A'RAF SURESİ

[ 007.001 ] ( KK )

ÇáãÕ ﴿ ١ ﴾

[ 007.001 ] ( MŞ )

 

[ 007.001 ] ( AY )

Elif, Lâm, Mim, Sâd. (Allah, lâtiftir, Meciddir, Sâdıktır.)

[ 007.001 ] ( EO )

Elif, lâm, mîm, sâd.

[ 007.001 ] ( ES )

Elif, lâm, mîm, sâd.

[ 007.001 ] ( NQ )

Alif-Lam-Mim-Sad. [These letters are one of the miracles of the Qur'an and none but Allah (Alone) knows their meanings].

[ 007.002 ] ( KK )

ßöÊóÇÈñ ÃõäúÒöáó Åöáóíúßó ÝóáÇó íóßõäú Ýöí ÕóÏúÑößó ÍóÑóÌñ ãöäúåõ áöÊõäúÐöÑó Èöåö æóÐößúÑóì áöáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٢ ﴾

[ 007.002 ] ( MŞ )

 

[ 007.002 ] ( AY )

Bu, bir Kitap ki, sana indirildi. (Ey Resûlüm) tebliğden ve kavminin tekzibi korkusundan ötürü, sakın yüreğinde bir sıkıntı olmasın ve onunla kâfirleri korkutup mü'minlere öğüt veresin...

[ 007.002 ] ( EO )

Bir kitab ki sana indirildi, sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın da bununla inzar edesin, mü'minlere de şu bir ıhtar:.

[ 007.002 ] ( ES )

(Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın.

[ 007.002 ] ( NQ )

(This is the) Book (the Qur'an) sent down unto you (O Muhammad ), so let not your breast be narrow therefrom, that you warn thereby, and a reminder unto the believers. 

[ 007.003 ] ( KK )

ÇöÊøóÈöÚõæÇ ãóÇ ÃõäúÒöáó Åöáóíúßõãú ãöäú ÑóÈøößõãú æóáÇó ÊóÊøóÈöÚõæÇ ãöäú Ïõæäöåö ÃóæúáöíóÇÁó ÞóáöíáÇð ãóÇ ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 007.003 ] ( MŞ )

 

[ 007.003 ] ( AY )

Rabbinizden size indirilen Kur’ân’a uyun (emirlerine ve hükümlerine bağlanın). Allah’dan başka dostlar edinip onlara uymayın. Siz ne az düşünüyorsunuz!

[ 007.003 ] ( EO )

Rabbınızdan size indirilene ittiba' edin, onsuz bir takım veliylere ittiba' etmeyin, siz pek az düşünüyorsunuz.

[ 007.003 ] ( ES )

(Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene uyun ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

[ 007.003 ] ( NQ )

[Say (O Muhammad ) to these idolaters (pagan Arabs) of your folk:] Follow what has been sent down unto you from your Lord (the Qur'an and Prophet Muhammad's Sunnah), and follow not any Auliya' (protectors and helpers, etc. who order you to associate partners in worship with Allah), besides Him (Allah). Little do you remember!

[ 007.004 ] ( KK )

æóßóãú ãöäú ÞóÑúíóÉò ÃóåúáóßúäóÇåóÇ ÝóÌóÇÁóåóÇ ÈóÃúÓõäóÇ ÈóíóÇÊðÇ Ãóæú åõãú ÞóÇÆöáõæäó ﴿ ٤ ﴾

[ 007.004 ] ( MŞ )

 

[ 007.004 ] ( AY )

Biz nice memleketler halkını helâk ettik ki, onlara azâbımız, gece yatarlarken, yahut gündüz istirahat ederlerken gelmişti.

[ 007.004 ] ( EO )

Biz nice memleket helâk etmişizdir ki gece yatarlarken yâhud gündüz uyurlarken baskınımıza ona gelivermiştir.

[ 007.004 ] ( ES )

Nice kentler helak ettik. Gece yatarlarken, yahut gündüz uyurlarken, azabımız onlara geliverdi.

[ 007.004 ] ( NQ )

And a great number of towns (their population) We destroyed (for their crimes). Our torment came upon them (suddenly) by night or while they were sleeping for their afternoon rest.

[ 007.005 ] ( KK )

ÝóãóÇ ßóÇäó ÏóÚúæóÇåõãú ÅöÐú ÌóÇÁóåõãú ÈóÃúÓõäóÇ ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ ÅöäøóÇ ßõäøóÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ٥ ﴾

[ 007.005 ] ( MŞ )

 

[ 007.005 ] ( AY )

Azabımız kendilerine geldiği zaman, yalvarış ve itirafları ancak şu olmuştu: “ Gerçekten bizler zâlimlerdeniz.”

[ 007.005 ] ( EO )

Azâbımız kendilerine geldiği vakıt da «bizler hakıkaten zalimler idik» demekten başka da'vaları olmadı.

[ 007.005 ] ( ES )

Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten zalimlermişiz!" demelerinden başka yalvarışları kalmadı.

[ 007.005 ] ( NQ )

No cry did they utter when Our Torment came upon them but this: "Verily, we were Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.)".

[ 007.006 ] ( KK )

ÝóáóäóÓúÃóáóäøó ÇáøóÐöíäó ÃõÑúÓöáó Åöáóíúåöãú æóáóäóÓúÃóáóäøó ÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 007.006 ] ( MŞ )

 

[ 007.006 ] ( AY )

Peygamber gönderilen ümmetlere, elbette (peygamberlere uyup amel etmelerinden ) soracağız, gönderilen peygamberlere de (tebliğden) muhakkak soracağız.

[ 007.006 ] ( EO )

Sonra elbette Peygamber gönderilen ümmetlere soracağız, elbette gönderilen Peygamberlere de soracağız.

[ 007.006 ] ( ES )

Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de soracağız.

[ 007.006 ] ( NQ )

Then surely, We shall question those (people) to whom it (the Book) was sent and verily, We shall question the Messengers.

[ 007.007 ] ( KK )

ÝóáóäóÞõÕøóäøó Úóáóíúåöãú ÈöÚöáúãò æóãóÇ ßõäøóÇ ÛóÇÆöÈöíäó ﴿ ٧ ﴾

[ 007.007 ] ( MŞ )

 

[ 007.007 ] ( AY )

Peygamberlerin tebliğlerini, ümmetlerin, itâat ve muhalefetlerini bildiğimiz hâlde, onlara (peygamberlere) haber veririz. Çünkü biz, onlardan (yaptıklarından ve söylediklerinden) habersiz ve gaip değildik.

[ 007.007 ] ( EO )

Soracağız da kendilerine karşı olan biteni mutlak bir ılim ile behemehal anlatacağız, öyle ya biz onlardan gâib değil idik.

[ 007.007 ] ( ES )

Ve elbette onlara, olan-biten herşeyi bir bilgi ile anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz.

[ 007.007 ] ( NQ )

Then surely, We shall narrate unto them (their whole story) with knowledge, and indeed We were not absent.

[ 007.008 ] ( KK )

æóÇáúæóÒúäõ íóæúãóÆöÐò ÇáúÍóÞøõ Ýóãóäú ËóÞõáóÊú ãóæóÇÒöíäõåõ ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÝúáöÍõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 007.008 ] ( MŞ )

 

[ 007.008 ] ( AY )

Kıyâmet gününde amellerin tartılması haktır. Kimin iyilikleri kötülüklerinden ağır gelirse, işte onlar, kurtulanlardır.”

[ 007.008 ] ( EO )

Hem vezn o gün tam hak, artık kimin mizanları ağır basarsa işte onlar, o felâh bulacaklar.

[ 007.008 ] ( ES )

O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır.

[ 007.008 ] ( NQ )

And the weighing on that day (Day of Resurrection) will be the true (weighing) . So as for those whose scale (of good deeds) will be heavy, they will be the successful (by entering Paradise).

[ 007.009 ] ( KK )

æóãóäú ÎóÝøóÊú ãóæóÇÒöíäõåõ ÝóÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÎóÓöÑõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ íóÙúáöãõæäó ﴿ ٩ ﴾

[ 007.009 ] ( MŞ )

 

[ 007.009 ] ( AY )

Kimin de tartıları hafif gelirse, işte bunlar da âyetlerimize zulmetmeleri sebebiyle kendilerine yazık edenlerdir.

[ 007.009 ] ( EO )

Kimin de mizanları hafif gelirse bunlar da işte âyetlerimize zulmetmelerile kendilerine yazık edenler.

[ 007.009 ] ( ES )

Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.

[ 007.009 ] ( NQ )

And as for those whose scale will be light, they are those who will lose their ownselves (by entering Hell) because they denied and rejected Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.).

[ 007.010 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ãóßøóäøóÇßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÌóÚóáúäóÇ áóßõãú ÝöíåóÇ ãóÚóÇíöÔó ÞóáöíáÇð ãóÇ ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ١٠ ﴾

[ 007.010 ] ( MŞ )

 

[ 007.010 ] ( AY )

Andolsun ki, sizi, yeryüzünde yerleştirdik ve sizin için orada bir çok geçim imkânları hazırladık. Siz ne az şükrediyorsunuz!...

[ 007.010 ] ( EO )

Şanım hakkı için sizi Arzda yerleştirdik ve sizin için onda bir çok geçimlikler yaptık, siz pek az şükrediyorsunuz.

[ 007.010 ] ( ES )

Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!

[ 007.010 ] ( NQ )

And surely, We gave you authority on the earth and appointed for you therein provisions (for your life). Little thanks do you give.

[ 007.011 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÎóáóÞúäóÇßõãú Ëõãøó ÕóæøóÑúäóÇßõãú Ëõãøó ÞõáúäóÇ áöáúãóáóÆößóÉö ÇÓúÌõÏõæÇ áöÂÏóãó ÝóÓóÌóÏõæÇ ÅöáÇøó ÅöÈúáöíÓó áóãú íóßõäú ãöäó ÇáÓøóÇÌöÏöíäó ﴿ ١١ ﴾

[ 007.011 ] ( MŞ )

 

[ 007.011 ] ( AY )

Gerçekten ilk defa sizi (ruhlarınızı) yarattık, sonra size şekil verdik ve sonra da meleklere: “ Âdem’e (hürmet için) secde edin”, dedik. Hemen İblisten başka bütün melekler secde ettiler, o (iblis) secde edicilerden olmadı.

[ 007.011 ] ( EO )

Hakıkat sizi evvela halkettik, sonra size sûret verdik, sonra da Melâikeye dedik ki «Âdeme secde edin» hemen secde ettiler, ancak İblis secde edenlerden olmadı.

[ 007.011 ] ( ES )

Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.

[ 007.011 ] ( NQ )

And surely, We created you (your father Adam) and then gave you shape (the noble shape of a human being), then We told the angels, "Prostrate to Adam", and they prostrated, except Iblis (Satan), he refused to be of those who prostrate.

[ 007.012 ] ( KK )

ÞóÇáó ãóÇ ãóäóÚóßó ÃóáÇøó ÊóÓúÌõÏó ÅöÐú ÃóãóÑúÊõßó ÞóÇáó ÃóäóÇ ÎóíúÑñ ãöäúåõ ÎóáóÞúÊóäöí ãöäú äóÇÑò æóÎóáóÞúÊóåõ ãöäú Øöíäò ﴿ ١٢ ﴾

[ 007.012 ] ( MŞ )

 

[ 007.012 ] ( AY )

Allah İblis’e “ Ben, sana secde ile emretmiş iken, seni, secde etmekten alıkoyan neydi?” buyurdu. İblis şöyle dedi: “ Ben Âdem’den hayırlıyım çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.”

[ 007.012 ] ( EO )

Sana, buyurdu: «emrettiğim halde secde etmemene mani' ne oldu?» ben, dedi: ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.

[ 007.012 ] ( ES )

(Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."

[ 007.012 ] ( NQ )

(Allah) said: "What prevented you (O Iblis) that you did not prostrate, when I commanded you?" Iblis said: "I am better than him (Adam), You created me from fire, and him You created from clay."

[ 007.013 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÇåúÈöØú ãöäúåóÇ ÝóãóÇ íóßõæäõ áóßó Ãóäú ÊóÊóßóÈøóÑó ÝöíåóÇ ÝóÇÎúÑõÌú Åöäøóßó ãöäó ÇáÕøóÇÛöÑöíäó ﴿ ١٣ ﴾

[ 007.013 ] ( MŞ )

 

[ 007.013 ] ( AY )

Allâh Tealâ şöyle buyurdu: “ Hemen in oradan (cennetten), sana cennette kibirlenmek (kendini büyük görmek) gerekmez. Haydi çık, çünkü sen, hor ve bayağı kimselerdensin.”

[ 007.013 ] ( EO )

Hemen, buyurdu: in oradan ne haddine ki orada tekebbür edesin, haydi çık, çünkü sen alçaklardansın.

[ 007.013 ] ( ES )

(Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."

[ 007.013 ] ( NQ )

(Allah) said: "(O Iblis) get down from this (Paradise), it is not for you to be arrogant here. Get out, for you are of those humiliated and disgraced."

[ 007.014 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóäúÙöÑúäöí Åöáóì íóæúãö íõÈúÚóËõæäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 007.014 ] ( MŞ )

 

[ 007.014 ] ( AY )

İblis: “Bana kıyâmete kadar ömür ve mühlet ver”, dedi.

[ 007.014 ] ( EO )

Bana, dedi: ba'solunacakları güne kadar mühlet ver.

[ 007.014 ] ( ES )

(İblis) dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."

[ 007.014 ] ( NQ )

(Iblis) said: "Allow me respite till the Day they are raised up (i.e. the Day of Resurrection)."

[ 007.015 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäøóßó ãöäó ÇáúãõäúÙóÑöíäó ﴿ ١٥ ﴾

[ 007.015 ] ( MŞ )

 

[ 007.015 ] ( AY )

Allah da: “Sen mühlet verilenlerdensin”, buyurdu.

[ 007.015 ] ( EO )

buyurdu ki: hâydi mühlet verilenlerdensin.

[ 007.015 ] ( ES )

(Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."

[ 007.015 ] ( NQ )

(Allah) said: "You are of those allowed respite."

[ 007.016 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝóÈöãóÇ ÃóÛúæóíúÊóäöí óáÇóÞúÚõÏóäøó áóåõãú ÕöÑóÇØóßó ÇáúãõÓúÊóÞöíãó ﴿ ١٦ ﴾

[ 007.016 ] ( MŞ )

 

[ 007.016 ] ( AY )

İblis: “Öyle ise, beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, insanoğullarını saptırmak için, muhakkak sen,in doğru yoluna oturacağım vesvese verip pusu kuracağım.

[ 007.016 ] ( EO )

Öyle ise dedi beni azdırmana karşılık yemin ederim ki ben de onları saptırmak için her halde senin doğru yoluna oturacağım,

[ 007.016 ] ( ES )

Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.

[ 007.016 ] ( NQ )

(Iblis) said: "Because You have sent me astray, surely I will sit in wait against them (human beings) on Your Straight Path.

[ 007.017 ] ( KK )

Ëõãøó óáÂÊöíóäøóåõãú ãöäú Èóíúäö ÃóíúÏöíåöãú æóãöäú ÎóáúÝöåöãú æóÚóäú ÃóíúãóÇäöåöãú æóÚóäú ÔóãóÇÆöáöåöãú æóáÇó ÊóÌöÏõ ÃóßúËóÑóåõãú ÔóÇßöÑöíäó ﴿ ١٧ ﴾

[ 007.017 ] ( MŞ )

 

[ 007.017 ] ( AY )

Sonra onlara, önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu şükrediciler bulmıyacaksın.” dedi.

[ 007.017 ] ( EO )

sonra onlara önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım, sen de çoğunu şükredici bulmıyacaksın.

[ 007.017 ] ( ES )

Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın.

[ 007.017 ] ( NQ )

Then I will come to them from before them and behind them, from their right and from their left, and You will not find most of them as thankful ones (i.e. they will not be dutiful to You)."

[ 007.018 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇÎúÑõÌú ãöäúåóÇ ãóÐúÁõæãðÇ ãóÏúÍõæÑðÇ áóãóäú ÊóÈöÚóßó ãöäúåõãú óáÇóãúáóÇóäøó Ìóåóäøóãó ãöäúßõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ١٨ ﴾

[ 007.018 ] ( MŞ )

 

[ 007.018 ] ( AY )

Allahü teâlâ şöyle buyurdu: “ ayıblanmış ve rahmetimden koğulmuş olarak çık oradan. And olsun ki, onlardan her kim sana uyarsa, cehennemi hep sizden dolduracağım.”

[ 007.018 ] ( EO )

Çık oradan mezmûm, matrûd olarak buyurdu: kasem ederim ki onlardan her kim sana uyarsa kat'ıyyen ve katıbeten sizin mecmuunuzdan Cehennemi doldururum.

[ 007.018 ] ( ES )

(Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım."

[ 007.018 ] ( NQ )

(Allah) said (to Iblis) "Get out from this (Paradise) disgraced and expelled. Whoever of them (mankind) will follow you, then surely I will fill Hell with you all."

[ 007.019 ] ( KK )

æóíóÇÂÏóãõ ÇÓúßõäú ÃóäúÊó æóÒóæúÌõßó ÇáúÌóäøóÉó ÝóßõáÇó ãöäú ÍóíúËõ ÔöÆúÊõãóÇ æóáÇó ÊóÞúÑóÈóÇ åóÐöåö ÇáÔøóÌóÑóÉó ÝóÊóßõæäóÇ ãöäó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 007.019 ] ( MŞ )

 

[ 007.019 ] ( AY )

Ey Âdem! Sen, zevcenle birlikte cennette yerleş de, ikiniz dilediğiniz nimetlerden yeyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın ki, sonra zâlimlerden olursunuz.

[ 007.019 ] ( EO )

Veya Âdem, mesken et o Cenneti sen zevcenle de ikiniz dilediğiniz yerden yeyin ve şu ağaca yaklaşıb da zâlimlerden olmayın.

[ 007.019 ] ( ES )

(Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

[ 007.019 ] ( NQ )

And O Adam! Dwell you and your wife in Paradise, and eat thereof as you both wish, but approach not this tree otherwise you both will be of the Zalimun (unjust and wrong-doers).

[ 007.020 ] ( KK )

ÝóæóÓúæóÓó áóåõãóÇ ÇáÔøóíúØóÇäõ áöíõÈúÏöíó áóåõãóÇ ãóÇ æõæÑöíó ÚóäúåõãóÇ ãöäú ÓóæúÂÊöåöãóÇ æóÞóÇáó ãóÇ äóåóÇßõãóÇ ÑóÈøõßõãóÇ Úóäú åóÐöåö ÇáÔøóÌóÑóÉö ÅöáÇøó Ãóäú ÊóßõæäóÇ ãóáóßóíúäö Ãóæú ÊóßõæäóÇ ãöäó ÇáúÎóÇáöÏöíäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 007.020 ] ( MŞ )

 

[ 007.020 ] ( AY )

Nihâyet Şeytan, onların örtülü avret yerleri kendilerine açılmak için, onlara vesvese verip şöyle dedi: “Rabbiniz size bu ağacı, iki melek olacağınız, yahut devamlı (cennette) kalıcılardan bulunacağınız için yasak etti.”

[ 007.020 ] ( EO )

Derken Şeytan bunlara kendilerinden örtülmüş olan çirkin yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi, ve sizi rabbınız başka bir şey için değil, sırf Melek olacağınız yâhud ebediyyen kalanlardan olacağınız için bu ağaçtan nehyetti dedi.

[ 007.020 ] ( ES )

Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi.

[ 007.020 ] ( NQ )

Then Shaitan (Satan) whispered suggestions to them both in order to uncover that which was hidden from them of their private parts (before); he said: "Your Lord did not forbid you this tree save you should become angels or become of the immortals."

[ 007.021 ] ( KK )

æóÞóÇÓóãóåõãóÇ Åöäøöí áóßõãóÇ áóãöäó ÇáäøóÇÕöÍöíäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 007.021 ] ( MŞ )

 

[ 007.021 ] ( AY )

Bir de onlara: “Muhakkak ki, ben sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim”, diye yemin etti.

[ 007.021 ] ( EO )

Ve her halde ben sizin hayrınızı istiyenlerdenim diye ikisine de yemin etti.

[ 007.021 ] ( ES )

Ve onlara: "Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti.

[ 007.021 ] ( NQ )

And he [Shaitan (Satan)] swore by Allah to them both (saying): "Verily, I am one of the sincere well-wishers for you both."

[ 007.022 ] ( KK )

ÝóÏóáÇøóåõãóÇ ÈöÛõÑõæÑò ÝóáóãøóÇ ÐóÇÞóÇ ÇáÔøóÌóÑóÉó ÈóÏóÊú áóåõãóÇ ÓóæúÂÊõåõãóÇ æóØóÝöÞóÇ íóÎúÕöÝóÇäö ÚóáóíúåöãóÇ ãöäú æóÑóÞö ÇáúÌóäøóÉö æóäóÇÏóÇåõãóÇ ÑóÈøõåõãóÇ Ãóáóãú ÃóäúåóßõãóÇ Úóäú ÊöáúßõãóÇ ÇáÔøóÌóÑóÉö æóÃóÞõáú áóßõãóÇ Åöäøó ÇáÔøóíúØóÇäó áóßõãóÇ ÚóÏõæøñ ãõÈöíäñ ﴿ ٢٢ ﴾

[ 007.022 ] ( MŞ )

 

[ 007.022 ] ( AY )

Böylece ikisini de aldatarak, onları mevkilerinden düşürdü. Ağacın meyvasını taddıkları zaman, ayıp yerleri kendilerine açılıverdi. Onlar da hemen cennet yapraklarından üst üste koymakla örtünmeğe başladılar. Rableri onlara şöyle nida etti: “ Ben, ikinize de bu ağacı yasak etmedim mi; şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?”

[ 007.022 ] ( EO )

Bu suretle kandırarak ikisini de sarktırdı, onun üzerine vakta ki o ağacı tattılar, ikisine de çirkin yerleri açılıverdi ve başladılar Cennet yapraklarından üzerlerine üst üste yamayorlardı, rabları da kendilerine nida etti: ben sizi bu ağaçtan nehyetmedim mi? Ve size haberiniz olsun bu Şeytan açık bir düşmandır size demedim mi?

[ 007.022 ] ( ES )

Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki mevkilerinden indirdi). Ağacı(n meyvesini) tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?"

[ 007.022 ] ( NQ )

So he misled them with deception. Then when they tasted of the tree, that which was hidden from them of their shame (private parts) became manifest to them and they began to stick together the leaves of Paradise over themselves (in order to cover their shame). And their Lord called out to them (saying): "Did I not forbid you that tree and tell you: Verily, Shaitan(Satan) is an open enemy unto you?"

[ 007.023 ] ( KK )

ÞóÇáÇó ÑóÈøóäóÇ ÙóáóãúäóÇ ÃóäúÝõÓóäóÇ æóÅöäú áóãú ÊóÛúÝöÑú áóäóÇ æóÊóÑúÍóãúäóÇ áóäóßõæäóäøó ãöäó ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 007.023 ] ( MŞ )

 

[ 007.023 ] ( AY )

Âdem ve Havva: “ Ey Rabbimiz, kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ziyan edenlerden oluruz.” dediler.

[ 007.023 ] ( EO )

Rabbena, dediler, nefsilerimize zulmettik, eğer sen bize mağfiret etmez, merhamet buyurmazsan şüphe yok ki husrâna düşenlerden oluruz.

[ 007.023 ] ( ES )

Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!"

[ 007.023 ] ( NQ )

They said: "Our Lord! We have wronged ourselves. If You forgive us not, and bestow not upon us Your Mercy, we shall certainly be of the losers."

[ 007.024 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇåúÈöØõæÇ ÈóÚúÖõßõãú áöÈóÚúÖò ÚóÏõæøñ æóáóßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãõÓúÊóÞóÑøñ æóãóÊóÇÚñ Åöáóì Íöíäò ﴿ ٢٤ ﴾

[ 007.024 ] ( MŞ )

 

[ 007.024 ] ( AY )

Allah onlara buyurdu: “ Bir kısmınız, bir kısmınıza düşman olarak ininiz. Yerde, sizin için bir zamana (ecelinizin sonuna) kadar yerleşip kalmak ve geçinmek var.”

[ 007.024 ] ( EO )

Buyurdu ki ininiz ba'zınız ba'zınıza düşman olarak, size bir zamana kadar Arzda bir karargâh tutmak ve bir nasîb almak mukadder.

[ 007.024 ] ( ES )

(Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir."

[ 007.024 ] ( NQ )

(Allah) said: "Get down, one of you an enemy to the other [i.e. Adam, Hawwa (Eve), and Shaitan (Satan), etc.]. On earth will be a dwelling-place for you and an enjoyment, - for a time."

[ 007.025 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝöíåóÇ ÊóÍúíóæúäó æóÝöíåóÇ ÊóãõæÊõæäó æóãöäúåóÇ ÊõÎúÑóÌõæäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 007.025 ] ( MŞ )

 

[ 007.025 ] ( AY )

Allah buyurdu ki, orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan dirilip çıkarılacaksınız.

[ 007.025 ] ( EO )

Buyurdu ki onda yaşıyacaksınız ve onda öleceksiniz ve ondan çıkarılacaksınız.

[ 007.025 ] ( ES )

Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip) çıkarılacaksınız! dedi.

[ 007.025 ] ( NQ )

He said: "Therein you shall live, and therein you shall die, and from it you shall be brought out (i.e.resurrected)."

[ 007.026 ] ( KK )

íóÇÈóäöí ÂÏóãó ÞóÏú ÃóäúÒóáúäóÇ Úóáóíúßõãú áöÈóÇÓðÇ íõæóÇÑöí ÓóæúÂÊößõãú æóÑöíÔðÇ æóáöÈóÇÓõ ÇáÊøóÞúæóì Ðóáößó ÎóíúÑñ Ðóáößó ãöäú ÂíóÇÊö Çááøóåö áóÚóáøóåõãú íóÐøóßøóÑõæäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 007.026 ] ( MŞ )

 

[ 007.026 ] ( AY )

Ey Âdem oğulları! Size çirkin (avret) yerlerinizi örtecek bir elbise ve bir de süs elbisesi indirdik. Fakat takva elbisesi, işte o, hepsinden daha hayırlıdır. Bu giyim eşyasını göndermek, Allah’ın ihsanına delâlet eden alâmetlerdendir. Gerektir ki, düşünür ve anlarlar.

[ 007.026 ] ( EO )

Ey Âdem oğulları! bakın size çirkin yerlerinizi örtecek libas indirdik, hıl'at indirdik, fakat takvâ libası, o hepsinden hayırlı, bu işte Allâhın âyetlerinden, gerektir ki düşünür ıbret alırlar.

[ 007.026 ] ( ES )

Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.

[ 007.026 ] ( NQ )

O Children of Adam! We have bestowed raiment upon you to cover yourselves (screen your private parts, etc.) and as an adornment, and the raiment of righteousness, that is better. Such are among the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah, that they may remember (i.e. leave falsehood and follow truth ).

[ 007.027 ] ( KK )

íóÇÈóäöí ÂÏóãó áÇó íóÝúÊöäóäøóßõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ßóãóÇ ÃóÎúÑóÌó ÃóÈóæóíúßõãú ãöäó ÇáúÌóäøóÉö íóäÒöÚõ ÚóäúåõãóÇ áöÈóÇÓóåõãóÇ áöíõÑöíóåõãóÇ ÓóæúÂÊöåöãóÇ Åöäøóåõ íóÑóÇßõãú åõæó æóÞóÈöíáõåõ ãöäú ÍóíúËõ áÇó ÊóÑóæúäóåõãú ÅöäøóÇ ÌóÚóáúäóÇ ÇáÔøóíóÇØöíäó ÃóæúáöíóÇÁó áöáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 007.027 ] ( MŞ )

 

[ 007.027 ] ( AY )

Ey Âdem oğulları: Çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, ebeveyninizin (Âdem ile Havva’nın) elbiselerini soyarak, Şeytan onları nasıl cennetten çıkardıysa, sakın size de bir belâ yapmasın. Çünkü şeytan ve kabilesi, sizi, kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden görürler. Biz, Şeytanları, îman etmiyeceklere dostlar yaptık.

[ 007.027 ] ( EO )

Ey Âdem oğulları! babanızla ananızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için Şeytan Cennetten çıkardığı gibi sakının sizi de belâya uğratmasın, çünkü o ve kabılesi sizi sizin kendilerini göremiyeceğiz cihetten görürler, biz o Şeytanları o kimselerin velileri kılmışızdır ki iymana gelmezler.

[ 007.027 ] ( ES )

Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.

[ 007.027 ] ( NQ )

O Children of Adam! Let not Shaitan (Satan) deceive you, as he got your parents [Adam and Hawwa (Eve)] out of Paradise, stripping them of their raiments, to show them their private parts. Verily, he and Qabiluhu (his soldiers from the jinns or his tribe) see you from where you cannot see them. Verily, We made the Shayatin (devils) Auliya' (protectors and helpers) for those who believe not.

[ 007.028 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÝóÚóáõæÇ ÝóÇÍöÔóÉð ÞóÇáõæÇ æóÌóÏúäóÇ ÚóáóíúåóÇ ÂÈóÇÁóäóÇ æóÇááøóåõ ÃóãóÑóäóÇ ÈöåóÇ Þõáú Åöäøó Çááøóåó áÇó íóÃúãõÑõ ÈöÇáúÝóÍúÔóÇÁö ÃóÊóÞõæáõæäó Úóáóì Çááøóåö ãóÇ áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 007.028 ] ( MŞ )

 

[ 007.028 ] ( AY )

Bir edepsizlik (şirk üzre ve çıplak olarak Beytullah’ı tavaf) ettikleri zaman: “Atalarımızı böyle bulduk; bize, bunu Allah emretti” derler. Sen de ki, “ Allah edepsizliği emretmez. Bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atarsınız?”

[ 007.028 ] ( EO )

Ve bir edebsizlik yaptıkları zaman da atalarımızı böyle bulduk ve bize bunu Allah emretti derler, Allah, de, edebsizliği emretmez, bilmediğiniz şeyleri Allahın üzerine mi atıyorsunuz?

[ 007.028 ] ( ES )

Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah emretti." derler. De ki: "Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"

[ 007.028 ] ( NQ )

And when they commit a Fahisha (evil deed, going round the Ka'bah in naked state, every kind of unlawful sexual intercourse, etc.), they say: "We found our fathers doing it, and Allah has commanded us of it." Say: "Nay, Allah never commands of Fahisha. Do you say of Allah what you know not?

[ 007.029 ] ( KK )

Þõáú ÃóãóÑó ÑóÈøöí ÈöÇáúÞöÓúØö æóÃóÞöíãõæÇ æõÌõæåóßõãú ÚöäúÏó ßõáøö ãóÓúÌöÏò æóÇÏúÚõæåõ ãõÎúáöÕöíäó áóåõ ÇáÏøöíäó ßóãóÇ ÈóÏóÃóßõãú ÊóÚõæÏõæäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 007.029 ] ( MŞ )

 

[ 007.029 ] ( AY )

De ki, Rabbim adâleti emretti. Her secde yerinde (namazınızda) yüzünüzü kıble tarafına çevirin. Dinde Allah için ihlâslı kimseler olarak Allah’a ibâdet edin. İlkin sizi o yarattığı gibi, yine ona döneceksiniz.

[ 007.029 ] ( EO )

Deki: Rabbım, Adl-ü insafı emretti, hem her mescidde yüzlerinizi doğru tutun ve ona, dini mahza onun için hâlıs kılarak, ıbadet edin, sizi iptida o yarattığı gibi yine ona döneceksiniz.

[ 007.029 ] ( ES )

De ki: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz."

[ 007.029 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): My Lord has commanded justice and (said) that you should face Him only (i.e. worship none but Allah and face the Qiblah, i.e. the Ka'bah at Makkah during prayers) in each and every place of worship, in prayers (and not to face other false deities and idols), and invoke Him only making your religion sincere to Him by not joining in worship any partner to Him and with the intention that you are doing your deeds for Allah's sake only. As He brought you (into being) in the beginning, so shall you be brought into being (on the Day of Resurrection) [in two groups, one as a blessed one (believers), and the other as a wretched one (disbelievers)].

[ 007.030 ] ( KK )

ÝóÑöíÞðÇ åóÏóì æóÝóÑöíÞðÇ ÍóÞøó Úóáóíúåöãõ ÇáÖøóáÇóáóÉõ Åöäøóåõãõ ÇÊøóÎóÐõæÇ ÇáÔøóíóÇØöíäó ÃóæúáöíóÇÁó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóíóÍúÓóÈõæäó Ãóäøóåõãú ãõåúÊóÏõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 007.030 ] ( MŞ )

 

[ 007.030 ] ( AY )

Allah bir kısmına hidâyet verdi ve bir kısmına da sapıklık inip yerleşti. Çünkü, Allah’ı bırakıp şeytanları dostlar edindiler. Bir de zannederler ki, kendileri hidâyettedirler.

[ 007.030 ] ( EO )

Bir kısmına hidayet buyurdu, bir kısmına da dalalet hakkoldu, çünkü bunlar, Allahı bırakıb Şeytanları evliya ittihâz ettiler, bir de kendilerini hidâyette zannederler.

[ 007.030 ] ( ES )

(O) bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlar.

[ 007.030 ] ( NQ )

A group He has guided, and a group deserved to be in error; (because) surely they took the Shayatin (devils) as Auliya'(protectors and helpers) instead of Allah, and consider that they are guided.

[ 007.031 ] ( KK )

íóÇÈóäöí ÂÏóãó ÎõÐõæÇ ÒöíäóÊóßõãú ÚöäúÏó ßõáøö ãóÓúÌöÏò æóßõáõæÇ æóÇÔúÑóÈõæÇ æóáÇó ÊõÓúÑöÝõæÇ Åöäøóåõ áÇó íõÍöÈøõ ÇáúãõÓúÑöÝöíäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 007.031 ] ( MŞ )

 

[ 007.031 ] ( AY )

Ey Âdem oğulları! Her namazınızda süslü elbisenizi giyinin. Yeyin, için, israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.

[ 007.031 ] ( EO )

Ey Âdem oğulları! her mescid huzurunda ziynetinizi tutunun, ve yeyin, için de israf etmeyin, çünkü o müsrifleri sevmez.

