ENFAL SURESİ

[ 008.001 ] ( KK )

íóÓúÃóáõæäóßó Úóäö ÇáúÃóäúÝóÇáö Þõáö ÇáúÃóäúÝóÇáõ áöáøóåö æóÇáÑøóÓõæáö ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóÕúáöÍõæÇ ÐóÇÊó Èóíúäößõãú æóÃóØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١ ﴾

[ 008.001 ] ( MŞ )

 

[ 008.001 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), sana harb ganimetlerinin kime âit olduğunu soruyorlar. De ki: “ Bu ganimetlerin taksimi, Allah’a ve Rasûlüne aittir. Onun için, siz gerçekten mü'minseniz Allah’dan korkun ve birbirinizle aranızı düzeltin (geçimsizlik yapmayın), Allah’a ve Rasûlüne itâat edin.”

[ 008.001 ] ( EO )

Sana ganimetlerin taksiminden soruyorlar, de ki ganimetlerin taksimi Allaha ve Resulüne aid, onun için siz gerçekten mü'minlerseniz Allahdan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin, Allaha ve Resulüne ıtaat edin.

[ 008.001 ] ( ES )

Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki, ganimetlerin taksimi Allah'a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçekten mümin kimseler iseniz Allah'tan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin. Allah'a ve Resulü'ne itaat edin.

[ 008.001 ] ( NQ )

They ask you (O Muhammad ) about the spoils of war. Say: "The spoils are for Allah and the Messenger." So fear Allah and adjust all matters of difference among you, and obey Allah and His Messenger (Muhammad ), if you are believers.

[ 008.002 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ ÇáúãõÄúãöäõæäó ÇáøóÐöíäó ÅöÐóÇ ÐõßöÑó Çááøóåõ æóÌöáóÊú ÞõáõæÈõåõãú æóÅöÐóÇ ÊõáöíóÊú Úóáóíúåöãú ÂíÇÊõåõ ÒóÇÏóÊúåõãú ÅöíãóÇäÇð æóÚóáóì ÑóÈøöåöãú íóÊóæóßøóáõæäó ﴿ ٢ ﴾

[ 008.002 ] ( MŞ )

 

[ 008.002 ] ( AY )

Gerçek mü'minler, yalnız o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri korkarak ürperir; onlara âyetleri okunduğu zaman, îmanlarını artırır ve onlar yalnız Rablerine tevekkül ederler.

[ 008.002 ] ( EO )

Gerçekten mü'minler ancak o mü'minlerdir ki Allah, anıldığı zaman yürekleri ürperir, karşılarında âyetleri okunduğu zaman iymanlarını artırır, ve rablarına tevekkül ederler.

[ 008.002 ] ( ES )

Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.

[ 008.002 ] ( NQ )

The believers are only those who, when Allah is mentioned, feel a fear in their hearts and when His Verses (this Qur'an) are recited unto them, they (i.e. the Verses) increase their Faith; and they put their trust in their Lord (Alone);

[ 008.003 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íõÞöíãõæäó ÇáÕøóáóæÉó æóãöãøóÇ ÑóÒóÞúäóÇåõãú íõäúÝöÞõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 008.003 ] ( MŞ )

 

[ 008.003 ] ( AY )

Mü'minler o kimselerdir ki, namazı gereği üzre kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan Hak yolunda harcarlar.

[ 008.003 ] ( EO )

O kimseler ki nemazı dürüst kılarlar ve kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden infak eylerler,

[ 008.003 ] ( ES )

Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar.

[ 008.003 ] ( NQ )

Who perform As-Salat (Iqamat-as-Salat) and spend out of that We have provided them.

[ 008.004 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÄúãöäõæäó ÍóÞøðÇ áóåõãú ÏóÑóÌóÇÊñ ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú æóãóÛúÝöÑóÉñ æóÑöÒúÞñ ßóÑöíãñ ﴿ ٤ ﴾

[ 008.004 ] ( MŞ )

 

[ 008.004 ] ( AY )

İşte bunlar gerçek mü'minlerdir. Onlara, Rableri katında dereceler var, mafiret ve cennette sayısız tükenmez nimet var...

[ 008.004 ] ( EO )

işte hakka mü'minler onlar, onlara rablarının yanında dereceler var, bir mağfiret ve bir rizkı kerîm var.

[ 008.004 ] ( ES )

İşte gerçekten mümin olanlar onlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler vardır, bağışlanma ve değerli rızık vardır.

[ 008.004 ] ( NQ )

It is they who are the believers in truth. For them are grades of dignity with their Lord, and Forgiveness and a generous provision (Paradise).

[ 008.005 ] ( KK )

ßóãóÇ ÃóÎúÑóÌóßó ÑóÈøõßó ãöäú ÈóíúÊößó ÈöÇáúÍóÞøö æóÅöäøó ÝóÑöíÞðÇ ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó áóßóÇÑöåõæäó ﴿ ٥ ﴾

[ 008.005 ] ( MŞ )

 

[ 008.005 ] ( AY )

Ganimetlerin taksiminden bazı kimselerin hoşlanmayışı, Rabbin seni hak uğrunda (savaş için) evinden çıkardığı hale benzer. Çünkü mü'minlerden bir topluluk muhakkak ki (Savaşa çıkmak) istemiyorlardı.

[ 008.005 ] ( EO )

Nasıl ki: rabbın seni hakk uğruna evinden çıkardı ve mü'minlerden bir kısmı ise istemiyorlardı.

[ 008.005 ] ( ES )

Nitekim Rabbin seni, hak uğruna savaşmak için evinden çıkarmıştı. Oysa müslümanların bir kısmı o zaman bundan hoşlanmamışlardı.

[ 008.005 ] ( NQ )

As your Lord caused you (O Muhammad ) to go out from your home with the truth, and verily, a party among the believers disliked it;

[ 008.006 ] ( KK )

íõÌóÇÏöáõæäóßó Ýöí ÇáúÍóÞøö ÈóÚúÏó ãóÇ ÊóÈóíøóäó ßóÃóäøóãóÇ íõÓóÇÞõæäó Åöáóì ÇáúãóæúÊö æóåõãú íóäúÙõÑõæäó ﴿ ٦ ﴾

[ 008.006 ] ( MŞ )

 

[ 008.006 ] ( AY )

Hak meydana çıktıktan sonra da, onlar, bu savaş hususunda, gözleri görürcesine ölüme götürülüyorlarmış gibi, seninle mücâdele ediyorlardı.

[ 008.006 ] ( EO )

Tebeyyün etmişken hakta seninle münakaşa ediyorlardı, sanki göre göre ölüme sevkolunuyorlardı

[ 008.006 ] ( ES )

Ve gerçek, gün gibi açığa çıktıktan sonra bile seninle münakaşaya devam etmişlerdi; sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlardı.

[ 008.006 ] ( NQ )

Disputing with you concerning the truth after it was made manifest, as if they were being driven to death, while they were looking (at it).

[ 008.007 ] ( KK )

æóÅöÐú íóÚöÏõßõãõ Çááøóåõ ÅöÍúÏóì ÇáØøóÇÆöÝóÊóíúäö ÃóäøóåóÇ áóßõãú æóÊóæóÏøõæäó Ãóäøó ÛóíúÑó ÐóÇÊö ÇáÔøóæúßóÉö Êóßõæäõ áóßõãú æóíõÑöíÏõ Çááøóåõ Ãóäú íõÍöÞøó ÇáúÍóÞøó ÈößóáöãóÇÊöåö æóíóÞúØóÚó ÏóÇÈöÑó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٧ ﴾

[ 008.007 ] ( MŞ )

 

[ 008.007 ] ( AY )

O vakit Allah, yük kervanı ve silâhlı birlikten birini size vâd ediyordu, ki sizin olsun. Siz de, silâhı bulunmıyan kervanın size ait olmasını arzu ediyordunuz. Hâlbuki Allah, âyetleriyle hakkı ve İslâmı açığa vurmayı ve kâfirlerin arkasını kesmeyi diliyordu.

[ 008.007 ] ( EO )

Ve o vakıt Allah, size iki taifenin birini va'dediyordu ki sizin olsun, siz, ise arzu ediyordunuz ki şekvetsiz olan sizin olsun, halbuki Allah, kelimatiyle hakkı ihkak etmek ve kâfîrlerin arkasını kesmek dileyordu.

[ 008.007 ] ( ES )

İşte o zaman Allah size iki taifeden (kervan veya kureyş ordusundan) birini vaad ediyordu ki, sizin olacaktı. Siz ise arzu ediyordunuz ki, şanı ve şerefi olmayan şey (kervan) sizin olsun. Halbuki Allah, âyetleriyle hakkı yerine oturtmak ve kâfirlerin arkasını kesmek istiyordu.

[ 008.007 ] ( NQ )

And (remember) when Allah promised you (Muslims) one of the two parties (of the enemy i.e. either the army or the caravan) that it should be yours, you wished that the one not armed (the caravan) should be yours, but Allah willed to justify the truth by His Words and to cut off the roots of the disbelievers (i.e. in the battle of Badr).

[ 008.008 ] ( KK )

áöíõÍöÞøó ÇáúÍóÞøó æóíõÈúØöáó ÇáúÈóÇØöáó æóáóæú ßóÑöåó ÇáúãõÌúÑöãõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 008.008 ] ( MŞ )

 

[ 008.008 ] ( AY )

Bunun hikmeti: Kâfirler istemese bile, İslâmı tanıtıp yerleştirmek ve küfrü yok etmek içindi.

[ 008.008 ] ( EO )

Ki hakkı hak tanıtsın ve bâtılı ibtal etsin, varsın mücrimler istemesin.

[ 008.008 ] ( ES )

Ki, hakkın hak olduğunu tanıtsın ve batılı büsbütün yok etsin, varsın o günahkârlar istemesin.

[ 008.008 ] ( NQ )

That He might cause the truth to triumph and bring falsehood to nothing, even though the Mujrimun (disbelievers, polytheists, sinners, criminals, etc.) hate it.

[ 008.009 ] ( KK )

ÅöÐú ÊóÓúÊóÛöíËõæäó ÑóÈøóßõãú ÝóÇÓúÊóÌóÇÈó áóßõãú Ãóäøöí ãõãöÏøõßõãú ÈöÃóáúÝò ãöäó ÇáúãóáóÆößóÉö ãõÑúÏöÝöíäó ﴿ ٩ ﴾

[ 008.009 ] ( MŞ )

 

[ 008.009 ] ( AY )

O vakit Rabbinizden yardım ve zafer istiyordunuz da O size: “ Gerçekten ben arka arkaya bin Melâike ile imdad ediyorum.” diye duanızı kabul buyurmuştu.

[ 008.009 ] ( EO )

O vakıt siz, rabbınızdan istimdad ediyordunuz da size ben işte ardı ârdına bin Melâike ile ımdad ediyorum diye icabet buyurmuştu.

[ 008.009 ] ( ES )

O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: "Ben işte ardarda bin melekle size yardım ediyorum" diye duanızı kabul buyurmuştu.

[ 008.009 ] ( NQ )

(Remember) when you sought help of your Lord and He answered you (saying): "I will help you with a thousand of the angels each behind the other (following one another) in succession."

[ 008.010 ] ( KK )

æóãóÇ ÌóÚóáóåõ Çááøóåõ ÅöáÇøó ÈõÔúÑóì æóáöÊóØúãóÆöäøó Èöåö ÞõáõæÈõßõãú æóãóÇ ÇáäøóÕúÑõ ÅöáÇøó ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö Åöäøó Çááøóåó ÚóÒöíÒñ Íóßöíãñ ﴿ ١٠ ﴾

[ 008.010 ] ( MŞ )

 

[ 008.010 ] ( AY )

Allah, size bu meleklerle yardımı, sırf bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz korkudan yatışsın diye yapıştı. Yoksa zafer ancak Allah’ın zatındandır. Gerçekten Allah, (her şeye) mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 008.010 ] ( EO )

Ve bunu Allah size sırf bir müjde olsun ve bununla kalbelirniz ıtmi'nan bulsun diye yapmıştı, yoksa nusrat Allahın kendindendir, hakıkat Allah azîzdir hakîmdir.

[ 008.010 ] ( ES )

Bunu da Allah size sırf bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer ancak Allah katındandır. Gerçekten Allah mutlak galiptir ve hikmet sahibidir.

[ 008.010 ] ( NQ )

Allah made it only as glad tidings, and that your hearts be at rest therewith. And there is no victory except from Allah. Verily, Allah is All-Mighty, All-Wise.

[ 008.011 ] ( KK )

ÅöÐú íõÛóÔøöíßõãõ ÇáäøõÚóÇÓó ÃóãóäóÉð ãöäúåõ æóíõäóÒøöáõ Úóáóíúßõãú ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð áöíõØóåøöÑóßõãú Èöåö æóíõÐúåöÈó Úóäßõãú ÑöÌúÒó ÇáÔøóíúØóÇäö æóáöíóÑúÈöØó Úóáóì ÞõáõæÈößõãú æóíõËóÈøöÊó Èöåö ÇáúÃóÞúÏóÇãó ﴿ ١١ ﴾

[ 008.011 ] ( MŞ )

 

[ 008.011 ] ( AY )

(Allah) size, Bedir savaşında korkudan emîn olmak için hafif bir uyku veriyordu ve üzerinize gökten bir yağmur yağdırıyordu ki, bununla abdestsizliğinizi giderip sizi temizlesin, Şeytanın vesvesesini (hak üzere olsaydınız susuz kalmazdınız, diye Şeytanın dürtüşünü) sizden kaldırsın, kalplerinize zafer için sebât versin ve bu yağmur sebebiyle (kuraklıktan kaypak hale gelen kumluk arazide) ayaklarınızı sağlam durdursun.

