EN'AM SURESİ

[ 006.001 ] ( KK )

ÇóáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó æóÌóÚóáó ÇáÙøõáõãóÇÊö æóÇáäøõæÑó Ëõãøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÑóÈøöåöãú íóÚúÏöáõæäó ﴿ ١ ﴾

[ 006.001 ] ( MŞ )

 

[ 006.001 ] ( AY )

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı yapan Allah’a mahsustur. Sonra da Rablerini tanımıyanlar, ona, putları denk tutuyorlar.

[ 006.001 ] ( EO )

Hamd o Allahın hakkıdır ki Gökleri ve yeri yarattı zulmetleri ve nuru yaptı, sonra da Hakkı tanımayanlar bunları kendilerini yaratana denk tutuyorlar.

[ 006.001 ] ( ES )

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar.

[ 006.001 ] ( NQ )

All praises and thanks be to Allah, Who (Alone) created the heavens and the earth, and originated the darkness and the light, yet those who disbelieve hold others as equal with their Lord.

[ 006.002 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÎóáóÞóßõãú ãöäú Øöíäò Ëõãøó ÞóÖóì ÃóÌóáÇð æóÃóÌóáñ ãõÓóãøðì ÚöäúÏóåõ Ëõãøó ÃóäúÊõãú ÊóãúÊóÑõæäó ﴿ ٢ ﴾

[ 006.002 ] ( MŞ )

 

[ 006.002 ] ( AY )

O, sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm ecelini (zamanını) takdir edendir. Bir de Allah’ın katında takdir edilen bir ecel kıyâmet vakti vardır. Sonra da siz, (ey kâfirler dirileceğinize) daha şüphe ediyorsunuz!...

[ 006.002 ] ( EO )

O, o hâlıktır ki sizi bir çamurdan yarattı, sonra bir eceli bitirdi bir ecel de nezdinde müsemmâ, sonra da siz daha şübhe ediyorsunuz.

[ 006.002 ] ( ES )

Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O'dur. Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O'nun katındadır. Sonra bir de şüphe ediyorsunuz.

[ 006.002 ] ( NQ )

He it is Who has created you from clay, and then has decreed a stated term (for you to die). And there is with Him another determined term (for you to be resurrected), yet you doubt (in the Resurrection).

[ 006.003 ] ( KK )

æóåõæó Çááøóåõ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÝöí ÇáúÃóÑúÖö íóÚúáóãõ ÓöÑøóßõãú æóÌóåúÑóßõãú æóíóÚúáóãõ ãóÇ ÊóßúÓöÈõæäó ﴿ ٣ ﴾

[ 006.003 ] ( MŞ )

 

[ 006.003 ] ( AY )

Hâlbuki göklerde ve yerde ibâdete lâyık yalnız O Allah’dır. Sizin içinizi de bilir, dışınızı da. O, yapacağınız şeyleri de bilir.

[ 006.003 ] ( EO )

Halbuki o Göklerde de Allah yerde de, sizin içinizi de bilir, dışınızı da, daha ne kesbedeceksiniz onu da bilir.

[ 006.003 ] ( ES )

O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.

[ 006.003 ] ( NQ )

And He is Allah (to be worshipped Alone) in the heavens and on the earth, He knows what you conceal and what you reveal, and He knows what you earn (good or bad).

[ 006.004 ] ( KK )

æóãóÇ ÊóÃúÊöíåöãú ãöäú ÂíóÉò ãöäú ÂíóÇÊö ÑóÈøöåöãú ÅöáÇøó ßóÇäõæÇ ÚóäúåóÇ ãõÚúÑöÖöíäó ﴿ ٤ ﴾

[ 006.004 ] ( MŞ )

 

[ 006.004 ] ( AY )

Böyle iken, onlara (Mekke’lilere) Rablerinin âyetlerinden gelen bir âyet yoktur ki, ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

[ 006.004 ] ( EO )

Böyle iken onlara ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

[ 006.004 ] ( ES )

Onlara Rab'lerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.

[ 006.004 ] ( NQ )

And never an Ayah (sign) comes to them from the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of their Lord, but that they have been turning away from it.

[ 006.005 ] ( KK )

ÝóÞóÏú ßóÐøóÈõæÇ ÈöÇáúÍóÞøö áóãøóÇ ÌóÇÁóåõãú ÝóÓóæúÝó íóÃúÊöíåöãú ÃóäúÈóÇÁõ ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæä ﴿ ٥ ﴾

[ 006.005 ] ( MŞ )

 

[ 006.005 ] ( AY )

En büyük mûcize olan KUR’ÂN onlara geldiği zaman dahi; onu yalanlamışlardı. Fakat yakında, ne ile alay etmiş bulunduklarının haberleri (dünya ve Âhirette çekecekleri azap) onlara gelecektir.

[ 006.005 ] ( EO )

İşte en belli hak geldiği zaman da kendilerine yalan dediler, fakat yakında onlara ne ile istihza etmekte olduklarının haberleri gelecek.

[ 006.005 ] ( ES )

Hak, kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberi yakında kendilerine gelecektir.

[ 006.005 ] ( NQ )

Indeed, they rejected the truth (the Qur'an and Muhammad ) when it came to them, but there will come to them the news of that (the torment) which they used to mock at.

[ 006.006 ] ( KK )

Ãóáóãú íóÑóæúÇ ßóãú ÃóåúáóßúäóÇ ãöäú ÞóÈúáöåöãú ãöäú ÞóÑúäò ãóßøóäøóÇåõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãóÇ áóãú äõãóßøöäú áóßõãú æóÃóÑúÓóáúäóÇ ÇáÓøóãóÇÁó Úóáóíúåöãú ãöÏúÑóÇÑðÇ æóÌóÚóáúäóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑó ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåöãú ÝóÃóåúáóßúäóÇåõãú ÈöÐõäõæÈöåöãú æóÃóäúÔóÃúäóÇ ãöäú ÈóÚúÏöåöãú ÞóÑúäðÇ ÂÎóÑöíäó ﴿ ٦ ﴾

[ 006.006 ] ( MŞ )

 

[ 006.006 ] ( AY )

Görmediler mi ki, kendilerinden önce ne kadar nesiller helâk ettik? Biz, onlara yeryüzünde size (ey Mekke’liler) vermediğimiz bütün imkânları verdik; gökten üzerlerine bol bol yağmur gönderdik. Ev ve bahçelerinin altlarından akar ırmaklar meydana getirdik. Öyle iken, yapmış oldukları günahlar sebebiyle onları helâk ettik de arkalarından başka yeni nesiller icad ettik.

[ 006.006 ] ( EO )

Görmediler mi önlerinde kaç karın helâk ettik, bu yerde onlara size vermediklerimizi vermiştik ve üzerlerine Semayı bol bol salıvermiştik, ırmakları ayaklarının altından akar bir hale getirmiştik, öyle iken onları günahlarıyle helâk ettik de arkalarından yeni bir karın olarak başkalarına neş'et verdik.

[ 006.006 ] ( ES )

Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkanları onlara vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından dolayı helak ettik. Ve kendilerinden sonra başka bir nesil yarattık.

[ 006.006 ] ( NQ )

Have they not seen how many a generation before them We have destroyed whom We had established on the earth such as We have not established you? And We poured out on them rain from the sky in abundance, and made the rivers flow under them. Yet We destroyed them for their sins, and created after them other generations.

[ 006.007 ] ( KK )

æóáóæú äóÒøóáúäóÇ Úóáóíúßó ßöÊóÇÈðÇ Ýöí ÞöÑúØóÇÓò ÝóáóãóÓõæåõ ÈöÃóíúÏöíåöãú áóÞóÇáó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÓöÍúÑñ ãõÈöíäñ ﴿ ٧ ﴾

[ 006.007 ] ( MŞ )

 

[ 006.007 ] ( AY )

Eğer sana, yapraklara yazılı bir kitap indirseydik de onlar, elleriyle onu tutmuş bulunsalardı, o küfredenler yine muhakkak (şöyle) diyeceklerdi: “ Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.”

[ 006.007 ] ( EO )

Sana kâğıt üzerinde yazılmış olarak bir kitab indirseydik de onu elleriyle yoklasaydılar her halde o küfürlerinde ınad edenler yine diyeceklerdi ki «bu: ap açık bir sihirden başka bir şey değil».

[ 006.007 ] ( ES )

Eğer sana kağıtta yazılı bir kitap indirmiş olsak da onu elleriyle tutsalardı, yine de o kâfirler: "Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir" derlerdi.

[ 006.007 ] ( NQ )

And even if We had sent down unto you (O Muhammad ) a Message written on paper so that they could touch it with their hands, the disbelievers would have said: "This is nothing but obvious magic!"

[ 006.008 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ áóæúáÇó ÃõäúÒöáó Úóáóíúåö ãóáóßñ æóáóæú ÃóäúÒóáúäóÇ ãóáóßðÇ áóÞõÖöíó ÇáúÃóãúÑõ Ëõãøó áÇó íõäúÙóÑõæäó ﴿ ٨ ﴾

[ 006.008 ] ( MŞ )

 

[ 006.008 ] ( AY )

Bir de: “ Peygambere bir melek indirilse de görsek ya...” diyorlar. Eğer öyle bir melek indirseydik (yine îman etmemekle helâklerine dair) iş bitirilmiş olur, sonra tevbeleri için kendilerine bir an göz bile açtırılmazdı.

[ 006.008 ] ( EO )

Bir de «şunun üzerinde bir Melek indirilse de görsek a» diyorlar eğer öyle bir Melek indirse idik her halde iş bitirilmiş olur, kendilerine bir ân bile göz açtırılmazdı.

[ 006.008 ] ( ES )

O'na bir melek indirilmeli değil miydi? dediler. Eğer bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu, sonra kendilerine hiç göz açtırılmazdı.

[ 006.008 ] ( NQ )

And they say: "Why has not an angel been sent down to him?" Had We sent down an angel, the matter would have been judged at once, and no respite would be granted to them.

[ 006.009 ] ( KK )

æóáóæú ÌóÚóáúäóÇåõ ãóáóßðÇ áóÌóÚóáúäóÇåõ ÑóÌõáÇð æóáóáóÈóÓúäóÇ Úóáóíúåöãú ãóÇ íóáúÈöÓõæäó ﴿ ٩ ﴾

[ 006.009 ] ( MŞ )

 

[ 006.009 ] ( AY )

Eğer Peygamberleri bir melek yapaydık, yine onu bir adam şeklinde gösterirdik ve elbette onları, düşmekte oldukları şüpheye yine bırakırdık.

[ 006.009 ] ( EO )

Kendisini bir Melek kılaydık yine onu bir er kılacaktık ve düşmekte bulundukları şübheye onları yine düşürecektik.

[ 006.009 ] ( ES )

Eğer Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu bir adam şeklinde yapardık ve onları yine düştükleri kuşkuya düşürürdük.

[ 006.009 ] ( NQ )

And had We appointed him an angel, We indeed would have made him a man, and We would have certainly caused them confusion in a matter which they have already covered with confusion (i.e. the Message of Prophet Muhammad ).

[ 006.010 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÇÓúÊõåúÒöÆó ÈöÑõÓõáò ãöäú ÞóÈúáößó ÝóÍóÇÞó ÈöÇáøóÐöíäó ÓóÎöÑõæÇ ãöäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ Èöåö íóÓúÊóåúÒöÆõæä ﴿ ١٠ ﴾

[ 006.010 ] ( MŞ )

 

[ 006.010 ] ( AY )

Andolsun ki, (ey Resûlüm) senden önce gönderilen peygamberlerle de eğlenildi. Fakat eğlendikleri o hak, içlerinden maskaralık edenleri kuşatıverdi (de helâk oldular).

[ 006.010 ] ( EO )

Kasem olsun ki (ya Muhammed) senden evvel gönderilen Peygamberlerle de eğlenildi, fakat o eğlenildikleri hak, o masharalığı edenleri çebçevre kuşatıverdi.

[ 006.010 ] ( ES )

Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıverdi.

[ 006.010 ] ( NQ )

And indeed (many) Messengers were mocked before you, but their scoffers were surrounded by the very thing that they used to mock at.

[ 006.011 ] ( KK )

Þõáú ÓöíÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö Ëõãøó ÇäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõßóÐøöÈöíäó ﴿ ١١ ﴾

[ 006.011 ] ( MŞ )

 

[ 006.011 ] ( AY )

De ki: “Yeryüzünde dolaşın da hele bir bakın; o peygamberlere yalancı diyenlerin sonu nasıl olmuştur.”

[ 006.011 ] ( EO )

De ki: yer yüzünde dolaşın da bakın o Peygâmberlere yalancı diyenlerin akıbeti nasıl olmuş?».

[ 006.011 ] ( ES )

De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!".

[ 006.011 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Travel in the land and see what was the end of those who rejected truth."

[ 006.012 ] ( KK )

Þõáú áöãóäú ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö Þõáú áöáøóåö ßóÊóÈó Úóáóì äóÝúÓöåö ÇáÑøóÍúãóÉó áóíóÌúãóÚóäøóßõãú Åöáóì íóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö áÇó ÑóíúÈó Ýöíåö ÇóáøóÐöíäó ÎóÓöÑõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú Ýóåõãú áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٢ ﴾

[ 006.012 ] ( MŞ )

 

[ 006.012 ] ( AY )

De ki: “ Göklerde ve yerde olan şeyler kimin?” (Eğer cevap verilmezse) de ki: Allah’ındır. O, kendi üstüne rahmeti yazdı. Muhakkak ki sizi kıyâmet gününe (götürüp) toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Nefislerine ziyan edenler, işte onlar, îman etmezler.”

[ 006.012 ] ( EO )

Kimin şu Göklerdeki ve Yerdeki? de «Allahın» de, o kendi uhdesine rahmeti yazdı, her halde sizi kıyamet gününe toplıyacak, bunda şüpheye mahal yok, nefislerine yazık edenlerdir ki iyman etmezler.

[ 006.012 ] ( ES )

De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.

[ 006.012 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "To whom belongs all that is in the heavens and the earth?" Say: "To Allah. He has prescribed Mercy for Himself . Indeed He will gather you together on the Day of Resurrection, about which there is no doubt. Those who destroy themselves will not believe [in Allah as being the only Ilah (God), and Muhammad as being one of His Messengers, and in Resurrection, etc.].

[ 006.013 ] ( KK )

æóáóåõ ãóÇ Óóßóäó Ýöí Çááøóíúáö æóÇáäøóåóÇÑö æóåõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ١٣ ﴾

[ 006.013 ] ( MŞ )

 

[ 006.013 ] ( AY )

Hâlbuki gecede ve gündüzde yerleşenle hareket eden ne varsa O’nundur. O, herkesin sözlerini işitendir, bütün hallerini bilendir.

[ 006.013 ] ( EO )

Halbuki gecede gündüzde barınan ne varsa onun, ve işiden bilen ancak o.

[ 006.013 ] ( ES )

Gecede, gündüzde barınan her şey O'nundur. O, işitendir, bilendir.

[ 006.013 ] ( NQ )

And to Him belongs whatsoever exists in the night and the day, and He is the All-Hearing, the All-Knowing."

[ 006.014 ] ( KK )

Þõáú ÃóÛóíúÑó Çááøóåö ÃóÊøóÎöÐõ æóáöíøðÇ ÝóÇØöÑö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóåõæó íõØúÚöãõ æóáÇó íõØúÚóãõ Þõáú Åöäøöí ÃõãöÑúÊõ Ãóäú Ãóßõæäó Ãóæøóáó ãóäú ÃóÓúáóãó æóáÇó Êóßõæäóäøó ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١٤ ﴾

[ 006.014 ] ( MŞ )

 

[ 006.014 ] ( AY )

De ki: “ Gökleri ve yeri yaratan Allah’dan başkasını mı dost edinirim? Hâlbuki o, rızık veriyor, yediriyor ve yedirilmekten, beslenmekten münezzeh bulunuyor.” De ki:”- Bana, İslâmı kabul edenlerin ilki olmaklığım emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi.)”

[ 006.014 ] ( EO )

Ya, de: O Göklerin Yerin yaradanı Allahdan başkasınımı veliy ittihaz edeceğim? Halbuki o besliyor da kendisi. Beslenmekten münezzeh bulunuyor, ve ben «cidden ehli islâmın birincisi olmakla emrolundum ve sakın müşriklerden olma, buyuruldu.

[ 006.014 ] ( ES )

De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan başka dost mu tutayım?" "Ben İslâm olanların ilki olmakla emrolundum" de ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma.

[ 006.014 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Shall I take as a Wali (helper, protector, etc.) any other than Allah, the Creator of the heavens and the earth? And it is He Who feeds but is not fed." Say: "Verily, I am commanded to be the first of those who submit themselves to Allah (as Muslims)." And be not you (O Muhammad ) of the Mushrikun [polytheists, pagans, idolaters and disbelievers in the Oneness of Allah].

[ 006.015 ] ( KK )

Þõáú Åöäøöí ÃóÎóÇÝõ Åöäú ÚóÕóíúÊõ ÑóÈøöí ÚóÐóÇÈó íóæúãò ÚóÙöíãò ﴿ ١٥ ﴾

[ 006.015 ] ( MŞ )

 

[ 006.015 ] ( AY )

De ki: “ Eğer ben, Rabbime isyan edersem, cidden büyük bir günün azabından korkarım.

[ 006.015 ] ( EO )

Ben, de: rabbime ısyan edecek olursam cidden büyük bir günün azabından korkarım.

[ 006.015 ] ( ES )

De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım".

[ 006.015 ] ( NQ )

Say: "I fear, if I disobey my Lord, the torment of a Mighty Day."

[ 006.016 ] ( KK )

ãóäú íõÕúÑóÝú Úóäúåõ íóæúãóÆöÐò ÝóÞóÏú ÑóÍöãóåõ æóÐóáößó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúãõÈöíäõ ﴿ ١٦ ﴾

[ 006.016 ] ( MŞ )

 

[ 006.016 ] ( AY )

O gün, kimden azap giderilirse muhakkak ki Allah ona merhamet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.

[ 006.016 ] ( EO )

Kim kendisinden o gün azab bertaraf edilirse işte onu rahmetiyle yarlıgamıştır. Ve işte ıyan beyan kurtuluş odur.

[ 006.016 ] ( ES )

O gün kimden azab giderilirse, kuşkusuz Allah ona rahmet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.

[ 006.016 ] ( NQ )

Who is averted from (such a torment) on that Day, (Allah) has surely been Merciful to him. And that would be the obvious success.

[ 006.017 ] ( KK )

æóÅöäú íóãúÓóÓúßó Çááøóåõ ÈöÖõÑøò ÝóáÇó ßóÇÔöÝó áóåõ ÅöáÇøó åõæó æóÅöäú íóãúÓóÓúßó ÈöÎóíúÑò Ýóåõæó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ١٧ ﴾

[ 006.017 ] ( MŞ )

 

[ 006.017 ] ( AY )

Eğer Allah, sana bir belâ (keder) değdirirse artık onu, ondan başka açacak (giderecek) kimse yoktur. Sana bir hayır değdirirse (verirse), yine O, onu devam ettirmeğe ve her şeye kadirdir.

[ 006.017 ] ( EO )

Eğer Allah sana bir keder dokundurursa onu ondan başka açacak yoktur ve eğer sana bir hayır dokundurursa yine o her şeye kadirdir.

[ 006.017 ] ( ES )

Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.

[ 006.017 ] ( NQ )

And if Allah touches you with harm, none can remove it but He, and if He touches you with good, then He is Able to do all things.

[ 006.018 ] ( KK )

æóåõæó ÇáúÞóÇåöÑõ ÝóæúÞó ÚöÈóÇÏöåö æóåõæó ÇáúÍóßöíãõ ÇáúÎóÈöíÑõ ﴿ ١٨ ﴾

[ 006.018 ] ( MŞ )

 

[ 006.018 ] ( AY )

O, kullarının üstünde galibdir. O, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.”

[ 006.018 ] ( EO )

Kullarının üstünde kahir o, hakîm o, habîr o

[ 006.018 ] ( ES )

O, kullarının üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.

[ 006.018 ] ( NQ )

And He is the Irresistible, above His slaves, and He is the All-Wise, Well-Acquainted with all things.

[ 006.019 ] ( KK )

Þõáú Ãóíøõ ÔóíúÁò ÃóßúÈóÑõ ÔóåóÇÏóÉð Þõáö Çááøóåõ ÔóåöíÏñ Èóíúäöí æóÈóíúäóßõãú æóÃõæÍöíó Åöáóíøó åóÐóÇ ÇáúÞõÑúÂäõ áöÃõäÐöÑóßõãú Èöåö æóãóäú ÈóáóÛó ÃóÆöäøóßõãú áóÊóÔúåóÏõæäó Ãóäøó ãóÚó Çááøóåö ÂáöåóÉð ÃõÎúÑóì Þõáú áÇó ÃóÔúåóÏõ Þõáú ÅöäøóãóÇ åõæó Åöáóåñ æóÇÍöÏñ æóÅöäøóäöí ÈóÑöíÁñ ãöãøóÇ ÊõÔúÑößõæäó ﴿ ١٩ ﴾

[ 006.019 ] ( MŞ )

 

[ 006.019 ] ( AY )

De ki: “ Şâhid olmak bakımından hangi şey en büyüktür?” (Cevab vermezlerse) de ki: “ Allah, benimle sizin aranızda, şâhiddir ve bana şu KUR’ÂN vahyolundu ki, onunla, hem sizi, hem de kime ulaşırsa onu korkutayım. Allah’la beraber başka ilâhlar olduğuna hakikaten siz mi şâhidlik ediyorsunuz?” Ben, buna şâhidlik etmem, de. De ki: “ O, yalnız bir tek İlâh’dır ve ben de, O’na eş koştuğunuz put’lara ibâdet etmekten berîyim.”

[ 006.019 ] ( EO )

De ki: «Hangi şey şehadetçe en büyüktür?» De ki «Allah şâhid benimle sizin aranızda» ve bana bu Kur'ân vahy olundu ki sizi ve her kime irerse onu bununla inzar edeyim: Ya siz, Allah ile beraber diğer ilâhlar olduğuna gerçekten şehadet mi ediyorsunuz? De ki: Ben şehadet etmem, De ki hakıkat ancak şu; O bir tek ilâh, ve şübhesizki ben sizin şeriklerinizden temamen beriyim.

[ 006.019 ] ( ES )

De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?". De ki: "Allah, benimle sizin aranızda şahittir ve bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım. Allah'la beraber başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten şahitlik eder misiniz?" De ki: "Ben buna şahitlik etmem". "O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve gerçekten ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım"de.

[ 006.019 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "What thing is the most great in witness?" Say: "Allah (the Most Great!) is Witness between me and you; this Qur'an has been revealed to me that I may therewith warn you and whomsoever it may reach. Can you verily bear witness that besides Allah there are other aliha (gods)?" Say "I bear no (such) witness!" Say: "But in truth He (Allah) is the only one Ilah (God). And truly I am innocent of what you join in worship with Him."

[ 006.020 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÂÊóíúäóÇåõãõ ÇáúßöÊóÇÈó íóÚúÑöÝõæäóåõ ßóãóÇ íóÚúÑöÝõæäó ÃóÈúäóÇÁóåõãú ÇóáøóÐöíäó ÎóÓöÑõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú Ýóåõãú áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ٢٠ ﴾

[ 006.020 ] ( MŞ )

 

[ 006.020 ] ( AY )

Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin bilginleri, o Peygamberi (Hazret-i Muhammed aleyhisselâmı), oğullarını tanıdıkları gibi bilir ve tanırlar. Küfre varmakla nefislerine ziyan edenler, işte onlar îman etmezler...

[ 006.020 ] ( EO )

Kendilerine kitâb verdiğimiz ümmetlerin uleması o Peygamberi kendi oğullarını bilir gibi bilirler, kendilerine yazık edenlerdir ki ancak iyman getirmezler.

[ 006.020 ] ( ES )

Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.

[ 006.020 ] ( NQ )

Those to whom We have given the Scripture (Jews and Christians) recognize him (i.e. Muhammad as a Messenger of Allah, and they also know that there is no Ilah (God) but Allah and Islam is Allah's Religion), as they recognize their own sons. Those who destroy themselves will not believe . (Tafsir At-Tabari)

[ 006.021 ] ( KK )

æóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ Ãóæú ßóÐøóÈó ÈöÂíóÇÊöåö Åöäøóåõ áÇó íõÝúáöÍõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٢١ ﴾

[ 006.021 ] ( MŞ )

 

[ 006.021 ] ( AY )

Allah’a iftira ederek yalan uyduran ve onun âyetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki, o zâlimler kurtuluşa eremezler.

[ 006.021 ] ( EO )

Allaha iftira ederek yalan uyduran veya onun âyetlerine yalan deyen kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki zalimler felâh bulmazlar.

[ 006.021 ] ( ES )

Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.

[ 006.021 ] ( NQ )

And who does more wrong than he who invents a lie against Allah or rejects His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, revelations, etc.)? Verily, the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) shall never be successful.

[ 006.022 ] ( KK )

æóíóæúãó äóÍúÔõÑõåõãú ÌóãöíÚðÇ Ëõãøó äóÞõæáõ áöáøóÐöíäó ÃóÔúÑóßõæÇ Ãóíúäó ÔõÑóßóÇÄõßõãõ ÇáøóÐöíäó ßõäúÊõãú ÊóÒúÚõãõæäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 006.022 ] ( MŞ )

 

[ 006.022 ] ( AY )

Hele müşriklerin hepsini kıyâmet gününde toplayıp sonra onlara: “ Hani, nerede Allah’a eş sayarak o tapınmış olduğunuz ortaklarınız?” deriz.

[ 006.022 ] ( EO )

Hele hepsini Mahşere toplıyacağımız, sonra o şirk koşanlara diyeceğimiz gün: Hani nerede o sizin zu'm etmekte olduğunuz şerikleriniz?

[ 006.022 ] ( ES )

O gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a ortak koşanlara: " Hani nerede o Allah'a ortak saydığınız ortaklarınız?" diyeceğiz.

[ 006.022 ] ( NQ )

And on the Day when We shall gather them all together, We shall say to those who joined partners in worship (with Us): "Where are your partners (false deities) whom you used to assert (as partners in worship with Allah)?"

[ 006.023 ] ( KK )

Ëõãøó áóãú Êóßõäú ÝöÊúäóÊõåõãú ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ æóÇááøóåö ÑóÈøöäóÇ ãóÇ ßõäøóÇ ãõÔúÑößöíäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 006.023 ] ( MŞ )

 

[ 006.023 ] ( AY )

Sonra (kurtuluş için) özürleri mevcut olmayıp sadece şöyle diyeceklerdir: “ Rabbimiz olan Allah’a yemin ederiz ki, biz, müşriklerden değildik.”

[ 006.023 ] ( EO )

Sonra başka fitnelik edemiyecekler şöyle diyecekler: Rabbimiz Allaha yemin ederiz: Vallahi bizler müşrik değil idik.

[ 006.023 ] ( ES )

Sonra, (Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz müşriklerden değildik" demekten başka bir özür bulamayacaklar.

[ 006.023 ] ( NQ )

There will then be (left) no Fitnah (excuses or statements or arguments) for them but to say: "By Allah, our Lord, we were not those who joined others in worship with Allah."

[ 006.024 ] ( KK )

ÇõäúÙõÑú ßóíúÝó ßóÐóÈõæÇ Úóáóì ÃóäúÝõÓöåöãú æóÖóáøó Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 006.024 ] ( MŞ )

 

[ 006.024 ] ( AY )

Bir bak ki, vicdanlarına karşı nasıl yalan uydurdular. Allah’a ortak koştukları putları da kendilerinden (nasıl) kayboldu!...

[ 006.024 ] ( EO )

Bak vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler, gâib oluverdi de kendilerinden o uydurdukları ma'budlar

[ 006.024 ] ( ES )

Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler! O uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti.

[ 006.024 ] ( NQ )

Look! How they lie against themselves! But the (lie) which they invented will disappear from them.

[ 006.025 ] ( KK )

æóãöäúåõãú ãóäú íóÓúÊóãöÚõ Åöáóíúßó æóÌóÚóáúäóÇ Úóáóì ÞõáõæÈöåöãú ÃóßöäøóÉð Ãóäú íóÝúÞóåõæåõ æóÝöí ÂÐóÇäöåöãú æóÞúÑðÇ æóÅöäú íóÑóæúÇ ßõáøó ÂíóÉò áÇó íõÄúãöäõæÇ ÈöåóÇ ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁõæßó íõÌóÇÏöáõæäóßó íóÞõæáõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöäú åóÐóÇ ÅöáÇøó ÃóÓóÇØöíÑõ ÇáúÃóæøóáöíäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 006.025 ] ( MŞ )

 

[ 006.025 ] ( AY )

Müşriklerden bazıları, seni Kur’ân okurken dinlerler; fakat biz, kalplerine, onu anlamalarına engel perdeler ve kulaklarının içine de ağırlık (sağırlık) koyduk. Onlar, her mûcizeyi görseler, yine de ona îman etmezler. Hattâ o kâfirler, sana geldikleri zaman, seninle çekişerek şöyle derler: “ Bu Kur’ân, eskilerin masallarından başka bir şey değildir!”

[ 006.025 ] ( EO )

İçlerinden kimi de vardır seni Kur'an okurken dinler fakat biz onların kalblerine onu zevkıyle anlamalarına mani' kabuklar geçirmişizdir, kulaklarında da bir ağırlık vardır, her mu'cizeyi görseler de iyman etmezler, hattâ sana geldiklerinde seninle cidal yapmağa kalkışarak der ki o hak tanımaz kâfirler: «bu, eskilerin esatırinden başka bir şey değil».

[ 006.025 ] ( ES )

İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Onlar, bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar. Ve o kâfirler: "Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" derler.

[ 006.025 ] ( NQ )

And of them there are some who listen to you; but We have set veils on their hearts, so they understand it not, and deafness in their ears; if they see every one of the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) they will not believe therein; to the point that when they come to you to argue with you, the disbelievers say: "These are nothing but tales of the men of old."

