etti: o küfr edenler onu çıkardığı sıra ikinin biri iken, ikisi Gardeler iken, ki o lâhzada arkadaşına «mahzun olma çünkü Allah bizimle beraber diyordu, derken Allah onun üzerine sekinetini indirdi. Onu da görmediğiniz ordularla te'yid buyurdu da öyle yaptı ki o küfredenlerin kelimesini en alçak etti, Allahın kelimesi ise en yüksek o, öyle ya Allah bir azîz hakîmdir.

[ 009.040 ] ( ES )

Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına "Üzülme, çünkü Allah bizimledir." diyordu. Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah'ın kelimesidir. Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.

[ 009.040 ] ( NQ )

If you help him (Muhammad ) not (it does not matter), for Allah did indeed help him when the disbelievers drove him out, the second of two, when they (Muhammad and Abu Bakr ) were in the cave, and he ( ) said to his companion (Abu Bakr ): "Be not sad (or afraid), surely Allah is with us." Then Allah sent down His Sakinah (calmness, tranquillity, peace, etc.) upon him, and strengthened him with forces (angels) which you saw not, and made the word of those who disbelieved the lowermost, while it was the Word of Allah that became the uppermost, and Allah is All-Mighty, All-Wise.

[ 009.041 ] ( KK )

ÇöäúÝöÑõæÇ ÎöÝóÇÝðÇ æóËöÞóÇáÇð æóÌóÇåöÏõæÇ ÈöÃóãúæóÇáößõãú æóÃóäúÝõÓößõãú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö Ðóáößõãú ÎóíúÑñ áóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 009.041 ] ( MŞ )

 

[ 009.041 ] ( AY )

Ey mü'minler, gerek hafif (süvari), gerek ağırlıklı (piyade) olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınzla Allah yolunda muharebe edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için pek hayırlıdır.

[ 009.041 ] ( EO )

Sizler gerek sebükbar ve gerek ağırlıklı olarak seferber olunuz ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihâd ediniz, eğer bilir takımdan iseniz bu sizin için hayırdır.

[ 009.041 ] ( ES )

Ey müminler! İster hafif techizatla, ister ağırlıklı olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz böylesi sizin için daha hayırlıdır.

[ 009.041 ] ( NQ )

March forth, whether you are light (being healthy, young and wealthy) or heavy (being ill, old and poor), strive hard with your wealth and your lives in the Cause of Allah. This is better for you, if you but knew.

[ 009.042 ] ( KK )

áóæú ßóÇäó ÚóÑóÖðÇ ÞóÑöíÈðÇ æóÓóÝóÑðÇ ÞóÇÕöÏðÇ áÇó ÊøóÈóÚõæßó æóáóßöäú ÈóÚõÏóÊú Úóáóíúåöãõ ÇáÔøõÞøóÉõ æóÓóíóÍúáöÝõæäó ÈöÇááøóåö áóæö ÇÓúÊóØóÚúäóÇ áóÎóÑóÌúäóÇ ãóÚóßõãú íõåúáößõæäó ÃóäúÝõÓóåõãú æóÇááøóåõ íóÚúáóãõ Åöäøóåõãú áóßóÇÐöÈõæäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 009.042 ] ( MŞ )

 

[ 009.042 ] ( AY )

Eğer dâvet olundukları sefer, bir dünya menfaatı ve orta yollu bir sefer olsaydı, mutlaka senin arkana düşerlerdi. Fakat zahmetli ve yorucu mesafe (Tebük seferi) kendilerine (bâzı mü'minlere) uzak geldi. Bununla beraber; “ Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık.” deyip yakında Allah’a yemin edecekler. Böylece nefislerini helâke sürükleyeceklerdir. Allah biliyor ki, gerçekten onlar yalancıdırlar.

[ 009.042 ] ( EO )

O, bir yakın ganimet ve orta bir sefer olsa idi mutlaka arkana düşerlerdi, lâkin o meşakkatli mesafe kendilerine uzak geldi. Bununla beraber eğer istitaatimiz olsa idi elbette çıkarırdık diye yakında yemin edecekler, nefislerini helâke sürükliyecekler, Allah biliyor ki zira onlar kat'ıyyen yalancılardır.

[ 009.042 ] ( ES )

Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.

[ 009.042 ] ( NQ )

Had it been a near gain (booty in front of them) and an easy journey, they would have followed you, but the distance (Tabuk expedition) was long for them, and they would swear by Allah, "If we only could, we would certainly have come forth with you." They destroy their ownselves, and Allah knows that they are liars.

[ 009.043 ] ( KK )

ÚóÝóÇ Çááøóåõ Úóäúßó áöãó ÃóÐöäúÊó áóåõãú ÍóÊøóì íóÊóÈóíøóäó áóßó ÇáøóÐöíäó ÕóÏóÞõæÇ æóÊóÚúáóãó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 009.043 ] ( MŞ )

 

[ 009.043 ] ( AY )

Ey Yüce Peygamber! Allah senden hüznü gidersin; şu doğru söyleyenler sana belli oluncaya ve sen yalancıları bilinceye kadar, neden beklemeyip onlara izin verdin? (bekleyip de, özründe sadık olanlarla yalancı bulunanları bileydin).

[ 009.043 ] ( EO )

Allah senden afvetti ya, şu neden onlara izin verdin de beklemedin ki doğru söyliyenler sence tebeyyün ede ve yalancıları bilesin?

[ 009.043 ] ( ES )

Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?

[ 009.043 ] ( NQ )

May Allah forgive you (O Muhammad ). Why did you grant them leave (for remaining behind, you should have persisted as regards your order to them to proceed on Jihad), until those who told the truth were seen by you in a clear light, and you had known the liars?

[ 009.044 ] ( KK )

áÇó íóÓúÊóÃúÐöäõßó ÇáøóÐöíäó íõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö Ãóäú íõÌóÇåöÏõæÇ ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú æóÇááøóåõ Úóáöíãñ ÈöÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 009.044 ] ( MŞ )

 

[ 009.044 ] ( AY )

Allah’a ve âhiret gününe îman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad etmek hususunda senden izin istemezler. (hemen cihada koşarlar). Allah, takva sahiplerini pek iyi bilendir.

[ 009.044 ] ( EO )

Allaha ve Âhıret gününe iymanlı kimseler mallariyle, canlariyle cihad edeceklerinden dolayı senden istizan etmezler ve Allah o müttekıleri bilir.

[ 009.044 ] ( ES )

Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi görev bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu bilir.

[ 009.044 ] ( NQ )

Those who believe in Allah and the Last Day would not ask your leave to be exempted from fighting with their properties and their lives, and Allah is the All-Knower of Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 009.045 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ íóÓúÊóÃúÐöäõßó ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóÇÑúÊóÇÈóÊú ÞõáõæÈõåõãú Ýóåõãú Ýöí ÑóíúÈöåöãú íóÊóÑóÏøóÏõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 009.045 ] ( MŞ )

 

[ 009.045 ] ( AY )

Senden ancak izin istiyenler, Allah’a ve âhiret gününe îman etmiyenler, kalpleri şüpheye düşenlerdir. Onlar, şüpheleri içinde bocalayıp dururlar.

[ 009.045 ] ( EO )

Ancak o kimseler senden istiyzan ederler ki Allaha ve Âhıret gününe inanmazlar ve kalbleri işkillidir de işkilleri içinde çalkanır dururlar.

[ 009.045 ] ( ES )

Senden izin isteyenler, olsa olsa Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar olabilir. Onların kalbleri hep işkillidir. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp dururlar.

[ 009.045 ] ( NQ )

It is only those who believe not in Allah and the Last Day and whose hearts are in doubt that ask your leave (to be exempted from Jihad). So in their doubts they waver.

[ 009.046 ] ( KK )

æóáóæú ÃóÑóÇÏõæÇ ÇáúÎõÑõæÌó óáÇóÚóÏøõæÇ áóåõ ÚõÏøóÉð æóáóßöäú ßóÑöåó Çááøóåõ ÇäúÈöÚóÇËóåõãú ÝóËóÈøóØóåõãú æóÞöíáó ÇÞúÚõÏõæÇ ãóÚó ÇáúÞóÇÚöÏöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 009.046 ] ( MŞ )

 

[ 009.046 ] ( AY )

Eğer o münâfıklar savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, davranmalarını kerih gördü de onları evlerinde alıkoydu ve kendilerine: “ Oturun, oturanlarla beraber” dendi.

[ 009.046 ] ( EO )

Eğer cihada çıkmayı dileselerdi elbet onun için hazırlık görürlerdi, lâkin davranmalarını Allah istemedi de onları alıkoydu ve oturun oturanlarla beraber denildi.

[ 009.046 ] ( ES )

Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili olarak bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmalarını istemedi de onları yoldan alıkoydu ve (kendilerine): "oturun oturanlarla beraber" denildi.

[ 009.046 ] ( NQ )

And if they had intended to march out, certainly, they would have made some preparation for it, but Allah was averse to their being sent forth, so He made them lag behind, and it was said (to them), "Sit you among those who sit (at home)."

[ 009.047 ] ( KK )

áóæú ÎóÑóÌõæÇ Ýöíßõãú ãóÇ ÒóÇÏõæßõãú ÅöáÇøó ÎóÈóÇáÇð æó áóÇóæúÖóÚõæÇ ÎöáÇóáóßõãú íóÈúÛõæäóßõãõ ÇáúÝöÊúäóÉó æóÝöíßõãú ÓóãøóÇÚõæäó áóåõãú æóÇááøóåõ Úóáöíãñ ÈöÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 009.047 ] ( MŞ )

 

[ 009.047 ] ( AY )

Eğer içinde (Sizinle birlikte savaşa) çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmayacak ve sizi fitneye uğratmak maksadıyla aralarınza saldıracaklardı. İçinizde de onları dinliyecekler vardı. Allah, zâlimleri çok iyi bilendir.

[ 009.047 ] ( EO )

Eğer içinizde çıkmış olsalardı bozgunluk etmekten başka bir faideleri olmıyacak ve sizi fitneye uğratmak maksadiyle aralarınıza saldıracaklardı, içinizde de onları dinliyecekler vardı, Allah o zalimleri bilir.

[ 009.047 ] ( ES )

Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.

[ 009.047 ] ( NQ )

Had they marched out with you, they would have added to you nothing except disorder, and they would have hurried about in your midst (spreading corruption) and sowing sedition among you, and there are some among you who would have listened to them. And Allah is the All-Knower of the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 009.048 ] ( KK )

áóÞóÏö ÇÈúÊóÛóæõÇ ÇáúÝöÊúäóÉó ãöäú ÞóÈúáõ æóÞóáøóÈõæÇ áóßó ÇáúÃõãõæÑó ÍóÊøóì ÌóÇÁó ÇáúÍóÞøõ æóÙóåóÑó ÃóãúÑõ Çááøóåö æóåõãú ßóÇÑöåõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 009.048 ] ( MŞ )

 

[ 009.048 ] ( AY )

Doğrusu bunlar, daha önce (Uhud savaşında) fitne çıkarmak istemişler ve sana türlü işler çevirmişlerdi. Nihâyet onlar istemedikleri hâlde, zafer geldi ve Allah’ın dîni üstün çıktı.

[ 009.048 ] ( EO )

Filhakıka bunlar fitneyi daha evvel çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler nihayet onların rağmına hak, yerine geldi ve Allahın emri galebe çaldı.

[ 009.048 ] ( ES )

Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah'ın emri onların zoruna gitmesine rağmen açığa çıktı.

[ 009.048 ] ( NQ )

Verily, they had plotted sedition before, and had upset matters for you, - until the truth (victory) came and the Decree of Allah (His Religion, Islam) became manifest though they hated it.

[ 009.049 ] ( KK )

æóãöäúåõãú ãóäú íóÞõæáõ ÇÆúÐóäú áöí æóáÇó ÊóÝúÊöäøöí ÃóáÇó Ýöí ÇáúÝöÊúäóÉö ÓóÞóØõæÇ æóÅöäøó Ìóåóäøóãó áóãõÍöíØóÉñ ÈöÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 009.049 ] ( MŞ )

 

[ 009.049 ] ( AY )

O münâfıklardan kimi de şöyle diyecektir: “Bana izin ver, (bu savaştan geri kalayım), beni fitne ve isyana düşürme. “ Bilmiş ol ki fitneye onlar düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, cehennem, kâfirleri kuşatıcıdır.

[ 009.049 ] ( EO )

İçlerinden «aman bana izin ver, başımı derde sokma» diyen de var. Bilmiş ol ki derde asıl kendileri düştüler ve her halde Cehennem kaplar elbette kâfirleri.

[ 009.049 ] ( ES )

İçlerinden "Aman bana izin ver, başımı derde sokma" diyen de var. Dikkat et, başlarını asıl kendileri derde soktular. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.

[ 009.049 ] ( NQ )

And among them is he who says:"Grant me leave (to be exempted from Jihad) and put me not into trial." Surely, they have fallen into trial. And verily, Hell is surrounding the disbelievers.

[ 009.050 ] ( KK )

Åöäú ÊõÕöÈúßó ÍóÓóäóÉñ ÊóÓõÄúåõãú æóÅöäú ÊõÕöÈúßó ãõÕöíÈóÉñ íóÞõæáõæÇ ÞóÏú ÃóÎóÐúäóÇ ÃóãúÑóäóÇ ãöäú ÞóÈúáõ æóíóÊóæóáøóæúÇ æóåõãú ÝóÑöÍõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 009.050 ] ( MŞ )

 

[ 009.050 ] ( AY )

Sana bir iyilik (ganimet ve zafer) gelirse, fenalarına gider ve eğer sana bir musibet gelirse derler ki, biz tedbirimizi önceden almıştık ve sana isabet eden musibetten dolayı sevine sevine döner giderler.

[ 009.050 ] ( EO )

Sana bir güzellik kısmet olursa fenalarına gider ve eğer bir musîbet gelirse biz tedbirimizi önceden almıştık derler ve sevine sevine döner giderler.

[ 009.050 ] ( ES )

Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet gelirse "Biz zaten tedbirimizi önceden almıştık." derler ve sevine sevine dönüp giderler.

[ 009.050 ] ( NQ )

If good befalls you (O Muhammad ), it grieves them, but if a calamity overtakes you, they say: "We took our precaution beforehand," and they turn away rejoicing.

[ 009.051 ] ( KK )

Þõáú áóäú íõÕöíÈóäóÇ ÅöáÇøó ãóÇ ßóÊóÈó Çááøóåõ áóäóÇ åõæó ãóæúáÇóäóÇ æóÚóáóì Çááøóåö ÝóáúíóÊóæóßøóáö ÇáúãõÄúãöäõæäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 009.051 ] ( MŞ )

 

[ 009.051 ] ( AY )

De ki, “Bize Allah’ın takdir ettiğinden başkası ulaşmaz. O, bizim mevlâmızdır. Onun için mü'minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler. (O’na güvenip bağlansınlar).

[ 009.051 ] ( EO )

De ki hiç bir zaman bize allahın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez o bizim mevlâmızdır ve mü'minler onun için yalnız Allaha mütevekkil olsunlar.

[ 009.051 ] ( ES )

De ki: "Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler."

[ 009.051 ] ( NQ )

Say: "Nothing shall ever happen to us except what Allah has ordained for us. He is our Maula (Lord, Helper and Protector)." And in Allah let the believers put their trust.

[ 009.052 ] ( KK )

Þõáú åóáú ÊóÊóÑÈøóÕõæäó ÈöäóÇ ÅöáÇøó ÅöÍúÏóì ÇáúÍõÓúäóíóíúäö æóäóÍúäõ äóÊóÑóÈøóÕõ Èößõãú Ãóäú íõÕöíÈóßõãõ Çááøóåõ ÈöÚóÐóÇÈò ãöäú ÚöäúÏöåö Ãóæú ÈöÃóíúÏöíäóÇ ÝóÊóÑóÈøóÕõæÇ ÅöäøóÇ ãóÚóßõãú ãõÊóÑóÈøöÕõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 009.052 ] ( MŞ )

 

[ 009.052 ] ( AY )

Münâfıklara şöyle de: “ Siz bize, ancak iki güzelliğin (zafer ile şehitliğin) birini gözetleyip bekliyorsunuz. Biz ise, Allah’ın kendi tarafından veya bizim elimizle size bir azap indirmesini gözetliyoruz. Haydi bekleyin durun, biz de sizinle beraber gözetleyeciyiz. “

[ 009.052 ] ( EO )

De ki: siz, bize ancak iki güzelliğin birini gözetebilirsiniz, biz ise size Allahın kendi tarafından veya bizim ellerimizle bir azâb indirmesini gözetiyoruz, onun için gözetin çünkü biz beraberinizde gözetiyoruz.