[ 008.011 ] ( EO )

O vakıt size, tarafından bir emniyyet olmak üzere bir uyku sardırıyordu ve üzerinize Semâdan bir su indiriyordu ki bununla sizi tathir eylesin ve Şeytanın murdarlığını sizden gidersin ve kalblerinize rabıta versin ve bununla ayaklarınızı sağlam durdursun.

[ 008.011 ] ( ES )

O sırada size, yine katından bir güven ve esenlik olmak üzere bir uyku sardırıyordu, sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu.

[ 008.011 ] ( NQ )

(Remember) when He covered you with a slumber as a security from Him, and He caused water (rain) to descend on you from the sky, to clean you thereby and to remove from you the Rijz (whispering, evil-suggestions, etc.) of Shaitan (Satan), and to strengthen your hearts, and make your feet firm thereby.

[ 008.012 ] ( KK )

ÅöÐú íõæÍöí ÑóÈøõßó Åöáóì ÇáúãóáóÆößóÉö Ãóäøöí ãóÚóßõãú ÝóËóÈøöÊõæÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÓóÃõáúÞöí Ýöí ÞõáõæÈö ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÇáÑøõÚúÈó ÝóÇÖúÑöÈõæÇ ÝóæúÞó ÇáúÃóÚúäóÇÞö æóÇÖúÑöÈõæÇ ãöäúåõãú ßõáøó ÈóäóÇäò ﴿ ١٢ ﴾

[ 008.012 ] ( MŞ )

 

[ 008.012 ] ( AY )

O vakit Rabbin Meleklere şöyle vahyediyordu; “Şüphesiz ki ben sizinle beraberim, hemen mü'minlere (yardım ve zafer ilham ederek kalplerine) sebat verin. Kâfirlerin kalplerine korku salacağım, hemen boyunları üstüne vurun (başlarını kesin), el ve ayakları etrafına vurun.”

[ 008.012 ] ( EO )

O vakıt ki rabbın Melâikeye şu vahyi veriyordu: «ben sizinle beraberim, haydin iymanı olanları tesbit edin, kâfirlerin yüreklerine dehşet bırakacağım, hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların parmaklarına.

[ 008.012 ] ( ES )

İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunlarının üstüne vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun".

[ 008.012 ] ( NQ )

(Remember) when your Lord inspired the angels, "Verily, I am with you, so keep firm those who have believed. I will cast terror into the hearts of those who have disbelieved, so strike them over the necks, and smite over all their fingers and toes."

[ 008.013 ] ( KK )

Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú ÔóÇÞøõæÇ Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ æóãóäú íõÔóÇÞöÞö Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ ÝóÅöäøó Çááøóåó ÔóÏöíÏõ ÇáúÚöÞóÇÈö ﴿ ١٣ ﴾

[ 008.013 ] ( MŞ )

 

[ 008.013 ] ( AY )

Onları bu azâbın yapılış sebebi şu; Çünkü onlar, Allah’a ve Rasûlüne karşı geldiler. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, ona Allah’ın azabı çok şiddetlidir.

[ 008.013 ] ( EO )

böyle, çünkü onlar Allaha ve Resulüne karşı geldiler ve kim Allaha ve Resulüne karşı gelirse bilsin ki Allahın ıkabı şiddetlidir.

[ 008.013 ] ( ES )

Çünkü onlar Allah'a ve Resulüne karşı geldiler. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki Allah'ın azabı çok çetindir.

[ 008.013 ] ( NQ )

This is because they defied and disobeyed Allah and His Messenger. And whoever defies and disobeys Allah and His Messenger, then verily, Allah is Severe in punishment.

[ 008.014 ] ( KK )

Ðóáößõãú ÝóÐõæÞõæåõ æóÃóäøó áöáúßóÇÝöÑöíäó ÚóÐóÇÈó ÇáäøóÇÑö ﴿ ١٤ ﴾

[ 008.014 ] ( MŞ )

 

[ 008.014 ] ( AY )

Ey kâfirler! Bu, şimdiki azâbınızdır, tadın bunu! Kâfirlere âhirette bir de cehennem azâbı vardır.

[ 008.014 ] ( EO )

İşte bunu gördünüza, şimdi onu tadın, kâfirlere bir de Cehennem azâbı var.

[ 008.014 ] ( ES )

İşte gördünüz ya, şimdilik siz bunu tadın, şu da kesindir ki, ahirette kâfirlere cehennem azabı vardır.

[ 008.014 ] ( NQ )

This is the torment, so taste it, and surely for the disbelievers is the torment of the Fire.

[ 008.015 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÅöÐóÇ áóÞöíÊõãõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÒóÍúÝðÇ ÝóáÇó Êõæóáøõæåõãõ ÇáúÃóÏúÈóÇÑó ﴿ ١٥ ﴾

[ 008.015 ] ( MŞ )

 

[ 008.015 ] ( AY )

Ey mü'minler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı çevirmeyin, kaçmayın.

[ 008.015 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Ordu halinde kâfirlere çattığınız vakıt artık onlara arkalarınızı dönmeyin.

[ 008.015 ] ( ES )

Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).

[ 008.015 ] ( NQ )

O you who believe! When you meet those who disbelieve, in a battle-field, never turn your backs to them.

[ 008.016 ] ( KK )

æóãóäú íõæóáøöåöãú íóæúãóÆöÐò ÏõÈõÑóåõ ÅöáÇøó ãõÊóÍóÑøöÝðÇ áöÞöÊóÇáò Ãóæú ãõÊóÍóíøöÒðÇ Åöáóì ÝöÆóÉò ÝóÞóÏú ÈóÇÁó ÈöÛóÖóÈò ãöäó Çááøóåö æóãóÃúæóÇåõ Ìóåóäøóãõ æóÈöÆúÓó ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ١٦ ﴾

[ 008.016 ] ( MŞ )

 

[ 008.016 ] ( AY )

Kim böyle bir günde kâfirlere arka çevirip kaçarsa -ancak tekrar düşmana atılmak için kendini kaçar gibi göstererek aldatmak veya başka birliğe katılıp savaşmak için müstesna -muhakkak ki o, Allah’ın gazabına uğramıştır. Onun yeri cehennemdir ve o, ne kötü dönüş yeridir!...

[ 008.016 ] ( EO )

Her kim böyle bir günde onlara -dönüb çarpışmak için pırlanmak veya diğer bir takımda mevkı' almak halleri müstesna olarak- arkasını dönerse muhakkak Allahdan bir gadaba değmiş olur, ve varacağı yer Cehennemdir, o ise ne kötü âkıbettir.

[ 008.016 ] ( ES )

Böyle bir günde her kim onlara, tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri dışında, arkasını dönerse, muhakkak Allah'dan bir gazaba uğramış olur ve varacağı yer cehennemdir, orası da ne kötü bir akıbettir.

[ 008.016 ] ( NQ )

And whoever turns his back to them on such a day - unless it be a stratagem of war, or to retreat to a troop (of his own), - he indeed has drawn upon himself wrath from Allah. And his abode is Hell, and worst indeed is that destination!

[ 008.017 ] ( KK )

Ýóáóãú ÊóÞúÊõáõæåõãú æóáóßöäøó Çááøóåó ÞóÊóáóåõãú æóãóÇ ÑóãóíúÊó ÅöÐú ÑóãóíúÊó æóáóßöäøó Çááøóåó Ñóãóì æóáöíõÈúáöíó ÇáúãõÄúãöäöíäó ãöäúåõ ÈóáÇóÁð ÍóÓóäðÇ Åöäøó Çááøóåó ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ١٧ ﴾

[ 008.017 ] ( MŞ )

 

[ 008.017 ] ( AY )

Siz, Bedir’de o kâfirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz. Lâkin Allah size yardım etmekle onları öldürdü. Ey Resûlüm, düşmanların gözlerine bir avuç toprak attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı ve bunu, güzel bir ganimet ve zafer tecrübesi vermek için (yaptı) Muhakkak ki Allah, (söylenenleri) işiten, (her şeyi) bilendir.

[ 008.017 ] ( EO )

Sonra onları siz öldürmediniz ve lâkin onları Allah öldürdü, attığın vakıt da sen atmadın ve lâkin Allah attı, hem de mü'minlere güzel bir imtihan geçirtmek için, hakikat Allah semi'dir, alîmdir.

[ 008.017 ] ( ES )

Sonra onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Bu da müminlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi. Allah işitendir, bilendir.

[ 008.017 ] ( NQ )

You killed them not, but Allah killed them. And you (Muhammad ) threw not when you did throw but Allah threw, that He might test the believers by a fair trial from Him. Verily, Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 008.018 ] ( KK )

Ðóáößõãú æóÃóäøó Çááøóåó ãõæåöäõ ßóíúÏö ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 008.018 ] ( MŞ )

 

[ 008.018 ] ( AY )

Bu tecrübe gerçektir ve Allah, muhakkak kâfirlerin hilelerini zayıflatıp gevşetendir.

[ 008.018 ] ( EO )

Bunu gördünüz, bir de kâfirlerin tedbirini Allahın za'iyf düşürmesi var.

[ 008.018 ] ( ES )

Gördünüz ya, Allah, kâfirlerin kurduğu tuzağı işte böyle boşa çıkarır.

[ 008.018 ] ( NQ )

This (is the fact) and surely, Allah weakens the deceitful plots of the disbelievers.

[ 008.019 ] ( KK )

Åöäú ÊóÓúÊóÝúÊöÍõæÇ ÝóÞóÏú ÌóÇÁóßõãõ ÇáúÝóÊúÍõ æóÅöäú ÊóäúÊóåõæÇ Ýóåõæó ÎóíúÑñ áóßõãú æóÅöäú ÊóÚõæÏõæÇ äóÚõÏú æóáóäú ÊõÛúäöíó Úóäßõãú ÝöÆóÊõßõãú ÔóíúÆðÇ æóáóæú ßóËõÑóÊú æóÃóäøó Çááøóåó ãóÚó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 008.019 ] ( MŞ )

 

[ 008.019 ] ( AY )

Eğer siz (Ey kâfirler! önce Kâ'be’nin örtülerine yapışarak dua edip) zafer istiyordunuzsa, işte mü'minlerin zaferi ile Allah’ın hükmü size geldi. Eğer küfürden ve Peygambere düşmanlıktan vazgeçerseniz, hakkınızda daha hayırlı olur. Yok yine savaşa dönerseniz, biz de döneriz. Birliğiniz çok da olsa, size asla hiç bir fayda vermez. Çünkü Allah, mü’minlerle beraberdir.

[ 008.019 ] ( EO )

Feth istiyorsanız (ey kâfirler) işte size fetih, ve eğer vaz geçerseniz hakkınızda daha hayırlı olur, yok döner yine başlarsanız biz de başlarız, o vakıt askeriniz çok da olsa size zerre kadar faide vermez, çünkü Allah mü'minlerle beraberdir.

[ 008.019 ] ( ES )

Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir, eğer aşırı gitmez de son verirseniz, hakkınızda daha hayırlıdır. Yok eğer dönerseniz, biz de döneriz. O vakit askeriniz çok da olsa size hiç bir şekilde fayda vermez. İyi biliniz ki, Allah müminlerle beraberdir.

[ 008.019 ] ( NQ )

(O disbelievers) if you ask for a judgement, now has the judgement come unto you and if you cease (to do wrong), it will be better for you, and if you return (to the attack), so shall We return, and your forces will be of no avail to you, however numerous it be, and verily, Allah is with the believers.

[ 008.020 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÃóØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ æóáÇó ÊóæóáøóæúÇ Úóäúåõ æóÃóäúÊõãú ÊóÓúãóÚõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 008.020 ] ( MŞ )

 

[ 008.020 ] ( AY )

Ey mü’minler! Allah’a ve Rasûlüne itâat edin. (Kur’ân’ı ve öğüdlerini) dinlediğiniz hâlde, Peygamberin emirlerinden yüz çevirmeyin.

[ 008.020 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Allaha ve Resulüne itaat edin ve işidib durduğunuz halde ondan yan bükmeyin.

[ 008.020 ] ( ES )

Ey iman edenler, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin!

[ 008.020 ] ( NQ )

O you who believe! Obey Allah and His Messenger, and turn not away from him (i.e. Messenger Muhammad ) while you are hearing.

[ 008.021 ] ( KK )

æóáÇó ÊóßõæäõæÇ ßóÇáøóÐöíäó ÞóÇáõæÇ ÓóãöÚúäóÇ æóåõãú áÇó íóÓúãóÚõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 008.021 ] ( MŞ )

 

[ 008.021 ] ( AY )

Bir de (Kalpleriyle tasdik etmedikleri) işitmedikleri hâlde, (dilleriyle) işittik diyen münâfık kâfirler gibi olmayın.