[ 007.031 ] ( ES )

Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.

[ 007.031 ] ( NQ )

O Children of Adam! Take your adornment (by wearing your clean clothes), while praying and going round (the Tawaf of ) the Ka'bah, and eat and drink but waste not by extravagance, certainly He (Allah) likes not Al-Musrifun (those who waste by extravagance).

[ 007.032 ] ( KK )

Þõáú ãóäú ÍóÑøóãó ÒöíäóÉó Çááøóåö ÇáøóÊöí ÃóÎúÑóÌó áöÚöÈóÇÏöåö æóÇáØøóíøöÈóÇÊö ãöäó ÇáÑøöÒúÞö Þõáú åöíó áöáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ ÎóÇáöÕóÉð íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ßóÐóáößó äõÝóÕøöáõ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÚúáóãõæäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 007.032 ] ( MŞ )

 

[ 007.032 ] ( AY )

De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı zineti (elbiseleri) temiz ve hoş rızıkları kim haram etmiş? De ki, bu zinet ve hoş rızık, dünya hayatında, îman edenler içindir (kâfirler de faydalanır). Fakat kıyâmet gününde yalnız mü'minlere aittir. Böylece âyetleri, bilen kimselere açıklıyoruz.

[ 007.032 ] ( EO )

De ki Allahın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz hoş rızıkları kim haram etmiş? De ki: Onlar Dünya hayatta iyman edenler için kıyamet günü halıs olacaktır, bu suretle ılm ehli olanlar için âyetleri tafsıl ediyoruz.

[ 007.032 ] ( ES )

De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur". İşte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa uzun uzun açıklıyoruz.

[ 007.032 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Who has forbidden the adoration with clothes given by Allah, which He has produced for his slaves, and At-Taiyibat [all kinds of Halal (lawful) things] of food?" Say: "They are, in the life of this world, for those who believe, (and) exclusively for them (believers) on the Day of Resurrection (the disbelievers will not share them)." Thus We explain the Ayat (Islamic laws) in detail for people who have knowledge.

[ 007.033 ] ( KK )

Þõáú ÅöäøóãóÇ ÍóÑøóãó ÑóÈøöíó ÇáúÝóæóÇÍöÔó ãóÇ ÙóåóÑó ãöäúåóÇ æóãóÇ ÈóØóäó æóÇáúÇöËúãó æóÇáúÈóÛúíó ÈöÛóíúÑö ÇáúÍóÞøö æóÃóäú ÊõÔúÑößõæÇ ÈöÇááøóåö ãóÇ áóãú íõäóÒøöáú Èöåö ÓõáúØóÇäðÇ æóÃóäú ÊóÞõæáõæÇ Úóáóì Çááøóåö ãóÇ áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 007.033 ] ( MŞ )

 

[ 007.033 ] ( AY )

De ki, Rabbim şunları haram etti. Bütün fuhşiyyatı (küfür ve nifâkı), açığını ve gizlisini, her türlü günahı, haksız isyanı ve Allah’a, hiç bir zaman bir bürhan indirmediği herhangi bir şeyi ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allah’a isnad etmenizi.

[ 007.033 ] ( EO )

Rabbım, de, ancak şunları haram buyurdu: Bütün fuhşiyyatı, açığını, gizlisini ve her türlü vebali, ve haksızlıkla bağyi ve Allaha hiç bir zaman bir bürhan indirmediği her hangi bir şeyi şirk koşmanızı, ve Allaha bilmediğiniz şeyler isnad etmenizi haram buyurdu.

[ 007.033 ] ( ES )

De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır".

[ 007.033 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "(But) the things that my Lord has indeed forbidden are Al-Fawahish (great evil sins, every kind of unlawful sexual intercourse, etc.) whether committed openly or secretly, sins (of all kinds), unrighteous oppression, joining partners (in worship) with Allah for which He has given no authority, and saying things about Allah of which you have no knowledge."

[ 007.034 ] ( KK )

æóáößõáøö ÃõãøóÉò ÃóÌóáñ ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóÌóáõåõãú áÇó íóÓúÊóÃúÎöÑõæäó ÓóÇÚóÉð æóáÇó íóÓúÊóÞúÏöãõæäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 007.034 ] ( MŞ )

 

[ 007.034 ] ( AY )

Her ümmet için takdir edilen bir zaman (ecel) var. Müddetleri gelince bir an geri kalamazlar ve öne de geçmezler.

[ 007.034 ] ( EO )

Her ümmet için bir müddet mukadder, müddetleri gelince bir lâhza geri de kalmazlar, öne de geçemezler.

[ 007.034 ] ( ES )

Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.

[ 007.034 ] ( NQ )

And every nation has its appointed term; when their term is reached, neither can they delay it nor can they advance it an hour (or a moment).

[ 007.035 ] ( KK )

íóÇÈóäöí ÂÏóãó ÅöãøóÇ íóÃúÊöíóäøóßõãú ÑõÓõáñ ãöäúßõãú íóÞõÕøõæäó Úóáóíúßõãú ÂíóÇÊöí Ýóãóäö ÇÊøóÞóì æóÃóÕúáóÍó ÝóáÇó ÎóæúÝñ Úóáóíúåöãú æóáÇó åõãú íóÍúÒóäõæäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 007.035 ] ( MŞ )

 

[ 007.035 ] ( AY )

Ey Âdem oğulları! Size içinizden peygamberler gelip âyetlerimi size anlattığı zaman, kim tekzibden sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur ve mahzun da olacak değillerdir.

[ 007.035 ] ( EO )

Ey Âdem oğulları, size her ne zaman içinizden benim âyetlerimi âyıtır Resuller gelir de her kim bunlara muhalefetten sakınır ve salâhı iltizam eylerse artık onlara korku yoktur ve mahzun olacak olanlar onlar değildir.

[ 007.035 ] ( ES )

Ey Âdemoğulları! Size içinizden peygamberler gelip âyetlerimi anlattıklarında, kim Allah'tan korkar ve kendini düzeltirse, işte onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.

[ 007.035 ] ( NQ )

O Children of Adam! If there come to you Messengers from amongst you, reciting to you, My Verses, then whosoever becomes pious and righteous, on them shall be no fear, nor shall they grieve.

[ 007.036 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ÚóäúåóÇ ÃõæáóÆößó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáäøóÇÑö åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 007.036 ] ( MŞ )

 

[ 007.036 ] ( AY )

Âyetlerimizi yalanlıyanlara ve bunlara îmanı, kibirlerine yedirmiyenlere gelince; bunlar cehennemliktirler, onlar ebedî olarak orada kalıcıdırlar.

[ 007.036 ] ( EO )

Âyetlerimizi tekzib edenlere, ve bunlara iymanı kibirlerine yediremiyenlere gelince böyleler eshabı nârdır, hep onda muhaleddirler.

[ 007.036 ] ( ES )

Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak kalacaklardır.

[ 007.036 ] ( NQ )

But those who reject Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and treat them with arrogance, they are the dwellers of the (Hell) Fire, they will abide therein forever.

[ 007.037 ] ( KK )

Ýóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ Ãóæú ßóÐøóÈó ÈöÂíóÇÊöåö ÃõæáóÆößó íóäóÇáõåõãú äóÕöíÈõåõãú ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁóÊúåõãú ÑõÓõáõäóÇ íóÊóæóÝøóæúäóåõãú ÞóÇáõæÇ Ãóíúäó ãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÞóÇáõæÇ ÖóáøõæÇ ÚóäøóÇ æóÔóåöÏõæÇ Úóáóì ÃóäúÝõÓöåöãú Ãóäøóåõãú ßóÇäõæÇ ßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 007.037 ] ( MŞ )

 

[ 007.037 ] ( AY )

Çünkü Allah,’a bir yalan uydurup atan veya onun âyetlerine yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Onlara kitaptan (kaderden) nasibleri erişecektir. Nihâyet elçilerimiz (göndereceğimiz melekler), canlarını almak üzere, onlara geldikleri zaman, şöyle diyecekler: “ Allah’ı bırakıp da tapındığınız putlarınız nerede? “ Onlar şöyle cevap verecekler: “ O putlar, bizi bırakıp kayboldular.” Onlar, kendi aleyhlerine, kâfir olduklarına şahidlik edeceklerdir.

[ 007.037 ] ( EO )

Zira bir yalanı Allaha iftirâ eden veya onun âyetlerine yalan diyen kimseden daha zâlim kim olabilir? Bunlara kitâbdan nasîbları irirşir, nihayet kendilerine göndereceğimiz Melekler gelib canlarını alırlarken, hani o, Allahı bırakıb da taptıklarınız nerede? Dediklerinde «onlar bizi bıraktılar da gaib oldular» derler ve kâfir idiklerine kendi aleylerinde şâhidlik ederler.

[ 007.037 ] ( ES )

Allah'a karşı yalan uyduran yahut âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onlara Kitap'tan nasipleri erişir. Canlarını alacak elçilerimiz gelince onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" derler. Onlar: "O taptıklarımız bizden sapıp ayrıldılar." derler. Böylece kendilerinin kâfir olduklarına bizzat şahitlik ederler.

[ 007.037 ] ( NQ )

Who is more unjust than one who invents a lie against Allah or rejects His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.)? For such their appointed portion (good things of this worldly life and their period of stay therein) will reach them from the Book (of Decrees) until, when Our Messengers (the angel of death and his assistants) come to them to take their souls, they (the angels) will say: "Where are those whom you used to invoke and worship besides Allah," they will reply, "They have vanished and deserted us." And they will bear witness against themselves, that they were disbelievers.

[ 007.038 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇÏúÎõáõæÇ Ýöí Ãõãóãò ÞóÏú ÎóáóÊú ãöäú ÞóÈúáößõãú ãöäó ÇáúÌöäøö æóÇáúÇöäúÓö Ýöí ÇáäøóÇÑö ßõáøóãóÇ ÏóÎóáóÊú ÃõãøóÉñ áóÚóäóÊú ÃõÎúÊóåóÇ ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÇÏøóÇÑóßõæÇ ÝöíåóÇ ÌóãöíÚðÇ ÞóÇáóÊú ÃõÎúÑóÇåõãú áöÃõæáÇóåõãú ÑóÈøóäóÇ åóÄõáÇóÁö ÃóÖóáøõæäóÇ ÝóÂÊöåöãú ÚóÐóÇÈðÇ ÖöÚúÝðÇ ãöäó ÇáäøóÇÑö ÞóÇáó áößõáøò ÖöÚúÝñ æóáóßöäú áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 007.038 ] ( MŞ )

 

[ 007.038 ] ( AY )

Allah, kıyâmette kâfirlere: “sizden önce insan ve cinden gelip geçen ümmetlerin bulunduğu ateşin içine girin”, buyuracaktır. Her ümmet girdikçe, kendini sapıtan daha önceki dindaşına lânet edecektir. Nihâyet hepsi cehennemde birbiriyle buluşup toplanınca, bağlılar (tabi olanlar) öncüleri için şöyle diyecek: “ Ey Rabbimiz, bizi sapıtanlar, işte bunlardır. Bunlara ateşten iki kat bir azap ver.” Allah; “Her birinize iki kat azap var, fakat bilmiyorsunuz.” buyurur.

[ 007.038 ] ( EO )

«Girin bakalım sizden evvel İns-ü Cinden geçen ümmetlerin içinde ateşe» buyurur, her ümmet girdikçe hemşîresine lâ'net eder, nihayet hepsi orada birbirlerine ulanırlar, sonrakileri, öndekilerini göstererek «Rabbena, derler: işte şunlar bizi yoldan çıkardılar, onun için onlara ateşten iki katlı azâb ver» her birinize, buyurur: iki katlı, ve lâkin bilmiyorsunuz.

[ 007.038 ] ( ES )

Allah onlara: "Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem ateşine girin!" der. Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında derler ki: "Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden kat kat azab ver". Allah der ki: "Herkesin azabı kat kattır, fakat siz bilemezsiniz".

[ 007.038 ] ( NQ )

(Allah) will say: "Enter you in the company of nations who passed away before you, of men and jinns, into the Fire." Every time a new nation enters, it curses its sister nation (that went before), until they will be gathered all together in the Fire. The last of them will say to the first of them: "Our Lord! These misled us, so give them a double torment of the Fire." He will say: "For each one there is double (torment), but you know not."

[ 007.039 ] ( KK )

æóÞóÇáóÊú ÃõæáÇóåõãú áöÃõÎúÑóÇåõãú ÝóãóÇ ßóÇäó áóßõãú ÚóáóíúäóÇ ãöäú ÝóÖúáò ÝóÐõæÞõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóßúÓöÈõæäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 007.039 ] ( MŞ )

 

[ 007.039 ] ( AY )

Önceki öncüler de sonrakilere; “ Sizin de bize karşı bir üstünlüğünüz olmadı. Artık kendi yaptığınızın cezası olan azabı tadın”, derler.

[ 007.039 ] ( EO )

Öndekiler de sonrakilere derler ki: sizin de bize karşı bir meziyyetiniz olmadı, artık kendi kesbinizin cezası, tadın azabı.

[ 007.039 ] ( ES )

Öncekiler de sonrakilere derler ki: "Sizin bizden bir üstünlüğünüz yoktur. O halde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın".

[ 007.039 ] ( NQ )

The first of them will say to the last of them: "You were not better than us, so taste the torment for what you used to earn."

[ 007.040 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ÚóäúåóÇ áÇó ÊõÝóÊøóÍõ áóåõãú ÃóÈúæóÇÈõ ÇáÓøóãóÇÁö æóáÇó íóÏúÎõáõæäó ÇáúÌóäøóÉó ÍóÊøóì íóáöÌó ÇáúÌóãóáõ Ýöí Óóãøö ÇáúÎöíóÇØö æóßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 007.040 ] ( MŞ )

 

[ 007.040 ] ( AY )

Âyetlerimizi yalanlıyanlar ve onlara îman etmeyi kibirlerine yediremeyenler (var ya), onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselmez) ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar (hiç bir zaman) cennete giremezler. İşte biz, günahkârlara (müşriklere) böyle ceza veririz.

[ 007.040 ] ( EO )

Elbette âyetlerimizi tekzib eden ve onlara iymanı kibirlerine yediremiyen kimselere Semanın kapıları açılmaz ve cemel iğnenin deliğinden geçinceye kadar onlar Cennete girmezler, işte mücrimleri biz böyle cezâlandırırız.

[ 007.040 ] ( ES )

Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız.

[ 007.040 ] ( NQ )

Verily, those who belie Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and treat them with arrogance, for them the gates of heaven will not be opened, and they will not enter Paradise until the camel goes through the eye of the needle (which is impossible). Thus do We recompense the Mujrimun (criminals, polytheists, sinners, etc.).

[ 007.041 ] ( KK )

áóåõãú ãöäú Ìóåóäøóãó ãöåóÇÏñ æóãöäú ÝóæúÞöåöãú ÛóæóÇÔò æóßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 007.041 ] ( MŞ )

 

[ 007.041 ] ( AY )

Onlara, cehennem ateşinden bir döşek ve üzerinde de (yine ateşten) örtüler var. Biz zâlimleri böylece cezalandırırız.

[ 007.041 ] ( EO )

Onlara Cehennemden bir, döşek ve üstlerinden örtüler ve işte zalimleri biz böyle cezalandırırız.

[ 007.041 ] ( ES )

Onlara cehennemde ateşten bir yatak, üstlerine de (ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.

[ 007.041 ] ( NQ )

Theirs will be a bed of Hell (Fire), and over them coverings (of Hell-fire). Thus do We recompense the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 007.042 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö áÇó äõßóáøöÝõ äóÝúÓðÇ ÅöáÇøó æõÓúÚóåóÇ ÃõæáóÆößó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÌóäøóÉö åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 007.042 ] ( MŞ )

 

[ 007.042 ] ( AY )

İman edip sâlih amel işleyenler (var ya) - ki biz herkese ancak gücünün yettiğini teklif ederiz- işte onlar, cennetliktirler, onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar.

[ 007.042 ] ( EO )

İyman edib iyi iyi işler yapan kimseler -ki bir nefse ancak vüs'ünü teklif ederiz- bunlar işte eshabı Cennettirler ve hep onda muhalleddirler.

[ 007.042 ] ( ES )

İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır.

[ 007.042 ] ( NQ )

But those who believed (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism), and worked righteousness - We tax not any person beyond his scope, such are the dwellers of Paradise. They will abide therein.

[ 007.043 ] ( KK )

æóäóÒóÚúäóÇ ãóÇ Ýöí ÕõÏõæÑöåöãú ãöäú Ûöáøò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåöãõ ÇáúÃóäúåóÇÑõ æóÞóÇáõæÇ ÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÇáøóÐöí åóÏóÇäóÇ áöåóÐóÇ æóãóÇ ßõäøóÇ áöäóåúÊóÏöíó áóæúáÇó Ãóäú åóÏóÇäóÇ Çááøóåõ áóÞóÏú ÌóÇÁóÊú ÑõÓõáõ ÑóÈøöäóÇ ÈöÇáúÍóÞøö æóäõæÏõæÇ Ãóäú Êöáúßõãõ ÇáúÌóäøóÉõ ÃõæÑöËúÊõãõæåóÇ ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 007.043 ] ( MŞ )

 

[ 007.043 ] ( AY )

O cennet ehlinin kalplerinde olan hased ve kini çıkarırız. (Oturdukları yerlerin) altlarından ırmaklar akar (Haldeki yerlerini görünce) şöyle derler: “ Allah’a hamd olsun ki, bizi, hidâyeti ile buna kavuşturdu. Eğer Allah bize hidâyet vermeseydi, kendiliğimizden bunun yolunu bulamazdık. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri, hakkı getirmişlerdir.” Onlara şöyle çağrılır: “ İşte amelleriniz sebebiyle mirasçı olarak kondurulduğunuz cennet, budur.”

[ 007.043 ] ( EO )

Bir halde ki derunlarında kîn kabilinden ne varsa hepsini söküb atmışızdır, altlarından ırmaklar akar «hamdolsun o Allaha ki hidayetile bizi buna muvaffak kıldı, o bize hidayet etmese idi bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamıza imkân yoktu, hakıkat rabbımızın Peygamberleri emri hakk ile geldiler» demektedirler, ve şöyle nidâ olunmaktadırlar: işte bu gördüğünüz o Cennet ki buna amelleriniz sebebiyle vâris kılındınız.

[ 007.043 ] ( ES )

Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. "Bizi buna erdiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle seslenilir: "İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".

[ 007.043 ] ( NQ )

And We shall remove from their breasts any (mutual) hatred or sense of injury (which they had, if at all, in the life of this world); rivers flowing under them, and they will say: "All the praises and thanks be to Allah, Who has guided us to this, never could we have found guidance, were it not that Allah had guided us! Indeed, the Messengers of our Lord did come with the truth." And it will be cried out to them: "This is the Paradise which you have inherited for what you used to do."

[ 007.044 ] ( KK )

æóäóÇÏóì ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÌóäøóÉö ÃóÕúÍóÇÈó ÇáäøóÇÑö Ãóäú ÞóÏú æóÌóÏúäóÇ ãóÇ æóÚóÏóäóÇ ÑóÈøõäóÇ ÍóÞøðÇ Ýóåóáú æóÌóÏúÊõãú ãóÇ æóÚóÏó ÑóÈøõßõãú ÍóÞøðÇ ÞóÇáõæÇ äóÚóãú ÝóÃóÐøóäó ãõÄóÐøöäñ Èóíúäóåõãú Ãóäú áóÚúäóÉõ Çááøóåö Úóáóì ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 007.044 ] ( MŞ )

 

[ 007.044 ] ( AY )

Bir de cennetlik olanlar cehennemliklere şöyle çağırırlar; “ Gerçekten biz, Rabbimizin bize vaad buyurduğu sevabı hak bulduk. Siz de Rabbinizin vaad buyurduğu cezayı hak buldunuz mu?” Onlar da: “ Evet, hak bulduk.” derler. Bunun üzerine, iki topluluk arasında bir çağırıcı (Hazret-i İsrâfil aleyhisselâm) şöyle nida eder (çağırır): “Allah’ın lâneti zâlimler üzerine olsun!”

[ 007.044 ] ( EO )

Bir de o eshabı Cennet eshabı nâra şöyle nida etmektedir: hakıkat biz rabbımızın bize va'd buyurduğunu hak bulduk, siz de rabbınızın va'd buyurduğunu hak buldunuz mu? Onlar evet, demektedirler, derken bir müezzin aralarında şu mealde bir ezan vermeğe başlamıştır: Allahın la'neti o zalimler üstüne.

[ 007.044 ] ( ES )

Cennet ehli, cehennem ehline: "Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar da "evet" derler. Bunun üzerine aralarında bir çağırıcı şöyle seslenir: "Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!

[ 007.044 ] ( NQ )

And the dwellers of Paradise will call out to the dwellers of the Fire (saying): "We have indeed found true what our Lord had promised us; have you also found true, what your Lord promised (warnings, etc.)?" They shall say: "Yes." Then a crier will proclaim between them: "The Curse of Allah is on the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.),"

[ 007.045 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÕõÏøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö æóíóÈúÛõæäóåóÇ ÚöæóÌðÇ æóåõãú ÈöÇáúÂÎöÑóÉö ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 007.045 ] ( MŞ )

 

[ 007.045 ] ( AY )

İnsanları Allah yolundan çevirenler ve yolu eğri (çarpık) bir hale getirmek isteyenler, işte onlar, âhireti inkâr edenlerdir.

[ 007.045 ] ( EO )

Ki Allah yolundan menederler ve onu eğib büğmek isterler ve Âhıreti münkir kâfirler idi.

[ 007.045 ] ( ES )

Onlar, Allah'ın yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler, ahireti de inkâr ederlerdi".

[ 007.045 ] ( NQ )

Those who hindered (men) from the Path of Allah, and would seek to make it crooked, and they were disbelievers in the Hereafter.

[ 007.046 ] ( KK )

æóÈóíúäóåõãóÇ ÍöÌóÇÈñ æóÚóáóì ÇáúÃóÚúÑóÇÝö ÑöÌóÇáñ íóÚúÑöÝõæäó ßõáÇøð ÈöÓöíãóÇåõãú æóäóÇÏóæúÇ ÃóÕúÍóÇÈó ÇáúÌóäøóÉö Ãóäú ÓóáÇóãñ Úóáóíúßõãú áóãú íóÏúÎõáõæåóÇ æóåõãú íóØúãóÚõæäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 007.046 ] ( MŞ )

 

[ 007.046 ] ( AY )

Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir sûr (perde) vardır. A’raf (cennet hisarı) üzerinde de bir takım insanlar (sevab ve günahları eşit olup en son cennete girecek olanlar) var ki, bunlar, cennetlik ve cehennemliklerden her birini çehreleriyle tanırlar ve henüz cennete giremeyip onu arzu eder oldukları hâlde, cennetliklere “Selâmün Aleyküm”, diye nida ederler.

[ 007.046 ] ( EO )

Artık iki taraf arasında bir hıcâb ve A'raf üzerinde bir takım rical, her birini simalariyle tanırlar, eshabı Cennete «selâm olsun size» diye nidâ etmektedirler ki bunlar ümîd etmekle beraber henüz ona girmemişlerdir.

[ 007.046 ] ( ES )

Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir.

[ 007.046 ] ( NQ )

And between them will be a barrier screen and on Al-A'raf (a wall with elevated places) will be men (whose good and evil deeds would be equal in scale), who would recognise all (of the Paradise and Hell people), by their marks (the dwellers of Paradise by their white faces and the dwellers of Hell by their black faces), they will call out to the dwellers of Paradise, "Salamun 'Alaikum" (peace be on you), and at that time they (men on Al-A'raf) will not yet have entered it (Paradise), but they will hope to enter (it) with certainty.

[ 007.047 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÕõÑöÝóÊú ÃóÈúÕóÇÑõåõãú ÊöáúÞóÇÁó ÃóÕúÍóÇÈö ÇáäøóÇÑö ÞóÇáõæÇ ÑóÈøóäóÇ áÇó ÊóÌúÚóáúäóÇ ãóÚó ÇáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 007.047 ] ( MŞ )

 

[ 007.047 ] ( AY )

Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman da: “ Ey Rabbimiz! Bizi, zâlimler topluluğu ile beraber yapma.” derler.

[ 007.047 ] ( EO )

Gözleri ashabı nâr tarafına çevrildiği vakıt da: «ya rabbenâ bizleri o zalimler güruhiyle beraber kılma» demektedirler.

[ 007.047 ] ( ES )

Gözleri cehennemlikler tarafına çevrilince de :"Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla beraber eyleme!" derler.

[ 007.047 ] ( NQ )

And when their eyes will be turned towards the dwellers of the Fire, they will say: "Our Lord! Place us not with the people who are Zalimun (polytheists and wrong-doers)."

[ 007.048 ] ( KK )

æóäóÇÏóì ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáúÃóÚúÑóÇÝö ÑöÌóÇáÇð íóÚúÑöÝõæäóåõãú ÈöÓöíãóÇåõãú ÞóÇáõæÇ ãóÇ ÃóÛúäóì Úóäúßõãú ÌóãúÚõßõãú æóãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÓúÊóßúÈöÑõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 007.048 ] ( MŞ )

 

[ 007.048 ] ( AY )

Yine A’raf ehli, (kâfirlerin elebaşlarından kara) simalarıyla tanıdıkları bir takım adamlara nida edip diyecekler ki: “ Gördünüz mü? topladığınız mallarla yârânınız, kibirle azametiniz, size hiç fayda vermedi.”

[ 007.048 ] ( EO )

O ashabı A'raf sîmalariyle tanıdıkları bir takım ricale de nidâ edib: gördünüz mü cem'iyyetinizin ve yaptığınız kibr-ü azametin size hiç faidesi olmadı.

[ 007.048 ] ( ES )

A'raftakiler yüzlerinden tanıdıkları kişilere seslenerek şöyle derler: "Ne topluluğunuz, ne de büyüklük taslamanız, size hiç bir yarar sağlamadı".

[ 007.048 ] ( NQ )

And the men on Al-A'raf (the wall) will call unto the men whom they would recognise by their marks, saying: "Of what benefit to you were your great numbers (and hoards of wealth), and your arrogance against Faith?"

[ 007.049 ] ( KK )

ÃóåóÄõáÇóÁö ÇóáøóÐöíäó ÃóÞúÓóãúÊõãú áÇó íóäóÇáõåõãõ Çááøóåõ ÈöÑóÍúãóÉò ÇõÏúÎõáõæÇ ÇáúÌóäøóÉó áÇó ÎóæúÝñ Úóáóíúßõãú æóáÇó ÃóäúÊõãú ÊóÍúÒóäõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 007.049 ] ( MŞ )

 

[ 007.049 ] ( AY )

A’raftakiler, kâfirlerin ileri gelenlerine fakir mü'minleri göstererek: “ Bunlar, mü'minlerin zayıfları değil midir ki, siz dünyada bunları tahkir edip onlar Allah’ın rahmetine erişemez (cennete giremez) ler diye yemin ediyordunuz?” derler. O anda fukaraya şöyle denir; “ Cennete girin. Size hiç bir korku yoktur ve siz mahzun da olacak değilsiniz.”

[ 007.049 ] ( EO )

Tâ şunlarmıydı o sizin Allah bunları kabil değil rahmetine irdirmez diye yemin ettikleriniz? dedikten sonra berikilere dönüb «girin Cennete size korku yok artık siz mahzun olacak değilsiniz» demektedirler.

[ 007.049 ] ( ES )

Allah onları hiç bir rahmete erdirmiyecek, diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennetliklere dönerek): "Girin cennete, artık size ne korku vardır, ne de siz üzüleceksiniz" derler.

[ 007.049 ] ( NQ )

Are they those, of whom you swore that Allah would never show them mercy. (Behold! It has been said to them): "Enter Paradise, no fear shall be on you, nor shall you grieve."

[ 007.050 ] ( KK )

æóäóÇÏóì ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáäøóÇÑö ÃóÕúÍóÇÈó ÇáúÌóäøóÉö Ãóäú ÃóÝöíÖõæÇ ÚóáóíúäóÇ ãöäó ÇáúãóÇÁö Ãóæú ãöãøóÇ ÑóÒóÞóßõãõ Çááøóåõ ÞóÇáõæÇ Åöäøó Çááøóåó ÍóÑøóãóåõãóÇ Úóáóì ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 007.050 ] ( MŞ )

 

[ 007.050 ] ( AY )

Cehennemlikler, cennetliklere şöyle çağırır: “ Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bize akıtın.” Onlar da: “ Şüphesiz Allah, bunları kâfirlere haram etti” derler.

[ 007.050 ] ( EO )

Eshabı Nâr da eshabı Cennete şöyle bağırışmaktadırlar: lûtfen suyunuzdan veya Allâhın size merzuk kıldığı ni'metlerden biraz da bizlere dökün» onlar da demektedirler ki: doğrusu Allâh, bunları kâfirlere harâm etti.

[ 007.050 ] ( ES )

Cehennemdekiler, cennettekilere: "Bize biraz su akıtın veya Allah'ın size verdiği rızıktan bize de verin." diye seslenirler. Cennettekiler de: "Allah, bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı." derler.

[ 007.050 ] ( NQ )

And the dwellers of the Fire will call to the dwellers of Paradise: "Pour on us some water or anything that Allah has provided you with." They will say: "Both (water and provision) Allah has forbidden to the disbelievers."

[ 007.051 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÇÊøóÎóÐõæÇ Ïöíäóåõãú áóåúæðÇ æóáóÚöÈðÇ æóÛóÑøóÊúåõãõ ÇáúÍóíóÇÉõ ÇáÏøõäúíóÇ ÝóÇáúíóæúãó äóäúÓóÇåõãú ßóãóÇ äóÓõæÇ áöÞóÇÁó íóæúãöåöãú åóÐóÇ æóãóÇ ßóÇäõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ íóÌúÍóÏõæäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 007.051 ] ( MŞ )

 

[ 007.051 ] ( AY )

O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve bir oyun edinmişlerdi ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı; bunlar, şu güne kavuşmayı unuttukları ve âyetlerimizi inkâr ettikleri gibi, biz de bugün onları unutacağız.

[ 007.051 ] ( EO )

O kâfirlere ki oyunu, eğlenceyi kendilerine din edindiler, ve o Dünya hayat kendilerini aldattı, onlar bu günlerine mülâkı olacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi inkâr ettikleri gibi biz de bu gün onları unutacağız.

[ 007.051 ] ( ES )

Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.

[ 007.051 ] ( NQ )

Who took their religion as an amusement and play, and the life of the world deceived them. So this Day We shall forget them as they forgot their meeting of this Day, and as they used to reject Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.).

[ 007.052 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÌöÆúäóÇåõãú ÈößöÊóÇÈò ÝóÕøóáúäóÇåõ Úóáóì Úöáúãò åõÏðì æóÑóÍúãóÉð áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 007.052 ] ( MŞ )

 

[ 007.052 ] ( AY )

Andolsun, biz onlara (Mekke’lilere) bir kitap (Kur’ân) getirdik ki, îman edecek olan herhangi bir kavme, bir hidâyet ve rahmet (temel nizam) olsun. Onun için tam bir ilim üzere, onun hükümlerini ayrı ayrı beyan ettik.

[ 007.052 ] ( EO )

Filhakıka biz onlara öyle bir kitâb gönderdik ki iyman edecek her hangi bir kavme bir düsturı hidayet ve rahmet olmak için tam bir ılm üzere onu fasıla fasıla ayırd ettik.

[ 007.052 ] ( ES )

Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik.

[ 007.052 ] ( NQ )

Certainly, We have brought to them a Book (the Qur'an) which We have explained in detail with knowledge, - a guidance and a mercy to a people who believe.

[ 007.053 ] ( KK )

åóáú íóäúÙõÑõæäó ÅöáÇøó ÊóÃúæöíáóåõ íóæúãó íóÃúÊöí ÊóÃúæöíáõåõ íóÞõæáõ ÇáøóÐöíäó äóÓõæåõ ãöäú ÞóÈúáõ ÞóÏú ÌóÇÁóÊú ÑõÓõáõ ÑóÈøöäóÇ ÈöÇáúÍóÞøö Ýóåóáú áóäóÇ ãöäú ÔõÝóÚóÇÁó ÝóíóÔúÝóÚõæÇ áóäóÇ Ãóæú äõÑóÏøõ ÝóäóÚúãóáó ÛóíúÑó ÇáøóÐöí ßõäøóÇ äóÚúãóáõ ÞóÏú ÎóÓöÑõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú æóÖóáøó Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 007.053 ] ( MŞ )

 

[ 007.053 ] ( AY )

O kâfirler, Allah’ın mükâfat ve cezası gerçek midir? diye ancak beklerler, Kıyâmette bunların doğruluğu meydana çıkınca, daha önce dünyada onu unutanlar şöyle diyecekler: “ Gerçekten Rabbimizin Peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi şefaatçılardan hiç biri var mı ki, bize şefaatta bulunsunlar? Veya geri döndürülür müyüz ki, yaptığımız günahın gayri olan sevabı yapsak?” Gerçekten onlar, kendilerine yazık ve ziyan ettiler. Uydurmuş oldukları putlar da kendilerinden uzaklaşarak kaybolmuştur.

[ 007.053 ] ( EO )

Onlar hele bakalım nereye varacak diye onun ancak te'vilini gözetiyorlar, onun te'vili geleceği gün önceden onu unutmuş olanlar şöyle diyecekler hakıkat rabbımızın Peygamberleri hakkı tebliğ etmişlermiş, bak şimdi bizim şefaatçilerden hiç biri var mı ki bize şefaat etsinler? Veya geri döndürülür müyüz ki yaptığımız işin gayrisini yapsak? Yok doğrusu nefislerine yazık ettiler ve o iftira ettikleri şeyler onlardan gaib olub gittiler.

[ 007.053 ] ( ES )

İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti.

[ 007.053 ] ( NQ )

Await they just for the final fulfillment of the event? On the Day the event is finally fulfilled (i.e. the Day of Resurrection), those who neglected it before will say: "Verily, the Messengers of our Lord did come with the truth, now are there any intercessors for us that they might intercede on our behalf? Or could we be sent back (to the first life of the world) so that we might do (good) deeds other than those (evil) deeds which we used to do?" Verily, they have lost their ownselves (i.e. destroyed themselves) and that which they used to fabricate (invoking and worshipping others besides Allah) has gone away from them.