[ 009.052 ] ( ES )

De ki: "Siz bizde iki güzelliğin (Zafer veya şehitliğin) birinden başkasını mı gözetirsiniz? Biz ise size Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle bir azap indirmesini gözetiyoruz. Haydi siz gözetedurun, biz de sizinle beraber gözetmekteyiz."

[ 009.052 ] ( NQ )

Say: "Do you wait for us (anything) except one of the two best things (martyrdom or victory); while we await for you either that Allah will afflict you with a punishment from Himself or at our hands. So wait, we too are waiting with you."

[ 009.053 ] ( KK )

Þõáú ÃóäúÝöÞõæÇ ØóæúÚðÇ Ãóæú ßóÑúåðÇ áóäú íõÊóÞóÈøóáó ãöäúßõãú Åöäøóßõãú ßõäúÊõãú ÞóæúãðÇ ÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 009.053 ] ( MŞ )

 

[ 009.053 ] ( AY )

Ey Resûlüm, münâfıklara de ki: “ İster gönül rızası ile ve ister rıza göstermiyerek harcayın, sizden asla harcadıklarınız kabul edilmiyecektir. Çünkü siz, bir fasıklar toplulğu oldunuz.

[ 009.053 ] ( EO )

De ki: gerek tav'an infak edin gerek kerhen sizden hiç bir zaman nefakalarınız kabul edilmiyecek, çünkü siz fasık bir kavm oldunuz.

[ 009.053 ] ( ES )

O münafıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fasık bir kavimsiniz.

[ 009.053 ] ( NQ )

Say: "Spend (in Allah's Cause) willingly or unwillingly, it will not be accepted from you. Verily, you are ever a people who are Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah)."

[ 009.054 ] ( KK )

æóãóÇ ãóäóÚóåõãú Ãóäú ÊõÞúÈóáó ãöäúåõãú äóÝóÞóÇÊõåõãú ÅöáÇøó Ãóäøóåõãú ßóÝóÑõæÇ ÈöÇááøóåö æóÈöÑóÓõæáöåö æóáÇó íóÃúÊõæäó ÇáÕøóáóæÉó ÅöáÇøó æóåõãú ßõÓóÇáóì æóáÇó íõäúÝöÞõæäó ÅöáÇøó æóåõãú ßóÇÑöåõæäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 009.054 ] ( MŞ )

 

[ 009.054 ] ( AY )

Harcadıklarının, onlardan kabul edilişine engel ancak şudur: Allah’a, Peygambere küfretmeleridir. Namaza ancak tenbel tenbel geliyorlar verdiklerini de ancak istemiyerek veriyorlar.

[ 009.054 ] ( EO )

Kendilerinden nefakalarının kabul olunmasına mani' olan da sırf şudur: çünkü bunlar Allaha ve Resulüne küfrettiler ve namaza ancak üşene üşene geliyorlar, verdiklerinide ancak istemiyerek veriyorlar.

[ 009.054 ] ( ES )

İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah'a ve Resulüne inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye istemeye vermeleridir.

[ 009.054 ] ( NQ )

And nothing prevents their contributions from being accepted from them except that they disbelieved in Allah and in His Messenger (Muhammad ); and that they came not to As-Salat (the prayer) except in a lazy state ; and that they offer not contributions but unwillingly.

[ 009.055 ] ( KK )

ÝóáÇó ÊõÚúÌöÈúßó ÃóãúæóÇáõåõãú æóáÇó ÃóæúáÇóÏõåõãú ÅöäøóãóÇ íõÑöíÏõ Çááøóåõ áöíõÚóÐøöÈóåõãú ÈöåóÇ Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóÊóÒúåóÞó ÃóäúÝõÓõåõãú æóåõãú ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 009.055 ] ( MŞ )

 

[ 009.055 ] ( AY )

Ey Resûlüm, sakın onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin. Allah, ancak onlar kâfir oldukları hâlde canlarının çıkmasını ve dünya hayatında bunlar sebebiyle kendilerine (münâfıklara) azap etmesini diliyor.

[ 009.055 ] ( EO )

Sakın onların ne malları ne evlâdları seni imrendirmesin, o hiç bir şey değil ancak Allah onları Dünya hayatta bunlarla ta'zib etmesini ve canlarının kâfir oldukları halde çıkmasını murad ediyor.

[ 009.055 ] ( ES )

Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa, Allah'ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.

[ 009.055 ] ( NQ )

So let not their wealth or their children amaze you (O Muhammad ); in reality Allah's Plan is to punish them with these things in the life of the this world, and that their souls shall depart (die) while they are disbelievers.

[ 009.056 ] ( KK )

æóíóÍúáöÝõæäó ÈöÇááøóåö Åöäøóåõãú áóãöäúßõãú æóãóÇ åõãú ãöäúßõãú æóáóßöäøóåõãú Þóæúãñ íóÝúÑóÞõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 009.056 ] ( MŞ )

 

[ 009.056 ] ( AY )

Sizden olduklarına dair kesin olarak Allah’a yemin de ederler. Hâlbuki onlar, sizden değildirler. Fakat onlar, kâfirlere yapılan muamelenin kendilerine de yapılmasından korkmakla, sırf görünüşte müslüman olan bir kavimdirler.

[ 009.056 ] ( EO )

Şeksiz şüphesiz sizden olduklarına dair Allaha yemin de ederler, halbuki sizden değildirler, ve lâkin onlar öyle bir kavm ki ödleri patlıyor.

[ 009.056 ] ( ES )

Hiç şüphesiz onlar, sizden olduklarına dair yemin de ederler. Halbuki sizden değildirler. Fakat onlar öyle bir kavimdirler ki, korkudan ödleri patlıyor.

[ 009.056 ] ( NQ )

They swear by Allah that they are truly of you while they are not of you, but they are a people (hypocrites) who are afraid (that you may kill them).

[ 009.057 ] ( KK )

áóæú íóÌöÏõæäó ãóáúÌóÃð Ãóæú ãóÛóÇÑóÇÊò Ãóæú ãõÏøóÎóáÇð áóæóáøóæúÇ Åöáóíúåö æóåõãú íóÌúãóÍõæäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 009.057 ] ( MŞ )

 

[ 009.057 ] ( AY )

Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veya sokulacak bir delik bulsalardı, başlarını diker ve sizden uzak olmak için oraya doğru koşarlardı.

[ 009.057 ] ( EO )

Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veya sokulacak bir delik bulsalardı başlarını diker ona doğru koşarlardı.

[ 009.057 ] ( ES )

Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veyahut girilecek bir delik bulsalardı başlarını diker o tarafa doğru koşarlardı.

[ 009.057 ] ( NQ )

Should they find a refuge, or caves, or a place of concealment, they would turn straightway thereto with a swift rush.

[ 009.058 ] ( KK )

æóãöäúåõãú ãóäú íóáúãöÒõßó Ýöí ÇáÕøóÏóÞóÇÊö ÝóÅöäú ÃõÚúØõæÇ ãöäúåóÇ ÑóÖõæÇ æóÅöäú áóãú íõÚúØóæúÇ ãöäúåóÇ ÅöÐóÇ åõãú íóÓúÎóØõæäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 009.058 ] ( MŞ )

 

[ 009.058 ] ( AY )

Münâfıklardan bir kısmı, sadakaların (ganimetlerin) bölünmesini sana târiz ediyorlar (seni adâletsizlikle ithama kalkışıyorlar) Çünkü, o sadakalardan istedikleri şey kendilerine verilirse razı olurlar verilmezse hemen kızarlar.

[ 009.058 ] ( EO )

İçlerinden sadakalar hakkında sana ta'rız eden de var, çünkü, ondan kendilerine verilmişse hoşnud olurlar, verilmemişse derhal kızarlar.

[ 009.058 ] ( ES )

İçlerinde (topladığın) sadakalar hakkında sana tariz eden (dil uzatan) ler de var. Eğer o sadakalardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse hemen kızarlar.

[ 009.058 ] ( NQ )

And of them are some who accuse you (O Muhammad ) in the matter of (the distribution of) the alms. If they are given part thereof, they are pleased, but if they are not given thereof, behold! They are enraged!

[ 009.059 ] ( KK )

æóáóæú Ãóäøóåõãú ÑóÖõæÇ ãóÇ ÂÊóÇåõãõ Çááøóåõ æóÑóÓõæáõåõ æóÞóÇáõæÇ ÍóÓúÈõäóÇ Çááøóåõ ÓóíõÄúÊöíäóÇ Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö æóÑóÓõæáõåõ ÅöäøóÇ Åöáóì Çááøóåö ÑóÇÛöÈõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 009.059 ] ( MŞ )

 

[ 009.059 ] ( AY )

Ne olur, bunlar, Allah ve Rasûlü kendilerine ne verdiyse razı olaydılar da şöyle diyeydiler; “Bize Allah yeter, Allah bize fazlından yine verir, Rasûlü de... Biz, ancak Allah’a rağbet edicileriz.”

[ 009.059 ] ( EO )

Ne olurdu bunlar kendilerine Allah ve Resulü ne verdiyse razı olaydılar da diye idiler, bize Allah yeter, Allah bize fadlından yine verir, Resulü de, bizim bütün rağbetimiz Allahadır.

[ 009.059 ] ( ES )

Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır" deselerdi.

[ 009.059 ] ( NQ )

Would that they were contented with what Allah and His Messenger ( ) gave them and had said: "Allah is Sufficient for us. Allah will give us of His Bounty, and (also) His Messenger (from alms, etc.). We implore Allah (to enrich us)."

[ 009.060 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáÕøóÏóÞóÇÊõ áöáúÝõÞóÑóÇÁö æóÇáúãóÓóÇßöíäö æóÇáúÚóÇãöáöíäó ÚóáóíúåóÇ æóÇáúãõÄóáøóÝóÉö ÞõáõæÈõåõãú æóÝöí ÇáÑøöÞóÇÈö æóÇáúÛóÇÑöãöíäó æóÝöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÇöÈúäö ÇáÓøóÈöíáö ÝóÑöíÖóÉð ãöäó Çááøóåö æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٦٠ ﴾

[ 009.060 ] ( MŞ )

 

[ 009.060 ] ( AY )

Sadakalar (zekâtlar), Allah tarafından bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekât toplayıcıları, kalpleri müslümanlığa ısındırılmak istenenler, mükâteb köleler, borçlular, Allah yolundaki gâziler ve yolda kalmışlar. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.

[ 009.060 ] ( EO )

Sadakalar ancak şunlar içindir: fukara, mesâkîn, onun üzerine me'mur olanlar, müellefetülkulûb, rakabeler hakkında borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar, Allah tarafından kat'î olarak böyle farz buyuruldu, ve Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 009.060 ] ( ES )

Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm'a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 009.060 ] ( NQ )

As-Sadaqat (here it means Zakat) are only for the Fuqara' (poor), and Al-Masakin (the poor) and those employed to collect (the funds); and for to attract the hearts of those who have been inclined (towards Islam); and to free the captives; and for those in debt; and for Allah's Cause (i.e. for Mujahidun - those fighting in the holy wars), and for the wayfarer (a traveller who is cut off from everything); a duty imposed by Allah. And Allah is All-Knower, All-Wise.

[ 009.061 ] ( KK )

æóãöäúåõãõ ÇáøóÐöíäó íõÄúÐõæäó ÇáäøóÈöíøó æóíóÞõæáõæäó åõæó ÃõÐõäñ Þõáú ÃõÐõäõ ÎóíúÑò áóßõãú íõÄúãöäõ ÈöÇááøóåö æóíõÄúãöäõ áöáúãõÄúãöäöíäó æóÑóÍúãóÉñ áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãöäúßõãú æóÇáøóÐöíäó íõÄúÐõæäó ÑóÓõæáó Çááøóåö áóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٦١ ﴾

[ 009.061 ] ( MŞ )

 

[ 009.061 ] ( AY )

Yine münâfıklardan öyleleri vardır ki, Peygamberi inicitiyorlar ve: “ O, her söyleneni dinliyen bir kulaktır.” diyorlar. De ki: “ O, sizin için bir hayır kulağıdır; Allah’a da inanır, mü'minlere de... İman edenleriniz için bir rahmettir. Allah’ın Rasûlüne eziyet verenlere ise, acıklı bir azap vardır.”

[ 009.061 ] ( EO )

Yine içlerinden öyleleri var ki Peygamberi incidiyorlar ve «o her söyleneni dinler bir kulak» diyorlar, de ki: sizin için bir hayır kulağıdır, Allaha inanır, mü'minlere inanır ve iyman edenleriniz için bir rahmettir, Allahın Resulünü incidenler için ise elîm bir azab vardır.

[ 009.061 ] ( ES )

Yine onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber'i incitiyorlar ve "O her söyleneni dinleyen bir kulaktır." diyorlar. De ki; "Sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, müminlere inanır, ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir". Allah'ın Resulünü incitenlere acıklı bir azap vardır.

[ 009.061 ] ( NQ )

And among them are men who hurt the Prophet (Muhammad ) and say: "He is (lending his) ear (to every news)." Say: "He listens to what is best for you; he believes in Allah; has faith in the believers; and is a mercy to those of you who believe." But those who hurt Allah's Messenger (Muhammad ) will have a painful torment.

[ 009.062 ] ( KK )

íóÍúáöÝõæäó ÈöÇááøóåö áóßõãú áöíõÑúÖõæßõãú æóÇááøóåõ æóÑóÓõæáõåõ ÃóÍóÞøõ Ãóäú íõÑúÖõæåõ Åöäú ßóÇäõæÇ ãõÄúãöäöíäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 009.062 ] ( MŞ )

 

[ 009.062 ] ( AY )

Ey mü'minler, münâfıklar, rızânızı kazanmak için: “ Biz münâfık değiliz, “ diye Allah’a yemin ederler. Eğer bunlar mü'min iseler, daha önce Allah’ı ve Rasûlünü razı etmeleri daha doğrudur.

[ 009.062 ] ( EO )

Size gelirler rızanızı celbetmek için Allaha yemin ederler, eğer bunlar mü'min iseler daha evvel Allahın ve Resulünün rızasını düşünmeleri iycab eder.

[ 009.062 ] ( ES )

Gönlünüzü hoş etmek için gelir size yemin ederler. Bunlar eğer mümin iseler Allah'ı ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur.

[ 009.062 ] ( NQ )

They swear by Allah to you (Muslims) in order to please you, but it is more fitting that they should please Allah and His Messenger (Muhammad ), if they are believers.

[ 009.063 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÚúáóãõæÇ Ãóäøóåõ ãóäú íõÍóÇÏöÏö Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ ÝóÃóäøó áóåõ äóÇÑó Ìóåóäøóãó ÎóÇáöÏðÇ ÝöíåóÇ Ðóáößó ÇáúÎöÒúíõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ٦٣ ﴾

[ 009.063 ] ( MŞ )

 

[ 009.063 ] ( AY )

Şu gerçeği bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Rasûlüne karşı hududu aşarsa, içinde ebedî olarak kalmak üzere, ona cehennem ateşi vardır. İşte bu en büyük perişanlıktır.

[ 009.063 ] ( EO )

Ya, henüz şunu bilmediler mi? Her kim Allah ve Resulüne yarış etmeğe kalkarsa ona muhakkak Cehennem ateşi var ebedâ onda kalmak üzere, işte rüsvalığın büyüğü o.

[ 009.063 ] ( ES )

Bilmiyorlar mı ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki içinde ebedi kalınacak cehennem ateşi vardır. İşte rüsvaylığın büyüğü de budur.

[ 009.063 ] ( NQ )

Know they not that whoever opposes and shows hostility to Allah (�� � ��) and His Messenger ( ), certainly for him will be the Fire of Hell to abide therein. That is extreme disgrace.

[ 009.064 ] ( KK )

íóÍúÐóÑõ ÇáúãõäóÇÝöÞõæäó Ãóäú ÊõäóÒøóáó Úóáóíúåöãú ÓõæÑóÉñ ÊõäóÈøöÆõåõãú ÈöãóÇ Ýöí ÞõáõæÈöåöãú Þõáö ÇÓúÊóåúÒöÆõæÇ Åöäøó Çááøóåó ãõÎúÑöÌñ ãóÇ ÊóÍúÐóÑõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 009.064 ] ( MŞ )

 

[ 009.064 ] ( AY )

Münâfıklar, kalplerinde olan küfrü yüzlerine vuracak bir Sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler (hem de alay ederler). De ki: “ Eğlenin bakalım, Allah sizin o korktuğunuz şeyleri meydana çıkarıcıdır.”

[ 009.064 ] ( EO )

Münafıklar bütün kalblerindekilerle kendilerini haber verecek bir Sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler, de ki eğlenin bakalım çünkü Allah o sizin çekindiklerinizi meydana çıkaracak.

[ 009.064 ] ( ES )

Münafıklar, kalblerindekileri bütünüyle haber verecek bir sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler. De ki, alay edip durun bakalım, Allah o sizin çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.