[ 008.021 ] ( EO )

ve işitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.

[ 008.021 ] ( ES )

Ve işitmedikleri halde "işittik" diyenler gibi olmayın!

[ 008.021 ] ( NQ )

And be not like those who say: "We have heard," but they hear not.

[ 008.022 ] ( KK )

Åöäøó ÔóÑøó ÇáÏøóæóÇÈøö ÚöäúÏó Çááøóåö ÇáÕøõãøõ ÇáúÈõßúãõ ÇáøóÐöíäó áÇó íóÚúÞöáõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 008.022 ] ( MŞ )

 

[ 008.022 ] ( AY )

Çünkü Allah, katında, yerde yürüyen hayvanların en kötüsü, (gerçeği) anlamıyan ve kabul etmiyen sağırlar ve dilsizlerdir.

[ 008.022 ] ( EO )

Çünkü yer yüzünde debelenenlerin ındallah en kötüsü o sağırlar o dilsizlerdir ki hakkı akıllarına koymazlar.

[ 008.022 ] ( ES )

Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.

[ 008.022 ] ( NQ )

Verily! The worst of (moving) living creatures with Allah are the deaf and the dumb, those who understand not (i.e. the disbelievers).

[ 008.023 ] ( KK )

æóáóæú Úóáöãó Çááøóåõ Ýöíåöãú ÎóíúÑðÇ óáÇóÓúãóÚóåõãú æóáóæú ÃóÓúãóÚóåõãú áóÊóæóáøóæÇ æóåõãú ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 008.023 ] ( MŞ )

 

[ 008.023 ] ( AY )

Eğer Allah, ezelî ilmiyle onlarda bir hayır görseydi, elbette onlara duyururdu. (Bu hallerinde) onlara işittirmiş olsaydı bile, yine onlar, muhakkak ki (Hakdan) yüz çevirerek giderlerdi (îmandan çıkarlardı).

[ 008.023 ] ( EO )

Allah onlarda bir hayır görseyidi elbette kulaklarına sokardı ve bu hallerinde kulaklarına soksa idi yine aldırmazlar döner giderlerdi.

[ 008.023 ] ( ES )

Allah onlarda hayır görseydi onlara işittirirdi, işittirseydi yine de aldırmaz arka dönerlerdi.

[ 008.023 ] ( NQ )

Had Allah known of any good in them, He would indeed have made them listen, and even if He had made them listen, they would but have turned away, averse (to the truth).

[ 008.024 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÇÓúÊóÌöíÈõæÇ áöáøóåö æóáöáÑøóÓõæáö ÅöÐóÇ ÏóÚóÇßõãú áöãóÇ íõÍúíöíßõãú æóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøó Çááøóåó íóÍõæáõ Èóíúäó ÇáúãóÑúÁö æóÞóáúÈöåö æóÃóäøóåõ Åöáóíúåö ÊõÍúÔóÑõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 008.024 ] ( MŞ )

 

[ 008.024 ] ( AY )

Ey Mü’minler! Peygamber, size hayat verecek olan şerîat emirlerine, sizi dâvet ettiği zaman, Allah’a ve Rasûlüne icabet edin. Bilin ki Allah, gerçekten kişi ile kalbi arasına girer (her şeyine hâkim olur, canını alır) ve şüphesiz siz, sonunda onun huzurunda toplanacaksınız.

[ 008.024 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere da'vet ettiği zaman Resuliyle Allaha icabet edin ve bilin ki Allah hakıkaten kişi ile kalbinin arasını gerer, ve siz hakıkaten hep ona haşrolunacaksınız.

[ 008.024 ] ( ES )

Ey iman edenler! Peygamber sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, Allah'a ve Resul'e icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.

[ 008.024 ] ( NQ )

O you who believe! Answer Allah (by obeying Him) and (His) Messenger when he ( ) calls you to that which will give you life, and know that Allah comes in between a person and his heart (i.e. He prevents an evil person to decide anything). And verily to Him you shall (all) be gathered.

[ 008.025 ] ( KK )

æóÇÊøóÞõæÇ ÝöÊúäóÉð áÇó ÊõÕöíÈóäøó ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ãöäúßõãú ÎóÇÕøóÉð æóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøó Çááøóåó ÔóÏöíÏõ ÇáúÚöÞóÇÈö ﴿ ٢٥ ﴾

[ 008.025 ] ( MŞ )

 

[ 008.025 ] ( AY )

Bir de öyle bir musibetten korkun ki; o, yalnız içinizde zulmedenlere isabet etmez (bu belâ başkalarına da geçer, umumî olur). Bilin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.

[ 008.025 ] ( EO )

Ve öyle bir fitneden sakının ki hiç te içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, ve bilin ki Allahın ıkabı şiddetlidir.

[ 008.025 ] ( ES )

Ve öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz. Ve bilin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir.

[ 008.025 ] ( NQ )

And fear the Fitnah (affliction and trial, etc.) which affects not in particular (only) those of you who do wrong (but it may afflict all the good and the bad people), and know that Allah is Severe in punishment.

[ 008.026 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑõæÇ ÅöÐú ÃóäúÊõãú Þóáöíáñ ãõÓúÊóÖúÚóÝõæäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÊóÎóÇÝõæäó Ãóäú íóÊóÎóØøóÝóßõãõ ÇáäøóÇÓõ ÝóÂæóÇßõãú æóÃóíøóÏóßõãú ÈöäóÕúÑöåö æóÑóÒóÞóßõãú ãöäó ÇáØøóíøöÈóÇÊö áóÚóáøóßõãú ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 008.026 ] ( MŞ )

 

[ 008.026 ] ( AY )

O zamanı da hatırlayın ki, siz (ey Muhacirler), bir vakit Mekke’de zayıf ve hakir görülen bir azınlıktınız. Kâfirlerin sizi çarpıp yakalamasından korkuyordunuz. Öyle iken, Allah sizi Medine’de barındırdı, ev-bark sahibi yaptı ve yardımıyla kuvvetlendirdi. Size en pâk ve temiz şeylerden (ganimetlerden) rızık verdi, gerek ki şükredesiniz.

[ 008.026 ] ( EO )

Ve düşünün ki siz bir vakıt yer yüzünde hırpalanıp duran bir azlıktınız, nâsın sizi çarpıvereceğinden korkardınız, öyle iken o sizi barındırdı, o sizi nusratiyle te'yid buyurdu o size temizlerinden rızıklar verdi ki, şükredesiniz.

[ 008.026 ] ( ES )

Düşünün ve hatırlayın o zamanları ki, hani bir vakitler siz yeryüzünde güçsüzdünüz, hor görülen bir azınlıktınız. İnsanların sizi hırpalamasından korkuyordunuz, öyle iken O, sizi barındırdı ve sizi yardımıyla destekleyip güçlendirdi ve şükretmeniz için temizlerinden rızık verdi.

[ 008.026 ] ( NQ )

And remember when you were few and were reckoned weak in the land, and were afraid that men might kidnap you, but He provided a safe place for you, strengthened you with His Help, and provided you with good things so that you might be grateful.

[ 008.027 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÎõæäõæÇ Çááøóåó æóÇáÑøóÓõæáó æóÊóÎõæäõæÇ ÃóãóÇäóÇÊößõãú æóÃóäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 008.027 ] ( MŞ )

 

[ 008.027 ] ( AY )

Ey Mü’minler! Allah’a ve Peygambere hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emânetlere de hainlik etmeyin.

[ 008.027 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler! Allaha ve Resulüne hıyanet etmeyin ki bile bile emanetlerinize hıyanet etmiyesiniz.

[ 008.027 ] ( ES )

Ey iman edenler! Allah'a ve Resul'e hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.

[ 008.027 ] ( NQ )

O you who believe! Betray not Allah and His Messenger, nor betray knowingly your Amanat (things entrusted to you, and all the duties which Allah has ordained for you).

[ 008.028 ] ( KK )

æóÇÚúáóãõæÇ ÃóäøóãóÇ ÃóãúæóÇáõßõãú æóÃóæúáÇóÏõßõãú ÝöÊúäóÉñ æóÃóäøó Çááøóåó ÚöäúÏóåõ ÃóÌúÑñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 008.028 ] ( MŞ )

 

[ 008.028 ] ( AY )

Biliniz ki, mallarınız ve evlâdınız ancak bir fitnedir, (sizi günaha sokmağa sebepdir). Allah katında ise büyük mükâfat vardır.

[ 008.028 ] ( EO )

Ve iyi bilin ki mallarınız, evlâdlarınız bir fitneden ıbarettir, Allah yanında ise azîm ecirler vardır.

[ 008.028 ] ( ES )

Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka birşey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.

[ 008.028 ] ( NQ )

And know that your possessions and your children are but a trial and that surely with Allah is a mighty reward.

[ 008.029 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäú ÊóÊøóÞõæÇ Çááøóåó íóÌúÚóáú áóßõãú ÝõÑúÞóÇäðÇ æóíõßóÝøöÑú Úóäßõãú ÓóíøöÆóÇÊößõãú æóíóÛúÝöÑú áóßõãú æóÇááøóåõ Ðõæ ÇáúÝóÖúáö ÇáúÚóÙöíãö ﴿ ٢٩ ﴾

[ 008.029 ] ( MŞ )

 

[ 008.029 ] ( AY )

Ey mü’minler! Eğer Allah’dan korkarsanız (emirlerine bağlanır, yasaklarından sakınırsanız), o, size hak ile batılı ayırdedecek bir anlayış ve nûr verir. Günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah, çok büyük lütûf sahibidir.

[ 008.029 ] ( EO )

Ey iyman edenler! Allaha korunursanız o, size bir fürkan verir ve tarafınızdan seyyiatınızı örter, sizin için mağfiret de eder, Allah azîm fadıl sahibidir.

[ 008.029 ] ( ES )

Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size bir furkan (hakkı batıldan ayırdedecek bir anlayış) verir ve günahlarınızı örtbas eder, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.

[ 008.029 ] ( NQ )

O you who believe! If you obey and fear Allah, He will grant you Furqan a criterion [(to judge between right and wrong), or (Makhraj, i.e. making a way for you to get out from every difficulty)], and will expiate for you your sins, and forgive you, and Allah is the Owner of the Great Bounty.

[ 008.030 ] ( KK )

æóÅöÐú íóãúßõÑõ Èößó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áöíõËúÈöÊõæßó Ãóæú íóÞúÊõáõæßó Ãóæú íõÎúÑöÌõæßó æóíóãúßõÑõæäó æóíóãúßõÑõ Çááøóåõ æóÇááøóåõ ÎóíúÑõ ÇáúãóÇßöÑöíäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 008.030 ] ( MŞ )

 

[ 008.030 ] ( AY )

Bir vakit, o kâfirler, seni bağlayıp hapsetmeleri, ya öldürmeleri, ya da Mekke’den çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar bu hileyi kurarlarken Allah, hilelerini başlarına yıkıveriyordu (hilelerinden seni kurtarmış bulunuyordu). Allah, hilekârlara ceza verenlerin en hayırlısıdır.

[ 008.030 ] ( EO )

Hani bir vakıt dı o kâfirler seni tutub bağlamaları veya öldürmeleri veya sürüb çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı, onlar tuzak kurarlarken Allah da karşılığını kuruyordu, öyle ya Allah tuzakların hayırlısını kurar.

[ 008.030 ] ( ES )

Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar.

[ 008.030 ] ( NQ )

And (remember) when the disbelievers plotted against you (O Muhammad ) to imprison you, or to kill you, or to get you out (from your home, i.e. Makkah); they were plotting and Allah too was planning, and Allah is the Best of the planners.

[ 008.031 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÊõÊúáóì Úóáóíúåöãú ÂíóÇÊõäóÇ ÞóÇáõæÇ ÞóÏú ÓóãöÚúäóÇ áóæú äóÔóÇÁõ áóÞõáúäóÇ ãöËúáó åóÐóÇ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÃóÓóÇØöíÑõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 008.031 ] ( MŞ )

 

[ 008.031 ] ( AY )

Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman: “ İşittik, istersek biz de bunun benzerini söyleriz! Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir!” diyorlardı.

[ 008.031 ] ( EO )

Ve onlara âyetlerimiz okunacağı zaman artık işittik, dilesek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, eskilerin efsânelerinden başka bir şey değil diyorlardı.

[ 008.031 ] ( ES )

Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman, "işittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir" diyorlardı.

[ 008.031 ] ( NQ )

And when Our Verses (of the Qur'an) are recited to them, they say: "We have heard this (the Qur'an); if we wish we can say the like of this. This is nothing but the tales of the ancients."

[ 008.032 ] ( KK )

æóÅöÐú ÞóÇáõæÇ Çááøóåõãøó Åöäú ßóÇäó åóÐóÇ åõæó ÇáúÍóÞøó ãöäú ÚöäúÏößó ÝóÃóãúØöÑú ÚóáóíúäóÇ ÍöÌóÇÑóÉð ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö Ãóæö ÇÆúÊöäóÇ ÈöÚóÐóÇÈò Ãóáöíãò ﴿ ٣٢ ﴾

[ 008.032 ] ( MŞ )

 

[ 008.032 ] ( AY )

Bir vakit de, “ Ey Allah! Eğer bu senin tarafından gelmiş hak bir kitap ise, hemen üzerimize gökten taş yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver”, demişlerdi.