[ 007.054 ] ( KK )

Åöäøó ÑóÈøóßõãõ Çááøóåõ ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó Ýöí ÓöÊøóÉö ÃóíøóÇãò Ëõãøó ÇÓúÊóæóì Úóáóì ÇáúÚóÑúÔö íõÛúÔöí Çááøóíúáó ÇáäøóåóÇÑó íóØúáõÈõåõ ÍóËöíËðÇ æóÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó æóÇáäøõÌõæãó ãõÓóÎøóÑóÇÊò ÈöÃóãúÑöåö ÃóáÇó áóåõ ÇáúÎóáúÞõ æóÇáúÃóãúÑõ ÊóÈóÇÑóßó Çááøóåõ ÑóÈøõ ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 007.054 ] ( MŞ )

 

[ 007.054 ] ( AY )

Muhakkak Rabbiniz, o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arşı (kürsüyü ve dolayısıyla bütün varlıkları) istilâ etti (hükmü altına aldı). Allah, gündüzü gece ile örter ve sür’atle gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalar. Güneşi, ay’ı ve yıldızları, Allah, emrine bağlı kıldı. Dikkat ediniz ki, hem yaratmak, hem de emretmek O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne kadar yücedir!...

[ 007.054 ] ( EO )

Filvakı' rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı gün içinde yarattı, sonra Ârş üzerine istiva buyurdu, geceyi gündüzü bürür, o onu kışkırtarak ta'kıb eyler, güneş ve ay ve bütün yıldızlar emrine müsahhar, bak halk onun, huküm onun, evet o rabbül'âlemin olan Allah ne ulu!.

[ 007.054 ] ( ES )

Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.

[ 007.054 ] ( NQ )

Indeed your Lord is Allah, Who created the heavens and the earth in Six Days, and then He Istawa (rose over) the Throne (really in a manner that suits His Majesty). He brings the night as a cover over the day, seeking it rapidly, and (He created) the sun, the moon, the stars subjected to His Command. Surely, His is the Creation and Commandment. Blessed be Allah, the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists)!

[ 007.055 ] ( KK )

ÇõÏúÚõæÇ ÑóÈøóßõãú ÊóÖóÑøõÚðÇ æóÎõÝúíóÉð Åöäøóåõ áÇó íõÍöÈøõ ÇáúãõÚúÊóÏöíäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 007.055 ] ( MŞ )

 

[ 007.055 ] ( AY )

Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin. Muhakkak ki Allah, bağırıp çağırarak haddi aşanları sevmez.

[ 007.055 ] ( EO )

Rabbınıza yalvara yalvara ve için için dua edin ki her halde o haddi aşanları sevmez.

[ 007.055 ] ( ES )

Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.

[ 007.055 ] ( NQ )

Invoke your Lord with humility and in secret. He likes not the aggressors.

[ 007.056 ] ( KK )

æóáÇó ÊõÝúÓöÏõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÈóÚúÏó ÅöÕúáÇóÍöåóÇ æóÇÏúÚõæåõ ÎóæúÝðÇ æóØóãóÚðÇ Åöäøó ÑóÍúãóÉó Çááøóåö ÞóÑöíÈñ ãöäó ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 007.056 ] ( MŞ )

 

[ 007.056 ] ( AY )

Yeryüzü (îman ve adaletle) düzeldikten sonra, orada (fenalık işlemekle) fesad çıkarmayın ve Allah’a hem korku, hem de istekle kulluk edin, duada bulunun. Muhakkak ki, iyilik yapanlara Allah’ın rahmeti pek yakındır.

[ 007.056 ] ( EO )

Yer yüzünü ifsad etmeyin ıslahından sonra da hem havf hem şevk ile ona kulluk edin, her halde Allahın rahmeti yakındır muhsinlere.

[ 007.056 ] ( ES )

Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.

[ 007.056 ] ( NQ )

And do not do mischief on the earth, after it has been set in order, and invoke Him with fear and hope; Surely, Allah's Mercy is (ever) near unto the good-doers.

[ 007.057 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí íõÑúÓöáõ ÇáÑøöíóÇÍó ÈõÔúÑðÇ Èóíúäó íóÏóíú ÑóÍúãóÊöåö ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÃóÞóáøóÊú ÓóÍóÇÈðÇ ËöÞóÇáÇð ÓõÞúäóÇåõ áöÈóáóÏò ãóíøöÊò ÝóÃóäúÒóáúäóÇ Èöåö ÇáúãóÇÁó ÝóÃóÎúÑóÌúäóÇ Èöåö ãöäú ßõáøö ÇáËøóãóÑóÇÊö ßóÐóáößó äõÎúÑöÌõ ÇáúãóæúÊóì áóÚóáøóßõãú ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 007.057 ] ( MŞ )

 

[ 007.057 ] ( AY )

Yağmur rahmetinin önünde, rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah’dır. Nihâyet bu rüzgârlar buhar ile yüklü ağır ağır bulutları kaldırıp yüklendiği zaman, bakarsın ki, biz onları ölmüş (kurumuş) memleketlere sevketmişizdir. Böylece, o bulutla, o yere su indiririz de, o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (nebâtâtı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız.

[ 007.057 ] ( EO )

Ve o, o Allahdır ki rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci yollar, nihayet bunlar o ağır ağır bulutlârı hafif bir şey gibi kaldırıb yüklendiklerinde bakarsın biz onları ölmüş bir memlekete sevketmişizdir derken ona su indirmişizdir de orada her türlüsünden semereler çıkarmışızdır, işte ölüleri böyle çıkaracağız, gerektir ki düşünür ıbret alırsınız.

[ 007.057 ] ( ES )

Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.

[ 007.057 ] ( NQ )

And it is He Who sends the winds as heralds of glad tidings, going before His Mercy (rain). Till when they have carried a heavy-laden cloud, We drive it to a land that is dead, then We cause water (rain) to descend thereon. Then We produce every kind of fruit therewith. Similarly, We shall raise up the dead, so that you may remember or take heed.

[ 007.058 ] ( KK )

æóÇáúÈóáóÏõ ÇáØøóíøöÈõ íóÎúÑõÌõ äóÈóÇÊõåõ ÈöÅöÐúäö ÑóÈøöåö æóÇáøóÐöí ÎóÈõËó áÇó íóÎúÑõÌõ ÅöáÇøó äóßöÏðÇ ßóÐóáößó äõÕóÑøöÝõ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÔúßõÑõæäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 007.058 ] ( MŞ )

 

[ 007.058 ] ( AY )

Toprağı verimli olan güzel bir memleketin nebâtı, Rabbinin izniyle çıkar (ve yetişir) fena ve verimsiz olan bir yerin nebâtı ise çıkmaz; çıkan da bir şeye yaramaz. İşte âyetleri, şükredecek bir kavim için böyle açıklarız.

[ 007.058 ] ( EO )

Hoş memleketin nebatı rabbının izniyle çıkar, fenasının ise çıkmaz, çıkan da bir şey'e yaramaz, şükredecek bir kavm için âyetleri böyle tasrif ederiz.

[ 007.058 ] ( ES )

Güzel memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.

[ 007.058 ] ( NQ )

The vegetation of a good land comes forth (easily) by the Permission of its Lord, and that which is bad, brings forth nothing but a little with difficulty. Thus do We explain variously the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) for a people who give thanks.

[ 007.059 ] ( KK )

áóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ äõæÍðÇ Åöáóì Þóæúãöåö ÝóÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Úóáóíúßõãú ÚóÐóÇÈó íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ٥٩ ﴾

[ 007.059 ] ( MŞ )

 

[ 007.059 ] ( AY )

Andolsun, biz Nûh’u Peygamber (olarak kavmine) gönderdik de o, şöyle dedi: “ Ey kavmim! Allah’a ibâdet ve itâat edin. Sizin için ondan başka bir ilâh yoktur. Ben, üzerinize gelecek çok büyük bir günün azâbından hakikaten korkuyorum.”

[ 007.059 ] ( EO )

Celâlım hakkiçün Nuhu kavmine Resul gönderdik, vardı da ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhiniz daha yoktur, cidden ben üzerinize büyük bir günün azâbı inmesinden korkuyorum.

[ 007.059 ] ( ES )

Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum."

[ 007.059 ] ( NQ )

Indeed, We sent Nuh (Noah) to his people and he said: "O my people! Worship Allah! You have no other Ilah (God) but Him. (La ilaha ill-Allah: none has the right to be worshipped but Allah). Certainly, I fear for you the torment of a Great Day!"

[ 007.060 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ãöäú Þóæúãöåö ÅöäøóÇ áóäóÑóÇßó Ýöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٦٠ ﴾

[ 007.060 ] ( MŞ )

 

[ 007.060 ] ( AY )

Kavminin büyükleri, ona şöyle cevap verdiler: “ Biz, seni cidden apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.”

[ 007.060 ] ( EO )

Kavmimden cumhur cemaat her halde biz, dediler: Seni açık bir dalâl içinde görüyoruz.

[ 007.060 ] ( ES )

Kavminden ileri gelenler dediler ki: "Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz".

[ 007.060 ] ( NQ )

The leaders of his people said: "Verily, we see you in plain error."

[ 007.061 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÞóæúãö áóíúÓó Èöí ÖóáÇóáóÉñ æóáóßöäøöí ÑóÓõæáñ ãöäú ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 007.061 ] ( MŞ )

 

[ 007.061 ] ( AY )

Bunun üzerine Nûh dedi ki: “ Ey kavmim! Bende hiç bir sapıklık yoktur; lâkin ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilen bir Peygamberim.

[ 007.061 ] ( EO )

Ey kavmim, dedi: bende hiç bir dalâlet yok ve lâkin ben rabbül'âlemîn tarafından bir Resulüm.

[ 007.061 ] ( ES )

(Nûh) dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok, ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim."

[ 007.061 ] ( NQ )

[Nuh (Noah)] said: "O my people! There is no error in me, but I am a Messenger from the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists)!

[ 007.062 ] ( KK )

ÃõÈóáøöÛõßõãú ÑöÓóÇáÇóÊö ÑóÈøöí æóÃóäúÕóÍõ áóßõãú æóÃóÚúáóãõ ãöäó Çááøóåö ãóÇ áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 007.062 ] ( MŞ )

 

[ 007.062 ] ( AY )

Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum. Allah’dan gelen vahy ile, sizin bilemiyeceklerinizi biliyorum.

[ 007.062 ] ( EO )

size rabbimin risaletlerini tebliğ ediyorum ve size nasıhat ediyorum ve Allâhdan sizin bilemiyeceklerinizi biliyorum.

[ 007.062 ] ( ES )

Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.

[ 007.062 ] ( NQ )

I convey unto you the Messages of my Lord and give sincere advice to you. And I know from Allah what you know not.
 

[ 007.063 ] ( KK )

ÃóæóÚóÌöÈúÊõãú Ãóäú ÌóÇÁóßõãú ÐößúÑñ ãöäú ÑóÈøößõãú Úóáóì ÑóÌõáò ãöäúßõãú áöíõäÐöÑóßõãú æóáöÊóÊøóÞõæÇ æóáóÚóáøóßõãú ÊõÑúÍóãõæäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 007.063 ] ( MŞ )

 

[ 007.063 ] ( AY )

Sizi küfür akıbetinden korkutmak için ve Allah’dan sakınmanız için, içinizden bir adam (Peygamber) vasıtasıyla Rabbinizden size bir ihtar geldiğine hayret mi ediyorsunuz? Olur ki, takvanız sebebiyle merhamet olunursunuz.”

[ 007.063 ] ( EO )

size korkunç akıbeti haber vermek için ve korunmanız için ve belki rahmete mazhar edilirsiniz diye sizden bir adam vasıtasiyle rabbınızdan size bir ıhtar geldiğine inanmıyor da taaccüb mü ediyorsunuz?

[ 007.063 ] ( ES )

(Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir(kitap) gelmesine şaştınız mı?"

[ 007.063 ] ( NQ )

Do you wonder that there has come to you a Reminder from your Lord through a man from amongst you, that he may warn you, so that you may fear Allah and that you may receive (His) Mercy?"

[ 007.064 ] ( KK )

ÝóßóÐøóÈõæåõ ÝóÃóäúÌóíúäóÇåõ æóÇáøóÐöíäó ãóÚóåõ Ýöí ÇáúÝõáúßö æóÃóÛúÑóÞúäóÇ ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ Åöäøóåõãú ßóÇäõæÇ ÞóæúãðÇ Úóãöíäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 007.064 ] ( MŞ )

 

[ 007.064 ] ( AY )

Bunun üzerine Nûh’u tekzip ettiler. Biz de Nûh’u ve kendisiyle bareber gemide bulunanları kurtardık ve âyetlerimizi yalanlıyanları (tufan ile) boğduk. Çünkü onlar, basiretleri körleşmiş bir kavim idiler.

[ 007.064 ] ( EO )

Bunun üzerine onu tekzib ettiler, biz de kendisini ve ma'iyyetinde iyman edenleri gemide necâta erdirdik de âyetlerimizi tekzib edenleri garkeyledik, çünkü bunlar basıyretleri körelmiş bir kavm idiler.

[ 007.064 ] ( ES )

O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O'nunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir kavim idiler.

[ 007.064 ] ( NQ )

But they belied him, so We saved him and those along with him in the ship, and We drowned those who belied Our Ayat(proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.). They were indeed a blind people.

[ 007.065 ] ( KK )

æóÅöáóì ÚóÇÏò ÃóÎóÇåõãú åõæÏðÇ ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ ÃóÝóáÇó ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 007.065 ] ( MŞ )

 

[ 007.065 ] ( AY )

Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. O, şöyle dedi: “ Ey kavmim Allah’a ibâdet edin. Sizin O’ndan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Hâlâ (O’nun azabından) korkmıyacak mısınız.”

[ 007.065 ] ( EO )

Âd kavmine de kardeşleri Hûd Peygamberi gönderdik, ey kavmim dedi Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, hâlâ siz onu azâbından sakınmıyacak mısınız?

[ 007.065 ] ( ES )

Âd (kavmin)e de kardeşleri Hûd'u (gönderdik): "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?" dedi.

[ 007.065 ] ( NQ )

And to 'Ad (people, We sent) their brother Hud. He said: "O my people! Worship Allah! You have no other Ilah (God) but Him. (La ilaha ill-Allah: none has the right to be worshipped but Allah). Will you not fear (Allah)?"

[ 007.066 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäú Þóæúãöåö ÅöäøóÇ áóäóÑóÇßó Ýöí ÓóÝóÇåóÉò æóÅöäøóÇ áóäóÙõäøõßó ãöäó ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 007.066 ] ( MŞ )

 

[ 007.066 ] ( AY )

Hûd’un kavminden küfre varan seçkin bir topluluk şöyle cevap verdi: “Gerçekten biz, seni, bir çılgınlık içinde görüyoruz ve seni, hakikaten yalancılardan sanıyoruz.”

[ 007.066 ] ( EO )

Kavminden o küfre dalmış cumhur cemaat dediler ki: Her halde biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz ve her halde seni biz yalancılardan biri zannediyoruz.

[ 007.066 ] ( ES )

Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz, ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz."

[ 007.066 ] ( NQ )

The leaders of those who disbelieved among his people said: "Verily, we see you in foolishness, and verily, we think you are one of the liars."

[ 007.067 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇÞóæúãö áóíúÓó Èöí ÓóÝóÇåóÉñ æóáóßöäøöí ÑóÓõæáñ ãöäú ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 007.067 ] ( MŞ )

 

[ 007.067 ] ( AY )

(Bunun üzerine Hûd) onlara şöyle dedi: “ Ey kavmim, bende çılgınlık ve akıl hafifliği yok; ancak ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilen bir peygamberim.”

[ 007.067 ] ( EO )

Ey kavmim, dedi: Bende hiç bir çılgınlık yok lâkin ben rabbül'âlemîn tarafından bir Resûlüm

[ 007.067 ] ( ES )

(Hûd), "Ey kavmim! Bende çılgınlık yok, ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim." dedi.

[ 007.067 ] ( NQ )

(Hud) said: "O my people! There is no foolishness in me, but (I am) a Messenger from the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists)!

[ 007.068 ] ( KK )

ÃõÈóáøöÛõßõãú ÑöÓóÇáÇóÊö ÑóÈøöí æóÃóäóÇ áóßõãú äóÇÕöÍñ Ãóãöíäñ ﴿ ٦٨ ﴾

[ 007.068 ] ( MŞ )

 

[ 007.068 ] ( AY )

Size Rabbimin risâletlerini (emirlerini) tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir emîn bir öğütçüyüm.

[ 007.068 ] ( EO )

Size rabbımin risaletlerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için emin bir nasıhım.

[ 007.068 ] ( ES )

Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.

[ 007.068 ] ( NQ )

I convey unto you the Messages of my Lord, and I am a trustworthy adviser (or well-wisher) for you.
 

[ 007.069 ] ( KK )

ÃóæóÚóÌöÈúÊõãú Ãóäú ÌóÇÁóßõãú ÐößúÑñ ãöäú ÑóÈøößõãú Úóáóì ÑóÌõáò ãöäúßõãú áöíõäúÐöÑóßõãú æóÇÐúßõÑõæÇ ÅöÐú ÌóÚóáóßõãú ÎõáóÝóÇÁó ãöäú ÈóÚúÏö Þóæúãö äõæÍò æóÒóÇÏóßõãú Ýöí ÇáúÎóáúÞö ÈóÓúØóÉð ÝóÇÐúßõÑõæÇ ÂáÇóÁó Çááøóåö áóÚóáøóßõãú ÊõÝúáöÍõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 007.069 ] ( MŞ )

 

[ 007.069 ] ( AY )

Sizi (Allah’ın azabıyla) korkutmak için, aranızdan bir adam vasıtasıyla, size Rabbinizden bir ihtar geldiğine inanmıyor da hayret mi ediyorsunuz? Düşünün ki Allah, sizi, Nûh kavminden sonra halifeler yaptı ve yaratılış bakımından size, onlardan ziyade boy ve güç verdi. O hâlde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki, kurtulabilesiniz.

[ 007.069 ] ( EO )

Sizi inzar etmek için içinizden bir adam vasıtasiyle size rabbinizden bir ıhtar geldiğine inanmıyor da teaccüb mü ediyorsunuz? Düşünün ki o sizi kavmi Nuhtan sonra hulefa kıldı ve size hılkatte ziyade bir inbisat verdi, o halde Allahın ni'metlerini unutmayıb zikredin ki felâh bulabilesiniz.

[ 007.069 ] ( ES )

Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığı ile, size bir zikir gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki (Allah) sizi, Nûh kavminden sonra, onların yerine hâkimler yaptı ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz.

[ 007.069 ] ( NQ )

Do you wonder that there has come to you a Reminder (and an advice) from your Lord through a man from amongst you that he may warn you? And remember that He made you successors after the people of Nuh (Noah), and increased you amply in stature. So remember the graces (bestowed upon you) from Allah, so that you may be successful."

[ 007.070 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÌöÆúÊóäóÇ áöäóÚúÈõÏó Çááøóåó æóÍúÏóåõ æóäóÐóÑó ãóÇ ßóÇäó íóÚúÈõÏõ ÂÈóÇÄõäóÇ ÝóÃúÊöäóÇ ÈöãóÇ ÊóÚöÏõäóÇ Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 007.070 ] ( MŞ )

 

[ 007.070 ] ( AY )

Hûd’a kavminin kâfirleri şöyle dediler: “ Sen, bize yalnız Allah’a ibâdet ve itâat etmemiz, bir de babalarımızın tapındıkları putları terk etmemiz için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi korkutup durduğun azabı başımıza getir bakalım.”

[ 007.070 ] ( EO )

Ya, dediler: sen bize yalnız Allaha tapalım atalarımızın tapa geldiklerini bırakalım diyemi geldin, eğer sadıklardan isen haydi bizi tehdid edib durduğun o azâbı başımıza getir görelim.

[ 007.070 ] ( ES )

Dediler ki: "Ya, demek sen tek Allah'a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi (bize) geldin? Eğer doğrulardan isen bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir!"

[ 007.070 ] ( NQ )

They said: "You have come to us that we should worship Allah Alone and forsake that which our fathers used to worship. So bring us that wherewith you have threatened us if you are of the truthful."

[ 007.071 ] ( KK )

ÞóÇáó ÞóÏú æóÞóÚó Úóáóíúßõãú ãöäú ÑóÈøößõãú ÑöÌúÓñ æóÛóÖóÈñ ÃóÊõÌóÇÏöáõæäóäöí Ýöí ÃóÓúãóÇÁò ÓóãøóíúÊõãõæåóÇ ÃóäúÊõãú æóÂÈóÇÄõßõãú ãóÇ äóÒøóáó Çááøóåõ ÈöåóÇ ãöäú ÓõáúØóÇäò ÝóÇäúÊóÙöÑõæÇ Åöäøöí ãóÚóßõãú ãöäó ÇáúãõäúÊóÙöÑöíäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 007.071 ] ( MŞ )

 

[ 007.071 ] ( AY )

Hûd, onlara şöyle dedi: “ Şüphesiz ki, Rabbinizden üzerinize bir azap ve bir gazap gerçekleşti. Sizin ve atalarınızın uydurduğu tanrılar hakkında, siz benimle mücâdele mi ediyorsunuz? Allah, onlara hiç bir âyet ve delil indirmedi. Artık azabın gelişini bekleyin, ben de sizinle beraber (onu) bekliyenlerdenim.”

[ 007.071 ] ( EO )

İşte, dedi, üzerinize rabbınızdan bir azab fırtınası bir gadab indi, siz bana sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hakkında mücadele mi ediyorsunuz? Allah onlara hiç bir zaman öyle bir hakkı saltanat indirmedi artık gözetin ben de sizinle beraber gözetenlerdenim.

[ 007.071 ] ( ES )

(Hûd) dedi ki: "Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiç bir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!

[ 007.071 ] ( NQ )

(Hud) said: "Torment and wrath have already fallen on you from your Lord. Dispute you with me over names which you have named - you and your fathers, with no authority from Allah? Then wait, I am with you among those who wait."

[ 007.072 ] ( KK )

ÝóÃóäúÌóíúäóÇåõ æóÇáøóÐöíäó ãóÚóåõ ÈöÑóÍúãóÉò ãöäøóÇ æóÞóØóÚúäóÇ ÏóÇÈöÑó ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóãóÇ ßóÇäõæÇ ãõÄúãöäöíäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 007.072 ] ( MŞ )

 

[ 007.072 ] ( AY )

Nihâyet Hûd’u ve beraberindeki imân edenleri, rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi tekzip ederek îman etmemiş olanların kökünü kestik.

[ 007.072 ] ( EO )

Bunun üzerine kendisini ve ma'iyyetindekileri mahza tarafımızdan bir rahmet ile necâta erdirdik de o âyetlerimizi tekzib edib iyman etmiyenlerin kökünü kestik.

[ 007.072 ] ( ES )

Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.

[ 007.072 ] ( NQ )

So We saved him and those who were with him by a Mercy from Us, and We cut the roots of those who belied Our Ayat(proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), and they were not believers. 

[ 007.073 ] ( KK )

æóÅöáóì ËóãõæÏó ÃóÎóÇåõãú ÕóÇáöÍðÇ ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ ÞóÏú ÌóÇÁóÊúßõãú ÈóíøöäóÉñ ãöäú ÑóÈøößõãú åóÐöåö äóÇÞóÉõ Çááøóåö áóßõãú ÂíóÉð ÝóÐóÑõæåóÇ ÊóÃúßõáú Ýöí ÃóÑúÖö Çááøóåö æóáÇó ÊóãóÓøõæåóÇ ÈöÓõæÁò ÝóíóÃúÎõÐóßõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٧٣ ﴾

[ 007.073 ] ( MŞ )

 

[ 007.073 ] ( AY )

Semûd (kavmine) de kardeşleri Sâlih’i (gönderdik) O, Kavmine şöyle dedi: “Allah’a ibâdet ve itâat edin. Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur. İşte size, Rabbinizden açık bir mûcize geldi. Şu Allah’ın dişi devesi, size peygamberliğimi isbat eden bir mûcize ve alâmettir. Onu bırakın. Allah’ın arzında otlasın. Ona bir fenalıkla dokunmayın ki, sonra acıklı bir azaba uğrarsınız.

[ 007.073 ] ( EO )

Semûd kavmine de kardeşleri Salih Peygamberi, ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbınızdan açık bir mu'cize geldi, bu, Allahın nâkası size bir âyet, bırakın onu Allâhın Arzında otlasın, sakının ona bir fenalıkla dokunmayın ki sonra elîm bir azâba uğrarsınız.

[ 007.073 ] ( ES )

Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azap yakalar."

[ 007.073 ] ( NQ )

And to Thamud (people, We sent) their brother Salih (Saleh). He said: "O my people! Worship Allah! You have no otherIlah (God) but Him. (La ilaha ill-Allah: none has the right to be worshipped but Allah). Indeed there has come to you a clear sign (the miracle of the coming out of a huge she-camel from the midst of a rock) from your Lord. This she-camel of Allah is a sign unto you; so you leave her to graze in Allah's earth, and touch her not with harm, lest a painful torment should seize you.

[ 007.074 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑõæÇ ÅöÐú ÌóÚóáóßõãú ÎõáóÝóÇÁó ãöäú ÈóÚúÏö ÚóÇÏò æóÈóæøóÃóßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÊóÊøóÎöÐõæäó ãöäú ÓõåõæáöåóÇ ÞõÕõæÑðÇ æóÊóäúÍöÊõæäó ÇáúÌöÈóÇáó ÈõíõæÊðÇ ÝóÇÐúßõÑõæÇ ÂáÇóÁó Çááøóåö æóáÇó ÊóÚúËóæúÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٧٤ ﴾

[ 007.074 ] ( MŞ )

 

[ 007.074 ] ( AY )

Bir de düşünün ki, Allah, sizi Âd’dan sonra halifeler yaptı; yeryüzünde sizi yerleştirdi. Ovalarında kışlık köşkler ediniyor, dağlarında yazlık evler oyup yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini anın da, yeryüzünde fesad peşinde koşarak müfsidlik etmeyin.

[ 007.074 ] ( EO )

Ve düşünün ki o, sizi Âdden sonra hulefa yaptı ve bu Arzda sizi yerleştirdi, düzlüklerinden köşkler ediniyorsunuz ve dağlarından evler yontuyorsunuz, artık hep Allahın eltafını zikredin de yer yüzünü fesadcılıkla berbad etmeyin.

[ 007.074 ] ( ES )

Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.

[ 007.074 ] ( NQ )

And remember when He made you successors after 'Ad (people) and gave you habitations in the land, you build for yourselves palaces in plains, and carve out homes in the mountains. So remember the graces (bestowed upon you) from Allah, and do not go about making mischief on the earth.

[ 007.075 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ÇáøóÐöíäó ÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ãöäú Þóæúãöåö áöáøóÐöíäó ÇÓúÊõÖúÚöÝõæÇ áöãóäú Âãóäó ãöäúåõãú ÃóÊóÚúáóãõæäó Ãóäøó ÕóÇáöÍðÇ ãõÑúÓóáñ ãöäú ÑóÈøöåö ÞóÇáõæÇ ÅöäøóÇ ÈöãóÇ ÃõÑúÓöáó Èöåö ãõÄúãöäõæäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 007.075 ] ( MŞ )

 

[ 007.075 ] ( AY )

Sâlih’in kavminden imana gelmeyip kibirlenenler, içlerinden îman eden zayıflar için, alay yollu, şöyle dediler; “ Siz Sâlih’in hakikaten Rabbi tarafından gönderilmiş bir Peygamber olduğunu biliyor musunuz?” Onlar da: “ Biz, şüphesiz, onunla gönderilen her şeye îman edenleriz.” dediler.

[ 007.075 ] ( EO )

Kavmi içinden kibirlerine yediremiyen cumhur cemaat o hırpalanmakta olanlara, onlardan iyman eden kimselere, siz, dediler, Salihin hakıkaten rabbı tarafından gönderilmiş olduğunu biliyormusunuz? Biz, dediler: doğrusu onun gönderildiği şeye mü'minleriz.

[ 007.075 ] ( ES )

Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere: "Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!" dediler.

[ 007.075 ] ( NQ )

The leaders of those who were arrogant among his people said to those who were counted weak - to such of them as believed: "Know you that Salih (Saleh) is one sent from his Lord." They said: "We indeed believe in that with which he has been sent."

[ 007.076 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ÅöäøóÇ ÈöÇáøóÐöí ÂãóäúÊõãú Èöåö ßóÇÝöÑõæäó ﴿ ٧٦ ﴾

[ 007.076 ] ( MŞ )

 

[ 007.076 ] ( AY )

O kibirlenerek îman etmiyenler, “ - Doğrusu biz, o sizin îman ettiğiniz şeyi inkâr eden kâfirleriz.” dediler.

[ 007.076 ] ( EO )

O kibirlerine yediremiyenler doğrusu, dediler: biz o sizin iyman ettiğiniz şeye kâfirleriz.

[ 007.076 ] ( ES )

Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!" dediler.

[ 007.076 ] ( NQ )

Those who were arrogant said: "Verily, we disbelieve in that which you believe in."

[ 007.077 ] ( KK )

ÝóÚóÞóÑõæÇ ÇáäøóÇÞóÉó æóÚóÊóæúÇ Úóäú ÃóãúÑö ÑóÈøöåöãú æóÞóÇáõæÇ íóÇÕóÇáöÍõ ÇÆúÊöäóÇ ÈöãóÇ ÊóÚöÏõäóÇ Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 007.077 ] ( MŞ )

 

[ 007.077 ] ( AY )

Nihâyet o dişi deveyi öldürdüler. Rablerinin emrinden çıkıp isyan ettiler ve şöyle dediler: “ Ey Sâlih, sen, gerçek Peygamberlerdensen, bizi kendisiyle korkutmakta olduğun şeyi (azabı), bize getir bakalım.”

[ 007.077 ] ( EO )

Derken o nâkayı tepelediler ve rablarının emrinden tuğyan ettiler ve dediler ki: Hey Sâlih, sen gerçek mürselînden isen bizi tehdid etmekte olduğun azâbı getir görelim.

[ 007.077 ] ( ES )

Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.

[ 007.077 ] ( NQ )

So they killed the she-camel and insolently defied the Commandment of their Lord, and said: "O Salih (Saleh)! Bring about your threats if you are indeed one of the Messengers (of Allah)."

[ 007.078 ] ( KK )

ÝóÃóÎóÐóÊúåõãõ ÇáÑøóÌúÝóÉõ ÝóÃóÕúÈóÍõæÇ Ýöí ÏóÇÑöåöãú ÌóÇËöãöíäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 007.078 ] ( MŞ )

 

[ 007.078 ] ( AY )

Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı ve evlerinde çöküp mahvoldular.

[ 007.078 ] ( EO )

Bunun üzerine onları «o recfe» tutuverdi vatanlarında çöke kaldılar.

[ 007.078 ] ( ES )

Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

[ 007.078 ] ( NQ )

So the earthquake seized them, and they lay (dead), prostrate in their homes.

[ 007.079 ] ( KK )

ÝóÊóæóáøóì Úóäúåõãú æóÞóÇáó íóÇÞóæúãö áóÞóÏú ÃóÈúáóÛúÊõßõãú ÑöÓóÇáóÉó ÑóÈøöí æóäóÕóÍúÊõ áóßõãú æóáóßöäú áÇó ÊõÍöÈøõæäó ÇáäøóÇÕöÍöíäó ﴿ ٧٩ ﴾

[ 007.079 ] ( MŞ )

 

[ 007.079 ] ( AY )

Sâlih onlardan yüz çevirip şöyle dedi: “ Ey kavmim, ben size Rabbimin elçiliğini tamamen tebliğ ettim, size nasihat ettim, fakat siz öğüt verenleri sevmezsiniz.”

[ 007.079 ] ( EO )

Döndü de onlardan ey kavmim! Dedi: ben size rabbımın risaletini tamamiyle tebliğ ettim ve nasıhat ettim, hayrınıza çalıştım ve lâkin nasihat edenleri sevmezsiniz.

[ 007.079 ] ( ES )

Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."

[ 007.079 ] ( NQ )

Then he [Salih (Saleh)] turned from them, and said: "O my people! I have indeed conveyed to you the Message of my Lord, and have given you good advice but you like not good advisers."

[ 007.080 ] ( KK )

æóáõæØðÇ ÅöÐú ÞóÇáó áöÞóæúãöåö ÃóÊóÃúÊõæäó ÇáúÝóÇÍöÔóÉó ãóÇ ÓóÈóÞóßõãú ÈöåóÇ ãöäú ÃóÍóÏò ãöäó ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 007.080 ] ( MŞ )

 

[ 007.080 ] ( AY )

Lût’u da (Peygamber) gönderdik. Bir vakit kavmine şöyle demişti: “ Sizden önce, âlemlerden hiç birinin yapmadığı rezaleti (oğlancılığı) mı yapıyorsunuz?

[ 007.080 ] ( EO )

Lût Peygamberi der ki bir vakıt kavmine, dedi: Sizden evvel âlemlerden hiç birinin yapmadığı şenaatı sizmi yapıyorsunuz?

[ 007.080 ] ( ES )

Lût'u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: "Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyor sunuz?

[ 007.080 ] ( NQ )

And (remember) Lout (Lot), when he said to his people: "Do you commit the worst sin such as none preceding you has committed in the 'Alamin (mankind and jinns)?

[ 007.081 ] ( KK )

Åöäøóßõãú áóÊóÃúÊõæäó ÇáÑøöÌóÇáó ÔóåúæóÉð ãöäú Ïõæäö ÇáäøöÓóÇÁö Èóáú ÃóäúÊõãú Þóæúãñ ãõÓúÑöÝõæäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 007.081 ] ( MŞ )

 

[ 007.081 ] ( AY )

Siz, kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Muhakkak ki, siz çok ileri giden azgın bir kavimsiniz. “

[ 007.081 ] ( EO )

hakıkaten kadınları geçib de şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Yok siz pek müsrif bir kavimsiniz.

