NİSA SURESİ
[ 004.001 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÇÊøóÞõæÇ ÑóÈøóßõãõ ÇáøóÐöí ÎóáóÞóßõãú ãöäú äóÝúÓò æóÇÍöÏóÉò æóÎóáóÞó ãöäúåóÇ ÒóæúÌóåóÇ æóÈóËøó ãöäúåõãóÇ ÑöÌóÇáÇð ßóËöíÑðÇ æóäöÓóÇÁð æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó ÇáøóÐöí ÊóÓóÇÁóáõæäó Èöåö æóÇáúÃóÑúÍóÇãó Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó Úóáóíúßõãú ÑóÞöíÈðÇ ﴿ ١ ﴾ |
[ 004.001 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.001 ] | ( AY ) |
Ey insanlar, sizleri bir tek şahıstan (Hazret-i Âdem’den) yaratan, o şahıstan da eşini (Havva’yı) vücuda getiren, ikisinden bir çok erkeklerle kadınlar üreten Rabbinizden korkun ve günah yapmaktan sakının ve yine kendisine hürmet göstererek birbirinizden dileklerde bulunduğunuz (Allah adına senden istiyorum, dediğiniz) Allah’dan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının. Şüphesiz ki Allah, üzerinize gözcü bulunuyor. |
[ 004.001 ] | ( EO ) |
Ey o bütün insan kömeleri! Sakının o Rabbınıza karşı gelmekten ki sizleri bir tek nefisten yarattı, ondan eşini yarattı da ikisinden bir çok erkekler ve dişiler üretti, sakının o Allaha karşı gelmekten ki siz onun ve o rahimlerin hurmetine biribirinizden dilek dilersiniz, çünkü o Allah üzerinizde gözcü bulunuyor. |
[ 004.001 ] | ( ES ) |
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir. |
[ 004.001 ] | ( NQ ) |
O mankind! Be dutiful to your Lord, Who created you from a single person (Adam), and from him (Adam) He created his wife [Hawwa (Eve)], and from them both He created many men and women and fear Allah through Whom you demand your mutual (rights), and (do not cut the relations of) the wombs (kinship) . Surely, Allah is Ever an All-Watcher over you. |
[ 004.002 ] | ( KK ) |
æóÂÊõæÇ ÇáúíóÊóÇãóì ÃóãúæóÇáóåõãú æóáÇó ÊóÊóÈóÏøóáõæÇ ÇáúÎóÈöíËó ÈöÇáØøóíøöÈö æóáÇó ÊóÃúßõáõæÇ ÃóãúæóÇáóåõãú Åöáóì ÃóãúæóÇáößõãú Åöäøóåõ ßóÇäó ÍõæÈðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٢ ﴾ |
[ 004.002 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.002 ] | ( AY ) |
Yetimlere bâliğ oldukları zaman mallarını verin. Helâlı harama değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır. |
[ 004.002 ] | ( EO ) |
Allahdan korkun da yetimlere mallarını verin ve temizi murdara (halâli harama) değişmeyin, onların mallarını kenid mallarınıza katıb yemeyin çünkü o büyük bir vebal bulunuyor. |
[ 004.002 ] | ( ES ) |
Öksüzlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır. |
[ 004.002 ] | ( NQ ) |
And give unto orphans their property and do not exchange (your) bad things for (their) good ones; and devour not their substance (by adding it) to your substance. Surely, this is a great sin. |
[ 004.003 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ÎöÝúÊõãú ÃóáÇøó ÊõÞúÓöØõæÇ Ýöí ÇáúíóÊóÇãóì ÝóÇäúßöÍõæÇ ãóÇ ØóÇÈó áóßõãú ãöäó ÇáäøöÓóÇÁö ãóËúäóì æóËõáÇóËó æóÑõÈóÇÚó ÝóÅöäú ÎöÝúÊõãú ÃóáÇøó ÊóÚúÏöáõæÇ ÝóæóÇÍöÏóÉð Ãóæú ãóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõßõãú Ðóáößó ÃóÏúäóì ÃóáÇøó ÊóÚõæáõæÇ ﴿ ٣ ﴾ |
[ 004.003 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.003 ] | ( AY ) |
Eğer yetim kızların haklarını (kendileri ile evlendiğiniz takdirde) gözetemiyeceğinizden korkarsanız size helâl olan diğer kadınlardan ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâh edin ve eğer bu şekilde de âdalet yapamıyacağınızdan korkarsanız bir tane seçin yahut sahip olduğunuz cariyelerle yetinmeniz adâletten çıkmamanıza daha yakındır. |
[ 004.003 ] | ( EO ) |
eğer yetimlerin haklarını gözetemiyeceğinizden korkarsanız size halâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâh edin ve eğer bu surette adalet yapamıyacağınızdan korkarsanız o zaman bir tane veya milkiniz cariye alın, ağmamanız için bu daha muvafıktır. |
[ 004.003 ] | ( ES ) |
Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir. |
[ 004.003 ] | ( NQ ) |
And if you fear that you shall not be able to deal justly with the orphan-girls, then marry (other) women of your choice, two or three, or four but if you fear that you shall not be able to deal justly (with them), then only one or (the captives and the slaves) that your right hands possess. That is nearer to prevent you from doing injustice. |
[ 004.004 ] | ( KK ) |
æóÂÊõæÇ ÇáäøöÓóÇÁó ÕóÏõÞóÇÊöåöäøó äöÍúáóÉð ÝóÅöäú ØöÈúäó áóßõãú Úóäú ÔóíúÁò ãöäúåõ äóÝúÓðÇ Ýóßõáõæåõ åóäöíÆðÇ ãóÑöíÆðÇ ﴿ ٤ ﴾ |
[ 004.004 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.004 ] | ( AY ) |
Nikâh ettiğiniz kadınların mehirlerini (nikâh paralarını) seve seve verin. Şâyet ondan bir kısmını gönül hoşluğu ile kendileri size bağışlarsa, onu âfiyetle, rahatça yiyin. |
[ 004.004 ] | ( EO ) |
ve aldığınız kadınlara mihirlerini efendicesine verin, şayed ondan birazını kendileri gönül hoşluğile bağışlarlarsa onu da içinize sine sine yeyin. |
[ 004.004 ] | ( ES ) |
Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer onlar gönül rızasıyla size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin. |
[ 004.004 ] | ( NQ ) |
And give to the women (whom you marry) their Mahr (obligatory bridal money given by the husband to his wife at the time of marriage) with a good heart, but if they, of their own good pleasure, remit any part of it to you, take it, and enjoy it without fear of any harm (as Allah has made it lawful). |
[ 004.005 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊõÄúÊõæÇ ÇáÓøõÝóåóÇÁó ÃóãúæóÇáóßõãõ ÇáøóÊöí ÌóÚóáó Çááøóåõ áóßõãú ÞöíóÇãðÇ æóÇÑúÒõÞõæåõãú ÝöíåóÇ æóÇßúÓõæåõãú æóÞõæáõæÇ áóåõãú ÞóæúáÇð ãóÚúÑõæÝðÇ ﴿ ٥ ﴾ |
[ 004.005 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.005 ] | ( AY ) |
Ey yetimlerin veli ve vasîleri, Allah’ın dünya geçimi için sebep kıldığı tasarrufunuzdaki yetim mallarını, onların akılsızlarına vermeyin. Onları, malları ile rızıklandırın; giydirin ve kendilerine tatlı söz söyleyin. |
[ 004.005 ] | ( EO ) |
maamafih Allahın sizi başına diktiği mallarınızı sefihlere vermeyin de bunlarda yapacağınız tasarruf ile onları besleyin ve geydirin ve kendilerine güzel güzel nasıhat edin. |
[ 004.005 ] | ( ES ) |
Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. |
[ 004.005 ] | ( NQ ) |
And give not unto the foolish your property which Allah has made a means of support for you , but feed and clothe them therewith, and speak to them words of kindness and justice. |
[ 004.006 ] | ( KK ) |
æóÇÈúÊóáõæÇ ÇáúíóÊóÇãóì ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÈóáóÛõæÇ ÇáäøößóÇÍó ÝóÅöäú ÂäóÓúÊõãú ãöäúåõãú ÑõÔúÏðÇ ÝóÇÏúÝóÚõæÇ Åöáóíúåöãú ÃóãúæóÇáóåõãú æóáÇó ÊóÃúßõáõæåóÇ ÅöÓúÑóÇÝðÇ æóÈöÏóÇÑðÇ Ãóäú íóßúÈóÑõæÇ æóãóäú ßóÇäó ÛóäöíøðÇ ÝóáúíóÓúÊóÚúÝöÝú æóãóäú ßóÇäó ÝóÞöíÑðÇ ÝóáúíóÃúßõáú ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö ÝóÅöÐóÇ ÏóÝóÚúÊõãú Åöáóíúåöãú ÃóãúæóÇáóåõãú ÝóÃóÔúåöÏõæÇ Úóáóíúåöãú æóßóÝóì ÈöÇááøóåö ÍóÓöíÈðÇ ﴿ ٦ ﴾ |
[ 004.006 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.006 ] | ( AY ) |
Ey yetimlerin velileri! Yetimleri, nikâh çağına ermelerine kadar deneyin. Eğer bulüğa vardıktan sonra kendilerinde bir akıl ve rüşd görür ve anlarsanız, hemen mallarını onlara teslim edin. Büyüyecekler de ellerine alacaklar diye, o malları, israfla yemeğe kalkmayın. Veli zenginse, yetimin malına dokunmasın. Fakir olduğu takdirde, örfe göre (meşru sûrette) bir şey yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman da karşılarında şâhid bulundurun. Allah hesap sorucu olarak kâfidir. |
[ 004.006 ] | ( EO ) |
ve yetimleri nikâh çağına ermelerine kadar gözedib deneyin, o vakit kendilerinden bir rüşd hissettiniz mi hemen mallarını kendilerine teslim edin, büyüyecekler de ellerine alacaklar diye o malları israfla yemeğe kalkmayın ihtiyacı olmıyan tenezzül etmesin, muhtac olan da meşru' surette bir şey yesin, mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman da karşılarında şahid bulundurun, hisabınızı doğru tutmak için Allahın harekâtınızı hisaba çekmekte olması yeter. |
[ 004.006 ] | ( ES ) |
Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. "Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar" endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin. Zengin olan, onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan ise, meşrû sûrette yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, bunu şahitler karşısında yapın. Hesap görücü olarak Allah yeter. |
[ 004.006 ] | ( NQ ) |
And try orphans (as regards their intelligence) until they reach the age of marriage; if then you find sound judgement in them, release their property to them, but consume it not wastefully, and hastily fearing that they should grow up, and whoever amongst guardians is rich, he should take no wages, but if he is poor, let him have for himself what is just and reasonable (according to his work). And when you release their property to them, take witness in their presence; and Allah is All-Sufficient in taking account. |
[ 004.007 ] | ( KK ) |
áöáÑøöÌóÇáö äóÕöíÈñ ãöãøóÇ ÊóÑóßó ÇáúæóÇáöÏóÇäö æóÇáúÃóÞúÑóÈõæäó æóáöáäøöÓóÇÁö äóÕöíÈñ ãöãøóÇ ÊóÑóßó ÇáúæóÇáöÏóÇäö æóÇáúÃóÞúÑóÈõæäó ãöãøóÇ Þóáøó ãöäúåõ Ãóæú ßóËõÑó äóÕöíÈðÇ ãóÝúÑõæÖðÇ ﴿ ٧ ﴾ |
[ 004.007 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.007 ] | ( AY ) |
Ana-baba ve akrabanın (geriye) bıraktığı maldan erkeklere pay vardır. Kadınlara da, ana-baba ve akrabanın (geriye mirâs olarak) bıraktığı maldan pay vardır; (geriye kalan) o malın azından da çoğundan da (varisler için) takdir edilmiş birer pay... |
[ 004.007 ] | ( EO ) |
erkeklere bir pay var: ana baba ve en yakın akribanın bıraktığından, dişilere de bir pay var: ana bana ve en yakın akribanın bıraktığından, azından da çoğundan da, farz kılınmış birer pay. |
[ 004.007 ] | ( ES ) |
Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar, az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir. |
[ 004.007 ] | ( NQ ) |
There is a share for men and a share for women from what is left by parents and those nearest related, whether, the property be small or large - a legal share. |
[ 004.008 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÍóÖóÑó ÇáúÞöÓúãóÉó ÃõæáõæÇ ÇáúÞõÑúÈóì æóÇáúíóÊóÇãóì æóÇáúãóÓóÇßöíäõ ÝóÇÑúÒõÞõæåõãú ãöäúåõ æóÞõæáõæÇ áóåõãú ÞóæúáÇð ãóÚúÑõæÝðÇ ﴿ ٨ ﴾ |
[ 004.008 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.008 ] | ( AY ) |
Ölünün terikesi (mirâsı) bölünürken vereseden olmayıp ölüye yakınlığı bulunanlar, yetimler ve yoksullar hazır bulunurlarsa, gönüllerini almak için, o bölünen maldan kendilerine bir şey verin ve onlara güzel söz söyleyin. |
[ 004.008 ] | ( EO ) |
miras taksim olunurken uzak karabeti bulunanlar ve yetimler, miskinler de hazır bulunuyorlarsa hem kendilerine ondan biraz bir şey verin hem de gönüllerini alacak sözler söyleyin. |
[ 004.008 ] | ( ES ) |
Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın. |
[ 004.008 ] | ( NQ ) |
And when the relatives and the orphans and Al-Masakin (the poor) are present at the time of division, give them out of the property, and speak to them words of kindness and justice. |
[ 004.009 ] | ( KK ) |
æóáúíóÎúÔó ÇáøóÐöíäó áóæú ÊóÑóßõæÇ ãöäú ÎóáúÝöåöãú ÐõÑøöíøóÉð ÖöÚóÇÝðÇ ÎóÇÝõæÇ Úóáóíúåöãú ÝóáúíóÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóáúíóÞõæáõæÇ ÞóæúáÇð ÓóÏöíÏðÇ ﴿ ٩ ﴾ |
[ 004.009 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.009 ] | ( AY ) |
Öldükten sonra geride, âciz ve küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, gadra ve zulme uğrayacaklar diye endişe edenler, himayeleri altındaki yetimler hakkında da aynı korkuyu taşısınlar. Böylece Allah’dan sakınıp kendi evlâdları yerinde olan yetimler hakkında da gerçek ve doğru söz söylesinler. |
[ 004.009 ] | ( EO ) |
hem titresin o kimseler ki arkalarına elleri ermez, güçleri yetmez bir zürriyyet bırakacak olsalardı onlara karşı korkacaklardı, o halde Allahdan korksunlar ve sağlam söz söylesinler. |
[ 004.009 ] | ( ES ) |
Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah'dan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler. |
[ 004.009 ] | ( NQ ) |
And let those (executors and guardians) have the same fear in their minds as they would have for their own, if they had left weak offspring behind. So let them fear Allah and speak right words. |
[ 004.010 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÃúßõáõæäó ÃóãúæóÇáó ÇáúíóÊóÇãóì ÙõáúãðÇ ÅöäøóãóÇ íóÃúßõáõæäó Ýöí ÈõØõæäöåöãú äóÇÑðÇ æóÓóíóÕúáóæúäó ÓóÚöíÑðÇ ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 004.010 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.010 ] | ( AY ) |
Yetimlerin mallarını zulmen (haksız olarak) yiyenler karınlarına ancak bir ateş yerler ve yakında alevli ateşe gireceklerdir. |
[ 004.010 ] | ( EO ) |
yetimlerin zulmen mallarını yiyenler muhakkak karınlarında sırf bir ateş yerler ve yarın bir çılgın ateşe yaslanırlar. |
[ 004.010 ] | ( ES ) |
Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar |
[ 004.010 ] | ( NQ ) |
Verily, those who unjustly eat up the property of orphans, they eat up only a fire into their bellies, and they will be burnt in the blazing Fire! |
[ 004.011 ] | ( KK ) |
íõæÕöíßõãõ Çááøóåõ Ýöí ÃóæúáÇóÏößõãú áöáÐøóßóÑö ãöËúáõ ÍóÙöø ÇáúÃõäËóíóíúäö ÝóÅöäú ßõäøó äöÓóÇÁð ÝóæúÞó ÇËúäóÊóíúäö Ýóáóåõäøó ËõáõËóÇ ãóÇ ÊóÑóßó æóÅöäú ßóÇäóÊú æóÇÍöÏóÉð ÝóáóåóÇ ÇáäøöÕúÝõ æóáöÃóÈóæóíúåö áößõáøö æóÇÍöÏò ãöäúåõãóÇ ÇáÓøõÏõÓõ ãöãøóÇ ÊóÑóßó Åöäú ßóÇäó áóåõ æóáóÏñ ÝóÅöäú áóãú íóßõäú áóåõ æóáóÏñ æóæóÑöËóåõ ÃóÈóæóÇåõ ÝóáöÃõãøöåö ÇáËøõáõËõ ÝóÅöäú ßóÇäó áóåõ ÅöÎúæóÉñ ÝóáöÃõãöøåö ÇáÓøõÏõÓõ ãöäú ÈóÚúÏö æóÕöíøóÉò íõæÕöí ÈöåóÇ Ãóæú Ïóíúäò ÂÈóÇÄõßõãú æóÃóÈúäóÇÄõßõãú áÇó ÊóÏúÑõæäó Ãóíøõåõãú ÃóÞúÑóÈõ áóßõãú äóÝúÚðÇ ÝóÑöíÖóÉð ãöäó Çááøóåö Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١١ ﴾ |
[ 004.011 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.011 ] | ( AY ) |
Allah, evlâdınızın mirastaki durumu hakkında size şöyle emrediyor: Çocuklardan erkeğe, iki dişi payı kadar vardır. Eğer çocukların hepsi dişi olmak üzere ikiden fazla iseler onlara ölünün terk ettiği malın (terikenin) üçte ikisi ve eğer dişi tek ise onda yarısı var. Ölünün ana-babası için, eğer çocuğu varsa, her birine terikesinden altıda bir, fakat çocuğu yoksa ve ölüye yalnız ana ve babası varis oluyorsa, anasına üçte bir vardır. (Geriye kalan, babanın hakkıdır). Eğer ölenin kardeşleri varsa annesinin hissesi altıda birdir. (Bu hükümler), ölünün borcu ödenip, yaptığı vasiyyeti yerine getirildikten sonradır. Babalarınız ve oğullarınız, bilmezsiniz ki, dünya ve Âhiret için hangisi size fayda bakımından daha yakındır. Bu hisseler, Allah’dan birer farîzedir. Allah veresenin derecelerini hakkıyla bilici ve onların hisselerini takdirde emir ve hükmedicidir. |
[ 004.011 ] | ( EO ) |
Allah size miras taksimi şöyle ferman buyuruyor: Evlâdınızda: Erkeğe iki dişi payı kadar, eğer hepsi dişi olmak üzere ikiden ziyade iseler bunlara terikenin üçte ikisi, ve eğer bir tek kız ise o zaman ona yarısı; ebeveyni için: Her birine ölenin terikesinden altıda bir şayed çocuğu varsa, amma çocuğu yok da anası babası varis bulunuyorsa anasına üçte bir, eğer ölenin kardeşleri de var sa o vakıt anasına altıda bir, hep ettiği vasıyyetten veya borcundan sonra; babalarınız ve oğullarınız bilmezsiniz ki onların hangisi menfaatçe size daha yakındır, bütün bunlar Allahdan birer feriza, her halde Allah alîm, hakîm bulunuyor. |
[ 004.011 ] | ( ES ) |
Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir. |
[ 004.011 ] | ( NQ ) |
Allah commands you as regards your children's (inheritance); to the male, a portion equal to that of two females; if (there are) only daughters, two or more, their share is two thirds of the inheritance; if only one, her share is half. For parents, a sixth share of inheritance to each if the deceased left children; if no children, and the parents are the (only) heirs, the mother has a third; if the deceased left brothers or (sisters), the mother has a sixth. (The distribution in all cases is) after the payment of legacies he may have bequeathed or debts. You know not which of them, whether your parents or your children, are nearest to you in benefit, (these fixed shares) are ordained by Allah. And Allah is Ever All-Knower, All-Wise. |
[ 004.012 ] | ( KK ) |
æóáóßõãú äöÕúÝõ ãóÇ ÊóÑóßó ÃóÒúæóÇÌõßõãú Åöäú áóãú íóßõäú áóåõäøó æóáóÏñ ÝóÅöäú ßóÇäó áóåõäøó æóáóÏñ Ýóáóßõãõ ÇáÑøõÈõÚõ ãöãøóÇ ÊóÑóßúäó ãöäú ÈóÚúÏö æóÕöíøóÉò íõæÕöíäó ÈöåóÇ Ãóæú Ïóíúäò æóáóåõäøó ÇáÑøõÈõÚõ ãöãøóÇ ÊóÑóßúÊõãú Åöäú áóãú íóßõäú áóßõãú æóáóÏñ ÝóÅöäú ßóÇäó áóßõãú æóáóÏñ Ýóáóåõäøó ÇáËøõãõäõ ãöãøóÇ ÊóÑóßúÊõãú ãöäú ÈóÚúÏö æóÕöíøóÉò ÊõæÕõæäó ÈöåóÇ Ãóæú Ïóíúäò æóÅöäú ßóÇäó ÑóÌõáñ íõæÑóËõ ßóáÇóáóÉð Ãóæö ÇãúÑóÃóÉñ æóáóåõ ÃóÎñ Ãóæú ÃõÎúÊñ Ýóáößõáöø æóÇÍöÏò ãöäúåõãóÇ ÇáÓøõÏõÓõ ÝóÅöäú ßóÇäõæÇ ÃóßúËóÑó ãöäú Ðóáößó Ýóåõãú ÔõÑóßóÇÁõ Ýöí ÇáËøõáõËö ãöäú ÈóÚúÏö æóÕöíøóÉò íõæÕóì ÈöåóÇ Ãóæú Ïóíúäò ÛóíúÑó ãõÖóÇÑøò æóÕöíøóÉð ãöäó Çááøóåö æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóáöíãñ ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 004.012 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.012 ] | ( AY ) |