[ 006.026 ] ( KK )

æóåõãú íóäúåóæúäó Úóäúåõ æóíóäúÃóæúäó Úóäúåõ æóÅöäú íõåúáößõæäó ÅöáÇøó ÃóäúÝõÓóåõãú æóãóÇ íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٢٦ ﴾

[ 006.026 ] ( MŞ )

 

[ 006.026 ] ( AY )

Onlar, hem (insanları) Peygamberden vaz geçirmeğe çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Böylece ancak nefislerini helâk ederler de farkına varmazlar.

[ 006.026 ] ( EO )

o birleri ise hem ona yaklaşmaktan nehyederler, hemde kendileri ondan uzaklaşırlar ve bu suretle mücerred nefislerini helâk ederler de farkına varmazlar.

[ 006.026 ] ( ES )

Onlar, insanları Kur'ân'a iman etmekten menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller.

[ 006.026 ] ( NQ )

And they prevent others from him (from following Prophet Muhammad ) and they themselves keep away from him, and (by doing so) they destroy not but their ownselves, yet they perceive (it) not.

[ 006.027 ] ( KK )

æóáóæú ÊóÑóì ÅöÐú æõÞöÝõæÇ Úóáóì ÇáäøóÇÑö ÝóÞóÇáõæÇ íóÇáóíúÊóäóÇ äõÑóÏøõ æóáÇó äõßóÐøöÈó ÈöÂíóÇÊö ÑóÈøöäóÇ æóäóßõæäó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٢٧ ﴾

[ 006.027 ] ( MŞ )

 

[ 006.027 ] ( AY )

Ateş karşısında durdurulup da şöyle söyledikleri zaman bir görsen: “ Ah ! Ne olurdu, biz dünyaya geri çevrilsek de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek, mü'minlerden olsak!...”

[ 006.027 ] ( EO )

görsen, ateşin başına durdurulub da: ah! dedikleri vakıt: ah nolurdu bir geri çevrilsek de rabbımızın âyetlerini inkâr etmesek mü'minlerden olsaktı.

[ 006.027 ] ( ES )

Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabb'imizin âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık" dediklerini bir görsen!

[ 006.027 ] ( NQ )

If you could but see when they will be held over the (Hell) Fire! They will say: "Would that we were but sent back (to the world)! Then we would not deny the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, revelations, etc.) of our Lord, and we would be of the believers!"

[ 006.028 ] ( KK )

Èóáú ÈóÏóÇ áóåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íõÎúÝõæäó ãöäú ÞóÈúáõ æóáóæú ÑõÏøõæÇ áóÚóÇÏõæÇ áöãóÇ äõåõæÇ Úóäúåõ æóÅöäøóåõãú áóßóÇÐöÈõæäó ﴿ ٢٨ ﴾

[ 006.028 ] ( MŞ )

 

[ 006.028 ] ( AY )

Hayır, evvelce gizleyip durdukları işleri karşılarına çıktı da ondan böyle söylüyorlar. Yoksa geri çevrilselerdi, muhakkak o alıkonmak istendikleri fenalığa, yine döneceklerdi. Şüphesiz ki onlar, yine yalancıdırlar.

[ 006.028 ] ( EO )

hayır evvelce gizleyib durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri çevrilselerdi mutlak o nehyedildikleri fenalığa yine döneceklerdi, şüphesiz yine yalancılar.

[ 006.028 ] ( ES )

Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi yapmaya dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar.

[ 006.028 ] ( NQ )

Nay, it has become manifest to them what they had been concealing before. But if they were returned (to the world), they would certainly revert to that which they were forbidden. And indeed they are liars.

[ 006.029 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ Åöäú åöíó ÅöáÇøó ÍóíóÇÊõäóÇ ÇáÏøõäúíóÇ æóãóÇ äóÍúäõ ÈöãóÈúÚõæËöíäó ﴿ ٢٩ ﴾

[ 006.029 ] ( MŞ )

 

[ 006.029 ] ( AY )

(Dünyaya dönselerdi, eskisi gibi) yine şöyle diyeceklerdi: “ Bu, dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur ve biz, bir daha dirilecek değiliz.”

[ 006.029 ] ( EO )

yine dönüb: «hayat, sırf Dünya hayatımızdan ibaret, biz bir daha dirilecek değiliz» diyeceklerdi.

[ 006.029 ] ( ES )

Dediler ki:" Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz".

[ 006.029 ] ( NQ )

And they said: "There is no (other life) but our (present) life of this world, and never shall we be resurrected (on the Day of Resurrection)."

[ 006.030 ] ( KK )

æóáóæú ÊóÑóì ÅöÐú æõÞöÝõæÇ Úóáóì ÑóÈøöåöãú ÞóÇáó ÃóáóíúÓó åóÐóÇ ÈöÇáúÍóÞøö ÞóÇáõæÇ Èóáóì æóÑóÈøöäóÇ ÞóÇáó ÝóÐõæÞõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóßúÝõÑõæäó ﴿ ٣٠ ﴾

[ 006.030 ] ( MŞ )

 

[ 006.030 ] ( AY )

Sen, onların Rablerine arzedildiklerini (hesaba çekildiklerini) göreydin! Allah, onlara şöyle buyuracak: “ Öldükten sonra diriliş ve bu hesap, hak değil mi imiş?” Onlar da: “ Evet, Rabbimize yemin ederiz ki, bu hak’dır.” diyeceklerdir. Allah: “ O hâlde dünyada yaptığınız küfürlerin cezasını (azabını) tadın.” buyuracaktır.

[ 006.030 ] ( EO )

hem görsen onları: rablerinin huzuruna durdukları vakıt! nasıl, deyecek; şu gördüğünüz hak değil mi imiş? Evet, rabbımız hakkı için diyecekler, o halde buyuracak: tadın azabı, küfrettiğinizin cezası.

[ 006.030 ] ( ES )

Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri onlara şöyle der: "Bu, bir gerçek değil midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir" derler. Rableri de onlara: "Öyleyse inkârınız sebebiyle azabı tadın!" der.

[ 006.030 ] ( NQ )

If you could but see when they will be held (brought and made to stand) in front of their Lord! He will say: "Is not this (Resurrection and the taking of the accounts) the truth?" They will say: "Yes, by our Lord!" He will then say: "So taste you the torment because you used not to believe."

[ 006.031 ] ( KK )

ÞóÏú ÎóÓöÑó ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöáöÞóÇÁö Çááøóåö ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁóÊúåõãú ÇáÓøóÇÚóÉõ ÈóÛúÊóÉð ÞóÇáõæÇ íóÇÍóÓúÑóÊóäóÇ Úóáóì ãóÇ ÝóÑøóØúäóÇ ÝöíåóÇ æóåõãú íóÍúãöáõæäó ÃóæúÒóÇÑóåõãú Úóáóì ÙõåõæÑöåöãú ÃóáÇó ÓóÇÁó ãóÇ íóÒöÑõæäó ﴿ ٣١ ﴾

[ 006.031 ] ( MŞ )

 

[ 006.031 ] ( AY )

Allah’ın huzuruna çıkacaklarını inkâr edenler, gerçekten ziyana uğramıştır. Nihâyet kendilerine kıyâmet ansızın geldiği zaman şöyle diyecekler: “Vah, bize yazıklar olsun! Dünyada kusur yaparak vaktimizi boşa çıkardık.” Onlar günahlarını arkalarına yükleneceklerdir. Dikkat edin ki, yüklendikleri günah ne kötüdür!...

[ 006.031 ] ( EO )

hakikat hüsranda kaldı o: Allahın karşısına çıkacaklarını inkâr eden kimseler ki nihayet saat gelib ansızın kendilerini bastırıverince «eyvah! hayatta yaptığımız taksırlerden dolayı hasretlerimize bak» derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne fena yükler götürüyorlar!

[ 006.031 ] ( ES )

Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak şöyle derler: "Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!" Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür!

[ 006.031 ] ( NQ )

They indeed are losers who denied their Meeting with Allah , until all of a sudden, the Hour (signs of death) is on them, and they say: "Alas for us that we gave no thought to it," while they will bear their burdens on their backs; and evil indeed are the burdens that they will bear!

[ 006.032 ] ( KK )

æóãóÇ ÇáúÍóíóÇÉõ ÇáÏøõäúíóÇ ÅöáÇøó áóÚöÈñ æóáóåúæñ æóáóáÏøóÇÑõ ÇáúÂÎöÑóÉõ ÎóíúÑñ áöáøóÐöíäó íóÊøóÞõæäó ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 006.032 ] ( MŞ )

 

[ 006.032 ] ( AY )

Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette Âhiret yurdu, takvâ sahipleri (Allah’dan korkanlar) için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız başınıza gelmiyecek mi?

[ 006.032 ] ( EO )

Dünya hayat, bir oyundan, bir oyalanmadan başka nedir? Elbette dâri Âhıret korunan müttekıler için daha hayırlıdır, hâlâ akıllanmayacak mısınız?

[ 006.032 ] ( ES )

Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?

[ 006.032 ] ( NQ )

And the life of this world is nothing but play and amusement. But far better is the house in the Hereafter for those who areAl-Muttaqun (the pious - see V.2:2). Will you not then understand?

[ 006.033 ] ( KK )

ÞóÏú äóÚúáóãõ Åöäøóåõ áóíóÍúÒõäõßó ÇáøóÐöí íóÞõæáõæäó ÝóÅöäøóåõãú áÇó íõßóÐøöÈõæäóßó æóáóßöäøó ÇáÙøóÇáöãöíäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö íóÌúÍóÏõæäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 006.033 ] ( MŞ )

 

[ 006.033 ] ( AY )

Gerçekten biliyoruz ki, söyledikleri lâf, seni (ey Resûlüm) cidden incitiyor. Fakat onlar seni yalanlamıyorlar (doğru söylediğini biliyorlar), ancak o zâlimler Allah’ın âyetlerini inadla inkâr ediyorlar.

[ 006.033 ] ( EO )

Celâlim hakkı için biliyoruz ki söyledikleri lâf seni cidden incitiyor, maamafih onların yalancı dedikleri sen değilsin, lâkin zalimler Allahın âyetlerine cehudluk ediyorlar.

[ 006.033 ] ( ES )

Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.

[ 006.033 ] ( NQ )

We know indeed the grief which their words cause you (O Muhammad ): it is not you that they deny, but it is the Verses (the Qur'an) of Allah that the Zalimun (polytheists and wrong-doers) deny.

[ 006.034 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ßõÐøöÈóÊú ÑõÓõáñ ãöäú ÞóÈúáößó ÝóÕóÈóÑõæÇ Úóáóì ãóÇ ßõÐøöÈõæÇ æóÃõæÐõæÇ ÍóÊøóì ÃóÊóÇåõãú äóÕúÑõäóÇ æóáÇó ãõÈóÏøöáó áößóáöãóÇÊö Çááøóåö æóáóÞóÏú ÌóÇÁóßó ãöäú äóÈóÅö ÇáúãõÑúÓóáöíäó ﴿ ٣٤ ﴾

[ 006.034 ] ( MŞ )

 

[ 006.034 ] ( AY )

Andolsun, senden önce gönderilen peygamberler yalanlandı da, eziyet edilip yalanlanmalarına karşı sabrettiler. Nihâyet kendilerine zaferimiz geldi. Allah’ın kelimelerini (vaadini) değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlere (yapılan muamelelere) ait haberlerin bir kısmı da sana geldi.

[ 006.034 ] ( EO )

Celâlîm hakkıyçin senden önce gönderilen Peygamberler tekzib olundu da tekzib ve ezâ edilmelerine karşı sabrettiler, nihayet kendilerine nusratımız geldi, öyle ya Allahın kelimâtı va'dini değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur, alimallah sana mürselîn kıssalarından haber de geldi.

[ 006.034 ] ( ES )

Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir.

[ 006.034 ] ( NQ )

Verily, (many) Messengers were denied before you (O Muhammad ), but with patience they bore the denial, and they were hurt, till Our Help reached them, and none can alter the Words (Decisions) of Allah. Surely there has reached you the information (news) about the Messengers (before you).

[ 006.035 ] ( KK )

æóÅöäú ßóÇäó ßóÈõÑó Úóáóíúßó ÅöÚúÑóÇÖõåõãú ÝóÅöäú ÇÓúÊóØóÚúÊó Ãóäú ÊóÈúÊóÛöíó äóÝóÞðÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö Ãóæú ÓõáøóãðÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö ÝóÊóÃúÊöíóåõãú ÈöÂíóÉò æóáóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ áóÌóãóÚóåõãú Úóáóì ÇáúåõÏóì ÝóáÇó Êóßõæäóäøó ãöäó ÇáúÌóÇåöáöíäó ﴿ ٣٥ ﴾

[ 006.035 ] ( MŞ )

 

[ 006.035 ] ( AY )

Eğer onların hak dinden yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa, haydi kendi başına yerin dibine inecek bir kanal veya göğe çıkacak bir merdiven arayıp da onlara başka bir mûcize getirmeğe gücün yettiği takdirde hiç durma. (Yani, buna gücün yetmez. O hâlde sabret ve Allah’ın hükmünü bekle). Allah dilemiş olsaydı, muhakkak onları hidâyet üzerinde toplardı. O hâlde, sakın bunu bilmiyenlerden olma...

[ 006.035 ] ( EO )

Eğer onların omuz dönmelerini sana pek ağır geliyorsa haydi kendi kendine yerin dibine inecek bir baca veya göklere çıkacak bir merdiven arayıb da onlara bam başka bir âyet getirmeğe gücün yettiği takdirde hiç durma, Allah dilemiş olsa idi elbette onları hidayet üzre toplardı o halde sakın cahillerden olma.

[ 006.035 ] ( ES )

Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!

[ 006.035 ] ( NQ )

If their aversion (from you, O Muhammad and from that with which you have been sent) is hard on you, (and you cannot be patient from their harm to you), then if you were able to seek a tunnel in the ground or a ladder to the sky, so that you may bring them a sign (and you cannot do it, so be patient). And had Allah willed, He could have gathered them together (all) unto true guidance, so be not you one of those who are Al-Jahilun (the ignorant).

[ 006.036 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ íóÓúÊóÌöíÈõ ÇáøóÐöíäó íóÓúãóÚõæäó æóÇáúãóæúÊóì íóÈúÚóËõåõãõ Çááøóåõ Ëõãøó Åöáóíúåö íõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٣٦ ﴾

[ 006.036 ] ( MŞ )

 

[ 006.036 ] ( AY )

Senin dâvetini, samimiyet ve can kulağı ile dinleyenler ancak kabul eder. Kalpleri ölü kâfirleri ise, Allah kıyâmette diriltir. Sonra hepsi onun huzuruna döndürülür çıkarılırlar.

[ 006.036 ] ( EO )

Sâde işitmesi olanlar da'vete icabet eder, ölülere gelince onları Allah diriltir sonra hepsi onun huzuruna çıkarılırlar.

[ 006.036 ] ( ES )

Daveti ancak dinleyenler kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir, sonra O'na döndürülürler.

[ 006.036 ] ( NQ )

It is only those who listen (to the Message of Prophet Muhammad ), will respond (benefit from it), but as for the dead (disbelievers), Allah will raise them up, then to Him they will be returned (for their recompense).

[ 006.037 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ áóæúáÇó äõÒøöáó Úóáóíúåö ÂíóÉñ ãöäú ÑóÈøöåö Þõáú Åöäøó Çááøóåó ÞóÇÏöÑñ Úóáóì Ãóäú íõäóÒøöáó ÂíóÉð æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú áÇó íóÚúáóãõæäó ﴿ ٣٧ ﴾

[ 006.037 ] ( MŞ )

 

[ 006.037 ] ( AY )

(Mekke kâfirleri) şöyle dediler: “ O Peygambere, Rabbinden bir başka mûcize indirilse ya!” De ki: “ Allah, onların istediği şekilde bir mûcize indirmeğe kadirdir; fakat onların çoğu, böyle bir mûcize geldiği zaman başlarına felâket geleceğini bilmezler.

[ 006.037 ] ( EO )

Durmuşlar da ona bam başka bir âyet indirilse ya diyorlar, de ki: şüphesiz Allah öyle bir mu'cizeyi indirib durmağa kadirdir ve lâkin ekserisi bilmezler.

[ 006.037 ] ( ES )

Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" De ki: "Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat çokları bilmezler".

[ 006.037 ] ( NQ )

And they said: "Why is not a sign sent down to him from his Lord?" Say: "Allah is certainly Able to send down a sign, but most of them know not."

[ 006.038 ] ( KK )

æóãóÇ ãöäú ÏóÇÈøóÉò Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó ØóÇÆöÑò íóØöíÑõ ÈöÌóäóÇÍóíúåö ÅöáÇøó Ãõãóãñ ÃóãúËóÇáõßõãú ãóÇ ÝóÑøóØúäóÇ Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö ãöäú ÔóíúÁò Ëõãøó Åöáóì ÑóÈøöåöãú íõÍúÔóÑõæäó ﴿ ٣٨ ﴾

[ 006.038 ] ( MŞ )

 

[ 006.038 ] ( AY )

Yerde yürüyen hayvan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan hepsi (yemek, içmek, zikretmek hususunda) ancak sizin gibi ümmetlerdir. Biz O kitabda (Kur’ân veya Levhi mahfuzda) hiç bir şeyi noksan bırakmadık. Sonra, ancak Rablerine toplanıp getirilirler.

[ 006.038 ] ( EO )

hem Yerde debelenen hiç bir hayvan ve iki kanadiyle uçan hiç bir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar, biz kitâbda hiç bir tefrıt yapmamışızdır, sonra hepsi toplanır Rablarına haşolunurlar.

[ 006.038 ] ( ES )

Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.

[ 006.038 ] ( NQ )

There is not a moving (living) creature on earth, nor a bird that flies with its two wings, but are communities like you. We have neglected nothing in the Book, then unto their Lord they (all) shall be gathered.

[ 006.039 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ Õõãøñ æóÈõßúãñ Ýöí ÇáÙøõáõãóÇÊö ãóäú íóÔóÃö Çááøóåõ íõÖúáöáúåõ æóãóäú íóÔóÃú íóÌúÚóáúåõ Úóáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٣٩ ﴾

[ 006.039 ] ( MŞ )

 

[ 006.039 ] ( AY )

Âyetlerimizi yalanlıyanlar, cehâlet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir (Kur’ân’ı dinlemezler ve hakkı söylemezler). Allah, dilediği kimseyi sapıtır, dilediğini de doğru yol üzerinde bulundurur.

[ 006.039 ] ( EO )

Âyetlerimize yalan diyenler, bir takım sağırlar ve dilsizlerdir, zulmetler içindedirler, kimi dilerse Allah şaşırtır, kimi de dilerse bir tarikı müstekîm üzerinde bulundurur.

[ 006.039 ] ( ES )

Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola koyar.

[ 006.039 ] ( NQ )

Those who reject Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) are deaf and dumb in darkness. Allah sends astray whom He wills and He guides on the Straight Path whom He wills.

[ 006.040 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊóßõãú Åöäú ÃóÊóÇßõãú ÚóÐóÇÈõ Çááøóåö Ãóæú ÃóÊóÊúßõãõ ÇáÓøóÇÚóÉõ ÃóÛóíúÑó Çááøóåö ÊóÏúÚõæäó Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٤٠ ﴾

[ 006.040 ] ( MŞ )

 

[ 006.040 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), müşriklere söyle: “ Bana haber verir misiniz, eğer Allah’ın azâbı, yahut kıyâmet başınıza gelirse, Allah’dan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru söyleyen insanlarsanız... (Putlar ilâh’dır sözünde gerçekçi iseniz, kurtulmanız için onlara yalvarıp dua edin.)

[ 006.040 ] ( EO )

De ki: bir düşünürmüsün kendinizi? eğer Allahın azabı başınıza gelir veya o saat başınıza gelirse Allahdan başkasına mı dua edersiniz? eğer doğru söylerseniz söyleyin bakayım?

[ 006.040 ] ( ES )

De ki: "Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap verin".

[ 006.040 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Tell me if Allah's Torment comes upon you, or the Hour comes upon you, would you then call upon any one other than Allah? (Reply) if you are truthful!"

[ 006.041 ] ( KK )

Èóáú ÅöíøóÇåõ ÊóÏúÚõæäó ÝóíóßúÔöÝõ ãóÇ ÊóÏúÚõæäó Åöáóíúåö Åöäú ÔóÇÁó æóÊóäúÓóæúäó ãóÇ ÊõÔúÑößõæäó ﴿ ٤١ ﴾

[ 006.041 ] ( MŞ )

 

[ 006.041 ] ( AY )

Şüphesiz ancak, Allah’a dua edersiniz de, dilerse O, bertaraf edilmesine yalvardığınızı (belâyı) kaldırır. O vakit, ortak koştuğunuz putları unutursunuz.

[ 006.041 ] ( EO )

Doğrusu yalnız ona dua edersiniz de dilerse o feryada geldiğiniz belâyı üzerinizden kaldırır ve o lâhza siz o şirk koşduklarınızın hepsini unutursunuz.

[ 006.041 ] ( ES )

Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.

[ 006.041 ] ( NQ )

Nay! To Him Alone you call, and, if He will, He would remove that (distress) for which you call upon Him, and you forget at that time whatever partners you joined with Him (in worship)!

[ 006.042 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÃóÑúÓóáúäóÇ Åöáóì Ãõãóãò ãöäú ÞóÈúáößó ÝóÃóÎóÐúäóÇåõãú ÈöÇáúÈóÃúÓóÇÁö æóÇáÖøóÑøóÇÁö áóÚóáøóåõãú íóÊóÖóÑøóÚõæäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 006.042 ] ( MŞ )

 

[ 006.042 ] ( AY )

Andolsun ki, biz, senden önce bir takım ümmetlere peygamberler gönderdik; dinlemediler de, onları, şiddet ve zaruretlerle kıvrandırdık. Olur ki yalvarırlar, (tevbe ederler, diye).

[ 006.042 ] ( EO )

Celâlim hakkı için senden önce bir takım ümmetlere Resuller gönderdik dinlemediler de onları şiddetler ve zaruretlerle sıktık gerek ki yalvarsınlar diye.

[ 006.042 ] ( ES )

Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.

[ 006.042 ] ( NQ )

Verily, We sent (Messengers) to many nations before you (O Muhammad ). And We seized them with extreme poverty (or loss in wealth) and loss in health with calamities so that they might believe with humility.

[ 006.043 ] ( KK )

ÝóáóæúáÇó ÅöÐú ÌóÇÁóåõãú ÈóÃúÓõäóÇ ÊóÖóÑøóÚõæÇ æóáóßöäú ÞóÓóÊú ÞõáõæÈõåõãú æóÒóíøóäó áóåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 006.043 ] ( MŞ )

 

[ 006.043 ] ( AY )

Hiç olmazsa, böyle şiddetimiz onlara geldiği zaman, bâri yalvarsaydılar! Fakat kalpleri katılaşmış, Şeytan da bütün yaptıklarını, kendilerine süslü göstermişti.

[ 006.043 ] ( EO )

Hiç olmazsa böyle tazyikımız geldiği vakıt bâri yalvarsaydılar ve lâkin kalbleri katılaşmış, Şeytan da her ne yapıyorlar ise kendilerine süslü göstermişti.

[ 006.043 ] ( ES )

Hiç olmazsa kendilerine baskınımız geldiği zaman olsun, yalvarmalı değiller miydi? Fakat kalbleri katılaştı ve şeytan yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi.

[ 006.043 ] ( NQ )

When Our Torment reached them, why then did they not believe with humility? But their hearts became hardened, andShaitan (Satan) made fair-seeming to them that which they used to do.

[ 006.044 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ äóÓõæÇ ãóÇ ÐõßøöÑõæÇ Èöåö ÝóÊóÍúäóÇ Úóáóíúåöãú ÃóÈúæóÇÈó ßõáøö ÔóíúÁò ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÝóÑöÍõæÇ ÈöãóÇ ÃõæÊõæÇ ÃóÎóÐúäóÇåõãú ÈóÛúÊóÉð ÝóÅöÐóÇ åõãú ãõÈúáöÓõæäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 006.044 ] ( MŞ )

 

[ 006.044 ] ( AY )

Böylece, ne zaman ki yapılan ihtarları unuttular, üzerlerine nimet ve zevklerden her şeyin kapılarını açtık. Nihâyet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahlandıkları sırada, onları ansızın yakaladık. Artık o anda, bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.

[ 006.044 ] ( EO )

Bu sebeble vaktâki edilen ıhtarları unuttular, üzerlerine her şey'in kapılarını açıverdik, nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbeslik ile tam ferahlandıkları sırada ansızın tuttuk kendilerini yakalayıverdik ne bakarsın hepsi bir anda bütün ümidlerinden mahrum düştüler.

[ 006.044 ] ( ES )

Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.

[ 006.044 ] ( NQ )

So, when they forgot (the warning) with which they had been reminded, We opened to them the gates of every (pleasant) thing, until in the midst of their enjoyment in that which they were given, all of a sudden, We took them to punishment, and lo! They were plunged into destruction with deep regrets and sorrows.

[ 006.045 ] ( KK )

ÝóÞõØöÚó ÏóÇÈöÑõ ÇáúÞóæúãö ÇáøóÐöíäó ÙóáóãõæÇ æóÇáúÍóãúÏõ áöáøóåö ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 006.045 ] ( MŞ )

 

[ 006.045 ] ( AY )

Böylece, O zulmeden kavmin kökü kesilmişti. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.

[ 006.045 ] ( EO )

Artık o zulmedib duran kavmin kökü kesilmişti, hamdolsun Allaha o rabbülâlemîyne.

[ 006.045 ] ( ES )

Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.

[ 006.045 ] ( NQ )

So the roots of the people who did wrong were cut off. And all the praises and thanks be to Allah, the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns, and all that exists). 

[ 006.046 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊõãú Åöäú ÃóÎóÐó Çááøóåõ ÓóãúÚóßõãú æóÃóÈúÕóÇÑóßõãú æóÎóÊóãó Úóáóì ÞõáõæÈößõãú ãóäú Åöáóåñ ÛóíúÑõ Çááøóåö íóÃúÊöíßõãú Èöåö ÇõäúÙõÑú ßóíúÝó äõÕóÑøöÝõ ÇáúÂíóÇÊö Ëõãøó åõãú íóÕúÏöÝõæäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 006.046 ] ( MŞ )

 

[ 006.046 ] ( AY )

(Mekke’lilere) söyle: “ Bana haber verin bakayım! Eğer Allah, kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder ve kalplerinizi mühürleyiverirse, Allah’dan başka onları size getirecek ilâh kimdir? Bak, âyetlerimizi nasıl tekrar edip beyan ediyoruz? Sonra onlar yine bu âyetlerimizden yüz çeviriyorlar!...”

[ 006.046 ] ( EO )

De ki söyleyin bakayım: Eğer Allah sizin kulaklarınızı ve gözlerinizi alıverir ve kalblerinizi mühürleyiverirse kimdir Allahdan başka bir ilâh ki onu size getirib verecek? Bak biz âyetlerimizi nasıl evirib çevirib türlü suretlere sokuyoruz? Sonra da onlar nasıl geçiveriyorlar?

[ 006.046 ] ( ES )

De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kulaklarınızı ve gözlerinizi alır da kalblerinize mühür vurursa, Allah'tan başka onları size getirecek tanrı kimdir?". Dikkat et, âyetlerimizi nasıl türlü türlü açıklıyoruz, sonra da onlar yüz çeviriyorlar?

[ 006.046 ] ( NQ )

Say (to the disbelievers): "Tell me, if Allah took away your hearing and your sight, and sealed up your hearts, who is there - an ilah (a god) other than Allah who could restore them to you?" See how variously We explain the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), yet they turn aside.

[ 006.047 ] ( KK )

Þõáú ÃóÑóÃóíúÊóßõãú Åöäú ÃóÊóÇßõãú ÚóÐóÇÈõ Çááøóåö ÈóÛúÊóÉð Ãóæú ÌóåúÑóÉð åóáú íõåúáóßõ ÅöáÇøó ÇáúÞóæúãõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٤٧ ﴾

[ 006.047 ] ( MŞ )

 

[ 006.047 ] ( AY )

De ki: “ Bana haber verin bakayım! Eğer Allah’ın azâbı ansızın, yahut göz göre başınıza gelse, zâlimler güruhundan başkası mı helâk olur?”

[ 006.047 ] ( EO )

De ki: Gördün mü kendinizi: Şayed Allahın azâbı ansızın yahûd açıktan başınıza geliverirse zalimler gürûhundan başkası mı helâk olacak?

[ 006.047 ] ( ES )

De ki: "Söyler misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helak olur?"

[ 006.047 ] ( NQ )

Say: "Tell me, if the punishment of Allah comes to you suddenly (during the night), or openly (during the day), will any be destroyed except the Zalimun (polytheists and wrong-doing people)?"

[ 006.048 ] ( KK )

æóãóÇ äõÑúÓöáõ ÇáúãõÑúÓóáöíäó ÅöáÇøó ãõÈóÔøöÑöíäó æóãõäúÐöÑöíäó Ýóãóäú Âãóäó æóÃóÕúáóÍó ÝóáÇó ÎóæúÝñ Úóáóíúåöãú æóáÇó åõãú íóÍúÒóäõæäó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 006.048 ] ( MŞ )

 

[ 006.048 ] ( AY )

Biz, peygamberleri, ancak mü'minleri cennetle müjdeleyici ve kâfirleri cehennemle korkutucu olarak gönderdik. o hâlde, kim îman edip hâlini düzeltirse, onlara korku yoktur ve onlar, mahzun olacak da değillerdir.

[ 006.048 ] ( EO )

Biz o gönderilen Peygamberleri ancak rahmetimizin müjdecileri, ve azâbımızın habercileri olmak üzere göndeririz, onun için kim iyman edib salâh yolunu tutarsa onlara korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir.

[ 006.048 ] ( ES )

Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.

[ 006.048 ] ( NQ )

And We send not the Messengers but as givers of glad tidings and as warners. So whosoever believes and does righteous good deeds, upon such shall come no fear, nor shall they grieve.