[ 007.081 ] ( ES )

Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz.

[ 007.081 ] ( NQ )

Verily, you practise your lusts on men instead of women. Nay, but you are a people transgressing beyond bounds (by committing great sins).

[ 007.082 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó ÌóæóÇÈó Þóæúãöåö ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ ÃóÎúÑöÌõæåõãú ãöäú ÞóÑúíóÊößõãú Åöäøóåõãú ÃõäóÇÓñ íóÊóØóåøóÑõæäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 007.082 ] ( MŞ )

 

[ 007.082 ] ( AY )

Lût’un bu sözüne karşı, kavminin (birbirlerine) cevabı: “Lût’u ve ona bağlı olanları memleketinizden çıkarın. Çünkü bunlar, eteklerini, erkeklere varmak hususunda çok temiz tutan insanlardır” demekten başka olmamıştır.

[ 007.082 ] ( EO )

Kavminin ise şöyle demelerinden başka cevabı olmadı: çıkarın bunları memleketinizden, çünkü bunlar eteklerini çok temiz tutan insanlar.

[ 007.082 ] ( ES )

Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) kentinizden çıkarın, çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış! "demelerinden başka bir şey olmadı.

[ 007.082 ] ( NQ )

And the answer of his people was only that they said: "Drive them out of your town, these are indeed men who want to be pure (from sins)!"

[ 007.083 ] ( KK )

ÝóÃóäúÌóíúäóÇåõ æóÃóåúáóåõ ÅöáÇøó ÇãúÑóÃóÊóåõ ßóÇäóÊú ãöäó ÇáúÛóÇÈöÑöíäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 007.083 ] ( MŞ )

 

[ 007.083 ] ( AY )

Biz de Lût (aleyhisselâm) ile ailesini ve bağlılarını kurtardık; yalnız karısı, (gizli küfrü sebebiyle) yere geçenlerden oldu.

[ 007.083 ] ( EO )

Biz de onu ve ehlini kurtardık, ancak karısı kalıb yere geçenlerden oldu.

[ 007.083 ] ( ES )

Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı(nı kurtarmadık) çünkü o, geride kalanlardan oldu.

[ 007.083 ] ( NQ )

Then We saved him and his family, except his wife; she was of those who remained behind (in the torment).

[ 007.084 ] ( KK )

æóÃóãúØóÑúäóÇ Úóáóíúåöãú ãóØóÑðÇ ÝóÇäúÙõÑú ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 007.084 ] ( MŞ )

 

[ 007.084 ] ( AY )

Üzerlerine bir azap yağmuru yağdırdık. İşte bak, peygamberleri inkâr eden mücrimlerin sonu nasıl oldu!...

[ 007.084 ] ( EO )

Ve üzerlerine bir azab yağmuru yağdırdık, işte bak mücrimlerin akıbeti nasıl oldu.

[ 007.084 ] ( ES )

Ve üzerlerine bir (azab) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu!

[ 007.084 ] ( NQ )

And We rained down on them a rain (of stones). Then see what was the end of the Mujrimun (criminals, polytheists, sinners, etc.).

[ 007.085 ] ( KK )

æóÅöáóì ãóÏúíóäó ÃóÎóÇåõãú ÔõÚóíúÈðÇ ÞóÇáó íóÇÞóæúãö ÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó ãóÇ áóßõãú ãöäú Åöáóåò ÛóíúÑõåõ ÞóÏú ÌóÇÁóÊúßõãú ÈóíøöäóÉñ ãöäú ÑóÈøößõãú ÝóÃóæúÝõæÇ Çáúßóíúáó æóÇáúãöíÒóÇäó æóáÇó ÊóÈúÎóÓõæÇ ÇáäøóÇÓó ÃóÔúíóÇÁóåõãú æóáÇó ÊõÝúÓöÏõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÈóÚúÏó ÅöÕúáÇóÍöåóÇ Ðóáößõãú ÎóíúÑñ áóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 007.085 ] ( MŞ )

 

[ 007.085 ] ( AY )

Medyen kavmine de kardeşleri Şuayb’i Peygamber gönderdik. Onlara şöyle dedi: “ Allah’a ibâdet ve itâat edin. Ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. İşte size Rabbiniz tarafından bir mûcize geldi. Artık ölçeği ve teraziyi tam tutun; insanların eşyasına haksızlık etmeyin; yeryüzünü, ıslâhından sonra bozmayın. Eğer bana inanırsanız, şu söylediklerim sizin için hayırlıdır.”

[ 007.085 ] ( EO )

Medyen kavmine de kardeşleri Şuayb Peygamberi: Ey kavmim, dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbınızdan bir beyyine geldi, artık kileyi, teraziyi tam tutun, nâsın eşyasına haksızlık etmeyin, yer yüzünü ıslahından sonra yine fesada vermeyin, bana inanırsanız bu söylediklerim sizin için hayırlıdır.

[ 007.085 ] ( ES )

Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"

[ 007.085 ] ( NQ )

And to (the people of) Madyan (Midian), (We sent) their brother Shu'aib. He said: "O my people! Worship Allah! You have no other Ilah (God) but Him. [La ilaha ill-Allah (none has the right to be worshipped but Allah)]." Verily, a clear proof (sign) from your Lord has come unto you; so give full measure and full weight and wrong not men in their things, and do not mischief on the earth after it has been set in order, that will be better for you, if you are believers.

[ 007.086 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÞúÚõÏõæÇ Èößõáøö ÕöÑóÇØò ÊõæÚöÏõæäó æóÊóÕõÏøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö ãóäú Âãóäó Èöåö æóÊóÈúÛõæäóåóÇ ÚöæóÌðÇ æóÇÐúßõÑõæÇ ÅöÐú ßõäúÊõãú ÞóáöíáÇð ÝóßóËøóÑóßõãú æóÇäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 007.086 ] ( MŞ )

 

[ 007.086 ] ( AY )

Bir de her caddenin başına oturup Allah’a îman edenleri korkutarak Allah yolundan çevirmeyin ve yolun çarpıklığını arzu etmeyin. Düşünün ki, siz, vaktiyle pek azdınız. Böyle iken Allah sizi çoğalttı. Bir bakın ki, fesatçıların sonu nasıl oldu?

[ 007.086 ] ( EO )

Hem öyle tehdid ederek her caddenin başına oturub da Allahın yolundan ona iyman edenleri çevirmeyin ve yolun çarpıklığını arzu etmeyin, düşünün ki vaktiyle siz pek az idiniz, öyle iken o sizi çoğalttı ve bakın o müfsidlerin akıbeti nasıl oldu?

[ 007.086 ] ( ES )

Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur.

[ 007.086 ] ( NQ )

And sit not on every road, threatening, and hindering from the Path of Allah those who believe in Him. and seeking to make it crooked. And remember when you were but few, and He multiplied you. And see what was the end of the Mufsidun(mischief-makers, corrupts, liars).
 

[ 007.087 ] ( KK )

æóÅöäú ßóÇäó ØóÇÆöÝóÉñ ãöäúßõãú ÂãóäõæÇ ÈöÇáøóÐöí ÃõÑúÓöáúÊõ Èöåö æóØóÇÆöÝóÉñ áóãú íõÄúãöäõæÇ ÝóÇÕúÈöÑõæÇ ÍóÊøóì íóÍúßõãó Çááøóåõ ÈóíúäóäóÇ æóåõæó ÎóíúÑõ ÇáúÍóÇßöãöíäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 007.087 ] ( MŞ )

 

[ 007.087 ] ( AY )

Eğer içinizden bir kısmı, benimle gönderilen hakikate inanmış ve bir kısmı da inanmamış ise, Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”

[ 007.087 ] ( EO )

Eğer içinizden bir kısmı benim gönderilmiş olduğum hakikate inanmış bir kısmı da inanmamış ise Allah aramızda hukmünü verinciye kadar sabr edin ki o, hâkimlerin en hayırlısıdır.

[ 007.087 ] ( ES )

Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

[ 007.087 ] ( NQ )

And if there is a party of you who believes in that with which I have been sent and a party who do not believe, so be patient until Allah judges between us, and He is the Best of judges."

[ 007.088 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ÇáøóÐöíäó ÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ãöäú Þóæúãöåö áóäõÎúÑöÌóäøóßó íóÇÔõÚóíúÈõ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ãóÚóßó ãöäú ÞóÑúíóÊöäóÇ Ãóæú áóÊóÚõæÏõäøó Ýöí ãöáøóÊöäóÇ ÞóÇáó Ãóæóáóæú ßõäøóÇ ßóÇÑöåöíäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 007.088 ] ( MŞ )

 

[ 007.088 ] ( AY )

Şuayb’ın kavminden îman etmeyi kibirlerine yediremiyen ileri gelenler: “Yâ Şuayb; Seni ve beraberindeki îman edenleri muhakkak memleketimizden çıkaracağız veyahut bizim dinimize döneceksiniz.” dediler. Şuayb şöyle dedi: “ dininizi, istemediğimiz ve hoşlanmadığımız hâlde mi, (bizi geri çevireceksiniz?).

[ 007.088 ] ( EO )

Kavminden büyüklenmek isteyen cumhur cemaat, ya Şuayb! kat'iyyen, dediler: Seni de seninle beraber iyman edenleri de memleketimizden çıkarırız, yâhud ki sureti kat'iyede milletimize dönersiniz; ya, dedi, istemezsek de mi?

[ 007.088 ] ( ES )

Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki; "İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)"

[ 007.088 ] ( NQ )

The chiefs of those who were arrogant among his people said: "We shall certainly drive you out, O Shu'aib, and those who have believed with you from our town, or else you (all) shall return to our religion." He said: "Even though we hate it!

[ 007.089 ] ( KK )

ÞóÏú ÇÝúÊóÑóíúäóÇ Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ Åöäú ÚõÏúäóÇ Ýöí ãöáøóÊößõãú ÈóÚúÏó ÅöÐú äóÌøóÇäóÇ Çááøóåõ ãöäúåóÇ æóãóÇ íóßõæäõ áóäóÇ Ãóäú äóÚõæÏó ÝöíåóÇ ÅöáÇøó Ãóäú íóÔóÇÁó Çááøóåõ ÑóÈøõäóÇ æóÓöÚó ÑóÈøõäóÇ ßõáøó ÔóíúÁò ÚöáúãðÇ Úóáóì Çááøóåö ÊóæóßøóáúäóÇ ÑóÈøóäóÇ ÇÝúÊóÍú ÈóíúäóäóÇ æóÈóíúäó ÞóæúãöäóÇ ÈöÇáúÍóÞøö æóÃóäúÊó ÎóíúÑõ ÇáúÝóÇÊöÍöíäó ﴿ ٨٩ ﴾

[ 007.089 ] ( MŞ )

 

[ 007.089 ] ( AY )

Şüphesiz Allah, bizi dininizden kurtarmışken, sizin milletinize (dininize) dönecek olursak, bir yalan uydurarak Allah’a iftira etmişiz demektir. Dininize dönmemiz, bizim için mümkün değil, meğer ki Rabbimiz olan Allah dilemiş olsun. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz, yalnız Allah’a güvenmişiz. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında sen hak olanı hükmet. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.”

[ 007.089 ] ( EO )

Doğrusu Allah bizi kurtarmış iken sizin milletinize dönecek olur isek bir yalan söyliyerek Allâha iftira etmiş imişiz demek olur, ona dönmemiz bizim için olacak şey değildir, meğer ki rabbımız Allah dilemiş olsun, rabbımız her şeyi ılmiyle kuşatmış, biz Allaha dayanmışız, ey bizim rabbımız kavmimizle bizim aramızı hakk ile fetih buyur, sen fatihlerin en hayırlısısın.

[ 007.089 ] ( ES )

(Andolsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.

[ 007.089 ] ( NQ )

We should have invented a lie against Allah if we returned to your religion, after Allah has rescued us from it. And it is not for us to return to it unless Allah, our Lord, should will. Our Lord comprehends all things in His Knowledge. In Allah (Alone) we put our trust. Our Lord! Judge between us and our people in truth, for You are the Best of those who give judgment.

[ 007.090 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ãöäú Þóæúãöåö áóÆöäú ÇÊøóÈóÚúÊõãú ÔõÚóíúÈðÇ Åöäøóßõãú ÅöÐðÇ áóÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 007.090 ] ( MŞ )

 

[ 007.090 ] ( AY )

Kavminin öncü kâfirleri, diğerlerine şöyle dediler: “ Dininizi bırakıp Şuayb’a uyarsanız, yemin ederiz ki, bu takdirde çok büyük ziyan görenlerden olacaksınız.”

[ 007.090 ] ( EO )

Kavminden küfreden cumhur cemaat da yemin ederiz, dediler: eğer Şuaybe uyarsanız hiç şüphe yok o takdirde siz kat'î husrâne düşeceksiniz.

[ 007.090 ] ( ES )

Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Eğer Şu'ayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız."

[ 007.090 ] ( NQ )

The chiefs of those who disbelieved among his people said (to their people): "If you follow Shu'aib, be sure then you will be the losers!"

[ 007.091 ] ( KK )

ÝóÃóÎóÐóÊúåõãú ÇáÑøóÌúÝóÉõ ÝóÃóÕúÈóÍõæÇ Ýöí ÏóÇÑöåöãú ÌóÇËöãöíäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 007.091 ] ( MŞ )

 

[ 007.091 ] ( AY )

Nihâyet onları, o korkunç zelzele (sarsıntı) yakalayıverdi. Böylece evlerinde çöküp helâk oldular.

[ 007.091 ] ( EO )

Derken onları o recfe tutuverdi, derhal vatanlarında çöke kaldılar.

[ 007.091 ] ( ES )

Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

[ 007.091 ] ( NQ )

So the earthquake seized them and they lay (dead), prostrate in their homes.

[ 007.092 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÔõÚóíúÈðÇ ßóÃóäú áóãú íóÛúäóæúÇ ÝöíåóÇ ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÔõÚóíúÈðÇ ßóÇäõæÇ åõãõ ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 007.092 ] ( MŞ )

 

[ 007.092 ] ( AY )

Şuayb’ı tekzip edenler, sanki evlerinde bir şenlik tutmamışlardı. Şuayb’ı yalanlıyanlardır ki, onlar ziyan görenler olmuşlardır.

[ 007.092 ] ( EO )

Şuaybı tekzib edenler sanki orada bir şenlik tutmamışlardı, Şuaybı tekzib edenler, husrane düşenler onlar olmuşlardı.

[ 007.092 ] ( ES )

Şu'ayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç şenlik tutmamış gibi oldular. Şu'ayb'ı yalanlayanlar var ya işte ziyana uğrayanlar, onlar oldular.

[ 007.092 ] ( NQ )

Those who belied Shu'aib, became as if they had never dwelt there (in their homes). Those who belied Shu'aib, they were the losers.

[ 007.093 ] ( KK )

ÝóÊóæóáøóì Úóäúåõãú æóÞóÇáó íóÇÞóæúãö áóÞóÏú ÃóÈúáóÛúÊõßõãú ÑöÓóÇáÇóÊö ÑóÈøöí æóäóÕóÍúÊõ áóßõãú ÝóßóíúÝó ÂÓóì Úóáóì Þóæúãò ßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 007.093 ] ( MŞ )

 

[ 007.093 ] ( AY )

Şuayb helâk olan kavminden yüz çevirip dedi ki; “ Ey kavmim, şüphesiz ben size Rabbimin gönderdiği emirleri tebliğ ettim ve iyiliğinizi istedim. Şimdi kâfir olan bir topluluğa nasıl acırım?”

[ 007.093 ] ( EO )

Döndü de onlardan, ey kavmim! dedi: Alim Allah size rabbımın risaletlerini iblâğ eyledim, size nasîhatte ettim, şimdi kâfir bir kavme nasıl acırım.

[ 007.093 ] ( ES )

(Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: "Ey kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?"

[ 007.093 ] ( NQ )

Then he (Shu'aib) turned from them and said: "O my people! I have indeed conveyed my Lord's Messages unto you and I have given you good advice. Then how can I sorrow for the disbelieving people's (destruction)."

[ 007.094 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ Ýöí ÞóÑúíóÉò ãöäú äóÈöíøò ÅöáÇøó ÃóÎóÐúäóÇ ÃóåúáóåóÇ ÈöÇáúÈóÃúÓóÇÁö æóÇáÖøóÑøóÇÁö áóÚóáøóåõãú íóÖøóÑøóÚõæäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 007.094 ] ( MŞ )

 

[ 007.094 ] ( AY )

Biz herhangi bir memlekete bir peygamber gönderdikse, önce halkını (peygamberlerini tanımadıklarından) şiddet ve zaruretle sıkmışız ki, yalvarıp yakarsınlar.

[ 007.094 ] ( EO )

Biz hangi memlekete bir Peygamber gönderdikse iptida ahâlisini şiddet ve zaruretle sıkmışızdır ki niyaza düşsünler.

[ 007.094 ] ( ES )

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını -yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

[ 007.094 ] ( NQ )

And We sent no Prophet unto any town (and they denied him), but We seized its people with suffering from extreme poverty (or loss in wealth) and loss of health and calamities, so that they might humiliate themselves (and repent to Allah).

[ 007.095 ] ( KK )

Ëõãøó ÈóÏøóáúäóÇ ãóßóÇäó ÇáÓøóíøöÆóÉö ÇáúÍóÓóäóÉó ÍóÊøóì ÚóÝóæúÇ æóÞóÇáõæÇ ÞóÏú ãóÓøó ÂÈóÇÁóäóÇ ÇáÖøóÑøóÇÁõ æóÇáÓøóÑøóÇÁõ ÝóÃóÎóÐúäóÇåõãú ÈóÛúÊóÉð æóåõãú áÇó íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 007.095 ] ( MŞ )

 

[ 007.095 ] ( AY )

Sonra bu sıkıntının yerine iyilik ve selâmet verdik. Derken çoğaldılar ve; “ Doğrusu atalarımıza da böyle sıkıntılı haller olmuş, sevinçli ve geniş haller de gelmiş” dediler. Tam o sırada, hatırlarından geçmezken, ansızın kendilerine azabla yakalayıverdik.

[ 007.095 ] ( EO )

Sonra da fenalık yerine güzelliğe tebdil etmişizdir, tâki artmışlar ve demişlerdir: Doğrusu atalarımıza sıkıntılı haller de olmuş, sürûrlü demler de, tam o vakit biz de kendilerini hatırlarından geçmezken ansızın tutmuş bastırıvermişlerdir.

[ 007.095 ] ( ES )

Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu." dediler ve hemen onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.

[ 007.095 ] ( NQ )

Then We changed the evil for the good, until they increased in number and in wealth, and said: "Our fathers were touched with evil (loss of health and calamities) and with good (prosperity, etc.)." So We seized them of a sudden while they were unaware.

[ 007.096 ] ( KK )

æóáóæú Ãóäøó Ãóåúáó ÇáúÞõÑóì ÂãóäõæÇ æóÇÊøóÞóæúÇ áóÝóÊóÍúäóÇ Úóáóíúåöãú ÈóÑóßóÇÊò ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö æóÇáúÃóÑúÖö æóáóßöäú ßóÐøóÈõæÇ ÝóÃóÎóÐúäóÇåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÓöÈõæäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 007.096 ] ( MŞ )

 

[ 007.096 ] ( AY )

Eğer o memleketlerin halkı, îman edip Allah’dan korkmuş olsaydılar, muhakkak ki üzerlerine yerden ve gökten bereketler açardık. Fakat onlar, peygamberleri yalanladılar da, kendilerini, yapmış oldukları küfür yüzünden azabla yakalayıverdik.

[ 007.096 ] ( EO )

Eğer o memleketlerin ahalisi iyman edib Allahdan korksaydılar elbette üzerlerine yerden gökten bereketler açardık, ve lâkin tekzib ettiler de kendilerini kesibleriyle tuttuk alıverdik.

[ 007.096 ] ( ES )

(O) ülkelerin halkı inanıp (Allah'ın azabından) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık.

[ 007.096 ] ( NQ )

And if the people of the towns had believed and had the Taqwa (piety), certainly, We should have opened for them blessings from the heaven and the earth, but they belied (the Messengers). So We took them (with punishment) for what they used to earn (polytheism and crimes, etc.).

[ 007.097 ] ( KK )

ÃóÝóÃóãöäó Ãóåúáõ ÇáúÞõÑóì Ãóäú íóÃúÊöíóåõãú ÈóÃúÓõäóÇ ÈóíóÇÊðÇ æóåõãú äóÇÆöãõæäó ﴿ ٩٧ ﴾

[ 007.097 ] ( MŞ )

 

[ 007.097 ] ( AY )

O memleketlerin halkı (kâfirler), geceleyin uyurlarken, azabımızın kendilerine inivermesinden emîn mi oldular?

[ 007.097 ] ( EO )

Ya şimdi şu köy, kasaba ahâlisi geceleyin uyurlarken azâbımızın kendilerine baskın halinde gelivermiyeceğinden emin mi oldular?

[ 007.097 ] ( ES )

Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?

[ 007.097 ] ( NQ )

Did the people of the towns then feel secure against the coming of Our Punishment by night while they are asleep?

[ 007.098 ] ( KK )

ÃóæóÃóãöäó Ãóåúáõ ÇáúÞõÑóì Ãóäú íóÃúÊöíóåõãú ÈóÃúÓõäóÇ ÖõÍðì æóåõãú íóáúÚóÈõæäó ﴿ ٩٨ ﴾

[ 007.098 ] ( MŞ )

 

[ 007.098 ] ( AY )

Yine o memleketlerin halkı, gündüz ortasında oynayıp eğlenirlerken, azabımızın gelip çatmasından emîn mi oldular.

[ 007.098 ] ( EO )

Yine o köy kasaba ahâlisi kuşluk vakti oynayıb eğlenib dururlarken kendilerine azâbımızın gelivermiyeceğinden emin mi oldular?

[ 007.098 ] ( ES )

Yoksa o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?

[ 007.098 ] ( NQ )

Or, did the people of the towns then feel secure against the coming of Our Punishment in the forenoon while they play?

[ 007.099 ] ( KK )

ÃóÝóÃóãöäõæÇ ãóßúÑó Çááøóåö ÝóáÇó íóÃúãóäõ ãóßúÑó Çááøóåö ÅöáÇøó ÇáúÞóæúãõ ÇáúÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ٩٩ ﴾

[ 007.099 ] ( MŞ )

 

[ 007.099 ] ( AY )

Artık onlar, Allah’ın kendilerini ansızın yakalayıvermesinden emîn mi oldular? Allah’ın böyle ani baskınından ancak hüsrana düşen kimseler emîn olurlar.

[ 007.099 ] ( EO )

Ya artık Allahın mekrinden emin mi oldular? fakat kendilerine yazık eden kavimlerden başkası Allahın mekrinden emîn olmaz

[ 007.099 ] ( ES )

Allah'ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın tuzağından emin olmaz.

[ 007.099 ] ( NQ )

Did they then feel secure against the Plan of Allah. None feels secure from the Plan of Allah except the people who are the losers.

[ 007.100 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóåúÏö áöáøóÐöíäó íóÑöËõæäó ÇáúÃóÑúÖó ãöäú ÈóÚúÏö ÃóåúáöåóÇ Ãóäú áóæú äóÔóÇÁõ ÃóÕóÈúäóÇåõãú ÈöÐõäõæÈöåöãú æóäóØúÈóÚõ Úóáóì ÞõáõæÈöåöãú Ýóåõãú áÇó íóÓúãóÚõæäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 007.100 ] ( MŞ )

 

[ 007.100 ] ( AY )

Yeryüzünün eski sahipleri azabla helâk olduktan sonra, yeryüzüne varis olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki, eğer biz dilemiş olsaydık, öncekiler gibi, bunlara da günahlarının cezasını verirdik. Fakat biz kalplerinin üzerlerini mühürleriz de, onlar, gerçeği işitmezler.

[ 007.100 ] ( EO )

Halâ irşad etmedimi o, eski sahiblerinden sonra bu Arza vâris olan kimseleri, şu hakıkat ki eğer dilemiş olsak onların da günahlarını başlarına çarpardık? Fakat kalblerinin üzerini tabı' eder mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.

[ 007.100 ] ( ES )

Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.

[ 007.100 ] ( NQ )

Is it not clear to those who inherit the earth in succession from its (previous) possessors, that had We willed, We would have punished them for their sins. And We seal up their hearts so that they hear not?

[ 007.101 ] ( KK )

Êöáúßó ÇáúÞõÑóì äóÞõÕøõ Úóáóíúßó ãöäú ÃóäúÈóÇÆöåóÇ æóáóÞóÏú ÌóÇÁóÊúåõãú ÑõÓõáõåõãú ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö ÝóãóÇ ßóÇäõæÇ áöíõÄúãöäõæÇ ÈöãóÇ ßóÐøóÈõæÇ ãöäú ÞóÈúáõ ßóÐóáößó íóØúÈóÚõ Çááøóåõ Úóáóì ÞõáõæÈö ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٠١ ﴾

[ 007.101 ] ( MŞ )

 

[ 007.101 ] ( AY )

İşte o memleketlerin durumu ki, ey Resûlüm, Biz sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun, O memleketlerin halkına, peygamberleri açık mûcizeler getirmişti. Öyle iken îman etmek istemediler. Çünkü ondan önce inkâr etmeyi âdet edinmişlerdi. Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.

[ 007.101 ] ( EO )

İşte o memleketler, bunların başına gelenlerden bâ'zısını sana kıssa olarak nakl ediyoruz; celâlım hakkı için onlara Peygamberleri beyyinelerle geldiler öyle iken iyman etmek istemediler, çünkü ondan evvel inkâr etmeği âdet etmişlerdi, Allah kâfirlerin kalblerini işte böyle tab'eder.

[ 007.101 ] ( ES )

İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.

[ 007.101 ] ( NQ )

Those were the towns whose story We relate unto you (O Muhammad ). And there came indeed to them their Messengers with clear proofs, but they were not such as to believe in that which they had rejected before. Thus Allah does seal up the hearts of the disbelievers (from each and every kind of religious guidance).

[ 007.102 ] ( KK )

æóãóÇ æóÌóÏúäóÇ áöÃóßúËóÑöåöãú ãöäú ÚóåúÏò æóÅöäú æóÌóÏúäóÇ ÃóßúËóÑóåõãú áóÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 007.102 ] ( MŞ )

 

[ 007.102 ] ( AY )

Adı geçen ümmetlerin çoğunda verdikleri söze bağlılık bulmadık. Şu bir gerçek ki, onların çoğunu, itâatten çıkan kimseler bulduk.

[ 007.102 ] ( EO )

Hem ekserîsinde ahde vefa görmedik, şu muhakkak ki ekserîsini taatten çıkar fasıklar gördük.

[ 007.102 ] ( ES )

Onların çoğunda, sözde durma (diye bir şey) bulamadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.

[ 007.102 ] ( NQ )

And most of them We found not (true) to their covenant, but most of them We found indeed Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah).

[ 007.103 ] ( KK )

Ëõãøó ÈóÚóËúäóÇ ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ãõæÓóì ÈöÂíóÇÊöäóÇ Åöáóì ÝöÑúÚóæúäó æóãóáóÆöåö ÝóÙóáóãõæÇ ÈöåóÇ ÝóÇäúÙõÑú ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 007.103 ] ( MŞ )

 

[ 007.103 ] ( AY )

Sonra onların arkasından mûcizelerimizle Mûsa’yı Fir'avun’a ve topluluğuna gönderdik. Sonra o mûcizeleri inkâr edip kendilerine zulmettiler. Bak ki, o fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu?

[ 007.103 ] ( EO )

Sonra onların arkasından âyetlerimizle Musâyı Fir'avne ve cem'iyyetine gönderdik, tuttular, o âyetlere zulm ettiler, ettiler de bak o müfsidlerin akıbeti nasıl oldu?

[ 007.103 ] ( ES )

Sonra onların arkasından Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve topluluğuna gönderdik. Tuttular o mucizeleri inkâr ettiler. Ettiler de bak, o bozguncuların âkıbetleri nasıl oldu!

[ 007.103 ] ( NQ )

Then after them We sent Musa (Moses) with Our Signs to Fir'aun (Pharaoh) and his chiefs, but they wrongfully rejected them. So see how was the end of the Mufsidun (mischief-makers, corrupts, etc.).

[ 007.104 ] ( KK )

æóÞóÇáó ãõæÓóì íóÇÝöÑúÚóæúäõ Åöäøöí ÑóÓõæáñ ãöäú ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 007.104 ] ( MŞ )

 

[ 007.104 ] ( AY )

Mûsa, şöyle dedi: “ Ey Fir'avun! Ben, âlemlerin Rabbi tarafından (sana) gönderilen bir Peygamberim.

[ 007.104 ] ( EO )

Musâ, ey Fir'avn! dedi: Bil ki ben rabbül'âlemîn tarafından bir Resulüm.

[ 007.104 ] ( ES )

Musa: "Ey Firavun! Bil ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim." dedi.

[ 007.104 ] ( NQ )

And Musa (Moses) said: "O Fir'aun (Pharaoh)! I am a Messenger from the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 007.105 ] ( KK )

ÍóÞöíÞñ Úóáóì Ãóäú áÇó ÃóÞõæáó Úóáóì Çááøóåö ÅöáÇøó ÇáúÍóÞøó ÞóÏú ÌöÆúÊõßõãú ÈöÈóíøöäóÉò ãöäú ÑóÈøößõãú ÝóÃóÑúÓöáú ãóÚöí Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 007.105 ] ( MŞ )

 

[ 007.105 ] ( AY )

Bana gereken, Allah’a karşı hakdan başka bir şey söylememekliğimdir. Gerçekten ben size, rabbinizden bir mûcize ile geldim. Artık (köle edindiğin) İsrâîloğullarını benimle beraber (vatanları olan Şam’a) gönder.”

[ 007.105 ] ( EO )

Birinci vazifem Allaha karşı haktan başka bir şey söylememekliğimdir, hakikat ben size rabbınızdan bir beyyine ile geldim, artık Beni İsraîli benimle beraber gönder.

[ 007.105 ] ( ES )

Allah'a karşı ilk görevim, hak olandan başka bir şey söylemememdir. Gerçekten ben size Rabbinizden bir mucize getirdim, artık İsrailoğullarını benimle gönder.

[ 007.105 ] ( NQ )

Proper it is for me that I say nothing concerning Allah but the truth. Indeed I have come unto you from your Lord with a clear proof. So let the Children of Israel depart along with me.

[ 007.106 ] ( KK )

ÞóÇáó Åöäú ßõäúÊó ÌöÆúÊó ÈöÂíóÉò ÝóÃúÊö ÈöåóÇ Åöäú ßõäúÊó ãöäó ÇáÕøóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 007.106 ] ( MŞ )

 

[ 007.106 ] ( AY )

(Fir'avun, Mûsa’ya şöyle) dedi: “ Eğer sen mû’cize getirdiysen ve sadık kimselerden isen onu (getir) göster.”

[ 007.106 ] ( EO )

Eğer, dedi: Bir âyet ile geldinse getir onu bakalım sadıklardan isen.

[ 007.106 ] ( ES )

Firavun: "Eğer bir mucize getirdiysen ve eğer doğru söyleyenlerden isen onu göster" dedi.

[ 007.106 ] ( NQ )

[Fir'aun (Pharaoh)] said: "If you have come with a sign, show it forth, - if you are one of those who tell the truth."

[ 007.107 ] ( KK )

ÝóÃóáúÞóì ÚóÕóÇåõ ÝóÅöÐóÇ åöíó ËõÚúÈóÇäñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 007.107 ] ( MŞ )

 

[ 007.107 ] ( AY )

Bunun üzerine Mûsa, asâsını yere bıraktı. Hemen o anda asâ, kocaman bir ejderha oluverdi.

[ 007.107 ] ( EO )

Bunun üzerine asasını bırakıverdi, ne baksın o koskoca bir ejderha kesiliverdi.

[ 007.107 ] ( ES )

Bunun üzerine Musa, asâsını yere bırakıverdi, o da birdenbire kocaman bir ejderha kesiliverdi.

[ 007.107 ] ( NQ )

Then [Musa (Moses)] threw his stick and behold! it was a serpent, manifest!

[ 007.108 ] ( KK )

æóäóÒóÚó íóÏóåõ ÝóÅöÐóÇ åöíó ÈóíúÖóÇÁõ áöáäøóÇÙöÑöíäó ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 007.108 ] ( MŞ )

 

[ 007.108 ] ( AY )

Bir de elini (koynundan) çıkardı ki, ne görsünler; seyredenlere, eli bembeyaz ışık saçıyor.

[ 007.108 ] ( EO )

ve elini sıyırdı çıkardı, ne baksın o bakanlara bembeyaz parlıyor.

[ 007.108 ] ( ES )

Ve Musa elini koynundan çıkarıverdi, eli bembeyaz olmuş, bakanların gözünü kamaştırıyordu.

[ 007.108 ] ( NQ )

And he drew out his hand, and behold! it was white (with radiance) for the beholders.

[ 007.109 ] ( KK )

ÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ãöäú Þóæúãö ÝöÑúÚóæúäó Åöäøó åóÐóÇ áóÓóÇÍöÑñ Úóáöíãñ ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 007.109 ] ( MŞ )

 

[ 007.109 ] ( AY )

Fir'avun’un kavminden başta gelenler dedi ki: “ Muhakkak bu, çok bilgiç bir sihirbazdır.

[ 007.109 ] ( EO )

Fir'avnın kavminden o cemiyyet, bu, dedi: şüphesiz çok bilgiç bir sihirbaz.

[ 007.109 ] ( ES )

Firavun'un kavminden ileri gelenler, "Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır." dediler.

[ 007.109 ] ( NQ )

The chiefs of the people of Fir'aun (Pharaoh) said: "This is indeed a well-versed sorcerer;

[ 007.110 ] ( KK )

íõÑöíÏõ Ãóäú íõÎúÑöÌóßõãú ãöäú ÃóÑúÖößõãú ÝóãóÇÐóÇ ÊóÃúãõÑõæäó ﴿ ١١٠ ﴾

[ 007.110 ] ( MŞ )

 

[ 007.110 ] ( AY )

Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor.” Fir'avun da: “ O hâlde, ne tedbir düşünüyorsunuz?” dedi.