[ 009.064 ] ( NQ )

The hypocrites fear lest a Surah (chapter of the Qur'an) should be revealed about them, showing them what is in their hearts. Say: "(Go ahead and) mock! But certainly Allah will bring to light all that you fear."

[ 009.065 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÓóÃóáúÊóåõãú áóíóÞõæáõäøó ÅöäøóãóÇ ßõäøóÇ äóÎõæÖõ æóäóáúÚóÈõ Þõáú ÃóÈöÇááøóåö æóÂíóÇÊöåö æóÑóÓõæáöåö ßõäúÊõãú ÊóÓúÊóåúÒöÆõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 009.065 ] ( MŞ )

 

[ 009.065 ] ( AY )

Ey Resûlüm. (Tebük seferine giderken seninle alay eden münâfıkların) eğer kendilerine, hakkımda niçin böyle dediniz? diye sorarsan; “Biz, ancak lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “ Allah ile, âyetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi eğleniyordunuz?”

[ 009.065 ] ( EO )

Şayed kendilerine sorsan «biz, sırf lâfa dalmış şakalaşıyorduk» derler, de ki: siz, Allah ile, âyetleriyle Peygamberiyle mi eğleniyordunuz?

[ 009.065 ] ( ES )

Eğer kendilerine sorarsan, "Biz sırf lafa dalmış, şakalaşıyorduk." derler. De ki: "Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?"

[ 009.065 ] ( NQ )

If you ask them (about this), they declare: "We were only talking idly and joking." Say: "Was it at Allah (�� � ��), and His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and His Messenger ( ) that you were mocking?"

[ 009.066 ] ( KK )

áÇó ÊóÚúÊóÐöÑõæÇ ÞóÏú ßóÝóÑúÊõãú ÈóÚúÏó ÅöíãóÇäößõãú Åöäú äóÚúÝõ Úóäú ØóÇÆöÝóÉò ãöäúßõãú äõÚóÐøöÈú ØóÇÆöÝóÉð ÈöÃóäøóåõãú ßóÇäõæÇ ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 009.066 ] ( MŞ )

 

[ 009.066 ] ( AY )

Boşuna özür dilemeyin. Siz îman ettiğinizi söyledikten sonra, içinizdeki küfrü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını bağışlasak bile, diğer bir kısmını, suçlarında ısrar ettiklerinden azabımıza uğratacağız.

[ 009.066 ] ( EO )

Biyhude i'tizar etmeyin, iyman ettiğinizi söyledikten sonra küfürünüzü açığa vurdunuz, içinizden bir kısmını afvedersek bir kısmını cürümlerinde ısrar ettiklerinden dolayı azabımıza uğratacağız.

[ 009.066 ] ( ES )

Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek bile bir kısmını suçlarında ısrar ettikleri için azabımıza uğratacağız.

[ 009.066 ] ( NQ )

Make no excuse; you have disbelieved after you had believed. If We pardon some of you, We will punish others amongst you because they were Mujrimun (disbelievers, polytheists, sinners, criminals, etc.).

[ 009.067 ] ( KK )

ÇáúãõäóÇÝöÞõæäó æóÇáúãõäóÇÝöÞóÇÊõ ÈóÚúÖõåõãú ãöäú ÈóÚúÖò íóÃúãõÑõæäó ÈöÇáúãõäúßóÑö æóíóäúåóæúäó Úóäö ÇáúãóÚúÑõæÝö æóíóÞúÈöÖõæäó ÃóíúÏöíóåõãú äóÓõæÇ Çááøóåó ÝóäóÓöíóåõãú Åöäøó ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó åõãõ ÇáúÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 009.067 ] ( MŞ )

 

[ 009.067 ] ( AY )

Münâfık erkeklerle münâfık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah’ı (ona itâatı) unuttular, Allah da onları unuttu (hidâyetinden mahrum etti). Şüphesiz münâfıklar hep fasıktırlar.

[ 009.067 ] ( EO )

Münafıkların erkekleri de, kadınları da birbirlerinin tıbkıdırlar, münkeri emir, ma'ruftan nehyederler ve ellerini sıkı tutarlar, Allahı unuttular da Allah da onları unuttu, hakikat Münafıklar hep fasıktırlar.

[ 009.067 ] ( ES )

Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Allah'ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar hep fâsık kimselerdir.

[ 009.067 ] ( NQ )

The hypocrites, men and women, are from one another, they enjoin (on the people) Al-Munkar (i.e. disbelief and polytheism of all kinds and all that Islam has forbidden), and forbid (people) from Al-Ma'ruf (i.e. Islamic Monotheism and all that Islam orders one to do), and they close their hands [from giving (spending in Allah's Cause) alms, etc.]. They have forgotten Allah, so He has forgotten them. Verily, the hypocrites are the Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah).

[ 009.068 ] ( KK )

æóÚóÏó Çááøóåõ ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó æóÇáúãõäóÇÝöÞóÇÊö æóÇáúßõÝøóÇÑó äóÇÑó Ìóåóäøóãó ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ åöíó ÍóÓúÈõåõãú æóáóÚóäóåõãõ Çááøóåõ æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ ãõÞöíãñ ﴿ ٦٨ ﴾

[ 009.068 ] ( MŞ )

 

[ 009.068 ] ( AY )

Allah, münâfık erkeklere, münâfık kadınlara ve bütün kâfirlere, içinde ebedî olarak kalmak üzere, cehennem ateşini vaad buyurdu. Bu azap onlara yeter. Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onlara devamlı bir azap vardır.

[ 009.068 ] ( EO )

Allah, Münafıkların erkeğine, dişisine ve bütün kâfirlere ebedî olarak Cehennem ateşini va'd buyurdu o onlara yeter, Allah onları rahmeti sahasından uzaklaştırdı ve onlar için mukim bir azab var.

[ 009.068 ] ( ES )

Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır.

[ 009.068 ] ( NQ )

Allah has promised the hypocrites; men and women, and the disbelievers, the Fire of Hell, therein shall they abide. It will suffice them. Allah has cursed them and for them is the lasting torment.

[ 009.069 ] ( KK )

ßóÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáößõãú ßóÇäõæÇ ÃóÔóÏøó ãöäúßõãú ÞõæøóÉð æóÃóßúËóÑó ÃóãúæóÇáÇð æóÃóæúáÇóÏðÇ ÝóÇÓúÊóãúÊóÚõæÇ ÈöÎóáÇóÞöåöãú ÝóÇÓúÊóãúÊóÚúÊõãú ÈöÎóáÇóÞößõãú ßóãóÇ ÇÓúÊóãúÊóÚó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáößõãú ÈöÎóáÇóÞöåöãú æóÎõÖúÊõãú ßóÇáøóÐöí ÎóÇÖõæÇ ÃõæáóÆößó ÍóÈöØóÊú ÃóÚúãóÇáõåõãú Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 009.069 ] ( MŞ )

 

[ 009.069 ] ( AY )

Siz ey münâfıklar, kendinizden öncekiler gibisiniz. Üstelik onlar, kuvvetçe sizden daha çetin, mal ve evlâd bakımından sizden daha çok idiler. Dünya hayatından nasîpleri kadar zevk sürmeğe bakmışlardı. İşte sizden öncekiler, nasibleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız; siz de o bataklığa dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünya ve âhirette, bütün amelleri boşa gitmiştir. İşte bunlar, hüsranda kalanlardır.

[ 009.069 ] ( EO )

Sizden evvelkiler gibi ki kuvvetce sizden daha çetin, mal ve evlâdca sizden daha çok idiler de dünya hayatından kısmetleriyle zevk sürmeğe bakmışlardı, o sizden evvelkiler kısmetleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız, siz de o batağa dalan gibi daldınız, işte bunların Dünya ve Âhırette bütün amelleri heder oldu ve işte bunlar hep o husran içinde kalanlardır.

[ 009.069 ] ( ES )

(Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.

[ 009.069 ] ( NQ )

Like those before you, they were mightier than you in power, and more abundant in wealth and children. They had enjoyed their portion awhile, so enjoy your portion awhile as those before you enjoyed their portion awhile; and you indulged in play and pastime (and in telling lies against Allah and His Messenger Muhammad ) as they indulged in play and pastime. Such are they whose deeds are in vain in this world and in the Hereafter. Such are they who are the losers.

[ 009.070 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÃúÊöåöãú äóÈóÃõ ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú Þóæúãö äõæÍò æóÚóÇÏò æóËóãõæÏó æóÞóæúãö ÅöÈúÑóÇåöíãó æóÃóÕúÍóÇÈö ãóÏúíóäó æóÇáúãõÄúÊóÝößóÇÊö ÃóÊóÊúåõãú ÑõÓõáõåõãú ÈöÇáÈóíøöäóÇÊö ÝóãóÇ ßóÇäó Çááøóåõ áöíóÙúáöãóåõãú æóáóßöäú ßóÇäõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú íóÙúáöãõæäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 009.070 ] ( MŞ )

 

[ 009.070 ] ( AY )

Onlara, şu kendilerinden öncekilerin haberi gelmedi mi? Nûh kavminin Âd’ın, Semûd’un İbrâhîm kavminin, Medyen sahiblerinin ve Mu’tefikelerin (Lût kavminin)... Onlara, Peygamberleri mu’cizeler getirmişti (de inkârları yüzünden helâk olmuşlardı). Böylece Allah onlara zulmetmiş değildi. Fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

[ 009.070 ] ( EO )

Bunlara o kendilerinden evvelkilerin: kavmı Nuhun, Âdın, Semudün, kavmı İbrahimin, Eshabı medyenin, Mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Hep bunlara Peygamberleri beyyinelerle gelmişlerdi, demek ki Allah onlara zulmetmiş değil idi ve lâkin kendileri kendilerine zulmediyorlardı.

[ 009.070 ] ( ES )

Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi'nin, Âd'in, Semûd'un, İbrahim Kavmi'nin, Medyen Ashabı'nın ve o mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[ 009.070 ] ( NQ )

Has not the story reached them of those before them? - The people of Nuh (Noah), 'Ad, and Thamud, the people of Ibrahim (Abraham), the dwellers of Madyan (Midian) and the cities overthrown [i.e. the people to whom Lout (Lot) preached], to them came their Messengers with clear proofs. So it was not Allah Who wronged them, but they used to wrong themselves.

[ 009.071 ] ( KK )

æóÇáúãõÄúãöäõæäó æóÇáúãõÄúãöäóÇÊõ ÈóÚúÖõåõãú ÃóæúáöíóÇÁõ ÈóÚúÖò íóÃúãõÑõæäó ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö æóíóäúåóæúäó Úóäö ÇáúãõäßóÑö æóíõÞöíãõæäó ÇáÕøóáóæÉó æóíõÄúÊõæäó ÇáÒøóßóæÉó æóíõØöíÚõæäó Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ ÃõæáóÆößó ÓóíóÑúÍóãõåõãõ Çááøóå õÅöäøó Çááøóåó ÚóÒöíÒñ Íóßöíãñ ﴿ ٧١ ﴾

[ 009.071 ] ( MŞ )

 

[ 009.071 ] ( AY )

Erkek ve dişi bütün mü’minler, birbirlerinin yardımcılarıdır: İyiliği emrederler, fenalıktan alıkoyarlar, namazı gereği üzre kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itâat ederler. İşte bunları, muhakkak sûrette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah, Azîz’dir (Her şeye galibdir), Hakîm’dir (hükmünde hikmet sahibidir).

[ 009.071 ] ( EO )

Erkek, dişi bütün Mü'minler ise birbirlerinin velileridirler: ma'rufu emir, münkerden nehyederler, namazı dürüst kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat eylerler, işte bunları Allah yarın rahmetiyle yargılayacak, çünkü Allah azîz, hakîmdir.

[ 009.071 ] ( ES )

Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.

[ 009.071 ] ( NQ )

The believers, men and women, are Auliya' (helpers, supporters, friends, protectors) of one another, they enjoin (on the people) Al-Ma'ruf (i.e. Islamic Monotheism and all that Islam orders one to do), and forbid (people) from Al-Munkar (i.e. polytheism and disbelief of all kinds, and all that Islam has forbidden); they perform As-Salat (Iqamat-as-Salat) and give theZakat, and obey Allah and His Messenger. Allah will have His Mercy on them. Surely Allah is All-Mighty, All-Wise.

[ 009.072 ] ( KK )

æóÚóÏó Çááøóåõ ÇáúãõÄúãöäöíäó æóÇáúãõÄúãöäóÇÊö ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ æóãóÓóÇßöäó ØóíøöÈóÉð Ýöí ÌóäøóÇÊö ÚóÏúäò æóÑöÖúæóÇäñ ãöäó Çááøóåö ÃóßúÈóÑõ Ðóáößó åõæó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ٧٢ ﴾

[ 009.072 ] ( MŞ )

 

[ 009.072 ] ( AY )

Allah, mü'minlerin erkeğine ve dişisine, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler vaad buyurdu, içlerinde ebedî olarak kalacaklar; hem Adn cennetlerinde güzel meskenler... Allah’ın bir rızası ise daha büyüktür. İşte bu, en büyük saâdettir.

[ 009.072 ] ( EO )

Allah, mü'minlerin erkeğine, dişisine altından ırmaklar akar Cennetler va'd buyurdu, içlerinde muhalled kalacaklar hem Adin Cennetlerinde hoş hoş meskenler, Allahın bir rıdvanı ise hepsinden büyük, işte asıl fevzi azîm de budur.

[ 009.072 ] ( ES )

Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.

[ 009.072 ] ( NQ )

Allah has promised to the believers -men and women, - Gardens under which rivers flow to dwell therein forever, and beautiful mansions in Gardens of 'Adn (Eden Paradise). But the greatest bliss is the Good Pleasure of Allah. That is the supreme success.

[ 009.073 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÈöíøõ ÌóÇåöÏö ÇáúßõÝøóÇÑó æóÇáúãõäóÇÝöÞöíäó æóÇÛúáõÙú Úóáóíúåöãú æóãóÃúæóÇåõãú Ìóåóäøóãõ æóÈöÆúÓó ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ٧٣ ﴾

[ 009.073 ] ( MŞ )

 

[ 009.073 ] ( AY )

Ey yüce Peygamber! Kâfirlere karşı silâhla, münâfıklara delil ve hüccet getirerek muharebe et. Onlara karşı çetin ol. Onların barınağı cehennemdir ve O, ne kötü bir dönüş yeridir!..

[ 009.073 ] ( EO )

Ey o şanlı Peygamber kâfirlere, Münafıklara mücahede et ve onlara karşı kalın ol, onların varacakları yer Cehennemdir ki o, ne kötü meaddır!

[ 009.073 ] ( ES )

Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir.

[ 009.073 ] ( NQ )

O Prophet (Muhammad )! Strive hard against the disbelievers and the hypocrites, and be harsh against them, their abode is Hell, - and worst indeed is that destination.

[ 009.074 ] ( KK )

íóÍúáöÝõæäó ÈöÇááøóåö ãóÇ ÞóÇáõæÇ æóáóÞóÏú ÞóÇáõæÇ ßóáöãóÉó ÇáúßõÝúÑö æóßóÝóÑõæÇ ÈóÚúÏó ÅöÓúáÇóãöåöãú æóåóãøõæÇ ÈöãóÇ áóãú íóäóÇáõæÇ æóãóÇ äóÞóãõæÇ ÅöáÇøó Ãóäú ÃóÛúäóÇåõãõ Çááøóåõ æóÑóÓõæáõåõ ãöäú ÝóÖúáöåö ÝóÅöäú íóÊõæÈõæÇ íóßõäú ÎóíúÑðÇ áóåõãú æóÅöäú íóÊóæóáøóæúÇ íõÚóÐøöÈúåõãõ Çááøóåõ ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóãóÇ áóåõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãöäú æóáöíøò æóáÇó äóÕöíÑò ﴿ ٧٤ ﴾

[ 009.074 ] ( MŞ )

 

[ 009.074 ] ( AY )

Münâfıklar Allah’a yemin ediyorlar ki, (Peygamberle alay ve ona hakaret sözünü) söylemediler. And olsun ki, o küfür kelimesini söylediler ve İslâmı kabul ettiklerini açıkladıktan sonra da kâfir oldular ve muvaffak olamadıkları cinâyeti (Peygambere sûlikasdi) kurdular. Münâfıkların Peygambere ve mü'minlere kin beslemeleri, ancak Allah ile Rasûlünün onları ihsanından zenginleştirmiş olmasıdır. Bununla beraber eğer nifâklarından tevbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Şâyet yüz çevirirlerse; Allah, onları dünya ve âhirette acıklı bir azaba uğratır. Artık onların yeryüzünde ne bir dostu, ne de bir yardımcısı yoktur.