[ 008.032 ] ( EO )

Bir vakıt da ey Allah, eğer bu, senin tarafından gelmiş hak kitâb ise durma üzerimize gökten taşlar yağdır veya bize daha elîm bir azâb ver demişlerdi.

[ 008.032 ] ( ES )

Bir vakit de, "Ey Allah, eğer bu Senin katından gelmiş bir hak kitap ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize daha acı bir azap ver" demişlerdi.

[ 008.032 ] ( NQ )

And (remember) when they said: "O Allah! If this (the Qur'an) is indeed the truth (revealed) from You, then rain down stones on us from the sky or bring on us a painful torment."

[ 008.033 ] ( KK )

æóãóÇßóÇäó Çááøóåõ áöíõÚóÐøöÈóåõãú æóÃóäúÊó Ýöíåöãú æóãóÇ ßóÇäó Çááøóåõ ãõÚóÐøöÈóåõãú æóåõãú íóÓúÊóÛúÝöÑõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 008.033 ] ( MŞ )

 

[ 008.033 ] ( AY )

Hâlbuki sen (Ey Resûlüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri hâlde de Allah onlara azap edecek değil...

[ 008.033 ] ( EO )

Halbuki sen içlerinde iken Allah onlara azâb edecek değil idi, istiğfar ettikleri halde de Allah onlara azâb edecek değil.

[ 008.033 ] ( ES )

Halbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azab edecek değildi. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azab edecek değildir.

[ 008.033 ] ( NQ )

And Allah would not punish them while you (Muhammad ) are amongst them, nor will He punish them while they seek (Allah's) Forgiveness.

[ 008.034 ] ( KK )

æóãóÇ áóåõãú ÃóáÇøó íõÚóÐøöÈóåõãõ Çááøóåõ æóåõãú íóÕõÏøõæäó Úóäö ÇáúãóÓúÌöÏö ÇáúÍóÑóÇãö æóãóÇ ßóÇäõæÇ ÃóæúáöíóÇÁóåõ Åöäú ÃóæúáöíóÇÄõåõ ÅöáÇøó ÇáúãõÊøóÞõæäó æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 008.034 ] ( MŞ )

 

[ 008.034 ] ( AY )

Sen aralarından çıktıktan sonra, Allah’ın kendilerine azap etmemesi için ne imkânları var. Mescid-i Hârâm’ı tavâf etmekten mü’minleri menediyorlar, Hâlbuki ona hizmet etmeye ehil de değiller; onun hizmetine ehil olanlar, ancak şirkten sakınan mü'minlerdir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

[ 008.034 ] ( EO )

Şimdi ise Allahın kendilerini azâb etmemesi için neleri var? Mü'minleri Mescidi haramdan menediyorlar, halbuki hizmetine ehil de değiller, onun hizmetine ehl olanlar ancak müttekılerdir ve lâkin çokları bilmezler.

[ 008.034 ] ( ES )

Şimdi ise Allah'ın kendilerine azab etmemesi için neleri var ki? Oysa Mescid-i Haram'dan menediyorlar. Üstelik onun hizmetine ehil kişiler de değiller. Çünkü onun hizmetine ehil olanlar ancak müttakilerdir. Lâkin çoğu bunu bilmezler.

[ 008.034 ] ( NQ )

And why should not Allah punish them while they stop (men) from Al-Masjid-al-Haram, and they are not its guardians? None can be its guardian except Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2), but most of them know not.

[ 008.035 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó ÕóáÇóÊõåõãú ÚöäúÏó ÇáúÈóíúÊö ÅöáÇøó ãõßóÇÁð æóÊóÕúÏöíóÉð ÝóÐõæÞõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóßúÝõÑõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 008.035 ] ( MŞ )

 

[ 008.035 ] ( AY )

Onların Beyt-i Harâm’da namazları (duaları) ise ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değil. Artık ey kâfirler, yaptığınız küfürden dolayı tadın azabı...

[ 008.035 ] ( EO )

Beytin huzurunda namazları ise ıslık çalıb el çırpmaktan başka bir şey değil, o halde küfr-ü küfranınızdan dolayı tadın azâbı.

[ 008.035 ] ( ES )

Kâbe huzurunda onların duaları ise ıslık çalıp el çırpmaktan başka birşey değildir. O halde inkârınızdan (ve nankörlüğünüzden) dolayı bu azabı tadın bakalım.

[ 008.035 ] ( NQ )

Their Salat (prayer) at the House (of Allah, i.e. the Ka'bah at Makkah) was nothing but whistling and clapping of hands. Therefore taste the punishment because you used to disbelieve.

[ 008.036 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ íõäúÝöÞõæäó ÃóãúæóÇáóåõãú áöíóÕõÏøõæÇ Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö ÝóÓóíõäúÝöÞõæäóåóÇ Ëõãøó Êóßõæäõ Úóáóíúåöãú ÍóÓúÑóÉð Ëõãøó íõÛúáóÈõæäó æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöáóì Ìóåóäøóãó íõÍúÔóÑõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 008.036 ] ( MŞ )

 

[ 008.036 ] ( AY )

Allah yolundan alıkoymak için mallarını harcayan kâfirler, yakında yine onu harcayacaklardır. Sonra da (gayelerine erişemiyeceklerinden) bu, onlara pişmanlık ve yürek acısı olacak, sonunda mağlûp olacaklardır. Küfürlerinde sebât edenler, toplanıp cehenneme götürüleceklerdir.

[ 008.036 ] ( EO )

Şüphe yok ki Allah yolundan men'etmek için mallarını sarfedenler, onu yine sarfedecekler, sonra bu kendilerine yürek acısı olacak, nihayet mağlûb olacaklar. Ve küfürlerinde ısrar edenler toplanıb Cehenneme sevkedilecekler.

[ 008.036 ] ( ES )

Mallarını, Allah yolundan engellemek için sarfeden o kâfirler, hiç şüphesiz yine onu sarfedecekler. Varsın sarfetsinler, sonra o yüreklerine inen bir acı olacak, sonra da mağlup olacaklar. Zaten kâfirler toplanıp cehenneme gönderilecekler.

[ 008.036 ] ( NQ )

Verily, those who disbelieve spend their wealth to hinder (men) from the Path of Allah, and so will they continue to spend it; but in the end it will become an anguish for them. Then they will be overcomed. And those who disbelieve will be gathered unto Hell.

[ 008.037 ] ( KK )

áöíóãöíÒó Çááøóåõ ÇáúÎóÈöíËó ãöäó ÇáØøóíøöÈö æóíóÌúÚóáó ÇáúÎóÈöíËó ÈóÚúÖóåõ Úóáóì ÈóÚúÖò ÝóíóÑúßõãóåõ ÌóãöíÚðÇ ÝóíóÌúÚóáóåõ Ýöí Ìóåóäøóãó ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 008.037 ] ( MŞ )

 

[ 008.037 ] ( AY )

Allah murdar kâfiri, pâk mü’minden ayırdetmek için kâfirleri mağlûp eder ve murdarın bir kısmını bir kısmı üzerine koyup hepsini biriktirerek cehenneme atar. İşte bunlar, nefislerine ziyan ve yazık edenlerdir.

[ 008.037 ] ( EO )

Ki Allah murdarı temizden ayırsın ve murdar kısmı birbirinin üzerine bindirib hepsini teraküm ettirsin de topunu Cehenneme koysun, işte bunlar, o hüsran içinde kalanlar.

[ 008.037 ] ( ES )

Allah, murdarı temizden ayırdetmek için ve bir de murdar kısmını birbiri üzerine bindirip hepsini bir araya getirmek ve topunu birden cehenneme koymak için böyle yapar. İşte bunlar o hüsran içinde kalanların ta kendileridir.

[ 008.037 ] ( NQ )

In order that Allah may distinguish the wicked (disbelievers, polytheists and doers of evil deeds) from the good (believers of Islamic Monotheism and doers of righteous deeds), and put the wicked (disbelievers, polytheists and doers of evil deeds) one on another, heap them together and cast them into Hell. Those! it is they who are the losers.

[ 008.038 ] ( KK )

Þõáú áöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöäú íóäúÊóåõæÇ íõÛúÝóÑú áóåõãú ãóÇ ÞóÏú ÓóáóÝó æóÅöäú íóÚõæÏõæÇ ÝóÞóÏú ãóÖóÊú ÓõäøóÉõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 008.038 ] ( MŞ )

 

[ 008.038 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), o küfredenlere de ki: “ Eğer Peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse, geçmişteki günahları bağışlanır. Yok yine küfre dönerlerse, evvelki ümmetlerin başına gelen felâket bunlara da muhakkak olacaktır.”

[ 008.038 ] ( EO )

De o küfüredenlere ki, eğer vazgeçerlerse geçmişteki günahları bağışlanır, yok yine ısyana dönerlerse kendilerinden evvelki ümmetlere tatbık edilen kanunı ilâhî geçmişti artık onu beklesinler.

[ 008.038 ] ( ES )

O kâfirlere de ki: Eğer bu işe son verirlerse daha önce yaptıkları bağışlanacak. Yok yine karşı koymaya başlar, isyana dönerlerse, önceki ümmetlere uygulanan kurallar kendilerine de uygulanacak. (Artık o ilâhî uygulamayı beklesinler.)

[ 008.038 ] ( NQ )

Say to those who have disbelieved, if they cease (from disbelief) their past will be forgiven. But if they return (thereto), then the examples of those (punished) before them have already preceded (as a warning).

[ 008.039 ] ( KK )

æóÞóÇÊöáõæåõãú ÍóÊøóì áÇó Êóßõæäó ÝöÊúäóÉñ æóíóßõæäó ÇáÏøöíäõ ßõáøõåõ áöáøóåö ÝóÅöäö ÇäúÊóåóæúÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó ÈöãóÇ íóÚúãóáõæäó ÈóÕöíÑñ ﴿ ٣٩ ﴾

[ 008.039 ] ( MŞ )

 

[ 008.039 ] ( AY )

Yeryüzünde fitne (şirk) kalmayıp din, tamamıyla Allah’ın oluncaya (ondan başkasına ibâdet edilmeyinceye) kadar onlarla savaşın, cihad yapın. Eğer küfürden vazgeçerlerse, Allah yaptıklarını görür ve mükâfatlarını verir.

[ 008.039 ] ( EO )

Siz de ortalıkta bir fitne kalmayıb din, tamamiyle Allahın dini oluncıya kadar onlara cihad edin, eğer vaz geçerlerse her halde Allah amellerini görür.

[ 008.039 ] ( ES )

Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.

[ 008.039 ] ( NQ )

And fight them until there is no more Fitnah (disbelief and polytheism: i.e. worshipping others besides Allah) and the religion (worship) will all be for Allah Alone [in the whole of the world ]. But if they cease (worshipping others besides Allah), then certainly, Allah is All-Seer of what they do.

[ 008.040 ] ( KK )

æóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÇÚúáóãõæÇ Ãóäøó Çááøóåó ãóæúáÇóßõãú äöÚúãó Çáúãóæúáóì æóäöÚúãó ÇáäøóÕöíÑõ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 008.040 ] ( MŞ )

 

[ 008.040 ] ( AY )

Eğer onlar îman etmezler ve savaştan geri durmazlarsa, artık bilin ki, Gerçekten Allah, sizin yardımcınızdır. O ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!

[ 008.040 ] ( EO )

Yok vaz geçmezlerse artık bilin ki Allah sizin mevlânız, ne güzel mevlâ, ne güzel nasîr!

[ 008.040 ] ( ES )

Yok vazgeçmez de tekrar eskiye dönerlerse artık bilin ki, Allah sizin yardımcınızdır. O ne güzel mevla, ne güzel yardımcıdır.

[ 008.040 ] ( NQ )

And if they turn away, then know that Allah is your Maula (Patron, Lord, Protector and Supporter, etc.), (what) an ExcellentMaula, and (what) an Excellent Helper!

[ 008.041 ] ( KK )

æóÇÚúáóãõæÇ ÃóäøóãóÇ ÛóäöãúÊõãú ãöäú ÔóíúÁò ÝóÃóäøó áöáøóåö ÎõãõÓóåõ æóáöáÑøóÓõæáö æóáöÐöí ÇáúÞõÑúÈóì æóÇáúíóÊóÇãóì æóÇáúãóÓóÇßöíäö æóÇÈúäö ÇáÓøóÈöíáö Åöäú ßõäúÊõãú ÂãóäúÊõãú ÈöÇááøóåö æóãóÇ ÃóäúÒóáúäóÇ Úóáóì ÚóÈúÏöäóÇ íóæúãó ÇáúÝõÑúÞóÇäö íóæúãó ÇáúÊóÞóì ÇáúÌóãúÚóÇäö æóÇááøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٤١ ﴾

[ 008.041 ] ( MŞ )

 

[ 008.041 ] ( AY )

Biliniz ki, kâfirlerden ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyin muhakkak beşte biri Allah içindir. O da, Peygambere ve onun akrabasına, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir; eğer siz Allah’a îman etmiş ve o hak ile bâtılın ayrıldığı Bedir günü, o iki ordunun birbiriyle çarpıştığı gün, kulumuza (Hazret-i Peygambere) indirdiğimiz âyetlere îman etmişseniz. Allah her şeye kadirdir.