[ 006.049 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ íóãóÓøõåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÓõÞõæäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 006.049 ] ( MŞ )

 

[ 006.049 ] ( AY )

Âyetlerimizi yalanlıyanlara gelince; onlara, yapmış oldukları fısk (imansızlık) sebebiyle azap değecektir.

[ 006.049 ] ( EO )

Âyetlerimize yalan diyenlerdir ki fiskı âdet edindikleri için kendilerine azâb dokunacaktır.

[ 006.049 ] ( ES )

Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta oldukları fenalıklar yüzünden onlara azap dokunacaktır.

[ 006.049 ] ( NQ )

But those who reject Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), the torment will touch them for their disbelief (and for their belying the Message of Muhammad ). [Tafsir Al-Qurtubi].

[ 006.050 ] ( KK )

Þõáú áÇó ÃóÞõæáõ áóßõãú ÚöäÏöí ÎóÒóÇÆöäõ Çááøóåö æóáÇó ÃóÚúáóãõ ÇáúÛóíúÈó æóáÇó ÃóÞõæáõ áóßõãú Åöäøöí ãóáóßñ Åöäú ÃóÊøóÈöÚõ ÅöáÇøó ãóÇ íõæÍóì Åöáóíøó Þõáú åóáú íóÓúÊóæöí ÇáúÃóÚúãóì æóÇáúÈóÕöíÑõ ÃóÝóáÇó ÊóÊóÝóßøóÑõæäó ﴿ ٥٠ ﴾

[ 006.050 ] ( MŞ )

 

[ 006.050 ] ( AY )

De ki: “ Ben, Allah’ın hazineleri yanımdadır, diye size söylemiyorum, gaybı da bilmem. Size, “Melek’im” de demiyorum. Ben, ancak bana vahyolunan Kur’ân’a uyarım. De ki:”- Gözü kör olanla gören, bir olur mu? Artık düşünmez misiniz?

[ 006.050 ] ( EO )

De ki «ben size Allahın hazineleri benim yanımdadır demem gaybı da bilmem, size «ben Melekim»; de demem, ben ancak bana verilen vahye ittiba' ederim»; de ki: Kör, görenle bir olur mu? Artık bir düşünmez misiniz?».

[ 006.050 ] ( ES )

De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"

[ 006.050 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I don't tell you that with me are the treasures of Allah, nor (that) I know the unseen; nor I tell you that I am an angel. I but follow what is revealed to me by inspiration." Say: "Are the blind and the one who sees equal? will you not then take thought?"

[ 006.051 ] ( KK )

æóÃóäúÐöÑú Èöåö ÇáøóÐöíäó íóÎóÇÝõæäó Ãóäú íõÍúÔóÑõæÇ Åöáóì ÑóÈøöåöãú áóíúÓó áóåõãú ãöäú Ïõæäöåö æóáöíøñ æóáÇó ÔóÝöíÚñ áóÚóáøóåõãú íóÊøóÞõæäó ﴿ ٥١ ﴾

[ 006.051 ] ( MŞ )

 

[ 006.051 ] ( AY )

Rableri huzurunda toplanacaklarından korkanları, sen Kur’ân’la korkut ki, onların, Rablerinden başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi yoktur. Gerektir ki, onlar, sakınırlar.

[ 006.051 ] ( EO )

Hem bununla şunları inzar eyle ki rablarının huzuruna haşrolunacaklarından korkarlar, öyle ki kendileri için onun huzurunda ne bir dost ne bir şefâatci yok, gerektir ki onlar korunurlar.

[ 006.051 ] ( ES )

Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.

[ 006.051 ] ( NQ )

And warn therewith (the Qur'an) those who fear that they will be gathered before their Lord, when there will be neither a protector nor an intercessor for them besides Him, so that they may fear Allah and keep their duty to Him (by abstaining from committing sins and by doing all kinds of good deeds which He has ordained).

[ 006.052 ] ( KK )

æóáÇó ÊóØúÑõÏö ÇáøóÐöíäó íóÏúÚõæäó ÑóÈøóåõãú ÈöÇáúÛóÏóÇÉö æóÇáúÚóÔöíøö íõÑöíÏõæäó æóÌúåóåõ ãóÇ Úóáóíúßó ãöäú ÍöÓóÇÈöåöãú ãöäú ÔóíúÁò æóãóÇ ãöäú ÍöÓóÇÈößó Úóáóíúåöãú ãöäú ÔóíúÁò ÝóÊóØúÑõÏóåõãú ÝóÊóßõæäó ãöäó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 006.052 ] ( MŞ )

 

[ 006.052 ] ( AY )

Rablerinin rızasını dileyerek sabah ve akşam O’na dua edenleri (fakirleri), fakirlerle bir arada bulunmak istemiyen müşriklerin arzusuna uyarak, yanından kovma. Onların (o fakirlerin görünüşte iyi olan halleri hakikatte fena olsa bile) hesabından sana hiç bir şey gerekmez ve senin hesabından da onlara bir şey yoktur. Bunun için, onları kovarsan, zulmedenlerden olursun.

[ 006.052 ] ( EO )

Ve öyle rablarının cemalini istiyerek sabah, akşam ona dua edenleri yanından koğayım deme, sana onların hisabından bir şey yok, senin hisabından da onlara bir şey yok ki biçareleri koğub da zalimlerden olacaksın.

[ 006.052 ] ( ES )

Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu değiller. Onları yanından kovduğun takdirde zalimlerden olursun.

[ 006.052 ] ( NQ )

And turn not away those who invoke their Lord, morning and afternoon seeking His Face. You are accountable for them in nothing, and they are accountable for you in nothing, that you may turn them away, and thus become of the Zalimun (unjust).

[ 006.053 ] ( KK )

æóßóÐóáößó ÝóÊóäøóÇ ÈóÚúÖóåõãú ÈöÈóÚúÖò áöíóÞõæáõæÇ ÃóåóÄõáÇóÁö ãóäøó Çááøóåõ Úóáóíúåöãú ãöäú ÈóíúäöäóÇ ÃóáóíúÓó Çááøóåõ ÈöÃóÚúáóãó ÈöÇáÔøóÇßöÑöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 006.053 ] ( MŞ )

 

[ 006.053 ] ( AY )

İnsanların bir kısmını, diğer bir kısmı ile imtihan ettik ki, Kureyş’in ileri gelenleri, fakirler hakkında şöyle desinler; “Allah’ın aramızdan kendilerine îman ihsan ettiği kimseler şunlar mı?” Allah, İslâm (nimeti üzere) şükredenleri daha iyi bilen değil mi?

[ 006.053 ] ( EO )

Böyle ba'zılarını ba'zısiyle fitneye de düşürmüşüzdür ki şöyle desinler: Â!.. Şunlar mı o Allahın aramızdan lûtfuna lâyık gördüğü kimseler? Allah şükreden kullarını daha iyi bilir değil mi?

[ 006.053 ] ( ES )

Biz onlardan kimini kimi ile, "Allah aramızdan bunlara mı lutfunu layık gördü" desinler diye, işte böyle imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?

[ 006.053 ] ( NQ )

Thus We have tried some of them with others, that they might say: "Is it these (poor believers) that Allah has favoured from amongst us?" Does not Allah know best those who are grateful?

[ 006.054 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÌóÇÁóßó ÇáøóÐöíäó íõÄúãöäõæäó ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÝóÞõáú ÓóáÇóãñ Úóáóíúßõãú ßóÊóÈó ÑóÈøõßõãú Úóáóì äóÝúÓöåö ÇáÑøóÍúãóÉó Ãóäøóåõ ãóäú Úóãöáó ãöäúßõãú ÓõæÁðÇ ÈöÌóåóÇáóÉò Ëõãøó ÊóÇÈó ãöäú ÈóÚúÏöåö æóÃóÕúáóÍó ÝóÃóäøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٥٤ ﴾

[ 006.054 ] ( MŞ )

 

[ 006.054 ] ( AY )

Âyetlerimize îman edenler sana geldiği zaman şöyle de: “ Allah’ın selâmeti üzerinize olsun, Rabbiniz, size, rahmet ve merhamet vaad buyurdu. Öyle ki, içinizden kim bilmiyerek bir fenalık yapmış da arkasından tevbe edip (hâlini) düzeltmişse (Allah’ın ona mağfireti vardır). Muhakkak ki Allah Gafûrdur, Rahîm’dir.

[ 006.054 ] ( EO )

Âyetlerimize iyman ediyor olanlar yanına geldikleri zaman da de ki «selâm sizlere rabbınız kendine rahmeti yazdı, içinizden her kim bir cahillikle bir kabahat yapmış, sonra arkasından tevbe edib düzelmiş ise ona karşı gafur, rahîm olmayı irade buyurdu.

[ 006.054 ] ( ES )

Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir".

[ 006.054 ] ( NQ )

When those who believe in Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) come to you, say:"Salamun 'Alaikum" (peace be on you); your Lord has written Mercy for Himself, so that, if any of you does evil in ignorance, and thereafter repents and does righteous good deeds (by obeying Allah), then surely, He is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 006.055 ] ( KK )

æóßóÐóáößó äõÝóÕøöáõ ÇáúÂíóÇÊö æóáöÊóÓúÊóÈöíäó ÓóÈöíáõ ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 006.055 ] ( MŞ )

 

[ 006.055 ] ( AY )

Günahkârların yolu seçilip durumları sana belli olsun diye âyetlerimizi böylece açıklarız.

[ 006.055 ] ( EO )

daha böyle âyetlerimizi tafsıl edeceğiz, hem mücrimlerin yolu seçilsin diye.

[ 006.055 ] ( ES )

Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın diye, âyetleri işte böyle genişçe açıklıyoruz.

[ 006.055 ] ( NQ )

And thus do We explain the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) in detail, that the way of theMujrimun (criminals, polytheists, sinners), may become manifest.

[ 006.056 ] ( KK )

Þõáú Åöäøöí äõåöíÊõ Ãóäú ÃóÚúÈõÏó ÇáøóÐöíäó ÊóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö Þõáú áÇó ÃóÊøóÈöÚõ ÃóåúæóÇÁóßõãú ÞóÏú ÖóáóáúÊõ ÅöÐðÇ æóãóÇ ÃóäóÇ ãöäó ÇáúãõåúÊóÏöíäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 006.056 ] ( MŞ )

 

[ 006.056 ] ( AY )

De ki: “ Allah’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz putlara ibâdet etmekten ben men edildim.” De ki: “ Ben sizin arzularınıza uymam. O takdirde gerçekten şaşırmışım demektir ve doğru yola erenlerden olmamış bulunurum.”

[ 006.056 ] ( EO )

De ki ben sizin Allahdan başka taptıklarınıza ibadet etmekten nehyedildim, de, Ki: ben sizin hevâlarınıza tâbi' olmam, o takdirde şaşırmışım ve ben hidayete irenlerden değilmişim demek olur.

[ 006.056 ] ( ES )

De ki: "Şüphesiz ki bana, Allah'tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmem yasaklandı". De ki: "Sizin çarpık isteklerinize uymayacağım, (eğer uyarsam) o zaman sapıtmış olur, doğru yolda gidenlerden olmamış olurum".

[ 006.056 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I have been forbidden to worship those whom you invoke (worship) besides Allah." Say: "I will not follow your vain desires. If I did, I would go astray, and I would not be one of the rightly guided."

[ 006.057 ] ( KK )

Þõáú Åöäøöí Úóáóì ÈóíøöäóÉò ãöäú ÑóÈøöí æóßóÐøóÈúÊõãú Èöåö ãóÇ ÚöäÏöí ãóÇ ÊóÓúÊóÚúÌöáõæäó Èöåö Åöäö ÇáúÍõßúãõ ÅöáÇøó áöáøóåö íóÞõÕøõ ÇáúÍóÞøó æóåõæó ÎóíúÑõ ÇáúÝóÇÕöáöíäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 006.057 ] ( MŞ )

 

[ 006.057 ] ( AY )

De ki: “ Ben, Rabbimden açık bir hüccet (Kur’ân) üzereyim. Siz ise, onu yalanladınız. Acele istediğiniz azap benim elimde değil. Azabı çabuklaştırmak veya geciktirme hususunda hüküm ancak Allah’ındır. O, hakkı anlatır ve O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

[ 006.057 ] ( EO )

De ki ben rabbımdan bir beyyine üzerindeyim, siz ise onu tekzib ettiniz, acele istediğiniz azâb benim elimde değil, huküm ancak Allahındır, o hakkı anlatır, hem o da'va fasledenlerin en hayırlısıdır.

[ 006.057 ] ( ES )

De ki: "Ben Rabbimden apaçık bir delile dayanmaktayım, siz ise onu yalanladınız. O çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde değildir, hüküm ancak Allah'a aittir, gerçeği O anlatır ve O, hakkı bâtıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır".

[ 006.057 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I am on clear proof from my Lord (Islamic Monotheism), but you deny (the truth that has come to me from Allah). I have not gotten what you are asking for impatiently (the torment). The decision is only for Allah, He declares the truth, and He is the Best of judges."

[ 006.058 ] ( KK )

Þõáú áóæú Ãóäøó ÚöäúÏöí ãóÇ ÊóÓúÊóÚúÌöáõæäó Èöåö áóÞõÖöíó ÇáúÃóãúÑõ Èóíúäöí æóÈóíúäóßõãú æóÇááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٥٨ ﴾

[ 006.058 ] ( MŞ )

 

[ 006.058 ] ( AY )

De ki: “ Eğer, o acele istediğiniz şey (azap) elimde olsaydı, sizinle aramızdaki iş (helâk) çoktan olup bitivermişti.” Allah zâlimlerin azap vaktini çok iyi bilendir.

[ 006.058 ] ( EO )

De ki: O acele istediğiniz benim elimde olsa idi sizinle aramızda iş çoktan huküm giymişti maamafih haksızlar Allah daha çok bilir.

[ 006.058 ] ( ES )

De ki: "Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızdaki durum herhalde sonuçlanmış olurdu. Allah, zulmedenleri en iyi bilendir".

[ 006.058 ] ( NQ )

Say: "If I had that which you are asking for impatiently (the torment), the matter would have been settled at once between me and you, but Allah knows best the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.)."

[ 006.059 ] ( KK )

æóÚöäúÏóåõ ãóÝóÇÊöÍõ ÇáúÛóíúÈö áÇó íóÚúáóãõåóÇ ÅöáÇøó åõæó æóíóÚúáóãõ ãóÇ Ýöí ÇáúÈóÑøö æóÇáúÈóÍúÑö æóãóÇ ÊóÓúÞõØõ ãöäú æóÑóÞóÉò ÅöáÇøó íóÚúáóãõåóÇ æóáÇó ÍóÈøóÉò Ýöí ÙõáõãóÇÊö ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó ÑóØúÈò æóáÇó íóÇÈöÓò ÅöáÇøó Ýöí ßöÊóÇÈò ãõÈöíäò ﴿ ٥٩ ﴾

[ 006.059 ] ( MŞ )

 

[ 006.059 ] ( AY )

Gaybın anahtarları, Allah’ın katındadır. Onları ancak Allah bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun ilmi dışında bir toprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek tane, yaş ve kuru her şey Allah’ın ilmindedir (Levhi Mahfuzdadır).

[ 006.059 ] ( EO )

Gaybin anahtarları onun yanındadır, onları ancak o bilir, hem kara ve denizde ne varsa bilir, bir yaprak düşmez, ve Arzın zulümatı içine bir habbede gitmez ki o bilmesin, ne bir yaş ne de bir kuru yoktur ki her hal bir kitabı mübînde olmasın.

[ 006.059 ] ( ES )

Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın.

[ 006.059 ] ( NQ )

And with Him are the keys of the Ghaib (all that is hidden), none knows them but He. And He knows whatever there is in (or on) the earth and in the sea; not a leaf falls, but he knows it. There is not a grain in the darkness of the earth nor anything fresh or dry, but is written in a Clear Record.

[ 006.060 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí íóÊóæóÝøóÇßõãú ÈöÇááøóíúáö æóíóÚúáóãõ ãóÇ ÌóÑóÍúÊõãú ÈöÇáäøóåóÇÑö Ëõãøó íóÈúÚóËõßõãú Ýöíåö áöíõÞúÖóì ÃóÌóáñ ãõÓóãøðì Ëõãøó Åöáóíúåö ãóÑúÌöÚõßõãú Ëõãøó íõäóÈøöÆõßõãú ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 006.060 ] ( MŞ )

 

[ 006.060 ] ( AY )

O’dur ki, sizleri geceleyin uyutarak ölü gibi yapıyor, gündüz de yaptığınız işleri biliyor. Sonra takdir edilen ömür tamamlansın diye, sizi gündüz uyandırıyor. Nihâyet dönüşünüz O’nadır. Sonra O, dünyada yapmış olduğunuz işleri, size haber verecektir. (Sizi hesaba çekecektir.)

[ 006.060 ] ( EO )

O odur ki sizleri geceleyin kendinizden geçirir alır, bununla beraber gündüz kazandıklarınızı bilir tutar, sonra sizi onun içinde ba'seder ki mukadder olan bir ecel tamamlansın, sonra onadır yine nihayet dönümünüz, sonra size haber verecek neler işliyordunuz.

[ 006.060 ] ( ES )

Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda da dönüşünüz ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir.

[ 006.060 ] ( NQ )

It is He, Who takes your souls by night (when you are asleep), and has knowledge of all that you have done by day, then he raises (wakes) you up again that a term appointed (your life period) be fulfilled, then in the end unto Him will be your return. Then He will inform you what you used to do. 

[ 006.061 ] ( KK )

æóåõæó ÇáúÞóÇåöÑõ ÝóæúÞó ÚöÈóÇÏöåö æóíõÑúÓöáõ Úóáóíúßõãú ÍóÝóÙóÉð ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÌóÇÁó ÃóÍóÏóßõãõ ÇáúãóæúÊõ ÊóæóÝøóÊúåõ ÑõÓõáõäóÇ æóåõãú áÇó íõÝóÑøöØõæäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 006.061 ] ( MŞ )

 

[ 006.061 ] ( AY )

Kulların üstünde galip O’dur ve üzerinize amellerinizi yazan Hafeze melekleri gönderir. Sonunda, sizden birinize ölüm geldiği vakit, gönderdiğimiz melekler (elçilerimiz) onun ruhunu alırlar ve onlar, (melekler) görevlerinde noksanlık etmezler.

[ 006.061 ] ( EO )

Kullarının fevkında kahir o, üzerinize harekâtınızı zabteden hafaza gönderir, hattâ birinize ölüm geldiği vakit onu gönderdiğimiz Melekler kabzederler ve onlar vazifelerinde kusûr etmezler.

[ 006.061 ] ( ES )

O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir, sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan, onun canını alırlar.

[ 006.061 ] ( NQ )

He is the Irresistible, Supreme over His slaves, and He sends guardians (angels guarding and writing all of one's good and bad deeds) over you , until when death approaches one of you, Our Messengers (angel of death and his assistants) take his soul, and they never neglect their duty.

[ 006.062 ] ( KK )

Ëõãøó ÑõÏøõæÇ Åöáóì Çááøóåö ãóæúáÇóåõãõ ÇáúÍóÞøö ÃóáÇó áóåõ ÇáúÍõßúãõ æóåõæó ÃóÓúÑóÚõ ÇáúÍóÇÓöÈöíäó ﴿ ٦٢ ﴾

[ 006.062 ] ( MŞ )

 

[ 006.062 ] ( AY )

Öldükten sonra insanlar, hak olan Mevlâ’ları Allah’a çevirilip teslim edilirler. Dikkat edin! Hüküm yalnız O’nundur ve O hesaba çekenlerin en çabuk olanıdır.

[ 006.062 ] ( EO )

Sonra o kabzolunanlar hak mevlâları Allaha redd-ü teslim edilirler, agâh olun, huküm onun, ve o hisab görenlerin en seri'ı.

[ 006.062 ] ( ES )

Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.

[ 006.062 ] ( NQ )

Then they are returned to Allah, their Maula [True Master (God), the Just Lord (to reward them)]. Surely, His is the judgement and He is the Swiftest in taking account.

[ 006.063 ] ( KK )

Þõáú ãóäú íõäóÌøöíßõãú ãöäú ÙõáõãóÇÊö ÇáúÈóÑøö æóÇáúÈóÍúÑö ÊóÏúÚõæäóåõ ÊóÖóÑøõÚðÇ æóÎõÝúíóÉð áóÆöäú ÃóäúÌóÇäóÇ ãöäú åóÐöåö áóäóßõæäóäøó ãöäó ÇáÔøóÇßöÑöíäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 006.063 ] ( MŞ )

 

[ 006.063 ] ( AY )

(Ey Resûlüm Mekke’lilere) de ki: “ Karada ve denizde olan karanlıklardan (tehlikelerden) sizi kim kurtarır? O hâlde iken, gizli ve aşikâr Allah’a şöyle dua edersiniz; “ Andolsun, eğer bizi bu tehkileden kurtarırsan, muhakkak şükredenlerden olacağız.”

[ 006.063 ] ( EO )

De ki kim kurtarır sizi o karanın, denizin zulmetlerinden, gizliden gizliye yalvara yalvara dualar ederek dediğiniz demler: Ahdimiz olsun eğer bizi bundan kurtarırsan şeksiz şüphesiz şakirînden oluruz.

[ 006.063 ] ( ES )

De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız" diye gizli ve aşikâr O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?

[ 006.063 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Who rescues you from the darkness of the land and the sea (dangers like storms), when you call upon Him in humility and in secret (saying): If He (Allah) only saves us from this (danger), we shall truly be grateful."

[ 006.064 ] ( KK )

Þõáö Çááøóåõ íõäóÌøöíßõãú ãöäúåóÇ æóãöäú ßõáøö ßóÑúÈò Ëõãøó ÃóäúÊõãú ÊõÔúÑößõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 006.064 ] ( MŞ )

 

[ 006.064 ] ( AY )

De ki: “Allah, sizi o tehlikelerden ve bütün kederlerden kurtarır. Sonra yine siz, O’na eş koşarsınız.”

[ 006.064 ] ( EO )

De ki Allah kurtarır sizi ondan ve her sıkıntıdan, sonra da siz müşriklik edersiniz.

[ 006.064 ] ( ES )

De ki: "Allah, sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz yine ortak koşarsınız".

[ 006.064 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Allah rescues you from it and from all (other) distresses, and yet you worship others besides Allah."

[ 006.065 ] ( KK )

Þõáú åõæó ÇáúÞóÇÏöÑõ Úóáóì Ãóäú íóÈúÚóËó Úóáóíúßõãú ÚóÐóÇÈðÇ ãöäú ÝóæúÞößõãú Ãóæú ãöäú ÊóÍúÊö ÃóÑúÌõáößõãú Ãóæú íóáúÈöÓóßõãú ÔöíóÚðÇ æóíõÐöíÞó ÈóÚúÖóßõãú ÈóÃúÓó ÈóÚúÖò ÇõäúÙõÑú ßóíúÝó äõÕóÑøöÝõ ÇáúÂíóÇÊö áóÚóáøóåõãú íóÝúÞóåõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 006.065 ] ( MŞ )

 

[ 006.065 ] ( AY )

De ki: “ Allah, size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeğe, yahut sizi birbirinize katıştırıp bazınıza diğerlerinin acısını taddırmaya da kadirdir.” Bak, onlar anlasınlar diye, âyetleri nasıl açıklıyoruz?...

[ 006.065 ] ( EO )

De ki o size üstünüzden veya altınızdan bir azâb salıvermeğe, yahud birbirinize katıb ba'zınızın ba'zınızdan hıncını tattırmaya da kadirdir, bak âyetleri nasıl tasrîf ediyoruz, gerek ki fıkhiyle anlasınlar.

[ 006.065 ] ( ES )

De ki: "O'nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından azab göndermeye, yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter". Bak, âyetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar.

[ 006.065 ] ( NQ )

Say: "He has power to send torment on you from above or from under your feet, or to cover you with confusion in party strife, and make you to taste the violence of one another." See how variously We explain the Ayat (proofs, evidences, lessons, signs, revelations, etc.), so that they may understand. 

[ 006.066 ] ( KK )

æóßóÐøóÈó Èöåö Þóæúãõßó æóåõæó ÇáúÍóÞøõ Þõáú áóÓúÊõ Úóáóíúßõãú Èöæóßöíáò ﴿ ٦٦ ﴾

[ 006.066 ] ( MŞ )

 

[ 006.066 ] ( AY )

Kur’ân hak olduğu hâlde, senin kavmin onu yalanladı. Onlara şöyle de: “ Ben, sizin üzerinize gönderilmiş vekil değilim.”

[ 006.066 ] ( EO )

Bu böyle hakk iken kavmin buna yalan dedi, de ki üzerinize vekil değilim.

[ 006.066 ] ( ES )

Kavmin o (Kur'ân'ı) yalan saydı, halbuki o gerçektir . De ki: " Ben sizin vekiliniz değilim".

[ 006.066 ] ( NQ )

But your people (O Muhammad ) have denied it (the Qur'an) though it is the truth. Say: "I am not responsible for your affairs."

[ 006.067 ] ( KK )

áößõáøö äóÈóÅò ãõÓúÊóÞóÑøñ æóÓóæúÝó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 006.067 ] ( MŞ )

 

[ 006.067 ] ( AY )

Kur’ân’daki her haberin tahakkuk edeceği muayyen bir zamanı var. Artık yakında öğrenirsiniz.

[ 006.067 ] ( EO )

Her haberin mukarrer bir zamanı var, artık ileride bilirsiniz.

[ 006.067 ] ( ES )

Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz.

[ 006.067 ] ( NQ )

For every news there is a fact, i.e. for everything there is an appointed term (and it is also said that for every deed there is a recompense) and you will come to know.

[ 006.068 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÑóÃóíúÊó ÇáøóÐöíäó íóÎõæÖõæäó Ýöí ÂíóÇÊöäóÇ ÝóÃóÚúÑöÖú Úóäúåõãú ÍóÊøóì íóÎõæÖõæÇ Ýöí ÍóÏöíËò ÛóíúÑöåö æóÅöãøóÇ íõäúÓöíóäøóßó ÇáÔøóíúØóÇäõ ÝóáÇó ÊóÞúÚõÏú ÈóÚúÏó ÇáÐøößúÑóì ãóÚó ÇáúÞóæúãö ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 006.068 ] ( MŞ )

 

[ 006.068 ] ( AY )

Âyetlerimiz hakkında alay yollu söz edenleri gördüğün zaman, kendilerinden yüz çevir, yanlarında oturma; tâ ki, Kur’ân’dan başka bir söze dalarlar. Eğer onlardan yüz çevirme işini, Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra hemen kalk da, o zâlimler kavmi ile beraber oturma.

[ 006.068 ] ( EO )

Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün vakıt da kendilerinden yüz çevir, tâ ki başka bir söze dalsınlar, şayed Şeytan bunu sana bir an unutturursa hatırına geldiği gibi hemen kalk, o zalimler gürûhu ile beraber oturma.

[ 006.068 ] ( ES )

Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma.

[ 006.068 ] ( NQ )

And when you (Muhammad ) see those who engage in a false conversation about Our Verses (of the Qur'an) by mocking at them, stay away from them till they turn to another topic. And if Shaitan (Satan) causes you to forget, then after the remembrance sit not you in the company of those people who are the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.).

[ 006.069 ] ( KK )

æóãóÇ Úóáóì ÇáøóÐöíäó íóÊøóÞõæäó ãöäú ÍöÓóÇÈöåöãú ãöäú ÔóíúÁò æóáóßöäú ÐößúÑóì áóÚóáøóåõãú íóÊøóÞõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 006.069 ] ( MŞ )

 

[ 006.069 ] ( AY )

Gerçi Allah’dan korkanlara, o alay edenlerin hesabından bir şey (zarar) düşmez. Fakat mü'minler üzerine, onlara kötü işlerini hatırlatmak ve nasihat etmek vardır; olur ki sakınırlar.

[ 006.069 ] ( EO )

Gerçi Allahdan korkanlarla onların hisabından bir şey düşmez velâkin bir ıhtar olur, belki sakınırlar.

[ 006.069 ] ( ES )

Allah'tan korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar.

[ 006.069 ] ( NQ )

Those who fear Allah, keep their duty to Him and avoid evil are not responsible for them (the disbelievers) in any case, but (their duty) is to remind them, that they may avoid that (mockery at the Qur'an). [The order of this Verse was cancelled (abrogated) by the Verse 4:140].

[ 006.070 ] ( KK )

æóÐóÑö ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÎóÐõæÇ Ïöíäóåõãú áóÚöÈðÇ æóáóåúæðÇ æóÛóÑøóÊúåõãõ ÇáúÍóíóÇÉõ ÇáÏøõäúíóÇ æóÐóßøöÑú Èöåö Ãóäú ÊõÈúÓóáó äóÝúÓñ ÈöãóÇ ßóÓóÈóÊú áóíúÓó áóåóÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóáöíøñ æóáÇó ÔóÝöíÚñ æóÅöäú ÊóÚúÏöáú ßõáøó ÚóÏúáò áÇó íõÄúÎóÐú ãöäúåóÇ ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÃõÈúÓöáõæÇ ÈöãóÇ ßóÓóÈõæÇ áóåõãú ÔóÑóÇÈñ ãöäú Íóãöíãò æóÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÝõÑõæäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 006.070 ] ( MŞ )

 

[ 006.070 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), bırak o dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinip de dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunan kimseleri!... Kur’ân’la hatırlat ki, bir nefis yaptığı günah yüzünden bir defa helâke düşmesin. O vakit Allah’dan başka, ona, ne bir dost, ne de bir şefaatçi yoktur. Azabı kaldırmak için ne kadar fidye verse alınmaz. Onlar, dünyada kazandıkları günahlar yüzünden helâke düşürülmüşlerdir. Yaptıkları küfür sebebiyle onlara kaynar su ve acıklı bir azap vardır.