Zevcelerinizin çocuğu yoksa geriye bıraktıkları malın yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa size, bıraktıkları maldan dörtte bir hisse vardır; fakat bu hisseler, yapacakları vasiyyeti ve borcu ödedikten sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa zevcelerinize, bıraktığınız maldan dörtte bir hisse ve eğer çocuğunuz varsa bıraktığınız maldan onlara sekizde bir var; ancak bu hüküm, yapacağınız vasiyyeti ve borcu ödedikten sonradır. Eğer bir erkek veya bir kadının, çocuğu ve babası bulunmadığı hâlde (Kelâle olarak) mirasına konuluyorsa ve onun ana bir erkek kardeş veya ana bir kız kardeşi bulunuyorsa (bu kardeşlerin) her birine altıda bir ve bu birden daha çoksalar, kız ve erkek üçte bir hissede eşit olarak ortaktırlar (Gerek vasiyyete, gerek borç ikrarında varislere) zarar vermek olmamalıdır. Bütün bu hükümler, Allah’dan bir vasiyyet ve emirdir. Allah alîmdir, halîmdir. |
[ 004.012 ] | ( EO ) |
Size ise zevcelerinizin terikesinin yarısı bir çocukları yoksa, ve eğer bir çocukları varsa o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan sonra, onlara da sizin terikenizden dörtte bir eğer bir çocuğunuz yoksa, ve eğer bir çocuğunuz varsa o zaman onlara sekizde bir, ettiğiniz vasıyyetten veya borçtan sonra; ve eğer bir erkek veya kadının (çocuğu ve babası yok ta) kelâle cihetinden (yan koldan) mirasına konuluyor ve (ana) bir biraderi veyâ bir hemşiresi bulunuyorsa her birine altıda bir, ve eğer bundan ziyade iseler o zaman üçte birinde ortaklar, ızrar kasdı olmaksızın edilen vasıyyetten veya borçtan sonra ki bütün bunlar Allahdan ferman, Allah ise hem alîmdir hem halîm. |
[ 004.012 ] | ( ES ) |
Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. |
[ 004.012 ] | ( NQ ) |
In that which your wives leave, your share is a half if they have no child; but if they leave a child, you get a fourth of that which they leave after payment of legacies that they may have bequeathed or debts. In that which you leave, their (your wives) share is a fourth if you leave no child; but if you leave a child, they get an eighth of that which you leave after payment of legacies that you may have bequeathed or debts. If the man or woman whose inheritance is in question has left neither ascendants nor descendants, but has left a brother or a sister, each one of the two gets a sixth; but if more than two, they share in a third; after payment of lagacies he (or she) may have bequeathed or debts, so that no loss is caused (to anyone). This is a Commandment from Allah; and Allah is Ever All-Knowing, Most-Forbearing. |
[ 004.013 ] | ( KK ) |
Êöáúßó ÍõÏõæÏõ Çááøóåö æóãóäú íõØöÚö Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ íõÏúÎöáúåõ ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ æóÐóáößó ÇáúÝóæúÒõ ÇáúÚóÙöíãõ ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 004.013 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.013 ] | ( AY ) |
Yetim ve varisler hakkındaki bütün bu hükümler, Allah’ın şerîatı ve çizdiği sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itâat ederse, Allah, onu ağaçları altından ırmaklar akar cennetlere koyar ki, orada ebedî olarak kalıcıdırlar. İşte bu, en büyük kurtuluş ve saâdettir. |
[ 004.013 ] | ( EO ) |
İşte bütün bu ahkâm Allahın kesdiği hududdur, ve her kim Allah ve Resulüne itaat ederse Allah onu altından irmaklar akar Cennetlere koyar, içlerinde ebedî kalmak üzre onları, bu ise o fevzi azîmdir. |
[ 004.013 ] | ( ES ) |
İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. |
[ 004.013 ] | ( NQ ) |
These are the limits (set by) Allah (or ordainments as regards laws of inheritance), and whosoever obeys Allah and His Messenger (Muhammad ) will be admitted to Gardens under which rivers flow (in Paradise), to abide therein, and that will be the great success. |
[ 004.014 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóÚúÕö Çááøóåó æóÑóÓõæáóåõ æóíóÊóÚóÏøó ÍõÏõæÏóåõ íõÏúÎöáúåõ äóÇÑðÇ ÎóÇáöÏðÇ ÝöíåóÇ æóáóåõ ÚóÐóÇÈñ ãõåöíäñ ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 004.014 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.014 ] | ( AY ) |
Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder, şerîat ve hükümlerini çiğneyip geçerse, onu da içinde ebedî olarak kalmak üzere ateşe koyar. Onun için rüsvay edici, aşağı düşürücü bir azap vardır. |
[ 004.014 ] | ( EO ) |
Her kim de Allaha ve Resulüne âsî olub hududunu aşarsa onu da bir ateşe sokar içinde ebedî kalmak üzere o, Hem ona tezlil edici bir azab var. |
[ 004.014 ] | ( ES ) |
Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır. |
[ 004.014 ] | ( NQ ) |
And whosoever disobeys Allah and His Messenger (Muhammad ), and transgresses His limits, He will cast him into the Fire, to abide therein; and he shall have a disgraceful torment. |
[ 004.015 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÊöí íóÃúÊöíäó ÇáúÝóÇÍöÔóÉó ãöäú äöÓóÇÆößõãú ÝóÇÓúÊóÔúåöÏõæÇ Úóáóíúåöäøó ÃóÑúÈóÚóÉð ãöäúßõãú ÝóÅöäú ÔóåöÏõæÇ ÝóÃóãúÓößõæåõäøó Ýöí ÇáúÈõíõæÊö ÍóÊøóì íóÊóæóÝøóÇåõäøó ÇáúãóæúÊõ Ãóæú íóÌúÚóáó Çááøóåõ áóåõäøó ÓóÈöíáÇð ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 004.015 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.015 ] | ( AY ) |
Kadınlarınızdan zina edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Onlar şahidlik ederlerse bu kadınları ölüm yok edinceye, yahut Allah kendilerine çıkış için bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde hapsedin. (İslâmın bidâyetinde zina edenler böyle hapsedilirdi. Sonra Hazret-i Peygamberin hadîs-i şerifleriyle zina eden bekârlara yüz kırbaç vurma, evlilere de recim “taşla öldürme” cezası verilerek hapis kaldırılmıştı.) |
[ 004.015 ] | ( EO ) |
Kadınlarınızdan fuhşü irtikâb edenlerin aleyhlerine sizden dört şahid getirin, eğer şehadet ederlerse o kadınları evlerde hapsedin tâ ölüm kendilerini alıb götürünceye veya Allah haklarında bir yol açıncaya kadar. |
[ 004.015 ] | ( ES ) |
Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin. |
[ 004.015 ] | ( NQ ) |
And those of your women who commit illegal sexual intercourse, take the evidence of four witnesses from amongst you against them; and if they testify, confine them (i.e. women) to houses until death comes to them or Allah ordains for them some (other) way. |
[ 004.016 ] | ( KK ) |
æóÇááøóÐóÇäö íóÃúÊöíóÇäöåóÇ ãöäúßõãú ÝóÂÐõæåõãóÇ ÝóÅöäú ÊóÇÈóÇ æóÃóÕúáóÍóÇ ÝóÃóÚúÑöÖõæÇ ÚóäúåõãóÇ Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÊóæøóÇÈðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 004.016 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.016 ] | ( AY ) |
Sizden zina edenlerin her ikisini de eziyetlendirin (döğün ve azarlayın). Eğer onlar tevbe edip islâh olursa, eziyet etmeyin. Allah tevbeleri ziyadesiyle kabul edicidir, çok merhamet edicidir. (Müfessirlere göre bu âyet-i kerîmenin hükmü mensuhtur. (kaldırılmıştır). (Bazılarına göre de, zina hakkında değil, livata yapanlar hakkında nâzil olmuştur. Bu itibarla zina işliyenlere dair esas hüküm şudur: Eğer ikisi de bekârsalar cezaları yalnız yüz kırbaç dayaktır. Evli iseler taşlamak sûretiyle ölüm cezasıdır. Biri evli ve diğeri bekâr ise, evliye taşla öldürme, bekâra dayak cezası vardır.) |
[ 004.016 ] | ( EO ) |
Sizlerden onu irtikâb edenlerin ikisini de eziyyete koşun eğer tevbe edib ıslâh olurlarsa onlardan vaz geçin, çünkü Allah tevvab, rahîm bulunuyor. |
[ 004.016 ] | ( ES ) |
Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir. |
[ 004.016 ] | ( NQ ) |
And the two persons (man and woman) among you who commit illegal sexual intercourse, punish them both. And if they repent (promise Allah that they will never repeat, i.e. commit illegal sexual intercourse and other similar sins) and do righteous good deeds, leave them alone. Surely, Allah is Ever the One Who accepts repentance, (and He is) Most Merciful. |
[ 004.017 ] | ( KK ) |
ÅöäøóãóÇ ÇáÊøóæúÈóÉõ Úóáóì Çááøóåö áöáøóÐöíäó íóÚúãóáõæäó ÇáÓøõæÁó ÈöÌóåóÇáóÉò Ëõãøó íóÊõæÈõæäó ãöäú ÞóÑöíÈò ÝóÃõæáóÆößó íóÊõæÈõ Çááøóåõ Úóáóíúåöãú æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 004.017 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.017 ] | ( AY ) |
Ancak Allah’ın kabul edeceğini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir ki, bir cahillikle bir kabahat yaparlar da sonra çok geçmeden tevbe ederler, İşte Allah, bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah ihlâsla tevbe edenleri hakkıyle bilicidir. |
[ 004.017 ] | ( EO ) |
Fakat Allahın kabulünü va'd buyurduğu tevbe o kimseler içindir ki bir cahillikle bir kabahat yaparlar da sonra çok geçmeden tevbe ederler, işte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur ve Allah alîm, hakîm bulunuyor. |
[ 004.017 ] | ( ES ) |
Ancak Allah'ın kabul etmesini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir hakîmdir. (Her şeyi bilendir, hikmet sahibidir). |
[ 004.017 ] | ( NQ ) |
Allah accepts only the repentance of those who do evil in ignorance and foolishness and repent soon afterwards; it is they to whom Allah will forgive and Allah is Ever All-Knower, All-Wise. |
[ 004.018 ] | ( KK ) |
æóáóíúÓóÊö ÇáÊøóæúÈóÉõ áöáøóÐöíäó íóÚúãóáõæäó ÇáÓøóíøöÆóÇÊö ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÍóÖóÑó ÃóÍóÏóåõãõ ÇáúãóæúÊõ ÞóÇáó Åöäøöí ÊõÈúÊõ Ç úáÂäó æóáÇó ÇáøóÐöíäó íóãõæÊõæäó æóåõãú ßõÝøóÇÑñ ÃõæáóÆößó ÃóÚúÊóÏúäóÇ áóåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 004.018 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.018 ] | ( AY ) |
O kimseler ki, kötü işlerde ısrar ederken onlardan birine ölüm gelip hayattan ümidini kesince: “ Ben, şimdi tevbe ettim” der, o kimseler için tevbe yok (tevbe makbul değildir). Kâfir oldukları hâlde ölenlere de tevbe yok, işte biz onlar için Âhirette acıklı bir azap hazırlamışızdır. |
[ 004.018 ] | ( EO ) |
Yoksa kabahatleri yapıb yapıb da tâ her birine ölüm gelince işte ben şimdi tevbe ettim diyen kimselere tevbe yok, kâfir oldukları halde ölenlere de yok, bunlar işte bunlara biz elîm bir azab hazırlamışızdır. |
[ 004.018 ] | ( ES ) |
Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte ben şimdi tevbe ettim." diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır. |
[ 004.018 ] | ( NQ ) |
And of no effect is the repentance of those who continue to do evil deeds until death faces one of them and he says: "Now I repent;" nor of those who die while they are disbelievers. For them We have prepared a painful torment. |
[ 004.019 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó íóÍöáøõ áóßõãú Ãóäú ÊóÑöËõæÇ ÇáäøöÓóÇÁó ßóÑúåðÇ æóáÇó ÊóÚúÖõáõæåõäøó áöÊóÐúåóÈõæÇ ÈöÈóÚúÖö ãóÇ ÂÊóíúÊõãõæåõäøó ÅöáÇøó Ãóäú íóÃúÊöíäó ÈöÝóÇÍöÔóÉò ãõÈóíøöäóÉò æóÚóÇÔöÑõæåõäøó ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö ÝóÅöäú ßóÑöåúÊõãõæåõäøó ÝóÚóÓóì Ãóäú ÊóßúÑóåõæÇ ÔóíúÆðÇ æóíóÌúÚóáó Çááøóåõ Ýöíåö ÎóíúÑðÇ ßóËöíÑðÇ ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 004.019 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.019 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size halal olmaz. (Câhiliyet devrinde mevcud bir âdete göre, bir erkek, akrabasından ölen birinin malına varis olduğu gibi, onun karısına da varis olurdu. Bunu isterse mihir vermeksizin kendine nikâhlar ve dilerse mihrini almak sûretiyle başkasına nikâhlardı. Bu âyet-i kerîme o kötü âdeti yasaklamıştır.) Verdiğiniz mehrin birazını kurtaracaksınız diye, onları tazyik etmeniz, mal karşılığında boşamak istemeniz de helâl olmaz. Meğer ki onlar, arayı açacak bir fuhuş irtikâp etmiş olsunlar. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur. |
[ 004.019 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size halâl olmadığı gibi verdiğiniz mehrin birazını kurtaracaksınız diye onları tazyık etmeniz de halâl olmaz, meğer ki arayı açacak bir fuhş irtikâb eylemiş olsunlar, haydin onlarla güzel geçinin, şayed kendilerini hoşlanmadınızsa olabilir ki siz bir şeyi hoşlanmazsınız da Allah onda bir çok hayırlar takdir etmiş bulunur. |
[ 004.019 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur. |
[ 004.019 ] | ( NQ ) |
O you who believe! You are forbidden to inherit women against their will, and you should not treat them with harshness, that you may take away part of the Mahr you have given them, unless they commit open illegal sexual intercourse. And live with them honourably. If you dislike them, it may be that you dislike a thing and Allah brings through it a great deal of good. |
[ 004.020 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ÃóÑóÏúÊõãõ ÇÓúÊöÈúÏóÇáó ÒóæúÌò ãóßóÇäó ÒóæúÌò æóÂÊóíúÊõãú ÅöÍúÏóÇåõäøó ÞöäØóÇÑðÇ ÝóáÇó ÊóÃúÎõÐõæÇ ãöäúåõ ÔóíúÆðÇ ÃóÊóÃúÎõÐõæäóåõ ÈõåúÊóÇäðÇ æóÅöËúãðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 004.020 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.020 ] | ( AY ) |
Eğer bir zevceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz, evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, o verdiğinizden bir şey almayınız. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız? (Almayın! câhiliyet devrinde karısını boşamak istiyen kimse onun mehir bedelinden kurtulmak için ona zina suçunu iftira olarak yüklerdi.) |
[ 004.020 ] | ( EO ) |
Ve şayed bir zevceyi bırakıb da yerine diğer bir zevce almak istiyorsanız evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız içinden bir şey almayın, ne diye alacaksınız bir büthân ederek ve açık bir vebal yüklenerek mi? |
[ 004.020 ] | ( ES ) |
Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız? |
[ 004.020 ] | ( NQ ) |
But if you intend to replace a wife by another and you have given one of them a Cantar (of gold i.e. a great amount) asMahr, take not the least bit of it back; would you take it wrongfully without a right and (with) a manifest sin? |
[ 004.021 ] | ( KK ) |
æóßóíúÝó ÊóÃúÎõÐõæäóåõ æóÞóÏú ÃóÝúÖóì ÈóÚúÖõßõãú Åöáóì ÈóÚúÖò æóÃóÎóÐúäó ãöäúßõãú ãöíËóÇÞðÇ ÛóáöíÙðÇ ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 004.021 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.021 ] | ( AY ) |
Verdiğiniz o mehri zevcenizden nasıl alırsınız ki, birbirinizle birleşip katıldınız ve onlar sizden kuvvetli bir teminat, nikâh sözleşmesi aldılar. |
[ 004.021 ] | ( EO ) |
Nasıl alırsınız ki birbirinize karıştınız ve onlar sizden kuvvetli bir misak almışlardı. |
[ 004.021 ] | ( ES ) |
Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almışken verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz? |
[ 004.021 ] | ( NQ ) |
And how could you take it (back) while you have gone in unto each other, and they have taken from you a firm and strong covenant? |
[ 004.022 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóäúßöÍõæÇ ãóÇ äóßóÍó ÂÈóÇÄõßõãú ãöäó ÇáäøöÓóÇÁö ÅöáÇøó ãóÇ ÞóÏú ÓóáóÝó Åöäøóåõ ßóÇäó ÝóÇÍöÔóÉð æóãóÞúÊðÇ æóÓóÇÁó ÓóÈöíáÇð ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 004.022 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.022 ] | ( AY ) |
Bir de babalarınızın nikâhladığı kadınları kendinize nikâhlamayın. Câhiliyet devrinde geçen afvedilmiş geçmiştir. Şüphe yok ki o, pek çirkindi; Allah’ın buğzuna sebepti, o ne fena bir âdet idi!... |
[ 004.022 ] | ( EO ) |
Bir de babalarınızın nikâhı geçmiş kadınları nikâhlamayın, geçen geçti, şüphe yok ki o pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena âdetti. |
[ 004.022 ] | ( ES ) |
Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o, pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti. |
[ 004.022 ] | ( NQ ) |
And marry not women whom your fathers married, except what has already passed; indeed it was shameful and most hateful, and an evil way. |
[ 004.023 ] | ( KK ) |
ÍõÑøöãóÊú Úóáóíúßõãú ÃõãøóåóÇÊõßõãú æóÈóäóÇÊõßõãú æóÃóÎóæóÇÊõßõãú æóÚóãøóÇÊõßõãú æóÎóÇáÇóÊõßõãú æóÈóäóÇÊõ ÇáúÃóÎö æóÈóäóÇÊõ ÇáúÃõÎúÊö æóÃõãøóåóÇÊõßõãõ ÇááøÇóÊöí ÃóÑúÖóÚúäóßõãú æóÃóÎóæóÇÊõßõãú ãöäó ÇáÑøóÖóÇÚóÉö æóÃõãøóåóÇÊõ äöÓóÇÆößõãú æóÑóÈóÇÆöÈõßõãõ ÇááøÇóÊöí Ýöí ÍõÌõæÑößõãú ãöäú äöÓóÇÆößõãõ ÇááøÇóÊöí ÏóÎóáúÊõãú Èöåöäøó ÝóÅöäú áóãú ÊóßõæäõæÇ ÏóÎóáúÊõãú Èöåöäøó ÝóáÇó ÌõäóÇÍó Úóáóíúßõãú æóÍóáÇóÆöáõ ÃóÈúäóÇÆößõãõ ÇáøóÐöíäó ãöäú ÃóÕúáÇóÈößõãú æóÃóäú ÊóÌúãóÚõæÇ Èóíúäó ÇáúÃõÎúÊóíúäö ÅöáÇøó ãóÇ ÞóÏú ÓóáóÝó Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 004.023 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.023 ] | ( AY ) |
Size şunları nikâhlamak haram kılındı: Analarınız (ananızın anası ve babanızın anası ne kadar yukarı çıkarsa), kızlarınız (kızlarınızın kızı ve oğullarınızın kızı, ne kadar aşağı inilirse), kız kardeşleriniz (ana baba bir, baba bir ve ana bir kardeşler dahil), halalarınız (bütün baba ve dede kız kardeşleri dahildir), teyzeleriniz (anne ve büyük annelerin kız kardeşleri dahil) erkek ve kız kardeşlerinizin kızları (kardeşlerin torunları ne kadar aşağı inilirse), süt analarınız (süt büyük anneler de dahil) süt kız kardeşleriniz (nesep itibariyle haram olanlar, süt cihetinden de haram olur), karılarınızın anaları (zifaf olsun olmasın), kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olma himayenizdeki üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anaları ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Öz oğullarınızın zevceleri ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikâhlamanız da haramdır. Ancak câhiliyet devrinde geçen afvedilmiş geçmiştir. Allah, şüphesiz ki, câhiliyet devrinde olan kötü işleri bağışlayıcı, İslâmda itâat edenlere merhamet edicidir. |
[ 004.023 ] | ( EO ) |
Sizlere şunlar haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, biraderlerinizin kızları, hemşirelerinizin kızları, ve sizi emziren süt analarınızla süt hemşireleriniz ve kadınlarınızın anaları, ve kendilerile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan ellerinizde bulunan üvey kızlarınız şayed analariyle zifafa girmemiş iseniz beis yok - ve kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın haliyleleri ve iki hemşire beynini cem'etmeniz, geçen geçti, ona Allah gafur, rahîm bulunuyor. |