[ 007.110 ] ( EO )

Sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binaenaleyh ne emr edersiniz?

[ 007.110 ] ( ES )

O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): "O halde siz ne diyorsunuz?" dedi.

[ 007.110 ] ( NQ )

He wants to get you out of your land, so what do you advise?

[ 007.111 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃóÑúÌöåö æóÃóÎóÇåõ æóÃóÑúÓöáú Ýöí ÇáúãóÏóÇÆöäö ÍóÇÔöÑöíäó ﴿ ١١١ ﴾

[ 007.111 ] ( MŞ )

 

[ 007.111 ] ( AY )

Onlar: “ Mûsa’yı ve kardeşini (Hârûn’u) alıkoy ve şehirlere toplayıcılar yolla:

[ 007.111 ] ( EO )

Onu ve kardeşini dediler: eğle, ve şehirlere toplayıcılar yolla.

[ 007.111 ] ( ES )

Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder." dediler.

[ 007.111 ] ( NQ )

They said: "Put him and his brother off (for a time), and send callers (men) to the cities to collect (and) -

[ 007.112 ] ( KK )

íóÃúÊõæßó Èößõáøö ÓóÇÍöÑò Úóáöíãò ﴿ ١١٢ ﴾

[ 007.112 ] ( MŞ )

 

[ 007.112 ] ( AY )

Ne kadar bilgiç sihirbazlar varsa, hepsini sana getirsinler.” dediler.

[ 007.112 ] ( EO )

mâhir sihirbazların hepsini sana getirsinler.

[ 007.112 ] ( ES )

Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.

[ 007.112 ] ( NQ )

That they bring up to you all well-versed sorcerers.

[ 007.113 ] ( KK )

æóÌóÇÁó ÇáÓøóÍóÑóÉõ ÝöÑúÚóæúäó ÞóÇáõæÇ Åöäøó áóäóÇ áÇóÌúÑðÇ Åöäú ßõäøóÇ äóÍúäõ ÇáúÛóÇáöÈöíäó ﴿ ١١٣ ﴾

[ 007.113 ] ( MŞ )

 

[ 007.113 ] ( AY )

Bütün sihirbazlar Fir'avun’a gelip şöyle dediler: “ Eğer biz üstün gelirsek, muhakkak bize mükâfat vardır, değil mi.”

[ 007.113 ] ( EO )

Bütün sihirbazlar da Fir'avna geldiler, elbette, dediler: Galib gelenler biz olursak bize mükâfat şüphesiz ya?

[ 007.113 ] ( ES )

O sihirbazlar Firavun'a geldiler: "Galip gelirsek bize muhakkak mükâfat var değil mi?" dediler.

[ 007.113 ] ( NQ )

And so the sorcerers came to Fir'aun (Pharaoh). They said: "Indeed there will be a (good) reward for us if we are the victors."

[ 007.114 ] ( KK )

ÞóÇáó äóÚóãú æóÅöäøóßõãú áóãöäú ÇáúãõÞóÑøóÈöíäó ﴿ ١١٤ ﴾

[ 007.114 ] ( MŞ )

 

[ 007.114 ] ( AY )

Fir'avun: “ Evet, şüphesiz ki, siz yakınlarımdan olacaksınız.” dedi.

[ 007.114 ] ( EO )

Evet, dedi: Hem o vakit siz elbette gözdelerdensiniz.

[ 007.114 ] ( ES )

Evet dedi (Firavun), "Üstelik o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."

[ 007.114 ] ( NQ )

He said: "Yes, and moreover you will (in that case) be of the nearest (to me)."

[ 007.115 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ íóÇãõæÓóì ÅöãøóÇ Ãóäú ÊõáúÞöíó æóÅöãøóÇ Ãóäú äóßõæäó äóÍúäõ ÇáúãõáúÞöíäó ﴿ ١١٥ ﴾

[ 007.115 ] ( MŞ )

 

[ 007.115 ] ( AY )

Sihirbazlar, Mûsa’ya şöyle dediler: “ Ey Mûsa! sen mi mârifetlerini ortaya atacaksın, yoksa biz mi atanlar olalım?”

[ 007.115 ] ( EO )

Yâ Musâ! dediler: Sen mi hünerini ortaya atacaksın, yoksa atanlar biz mi olacağız?

[ 007.115 ] ( ES )

Sihirbazlar, Musa'ya: "Ey Musa! Önce sen mi hünerini ortaya koyacaksın, yoksa biz mi?" dediler.

[ 007.115 ] ( NQ )

They said: "O Musa (Moses)! Either you throw (first), or shall we have the (first) throw?"

[ 007.116 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóáúÞõæÇ ÝóáóãøóÇ ÃóáúÞóæúÇ ÓóÍóÑõæÇ ÃóÚúíõäó ÇáäøóÇÓö æóÇÓúÊóÑúåóÈõæåõãú æóÌóÇÁõæÇ ÈöÓöÍúÑò ÚóÙöíãò ﴿ ١١٦ ﴾

[ 007.116 ] ( MŞ )

 

[ 007.116 ] ( AY )

Mûsa, siz atın, dedi. Ne zaman ki hünerlerini ortaya döktüler, halkın gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Böylece büyük sihir getirmiş oldular.

[ 007.116 ] ( EO )

Siz atın, dedi, vaktaki atacaklarını attılar, Nasın gözlerini büyülediler ve onları dehşete düşürdüler, hasılı büyük bir sihir gösterdiler.

[ 007.116 ] ( ES )

Musa, "Siz atın" dedi. Atacaklarını atınca herkesin gözünü büyülediler ve onları dehşete düşürdüler. Doğrusu büyük bir sihir gösterdiler.

[ 007.116 ] ( NQ )

He [Musa (Moses)] said: "Throw you (first)." So when they threw, they bewitched the eyes of the people, and struck terror into them, and they displayed a great magic.

[ 007.117 ] ( KK )

æóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì ãõæÓóì Ãóäú ÃóáúÞö ÚóÕóÇßó ÝóÅöÐóÇ åöíó ÊóáúÞóÝõ ãóÇ íóÃúÝößõæäó ﴿ ١١٧ ﴾

[ 007.117 ] ( MŞ )

 

[ 007.117 ] ( AY )

Biz de Mûsa’ya: “Asânı bırakıver” diye vahyettik. Bir de baktılar ki, asâ, onların bütün uydurduklarını yutuyor.

[ 007.117 ] ( EO )

Biz de Mûsâya «asanı bırakıver» diye vahy ettik, bir de baktılar ki o, onların bütün uydurduklarını yalayıb yutuyor.

[ 007.117 ] ( ES )

Biz de Musa'ya "Sen de asânı bırakıver." diye vahyettik. Birdenbire asâ, onların bütün uydurduklarını yakalayıp yutuverdi.

[ 007.117 ] ( NQ )

And We inspired Musa (Moses) (saying): "Throw your stick," and behold! It swallowed up straight away all the falsehoods which they showed.

[ 007.118 ] ( KK )

ÝóæóÞóÚó ÇáúÍóÞøõ æóÈóØóáó ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١١٨ ﴾

[ 007.118 ] ( MŞ )

 

[ 007.118 ] ( AY )

Artık hak meydana çıktı ve onların bütün yaptıkları boşa gitti.

[ 007.118 ] ( EO )

Artık hak meydana çıktı ve onların bütün yaptıkları hiçe gitti.

[ 007.118 ] ( ES )

Artık hakikat ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları boşa gitmişti.

[ 007.118 ] ( NQ )

Thus truth was confirmed, and all that they did was made of no effect.

[ 007.119 ] ( KK )

ÝóÛõáöÈõæÇ åõäóÇáößó æóÇäúÞóáóÈõæÇ ÕóÇÛöÑöíäó ﴿ ١١٩ ﴾

[ 007.119 ] ( MŞ )

 

[ 007.119 ] ( AY )

İşte orada yenilmişler ve küçülerek geri dönmüşlerdi.

[ 007.119 ] ( EO )

Artık orada mağlûb olmuşlardı, küçük düşmüşlerdi.

[ 007.119 ] ( ES )

Orada mağlup olmuş ve küçük düşmüşlerdi.

[ 007.119 ] ( NQ )

So they were defeated there and then, and were returned disgraced.

[ 007.120 ] ( KK )

æóÃõáúÞöíó ÇáÓøóÍóÑóÉõ ÓóÇÌöÏöíäó ﴿ ١٢٠ ﴾

[ 007.120 ] ( MŞ )

 

[ 007.120 ] ( AY )

Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar:

[ 007.120 ] ( EO )

Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.

[ 007.120 ] ( ES )

Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.

[ 007.120 ] ( NQ )

And the sorcerers fell down prostrate.

[ 007.121 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÂãóäøóÇ ÈöÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٢١ ﴾

[ 007.121 ] ( MŞ )

 

[ 007.121 ] ( AY )

“Biz Âlemlerin Rabbine,

[ 007.121 ] ( EO )

İyman ettik, dediler: o rabbül'âlemîne.

[ 007.121 ] ( ES )

Âlemlerin Rabbine iman ettik. dediler.

[ 007.121 ] ( NQ )

They said: "We believe in the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 007.122 ] ( KK )

ÑóÈøö ãõæÓóì æóåóÇÑõæäó ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 007.122 ] ( MŞ )

 

[ 007.122 ] ( AY )

Mûsa ve Hârûn’un Rabbine îman ettik”, dediler.

[ 007.122 ] ( EO )

Musâ ve Harunun rabbına.

[ 007.122 ] ( ES )

Musa'nın ve Harun'un Rabbine.

[ 007.122 ] ( NQ )

The Lord of Musa (Moses) and Harun (Aaron).

[ 007.123 ] ( KK )

ÞóÇáó ÝöÑúÚóæúäõ ÂãóäúÊõãú Èöåö ÞóÈúáó Ãóäú ÂÐóäó áóßõãú Åöäøó åóÐóÇ áóãóßúÑñ ãóßóÑúÊõãõæåõ Ýöí ÇáúãóÏöíäóÉö áöÊõÎúÑöÌõæÇ ãöäúåóÇ ÃóåúáóåóÇ ÝóÓóæúÝó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ١٢٣ ﴾

[ 007.123 ] ( MŞ )

 

[ 007.123 ] ( AY )

Fir'avun, onlara şöyle dedi: “ Ben, size izin vermeden, siz ona îman ettiniz ha! Şüphesiz bu bir hiledir ki, siz onu, şehirde (Mısır’da) anlaşıp kurmuşsunuz; yerli halkı bu şehirden çıkarmak (ve kendiniz yerleşmek) istiyorsunuz. O hâlde (başınıza ne geleceğini) yakında bilirsiniz.

[ 007.123 ] ( EO )

Fir'avn, siz, dedi: Ona ben izin vermeden iyman ettiniz ha, bu her halde bir hud'a siz bu hud'ayı şehirde kurmuşsunuz, yerli ehaliyi ondan çıkarmak istiyorsunuz, o halde yakında anlarsınız.

[ 007.123 ] ( ES )

Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!" dedi. "Şüphesiz bu bir hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz, yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz, sonra anlayacaksınız!"

[ 007.123 ] ( NQ )

Fir'aun (Pharaoh) said: "You have believed in him [Musa (Moses)] before I give you permission. Surely, this is a plot which you have plotted in the city to drive out its people, but you shall come to know.

[ 007.124 ] ( KK )

áóÇõÞóØøöÚóäøó ÃóíúÏöíóßõãú æóÃóÑúÌõáóßõãú ãöäú ÎöáÇóÝò Ëõãøó áóÇõÕóáøöÈóäøóßõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ١٢٤ ﴾

[ 007.124 ] ( MŞ )

 

[ 007.124 ] ( AY )

Muhakkak sûrette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra kat’iyyen topunuzu astıracağım.”

[ 007.124 ] ( EO )

Mutlak sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazına keseceğim, mutlak sizi, hepinizi birden asacağım.

[ 007.124 ] ( ES )

Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki, sizi astıracağım.

[ 007.124 ] ( NQ )

Surely, I will cut off your hands and your feet on opposite sides, then I will crucify you all.

[ 007.125 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÅöäøóÇ Åöáóì ÑóÈøöäóÇ ãõäúÞóáöÈõæäó ﴿ ١٢٥ ﴾

[ 007.125 ] ( MŞ )

 

[ 007.125 ] ( AY )

Sihirbazlar, ona şöyle dediler: “ Doğrusu biz Rabbimize döneceğiz (bizi ölümle korkutamazsın).

[ 007.125 ] ( EO )

Biz, dediler: Şüphesiz rabbımıza, döneceğiz,

[ 007.125 ] ( ES )

Onlar da: "Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz." dediler.

[ 007.125 ] ( NQ )

They said: "Verily, we are returning to our Lord.

[ 007.126 ] ( KK )

æóãóÇ ÊóäúÞöãõ ãöäøóÇ ÅöáÇøó Ãóäú ÂãóäøóÇ ÈöÂíóÇÊö ÑóÈøöäóÇ áóãøóÇ ÌóÇÁóÊúäóÇ ÑóÈøóäóÇ ÃóÝúÑöÛú ÚóáóíúäóÇ ÕóÈúÑðÇ æóÊóæóÝøóäóÇ ãõÓúáöãöíäó ﴿ ١٢٦ ﴾

[ 007.126 ] ( MŞ )

 

[ 007.126 ] ( AY )

Senin bizden intikam almaya kalkışman ancak, Rabbimizin âyetleri gelince îman etmemizden ileri geliyor. Ey Rabbimiz! üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür.”

[ 007.126 ] ( EO )

senin bize kızman da sırf rabbımızın âyetleri gelince iyman etmemizden; ey bizim rabbımız! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı iyman selâmetiyle al.

[ 007.126 ] ( ES )

Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al. derler.

[ 007.126 ] ( NQ )

And you take vengeance on us only because we believed in the Ayat (proofs, evidences, lessons, signs, etc.) of our Lord when they reached us! Our Lord! pour out on us patience, and cause us to die as Muslims.

[ 007.127 ] ( KK )

æóÞóÇáó ÇáúãóáóÃõ ãöäú Þóæúãö ÝöÑúÚóæúäó ÃóÊóÐóÑõ ãõæÓóì æóÞóæúãóåõ áöíõÝúÓöÏõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóíóÐóÑóßó æóÂáöåóÊóßó ÞóÇáó ÓóäõÞóÊøöáõ ÃóÈúäóÇÁóåõãú æóäóÓúÊóÍúíö äöÓóÇÁóåõãú æóÅöäøóÇ ÝóæúÞóåõãú ÞóÇåöÑõæäó ﴿ ١٢٧ ﴾

[ 007.127 ] ( MŞ )

 

[ 007.127 ] ( AY )

Fir'avun’un kavminden başta gelenler, Fir'avun’a şöyle dediler: “Mûsa’yı ve kavmini, fesadçılık yapmaları ve Mûsa’nın hem seni, hem de senin tanrılarını terketmesi için mi bu yerde bırakacaksın? “Fir'avun onlara şöyle cevap verdi: “ Daha önce onlara yaptığımız gibi, doğacak oğullarını öldürtürüz; yalnız kadınlarını sağ bırakırız (ki bize hizmet etsinler). Elbette yine, biz onların üzerine hâkim ve kahredicileriz.”

[ 007.127 ] ( EO )

Fir'avnın kavmından yine o cemiyyet ya, dediler: Musâyı ve kavmini bırakacaksın ki seni ve ilâhlarını bıraksın da yer yüzünde fesad çıkârsınlar? Yine, dedi: Oğullarını öldürürüz ve kadınlarını diri tutarız, yine tepelerinde mutlak kahrımızı yürütürüz.

[ 007.127 ] ( ES )

Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun da dedi ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."

[ 007.127 ] ( NQ )

The chiefs of Fir'aun's (Pharaoh) people said: "Will you leave Musa (Moses) and his people to spread mischief in the land, and to abandon you and your gods?" He said: "We will kill their sons, and let live their women, and we have indeed irresistible power over them."

[ 007.128 ] ( KK )

ÞóÇáó ãõæÓóì áöÞóæúãöåö ÇÓúÊóÚöíäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÇÕúÈöÑõæÇ Åöäøó ÇáúÃóÑúÖó áöáøóåö íõæÑöËõåóÇ ãóäú íóÔóÇÁõ ãöäú ÚöÈóÇÏöåö æóÇáúÚóÇÞöÈóÉõ áöáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ١٢٨ ﴾

[ 007.128 ] ( MŞ )

 

[ 007.128 ] ( AY )

Mûsa kavmine: “ Allah’dan yardım dileyin ve sabredin. Muhakkak ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonunda kurtuluş, Allah’dan korkanlar içindir.” dedi.

[ 007.128 ] ( EO )

Musâ kavmi ne siz, dedi: Allahın avn-ü ınayetini isteyin ve acıya tahammül edib dayanın, her halde arz Allahındır ona kullarından dilediğini varis kılar, akıbet ise müttekilerindir.

[ 007.128 ] ( ES )

Musa, kavmine dedi ki: "Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş müttakilerindir."

[ 007.128 ] ( NQ )

Musa (Moses) said to his people: "Seek help in Allah and be patient. Verily, the earth is Allah's. He gives it as a heritage to whom He will of His slaves, and the (blessed) end is for the Muttaqun (pious - see V.2:2)."

[ 007.129 ] ( KK )

ÞóÇáõæÇ ÃõæÐöíäóÇ ãöäú ÞóÈúáö Ãóäú ÊóÃúÊöíóäóÇ æóãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÌöÆúÊóäóÇ ÞóÇáó ÚóÓóì ÑóÈøõßõãú Ãóäú íõåúáößó ÚóÏõæøóßõãú æóíóÓúÊóÎúáöÝóßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóíóäÙõÑó ßóíúÝó ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٢٩ ﴾

[ 007.129 ] ( MŞ )

 

[ 007.129 ] ( AY )

Mûsa’ya îman edenler de: “ Sen bize Peygamber gelmeden önce de, bize Peygamber geldikten sonra da eziyet gördük.” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Umulur ki Rabbiniz, düşmanlarınızı helâk edecek ve sizi onlar yerine sahip kılacaktır da sizin nasıl hareket edeceğinize bakacaktır.”

[ 007.129 ] ( EO )

Biz, dediler: sen bize gelmezden evvel de eza edildik sen bize geldikten sonra da, umulur ki, dedi: Rabbınız hasmınızı helâk edib de sizi yer yüzünde halife kılacak, sizin de nasıl işler yapacağınıza bakacaktır.

[ 007.129 ] ( ES )

Kavmi de dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de eziyet gördük, sen geldikten sonra da." Musa dedi ki: "Umulur ki, Rabbiniz düşmanlarınızı helak edip de sizi yeryüzünde halife kılacaktır ve sizin nasıl işler yaptığınıza bakacaktır."

[ 007.129 ] ( NQ )

They said: "We (Children of Israel) had suffered troubles before you came to us, and since you have come to us." He said: "It may be that your Lord will destroy your enemy and make you successors on the earth, so that He may see how you act?"

[ 007.130 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÎóÐúäóÇ Âáó ÝöÑúÚóæúäó ÈöÇáÓøöäöíäó æóäóÞúÕò ãöäó ÇáËøóãóÑóÇÊö áóÚóáøóåõãú íóÐøóßøóÑõæäó ﴿ ١٣٠ ﴾

[ 007.130 ] ( MŞ )

 

[ 007.130 ] ( AY )

And olsun ki, biz, Fir'avun ailesini, düşünüp ibret alsınlar diye, tuttuk senelerce mahsul kıtlığı ve kuraklıkla kıvrandırdık.

[ 007.130 ] ( EO )

Filhakika ali Fir'avnı tuttuk senelerce kıtlık ve hasılât eksikliğiyle sıktık, gerekti ki düşünüb ıbret alsınlar.

[ 007.130 ] ( ES )

Gerçekten biz, Firavun sülâlesini, senelerce kıtlık ve gelir noksanlığı içinde tutup kıvrandırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.

[ 007.130 ] ( NQ )

And indeed We punished the people of Fir'aun (Pharaoh) with years of drought and shortness of fruits (crops, etc.), that they might remember (take heed).

[ 007.131 ] ( KK )

ÝóÅöÐóÇ ÌóÇÁóÊúåõãõ ÇáúÍóÓóäóÉõ ÞóÇáõæÇ áóäóÇ åóÐöåö æóÅöäú ÊõÕöÈúåõãú ÓóíøöÆóÉñ íóØøóíøóÑõæÇ ÈöãõæÓóì æóãóäú ãóÚóåõ ÃóáÇó ÅöäøóãóÇ ØóÇÆöÑõåõãú ÚöäúÏó Çááøóåö æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ١٣١ ﴾

[ 007.131 ] ( MŞ )

 

[ 007.131 ] ( AY )

Fakat onlara (Fir'avun ailesine) iyilik ve bolluk geldiği zaman: “ Bu bizim hakkımızdır.” dediler. Başlarına bir fenalık geldiği zaman da, beraberindekilerin uğursuzluğuna yoruyorlardı. Dikkat edin! İyilik ve kötülüğü yaratmak ancak Allah’ın kudretiyledir. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

[ 007.131 ] ( EO )

Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman ha, bu bizim hakkımız dediler, ve başlarına bir kötülük gelirse Musâ ile ma'ıyyetindekilerden teşe'üm ediyorlardı, şum kuşları ise ancak Allah yanındadır ve lâkin ekserîsi bilmezlerdi.

[ 007.131 ] ( ES )

Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, dediler, başlarına bir kötülük gelince de, işte bu Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu yüzünden, dediler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin çoğu bunu bilmezler.

[ 007.131 ] ( NQ )

But whenever good came to them, they said: "Ours is this." And if evil afflicted them, they ascribed it to evil omens connected with Musa (Moses) and those with him. Be informed! Verily, their evil omens are with Allah but most of them know not.

[ 007.132 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ãóåúãóÇ ÊóÃúÊöäóÇ Èöåö ãöäú ÂíóÉò áöÊóÓúÍóÑóäóÇ ÈöåóÇ ÝóãóÇ äóÍúäõ áóßó ÈöãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٣٢ ﴾

[ 007.132 ] ( MŞ )

 

[ 007.132 ] ( AY )

Bir de: “sen bizi büyülemek için her ne mu’cize getirsen, asla sana inanacak değiliz, biz” dediler.

[ 007.132 ] ( EO )

Ve sen bizi büyülemek için her ne âyet getirsen imkânı yok sana inanacak değiliz derlerdi.

[ 007.132 ] ( ES )

Ve sen büyülemek için her ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz, dediler.

[ 007.132 ] ( NQ )

They said [to Musa (Moses)]: "Whatever Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) you may bring to us, to work therewith your sorcery on us, we shall never believe in you."

[ 007.133 ] ( KK )

ÝóÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÇáØøõæÝóÇäó æóÇáúÌóÑóÇÏó æóÇáúÞõãøóáó æóÇáÖøóÝóÇÏöÚó æóÇáÏøóãó ÂíóÇÊò ãõÝóÕøóáÇóÊò ÝóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ æóßóÇäõæÇ ÞóæúãðÇ ãõÌúÑöãöíäó ﴿ ١٣٣ ﴾

[ 007.133 ] ( MŞ )

 

[ 007.133 ] ( AY )

Biz de, kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere, başlarına (sel felâketi) tufan, (ekinlerine) çekirge, haşerat, (evlerine) kurbağa ve (sularına) kan gönderdik. Yine de inad ettiler, kibirlendiler. Onlar öyle mücrimler gürûhu idiler.

[ 007.133 ] ( EO )

Biz de kudretimizin ayrı ayrı âyetleri olmak üzere başlarına tufan gönderdik, çekirge gönderdik, haşerat gönderdik, kurbağalar gönderdik, kan gönderdik yine inad ettiler ve çok mücrim bir kavm oldular.

[ 007.133 ] ( ES )

Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim (suçlu) bir kavim oldular.

[ 007.133 ] ( NQ )

So We sent on them: the flood, the locusts, the lice, the frogs, and the blood: (as a succession of) manifest signs, yet they remained arrogant, and they were of those people who were Mujrimun (criminals, polytheists, sinners, etc.).

[ 007.134 ] ( KK )

æóáóãøóÇ æóÞóÚó Úóáóíúåöãõ ÇáÑøöÌúÒõ ÞóÇáõæÇ íóÇãõæÓóì ÇÏúÚõ áóäóÇ ÑóÈøóßó ÈöãóÇ ÚóåöÏó ÚöäúÏóßó áóÆöäú ßóÔóÝúÊó ÚóäøóÇ ÇáÑøöÌúÒó áóäõÄúãöäóäøó áóßó æóáóäõÑúÓöáóäøó ãóÚóßó Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ﴿ ١٣٤ ﴾

[ 007.134 ] ( MŞ )

 

[ 007.134 ] ( AY )

(Onların) üzerlerine o azap çökünce: “ Ey Mûsa! Bizim için, sana verdiği peygamberlik ahdi hürmetine, (Rabbine) duâ et. Eğer bizden bu azâbı kaldırırsan, yemin olsun ki, sana muhakkak îman edeceğiz ve İsrâîloğullarını da elbette seninle beraber göndereceğiz.” dediler.

[ 007.134 ] ( EO )

Vaktaki azab üzerlerine çöktü, ya Musâ! dediler: Bizim için rabbına dua et, sana olan ahdi hurmetine, eğer bizden bu azâbı sıyırırsan kasem olsun ki sana kat'iyyen iyman ederiz ve Beni İsraîli seninle beraber mutlak göndeririz

[ 007.134 ] ( ES )

Ne zaman ki, azap üzerlerine çöktü, dediler ki, "Ey Musa! Bizim için Rabbine dua et, sana olan ahdi hürmetine eğer bizden bu azabı kaldırır uzaklaştırırsan, yemin olsun ki, sana kesinlikle iman edeceğiz. Ve İsrailoğullarını seninle birlikte göndereceğiz."

[ 007.134 ] ( NQ )

And when the punishment fell on them they said: "O Musa (Moses)! Invoke your Lord for us because of His Promise to you. If you will remove the punishment from us, we indeed shall believe in you, and we shall let the Children of Israel go with you."

[ 007.135 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ßóÔóÝúäóÇ Úóäúåõãõ ÇáÑøöÌúÒó Åöáóì ÃóÌóáò åõãú ÈóÇáöÛõæåõ ÅöÐóÇ åõãú íóäßõËõæäó ﴿ ١٣٥ ﴾

[ 007.135 ] ( MŞ )

 

[ 007.135 ] ( AY )

Vaktaki (azaba) erişecekleri bir müddete kadar üzerlerinden biz azabı kaldırdık, hemen yeminlerini bozdular.

[ 007.135 ] ( EO )

Vaktaki irişecekleri bir müddete kadar azâbı kendilerinden sıyırdık derhal yeminlerini bozdular.

[ 007.135 ] ( ES )

Ne zaman ki, belli bir süreye kadar onlardan azabı kaldırdık, derhal yeminlerini bozdular.

[ 007.135 ] ( NQ )

But when We removed the punishment from them to a fixed term, which they had to reach, behold! They broke their word!

[ 007.136 ] ( KK )

ÝóÇäúÊóÞóãúäóÇ ãöäúåõãú ÝóÃóÛúÑóÞúäóÇåõãú Ýöí Çáúíóãøö ÈöÃóäøóåõãú ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóßóÇäõæÇ ÚóäúåóÇ ÛóÇÝöáöíäó ﴿ ١٣٦ ﴾

[ 007.136 ] ( MŞ )

 

[ 007.136 ] ( AY )

Biz de âyetlerimizi yalanladıkları ve onlara kulak asmayıp gâfil bulundukları için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk.

[ 007.136 ] ( EO )

Biz de âyetlerimizi tekzib ettikleri ve onlara kulak asmadıkları için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk.

[ 007.136 ] ( ES )

Biz de, âyetlerimizi inkâr ettikleri ve onlara kulak vermedikleri için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk.

[ 007.136 ] ( NQ )

So We took retribution from them. We drowned them in the sea, because they belied Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and were heedless about them. 

[ 007.137 ] ( KK )

æóÃóæúÑóËúäóÇ ÇáúÞóæúãó ÇáøóÐöíäó ßóÇäõæÇ íõÓúÊóÖúÚóÝõæäó ãóÔóÇÑöÞó ÇáúÃóÑúÖö æóãóÛóÇÑöÈóåóÇ ÇáøóÊöí ÈóÇÑóßúäóÇ ÝöíåóÇ æóÊóãøóÊú ßóáöãóÉõ ÑóÈøößó ÇáúÍõÓúäóì Úóáóì Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÈöãóÇ ÕóÈóÑõæÇ æóÏóãøóÑúäóÇ ãóÇ ßóÇäó íóÕúäóÚõ ÝöÑúÚóæúäõ æóÞóæúãõåõ æóãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúÑöÔõæäó ﴿ ١٣٧ ﴾

[ 007.137 ] ( MŞ )

 

[ 007.137 ] ( AY )

Fir'avun’un işkencesi altında kıvranan o kavmi de, arzın bereketlerle donattığımız doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Böylece, Rabbinin İsrâîl oğullarına olan o güzel vâdi, felâketlerle sabretmeleriyle tam yerine geldi. Fir'avun’un ve kavminin yapmakta oldukları sarayları ve yükseltmekte bulundukları binaları hep harap ettik.

[ 007.137 ] ( EO )

Ve o hırpalanıb ezilmekte bulunan kavmi ma'hud Arzın bereketlerle donattığımız meşrıklarına mağriblerine varis kıldık ve Rabbının Beni İsraîle olan o güzel kelimesi sabr etmeleri sebebiyle temamen tehakkuk etti de Fir'avn ile kavminin yapa geldikleri masnûâtı ve yükselttikleri binaları yerlere serdik.

[ 007.137 ] ( ES )

Ve o hırpalanıp ezilmekte olan kavmi de yeryüzünün, bereketle donattığımız doğusuna ve batısına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrailoğullarına olan o güzel vaadi, sabırları yüzünden gerçekleşti. Biz de Firavun ile kavminin yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri binaları yerle bir ettik.

[ 007.137 ] ( NQ )

And We made the people who were considered weak to inherit the eastern parts of the land and the western parts thereof which We have blessed. And the fair Word of your Lord was fulfilled for the Children of Israel, because of their endurance. And We destroyed completely all the great works and buildings which Fir'aun (Pharaoh) and his people erected.

[ 007.138 ] ( KK )

æóÌóÇæóÒúäóÇ ÈöÈóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÇáúÈóÍúÑó ÝóÃóÊóæúÇ Úóáóì Þóæúãò íóÚúßõÝõæäó Úóáóì ÃóÕúäóÇãò áóåõãú ÞóÇáõæÇ íóÇãõæÓóì ÇÌúÚóá áóäóÇ ÅöáóåðÇ ßóãóÇ áóåõãú ÂáöåóÉñ ÞóÇáó Åöäøóßõãú Þóæúãñ ÊóÌúåóáõæäó ﴿ ١٣٨ ﴾

[ 007.138 ] ( MŞ )

 

[ 007.138 ] ( AY )

Biz, İsrâil oğullarını denizden geçirdik. Onlar, putlara ibâdet eden bir kavme uğradılar. (İçlerinde câhil olanlar şöyle) dediler: “ Ey Mûsa, bunların taptıkları tanrıları gibi, bize de bir ilâh yap.” Mûsâ, onlara dedi. “ Siz, bir topluluksunuz ki gerçekten cahillik ediyorsunuz.

[ 007.138 ] ( EO )

Ve Beni İsraîle denizi atlattık, derken bir kavme vardılar, toplanmışlar kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı, ya Musâ! dediler: Bunların bir çok ilâhları olduğu gibi sen de bize bir ilâh yap, siz, dedi: Gerçekten cahillik ediyorsunuz.

[ 007.138 ] ( ES )

Ve İsrailoğullarının denizden geçmelerini sağladık? Derken bir kavme vardılar ki, onlar, kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki; Ey Musa! Onların tanrıları gibi, sen de bize bir tanrı yap! Musa da onlara dedi ki: Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz.

[ 007.138 ] ( NQ )

And We brought the Children of Israel (with safety) across the sea, and they came upon a people devoted to some of their idols (in worship). They said: "O Musa (Moses)! Make for us an ilahan (a god) as they have aliha (gods)." He said: "Verily, you are a people who know not (the Majesty and Greatness of Allah and what is obligatory upon you, i.e. to worship none but Allah Alone, the One and the Only God of all that exists)."

[ 007.139 ] ( KK )

Åöäøó åóÄõáÇóÁö ãõÊóÈøóÑñ ãóÇ åõãú Ýöíåö æóÈóÇØöáñ ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٣٩ ﴾

[ 007.139 ] ( MŞ )

 

[ 007.139 ] ( AY )

Çünkü şu gördüğünüz puta tapanların içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur ve yapmakta oldukları ameller de boşunadır.”

[ 007.139 ] ( EO )

çünkü o gördüklerinizin, içinde bulundukları din helâke mahkûmdur, ve bütün yaptıkları batıldır

[ 007.139 ] ( ES )

Çünkü o gördüklerinizin içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur ve bütün yaptıkları batıldır.

[ 007.139 ] ( NQ )

[Musa (Moses) added:] "Verily, these people will be destroyed for that which they are engaged in (idols-worship). And all that they are doing is in vain."

[ 007.140 ] ( KK )

ÞóÇáó ÃóÛóíúÑó Çááøóåö ÃóÈúÛöíßõãú ÅöáóåðÇ æóåõæó ÝóÖøóáóßõãú Úóáóì ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٤٠ ﴾

[ 007.140 ] ( MŞ )

 

[ 007.140 ] ( AY )

Hiç dedi: ben size Allah’dan başka bir İlâh mı isterim? Hâlbuki o, sizi zamanınızın bütün halkı üzerine üstün kılmıştır.

[ 007.140 ] ( EO )

Hiç, dedi, Ben size Allahdan başka bir ilâhmı isterim? O, sizi âlemlerin üstüne geçirdi.

[ 007.140 ] ( ES )

Sizi âlemlere üstün kılan Allah olduğu halde, ben size O'ndan başka ilâh mı arayayım! dedi.

[ 007.140 ] ( NQ )

He said: "Shall I seek for you an Ilahan (a God) other than Allah, while He has given you superiority over the 'Alamin(mankind and jinns of your time)."