[ 006.070 ] ( EO )

Bırak o dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayat kendilerini aldatmış bulunan kimseleri de bu vesiyle ile şunu ıhtar et ki bir nefis kendi kesbiyle besalet kabzasına düşmeye görsün o vakıt Allahın huzurı celâlinde ona başka ne bir sahabet eden bulunur ne bir şefaat, her dürlü fidyeyi denkleştirse bile kabul edilmez, onlar azâbın kabzai besaletine teslim olunmuş kimselerdir, nankörlük ettiklerinden dolayı onlara sâde hamîmden bir şerab ve elîm bir azâb vardır.

[ 006.070 ] ( ES )

Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.

[ 006.070 ] ( NQ )

And leave alone those who take their religion as play and amusement, and are deceived by the life of this world. But remind (them) with it (the Qur'an) lest a person be given up to destruction for that which he has earned, when he will find for himself no protector or intercessor besides Allah, and even if he offers every ransom, it will not be accepted from him. Such are they who are given up to destruction because of that which they have earned. For them will be a drink of boiling water and a painful torment because they used to disbelieve.

[ 006.071 ] ( KK )

Þõáú ÃóäóÏúÚõæ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ãóÇ áÇó íóäúÝóÚõäóÇ æóáÇó íóÖõÑøõäóÇ æóäõÑóÏøõ Úóáóì ÃóÚúÞóÇÈöäóÇ ÈóÚúÏó ÅöÐú åóÏóÇäóÇ Çááøóåõ ßóÇáøóÐöí ÇÓúÊóåúæóÊúåõ ÇáÔøóíóÇØöíäõ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÍóíúÑóÇäó áóåõ ÃóÕúÍóÇÈñ íóÏúÚõæäóåõ Åöáóì ÇáúåõÏóì ÇÆúÊöäóÇ Þõáú Åöäøó åõÏóì Çááøóåö åõæó ÇáúåõÏóì æóÃõãöÑúäóÇ áöäõÓúáöãó áöÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 006.071 ] ( MŞ )

 

[ 006.071 ] ( AY )

De ki: “ Biz, Allah’ı bırakır da, bize ne fayda, ne de zarar yapamıyacak şeylere yalvarıp ibâdet edermiyiz ve Allah bizi hidâyete eriştirmişken ardımıza döner miyiz? O kimse gibi ki, arzda şaşkın şaşkın dolaşırken kendini şeytanlar yoldan çıkarıp uçuruma çekmekte, beride ise arkadaşları: “ Var bize gel” diye onu doğru yola çağırıyorlar. (Şeytana uyarsa helâk olur, arkadaşlırının çağrısına uyarsa selâmet bulur.) “ De ki: “ Allah’ın hidâyeti, İslâm dinidir, işte doğru yol da budur. Biz, âlemlerin Rabbine öz müslim olalım diye emrolunduk.

[ 006.071 ] ( EO )

De ki hiç biz Allahı bırakır da bize ne menfaat ne zarar yapamıyacak nesnelere yalvarır mıyız? ve Allah bizi hidayetine kavuşturmuş iken ardımıza döner miyiz? o avanak gibi ki Arzda şaşkın şaşkın dolaşırken kendini şeytanlar ayartıb uçuruma çekmekte, beride ise arkadaşları var bize gel diye onu doğru yola çağırıb duruyorlar, de ki her halde hidâyet Allah hidayeti ve biz şöyle emr edildik: Halıs müslim olalım rabbülâlemîne.

[ 006.071 ] ( ES )

De ki: "Biz Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bizi doğru yola kavuşturduktan sonra ardımıza mı dönelim? Arkadaşları, bize gel, diye doğru yola çağırdıkları halde yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp, şeytanların ayartarak uçuruma çektikleri ahmak gibi mi olalım?". De ki: "Allah'ın gösterdiği yol, yegane doğru yoldur. Bize, bütün âlemlerin Rabb'ine teslim olmamız emrolundu".

[ 006.071 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Shall we invoke others besides Allah (false deities), that can do us neither good nor harm, and shall we turn on our heels after Allah has guided us (to true Monotheism)? - like one whom the Shayatin (devils) have made to go astray, confused (wandering) through the earth, his companions calling him to guidance (saying): 'Come to us.' " Say: "Verily, Allah's Guidance is the only guidance, and we have been commanded to submit (ourselves) to the Lord of the 'Alamin(mankind, jinns and all that exists);

[ 006.072 ] ( KK )

æóÃóäú ÃóÞöíãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÇÊøóÞõæåõ æóåõæó ÇáøóÐöí Åöáóíúåö ÊõÍúÔóÑõæäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 006.072 ] ( MŞ )

 

[ 006.072 ] ( AY )

Yine namaza devamla Allah’dan korkun diye emrolunmuşuz. Huzuruna varıp toplanacağınız O’dur.

[ 006.072 ] ( EO )

Hem namazı kılın ve ondan korkun, haşrolunub varcağınız o

[ 006.072 ] ( ES )

Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi), toplanacağınız yer O'nun huzurudur.

[ 006.072 ] ( NQ )

And to perform As-Salat (Iqamat-as-Salat)", and to be obedient to Allah and fear Him, and it is He to Whom you shall be gathered.

[ 006.073 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÎóáóÞó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ÈöÇáúÍóÞøö æóíóæúãó íóÞõæáõ ßõäú Ýóíóßõæäõ Þóæúáõåõ ÇáúÍóÞøõ æóáóåõ Çáúãõáúßõ íóæúãó íõäúÝóÎõ Ýöí ÇáÕøõæÑöÚóÇáöãõ ÇáúÛóíúÈö æóÇáÔøóåóÇÏóÉö æóåõæó ÇáúÍóßöíãõ ÇáúÎóÈöíÑõ ﴿ ٧٣ ﴾

[ 006.073 ] ( MŞ )

 

[ 006.073 ] ( AY )

O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) le yaratandır. Onun “Ol” diyeceği gün her şey oluverir. Hak, O’nun dediğidir. SÛR, üfürüleceği gün de mülk O’nundur. Görünmiyeni ve görüneni bilen de O’dur. O, yegâne hikmet sahibidir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır.”

[ 006.073 ] ( EO )

Ve o Gökleri, Yeri yaradan hakkıyle o, hem ol! diyeceği gün o da oluverir. Hak onun dediği, Sur üfürüleceği gün de mülk onun, hem gaybe âlim hem şehadete, hakîm odur, habîr o.

[ 006.073 ] ( ES )

Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.

[ 006.073 ] ( NQ )

It is He Who has created the heavens and the earth in truth, and on the Day (i.e. the Day of Resurrection) He will say: "Be!", - and it shall become. His Word is the truth. His will be the dominion on the Day when the trumpet will be blown. All-Knower of the unseen and the seen. He is the All-Wise, Well-Aware (of all things). 

[ 006.074 ] ( KK )

æóÅöÐú ÞóÇáó ÅöÈúÑóÇåöíãõ áöÃóÈöíåö ÂÒóÑó ÃóÊóÊøóÎöÐõ ÃóÕúäóÇãðÇ ÂáöåóÉð Åöäøöí ÃóÑóÇßó æóÞóæúãóßó Ýöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ٧٤ ﴾

[ 006.074 ] ( MŞ )

 

[ 006.074 ] ( AY )

Vaktiyle İbrâhîm, atası Âzer’e: “ Sen putları kendine tanrılar mı ediniyorsun? Gerçekten ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

[ 006.074 ] ( EO )

Vaktiyle İbrâhîm babası Azere ne demişti? Sen putları kendine bir sürü ilâh ediniyorsun öyle mi? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir dalâl içinde görüyorum.

[ 006.074 ] ( ES )

İbrahim, babası Âzer'e demişti ki: "sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum".

[ 006.074 ] ( NQ )

And (remember) when Ibrahim (Abraham) said to his father Azar: "Do you take idols as aliha (gods)? Verily, I see you and your people in manifest error. "

[ 006.075 ] ( KK )

æóßóÐóáößó äõÑöí ÅöÈúÑóÇåöíãó ãóáóßõæÊó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóáöíóßõæäó ãöäó ÇáúãõæÞöäöíäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 006.075 ] ( MŞ )

 

[ 006.075 ] ( AY )

Biz, İbrâhîm’e atasının ve kavminin sapıklığını gösterdiğimiz gibi, göklerin ve yerin acâibini ve güzelliklerini gösteriyorduk ki, tevhîd hususunda yakîn sahibi olsun.

[ 006.075 ] ( EO )

Bu sûretle Ibrâhîme Göklerin ve Yerin melekûtünü gösteriyorduk ki yakîn hâsıl edenlerden olsun.

[ 006.075 ] ( ES )

Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.

[ 006.075 ] ( NQ )

Thus did we show Ibrahim (Abraham) the kingdom of the heavens and the earth that he be one of those who have Faith with certainty.

[ 006.076 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ Ìóäøó Úóáóíúåö Çááøóíúáõ ÑóÃóì ßóæúßóÈðÇ ÞóÇáó åóÐóÇ ÑóÈøöí ÝóáóãøóÇ ÃóÝóáó ÞóÇáó áÇó ÃõÍöÈøõ ÇáúÂÝöáöíäó ﴿ ٧٦ ﴾

[ 006.076 ] ( MŞ )

 

[ 006.076 ] ( AY )

Vakta ki İbrâhîm’in üzerini gece bürüdü, bir yıldız gördü: “ Bu mu benim Rabbim?!” dedi. Derken yıldız batıverince: “ Ben öyle batanları sevmem” dedi.

[ 006.076 ] ( EO )

vakta ki üzerini gece kapladı bir yıldız gördü «bu imiş rabbım» dedi, derken batıverince «ben öyle batanları sevmem» dedi.

[ 006.076 ] ( ES )

Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:"Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da:" Ben batanları sevmem" dedi.

[ 006.076 ] ( NQ )

When the night covered him over with darkness he saw a star. He said: "This is my lord." But when it set, he said: "I like not those that set."

[ 006.077 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÑóÃóì ÇáúÞóãóÑó ÈóÇÒöÛðÇ ÞóÇáó åóÐóÇ ÑóÈøöí ÝóáóãøóÇ ÃóÝóáó ÞóÇáó áóÆöäú áóãú íóåúÏöäöí ÑóÈøöí óáÇóßõæäóäøó ãöäó ÇáúÞóæúãö ÇáÖøóÇáøöíäó ﴿ ٧٧ ﴾

[ 006.077 ] ( MŞ )

 

[ 006.077 ] ( AY )

Sonra ayı, doğarken görünce: “ Rabbim bu mudur?”, dedi. Fakat o batıp kaybolunca: “Yemin ederim ki, eğer Rabbim bana hidâyet etmemiş olsaydı, muhakkak sapıklar topluluğundan olacaktım” demişti.

[ 006.077 ] ( EO )

vaktâki ay doğmak üzere iken gördü «bu imiş rabbım» dedi, derken batınca «kasem ederim ki, dedi, rabbım beni hidayetine mazhar etmese idi muhakkak şu şaşkın kavmden olacakmışım».

[ 006.077 ] ( ES )

Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum" dedi.

[ 006.077 ] ( NQ )

When he saw the moon rising up, he said: "This is my lord." But when it set, he said: "Unless my Lord guides me, I shall surely be among the erring people."

[ 006.078 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÑóÃóì ÇáÔøóãúÓó ÈóÇÒöÛóÉð ÞóÇáó åóÐóÇ ÑóÈøöí åóÐóÇ ÃóßúÈóÑõ ÝóáóãøóÇ ÃóÝóáóÊú ÞóÇáó íóÇÞóæúãö Åöäøöí ÈóÑöíÁñ ãöãøóÇ ÊõÔúÑößõæäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 006.078 ] ( MŞ )

 

[ 006.078 ] ( AY )

Daha sonra, güneşi doğar hâlde görünce: “ Rabbim bu mudur?” “Bu, gördüklerimden daha büyük ve parlak!” demiş ve batınca da; “Ey kavmim, bu gördükleriniz, hep yok olan varlıklardır, ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden kat’iyyen berîyim.” diye söylemişti.

[ 006.078 ] ( EO )

vaktâki güneş doğmak üzere iken gördü «bu imiş rabbim, bu hepsinden büyük» dedi, o da batınca ey kavmim, dedi: haberiniz olsun ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden berîim.

[ 006.078 ] ( ES )

Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım".

[ 006.078 ] ( NQ )

When he saw the sun rising up, he said: "This is my lord. This is greater." But when it set, he said: "O my people! I am indeed free from all that you join as partners in worship with Allah.

[ 006.079 ] ( KK )

Åöäøöí æóÌøóåúÊõ æóÌúåöíó áöáøóÐöí ÝóØóÑó ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖó ÍóäöíÝðÇ æóãóÇ ÃóäóÇ ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ٧٩ ﴾

[ 006.079 ] ( MŞ )

 

[ 006.079 ] ( AY )

Şüphesiz ben sadece hak dîne (tevhîde) boyun eğip yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a çevirdim ve ben, O’na ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim.

[ 006.079 ] ( EO )

Ben her dinden geçib sâde hakka eğilerek yüzümü o Gökleri ve Yeri yaratmış olan fâtıre döndüm ve ben müşriklerden değilim».

[ 006.079 ] ( ES )

Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim.

[ 006.079 ] ( NQ )

Verily, I have turned my face towards Him Who has created the heavens and the earth Hanifa (Islamic Monotheism, i.e. worshipping none but Allah Alone) and I am not of Al-Mushrikun (see V.2:105)".

[ 006.080 ] ( KK )

æóÍóÇÌøóåõ Þóæúãõåõ ÞóÇáó ÃóÊõÍóÇÌøõæäöøí Ýöí Çááøóåö æóÞóÏú åóÏóÇäö æóáÇó ÃóÎóÇÝõ ãóÇ ÊõÔúÑößõæäó Èöåö ÅöáÇøó Ãóäú íóÔóÇÁó ÑóÈøöí ÔóíúÆðÇ æóÓöÚó ÑóÈøöí ßõáøó ÔóíúÁò ÚöáúãðÇ ÃóÝóáÇó ÊóÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 006.080 ] ( MŞ )

 

[ 006.080 ] ( AY )

Kavmi de kendisine karşı mücedeleye kalkıştı. O şöyle dedi: “ Allah, beni doğru yola iletmişken siz, onun hakkında, benimle çekişmeye mi kalkıyorsunuz? Ben, ona ortak koştuğunuz şeylerden (putlardan) asla korkmam. Rabbim dilemedikçe, onlar bana hiç bir şey yapamaz. Rabbim her şeyi ilmi ile çevrelemiştir. Artık düşünüp öğüt almayacak mısınız?”

[ 006.080 ] ( EO )

kavmi de kendisine karşı ıhticaca kalkıştı, o! siz, dedi: bana Allah hakkında ıhticaca mı kalkışıyorsunuz? Halbuki o bana hakikati doğrudan doğru gösterdi, sizin ona şirk koştuğunuz şeylerden ise ben hiç bir zaman korkmam, rabbım dilemedikce onlar bana hiç bir şey yapamaz, rabbin her şey'i ılmen ihâta buyurdu, artık bir düşünmez misiniz?

[ 006.080 ] ( ES )

Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: "Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?"

[ 006.080 ] ( NQ )

His people disputed with him. He said: "Do you dispute with me concerning Allah while He has guided me, and I fear not those whom you associate with Allah in worship. (Nothing can happen to me) except when my Lord (Allah) wills something. My Lord comprehends in His Knowledge all things. Will you not then remember?

[ 006.081 ] ( KK )

æóßóíúÝó ÃóÎóÇÝõ ãóÇ ÃóÔúÑóßúÊõãú æóáÇó ÊóÎóÇÝõæäó Ãóäøóßõãú ÃóÔúÑóßúÊõãú ÈöÇááøóåö ãóÇ áóãú íõäóÒøöáú Èöåö Úóáóíúßõãú ÓõáúØóÇäðÇ ÝóÃóíøõ ÇáúÝóÑöíÞóíúäö ÃóÍóÞøõ ÈöÇáúÃóãúäö Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 006.081 ] ( MŞ )

 

[ 006.081 ] ( AY )

Hem Allah’ın, size, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri (putları) siz kendisine eş tanıdığınızdan korkmazken, ben, o eş tanıdığınız putlardan nasıl korkarım? Şu hâlde korkudan emîn olmağa hangi taraf daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız.

[ 006.081 ] ( EO )

Hem nasıl olur da ben sizin şirk koştuklarınızdan korkarım; baksanız a siz Allahın hiç bir bürhan indirmediği şeyleri ona şerik koşmaktan korkmuyorsunuz? Şu halde korkudan emîn olmağa iki taraftan hangisi ehakk? Eğer bileceksiniz.

[ 006.081 ] ( ES )

Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım? Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır?

[ 006.081 ] ( NQ )

And how should I fear those whom you associate in worship with Allah (though they can neither benefit nor harm), while you fear not that you have joined in worship with Allah things for which He has not sent down to you any authority. (So) which of the two parties has more right to be in security? If you but know."

[ 006.082 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóáóãú íóáúÈöÓõæÇ ÅöíãóÇäóåõãú ÈöÙõáúãò ÃõæáóÆößó áóåõãõ ÇáúÃóãúäõ æóåõãú ãõåúÊóÏõæäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 006.082 ] ( MŞ )

 

[ 006.082 ] ( AY )

İman edip de îmanlarını zulüm ve şirkle bulaştırmayanlar (var ya), işte korkudan emîn olmak onların hakkıdır ve hidâyete erenler de onlardır.

[ 006.082 ] ( EO )

İyman edib de iymanlarını bir haksızlıkla telbis etmiyen kimseler işte korkudan emîn olmak onların hakkıdır ve hidayete erenler onlardır.

[ 006.082 ] ( ES )

İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.

[ 006.082 ] ( NQ )

It is those who believe (in the Oneness of Allah and worship none but Him Alone) and confuse not their belief with Zulm(wrong i.e. by worshipping others besides Allah), for them (only) there is security and they are the guided.

[ 006.083 ] ( KK )

æóÊöáúßó ÍõÌøóÊõäóÇ ÂÊóíúäóÇåóÇ ÅöÈúÑóÇåöíãó Úóáóì Þóæúãöåö äóÑúÝóÚõ ÏóÑóÌóÇÊò ãóäú äóÔóÇÁõ Åöäøó ÑóÈøóßó Íóßöíãñ Úóáöíãñ ﴿ ٨٣ ﴾

[ 006.083 ] ( MŞ )

 

[ 006.083 ] ( AY )

İşte bu (yıldızların batışında Allah’ın birliğine yapılan istidlâller), bizim hüccetimizdir ki, onları kavmine karşı İbRahîme verdik. Biz dilediğimiz kimseyi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak ki Rabbin tam hikmet sahibidir, (her şeyi) kemâliyle bilendir.

[ 006.083 ] ( EO )

Bu işte bizim o huccetimiz ki kavmine karşı İbrahime vermişdik, biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz, şüphesiz ki rabbın hakîm, alîmdir.

[ 006.083 ] ( ES )

İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.

[ 006.083 ] ( NQ )

And that was Our Proof which We gave Ibrahim (Abraham) against his people. We raise whom We will in degrees. Certainly your Lord is All-Wise, All-Knowing.

[ 006.084 ] ( KK )

æóæóåóÈúäóÇ áóåõ ÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó ßõáÇøð åóÏóíúäóÇ æóäõæÍðÇ åóÏóíúäóÇ ãöäú ÞóÈúáõ æóãöäú ÐõÑøöíøóÊöåö ÏóÇæõæÏó æóÓõáóíúãóÇäó æóÃóíøõæÈó æóíõæÓõÝó æóãõæÓóì æóåóÇÑõæäó æóßóÐóáößó äóÌúÒöí ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 006.084 ] ( MŞ )

 

[ 006.084 ] ( AY )

Biz, İbrâhîm’e oğlu İshâk’ı ve (İshâk’ın oğlu) Ya'kûb’u ihsan ettik ve her birini hidâyete (Peygamberliğe) erdirdik. Daha önce de Nûh’u ve onun neslinden Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u hidâyete (Peygamberliğe) kavuşturduk. İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

[ 006.084 ] ( EO )

Bundan maada ona İshak ile Ya'kubu da ihsan ettik ve her birini hidayete irdirdik, daha evvel Nuhu irdirmiştik, zürriyyetinden Davudu da, Süleymanı da, Eyyubu da, Yusüfü de, Musâyı da, Harunu da, işte muhsinlere böyle mükâfat ederiz.

[ 006.084 ] ( ES )

Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.

[ 006.084 ] ( NQ )

And We bestowed upon him Ishaque (Isaac) and Ya'qub (Jacob), each of them We guided, and before him, We guided Nuh (Noah), and among his progeny Dawud (David), Sulaiman (Solomon), Ayub (Job), Yusuf (Joseph), Musa (Moses), and Harun (Aaron). Thus do We reward the good-doers.

[ 006.085 ] ( KK )

æóÒóßóÑöíøóÇ æóíóÍúíóì æóÚöíÓóì æóÅöáúíóÇÓó ßõáøñ ãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 006.085 ] ( MŞ )

 

[ 006.085 ] ( AY )

Zekeriya, Yahya, Îsa ve İlyas’a da hidâyetle peygamberlik verdik. Onların hepsi salihlerdendi.

[ 006.085 ] ( EO )

Zekeriyyayı da, Yahyayı da, Isâyı da, İlyası da, hep salihînden.

[ 006.085 ] ( ES )

Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.

[ 006.085 ] ( NQ )

And Zakariya (Zachariya), and Yahya (John) and 'Iesa (Jesus) and Iliyas (Elias), each one of them was of the righteous.

[ 006.086 ] ( KK )

æóÅöÓúãóÇÚöíáó æóÇáúíóÓóÚó æóíõæäõÓó æóáõæØðÇ æóßõáÇøð ÝóÖøóáúäóÇ Úóáóì ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 006.086 ] ( MŞ )

 

[ 006.086 ] ( AY )

İsmâîl’e, Elyesa’a, YÛNUS’a ve Lût’a dahi hidâyetle peygamberlik ihsan ettik. Hepsini âlemler üzerine üstün kıldık.

[ 006.086 ] ( EO )

İsmaili de, Elyesa'ı de, Yunüsü de, Lûtu da, her birini âlemînin üstüne geçirdik.

[ 006.086 ] ( ES )

İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.

[ 006.086 ] ( NQ )

And Isma'il (Ishmael) and Al-Yas'a (Elisha), and Yunus (Jonah) and Lout (Lot), and each one of them We preferred above the 'Alamin (mankind and jinns) (of their times).

[ 006.087 ] ( KK )

æóãöäú ÂÈóÇÆöåöãú æóÐõÑøöíøóÇÊöåöãú æóÅöÎúæóÇäöåöãú æóÇÌúÊóÈóíúäóÇåõãú æóåóÏóíúäóÇåõãú Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ٨٧ ﴾

[ 006.087 ] ( MŞ )

 

[ 006.087 ] ( AY )

Babalarından, nesillerinden ve kardeşlerinden bir kısmını da üstün kıldık, onları seçtik ve kendilerini doğru yola (İslâma) ilettik.

[ 006.087 ] ( EO )

Atalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden bir kısmını da, ve hep bunları seçtik ve hep bunları bir doğru yola hidayetçi kıldık.

[ 006.087 ] ( ES )

Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.

[ 006.087 ] ( NQ )

And also some of their fathers and their progeny and their brethren, We chose them, and We guided them to a Straight Path.

[ 006.088 ] ( KK )

Ðóáößó åõÏóì Çááøóåö íóåúÏöí Èöåö ãóäú íóÔóÇÁõ ãöäú ÚöÈóÇÏöåö æóáóæú ÃóÔúÑóßõæÇ áóÍóÈöØó Úóäúåõãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 006.088 ] ( MŞ )

 

[ 006.088 ] ( AY )

İşte o yol, Allah’ın hidâyet yoludur ki, O, bunu kullarından dilediğine nasîb eder. Eğer onlar da (peygamberler) Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün (hayırlı) ameller elbette boşa çıkmış gitmişti.

[ 006.088 ] ( EO )

İşte o yol Allah hüdasıdır, o bunu kullarından dilediğine hidayet eyler, ve eğer bunlar şirketmiş olaydılar bütün mesaîleri heder olmuş gitmişti.

[ 006.088 ] ( ES )

İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.

[ 006.088 ] ( NQ )

This is the Guidance of Allah with which He guides whomsoever He will of His slaves. But if they had joined in worship others with Allah, all that they used to do would have been of no benefit to them.

[ 006.089 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÂÊóíúäóÇåõãõ ÇáúßöÊóÇÈó æóÇáúÍõßúãó æóÇáäøõÈõæøóÉó ÝóÅöäú íóßúÝõÑú ÈöåóÇ åóÄõáÇóÁö ÝóÞóÏú æóßøóáúäóÇ ÈöåóÇ ÞóæúãðÇ áóíúÓõæÇ ÈöåóÇ ÈößóÇÝöÑöíäó ﴿ ٨٩ ﴾

[ 006.089 ] ( MŞ )

 

[ 006.089 ] ( AY )

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi şu KUREYŞ kavmi, buna nankörlük ediyorsa (kâfir oluyorsa), biz onların yerine, peygamberleri ve kitabları inkâr etmiyecek bir kavmi vekil ederiz.

[ 006.089 ] ( EO )

İşte bunlar kendilerine kitâb, huküm, nübüvvet verdiğimiz kimseler, şimdi şu karşıdakiler buna körlük ediyorlarsa biz ona körlük etmiyen bir ümmeti müekkel kılmışız.

[ 006.089 ] ( ES )

İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.

[ 006.089 ] ( NQ )

They are those whom We gave the Book, Al-Hukm (understanding of the religious laws), and Prophethood. But if these disbelieve therein (the Book, Al-Hukm and Prophethood), then, indeed We have entrusted it to a people (such as the Companions of Prophet Muhammad ) who are not disbelievers therein.

[ 006.090 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó åóÏóì Çááøóåõ ÝóÈöåõÏóÇåõãõ ÇÞúÊóÏöåö Þõáú áÇó ÃóÓúÃóáõßõãú Úóáóíúåö ÃóÌúÑðÇ Åöäú åõæó ÅöáÇøó ÐößúÑóì áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 006.090 ] ( MŞ )

 

[ 006.090 ] ( AY )

O Peygamberler, Allah’ın hidâyetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü. (Onların tevhîd yolunda bulun.) De ki: “sizi bu tevhîde (Kur’ân’a) çağırmama sizden bir ücret istemem. O Kur’ân, âlemler için (insan ve cinleri irşad için) ancak bir öğüddür.

[ 006.090 ] ( EO )

İşte o Peygamberler Allahın hidayetine iriştirdiği kimseler, sen de onların gittiği yoldan yürü, ben, de: Buna karşı sizden bir ecr istemem, o mahzâ âlemîni irşad için ilâhî bir yadigârdır.

[ 006.090 ] ( ES )

Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. De ki:"Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.

[ 006.090 ] ( NQ )

They are those whom Allah had guided. So follow their guidance. Say: "No reward I ask of you for this (the Qur'an). It is only a reminder for the 'Alamin (mankind and jinns)."

[ 006.091 ] ( KK )

æóãóÇ ÞóÏóÑõæÇ Çááøóåó ÍóÞøó ÞóÏúÑöåö ÅöÐú ÞóÇáõæÇ ãóÇ ÃóäúÒóáó Çááøóåõ Úóáóì ÈóÔóÑò ãöäú ÔóíúÁò Þõáú ãóäú ÃóäúÒóáó ÇáúßöÊóÇÈó ÇáøóÐöí ÌóÇÁó Èöåö ãõæÓóì äõæÑðÇ æóåõÏðì áöáäøóÇÓö ÊóÌúÚóáõæäóåõ ÞóÑóÇØöíÓó ÊõÈúÏõæäóåóÇ æóÊõÎúÝõæäó ßóËöíÑðÇ æóÚõáøöãúÊõãú ãóÇ áóãú ÊóÚúáóãõæÇ ÃóäúÊõãú æóáÇó ÂÈóÇÄõßõãú Þõáö Çááøóåõ Ëõãøó ÐóÑúåõãú Ýöí ÎóæúÖöåöãú íóáúÚóÈõæäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 006.091 ] ( MŞ )

 

[ 006.091 ] ( AY )

Yahûdî’ler, Allah’ın kadrini gereği gibi tanıyamadılar. Çünkü: “ Allah, hiç bir insana bir şey indirmedi”, dediler. (Vahy ve kitabları inkâr ettiler.) Onlara de ki: “ Mûsâ’nın insanlara bir nûr ve hidâyet olarak getirdiği ve sizin de parça parça kağıtlar hâline koyup hesabınıza geleni açıkladığınız, fakat çoğunu gizlediğiniz o kitabı kim indirdi? Sizin bilmediğiniz ve atalarınızın da bilmediği şeyler, size, (Peygamber diliyle Kur’ân’da) öğretilmiştir. Ey Resûlüm, sen, Allah (o kitabı indirdi) de. Sonra onları bırak, batıl dedikodularında oynaya dursunlar.

[ 006.091 ] ( EO )

Allahı gereği gibi tanıyamadılar, çünkü bir Allah beşere bir şey indirmedi dediler, de ki kim indirdi o, Musânın insanlara bir nûr, bir hidayet olarak getirdiği kitabı? ki siz onu parça parça kâğıtlar yapıyorsunuz, bunları ortaya atıyorsunuz da bir çoğunu gizliyorsunuz, bununla beraber şimdi size ne sizin ne atalarınızın bilemediğiniz hakıkatlar öğretilmekte, Allâh, de: Sonra bırak onları daldıkları batakta oynaya dursunlar.

[ 006.091 ] ( ES )

Onlar: "Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir" demekle, Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab'ı kim gönderdi? (Onlara karşı sen) "Allah" de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar.

[ 006.091 ] ( NQ )

They (the Jews, Quraish pagans, idolaters, etc.) did not estimate Allah with an estimation due to Him when they said: "Nothing did Allah send down to any human being (by inspiration)." Say (O Muhammad ): "Who then sent down the Book which Musa (Moses) brought, a light and a guidance to mankind which you (the Jews) have made into (separate) papersheets, disclosing (some of it) and concealing (much). And you (believers in Allah and His Messenger Muhammad ), were taught (through the Qur'an) that which neither you nor your fathers knew." Say: "Allah (sent it down)." Then leave them to play in their vain discussions. (Tafsir Al-Qurtubi, Vol.7, Page 37).