[ 004.023 ] | ( ES ) |
Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok merhamet edicidir. |
[ 004.023 ] | ( NQ ) |
Forbidden to you (for marriage) are: your mothers, your daughters, your sisters, your father's sisters, your mother's sisters, your brother's daughters, your sister's daughters, your foster mother who gave you suck, your foster milk suckling sisters, your wives' mothers, your step daughters under your guardianship, born of your wives to whom you have gone in - but there is no sin on you if you have not gone in them (to marry their daughters), - the wives of your sons who (spring) from your own loins, and two sisters in wedlock at the same time, except for what has already passed; verily, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.024 ] | ( KK ) |
æóÇáúãõÍúÕóäóÇÊõ ãöäó ÇáäøöÓóÇÁö ÅöáÇøó ãóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõßõãú ßöÊóÇÈó Çááøóåö Úóáóíúßõãú æóÃõÍöáøó áóßõãú ãóÇ æóÑóÇÁó Ðóáößõãú Ãóäú ÊóÈúÊóÛõæÇ ÈöÃóãúæóÇáößõãú ãõÍúÕöäöíäó ÛóíúÑó ãõÓóÇÝöÍöíäó ÝóãóÇ ÇÓúÊóãúÊóÚúÊõãú Èöåö ãöäúåõäøó ÝóÂÊõæåõäøó ÃõÌõæÑóåõäøó ÝóÑöíÖóÉð æóáÇó ÌõäóÇÍó Úóáóíúßõãú ÝöíãóÇ ÊóÑóÇÖóíúÊõãú Èöåö ãöäú ÈóÚúÏö ÇáúÝóÑöíÖóÉö Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 004.024 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.024 ] | ( AY ) |
(Bir de harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, diğer bütün nikâhlı kadınlarla evlenmeniz size haram kılındı. Bunlar, üzerinize Allah yazısı olarak haramdır. Haram kılınanların dışında kalanlar (Zinadan kaçınarak namuslu yaşamak şartı ile mallarınızla mehir vermek veya cariyeleri satın almak üzere isteyip nikâhlamanız) size helâl kılındı. O hâlde, onlardan hangisi ile faydalandınızsa mehirlerini kendilerine verin ki, farzdır. O mehri takdir edip kesiştikten sonra, aranızda anlaşmanızda da size bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, kemâl üzere bilendir, gerçek hüküm ve hikmet sahibidir. |
[ 004.024 ] | ( EO ) |
Bir de harb esiri olarak ellerinizde milk bulunanlar müstesna olmak üzere evli kadınlar, işte bütün bunlar size Allah yazısı olarak haram; Bunların maadası ise sifahdan kaçınarak namuslu yaşamak üzere mallarınızla isteyesiniz diye size halâl kılındı, o halde hangilerinden nikâh ile müstefid oldunuzsa mehirlerini kendilerine verin ki farzdır, o mehri kesişdikten sonra aranızda rızalaştığınızda da size bir cünha yoktur, her halde allah alîm, hakîm bulunuyor. |
[ 004.024 ] | ( ES ) |
Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
[ 004.024 ] | ( NQ ) |
Also (forbidden are) women already married, except those (captives and slaves) whom your right hands possess. Thus has Allah ordained for you. All others are lawful, provided you seek (them in marriage) with Mahr (bridal money given by the husband to his wife at the time of marriage) from your property, desiring chastity, not committing illegal sexual intercourse, so with those of whom you have enjoyed sexual relations, give them their Mahr as prescribed; but if after a Mahr is prescribed, you agree mutually (to give more), there is no sin on you. Surely, Allah is Ever All-Knowing, All-Wise. |
[ 004.025 ] | ( KK ) |
æóãóäú áóãú íóÓúÊóØöÚú ãöäúßõãú ØóæúáÇð Ãóäú íóäúßöÍó ÇáúãõÍúÕóäóÇÊö ÇáúãõÄúãöäóÇÊö Ýóãöäú ãóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõßõãú ãöäú ÝóÊóíóÇÊößõãõ ÇáúãõÄúãöäóÇÊö æóÇááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöÅöíãóÇäößõãú ÈóÚúÖõßõãú ãöäú ÈóÚúÖò ÝóÇäúßöÍõæåõäøó ÈöÅöÐúäö Ãóåúáöåöäøó æóÂÊõæåõäøó ÃõÌõæÑóåõäøó ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö ãõÍúÕóäóÇÊò ÛóíúÑó ãõÓóÇÝöÍóÇÊò æóáÇó ãõÊøóÎöÐóÇÊö ÃóÎúÏóÇäò ÝóÅöÐóÇ ÃõÍúÕöäøó ÝóÅöäú ÃóÊóíúäó ÈöÝóÇÍöÔóÉò ÝóÚóáóíúåöäøó äöÕúÝõ ãóÇ Úóáóì ÇáúãõÍúÕóäóÇÊö ãöäó ÇáúÚóÐóÇÈö Ðóáößó áöãóäú ÎóÔöíó ÇáúÚóäóÊó ãöäúßõãú æóÃóäú ÊóÕúÈöÑõæÇ ÎóíúÑñ áóßõãú æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 004.025 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.025 ] | ( AY ) |
Sizden her kim, hür olan mü'min kadınları nikâh edecek bir zenginliğe kudreti olmazsa, ona da ellerinizin altındaki mü'min cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikâhlamak var. Allah, imanınızı çok iyi bilendir. Hep birbirinizdensiniz (hür ve köle bir nefisten çoğalmıştır). Onun için fuhuşta bulunmıyarak, gizli dost da edinmiyerek namuslu yaşadıkları hâlde, o cariyeleri sahiblerinin izniyle nikâh ediniz ve mehirlerini güzellikle kendilerine veriniz. Eğer onlar, evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar üzerine gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lâzım gelir. Bu cariye nikâhlama müsaadesi, sizden zinaya düşme korkusunda bulunanlar içindir. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
[ 004.025 ] | ( EO ) |
İçinizden her kim hurrolan mü'min kadınları nikâh edecek genişliğe güç yetiremiyorsa ona da ellerinizin altındaki mü'min cariyelerinizden var, Allah kadrinizi iymanınızla bilir, mü'minler Hep biribirinizden sayılırsınız, onun için fuhuşta bulunmayarak, gizli dost da edinmiyerek namuslu yaşadıkları haled onları sahiblerinin izniyle nikâh ediniz ve mehirlerini güzellikle kendilerine veriniz, eğer evlendikten sonra bir fuhş irtikâb ederlerse o vakıt üzerlerine hur kadınlar üzerine terettüb edecek cezanın yarısı lâzım gelir, şu suret günaha girmek korkusu olanlarınız içindir, yoksa sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır, bununla beraber Alalh gafurdur, rahîmdir. |
[ 004.025 ] | ( ES ) |
Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir). |
[ 004.025 ] | ( NQ ) |
And whoever of you have not the means wherewith to wed free, believing women, they may wed believing girls from among those (captives and slaves) whom your right hands possess, and Allah has full knowledge about your Faith, you are one from another. Wed them with the permission of their own folk (guardians, Auliya' or masters) and give them their Mahraccording to what is reasonable; they (the above said captive and slave-girls) should be chaste, not adulterous, nor taking boy-friends. And after they have been taken in wedlock, if they commit illegal sexual intercourse, their punishment is half that for free (unmarried) women. This is for him among you who is afraid of being harmed in his religion or in his body; but it is better for you that you practise self-restraint, and Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.026 ] | ( KK ) |
íõÑöíÏõ Çááøóåõ áöíõÈóíøöäó áóßõãú æóíóåúÏöíóßõãú Óõäóäó ÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáößõãú æóíóÊõæÈó Úóáóíúßõãú æóÇááøóåõ Úóáöíãñ Íóßöíãñ ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 004.026 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.026 ] | ( AY ) |
Allah sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah her şeyi kemâl üzere bilendir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. |
[ 004.026 ] | ( EO ) |
Allah sizlere bilmediklerinizi bildirmek ve sizden öndekilerin yollarını göstermek ve salâha rücuunuzu görerek günahlarınızı bağışlamak dileyor, Hem Allah alîmdir hakîmdir. |
[ 004.026 ] | ( ES ) |
Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
[ 004.026 ] | ( NQ ) |
Allah wishes to make clear (what is lawful and what is unlawful) to you, and to show you the ways of those before you, and accept your repentance, and Allah is All-Knower, All-Wise. |
[ 004.027 ] | ( KK ) |
æóÇááøóåõ íõÑöíÏõ Ãóäú íóÊõæÈó Úóáóíúßõãú æóíõÑöíÏõ ÇáøóÐöíäó íóÊøóÈöÚõæäó ÇáÔøóåóæóÇÊö Ãóäú ÊóãöíáõæÇ ãóíúáÇð ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 004.027 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.027 ] | ( AY ) |
Allah, sizin tevbelerinizi kabul etmek ister. Hâlbuki şehvetlerine uyanlar (Yahûdî, hristiyan ve diğer kâfirler) sizi doğru yoldan büyük bir meyil ile harama götürmek isterler. |
[ 004.027 ] | ( EO ) |
Allah tevbekâr olduğunuzu görerek size nazar buyurmak istiyorken o şehvetleri ardında koyanlar sizin büyük bir yamıklıkla yamılmanızı istiyorlar. |
[ 004.027 ] | ( ES ) |
Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki şehvetlerine uyanlar ise, sizin doğru yoldan büyük bir meyl ile sapmanızı istiyorlar. |
[ 004.027 ] | ( NQ ) |
Allah wishes to accept your repentance, but those who follow their lusts, wish that you (believers) should deviate tremendously away from the Right Path. |
[ 004.028 ] | ( KK ) |
íõÑöíÏõ Çááøóåõ Ãóäú íõÎóÝøöÝó Úóäúßõãú æóÎõáöÞó ÇáúÇöäúÓóÇäõ ÖóÚöíÝðÇ ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 004.028 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.028 ] | ( AY ) |
Allah din hususundaki ağır teklifleri sizden hafifletmek ister. Zira insan, sabır ve tahammül bakımından zayıf yaratılmıştır. |
[ 004.028 ] | ( EO ) |
Allah sizden ağır teklifleri hafifletmek istiyor, öyleya İnsan zaiyf yaradılmıştır. |
[ 004.028 ] | ( ES ) |
Allah, din hususundaki ağır teklifleri sizden hafifletmek istiyor. Çünkü insan sabır ve tahammül bakımından zayıf yaratılmıştır. |
[ 004.028 ] | ( NQ ) |
Allah wishes to lighten (the burden) for you; and man was created weak (cannot be patient to leave sexual intercourse with woman). |
[ 004.029 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÃúßõáõæÇ ÃóãúæóÇáóßõãú Èóíúäóßõãú ÈöÇáúÈóÇØöáö ÅöáÇøó Ãóäú Êóßõæäó ÊöÌóÇÑóÉð Úóäú ÊóÑóÇÖò ãöäúßõãú æóáÇó ÊóÞúÊõáõæÇ ÃóäúÝõÓóßõãú Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó Èößõãú ÑóÍöíãðÇ ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 004.029 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.029 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Mallarınızı, aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin. Ancak birbirinizden hoşnut olarak ticaret yolu ile olmak başka. Herhangi bir sebeple nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah, çok merhametlidir. |
[ 004.029 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Mallarınız aranızda batıl behanelerle yemeyin, kendiliğinizden rızalaşarak akdettiğiniz bir ticaret olmak başka, kendilerinizi öldürmeyin de, Allah size cidden bir rahîm bulunuyor. |
[ 004.029 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. |
[ 004.029 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Eat not up your property among yourselves unjustly except it be a trade amongst you, by mutual consent. And do not kill yourselves (nor kill one another). Surely, Allah is Most Merciful to you. |
[ 004.030 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóÝúÚóáú Ðóáößó ÚõÏúæóÇäðÇ æóÙõáúãðÇ ÝóÓóæúÝó äõÕúáöíåö äóÇÑðÇ æóßóÇäó Ðóáößó Úóáóì Çááøóåö íóÓöíÑðÇ ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 004.030 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.030 ] | ( AY ) |
Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında biz onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah’a pek kolaydır. |
[ 004.030 ] | ( EO ) |
Her kim de tecavüz ederek, zulm ederek oun yaparsa yarın onu bir ateşe yaslayacagız Allaha göre bu kolay bulunuyor. |
[ 004.030 ] | ( ES ) |
Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah'a pek kolaydır. |
[ 004.030 ] | ( NQ ) |
And whoever commits that through aggression and injustice, We shall cast him into the Fire, and that is easy for Allah. |
[ 004.031 ] | ( KK ) |
Åöäú ÊóÌúÊóäöÈõæÇ ßóÈóÇÆöÑó ãóÇ Êõäúåóæúäó Úóäúåõ äõßóÝøöÑú Úóäúßõãú ÓóíøöÆóÇÊößõãú æóäõÏúÎöáúßõãú ãõÏúÎóáÇð ßóÑöíãðÇ ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 004.031 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.031 ] | ( AY ) |
Eğer siz, yasak edildiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizden diğer kabahatlerinizi örteriz ve sizi iyi bir gidişata sokarız. |
[ 004.031 ] | ( EO ) |
Eğer siz nehyedildiğiniz günahların büyüklerinden ictinab ederseniz sizden kabahatlerinizi keffaretleriz ve sizi hoş bir mesleğe koyarız. |
[ 004.031 ] | ( ES ) |
Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama koyarız. |
[ 004.031 ] | ( NQ ) |
If you avoid the great sins which you are forbidden to do, We shall remit from you your (small) sins, and admit you to a Noble Entrance (i.e. Paradise). |
[ 004.032 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóÊóãóäøóæúÇ ãóÇ ÝóÖøóáó Çááøóåõ Èöåö ÈóÚúÖóßõãú Úóáóì ÈóÚúÖò áöáÑøöÌóÇáö äóÕöíÈñ ãöãøóÇ ÇßúÊóÓóÈõæÇ æóáöáäøöÓóÇÁö äóÕöíÈñ ãöãøóÇ ÇßúÊóÓóÈúäó æóÇÓúÃóáõæÇ Çááøóåó ãöäú ÝóÖúáöåö Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó Èößõáøö ÔóíúÁò ÚóáöíãðÇ ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 004.032 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.032 ] | ( AY ) |
Bir de Allah’ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklerin kendi kazandıklarından bir payı var, kadınların da kendi kazandıklarından bir payı vardır. İsteklerinizi Allah’ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
[ 004.032 ] | ( EO ) |
Bir de Allahın ba'zınıza diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin, erkeklere çalışmalarından bir nasıb vardır, kadınlara da çalışmalarından bir nasıb vardır, çalışın da Allahdan fazlını isteyin, her halde Allah her şeye alîm bulunuyor. |
[ 004.032 ] | ( ES ) |
Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir. |
[ 004.032 ] | ( NQ ) |
And wish not for the things in which Allah has made some of you to excel others. For men there is reward for what they have earned, (and likewise) for women there is reward for what they have earned, and ask Allah of His Bounty. Surely, Allah is Ever All-Knower of everything. |
[ 004.033 ] | ( KK ) |
æóáößõáøò ÌóÚóáúäóÇ ãóæóÇáöíó ãöãøóÇ ÊóÑóßó ÇáúæóÇáöÏóÇäö æóÇáúÃóÞúÑóÈõæäó æóÇáøóÐöíäó ÚóÞóÏóÊú ÃóíúãóÇäõßõãú ÝóÂÊõæåõãú äóÕöíÈóåõãú Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÔóåöíÏðÇ ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 004.033 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.033 ] | ( AY ) |
Ana-babanın ve akrabanın geriye bıraktığı maldan her birinize mirâs kıldık. Bir de el ele verip yeminle sözleşme yaptığınız kimselere de hislerini verin. Zira, Allah her şeye karşı şahid bulunuyor. |
[ 004.033 ] | ( EO ) |
Erkek ve dişi her biri için baba ve ananın ve en yakın akribanın, ve akd ile yeminlerinizin bağladığı kimselerin terikelerinden varislere de tahsıs ettik onlara da nasıblerini verin çünkü Allah her şeye karşı şahid bulunuyor. |
[ 004.033 ] | ( ES ) |
Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir. |
[ 004.033 ] | ( NQ ) |
And to everyone, We have appointed heirs of that (property) left by parents and relatives. To those also with whom you have made a pledge (brotherhood), give them their due portion (by Wasiya - wills, etc.). Truly, Allah is Ever a Witness over all things. |
[ 004.034 ] | ( KK ) |
ÇóáÑøöÌóÇáõ ÞóæøóÇãõæäó Úóáóì ÇáäøöÓóÇÁö ÈöãóÇ ÝóÖøóáó Çááøóåõ ÈóÚúÖóåõãú Úóáóì ÈóÚúÖò æóÈöãóÇ ÃóäúÝóÞõæÇ ãöäú ÃóãúæóÇáöåöãú ÝóÇáÕøóÇáöÍóÇÊõ ÞóÇäöÊóÇÊñ ÍóÇÝöÙóÇÊñ áöáúÛóíúÈö ÈöãóÇ ÍóÝöÙó Çááøóåõ æóÇááøÇóÊöí ÊóÎóÇÝõæäó äõÔõæÒóåõäøó ÝóÚöÙõæåõäøó æóÇåúÌõÑõæåõäøó Ýöí ÇáúãóÖóÇÌöÚö æóÇÖúÑöÈõæåõäøó ÝóÅöäú ÃóØóÚúäóßõãú ÝóáÇó ÊóÈúÛõæÇ Úóáóíúåöäøó ÓóÈöíáÇð Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÚóáöíøðÇ ßóÈöíÑðÇ ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 004.034 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.034 ] | ( AY ) |
Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah, birini (cihad, imamet, mirâs gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (kadınlarına) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, (Allah’a) itâatkârdırlar ve Allah kendilerini koruduğu cihetle, kocalarının gıyabında ırz ve mallarını muhafaza ederler. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin. Sonra uslanmazlarsa, kendilerini yataklarda yalnız bırakın. Yine dinlemezlerse, (Hafifçe) döğün. Size itâat ettikleri takdirde kendilerini incitmeye bir bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yücedir, çok büyüktür. |
[ 004.034 ] | ( EO ) |
Er olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kenidlerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye behane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor. |
[ 004.034 ] | ( ES ) |
Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür. |
[ 004.034 ] | ( NQ ) |
Men are the protectors and maintainers of women, because Allah has made one of them to excel the other, and because they spend (to support them) from their means. Therefore the righteous women are devoutly obedient (to Allah and to their husbands), and guard in the husband's absence what Allah orders them to guard (e.g. their chastity, their husband's property, etc.). As to those women on whose part you see ill-conduct, admonish them (first), (next), refuse to share their beds, (and last) beat them (lightly, if it is useful), but if they return to obedience, seek not against them means (of annoyance). Surely, Allah is Ever Most High, Most Great. |
[ 004.035 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ÎöÝúÊõãú ÔöÞóÇÞó ÈóíúäöåöãóÇ ÝóÇÈúÚóËõæÇ ÍóßóãðÇ ãöäú Ãóåúáöåö æóÍóßóãðÇ ãöäú ÃóåúáöåóÇ Åöäú íõÑöíÏóÇ ÅöÕúáÇóÍðÇ íõæóÝöøÞö Çááøóåõ ÈóíúäóåõãóÇ Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÚóáöíãðÇ ÎóÈöíÑðÇ ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 004.035 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.035 ] | ( AY ) |
Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz, bir hakem, erkeğin ailesinden ve bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu mutavassıt hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah, karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır. |
[ 004.035 ] | ( EO ) |
Eğer karı, koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem onun tarafından, bir hakem de bunun tarafından gönderin, bunlar gerçekten barıştırmak isterlerse Allah aralarındaki dargınlık yerine geçim verir, şüphesiz ki Allah bir alîm, habîr bulunuyor. |
[ 004.035 ] | ( ES ) |
Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır. |
[ 004.035 ] | ( NQ ) |
If you fear a breach between them twain (the man and his wife), appoint (two) arbitrators, one from his family and the other from her's; if they both wish for peace, Allah will cause their reconciliation. Indeed Allah is Ever All-Knower, Well-Acquainted with all things. |
[ 004.036 ] | ( KK ) |
æóÇÚúÈõÏõæÇ Çááøóåó æóáÇó ÊõÔúÑößõæÇ Èöåö ÔóíúÆðÇ æóÈöÇáúæóÇáöÏóíúäö ÅöÍúÓóÇäðÇ æóÈöÐöí ÇáúÞõÑúÈóì æóÇáúíóÊóÇãóì æóÇáúãóÓóÇßöíäö æóÇáúÌóÇÑö Ðöí ÇáúÞõÑúÈóì æóÇáúÌóÇÑö ÇáúÌõäõÈö æóÇáÕøóÇÍöÈö ÈöÇáúÌóäúÈö æóÇÈúäö ÇáÓøóÈöíáö æóãóÇ ãóáóßóÊú ÃóíúãóÇäõßõãú Åöäøó Çááøóåó áÇó íõÍöÈøõ ãóäú ßóÇäó ãõÎúÊóÇáÇð ÝóÎõæÑðÇ ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 004.036 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.036 ] | ( AY ) |
Allah’a ibâdet edin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya ve babaya iyilik edin; akrabaya da, öksüzlere de, yoksallara da, yakın komşuya da, yakın arkadaşa da, yolda kalmışa da, ellerinizdeki kölelere de... Allah, kurumlu ve böbürlenen kimseleri sevmez. |
[ 004.036 ] | ( EO ) |
Hem Allaha ibadet edin ve ona hiç bir şeyi şerik koşmayın, sonra babaya anaya ihsan edin, akribanıza da öksüzlere de, yoksullara da, yakın komşuya da, uzak komşuya da, arkadaşa da yolda kalmışa da, ellerinizdeki memlûklere de, her halde Allah kurumlu öğüngen olanların hiç birini sevmez. |
[ 004.036 ] | ( ES ) |
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. |
[ 004.036 ] | ( NQ ) |
Worship Allah and join none with Him in worship, and do good to parents, kinsfolk, orphans, Al-Masakin (the poor), the neighbour who is near of kin, the neighbour who is a stranger, the companion by your side, the wayfarer (you meet), and those (slaves) whom your right hands possess. Verily, Allah does not like such as are proud and boastful; |
[ 004.037 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöíäó íóÈúÎóáõæäó æóíóÃúãõÑõæäó ÇáäøóÇÓó ÈöÇáúÈõÎúáö æóíóßúÊõãõæäó ãóÇ ÂÊóÇåõãõ Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö æóÃóÚúÊóÏúäóÇ áöáúßóÇÝöÑöíäó ÚóÐóÇÈðÇ ãõåöíäðÇ ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 004.037 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.037 ] | ( AY ) |
Onlar hem kıskanır, cimrilik edenler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar, biz de böyle nimetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvay edici bir azap hazırladık. |
[ 004.037 ] | ( EO ) |
Onlar ki hem kıskanırlar hem de herkese kıskançlık tavsıye ederler ve Allahın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar, biz de öyle nankörlere terzil edici bir azab hazırlamışızdır. |
[ 004.037 ] | ( ES ) |
Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık. |
[ 004.037 ] | ( NQ ) |
Those who are miserly and enjoin miserliness on other men and hide what Allah has bestowed upon them of His Bounties. And We have prepared for the disbelievers a disgraceful torment. |
[ 004.038 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó íõäúÝöÞõæäó ÃóãúæóÇáóåõãú ÑöÆóÇÁó ÇáäøóÇÓö æóáÇó íõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóáÇó ÈöÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóãóäú íóßõäö ÇáÔøóíúØóÇäõ áóåõ ÞóÑöíäðÇ ÝóÓóÇÁó ÞóÑöíäðÇ ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 004.038 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.038 ] | ( AY ) |
Allah’a ve Âhiret gününe îman etmedikleri hâlde mallarını, insanlara gösteriş için harcayanları da Allah semez. Kim de, kendine (dünyada) şeytan arkadaş olursa, artık (Âhirette) ne fena bir arkadaştır!... |
[ 004.038 ] | ( EO ) |
Onlar ki Allaha ve Âhıret gününe inanmazlar da mallarını nasa gösteriş için sarfederler, her kim de kendine Şeytan arkadaş olursa artık o ne fena arkadaştır. |
[ 004.038 ] | ( ES ) |
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcarlar. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır! |
[ 004.038 ] | ( NQ ) |
And (also) those who spend of their substance to be seen of men, and believe not in Allah and the Last Day [they are the friends of Shaitan (Satan)], and whoever takes Shaitan (Satan) as an intimate; then what a dreadful intimate he has! |
[ 004.039 ] | ( KK ) |
æóãóÇÐóÇ Úóáóíúåöãú áóæú ÂãóäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóÃóäúÝóÞõæÇ ãöãøóÇ ÑóÒóÞóåõãõ Çááøóåõ æóßóÇäó Çááøóåõ Èöåöãú ÚóáöíãðÇ ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 004.039 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.039 ] | ( AY ) |
Kâfirler, eğer Allah’a ve Âhiret gününe îman etseler ve Allah’ın kendilerine verdiği nimetten riyâsız harcamış olsalardı, onlara ziyan mı olurdu? Allah onların söz ve işlerini çok iyi bilendir. |
[ 004.039 ] | ( EO ) |
Ne vardı bunlar Allaha iman getirseler ve Âhıret gününe inansalar da Allahın kendilerine merzuk buyurduğu şeylerden infak etselerdi? Ziyan mı ederlerdi? Allah kendilerini bilirdi. |
[ 004.039 ] | ( ES ) |
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah'ın verdiği rızıktan gösterişsiz harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah onların söz ve işlerini çok iyi bilendir. |
[ 004.039 ] | ( NQ ) |
And what loss have they if they had believed in Allah and in the Last Day, and they spend out of what Allah has given them for sustenance? And Allah is Ever All-Knower of them. |
[ 004.040 ] | ( KK ) |
Åöäøó Çááøóåó áÇó íóÙúáöãõ ãöËúÞóÇáó ÐóÑøóÉò æóÅöäú Êóßõ ÍóÓóäóÉð íõÖóÇÚöÝúåóÇ æóíõÄúÊö ãöäú áóÏõäúåõ ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 004.040 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.040 ] | ( AY ) |
Şüphesiz ki Allah, zerre kadar zulüm etmez. Eğer zerre kadar bir iyilik olursa, onun sevabını kat kat artırır. Ayrıca kendi katından büyük bir mükâfat verir. |
[ 004.040 ] | ( EO ) |
Her halde Allah zerre miskali zulmetmez ve eğer bir hasene olursa onu kat kat artırır bir de tarafından azîm bir ecir verir. |
[ 004.040 ] | ( ES ) |
Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafat verir. |
[ 004.040 ] | ( NQ ) |
Surely! Allah wrongs not even of the weight of an atom (or a small ant) , but if there is any good (done), He doubles it, and gives from Him a great reward. |
[ 004.041 ] | ( KK ) |
ÝóßóíúÝó ÅöÐóÇ ÌöÆúäóÇ ãöäú ßõáøö ÃõãøóÉò ÈöÔóåöíÏò æóÌöÆúäóÇ Èößó Úóáóì åóÄõáÇóÁö ÔóåöíÏðÇ ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 004.041 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.041 ] | ( AY ) |
Her ümmetten peygamberlerini birer şahid getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahid yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hâli ne olacak!... |
[ 004.041 ] | ( EO ) |
Bakalım nasıl olacak: Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz, seni de onların üzerine şahid getirdiğimiz vakıt? |
[ 004.041 ] | ( ES ) |
Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!. |
[ 004.041 ] | ( NQ ) |
How (will it be) then, when We bring from each nation a witness and We bring you (O Muhammad ) as a witness against these people? |
[ 004.042 ] | ( KK ) |
íóæúãóÆöÐò íóæóÏøõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÚóÕóæõÇ ÇáÑøóÓõæáó áóæú ÊõÓóæøóì Èöåöãõ ÇáúÃóÑúÖõ æóáÇó íóßúÊõãõæäó Çááøóåó ÍóÏöíËðÇ ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 004.042 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.042 ] | ( AY ) |
Allah’ı inkâr edenlerle peygambere asi olanlar, o kıyâmet günü arzu ederler ki, yerle bir edilselerdi de Allah’dan bir sözü (Peygamberi tasdik etmeyi) gizlememiş olsalardı. |
[ 004.042 ] | ( EO ) |
İşte o gün öyle arzu edecek o küfredib Peygambere asî olanlar ki keşke hâk ile yeksan edilselerdi de Allaha bir sözü ketmetmeselerdi. |
[ 004.042 ] | ( ES ) |
Allah'ı, inkar edip peygambere isyan edenler, o kıyamet günü yerle bir olmayı isterler. Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler. |
[ 004.042 ] | ( NQ ) |
On that day those who disbelieved and disobeyed the Messenger (Muhammad ) will wish that they were buried in the earth, but they will never be able to hide a single fact from Allah. |
[ 004.043 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÞúÑóÈõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÃóäúÊõãú ÓõßóÇÑóì ÍóÊøóì ÊóÚúáóãõæÇ ãóÇ ÊóÞõæáõæäó æóáÇó ÌõäõÈðÇ ÅöáÇøó ÚóÇÈöÑöí ÓóÈöíáò ÍóÊøóì ÊóÛúÊóÓöáõæÇ æóÅöäú ßõäúÊõãú ãóÑúÖóì Ãóæú Úóáóì ÓóÝóÑò Ãóæú ÌóÇÁó ÃóÍóÏñ ãöäúßõãú ãöäó ÇáúÛóÇÆöØö Ãóæú áÇóãóÓúÊõãõ ÇáäøöÓóÇÁó Ýóáóãú ÊóÌöÏõæÇ ãóÇÁð ÝóÊóíóãøóãõæÇ ÕóÚöíÏðÇ ØóíøöÈðÇ ÝóÇãúÓóÍõæÇ ÈöæõÌõæåößõãú æóÃóíúÏöíßõãú Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÚóÝõæøðÇ ÛóÝõæÑðÇ ﴿ ٤٣ ﴾ |
[ 004.043 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.043 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Siz sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de cünub iken-yolcu olmanız müstesna- gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculukta bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahutta kadınlara dokunup da bir su bulamazsanız o vakit pâk bir toprağa teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize (dirseklerinize kadar) sürün. Şüphesiz ki Allah, çok afvedici, çok bağışlayıcıdır. (Bakara ve Maide 91. âyetlere bak.) |
[ 004.043 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iman edenler! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın: Söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb iken de -yoldan geçmeniz başka- guslünüzü edinceye kadar, ve eğer hasta olur veya seferde bulunursanız veya biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunursanız da suya güç yetiremezseniz o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin: Niyyetle yüzünüze ve ellerinize mesheyleyin, cidden Allah afvi çok bir gafur bulunuyor. |
[ 004.043 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. |
[ 004.043 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Approach not As-Salat (the prayer) when you are in a drunken state until you know (the meaning) of what you utter, nor when you are in a state of Janaba, (i.e. in a state of sexual impurity and have not yet taken a bath) except when travelling on the road (without enough water, or just passing through a mosque), till you wash your whole body. And if you are ill, or on a journey, or one of you comes after answering the call of nature, or you have been in contact with women (by sexual relations) and you find no water, perform Tayammum with clean earth and rub therewith your faces and hands (Tayammum) . Truly, Allah is Ever Oft-Pardoning, Oft-Forgiving. |
[ 004.044 ] | ( KK ) |
Ãóáóãú ÊóÑó Åöáóì ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ äóÕöíÈðÇ ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö íóÔúÊóÑõæäó ÇáÖøóáÇóáóÉó æóíõÑöíÏõæäó Ãóäú ÊóÖöáøõæÇ ÇáÓøóÈöíáó ﴿ ٤٤ ﴾ |
[ 004.044 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.044 ] | ( AY ) |
Kendilerine kitaptan bir nasib verilen Yahûdî âlimlerine bakmaz mısın? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. |
[ 004.044 ] | ( EO ) |
Bakmazmısın şu kendilerine kitabdan bir nasîb verilmiş olanlara? Kendileri sapgınlığı satın alıyorlar da istiyorlar ki siz de yolu sapıtasınız. |
[ 004.044 ] | ( ES ) |
Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. |
[ 004.044 ] | ( NQ ) |
Have you not seen those who were given a portion of the book (the Jews), purchasing the wrong path, and wish that you should go astray from the Right Path. |
[ 004.045 ] | ( KK ) |
æóÇááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöÃóÚúÏóÇÆößõãú æóßóÝóì ÈöÇááøóåö æóáöíøðÇ æóßóÝóì ÈöÇááøóåö äóÕöíÑðÇ ﴿ ٤٥ ﴾ |
[ 004.045 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.045 ] | ( AY ) |
Allah, düşmanlarınızı sizden daha iyi bilendir. Allah bir dost olarak da kâfidir, bir yardımcı olarak da yeter. |
[ 004.045 ] | ( EO ) |
Düşmanlarınızı Allah daha çok biliyor, veliy de Allah yeter, nasîr de Allah yeter. |
[ 004.045 ] | ( ES ) |
Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter. |
[ 004.045 ] | ( NQ ) |
Allah has full knowledge of your enemies, and Allah is Sufficient as a Wali (Protector), and Allah is Sufficient as a Helper. |
[ 004.046 ] | ( KK ) |
ãöäó ÇáøóÐöíäó åóÇÏõæÇ íõÍóÑøöÝõæäó Çáúßóáöãó Úóäú ãóæóÇÖöÚöåö æóíóÞõæáõæäó ÓóãöÚúäóÇ æóÚóÕóíúäóÇ æóÇÓúãóÚú ÛóíúÑó ãõÓúãóÚò æóÑóÇÚöäóÇ áóíøðÇ ÈöÃóáúÓöäóÊöåöãú æóØóÚúäðÇ Ýöí ÇáÏøöíäö æóáóæú Ãóäøóåõãú ÞóÇáõæÇ ÓóãöÚúäóÇ æóÃóØóÚúäóÇ æóÇÓúãóÚú æóÇäúÙõÑúäóÇ áóßóÇäó ÎóíúÑðÇ áóåõãú æóÃóÞúæóãó æóáóßöäú áóÚóäóåõãõ Çááøóåõ ÈößõÝúÑöåöãú ÝóáÇó íõÄúãöäõæäó ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ٤٦ ﴾ |
[ 004.046 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.046 ] | ( AY ) |
Hazret-i Peygamberin vasfına dair Tevrât’daki kelimeleri, konuldukları yerlerden değiştiren Yahûdî’lerden bir kısmı, dillerini eğerek ve dîne saldırarak şöyle derler: “ Sözünü işittik, emrine isyan ettik. Sen işit, biz seni dinlemeyiz, RAİNA= bizi gözet= bize çobanlık et!” (Burada iki mânaya gelen RAİNA kelimesini, Rasûli ekreme hakaret için ikinci mânayı kasdederek kullanıyorlardı.) Eğer onlar; “ Dinledik, itâat ettik. İşit ve bize bak” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, îman etmezler. |
[ 004.046 ] | ( EO ) |
O Yehudî olanlardan ki kelimeleri mevzı'larından tahrif ediyorlar, Ve dillerini eğerek, dine dokunarak «dinledik ısyan ettik», «dinle dinlenilmesi», «râinâ» diyorlar; böyle diyeceklerine «işittik itaat ettik» «dinle ve bizi gözet» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Ve lâkin küfürleri yüzünden Allah kendilerini lâ'netlemiştir Onun için iymana gelmezler meğer ki pek az. |
[ 004.046 ] | ( ES ) |
Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar. Halbuki onlar, "İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak" deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler. |
[ 004.046 ] | ( NQ ) |
Among those who are Jews, there are some who displace words from (their) right places and say: "We hear your word (O Muhammad ) and disobey," and "Hear and let you (O Muhammad ) hear nothing." And Ra'ina with a twist of their tongues and as a mockery of the religion (Islam). And if only they had said: "We hear and obey", and "Do make us understand," it would have been better for them, and more proper, but Allah has cursed them for their disbelief, so they believe not except a few. |
[ 004.047 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó ÂãöäõæÇ ÈöãóÇ äóÒøóáúäóÇ ãõÕóÏøöÞðÇ áöãóÇ ãóÚóßõãú ãöäú ÞóÈúáö Ãóäú äóØúãöÓó æõÌõæåðÇ ÝóäóÑõÏøóåóÇ Úóáóì ÃóÏúÈóÇÑöåóÇ Ãóæú äóáúÚóäóåõãú ßóãóÇ áóÚóäøóÇ ÃóÕúÍóÇÈó ÇáÓøóÈúÊö æóßóÇäó ÃóãúÑõ Çááøóåö ãóÝúÚõæáÇð ﴿ ٤٧ ﴾ |
[ 004.047 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.047 ] | ( AY ) |
Ey kendilerine kitap verilenler! İndirdiğimiz Kur’âna îman edin ki, o, beraberinizde olan Tevrât’ı (Tevhîd hususunda) tasdik edicidir; hem biz bir takım yüzleri silipte enselerine çevirmezden veya SEBT ASHABI’na (cumartesi gününe saygı göstermiyen yahutilere) yaptığımız lânet gibi, onları lânetlemezden önce îman edin. Allah’ın (azap) emri olagelmiştir. |
[ 004.047 ] | ( EO ) |
Ey o kendilerine kitab verilenler! gelin o beraberinizdekini tasdıklamak üzere indirdiğimiz bu kitaba iyman edin biz bir takım yüzleri silib de enselerine çevirmezden veya onlar esahbı Sebti lâ'netlediğimiz gibi lâ'netlemezden evvel, yoksa Allahın emri fi'le çıkarılagelmiştir. |
[ 004.047 ] | ( ES ) |
Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce iman edin. Yoksa Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir. |
[ 004.047 ] | ( NQ ) |
O you who have been given the Scripture (Jews and Christians)! Believe in what We have revealed (to Muhammad ) confirming what is (already) with you, before We efface faces (by making them like the back of necks; without nose, mouth, eyes, etc.) and turn them hindwards, or curse them as We cursed the Sabbath-breakers. And the Commandment of Allah is always executed. |
[ 004.048 ] | ( KK ) |
Åöäøó Çááøóåó áÇó íóÛúÝöÑõ Ãóäú íõÔúÑóßó Èöåö æóíóÛúÝöÑõ ãóÇ Ïõæäó Ðóáößó áöãóäú íóÔóÇÁõ æóãóäú íõÔúÑößú ÈöÇááøóåö ÝóÞóÏö ÇÝúÊóÑóì ÅöËúãðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٤٨ ﴾ |
[ 004.048 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.048 ] | ( AY ) |
Şüphesiz Allah, kendine eş koşulmasını (eş koşanın günahını) bağışlamaz. Ondan başkasını, dilediği kimse için, bağışlar ve mağfiret buyurur. Kim de Allah’a eş koşarsa gerçekten pek büyük bir günah uydurmuş olur. |
[ 004.048 ] | ( EO ) |
Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur, kim de Allaha şirk koşarsa pek büyük bir cinayet iftira etmiş olduğunda şüphe yoktur. |
[ 004.048 ] | ( ES ) |
Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur. |
[ 004.048 ] | ( NQ ) |
Verily, Allah forgives not that partners should be set up with him in worship, but He forgives except that (anything else) to whom He pleases, and whoever sets up partners with Allah in worship, he has indeed invented a tremendous sin. |