[ 008.041 ] ( EO )

Bir de ma'lûmunuz olsun ki ganimet aldığınız her hangi bir şey, mutlaka onun beşte biri Allâh içindir ki Peygambere ve ona karabeti olanlarla yetimler ve miskinler ve yolda kalmışlaradır, eğer siz Allaha iyman etmiş ve o furkan günü, o iki cem'iyyetin çarpıştığı gün kulumuza indirdiklerimize iyman eylemiş iseniz bunu böyle bilin; daha Allah her şeye kadir.

[ 008.041 ] ( ES )

Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir. Eğer siz Allah'a iman etmiş, hak ile batılın ayrıldığı o gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği o (Bedir) günü kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman getirmiş iseniz bunu böyle biliniz. Ve biliniz ki, Allah, herşeye kâdirdir.

[ 008.041 ] ( NQ )

And know that whatever of war-booty that you may gain, verily one-fifth (1/5th) of it is assigned to Allah, and to the Messenger, and to the near relatives [of the Messenger (Muhammad )], (and also) the orphans, Al-Masakin (the poor) and the wayfarer, if you have believed in Allah and in that which We sent down to Our slave (Muhammad ) on the Day of criterion (between right and wrong), the Day when the two forces met (the battle of Badr) - And Allah is Able to do all things.

[ 008.042 ] ( KK )

ÅöÐú ÃóäúÊõãú ÈöÇáúÚõÏúæóÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóåõãú ÈöÇáúÚõÏúæóÉö ÇáúÞõÕúæóì æóÇáÑøóßúÈõ ÃóÓúÝóáó ãöäúßõãú æóáóæú ÊóæóÇÚóÏúÊõãú áÇóÎúÊóáóÝúÊõãú Ýöí ÇáúãöíÚóÇÏö æóáóßöäú áöíóÞúÖöíó Çááøóåõ ÃóãúÑðÇ ßóÇäó ãóÝúÚõæáÇð áöíóåúáößó ãóäú åóáóßó Úóäú ÈóíøöäóÉò æóíóÍúíóÇ ãóäú Íóíøó Úóäú ÈóíøöäóÉò æóÅöäøó Çááøóåó áóÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٤٢ ﴾

[ 008.042 ] ( MŞ )

 

[ 008.042 ] ( AY )

O vakit (Bedir günü ey müslümanlar), siz vâdinin beri tarafında (Medine yakınında) idiniz; onlar (Düşmanlar) ise, öte yanında (Medine’den uzakta) ve süvarileri de sizden aşağıda (sahil kenarında sağlam ve sulu bir yerde) idiler. Eğer siz savaş için düşmanla muayyen bir vakitte karşılaşmak üzre sözleşmiş olsaydınız, muhakkak ki (az oluşunuzdan ve düşmanların da Peygamberin heybetinden korkmasından dolayı) vâdinizde ihtilâfa düşerdiniz. Fakat mukadder olan müslümanların zafer işini yerine getirmek için, Allah böyle yaptı. Tâ ki helâk olan (küfre varan) açık bir delili (az bir İslâm topluluğunun kalabalık bir düşmanı mağlûp edişi vak’asını) gördükten sonra helâk olsun, diri kalan (mü’min olan) da açık delilden sonra yaşasın. Gerçekten Allah, (söylenenleri) işitici, yapılanları bilicidir.

[ 008.042 ] ( EO )

O vakıt ki siz vâdînin beri yamacında idiniz, onlarsa öte yamacında, süvarileri de tam sizden aşağıda idiniz, öyleki onlarla va'dleşmiş olsa idiniz mutlak mîâdda ıhtilâf ederdiniz ve lâkin Allah mukadder bir emri yerine getirmek için o yapılmış idi ki hem helâk olan beyyineden helâk olsun, hem de yaşıyan beyyineden yaşasın ve çünkü Allah her halde semî'dir alîmdir.

[ 008.042 ] ( ES )

O vakit siz vadinin yakın bir yamacında idiniz, onlarsa uzak yamacında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Öyle ki, şayet onlarla sözleşmiş olsaydınız, öyle bir buluşma yeri için mutlaka anlaşmazlık çıkarırdınız. Fakat olması gereken (zafer)in olması için Allah böyle takdir etti. Tâ ki, helak olan apaçık bir delil gördükten sonra helak olsun, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden sonra yaşasın. Kesindir ki Allah, işitendir, bilendir.

[ 008.042 ] ( NQ )

(And remember) when you (the Muslim army) were on the near side of the valley, and they on the farther side, and the caravan on the ground lower than you. Even if you had made a mutual appointment to meet, you would certainly have failed in the appointment, but (you met) that Allah might accomplish a matter already ordained (in His Knowledge); so that those who were to be destroyed (for their rejecting the Faith) might be destroyed after a clear evidence, and those who were to live (i.e. believers) might live after a clear evidence. And surely, Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 008.043 ] ( KK )

ÅöÐú íõÑöíßóåõãõ Çááøóåõ Ýöí ãóäóÇãößó ÞóáöíáÇð æóáóæú ÃóÑóÇßóåõãú ßóËöíÑðÇ áóÝóÔöáúÊõãú æóáóÊóäóÇÒóÚúÊõãú Ýöí ÇáúÃóãúÑö æóáóßöäøó Çááøóåó Óóáøóãó Åöäøóåõ Úóáöíãñ ÈöÐóÇÊö ÇáÕøõÏõæÑö ﴿ ٤٣ ﴾

[ 008.043 ] ( MŞ )

 

[ 008.043 ] ( AY )

O vakit Allah sana, onları, rüyanda az gösteriyordu. Eğer sana, o düşmanları çok gösterseydi korkacaktınız ve savaş hususunda ihtilâfa düşecektiniz. Fakat Allah bundan sizi kurtardı. Çünkü O, bütün kalplerdekini hakkıyla bilendir.

[ 008.043 ] ( EO )

O vakıt ki Allah sana onları ru'yanda az gösteriyordu, eğer sana onları çok gösterse idi korkacaktınız ve kumandada nizâa düşecektiniz ve lâkin Allah selâmete bağladı, çünkü o bütün sinelerin künhünü bilir.

[ 008.043 ] ( ES )

Hani o vakitler Allah sana uykunda (rüyanda) onları az gösteriyordu. Eğer Allah sana onları kalabalık gösterseydi korkacaktınız ve savaş konusunda anlaşmazlığa düşecektiniz. Fakat Allah böyle bir şeyden sizi uzak tuttu. Çünkü O, gönüllerde yatanı da bilir.

[ 008.043 ] ( NQ )

(And remember) when Allah showed them to you as few in your (i.e. Muhammad's ) dream, if He had shown them to you as many, you would surely have been discouraged, and you would surely have disputed in making a decision. But Allah saved (you). Certainly, He is the All-Knower of what is in the breasts.

[ 008.044 ] ( KK )

æóÅöÐú íõÑöíßõãõæåõãú ÅöÐö ÇáúÊóÞóíúÊõãú Ýöí ÃóÚúíõäößõãú ÞóáöíáÇð æóíõÞóáøöáõßõãú Ýöí ÃóÚúíõäöåöãú áöíóÞúÖöíó Çááøóåõ ÃóãúÑðÇ ßóÇäó ãóÝúÚõæáÇð æóÅöáóì Çááøóåö ÊõÑúÌóÚõ ÇáúÃõãõæÑõ ﴿ ٤٤ ﴾

[ 008.044 ] ( MŞ )

 

[ 008.044 ] ( AY )

O vakit düşmanla karşılaştığınız sırada, Allah, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu (ki, çözülmeyib harbe tutuşsunlar. Hâlbuki savaş başladıktan sonra, sizi kendilerinin iki misli görüyorlardı). Çünkü Allah, mukadder olan işi yerine getirecekti. Bütün işler Allah’a döndürülür.

[ 008.044 ] ( EO )

Ve o vakıt ki karşılaştığınız sıra onları sizin gözlerinizde azaltıyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu, çünkü Allah o fi'le çıkarılmış olan emri yerine getirecekti, öyle ya bütün işler Allaha irca' olunur.

[ 008.044 ] ( ES )

Ve işte onlarla karşılaştığınız vakit onları sizin gözünüze az gösteriyordu, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Çünkü Allah o mukadder olan işi yerine getirecekti. Bütün işler Allah'a döndürülür.

[ 008.044 ] ( NQ )

And (remember) when you met (the army of the disbelievers on the Day of the battle of Badr), He showed them to you as few in your eyes and He made you appear as few in their eyes, so that Allah might accomplish a matter already ordained (in His Knowledge), and to Allah return all matters (for decision).

[ 008.045 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÅöÐóÇ áóÞöíÊõãú ÝöÆóÉð ÝóÇËúÈõÊõæÇ æóÇÐúßõÑõæÇ Çááøóåó ßóËöíÑðÇ áóÚóáøóßõãú ÊõÝúáöÍõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 008.045 ] ( MŞ )

 

[ 008.045 ] ( AY )

Ey mü’minler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman, sebât edin ve Allah’ı çok anın ki, kurtulabilesiniz.

[ 008.045 ] ( EO )

Ey o bütün iyman edenler bir düşman kümesiyle karşılaştığınız vakıt sebat edin ve Allahı çok zikreyleyin ki felâha irebilesiniz.

[ 008.045 ] ( ES )

Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.

[ 008.045 ] ( NQ )

O you who believe! When you meet (an enemy) force, take a firm stand against them and remember the Name of Allah much (both with tongue and mind), so that you may be successful.

[ 008.046 ] ( KK )

æóÃóØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ æóáÇó ÊóäóÇÒóÚõæÇ ÝóÊóÝúÔóáõæÇ æóÊóÐúåóÈó ÑöíÍõßõãú æóÇÕúÈöÑõæÇ Åöäøó Çááøóåó ãóÚó ÇáÕøóÇÈöÑöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 008.046 ] ( MŞ )

 

[ 008.046 ] ( AY )

Allah’a ve onun Rasûlüne itâat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Bir de sabırlı olun. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.

[ 008.046 ] ( EO )

Hem Allaha ve Resulüne itaatten ayrılmayın ve birbirinizle niza'laşmayın sonra içinize korku düşer ve Devletiniz elden gider, ve sabırlı olun çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

[ 008.046 ] ( ES )

Ayrıca Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

[ 008.046 ] ( NQ )

And obey Allah and His Messenger, and do not dispute (with one another) lest you lose courage and your strength depart, and be patient. Surely, Allah is with those who are As-Sabirin (the patient ones, etc.).

[ 008.047 ] ( KK )

æóáÇó ÊóßõæäõæÇ ßóÇáøóÐöíäó ÎóÑóÌõæÇ ãöäú ÏöíóÇÑöåöãú ÈóØóÑðÇ æóÑöÆóÇÁó ÇáäøóÇÓö æóíóÕõÏøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÇááøóåõ ÈöãóÇ íóÚúãóáõæäó ãõÍöíØñ ﴿ ٤٧ ﴾

[ 008.047 ] ( MŞ )

 

[ 008.047 ] ( AY )

(Ey Mü’minler), yurdlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve Allah yolundan alıkoymaya çalışanlar (Mekke’liler) gibi olmayın. Allah, onların bütün yaptıklarını kuşatıcıdır.

[ 008.047 ] ( EO )

Onlar gibi olmayın ki diyarlarından çalım satarak ve nâsa gösteriş yaparak çıktılar ve Allah yolundan men'ediyorlardı, Halbuki Allah bütün amellerini çenber içine almıştı.

[ 008.047 ] ( ES )

Çalım atarak ve halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah yoluna engel koyanlar gibi olmayın. Allah onların bütün yaptıklarını çepeçevrekuşatmıştır.

[ 008.047 ] ( NQ )

And be not like those who come out of their homes boastfully and to be seen of men, and hinder (men) from the Path of Allah. and Allah is Muhitun (encircling and thoroughly comprehending) all that they do.