[ 006.092 ] ( KK )

æóåóÐóÇ ßöÊóÇÈñ ÃóäúÒóáúäóÇåõ ãõÈóÇÑóßñ ãõÕóÏøöÞõ ÇáøóÐöí Èóíúäó íóÏóíúåö æóáöÊõäúÐöÑó Ãõãøó ÇáúÞõÑóì æóãóäú ÍóæúáóåóÇ æóÇáøóÐöíäó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö íõÄúãöäõæäó Èöåö æóåõãú Úóáóì ÕóáÇóÊöåöãú íõÍóÇÝöÙõæäó ﴿ ٩٢ ﴾

[ 006.092 ] ( MŞ )

 

[ 006.092 ] ( AY )

Şu indirilmiş Kur’ân, mübarek ve feyizli bir kitabdır ki, elleri önündekini (Tevrât’ı ve İncîl’i) tasdik edicidir. Tâ ki onunla Mekke halkını ve bütün çevresinde bulunan insanları korkutasın. Âhirete îman edenler, namazlarına gereği üzre devam ettikleri hâlde Kur’ân’a da inanırlar.

[ 006.092 ] ( EO )

İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitab, feyz-u bereketi Dünyayı tutacak, evvelki kitablar bu tasdık etmedikçe mu'teber olmıyacak, bir de ümmülkurayı ve hem bütün çevresindekileri inzar edesin diye ki Âhıreti te'min edecekler buna iyman ederler ve onlar namazlarının üzerine muhafız olurlar.

[ 006.092 ] ( ES )

Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.

[ 006.092 ] ( NQ )

And this (the Qur'an) is a blessed Book which We have sent down, confirming (the revelations) which came before it, so that you may warn the Mother of Towns (i.e. Makkah) and all those around it. Those who believe in the Hereafter believe in (the Qur'an), and they are constant in guarding their Salat (prayers).

[ 006.093 ] ( KK )

æóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ Ãóæú ÞóÇáó ÃõæÍöíó Åöáóíøó æóáóãú íõæÍó Åöáóíúåö ÔóíúÁñ æóãóäú ÞóÇáó ÓóÃõäúÒöáõ ãöËúáó ãóÇ ÃóäúÒóáó Çááøóåõ æóáóæú ÊóÑóì ÅöÐö ÇáÙøóÇáöãõæäó Ýöí ÛóãóÑóÇÊö ÇáúãóæúÊö æóÇáúãóáóÆößóÉõ ÈóÇÓöØõæÇ ÃóíúÏöíåöãú ÃóÎúÑöÌõæÇ ÃóäúÝõÓóßõãú Çóáúíóæúãó ÊõÌúÒóæúäó ÚóÐóÇÈó Çáúåõæäö ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÞõæáõæäó Úóáóì Çááøóåö ÛóíúÑó ÇáúÍóÞøö æóßõäúÊõãú Úóäú ÂíóÇÊöåö ÊóÓúÊóßúÈöÑõæäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 006.093 ] ( MŞ )

 

[ 006.093 ] ( AY )

Koştuğu yalanı, Allah’a isnad eden veya kendine bir şey vahy olunmamışken, bana vahy olunuyor, diyenden ve Allah’ın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim, demekte olan kimseden daha zalim kim olabilir? Ölüm sarhoşluğu ve şiddetleri içinde, meleklerin de ellerini uzatarak kendilerine (zâlimlere): “ Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı hak olmıyanı söylemiş olduğunuz ve Allah’ın âyetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz içindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız.” dediklerinde sen, o zâlimleri bir görsen!

[ 006.093 ] ( EO )

Uydurduğu yalanı Allaha isnad eden veya kendine birşey vahy edilmemişken bana vahy olunuyor diyen kimseden, bir de Allâhın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim demekte olan kimseden daha zâlim kim olabilir? Görsen o zâlimler ölüm dalgaları içinde boğulurken Melâike ellerini uzatmış çıkarın, diye: canlarınızı bu gün zillet azâbiyle cezâlanacaksınız, çünkü Allaha karşı hakk olmıyanı söylüyordunuz ve çünkü Allâhın âyetlerinde istikbar ediyordunuz.

[ 006.093 ] ( ES )

Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde: "bana vahyedildi" diyen ve: "Allah'ın indirdiği gibi bir kitap da ben indireceğim" diye iddiada bulunandan daha zalim kim olabilir? O zalimlerin halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve:" Ruhunuzu teslim edin. Bugün, Allah'a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandıralacaksınız" derler.

[ 006.093 ] ( NQ )

And who can be more unjust than he who invents a lie against Allah, or says: "I have received inspiration," whereas he is not inspired in anything; and who says, "I will reveal the like of what Allah has revealed." And if you could but see when theZalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) are in the agonies of death, while the angels are stretching forth their hands (saying): "Deliver your souls! This day you shall be recompensed with the torment of degradation because of what you used to utter against Allah other than the truth. And you used to reject His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) with disrespect! "

[ 006.094 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÌöÆúÊõãõæäóÇ ÝõÑóÇÏóì ßóãóÇ ÎóáóÞúäóÇßõãú Ãóæøóáó ãóÑøóÉò æóÊóÑóßúÊõãú ãóÇ ÎóæøóáúäóÇßõãú æóÑóÇÁó ÙõåõæÑößõãú æóãóÇ äóÑóì ãóÚóßõãú ÔõÝóÚóÇÁóßõãú ÇáøóÐöíäó ÒóÚóãúÊõãú Ãóäøóåõãú Ýöíßõãú ÔõÑóßóÇÁõ áóÞóÏú ÊóÞóØøóÚó Èóíúäóßõãú æóÖóáøó Úóäßõãú ãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÒúÚõãõæäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 006.094 ] ( MŞ )

 

[ 006.094 ] ( AY )

Andolsun, sizi ilk defa nasıl çırılçıplak yaratmışsak, onun gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza gelirsiniz. Size verdiğimiz mal ve mülkü dünyada bırakırsınız. Artık Allah’a ortak koştuğunuz ve şefaatçı zannettiğiniz putları sizinle görmeyiz. Gördünüz ya, aranızdaki bağlar paramparça koptu ve (faydalarını) umduklarınızın hepsi sizden kaybolup gitti.

[ 006.094 ] ( EO )

Celâlim hakkı için işte geldiniz: bize teker teker: ilk defa yarattığımız gibi ve o size bahş edib hayâlına daldırdığınız servetleri arkalarınızın gerisine bıraktınız, hani o sizin mevcudiyyetinizde şürekâ olduklarını zu'm ettiğiniz şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyoruz? Gördünüz ya aranızdaki rabıtalar didik didik koptu ve o zu'm ettiklerinizin hepsi sizden gaib olub gitti.

[ 006.094 ] ( ES )

Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz herşeyi arkanızda bıraktınız. Allah'ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına, şefaatlarına güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.

[ 006.094 ] ( NQ )

And truly you have come unto Us alone (without wealth, companions or anything else) as We created you the first time. You have left behind you all that which We had bestowed on you. We see not with you your intercessors whom you claimed to be partners with Allah. Now all relations between you and them have been cut off, and all that you used to claim has vanished from you.

[ 006.095 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó ÝóÇáöÞõ ÇáúÍóÈøö æóÇáäøóæóì íõÎúÑöÌõ ÇáúÍóíøó ãöäó ÇáúãóíøöÊö æóãõÎúÑöÌõ ÇáúãóíøöÊö ãöäó ÇáúÍóíøö Ðóáößõãú Çááøóåõ ÝóÃóäøóÇ ÊõÄúÝóßõæäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 006.095 ] ( MŞ )

 

[ 006.095 ] ( AY )

Allah, taneleri ve çekirdekleri çimlendirip çatlatandır. Ölüden diri çıkarır; diriden ölü çıkaran da O’dur. (Ölü yumurtadan canlı tavuk ve canlı tavuktan ölü yumurta gibi). İşte Allah,! O hâlde siz O’ndan (ona îman etmekten) nasıl çevriliyorsunuz?

[ 006.095 ] ( EO )

Allâh o dâneleri, çekirdekleri pörtleten, ölüden diri çıkarır, ve diriden ölü çıkaran, işte size söyliyorum Allâh o, şimdi söyleyin nereden çevriliyorsunuz?

[ 006.095 ] ( ES )

Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz?

[ 006.095 ] ( NQ )

Verily! It is Allah Who causes the seed-grain and the fruit-stone (like date-stone, etc.) to split and sprout. He brings forth the living from the dead, and it is He Who brings forth the dead from the living. Such is Allah, then how are you deluded away from the truth?

[ 006.096 ] ( KK )

ÝóÇáöÞõ ÇáúÇöÕúÈóÇÍö æóÌóÚóáó Çááøóíúáó ÓóßóäðÇ æóÇáÔøóãúÓó æóÇáúÞóãóÑó ÍõÓúÈóÇäðÇ Ðóáößó ÊóÞúÏöíÑõ ÇáúÚóÒöíÒö ÇáúÚóáöíãö ﴿ ٩٦ ﴾

[ 006.096 ] ( MŞ )

 

[ 006.096 ] ( AY )

O, gece karanlığından sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi de istirahat için, güneşi ve ayı da vakitler için bir hesap olarak yarattı. İşte, bütün bunlar, mutlak galip (Her şeyi) kemâliyle bilen Allah’ın takdiridir.

[ 006.096 ] ( EO )

O, tan attırıb sabah çıkaran, geceyi bir aramgâh kılmış, Şems-ü Kameri de birer nişanei hisâb, o işte o azîz, alîmin takdiri.

[ 006.096 ] ( ES )

Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.

[ 006.096 ] ( NQ )

(He is the) Cleaver of the daybreak. He has appointed the night for resting, and the sun and the moon for reckoning. Such is the measuring of the All-Mighty, the All-Knowing.

[ 006.097 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáó áóßõãõ ÇáäøõÌõæãó áöÊóåúÊóÏõæÇ ÈöåóÇ Ýöí ÙõáõãóÇÊö ÇáúÈóÑøö æóÇáúÈóÍúÑö ÞóÏú ÝóÕøóáúäóÇ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÚúáóãõæäó ﴿ ٩٧ ﴾

[ 006.097 ] ( MŞ )

 

[ 006.097 ] ( AY )

Karanın ve denizin karanlıklarında doğru yolu kendileriyle bulasınız diye sizin için yıldızları yaratan O’dur. Gerçekten, bilenler için, âyet ve alâmetleri açıkça bildirdik.

[ 006.097 ] ( EO )

Hem odur, o ki karada ve denizde yolu doğrultmanız için size yıldızları sebeb kılmıştır, hakikat ilim ehli olanlar için âyetleri tafsıl eyledik.

[ 006.097 ] ( ES )

Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.

[ 006.097 ] ( NQ )

It is He Who has set the stars for you, so that you may guide your course with their help through the darkness of the land and the sea. We have (indeed) explained in detail Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, Revelations, etc.) for people who know.

[ 006.098 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÔóÃóßõãú ãöäú äóÝúÓò æóÇÍöÏóÉò ÝóãõÓúÊóÞóÑøñ æóãõÓúÊóæúÏóÚñ ÞóÏú ÝóÕøóáúäóÇ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÝúÞóåõæäó ﴿ ٩٨ ﴾

[ 006.098 ] ( MŞ )

 

[ 006.098 ] ( AY )

Sizi tek bir nefisten (Âdemden) yaratan O’dur. Böylece size, dünyada bir parça karar yeri ve kabirde muvakkaten durmak vardır. Biz, anlayan kimselere âyet ve alâmetleri açıkça bildirdik.

[ 006.098 ] ( EO )

Hem odur, o ki sizi bir tek nefisten halketti, demek bir müstekar bir de müstevda' var, hakıkat ince anlayışlı fıkıh ehli olanlar için âyetleri tafsıl eyledik.

[ 006.098 ] ( ES )

Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik.

[ 006.098 ] ( NQ )

It is He Who has created you from a single person (Adam), and has given you a place of residing (on the earth or in your mother's wombs) and a place of storage [in the earth (in your graves) or in your father's loins]. Indeed, We have explained in detail Our revelations (this Qur'an) for people who understand.

[ 006.099 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÒóáó ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ãóÇÁð ÝóÃóÎúÑóÌúäóÇ Èöåö äóÈóÇÊó ßõáøö ÔóíúÁò ÝóÃóÎúÑóÌúäóÇ ãöäúåõ ÎóÖöÑðÇ äõÎúÑöÌõ ãöäúåõ ÍóÈøðÇ ãõÊóÑóÇßöÈðÇ æóãöäó ÇáäøóÎúáö ãöäú ØóáúÚöåóÇ ÞöäúæóÇäñ ÏóÇäöíóÉñ æóÌóäøóÇÊò ãöäú ÃóÚúäóÇÈò æóÇáÒøóíúÊõæäó æóÇáÑøõãøóÇäó ãõÔúÊóÈöåðÇ æóÛóíúÑó ãõÊóÔóÇÈöåò ÇõäúÙõÑõæÇ Åöáóì ËóãóÑöåö ÅöÐóÇ ÃóËúãóÑó æóíóäúÚöåö Åöäøó Ýöí Ðóáößõãú áÇóíóÇÊò áöÞóæúãò íõÄúãöäõæäó ﴿ ٩٩ ﴾

[ 006.099 ] ( MŞ )

 

[ 006.099 ] ( AY )

Gökten su (yağmur) indiren de O’dur. Sonra her çeşit nebatı (bitkiyi) biz onunla bitirip çıkardık. İçlerinden bir yeşillik çıkardık. Ondan da (yeşillikten de) birbiri üzerine binmiş (başak olmuş) taneler çıkarırız; hurma ağacının tomurcuklarından birbirine yakın salkımlar, üzümlerden bağlar, yaprakları birbirine benzer ve meyvaları benzemez olduğu hâlde zeytin ve nar ağaçları bitirdik. Her birinin meyvasına bakın: Bir ilk meyva verdiği zaman, bir de olgunlaştığı vakit! Şüphesiz size şu gösterilende îman edenler için bir çok âyetler (alametler) vardır.

[ 006.099 ] ( EO )

Yine odur, o ki Semâdan bir su indirdi, derken onunla her şeyin nebatını çıkardık, derken ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üzerine binmiş dâneler çıkarıyoruz, hurma ağacından da tal'ından sarkan salkımlar ve üzümlerden bağlar, zeytunu da narı da birbirine benzer benzemez, bakın her birinin meyvesine: Bir meyve verdiği vakıt, bir de kemale erişine, şüphesiz şu sizi gösterilende iyman ehli olanlar için bir çok âyetler vardır.

[ 006.099 ] ( ES )

Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.

[ 006.099 ] ( NQ )

It is He Who sends down water (rain) from the sky, and with it We bring forth vegetation of all kinds, and out of it We bring forth green stalks, from which We bring forth thick clustered grain. And out of the date-palm and its spathe come forth clusters of dates hanging low and near, and gardens of grapes, olives and pomegranates, each similar (in kind) yet different (in variety and taste). Look at their fruits when they begin to bear, and the ripeness thereof. Verily! In these things there are signs for people who believe.

[ 006.100 ] ( KK )

æóÌóÚóáõæÇ áöáøóåö ÔõÑóßóÇÁó ÇáúÌöäøó æóÎóáóÞóåõãú æóÎóÑóÞõæÇ áóåõ Èóäöíäó æóÈóäóÇÊò ÈöÛóíúÑö Úöáúãò ÓõÈúÍóÇäóåõ æóÊóÚóÇáóì ÚóãøóÇ íóÕöÝõæäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 006.100 ] ( MŞ )

 

[ 006.100 ] ( AY )

Böyleyken, tuttular Allah’a cin’leri ortak koştular. Hâlbuki onları da Allah yaratmıştır. Bir de bilgileri olmadan Allah’ın oğulları ve kızları olduğunu uydururlar. Allah onların (ortak ve çocuk edinme) vasıflamalarından münezzehtir ve yücedir.

[ 006.100 ] ( EO )

Bir de tuttular Allâha Cinleri (gizli mahlûkları) şerik koştular, halbuki o onları yarattı, bundan başka ona oğullar ve kızlar saçmaladılar, ne dediklerini bildikleri yok, onun zatı sübhanîsi semavât ve yerin mübdii, ona veled nasıl tasavvur edilir? ki bir eşi bulunmak mümkin değil, o her şeyi yaratmış ve her şeye alîm.

[ 006.100 ] ( ES )

Onlar, Allah'a cinlerden de ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgileri olmadan O'na oğullar, kızlar uydurdular. O'nun şânı onların uydurdukları sıfatlardan münezzeh ve yücedir.

[ 006.100 ] ( NQ )

Yet, they join the jinns as partners in worship with Allah, though He has created them (the jinns), and they attribute falsely without knowledge sons and daughters to Him. Be He Glorified and Exalted above (all) that they attribute to Him.

[ 006.101 ] ( KK )

ÈóÏöíÚõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö Ãóäøóì íóßõæäõ áóåõ æóáóÏñ æóáóãú Êóßõäú áóåõ ÕóÇÍöÈóÉñ æóÎóáóÞó ßõáøó ÔóíúÁò æóåõæó Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ١٠١ ﴾

[ 006.101 ] ( MŞ )

 

[ 006.101 ] ( AY )

Göklerin ve yerin yaratıcısı O...O’nun nasıl çocuğu olabilir ki, bir eşi de bulunmak mümkün değildir. Her şeyi yaratmıştır ve O her şeyi hakkıyla bilendir.

[ 006.101 ] ( EO )

Bir de tuttular Allâha Cinleri (gizli mahlûkları) şerik koştular, halbuki o onları yarattı, bundan başka ona oğullar ve kızlar saçmaladılar, ne dediklerini bildikleri yok, onun zatı sübhanîsi semavât ve yerin mübdii, ona veled nasıl tasavvur edilir? ki bir eşi bulunmak mümkin değil, o her şeyi yaratmış ve her şeye alîm.

[ 006.101 ] ( ES )

Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.

[ 006.101 ] ( NQ )

He is the Originator of the heavens and the earth. How can He have children when He has no wife? He created all things and He is the All-Knower of everything .

[ 006.102 ] ( KK )

Ðóáößõãú Çááøóåõ ÑóÈøõßõãú áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÎóÇáöÞõ ßõáøö ÔóíúÁò ÝóÇÚúÈõÏõæåõ æóåõæó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò æóßöíáñ ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 006.102 ] ( MŞ )

 

[ 006.102 ] ( AY )

İşte bu sıfatlara sahip olan Rabbiniz, Allah’dır. Ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Her şeyi yaratan O’dur. O hâlde ona kulluk (ibâdet) edin. O, her şeye karşı (güvenilecek) bir vekildir.

[ 006.102 ] ( EO )

İşte size bu evsaf ile işaret olunan zâti a'lâdır Allah rabbınız, başka tanrı yok ancak o, her şey'in halikı o, o halde ona kulluk edin, her şey'e karşı dayanılacak vekil de o.

[ 006.102 ] ( ES )

İşte Rabbiniz Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır. O'na kulluk edin, O her şeye vekildir.

[ 006.102 ] ( NQ )

Such is Allah, your Lord! La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), the Creator of all things. So worship Him (Alone), and He is the Wakil (Trustee, Disposer of affairs, Guardian, etc.) over all things.

[ 006.103 ] ( KK )

áÇó ÊõÏúÑößõåõ ÇáúÃóÈúÕóÇÑõ æóåõæó íõÏúÑößõ ÇáúÃóÈúÕóÇÑó æóåõæó ÇááøóØöíÝõ ÇáúÎóÈöíÑõ ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 006.103 ] ( MŞ )

 

[ 006.103 ] ( AY )

Hiç bir göz onu dünyada ihata ve idrak edemez. Fakat O, (ilmiyle) bütün gözleri (varlıkları) ihata eder. O, bütün incelikleri bilir, her şeyden haberdardır.

[ 006.103 ] ( EO )

onu gözler idrâk etmez, gözleri o idrâk eder, öyle lâtif öyle habîr o.

[ 006.103 ] ( ES )

Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.

[ 006.103 ] ( NQ )

No vision can grasp Him, but His Grasp is over all vision. He is the Most Subtle and Courteous, Well-Acquainted with all things.

[ 006.104 ] ( KK )

ÞóÏú ÌóÇÁóßõãú ÈóÕóÇÆöÑõ ãöäú ÑóÈøößõãú Ýóãóäú ÃóÈúÕóÑó ÝóáöäóÝúÓöåö æóãóäú Úóãöíó ÝóÚóáóíúåóÇ æóãóÇ ÃóäóÇ Úóáóíúßõãú ÈöÍóÝöíÙò ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 006.104 ] ( MŞ )

 

[ 006.104 ] ( AY )

Size Rabbinizden, hakkı ve batılı ayırd etmek için açık hüccetler geldi. Artık kim, hakkı görür de ona îman ederse, kendi lehinedir. Kim de hakkı görmeyip batılı seçerse, kendi aleyhinedir. (günahını yüklenir). Ben üzerinize bir gözetleyici değilim (vazifem tebliğden ibarettir.).

[ 006.104 ] ( EO )

Hakıkat Rabbınızdan size bir çok basıretler geldi artık kim gözünü açar görürse kendi lehine, kim de körlük ederse kendi aleyhinedir ve o halde ben size karşı muhafız değilim.

[ 006.104 ] ( ES )

Muhakkak size Rabbinizden basiretler (kalb gözleri) geldi. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin bekçiniz değilim!

[ 006.104 ] ( NQ )

Verily, proofs have come to you from your Lord, so whosoever sees, will do so for (the good of) his ownself, and whosoever blinds himself, will do so to his own harm, and I (Muhammad ) am not a watcher over you.

[ 006.105 ] ( KK )

æóßóÐóáößó äõÕóÑøöÝõ ÇáúÂíóÇÊö æóáöíóÞõæáõæÇ ÏóÑóÓúÊó æóáöäõÈóíøöäóåõ áöÞóæúãò íóÚúáóãõæäó ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 006.105 ] ( MŞ )

 

[ 006.105 ] ( AY )

İşte biz, âyetleri beyan eder ve halden hale çeviririz ki, Mekke’liler: “ Sen ders görmüşsün, çok okumuşsun” desinler (küfürde ısrar etsinler). Biz, Kur’ân’ı, anlayanlara beyan eder ve açıklarız.

[ 006.105 ] ( EO )

yine âyetleri böyle şekilden şekle koyuyoruz ki hem o körlük edenler sana ders almışsın desinler, hem onu ilmi şânından olanlar için tebyîn edelim.

[ 006.105 ] ( ES )

İşte böylece âyetleri türlü türlü çevirip açıklıyoruz ki, onlar sana: "Sen bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin" desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice beyan edelim.

[ 006.105 ] ( NQ )

Thus We explain variously the Verses so that they (the disbelievers) may say: "You have studied (the Books of the people of the Scripture and brought this Qur'an from that)" and that We may make the matter clear for the people who have knowledge.

[ 006.106 ] ( KK )

ÇöÊøóÈöÚú ãóÇ ÃõæÍöíó Åöáóíúßó ãöäú ÑóÈøößó áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó æóÃóÚúÑöÖú Úóäö ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 006.106 ] ( MŞ )

 

[ 006.106 ] ( AY )

Rabbin tarafından sana vahyolunana tâbi ol ki, ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Allah’a ortak koşanlardan yüz çevir.

[ 006.106 ] ( EO )

Rabbından sana ne vahy olunuyorsa ona tâbi' ol başka ilâh yok ancak o, müşriklere bakma.

[ 006.106 ] ( ES )

Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilâh yoktur. Ortak koşanlardan da yüz çevir.

[ 006.106 ] ( NQ )

Follow what has been inspired to you (O Muhammad ) from your Lord, La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He) and turn aside from Al-Mushrikun.

[ 006.107 ] ( KK )

æóáóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ ãóÇ ÃóÔúÑóßõæÇ æóãóÇ ÌóÚóáúäóÇßó Úóáóíúåöãú ÍóÝöíÙðÇ æóãóÇ ÃóäúÊó Úóáóíúåöãú Èöæóßöíáò ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 006.107 ] ( MŞ )

 

[ 006.107 ] ( AY )

Eğer Allah dileseydi, onlar Allah’a ortak koşup müşrik olmazlardı. Biz, seni, onlar üzerine bir gözcü yapmadık. Sen onların üzerine bir vekil de değilsin.

[ 006.107 ] ( EO )

Allah dilese idi müşrik olmazlardı, biz seni onların üzerine mürakıb göndermedik, sen onlara vekil de değilsin.

[ 006.107 ] ( ES )

Allah dileseydi, ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar üzerine bekçi yapmadık, sen onlara vekil de değilsin!

[ 006.107 ] ( NQ )

Had Allah willed, they would not have taken others besides Him in worship. And We have not made you a watcher over them nor are you set over them to dispose of their affairs.

[ 006.108 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÓõÈøõæÇ ÇáøóÐöíäó íóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÝóíóÓõÈøõæÇ Çááøóåó ÚóÏúæðÇ ÈöÛóíúÑö Úöáúãò ßóÐóáößó ÒóíøóäøóÇ áößõáøö ÃõãøóÉò Úóãóáóåõãú Ëõãøó Åöáóì ÑóÈøöåöãú ãóÑúÌöÚõåõãú ÝóíõäóÈøöÆõåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 006.108 ] ( MŞ )

 

[ 006.108 ] ( AY )

Müşriklerin Allah’dan başka taptıkları putlara sövmeyin ki, onlar cehâletle tecavüz ederek Allah’a sövmesinler. Her ümmete, böylece amellerini süslemişizdir. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O vakit, kendilerine, ne yapıyor olduklarını haber verecektir.

[ 006.108 ] ( EO )

Maamafih onların Allahdan beride taptıklarına sebb de etmeyin ki cehaletle tecavüz ederek Allâha sebbetmesinler; her ümmete böyle amellerini tezyin etmişizdir, sonra ise hep dönüp Allaha varacaklar, o vakıt kendilerine temamen haber verecek ne yapıyorlardı.

[ 006.108 ] ( ES )

Onların Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı aşıp Allah'a sövmesinler. Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verir.

[ 006.108 ] ( NQ )

And insult not those whom they (disbelievers) worship besides Allah, lest they insult Allah wrongfully without knowledge. Thus We have made fair-seeming to each people its own doings; then to their Lord is their return and He shall then inform them of all that they used to do.

[ 006.109 ] ( KK )

æóÃóÞúÓóãõæÇ ÈöÇááøóåö ÌóåúÏó ÃóíúãóÇäöåöãú áóÆöäú ÌóÇÁóÊúåõãú ÂíóÉñ áóíõÄúãöäõäøó ÈöåóÇ Þõáú ÅöäøóãóÇ ÇáúÂíóÇÊõ ÚöäúÏó Çááøóåö æóãóÇ íõÔúÚöÑõßõãú ÃóäøóåóÇ ÅöÐóÇ ÌóÇÁóÊú áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 006.109 ] ( MŞ )

 

[ 006.109 ] ( AY )

Müşrikler, kuvvetli olarak Allah’a yemin ettiler ki, eğer kendilerine istedikleri gibi bir âyet (mûcize) gelirse, muhakkak ona îman edeceklerdir. De ki: “Âyetler ancak Allah katındadır.” Ey mü'minler ! Siz farkında değilsiniz; o âyet (mûcize) geldiği vakit de îman etmiyecekler.

[ 006.109 ] ( EO )

Bir de olanca yeminleriyle Allah kasem ettiler ki: eğer kendilerine bam başka bir âyet gelirse imiş her halde ona iymân edeceklermiş, de ki «Âyetler ancak Allahın nezdinde» siz ne bileceksiniz ki doğrusu: onlar o âyet geldiği vakit de iymân etmiyecekler.

[ 006.109 ] ( ES )

Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır". Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz nerden bileceksiniz?

[ 006.109 ] ( NQ )

And they swear their strongest oaths by Allah, that if there came to them a sign, they would surely believe therein. Say: "Signs are but with Allah and what will make you (Muslims) perceive that (even) if it (the sign) came, they will not believe?"

[ 006.110 ] ( KK )

æóäõÞóáøöÈõ ÃóÝúÆöÏóÊóåõãú æóÃóÈúÕóÇÑóåõãú ßóãóÇ áóãú íõÄúãöäõæÇ Èöåö Ãóæøóáó ãóÑøóÉò æóäóÐóÑõåõãú Ýöí ØõÛúíóÇäöåöãú íóÚúãóåõæäó ﴿ ١١٠ ﴾

[ 006.110 ] ( MŞ )

 

[ 006.110 ] ( AY )

Biz onların kalplerini ve gözlerini, gerçeği anlayıp görmekten çeviririz; ilk önce buna îman etmedikleri hal üzere kendilerini bırakıveririz de azgınlıkları içinde dalıp giderler.

[ 006.110 ] ( EO )

Biz onların kalblerini ve gözlerini ters döndürünüz, ilkin buna iymân etmedikleri gibi bırakıveririz kendilerini de tuğyanları içinde kör körüne bocalar giderler.

[ 006.110 ] ( ES )

Biz onların kalblerini ve gözlerini çeviririz de, onlar, ilkin iman etmedikleri gibi, gene de iman etmezler. Biz de onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın bırakırız.

[ 006.110 ] ( NQ )

And We shall turn their hearts and their eyes away (from guidance), as they refused to believe therein for the first time, and We shall leave them in their trespass to wander blindly.

[ 006.111 ] ( KK )

æóáóæú ÃóäøóäóÇ äóÒøóáúäóÇ Åöáóíúåöãõ ÇáúãóáóÆößóÉó æóßóáøóãóåõãõ ÇáúãóæúÊóì æóÍóÔóÑúäóÇ Úóáóíúåöãú ßõáøó ÔóíúÁò ÞõÈõáÇð ãóÇ ßóÇäõæÇ áöíõÄúãöäõæÇ ÅöáÇøó Ãóäú íóÔóÇÁó Çááøóåõ æóáóßöäøó ÃóßúËóÑóåõãú íóÌúåóáõæäó ﴿ ١١١ ﴾

[ 006.111 ] ( MŞ )

 

[ 006.111 ] ( AY )

Eğer hakikaten biz onlara (diledikleri gibi) Melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı, bütün varlıkları karşılarında toplayarak senin doğruluğuna şâhid ve kefil gösterseydik, Allah dilemedikçe, yine şüphe yok ki îman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.