[ 007.141 ] ( KK )

æóÅöÐú ÃóäÌóíúäóÇßõãú ãöäú Âáö ÝöÑúÚóæúäó íóÓõæãõæäóßõãú ÓõæÁó ÇáúÚóÐóÇÈö íõÞóÊøöáõæäó ÃóÈúäóÇÁóßõãú æóíóÓúÊóÍúíõæäó äöÓóÇÁóßõãú æóÝöí Ðóáößõãú ÈóáÇóÁñ ãöäú ÑóÈøößõãú ÚóÙöíãñ ﴿ ١٤١ ﴾

[ 007.141 ] ( MŞ )

 

[ 007.141 ] ( AY )

(Şu hikmete bakın ki), hani sizi Fir'avun ailesinden kurtarmıştık. Onlar ki size azâbın kötüsünü yüklüyorlardı. oğullarınızı öldürüyorlar, (kendilerine hizmet için) kadınlarınızı diri bırakıyorlardı. İşte bunda, size, Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan var.

[ 007.141 ] ( EO )

Hem düşünseniz, a sizi Ali Fir'avnden kurtardığımız hengâmı, size azabın kötüsünü peyliyorlardı, oğullarınızı boyuna katlediyorlar, kadınlarınızı diri tutuyorlardı, bunda size rabbınız tarafından azîm bir imtihan var.

[ 007.141 ] ( ES )

Hani sizi, Firavun sülâlesinin elinden kurtardığımız zaman, hatırlasanıza, size azabın kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz tarafından büyük imtihan vardı.

[ 007.141 ] ( NQ )

And (remember) when We rescued you from Fir'aun's (Pharaoh) people, who were afflicting you with the worst torment, killing your sons and letting your women live. And in that was a great trial from your Lord.

[ 007.142 ] ( KK )

æóæóÇÚóÏúäóÇ ãõæÓóì ËóáÇóËöíäó áóíúáóÉð æóÃóÊúãóãúäóÇåóÇ ÈöÚóÔúÑò ÝóÊóãøó ãöíÞóÇÊõ ÑóÈøöåö ÃóÑúÈóÚöíäó áóíúáóÉð æóÞóÇáó ãõæÓóì áöÃóÎöíåö åóÇÑõæäó ÇÎúáõÝúäöí Ýöí Þóæúãöí æóÃóÕúáöÍú æóáÇó ÊóÊøóÈöÚú ÓóÈöíáó ÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ١٤٢ ﴾

[ 007.142 ] ( MŞ )

 

[ 007.142 ] ( AY )

Biz, Mûsa’ya otuz gün (Oruç tutmasına karşılık kendisine Tevrât’ı vereceğimizi, yahut kendisiyle konuşacağımızı) vâdettik ve ona bir on (gün) daha ilâve ettik. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk gece (gün) olarak tamamlandı. Mûsa, kardeşi Hârûn’a şöyle dedi: “ Kavmimin içinde yerimi tut ve onların hallerini düzeltmeğe çalış da fesad çıkaranların yoluna gitme.”

[ 007.142 ] ( EO )

Bir de Musâya otuz geceye va'd verdik ve anı bir on ile temamladık, bu sûretle rabbının mîkatı tam kırk gece oldu ve Musâ kardeşi Haruna şöyle dedi: kavmim içinde bana halef ol, ıslâha çalış da müfsidler yoluna gitme.

[ 007.142 ] ( ES )

Ve Musa'ya otuz geceye vaat verdik ve süreye bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin mikatı (tayin ettiği vakit) tam kırk gece oldu. Musa, kardeşi Harun'a şöyle dedi: Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış ve bozguncuların yolundan gitme!

[ 007.142 ] ( NQ )

And We appointed for Musa (Moses) thirty nights and added (to the period) ten (more), and he completed the term, appointed by his Lord, of forty nights. And Musa (Moses) said to his brother Harun (Aaron): "Replace me among my people, act in the Right Way (by ordering the people to obey Allah and to worship Him Alone) and follow not the way of the Mufsidun(mischief-makers)."

[ 007.143 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÌóÇÁó ãõæÓóì áöãöíÞóÇÊöäóÇ æóßóáøóãóåõ ÑóÈøõåõ ÞóÇáó ÑóÈøö ÃóÑöäöí ÃóäúÙõÑú Åöáóíúßó ÞóÇáó áóäú ÊóÑóÇäöí æóáóßöäö ÇäúÙõÑú Åöáóì ÇáúÌóÈóáö ÝóÅöäú ÇÓúÊóÞóÑøó ãóßóÇäóåõ ÝóÓóæúÝó ÊóÑóÇäöí ÝóáóãøóÇ ÊóÌóáøóì ÑóÈøõåõ áöáúÌóÈóáö ÌóÚóáóåõ ÏóßøðÇ æóÎóÑøó ãõæÓóì ÕóÚöÞðÇ ÝóáóãøóÇ ÃóÝóÇÞó ÞóÇáó ÓõÈúÍóÇäóßó ÊõÈúÊõ Åöáóíúßó æóÃóäóÇ Ãóæøóáõ ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٤٣ ﴾

[ 007.143 ] ( MŞ )

 

[ 007.143 ] ( AY )

Mûsa, kendisiyle konuşacağımızı vâdettiğimiz vakitte gelince, Rabbi ona kelâmını (vasıtasız olarak) söyledi. (Mûsa) şöyle dedi: “ Rabbim! Cemâlini bana göster, sana bakayım.” Allah: “Beni hiç bir zaman göremezsin, fakat şu dağa bak. Eğer o, yerinde durursa sen de beni görürsün.” buyurdu. Nihâyet Rabbi, o dağa tecelli edince, onu yer ile bir etti. Mûsa da bayılarak yere düştü. Sonra ayılınca şöyle dedi: “ Allah’ım! Seni tenzih ederim. (Dünyada seni görmeyi istemekten) tevbe ettim ve ben, mü’minlerin (buna inananların) ilkiyim.”

[ 007.143 ] ( EO )

Vaktâki Musâ mikatımıza geldi, ve rabbı onu kelâmiyle taltıyf buyurdu, ya rab! dedi: göster bana bakayım sana, buyurdu ki: beni kat'ıyyen göremezsin ve lâkin dağa bak eğer yerinde durursa demek beni göreceksin, derken rabbi dağa bir tecelli buyurunca onu un ufrâ ediverdi, Musâ da baygın düştü, sonra vaktâki ayıldı sübhansın, dedi: sana tevbe ile döndüm ve ben mü'minlerin evveliyim.

[ 007.143 ] ( ES )

Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana". dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.

[ 007.143 ] ( NQ )

And when Musa (Moses) came at the time and place appointed by Us, and his Lord spoke to him, he said: "O my Lord! Show me (Yourself), that I may look upon You." Allah said: "You cannot see Me, but look upon the mountain if it stands still in its place then you shall see Me." So when his Lord appeared to the mountain , He made it collapse to dust, and Musa (Moses) fell down unconscious. Then when he recovered his senses he said: "Glory be to You, I turn to You in repentance and I am the first of the believers."

[ 007.144 ] ( KK )

ÞóÇáó íóÇãõæÓóì Åöäøöí ÇÕúØóÝóíúÊõßó Úóáóì ÇáäøóÇÓö ÈöÑöÓóÇáÇóÊöí æóÈößóáÇóãöí ÝóÎõÐú ãóÇ ÂÊóíúÊõßó æóßõäú ãöäó ÇáÔøóÇßöÑöíäó ﴿ ١٤٤ ﴾

[ 007.144 ] ( MŞ )

 

[ 007.144 ] ( AY )

(Allah şöyle) buyurdu: “ Ya Mûsa! Ben, (seni) peygamber göndermemle ve (seninle vasıtasız) kelâm etmemle seni asrının insanları üzerine seçtim. Şimdi şu sana verdiği emir ve yasakları al da şükredenlerden ol.”

[ 007.144 ] ( EO )

Buyurdu ki: ya Musâ! Haberin olsun ben risaletlerimle ve kelâmımla seni o insanların üzerine intihab eyledim, şimdi şu sana verdiğimi al ve şükrünü bilenlerden ol.

[ 007.144 ] ( ES )

Allah buyurdu: Ey Musa! Sana verdiğim peygamberlikle ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Sana verdiğime sıkı sarıl ve şükredenlerden ol!

[ 007.144 ] ( NQ )

(Allah) said: "O Musa (Moses) I have chosen you above men by My Messages, and by My speaking (to you). So hold that which I have given you and be of the grateful."

[ 007.145 ] ( KK )

æóßóÊóÈúäóÇ áóåõ Ýöí ÇáúÃóáúæóÇÍö ãöäú ßõáøö ÔóíúÁò ãóæúÚöÙóÉð æóÊóÝúÕöíáÇð áößõáøö ÔóíúÁò ÝóÎõÐúåóÇ ÈöÞõæøóÉò æóÃúãõÑú Þóæúãóßó íóÃúÎõÐõæÇ ÈöÃóÍúÓóäöåóÇ ÓóÃõÑöíßõãú ÏóÇÑó ÇáúÝóÇÓöÞöíäó ﴿ ١٤٥ ﴾

[ 007.145 ] ( MŞ )

 

[ 007.145 ] ( AY )

Biz Mûsa için Tevrât’ın Levhalarında her şeyden yazdık: Öğüdlere ve din hükümlerinin açıklanmasına ait her şeyi... Sonra: “ Bunları kuvvetle benimseyip al, kavmine de, o hükümlerin en sevablısını tutmalarını emret; (ibret için) ileride size o fasıkların (harap olan) yurdunu göstereceğim.” (dedik).

[ 007.145 ] ( EO )

Ve onun için elvahta her şeyden yazdık, mev'ızaya ve ahkâmın tafsıline dair her şey'i. Haydi, dedik: bunları kuvvetle tut, kavmine de emret onları en gözeliyle tutsunlar, ileride size o fasıkların yurdunu göstereceğim.

[ 007.145 ] ( ES )

Ve onun için o levhalarda her şeyden yazdık, nasihat ve hükümlerin ayrıntılarına ait herşeyi (belirttik). Haydi bunlara sıkı sarıl, kavmine de emret, onlar da en güzeline sarılsınlar. Size yakında o fasıkların yurdunu göstereceğim.

[ 007.145 ] ( NQ )

And We wrote for him on the Tablets the lesson to be drawn from all things and the explanation of all things (and said): Hold unto these with firmness, and enjoin your people to take the better therein. I shall show you the home of Al-Fasiqun (the rebellious, disobedient to Allah).

[ 007.146 ] ( KK )

ÓóÃóÕúÑöÝõ Úóäú ÂíóÇÊöíó ÇáøóÐöíäó íóÊóßóÈøóÑõæäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÈöÛóíúÑö ÇáúÍóÞøö æóÅöäú íóÑóæúÇ ßõáøó ÂíóÉò áÇó íõÄúãöäõæÇ ÈöåóÇ æóÅöäú íóÑóæúÇ ÓóÈöíáó ÇáÑøõÔúÏö áÇó íóÊøóÎöÐõæåõ ÓóÈöíáÇð æóÅöäú íóÑóæúÇ ÓóÈöíáó ÇáÛóíøö íóÊøóÎöÐõæåõ ÓóÈöíáÇð Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóßóÇäõæÇ ÚóäúåóÇ ÛóÇÝöáöíäó ﴿ ١٤٦ ﴾

[ 007.146 ] ( MŞ )

 

[ 007.146 ] ( AY )

Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri, âyetlerimi anlamaktan (Kur’ân’ı kabulden) çevireceğim. Onlar (büyüklenenler), her mû’cizeyi görseler de ona inanmazlar, rüşd yolunu da görseler onu kendilerine yol edinmezler. Fakat sapıklık yolunu görürlerse, onu yol edinirler. İşte böyle hareket etmeleri, âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gâfil bulunmalarından dolayıdır.

[ 007.146 ] ( EO )

Âyetlerimden uzaklaştıracağım yer yüzünde o haksızlıkla büyüklenenleri, ki her âyeti görseler de ona iyman etmezler, rüşd yolunu görseler de onu yol tutmazlar, ve eğer sapıklık yolunu görürlerse onu yol tutarlar, öyle: çünkü onlar âyetlerimizi tekzib etmeyi âdet edinmişler ve hep onlardan gâfil olagelmişlerdir.

[ 007.146 ] ( ES )

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimizi anlamaktan uzak tutacağım. Onlar ki, bütün âyetlerimizi görseler de onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler de o yolu tutup gitmezler. Eğer sapıklık yolunu görürlerse tutar onu izlerler. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr etmeyi âdet edinmişler ve onlardan hep gafil olagelmişlerdir.

[ 007.146 ] ( NQ )

I shall turn away from My Ayat (verses of the Qur'an) those who behave arrogantly on the earth, without a right, and (even) if they see all the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), they will not believe in them. And if they see the way of righteousness (monotheism, piety, and good deeds), they will not adopt it as the Way, but if they see the way of error (polytheism, crimes and evil deeds), they will adopt that way, that is because they have rejected Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and were heedless (to learn a lesson) from them.

[ 007.147 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóáöÞóÇÁö ÇáúÂÎöÑóÉö ÍóÈöØóÊú ÃóÚúãóÇáõåõãú åóáú íõÌúÒóæúäó ÅöáÇøó ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٤٧ ﴾

[ 007.147 ] ( MŞ )

 

[ 007.147 ] ( AY )

Hâlbuki, âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlıyanların bütün yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Onlar, ancak kendi amellerinin cezasını çekeceklerdir.

[ 007.147 ] ( EO )

halbuki ayetlerimizi ve Âhırete kavuşacaklarını tekzib edenlerin bütün amelleri heder ola gelmiştir, her halde çekecekleri sırf kendi amellerini cezasıdır.

[ 007.147 ] ( ES )

Âyetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr edenlerin amelleri hepten boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır?

[ 007.147 ] ( NQ )

Those who deny Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) and the Meeting in the Hereafter (Day of Resurrection,), vain are their deeds. Do they expect to be rewarded with anything except what they used to do?

[ 007.148 ] ( KK )

æóÇÊøóÎóÐó Þóæúãõ ãõæÓóì ãöäú ÈóÚúÏöåö ãöäú Íõáöíøöåöãú ÚöÌúáÇð ÌóÓóÏðÇ áóåõ ÎõæóÇÑñ Ãóáóãú íóÑóæúÇ Ãóäøóåõ áÇó íõßóáøöãõåõãú æóáÇó íóåúÏöíåöãú ÓóÈöíáÇð ÇöÊøóÎóÐõæåõ æóßóÇäõæÇ ÙóÇáöãöíäó ﴿ ١٤٨ ﴾

[ 007.148 ] ( MŞ )

 

[ 007.148 ] ( AY )

Tûr’a çıkan Mûsa’nın arkasından, geride kalan kavmi, süs eşyalarından bir buzağı heykeli yapıp onu ilâh edindiler, ki onun bir böğürmesi de vardı. Buzağının kendileriyle konuşamayacağını, onlara bir yol gösteremiyeceğini görmediler mi de onu ilâh edindiler? Böylece zâlimlerden oldular.

[ 007.148 ] ( EO )

Musânın arkasından ise kavmi tutmuşlar huliyyatlarından bir dana: böğüren bir heykel idinmişlerdi, görmemişler miydi ki o, onlara bir söz de söyliyemezdi, bir yol da gösteremezdi, fakat onu idindiler ve zalim idiler.

[ 007.148 ] ( ES )

Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.

[ 007.148 ] ( NQ )

And the people of Musa (Moses) made in his absence, out of their ornaments, the image of a calf (for worship). It had a sound (as if it was mooing). Did they not see that it could neither speak to them nor guide them to the way? They took it for worship and they were Zalimun (wrong-doers).

[ 007.149 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÓõÞöØó Ýöí ÃóíúÏöíåöãú æóÑóÃóæúÇ Ãóäøóåõãú ÞóÏú ÖóáøõæÇ ÞóÇáõæÇ áóÆöäú áóãú íóÑúÍóãúäóÇ ÑóÈøõäóÇ æóíóÛúÝöÑú áóäóÇ áóäóßõæäóäøó ãöäó ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ١٤٩ ﴾

[ 007.149 ] ( MŞ )

 

[ 007.149 ] ( AY )

Ne zaman ki, buzağıya taptıklarına kuvvetle pişman oldular ve kesin olarak sapmış bulunduklarını gördüler, şöyle dediler: “ Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa muhakkak biz, hüsranda kalanlardan olacağız.

[ 007.149 ] ( EO )

Vaktâki ellerine kırağı düşürüldü ve cidden sapmış olduklarını gördüler, kasem olsun ki, dediler: eğer bize merhamet etmez de rabbımız, mağfiret buyurmazsa her halde husranda kalanlardan olacağız.

[ 007.149 ] ( ES )

Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına pişman oldular), o zaman sapıtmış olduklarını gördüler. "Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden olacağız." dediler.

[ 007.149 ] ( NQ )

And when they regretted and saw that they had gone astray, they (repented and) said: "If our Lord have not mercy upon us and forgive us, we shall certainly be of the losers."

[ 007.150 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÑóÌóÚó ãõæÓóì Åöáóì Þóæúãöåö ÛóÖúÈóÇäó ÃóÓöÝðÇ ÞóÇáó ÈöÆúÓóãóÇ ÎóáóÝúÊõãõæäöí ãöäú ÈóÚúÏöí ÃóÚóÌöáúÊõãú ÃóãúÑó ÑóÈøößõãú æóÃóáúÞóì ÇáúÃóáúæóÇÍó æóÃóÎóÐó ÈöÑóÃúÓö ÃóÎöíåö íóÌõÑøõåõ Åöáóíúåö ÞóÇáó ÇÈúäó Ãõãøó Åöäøó ÇáúÞóæúãó ÇÓúÊóÖúÚóÝõæäöí æóßóÇÏõæÇ íóÞúÊõáõæäóäöí ÝóáÇó ÊõÔúãöÊú Èöíó ÇáúÃóÚúÏóÇÁó æóáÇó ÊóÌúÚóáúäöí ãóÚó ÇáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٥٠ ﴾

[ 007.150 ] ( MŞ )

 

[ 007.150 ] ( AY )

Mûsa, kavmine öfkeli ve kederli dönünce şöyle dedi: “ Ben ayrıldıktan sonra yerime geçtiniz de ne çirkin iş yaptınız! Rabbinizin emriyle dönüşüme sabretmeyip buzağı mı yaptınız?” Öfkesinden elindeki Tevrât levhalarını yere bıraktı ve kardeşi Hârûn’u başından (saç-sakalından) tutup kendine doğru çekmeğe başladı. Hârûn şöyle dedi: “ Ey anam oğlu (öz kardeşim), gerçekten bu kavim beni zayıf gördüler. Az kaldı ki beni öldüreceklerdi. Sen de bana düşmanları sevindirecek harekette bulunma böyle. Beni bu zâlimler topluluğu ile bir tutma.”

[ 007.150 ] ( EO )

Vaktâki Musâ kavmine gadabnâk, esefnâk, olarak döndü, bana arkamdan ne fena halef oldunuz? Rabbınızın emrini ivdiniz mi? dedi ve elvahı bırakıverib kardeşini başından tuttu, kendine doğru çekiyordu, Anam oğlu, dedi: inan olsun bu kavm beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı, sen de benimle düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavm ile beraber tutma.

[ 007.150 ] ( ES )

Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbinizin emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."

[ 007.150 ] ( NQ )

And when Musa (Moses) returned to his people, angry and grieved, he said: "What an evil thing is that which you have done (i.e. worshipping the calf) during my absence. Did you hasten and go ahead as regards the matter of your Lord (you left His worship)?" And he threw down the Tablets and seized his brother by (the hair of) his head and dragged him towards him. Harun (Aaron) said: "O son of my mother! Indeed the people judged me weak and were about to kill me, so make not the enemies rejoice over me, nor put me amongst the people who are Zalimun (wrong-doers)."

[ 007.151 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇÛúÝöÑú áöí æóáöÃóÎöí æóÃóÏúÎöáúäóÇ Ýöí ÑóÍúãóÊößó æóÃóäúÊó ÃóÑúÍóãõ ÇáÑøóÇÍöãöíäó ﴿ ١٥١ ﴾

[ 007.151 ] ( MŞ )

 

[ 007.151 ] ( AY )

Mûsa: “ Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine ithal et. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” dedi.

[ 007.151 ] ( EO )

Dedi: rabbım bana ve kardeşime mağfiret buyur ve bizi rahmetinin içine koy, sen ki erhamürrahimînsin.

[ 007.151 ] ( ES )

Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Sen merhametlilerin en merhametlisisin."

[ 007.151 ] ( NQ )

Musa (Moses) said: "O my Lord! Forgive me and my brother, and make us enter into Your Mercy, for you are the Most Merciful of those who show mercy."

[ 007.152 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÎóÐõæÇ ÇáúÚöÌúáó ÓóíóäóÇáõåõãú ÛóÖóÈñ ãöäú ÑóÈøöåöãú æóÐöáøóÉñ Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáúãõÝúÊóÑöíäó ﴿ ١٥٢ ﴾

[ 007.152 ] ( MŞ )

 

[ 007.152 ] ( AY )

Muhakkak ki buzağıyı ilâh edinenlere, Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında da bir horluk erişecektir. İşte biz, Allah’a iftira edenleri böyle cezalandırırız.

[ 007.152 ] ( EO )

Şüphesiz o danayı idinenlere rablarından bir gadab ve Dünya hayatta bir zillet irişecek ve işte müfterileri böyle cezalandırırız.

[ 007.152 ] ( ES )

Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir. İşte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız.

[ 007.152 ] ( NQ )

Certainly, those who took the calf (for worship), wrath from their Lord and humiliation will come upon them in the life of this world. Thus do We recompense those who invent lies.

[ 007.153 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÚóãöáõæÇ ÇáÓøóíøöÆóÇÊö Ëõãøó ÊóÇÈõæÇ ãöäú ÈóÚúÏöåóÇ æóÂãóäõæÇ Åöäøó ÑóÈøóßó ãöäú ÈóÚúÏöåóÇ áóÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٥٣ ﴾

[ 007.153 ] ( MŞ )

 

[ 007.153 ] ( AY )

O kötü amelleri işleyip de sonra arasından tevbekâr olarak îman edenlere gelince; doğrusu tevbe ve îmanlarından sonra, Rabbin muhakkak onları bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

[ 007.153 ] ( EO )

O, kötü amelleri işleyib de sonra arkasından tevbekâr olub iyman edenler ise şüphe yok ki rabbın ondan sonra elbette gafurdur rahîmdir.

[ 007.153 ] ( ES )

O kötü amelleri işleyip de sonra arkasından tevbe ve iman edenler için hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir.

[ 007.153 ] ( NQ )

But those who committed evil deeds and then repented afterwards and believed, verily, your Lord after (all) that is indeed Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 007.154 ] ( KK )

æóáóãøóÇ ÓóßóÊó Úóäú ãõæÓóì ÇáúÛóÖóÈõ ÃóÎóÐó ÇáúÃóáúæóÇÍó æóÝöí äõÓúÎóÊöåóÇ åõÏðì æóÑóÍúãóÉñ áöáøóÐöíäó åõãú áöÑóÈøöåöãú íóÑúåóÈõæäó ﴿ ١٥٤ ﴾

[ 007.154 ] ( MŞ )

 

[ 007.154 ] ( AY )

Mûsa’dan, öfke sönünce, levhaları aldı. Onların bir nüshasında; “ Rablerinden korkanlar için hidâyet ve mağfiret vardır.” yazılmıştı.

[ 007.154 ] ( EO )

Vaktâki Musâdan gadab sustu, elvahı aldı ve onlardaki yazıda bir hidayet ve bir rahmet vardı, fakat öyle kimselere ki onlar sırf rabları için rehbet duyarlar.

[ 007.154 ] ( ES )

Musa'nın öfkesi geçince levhaları aldı. Onlardaki yazıda, ancak Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve rahmet vardı.

[ 007.154 ] ( NQ )

And when the anger of Musa (Moses) was appeased, he took up the Tablets, and in their inscription was guidance and mercy for those who fear their Lord.

[ 007.155 ] ( KK )

æóÇÎúÊóÇÑó ãõæÓóì Þóæúãóåõ ÓóÈúÚöíäó ÑóÌõáÇð áöãöíÞóÇÊöäóÇ ÝóáóãøóÇ ÃóÎóÐóÊúåõãú ÇáÑøóÌúÝóÉõ ÞóÇáó ÑóÈøö áóæú ÔöÆúÊó ÃóåúáóßúÊóåõãú ãöäú ÞóÈúáõ æóÅöíøóÇíó ÃóÊõåúáößõäóÇ ÈöãóÇ ÝóÚóáó ÇáÓøõÝóåóÇÁõ ãöäøóÇ Åöäú åöíó ÅöáÇøó ÝöÊúäóÊõßó ÊõÖöáøõ ÈöåóÇ ãóäú ÊóÔóÇÁõ æóÊóåúÏöí ãóäú ÊóÔóÇÁõ ÃóäúÊó æóáöíøõäóÇ ÝóÇÛúÝöÑú áóäóÇ æóÇÑúÍóãúäóÇ æóÃóäúÊó ÎóíúÑõ ÇáúÛóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٥٥ ﴾

[ 007.155 ] ( MŞ )

 

[ 007.155 ] ( AY )

Mûsa, buzağıya tapan arkadaşlarından ötürü özür dilemek üzere tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş adam seçti. Onları kuvvetli sarsıntı (zelzele) yakalayınca, Mûsa dedi ki! “ Ey Rabbim! Eğer dileseydin, bunları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki akılsızların yaptığı (günahlar) yüzünden bizi helâk mi edeceksin? Onların bu cahillikleri, ancak senin imtihan ve ihtiyarındır. Sen bu imtihanınla dilediğini sapıklığa bırakır, dilediğine hidâyet verirsin; sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.

[ 007.155 ] ( EO )

Bir de Musâ kavminden mikatımız için yetmiş er seçmişti, vaktâ ki bunları o sarsıntı yakaladı, rabbım, dedi: dilese idin bunları ve beni daha evvel helâk ederdin, şimdi bizi içimizden o süfehanın ettikleriyle helâk mi edeceksin? O sırf senin fitnen, sen bununla dilediğini dalâlete bırakır, dilediğine hidayet kılarsın, sen bizim velimizsin, artık bize mağfiret buyur, merhamet buyur, sen ki hayrülgafirînsin.

[ 007.155 ] ( ES )

Bir de Musa, mîkatımız için (tayin ettiğimiz vakitte tevbe için) kavminden yetmiş erkek seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Musa: "Rabbim! dedi, dileseydin bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? O iş de senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın."

[ 007.155 ] ( NQ )

And Musa (Moses) chose out of his people seventy (of the best) men for Our appointed time and place of meeting, and when they were seized with a violent earthquake, he said: "O my Lord, if it had been Your Will, You could have destroyed them and me before; would You destroy us for the deeds of the foolish ones among us? It is only Your Trial by which You lead astray whom You will, and keep guided whom You will. You are our Wali (Protector), so forgive us and have Mercy on us, for You are the Best of those who forgive.

[ 007.156 ] ( KK )

æóÇßúÊõÈú áóäóÇ Ýöí åóÐöåö ÇáÏøõäúíóÇ ÍóÓóäóÉð æóÝöí ÇáúÂÎöÑóÉö ÅöäøóÇ åõÏúäóÇ Åöáóíúßó ÞóÇáó ÚóÐóÇÈöí ÃõÕöíÈõ Èöåö ãóäú ÃóÔóÇÁõ æóÑóÍúãóÊöí æóÓöÚóÊú ßõáøó ÔóíúÁò ÝóÓóÃóßúÊõÈõåóÇ áöáøóÐöíäó íóÊøóÞõæäó æóíõÄúÊõæäó ÇáÒøóßóæÉóæóÇáøóÐöíäó åõãú ÈöÂíóÇÊöäóÇ íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٥٦ ﴾

[ 007.156 ] ( MŞ )

 

[ 007.156 ] ( AY )

Bize, hem bu dünyada bir iyilik, hem de âhirette bir iyilik ver. Gerçekten biz tevbe edip sana döndük. (Allah şöyle) buyurmuştur: “ Ben azabımı kullarımdan dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim dünyada her şeyi kuşatmıştır (mü'mine de kâfire de şamildir). Fakat âhirette onu, küfürden sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize îman etmiş olanlara hâs kılacağım.”

[ 007.156 ] ( EO )

Ve bize hem bu Dünyada bir hasene yaz hem Âhırette, biz sana cidden tevbe ile rücua geldik. Buyurdu ki azâbım, onunla dilediğimi musâb kılarım, rahmetim ise her şey'e vâsi'dir, ileride onu bilhâssa onlar için yazacağım ki korunurlar ve zekât verirler, hem onlar ki âyetlerimize iyman ederler.

[ 007.156 ] ( ES )

Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine döndük. Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus kılacağım.

[ 007.156 ] ( NQ )

And ordain for us good in this world, and in the Hereafter. Certainly we have turned unto You." He said: (As to) My Punishment I afflict therewith whom I will and My Mercy embraces all things. That (Mercy) I shall ordain for those who are theMuttaqun (pious - see V.2:2), and give Zakat; and those who believe in Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs and revelations, etc.);

[ 007.157 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÊøóÈöÚõæäó ÇáÑøóÓõæáó ÇáäøóÈöíøó ÇáúÃõãøöíøó ÇáøóÐöí íóÌöÏõæäóåõ ãóßúÊõæÈðÇ ÚöäúÏóåõãú Ýöí ÇáÊøóæúÑóÇÉö æóÇáúÇöäúÌöíáö íóÃúãõÑõåõãú ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö æóíóäúåóÇåõãú Úóäö ÇáúãõäßóÑö æóíõÍöáøõ áóåõãõ ÇáØøóíøöÈóÇÊö æóíõÍóÑøöãõ Úóáóíúåöãõ ÇáúÎóÈóÇÆöËó æóíóÖóÚõ Úóäúåõãú ÅöÕúÑóåõãú æóÇáúÃóÛúáÇóáó ÇáøóÊöí ßóÇäóÊú Úóáóíúåöãú ÝóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Èöåö æóÚóÒøóÑõæåõ æóäóÕóÑõæåõ æóÇÊøóÈóÚõæÇ ÇáäøõæÑó ÇáøóÐöí ÃõäúÒöáó ãóÚóåõ ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÝúáöÍõæäó ﴿ ١٥٧ ﴾

[ 007.157 ] ( MŞ )

 

[ 007.157 ] ( AY )

Onlar ki, yanlarında bulunan Tevrât ve İncîl’de ismini yazılı buldukları ümmi Peygamber o Rasûle tâbi olurlar; o (Rasûl) kendilerine iyiliği emrediyor, onları fenalıktan alıkoyuyor; onlara (nefislerine) haram ettikleri temiz şeyleri halâl kılıyor, murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor, onların ağır yüklerini, üzerlerindeki bağları indiriyor. Ve onlar ki, ona (Rasûle) îman ederler, kendisine tâzim ederler, ona yardım ederler ve kendisine indirilen (Kur’ân’a) tâbi olurlar, işte bunlar kurtulanlardır.

[ 007.157 ] ( EO )

Onlar ki yanlarında Tevrat ve İncilde yazılı bulacakları o Resule o, ümmî Peygambere ittiba' ederler o onlara ma'ruf ile emreder ve onları münkerden nehyeyler, ve temiz hoş şeyleri kendileri için halâl, murdar şeyleri üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir atar, o vakıt ona iyman eden, ona kuvvetle ta'zım eyliyen, ona yardımcı olan ve onun nübüvvetiyle beraber indirilen nuru ta'kib eyliyen kimseler, işte o murada iren müflihîn onlar.

[ 007.157 ] ( ES )

Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır.

[ 007.157 ] ( NQ )

Those who follow the Messenger, the Prophet who can neither read nor write (i.e.Muhammad ) whom they find written with them in the Taurat (Torah) (Deut, xviii, 15) and the Injeel (Gospel) (John xiv, 16) , - he commands them for Al-Ma'ruf (i.e. Islamic Monotheism and all that Islam has ordained); and forbids them from Al-Munkar (i.e. disbelief, polytheism of all kinds, and all that Islam has forbidden); he allows them as lawful At-Taiyibat [(i.e. all good and lawful) as regards things, deeds, beliefs, persons, foods, etc.], and prohibits them as unlawful Al-Khaba'ith (i.e. all evil and unlawful as regards things, deeds, beliefs, persons, foods, etc.), he releases them from their heavy burdens (of Allah's Covenant), and from the fetters (bindings) that were upon them. So those who believe in him (Muhammad ), honour him, help him, and follow the light (the Qur'an) which has been sent down with him, it is they who will be successful .

[ 007.158 ] ( KK )

Þõáú íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ Åöäøöí ÑóÓõæáõ Çááøóåö Åöáóíúßõãú ÌóãöíÚÇðäöÇáøóÐöí áóåõ ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó íõÍúíö æóíõãöíÊõ ÝóÂãöäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö ÇáäøóÈöíøö ÇáúÃõãøöíøö ÇáøóÐöí íõÄúãöäõ ÈöÇááøóåö æóßóáöãóÇÊöåö æóÇÊøóÈöÚõæåõ áóÚóáøóßõãú ÊóåúÊóÏõæäó ﴿ ١٥٨ ﴾

[ 007.158 ] ( MŞ )

 

[ 007.158 ] ( AY )

(Resûlüm) de ki: “ Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen, Allah’ın Peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin tasarrufu O’nundur. Ondan başka hiç bir ilâh yoktur, öldürür ve diriltir. Onun için hem Allah’a, hem de bütün kelimelerine îman getiren o ümmî Peygambere, Rasûlüne îman edin ve o peygambere uyun ki, doğru yolu bulasınız.

[ 007.158 ] ( EO )

De ki: ey insanlar! Haberiniz olsun ben size, sizin hepinize Allahın Resulüyüm, o Allah ki bütün Semavat-ü Arzın mülkü onun, ondan başka ilâh yok, hem diriltir hem öldürür, onun için gelin iyman edin Allaha ve Resulüne, Allaha ve Allahın bütün kelimatına iyman getiren o ümmî Peygambere, ve ittiba' edin ona ki bu hidâyete irebilesiniz.

[ 007.158 ] ( ES )

De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de, dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne iman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz.