[ 008.048 ] ( KK )

æóÅöÐú Òóíøóäó áóåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÃóÚúãóÇáóåõãú æóÞóÇáó áÇó ÛóÇáöÈó áóßõãõ Çáúíóæúãó ãöäó ÇáäøóÇÓö æóÅöäøöí ÌóÇÑñ áóßõãú ÝóáóãøóÇ ÊóÑóÇÁóÊö ÇáúÝöÆóÊóÇäö äóßóÕó Úóáóì ÚóÞöÈóíúåö æóÞóÇáó Åöäøöí ÈóÑöíÁñ ãöäúßõãú Åöäøöí ÃóÑóì ãóÇ áÇó ÊóÑóæúäó Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Çááøóåó æóÇááøóåõ ÔóÏöíÏõ ÇáúÚöÞóÇÈö ﴿ ٤٨ ﴾

[ 008.048 ] ( MŞ )

 

[ 008.048 ] ( AY )

O zaman (Bedir savaşı için) Şeytan, onların yaptıklarını allayıp-pullayıp şöyle demişti: “ Bugün insanlardan size galip gelecek hiç bir kimse yoktur. Ben de size muhakkak yardımcıyım.” Fakat iki ordu karşı karşıya görününce, arkasını dönüp kaçarak şöyle dedi: “ Ben, sizden kesin olarak uzağım. Ben sizin göremiyeceğiniz şeyleri (melekleri) görüyorum. Ben Gerçekten Allah,’dan korkarım. Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”

[ 008.048 ] ( EO )

Ve o vakıt ki Şeytan kendilerine amellerini tezyin eylemiş de demişdi bu gün insanlardan size galib gelecek yok, ben de size zahirim, fakat iki taraf karşı karşıya görününce ardına dönüverdi de ben, dedi.

[ 008.048 ] ( ES )

Şeytan, onlara amellerini güzel gösterdiği zaman, "Bu gün insanlardan size galip gelecek yoktur, ben de size yardımcıyım." demişti. Fakat iki tarafın karşı karşıya geldiği görününce arkasını dönüp kaçtı ve şöyle dedi: "Ben sizden kesinlikle uzağım. Ben sizin göremeyeceğiniz şeyler görüyorum ve ben Allah'dan korkarım. Ayrıca Allah'ın azabı çok çetindir."

[ 008.048 ] ( NQ )

And (remember) when Shaitan (Satan) made their (evil) deeds seem fair to them and said, "No one of mankind can overcome you this Day (of the battle of Badr) and verily, I am your neighbour (for each and every help)." But when the two forces came in sight of each other, he ran away and said "Verily, I have nothing to do with you. Verily! I see what you see not. Verily! I fear Allah for Allah is Severe in punishment."

[ 008.049 ] ( KK )

ÅöÐú íóÞõæáõ ÇáúãõäóÇÝöÞõæäó æóÇáøóÐöíäó Ýöí ÞõáõæÈöåöãú ãóÑóÖñ ÛóÑøó åóÄõáÇóÁö Ïöíäõåõãú æóãóäú íóÊóæóßøóáú Úóáóì Çááøóåö ÝóÅöäøó Çááøóåó ÚóÒöíÒñ Íóßöíãñ ﴿ ٤٩ ﴾

[ 008.049 ] ( MŞ )

 

[ 008.049 ] ( AY )

O sıra münâfıklarla, kalplerinde bir hastalık bulunanlar (henüz İslâmı kabul etmekle îmanları kökleşmiyenler), şöyle diyorlardı. “ Bu müslümanları, dinleri aldattı.” Hâlbuki Allah,’a tevekkül edip ona güvenen galip olur. Çünkü Allah, (her şeye) galiptir; (yaptıklarında) hikmet sahibidir.

[ 008.049 ] ( EO )

sizden kat'ıyyen beriyim, ben sizin göremiyeceğiniz şeyler görüyorum, ben Allahtan korkarım, öyle ya Allahın ıkabı çok şiddetlidir.

[ 008.049 ] ( ES )

O sırada münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar, (müslümanlar hakkında) "şu adamları dinleri aldattı" diyorlardı. Oysa her kim Allah'a tevekkül ederse bilsin ki, Allah galiptir, güçlüdür ve hikmet sahibidir.

[ 008.049 ] ( NQ )

When the hypocrites and those in whose hearts was a disease (of disbelief) said: "These people (Muslims) are deceived by their religion." But whoever puts his trust in Allah, then surely, Allah is All-Mighty, All-Wise.

[ 008.050 ] ( KK )

æóáóæú ÊóÑóì ÅöÐú íóÊóæóÝøóì ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÇáúãóáóÆößóÉõ íóÖúÑöÈõæäó æõÌõæåóåõãú æóÃóÏúÈóÇÑóåõãú æóÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈó ÇáúÍóÑöíÞö ﴿ ٥٠ ﴾

[ 008.050 ] ( MŞ )

 

[ 008.050 ] ( AY )

Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura ve : “ Tadın cehennem azabını” diyerek canlarını alırken bir görmeliydin!...

[ 008.050 ] ( EO )

O sıra münafıklar ve kalblerinde bir maraz bulunanlar şöyle diyorlardı: «şunları dinleri aldattı» halbuki her kim Allaha tevekkül ederse şüphe yok ki Allah bir azîz, hakîmdir.

[ 008.050 ] ( ES )

Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve "Tadın bakalım cehennem azabını!" diye diye canlarını alırken hallerini bir görmeliydin.

[ 008.050 ] ( NQ )

And if you could see when the angels take away the souls of those who disbelieve (at death), they smite their faces and their backs, (saying): "Taste the punishment of the blazing Fire."

[ 008.051 ] ( KK )

Ðóáößó ÈöãóÇ ÞóÏøóãóÊú ÃóíúÏöíßõãú æóÃóäøó Çááøóåó áóíúÓó ÈöÙóáÇøóãò áöáúÚóÈöíÏö ﴿ ٥١ ﴾

[ 008.051 ] ( MŞ )

 

[ 008.051 ] ( AY )

Bunun sebebi ellerinizin önceden yaptığı (şeyler) yüzündendir, bir de Allah’ın, kullarına zulüm yapmadığındandır.

[ 008.051 ] ( EO )

Bir de görseydin Melekler canlarını alırken o küfr edenlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura, tadın bakalım! diyerek: yangın azâbını bu işte sizin kendi ellerinizin takdim ettiği yüzünden ve Allahın kullarına zulümkâr olmadığındandır.

[ 008.051 ] ( ES )

İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz bir sonuçtur. Hiç şüphesiz Allah, kullarına hiçbir şekilde zalim biri değildir.

[ 008.051 ] ( NQ )

This is because of that which your hands had forwarded. And verily, Allah is not unjust to His slaves.

[ 008.052 ] ( KK )

ßóÏóÃúÈö Âáö ÝöÑúÚóæúäó æóÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ßóÝóÑõæÇ ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö ÝóÃóÎóÐóåõãõ Çááøóåõ ÈöÐõäõæÈöåöãú Åöäøó Çááøóåó Þóæöíøñ ÔóÏöíÏõ ÇáúÚöÞóÇÈö ﴿ ٥٢ ﴾

[ 008.052 ] ( MŞ )

 

[ 008.052 ] ( AY )

(Bunların tavır ve âdetleri), tıpkı Fir'avun hanedanıyla, onlardan evvelkilerin tavrı gibidir. Onlar, Allah’ın âyetlerini inkâr etmişlerdi de O da (Allah), kendilerini günahları yüzünden yakalamıştı. Çünkü Allah, çok büyük kuvvetin sahibidir, azabı pek şiddetlidir.

[ 008.052 ] ( EO )

Tıpkı Âli Fir'avnın ve onlardan evvelkilerin gidişi gibi Allahın âyetlerini tanımadılar da Allah kendilerini günahlariyle tuttu alıverdi, çünkü Allah çok kuvvetli ve ıkabı pek şiddetlidir.

[ 008.052 ] ( ES )

Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi onlar da Allah'ın âyetlerini tanımadılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden tutuklayıverdi. Çünkü Allah çok kuvvetli ve azabı çok çetin olandır.

[ 008.052 ] ( NQ )

Similar to the behaviour of the people of Fir'aun (Pharaoh), and of those before them; they rejected the Ayat (proofs, verses, etc.) of Allah, so Allah punished them for their sins. Verily, Allah is All-Strong, Severe in punishment.

[ 008.053 ] ( KK )

Ðóáößó ÈöÃóäøó Çááøóåó áóãú íóßõ ãõÛóíøöÑðÇ äöÚúãóÉð ÃóäúÚóãóåóÇ Úóáóì Þóæúãò ÍóÊøóì íõÛóíøöÑõæÇ ãóÇ ÈöÃóäúÝõÓöåöãú æóÃóäøó Çááøóåó ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٥٣ ﴾

[ 008.053 ] ( MŞ )

 

[ 008.053 ] ( AY )

Kâfirlere bu azabın yapılış sebebi şu: Bir kavim, kendilerinden olan iyi hâli (kötülüğe) çevirmedikçe, Allah da onlara ihsan ettiği bir nimeti (azaba) çevirici değildir. Gerçekten Allah, (her söyleneni) işitendir, (bütün yapılanları) kemâliyle bilendir.

[ 008.053 ] ( EO )

Bu, şundan: bir kerre Allah bir kavme in'am ettiği bir ni'meti onlar nefislerindeki sebebi değiştirinciye kadar değiştirmiş değildir, bir de Allah işitir, bilir.

[ 008.053 ] ( ES )

Bu, Allah'ın bir kavme verdiği nimeti, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmemesinden dolayıdır. Gerçekten de Allah hakkiyle işiten, herşeyi bilendir.

[ 008.053 ] ( NQ )

That is so because Allah will never change a grace which He has bestowed on a people until they change what is in their ownselves. And verily, Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 008.054 ] ( KK )

ßóÏóÃúÈö Âáö ÝöÑúÚóæúäó æóÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊö ÑóÈøöåöãú ÝóÃóåúáóßúäóÇåõãú ÈöÐõäõæÈöåöãú æóÃóÛúÑóÞúäóÇ Âáó ÝöÑúÚóæúäó æóßõáøñ ßóÇäõæÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 008.054 ] ( MŞ )

 

[ 008.054 ] ( AY )

Evet, aynen Fir'avun hanedânıyla onlardan öncekilerin âdetine benzer şekilde; onlar, Rablerinin âyetlerini yalanladılar. Biz de günahları yüzünden kendilerini helâk ettik ve Fir'avun hanedânını denizde boğduk. Bunların (Kureyş kâfirleri ile Fir'avun hanedânının) hepsi zâlimdiler.

[ 008.054 ] ( EO )

Tıbkı ali Fir'avnin ve onlardan evvelkilerin gidişi gibi ki rablarının âyetlerini tekzib ettiler biz de kendilerini günahlariyle helâk ettik ve ali Fir'avni gark eyledik, hepsi de zalimdiler.

[ 008.054 ] ( ES )

Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi, Rabblerinin âyetlerini yalanladılar. Biz de onları günahları yüzünden helâk ettik. Firavun ile arkasından gidenleri suda boğduk. Hepsi de zalim idiler.

[ 008.054 ] ( NQ )

Similar to the behaviour of the people of Fir'aun (Pharaoh), and those before them. They belied the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), of their Lord, so We destroyed them for their sins, and We drowned the people of Fir'aun (Pharaoh) for they were all Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 008.055 ] ( KK )

Åöäøó ÔóÑøó ÇáÏøóæóÇÈøö ÚöäúÏó Çááøóåö ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ýóåõãú áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 008.055 ] ( MŞ )

 

[ 008.055 ] ( AY )

Allah katında, yeryüzünde dolaşan hayvanların en kötüsü, muhakkak ki küfre varanlardır. Artık onlar îman etmezler.

[ 008.055 ] ( EO )

Bütün o debelenenlerin Allah ındinde en şerlisi şol kimselerdir ki küfretmişlerdir de iymana gelmezler.

[ 008.055 ] ( ES )

Allah katında kımıldayıp debelenen canlıların en kötüsü, inkara saplanıp da bir türlü iman etmeyenlerdir.

[ 008.055 ] ( NQ )

Verily, The worst of moving (living) creatures before Allah are those who disbelieve , - so they shall not believe.

[ 008.056 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÚóÇåóÏúÊó ãöäúåõãú Ëõãøó íóäúÞõÖõæäó ÚóåúÏóåõãú Ýöí ßõáøö ãóÑøóÉò æóåõãú áÇó íóÊøóÞõæäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 008.056 ] ( MŞ )

 

[ 008.056 ] ( AY )

Onlar kendileriyle muahede (andlaşma) yaptığın kimselerdir ki, sonra her defasında sözleşmelerini bozuyorlar. (Hazret-i Peygamber aleyhisselâm aleyhine hareket etmemek üzere söz veren Beni Kurayza kabilesi, bu andlaşmayı bozup Bedir’de müşriklere yardım etmiş ve bundan sonra yapılan bir andlaşmayı da bozarak Hendek savaşında yine aleyhte bulunmuştu.)

[ 008.056 ] ( EO )

Onlar ki kendilerinden muahede almışındır da sonra her def'asında ahidlerini nakzederler ve hiç çekinmezler.

[ 008.056 ] ( ES )

Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın halde her defasında antlaşmalarını bozarlar ve bundan hiç çekinmezler.

[ 008.056 ] ( NQ )

They are those with whom you made a covenant, but they break their covenant every time and they do not fear Allah.

[ 008.057 ] ( KK )

ÝóÅöãøóÇ ÊóËúÞóÝóäøóåõãú Ýöí ÇáúÍóÑúÈö ÝóÔóÑøöÏú Èöåöãú ãóäú ÎóáúÝóåõãú áóÚóáøóåõãú íóÐøóßøóÑõæäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 008.057 ] ( MŞ )

 

[ 008.057 ] ( AY )

Onun için, o ahdlerini bozanları harbde yakalarsan kendilerine yapacağın ağır muamele ile arkalarındakileri dağıt. Olur ki düşünürler de ibret alıp ahdi bozmaktan sakınırlar.