[ 004.049 ] | ( KK ) |
Ãóáóãú ÊóÑó Åöáóì ÇáøóÐöíäó íõÒóßøõæäó ÃóäúÝõÓóåõãú Èóáö Çááøóåõ íõÒóßøöí ãóäú íóÔóÇÁõ æóáÇó íõÙúáóãõæäó ÝóÊöíáÇð ﴿ ٤٩ ﴾ |
[ 004.049 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.049 ] | ( AY ) |
Şu, kendilerini temize çıkaranlara (cennete ancak biz gireceğiz diyen Yahûdî ve hristiyanlara) bakmazmısın! Öyle değil, Allah dilediğini temize çıkarır. Onlara da kıl kadar zulmedilmezler (yaptıklarının cezasını tam olarak görürler). |
[ 004.049 ] | ( EO ) |
Bakmazmısın şu nefislerini tezkiye edib duranlara! Hayır, yalnız Allah dilediğini tezkiye eder (temize çıkar) onlar da kıl kadar zulmedilmezler. |
[ 004.049 ] | ( ES ) |
Kendi nefislerini temize çıkaranları görmüyor musun? Hayır! Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Onlara kıl kadar zulmedilmez. |
[ 004.049 ] | ( NQ ) |
Have you not seen those who claim sanctity for themselves. Nay - but Allah sanctifies whom He pleases, and they will not be dealt with injustice even equal to the extent of a Fatila (A scalish thread in the long slit of a date-stone). |
[ 004.050 ] | ( KK ) |
ÇõäúÙõÑú ßóíúÝó íóÝúÊóÑõæäó Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó æóßóÝóì Èöåö ÅöËúãðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ٥٠ ﴾ |
[ 004.050 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.050 ] | ( AY ) |
Bak! Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar! Bu yanlış inançları, açık bir günah olarak (onlara) yeter. |
[ 004.050 ] | ( EO ) |
Bak Allaha karşı nasıl yalan uyduruyorlar, açık günah da bu yeter. |
[ 004.050 ] | ( ES ) |
Bak nasıl da Allah'a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter. |
[ 004.050 ] | ( NQ ) |
Look, how they invent a lie against Allah, and enough is that as a manifest sin. |
[ 004.051 ] | ( KK ) |
Ãóáóãú ÊóÑó Åöáóì ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ äóÕöíÈðÇ ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö íõÄúãöäõæäó ÈöÇáúÌöÈúÊö æóÇáØøóÇÛõæÊö æóíóÞõæáõæäó áöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ åóÄõáÇóÁö ÃóåúÏóì ãöäó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÓóÈöíáÇð ﴿ ٥١ ﴾ |
[ 004.051 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.051 ] | ( AY ) |
Şu, kendilerine okuyup yazmaktan biraz nasib verilenlere bakmaz mısın? Kendileri, ruhlu ve ruhsuz putlara inanıyorlar da küfredenler için: “ Bunlar îman edenlerden daha doğru bir yoldadır” diyorlar. |
[ 004.051 ] | ( EO ) |
Bakmaz mısın şu kendilerine okuyub yazmaktan biraz nasıb verilmiş olanlara? Cibt-ü taguta inanıyorlar da Allahı tanımıyanlara bunlar mü'minlerden yolca daha doğru diyorlar. |
[ 004.051 ] | ( ES ) |
Şu kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun! Onlar puta ve şeytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, Bunlar, müminlerden daha doğru yoldadır." diyorlar. |
[ 004.051 ] | ( NQ ) |
Have you not seen those who were given a portion of the Scripture? They believe in Jibt and Taghut and say to the disbelievers that they are better guided as regards the way than the believers (Muslims). |
[ 004.052 ] | ( KK ) |
ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó áóÚóäóåõãõ Çááøóåõ æóãóäú íóáúÚóäö Çááøóåõ Ýóáóäú ÊóÌöÏó áóåõ äóÕöíÑðÇ ﴿ ٥٢ ﴾ |
[ 004.052 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.052 ] | ( AY ) |
Onlar, Allah’ın kendilerine lânet ettiği kimselerdir. Kime de Allah lânet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. |
[ 004.052 ] | ( EO ) |
Onlar Allahın lâ'netlediği kimseler, her kimi de Allah lâ'netlerse artık onu bir kurtaracak bulamazsın. |
[ 004.052 ] | ( ES ) |
Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. |
[ 004.052 ] | ( NQ ) |
They are those whom Allah has cursed, and he whom Allah curses, you will not find for him (any) helper, |
[ 004.053 ] | ( KK ) |
Ãóãú áóåõãú äóÕöíÈñ ãöäó Çáúãõáúßö ÝóÅöÐðÇ áÇó íõÄúÊõæäó ÇáäøóÇÓó äóÞöíÑðÇ ﴿ ٥٣ ﴾ |
[ 004.053 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.053 ] | ( AY ) |
Yoksa, onların, mülkten (yeryüzü saltanatından) bir hissesi mi var? Öyle olsa, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi. |
[ 004.053 ] | ( EO ) |
Yoksa onlara mülkden bir hıssamı var? Öyle olsa nasa bir çekirdek bile vermezler. |
[ 004.053 ] | ( ES ) |
Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi. |
[ 004.053 ] | ( NQ ) |
Or have they a share in the dominion? Then in that case they would not give mankind even a Naqira (speck on the back of a date-stone). |
[ 004.054 ] | ( KK ) |
Ãóãú íóÍúÓõÏõæäó ÇáäøóÇÓó Úóáóì ãóÇ ÂÊóÇåõãõ Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö ÝóÞóÏú ÂÊóíúäóÇ Âáó ÅöÈúÑóÇåöíãó ÇáúßöÊóÇÈó æóÇáúÍößúãóÉó æóÂÊóíúäóÇåõãú ãõáúßðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٥٤ ﴾ |
[ 004.054 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.054 ] | ( AY ) |
Yoksa, Allah, fazlından insanlara verdiği nimetlere hased mi ediyorlar? Gerçekten biz İbrâhîm hanedânına kitap ve hikmet verdik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik. |
[ 004.054 ] | ( EO ) |
Yoksa o nasa Allahın fazlından verdiği ni'meti çekemiyorlar da hased mi ediyorlar? evet, biz Âli İbrahime kitab ve hikmet verdik hem de azîm bir mülk verdik. |
[ 004.054 ] | ( ES ) |
Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik. |
[ 004.054 ] | ( NQ ) |
Or do they envy men (Muhammad and his followers) for what Allah has given them of His Bounty? Then We had already given the family of Ibrahim (Abraham) the Book and Al-Hikmah (As-Sunnah - Divine Inspiration to those Prophets not written in the form of a book), and conferred upon them a great kingdom. |
[ 004.055 ] | ( KK ) |
Ýóãöäúåõãú ãóäú Âãóäó Èöåö æóãöäúåõãú ãóäú ÕóÏøó Úóäúåõ æóßóÝóì ÈöÌóåóäøóãó ÓóÚöíÑðÇ ﴿ ٥٥ ﴾ |
[ 004.055 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.055 ] | ( AY ) |
İşte o yahutilerden kimi Muhammed (aleyhisselâma) îman etti, kimi de ondan yüz çevirdi. O îman etmiyenlere cehennem alevî kâfidir. |
[ 004.055 ] | ( EO ) |
Onun için onlardan kimi ona iman etmekte, kimi de ondan men'eylemekte ona da Cehennem alevi elvekmektedir. |
[ 004.055 ] | ( ES ) |
İşte o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi. O iman etmeyenlere cehennem alevi yeter. |
[ 004.055 ] | ( NQ ) |
Of them were (some) who believed in him (Muhammad ), and of them were (some) who averted their faces from him (Muhammad ); and enough is Hell for burning (them). |
[ 004.056 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÓóæúÝó äõÕúáöíåöãú äóÇÑðÇ ßõáøóãóÇ äóÖöÌóÊú ÌõáõæÏõåõãú ÈóÏøóáúäóÇåõãú ÌõáõæÏðÇ ÛóíúÑóåóÇ áöíóÐõæÞõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈó Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÚóÒöíÒðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ٥٦ ﴾ |
[ 004.056 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.056 ] | ( AY ) |
Şüphesiz ki, âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri yarın ataşe atacağız. Derileri piştikçe, azâbı duysunlar diye kendilerine, değiştirerek başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten Azîz’dir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir. |
[ 004.056 ] | ( EO ) |
Şüphesiz âyetlerimizi tanımıyan kâfirler, muhakkak ki biz onları yarın bir ateşe yaslıyacağız, derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine tebdilen başka deriler vereceğiz; çünkü Allah izzetine nihayet olmıyan bir hakîm bulunuyor. |
[ 004.056 ] | ( ES ) |
Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
[ 004.056 ] | ( NQ ) |
Surely! Those who disbelieved in Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) We shall burn them in Fire. As often as their skins are roasted through, We shall change them for other skins that they may taste the punishment. Truly, Allah is Ever Most Powerful, All-Wise. |
[ 004.057 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÓóäõÏúÎöáõåõãú ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÃóÈóÏðÇ áóåõãú ÝöíåóÇ ÃóÒúæóÇÌñ ãõØóåøóÑóÉñ æóäõÏúÎöáõåõãú ÙöáÇøó ÙóáöíáÇð ﴿ ٥٧ ﴾ |
[ 004.057 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.057 ] | ( AY ) |
İman edip sâlih ameller işliyenleri, ağaçları altından ırmaklar akar cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalıcıdırlar. Kendilerine orada gâyet temiz zevceler var. Hem de onları gölgelendirecek bir gölgeye koyacağız. |
[ 004.057 ] | ( EO ) |
İyman edib salih salih işler yapan mü'minlere gelince bunları altından ırmaklar akar Cennetlere koyacağız: içlerinde ebedî kalmak üzere onlar, kendilerine orada temiz, gayet temiz zevceler var, hem onları sayeban edecek bir sayeye koyacağız. |
[ 004.057 ] | ( ES ) |
İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız. |
[ 004.057 ] | ( NQ ) |
But those who believe (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) and do deeds of righteousness, We shall admit them to Gardens under which rivers flow (Paradise), abiding therein forever. Therein they shall have Azwajun Mutahharatun[purified mates or wives (having no menses, stools, urine, etc.)] and We shall admit them to shades wide and ever deepening (Paradise) . |
[ 004.058 ] | ( KK ) |
Åöäøó Çááøóåó íóÃúãõÑõßõãú Ãóäú ÊõÄóÏøõæÇ ÇáúÃóãóÇäóÇÊö Åöáóì ÃóåúáöåóÇ æóÅöÐóÇ ÍóßóãúÊõãú Èóíúäó ÇáäøóÇÓö Ãóäú ÊóÍúßõãõæÇ ÈöÇáúÚóÏúáö Åöäøó Çááøóåó äöÚöãøóÇ íóÚöÙõßõãú Èöåö Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÓóãöíÚðÇ ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ٥٨ ﴾ |
[ 004.058 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.058 ] | ( AY ) |
Gerçekten Allah, size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hüküm vermenizi emreder. Hakikaten Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah, hükümlerinizi hakkıyle işitici, emânete ait işlerinizi hakkıyle görücüdür. |
[ 004.058 ] | ( EO ) |
Haberiniz olsun ki Allah size şunları emrediyor: Emanetleri ehline veresiniz ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakıt adaletle hükmedesiniz, hakikat Allah size ne güzel va'z veriyor, şüphesiz ki Allah semi', basır bulunuyor. |
[ 004.058 ] | ( ES ) |
Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir. |
[ 004.058 ] | ( NQ ) |
Verily! Allah commands that you should render back the trusts to those, to whom they are due; and that when you judge between men, you judge with justice. Verily, how excellent is the teaching which He (Allah) gives you! Truly, Allah is Ever All-Hearer, All-Seer. |
[ 004.059 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÃóØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæÇ ÇáÑøóÓõæáó æóÃõæáöí ÇáúÃóãúÑö ãöäúßõãú ÝóÅöäú ÊóäóÇÒóÚúÊõãú Ýöí ÔóíúÁò ÝóÑõÏøõæåõ Åöáóì Çááøóåö æóÇáÑøóÓõæáö Åöäú ßõäúÊõãú ÊõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö Ðóáößó ÎóíúÑñ æóÃóÍúÓóäõ ÊóÃúæöíáÇð ﴿ ٥٩ ﴾ |
[ 004.059 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.059 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Allah’a itâat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itâat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah’a ve Rasûlüne arz ediniz; eğer Allah’a ve Âhiret gününe inanıyorsanız... Bu mürâcaat, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. |
[ 004.059 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Allaha itaat edin, Peygambere de itaat edin sizden olan ülülemre de, sonra bir şeyde nizaa düştünüz mü hemen onu Allaha ve Resulüne arz ediniz: Allaha ve Âhıret gününe gerçekten inanır mü'minlerseniz.. O hem hayırlı hem de netice i'tibarile daha güzeldir. |
[ 004.059 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir. |
[ 004.059 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Obey Allah and obey the Messenger (Muhammad ), and those of you (Muslims) who are in authority. (And) if you differ in anything amongst yourselves, refer it to Allah and His Messenger ( ), if you believe in Allah and in the Last Day. That is better and more suitable for final determination. |
[ 004.060 ] | ( KK ) |
Ãóáóãú ÊóÑó Åöáóì ÇáøóÐöíäó íóÒúÚõãõæäó Ãóäøóåõãú ÂãóäõæÇ ÈöãóÇ ÃõäúÒöáó Åöáóíúßó æóãóÇ ÃõäúÒöáó ãöäú ÞóÈúáößó íõÑöíÏõæäó Ãóäú íóÊóÍóÇßóãõæÇ Åöáóì ÇáØøóÇÛõæÊö æóÞóÏú ÃõãöÑõæÇ Ãóäú íóßúÝõÑõæÇ Èöåö æóíõÑöíÏõ ÇáÔøóíúØóÇäõ Ãóäú íõÖöáøóåõãú ÖóáÇóáÇð ÈóÚöíÏðÇ ﴿ ٦٠ ﴾ |
[ 004.060 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.060 ] | ( AY ) |
Sana indirilen Kur’ân’a ve senden önce indirilen kitablara îman ettik, diye boş iddiada bulunanlara bakmaz mısın! O azgın şeytana muhakeme olmak istiyorlar. Hâlbuki onu (şeytanı) tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan ise, onları çok uzak bir sapıklığa düşürmek ister. (Bu âyet-i kerîme, bir münafığın, bir Yahûdî ile olan dâvasına hakem olarak Hazret-i Peygamberi değil de Yahûdî sihirbazı azgın şeytan Kâb İbni Eşref’i seçmek istemesi ile ilgili hâdise üzerine nâzil olmuştur. Şöyle ki: Yahûdî, Hazret-i Peygamberin hakem olmasını ısrarla istemesi sonunda Peygambere gitmişler ve Hazret-i Peygamber de Yahûdî lehine hüküm vermiştir. Bundan sonra münafığın arzusu üzerine Hazret-i Ömer’e gitmişler. Hâdiseyi ve daha önce Hazret-i Peygamberin verdiği hükmü dinleyen Hazret-i Ömer: “ Allah’ın ve Peygamberin hükmüne razı olmıyan hakkında hüküm budur”, diyerek kılıcı ile münâfık’ın boynunu uçurur. ) |
[ 004.060 ] | ( EO ) |
Bakmaz mısın şunlara: o hem sana indirilene' hem senden evvel indirilene iyman ettiklerini söyler gezer kimselere? Ki o tağuta (o azgın şeytana) muhakeme olmak istiyorlar Halbuki onu tanımamakla emrolunmuşlardı, O Şeytan da onları bir daha dönemiyecekleri kadar uzak bir dalâle düşürmek istiyor. |
[ 004.060 ] | ( ES ) |
Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor. |
[ 004.060 ] | ( NQ ) |
Have you seen those (hyprocrites) who claim that they believe in that which has been sent down to you, and that which was sent down before you, and they wish to go for judgement (in their disputes) to the Taghut (false judges, etc.) while they have been ordered to reject them. But Shaitan (Satan) wishes to lead them far astray. |
[ 004.061 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ Þöíáó áóåõãú ÊóÚóÇáóæúÇ Åöáóì ãóÇ ÃóäúÒóáó Çááøóåõ æóÅöáóì ÇáÑøóÓõæáö ÑóÃóíúÊó ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó íóÕõÏøõæäó Úóäúßó ÕõÏõæÏðÇ ﴿ ٦١ ﴾ |
[ 004.061 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.061 ] | ( AY ) |
Onlara, Allah’ın indirdiği Kur’ân’a ve Peygamberin hükmüne gelin, denildiği zaman münâfıkları görürsün ki, senden düşmanca bir dönüşle yüz çevirirler. |
[ 004.061 ] | ( EO ) |
Allahın indirdiği hukme gelin, Peygambere gelin denildiği vakıt da onlara görüyorsuin o münfıkları ki senden çekiniyorlar da çekiniyorlar. |
[ 004.061 ] | ( ES ) |
Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. |
[ 004.061 ] | ( NQ ) |
And when it is said to them: "Come to what Allah has sent down and to the Messenger (Muhammad )," you (Muhammad ) see the hypocrites turn away from you (Muhammad ) with aversion. |
[ 004.062 ] | ( KK ) |
ÝóßóíúÝó ÅöÐóÇ ÃóÕóÇÈóÊúåõãú ãõÕöíÈóÉñ ÈöãóÇ ÞóÏøóãóÊú ÃóíúÏöíåöãú Ëõãøó ÌóÇÁõæßó íóÍúáöÝõæäó ÈöÇááøóåö Åöäú ÃóÑóÏúäóÇ ÅöáÇøó ÅöÍúÓóÇäðÇ æóÊóæúÝöíÞðÇ ﴿ ٦٢ ﴾ |
[ 004.062 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.062 ] | ( AY ) |
Ellerinin yaptığı (kötü âmel) yüzünden başlarına bir musibet geldiği vakit halleri nasıl olur? Sonra (özür dilemek veya Ömer’in öldürdüğü münâfık’ın diyetini istemek için) sana gelip Allah’a yemin ederler ki: “Bizim maksadımız ancak güzel bir şekilde iki hasmın arasını uzlaştırmaktı.” |
[ 004.062 ] | ( EO ) |
Ya ellerinin yaptığı yüzünden başlarına bir musıbet geldiği zaman nasıl? sonra gelmişler de sana «billâhi muradımız sırf bir iyilik yapmak ve ara bulmaktan ibaret idi» diye yemin ediyorlar. |
[ 004.062 ] | ( ES ) |
Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar. |
[ 004.062 ] | ( NQ ) |
How then, when a catastrophe befalls them because of what their hands have sent forth, they come to you swearing by Allah, "We meant no more than goodwill and conciliation!" |
[ 004.063 ] | ( KK ) |
ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó íóÚúáóãõ Çááøóåõ ãóÇ Ýöí ÞõáõæÈöåöãú ÝóÃóÚúÑöÖú Úóäúåõãú æóÚöÙúåõãú æóÞõáú áóåõãú Ýöí ÃóäúÝõÓöåöãú ÞóæúáÇð ÈóáöíÛðÇ ﴿ ٦٣ ﴾ |
[ 004.063 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.063 ] | ( AY ) |
Onlar öyle kimselerdir ki, kalplerinde olanı ve yalan yere yeminlerini Allah bilir. Onun için özürlerini kabulden yüz çevir ve nifâkı terk etmeleri için kendilerine öğüt ver. Onlara, kendilerine dair tesirli söz söyle. |
[ 004.063 ] | ( EO ) |
Onlar öyle kimseler ki kalblerinde olanı Allah bilir, onun için sen onlara aldırma da kendilerine va'zet ve nefisleri hakkında kendilerine beliğ müessir söz söyle. |
[ 004.063 ] | ( ES ) |
Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle! |
[ 004.063 ] | ( NQ ) |
They (hypocrites) are those of whom Allah knows what is in their hearts; so turn aside from them (do not punish them) but admonish them, and speak to them an effective word (i.e. to believe in Allah, worship Him, obey Him, and be afraid of Him) to reach their innerselves. |
[ 004.064 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇ ãöäú ÑóÓõæáò ÅöáÇøó áöíõØóÇÚó ÈöÅöÐúäö Çááøóåö æóáóæú Ãóäøóåõãú ÅöÐú ÙóáóãõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú ÌóÇÁõæßó ÝóÇÓúÊóÛúÝóÑõæÇ Çááøóåó æóÇÓúÊóÛúÝóÑó áóåõãõ ÇáÑøóÓõæáõ áóæóÌóÏõæÇ Çááøóåó ÊóæøóÇÈðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ٦٤ ﴾ |