[ 007.158 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "O mankind! Verily, I am sent to you all as the Messenger of Allah - to Whom belongs the dominion of the heavens and the earth. La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He); It is He Who gives life and causes death. So believe in Allah and His Messenger (Muhammad ), the Prophet who can neither read nor write (i.e. Muhammad ) who believes in Allah and His Words [(this Qur'an), the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel) and also Allah's Word: "Be!" - and he was, i.e. 'Iesa (Jesus) son of Maryam (Mary),], and follow him so that you may be guided. "

[ 007.159 ] ( KK )

æóãöäú Þóæúãö ãõæÓóì ÃõãøóÉñ íóåúÏõæäó ÈöÇáúÍóÞøö æóÈöåö íóÚúÏöáõæäó ﴿ ١٥٩ ﴾

[ 007.159 ] ( MŞ )

 

[ 007.159 ] ( AY )

Mûsa’nın kavminden, insanları doğru yola götürür ve hak ile adâlet yapar bir topluluk vardı.

[ 007.159 ] ( EO )

Evet, Musânın kavminden bir ümmet de var ki hakka irşad ederler ve onunla adalet yaparlar.

[ 007.159 ] ( ES )

Musa'nın kavminden doğru yolu gösteren ve doğrulukla adalet yapan bir topluluk da vardı.

[ 007.159 ] ( NQ )

And of the people of Musa (Moses) there is a community who lead (the men) with truth and establish justice therewith (i.e. judge men with truth and justice).

[ 007.160 ] ( KK )

æóÞóØøóÚúäóÇåõãú ÇËúäóÊóíú ÚóÔúÑóÉó ÃóÓúÈóÇØðÇ ÃõãóãðÇ æóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì ãõæÓóì ÅöÐú ÇÓúÊóÓúÞóÇåõ Þóæúãõåõ Ãóäú ÇÖúÑöÈ ÈöÚóÕóÇßó ÇáúÍóÌóÑó ÝóÇäúÈóÌóÓóÊú ãöäúåõ ÇËúäóÊóÇ ÚóÔúÑóÉó ÚóíúäðÇ ÞóÏú Úóáöãó ßõáøõ ÃõäóÇÓò ãóÔúÑóÈóåõãú æóÙóáøóáúäóÇ Úóáóíúåöãõ ÇáúÛóãóÇãó æóÃóäúÒóáúäóÇ Úóáóíúåöãú Çáúãóäøó æóÇáÓøóáúæóì ßõáõæÇ ãöäú ØóíøöÈóÇÊö ãóÇ ÑóÒóÞúäóÇßõãú æóãóÇ ÙóáóãõæäóÇ æóáóßöäú ßóÇäõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú íóÙúáöãõæäó ﴿ ١٦٠ ﴾

[ 007.160 ] ( MŞ )

 

[ 007.160 ] ( AY )

Biz, İsrâîloğullarını on iki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Mûsa’ya, Tih çölünde susayan kavmi kendisinden su istediği zaman: “ Asânı taşa vur” diye vahyettik. Vurunca, o taştan hemen on iki göze kaynayıp akmağa başladı. Her kabile, su alacağı yeri bildi ve belledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvasiyle bıldırcın indirdik. Onlara: “ size rızık olarak verdiğimiz en temizlerinden yeyin” dedik (fakat onlar nimetleri inkâr etmekle) bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

[ 007.160 ] ( EO )

Maamafih biz onları on iki sıbta, o kadar ümmetle ayırdık ve Musâya kavmi kendisinden su istediği vakit şöyle vahy ettik: «Vur asan ile taşa» o vakit ondan on iki göz akmağa başladı, nâsın her kısmı kendi su alacağı yeri belledi, bulutu da üzerlerine gölgelik çektik, kendilerine kudret helvasiyle bıldırcın da indirdik, ki size merzuk kıldığımız ni'metlerin temizlerinden yiyin diye, bununla beraber zulmü bize etmediler ve lâkin kendi nefislerine zulm ediyorlardı.

[ 007.160 ] ( ES )

Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[ 007.160 ] ( NQ )

And We divided them into twelve tribes (as distinct) nations. We directed Musa (Moses) by inspiration, when his people asked him for water, (saying): "Strike the stone with your stick", and there gushed forth out of it twelve springs: each group knew its own place for water. We shaded them with the clouds and sent down upon them Al-Manna and the quails (saying): "Eat of the good things with which We have provided you." They harmed Us not but they used to harm themselves.

[ 007.161 ] ( KK )

æóÅöÐú Þöíáó áóåõãõ ÇÓúßõäõæÇ åóÐöåö ÇáúÞóÑúíóÉó æóßõáõæÇ ãöäúåóÇ ÍóíúËõ ÔöÆúÊõãú æóÞõæáõæÇ ÍöØøóÉñ æóÇÏúÎõáõæÇ ÇáúÈóÇÈó ÓõÌøóÏðÇ äóÛúÝöÑú áóßõãú ÎóØöíÆóÇÊößõãú ÓóäóÒöíÏõ ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ١٦١ ﴾

[ 007.161 ] ( MŞ )

 

[ 007.161 ] ( AY )

O vakit onlara (İsrâil oğullarına) şöyle denilmişti; “ Şu şehirde (Beytü’l-Makdis’de) yerleşin ve onun mahsüllerinden dilediğinizi yeyin; günahlarımızı bağışla, diye dua edin. O şehrin kapısından, Allah’a şükr için secde ederek girin ki, size suçlarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ileride ziyadesini vereceğiz.”

[ 007.161 ] ( EO )

Ve o vakit onlara denilmişti ki şu şehre sakin olun ve ondan dilediğiniz yerde yeyin ve «hıtta» deyin ve secde ederek kapıya girin ki size suçlarınızı bağışlayalım, muhsinlere ilerde ziyadesini vereceğiz.

[ 007.161 ] ( ES )

Ve o vakit onlara denilmişti ki; Şu şehre yerleşin ve orada dilediğiniz şeylerden yiyin, "hitta" (günahlarımızı bağışla.) deyin ve secde ederek kapısından girin ki, suçlarınızı bağışlayalım. İyilere nimetlerimizi daha da arttıracağız.

[ 007.161 ] ( NQ )

And (remember) when it was said to them: "Dwell in this town (Jerusalem) and eat therefrom wherever you wish, and say, '(O Allah) forgive our sins'; and enter the gate prostrate (bowing with humility). We shall forgive you your wrong-doings. We shall increase (the reward) for the good-doers."

[ 007.162 ] ( KK )

ÝóÈóÏøóáó ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ãöäúåõãú ÞóæúáÇð ÛóíúÑó ÇáøóÐöí Þöíáó áóåõãú ÝóÃóÑúÓóáúäóÇ Úóáóíúåöãú ÑöÌúÒðÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÙúáöãõæäó ﴿ ١٦٢ ﴾

[ 007.162 ] ( MŞ )

 

[ 007.162 ] ( AY )

Nihâyet içlerinden o zulmedenler (edecekleri duayı eğlenceye alarak) sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka şekle koydular (Hıtta’yi Hınta= Bizi bağışla’yı buğday mânası hâline soktular.) Zulmü âdet edinmeleri sebebiyle, biz de üstlerine, gökten murdar bir azap indirdik.

[ 007.162 ] ( EO )

Derken içlerinden o zulm edenler, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka bir şekle koydular, zulmü âdet etmeleri sebebiyle biz de üzerlerine Semadan bir azâb salıverdik.

[ 007.162 ] ( ES )

İçlerinden bir kısım zalimler, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Zulmü alışkanlık haline getirdikleri için biz de üzerlerine gökten azap yağdırdık.

[ 007.162 ] ( NQ )

But those among them who did wrong changed the word that had been told to them. So We sent on them a torment from heaven in return for their wrong-doings.

[ 007.163 ] ( KK )

æóÇÓúÃóáúåõãú Úóäö ÇáúÞóÑúíóÉö ÇáøóÊöí ßóÇäóÊú ÍóÇÖöÑóÉó ÇáúÈóÍúÑö ÅöÐú íóÚúÏõæäó Ýöí ÇáÓøóÈúÊö ÅöÐú ÊóÃúÊöíåöãú ÍöíÊóÇäõåõãú íóæúãó ÓóÈúÊöåöãú ÔõÑøóÚðÇ æóíóæúãó áÇó íóÓúÈöÊõæäó áÇó ÊóÃúÊöíåöãú ßóÐóáößó äóÈúáõæåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÓõÞõæäó ﴿ ١٦٣ ﴾

[ 007.163 ] ( MŞ )

 

[ 007.163 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), o Yahûdî’lere, deniz kenarındaki kasaba halkının başına gelen felâketi sor. O vakit, yasak edildikleri cumartesi gününde balık avlamakla Allah’ın cumartesi yasağına tecavüz ediyorlardı. Çünkü ibâdet için tatil yaptıkları cumartesi günü, balıklar akın akın meydana çıkarak yanlarına geliyordu. Cumartesi ta’tili yapmıyacakları gün ise, gelmiyordu. İşte biz, itâattan çıkmaları sebebiyle, onları böyle imtihan ediyorduk.

[ 007.163 ] ( EO )

Sor onlara, o denizin hadâret, bir iskelesi olan o şehrin başına geleni, o vakit Sebtte tecavüz ediyorlardı: o vakit ki Sebt -ıbadet için ta'tıl- yaptıkları gün balıkları yanlarına akın akın geliyorlardı, Sebt yapmıyacakları gün ise gelmiyorlardı, işte biz onları fasıklıkları sebebiyle böyle imhitana çekiyorduk.

[ 007.163 ] ( ES )

Bir de onlara, o deniz kıyısındaki şehrin başına gelenleri sor. O sırada onlar cumartesi yasağına riayet etmiyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın akın geliyorlardı, yasak olmadığı gün gelmiyorlardı. Yoldan çıkıp sapıklık yaptıkları için biz de onları işte böyle sınıyorduk.

[ 007.163 ] ( NQ )

And ask them (O Muhammad ) about the town that was by the sea, when they transgressed in the matter of the Sabbath (i.e. Saturday): when their fish came to them openly on the Sabbath day, and did not come to them on the day they had no Sabbath. Thus We made a trial of them for they used to rebel (see the Qur'an: V.4:154).

[ 007.164 ] ( KK )

æóÅöÐú ÞóÇáóÊú ÃõãøóÉñ ãöäúåõãú áöãó ÊóÚöÙõæäó ÞóæúãÇðäöÇááøóåõ ãõåúáößõåõãú Ãóæú ãõÚóÐøöÈõåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÔóÏöíÏðÇ ÞóÇáõæÇ ãóÚúÐöÑóÉð Åöáóì ÑóÈøößõãú æóáóÚóáøóåõãú íóÊøóÞõæäó ﴿ ١٦٤ ﴾

[ 007.164 ] ( MŞ )

 

[ 007.164 ] ( AY )

İçlerinden bir ümmet: “ Niçin Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azâbla azâblandıracağı bir kavme nasihat ediyorsunuz?” dediği vakit, o öğüdü verenler şöyle dediler: “ Bizim nasihatımız, Rabbinizin yasağını (cumartesi balık avlamamayı) beyan etmek üzerimize vâcip olmakla, Allah katında ma’zûr tutulmamız içindir. Gerek ki, (avdan) sakınırlar.”

[ 007.164 ] ( EO )

Ve içlerinden bir ümmed niçin Allahın helâk edeceği veya şiddetli bir azâb ile ta'zib eyliyeceği bir kavme va'z ediyorsunuz dediği vakit o va'ızlar dediler ki: rabbınıza i'tizar edebileceğimiz bir ma'ziret olmak için, bir de ne bilirsiniz belki Allahtan korkar sakınırlar.

[ 007.164 ] ( ES )

İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye."

[ 007.164 ] ( NQ )

And when a community among them said: "Why do you preach to a people whom Allah is about to destroy or to punish with a severe torment?" (The preachers) said: "In order to be free from guilt before your Lord (Allah), and perhaps they may fear Allah."

[ 007.165 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ äóÓõæÇ ãóÇ ÐõßøöÑõæÇ Èöåö ÃóäúÌóíúäóÇ ÇáøóÐöíäó íóäúåóæúäó Úóäö ÇáÓøõæÁö æóÃóÎóÐúäóÇ ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ ÈöÚóÐóÇÈò ÈóÆöíÓò ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÓõÞõæäó ﴿ ١٦٥ ﴾

[ 007.165 ] ( MŞ )

 

[ 007.165 ] ( AY )

Artık o avcılar, edilen nasihatleri unutunca, biz de kötülükten alıkoyanları kurtardık, zulmedenleri ise, çıkardıkları fesadlar yüzünden şiddetli bir azap ile yakaladık.

[ 007.165 ] ( EO )

Vaktaki artık edilen nasıhatleri unuttular, o kötülükten nehy edenleri necata çıkarıb o zulm edenleri yaptıkları fısıklar sebebiyle şiddetli bir azâba giriftar ettik.

[ 007.165 ] ( ES )

Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.

[ 007.165 ] ( NQ )

So when they forgot the remindings that had been given to them, We rescued those who forbade evil, but We seized those who did wrong with a severe torment because they used to rebel (disobey Allah).

[ 007.166 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÚóÊóæúÇ Úóäú ãóÇ äõåõæÇ Úóäúåõ ÞõáúäóÇ áóåõãú ßõæäõæÇ ÞöÑóÏóÉð ÎóÇÓöÆöíäó ﴿ ١٦٦ ﴾

[ 007.166 ] ( MŞ )

 

[ 007.166 ] ( AY )

Böylece onlar, kibirlenerek yasak edildikleri şeyi yapınca kendilerine: “ Hor ve zelîl maymunlar olun.” dedik.

[ 007.166 ] ( EO )

Vaktâki artık o nehy edildikleri şeylerden dolayı kızıb tecavüz etmeğe de başladılar, biz de onlara maymun olun keratalar dedik.

[ 007.166 ] ( ES )

Böylece onlar kibre kapılıp yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince, biz de onlara, hor ve zelil maymunlar olun, dedik.

[ 007.166 ] ( NQ )

So when they exceeded the limits of what they were prohibited, We said to them: "Be you monkeys, despised and rejected." (It is a severe warning to the mankind that they should not disobey what Allah commands them to do, and be far away from what He prohibits them).

[ 007.167 ] ( KK )

æóÅöÐú ÊóÃóÐøóäó ÑóÈøõßó áóíóÈúÚóËóäøó Úóáóíúåöãú Åöáóì íóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö ãóäú íóÓõæãõåõãú ÓõæÁó ÇáúÚóÐóÇÈö Åöäøó ÑóÈøóßó áóÓóÑöíÚõ ÇáúÚöÞóÇÈö æóÅöäøóåõ áóÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٦٧ ﴾

[ 007.167 ] ( MŞ )

 

[ 007.167 ] ( AY )

O vakit (ey Resûlüm), senin Rabbin yeminle şunu bildirdi: Muhakkak kıyâmet gününe kadar, yahutîler üzerine hep o kötü azâbı sürecek olan kimseyi gönderecektir. Gerçekten Rabbin cezayı çok çabuk verendir. Yine şüphe yok ki o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

[ 007.167 ] ( EO )

Ve o vakit rabbın şu ahdı i'lâm buyurdu: lâbüd kıyamet gününe kadar üzerlerine hep o kötü azâbı peyleyecek kimse gönderecek, şüphe yok ki rabbın çok seri' ıkablı, yine şüphe yok ki o çok gafur, çok rahîmdir.

[ 007.167 ] ( ES )

O Vakit Rabbin işte şu ahdi ilan edip bildirdi ki: Kıyamet gününe kadar onlara en kötü muameleyi yapacak olan kimseleri başlarına gönderecektir. Muhakkak ki, Rabbin hızla cezalandırandır ve yine muhakkak ki O, çok affedici, çok merhametlidir.

[ 007.167 ] ( NQ )

And (remember) when your Lord declared that He would certainly keep on sending against them (i.e. the Jews), till the Day of Resurrection, those who would afflict them with a humiliating torment. Verily, your Lord is Quick in Retribution (for the disobedient, wicked) and certainly He is Oft-Forgiving, Most Merciful (for the obedient and those who beg Allah's Forgiveness).

[ 007.168 ] ( KK )

æóÞóØøóÚúäóÇåõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÃõãóãðÇ ãöäúåõãõ ÇáÕøóÇáöÍõæäó æóãöäúåõãú Ïõæäó Ðóáößó æóÈóáóæúäóÇåõãú ÈöÇáúÍóÓóäóÇÊö æóÇáÓøóíøöÆóÇÊö áóÚóáøóåõãú íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ١٦٨ ﴾

[ 007.168 ] ( MŞ )

 

[ 007.168 ] ( AY )

O Yahûdî’leri yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık; içlerinde sâlihleri (iyileri) de vardı, bunlardan aşağı (küfürde) olanlar da. Onları hem nimetle, hem de musibetle imtihan ettik ki, gerçeğe dönsünler.

[ 007.168 ] ( EO )

Ve onları yer yüzünde bir çok ümmetlere parçaladık, içlerinden salihleri de vardı, beri benzerleri de. Ve onları kâh ni'met ve kâh musibet ile imtihan da ettik ki rücu' ederler.

[ 007.168 ] ( ES )

Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık. İçlerinde iyi olanları da vardı, olmayanları da. Onları biz, bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye.

[ 007.168 ] ( NQ )

And We have broken them (i.e. the Jews) up into various separate groups on the earth, some of them are righteous and some are away from that. And We tried them with good (blessings) and evil (calamities) in order that they might turn (to Allah's Obedience).

[ 007.169 ] ( KK )

ÝóÎóáóÝó ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ÎóáúÝñ æóÑöËõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó íóÃúÎõÐõæäó ÚóÑóÖó åóÐóÇ ÇáúÃóÏúäóì æóíóÞõæáõæäó ÓóíõÛúÝóÑõ áóäóÇ æóÅöäú íóÃúÊöåöãú ÚóÑóÖñ ãöËúáõåõ íóÃúÎõÐõæåõ Ãóáóãú íõÄúÎóÐú Úóáóíúåöãú ãöíËóÇÞõ ÇáúßöÊóÇÈö Ãóäú áÇó íóÞõæáõæÇ Úóáóì Çááøóåö ÅöáÇøó ÇáúÍóÞøó æóÏóÑóÓõæÇ ãóÇ Ýöíåö æóÇáÏøóÇÑõ ÇáúÂÎöÑóÉõ ÎóíúÑñ áöáøóÐöíäó íóÊøóÞõæäó ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ١٦٩ ﴾

[ 007.169 ] ( MŞ )

 

[ 007.169 ] ( AY )

Nihâyet arkalarından bozuk bir toplum bunların yerine geçti ki, kitaba (Tevrât’a) vâris oldular: şu alçak dünya malını rüşvet olarak irtikâp ederler de, bir de: “Bize mağfiret olunacak.” derler. Karşı taraftan da kendilerine öyle bir mal gelse, onu da alırlar. Acaba Allah’a karşı, hakdan başka bir şey söylemiyeceklerine dair kendilerinden, o kitabın hükmü üzere, kuvvetli söz alınmadı mıydı? Ve o kitabın (Tevrât’ın) içindekini ders edinip okumadılar mı? Hâlbuki âhiret yurdu, Allah’dan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmıyacak mısınız?

[ 007.169 ] ( EO )

Derken arkalarından bunlara bozuk bir güruh halef oldu ki kitâbı miras aldılar, şu alçak Dünya arazını irtikâb ile alırlar da birde «bize mağfiret olunacak» derler. Mukabil taraftan da kendilerine öyle bir şey gelse onu da alırlar, ya Allaha karşı haktan başka bir şey söylemiyeceklerine dâir kendilerinden kitâb mîsakı alınmadınmı idi? Ve onun içindekini ders edinib okumadılarmı? Halbuki Âhıret evi Allahtan korkanlar için daha hayırlıdır, halâ akıllanmıyacakmısınız?

[ 007.169 ] ( ES )

Derken kitabı (Tevrat'ı) miras alan bozuk bir nesil bunların yerini aldı. Bize nasıl olsa mağfiret edilecek diyerek, şu alçak dünya malını alıyorlar, yine onun gibi bir mal ve rüşvet gelse onu da alırlar. Allah'a karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kendilerinden o kitabın hükmü üzere misak alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri okuyup öğrenmemişler miydi? Oysa ahiret yurdu Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?

[ 007.169 ] ( NQ )

Then after them succeeded an (evil) generation, which inherited the Book, but they chose (for themselves) the goods of this low life (evil pleasures of this world) saying (as an excuse): "(Everything) will be forgiven to us." And if (again) the offer of the like (evil pleasures of this world) came their way, they would (again) seize them (would commit those sins). Was not the covenant of the Book taken from them that they would not say about Allah anything but the truth? And they have studied what is in it (the Book). And the home of the Hereafter is better for those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2). Do not you then understand?

[ 007.170 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó íõãóÓøößõæäó ÈöÇáúßöÊóÇÈö æóÃóÞóÇãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó ÅöäøóÇ áÇó äõÖöíÚõ ÃóÌúÑó ÇáúãõÕúáöÍöíäó ﴿ ١٧٠ ﴾

[ 007.170 ] ( MŞ )

 

[ 007.170 ] ( AY )

Kitaba sarılanlar (Kur’ân’ın hükümlerine göre amel edenler) ve namazı gereği üzere yerine getirenler var ya, o iyilik edenlerin mükâfatını biz hiç bir zaman zayi etmeyiz.

[ 007.170 ] ( EO )

Kitâba sarılanlar ve namazı ikame etmekte bulunanlar ise o muhsinlerin ecrini biz hiç bir zaman zayi' etmeyiz.

[ 007.170 ] ( ES )

Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz.

[ 007.170 ] ( NQ )

And as to those who hold fast to the Book (i.e. act on its teachings) and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), certainly, We shall never waste the reward of those who do righteous deeds.

[ 007.171 ] ( KK )

æóÅöÐú äóÊóÞúäóÇ ÇáúÌóÈóáó ÝóæúÞóåõãú ßóÃóäøóåõ ÙõáøóÉñ æóÙóäøõæÇ Ãóäøóåõ æóÇÞöÚñ Èöåöãú ÎõÐõæÇ ãóÇ ÂÊóíúäóÇßõãú ÈöÞõæøóÉò æóÇÐúßõÑõæÇ ãóÇ Ýöíåö áóÚóáøóßõãú ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ١٧١ ﴾

[ 007.171 ] ( MŞ )

 

[ 007.171 ] ( AY )

Biz, bir vakit Tûr dağını söküp İsrâîloğullarının üzerine, gölgelik imiş gibi kaldırmıştık. Onlar, onu gerçekten üzerlerine düşecek sanmışlardı. Kendilerini bununla korkutup şöyle demiştik: “ Size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindeki emirlerle yasakları hatırlayın, düşünün. Olur ki, Allah’dan korkar, sakınırsınız.

[ 007.171 ] ( EO )

Hem bir vakıt biz o dağı bir gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de kendilerine düşüyor zannettikleri bir halde demiştik ki size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın gerektir ki korunursunuz.

[ 007.171 ] ( ES )

Hani bir zamanlar biz o dağı gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de üzerlerine düşüyor zannettikleri bir sırada demiştik ki; "size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın, umulur ki korunursunuz."

[ 007.171 ] ( NQ )

And (remember) when We raised the mountain over them as if it had been a canopy, and they thought that it was going to fall on them. (We said): "Hold firmly to what We have given you [i.e. the Taurat (Torah)], and remember that which is therein (act on its commandments), so that you may fear Allah and obey Him."

[ 007.172 ] ( KK )

æóÅöÐú ÃóÎóÐó ÑóÈøõßó ãöäú Èóäöí ÂÏóãó ãöäú ÙõåõæÑöåöãú ÐõÑøöíøóÊóåõãú æóÃóÔúåóÏóåõãú Úóáóì ÃóäúÝõÓöåöãú ÃóáóÓúÊõ ÈöÑóÈøößõãú ÞóÇáõæÇ Èóáóì ÔóåöÏúäóÇ Ãóäú ÊóÞõæáõæÇ íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö ÅöäøóÇ ßõäøóÇ Úóäú åóÐóÇ ÛóÇÝöáöíäó ﴿ ١٧٢ ﴾

[ 007.172 ] ( MŞ )

 

[ 007.172 ] ( AY )

Hatırla ki, Rabbin, Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini çıkarıp da onları nefislerine karşı şâhid tutarak; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye buyurduğu vakit onlar da; “ Evet, Rabbimizsin, şâhid olduk”, demişlerdi. Bu şâhid tuşumuzun sebebi, kıyâmet günü, bizim bundan haberimiz yoktu, dersiniz diyedir.

[ 007.172 ] ( EO )

Hem rabbın: Beni Âdemden, bellerinden zürriyyetlerini alıb da onları nefislerine karşı şâhid tutarak «rabbınız değilmiyim» diye işhad ettiği vakıt, «evet» dediler: «şâhidiz», Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz.

[ 007.172 ] ( ES )

Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, "pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz" dediler. (Bunu) kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu." demeyesiniz diye (yapmıştık).

[ 007.172 ] ( NQ )

And (remember) when your Lord brought forth from the Children of Adam, from their loins, their seed (or from Adam's loin his offspring) and made them testify as to themselves (saying): "Am I not your Lord?" They said: "Yes! We testify," lest you should say on the Day of Resurrection: "Verily, we have been unaware of this."

[ 007.173 ] ( KK )

Ãóæú ÊóÞõæáõæÇ ÅöäøóãóÇ ÃóÔúÑóßó ÂÈóÇÄõäóÇ ãöäú ÞóÈúáõ æóßõäøóÇ ÐõÑøöíøóÉð ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ÃóÝóÊõåúáößõäóÇ ÈöãóÇ ÝóÚóáó ÇáúãõÈúØöáõæäó ﴿ ١٧٣ ﴾

[ 007.173 ] ( MŞ )

 

[ 007.173 ] ( AY )

yahut: “Doğrusu, atalarımız, önceden Allah’a ortak koşmuştu. Biz onlardan sonra gelen bir nesil bulunuyoruz. Şimdi o bâtıl yolu kuranların yaptıkları günahlarla bizi helâk mi edeceksin?” dersiniz. (İşte bunları dememeniz için sizi şahit tuttuk.)

[ 007.173 ] ( EO )

Yâhud: ancak önceden atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra bir zürriyyet edik, şimdi o batılı te'sis edenlerin yaptıklarıyle bizi helâkmi edeceksin? Demeyesiniz.

[ 007.173 ] ( ES )

Yahut, atalarımız daha önce şirk koşmuşlardı. Biz onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi o batıl yolu tutanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin, demeyesiniz diye (yapmıştık).

[ 007.173 ] ( NQ )

Or lest you should say: "It was only our fathers afortime who took others as partners in worship along with Allah, and we were (merely their) descendants after them; will You then destroy us because of the deeds of men who practised Al-Batil(i.e. polytheism and committing crimes and sins, invoking and worshipping others besides Allah)?" (Tafsir At-Tabari).

[ 007.174 ] ( KK )

æóßóÐóáößó äõÝóÕøöáõ ÇáúÂíóÇÊö æóáóÚóáøóåõãú íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ١٧٤ ﴾

[ 007.174 ] ( MŞ )

 

[ 007.174 ] ( AY )

İşte biz, âyetleri böyle açıklarız. Olur ki, küfürden tevhîde dönerler.

[ 007.174 ] ( EO )

Ve işte biz âyetleri böyle tafsıl ediyoruz ve gerektir ki rücu' etsinler.

[ 007.174 ] ( ES )

Ve işte biz, âyetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki, belki dönerler.

[ 007.174 ] ( NQ )

Thus do We explain the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) in detail, so that they may turn (unto the truth).

[ 007.175 ] ( KK )

æóÇÊúáõ Úóáóíúåöãú äóÈóÃó ÇáøóÐöí ÂÊóíúäóÇåõ ÂíóÇÊöäóÇ ÝóÇäúÓóáóÎó ãöäúåóÇ ÝóÃóÊúÈóÚóåõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÝóßóÇäó ãöäó ÇáúÛóÇæöíäó ﴿ ١٧٥ ﴾

[ 007.175 ] ( MŞ )

 

[ 007.175 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) Yahûdî’lere o kimsenin (İsrâîloğullarından bir âlimin) haberini oku ki, kendisine âyetlerimizi vermiştik de, o, bunları inkâr ederek îmandan çıkmıştı. Böylece şeytan onu arkasına takmış da azgınlardan olmuştu.

[ 007.175 ] ( EO )

Onlara o herifin kıssasını da oku: ki ona âyetlerimizi sormuştuk da o, onlardan sıyrıldı çıktı, derken onu Şeytan arkasına taktı da sapkınlardan oldu.

[ 007.175 ] ( ES )

Onlara, kendisine âyetlerimizi sunduğumuz o adamın kıssasını da anlat; âyetlerden sıyrılıp çıktı, derken onu şeytan arkasına taktı, en sonunda da helak olanlardan oldu.

[ 007.175 ] ( NQ )

And recite (O Muhammad ) to them the story of him to whom We gave Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), but he threw them away, so Shaitan (Satan) followed him up, and he became of those who went astray.

[ 007.176 ] ( KK )

æóáóæú ÔöÆúäóÇ áóÑóÝóÚúäóÇåõ ÈöåóÇ æóáóßöäøóåõ ÃóÎúáóÏó Åöáóì ÇáúÃóÑúÖö æóÇÊøóÈóÚó åóæóÇåõ ÝóãóËóáõåõ ßóãóËóáö ÇáúßóáúÈö Åöäú ÊóÍúãöáú Úóáóíúåö íóáúåóËú Ãóæú ÊóÊúÑõßúåõ íóáúåóËú Ðóáößó ãóËóáõ ÇáúÞóæúãö ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÝóÇÞúÕõÕö ÇáúÞóÕóÕó áóÚóáøóåõãú íóÊóÝóßøóÑõæäó ﴿ ١٧٦ ﴾

[ 007.176 ] ( MŞ )

 

[ 007.176 ] ( AY )

Eğer dileseydik, o kimseyi, bu âyetlerle iyiler derecesine yükseltirdik. Fakat o, aşağılığa saplandı ve hevâsına uydu. İşte bunun hâli, o köpeğin hâline benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. (bayağılık ve ızdıraptan kurtulamaz.) Âyetlerimizi yalanlıyanların hâli işte böyledir. (Ey Resûlüm) sen hâdiseyi kâfirlere anlat. Olur ki gereği gibi düşünürler.

[ 007.176 ] ( EO )

Eğer dilese idik biz, onu o âyetlerle yükseltirdik ve lâkin o, yere  saplandı ve hevasının ardına düştü, artık onun meseli o köpeğin meseline benzer: üzerine varsan dilini salar solur, bıraksan yine dilini salar solur; bu işte âyetlerimizi tekzib eden o kavmin meseli, kıssayı kendilerine bir nakl eyle, gerektir ki bir düşünürler.

[ 007.176 ] ( ES )

Ve eğer dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hali o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu, âyetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler.

[ 007.176 ] ( NQ )

And had We willed, We would surely have elevated him therewith but he clung to the earth and followed his own vain desire. So his description is the description of a dog: if you drive him away, he lolls his tongue out, or if you leave him alone, he (still) lolls his tongue out. Such is the description of the people who reject Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.). So relate the stories, perhaps they may reflect.

[ 007.177 ] ( KK )

ÓóÇÁó ãóËóáÇðäöÇáúÞóæúãõ ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÃóäÝõÓóåõãú ßóÇäõæÇ íóÙúáöãõæäó ﴿ ١٧٧ ﴾

[ 007.177 ] ( MŞ )

 

[ 007.177 ] ( AY )

Âyetlerimizi yalanlayıp ancak kendi nefislerine zulmeden topluluğun hâli ne kötüdür?

[ 007.177 ] ( EO )

Ne çirkin meselı var âyetlerimizi tekzib eden o kavmin ki sırf kendilerine zulm ediyorlardı.

[ 007.177 ] ( ES )

Âyetlerimizi inkâr edip, sırf kendilerine zulmeden o kavmin hali ne kadar kötüdür!

[ 007.177 ] ( NQ )

Evil is the likeness of the people who reject Our Ayat (proofs, evidences, verses and signs, etc.), and used to wrong their ownselves.

[ 007.178 ] ( KK )

ãóäú íóåúÏö Çááøóåõ Ýóåõæó ÇáúãõåúÊóÏöí æóãóäú íõÖúáöáú ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÎóÇÓöÑõæäó ﴿ ١٧٨ ﴾

[ 007.178 ] ( MŞ )

 

[ 007.178 ] ( AY )

Allah’ın hidâyet ettiği kimse, hak yola ulaşandır ve kimi de adâleti ile saptırırsa, işte bunlar, ziyana uğrayanlardır.

[ 007.178 ] ( EO )

Allah kime hidayet ederse hidayet bulan o, kimi de dalâlete bırakırsa husrane düşenler de işte onlar.

[ 007.178 ] ( ES )

Allah kime hidayet ederse, o hidayete erer, kimi de dalalette bırakırsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileri olurlar.

[ 007.178 ] ( NQ )

Whomsoever Allah guides, he is the guided one, and whomsoever He sends astray, those! They are the losers.

[ 007.179 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÐóÑóÃúäóÇ áöÌóåóäøóãó ßóËöíÑðÇ ãöäó ÇáúÌöäøö æóÇáúÇöäúÓö áóåõãú ÞõáõæÈñ áÇó íóÝúÞóåõæäó ÈöåóÇ æóáóåõãú ÃóÚúíõäñ áÇó íõÈúÕöÑõæäó ÈöåóÇ æóáóåõãú ÂÐóÇäñ áÇó íóÓúãóÚõæäó ÈöåóÇ ÃõæáóÆößó ßóÇáúÃóäúÚóÇãö Èóáú åõãú ÃóÖóáøõ ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÛóÇÝöáõæäó ﴿ ١٧٩ ﴾

[ 007.179 ] ( MŞ )

 

[ 007.179 ] ( AY )

Yemin olsun ki, cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır; bu kalplerle gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır; onlarla görmezler (ibret almazlar). Kulakları vardır; onlarla nasihat dinlemezler. İşte bunlar, hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve şaşkındırlar. Gâfil olanlar da işte bunlardır.