[ 008.057 ] ( EO )

onun için onları ne zaman harbde yakarlarsan kendileriyle arkalarındakileri ürgüt gerek ki ıbret alırlar.

[ 008.057 ] ( ES )

Bundan dolayı onları harpte yakalarsan, kendilerinden sonrakilere de gözdağı olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret alırlar.

[ 008.057 ] ( NQ )

So if you gain the mastery over them in war, punish them severely in order to disperse those who are behind them, so that they may learn a lesson.

[ 008.058 ] ( KK )

æóÅöãøóÇ ÊóÎóÇÝóäøó ãöäú Þóæúãò ÎöíóÇäóÉð ÝóÇäúÈöÐú Åöáóíúåöãú Úóáóì ÓóæóÇÁò Åöäøó Çááøóåó áÇó íõÍöÈøõ ÇáúÎóÇÆöäöíäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 008.058 ] ( MŞ )

 

[ 008.058 ] ( AY )

Eğer seninle muahede yapan bir kavimden de sözleşmeye aykırı bir hainlik alâmeti duyarsan, savaş açmadan önce ahidlerini reddettiğini doğruca kendilerine ilân et. Çünkü Allah, hainleri sevmez.

[ 008.058 ] ( EO )

Her hangi bir kavmden de bir hıyanet endişe edersen evvel emirde (nebzet) ahidlerini reddettiğini düpe düz kendilerini bildir, çünkü Allah hainleri sevmez.

[ 008.058 ] ( ES )

Eğer bir kavmin, sözleşmeye aykırı bir hainlik yapmasından korkarsan, savaştan önce aynı şekilde antlaşmayı bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah hainleri sevmez.

[ 008.058 ] ( NQ )

If you (O Muhammad ) fear treachery from any people throw back (their covenant) to them (so as to be) on equal terms (that there will be no more covenant between you and them). Certainly Allah likes not the treacherous.

[ 008.059 ] ( KK )

æóáÇó íóÍúÓóÈóäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÓóÈóÞõæÇ Åöäøóåõãú áÇó íõÚúÌöÒõæäó ﴿ ٥٩ ﴾

[ 008.059 ] ( MŞ )

 

[ 008.059 ] ( AY )

(Bedir savaşında) kurtulan kâfirler, aslâ zannetmesinler ki, azabımızdan kurtulmuşlardır. Onlar, kendilerine azabımızın ulaşmasından bizi âciz bırakamazlar.

[ 008.059 ] ( EO )

Ve o küfr edenler asla zannetmesinler ki ileri gitmişlerdir çünkü onlar âciz bırakamazlar.

[ 008.059 ] ( ES )

O kâfirler ileri geçip kurtulduklarını sanmasınlar. Onlar kesinlikle (bizi) aciz bırakamazlar.

[ 008.059 ] ( NQ )

And let not those who disbelieve think that they can outstrip (escape from the punishment). Verily, they will never be able to save themselves (from Allah's Punishment).

[ 008.060 ] ( KK )

æóÃóÚöÏøõæÇ áóåõãú ãóÇ ÇÓúÊóØóÚúÊõãú ãöäú ÞõæøóÉò æóãöäú ÑöÈóÇØö ÇáúÎóíúáö ÊõÑúåöÈõæäó Èöåö ÚóÏõæøó Çááøóåö æóÚóÏõæøóßõãú æóÂÎóÑöíäó ãöäú Ïõæäöåöãú áÇó ÊóÚúáóãõæäóåõãõ Çááøóåõ íóÚúáóãõåõãú æóãóÇ ÊõäúÝöÞõæÇ ãöäú ÔóíúÁò Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö íõæóÝøó Åöáóíúßõãú æóÃóäúÊõãú áÇó ÊõÙúáóãõæäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 008.060 ] ( MŞ )

 

[ 008.060 ] ( AY )

Siz de düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar her türlü kuvvet ve cihad için, bağlanıp beslenen atlar hazırlayın ki, bununla Allah düşmanını, kendi düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutasınız. Allah yolunda ne harcarsanız, onun sevabı eksiksiz size ödenir ve aslâ haksızlığa uğratılmazsınız.

[ 008.060 ] ( EO )

Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği her kuvvetten ve cihad için beslenen atlardan hazırlık yapın, onunla hem Allah düşmanını korkutursunuz hem sizin düşmanınızı hem de onlardan başka diğerlerini ki onları verseniz ecri size temamen ödenir, hiç de ziyan etmezsiniz.

[ 008.060 ] ( ES )

Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah'ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.

[ 008.060 ] ( NQ )

And make ready against them all you can of power, including steeds of war (tanks, planes, missiles, artillery, etc.) to threaten the enemy of Allah and your enemy, and others besides whom, you may not know but whom Allah does know. And whatever you shall spend in the Cause of Allah shall be repaid unto you, and you shall not be treated unjustly.

[ 008.061 ] ( KK )

æóÅöäú ÌóäóÍõæÇ áöáÓøóáúãö ÝóÇÌúäóÍú áóåóÇ æóÊóæóßøóáú Úóáóì Çááøóåö Åöäøóåõ åõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٦١ ﴾

[ 008.061 ] ( MŞ )

 

[ 008.061 ] ( AY )

Eğer düşmanlar barışa yanaşırlarsa, sen de ona yanaş ve Allah’a güven. Allah onların sözlerini işiticidir, (niyetlerini) bilicidir.

[ 008.061 ] ( EO )

Ve eğer selme yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allaha mütevekkil ol, çünkü işiden bilen ancak odur.

[ 008.061 ] ( ES )

Eğer onlar barıştan yana olurlarsa, sen de barıştan yana ol! Ve Allah'a güven. Çünkü işiten ve bilen O'dur.

[ 008.061 ] ( NQ )

But if they incline to peace, you also incline to it, and (put your) trust in Allah. Verily, He is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 008.062 ] ( KK )

æóÅöäú íõÑöíÏõæÇ Ãóäú íóÎúÏóÚõæßó ÝóÅöäøó ÍóÓúÈóßó Çááøóåõ åõæó ÇáøóÐöí ÃóíøóÏóßó ÈöäóÕúÑöåö æóÈöÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 008.062 ] ( MŞ )

 

[ 008.062 ] ( AY )

Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakakak Allah sana kâfidir. O’dur ki, seni yardımıyla ve mü’minlerle teyid etti.

[ 008.062 ] ( EO )

Ve eğer sana hud'a yapmak isterlerse sana yetişecek Allahdır, odur ki seni nusratıyle ve mü'minlerle te'yid buyurdu.

[ 008.062 ] ( ES )

Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak ki sana Allah yeter. Seni yardımıyla ve müminlerle güçlendirecek olan O'dur.

[ 008.062 ] ( NQ )

And if they intend to deceive you, then verily, Allah is All-Sufficient for you. He it is Who has supported you with His Help and with the believers.

[ 008.063 ] ( KK )

æóÃóáøóÝó Èóíúäó ÞõáõæÈöåöãú áóæú ÃóäúÝóÞúÊó ãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÌóãöíÚðÇ ãóÇ ÃóáøóÝúÊó Èóíúäó ÞõáõæÈöåöãú æóáóßöäøó Çááøóåó ÃóáøóÝó Èóíúäóåõãú Åöäøóåõ ÚóÒöíÒñ Íóßöíãñ ﴿ ٦٣ ﴾

[ 008.063 ] ( MŞ )

 

[ 008.063 ] ( AY )

Ve kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını sevgi ile birleştirdi. Çünkü Allah, her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.

[ 008.063 ] ( EO )

Ve kalblerinin arasını te'lif eyledi, yoksa yer yüzünde ne varsa hepsini sarf etse idin yine onların kalblerini te'lif edemezdin ve lâkin Allah onların beyinlerini te'lif buyurdu çünkü o biz azîz, hakîmdir.

[ 008.063 ] ( ES )

Müminlerin kalplerini birbirlerine O ısındırdı. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalblerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O azizdir, hakimdir.

[ 008.063 ] ( NQ )

And He has united their (i.e. believers') hearts. If you had spent all that is in the earth, you could not have united their hearts, but Allah has united them. Certainly He is All-Mighty, All-Wise.

[ 008.064 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÈöíøõ ÍóÓúÈõßó Çááøóåõ æóãóäö ÇÊøóÈóÚóßó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 008.064 ] ( MŞ )

 

[ 008.064 ] ( AY )

Ey Peygamber! Allah sana ve mü'minlerden senin izinde bulunanlara yeter.

[ 008.064 ] ( EO )

Ey o Peygamber! Yetişir sana Allah arkanda gelen mü'minlerle.

[ 008.064 ] ( ES )

Ey Peygamber! Sana Allah yetişir, arkandan gelen müminlerle beraber.

[ 008.064 ] ( NQ )

O Prophet (Muhammad )! Allah is Sufficient for you and for the believers who follow you.

[ 008.065 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÈöíøõ ÍóÑøöÖö ÇáúãõÄúãöäöíäó Úóáóì ÇáúÞöÊóÇáö Åöäú íóßõäú ãöäúßõãú ÚöÔúÑõæäó ÕóÇÈöÑõæäó íóÛúáöÈõæÇ ãöÇÆóÊóíúäö æóÅöäú íóßõäú ãöäúßõãú ãöÇÆóÉñ íóÛúáöÈõæÇ ÃóáúÝðÇ ãöäó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÃóäøóåõãú Þóæúãñ áÇó íóÝúÞóåõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 008.065 ] ( MŞ )

 

[ 008.065 ] ( AY )

Ey Peygamber; mü'minleri savaşa teşvik et. İçinizden sabır ve sebat edecek yirmi kişi bulunursa, onlar iki yüz kişiye galebe ederler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiye galebe çalarlar. Çünkü onlar, gerçeği ve neticeyi anlayamıyan bir kavimdirler. (Müslümanların çoğalması ile bu âyeti kerîmenin hükmü, bundan sonra gelen şu âyeti kerîme ile nesh edilmiştir.)

[ 008.065 ] ( EO )

Ey o Peygamber! Mü'minleri cihade teşvik eyle, eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galebe ederler ve eğer sizden yüz kişi olursa o küfredenlerden birine galebe ederler, çünkü onlar hakkı ve akıbeti iyi idrâk etmez fıkıhsız bir kavmdirler.

[ 008.065 ] ( ES )

Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.

[ 008.065 ] ( NQ )

O Prophet (Muhammad )! Urge the believers to fight. If there are twenty steadfast persons amongst you, they will overcome two hundred, and if there be a hundred steadfast persons they will overcome a thousand of those who disbelieve, because they (the disbelievers) are people who do not understand.

[ 008.066 ] ( KK )

Çó úáÂäó ÎóÝøóÝó Çááøóåõ Úóäßõãú æóÚóáöãó Ãóäøó Ýöíßõãú ÖóÚúÝðÇ ÝóÅöäú íóßõäú ãöäúßõãú ãöÇÆóÉñ ÕóÇÈöÑóÉñ íóÛúáöÈõæÇ ãöÇÆóÊóíúäö æóÅöäú íóßõäú ãöäúßõãú ÃóáúÝñ íóÛúáöÈõæÇ ÃóáúÝóíúäö ÈöÅöÐúäö Çááøóåö æóÇááøóåõ ãóÚó ÇáÕøóÇÈöÑöíäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 008.066 ] ( MŞ )

 

[ 008.066 ] ( AY )

Şimdi Allah, sizden yükü hafifletti. (Bir kişiye karşı on düşmanla savaşı, bire karşı iki düşmana indirdi). Bildi ki, sizde bir zayıflık var. Şimdi sizden sabredecek yüz kişi olursa, iki yüzü yenerler. Eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle iki bine galebe çalarlar. Allah, sabredenlerle beraberdir.

[ 008.066 ] ( EO )

Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve bildi ki sizde bir za'f var, şimdi sizden sabredecek yüz kişi olursa iki yüze galebe ederler, sizden bin olursa Allahın izniyle iki bine galebe ederler, ve Allah sabredenlerledir.

[ 008.066 ] ( ES )

Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

[ 008.066 ] ( NQ )

Now Allah has lightened your (task), for He knows that there is weakness in you. So if there are of you a hundred steadfast persons, they shall overcome two hundred, and if there are a thousand of you, they shall overcome two thousand with the Leave of Allah. And Allah is with As-Sabirin (the patient ones, etc.).

[ 008.067 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó áöäóÈöíøò Ãóäú íóßõæäó áóåõ ÃóÓúÑóì ÍóÊøóì íõËúÎöäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÊõÑöíÏõæäó ÚóÑóÖó ÇáÏøõäúíóÇ æóÇááøóåõ íõÑöíÏõ ÇáúÂÎöÑóÉó æóÇááøóåõ ÚóÒöíÒñ Íóßöíãñ ﴿ ٦٧ ﴾

[ 008.067 ] ( MŞ )

 

[ 008.067 ] ( AY )

Hiç bir Peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça (düşmana üstün gelmedikçe), esirleri bulunmak (ve ondan fidye almak) vâki olmamıştır. Siz, geçici dünya malını istiyorsunuz. Hâlbuki Allah, âhireti kazanmanızı diliyor. Allah Azîz’dir (dostlarını düşmanlarına üstün kılar), hükmünde hikmet sahibidir.