[ 009.074 ] ( EO )

Allaha yemin ediyorlar: söylememişler, kasem olsun o kelimei küfrü söylediler, islâma geldikten sonra yine kâfirlik ettiler ve o muvaffak olamadıkları cinayeti kurdular, halbuki intikam almağa kalkmaları için kendilerini Allahın Resuliyle fadlı ilâhîsinden zenginleştirmiş olmasından başka bir sebeb de yoktu, bunun üzerine tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur, yok yan çizerlerse Allah onları Dünya ve Âhırette elîm bir azab ile ta'zib eder, ve yer yüzünde onlar için ne himaye, ne imdad edecek kimse bulunmaz.

[ 009.074 ] ( ES )

Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm'a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah'ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.

[ 009.074 ] ( NQ )

They swear by Allah that they said nothing (bad), but really they said the word of disbelief, and they disbelieved after accepting Islam, and they resolved that (plot to murder Prophet Muhammad ) which they were unable to carry out, and they could not find any cause to do so except that Allah and His Messenger had enriched them of His Bounty. If then they repent, it will be better for them, but if they turn away, Allah will punish them with a painful torment in this worldly life and in the Hereafter. And there is none for them on earth as a Wali (supporter, protector) or a helper.

[ 009.075 ] ( KK )

æóãöäúåõãú ãóäú ÚóÇåóÏó Çááøóåó áóÆöäú ÂÊóÇäóÇ ãöäú ÝóÖúáöåö áóäóÕøóÏøóÞóäøó æóáóäóßõæäóäøó ãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 009.075 ] ( MŞ )

 

[ 009.075 ] ( AY )

Onlardan kimi de Allah’a şöyle kesin söz (ahd) vermişti: Eğer (Allah) bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten sâlihlerden olacağız.

[ 009.075 ] ( EO )

Yine onlardan kimi de Allaha şöyle ahdetmişlerdi: «eğer bize fadlından ihsan ederse her halde zekâtını veririz ve her halde salihînden oluruz»

[ 009.075 ] ( ES )

Yine onlardan kimi de Allah'a şöyle ahdetmişlerdi: "Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse biz de elbette zekâtı veririz ve kesinlikle salihlerden oluruz." diye söz vermişlerdi.

[ 009.075 ] ( NQ )

And of them are some who made a covenant with Allah (saying): "If He bestowed on us of His Bounty, we will verily, giveSadaqah (Zakat and voluntary charity in Allah's Cause) and will be certainly among those who are righteous."

[ 009.076 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÂÊóÇåõãú ãöäú ÝóÖúáöåö ÈóÎöáõæÇ Èöåö æóÊóæóáøóæúÇ æóåõãú ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٧٦ ﴾

[ 009.076 ] ( MŞ )

 

[ 009.076 ] ( AY )

Ne zamanki Allah, kereminden istediklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı.

[ 009.076 ] ( EO )

Vaktaki Allah fadlından istediklerini verdi, buhl edib yüz çevirdiler, ve zaten yan çizib duruyorlardı.

[ 009.076 ] ( ES )

Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı.

[ 009.076 ] ( NQ )

Then when He gave them of His Bounty, they became niggardly [refused to pay the Sadaqah (Zakat or voluntary charity)], and turned away, averse.

[ 009.077 ] ( KK )

ÝóÃóÚúÞóÈóåõãú äöÝóÇÞðÇ Ýöí ÞõáõæÈöåöãú Åöáóì íóæúãö íóáúÞóæúäóåõ ÈöãóÇ ÃóÎúáóÝõæÇ Çááøóåó ãóÇ æóÚóÏõæåõ æóÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÐöÈõæäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 009.077 ] ( MŞ )

 

[ 009.077 ] ( AY )

Nihâyet Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söylemeği âdet edindikleri için, Allah da bu işlerinin sonunu, kalplerinde kıyâmet gününe kadar devam edecek bir nifâka çeviriverdi.

[ 009.077 ] ( EO )

Allaha verdikleri va'di tutmadıkları ve yalan söylemeği âdet edindikleri için o da bu fi'llerinin akıbetini kalblerinde kıyamet gününe kadar sürecek bir nifaka kalb ediverdi.

[ 009.077 ] ( ES )

Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.

[ 009.077 ] ( NQ )

So He punished them by putting hypocrisy into their hearts till the Day whereon they shall meet Him, because they broke that (covenant with Allah) which they had promised Him and because they used to tell lies.

[ 009.078 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÚúáóãõæÇ Ãóäøó Çááøóåó íóÚúáóãõ ÓöÑøóåõãú æóäóÌúæóÇåõãú æóÃóäøó Çááøóåó ÚóáÇøóãõ ÇáúÛõíõæÈö ﴿ ٧٨ ﴾

[ 009.078 ] ( MŞ )

 

[ 009.078 ] ( AY )

Hâlâ (o münâfıklar) bilmediler mi ki, Allah, onların gizledikleri sırları da bilir, fısıltılarını da... Allah, bütün gaibleri kemâliyle bilendir.

[ 009.078 ] ( EO )

Henüz bilmediler mi ki Allah onların sirlerini de bilir fısıltılarını da; ve Allah «allâmülguyub» dur.

[ 009.078 ] ( ES )

Allah'ın, onların sırlarını da, fısıltılarını da bilip durduğunu ve Allah'ın bütün bilinmeyenleri bildiğini hâlâ öğrenemediler mi?

[ 009.078 ] ( NQ )

Know they not that Allah knows their secret ideas, and their Najwa (secret counsels), and that Allah is the All-Knower of the unseen.

[ 009.079 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóáúãöÒõæäó ÇáúãõØøóæøöÚöíäó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó Ýöí ÇáÕøóÏóÞóÇÊö æóÇáøóÐöíäó áÇó íóÌöÏõæäó ÅöáÇøó ÌõåúÏóåõãú ÝóíóÓúÎóÑõæäó ãöäúåõãú ÓóÎöÑó Çááøóåõ ãöäúåõãú æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٧٩ ﴾

[ 009.079 ] ( MŞ )

 

[ 009.079 ] ( AY )

Sadakalar hakkında, zekâttan başka gönül rızası ile bağışlarda bulunanlara bir türlü, ancak güclerinin yettiğini bulup verenlere de bir türlü lâf atıp eğlenenler var ya, Allah onları maskaraya çevirecektir ve bir de onlar için acıklı bir azap vardır.

[ 009.079 ] ( EO )

Sadakatta bulunanlara bir türlü, ve güçlerinin yetebildiğinden başkasını bulamıyanlara diğer türlü lâf atarak bunlarla eğlenenler, Allah onları maskaraya çevirdikten başka bir de kendileri için elîm bir azab var.

[ 009.079 ] ( ES )

Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır.

[ 009.079 ] ( NQ )

Those who defame such of the believers who give charity (in Allah's Cause) voluntarily, and those who could not find to give charity (in Allah's Cause) except what is available to them, so they mock at them (believers), Allah will throw back their mockery on them, and they shall have a painful torment.

[ 009.080 ] ( KK )

ÇöÓúÊóÛúÝöÑú áóåõãú Ãóæú áÇó ÊóÓúÊóÛúÝöÑú áóåõãú Åöäú ÊóÓúÊóÛúÝöÑú áóåõãú ÓóÈúÚöíäó ãóÑøóÉð Ýóáóäú íóÛúÝöÑó Çááøóåõ áóåõãú Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú ßóÝóÑõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö æóÇááøóåõ áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáúÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 009.080 ] ( MŞ )

 

[ 009.080 ] ( AY )

Ey Resûlüm, o münâfıklar için, ister mağfiret dile veya mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret istesen de, yine Allah, onları asla bağışlayacak değil... Bu mağfiretten mahrum edilişleri şundandır: Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar, inkâr ettiler. Allah ise, öyle fasıklar topluluğuna hidâyet etmez.

[ 009.080 ] ( EO )

Onlar için dile istigfar et dile etme, onlar için yetmiş kerre istigfar da etsen Allah onlara hiç de mağfiret edecek değil, böyle, çünkü onlar Allahı ve Resulünü tanımadılar, Allah ise öyle baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.

[ 009.080 ] ( ES )

Onlar için Allah'dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.

[ 009.080 ] ( NQ )

Whether you (O Muhammad ) ask forgiveness for them (hypocrites) or ask not forgiveness for them ... (and even) if you ask seventy times for their forgiveness ... Allah will not forgive them, because they have disbelieved in Allah and His Messenger (Muhammad ). And Allah guides not those people who are Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah).

[ 009.081 ] ( KK )

ÝóÑöÍó ÇáúãõÎóáøóÝõæäó ÈöãóÞúÚóÏöåöãú ÎöáÇóÝó ÑóÓõæáö Çááøóåö æóßóÑöåõæÇ Ãóäú íõÌóÇåöÏõæÇ ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÞóÇáõæÇ áÇó ÊóäúÝöÑõæÇ Ýöí ÇáúÍóÑøö Þõáú äóÇÑõ Ìóåóäøóãó ÃóÔóÏøõ ÍóÑøðÇ áóæú ßóÇäõæÇ íóÝúÞóåõæäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 009.081 ] ( MŞ )

 

[ 009.081 ] ( AY )

Tebük savaşına iştirak etmeyip geri kalan münâfıklar, Rasûlüllah’a muhalefet ederek oturup kalmalarıyla sevindiler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücâdele etmeyi çirkin gördüler ve; “ Bu sıcakta harbe çıkmayın” dediler. De ki: “ Cehennemin ateşi daha sıcaktır. Fakat gidecekleri yeri bilseler!...”

[ 009.081 ] ( EO )

Arkada kalanlar Resulullah hılâfına olarak oturub kalmalariyle ferahlandılar, Allah yolunda mallariyle, canlariyle mücahid olmayı hoşlanmadılar, bu sıcakta seferber olmayın dediler, de ki Cehennem ateşi daha sıcak, fakat duysalardı.

[ 009.081 ] ( ES )

Savaştan geri kalan münafıklar, Resulullah'ın hilafına, onun savaşa gitmesine karşılık, oturup kalmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar, üstelik "Bu sıcakta savaşa gitmeyin." dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke anlayabilselerdi.

[ 009.081 ] ( NQ )

Those who stayed away (from Tabuk expedition) rejoiced in their staying behind the Messenger of Allah; they hated to strive and fight with their properties and their lives in the Cause of Allah, and they said: "March not forth in the heat." Say: "The Fire of Hell is more intense in heat", if only they could understand!

[ 009.082 ] ( KK )

ÝóáúíóÖúÍóßõæÇ ÞóáöíáÇð æóáúíóÈúßõæÇ ßóËöíÑðÇ ÌóÒóÇÁð ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÓöÈõæäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 009.082 ] ( MŞ )

 

[ 009.082 ] ( AY )

Artık kazandıklarının cezası olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.

[ 009.082 ] ( EO )

Artık kazandıkları günahın cezası olarak az gülsünler çok ağlasınlar.

[ 009.082 ] ( ES )

Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.

[ 009.082 ] ( NQ )

So let them laugh a little and (they will) cry much as a recompense of what they used to earn (by committing sins).

[ 009.083 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÑóÌóÚóßó Çááøóåõ Åöáóì ØóÇÆöÝóÉò ãöäúåõãú ÝóÇÓúÊóÃúÐóäõæßó áöáúÎõÑõæÌö ÝóÞõáú áóäú ÊóÎúÑõÌõæÇ ãóÚöíó ÃóÈóÏðÇ æóáóäú ÊõÞóÇÊöáõæÇ ãóÚöíó ÚóÏõæøðÇ Åöäøóßõãú ÑóÖöíÊõãú ÈöÇáúÞõÚõæÏö Ãóæøóáó ãóÑøóÉò ÝóÇÞúÚõÏõæÇ ãóÚó ÇáúÎóÇáöÝöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 009.083 ] ( MŞ )

 

[ 009.083 ] ( AY )

Eğer Tebük savaşından sonra Allah, seni Medine’de kalan münâfıklardan bir kısmının yanına döndürür de başka bir savaşa çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “ Artık benimle beraber ebediyyen sefere çıkamazsınız, beraberimde olarak hiç bir düşmanla muharebe edemezsiniz. Çünkü ilk defa, oturup kalmayı arzu ettiniz. (Tebük seferine çıkmadınız). Şimdi de geri kalan kadın ve çocuklarla oturup kalın.”

[ 009.083 ] ( EO )

Bundan böyle Allah seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de başka bir cihada çıkmak için senden izin isterlerse artık siz benim maıyyetimde ebedâ çıkamıyacaksınız, ve hiç bir düşmana benim maıyyetimde harb edemiyeceksiniz, evvelki def'a oturub kalmayı arzu ettiniz, şimdi de artık geride kalanlarla beraber oturun de.

[ 009.083 ] ( ES )

Eğer Allah, seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de onlar başka bir cihada seninle birlikte çıkmak için senden izin isterlerse, de ki; "Artık siz hiçbir zaman benimle çıkamayacaksınız. Daha önce oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz. Bundan böyle artık geride kalanlarla beraber oturup kalın."

[ 009.083 ] ( NQ )

If Allah brings you back to a party of them (the hypocrites), and they ask your permission to go out (to fight), say: "Never shall you go out with me, nor fight an enemy with me; you agreed to sit inactive on the first occasion, then you sit (now) with those who lag behind."

[ 009.084 ] ( KK )

æóáÇó ÊõÕóáøö Úóáóì ÃóÍóÏò ãöäúåõãú ãóÇÊó ÃóÈóÏðÇ æóáÇó ÊóÞõãú Úóáóì ÞóÈúÑöåö Åöäøóåõãú ßóÝóÑõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö æóãóÇÊõæÇ æóåõãú ÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 009.084 ] ( MŞ )

 

[ 009.084 ] ( AY )

Münâfıklardan ölen hiç bir kimse üzerine, hiç bir zaman namaz kılma; kabri başında (gömülürken veya ziyaret için) durma. Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler.

[ 009.084 ] ( EO )

Ve içlerinde ölen birinin ebedâ namazını kılma ve kabrinin üzerinde durma, çünkü onlar Allahı ve Resulünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler.

[ 009.084 ] ( ES )

Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.

[ 009.084 ] ( NQ )

And never (O Muhammad ) pray (funeral prayer) for any of them (hypocrites) who dies, nor stand at his grave. Certainly they disbelieved in Allah and His Messenger, and died while they were Fasiqun (rebellious, - disobedient to Allah and His Messenger ).

[ 009.085 ] ( KK )

æóáÇó ÊõÚúÌöÈúßó ÃóãúæóÇáõåõãú æóÃóæúáÇóÏõåõãú ÅöäøóãóÇ íõÑöíÏõ Çááøóåõ Ãóäú íõÚóÐøöÈóåõãú ÈöåóÇ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÊóÒúåóÞó ÃóäúÝõÓõåõãú æóåõãú ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 009.085 ] ( MŞ )

 

[ 009.085 ] ( AY )

Onların ne malları, ne de evladları senin gözüne batmasın (bunlar hiç bir şey değil), Ancak Allah, onları dünyada bunlarla azablandırmayı ve kâfir oldukları hâlde canlarının çıkmasını murad ediyor.

[ 009.085 ] ( EO )

Hem onların ne malları, ne evlâdları gözüne batmasin, o hiç bir şey değil, ancak Allah onları Dünyada bunlarla muazzep kılmayı ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını murad buyuruyor.

[ 009.085 ] ( ES )

Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.

[ 009.085 ] ( NQ )

And let not their wealth or their children amaze you. Allah's Plan is to punish them with these things in this world, and that their souls shall depart (die) while they are disbelievers.

[ 009.086 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÃõäúÒöáóÊú ÓõæÑóÉñ Ãóäú ÂãöäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÌóÇåöÏõæÇ ãóÚó ÑóÓõæáöåö ÇÓúÊóÃúÐóäóßó ÃõæáõæÇ ÇáØøóæúáö ãöäúåõãú æóÞóÇáõæÇ ÐóÑúäóÇ äóßõäú ãóÚó ÇáúÞóÇÚöÏöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 009.086 ] ( MŞ )

 

[ 009.086 ] ( AY )

“Allah’a îman edin ve Rasûlünün maiyyetinde cihada gidin” diye bir süre indirildiği zaman, içlerinde servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve : “ Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler.

[ 009.086 ] ( EO )

Allaha iyman edin ve Resulünün maiyyetinde cihada gidin diye bir Sûre indirildiği zaman içlerinde servet sahibi olanlar senden izin istediler ve «bırak bizi oturanlarla beraber olalım» dediler.

[ 009.086 ] ( ES )

Allah'a iman edin ve Resulü ile birlikte cihada gidin. diye bir sûre indirildiği zaman, içlerinden mal mülk sahibi olanlar senden izin istediler ve "Bırak bizi oturanlarla beraber oturalım." dediler.