[ 006.111 ] ( EO )

Biz onlara dedikleri gibi Melekler indirmiş olsak da, ölüler kendilerile konuşsa da, ve bütün mevcudatı karşılarında fevc fevc haşrederek kefil göstersek de yine ihtimali yok iymân edecek değillerdi, meğer ki Allah dilemiş olsun, lâkin çokları bu hakıkatin câhili bulunuyorlar.

[ 006.111 ] ( ES )

Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah'ın diledikleri hariç, yine de inanacak değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.

[ 006.111 ] ( NQ )

And even if We had sent down unto them angels, and the dead had spoken unto them, and We had gathered together all things before their very eyes, they would not have believed, unless Allah willed, but most of them behave ignorantly.

[ 006.112 ] ( KK )

æóßóÐóáößó ÌóÚóáúäóÇ áößõáøö äóÈöíøò ÚóÏõæøðÇ ÔóíóÇØöíäó ÇáúÇöäúÓö æóÇáúÌöäøö íõæÍöí ÈóÚúÖõåõãú Åöáóì ÈóÚúÖò ÒõÎúÑõÝó ÇáúÞóæúáö ÛõÑõæÑðÇ æóáóæú ÔóÇÁó ÑóÈøõßó ãóÇ ÝóÚóáõæåõ ÝóÐóÑúåõãú æóãóÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ١١٢ ﴾

[ 006.112 ] ( MŞ )

 

[ 006.112 ] ( AY )

Böylece biz her Peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. O şeytanlar, aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını telkin ederler. Eğer Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O hâlde, onları, uydurmakta oldukları yalanlarıyla başbaşa bırak.

[ 006.112 ] ( EO )

Ve böyle biz her Peygambere İns-ü Cinn Şeytanlarını düşman kılmışızdır, bunlar aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını telkın eder dururlar, eğer rabbın dilese idi bunu yapmazlardı, o halde bırak şunları uydurdukları hurafât ile haşrolsunlar.

[ 006.112 ] ( ES )

Biz böylece, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak için süslü sözlerle vesvese verirler. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları ile başbaşa bırak.

[ 006.112 ] ( NQ )

And so We have appointed for every Prophet enemies - Shayatin (devils) among mankind and jinns, inspiring one another with adorned speech as a delusion (or by way of deception). If your Lord had so willed, they would not have done it, so leave them alone with their fabrications. (Tafseer Qurtubi, Vol.7, Page 67)

[ 006.113 ] ( KK )

æóáöÊóÕúÛóì Åöáóíúåö ÃóÝúÆöÏóÉõ ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö æóáöíóÑúÖóæúåõ æóáöíóÞúÊóÑöÝõæÇ ãóÇ åõãú ãõÞúÊóÑöÝõæäó ﴿ ١١٣ ﴾

[ 006.113 ] ( MŞ )

 

[ 006.113 ] ( AY )

Bir de o yaldızlı lâfa, âhirete inanmıyanların kalpleri meyletsin, ondan hoşlansınlar ve kazanmakta oldukları günahı onlar da kazansınlar diye, öyle yaparlar.

[ 006.113 ] ( EO )

Bir de o yaldızlı lâfa Âhırete inanmıyanların gönülleri aksın ve onu hoşlansınlar ve bu ele geçirmekte oldukları varidatı elde etsinler diye öyle yaparlar.

[ 006.113 ] ( ES )

Bir de ahirete iman etmeyenlerin kalbleri, o yaldızlı söze kansın, ondan hoşlansın ve işledikleri suçları işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar.

[ 006.113 ] ( NQ )

(And this is in order) that the hearts of those who disbelieve in the Hereafter may incline to such (deceit), and that they may remain pleased with it, and that they may commit what they are committing (all kinds of sins and evil deeds, etc.).

[ 006.114 ] ( KK )

ÃóÝóÛóíúÑó Çááøóåö ÃóÈúÊóÛöí ÍóßóãðÇ æóåõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÒóáó Åöáóíúßõãõ ÇáúßöÊóÇÈó ãõÝóÕøóáÇð æóÇáøóÐöíäó ÂÊóíúäóÇåõãõ ÇáúßöÊóÇÈó íóÚúáóãõæäó Ãóäøóåõ ãõäóÒøóáñ ãöäú ÑóÈøößó ÈöÇáúÍóÞøö ÝóáÇó Êóßõæäóäøó ãöäó ÇáúãõãúÊóÑöíäó ﴿ ١١٤ ﴾

[ 006.114 ] ( MŞ )

 

[ 006.114 ] ( AY )

Ey Resûlüm, de ki: “ Sizinle aramızı ayırdeden Allah’dan başka bir hakem mi ararım? Size, ayrıntılı olarak (içinde hak ile batıl belirlenmiş Kur’ân) Kitabı indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz o Yahûdî ve Hristiyan âlimleri de şüphesiz bilirler ki, bu Kur’ân, Rabbinden hak olarak indirilmiştir. Öyle ise, sakın şüphe edenlerden olma...

[ 006.114 ] ( EO )

Şimdi de: Allah size mufasselen kitab indirmiş iken ben Allahtan başkasını mı hakem istiyeceğim? kendilerine kitab verdiklerimiz de bilirler ki o temamiyle hakk olarak senin rabbından indirilmiştir, sakın şübhelenenlerden olma.

[ 006.114 ] ( ES )

Allah, size Kitab'ı (Kur'ân'ı) açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'ân'ın, gerçekten Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden olma.

[ 006.114 ] ( NQ )

[Say (O Muhammad )] "Shall I seek a judge other than Allah while it is He Who has sent down unto you the Book (The Qur'an), explained in detail." Those unto whom We gave the Scripture [the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)] know that it is revealed from your Lord in truth. So be not you of those who doubt.

[ 006.115 ] ( KK )

æóÊóãøóÊú ßóáöãóÉõ ÑóÈøößó ÕöÏúÞðÇ æóÚóÏúáÇð áÇó ãõÈóÏøöáó áößóáöãóÇÊöåö æóåõæó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ١١٥ ﴾

[ 006.115 ] ( MŞ )

 

[ 006.115 ] ( AY )

Rabbinin emir ve yasakları, doğruluk ve adalet yönünden tamam oldu. Onun kelimelerini değiştirebilecek hiç bir şey yoktur. Allah, onların dediklerini hakkıyla işiticidir, gizlediklerini de kemâliyle bilicidir.

[ 006.115 ] ( EO )

Rabbının kelimesi doğrulukça da, adaletçe de tam kemalindedir, onun kelimelerini değiştirebilecek yok, semi' o, alîm o.

[ 006.115 ] ( ES )

Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.

[ 006.115 ] ( NQ )

And the Word of your Lord has been fulfilled in truth and in justice. None can change His Words. And He is the All-Hearer, the All-Knower.

[ 006.116 ] ( KK )

æóÅöäú ÊõØöÚú ÃóßúËóÑó ãóäú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö íõÖöáøõæßó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö Åöäú íóÊøóÈöÚõæäó ÅöáÇøó ÇáÙøóäøó æóÅöäú åõãú ÅöáÇøó íóÎúÑõÕõæäó ﴿ ١١٦ ﴾

[ 006.116 ] ( MŞ )

 

[ 006.116 ] ( AY )

Eğer yeryüzündeki insanların ekserisine (ki onlar cahil ve kâfirlerdir) uyarsan, seni, onlar Allah yolundan saptırırlar. Onlar, ancak zan ardında yürürler (babalarının gittiği yolu hak zannederler) ve sadece yalan uydururlar.

[ 006.116 ] ( EO )

Yerdekilerin ekserisine uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar, onlar sırf zann ardında gider ve atarlar.

[ 006.116 ] ( ES )

Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.

[ 006.116 ] ( NQ )

And if you obey most of those on earth, they will mislead you far away from Allah's Path. They follow nothing but conjectures, and they do nothing but lie.

[ 006.117 ] ( KK )

Åöäøó ÑóÈøóßó åõæó ÃóÚúáóãõ ãóäú íóÖöáøõ Úóäú ÓóÈöíáöåö æóåõæó ÃóÚúáóãõ ÈöÇáúãõåúÊóÏöíäó ﴿ ١١٧ ﴾

[ 006.117 ] ( MŞ )

 

[ 006.117 ] ( AY )

Muhakkak Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, doğru yolda bulunanları da ziyade bilendir.

[ 006.117 ] ( EO )

Her halde rabbındır en ziyade bilen kim yolundan sapıyor, doğru gidenleri en ziyade bilen de o.

[ 006.117 ] ( ES )

Şüphesiz ki Rabbin, yolundan kimlerin saptığını çok iyi bilir. O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.

[ 006.117 ] ( NQ )

Verily, your Lord! It is He Who knows best who strays from His Way, and He knows best the rightly guided ones.

[ 006.118 ] ( KK )

ÝóßõáõæÇ ãöãøóÇ ÐõßöÑó ÇÓúãõ Çááøóåö Úóáóíúåö Åöäú ßõäúÊõãú ÈöÂíóÇÊöåö ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١١٨ ﴾

[ 006.118 ] ( MŞ )

 

[ 006.118 ] ( AY )

Artık Allah’ın âyetlerine inanan mü'minlerseniz, üzerlerine Allah’ın ismi anılmış (besmele ile kesilmiş) olan hayvanlardan yeyin.

[ 006.118 ] ( EO )

O halde eğer onun âyetlerine inanan mü'minler iseniz üzerlerine Allah ismi anılmış olanlardan yeyin.

[ 006.118 ] ( ES )

Eğer Allah'ın âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin.

[ 006.118 ] ( NQ )

So eat of that (meat) on which Allah's Name has been pronounced (while slaughtering the animal), if you are believers in His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.).

[ 006.119 ] ( KK )

æóãóÇ áóßõãú ÃóáÇøó ÊóÃúßõáõæÇ ãöãøóÇ ÐõßöÑó ÇÓúãõ Çááøóåö Úóáóíúåö æóÞóÏú ÝóÕøóáó áóßõãú ãóÇ ÍóÑøóãó Úóáóíúßõãú ÅöáÇøó ãóÇ ÇÖúØõÑöÑúÊõãú Åöáóíúåö æóÅöäøó ßóËöíÑðÇ áóíõÖöáøõæäó ÈöÃóåúæóÇÆöåöãú ÈöÛóíúÑö Úöáúãò Åöäøó ÑóÈøóßó åõæó ÃóÚúáóãõ ÈöÇáúãõÚúÊóÏöíäó ﴿ ١١٩ ﴾

[ 006.119 ] ( MŞ )

 

[ 006.119 ] ( AY )

Çaresiz muhtaç bulunduklarınız müstesna olmak üzere, o, size neleri haram kıldığını ayrı ayrı bildirmişken, üzerlerine Allah’ın ismi anılmış olanlardan ne diye yemiyeceksiniz? Gerçekten bir çokları bildiklerinden değil, yalnız nefis arzularıyla halkı sapıklığa düşürüyorlar. Muhakkak ki Rabbindir, o tecavüz edenleri, en iyi bilen...

[ 006.119 ] ( EO )

O size muztarr olduklarınız müstesna olmak üzere harâm kıldığı neler ise ayrı ayrı bildirmiş iken üzerlerine Allâh ismi anılmış olanlardan neye yimeyeceksiniz? Evet bir çokları bildiklerinden değil, mücerred hevâlariyle halkı behemehal dalâlete düşürüyorlar, şüphesiz ki rabbındır o mütecavizleri en ziyade bilen.

[ 006.119 ] ( ES )

Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.

[ 006.119 ] ( NQ )

And why should you not eat of that (meat) on which Allah's Name has been pronounced (at the time of slaughtering the animal), while He has explained to you in detail what is forbidden to you, except under compulsion of necessity? And surely many do lead (mankind) astray by their own desires through lack of knowledge. Certainly your Lord knows best the transgressors.

[ 006.120 ] ( KK )

æóÐóÑõæÇ ÙóÇåöÑó ÇáúÇöËúãö æóÈóÇØöäóåõ Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóßúÓöÈõæäó ÇáúÇöËúãó ÓóíõÌúÒóæúäó ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÞúÊóÑöÝõæäó ﴿ ١٢٠ ﴾

[ 006.120 ] ( MŞ )

 

[ 006.120 ] ( AY )

Gizli ve aşikâr olan günahı bırakın. Çünkü günah kazananlar, kıyâmette kazandıklarının cezasını muhakkak çekeceklerdir.

[ 006.120 ] ( EO )

Günahın açığını da bırakın gizlisini de, çünkü günah kazananlar yarın kazandıklarının cezasını muhakkak çekecekler.

[ 006.120 ] ( ES )

Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah kazananlar, yaptıklarının cezasını çekecekler.

[ 006.120 ] ( NQ )

Leave (O mankind, all kinds of) sin, open and secret. Verily, those who commit sin will get due recompense for that which they used to commit.

[ 006.121 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÃúßõáõæÇ ãöãøóÇ áóãú íõÐúßóÑó ÇÓúãõ Çááøóåö Úóáóíúåö æóÅöäøóåõ áóÝöÓúÞñ æóÅöäøó ÇáÔøóíóÇØöíäó áóíõæÍõæäó Åöáóì ÃóæúáöíóÇÆöåöãú áöíõÌóÇÏöáõæßõãú æóÅöäú ÃóØóÚúÊõãõæåõãú Åöäøóßõãú áóãõÔúÑößõæäó ﴿ ١٢١ ﴾

[ 006.121 ] ( MŞ )

 

[ 006.121 ] ( AY )

Üzerlerinde Allah’ın ismi anılmamış (besmele çekilmemiş) olan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek, emre aykırı harekettir (fıskdır). Şüphesiz şeytanlar, sizinle mücâdele etmek için, kendi dostlarına mutlaka telkinde bulunurlar. Ey mü'minler! Eğer siz onlara itâat ederseniz, muhakkak siz de Allah’a ortak koşanlar olursunuz.

[ 006.121 ] ( EO )

Üzerlerine Allah ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü o, kat'î bir fisktır, bununla beraber Şeytanlar kendi yararına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka telkınatta bulunacaklardır, eğer onlara itâat ederseniz şüphesiz siz de müşriksinizdir.

[ 006.121 ] ( ES )

Üzerlerine Allah'ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.

[ 006.121 ] ( NQ )

Eat not (O believers) of that (meat) on which Allah's Name has not been pronounced (at the time of the slaughtering of the animal), for sure it is Fisq (a sin and disobedience of Allah). And certainly, the Shayatin (devils) do inspire their friends (from mankind) to dispute with you, and if you obey them [by making Al-Maytatah (a dead animal) legal by eating it], then you would indeed be Mushrikun (polytheists) [because they (devils and their friends) made lawful to you to eat that which Allah has made unlawful to eat and you obeyed them by considering it lawful to eat, and by doing so you worshipped them, and to worship others besides Allah is polytheism].

[ 006.122 ] ( KK )

Ãóæóãóäú ßóÇäó ãóíúÊðÇ ÝóÃóÍúíóíúäóÇåõ æóÌóÚóáúäóÇ áóåõ äõæÑðÇ íóãúÔöí Èöåö Ýöí ÇáäøóÇÓö ßóãóäú ãóËóáõåõ Ýöí ÇáÙøõáõãóÇÊö áóíúÓó ÈöÎóÇÑöÌò ãöäúåóÇ ßóÐóáößó Òõíøöäó áöáúßóÇÝöÑöíäó ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 006.122 ] ( MŞ )

 

[ 006.122 ] ( AY )

Hiç (evvelce) küfürle ölü olup (sonra) kendisini hidâyetle dirilttiğimiz ve ona, insanlar arasında yürüdüğü bir îman (nûr) verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde (küfürde) kalmış olan ve ondan bir türlü çıkamıyan kimse gibi olur mu? (Olmaz). Fakat kâfirlere yaptıkları şeyler öyle yaldızlı gösterilmektedir.

[ 006.122 ] ( EO )

Hem bir adam ölü iken biz onu diriltmişiz ve kendisine bir nur vermişiz, insanlar içinde onunla yürüyor, hiç o bittemsil zulmetler içinde kalmış ve ondan bir türlü çıkamıyacak bir halde bulunan kimse gibi olurmu? Fakat kâfirlere amellere öyle yaldızlı gösterilmektedir.

[ 006.122 ] ( ES )

Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilir.

[ 006.122 ] ( NQ )

Is he who was dead (without Faith by ignorance and disbelief) and We gave him life (by knowledge and Faith) and set for him a light (of Belief) whereby he can walk amongst men, like him who is in the darkness (of disbelief, polytheism and hypocrisy) from which he can never come out? Thus it is made fair-seeming to the disbelievers that which they used to do.

[ 006.123 ] ( KK )

æóßóÐóáößó ÌóÚóáúäóÇ Ýöí ßõáøö ÞóÑúíóÉò ÃóßóÇÈöÑó ãõÌúÑöãöíåóÇ áöíóãúßõÑõæÇ ÝöíåóÇ æóãóÇ íóãúßõÑõæäó ÅöáÇøó ÈöÃóäúÝõÓöåöãú æóãóÇ íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ١٢٣ ﴾

[ 006.123 ] ( MŞ )

 

[ 006.123 ] ( AY )

Mekke’de olduğu gibi, her beldede de en büyük günâhkârları (mücrimleri yüksek) mevkide bulunduruyoruz ki, orada hile yapsınlar. Hâlbuki onlar, hileyi ancak kendilerine yapıyorlar da farkında değillerdir.

[ 006.123 ] ( EO )

Böyle her karyede de mücrimlerinin büyüklerini mevki'de bulundurmaktayızdır ki orada mekir yapsınlar, halbuki bunlar, mekri başkasına değil kendilerine yapıyorlar da farkına varmıyorlar.

[ 006.123 ] ( ES )

Böylece, her kentte ileri gelenleri, oranın suçluları yaptık ki, orada hileler çevirsinler. Halbuki bunlar, kötülüğü başkasına değil kendilerine yapıyorlar da farkına varmıyorlar.

[ 006.123 ] ( NQ )

And thus We have set up in every town great ones of its wicked people to plot therein. But they plot not except against their ownselves, and they perceive (it) not. 

[ 006.124 ] ( KK )

æóÅöÐóÇ ÌóÇÁóÊúåõãú ÂíóÉñ ÞóÇáõæÇ áóäú äõÄúãöäó ÍóÊøóì äõÄúÊóì ãöËúáó ãóÇ ÃõæÊöíó ÑõÓõáõ Çááøóåö Çááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÍóíúËõ íóÌúÚóáõ ÑöÓóÇáóÊóåõ ÓóíõÕöíÈõ ÇáøóÐöíäó ÃóÌúÑóãõæÇ ÕóÛóÇÑñ ÚöäúÏó Çááøóåö æóÚóÐóÇÈñ ÔóÏöíÏñ ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóãúßõÑõæäó ﴿ ١٢٤ ﴾

[ 006.124 ] ( MŞ )

 

[ 006.124 ] ( AY )

Bu Mekke kâfirlerine bir âyet gelip tebliğ edildiği zaman: “ Allah’ın Peygamberlerine verilenler gibi, bize de verilmedikçe asla îman etmeyiz”, diyorlar. Allah, elçiliğini (Peygamberliği) nereye vereceğini çok iyi bilendir. Hilekârlıklarından ötürü suç işleyenlere, yarın kıyâmette, Allah katında hem bir horluk, hem de pek şiddetli azap isabet edecektir.

[ 006.124 ] ( EO )

Bunlara bir âyet geldiği zaman Allahın Peygamberlerine verilen risâlet ayniyle bizlere verilmedikçe sana asla iymân etmeyiz diyorlar, Allah, risâletini nereye tevdi' edeceğini daha iyi bilir, mekkârlıklarından dolayı öyle mücrimlere yarın Allah yanında hem bir küçüklük hem pek şiddetli bir azab ısâbet edecek.

[ 006.124 ] ( ES )

Onlara bir âyet geldiği zaman: "Allah'ın peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe iman etmeyiz" derler. Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suçlu olanlara, yaptıkları hilelerinden dolayı Allah katından bir zillet ve şiddetli bir azap erişecektir.

[ 006.124 ] ( NQ )

And when there comes to them a sign (from Allah) they say: "We shall not believe until we receive the like of that which the Messengers of Allah had received." Allah knows best with whom to place His Message. Humiliation and disgrace from Allah and a severe torment will overtake the criminals (polytheists, sinners, etc.) for that which they used to plot.

[ 006.125 ] ( KK )

Ýóãóäú íõÑöÏö Çááøóåõ Ãóäú íóåÏöíóåõ íóÔúÑóÍú ÕóÏúÑóåõ áöáúÅöÓúáÇóãö æóãóäú íõÑöÏú Ãóäú íõÖöáøóåõ íóÌúÚóáú ÕóÏúÑóåõ ÖóíøöÞðÇ ÍóÑóÌðÇ ßóÃóäøóãóÇ íóÕøóÚøóÏõ Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö ßóÐóáößó íóÌúÚóáõ Çááøóåõ ÇáÑøöÌúÓó Úóáóì ÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٢٥ ﴾

[ 006.125 ] ( MŞ )

 

[ 006.125 ] ( AY )

Allah, kime hidâyet etmeği dilerse, İslâma onun göğsünü açar, gönlüne genişlik verir. Her kimi de sapıklığa bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır sıkıştırır ki, îman teklifi karşısında göğe çıkacakmış gibi (zorlukta) olur. Allah, îman etmiyenler üzerine, böyle azap bırakır.

[ 006.125 ] ( EO )

Hasılı Allah her kimi hidayetine irdirmek isterse, islâma sinesini açar, gönlüne genişlik verir, her kimi de dalalete bırakmak isterse onun da kalbini daraltır öyle sıkıştırır ki sanırsın öfkesinden göke çıkacak, iymana gelmezleri Allâh o murdarlık içinde hep böyle bırakır.

[ 006.125 ] ( ES )

Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.

[ 006.125 ] ( NQ )

And whomsoever Allah wills to guide, He opens his breast to Islam, and whomsoever He wills to send astray, He makes his breast closed and constricted, as if he is climbing up to the sky. Thus Allah puts the wrath on those who believe not.

[ 006.126 ] ( KK )

æóåóÐóÇ ÕöÑóÇØõ ÑóÈøößó ãõÓúÊóÞöíãðÇ ÞóÏú ÝóÕøóáúäóÇ ÇáúÂíóÇÊö áöÞóæúãò íóÐøóßøóÑõæäó ﴿ ١٢٦ ﴾

[ 006.126 ] ( MŞ )

 

[ 006.126 ] ( AY )

Bu İslâm dîni, Rabbinin doğru yoludur. Gerçekten biz, âyetlerimizi, düşünen bir topluluk için beyan ettik.

[ 006.126 ] ( EO )

bu islâm ise doğrudan doğru rabbının yolu, cidden aklını başına alacak bir kavm için âyetleri tafsıl eyledik.

[ 006.126 ] ( ES )

İşte Rabbinin doğru yolu budur. Şüphesiz biz, hatırlayıp ibret alan bir kavim için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.

[ 006.126 ] ( NQ )

And this is the Path of your Lord (the Qur'an and Islam) leading Straight. We have detailed Our Revelations for a people who take heed.

[ 006.127 ] ( KK )

áóåõãú ÏóÇÑõ ÇáÓøóáÇóãö ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú æóåõæó æóáöíøõåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٢٧ ﴾

[ 006.127 ] ( MŞ )

 

[ 006.127 ] ( AY )

Düşünen ve hakkı kabul edenlere Rableri katında cennet vardır ve Allah, yapmakta oldukları hayırlı amelleri sebebiyle, onların yardımcısıdır.

[ 006.127 ] ( EO )

rablarının ındinde selâm yurdu «dârülsselâm» onlarındır, bütün yapacak oldukları işlerde kendilerinin velisi de odur

[ 006.127 ] ( ES )

Onlar için Rableri katında selâmet yurdu vardır. Yaptıkları iyi amellerden dolayı, Allah onların dostudur.

[ 006.127 ] ( NQ )

For them will be the home of peace (Paradise) with their Lord. And He will be their Wali (Helper and Protector) because of what they used to do.

[ 006.128 ] ( KK )

æóíóæúãó íóÍúÔõÑõåõãú ÌóãöíÚðÇ íóÇãóÚúÔóÑó ÇáúÌöäøö ÞóÏö ÇÓúÊóßúËóÑúÊõãú ãöäó ÇáúÇöäúÓö æóÞóÇáó ÃóæúáöíóÇÄõåõãú ãöäó ÇáúÇöäúÓö ÑóÈøóäóÇ ÇÓúÊóãúÊóÚó ÈóÚúÖõäóÇ ÈöÈóÚúÖò æóÈóáóÛúäóÇ ÃóÌóáóäóÇ ÇáøóÐöí ÃóÌøóáúÊó áóäóÇ ÞóÇáó ÇáäøóÇÑõ ãóËúæóÇßõãú ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÅöáÇøó ãóÇ ÔóÇÁó Çááøóåõ Åöäøó ÑóÈøóßó Íóßöíãñ Úóáöíãñ ﴿ ١٢٨ ﴾

[ 006.128 ] ( MŞ )

 

[ 006.128 ] ( AY )

Allah insan ve cinlerin hepsini bir araya topladığı günde, şeytanlara şöyle denilecek: “ Ey şeytanlar topluluğu! İnsanlardan bir çoğunu aldatarak kendinize bağladınız!...” Cinlerin (şeytanların) dostları olan insanlar da şöyle diyecektir: “Ey Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve bizim için takdir etmiş olduğun ecele (kıyâmet gününe) kavuştuk.” Allah, onlara: “ Öyle ise, ateş yerinizdir. Allah’ın dilediği zamanlardan başka hepiniz ebedî olarak oradasınız.” diye buyuracaktır. Gerçekten Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.

[ 006.128 ] ( EO )

O hepsini toplayıp haşredeceği gün: ey Cin ma'şeri! Hakikaten şu İnse çok ettiniz!. diye, bunların İnsten olan yardaklarını, ya rabbena, diyecekler: yekdiğerimizden istifâde ettik ve bizim için takdir buyurmuş olduğun ecele yettik, buyuracak ki: Ateş ikametgâhınız, Allahın dilediği zamanlardan başka hepiniz ondasınız, hakikat rabbin hakîmdir, habîrdir.

[ 006.128 ] ( ES )

(Allah), onların hepsini topladığı gün, cinlere: "Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız" der. İnsanlardan cinlerin dostu olanlar da şöyle derler: "Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık. Nihayet bize tayin ettiğin vademize ulaştık". Allah da:"Sizin durağınız cehennemdir. Orada, Allah'ın dilemesi müstesna, ebedi olarak kalacaksınız" der. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.

[ 006.128 ] ( NQ )

And on the Day when He will gather them (all) together (and say): "O you assembly of jinns! Many did you mislead of men," and their Auliya' (friends and helpers, etc.) amongst men will say: "Our Lord! We benefited one from the other, but now we have reached our appointed term which You did appoint for us." He will say: "The Fire be your dwelling-place, you will dwell therein forever, except as Allah may will. Certainly your Lord is All-Wise, All-Knowing."

[ 006.129 ] ( KK )

æóßóÐóáößó äõæóáøöí ÈóÚúÖó ÇáÙøóÇáöãöíäó ÈóÚúÖðÇ ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóßúÓöÈõæäó ﴿ ١٢٩ ﴾

[ 006.129 ] ( MŞ )

 

[ 006.129 ] ( AY )

İşte biz, asî insanlarla cinleri böyle birbirinden faydalandırdığımız gibi, zâlimlerin bazısını bazısına, kazandıkları işler sebebiyle idareci ve hâkim yaparız.

[ 006.129 ] ( EO )

Ve işte biz, zalimlerin ba'zısını ba'zısına kesibleri sebebiyle böyle dost ederiz.

[ 006.129 ] ( ES )

İşte biz böylece, kazandıkları günahlardan dolayı zalimlerin bir kısmını, diğer bir kısmına dost yaparız.

[ 006.129 ] ( NQ )

And thus We do make the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) Auliya' (supporters and helpers) one to another (in committing crimes etc.), because of that which they used to earn.

[ 006.130 ] ( KK )

íóÇãóÚúÔóÑó ÇáúÌöäøö æóÇáúÇöäúÓö Ãóáóãú íóÃúÊößõãú ÑõÓõáñ ãöäúßõãú íóÞõÕøõæäó Úóáóíúßõãú ÂíóÇÊöí æóíõäúÐöÑõæäóßõãú áöÞóÇÁó íóæúãößõãú åóÐóÇ ÞóÇáõæÇ ÔóåöÏúäóÇ Úóáóì ÃóäÝõÓöäóÇ æóÛóÑøóÊúåõãõ ÇáúÍóíóÇÉõ ÇáÏøõäúíóÇ æóÔóåöÏõæÇ Úóáóì ÃóäúÝõÓöåöãú Ãóäøóåõãú ßóÇäõæÇ ßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٣٠ ﴾

[ 006.130 ] ( MŞ )

 

[ 006.130 ] ( AY )

Ey insan ve cin topluluğu! İçinizden, size âyetlerimi anlatır ve bu gününüzün gelip çatacağını haber verir peygamberler gelmedi mi? Onlar şöyle diyecekler: “ Ey Rabbimiz, kendi aleyhimizde şahidleriz.” Dünya hayatı onları aldattı da, kendi aleyhlerine olarak, kâfir bulunduklarına şahid oldular.

[ 006.130 ] ( EO )

Ey İns-ü Cin ma'şeri! İçinizden size âyetlerimi anlatır ve bu gününüzün gelip çatacağını haber verir Peygamberler gelmedimi? Ya rabbena, diyecekler: kendilerimizin aleyhine şahidleriz; evet, Dünyâ hayât onları aldattı da kendi aleyhlerinde olarak kâfir idiklerine şâhid oldular.