[ 008.067 ] ( EO )

Hiç bir Peygamber için Arzda ağır basmadıkça esirleri olmak doğru değildir, siz, Dünya uruzunu istiyorsunuz Allah ise Âhıreti kazanmanızı dileyor ve Allah azîzdir hakîmdir.

[ 008.067 ] ( ES )

Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.

[ 008.067 ] ( NQ )

It is not for a Prophet that he should have prisoners of war (and free them with ransom) until he had made a great slaughter (among his enemies) in the land. You desire the good of this world (i.e. the money of ransom for freeing the captives), but Allah desires (for you) the Hereafter. And Allah is All-Mighty, All-Wise.

[ 008.068 ] ( KK )

áóæúáÇó ßöÊóÇÈñ ãöäó Çááøóåö ÓóÈóÞó áóãóÓøóßõãú ÝöíãóÇ ÃóÎóÐúÊõãú ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ٦٨ ﴾

[ 008.068 ] ( MŞ )

 

[ 008.068 ] ( AY )

Eğer Allah’dan bir yazı (kader) geçmiş olmasaydı, aldığınız fideyeden dolayı mutlaka size büyük bir azap dokunurdu.

[ 008.068 ] ( EO )

Eğer Allahdan bir yazı geçmiş olmasa idi aldığınız fidyeden dolayı size mutlak büyük bir azâb dokunurdu.

[ 008.068 ] ( ES )

Eğer Allah'dan bir yazı (hüküm) bulunmasa idi aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azab dokunurdu.

[ 008.068 ] ( NQ )

Were it not a previous ordainment from Allah, a severe torment would have touched you for what you took.

[ 008.069 ] ( KK )

ÝóßõáõæÇ ãöãøóÇ ÛóäöãúÊõãú ÍóáÇóáÇð ØóíøöÈðÇ æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٦٩ ﴾

[ 008.069 ] ( MŞ )

 

[ 008.069 ] ( AY )

Artık elde ettiğiniz ganimetten halâl ve hoş olarak yeyin ve Allah’dan korkun. Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

[ 008.069 ] ( EO )

Artık elde ettiğiniz ganimetten halâl ve hoş olarak yiyin ve Allaha korunun, çünkü Allah gafurdur rahîmdir.

[ 008.069 ] ( ES )

Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir.

[ 008.069 ] ( NQ )

So enjoy what you have gotten of booty in war, lawful and good, and be afraid of Allah. Certainly, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 008.070 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÈöíøõ Þõáú áöãóäú Ýöí ÃóíúÏöíßõãú ãöäó ÇáúÃóÓúÑóì Åöäú íóÚúáóãö Çááøóåõ Ýöí ÞõáõæÈößõãú ÎóíúÑðÇ íõÄúÊößõãú ÎóíúÑðÇ ãöãøóÇ ÃõÎöÐó ãöäúßõãú æóíóÛúÝöÑú áóßõãú æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٧٠ ﴾

[ 008.070 ] ( MŞ )

 

[ 008.070 ] ( AY )

Ey Peygamber! Ellerinizdeki esirlere şöyle de: “ Eğer Allah’ın ezelî ilminde, kalplerinizde bir îman varsa, Allah size, sizden alınan fidyeden daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

[ 008.070 ] ( EO )

Ey Peygamber, elinizdeki esirlere de ki: eğer Allah, sizin kalblerinizde bir hayır bilirse size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve günahlarınızı mağfiret buyurur, Allah gafur, rahîmdir.

[ 008.070 ] ( ES )

Ey Peygamber, elinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah sizin kalblerinizde bir hayır bulursa, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı bağışlar. Çünkü Allah bağışlayıcıdır."

[ 008.070 ] ( NQ )

O Prophet! Say to the captives that are in your hands: "If Allah knows any good in your hearts, He will give you something better than what has been taken from you, and He will forgive you, and Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful."

[ 008.071 ] ( KK )

æóÅöäú íõÑöíÏõæÇ ÎöíóÇäóÊóßó ÝóÞóÏú ÎóÇäõæÇ Çááøóåó ãöäú ÞóÈúáõ ÝóÃóãúßóäó ãöäúåõãú æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٧١ ﴾

[ 008.071 ] ( MŞ )

 

[ 008.071 ] ( AY )

Eğer o esirler, sana hainlik etmek isterlerse bilsinler ki, bundan önce Allah’a hiyanet ettiler de (Bedir’de) kahredilmelerine, Allah sana imkân vermişti, Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.

[ 008.071 ] ( EO )

Ve eğer sana hıyanet etmek isterlerse unutmasınlar ki bundan evvel Allaha hıyanet ettiler de kahredilmelerine imkân verdi, Allah alîm, hakîmdir.

[ 008.071 ] ( ES )

Eğer sana hıyanet etmek isterlerse iyi bilsinler ki, bundan önce Allah'a hainlik ettiklerinden dolayı Allah onların ezilmelerine imkân verdi. Allah her şeyi hakkıyla bilen hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 008.071 ] ( NQ )

But if they intend to betray you (O Muhammad ), they have already betrayed Allah before. So He gave (you) power over them. And Allah is All-Knower, All-Wise.

[ 008.072 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóåóÇÌóÑõæÇ æóÌóÇåóÏõæÇ ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÇáøóÐöíäó ÂæóæúÇ æóäóÕóÑõæÇ ÃõæáóÆößó ÈóÚúÖõåõãú ÃóæúáöíóÇÁõ ÈóÚúÖò æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóáóãú íõåóÇÌóÑõæÇ ãóÇ áóßõãú ãöäú æóáÇóíóÊöåöãú ãöäú ÔóíúÁò ÍóÊøóì íõåóÇÌöÑõæÇ æóÅöäö ÇÓúÊóäúÕóÑõæßõãú Ýöí ÇáÏøöíäö ÝóÚóáóíúßõãõ ÇáäøóÕúÑõ ÅöáÇøó Úóáóì Þóæúãò Èóíúäóßõãú æóÈóíúäóåõãú ãöíËóÇÞñ æóÇááøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÈóÕöíÑñ ﴿ ٧٢ ﴾

[ 008.072 ] ( MŞ )

 

[ 008.072 ] ( AY )

İman edenler, Allah için hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücahede edenler (ki bunlar Muhacirlerdir), bir de Muhacirleri barındıranlar ve onlara yardım edenler var ya, işte onlar mirasta birbirlerinin velileridirler. (Bidâyette muhacirlerle Ensar birbirlerine mirasçı olurlardı. Sonra bu hüküm kaldırılmıştır). İman edip de hicret etmiyenlere gelince; hicretlerine kadar sizin için mirasda onlara hiç bir velâyetiniz yoktur. Bununla beraber eğer dinde yardımınızı isterlerse, onlara yardım etmekde üzerinize borçdur; ancak sizinle aralarında andlaşma (muahede) bulunan bir kavim aleyhine değil. (Bu takdirde bu mü'minlere yardım yapılmaz). Allah, yaptıklarınızı tamamıyla görücüdür.

[ 008.072 ] ( EO )

O kimseler ki iyman ettiler ve mühacir oldular ve mallariyle, canlariyle Allah yolunda mücahede eylediler ve o kimseler ki barındırdılar, ve yardıma koştular işte bunlar birbirlerinin velileridirler, iyman edib de hicret etmiyenler ise hicretlerine kadar sizin için onlara velâyet namına bir şey yoktur, bununla beraber eğer dinde yardımınızı isterlerse yardım etmek de üzerinize borcdur, ancak sizinle aralarında mîsak bulunan bir kavm aleyhine değil, Allah amellerinizi gözetiyor.

[ 008.072 ] ( ES )

Gerçekten de iman edip hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad veren, onları barındırıp yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İman ettiği halde henüz hicret etmemiş olanlar, hicret edinceye kadar onlar üzerinde herhangi bir velayet hakkınız yoktur. Bununla beraber dinde sizden yardım isterlerse, sizinle arasında antlaşma bulunanlar aleyhine bir durum olmadıkça, onlara yardım etmeniz de üzerinize borçtur. Allah bütün yaptıklarınızı görüp duruyor.

[ 008.072 ] ( NQ )

Verily, those who believed, and emigrated and strove hard and fought with their property and their lives in the Cause of Allah as well as those who gave (them) asylum and help, - these are (all) allies to one another. And as to those who believed but did not emigrate (to you O Muhammad ), you owe no duty of protection to them until they emigrate , but if they seek your help in religion, it is your duty to help them except against a people with whom you have a treaty of mutual alliance, and Allah is the All-Seer of what you do.

[ 008.073 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈóÚúÖõåõãú ÃóæúáöíóÇÁõ ÈóÚúÖò ÅöáÇøó ÊóÝúÚóáõæåõ Êóßõäú ÝöÊúäóÉñ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÝóÓóÇÏñ ßóÈöíÑñ ﴿ ٧٣ ﴾

[ 008.073 ] ( MŞ )

 

[ 008.073 ] ( AY )

Kâfirler de birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne (İslâm zâ’fiyeti) ve büyük bir fesad (küfür hâkimiyeti) olur.

[ 008.073 ] ( EO )

Kâfir bulunanlar da yekdiğerinin veliyleridir, böyle yapmazsanız yer yüzünde bir fitne ve büyük bir fesad olur.

[ 008.073 ] ( ES )

Kâfirler de aslında birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar.

[ 008.073 ] ( NQ )

And those who disbelieve are allies to one another, (and) if you (Muslims of the whole world collectively) do not do so (i.e. become allies, as one united block with one Khalifah - chief Muslim ruler for the whole Muslim world to make victorious Allah's Religion of Islamic Monotheism), there will be Fitnah (wars, battles, polytheism, etc.) and oppression on earth, and a great mischief and corruption (appearance of polytheism).

[ 008.074 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóåóÇÌóÑõæÇ æóÌóÇåóÏõæÇ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÇáøóÐöíäó ÂæóæúÇ æóäóÕóÑõæÇ ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÄúãöäõæäó ÍóÞøðÇ áóåõãú ãóÛúÝöÑóÉñ æóÑöÒúÞñ ßóÑöíãñ ﴿ ٧٤ ﴾

[ 008.074 ] ( MŞ )

 

[ 008.074 ] ( AY )

İman edip hicret edenler ve Allah yolunda cihad yapanlarla (Muhacirlerle), bir de onları barındırıp yardım edenler (Ensar) var ya, işte onlar, gerçek mü'minlerdir. Bunlara, bir mağfiret ve kerîm bir rızık vardır.

[ 008.074 ] ( EO )

O kimseler ki iyman edib hicret ettiler ve Allah yolunda cihada gittiler, ve o kimseler ki iyvâ ettiler, yardıma koştular, işte bunlar hakkâ mü'minlerdir, bunlara bir mağfiret var ve kerîm bir rızîk var.

[ 008.074 ] ( ES )

O kimseler ki, iman ettiler, hicret ettiler ve Allah yolunda cihada katıldılar, bir kısımları da onları barındırıp yer, yurt sahibi yaptılar ve yardıma koştular, işte bunlar hakkıyla mümin olanlardır. Bunlara bir mağfiret ve cömertçe bir rızık vardır.

[ 008.074 ] ( NQ )

And those who believed, and emigrated and strove hard in the Cause of Allah (Al-Jihad), as well as those who gave (them) asylum and aid; - these are the believers in truth, for them is forgiveness and Rizqun Karim (a generous provision i.e. Paradise).

[ 008.075 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãöäú ÈóÚúÏõ æóåóÇÌóÑõæÇ æóÌóÇåóÏõæÇ ãóÚóßõãú ÝóÃõæáóÆößó ãöäúßõãú æóÃõæáõæÇ ÇáúÃóÑúÍóÇãö ÈóÚúÖõåõãú Ãóæúáóì ÈöÈóÚúÖò Ýöí ßöÊóÇÈö Çááøóåö Åöäøó Çááøóåó Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ٧٥ ﴾

[ 008.075 ] ( MŞ )

 

[ 008.075 ] ( AY )

O kimseler ki, sonradan îman getirdiler ve hicret edip sizinle beraber mücahede yaptılar, bunlarda sizdendir. Akrabalık yönünden yakınlıkları olanlar, Allah’ın hükmüne göre mirasta birbirine daha yakındır. Muhakkak ki, Allah her şeyi bilendir.

[ 008.075 ] ( EO )

O kimseler ki sonradan iyman ettiler ve hicret edib sizinle beraber mücahede yaptılar bunlar da sizdendir, bir de erham sahibleri Allahın kitâbında birbirine daha yakındır, şüphe yok ki Allah her şeyi bilir.

[ 008.075 ] ( ES )

Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. Bir de akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre, birbirlerine daha yakındırlar. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.

[ 008.075 ] ( NQ )

And those who believed afterwards, and emigrated and strove hard along with you, (in the Cause of Allah) they are of you. But kindred by blood are nearer to one another regarding inheritance in the decree ordained by Allah. Verily, Allah is the All-Knower of everything.