[ 009.086 ] ( NQ )

And when a Surah (chapter from the Qur'an) is revealed, enjoining them to believe in Allah and to strive hard and fight along with His Messenger, the wealthy among them ask your leave to exempt them (from Jihad) and say, "Leave us (behind), we would be with those who sit (at home)."

[ 009.087 ] ( KK )

ÑóÖõæÇ ÈöÃóäú íóßõæäõæÇ ãóÚó ÇáúÎóæóÇáöÝö æóØõÈöÚó Úóáóì ÞõáõæÈöåöãú Ýóåõãú áÇó íóÝúÞóåõæäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 009.087 ] ( MŞ )

 

[ 009.087 ] ( AY )

Kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Onların kalpleri üzerine nifâk damgası vuruldu. Artık onlar, cihaddaki saâdeti ve geri kalmaktaki şekaveti anlayamazlar.

[ 009.087 ] ( EO )

Kadınlarla beraber olmaya razı oldular, kalplerinin üzeri tab edildi, artık onlar gayeyi fehmetmezler.

[ 009.087 ] ( ES )

Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalblerine mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar.

[ 009.087 ] ( NQ )

They are content to be with those (the women) who sit behind (at home). Their hearts are sealed up (from all kinds of goodness and right guidance), so they understand not.

[ 009.088 ] ( KK )

áóßöäö ÇáÑøóÓõæáõ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãóÚóåõ ÌóÇåóÏõæÇ ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú æóÃõæáóÆößó áóåõãõ ÇáúÎóíúÑóÇÊõ æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÝúáöÍõæäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 009.088 ] ( MŞ )

 

[ 009.088 ] ( AY )

Fakat Peygamber ve onun beraberindeki mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler (savaştılar). İşte bütün hayırlar bunların...Ve asıl kurtuluşa erenler de, işte bunlardır.

[ 009.088 ] ( EO )

Lâkin Peygamber ve maiyyetindeki Müminler mallariyle, canlariyle cihad ettiler, bunları görüyor musun bütün hayırlar işte onlar için ve işte bunlar murada iren müflihler.

[ 009.088 ] ( ES )

Fakat Peygamber ve onunla beraber olan müminler mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır. Murada erenler de işte onlardır.

[ 009.088 ] ( NQ )

But the Messenger (Muhammad ) and those who believed with him (in Islamic Monotheism) strove hard and fought with their wealth and their lives (in Allah's Cause). Such are they for whom are the good things, and it is they who will be successful.

[ 009.089 ] ( KK )

ÃóÚóÏøó Çááøóåõ áóåõãú ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ Ðóáößó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ٨٩ ﴾

[ 009.089 ] ( MŞ )

 

[ 009.089 ] ( AY )

Allah, onlara (ağaçları) altlarından nehirler akan cennetler hazırladı; içlerinde ebedî olarak kalacaklar. İşte bu, en büyük saâdettir.

[ 009.089 ] ( EO )

Allah onlara altından nehirler akar cennetler hazırladı içlerinde muhalled olacaklar, işte o fevziazîm, bu.

[ 009.089 ] ( ES )

Allah onlara, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İçlerinde ebedi kalacaklar. İşte o büyük kurtuluş budur.

[ 009.089 ] ( NQ )

For them Allah has got ready Gardens (Paradise) under which rivers flow, to dwell therein forever. That is the supreme success.

[ 009.090 ] ( KK )

æóÌóÇÁó ÇáúãõÚóÐøöÑõæäó ãöäó ÇáúÃóÚúÑóÇÈö áöíõÄúÐóäó áóåõãú æóÞóÚóÏó ÇáøóÐöíäó ßóÐóÈõæÇ Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ ÓóíõÕöíÈõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäúåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٩٠ ﴾

[ 009.090 ] ( MŞ )

 

[ 009.090 ] ( AY )

Bedevilerden özür ileri sürenler, Tebük savaşından geri kalmak için kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Rasûlüne yalan söyliyenler de (Yerlerinden kıpırdamayıp) oturdular. Şüphe yok ki, bunlardan kâfir olanlara çok acıklı bir azap isabet edecek.

[ 009.090 ] ( EO )

Bedevîlerden özürbahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler, Allaha ve Resulüne yalân söyleyenler de oturdular, muhakkak bunların kâfir olanlarına elîm bir azab isabet edecek.

[ 009.090 ] ( ES )

Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.

[ 009.090 ] ( NQ )

And those who made excuses from the bedouins came (to you, O Prophet ) asking your permission to exempt them (from the battle), and those who had lied to Allah and His Messenger sat at home (without asking the permission for it); a painful torment will seize those of them who disbelieve.

[ 009.091 ] ( KK )

áóíúÓó Úóáóì ÇáÖøõÚóÝóÇÁö æóáÇó Úóáóì ÇáúãóÑúÖóì æóáÇó Úóáóì ÇáøóÐöíäó áÇó íóÌöÏõæäó ãóÇ íõäúÝöÞõæäó ÍóÑóÌñ ÅöÐóÇ äóÕóÍõæÇ áöáøóåö æóÑóÓõæáöåö ãóÇ Úóáóì ÇáúãõÍúÓöäöíäó ãöäú ÓóÈöíáò æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٩١ ﴾

[ 009.091 ] ( MŞ )

 

[ 009.091 ] ( AY )

Allah’a ve Rasûlüne sadık kalmak (hiç bir fenalığa meyletmemek) şartiyle, ne zayıflara (ihtiyar, çocuk ve sakatlara) ne hastalara, ne de sarfedeceklerini bulamıyan fakirlere, savaştan geri kalmakta bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah da Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 009.091 ] ( EO )

Allah ve Resulü için nasıhat ettikleri takdirde ne zuafaya, ne hastalara, ne de sarfedeceklerini bulamıyanlara harec yoktur, muhsinleri müahazeye yol olmadığı gibi Allah da gafur, rahîmdir.

[ 009.091 ] ( ES )

Allah ve Resulü adına nasihat ettikleri takdirde ne zayıflara, ne hastalara, ne de verecek birşey bulamayan yoksullara savaştan kalmaktan dolayı bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah gafurdur, rahîmdir.

[ 009.091 ] ( NQ )

There is no blame on those who are weak or ill or who find no resources to spend [in holy fighting (Jihad)], if they are sincere and true (in duty) to Allah and His Messenger. No ground (of complaint) can there be against the Muhsinun (good-doers - see the footnote of V.9:120). And Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 009.092 ] ( KK )

æóáÇó Úóáóì ÇáøóÐöíäó ÅöÐóÇ ãóÇ ÃóÊóæúßó áöÊóÍúãöáóåõãú ÞõáúÊó áÇó ÃóÌöÏõ ãóÇ ÃóÍúãöáõßõãú Úóáóíúåö ÊóæóáøóæÇ æóÃóÚúíõäõåõãú ÊóÝöíÖõ ãöäó ÇáÏøóãúÚö ÍóÒóäðÇ ÃóáÇøó íóÌöÏõæÇ ãóÇ íõäúÝöÞõæäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 009.092 ] ( MŞ )

 

[ 009.092 ] ( AY )

Bir de o kimselere günah yoktur ki, kendilerini bindirip savaşa sevkedesin diye, sana geldikleri zaman (kendilerine): “Sizi bindirecek bir hayvan bulamıyorum” demiştin. Bu uğurda sarf edecekleri şeyi bulamadıklarından dolayı kederlerinden gözleri yaş döke döke döndüler.

[ 009.092 ] ( EO )

Onlara da harec yoktur ki her ne zaman kendilerini bindirip sevkedesin diye sana geldilerse «sizi bindirecek bir şey bulamıyorum» dediğin cihetle bu uğurda sarfedecekleri şeyi bulamadıklarından dolayı hüzünlerinden gözleri yaş döke döke döndüler.

[ 009.092 ] ( ES )

Kendilerini bindirip savaşa gönderesin diye gönüllü olarak sana geldiklerinde, "Sizi bindirecek birşey bulamıyorum." dediğin zaman, bu uğurda harcayacakları birşey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp gidenlere de bir günah yoktur.

[ 009.092 ] ( NQ )

Nor (is there blame) on those who came to you to be provided with mounts, and when you said: "I can find no mounts for you," they turned back, while their eyes overflowing with tears of grief that they could not find anything to spend (for Jihad).

[ 009.093 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáÓøóÈöíáõ Úóáóì ÇáøóÐöíäó íóÓúÊóÃúÐöäõæäóßó æóåõãú ÃóÛúäöíóÇÁõ ÑóÖõæÇ ÈöÃóäú íóßõæäõæÇ ãóÚó ÇáúÎóæóÇáöÝö æóØóÈóÚó Çááøóåõ Úóáóì ÞõáõæÈöåöãú Ýóåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 009.093 ] ( MŞ )

 

[ 009.093 ] ( AY )

Muahazeye yol, ancak o kimseleredir ki, zengin oldukları hâlde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar, kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık başlarına gelecek felâketi bilmezler.

[ 009.093 ] ( EO )

Muahazeye yol ancak o kimseleredir ki zengin oldukları halde kalmak için senden izin isterler, bunlar kadınlarla beraber olmağa razı oldular, Allah da kalplerini tabetti, de artık başlarına geleceği bilmezler.

[ 009.093 ] ( ES )

Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.

[ 009.093 ] ( NQ )

The ground (of complaint) is only against those who are rich, and yet ask exemption . They are content to be with (the women) who sit behind (at home) and Allah has sealed up their hearts (from all kinds of goodness and right guidance) so that they know not (what they are losing).

[ 009.094 ] ( KK )

íóÚúÊóÐöÑõæäó Åöáóíúßõãú ÅöÐóÇ ÑóÌóÚúÊõãú Åöáóíúåöãú Þõáú áÇó ÊóÚúÊóÐöÑõæÇ áóäú äõÄúãöäó áóßõãú ÞóÏú äóÈøóÃóäóÇ Çááøóåõ ãöäú ÃóÎúÈóÇÑößõãú æóÓóíóÑóì Çááøóåõ Úóãóáóßõãú æóÑóÓõæáõåõ Ëõãøó ÊõÑóÏøõæäó Åöáóì ÚóÇáöãö ÇáúÛóíúÈö æóÇáÔøóåóÇÏóÉö ÝóíõäóÈøöÆõßõãú ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 009.094 ] ( MŞ )

 

[ 009.094 ] ( AY )

Savaştan geri dönüp münâfıkların yanına vardığınız zaman, onlar size özür dileyecekler. De ki: “ Boşuna özür dilemeyin, size inanmıyacağız. Allah bize durumunuzdan bir çok haberler verdi. Bundan böyle Allah ve Rasûlü, yaptıklarınızı görecektir. Sonra gaybı ve hazırı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O vakit size, Allah, ne yapmış olduğunuzu haber verecektir.”

[ 009.094 ] ( EO )

Yanlarına avdet ettiğinizde size itizar edecekler, de ki: itizar etmeyin ihtimali yok size inanmıyacağız doğrusu Allah bize ahvalinizden bir çok haberler verdi, bundan böyle de Allah ve Resulü amelinizi görecek, sonra hepiniz o gayb-ü şehadeti bilen hakkın huzuruna götürüleceksiniz o vakıt o size haber verecek neler yapıyordunuz.

[ 009.094 ] ( ES )

Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler. De ki: "Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin durumunuzdan haberler verdi". Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı görecektir. Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O vakit O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.

[ 009.094 ] ( NQ )

They (the hypocrites) will present their excuses to you (Muslims), when you return to them. Say (O Muhammad ) "Present no excuses, we shall not believe you. Allah has already informed us of the news concerning you. Allah and His Messenger will observe your deeds. In the end you will be brought back to the All-Knower of the unseen and the seen, then He (Allah) will inform you of what you used to do." [Tafsir At-Tabari]

[ 009.095 ] ( KK )

ÓóíóÍúáöÝõæäó ÈöÇááøóåö áóßõãú ÅöÐóÇ ÇäúÞóáóÈúÊõãú Åöáóíúåöãú áöÊõÚúÑöÖõæÇ Úóäúåõãú ÝóÃóÚúÑöÖõæÇ Úóäúåõãú Åöäøóåõãú ÑöÌúÓñ æóãóÃúæóÇåõãú Ìóåóäøóãõ ÌóÒóÇÁð ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÓöÈõæäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 009.095 ] ( MŞ )

 

[ 009.095 ] ( AY )

Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerinden yüz çevirirsiniz (ayıplamıyasınız) diye, size karşı Allah’a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin (kendilerini ayıplamayın.) Çünkü onlar murdardır. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer de (barınakları) cehennem’dir.

[ 009.095 ] ( EO )

Yanlarına döndüğünüz zaman kendilerinden sarfınazar edesiniz diye size yeminbillâh edecekler, siz de kendilerinde sarfı nazar edin, çünkü onlar murdar şeylerdir, kesiblerinin cezası olarak varacakları yer de Cehennemdir.

[ 009.095 ] ( ES )

Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.

[ 009.095 ] ( NQ )

They will swear by Allah to you (Muslims) when you return to them, that you may turn away from them. So turn away from them. Surely, they are Rijsun [i.e. Najasun (impure) because of their evil deeds], and Hell is their dwelling place, - a recompense for that which they used to earn.

[ 009.096 ] ( KK )

íóÍúáöÝõæäó áóßõãú áöÊóÑúÖóæúÇ Úóäúåõãú ÝóÅöäú ÊóÑúÖóæúÇ Úóäúåõãú ÝóÅöäøó Çááøóåó áÇó íóÑúÖóì Úóäö ÇáúÞóæúãö ÇáúÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 009.096 ] ( MŞ )

 

[ 009.096 ] ( AY )

Kendilerinden razı olasınız diye, size yemin edecekler. Fakat siz, onlardan razı olsanız da asla Allah o fasıklar topluluğundan razı olmaz.

[ 009.096 ] ( EO )

Siz kendilerinden râzı olasınız diye size yemin edecekler, fakat siz onlardan râzı olursanız her halde Allah fasıklar güruhundan râzı olmaz.

[ 009.096 ] ( ES )

Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız, şunu bilin ki Allah, o fasıklar güruhundan kesinlikle razı olmaz.

[ 009.096 ] ( NQ )

They (the hypocrites) swear to you (Muslims) that you may be pleased with them, but if you are pleased with them, certainly Allah is not pleased with the people who are Al-Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah).

[ 009.097 ] ( KK )

Çó úáÃóÚúÑóÇÈõ ÃóÔóÏøõ ßõÝúÑðÇ æóäöÝóÇÞðÇ æóÃóÌúÏóÑõ ÃóáÇøó íóÚúáóãõæÇ ÍõÏõæÏó ãóÇ ÃóäúÒóáó Çááøóåõ Úóáóì ÑóÓõæáöåö æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٩٧ ﴾

[ 009.097 ] ( MŞ )

 

[ 009.097 ] ( AY )

Bedevî’ler, küfür ve nifâk bakımından daha şiddetlidirler. Bununla beraber, Allah’ın, Rasûlüne indirdiği hükümlerin sınırını bilmemeye daha lâyıktırlar. Allah her şeyi kemaliyle bilicidir, hükmünde hikmet sahibidir.

[ 009.097 ] ( EO )

Ârâbîler küfürce ve nifakça daha şiddetlidirler, bununla beraber Allahın Resulüne indirdiği ahkâmın hududunu bilmemiye daha lâyıktırlar, Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 009.097 ] ( ES )

Bedeviler inkâr ve münafıklık bakımından daha beterdirler. Bununla beraber Allah'ın, Resulüne indirdiği (hükümlerin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah alîmdir, hakîmdir,

[ 009.097 ] ( NQ )

The bedouins are the worst in disbelief and hypocrisy, and more likely to be in ignorance of the limits (Allah's Commandments and His Legal Laws, etc.) which Allah has revealed to His Messenger. And Allah is All-Knower, All-Wise.

[ 009.098 ] ( KK )

æóãöäó ÇáúÃóÚúÑóÇÈö ãóäú íóÊøóÎöÐõ ãóÇ íõäúÝöÞõ ãóÛúÑóãðÇ æóíóÊóÑóÈøóÕõ Èößõãõ ÇáÏøóæóÇÆöÑó Úóáóíúåöãú ÏóÇÆöÑóÉõ ÇáÓøóæúÁö æóÇááøóåõ ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٩٨ ﴾

[ 009.098 ] ( MŞ )

 

[ 009.098 ] ( AY )

Bedevî’lerden kimi vardır ki, Allah yolunda harcadığını ziyan sayar ve bundan kurtulmak için, size, inkılâp ve devrimlerin gelmesini bekler. O kötü devir kendi başlarına olsun. Allah, onların söylediklerini işitir, kalplerindekini bilir.

[ 009.098 ] ( EO )

Ârâbîlerden kimi vardır ki verdiğini cerîme sayar, size zamanın türlü türlü devr-ü inkılâbını gözetir, kötü devir kendi başlarına, Allah semi'dir, alîmdir.