[ 006.130 ] ( ES )

(Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüze kavuşacağınız hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince onlar: "Kendi aleyhimize şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler.

[ 006.130 ] ( NQ )

O you assembly of jinns and mankind! "Did not there come to you Messengers from amongst you, reciting unto you My Verses and warning you of the meeting of this Day of yours?" They will say: "We bear witness against ourselves." It was the life of this world that deceived them. And they will bear witness against themselves that they were disbelievers.

[ 006.131 ] ( KK )

Ðóáößó Ãóäú áóãú íóßõäú ÑóÈøõßó ãõåúáößó ÇáúÞõÑóì ÈöÙõáúãò æóÃóåúáõåóÇ ÛóÇÝöáõæäó ﴿ ١٣١ ﴾

[ 006.131 ] ( MŞ )

 

[ 006.131 ] ( AY )

Bu peygamberleri göndermek şundandır: Rabbin, memleketler halkını gâfil haldelerken (peygamber tebliğinden habersizlerken) onları zulm ile helâk edici olmadığından...

[ 006.131 ] ( EO )

Bu şundan ki: Rabbın memleketleri ahâlisi gâfil halleder iken zulm ile helâk edici değildir.

[ 006.131 ] ( ES )

Bu (şundan dolayıdır ki) Rabbin, halkı habersiz iken ülkeleri zulüm ile helak edici değildir.

[ 006.131 ] ( NQ )

This is because your Lord would not destroy the (populations of) towns for their wrong-doing (i.e. associating others in worship along with Allah) while their people were unaware (so the Messengers were sent).

[ 006.132 ] ( KK )

æóáößõáøò ÏóÑóÌóÇÊñ ãöãøóÇ ÚóãöáõæÇ æóãóÇ ÑóÈøõßó ÈöÛóÇÝöáò ÚóãøóÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٣٢ ﴾

[ 006.132 ] ( MŞ )

 

[ 006.132 ] ( AY )

Herkes için, yaptıklarına göre dereceler vardır. Rabbin de onların yaptıklarından gâfil değildir.

[ 006.132 ] ( EO )

ve her biri için amellerinden dereceler vardır rabbın ne işlediklerinden gâfil de değil.

[ 006.132 ] ( ES )

Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.

[ 006.132 ] ( NQ )

For all there will be degrees (or ranks) according to what they did. And your Lord is not unaware of what they do.

[ 006.133 ] ( KK )

æóÑóÈøõßó ÇáúÛóäöíøõ Ðõæ ÇáÑøóÍúãóÉö Åöäú íóÔóÃú íõÐúåöÈúßõãú æóíóÓúÊóÎúáöÝú ãöäú ÈóÚúÏößõãú ãóÇ íóÔóÇÁõ ßóãóÇ ÃóäúÔóÃóßõãú ãöäú ÐõÑøöíøóÉö Þóæúãò ÂÎóÑöíäó ﴿ ١٣٣ ﴾

[ 006.133 ] ( MŞ )

 

[ 006.133 ] ( AY )

Rabbin hiç bir şeye muhtaç değildir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi (ey Mekke’liler) yok eder ve arkanızdan yerinize dilediği kimseleri getirir. Nitekim sizi de başka başka topluluğun neslinden meydana getirmiştir.

[ 006.133 ] ( EO )

Rabbın ganiy, merhametli, yoksa dilerse sizi ortadan kaldırır, arkanızdan yerinize dilediğini getirir, nasıl ki sizi başka bir kavmın zürriyyetinden inşa buyurdu.

[ 006.133 ] ( ES )

Rabb'ın, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir.

[ 006.133 ] ( NQ )

And your Lord is Rich (Free of all wants), full of Mercy, if He will, He can destroy you, and in your place make whom He will as your successors, as He raised you from the seed of other people.

[ 006.134 ] ( KK )

Åöäøó ãóÇ ÊõæÚóÏõæäó áÇóÊò æóãóÇ ÃóäúÊõãú ÈöãõÚúÌöÒöíäó ﴿ ١٣٤ ﴾

[ 006.134 ] ( MŞ )

 

[ 006.134 ] ( AY )

Size edilen vaad (kıyâmetin kopması gibi şeyler) muhakkak başınıza gelecektir, siz onun önüne geçemezsiniz.

[ 006.134 ] ( EO )

Size edilen va'd-ü vaîd muhakkak başınıza gelecektir, siz onun önüne geçemezsiniz.

[ 006.134 ] ( ES )

Size vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun önüne geçemezsiniz.

[ 006.134 ] ( NQ )

Surely, that which you are promised will verily come to pass, and you cannot escape (from the Punishment of Allah).

[ 006.135 ] ( KK )

Þõáú íóÇÞóæúãö ÇÚúãóáõæÇ Úóáóì ãóßóÇäóÊößõãú Åöäøöí ÚóÇãöáñ ÝóÓóæúÝó ÊóÚúáóãõæäó ãóäú Êóßõæäõ áóåõ ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáÏøóÇÑö Åöäøóåõ áÇó íõÝúáöÍõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ١٣٥ ﴾

[ 006.135 ] ( MŞ )

 

[ 006.135 ] ( AY )

(Ey Rasulüm, kavmin Kureyş’e) de ki: “ Ey kavmim! Bütün kuvvetinizle yapacağınızı yapın. Ben vazifemi yapıyorum. Artık dünya evinin sonu olan cennet, kimin olacaktır, bileceksiniz. Şüphe yok ki, zâlimler kurtuluşa ermezler.”

[ 006.135 ] ( EO )

Ey kavmım, de: Bütün kuvvetinizle yapın yapacağınızı ben vazifemi yapıyorum, artık yakında bileceksiniz: Dünya evinin sonu kimin olacak? Şu muhakkak ki zalimler felâh bulmazlar.

[ 006.135 ] ( ES )

De ki: "Ey kavmim! Gücünüz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapıyorum. Yakında (dünya) yurdunun sonunun kimin olduğunu bileceksiniz. Muhakkak zalimler kurtuluşa eremezler".

[ 006.135 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "O my people! Work according to your way, surely, I too am working (in my way), and you will come to know for which of us will be the (happy) end in the Hereafter. Certainly the Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.) will not be successful."

[ 006.136 ] ( KK )

æóÌóÚóáõæÇ áöáøóåö ãöãøóÇ ÐóÑóÃó ãöäó ÇáúÍóÑúËö æóÇáúÃóäúÚóÇãö äóÕöíÈðÇ ÝóÞóÇáõæÇ åóÐóÇ áöáøóåö ÈöÒóÚúãöåöãú æóåóÐóÇ áöÔõÑóßóÇÆöäóÇ ÝóãóÇ ßóÇäó áöÔõÑóßóÇÆöåöãú ÝóáÇó íóÕöáõ Åöáóì Çááøóåö æóãóÇ ßóÇäó áöáøóåö Ýóåõæó íóÕöáõ Åöáóì ÔõÑóßóÇÆöåöãú ÓóÇÁó ãóÇ íóÍúßõãõæäó ﴿ ١٣٦ ﴾

[ 006.136 ] ( MŞ )

 

[ 006.136 ] ( AY )

Tuttular Allah’ın yarattığı ekinden ve davardan, müşrikler, hisseler ayırdılar ve inançlarınca: “ Bu Allah’ın ve bu da Allah’a ortak koştuğumuz putların” dediler. Putlar için olan hisse çoğalsa, ondan Allah için harcamazlar. Fakat Allah için ayırdıkları hisse çoğalınca, Allah’ın ihtiyacı yoktur diye, putları yolunda harcarlar. Ne kötü hüküm vermektedirler!...

[ 006.136 ] ( EO )

Tuttular Allâh için onun yarattıklarından: Hars ve en'amdan bir hıssa ayırdılar, zuumlarınca şu, dediler: Allâh için, şu da şeriklerimiz için, amma şerikleri için olan Allah tarafına geçmez, Allah için olana gelince o şerikleri tarafına geçer, ne fenâ hukûmet yapıyorlar.

[ 006.136 ] ( ES )

Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah'a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: "Bu, Allah'a ait; şu da ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah'a ulaşmamakta, fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne kötüdür.

[ 006.136 ] ( NQ )

And they assign to Allah a share of the tilth and cattle which He has created, and they say: "This is for Allah according to their pretending, and this is for our (Allah's so-called) partners." But the share of their (Allah's so-called) "partners" reaches not Allah, while the share of Allah reaches their (Allah's so-called) "partners"! Evil is the way they judge!

[ 006.137 ] ( KK )

æóßóÐóáößó Òóíøóäó áößóËöíÑò ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ÞóÊúáó ÃóæúáÇóÏöåöãú ÔõÑóßóÇÄõåõãú áöíõÑúÏõæåõãú æóáöíóáúÈöÓõæÇ Úóáóíúåöãú Ïöíäóåõãú æóáóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ ãóÇ ÝóÚóáõæåõ ÝóÐóÑúåõãú æóãóÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ١٣٧ ﴾

[ 006.137 ] ( MŞ )

 

[ 006.137 ] ( AY )

Yine bu yaptıkları gibi, müşriklerden çoğuna, evlâdlarını öldürmeyi de, o taptıkları putların hizmetçileri, iyi bir şey halinde gösterdi; hem kendilerini yok etmek, hem de dinlerini karmakarışık etmek için. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O hâlde onları bırak da, uydurdukları yalanlarla başbaşa kalsınlar.

[ 006.137 ] ( EO )

Yine bunun gibi müşriklerden çoğuna evlâdlarını öldürmeyi de o taptıkları şerikler iyi bir şey gibi gösterdi, hem kendilerini ifnâ etmek için, hem dinlerini berbad edib şaşırmak için, eğer Allah dilese idi bunu yapmazlardı, o halde bırak onları uydurdukları kanunlarla ne halleri varsa görsünler.

[ 006.137 ] ( ES )

Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!

[ 006.137 ] ( NQ )

And so to many of the Mushrikun (polytheists - see V.2:105) their (Allah's so-called) "partners" have made fair-seeming the killing of their children, in order to lead them to their own destruction and cause confusion in their religion. And if Allah had willed they would not have done so. So leave them alone with their fabrications.

[ 006.138 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ åóÐöåö ÃóäúÚóÇãñ æóÍóÑúËñ ÍöÌúÑñ áÇó íóØúÚóãõåóÇ ÅöáÇøó ãóäú äóÔóÇÁõ ÈöÒóÚúãöåöãú æóÃóäúÚóÇãñ ÍõÑøöãóÊú ÙõåõæÑõåóÇ æóÃóäúÚóÇãñ áÇó íóÐúßõÑõæäó ÇÓúãó Çááøóåö ÚóáóíúåóÇ ÇÝúÊöÑóÇÁð Úóáóíúåö ÓóíóÌúÒöíåöãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ١٣٨ ﴾

[ 006.138 ] ( MŞ )

 

[ 006.138 ] ( AY )

Onlar batıl inançlarıyla şöyle dediler: “ Bu davarlarla ekinler haramdır; onları bizim dilediklerimizden (put hizmetçilerinden) başkası yiyemez. Şu davarlar da, sırtları (binilmeleri) haram edilmiş hayvanlardır.” Diğer bir takım hayvanlar da vardır ki, Allah’ın ismini üzerlerine anmazlar (boğazlarken besmele çekmezler). Hep bunları, Allah’ın emridir diye, Allah’a iftira ederek yaparlar. Yaptıkları iftira yüzünden Allah, yakında cezalarını verecektir.

[ 006.138 ] ( EO )

Zu'umlarınca dediler ki «şunlar ilişilmez en'âm ve hars, bunları ancak dilediğimize yedireceğiz, şunlar da sırtları haram edilmiş, en'âm «diğer bir takım en'amı da Allâhın ismini anmadan boğazlarlar, hep bunları Allâha iftirâ ederek yaparlar, iftirâ ettikleri için Allâh yakında cezâlarını verecek.

[ 006.138 ] ( ES )

Zanlarınca dediler ki:"Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır.

[ 006.138 ] ( NQ )

And according to their pretending, they say that such and such cattle and crops are forbidden, and none should eat of them except those whom we allow. And (they say) there are cattle forbidden to be used for burden or any other work, and cattle on which (at slaughtering) the Name of Allah is not pronounced; lying against Him (Allah). He will recompense them for what they used to fabricate.

[ 006.139 ] ( KK )

æóÞóÇáõæÇ ãóÇ Ýöí ÈõØõæäö åóÐöåö ÇáúÃóäúÚóÇãö ÎóÇáöÕóÉñ áöÐõßõæÑöäóÇ æóãõÍóÑøóãñ Úóáóì ÃóÒúæóÇÌöäóÇ æóÅöäú íóßõäú ãóíúÊóÉð Ýóåõãú Ýöíåö ÔõÑóßóÇÁõ ÓóíóÌúÒöíåöãú æóÕúÝóåõãú Åöäøóåõ Íóßöíãñ Úóáöíãñ ﴿ ١٣٩ ﴾

[ 006.139 ] ( MŞ )

 

[ 006.139 ] ( AY )

Bir de dediler ki: “ Şu davarların karınlarında bulunan yavrular sırf erkeklerimiz için halâldır; kadınlarımıza haram edilmiştir. Eğer yavru ölü doğarsa, erkek ve kadınlarımız onu yemekte ortakdırlar.” Allah, onlara, yaptıkları isnadların cezasını yakında verecektir. Muhakkak ki o, hükmünde hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.

[ 006.139 ] ( EO )

Bir de şu en'âmın karınlarındaki yavrular sırf erkeklerimizin, kadınlarımıza ise haram, eğer ölü doğarsa o vakıt onda hepsi ortak» dediler, Allâh onlara isnadlarının cezâsını yakında verecek, her halde o hakîmdir, alîmdir.

[ 006.139 ] ( ES )

Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.

[ 006.139 ] ( NQ )

And they say: "What is in the bellies of such and such cattle (milk or foetus) is for our males alone, and forbidden to our females (girls and women), but if it is born dead, then all have shares therein." He will punish them for their attribution (of such false orders to Allah). Verily, He is All-Wise, All-Knower. (Tafsir At-Tabari, Vol. 8, Page 49).

[ 006.140 ] ( KK )

ÞóÏú ÎóÓöÑó ÇáøóÐöíäó ÞóÊóáõæÇ ÃóæúáÇóÏóåõãú ÓóÝóåðÇ ÈöÛóíúÑö Úöáúãò æóÍóÑøóãõæÇ ãóÇ ÑóÒóÞóåõãõ Çááøóåõ ÇÝúÊöÑóÇÁð Úóáóì Çááøóåö ÞóÏú ÖóáøõæÇ æóãóÇ ßóÇäõæÇ ãõåúÊóÏöíäó ﴿ ١٤٠ ﴾

[ 006.140 ] ( MŞ )

 

[ 006.140 ] ( AY )

Bilgisizlik yüzünden budalaca çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği halâl rızkı, Allah’a iftira ederek yasaklayanlar muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Gerçekten sapmışlar ve doğru yolu da bulamamışlardır.

[ 006.140 ] ( EO )

Bilgisizlikle düşüncesizlikle evlâdlarını öldürenler ve Allâhın kendilerine merzuk buyurduğu ni'metleri Allâha iftirâ ederek harâm ve memnu' kılanlar şübhe yok ki ziyan ettiler. Şübhe yok ki yanlış gittiler, ve hiç bir zeman muvaffak olmadılar.

[ 006.140 ] ( ES )

Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.

[ 006.140 ] ( NQ )

Indeed lost are they who have killed their children, from folly, without knowledge, and have forbidden that which Allah has provided for them, inventing a lie against Allah. They have indeed gone astray and were not guided.

[ 006.141 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÔóÃó ÌóäøóÇÊò ãóÚúÑõæÔóÇÊò æóÛóíúÑó ãóÚúÑõæÔóÇÊò æóÇáäøóÎúáó æóÇáÒøóÑúÚó ãõÎúÊóáöÝðÇ Ãõßõáõåõ æóÇáÒøóíúÊõæäó æóÇáÑøõãøóÇäó ãõÊóÔóÇÈöåðÇ æóÛóíúÑó ãõÊóÔóÇÈöåò ßõáõæÇ ãöäú ËóãóÑöåö ÅöÐóÇ ÃóËúãóÑó æóÂÊõæÇ ÍóÞøóåõ íóæúãó ÍóÕóÇÏöåö æóáÇó ÊõÓúÑöÝõæÇ Åöäøóåõ áÇó íõÍöÈøõ ÇáúãõÓúÑöÝöíäó ﴿ ١٤١ ﴾

[ 006.141 ] ( MŞ )

 

[ 006.141 ] ( AY )

Çardaklı ve çardaksız üzüm bağlarını, tadları ve yemişleri muhtelif hurmaları, hububatı (tahılları), zeytinleri, narları, birbirine hem benzer, hem de benzemez bir hâlde meydana getiren Allah’dır. Her biri mahsûl (ürün) verdiği zaman mahsulünden yeyin. Hasad (devşirme) günü de hakkını (zekât ve sadakasını) verin; israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.

[ 006.141 ] ( EO )

O ma'ruş ve gayri ma'ruş Cennet âsâ bağları: O tatları, yemişleri muhtelif mezruâtı, o hurmaları, zeytinleri, narları, birbirlerine hem benzer hem benzemez bir halde vücude getiren hep odur, her biri mahsul verince mahsûlünden yiyin, hasad günü hakkını da verin, bununla beraber israf etmeyin, çünkü o israf edenleri sevmez.

[ 006.141 ] ( ES )

Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.

[ 006.141 ] ( NQ )

And it is He Who produces gardens trellised and untrellised, and date-palms, and crops of different shape and taste (its fruits and its seeds) and olives, and pomegranates, similar (in kind) and different (in taste). Eat of their fruit when they ripen, but pay the due thereof (its Zakat, according to Allah's Orders 1/10th or 1/20th) on the day of its harvest, and waste not by extravagance . Verily, He likes not Al-Musrifun (those who waste by extravagance),

[ 006.142 ] ( KK )

æóãöäó ÇáúÃóäúÚóÇãö ÍóãõæáóÉð æóÝóÑúÔðÇ ßõáõæÇ ãöãøóÇ ÑóÒóÞóßõãõ Çááøóåõ æóáÇó ÊóÊøóÈöÚõæÇ ÎõØõæóÇÊö ÇáÔøóíúØóÇäö Åöäøóåõ áóßõãú ÚóÏõæøñ ãõÈöíäñ ﴿ ١٤٢ ﴾

[ 006.142 ] ( MŞ )

 

[ 006.142 ] ( AY )

Davarlardan yük taşıyanı, tüyünden döşek ve sergi yapılacak hayvanları yaratan O’dur. Allah’ın size halâl olarak rızık verdiği şeylerden yeyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.

[ 006.142 ] ( EO )

En'âm içinden gerek yük götüreni ve gerek serileni vücude getiren de o, Allâhın size merzuk kıldığı ni'metlerden yiyin fakat Şeytanın adımlarına uymayın, çünkü o sizin için açık bir düşmandır.

[ 006.142 ] ( ES )

Hayvanlardan da (çeşit çeşit yarattı). Kimi yük taşır, kiminin yününden döşek yapılır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın (peşinden gitmeyin); çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

[ 006.142 ] ( NQ )

And of the cattle (are some) for burden (like camels etc.) and (some are) small (unable to carry burden like sheep, goats etc. for food, meat, milk, wool etc.). Eat of what Allah has provided for you, and follow not the footsteps of Shaitan(Satan). Surely he is to you an open enemy.

[ 006.143 ] ( KK )

ËóãóÇäöíóÉó ÃóÒúæóÇÌò ãöäó ÇáÖøóÃúäö ÇËúäóíúäö æóãöäó ÇáúãóÚúÒö ÇËúäóíúäö Þõáú ÂáÐøóßóÑóíúäö ÍóÑøóãó Ãóãö ÇáúÃõäúËóíóíúäö ÃóãøóÇ ÇÔúÊóãóáóÊú Úóáóíúåö ÃóÑúÍóÇãõ ÇáúÃõäúËóíóíúäö äóÈøöÆõæäöí ÈöÚöáúãò Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٤٣ ﴾

[ 006.143 ] ( MŞ )

 

[ 006.143 ] ( AY )

Allah, o hayvanlardan sekiz çift yarattı: Koyundan erkek ve dişi olarak iki, keçiden de iki. De ki: “Allah, iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi veya (bu) iki dişinin Rahîmlerinin sakladıklarını mı? Eğer bunları haram kılma dâvanızda sadık kimselerseniz, bir bilgiye dayanarak bana haber veriniz.”

[ 006.143 ] ( EO )

Sekiz eş: koyundan iki, keçiden iki, de ki: İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinin müştemil olduklarını mı? Eğer sadıksanız bana bir ilm ile haber verin.

[ 006.143 ] ( ES )

Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden iki. De ki: "(Allah), iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin."

[ 006.143 ] ( NQ )

Eight pairs; of the sheep two (male and female) , and of the goats two (male and female). Say: "Has He forbidden the two males or the two females, or (the young) which the wombs of the two females enclose? Inform me with knowledge if you are truthful."

[ 006.144 ] ( KK )

æóãöäó ÇáúÇöÈöáö ÇËúäóíúäö æóãöäó ÇáúÈóÞóÑö ÇËúäóíúäö Þõáú ÃóÇáÐøóßóÑóíúäö ÍóÑøóãó Ãóãö ÇáúÃõäúËóíóíúäö ÃóãøóÇ ÇÔúÊóãóáóÊú Úóáóíúåö ÃóÑúÍóÇãõ ÇáúÃõäËóíóíúäö Ãóãú ßõäúÊõãú ÔõåóÏóÇÁó ÅöÐú æóÕøóÇßõãõ Çááøóåõ ÈöåóÐóÇ Ýóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ßóÐöÈðÇ áöíõÖöáøó ÇáäøóÇÓó ÈöÛóíúÑö Úöáúãò Åöäøó Çááøóåó áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٤٤ ﴾

[ 006.144 ] ( MŞ )

 

[ 006.144 ] ( AY )

Deveden de iki, sığırdan da iki olmak üzere erkek ve dişi çiftler yarattı. De ki: “Allah, iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi veya (bu) iki dişinin Rahîmlerinin sakladıkları (yavruları)nı mı? Yoksa Allah, size bu haramı tavsiye ettiği zaman, hazır şahidler miydiniz?” İlim olmaksızın insanları doğru yoldan saptırmak için, uydurduğu yalanı Allah’a isnad edenden daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.

[ 006.144 ] ( EO )

Ve deveden iki, sığırdan iki, de ki: İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinin müştemil olduklarını mı? Yoksa Allah size bu tahrîmi ferman buyururken şâhidler miydiniz? Öyle bigayri ilmin nasi ıdlâl için uydurduğu yalanı Allâha isnâd edenlerden daha zalim kim olabilir? Her halde Allah zalimler güruhunu doğru yola çıkarmaz.

[ 006.144 ] ( ES )

Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz? (O'nun yanında mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez"

[ 006.144 ] ( NQ )

And of the camels two (male and female), and of oxen two (male and female). Say: "Has He forbidden the two males or the two females or (the young) which the wombs of the two females enclose? Or were you present when Allah ordered you such a thing? Then who does more wrong than one who invents a lie against Allah, to lead mankind astray without knowledge. Certainly Allah guides not the people who are Zalimun (polytheists and wrong-doers, etc.)."

[ 006.145 ] ( KK )

Þõáú áÇó ÃóÌöÏõ Ýöí ãóÇ ÃõæÍöíó Åöáóíøó ãõÍóÑøóãðÇ Úóáóì ØóÇÚöãò íóØúÚóãõåõ ÅöáÇøó Ãóäú íóßõæäó ãóíúÊóÉð Ãóæú ÏóãðÇ ãóÓúÝõæÍðÇ Ãóæú áóÍúãó ÎöäúÒöíÑò ÝóÅöäøóåõ ÑöÌúÓñ Ãóæú ÝöÓúÞðÇ Ãõåöáøó áöÛóíúÑö Çááøóåö Èöåö Ýóãóäö ÇÖúØõÑøó ÛóíúÑó ÈóÇÛò æóáÇó ÚóÇÏò ÝóÅöäøó ÑóÈøóßó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٤٥ ﴾

[ 006.145 ] ( MŞ )

 

[ 006.145 ] ( AY )

(Ey Resûlüm) de ki: “ Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi, haram edilmiş bir şey bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar var: Ölü, yahut akıtılan kan, yahut domuz eti ki, o şüphesiz bir pistir, yahut Allah’dan başkasının adına bir fısk olarak boğazlanan. Bununla beraber her kim bunlarda çaresiz kalırsa, tecavüz etmemek ve zaruret miktarını aşmamak üzere yiyebilir. Çünkü Rabbin çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

[ 006.145 ] ( EO )

De ki: Bana vahyolunanlar içinde bu haram dediklerinizi yiyecek bir adama haram kılınmış bir şey bulmuyorum, meğer ki şunlar olsun: Ölü yahud dökülen kan yahud hınzir eti ki o şübhesiz bir pistir yahud Allahtan başkasının ismi anılmış sarîh bir fisk, ki bunlarda da her kim muztarr olursa diğer bir muztarra tecâvüz etmediği ve zaruret mıkdârını aşmadığı takdirde şüphe yok ki Allah gafurdur rahîmdir.

[ 006.145 ] ( ES )

De ki: "Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti - ki bu gerçekten pistir yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan olursa, bunlar haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)" Çünkü Rabbin çok bağışlayandır, merhamet edendir.

[ 006.145 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "I find not in that which has been inspired to me anything forbidden to be eaten by one who wishes to eat it, unless it be Maytatah (a dead animal) or blood poured forth (by slaughtering or the like), or the flesh of swine (pork, etc.) for that surely is impure, or impious (unlawful) meat (of an animal) which is slaughtered as a sacrifice for others than Allah (or has been slaughtered for idols, etc., or on which Allah's Name has not been mentioned while slaughtering). But whosoever is forced by necessity without wilful disobedience, nor transgressing due limits, (for him) certainly, your Lord is Oft-Forgiving, Most Merciful."

[ 006.146 ] ( KK )

æóÚóáóì ÇáøóÐöíäó åóÇÏõæÇ ÍóÑøóãúäóÇ ßõáøó Ðöí ÙõÝõÑò æóãöäó ÇáúÈóÞóÑö æóÇáúÛóäóãö ÍóÑøóãúäóÇ Úóáóíúåöãú ÔõÍõæãóåõãóÇ ÅöáÇøó ãóÇ ÍóãóáóÊú ÙõåõæÑõåõãóÇ Ãóæö ÇáúÍóæóÇíóÇ Ãóæú ãóÇ ÇÎúÊóáóØó ÈöÚóÙúãò Ðóáößó ÌóÒóíúäóÇåõãú ÈöÈóÛúíöåöãú æóÅöäøóÇ áóÕóÇÏöÞõæäó ﴿ ١٤٦ ﴾

[ 006.146 ] ( MŞ )

 

[ 006.146 ] ( AY )

Biz, Yahûdî’lere tırnaklı hayvanların hepsini haram ettik. Sığır ve koyunun iç yağlarını da kendilerine haram yaptık. Bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan, yahut kemiklerine karışan yağlar müstesnadır. Bu haramı onlara, zulümlerinden dolayı ceza olarak yaptık. Şüphe yok ki biz, her hususta sadıkız.

[ 006.146 ] ( EO )

Yehudîlere her tırnaklıyı haram kıldık, bir de bunlara sığır ve en'amdan sırtlarında olan veya bağırsakları üzerinde bulunan veya kemikle ıhtilât eden kuyruk kısmından maada yağlarını dahi haram kıldık fakat bunu onlara bağıyleri yüzünden bir cezâ yaptık, şüphesiz biz her hususta sâdıkız.

[ 006.146 ] ( ES )

Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.

[ 006.146 ] ( NQ )

And unto those who are Jews, We forbade every (animal) with undivided hoof, and We forbade them the fat of the ox and the sheep except what adheres to their backs or their entrails, or is mixed up with a bone. Thus We recompensed them for their rebellion [committing crimes like murdering the Prophets, eating of Riba (usury), etc.]. And verily, We are Truthful.

[ 006.147 ] ( KK )

ÝóÅöäú ßóÐøóÈõæßó ÝóÞõáú ÑóÈøõßõãú ÐõæÑóÍúãóÉò æóÇÓöÚóÉò æóáÇó íõÑóÏøõ ÈóÃúÓõåõ Úóäö ÇáúÞóæúãö ÇáúãõÌúÑöãöíäó ﴿ ١٤٧ ﴾

[ 006.147 ] ( MŞ )

 

[ 006.147 ] ( AY )

Eğer getirdiğin hükümlerde seni tekzib ederlerse şöyle de:”-Rabbiniz geniş rahmet sahibidir; fakat mücrimler (günahkârlar) topluluğundan onun şiddet ve kudreti geri çevrilemez.”

[ 006.147 ] ( EO )

Bunun üzerine seni tekzibe yeltenirlerse, de ki rabbınız bitmez tükenmez bir rahmet sahibi, fakat mücrimler güruhundan be'si de reddedilemez.

[ 006.147 ] ( ES )

Eğer seni yalanladılarsa, de ki: "Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı da suçlu toplumdan geri çevrilmez."

[ 006.147 ] ( NQ )

If they (Jews) belie you (Muhammad ) say you: "Your Lord is the Owner of Vast Mercy, and never will His Wrath be turned back from the people who are Mujrimun (criminals, polytheists, sinners, etc.)."