[ 004.064 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.064 ] | ( AY ) |
Biz her peygamberi, ancak Allah’ın izni ile kendisine itâat olunmak için gönderdik. Eğer onlar, nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına Allah’dan mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için afv isteseydi, elbette Allah’ı, tevbeleri ziyade kabul edici, çok merhamet edici bulacaklardı. |
[ 004.064 ] | ( EO ) |
Biz her hangi bir Peygamberi gönderdikse mahzâ Allahın iznile itaat edilmek için gönderdik, eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için istiğfar ediverse idi elbette Allahı tevvab, rahîm bulacaklardı. |
[ 004.064 ] | ( ES ) |
Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı. |
[ 004.064 ] | ( NQ ) |
We sent no Messenger, but to be obeyed by Allah's Leave. If they (hypocrites), when they had been unjust to themselves, had come to you (Muhammad ) and begged Allah's Forgiveness, and the Messenger had begged forgiveness for them: indeed, they would have found Allah All-Forgiving (One Who accepts repentance), Most Merciful. |
[ 004.065 ] | ( KK ) |
ÝóáÇó æóÑóÈøößó áÇó íõÄúãöäõæäó ÍóÊøóì íõÍóßöøãõæßó ÝöíãóÇ ÔóÌóÑó Èóíúäóåõãú Ëõãøó áÇó íóÌöÏõæÇ Ýöí ÃóäúÝõÓöåöãú ÍóÑóÌðÇ ãöãøóÇ ÞóÖóíúÊó æóíõÓóáøöãõæÇ ÊóÓúáöíãðÇ ﴿ ٦٥ ﴾ |
[ 004.065 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.065 ] | ( AY ) |
Rabbin hakkı için, onlar, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden nefisleri hiç bir darlık duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, îman etmiş olmazlar. |
[ 004.065 ] | ( EO ) |
Yok, yok rabbına kasem ederim ki onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıb sonra da verdiğin hukümden nefislerinden hiç bir darlık duymaksızın tam bir teslimiyyetle teslim olmadıkça iyman etmiş olmazlar. |
[ 004.065 ] | ( ES ) |
Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar. |
[ 004.065 ] | ( NQ ) |
But no, by your Lord, they can have no Faith, until they make you (O Muhammad ) judge in all disputes between them, and find in themselves no resistance against your decisions, and accept (them) with full submission. |
[ 004.066 ] | ( KK ) |
æóáóæú ÃóäøóÇ ßóÊóÈúäóÇ Úóáóíúåöãú Ãóäö ÇÞúÊõáõæÇ ÃóäúÝõÓóßõãú Ãóæö ÇÎúÑõÌõæÇ ãöäú ÏöíóÇÑößõãú ãóÇ ÝóÚóáõæåõ ÅöáÇøó Þóáöíáñ ãöäúåõãú æóáóæú Ãóäøóåõãú ÝóÚóáõæÇ ãóÇ íõæÚóÙõæäó Èöåö áóßóÇäó ÎóíúÑðÇ áóåõãú æóÃóÔóÏøó ÊóËúÈöíÊðÇ ﴿ ٦٦ ﴾ |
[ 004.066 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.066 ] | ( AY ) |
Eğer biz o münâfıklara: “ Nefislerinizi cihad için öldürün, yahut yurdlarınızdan çıkın” diye bir farziyyet yükleseydik, içlerinizden pek azı müstesna, onu yapmazlardı. Onlar kendilerine öğüt verilen şeyleri yerine getirseydiler elbette bu, haklarında çok hayırlı ve îmanlarını kökleştirme bakımından sağlam bir hareket olurdu. |
[ 004.066 ] | ( EO ) |
Eğer onlara nefislerinizi öldürün veya «diyarınızdan çıkın» diye yazsa idik pek azından ma'dası onu yapmazlardı, fakat kendilerine va'zolunanı yapsalardı elbette haklarında çok hayırlı ve payidar kılmak i'tibarile de en sağlam bir hareket olurdu. |
[ 004.066 ] | ( ES ) |
Eğer biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu. |
[ 004.066 ] | ( NQ ) |
And if We had ordered them (saying), "Kill yourselves (i.e. the innnocent ones kill the guilty ones) or leave your homes," very few of them would have done it; but if they had done what they were told, it would have been better for them, and would have strengthened their (Faith); |
[ 004.067 ] | ( KK ) |
æóÅöÐðÇ óáÂÊóíúäóÇåõãú ãöäú áóÏõäøóÇ ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٦٧ ﴾ |
[ 004.067 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.067 ] | ( AY ) |
Elbette o zaman, kendilerine, tarafımızdan büyük bir mükâfat verirdik. |
[ 004.067 ] | ( EO ) |
Elbette o zaman kendilerine ledünnümüzden pek büyük bir ecir de verirdik. |
[ 004.067 ] | ( ES ) |
Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan büyük mükafat verirdik. |
[ 004.067 ] | ( NQ ) |
And indeed We should then have bestowed upon them a great reward from Ourselves. |
[ 004.068 ] | ( KK ) |
æóáóåóÏóíúäóÇåõãú ÕöÑóÇØðÇ ãõÓúÊóÞöíãðÇ ﴿ ٦٨ ﴾ |
[ 004.068 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.068 ] | ( AY ) |
Ve onları, muhakkak doğru yola iletirdik. |
[ 004.068 ] | ( EO ) |
Ve Elbette kendilerine doğrudan doğru bir tarikı müstekıme çıkarırdık. |
[ 004.068 ] | ( ES ) |
Ve onları elbette doğru yola iletirdik. |
[ 004.068 ] | ( NQ ) |
And indeed We should have guided them to a Straight Way. |
[ 004.069 ] | ( KK ) |
æóãóäú íõØöÚö Çááøóåó æóÇáÑøóÓõæáó ÝóÃõæáóÆößó ãóÚó ÇáøóÐöíäó ÃóäúÚóãó Çááøóåõ Úóáóíúåöãú ãöäó ÇáäøóÈöíøöíäó æóÇáÕøöÏøöíÞöíäó æóÇáÔøõåóÏóÇÁö æóÇáÕøóÇáöÍöíäó æóÍóÓõäó ÃõæáóÆößó ÑóÝöíÞðÇ ﴿ ٦٩ ﴾ |
[ 004.069 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.069 ] | ( AY ) |
Allah’a ve Peygambere itâat edenler, işte bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer arkadaş! |
[ 004.069 ] | ( EO ) |
Öyle ya: Her kim Allaha ve Peygambere mutı' olursa işte onlar Allahın kendilerine in'am eylediği: Enbiya, sıddıkîn, şüheda ve salihîn ile birliktedirler, bunlarsa ne güzel arkadaş!. |
[ 004.069 ] | ( ES ) |
Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır! |
[ 004.069 ] | ( NQ ) |
And whoso obeys Allah and the Messenger (Muhammad ), then they will be in the company of those on whom Allah has bestowed His Grace, of the Prophets, the Siddiqun (those followers of the Prophets who were first and foremost to believe in them, like Abu Bakr As-Siddiq ), the martyrs, and the righteous. And how excellent these companions are! |
[ 004.070 ] | ( KK ) |
Ðóáößó ÇáúÝóÖúáõ ãöäó Çááøóåö æóßóÝóì ÈöÇááøóåö ÚóáöíãðÇ ﴿ ٧٠ ﴾ |
[ 004.070 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.070 ] | ( AY ) |
İşte itâatkârlara yapılan bu ihsan Allah’dandır. Her şeyi bilici olarak Allah kâfidir. |
[ 004.070 ] | ( EO ) |
İşte bu fazıl, Allahdan: Elverir ki bilen Allah olsun. |
[ 004.070 ] | ( ES ) |
Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter. |
[ 004.070 ] | ( NQ ) |
Such is the Bounty from Allah, and Allah is Sufficient as All-Knower. |
[ 004.071 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÎõÐõæÇ ÍöÐúÑóßõãú ÝóÇäúÝöÑõæÇ ËõÈóÇÊò Ãóæö ÇäúÝöÑõæÇ ÌóãöíÚðÇ ﴿ ٧١ ﴾ |
[ 004.071 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.071 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Düşmana karşı hazırlığınızı görün ve silâhlarınızı takınarak cenge hazır olun da birlikler halinde savaşa çıkın, yahut toptan seferber olun. |
[ 004.071 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! hazırlığınızı görün de müfrezeler hâlinde harekete gelin yâhud toplu olarak seferber olun. |
[ 004.071 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz. |
[ 004.071 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Take your precautions, and either go forth (on an expedition) in parties, or go forth all together. |
[ 004.072 ] | ( KK ) |
æóÅöäøó ãöäúßõãú áóãóäú áóíõÈóØøöÆóäøó ÝóÅöäú ÃóÕóÇÈóÊúßõãú ãõÕöíÈóÉñ ÞóÇáó ÞóÏú ÃóäúÚóãó Çááøóåõ Úóáóíøó ÅöÐú áóãú Ãóßõäú ãóÚóåõãú ÔóåöíÏðÇ ﴿ ٧٢ ﴾ |
[ 004.072 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.072 ] | ( AY ) |
Gerçek sizden öylesi (münâfık) vardır ki, ağır alacaktır. Eğer size bir felâket gelirse diyecek ki: “ Şüphesiz Allah, bana ihsan etti. Çünkü onlarla beraber savaşta bulunmadım.” |
[ 004.072 ] | ( EO ) |
Maamafih içinizden öylesi vardır ki her halde ağır alacaktır: bakar eğer size bir musîbet isabet ederse «cidden, der: Allah bana lütfetti zira onlarla beraber hâzır bulunmadım». |
[ 004.072 ] | ( ES ) |
Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der. |
[ 004.072 ] | ( NQ ) |
There is certainly among you he who would linger behind (from fighting in Allah's Cause). If a misfortune befalls you, he says, "Indeed Allah has favoured me in that I was not present among them." |
[ 004.073 ] | ( KK ) |
æóáóÆöäú ÃóÕóÇÈóßõãú ÝóÖúáñ ãöäó Çááøóåö áóíóÞõæáóäøó ßóÃóäú áóãú Êóßõäú Èóíúäóßõãú æóÈóíúäóåõ ãóæóÏøóÉñ íóÇáóíúÊóäöí ßõäúÊõ ãóÚóåõãú ÝóÃóÝõæÒó ÝóæúÒðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٧٣ ﴾ |
[ 004.073 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.073 ] | ( AY ) |
Ve eğer size, Allah’dan fetih ve ganimet gibi bir lütuf gelirse, sanki kendisi ile aranızda hiç bir tanışıklık olmamış gibi muhakkak şöyle diyecektir: “ Ah, keşki ben de onlarla beraber olaydım da büyük bir nimet ve ganimete ereydim!” |
[ 004.073 ] | ( EO ) |
Ve eğer size Allahdan bir fazl nasîb olursa sanki kendisiyle aranızda hiç bir ülfet olmamış gibi mutlak diyecektir ki «ah, nolaydım onlarla beraber olaydım da büyük bir murada ireydim!. |
[ 004.073 ] | ( ES ) |
Ve eğer Allah'tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da büyük murada ereydim." |
[ 004.073 ] | ( NQ ) |
But if a bounty (victory and booty) comes to you from Allah, he would surely say - as if there had never been ties of affection between you and him - "Oh! I wish I had been with them; then I would have achieved a great success ( a good share of booty)." |
[ 004.074 ] | ( KK ) |
ÝóáúíõÞóÇÊöáú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÇáøóÐöíäó íóÔúÑõæäó ÇáúÍóíóÇÉó ÇáÏøõäúíóÇ ÈöÇáúÂÎöÑóÉö æóãóäú íõÞóÇÊöáú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÝóíõÞúÊóáú Ãóæú íóÛúáöÈú ÝóÓóæúÝó äõÄúÊöíåö ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٧٤ ﴾ |
[ 004.074 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.074 ] | ( AY ) |
O hâlde dünya hayatı yerine Âhireti satın alanlar, Allah yolunda savaş etsin. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülürse, yahut düşmanına üstün gelirse, ona pek büyük bir mükâfat vereceğiz. |
[ 004.074 ] | ( EO ) |
O halde seferber olun da o geçici Dünya haytı Âhıretin ebedî hayatına satacak olanlar çarpışsın, her kim Allah yolunda çarpışır da katlolunur veya galib gelirse iki surette de biz ona yarın pek büyük bir ecir vereceğiz. |
[ 004.074 ] | ( ES ) |
O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz. |
[ 004.074 ] | ( NQ ) |
Let those (believers) who sell the life of this world for the Hereafter fight in the Cause of Allah, and whoso fights in the Cause of Allah, and is killed or gets victory, We shall bestow on him a great reward. |
[ 004.075 ] | ( KK ) |
æóãóÇ áóßõãú áÇó ÊõÞóÇÊöáõæäó Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÇáúãõÓúÊóÖúÚóÝöíäó ãöäó ÇáÑøöÌóÇáö æóÇáäøöÓóÇÁö æóÇáúæöáúÏóÇäö ÇáøóÐöíäó íóÞõæáõæäó ÑóÈøóäóÇ ÃóÎúÑöÌúäóÇ ãöäú åóÐöåö ÇáúÞóÑúíóÉö ÇáÙøóÇáöãö ÃóåúáõåóÇ æóÇÌúÚóáú áóäóÇ ãöäú áóÏõäúßó æóáöíøðÇ æóÇÌúÚóáú áóäóÇ ãöäú áóÏõäúßó äóÕöíÑðÇ ﴿ ٧٥ ﴾ |
[ 004.075 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.075 ] | ( AY ) |
Size ne oluyor ki, Medine’ye hicret edemiyerek, Mekke’de biçare kalıp: “ Ey Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan şu memleketten çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklar uğruna Allah yolunda düşmanla çarpışmıyorsunuz? |
[ 004.075 ] | ( EO ) |
Hem siz neyinize çarpışmayasınız? Allah yolunda ve o zebun edilmiş erkekler, kadınlar, yavrular uğurunda ki «yarebbena, bizleri bu ahalisi zâlim memleketten çıkar, tarafından bize bir sahib gönder, tarafından bize bir yardımcı gönder, Diye yalvarıb duruyorlar. |
[ 004.075 ] | ( ES ) |
Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? |
[ 004.075 ] | ( NQ ) |
And what is wrong with you that you fight not in the Cause of Allah, and for those weak, ill-treated and oppressed among men, women, and children, whose cry is: "Our Lord! Rescue us from this town whose people are oppressors; and raise for us from You one who will protect, and raise for us from You one who will help." |
[ 004.076 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ íõÞóÇÊöáõæäó Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ íõÞóÇÊöáõæäó Ýöí ÓóÈöíáö ÇáØøóÇÛõæÊö ÝóÞóÇÊöáõæÇ ÃóæúáöíóÇÁó ÇáÔøóíúØóÇäö Åöäøó ßóíúÏó ÇáÔøóíúØóÇäö ßóÇäó ÖóÚöíÝðÇ ﴿ ٧٦ ﴾ |
[ 004.076 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.076 ] | ( AY ) |
İman edenler, Allah yolunda savaşır; küfredenler de sapıtan şeytan yolunda cenkleşir. O hâlde siz şeytanın dostları ile (kâfirlerle) savaşın. Muhakkak ki şeytanın hilesi zayıftır. |
[ 004.076 ] | ( EO ) |
İyman edenler Allah yolunda cenk ederler, küfredenler ise Tagutun yolunda cenk ederler, o halde siz Şeytanın yârânını öldürmeğe bakın, her halde Şeytanın hılesi çürüktür. |
[ 004.076 ] | ( ES ) |
İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. |
[ 004.076 ] | ( NQ ) |
Those who believe, fight in the Cause of Allah, and those who disbelieve, fight in the cause of Taghut (Satan, etc.). So fight you against the friends of Shaitan (Satan); Ever feeble indeed is the plot of Shaitan (Satan). |
[ 004.077 ] | ( KK ) |
Ãóáóãú ÊóÑó Åöáóì ÇáøóÐöíäó Þöíáó áóåõãú ßõÝøõæÇ ÃóíúÏöíóßõãú æóÃóÞöíãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó æóÂÊõæÇ ÇáÒøóßóæÉó ÝóáóãøóÇ ßõÊöÈó Úóáóíúåöãõ ÇáúÞöÊóÇáõ ÅöÐóÇ ÝóÑöíÞñ ãöäúåõãú íóÎúÔóæúäó ÇáäøóÇÓó ßóÎóÔúíóÉö Çááøóåö Ãóæú ÃóÔóÏøó ÎóÔúíóÉð æóÞóÇáõæÇ ÑóÈøóäóÇ áöãó ßóÊóÈúÊó ÚóáóíúäóÇ ÇáúÞöÊóÇáó áóæúáÇó ÃóÎøóÑúÊóäóÇ Åöáóì ÃóÌóáò ÞóÑöíÈò Þõáú ãóÊóÇÚõ ÇáÏøõäúíóÇ Þóáöíáñ æóÇáúÂÎöÑóÉõ ÎóíúÑñ áöãóäö ÇÊøóÞóì æóáÇó ÊõÙúáóãõæäó ÝóÊöíáÇð ﴿ ٧٧ ﴾ |
[ 004.077 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.077 ] | ( AY ) |
Kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekâtı verin”, denilmiş olanlara bakmaz mısın? Şimdi onların üzerine savaş farz kılınınca, içlerinden bir topluluk, Allah’dan korkar gibi hatta daha şiddetli bir korku ile insanlardan korkuyor. Onlar: “Ey Rabbimiz, üzerimize şu savaşı neye farz kıldın, ne olurdu bizi yakın bir vakte kadar geri bırakaydın!” dediler. Onlara şöyle de: “ Dünyanın zevki pek azdır. Âhiret ise sakınanlar için muhakkak hayırlıdır ve kıl kadar haksızlığa uğramazsınız. |
[ 004.077 ] | ( EO ) |
Bakmaz mısın o: kendilerine ellerinizi çekin ve namaz kılın, zekât verin denilmiş olan kimselere? şimdi üzerlerine kıtal yazılınca insanlardan Allahdan korkarcasına veya daha bile ziyade korkuyorlar, ve şöyle dediler: «Ey bizim rabbımız! niçin üzerimize bu kitali yazdın! nolordu bizi yakın bir ecele tehir edeydin? de ki: Dünya zevkı ne olsa azdır Ahıret ise Allahdan korkanlar için sırf hayırdır hem kıl kadar hakkınız yenmez. |
[ 004.077 ] | ( ES ) |
Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez." |
[ 004.077 ] | ( NQ ) |
Have you not seen those who were told to hold back their hands (from fighting) and perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and give Zakat, but when the fighting was ordained for them, behold! a section of them fear men as they fear Allah or even more. They say: "Our Lord! Why have you ordained for us fighting? Would that you had granted us respite for a short period?" Say: "Short is the enjoyment of this world. The Hereafter is (far) better for him who fears Allah, and you shall not be dealt with unjustly even equal to the Fatila (a scalish thread in the long slit of a date-stone). |
[ 004.078 ] | ( KK ) |
ÃóíúäóãóÇ ÊóßõæäõæÇ íõÏúÑößúßõãõ ÇáúãóæúÊõ æóáóæú ßõäúÊõãú Ýöí ÈõÑõæÌò ãõÔóíøóÏóÉò æóÅöäú ÊõÕöÈúåõãú ÍóÓóäóÉñ íóÞõæáõæÇ åóÐöåö ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö æóÅöäú ÊõÕöÈúåõãú ÓóíøöÆóÉñ íóÞõæáõæÇ åóÐöåö ãöäú ÚöäúÏößó Þõáú ßõáøñ ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö ÝóãóÇáö åóÄõáÇóÁö ÇáúÞóæúãö áÇó íóßóÇÏõæäó íóÝúÞóåõæäó ÍóÏöíËðÇ ﴿ ٧٨ ﴾ |
[ 004.078 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.078 ] | ( AY ) |
Her nerede olursanız, ölüm size erişir velev ki, tahkim edilmiş yüksek kalelerde bulunun. Bununla beraber onlara (münâfık ve kâfirlere) bir iyilik gelse: “ Bu Allah’dandır”, derler. Bir musibet de geldi mi: “Bu, senin uğursuzluğundandır”, derler. (Ey Resûlüm) de ki: “ Hepsi (iyi ve kötüyü yaratmak) Allah’tandır.” Fakat bu topluluğa ne oluyor ki, Kur’ân’ı anlamağa yanaşmıyorlar. |
[ 004.078 ] | ( EO ) |
Her nerede olsanız ölüm size yetişir eflâke ser çekmiş burclarda da olsanız; bununla beraber kendilerine bir güzellik erdimi «bu Allahdan» diyorlar, bir musıbet de değdimi «bu senden» diyorlar, de ki: hepsi Allah tarafından, fakat neye bu adamlar söz anlamağa yanaşmıyorlar. |
[ 004.078 ] | ( ES ) |
Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar? |
[ 004.078 ] | ( NQ ) |
Wheresoever you may be, death will overtake you even if you are in fortresses built up strong and high! And if some good reaches them, they say, "This is from Allah," but if some evil befalls them, they say, "This is from you (O Muhammad )." Say: "All things are from Allah," so what is wrong with these people that they fail to understand any word? |
[ 004.079 ] | ( KK ) |
ãóÇ ÃóÕóÇÈóßó ãöäú ÍóÓóäóÉò Ýóãöäó Çááøóåö æóãóÇ ÃóÕóÇÈóßó ãöäú ÓóíøöÆóÉò Ýóãöäú äóÝúÓößó æóÃóÑúÓóáúäóÇßó áöáäøóÇÓö ÑóÓõæáÇð æóßóÝóì ÈöÇááøóåö ÔóåöíÏðÇ ﴿ ٧٩ ﴾ |
[ 004.079 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.079 ] | ( AY ) |
Sana gelen her iyilik Allah’ın lütfudur ve sana gelen her fenalık da kendinden (yaptığının cezası) dır. Biz seni insanlara bir Peygamber olarak gönderdik. Buna şahid ise, Allah yeter. |
[ 004.079 ] | ( EO ) |
Sana güzellikten her ne ererse bil ki Allahdandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir, biz seni insanlara bir Resul olarak gönderdik, şahid ise Allah yeter. |
[ 004.079 ] | ( ES ) |
(Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak da Allah yeter. |
[ 004.079 ] | ( NQ ) |