[ 009.098 ] ( ES )

Bedevilerden kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah herşeyi işitendir, bilendir.

[ 009.098 ] ( NQ )

And of the bedouins there are some who look upon what they spend (in Allah's Cause) as a fine and watch for calamities for you, on them be the calamity of evil. And Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 009.099 ] ( KK )

æóãöäó ÇáúÃóÚúÑóÇÈö ãóäú íõÄúãöäõ ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóíóÊøóÎöÐõ ãóÇ íõäúÝöÞõ ÞõÑõÈóÇÊò ÚöäúÏó Çááøóåö æóÕóáóæóÇÊö ÇáÑøóÓõæáö ÃóáÇó ÅöäøóåóÇ ÞõÑúÈóÉñ áóåõãú ÓóíõÏúÎöáõåõãõ Çááøóåõ Ýöí ÑóÍúãóÊöåö Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٩٩ ﴾

[ 009.099 ] ( MŞ )

 

[ 009.099 ] ( AY )

Yine Bedevî’lerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve âhiret gününe inanır ve harcadığını, Allah katında (rahmetine) yakınlıklara ve Peygamberin dualarını kazanmıya vesile edinir. Bilin ki, harcamış oldukları şeyler, Allah’ın rahmetine yaklaşmaya kendileri için bir sebeptir. Allah, onları rahmetine (cennet’ine) koyacaktır. Çünkü Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 009.099 ] ( EO )

Yine Ârâbîlerden kimi de var ki Allaha ve Ahiret gününe inanır ve vergisini Allah yanında yakınlıklara ve peygamberin dualarına vesîle sayar, filhakika onlar kendileri için yakınlıklardır, ilerde Allah onları rahmeti içine koyacaktır, çünkü Allah gafurdur rahîmdir.

[ 009.099 ] ( ES )

Yine bedevilerden kimi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber'in dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine koyacaktır. Şüphesiz ki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir.

[ 009.099 ] ( NQ )

And of the bedouins there are some who believe in Allah and the Last Day, and look upon what they spend in Allah's Cause as approaches to Allah, and a cause of receiving the Messenger's invocations. Indeed these (spendings in Allah's Cause) are an approach for them. Allah will admit them to His Mercy. Certainly Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 009.100 ] ( KK )

æóÇáÓøóÇÈöÞõæäó ÇáúÃóæøóáõæäó ãöäó ÇáúãõåóÇÌöÑöíäó æóÇáúÃóäúÕóÇÑö æóÇáøóÐöíäó ÇÊøóÈóÚõæåõãú ÈöÅöÍúÓóÇäò ÑóÖöíó Çááøóåõ Úóäúåõãú æóÑóÖõæÇ Úóäúåõ æóÃóÚóÏøó áóåõãú ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ÊóÍúÊóåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÃóÈóÏðÇ Ðóáößó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 009.100 ] ( MŞ )

 

[ 009.100 ] ( AY )

İslâma ve dolayısiyle (cennete girişte) ileri geçerek birinciliği kazanan Muhacirler ve Ensar, bir de güzel âmellerle onların izinde giden mü'minler (var ya), Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. Allah, onlara, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedî olarak kalacaklardır. İşte bu, en büyük saâdettir.

[ 009.100 ] ( EO )

Sâbikunun birincileri Mühacirîn ve Ensar ve ihsan ile onların ardınca gidenler, Allah onlardan razı oldu onlar da Allahtan razı oldular ve onlara altlarında nehirler akar cennetler hazırladı ki içlerinde ebeden muhalled olacaklar, işte fevzi azîm, bu.

[ 009.100 ] ( ES )

Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'dan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem kurtuluş budur.

[ 009.100 ] ( NQ )

And the first to embrace Islam of the Muhajirun (those who migrated from Makkah to Al-Madinah) and the Ansar (the citizens of Al-Madinah who helped and gave aid to the Muhajirun) and also those who followed them exactly (in Faith). Allah is well-pleased with them as they are well-pleased with Him. He has prepared for them Gardens under which rivers flow (Paradise), to dwell therein forever. That is the supreme success.

[ 009.101 ] ( KK )

æóãöãøóäú Íóæúáóßõãú ãöäó ÇáúÃóÚúÑóÇÈö ãõäóÇÝöÞõæäó æóãöäú Ãóåúáö ÇáúãóÏöíäóÉö ãóÑóÏõæÇ Úóáóì ÇáäøöÝóÇÞö áÇó ÊóÚúáóãõåõãú äóÍúäõ äóÚúáóãõåõãú ÓóäõÚóÐøöÈõåõãú ãóÑøóÊóíúäö Ëõãøó íõÑóÏøõæäó Åöáóì ÚóÐóÇÈò ÚóÙöíãò ﴿ ١٠١ ﴾

[ 009.101 ] ( MŞ )

 

[ 009.101 ] ( AY )

Çevrenizdeki Bedevî’lerden ve Medine halkından bir takım münâfıklar vardır ki, onlar, nifâk yapmaya alışmışlardır. Sen, onları bilmezsin, onları biz biliriz. Biz, onları iki defa (dünyada ve kabirde) azablandıracağız. Sonra da kıyâmette, büyük bir azaba (ateşe) atılırlar.

[ 009.101 ] ( EO )

Hem etrafınızdaki a'râbîlerden Münafıklar var, hem de Medine ahalisinden Münafıklığa idman edenler, sen onları bilemezsin, onları biz biliriz, biz onları iki kerre tazib edeceğiz, sonra da büyük bir azâba itilecekler.

[ 009.101 ] ( ES )

Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de Medine halkından münafıklıkta ısrar edenler var. Sen onları bilmezsin. Onları biz biliriz. Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba itilecekler.

[ 009.101 ] ( NQ )

And among the bedouins round about you, some are hypocrites, and so are some among the people of Al-Madinah, they exaggerate and persist in hypocrisy, you (O Muhammad ) know them not, We know them. We shall punish them twice, and thereafter they shall be brought back to a great (horrible) torment.

[ 009.102 ] ( KK )

æóÂÎóÑõæäó ÇÚúÊóÑóÝõæÇ ÈöÐõäõæÈöåöãú ÎóáóØõæÇ ÚóãóáÇð ÕóÇáöÍðÇ æóÂÎóÑó ÓóíøöÆðÇ ÚóÓóì Çááøóåõ Ãóäú íóÊõæÈó Úóáóíúåöãú Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 009.102 ] ( MŞ )

 

[ 009.102 ] ( AY )

Münâfıklardan diğer bir kısmı da, günahlarını itiraf ettiler ve (evvelce yapmış oldukları) iyi bir ameli, sonradan yaptıkları başka bir kötü (Nifâk) ile karıştırdılar. Olur ki Allah, onların tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 009.102 ] ( EO )

Diğer bir takımı ise günahlarını itiraf ettiler ve iyi bir amel ile diğer bir kötüyü karıştırdılar, ola ki Allah tevbelerini kabul ede, çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.

[ 009.102 ] ( ES )

Onlardan bir kısmı günahlarını itiraf ettiler. Ve iyi bir amelle kötü bir ameli karıştırdılar. Ola ki, Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.

[ 009.102 ] ( NQ )

And (there are) others who have acknowledged their sins, they have mixed a deed that was righteous with another that was evil. Perhaps Allah will turn unto them in forgiveness. Surely, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful .

[ 009.103 ] ( KK )

ÎõÐú ãöäú ÃóãúæóÇáöåöãú ÕóÏóÞóÉð ÊõØóåøöÑõåõãú æóÊõÒóßøöíåöãú ÈöåóÇ æóÕóáøö Úóáóíúåöãú Åöäøó ÕóáÇóÊóßó Óóßóäñ áóåõãú æóÇááøóåõ ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 009.103 ] ( MŞ )

 

[ 009.103 ] ( AY )

Onların mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış (günahlarından kurtarmış), mallarına bereket vermiş olasın. Bir de onlara dua et; çünkü senin duan onlar için bir rahatlık ve huzurdur. Allah onların itiraflarını (senin de duanı) işitici, kalplerindeki pişmanlığı bilicidir.

[ 009.103 ] ( EO )

Bunların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini hem tathir edersin hem tezkiye, bir de haklarında dua ediver, çünkü senin duan onların kalblerini yatıştırır, Allah semîdir alîmdir.

[ 009.103 ] ( ES )

Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tertemiz edersin. Bir de haklarında hayır dua et. Çünkü senin duan kalblerini yatıştırır. Allah işitendir, bilendir.

[ 009.103 ] ( NQ )

Take Sadaqah (alms) from their wealth in order to purify them and sanctify them with it, and invoke Allah for them. Verily! Your invocations are a source of security for them, and Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 009.104 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÚúáóãõæÇ Ãóäøó Çááøóåó åõæó íóÞúÈóáõ ÇáÊøóæúÈóÉó Úóäú ÚöÈóÇÏöåö æóíóÃúÎõÐõ ÇáÕøóÏóÞóÇÊö æóÃóäøó Çááøóåó åõæó ÇáÊøóæøóÇÈõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 009.104 ] ( MŞ )

 

[ 009.104 ] ( AY )

O tevbekârlar bilmediler mi ki, bizzat Allah kullarından tevbeyi kabul eder ve sadakaları alır. Gerçekten Allah, tevbeleri kabul edicidir, çok merhametlidir.

[ 009.104 ] ( EO )

Bilmedilermi ki Allah kullarından tevbeyi o, kabul eder de sadakaları alır ve hakikaten Allah, tevvab, rahîm o.

[ 009.104 ] ( ES )

Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah kullarının tevbesini kabul eder ve sadakaları da alır. Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir.

[ 009.104 ] ( NQ )

Know they not that Allah accepts repentance from His slaves and takes the Sadaqat (alms, charities) and that Allah Alone is the One Who forgives and accepts repentance, Most Merciful?

[ 009.105 ] ( KK )

æóÞõáö ÇÚúãóáõæÇ ÝóÓóíóÑóì Çááøóåõ Úóãóáóßõãú æóÑóÓõæáõåõ æóÇáúãõÄúãöäõæäó æóÓóÊõÑóÏøõæäó Åöáóì ÚóÇáöãö ÇáúÛóíúÈö æóÇáÔøóåóÇÏóÉö ÝóíõäóÈøöÆõßõãú ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 009.105 ] ( MŞ )

 

[ 009.105 ] ( AY )

De ki: “ Ey tevbekârlar, çalışın (İstediğinizi yapın)! Çünkü yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de, mü'minler de görecektir. Hepiniz mutlaka gaybı ve hazırı bilenin (Allah’ın) huzuruna çevrileceksiniz ve o zaman, ne yapmış olduğunuzu, O, size haber verecektir.

[ 009.105 ] ( EO )

Ve de ki: çalışın çünkü amelinizi hem Allah görecek hem Resulü hem mü'minler ve hepiniz mutlaka o, gayb-ü şehadeti bilen hakkın huzuruna götürülüceksiniz o vakit o size haber verecek: Neler yapıyordunuz.

[ 009.105 ] ( ES )

Ve de ki; "Çalışın! Yaptıklarınızı hem Allah görecek, hem Resulü, hem de müminler görecektir. Sonra da gizliyi ve açığı bilen Allah'ın huzuruna iletileceksiniz. İşte o zaman, neler yaptığınızı size O bildirecektir.

[ 009.105 ] ( NQ )

And say (O Muhammad ) "Do deeds! Allah will see your deeds, and (so will) His Messenger and the believers. And you will be brought back to the All-Knower of the unseen and the seen. Then He will inform you of what you used to do."

[ 009.106 ] ( KK )

æóÂÎóÑõæäó ãõÑúÌóæúäó áöÃóãúÑö Çááøóåö ÅöãøóÇ íõÚóÐøöÈõåõãú æóÅöãøóÇ íóÊõæÈõ Úóáóíúåöãú æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 009.106 ] ( MŞ )

 

[ 009.106 ] ( AY )

O savaştan geri kalan diğer bir kısmı da, Allah’ın kaderi icabı tevbe etmekte gecikmişlerdi. Eğer günahlarında ısrar edip tevbe etmezlerse, Allah onlara azap eder; yok tevbekâr olursa, tevbelerini kabul eder. Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir.

[ 009.106 ] ( EO )

Diğer bir takımı da Allahın emrine geri bırakılmışlardır, ya kendilerini tazib eder veya tevbelerini kabul buyurur, Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 009.106 ] ( ES )

Savaşa katılmayanlardan diğer bir kısmının affı da Allah'ın emrini beklemek için geri bırakılmıştır. Ya kendilerini cezalandırır ya da tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 009.106 ] ( NQ )

And others await Allah's Decree, whether He will punish them or will forgive them. And Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 009.107 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÇÊøóÎóÐõæÇ ãóÓúÌöÏðÇ ÖöÑóÇÑðÇ æóßõÝúÑðÇ æóÊóÝúÑöíÞðÇ Èóíúäó ÇáúãõÄúãöäöíäó æóÅöÑúÕóÇÏðÇ áöãóäú ÍóÇÑóÈó Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ ãöäú ÞóÈúáõ æóáóíóÍúáöÝõäøó Åöäú ÃóÑóÏúäóÇ ÅöáÇøó ÇáúÍõÓúäóì æóÇááøóåõ íóÔúåóÏõ Åöäøóåõãú áóßóÇÐöÈõæäó ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 009.107 ] ( MŞ )

 

[ 009.107 ] ( AY )

O kimseler ki, mü'minlerin arasını ayırmak için, küfürlerini kuvvetlendirmek için, zarar yapmak için ve daha önce Allah’a ve Rasûlüne karşı harb eden kimseye (öteden beri peygambere düşmanlık eden ve sonrada Şam’a kaçan ve münâfıklar tarafından tekrar kendilerine yardımcı olmak üzere geri gelmesi beklenen rahip Ebû Amir’a) yatak hazırlayıp onu beklemek için bir MESCİD edindiler: “ İyilikten başka bir şey murad etmedik”, diye yemin de edecekler. Fakat Allah şâhid ki, bunlar, gerçekten yalancıdırlar. (Fenalık için kurulan bu Mescid, Peygamberin emriyle yıktırılıp arsası çöplük yapıldı.)

[ 009.107 ] ( EO )

Bir de şunlar var ki tuttular bir mescid yaptılar, inadına ızrar için, küfr için, mü'minlerin arasına tefrıka sokmak için, ve bundan evvel Allaha ve Resulüne harbeden herife bir pusu yapıvermek için, bununla beraber husni niyyetten başka bir muradımız yoktu diye yemin de edecekler, fakat Allah şâhid ki bunlar şeksiz şüphesiz yalancıdırlar.

[ 009.107 ] ( ES )

Bir de müslümanlara zarar vermek, kâfirlik etmek ve müslümanların arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü'ne karşı savaş açmış olanı beklemek için mescid yapanlar var. "İyilikten başka bir maksadımız yoktu." diye yemin de edecekler. Fakat bunların kesinlikle yalancı olduklarına Allah şahittir.

[ 009.107 ] ( NQ )

And as for those who put up a mosque by way of harming and disbelief, and to disunite the believers, and as an outpost for those who warred against Allah and His Messenger (Muhammad ) aforetime, they will indeed swear that their intention is nothing but good. Allah bears witness that they are certainly liars.

[ 009.108 ] ( KK )

áÇó ÊóÞõãú Ýöíåö ÃóÈóÏðÇ áóãóÓúÌöÏñ ÃõÓøöÓó Úóáóì ÇáÊøóÞúæóì ãöäú Ãóæøóáö íóæúãò ÃóÍóÞøõ Ãóäú ÊóÞõæãó Ýöíåö Ýöíåö ÑöÌóÇáñ íõÍöÈøõæäó Ãóäú íóÊóØóåøóÑõæÇ æóÇááøóåõ íõÍöÈøõ ÇáúãõØøóåøöÑöíäó ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 009.108 ] ( MŞ )

 

[ 009.108 ] ( AY )

Ey Resûlüm, orada (Mescid-i Dırar’da) ebediyyen namaza durma. İlk günden beri temelleri takva üzerine kurulan MESCİD (Kuba mescidi) içerisinde namaza durmana daha lâyıktır. Orada, günahlardan ve pisliklerden temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever.

[ 009.108 ] ( EO )

Onun için ebedâ namaza durma, tâ ilk günden temeli takva üzerine kurulan mescid, içinde kıyamına elbette daha lâyık ve müstahıktır, onun içerisinde öyle rical var ki çok temizlenmeyi severler, Allah da çok temizlenenleri sever.

[ 009.108 ] ( ES )

O mescit içinde sen kesinlikle namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit elbette içinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde günahlarından arınmayı seven kişiler vardır. Allah da arınmış, ak pak olmuş olanları sever.

[ 009.108 ] ( NQ )

Never stand you therein. Verily, the mosque whose foundation was laid from the first day on piety is more worthy that you stand therein (to pray). In it are men who love to clean and to purify themselves. And Allah loves those who make themselves clean and pure (i.e. who clean their private parts with dust [i.e. to be considered as soap) and water from urine and stools, after answering the call of nature].