[ 006.148 ] ( KK )

ÓóíóÞõæáõ ÇáøóÐöíäó ÃóÔúÑóßõæÇ áóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ ãóÇ ÃóÔúÑóßúäóÇ æóáÇó ÂÈóÇÄõäóÇ æóáÇó ÍóÑøóãúäóÇ ãöäú ÔóíúÁò ßóÐóáößó ßóÐøóÈó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ÍóÊøóì ÐóÇÞõæÇ ÈóÃúÓóäóÇ Þõáú åóáú ÚöäúÏóßõãú ãöäú Úöáúãò ÝóÊõÎúÑöÌõæåõ áóäóÇ Åöäú ÊóÊøóÈöÚõæäó ÅöáÇøó ÇáÙøóäøó æóÅöäú ÃóäúÊõãú ÅöáÇøó ÊóÎúÑõÕõæäó ﴿ ١٤٨ ﴾

[ 006.148 ] ( MŞ )

 

[ 006.148 ] ( AY )

Allah’a ortak koşanlar (müşrikler) şöyle diyecekler: “ Eğer Allah dileseydi, ne biz müşrik olurduk, ne babalırımız, ne de bir şey haram yapabilirdik.” Bunlardan öncekiler de böyle tekzib etmişlerdi. Sonunda azabımızı taddılar. Onlara de ki: “Sizde kitap ve hüccetten bir şey (ilim) varsa, onu bize çıkarın getirin. Siz, yalnız kendi zannınıza tabi olup yalan söylemektesiniz.”

[ 006.148 ] ( EO )

Müşrik olanlar diyecekler ki: Allah dilese idi ne biz müşrik olurduk ne atalarımız, ne de bir şey haram kılabilirdik, bunlardan evvelkiler de böyle tekzib etmişlerdi, nihayet azâbımızı tattılar, hiç de, ilim denecek bir şey'iniz varmı ki bize çıkarasınız? Siz sırf bir zann ardından gidiyorsunuz ve siz ancak atıyorsunuz.

[ 006.148 ] ( ES )

Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz."

[ 006.148 ] ( NQ )

Those who took partners (in worship) with Allah will say: "If Allah had willed, we would not have taken partners (in worship) with Him, nor would our fathers, and we would not have forbidden anything (against His Will)." Likewise belied those who were before them, (they argued falsely with Allah's Messengers), till they tasted of Our Wrath. Say: "Have you any knowledge (proof) that you can produce before us? Verily, you follow nothing but guess and you do nothing but lie."

[ 006.149 ] ( KK )

Þõáú Ýóáöáøóåö ÇáúÍõÌøóÉõ ÇáúÈóÇáöÛóÉõ Ýóáóæú ÔóÇÁó áóåóÏóÇßõãú ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ١٤٩ ﴾

[ 006.149 ] ( MŞ )

 

[ 006.149 ] ( AY )

De ki: “Tam hüccet Allah’ındır. O dileseydi, elbette hepinizi birden hidâyete erdirirdi.”

[ 006.149 ] ( EO )

İşte, de, hucceti baliğa ancak Allahın; evet, o dilese idi sizi hep birden hidayete erdirirdi.

[ 006.149 ] ( ES )

De ki: "En kesin ve üstün delil, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi."

[ 006.149 ] ( NQ )

Say: "With Allah is the perfect proof and argument, (i.e. the Oneness of Allah, the sending of His Messengers and His Holy Books, etc. to mankind), had He so willed, He would indeed have guided you all."

[ 006.150 ] ( KK )

Þõáú åóáõãøó ÔõåóÏóÇÁóßõãõ ÇáøóÐöíäó íóÔúåóÏõæäó Ãóäøó Çááøóåó ÍóÑøóãó åóÐóÇ ÝóÅöäú ÔóåöÏõæÇ ÝóáÇó ÊóÔúåóÏú ãóÚóåõãú æóáÇó ÊóÊøóÈöÚú ÃóåúæóÇÁó ÇáøóÐöíäó ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ æóÇáøóÐöíäó áÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÂÎöÑóÉö æóåõãú ÈöÑóÈøöåöãú íóÚúÏöáõæäó ﴿ ١٥٠ ﴾

[ 006.150 ] ( MŞ )

 

[ 006.150 ] ( AY )

Onlara söyle: “ Bu haram saydıklarınızı, Allah haram ettiğine dair şahidlik edecek olan şahidlerinizi getirin.” Eğer onlar, yalan yere şahidlik ederlerse, sen onlarla beraber bulunup kendilerini tasdik etme. Âyetlerimizi yalan sayanların, Âhirete inanmıyanların arzularına tabi olma. Onlar, Rablerine putları eş tutuyorlar.

[ 006.150 ] ( EO )

Haydin, de: Allah bunu haram etti diye şehadet edecek şahidlerinizi getirin, eğer gelir şehadet ederlerse sen onlarla beraber şehadet etme, âyetlerimizi tekzib edenlerin, o Âhırete inanmıyanların hevâlarına tabi' olma, nasıl olursun ki bunlar rablarına başkasını denk tutuyorlar.

[ 006.150 ] ( ES )

De ki: "Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin.". Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü onlar Rablerine başkasını denk tutuyorlar.

[ 006.150 ] ( NQ )

Say: "Bring forward your witnesses, who can testify that Allah has forbidden this. Then if they testify, testify not you (O Muhammad ) with them. And you should not follow the vain desires of such as treat Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) as falsehoods, and such as believe not in the Hereafter, and they hold others as equal (in worship) with their Lord."

[ 006.151 ] ( KK )

Þõáú ÊóÚóÇáóæúÇ ÃóÊúáõ ãóÇ ÍóÑøóãó ÑóÈøõßõãú Úóáóíúßõãú ÃóáÇøó ÊõÔúÑößõæÇ Èöåö ÔóíúÆðÇ æóÈöÇáúæóÇáöÏóíúäö ÅöÍúÓóÇäðÇ æóáÇó ÊóÞúÊõáõæÇ ÃóæúáÇóÏóßõãú ãöäú ÅöãúáÇóÞò äóÍúäõ äóÑúÒõÞõßõãú æóÅöíøóÇåõãú æóáÇó ÊóÞúÑóÈõæÇ ÇáúÝóæóÇÍöÔó ãóÇ ÙóåóÑó ãöäúåóÇ æóãóÇ ÈóØóäó æóáÇó ÊóÞúÊõáõæÇ ÇáäøóÝúÓó ÇáøóÊöí ÍóÑøóãó Çááøóåõ ÅöáÇøó ÈöÇáúÍóÞøö Ðóáößõãú æóÕøóÇßõãú Èöåö áóÚóáøóßõãú ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ١٥١ ﴾

[ 006.151 ] ( MŞ )

 

[ 006.151 ] ( AY )

De ki: “Geliniz, size Rabbiniz neleri haram etmiştir, okuyayım: Ona hiç bir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik edin, fakirlik yüzünden çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızıklarını biz veririz. zina gibi kötülüklerin açığına da, gizlisine de yanaşmayın. Allah’ın muhterem kıldığı nefsi (canı) haksız yere öldürmeyin. İşte bu yasaklara riâyet etmeyi, Allah size tavsiye etti, olur ki, düşünür ve akıl erdirirsiniz.”

[ 006.151 ] ( EO )

De ki: geliniz size rabbınız neleri haram kıldı okuyayım: ona hiç bir şey'i şerik koşmayın, babanıza ananıza iyilikten ayrılmayın, yoksulluk yüzünden evlâdınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkınızı biz veririz, fevahışe: açığına da, gizlisine de yanaşmayın, Allahın muhterem kıldığı nefsi haksız öldürmeyin, işittiniz a, işte size o bunları ferman buyurdu, gerektir ki aklınız erer.

[ 006.151 ] ( ES )

De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.

[ 006.151 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Come, I will recite what your Lord has prohibited you from: Join not anything in worship with Him; be good and dutiful to your parents; kill not your children because of poverty - We provide sustenance for you and for them; come not near to Al-Fawahish (shameful sins, illegal sexual intercourse, etc.) whether committed openly or secretly, and kill not anyone whom Allah has forbidden, except for a just cause (according to Islamic law). This He has commanded you that you may understand.

[ 006.152 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÞúÑóÈõæÇ ãóÇáó ÇáúíóÊöíãö ÅöáÇøó ÈöÇáøóÊöí åöíó ÃóÍúÓóäõ ÍóÊøóì íóÈúáõÛó ÃóÔõÏøóåõ æóÃóæúÝõæÇ Çáúßóíúáó æóÇáúãöíÒóÇäó ÈöÇáúÞöÓúØö áÇó äõßóáøöÝõ äóÝúÓðÇ ÅöáÇøó æõÓúÚóåóÇ æóÅöÐóÇ ÞõáúÊõãú ÝóÇÚúÏöáõæÇ æóáóæú ßóÇäó ÐóÇ ÞõÑúÈóì æóÈöÚóåúÏö Çááøóåö ÃóæúÝõæÇ Ðóáößõãú æóÕøóÇßõãú Èöåö áóÚóáøóßõãú ÊóÐóßøóÑõæäó ﴿ ١٥٢ ﴾

[ 006.152 ] ( MŞ )

 

[ 006.152 ] ( AY )

Yetimin malına, bulüğ çağına varıncaya kadar, malını en güzel bir şekilde koruyup çoğaltmak hizmetinden başka bir sûrette yaklaşmayın. Ölçeği ve tartıyı tam ve denk getirin. Biz, herkese gücünün yettiğini teklif ederiz. Söz sahibi olduğunuz zaman, dâvacı veya dâvalı hısım ve akrabanız bile olsa, hep adaleti gözetin. Allah’a karşı verdiğiniz sözlerinizi, yemin ve adaklarınızı yerine getirin. İşte Allah, iyi düşünesiniz diye size bunları emretti.

[ 006.152 ] ( EO )

Ve yetim malına yaklaşmayın, ancak rüşdüne erinceye kadar en güzel suretle başka, ölçeği tartıyı tam ve denk tutun, bir nefse ancak vüs'ünü teklif ederiz, söz sahibi olduğunuz vakit de hep adaleti gözetin velevse hısım olsun, Allahın ahdını yerine getirin, işittiniz a işte size o bunları ferman buyurdu, gerektir ki düşünür tutarsınız.

[ 006.152 ] ( ES )

Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa âdil olun ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir.

[ 006.152 ] ( NQ )

And come not near to the orphan's property, except to improve it, until he (or she) attains the age of full strength; and give full measure and full weight with justice. We burden not any person, but that which he can bear. And whenever you give your word (i.e. judge between men or give evidence, etc.), say the truth even if a near relative is concerned, and fulfill the Covenant of Allah, This He commands you, that you may remember.
 

[ 006.153 ] ( KK )

æóÃóäøó åóÐóÇ ÕöÑóÇØöí ãõÓúÊóÞöíãðÇ ÝóÇÊøóÈöÚõæåõ æóáÇó ÊóÊøóÈöÚõæÇ ÇáÓøõÈõáó ÝóÊóÝóÑøóÞó Èößõãú Úóäú ÓóÈöíáöåö Ðóáößõãú æóÕøóÇßõãú Èöåö áóÚóáøóßõãú ÊóÊøóÞõæäó ﴿ ١٥٣ ﴾

[ 006.153 ] ( MŞ )

 

[ 006.153 ] ( AY )

Şu emrettiğim yol, benim dosdoğru yolumdur; hep ona uyun. Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki, sizi onun yolundan saptırıp parçalamasınlar. İşte Allah, kötülükten sakınasınız diye, size bunları emretti.

[ 006.153 ] ( EO )

bir de şu: benim dosdoğru yolum, hep onu ta'kıb edin, başka yollar ta'kıb etmeyin ki sizi onun yolundan saptırıb parçalamasınlar, duydunuz a işte size o bunu ferman buyurdu gerektir ki korunur, müttekı olursunuz.

[ 006.153 ] ( ES )

İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.

[ 006.153 ] ( NQ )

And verily, this (i.e. Allah's Commandments mentioned in the above two Verses 151 and 152) is my Straight Path, so follow it, and follow not (other) paths, for they will separate you away from His Path. This He has ordained for you that you may become Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2)."

[ 006.154 ] ( KK )

Ëõãøó ÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÇáúßöÊóÇÈó ÊóãóÇãðÇ Úóáóì ÇáøóÐöí ÃóÍúÓóäó æóÊóÝúÕöíáÇð áößõáøö ÔóíúÁò æóåõÏðì æóÑóÍúãóÉð áóÚóáøóåõãú ÈöáöÞóÇÁö ÑóÈøöåöãú íõÄúãöäõæäó ﴿ ١٥٤ ﴾

[ 006.154 ] ( MŞ )

 

[ 006.154 ] ( AY )

Sonra biz, Mûsa’ya güzel tatbikçiye karşı nimetlerimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak, bir hidâyet ve rahmet olmak üzere o Kitabı (Tevrât’ı) verdik. Gerek ki onlar (İsrâil Oğullar), Rablerine kavuşacaklarına îman ederler.

[ 006.154 ] ( EO )

Sonra biz Musâya o kitâbı verdik ki güzel tatbık edene tamamlamak, ve her şeyi tafsıl etmek ve bir hidayet, bir rahmet olmak için, gerektir ki onlar rablarının likasına iyman etsinler.

[ 006.154 ] ( ES )

Sonra iyilik edenlere (nimetimizi) tamamlamak, her şeyi açıklamak ve doğru yola iletici ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitab'ı verdik ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına inansınlar.

[ 006.154 ] ( NQ )

Then, We gave Musa (Moses) the Book [the Taurat (Torah)], to complete (Our Favour) upon those who would do right, and explaining all things in detail and a guidance and a mercy that they might believe in the meeting with their Lord.

[ 006.155 ] ( KK )

æóåóÐóÇ ßöÊóÇÈñ ÃóäúÒóáúäóÇåõ ãõÈóÇÑóßñ ÝóÇÊøóÈöÚõæåõ æóÇÊøóÞõæÇ áóÚóáøóßõãú ÊõÑúÍóãõæäó ﴿ ١٥٥ ﴾

[ 006.155 ] ( MŞ )

 

[ 006.155 ] ( AY )

İşte bu Kur’ân muazzam bir kitabdır, onu biz indirdik; çok mübarektir (fayda ve bereketi çoktur). Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’dan korkun. tâ ki merhamet olunasınız.

[ 006.155 ] ( EO )

Bu ise tam bir kitâb, onu biz indirdik, çok mübarek, bundan böyle buna tabi' olun ve korunun gerektir ki rahmetimize iresiniz.

[ 006.155 ] ( ES )

İşte bu (Kur'ân) da mübarek bir Kitap'tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin.

[ 006.155 ] ( NQ )

And this is a blessed Book (the Qur'an) which We have sent down, so follow it and fear Allah (i.e. do not disobey His Orders), that you may receive mercy (i.e. saved from the torment of Hell).

[ 006.156 ] ( KK )

Ãóäú ÊóÞõæáõæÇ ÅöäøóãóÇ ÃõäúÒöáó ÇáúßöÊóÇÈõ Úóáóì ØóÇÆöÝóÊóíúäö ãöäú ÞóÈúáöäóÇ æóÅöäú ßõäøóÇ Úóäú ÏöÑóÇÓóÊöåöãú áóÛóÇÝöáöíäó

[ 006.156 ] ( MŞ )

 

[ 006.156 ] ( AY )

(Ey Mekke’liler! Siz): “ Bizden önce Yahûdî’lerle Hristiyanlara indirilen kitap, konuştuğumuz dilde olmadığından onu okumaktan gâfilleriz” derdiniz. Bunu dememeniz (için lisanınız üzere KUR’ÂN’ı gönderdik.)

[ 006.156 ] ( EO )

Demiyesiniz ki: Kitâb yalnız bizden evvel iki tâifeye indirildi ve doğrusu biz onların tedrisatından kat'ıyyen gafil bulunuyoruz.

[ 006.156 ] ( ES )

(Onu size indirdik ki:) "Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa (yahudi ve hıristiyanlara) indirildi; biz ise, onların okumasından habersizdik (o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk)" demeyesiniz.

[ 006.156 ] ( NQ )

Lest you (pagan Arabs) should say: "The Book was only sent down to two sects before us (the Jews and the Christians), and for our part, we were in fact unaware of what they studied."

[ 006.157 ] ( KK )

Ãóæú ÊóÞõæáõæÇ áóæú ÃóäøóÇ ÃõäúÒöáó ÚóáóíúäóÇ ÇáúßöÊóÇÈõ áóßõäøóÇ ÃóåúÏóì ãöäúåõãú ÝóÞóÏú ÌóÇÁóßõãú ÈóíøöäóÉñ ãöäú ÑóÈøößõãú æóåõÏðì æóÑóÍúãóÉñ Ýóãóäú ÃóÙúáóãõ ãöãøóäú ßóÐøóÈó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóÕóÏóÝó ÚóäúåóÇÓóäóÌúÒöí ÇáøóÐöíäó íóÕúÏöÝõæäó Úóäú ÂíóÇÊöäóÇ ÓõæÁó ÇáúÚóÐóÇÈö ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÕúÏöÝõæäó ﴿ ١٥٧ ﴾

[ 006.157 ] ( MŞ )

 

[ 006.157 ] ( AY )

yahut: “Bize de kitap indirilseydi, muhakkak onlardan daha fazla hidâyette bulunurduk”, demeyesiniz diye indirdik. Size, Rabbinizden bir beyan, bir hidâyet ve bir rahmet geldi. Artık Allah’ın âyetlerini inkâr eden ve onlardan yüz çevirenlerden daha zalîm kimdir? Elbette biz, âyetlerimizden yüz çevirenleri, bu kabahatleri yüzünden azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.

[ 006.157 ] ( EO )

Yâhud demiyesiniz ki: Eğer bize kitâb indirilmiş olsa idi her halde onlardan daha ziyade muvaffak olurduk, işte size rabbınızdan beyyine geldi, hidayet de geldi, rahmet de geldi, artık Allahın âyetlerini inkâr eden ve onlardan men'a kıyam eyliyenden daha zâlim kim olur? Elbette biz o, âyetlerimizi men'a kıyam edenleri bu kabahatleri yüzünden azabın en müdhişiyle cezâlandıracağız.

[ 006.157 ] ( ES )

Yahut: "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk", demeyesiniz. İşte size de Rabbinizden açık delil, hidayet ve rahmet geldi. Allah'ın âyetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.

[ 006.157 ] ( NQ )

Or lest you (pagan Arabs) should say: "If only the Book had been sent down to us, we would surely have been better guided than they (Jews and Christians)." So now has come unto you a clear proof (the Qur'an) from your Lord, and a guidance and a mercy. Who then does more wrong than one who rejects the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah and turns away therefrom? We shall requite those who turn away from Our Ayat with an evil torment, because of their turning away (from them). [Tafsir At-Tabari, Vol. 8, Page 95]

[ 006.158 ] ( KK )

åóáú íóäúÙõÑõæäó ÅöáÇøó Ãóäú ÊóÃúÊöíóåõãõ ÇáúãóáóÆößóÉõ Ãóæú íóÃúÊöíó ÑóÈøõßó Ãóæú íóÃúÊöíó ÈóÚúÖõ ÂíóÇÊö ÑóÈøößó íóæúãó íóÃúÊöí ÈóÚúÖõ ÂíóÇÊö ÑóÈøößó áÇó íóäúÝóÚõ äóÝúÓðÇ ÅöíãóÇäõåóÇ áóãú Êóßõäú ÂãóäóÊú ãöäú ÞóÈúáõ Ãóæú ßóÓóÈóÊú Ýöí ÅöíãóÇäöåóÇ ÎóíúÑðÇ Þõáö ÇäúÊóÙöÑõæÇ ÅöäøóÇ ãõäÊóÙöÑõæäó ﴿ ١٥٨ ﴾

[ 006.158 ] ( MŞ )

 

[ 006.158 ] ( AY )

(Mekke’liler), Kur’ân Peygamberi tekzip ettikten sonra ancak şunu gözetliyorlar: Kendilerine azap edecek melekler gelsin, yahut Rabbinin azabı gelsin, yahut Rabbinin bazı (kıyâmet) alâmetleri gelsin. Rabbinin (kıyâmet) alâmetlerinden biri geldiği gün, evvelce îman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, o gün imana gelmek hiç bir fayda vermez. Ey Resûlüm, de ki: (Siz o alâmetlerin gelmesini) gözetleyip bekleyin, biz de gözetleyip bekliyoruz.

[ 006.158 ] ( EO )

Onlar ancak şunu gözetiyorlar: ki kendilerine Melekler geliversin veya rabbın geliversin veya rabbının ba'zı alâmetleri geliversin, rabbının ba'zı alâmetleri geldiği gün, evvelce iyman etmemiş veya iymanında bir hayır kazanmamış bir nefse o günkü iymanı hiç bir fâide vermez, de ki gözetin, çünkü biz şüphesiz gözetiyoruz.

[ 006.158 ] ( ES )

(İnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) işaretlerinin geldiği gün, daha önce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir fayda sağlamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz."

[ 006.158 ] ( NQ )

Do they then wait for anything other than that the angels should come to them, or that your Lord should come, or that some of the Signs of your Lord should come (i.e. portents of the Hour e.g., arising of the sun from the west)! The day that some of the Signs of your Lord do come, no good will it do to a person to believe then, if he believed not before, nor earned good (by performing deeds of righteousness) through his Faith. Say: "Wait you! we (too) are waiting."

[ 006.159 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÝóÑøóÞõæÇ Ïöíäóåõãú æóßóÇäõæÇ ÔöíóÚðÇ áóÓúÊó ãöäúåõãú Ýöí ÔóíúÁò ÅöäøóãóÇ ÃóãúÑõåõãú Åöáóì Çááøóåö Ëõãøó íõäóÈøöÆõåõãú ÈöãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÚóáõæäó ﴿ ١٥٩ ﴾

[ 006.159 ] ( MŞ )

 

[ 006.159 ] ( AY )

Peygamberlerin bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek veya hükümlerin bir kısmını inkâr etmek veya hükümlerin bir kısmını tanımamak sûretiyle dinlerini ayrı ayrı fırkalara ayırarak parçalananlar var ya, senin onlarla hiç bir ilgin yoktur. Onların cezalandırılma işi Allah’a aittir. Sonra Allah, kendilerine, dünyada yaptıklarını Âhirette haber verecektir.

[ 006.159 ] ( EO )

Dinlerini tefrikaya düşürüb de şiy'a şiy'a olanlar var â, senin onlarla hiç bir alâkan yoktur, onların işi Allaha kalmıştır, sonra o kendilerine ne ettiklerini haber verir.

[ 006.159 ] ( ES )

Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir.

[ 006.159 ] ( NQ )

Verily, those who divide their religion and break up into sects (all kinds of religious sects) , you (O Muhammad ) have no concern in them in the least. Their affair is only with Allah, Who then will tell them what they used to do. 

[ 006.160 ] ( KK )

ãóäú ÌóÇÁó ÈöÇáúÍóÓóäóÉö Ýóáóåõ ÚóÔúÑõ ÃóãúËóÇáöåóÇ æóãóäú ÌóÇÁó ÈöÇáÓøóíøöÆóÉö ÝóáÇó íõÌúÒóì ÅöáÇøó ãöËúáóåóÇ æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ١٦٠ ﴾

[ 006.160 ] ( MŞ )

 

[ 006.160 ] ( AY )

Kim bir hayırlı ve güzel âmelle gelirse, ona, on misli sevap verilir. Kim de bir günah ile gelirse, ona ancak misli ile (günahı kadarla) ceza edilir. Onlar (gerek iyilik gerek kötülük yapanlar) haksızlığa uğratılmaz.

[ 006.160 ] ( EO )

Kim bir hasene ile gelirse ona on misli verilir, kim de bir seyyie ile gelirse ona ancak misliyle ceza edilir ve hiç birine haksızlık edilmez.

[ 006.160 ] ( ES )

Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.

[ 006.160 ] ( NQ )

Whoever brings a good deed (Islamic Monotheism and deeds of obedience to Allah and His Messenger ) shall have ten times the like thereof to his credit, and whoever brings an evil deed (polytheism, disbelief, hypocrisy, and deeds of disobedience to Allah and His Messenger ) shall have only the recompense of the like thereof, and they will not be wronged.

[ 006.161 ] ( KK )

Þõáú Åöäøóäöí åóÏóÇäöí ÑóÈøöí Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ÏöíäðÇ ÞöíóãðÇ ãöáøóÉó ÅöÈúÑóÇåöíãó ÍóäöíÝðÇ æóãóÇ ßóÇäó ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ١٦١ ﴾

[ 006.161 ] ( MŞ )

 

[ 006.161 ] ( AY )

De ki: “Beni, Rabbim, şüphesiz dosdoğru bir yola hidâyet buyurdu; O, öyle bir din ki, gâyet sağlam ve devamlı, İbrâhîm’in Hakka yönelmiş tevhîd dîni ve O (İbrâhîm), hiç bir zaman müşriklerden olmadı.”

[ 006.161 ] ( EO )

De ki: beni, rabbım şeksiz dosdoğru bir yola hidâyet buyurdu, doğru payidâr bir dine, başka dinlerden sıyrılıb sâde hakka müteveccih haniyf olan İbrâhimin milletine ki o hiç bir zaman müşriklerden olmadı.

[ 006.161 ] ( ES )

De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine. O, ortak koşanlardan değildi.

[ 006.161 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Truly, my Lord has guided me to a Straight Path, a right religion, the religion of Ibrahim (Abraham), Hanifa [i.e. the true Islamic Monotheism - to believe in One God (Allah i.e. to worship none but Allah, Alone)] and he was not of Al-Mushrikun (see V.2:105)."

[ 006.162 ] ( KK )

Þõáú Åöäøó ÕóáÇóÊöí æóäõÓõßöí æóãóÍúíóÇí æóãóãóÇÊöí áöáøóåö ÑóÈøö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ١٦٢ ﴾

[ 006.162 ] ( MŞ )

 

[ 006.162 ] ( AY )

Deki: “Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”

[ 006.162 ] ( EO )

Benim, de: cidden namazım, ıbadetlerim, hayatım, mematım hep rabbül'âlemîn olan Allâh içindir.

[ 006.162 ] ( ES )

De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.

[ 006.162 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Verily, my Salat (prayer), my sacrifice, my living, and my dying are for Allah, the Lord of the'Alamin (mankind, jinns and all that exists).

[ 006.163 ] ( KK )

áÇó ÔóÑöíßó áóåõ æóÈöÐóáößó ÃõãöÑúÊõ æóÃóäóÇ Ãóæøóáõ ÇáúãõÓúáöãöíäó ﴿ ١٦٣ ﴾

[ 006.163 ] ( MŞ )

 

[ 006.163 ] ( AY )

Onun ortağı yoktur. ben bununla emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim.”

[ 006.163 ] ( EO )

Şeriki yoktur onun, ben bununla emrolundum ve ben müslimînin evveliyim.

[ 006.163 ] ( ES )

Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.

[ 006.163 ] ( NQ )

He has no partner. And of this I have been commanded, and I am the first of the Muslims. 

[ 006.164 ] ( KK )

Þõáú ÃóÛóíúÑó Çááøóåö ÃóÈúÛöí ÑóÈøðÇ æóåõæó ÑóÈøõ ßõáøö ÔóíúÁò æóáÇó ÊóßúÓöÈõ ßõáøõ äóÝúÓò ÅöáÇøó ÚóáóíúåóÇ æóáÇó ÊóÒöÑõ æóÇÒöÑóÉñ æöÒúÑó ÃõÎúÑóì Ëõãøó Åöáóì ÑóÈøößõãú ãóÑúÌöÚõßõãú ÝóíõäóÈøöÆõßõãú ÈöãóÇ ßõäúÊõãú Ýöíåö ÊóÎúÊóáöÝõæäó ﴿ ١٦٤ ﴾

[ 006.164 ] ( MŞ )

 

[ 006.164 ] ( AY )

De ki: “Allah, her şeyin Rabbi iken, hiç ben, Allah’dan başka Rab mi isterim? Herkesin kazanacağı ancak kendine aittir. hiç bir günahkâr, başkasının günahını çekmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O vakit Allah, dünyada ayrılığa düşmüş olduğunuz şeyleri size haber verecektir.

[ 006.164 ] ( EO )

Allah, de: her şey'in rabbı iken hiç ben ondan başka rab mı isterim, herkesin kazandığı ancak kendi boynuna geçer, vizir çekecek bir nefis başkasının vizrini çekmez, sonra hep dönüb rabbınıza varacaksınız, o vakit o size ıhtilâf etmekte bulunduğunuz hakıkati haber verecek.

[ 006.164 ] ( ES )

De ki: Allah herşeyin Rabbi iken, ben O'ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O, ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.

[ 006.164 ] ( NQ )

Say: "Shall I seek a lord other than Allah, while He is the Lord of all things? No person earns any (sin) except against himself (only), and no bearer of burdens shall bear the burden of another. Then unto your Lord is your return, so He will tell you that wherein you have been differing."

[ 006.165 ] ( KK )

æóåõæó ÇáøóÐöí ÌóÚóáóßõãú ÎóáÇóÆöÝó ÇáúÃóÑúÖö æóÑóÝóÚó ÈóÚúÖóßõãú ÝóæúÞó ÈóÚúÖò ÏóÑóÌóÇÊò áöíóÈúáõæóßõãú Ýöí ãóÇ ÂÊóÇßõãú Åöäøó ÑóÈøóßó ÓóÑöíÚõ ÇáúÚöÞóÇÈö æóÅöäøóåõ áóÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٦٥ ﴾

[ 006.165 ] ( MŞ )

 

[ 006.165 ] ( AY )

(Ey Mü'minler), Allah, odur ki, sizi arzın halifeleri yaptı ve derecelerle kiminizi kimizin üstüne çıkardı. (Bunun hikmeti ise, sizi) size verdiği şeylerden imtihan etmek içindir. Muhakkak ki Rabbin, azabı çabuk olandır ve o, gerçekten çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

[ 006.165 ] ( EO )

O, odur ki sizi Arzın halîfeleri yaptı ve ba'zınızı ba'zınızın derecelerle fevkına çıkardı, bunun hikmeti ise sizi size verdiği şeylerde imtihan etmektir, şüphe yok ki rabbın seriulıkab, yine şüphe yok ki o yegâne gafur, yegâne rahîm

[ 006.165 ] ( ES )

Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.

[ 006.165 ] ( NQ )

And it is He Who has made you generations coming after generations, replacing each other on the earth. And He has raised you in ranks, some above others that He may try you in that which He has bestowed on you. Surely your Lord is Swift in retribution, and certainly He is Oft-Forgiving, Most Merciful.