[ 007.179 ] ( EO )

Celâlim hakkı için Cinn-ü İnsten bir çoğunu Cehennem için yarattık, onların öyle kalbleri vardır ki onlarla doymazlar, ve öyle gözleri vardır ki onlarla görmezler ve öyle kulakları vardır ki onlarla işitmezler, işte bunlar behaim gibi, hattâ daha şaşkındırlar, işte bunlar hep o gafiller.

[ 007.179 ] ( ES )

Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.

[ 007.179 ] ( NQ )

And surely, We have created many of the jinns and mankind for Hell. They have hearts wherewith they understand not, they have eyes wherewith they see not, and they have ears wherewith they hear not (the truth). They are like cattle, nay even more astray; those! They are the heedless ones.

[ 007.180 ] ( KK )

æóáöáøóåö ÇáúÃóÓúãóÇÁõ ÇáúÍõÓúäóì ÝóÇÏúÚõæåõ ÈöåóÇ æóÐóÑõæÇ ÇáøóÐöíäó íõáúÍöÏõæäó Ýöí ÃóÓúãóÇÆöåö ÓóíõÌúÒóæúäó ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٨٠ ﴾

[ 007.180 ] ( MŞ )

 

[ 007.180 ] ( AY )

En güzel isimler (Esmâ-i Hüsna), Allah’ındır. O hâlde Allah’a bu isimlerle dua edin. Onun isimlerinde (Azîz’den, putları için Uzza kelimesini çıkararak) sapıklık edenleri terk edin. Yarın kıyâmette onlar, yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.

[ 007.180 ] ( EO )

Halbuki Allahındır en güzel isimler (esmai husnâ) onun için siz ona onlarla çağırın ve onun isimlerinde sapıklık eden mülhidleri bırakın, yarın onlar yaptıklarının cezasını çekecekler.

[ 007.180 ] ( ES )

Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Bundan dolayı Allah'a onlarla dua edin. Onun isimlerinde sapıklık eden mülhidleri (inkârcıları) terkedin. Onlar yakında yaptıklarının cezasını çekecekler.

[ 007.180 ] ( NQ )

And (all) the Most Beautiful Names belong to Allah , so call on Him by them, and leave the company of those who belie or deny (or utter impious speech against) His Names. They will be requited for what they used to do.

[ 007.181 ] ( KK )

æóãöãøóäú ÎóáóÞúäóÇ ÃõãøóÉñ íóåúÏõæäó ÈöÇáúÍóÞøö æóÈöåö íóÚúÏöáõæäó ﴿ ١٨١ ﴾

[ 007.181 ] ( MŞ )

 

[ 007.181 ] ( AY )

Yine bizim yarattıklarımızdan bir ümmet de vardır ki, rehberlik ederler ve hak ile hüküm verirler.

[ 007.181 ] ( EO )

Yine bizim halk ettiklerimizden bir ümmet de var ki hakka rehberlik ederler, ve onunla icrayı adalet eylerler.

[ 007.181 ] ( ES )

Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, onlar hakka yol gösterirler ve o hak ile adaleti yerine getirirler.

[ 007.181 ] ( NQ )

And of those whom We have created, there is a community who guides (others) with the truth, and establishes justice therewith.

[ 007.182 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÓóäóÓúÊóÏúÑöÌõåõãú ãöäú ÍóíúËõ áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ١٨٢ ﴾

[ 007.182 ] ( MŞ )

 

[ 007.182 ] ( AY )

Biz, âyetlerimizi (Kur’ân’ı) yalanlıyanları, bilemiyecekleri yönden azar azar helâke yaklaştırırız.

[ 007.182 ] ( EO )

Âyetlerimizi tekzib etmekte olanlar ise biz onları bilemiyecekleri cihetten istidrac ile yuvarlıyacağız.

[ 007.182 ] ( ES )

Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemiyecekleri yönlerden derece derece düşüşe yuvarlayacağız.

[ 007.182 ] ( NQ )

Those who reject Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), We shall gradually seize them with punishment in ways they perceive not.

[ 007.183 ] ( KK )

æóÃõãúáöí áóåõãú Åöäøó ßóíúÏöí ãóÊöíäñ ﴿ ١٨٣ ﴾

[ 007.183 ] ( MŞ )

 

[ 007.183 ] ( AY )

Bir de ben, onlara mühlet veririm, (istedikleri gibi yaşarlar). Fakat ihsan görünüşünde, helâk ve perişan edişim pek çetindir.

[ 007.183 ] ( EO )

Ve ben onların ipini uzatırım, çünkü keydim pek metîndir.

[ 007.183 ] ( ES )

Ayrıca ben onlara mühlet de veririm. Fakat benim tuzak kurup helâk edişim pek çetindir.

[ 007.183 ] ( NQ )

And I respite them; certainly My Plan is strong.

[ 007.184 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóÊóÝóßøóÑõæÇ ãóÇ ÈöÕóÇÍöÈöåöãú ãöäú ÌöäøóÉò Åöäú åõæó ÅöáÇøó äóÐöíÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٨٤ ﴾

[ 007.184 ] ( MŞ )

 

[ 007.184 ] ( AY )

Onlar düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Hazret-i Peygamber aleyhisselâmda) cinnetten bir eser yoktur; O ancak Allah’ın azâbını haber veren açık bir korkutucudur?

[ 007.184 ] ( EO )

Bunlar bir düşünmedilerde mi ki kendilerine söz söyliyen zatta, Cinnetten bir eser yoktur, o ancak ilerideki tehlükeyi açık bir surette haber veren bir nezîrdir.

[ 007.184 ] ( ES )

Onlar arkadaşlarında herhangi bir cinnet bulunmadığını hiç düşünmediler mi? O, açık bir uyarıcıdan başka biri değildir.

[ 007.184 ] ( NQ )

Do they not reflect? There is no madness in their companion (Muhammad ). He is but a plain warner.

[ 007.185 ] ( KK )

Ãóæóáóãú íóäúÙõÑõæÇ Ýöí ãóáóßõæÊö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóãóÇ ÎóáóÞó Çááøóåõ ãöäú ÔóíúÁò æóÃóäú ÚóÓóì Ãóäú íóßõæäó ÞóÏú ÇÞúÊóÑóÈó ÃóÌóáõåõãú ÝóÈöÃóíøö ÍóÏöíËò ÈóÚúÏóåõ íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٨٥ ﴾

[ 007.185 ] ( MŞ )

 

[ 007.185 ] ( AY )

Ve onlar, Allah’ın göklerde ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah’ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur’ân’dan sonra hangi söze îman edecekler?

[ 007.185 ] ( EO )

Bunlar Göklerin ve Yerin ve Allahın yarattığı her hangi bir şey'in bütün tedbir-ü melekûtü (bütün şüunatiyle zapt-u tasarrufunu tedbir ve idare eden kudret ve saltanatın azameti) hakkında bir nazar yürütmedilerde mi? Ve şu ecellerinin cidden yaklaşmış olması ıhtimalini bir düşünmedilerde mi? O halde buna iyman etmedikten sonra hangi söze inanırlar.

[ 007.185 ] ( ES )

Allah'ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah'ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur'ân'dan sonra başka hangi söze inanacaklar.

[ 007.185 ] ( NQ )

Do they not look in the dominion of the heavens and the earth and all things that Allah has created, and that it may be that the end of their lives is near. In what message after this will they then believe?

[ 007.186 ] ( KK )

ãóäú íõÖúáöáö Çááøóåõ ÝóáÇó åóÇÏöíó áóåõ æóíóÐóÑõåõãú Ýöí ØõÛúíóÇäöåöãú íóÚúãóåõæäó ﴿ ١٨٦ ﴾

[ 007.186 ] ( MŞ )

 

[ 007.186 ] ( AY )

Kimi ki Allah doğru yoldan saptırır, artık onu yola getirecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır, körü körüne yuvarlanır giderler.

[ 007.186 ] ( EO )

Kimi ki Allah saptırır, artık onu yola getirecek yoktur, o onları bırakır, tuğyanları içinde kör körüne yuvarlanır giderler.

[ 007.186 ] ( ES )

Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse yoktur. O, onları kendi hâllerine bırakır ve kendi azgınlıkları içinde yuvarlanıp giderler.

[ 007.186 ] ( NQ )

Whomsoever Allah sends astray, none can guide him; and He lets them wander blindly in their transgressions.

[ 007.187 ] ( KK )

íóÓúÃóáõæäóßó Úóäö ÇáÓøóÇÚóÉö ÃóíøóÇäó ãõÑúÓóÇåóÇ Þõáú ÅöäøóãóÇ ÚöáúãõåóÇ ÚöäúÏó ÑóÈøöí áÇó íõÌóáøöíåóÇ áöæóÞúÊöåóÇ ÅöáÇøó åõæó ËóÞõáóÊú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö áÇó ÊóÃúÊöíßõãú ÅöáÇøó ÈóÛúÊóÉð íóÓúÃóáõæäóßó ßóÃóäøóßó ÍóÝöíøñ ÚóäúåóÇ Þõáú ÅöäøóãóÇ ÚöáúãõåóÇ ÚöäúÏó Çááøóåö æóáóßöäøó ÃóßúËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ١٨٧ ﴾

[ 007.187 ] ( MŞ )

 

[ 007.187 ] ( AY )

Ey Resûlüm, sana kıyâmetten soruyorlar: Ne zaman kopacak? De ki: “ onun ilmi, yalnız Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde, ancak O tecelli ettirecektir. O kıyâmet öyle büyük bir meseledir ki, göklerde ve yerde ona tahammül edecek hiç kimse yoktur. Size o, ancak ansızın gelecektir.” Gereği ile biliyormuşsun gibi, senden ısrarla onu sorarlar. Yine de ki: “ onun ilmi ancak Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”

[ 007.187 ] ( EO )

Ne zaman demir atacak? Diye sana saatten soruyorlar, de ki: onun ılmi; yalnız rabbımın nezdindedir, onu, vaktı vaktına tecelli ettirecek ancak odur, o, öyle ağır bir mes'ele ki bütün Semavat-ü Arzda tahammül edecek yok, o size ancak bağteten gelecek, sanki sen ondan tefahhusle haberdar imişsin gibi soruyorlar, de ki: onun ılmi, ancak Allahın nezdindedir velâkin insanların ekserîsi bilmezler.

[ 007.187 ] ( ES )

Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

[ 007.187 ] ( NQ )

They ask you about the Hour (Day of Resurrection): "When will be its appointed time?" Say: "The knowledge thereof is with my Lord (Alone). None can reveal its time but He. Heavy is its burden through the heavens and the earth. It shall not come upon you except all of a sudden." They ask you as if you have a good knowledge of it. Say: "The knowledge thereof is with Allah (Alone) but most of mankind know not."

[ 007.188 ] ( KK )

Þõáú áÇó Ãóãúáößõ áöäóÝúÓöí äóÝúÚðÇ æóáÇó ÖóÑøðÇ ÅöáÇøó ãóÇ ÔóÇÁó Çááøóåõ æóáóæú ßõäúÊõ ÃóÚúáóãõ ÇáúÛóíúÈó áÇóÓúÊóßúËóÑúÊõ ãöäó ÇáúÎóíúÑö æóãóÇ ãóÓøóäöí ÇáÓøõæÁõ Åöäú ÃóäóÇ ÅöáÇøó äóÐöíÑñ æóÈóÔöíÑñ áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٨٨ ﴾

[ 007.188 ] ( MŞ )

 

[ 007.188 ] ( AY )

De ki: “ Ben Allah’ın dilediğinden başka, kendi kendime ne bir menfaatı kazanmağa, ne de bir zararı defetmeğe sahip değilim. Eğer ben gaybi bilseydim, (zarar ve tehlikelerden sakınıp) elbet daha çok hayır yapardım ve bana hiç bir fenalık dokunmazdı, (hiç yenilmez ve bir ihtiyaç içinde kalmazdım.) Ben ancak kâfirleri cehennemle korkutucu ve imân edecekleri cennetle müjdeleyici bir Peygamberim.”

[ 007.188 ] ( EO )

De ki: ben kendi kendime Allahın dilediğinden başka bir menfaate de malik değilim bir mazarrata da, eğer ben bütün gaybi bilir olsa idim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı, ben o değil, ancak iyman edecek bir kavm için inzar-u bişarete memûr bir Peygamberim.

[ 007.188 ] ( ES )

De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.

[ 007.188 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I possess no power of benefit or hurt to myself except as Allah wills. If I had the knowledge of the Ghaib (unseen), I should have secured for myself an abundance of wealth, and no evil should have touched me. I am but a warner, and a bringer of glad tidings unto people who believe."

[ 007.189 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÎóáóÞóßõãú ãöäú äóÝúÓò æóÇÍöÏóÉò æóÌóÚóáó ãöäúåóÇ ÒóæúÌóåóÇ áöíóÓúßõäó ÅöáóíúåóÇ ÝóáóãøóÇ ÊóÛóÔøóÇåóÇ ÍóãóáóÊú ÍóãúáÇð ÎóÝöíÝðÇ ÝóãóÑøóÊú Èöåö ÝóáóãøóÇ ÃóËúÞóáóÊú ÏóÚóæóÇ Çááøóåó ÑóÈøóåõãóÇ áóÆöäú ÂÊóíúÊóäóÇ ÕóÇáöÍðÇ áóäóßõæäóäøó ãöäó ÇáÔøóÇßöÑöíäó ﴿ ١٨٩ ﴾

[ 007.189 ] ( MŞ )

 

[ 007.189 ] ( AY )

Sizi bir nefisten (Âdem’den) yaratan ve bu nefisten de, gönlü kendisine meyledip rahat etsin diye zevcesini (Havva’yı) yaratan O’dur. Âdem, eşiyle münasebette bulununca, zevcesi hafif bir yük yüklendi (hâmile oldu). Bir müddet bu hafiflikle geçti. Nihâyet gebeliği ağırlaşınca, her ikisi Rableri Allah’a şöyle dua ettiler; “Eğer bize Sâlih bir çocuk (teşekkülü tam olarak) verirsen yemin ederiz ki, şükreden kimselerden olacağız.

[ 007.189 ] ( EO )

O odur ki sizi bir tek nefisten yarattı, eşini de ondan yaptı ki gönlü buna ısınsın, onun için vaktaki bunu derâğûş eyledi, bu hafifçe bir hamlin hâmili oldu, bir müddet bununla geçti, derken ağırlaştı, o vakıt ikisi bir kendilerini yetiştiren Allaha şöyle dua ettiler: bize yaraşıklı bir çocuk ihsan edersen yemin ederiz ki elbet şükreden kullarından oluruz.

[ 007.189 ] ( ES )

Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah'tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: "Eğer bize salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız."

[ 007.189 ] ( NQ )

It is He Who has created you from a single person (Adam), and (then) He has created from him his wife [Hawwa (Eve)], in order that he might enjoy the pleasure of living with her. When he had sexual relation with her, she became pregnant and she carried it about lightly. Then when it became heavy, they both invoked Allah, their Lord (saying): "If You give us a Salih(good in every aspect) child, we shall indeed be among the grateful."

[ 007.190 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÂÊóÇåõãóÇ ÕóÇáöÍðÇ ÌóÚóáÇó áóåõ ÔõÑóßóÇÁó ÝöíãóÇ ÂÊóÇåõãóÇ ÝóÊóÚóÇáóì Çááøóåõ ÚóãøóÇ íõÔúÑößõæäó ﴿ ١٩٠ ﴾

[ 007.190 ] ( MŞ )

 

[ 007.190 ] ( AY )

Fakat (Allah) onlara, her şeyi tam bir çocuk verince, tuttular çocuğun ismi üzerinde sonradan insanlar Allah’a bir takım ortaklar koşmağa başladılar. (Abdullah ismini verecek yerde, şeytanın kandırmasıyla Abdu’l Hâris ismini verdiler; yahut Âdem aleyhisselâmın soyundan gelen çiftler, evlâdlarına Abdu’l-uzza, Abdu’l-menat ve Abdu’ş-Şems isimlerini vererek onları taptıkları putlara nisbet etmekle şirke vardılar.) Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir.

[ 007.190 ] ( EO )

Fakat Allah kendilerine yaraşıklı bir çocuk verince erkeği dişisi tuttular ona vergisi üzerinde bir takım şerikler koşmağa başladılar, Allah ise onların koştukları şirkten müteali.

[ 007.190 ] ( ES )

Fakat Allah, kendilerine salih bir evlat verince, her ikisi de tuttular verdiği evlatlar üzerine ona ortak koşmaya başladılar. Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir.

[ 007.190 ] ( NQ )

But when He gave them a Salih (good in every aspect) child, they ascribed partners to Him (Allah) in that which He has given to them. High be Allah, Exalted above all that they ascribe as partners to Him. (Tafsir At-Tabari, Vol.9, Page 148).

[ 007.191 ] ( KK )

ÃóíõÔúÑößõæäó ãóÇ áÇó íóÎúáõÞõ ÔóíúÆðÇ æóåõãú íõÎúáóÞõæäó ﴿ ١٩١ ﴾

[ 007.191 ] ( MŞ )

 

[ 007.191 ] ( AY )

Bir şeyi yaratmağa gücü yetmiyen putları, Mekke müşrikleri Allah’a eş mi tutuyorlar? Hâlbuki onlar (putlar), bizzat mahlûk varlıklardır.

[ 007.191 ] ( EO )

Ona o hiç bir şey yaratamıyan ve kendilerini yaradılıb durmakta bulunan mahlûklarımı şerik koşuyorlar.

[ 007.191 ] ( ES )

Hiçbir şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan putları mı Allah'a ortak ediyorlar, ona eş koşuyorlar?

[ 007.191 ] ( NQ )

Do they attribute as partners to Allah those who created nothing but they themselves are created?

[ 007.192 ] ( KK )

æóáÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó áóåõãú äóÕúÑðÇ æóáÇó ÃóäúÝõÓóåõãú íóäúÕõÑõæäó ﴿ ١٩٢ ﴾

[ 007.192 ] ( MŞ )

 

[ 007.192 ] ( AY )

Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi nefislerine yardım etmeğe güç yetiremezler.

[ 007.192 ] ( EO )

Halbuki onlar, onların imdadına yetişmezler, hattâ kendilerini bile kurtaramazlar.

[ 007.192 ] ( ES )

Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi kendilerine yardım edebilirler.

[ 007.192 ] ( NQ )

No help can they give them, nor can they help themselves.

[ 007.193 ] ( KK )

æóÅöäú ÊóÏúÚõæåõãú Åöáóì ÇáúåõÏóì áÇó íóÊøóÈöÚõæßõãú ÓóæóÇÁñ Úóáóíúßõãú ÃóÏóÚóæúÊõãõæåõãú Ãóãú ÃóäúÊõãú ÕóÇãöÊõæäó ﴿ ١٩٣ ﴾

[ 007.193 ] ( MŞ )

 

[ 007.193 ] ( AY )

Eğer o putları (veya müşrikleri) doğru yola çağırırsanız, size uymazlar. İster onları dâvet edin, ister sükût edin birdir.

[ 007.193 ] ( EO )

ve eğer siz onları doğru yola çağıracak olsanız size uymazlar, ha onları çağırmışsınız yani samıtmişsiniz aleyhinizde müsavi gelir.

[ 007.193 ] ( ES )

Eğer siz onları doğru yola çağırsanız, size uymazlar. Onları ha çağırmışsınız, ha çağırmayıp susmuşsunuz, hiç fark etmez.

[ 007.193 ] ( NQ )

And if you call them to guidance, they follow you not. It is the same for you whether you call them or you keep silent.

[ 007.194 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÚöÈóÇÏñ ÃóãúËóÇáõßõãú ÝóÇÏúÚõæåõãú ÝóáúíóÓúÊóÌöíÈõæÇ áóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٩٤ ﴾

[ 007.194 ] ( MŞ )

 

[ 007.194 ] ( AY )

Çünkü Allah,’dan başka taptıklarınız, sizin gibi kullardır. Eğer dâvanızda sadık iseniz; onları çağırın da size cevap versinler, (ihtiyaçlarınızı karşılasınlar bakalım)

[ 007.194 ] ( EO )

Çünkü Allahtan başka taptıklarınızın hepsi sizin gibi kullardır, eğer da'vanızda sadıksanız haydi onlara çağırın da size icabet etsinler.

[ 007.194 ] ( ES )

Allah'ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda doğru iseniz haydi onları çağırın da size cevap versinler.

[ 007.194 ] ( NQ )

Verily, those whom you call upon besides Allah are slaves like you. So call upon them and let them answer you if you are truthful.

[ 007.195 ] ( KK )

Ãóáóåõãú ÃóÑúÌõáñ íóãúÔõæäó ÈöåóÇ Ãóãú áóåõãú ÃóíúÏò íóÈúØöÔõæäó ÈöåóÇ Ãóãú áóåõãú ÃóÚúíõäñ íõÈúÕöÑõæäó ÈöåóÇ Ãóãú áóåõãú ÂÐóÇäñ íóÓúãóÚõæäó ÈöåóÇ Þõáö ÇÏúÚõæÇ ÔõÑóßóÇÁóßõãú Ëõãøó ßöíÏõæäö ÝóáÇó ÊõäÙöÑõæäö ﴿ ١٩٥ ﴾

[ 007.195 ] ( MŞ )

 

[ 007.195 ] ( AY )

O putların yürüyecek ayakları, yoksa tutacak elleri, yoksa görecek gözleri, yoksa işitecek kulakları mı vardır? De ki: “ Haydi, çağırın ortaklarınızı! Sonra bana istediğiniz hîleyi kurun da elinizden gelirse, bana göz açtırmayın.”

[ 007.195 ] ( EO )

Ya onların yürüyecek ayakları veya tutacak elleri veya görecek gözleri veya işidecek kulakları mı var? dedi: haydın, çağırın şeriklerinizi sonra bana istediğiniz tuzağı kurun da elinizden gelirse bana bir lâhza bile göz açdırmayın.

[ 007.195 ] ( ES )

Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: "Haydi çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın."

[ 007.195 ] ( NQ )

Have they feet wherewith they walk? Or have they hands wherewith they hold? Or have they eyes wherewith they see? Or have they ears wherewith they hear? Say (O Muhammad ): "Call your (so-called) partners (of Allah) and then plot against me, and give me no respite!

[ 007.196 ] ( KK )

Åöäøó æóáöíøöíó Çááøóåõ ÇáøóÐöí äóÒøóáó ÇáúßöÊóÇÈó æóåõæó íóÊóæóáøóì ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ١٩٦ ﴾

[ 007.196 ] ( MŞ )

 

[ 007.196 ] ( AY )

Çünkü size karşı benim yardımcım, Kur’ân’ı indiren Allah’dır ve o bütün salihlere de yardım eder.

[ 007.196 ] ( EO )

Zira benim veliym o kitâb indiren Allahtır ve o hep salih kullarına velilik eder.

[ 007.196 ] ( ES )

Zira benim velim, o kitabı indiren Allah'tır. Ve O, salih kullarına sahip çıkar.

[ 007.196 ] ( NQ )

Verily, my Wali (Protector, Supporter, and Helper, etc.) is Allah Who has revealed the Book (the Qur'an), and He protects (supports and helps) the righteous.
 

[ 007.197 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäöåö áÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó äóÕúÑóßõãú æóáÇó ÃóäúÝõÓóåõãú íóäúÕõÑõæäó ﴿ ١٩٧ ﴾

[ 007.197 ] ( MŞ )

 

[ 007.197 ] ( AY )

Sizin, Allah’dan başka taptıklarınız ise, ne size yardım edebilirler, ne de kendi nefislerine yardımları dokunur.

[ 007.197 ] ( EO )

Sizin ondan maada taptıklarınız ise ne size yardım edebilirler, ne de kendilerine yardımları dokunur.

[ 007.197 ] ( ES )

Sizin Allah'tan başka taptıklarınız ise ne size yardım edebilirler, ne de kendi kendilerine yardımları dokunur.

[ 007.197 ] ( NQ )

And those whom you call upon besides Him (Allah) cannot help you nor can they help themselves."

[ 007.198 ] ( KK )

æóÅöäú ÊóÏúÚõæåõãú Åöáóì ÇáúåõÏóì áÇó íóÓúãóÚõæÇ æóÊóÑóÇåõãú íóäúÙõÑõæäó Åöáóíúßó æóåõãú áÇó íõÈúÕöÑõæäó ﴿ ١٩٨ ﴾

[ 007.198 ] ( MŞ )

 

[ 007.198 ] ( AY )

Eğer müşrikleri (veya putları) doğru yola çağırırsanız, duymazlar ve onları görürsün ki, sana bakıyorlar; Hâlbuki onlar görmezler.

[ 007.198 ] ( EO )

siz onları doğru yolu göstermeğe çağıracak olsanız duymazlar, ve görürsün onları sana bakıb duruyorlardır da görmezler.

[ 007.198 ] ( ES )

Siz onları doğru yola çağıracak olsanız da duymazlar. Onların sana baktıklarını görürsün, bakarlar, ama görmezler.

[ 007.198 ] ( NQ )

And if you call them to guidance, they hear not and you will see them looking at you, yet they see not.

[ 007.199 ] ( KK )

ÎõÐö ÇáúÚóÝúæó æóÃúãõÑú ÈöÇáúÚõÑúÝö æóÃóÚúÑöÖú Úóäö ÇáúÌóÇåöáöíäó ﴿ ١٩٩ ﴾

[ 007.199 ] ( MŞ )

 

[ 007.199 ] ( AY )

Sen bağışlama yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

[ 007.199 ] ( EO )

Sen afiv yolunu tut, urf ile emret ve kendilerini bilmezlerden sarfı nazar eyle.

[ 007.199 ] ( ES )

Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

[ 007.199 ] ( NQ )

Show forgiveness, enjoin what is good, and turn away from the foolish (i.e. don't punish them).

[ 007.200 ] ( KK )

æóÅöãøóÇ íóäúÒóÛóäøóßó ãöäó ÇáÔøóíúØóÇäö äóÒúÛñ ÝóÇÓúÊóÚöÐú ÈöÇááøóåö Åöäøóåõ ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٢٠٠ ﴾

[ 007.200 ] ( MŞ )

 

[ 007.200 ] ( AY )

Eğer şeytandan bir engel, seni, emrolunduğun şeyi yapmaktan çevirecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, (söylenenleri) hakkıyla işitendir, kalplerindekini tam bilendir.

[ 007.200 ] ( EO )

Her ne zamanda Şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa hemen Allaha istiaze eyle, o şüphesiz semi'dir alîmdir.

[ 007.200 ] ( ES )

Eğer şeytandan bir vesvese, bir gıcık gelirse hemen Allah'a sığın. Muhakkak ki, Allah hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir.

[ 007.200 ] ( NQ )

And if an evil whisper comes to you from Shaitan (Satan) then seek refuge with Allah. Verily, He is All-Hearer, All-Knower.

[ 007.201 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÞóæúÇ ÅöÐóÇ ãóÓøóåõãú ØóÇÆöÝñ ãöäó ÇáÔøóíúØóÇäö ÊóÐóßøóÑõæÇ ÝóÅöÐóÇ åõãú ãõÈúÕöÑõæäó ﴿ ٢٠١ ﴾

[ 007.201 ] ( MŞ )

 

[ 007.201 ] ( AY )

Allah’dan korkanlar, kendilerine Şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, Allah’ı ve azabını düşünürler; bir de hemen bakarsın ki, onları doğru yolu bulup Şeytan’ın vesvesesini atmışlardır bile.

[ 007.201 ] ( EO )

Her halde Allahdan korkanlar, kendilerine Şeytandan bir tayf iliştiği zaman bir tezekkür ederler, derhal basıretlerine sahib olurlar.

[ 007.201 ] ( ES )

Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese iliştiği zaman, durup düşünürler de derhal kendi basiretlerine sahib olurlar.

[ 007.201 ] ( NQ )

Verily, those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2), when an evil thought comes to them from Shaitan (Satan), they remember (Allah), and (indeed) they then see (aright).

[ 007.202 ] ( KK )

æóÅöÎúæóÇäõåõãú íóãõÏøõæäóåõãú Ýöí ÇáÛóíøö Ëõãøó áÇó íõÞúÕöÑõæäó ﴿ ٢٠٢ ﴾

[ 007.202 ] ( MŞ )

 

[ 007.202 ] ( AY )

Kâfirlerin kardeşleri olan Şeytanlar, kâfirleri sapıklığa çekerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.

[ 007.202 ] ( EO )

Şeytanların ihvanı ise onlar bunları dalâle sürükler, sonra da yakalarını bırakmazlar.

[ 007.202 ] ( ES )

Şeytanların kardeşlerine gelince, onlar öbürlerini sapıklığa sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar.

[ 007.202 ] ( NQ )

But (as for) their brothers (the devils) they (i.e. the devils) plunge them deeper into error, and they never stop short.

[ 007.203 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ áóãú ÊóÃúÊöåöãú ÈöÂíóÉò ÞóÇáõæÇ áóæúáÇó ÇÌúÊóÈóíúÊóåóÇ Þõáú ÅöäøóãóÇ ÃóÊøóÈöÚõ ãóÇ íõæÍóì Åöáóíøó ãöäú ÑóÈøöí åóÐóÇ ÈóÕóÇÆöÑõ ãöäú ÑóÈøößõãú æóåõÏðì æóÑóÍúãóÉñ áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٢٠٣ ﴾

[ 007.203 ] ( MŞ )

 

[ 007.203 ] ( AY )

Onlara (Mekke halkına), istedikleri bir âyeti getirmesen, şöyle derler: “ Sen o âyeti hazırlayıp toplasaydın ya!” De ki: “ Ben ancak Rabbim tarafından bana vahyolunana uyarım. Bütün bu Kur’ân âyetleri, Rabbinizden gelen hüccetlerdir ve îman edecek bir kavim için hidâyettir, rahmettir.”

[ 007.203 ] ( EO )

Ve sen onlara bir âyet getirmediği zaman derib toplasa idin' a dediler, de ki: ben, ancak rabbımdan bana ne vahiy olunuyorsa ona ittiba' ederim bütün bu Kur'an rabbınızdan gelen basıretlerdir ve iyman edecek bir kavm için bir hidayet ve rahmettir.

[ 007.203 ] ( ES )

Onlara (arzularına göre) bir âyet getirmediğin zaman, derleyip toplasaydın ya derler, sen de de ki; ben ancak Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa ona uyarım, işte bütünüyle bu Kur'ân, Rabbinizden gelen basiretlerdir (kalp gözünü açacak beyanlardır), iman eden bir kavim için hidayettir, rahmettir.

[ 007.203 ] ( NQ )

And if you do not bring them a miracle [according to their (i.e. Quraish-pagans') proposal], they say: "Why have you not brought it?" Say: "I but follow what is revealed to me from my Lord. This (the Qur'an) is nothing but evidences from your Lord, and a guidance and a mercy for a people who believe."

[ 007.204 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÞõÑöÆó ÇáúÞõÑúÂäõ ÝóÇÓúÊóãöÚõæÇ áóåõ æóÃóäúÕöÊõæÇ áóÚóáøóßõãú ÊõÑúÍóãõæäó ﴿ ٢٠٤ ﴾

[ 007.204 ] ( MŞ )

 

[ 007.204 ] ( AY )

Kur’ân okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Olur ki, merhamet edilirsiniz.

[ 007.204 ] ( EO )

Kur'an okunduğu zaman da hemen onu dinleyin ve susun gerek ki rahmete erdirilirsiniz.

[ 007.204 ] ( ES )

Kur'ân okunduğu zaman, hemen susup onu dinleyin, umulur ki, rahmete nâil olursunuz.

[ 007.204 ] ( NQ )

So, when the Qur'an is recited, listen to it, and be silent that you may receive mercy. [i.e. during the compulsory congregational prayers when the Imam (of a mosque) is leading the prayer (except Surat Al-Fatiha), and also when he is delivering the Friday-prayer Khutbah]. [Tafsir At-Tabari, Vol.9, Pages 162-4]

[ 007.205 ] ( KK )

æóÇÐúßõÑú ÑóÈøóßó Ýöí äóÝúÓößó ÊóÖóÑøõÚðÇ æóÎöíÝóÉð æóÏõæäó ÇáúÌóåúÑö ãöäó ÇáúÞóæúáö ÈöÇáúÛõÏõæøö æóÇáúÂÕóÇáö æóáÇó Êóßõäú ãöäó ÇáúÛóÇÝöáöíäó ﴿ ٢٠٥ ﴾

[ 007.205 ] ( MŞ )

 

[ 007.205 ] ( AY )

Sabah ve akşam, içinden yalvararak ve korkarak, aşikâreden (içten hafif) bir sesle Rabbini an (dua ve zikret). Gâfillerden olma.

[ 007.205 ] ( EO )

Hem de sabahleyin ve akşamları içinden tazarru' ile gizlice ve cehrin mâdunu sesle rabbını zikret de gafillerden olma.

[ 007.205 ] ( ES )

Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gafillerden olma.

[ 007.205 ] ( NQ )

And remember your Lord by your tongue and within yourself, humbly and with fear without loudness in words in the mornings, and in the afternoons and be not of those who are neglectful.

[ 007.206 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÚöäúÏó ÑóÈøößó áÇó íóÓúÊóßúÈöÑõæäó Úóäú ÚöÈóÇÏóÊöåö æóíõÓóÈøöÍõæäóåõ æóáóåõ íóÓúÌõÏõæäó ﴿ ٢٠٦ ﴾

[ 007.206 ] ( MŞ )

 

[ 007.206 ] ( AY )

Gerçekten Rabbinin katında olanlar (rahmetine yakın melekler), Allah’a kulluk etmekten asla kibirlenmezler. Onu tenzih eder yüceltirler ve yalnız ona ibâdet için secde ederler.
(Dikkat! Secde âyetidir.)

[ 007.206 ] ( EO )

Zira rabbının yakınında olanlar ıbadetinden istikbar eylemezler, onu hep tesbih ederler, hem yalnız ona secde ederler.

[ 007.206 ] ( ES )

Zira Rabbinin katında olanlar, Allah'a kulluk etmekten asla kibirlenmezler, O'nu tenzih eder, şanını ulularlar ve yalnızca O'na secde ederler.

[ 007.206 ] ( NQ )

Surely, those who are with your Lord (angels) are never too proud to perform acts of worship to Him, but they glorify His Praise and prostrate before Him.