[ 009.109 ] ( KK )

ÃóÝóãóäú ÃóÓøóÓó ÈõäúíóÇäóåõ Úóáóì ÊóÞúæóì ãöäó Çááøóåö æóÑöÖúæóÇäò ÎóíúÑñ Ãóãú ãóäú ÃóÓøóÓó ÈõäúíóÇäóåõ Úóáóì ÔóÝóÇ ÌõÑõÝò åóÇÑò ÝóÇäúåóÇÑó Èöåö Ýöí äóÇÑö Ìóåóäøóãó æóÇááøóåõ áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 009.109 ] ( MŞ )

 

[ 009.109 ] ( AY )

O hâlde, dininin binasını, sağlam bir temel olan Allah korkusu ve rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır; yoksa binasını çökecek bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.

[ 009.109 ] ( EO )

O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını seyl bıçığında sarkan bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehenneme yuvarlanan mı? Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez.

[ 009.109 ] ( ES )

O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez.

[ 009.109 ] ( NQ )

Is it then he, who laid the foundation of his building on piety to Allah and His Good Pleasure, better, or he who laid the foundation of his building on an undetermined brink of a precipice ready to crumble down, so that it crumbled to pieces with him into the Fire of Hell. And Allah guides not the people who are the Zalimun (cruel, violent, proud, polytheist and wrong-doer).

[ 009.110 ] ( KK )

áÇó íóÒóÇáõ ÈõäúíóÇäõåõãõ ÇáøóÐöí ÈóäóæúÇ ÑöíÈóÉð Ýöí ÞõáõæÈöåöãú ÅöáÇøó Ãóäú ÊóÞóØøóÚó ÞõáõæÈõåõãú æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ١١٠ ﴾

[ 009.110 ] ( MŞ )

 

[ 009.110 ] ( AY )

Onların yapmış bulundukları binaları, kalplerinde bir şüphe ve nifâk düğümü olarak kalacaktır. Meğer ki kalpleri, ölmek sûretiyle parçalanmış olsun. Allah Alîm’dir, Hâkim’dir.

[ 009.110 ] ( EO )

Onların kumaş oldukları bünyanları kalblerinde bir nifak ukdesi olup kalacak, meğer ki kalpleri parçalansın, Allah alîmdir, hakîmdir.

[ 009.110 ] ( ES )

Onların kurmuş oldukları bu türlü binalar, kalpleri parça parça olmadıkça, kalblerinde bir nifak düğümü olup kalacaktır. Allah, alîmdir, hakîmdir.

[ 009.110 ] ( NQ )

The building which they built will never cease to be a cause of hypocrisy and doubt in their hearts, unless their hearts are cut to pieces. (i.e. till they die). And Allah is All-Knowing, All-Wise.

[ 009.111 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó ÇÔúÊóÑóì ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ÃóäúÝõÓóåõãú æóÃóãúæóÇáóåõãú ÈöÃóäøó áóåõãõ ÇáúÌóäøóÉó íõÞóÇÊöáõæäó Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÝóíóÞúÊõáõæäó æóíõÞúÊóáõæäó æóÚúÏðÇ Úóáóíúåö ÍóÞøðÇ Ýöí ÇáÊøóæúÑóÇÉö æóÇáúÇöúäÌöíáö æóÇáúÞõÑúÂäö æóãóäú ÃóæúÝóì ÈöÚóåúÏöåö ãöäó Çááøóåö ÝóÇÓúÊóÈúÔöÑõæÇ ÈöÈóíúÚößõãõ ÇáøóÐöí ÈóÇíóÚúÊõãú Èöåö æóÐóáößó åõæó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ١١١ ﴾

[ 009.111 ] ( MŞ )

 

[ 009.111 ] ( AY )

Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen mü'minlerin canlarını ve mallarını, Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. onlara vaad olunan cennet hakdır ki, Tevrât’da, İncîl’de ve Kur’ân’da sabittir. Allah’dan ziyade ahdine vefa eden kimdir? O hâlde, yaptığınız bu hayırlı alış-verişten dolayı sevinin. İşte bu, çok büyük saâdettir.

[ 009.111 ] ( EO )

Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını; Cennet muhakkak kendilerinin olmak bahasına satın aldı, Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler, Tevratta da, İncilde de Kur'anda da hakka taahhüd buyurduğu bir va'd, Allahdan ziyade ahdine vefa edecek kim? O halde akdettiğiniz şu bîatten dolayı size müjdeler olsun, ve işte, o fevzi azîm bu.

[ 009.111 ] ( ES )

Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah'dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alış-veriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.

[ 009.111 ] ( NQ )

Verily, Allah has purchased of the believers their lives and their properties; for the price that theirs shall be the Paradise. They fight in Allah's Cause, so they kill (others) and are killed. It is a promise in truth which is binding on Him in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel) and the Qur'an. And who is truer to his covenant than Allah? Then rejoice in the bargain which you have concluded. That is the supreme success .

[ 009.112 ] ( KK )

ÇáÊøóÇÆöÈõæäó ÇáúÚóÇÈöÏõæäó ÇáúÍóÇãöÏõæäó ÇáÓøóÇÆöÍõæäó ÇáÑøóÇßöÚõæäó ÇáÓøóÇÌöÏõæäó ÇáúÂãöÑõæäó ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö æóÇáäøóÇåõæäó Úóäö ÇáúãõäßóÑö æóÇáúÍóÇÝöÙõæäó áöÍõÏõæÏö Çááøóåö æóÈóÔøöÑö ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١١٢ ﴾

[ 009.112 ] ( MŞ )

 

[ 009.112 ] ( AY )

Şirk ve nifâktan tevbe edenler, Allah’a ihlâsla ibâdet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar rükû ve secde yapanlar (Namaz kılanlar), iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın şerîat hükümlerini koruyanlar (onları yerine getirenler var ya)! İşte böyle mü'minleri cennet ile müjdele...

[ 009.112 ] ( EO )

O tevbekârlar, o abidler, o hâmidler, o oruç tutanlar, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, o ma'rufu emredib münkerden nehyeyleyenler ve Allâhın hududunu muhafaza eyliyenler, müjdele hem o bütün mü'minleri.

[ 009.112 ] ( ES )

(Bunlar), O tevbekâr olanlar, o ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular, o rükua varanlar, o secdeye kapananlar, iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirenler, Allah'ın hududunu koruyanlar (emirleriyle yasaklarının ölçülerine riayet edenler)dır. Müjde ver o müminlere, müjde!

[ 009.112 ] ( NQ )

(The believers whose lives Allah has purchased are) those who repent to Allah (from polytheism and hypocrisy, etc.), who worship Him, who praise Him, who fast (or go out in Allah's Cause), who bow down (in prayer), who prostrate themselves (in prayer), who enjoin (people) for Al-Ma'ruf (i.e. Islamic Monotheism and all what Islam has ordained) and forbid (people) fromAl-Munkar (i.e. disbelief, polytheism of all kinds and all that Islam has forbidden), and who observe the limits set by Allah (do all that Allah has ordained and abstain from all kinds of sins and evil deeds which Allah has forbidden). And give glad tidings to the believers.

[ 009.113 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó áöáäøóÈöíøö æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Ãóäú íóÓúÊóÛúÝöÑõæÇ áöáúãõÔúÑößöíäó æóáóæú ßóÇäõæÇ Ãõæáöí ÞõÑúÈóì ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÊóÈóíøóäó áóåõãú Ãóäøóåõãú ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÌóÍöíãö ﴿ ١١٣ ﴾

[ 009.113 ] ( MŞ )

 

[ 009.113 ] ( AY )

Müşriklerin cehennemlik oldukları (küfür üzere öldükleri) mü'minlere belli olduktan sonra-bunlar akraba bile olsalar- artık onlar için, ne Peygamberin, ne de mü'min olanların mağfiret dilemeleri yoktur.

[ 009.113 ] ( EO )

Ne Peygambere ne iyman edenlere, akrıba bile olsalar Cehennemlik oldukları onlara tebeyyün ettikten sonra müşrikler için istiğfar etmek yoktur.

[ 009.113 ] ( ES )

Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur.

[ 009.113 ] ( NQ )

It is not (proper) for the Prophet and those who believe to ask Allah's Forgiveness for the Mushrikun (polytheists, idolaters, pagans, disbelievers in the Oneness of Allah) even though they be of kin, after it has become clear to them that they are the dwellers of the Fire (because they died in a state of disbelief).

[ 009.114 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó ÇÓúÊöÛúÝóÇÑõ ÅöÈúÑóÇåöíãó áöÃóÈöíåö ÅöáÇøó Úóäú ãóæúÚöÏóÉò æóÚóÏóåóÇ ÅöíøóÇåõ ÝóáóãøóÇ ÊóÈóíøóäó áóåõ Ãóäøóåõ ÚóÏõæøñ áöáøóåö ÊóÈóÑøóÃó ãöäúåõ Åöäøó ÅöÈúÑóÇåöíãó óáÇóæøóÇåñ Íóáöíãñ ﴿ ١١٤ ﴾

[ 009.114 ] ( MŞ )

 

[ 009.114 ] ( AY )

İbrâhîm’in, babası için mağfiret dilemesi ise, ancak ona önceden vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Fakat babasının Allah’a bir düşman olduğu, kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı (istiğfar etmedi). Gerçekten İbrâhîm (aleyhisselâm), çok ah çeken (ince duygulu), merhametli ve yumuşak ahlâklıydı.

[ 009.114 ] ( EO )

İbrahimin babası hakkındaki istiğfarı da sırf ona vermiş olduğu bir va'dden dolayı idi, böyle iken onun için Allah düşmanı olduğu kendisine tebeyyün edince ondan teberri etti, her halde İbrahim çok yanık, çok halîm idi.

[ 009.114 ] ( ES )

İbrahim'in babası için istiğfar etmesi de sırf ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Böyle iken onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıklanınca o işten vazgeçti. Şüphesiz ki İbrahim, çok bağrı yanık, çok halim birisi idi.

[ 009.114 ] ( NQ )

And [Ibrahim's (Abraham)] invoking (of Allah) for his father's forgiveness was only because of a promise he [Ibrahim (Abraham)] had made to him (his father). But when it became clear to him [Ibrahim (Abraham)] that he (his father) is an enemy to Allah, he dissociated himself from him. Verily Ibrahim (Abraham) was Al-Awwah (has fifteen different meanings but the correct one seems to be that he used to invoke Allah with humility, glorify Him and remember Him much), and was forbearing. (Tafsir Al-Qurtubi).

[ 009.115 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó Çááøóåõ áöíõÖöáøó ÞóæúãðÇ ÈóÚúÏó ÅöÐú åóÏóÇåõãú ÍóÊøóì íõÈóíøöäó áóåõãú ãóÇ íóÊøóÞõæäó Åöäøó Çááøóåó Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ١١٥ ﴾

[ 009.115 ] ( MŞ )

 

[ 009.115 ] ( AY )

Allah bir kavmi hidâyete (İslâma) ulaştırdıktan sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine açıklamadıkça, onları sapıklıkla sorumlu tutacak değildir. Muhakkak ki, Allah her şeyi kemâliyle bilendir.

[ 009.115 ] ( EO )

Allah bir kavmi hidayete çıkardıktan sonra nelerden sakınacaklarını kendilerine beyan etmedikçe onları dalâle düşürmek ıhtimali yoktur, hakikat, Allah her şeye alîmdir.

[ 009.115 ] ( ES )

Allah, bir kavmi hidayete erdirdikten sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine iyice açıklamadıkça dalalete düşürmez. Gerçek şu ki, Allah her şeyi bilir.

[ 009.115 ] ( NQ )

And Allah will never lead a people astray after He has guided them until He makes clear to them as to what they should avoid. Verily, Allah is the All-Knower of everything.

[ 009.116 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó áóåõ ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö íõÍúíö æóíõãöíÊõ æóãóÇ áóßõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãöäú æóáöíøò æóáÇó äóÕöíÑò ﴿ ١١٦ ﴾

[ 009.116 ] ( MŞ )

 

[ 009.116 ] ( AY )

Bütün göklerin ve yerin mülkü, Gerçekten Allah,’ındır; O’nundur. O hayat verir ve öldürür. Size Allah’dan başka ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı...

[ 009.116 ] ( EO )

Hakikat Allah, bütün Göklerin Yerin mülkü onun, diriltir de öldürür de ve size ondan başka ne bir veliy vardır ne bir nasîr.

[ 009.116 ] ( ES )

Hiç şüphesiz, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diriltir de, öldürür de. Size O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

[ 009.116 ] ( NQ )

Verily, Allah! Unto Him belongs the dominion of the heavens and the earth, He gives life and He causes death. And besides Allah you have neither any Wali (protector or guardian) nor any helper.

[ 009.117 ] ( KK )

áóÞóÏú ÊóÇÈó Çááøóåõ Úóáóì ÇáäøóÈöíøö æóÇáúãõåóÇÌöÑöíäó æóÇáúÃóäÕóÇÑö ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÈóÚõæåõ Ýöí ÓóÇÚóÉö ÇáúÚõÓúÑóÉö ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ßóÇÏó íóÒöíÛõ ÞõáõæÈõ ÝóÑöíÞò ãöäúåõãú Ëõãøó ÊóÇÈó Úóáóíúåöãú Åöäøóåõ Èöåöãú ÑóÁõæÝñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١١٧ ﴾

[ 009.117 ] ( MŞ )

 

[ 009.117 ] ( AY )

And olsun ki, Allah, Peygambere ve o güçlük saatinde (Tebuk savaşında çekilen sıkıntı ve mahrumiyet günlerinde) ona uyan Muhacir’lerle Ensar’a lütfetti; öyle ki, içlerinden bir kısmının kalpleri az daha eğilecek gibi olmuş iken, sonra onların tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü, O, raûftur, çok şefketli ve merhametlidir.

[ 009.117 ] ( EO )

Şanına kasem olsun ki Allah yine lûtfetti Peygambere ve o güçlük saatinde ona ittiba' eyleyen Muhacirîn ve Ensara ki içlerinden bir kısmının kalbleri az daha eğilecek gibi olmuş iken sonra kendilerine tevbelerinin kabulile iltifat buyurdu, hakıkat o, onlara rauftur, rahîmdir.

[ 009.117 ] ( ES )

Andolsun ki, Allah, yine peygambere ve en zor gününde ona uyan Muhacirler'le Ensar'a, içlerinden bir kısmının kalbleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, tevbe nasip etti de lutfedip tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, gerçekten çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır.

[ 009.117 ] ( NQ )

Allah has forgiven the Prophet ( ), the Muhajirun (Muslim emigrants who left their homes and came to Al-Madinah) and the Ansar (Muslims of Al-Madinah) who followed him (Muhammad ) in the time of distress (Tabuk expedition, etc.), after the hearts of a party of them had nearly deviated (from the Right Path), but He accepted their repentance. Certainly, He is unto them full of Kindness, Most Merciful.

[ 009.118 ] ( KK )

æóÚóáóì ÇáËøóáÇóËóÉö ÇáøóÐöíäó ÎõáøöÝõæÇ ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÖóÇÞóÊú Úóáóíúåöãõ ÇáúÃóÑúÖõ ÈöãóÇ ÑóÍõÈóÊú æóÖóÇÞóÊú Úóáóíúåöãú ÃóäúÝõÓõåõãú æóÙóäøõæÇ Ãóäú áÇó ãóáúÌóÃó ãöäó Çááøóåö ÅöáÇøó Åöáóíúåö Ëõãøó ÊóÇÈó Úóáóíúåöãú áöíóÊõæÈõæÇ Åöäøó Çááøóåó åõæó ÇáÊøóæøóÇÈõ ÇáÑøóÍöíãõ ﴿ ١١٨ ﴾

[ 009.118 ] ( MŞ )

 

[ 009.118 ] ( AY )

(Tebük savaşından) geri kalan üç kişiyi (Ensar’dan Kâb İbni Mâlik, Hilâl İbni Ümeyye, Mürare İbni Rebî’i) de Allah bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliği ile onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’dan kurtuluşun ancak Allah’a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Bundan sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kılıp tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edicidir, çok merhametlidir.

[ 009.118 ] ( EO )

O üç kişiye de ki giri bırakılmışlardı, nihayet o derece bunalmışlardı ki Yer yüzü bütün genişliğile başlarına dar geldi vicdanları da kendilerini tazyık etti ve Allahdan yine Allaha sığınmaktan başka çare olmadığını anladılar, evet, tam o vakıt tevbelerinin kabulile tekrar iltifat buyurdu ki o tevbekârlar miyanına rucu' etsinler, hakıkat, Allah, odur öyle tevvab, öyle rahîm.

[ 009.118 ] ( ES )

Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'dan kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da Allah, onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edendir, çok merhametli olandır.

[ 009.118 ] ( NQ )

And (He did forgive also) the three [who did not join the Tabuk expedition (whom the Prophet )] left (i.e. he did not give his judgement in their case, and their case was suspended for Allah's Decision) till for them the earth, vast as it is, was straitened and their ownselves were straitened to them, and they perceived that there is no fleeing from Allah, and no refuge but with Him. Then, He accepted their repentance, that they might repent (unto Him). Verily, Allah is the One Who accepts repentance, Most Merciful.

[ 009.119 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóßõæäõæÇ ãóÚó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ١١٩ ﴾

[ 009.119 ] ( MŞ )

 

[ 009.119 ] ( AY )

Ey mü'minler! Allah’dan korkun (fenalıklardan sakının), îmanda ve sözünde doğru olanlarla beraber olun.

[ 009.119 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Allahtan korkun ve sadıklarla beraber olun.

[ 009.119 ] ( ES )

Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve doğrularla beraber olun.

[ 009.119 ] ( NQ )

O you who believe! Be afraid of Allah, and be with those who are true (in words and deeds) .

[ 009.120 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó áöÃóåúáö ÇáúãóÏöíäóÉö æóãóäú Íóæúáóåõãú ãöäó ÇáúÃóÚúÑóÇÈö Ãóäú íóÊóÎóáøóÝõæÇ Úóäú ÑóÓõæáö Çááøóåö æóáÇó íóÑúÛóÈõæÇ ÈöÃóäúÝõÓöåöãú Úóäú äóÝúÓöåö Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú áÇó íõÕöíÈõåõãú ÙóãóÃñ æóáÇó äóÕóÈñ æóáÇó ãóÎúãóÕóÉñ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóáÇó íóØóÆõæäó ãóæúØöÆðÇ íóÛöíÙõ ÇáúßõÝøóÇÑó æóáÇó íóäóÇáõæäó ãöäú ÚóÏõæøò äóíúáÇð ÅöáÇøó ßõÊöÈó áóåõãú Èöåö Úóãóáñ ÕóÇáöÍñ Åöäøó Çááøóåó áÇó íõÖöíÚõ ÃóÌúÑó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ١٢٠ ﴾

[ 009.120 ] ( MŞ )

 

[ 009.120 ] ( AY )

Medine’lilere ve civarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlüllah’ın emrine aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, kendisinin bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet etmemeleri yaraşmaz. Muhalefetin câiz olmayışının sebebi şudur: Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri çiğnemeleri ve düşmana karşı bir muvaffakiyete erişmeleri yoktur ki, mukabilinde kendilerine sâlih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel amel edenlerin mükâfatını zâyi etmez.

[ 009.120 ] ( EO )

Ne medenîlerin ne de etraflarındaki bedevîlerin Resulullahtan tahallüf etmeleri, ve onun nefsinde ne yaptığına bakmayıb da kendi nefisleriyle mukayyed olmaları yaraşmaz, çünkü onların Allah yolunda ne bir susuzluk, ne bir yorgunluk, ne bir açlık çekmeleri ve ne küffarı gayza getirecek bir mevkii çiğnemeleri ne de düşmandan bir muvaffakıyyete nâil olmaları olmaz ki mukabilinde kendileri için mutlak bir ameli salih yazılmış bulunmasın, çünkü Allah muhsinlerin ecrini zayi' etmez.

[ 009.120 ] ( ES )

Medine halkına ve civardaki bedevilere, Resulullah'ın emrine aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez.

[ 009.120 ] ( NQ )

It was not becoming of the people of Al-Madinah and the bedouins of the neighbourhood to remain behind Allah's Messenger (Muhammad when fighting in Allah's Cause) and (it was not becoming of them) to prefer their own lives to his life. That is because they suffer neither thirst nor fatigue, nor hunger in the Cause of Allah, nor they take any step to raise the anger of disbelievers nor inflict any injury upon an enemy but is written to their credit as a deed of righteousness. Surely, Allah wastes not the reward of the Muhsinun

[ 009.121 ] ( KK )

æóáÇó íõäúÝöÞõæäó äóÝóÞóÉð ÕóÛöíÑóÉð æóáÇó ßóÈöíÑóÉð æóáÇó íóÞúØóÚõæäó æóÇÏöíðÇ ÅöáÇøó ßõÊöÈó áóåõãú áöíóÌúÒöíóåõãõ Çááøóåõ ÃóÍúÓóäó ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٢١ ﴾

[ 009.121 ] ( MŞ )

 

[ 009.121 ] ( AY )

Onların Allah yolunda harcadıkları küçük ve büyük bir nafaka ve geçtikleri bir vadi olmaz ki, (bunun karşılığında) Allah, yapmakta olduklarından daha güzelini kendilerine vermek için hesaplarına yazılmış bulunmasın.

[ 009.121 ] ( EO )

Ve küçük, büyük bir masraf yapmazlar ve bir vadî kat'etmezler ki amellerinin daha güzeliyle Allah kendilerine mükâfat etmek için hisablarına yazılmış olmasın.

[ 009.121 ] ( ES )

Onların, Allah yolunda yaptıkları küçük veya büyük her harcama veya geçtikleri her vadi karşılığında, yaptıkları işin daha güzeliyle Allah'ın kendilerini mükâfatlandırması için sevap yazılmaması mümkün değildir.

[ 009.121 ] ( NQ )

Nor do they spend anything (in Allah's Cause) - small or great - nor cross a valley, but is written to their credit, that Allah may recompense them with the best of what they used to do (i.e. Allah will reward their good deeds according to the reward of their best deeds which they did in the most perfect manner).

[ 009.122 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó ÇáúãõÄúãöäõæäó áöíóäúÝöÑõæÇ ßóÇÝøóÉð ÝóáóæúáÇó äóÝóÑó ãöäú ßõáøö ÝöÑúÞóÉò ãöäúåõãú ØóÇÆöÝóÉñ áöíóÊóÝóÞøóåõæÇ Ýöí ÇáÏøöíäö æóáöíõäúÐöÑõæÇ Þóæúãóåõãú ÅöÐóÇ ÑóÌóÚõæÇ Åöáóíúåöãú áóÚóáøóåõãú íóÍúÐóÑõæäó ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 009.122 ] ( MŞ )

 

[ 009.122 ] ( AY )

Bununla beraber mü'minlerin hepsi toplanıp birden savaşa çıkmaları uygun değildir. Her kabileden büyük bir kısım savaşa gitmeli, onlardan bir kısmı da, din ilimlerini öğrenmek ve kabileleri savaştan kendilerine döndüğü zaman, onları Allah’ın azâbı ile korkutmak için, geri kalmalıdır. Olur ki, Allah’ın azâbından sakınırlar.

[ 009.122 ] ( EO )

Bununla beraber mü'minlerin kâffesi birden toplanıp seferber olacak değillerdir, fakat her fırkadan bir taife toplansa da dinde fıkıh tahsıl etseler, ve döndükleri zaman kavmlerini inzar eyleseler, gerek ki sakınırlar.

[ 009.122 ] ( ES )

Bununla beraber müminlerin hepsinin birden topyekün savaşa katılmaları uygun değildir. Her kabileden bir kısım insanlar da din ilimlerinde derinleşmeli ve kabileleri savaştan dönüp gelince onları uyarmalıdır ki, böylece Allah'ın azabından sakınırlar.

[ 009.122 ] ( NQ )

And it is not (proper) for the believers to go out to fight (Jihad) all together. Of every troop of them, a party only should go forth, that they (who are left behind) may get instructions in (Islamic) religion, and that they may warn their people when they return to them, so that they may beware (of evil).

[ 009.123 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÞóÇÊöáõæÇ ÇáøóÐöíäó íóáõæäóßõãú ãöäó ÇáúßõÝøóÇÑö æóáúíóÌöÏõæÇ Ýöíßõãú ÛöáúÙóÉð æóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøó Çááøóåó ãóÚó ÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ١٢٣ ﴾

[ 009.123 ] ( MŞ )

 

[ 009.123 ] ( AY )

Ey mü'minler! Önce, kâfirlerden size yakın bulunanlarla savaşın. Onlar, sizde, şiddet ve kuvvet bulsunlar. Biliniz ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

[ 009.123 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Kâfirlerin size yakın olanlarıyle çarpışın, hem onlar sizde kalın bir kuvvet görsünler ve bilin ki Allah korunanlarla beraberdir.

[ 009.123 ] ( ES )

Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir.

[ 009.123 ] ( NQ )

O you who believe! Fight those of the disbelievers who are close to you, and let them find harshness in you, and know that Allah is with those who are the Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 009.124 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ãóÇ ÃõäúÒöáóÊú ÓõæÑóÉñ Ýóãöäúåõãú ãóäú íóÞõæáõ Ãóíøõßõãú ÒóÇÏóÊúåõ åóÐöåö ÅöíãóÇäðÇ ÝóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÝóÒóÇÏóÊúåõãú ÅöíãóÇäðÇ æóåõãú íóÓúÊóÈúÔöÑõæäó ﴿ ١٢٤ ﴾

[ 009.124 ] ( MŞ )

 

[ 009.124 ] ( AY )

Bir sûre indirildiği zaman, münâfıklar alay yollu birbirine; “ Bu sûre hanginizin imanını artırdı? “der. Fakat mü'minlere gelince; Her inen sûre, onların imanını artırmıştır ve onlar (Bundan) sevinip müjdeleşirler.

[ 009.124 ] ( EO )

Bir Sûre indirildimi içlerinden biri çıkar «bu hanginizin iymanını artırdı bakalım?» der, evet, iymanı olanların iymanını artırmıştır ve onlar müjdelenib duruyorlar.

[ 009.124 ] ( ES )

Bir sûre indirildiği zaman, içlerinden biri çıkar, "Bu sûre hanginizin imanını arttırdı?" der. Fakat müminlere gelince, aslında her inen sûre onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.

[ 009.124 ] ( NQ )

And whenever there comes down a Surah (chapter from the Qur'an), some of them (hypocrites) say: "Which of you has had his Faith increased by it?" As for those who believe, it has increased their Faith, and they rejoice.

[ 009.125 ] ( KK )

æóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó Ýöí ÞõáõæÈöåöãú ãóÑóÖñ ÝóÒóÇÏóÊúåõãú ÑöÌúÓðÇ Åöáóì ÑöÌúÓöåöãú æóãóÇÊõæÇ æóåõãú ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ١٢٥ ﴾

[ 009.125 ] ( MŞ )

 

[ 009.125 ] ( AY )

Kalplerinde bir hastalık (küfür ve nifâk) olanların ise, bu sûreler, küfürlerine küfür kattı ve kâfir olarak ölüp gittiler.

[ 009.125 ] ( EO )

Kalblerinde bir maraz olanlara gelince: onların da küfürlerine küfür katmıştır ve kâfir olarak ölüb gitmişlerdir.

[ 009.125 ] ( ES )

Kalblerinde bir hastalık olanlara gelince, onların da murdarlıklarına (küfürlerine) murdarlık (küfür) katmıştır ve kâfir olarak ölüp gitmişlerdir.

[ 009.125 ] ( NQ )

But as for those in whose hearts is a disease (of doubt, disbelief and hypocrisy), it will add suspicion and doubt to their suspicion, disbelief and doubt, and they die while they are disbelievers.

[ 009.126 ] ( KK )

ÃóæóáÇó íóÑóæúäó Ãóäøóåõãú íõÝúÊóäõæäó Ýöí ßõáøö ÚóÇãò ãóÑøóÉð Ãóæú ãóÑøóÊóíúäö Ëõãøó áÇó íóÊõæÈõæäó æóáÇó åõãú íóÐøóßøóÑõæäó ﴿ ١٢٦ ﴾

[ 009.126 ] ( MŞ )

 

[ 009.126 ] ( AY )

Münâfıklar, her yıl bir veya iki kere çeşitli belâlara çarpıldıklarını görmezler mi? Böyle iken, yine tevbe etmezler ve ibret almazlar.

[ 009.126 ] ( EO )

Görmezlerde mi ki her yıl bir veya iki kerre fitneye tutulurlar, sonra da tevbe etmezler, ibret almazlar.

[ 009.126 ] ( ES )

Onlar (münafıklar) her yıl bir veya iki kere kendilerinin çeşitli belalara uğratıldıklarını görmüyorlar mı? Böyle iken yine de tevbe etmiyor ve ibret almıyorlar.

[ 009.126 ] ( NQ )

See they not that they are tried once or twice every year (with different kinds of calamities, disease, famine, etc.)? Yet, they turn not in repentance, nor do they learn a lesson (from it).

[ 009.127 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ãóÇ ÃõäúÒöáóÊú ÓõæÑóÉñ äóÙóÑó ÈóÚúÖõåõãú Åöáóì ÈóÚúÖò åóáú íóÑóÇßõãú ãöäú ÃóÍóÏò Ëõãøó ÇäúÕóÑóÝõæÇ ÕóÑóÝó Çááøóåõ ÞõáõæÈóåõãú ÈöÃóäøóåõãú Þóæúãñ áÇó íóÝúÞóåõæäó ﴿ ١٢٧ ﴾

[ 009.127 ] ( MŞ )

 

[ 009.127 ] ( AY )

Münâfıkların kabahatını anlatan bir Sûre indirildiği zaman, birbirlerine bakıp: “Mü'minlerden sizi gören oluyor mu? “diye işaretleşirler. (Gören yoksa) hemen sıvışır giderler. Allah, onların kalplerini, îmanı kabulden çevirmiştir: Çünkü onlar, gerçeği anlamayan kimselerdir.

[ 009.127 ] ( EO )

Bir Sûre indirildi mi “sizi birisi görüyor mu?” diye birbirlerine göz ederler, sonra» sivişir giderler, Allah kalblerini burkmuştur, çünkü bunlar Fıkhı istemez kimselerdir.

[ 009.127 ] ( ES )

Aleyhlerinde bir sûre indirilince, "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine göz ederler, sonra da sıvışır giderler. Allah onların kalblerini (imandan) çevirmiştir. Bu yüzden onlar anlayışsız bir kavimdirler.

[ 009.127 ] ( NQ )

And whenever there comes down a Surah (chapter from the Qur'an), they look at one another (saying): "Does any one see you?" Then they turn away. Allah has turned their hearts (from the light) because they are a people that understand not.

[ 009.128 ] ( KK )

áóÞóÏú ÌóÇÁóßõãú ÑóÓõæáñ ãöäú ÃóäúÝõÓößõãú ÚóÒöíÒñ Úóáóíúåö ãóÇ ÚóäöÊøõãú ÍóÑöíÕñ Úóáóíúßõãú ÈöÇáúãõÄúãöäöíäó ÑóÁõæÝñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٢٨ ﴾

[ 009.128 ] ( MŞ )

 

[ 009.128 ] ( AY )

Andolsun, size, içinizden bir Peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür; mü'minlere çok merhametlidir, onlara hayır diler.

[ 009.128 ] ( EO )

Şanım hakkı için size bir Resul geldi ki: kendinizden, gayet izzetli, zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze hırs ile titriyor, mü'minlere raûf, rahîmdir.

[ 009.128 ] ( ES )

Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.

[ 009.128 ] ( NQ )

Verily, there has come unto you a Messenger (Muhammad ) from amongst yourselves (i.e. whom you know well). It grieves him that you should receive any injury or difficulty. He (Muhammad ) is anxious over you (to be rightly guided, to repent to Allah, and beg Him to pardon and forgive your sins, in order that you may enter Paradise and be saved from the punishment of the Hell-fire), for the believers (he is) full of pity, kind, and merciful.

[ 009.129 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÞõáú ÍóÓúÈöíó Çááøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó Úóáóíúåö ÊóæóßøóáúÊõ æóåõæó ÑóÈøõ ÇáúÚóÑúÔö ÇáúÚóÙöíãö ﴿ ١٢٩ ﴾

[ 009.129 ] ( MŞ )

 

[ 009.129 ] ( AY )

Ey Resûlüm, eğer senden yüz çevirirlerse (sana îman etmezler ve emirlerini dinlemezlerse) de ki: “ Bana Allah yeter, ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Ben, ancak ona güvendim ve o büyük ARŞ’ın sâhibidir.”

[ 009.129 ] ( EO )

Eğer aldırmazlarsa deki: bana Allah yetişir ondan başka ilâh yoktur, ben ona dayanmaktayım ve o, o büyük Arşın sahibidir.

[ 009.129 ] ( ES )

Eğer aldırmazlarsa onlara de ki: Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben O'na dayanmaktayım ve O, o büyük Arş'ın Rabbidir.

[ 009.129 ] ( NQ )

. But if they turn away, say (O Muhammad ): "Allah is sufficient for me. La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), in Him I put my trust and He is the Lord of the Mighty Throne."