Whatever of good reaches you, is from Allah, but whatever of evil befalls you, is from yourself. And We have sent you (O Muhammad ) as a Messenger to mankind, and Allah is Sufficient as a Witness. |
[ 004.080 ] | ( KK ) |
ãóäú íõØöÚö ÇáÑøóÓõæáó ÝóÞóÏú ÃóØóÇÚó Çááøóåó æóãóäú Êóæóáøóì ÝóãóÇ ÃóÑúÓóáúäóÇßó Úóáóíúåöãú ÍóÝöíÙðÇ ﴿ ٨٠ ﴾ |
[ 004.080 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.080 ] | ( AY ) |
Kim Peygambere itâat ederse, muhakkak Allah’a itâat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin. Zira seni onlara koruyucu ve gözetici göndermedik (ancak tebliğ için gönderdik). |
[ 004.080 ] | ( EO ) |
Kim Resule itaat ederse Allaha itaat etmiş olur, kim de yan bükerse üzerlerine seni gözcü de göndermedik. |
[ 004.080 ] | ( ES ) |
Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik. |
[ 004.080 ] | ( NQ ) |
He who obeys the Messenger (Muhammad ), has indeed obeyed Allah, but he who turns away, then we have not sent you (O Muhammad ) as a watcher over them. |
[ 004.081 ] | ( KK ) |
æóíóÞõæáõæäó ØóÇÚóÉñ ÝóÅöÐóÇ ÈóÑóÒõæÇ ãöäú ÚöäúÏößó ÈóíøóÊó ØóÇÆöÝóÉñ ãöäúåõãú ÛóíúÑó ÇáøóÐöí ÊóÞõæáõ æóÇááøóåõ íóßúÊõÈõ ãóÇ íõÈóíøöÊõæäó ÝóÃóÚúÑöÖú Úóäúåõãú æóÊóæóßøóáú Úóáóì Çááøóåö æóßóÝóì ÈöÇááøóåö æóßöíáÇð ﴿ ٨١ ﴾ |
[ 004.081 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.081 ] | ( AY ) |
Huzurunda münâfıklar: “ Baş üstüne, işimiz itâattır” derler. Sonra da yanından çıktıklarında içlerinden bir kısmı, dediklerine aykırı olarak geceleyin söz uydururlar. Allah onların kurup yaptıkları tezviratı yazıyor. Onun için sen, yüzlerine vurma, onlardan vazgeç ve Allah’a güvenip dayan. Allah vekil olarak yeter. |
[ 004.081 ] | ( EO ) |
Bâş üstüne diyorlar sonra da yanından çıktıklarında içlerinden bir takımı dediklerinin hilâfına tezvirat yapıyorlar, Allah da yaptıkları tezviratı kaydediyor, onun için sen yüzlerine vurmaktan vaz geç de Allaha havale et Allah vekil yeter. |
[ 004.081 ] | ( ES ) |
Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter. |
[ 004.081 ] | ( NQ ) |
They say: "We are obedient," but when they leave you (Muhammad ), a section of them spend all night in planning other than what you say. But Allah records their nightly (plots). So turn aside from them (do not punish them), and put your trust in Allah. And Allah is Ever All-Sufficient as a Disposer of affairs. |
[ 004.082 ] | ( KK ) |
ÃóÝóáÇó íóÊóÏóÈøóÑõæäó ÇáúÞõÑúÂäó æóáóæú ßóÇäó ãöäú ÚöäúÏö ÛóíúÑö Çááøóåö áóæóÌóÏõæÇ Ýöíåö ÇÎúÊöáÇóÝðÇ ßóËöíÑðÇ ﴿ ٨٢ ﴾ |
[ 004.082 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.082 ] | ( AY ) |
Onlar, hâlâ Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu ve mânasını düşünmiyecekler mi? Eğer o, Allah’dan başkası tarafından olsaydı, muhakkak ki içinde birbirini tutmıyan birçok söz ve ifadeler bulurlaradı. |
[ 004.082 ] | ( EO ) |
Hâlâ Kur'anı im'an ile teemmül etmezler mi? Eğer o Allahdan başkası tarafından olsa idi elbette içinde bir çok ahenksizlikler bulacaklardı. |
[ 004.082 ] | ( ES ) |
Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı. |
[ 004.082 ] | ( NQ ) |
Do they not then consider the Qur'an carefully? Had it been from other than Allah, they would surely have found therein much contradictions. |
[ 004.083 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÌóÇÁóåõãú ÃóãúÑñ ãöäó ÇáúÃóãúäö Ãóæö ÇáúÎóæúÝö ÃóÐóÇÚõæÇ Èöåö æóáóæú ÑóÏøõæåõ Åöáóì ÇáÑøóÓõæáö æóÅöáóì Ãõæáöí ÇáúÃóãúÑö ãöäúåõãú áóÚóáöãóåõ ÇáøóÐöíäó íóÓúÊóäúÈöØõæäóåõ ãöäúåõãú æóáóæúáÇó ÝóÖúáõ Çááøóåö Úóáóíúßõãú æóÑóÍúãóÊõåõ áÇó ÊøóÈóÚúÊõãõ ÇáÔøóíúØóÇäó ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ٨٣ ﴾ |
[ 004.083 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.083 ] | ( AY ) |
Hem o münâfıklara, îman ordusunun zafer ve felâketine dair eminlik veya korku haberi geldiği zaman, onu yayarlar (ortalığı telâşa verirler). Hâlbuki o haberi, Peygambere ve mü’minlerden kumandanlara iletseler, elbette onun yayılıp yayılmaması gerektiğini onlardan öğrenirlerdi. Eğer Allah’ın nimet ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız müstesna, muhakkak şeytana uymuş gitmiştiniz. |
[ 004.083 ] | ( EO ) |
Hem emn-ü havfe dair bir haber geldiği vakıt kendilerine onu yayıveriyorlar, halbuki onu Peygambere ve içlerinden ülül'emrolanlara arzetseler elbette bunların istinbata kadir olanları onu anlar bilirlerdi, eğer Allahın fazl-ü rahmeti üzerinizde olmasa idi pek azınızdan maadası Şeytana uymuş gitmiştiniz. |
[ 004.083 ] | ( ES ) |
Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. |
[ 004.083 ] | ( NQ ) |
When there comes to them some matter touching (public) safety or fear, they make it known (among the people), if only they had referred it to the Messenger or to those charged with authority among them, the proper investigators would have understood it from them (directly). Had it not been for the Grace and Mercy of Allah upon you, you would have followed Shaitan(Satan), save a few of you. |
[ 004.084 ] | ( KK ) |
ÝóÞóÇÊöáú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö áÇó ÊõßóáøóÝõ ÅöáÇøó äóÝúÓóßó æóÍóÑøöÖö ÇáúãõÄúãöäöíäó ÚóÓóì Çááøóåõ Ãóäú íóßõÝøó ÈóÃúÓó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÇááøóåõ ÃóÔóÏøõ ÈóÃúÓðÇ æóÃóÔóÏøõ ÊóäßöíáÇð ﴿ ٨٤ ﴾ |
[ 004.084 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.084 ] | ( AY ) |
(başkaları cihaddan dönerse de) sen, Allah yolunda çarpış. Sen ancak nefsinden sorumlusun. İman edenleri de savaşa teşvik et. Olur ki Allah, o kâfirlerin şiddet ve tazyîkını def eder. Allah, tazyîk ve azap bakımından kâfirlerden daha şiddetlidir. |
[ 004.084 ] | ( EO ) |
Onun için Allah yolunda çarpış, ancak nefsinden başkasiyle mükellef değilsin, mü'minleri de çarpış, ancak nefsinden başkasiyle mükellef değilsin, mü'mileri de çarpışmağa teşvik et, me'muldur ki Allah a küfretmekte bulunanların tazyikını defetsin, Allah tazyikce de daha şiddetli tenkilce de daha şiddetlidir. |
[ 004.084 ] | ( ES ) |
(Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir. |
[ 004.084 ] | ( NQ ) |
Then fight (O Muhammad ) in the Cause of Allah, you are not tasked (held responsible) except for yourself, and incite the believers (to fight along with you), it may be that Allah will restrain the evil might of the disbelievers. And Allah is Stronger in Might and Stronger in punishing. |
[ 004.085 ] | ( KK ) |
ãóäú íóÔúÝóÚú ÔóÝóÇÚóÉð ÍóÓóäóÉð íóßõäú áóåõ äóÕöíÈñ ãöäúåóÇ æóãóäú íóÔúÝóÚú ÔóÝóÇÚóÉð ÓóíøöÆóÉð íóßõäú áóåõ ßöÝúáñ ãöäúåóÇ æóßóÇäó Çááøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ãõÞöíÊðÇ ﴿ ٨٥ ﴾ |
[ 004.085 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.085 ] | ( AY ) |
Kim güzel bir yardımda (şefaatte) bulunursa, ona o yardımdan bir hisse (sevab) olur. Kim de kötü bir yardım ve tavassutta bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah herşey’e hakkıyla kadir ve şâhittir. |
[ 004.085 ] | ( EO ) |
Her kim güzel bir şefaatte bulunursa ona ondan bir nasîb olur, her kim de kötü bir şefaatte bulunursa, ona da ondan bir nazîr olur, Allah her şeye nâzır bulunuyor. |
[ 004.085 ] | ( ES ) |
Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah her şeyi gözetip karşılığını verir. |
[ 004.085 ] | ( NQ ) |
Whosoever intercedes for a good cause will have the reward thereof, and whosoever intercedes for an evil cause will have a share in its burden. And Allah is Ever All-Able to do (and also an All-Witness to) everything. |
[ 004.086 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÍõíøöíÊõãú ÈöÊóÍöíøóÉò ÝóÍóíøõæÇ ÈöÃóÍúÓóäó ãöäúåóÇ Ãóæú ÑõÏøõæåóÇ Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÍóÓöíÈðÇ ﴿ ٨٦ ﴾ |
[ 004.086 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.086 ] | ( AY ) |
(Bir mü’min tarafından) bir selâmla selâmlandığınız zaman, siz ondan daha güzeli ile karşılık verin veya aynı ile mukabele edin. (Esselâmü aleyküm’e ve aleykümü’sselâm ve rahmetu’llah” ile, “esselâmü aleyküm ve rahmetu’llahi” ye, “ve aleykümü’s-selâm ve rahmetu’llahi ve berakâtüh” ile, “es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llahi ve berekâtühü” ye de aynı ile karşılık verin). Allah her şeyin hesabını görücü bulunuyor. |
[ 004.086 ] | ( EO ) |
Size her hangi bir suretle sağlık verildği zaman siz de ondan daha güzeli ile sağlık verin veya ayniyle mukabele edin, Allah her şeyi hısaba çekmekte bulunuyorlar. |
[ 004.086 ] | ( ES ) |
Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. |
[ 004.086 ] | ( NQ ) |
When you are greeted with a greeting, greet in return with what is better than it, or (at least) return it equally. Certainly, Allah is Ever a Careful Account Taker of all things. |
[ 004.087 ] | ( KK ) |
Çóááøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó áóíóÌúãóÚóäøóßõãú Åöáóì íóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö áÇó ÑóíúÈó Ýöíåö æóãóäú ÃóÕúÏóÞõ ãöäó Çááøóåö ÍóÏöíËðÇ ﴿ ٨٧ ﴾ |
[ 004.087 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.087 ] | ( AY ) |
Kendinden başka ilâh olmıyan bir Allah hakkı için ki, o, şüpheden âri olan kıyâmet gününde sizi toplıyacaktır. Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir? |
[ 004.087 ] | ( EO ) |
Allah, başka tapılacak yok ancak o, Celâli hakkı için o sizi muhakkak kıyamet gününe toplayacak, onda şüphe yok, Allahdan daha doğru sözlü kim olabilir? |
[ 004.087 ] | ( ES ) |
Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka biraraya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir? |
[ 004.087 ] | ( NQ ) |
Allah! La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He). Surely, He will gather you together on the Day of Resurrection about which there is no doubt. And who is truer in statement than Allah? |
[ 004.088 ] | ( KK ) |
ÝóãóÇ áóßõãú Ýöí ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó ÝöÆóÊóíúäö æóÇááøóåõ ÃóÑúßóÓóåõãú ÈöãóÇ ßóÓóÈõæÇ ÃóÊõÑöíÏõæäó Ãóäú ÊóåúÏõæÇ ãóäú ÃóÖóáøó Çááøóåõ æóãóäú íõÖúáöáö Çááøóåõ Ýóáóäú ÊóÌöÏó áóåõ ÓóÈöíáÇð ﴿ ٨٨ ﴾ |
[ 004.088 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.088 ] | ( AY ) |
O hâlde, siz niçin münâfıklar hakkında (küfür üzere olduklarına ittifak etmeyip) iki taraf oluyorsunuz? Allah, onları, kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü hâlde, Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Kimi ki Allah saptırırsa, artık sen ona asla yol bulamazsın. |
[ 004.088 ] | ( EO ) |
O halde siz neye Münafıklar hakkında iki fırka oluyorsunuz? Allah onları kazandıkları vebal yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allahın sapdırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Her kimi Allah sapdırırsa artık sen ona yol bulamazsın. |
[ 004.088 ] | ( ES ) |
O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için bir çıkış yolu bulamazsın. |
[ 004.088 ] | ( NQ ) |
Then what is the matter with you that you are divided into two parties about the hypocrites? Allah has cast them back (to disbelief) because of what they have earned. Do you want to guide him whom Allah has made to go astray? And he whom Allah has made to go astray, you will never find for him any way (of guidance). |
[ 004.089 ] | ( KK ) |
æóÏøõæÇ áóæú ÊóßúÝõÑõæäó ßóãóÇ ßóÝóÑõæÇ ÝóÊóßõæäõæäó ÓóæóÇÁð ÝóáÇó ÊóÊøóÎöÐõæÇ ãöäúåõãú ÃóæúáöíóÇÁó ÍóÊøóì íõåóÇÌöÑõæÇ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÎõÐõæåõãú æóÇÞúÊõáõæåõãú ÍóíúËõ æóÌóÏúÊõãõæåõãú æóáÇó ÊóÊøóÎöÐõæÇ ãöäúåõãú æóáöíøðÇ æóáÇó äóÕöíÑðÇ ﴿ ٨٩ ﴾ |
[ 004.089 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.089 ] | ( AY ) |
Onlar arzu ettiler ki, kendileri küfre saptıkları gibi, siz de sapasınız da beraber olasınız. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinciye kadar, içlerinden dost edinmeyin. Eğer tevhîd ve hicretten yüz çevirirlerse onları bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün; onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin. |
[ 004.089 ] | ( EO ) |
Arzu ettiler ki kendilerinin küfre sapdıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız, onun için onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin, yok aldırmazlarsa o vakıt bulduğunuz yerde kendilerini tutun ve öldürün, ve onlardan ne bir dost ne de bir yardımcı edinmeyin. |
[ 004.089 ] | ( ES ) |
Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin. |
[ 004.089 ] | ( NQ ) |
They wish that you reject Faith, as they have rejected (Faith), and thus that you all become equal (like one another). So take not Auliya' (protectors or friends) from them, till they emigrate in the Way of Allah (to Muhammad ). But if they turn back (from Islam), take (hold) of them and kill them wherever you find them, and take neither Auliya' (protectors or friends) nor helpers from them. |
[ 004.090 ] | ( KK ) |
ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó íóÕöáõæäó Åöáóì Þóæúãò Èóíúäóßõãú æóÈóíúäóåõãú ãöíËóÇÞñ Ãóæú ÌóÇÁõæßõãú ÍóÕöÑóÊú ÕõÏõæÑõåõãú Ãóäú íõÞóÇÊöáõæßõãú Ãóæú íõÞóÇÊöáõæÇ Þóæúãóåõãú æóáóæú ÔóÇÁó Çááøóåõ áóÓóáøóØóåõãú Úóáóíúßõãú ÝóáóÞóÇÊóáõæßõãú ÝóÅöäö ÇÚúÊóÒóáõæßõãú Ýóáóãú íõÞóÇÊöáõæßõãú æóÃóáúÞóæúÇ Åöáóíúßõãõ ÇáÓøóáóãó ÝóãóÇ ÌóÚóáó Çááøóåõ áóßõãú Úóáóíúåöãú ÓóÈöíáÇð ﴿ ٩٠ ﴾ |
[ 004.090 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.090 ] | ( AY ) |
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar; yahut ne size karşı harp etmeyi, ne de kendi kavimlerine karşı savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp bîtaraf olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, bunları üzerinize musallat kılaradı da sizinle savaşırlardı. O hâlde sizi bırakıp bir tarafa çekildikleri ve sizinle savaşmayıp barışa yattıkları takdirde de Allah, onların aleyhinde sizin için tecavüze bir yol (izin) vermemiştir. |
[ 004.090 ] | ( EO ) |
Ancak şöylelerine dokunmayın ki sizinle aralarında misyak olan bir kavme vasıl olmuş bulunurlar, yahud ne size harb etmeği ne de kendi kavmlerine harb etmeği havsalarına sığdıramıyarak size gelmişlerdir, eğer Allah dilese idi bunları üzerinize musallat kılardı da sizinle harb ederlerdi, o halde sizi bırakıb bir tarafa çekildikleri ve sizinle harb etmeyib sulha yattıkları takdirde de Allah aleyhlerinde size bir yol vermemiştir. |
[ 004.090 ] | ( ES ) |
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir. |
[ 004.090 ] | ( NQ ) |
Except those who join a group, between you and whom there is a treaty (of peace), or those who approach you with their breasts restraining from fighting you as well as fighting their own people. Had Allah willed, indeed He would have given them power over you, and they would have fought you. So if they withdraw from you, and fight not against you, and offer you peace, then Allah has opened no way for you against them. |
[ 004.091 ] | ( KK ) |
ÓóÊóÌöÏõæäó ÂÎóÑöíäó íõÑöíÏõæäó Ãóäú íóÃúãóäõæßõãú æóíóÃúãóäõæÇ Þóæúãóåõãú ßõáøó ãóÇ ÑõÏøõæÇ Åöáóì ÇáúÝöÊúäóÉö ÃõÑúßöÓõæÇ ÝöíåóÇ ÝóÅöäú áóãú íóÚúÊóÒöáõæßõãú æóíõáúÞõæÇ Åöáóíúßõãõ ÇáÓøóáóãó æóíóßõÝøõæÇ ÃóíúÏöíóåõãú ÝóÎõÐõæåõãú æóÇÞúÊõáõæåõãú ÍóíúËõ ËóÞöÝúÊõãõæåõãú æóÃõæáóÆößõãú ÌóÚóáúäóÇ áóßõãú Úóáóíúåöãú ÓõáúØóÇäðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ٩١ ﴾ |
[ 004.091 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.091 ] | ( AY ) |
Diğer bir takım kimseleri de bulacaksınız ki, hem sizden emîn olmak, hem de kavimlerinden emîn kalmak isterler. Her ne zaman fitneye çağırılırlarsa, o tarafa döner, içine düşerler. Eğer bunlar sizden çekinmezler, barışınıza yatıp taarruzdan ellerini çekmezlerse, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman ve salâhiyyet verdik. |
[ 004.091 ] | ( EO ) |
Diğer bir takımlarını bulacaksınız ki hem sizden emin olmak hem de kavmlerinden emin kalmak isterler, fitneye sevkedildikce de döner döner içine atılırlar, eğer bunlar sizden çekinmezler ve sulha yatıb taarruzdan ellerini çekmezlerse kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün, işte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik. |
[ 004.091 ] | ( ES ) |
Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik. |
[ 004.091 ] | ( NQ ) |
You will find others that wish to have security from you and security from their people. Every time they are sent back to temptation, they yield thereto. If they withdraw not from you, nor offer you peace, nor restrain their hands, take (hold) of them and kill them wherever you find them. In their case, We have provided you with a clear warrant against them. |
[ 004.092 ] | ( KK ) |
æóãóÇ ßóÇäó áöãõÄúãöäò Ãóäú íóÞúÊõáó ãõÄúãöäðÇ ÅöáÇøó ÎóØóÃð æóãóäú ÞóÊóáó ãõÄúãöäðÇ ÎóØóÃð ÝóÊóÍúÑöíÑõ ÑóÞóÈóÉò ãõÄúãöäóÉò æóÏöíóÉñ ãõÓóáøóãóÉñ Åöáóì Ãóåúáöåö ÅöáÇøó Ãóäú íóÕøóÏøóÞõæÇ ÝóÅöäú ßóÇäó ãöäú Þóæúãò ÚóÏõæøò áóßõãú æóåõæó ãõÄúãöäñ ÝóÊóÍúÑöíÑõ ÑóÞóÈóÉò ãõÄúãöäóÉò æóÅöäú ßóÇäó ãöäú Þóæúãò Èóíúäóßõãú æóÈóíúäóåõãú ãöíËóÇÞñ ÝóÏöíóÉñ ãõÓóáøóãóÉñ Åöáóì Ãóåúáöåö æóÊóÍúÑöíÑõ ÑóÞóÈóÉò ãõÄúãöäóÉò Ýóãóäú áóãú íóÌöÏú ÝóÕöíóÇãõ ÔóåúÑóíúäö ãõÊóÊóÇÈöÚóíúäö ÊóæúÈóÉð ãöäó Çááøóåö æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ٩٢ ﴾ |
[ 004.092 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.092 ] | ( AY ) |
Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olamaz, ancak hata yolu ile olabilir ve kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, mü’min bir köle âzat etmesi ve ölenin ailesine (vârislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi lâzım gelir. Meğer ki vârisler, o diyeti sadaka olarak bağışlamış olsunlar. Eğer öldürülen, mü’min olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azat etmesi lâzımdır (diyet gerekmez, çünkü kâfirler arasında bulunan mü’minin vârisleri kâfir olacağından kendisine varis olamazlar.) Şâyet öldürülen, kendileriyle aranızda andlaşma olan bir (kâfir) kavimdense, o zaman ailesine (mirasçılarına) teslim edilecek bir diyet vermek ve bir de, mü’min bir köle âzat etmek gerekir. Bunlara gücü yetmiyen de Allah tarafından tevbesinin kabulü için, birbiri ardınca iki ay oruç tutması icap eder. Allah, her şeyi bilendir, hikmet ve hüküm sahibidir. |
[ 004.092 ] | ( EO ) |
Bir mü'minin bir mü'mini öldürmesi olamaz meğerki hatâ ola ve kim bir mü'mini hatârâ öldürürse mü'min bir esir azad etmesi ve ölenin vârislerine teslim edilecek bir diyet vermesi lâzım gelir, meğer ki vârisler tasadduk edeler, eğer öldürülen kendi mü'min olmakla beraber size düşman bir kavmden ise o zaman öldürenin bir esir azad etmesi lâzım gelir, ve eğer kendileriyle aranızda bir misak bulunan bir kavmden ise o zaman vârislerine teslim edilecek bir diyet vermek ve mü'min bir esir azad etmek lâzım gelir, bunlara gücü yetmiyen de Allah tarafından tevbesinin kabulü için ardı ardına iki ay oruç tutmak lâzım gelir, Allah alîm, hakîm bulunuyor. |
[ 004.092 ] | ( ES ) |
Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir). |
[ 004.092 ] | ( NQ ) |
It is not for a believer to kill a believer except (that it be) by mistake, and whosoever kills a believer by mistake, (it is ordained that) he must set free a believing slave and a compensation (blood money, i.e Diya) be given to the deceased's family, unless they remit it. If the deceased belonged to a people at war with you and he was a believer; the freeing of a believing slave (is prescribed), and if he belonged to a people with whom you have a treaty of mutual alliance, compensation (blood money - Diya) must be paid to his family, and a believing slave must be freed. And whoso finds this (the penance of freeing a slave) beyond his means, he must fast for two consecutive months in order to seek repentance from Allah. And Allah is Ever All-Knowing, All-Wise. |
[ 004.093 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóÞúÊõáú ãõÄúãöäðÇ ãõÊóÚóãøöÏðÇ ÝóÌóÒóÇÄõåõ Ìóåóäøóãõ ÎóÇáöÏðÇ ÝöíåóÇ æóÛóÖöÈó Çááøóåõ Úóáóíúåö æóáóÚóäóåõ æóÃóÚóÏøó áóåõ ÚóÐóÇÈðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٩٣ ﴾ |
[ 004.093 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.093 ] | ( AY ) |
Kim de bir mü’mini kasden öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalmak üzere, cehennemdir. Allah ona gazâb etmiş, lânet etmiş ve büyük bir azap hazırlamıştır. |
[ 004.093 ] | ( EO ) |
her kim de bir mü'mini müteammiden öldürürse artık onun cezası Cehennemde hulûddur, Allah ona gadab etmiş. Lâ'net etmiş azîm bir azab hazırlamıştır. |
[ 004.093 ] | ( ES ) |
Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır. |
[ 004.093 ] | ( NQ ) |
And whoever kills a believer intentionally, his recompense is Hell to abide therein, and the Wrath and the Curse of Allah are upon him, and a great punishment is prepared for him. |
[ 004.094 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÅöÐóÇ ÖóÑóÈúÊõãú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÝóÊóÈóíøóäõæÇ æóáÇó ÊóÞõæáõæÇ áöãóäú ÃóáúÞóì Åöáóíúßõãõ ÇáÓøóáÇóãó áóÓúÊó ãõÄúãöäðÇ ÊóÈúÊóÛõæäó ÚóÑóÖó ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ ÝóÚöäúÏó Çááøóåö ãóÛóÇäöãõ ßóËöíÑóÉñ ßóÐóáößó ßõäúÊõãú ãöäú ÞóÈúáõ Ýóãóäøó Çááøóåõ Úóáóíúßõãú ÝóÊóÈóíøóäõæÇ Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÎóÈöíÑðÇ ﴿ ٩٤ ﴾ |
[ 004.094 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.094 ] | ( AY ) |
Ey mü’minler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mü’mini kâfirden ayırt etmek için iyice araştırın. Size İslâm selâmı veren kimseye, -dünya hayatının geçici nimet ve menfaatına göz dikerek - sen mü’min değilsin, demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâma ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz (dilinizle getirdiğiniz şahâdet, kalplerinizde kökleşmemişti) Sonra Allah, size îman ve istikameti lütfetti. Onun için iyice anlayın (öldürmede acele etmeyin). Muhakkak Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
[ 004.094 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Allah yolunda adım attığınız vakıt iyi anlayın dinleyin size islâm selâmı veren kimseye -Dünya hayatının geçici metaına göz dikerek- sen mü'min değilsin demeyin, Allah yanında çok ganimetler var, önce siz de öyle idiniz, Allah kerem buyurdu da sizleri iyman ile tanıttı onun için iyi anlayın dinleyin, muhakkak ki Allah ne yaparasanız habîr bulunuyor. |
[ 004.094 ] | ( ES ) |
Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, "Sen mümin değilsin" demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. |
[ 004.094 ] | ( NQ ) |
O you who believe! When you go (to fight) in the Cause of Allah, verify (the truth), and say not to anyone who greets you (by embracing Islam): "You are not a believer"; seeking the perishable goods of the worldly life. There are much more profits and booties with Allah. Even as he is now, so were you yourselves before till Allah conferred on you His Favours (i.e. guided you to Islam), therefore, be cautious in discrimination. Allah is Ever Well-Aware of what you do. |
[ 004.095 ] | ( KK ) |
áÇó íóÓúÊóæöí ÇáúÞóÇÚöÏõæäó ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ÛóíúÑõ Ãõæáöí ÇáÖøóÑóÑö æóÇáúãõÌóÇåöÏõæäó Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú ÝóÖøóáó Çááøóåõ ÇáúãõÌóÇåöÏöíäó ÈöÃóãúæóÇáöåöãú æóÃóäúÝõÓöåöãú Úóáóì ÇáúÞóÇÚöÏöíäó ÏóÑóÌóÉð æóßõáÇøð æóÚóÏó Çááøóåõ ÇáúÍõÓúäóì æóÝóÖøóáó Çááøóåõ ÇáúãõÌóÇåöÏöíäó Úóáóì ÇáúÞóÇÚöÏöíäó ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ٩٥ ﴾ |
[ 004.095 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.095 ] | ( AY ) |
Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın cihaddan geri kalanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar bir olmazlar. Allah, mallarıyla ve canlarıyla savaşanları, derece bakımından, oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah, ikisine de cenneti vadetmiştir. Fakat Allah savaşanlara, oturanların üstünde pek büyük bir mükâfat vermiştir. |
[ 004.095 ] | ( EO ) |
Mü'minlerden özür sahibi olmaksızın oturanlar ve Allah yolunda mallariyle, canlariyle cihad edenler müsavi olamazlar, Allah, mallariyle ve canlariyle mücahid olanları oturanların derece i'tibariyle üzerine geçirdi, gerçi Allah ikisine de husnayi (Cenneti) vad buyurmuştur, bununla beraber Allah mücahidlere oturanların fevkında azîm bir ecir ihsan etmiştir. |
[ 004.095 ] | ( ES ) |
Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir vermiştir. |
[ 004.095 ] | ( NQ ) |
Not equal are those of the believers who sit (at home), except those who are disabled (by injury or are blind or lame, etc.), and those who strive hard and fight in the Cause of Allah with their wealth and their lives. Allah has preferred in grades those who strive hard and fight with their wealth and their lives above those who sit (at home). Unto each, Allah has promised good (Paradise), but Allah has preferred those who strive hard and fight, above those who sit (at home) by a huge reward; |
[ 004.096 ] | ( KK ) |
ÏóÑóÌóÇÊò ãöäúåõ æóãóÛúÝöÑóÉð æóÑóÍúãóÉð æóßóÇäó Çááøóåõ ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ٩٦ ﴾ |
[ 004.096 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.096 ] | ( AY ) |
Mücahidler için Allah katından dereceler, mağfiret ve rahmet vardır. Allah, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. |
[ 004.096 ] | ( EO ) |
Tarafından derece derece rütbeler, ve bir mağfiret ve rahmet... Öyleya; Allah bir gafur, rahîm bulunuyor. |
[ 004.096 ] | ( ES ) |
Kendi katından derece derece rütbeler, bir mağfiret ve rahmet vermiştir. Öyle ya, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. |
[ 004.096 ] | ( NQ ) |
Degrees of (higher) grades from Him, and Forgiveness and Mercy. And Allah is Ever Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.097 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÊóæóÝøóÇåõãõ ÇáúãóáóÆößóÉõ ÙóÇáöãöí ÃóäúÝõÓöåöãú ÞóÇáõæÇ Ýöíãó ßõäúÊõãú ÞóÇáõæÇ ßõäøóÇ ãõÓúÊóÖúÚóÝöíäó Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÞóÇáõæÇ Ãóáóãú Êóßõäú ÃóÑúÖõ Çááøóåö æóÇÓöÚóÉð ÝóÊõåóÇÌöÑõæÇ ÝöíåóÇ ÝóÃõæáóÆößó ãóÃúæóÇåõãú Ìóåóäøóãõ æóÓóÇÁóÊú ãóÕöíÑðÇ ﴿ ٩٧ ﴾ |
[ 004.097 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.097 ] | ( AY ) |
(Mekke’den hicret vâcib olduğu zaman oradan hicret etmeyip küfür diyarında kalıp) nefislerine zulmettikleri hâlde, meleklerin, canlarını aldığı kimselere (azarlama kasdı ile) melekler şöyle derler: “ Ne işte idiniz?” Onlar: “ Biz Mekke’de zayıf kimselerdendik, hicret etmekten acizdik.” derler. Melekler de: “Allah’ın arzı geniş değil mi idi? Siz de oraya hicret edeydiniz ya!” derler. İşte onların yeri cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir!... |
[ 004.097 ] | ( EO ) |
O kimseler ki nefislerine zulmetmekdelerken melekler canlarını aldılar, «ne işde idiniz» dediler, «biz dediler: Bu arzda zebun idik», «ya, dediler: Allahın arzı geniş değil mi idi oraya hicret etsenizdi ya?» İşte bunların me'vaları Cehennemdir, ona gidiş de ne fena şeydir. |
[ 004.097 ] | ( ES ) |
Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir. |
[ 004.097 ] | ( NQ ) |
Verily! As for those whom the angels take (in death) while they are wronging themselves (as they stayed among the disbelievers even though emigration was obligatory for them), they (angels) say (to them): "In what (condition) were you?" They reply: "We were weak and oppressed on earth." They (angels) say: "Was not the earth of Allah spacious enough for you to emigrate therein?" Such men will find their abode in Hell - What an evil destination! |
[ 004.098 ] | ( KK ) |
ÅöáÇøó ÇáúãõÓúÊóÖúÚóÝöíäó ãöäó ÇáÑøöÌóÇáö æóÇáäøöÓóÇÁö æóÇáúæöáúÏóÇäö áÇó íóÓúÊóØöíÚõæäó ÍöíáóÉð æóáÇó íóåúÊóÏõæäó ÓóÈöíáÇð ﴿ ٩٨ ﴾ |
[ 004.098 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.098 ] | ( AY ) |
Erkek, kadın ve çocuklardan gücü yetmiyen biçarelerle hicret için yol bulamıyanlar müstesna (onlar cehennemlik değillerdir.) |
[ 004.098 ] | ( EO ) |
Ancak hakikaten zebun olanlar: Hiç bir çareye gücü yetmiyen ve hicret için yol bulamıyan erkekler, kadın, çocuklar müstesna. |
[ 004.098 ] | ( ES ) |
Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç... |
[ 004.098 ] | ( NQ ) |
Except the weak ones among men, women and children who cannot devise a plan, nor are they able to direct their way. |
[ 004.099 ] | ( KK ) |
ÝóÃõæáóÆößó ÚóÓóì Çááøóåõ Ãóäú íóÚúÝõæó Úóäúåõãú æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóÝõæøðÇ ÛóÝõæÑðÇ ﴿ ٩٩ ﴾ |
[ 004.099 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.099 ] | ( AY ) |
Çünkü Allah,’ın bunlardan o günahı afvetmesi umulur. Allah, çok afvedici, çok bağışlayıcıdır. |
[ 004.099 ] | ( EO ) |
Çünkü bunlardan Allahın o günahı afiv buyurması memuldür, Allah afvi çok bir gafur bulunuyor. |
[ 004.099 ] | ( ES ) |
Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır. |
[ 004.099 ] | ( NQ ) |
For these there is hope that Allah will forgive them, and Allah is Ever Oft Pardoning, Oft-Forgiving. |
[ 004.100 ] | ( KK ) |
æóãóäú íõåóÇÌöÑú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö íóÌöÏú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ãõÑóÇÛóãðÇ ßóËöíÑðÇ æóÓóÚóÉð æóãóäú íóÎúÑõÌú ãöäú ÈóíúÊöåö ãõåóÇÌöÑðÇ Åöáóì Çááøóåö æóÑóÓõæáöåö Ëõãøó íõÏúÑößúåõ ÇáúãóæúÊõ ÝóÞóÏú æóÞóÚó ÃóÌúÑõåõ Úóáóì Çááøóåö æóßóÇäó Çááøóåõ ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ١٠٠ ﴾ |
[ 004.100 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.100 ] | ( AY ) |
Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve Rasûlüne itâatla hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, onun ecri (mükâfatı) Gerçekten Allah,’a düşmüştür. Allah, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. |
[ 004.100 ] | ( EO ) |
Her kim Allah yolunda hicret ederse yer yüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur ve her kim Allaha ve Peygambere hicret kasdiyle evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse muhakkak ki onun ecri Allaha düşer, Allah bir gafur, rahîm bulunuyor. |
[ 004.100 ] | ( ES ) |
Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
[ 004.100 ] | ( NQ ) |
He who emigrates (from his home) in the Cause of Allah, will find on earth many dwelling places and plenty to live by. And whosoever leaves his home as an emigrant unto Allah and His Messenger, and death overtakes him, his reward is then surely incumbent upon Allah. And Allah is Ever Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.101 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ÖóÑóÈúÊõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóáóíúÓó Úóáóíúßõãú ÌõäóÇÍñ Ãóäú ÊóÞúÕõÑõæÇ ãöäó ÇáÕøóáóæÉö Åöäú ÎöÝúÊõãú Ãóäú íóÝúÊöäóßõãõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöäøó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ßóÇäõæÇ áóßõãú ÚóÏõæøðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ١٠١ ﴾ |
[ 004.101 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.101 ] | ( AY ) |
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız (farz namazları iki rekât, yahut imâ ile kılıp) dört rekâtlı namazdan kısmanızda üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır. |
[ 004.101 ] | ( EO ) |
Sefer ettiğiniz vakıt o küfredenlerin size bir fenalık yapmalarından korkuyorsanız nemazdan kısmanız artık size bir günah olmaz muhakkak ki kâfirler size açık bir düşman bulunuyorlar. |
[ 004.101 ] | ( ES ) |
Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. |
[ 004.101 ] | ( NQ ) |
And when you (Muslims) travel in the land, there is no sin on you if you shorten your Salat (prayer) if you fear that the disbelievers may attack you, verily, the disbelievers are ever unto you open enemies. |
[ 004.102 ] | ( KK ) |
æóÅöÐóÇ ßõäúÊó Ýöíåöãú ÝóÃóÞóãúÊó áóåõãõ ÇáÕøóáóæÉó ÝóáúÊóÞõãú ØóÇÆöÝóÉñ ãöäúåõãú ãóÚóßó æóáúíóÃúÎõÐõæÇ ÃóÓúáöÍóÊóåõãú ÝóÅöÐóÇ ÓóÌóÏõæÇ ÝóáúíóßõæäõæÇ ãöäú æóÑóÇÆößõãú æóáúÊóÃúÊö ØóÇÆöÝóÉñ ÃõÎúÑóì áóãú íõÕóáøõæÇ ÝóáúíõÕóáøõæÇ ãóÚóßó æóáúíóÃúÎõÐõæÇ ÍöÐúÑóåõãú æóÃóÓúáöÍóÊóåõãú æóÏøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóæú ÊóÛúÝõáõæäó Úóäú ÃóÓúáöÍóÊößõãú æóÃóãúÊöÚóÊößõãú Ýóíóãöíáõæäó Úóáóíúßõãú ãóíúáóÉð æóÇÍöÏóÉð æóáÇó ÌõäóÇÍó Úóáóíúßõãú Åöäú ßóÇäó Èößõãú ÃóÐðì ãöäú ãóØóÑò Ãóæú ßõäúÊõãú ãóÑúÖóì Ãóäú ÊóÖóÚõæÇ ÃóÓúáöÍóÊóßõãú æóÎõÐõæÇ ÍöÐúÑóßõãú Åöäøó Çááøóåó ÃóÚóÏøó áöáúßóÇÝöÑöíäó ÚóÐóÇÈðÇ ãõåöíäðÇ ﴿ ١٠٢ ﴾ |
[ 004.102 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.102 ] | ( AY ) |
Sen onların (askerin) içinde olup (cephede) onlara namaz kıldıracağın zaman, (askerini iki kısım yap), bir kısmı seninle namazda, diğeri düşman karşısında dursun. Hepsi de silâhlarını yanlarına alsınlar. Seninle namazda olup bir rekât kılanlar düşman karşısına gitsinler. Düşman karşısında olup namaz kılmamış olanlar gelip, ikinci rekâtı seninle kılsınlar ve onlar da tedbirli bulunarak silâhlarını yanlarına alsınlar. (Sen selâm verip onlar selâm vermeden düşman karşısına gitsinler. Evvelce bir rekât kılmış olanlar geri gelip kendi başlarına bir rekât daha kılarak selâm versinler. Sonra yer değiştirerek ikinci rekâtı imamla kılmış olanlar gelip kendi başlarına birinci rekâtı kılarak teşehhüdden sonra selâm versinler. Bu gidiş ve dönüşlerde namaz bitinceye kadar namazı bozacak işlerde bulunulmaz.) Kâfirler arzu ederler ki, silâh ve eşyalarınızdan gâfil bulunasınız da, size ansızın bir baskın yapsalar. Eğer yağmurdan dolayı size bir eziyet olursa, hasta bulunursanız, silâhlarınızı bırakmanızda üzerinize günah yoktur. Bununla beraber ihtiyat tedbirini alın. Allah kâfirlere hor ve rüsvay edici bir azap hazırlamıştır. |
[ 004.102 ] | ( EO ) |
Ve o vakıt sen içlerinde olub da onlara nemaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar, bunlar secdeye vardıklarında diğer kısım arkanızda beklesinler, sonra o nemaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar ve silâhlarını yanlarına alsınlar, kâfirler arzu ederler ki silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil bulunsanız da size birdenbire bir basgın bassalar, eğer yağan yağmurdan bir eziyyet varsa veya hasta iseniz silâhları bırakmanızda beis yoktur, bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın çünkü Allah kâfirler için mühiyn bir azab hazırlamıştır. |
[ 004.102 ] | ( ES ) |
Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. |
[ 004.102 ] | ( NQ ) |
When you (O Messenger Muhammad ) are among them, and lead them in As-Salat (the prayer), let one party of them stand up [in Salat (prayer)] with you taking their arms with them; when they finish their prostrations, let them take their positions in the rear and let the other party come up which has not yet prayed, and let them pray with you taking all the precautions and bearing arms. Those who disbelieve wish, if you were negligent of your arms and your baggage, to attack you in a single rush, but there is no sin on you if you put away your arms because of the inconvenience of rain or because you are ill, but take every precaution for yourselves. Verily, Allah has prepared a humiliating torment for the disbelievers. |
[ 004.103 ] | ( KK ) |
ÝóÅöÐóÇ ÞóÖóíúÊõãõ ÇáÕøóáóæÉó ÝóÇÐúßõÑõæÇ Çááøóåó ÞöíóÇãðÇ æóÞõÚõæÏðÇ æóÚóáóì ÌõäõæÈößõãú ÝóÅöÐóÇ ÇØúãóÃúäóäÊõãú ÝóÃóÞöíãõæÇ ÇáÕøóáóæÉó Åöäøó ÇáÕøóáóæÉó ßóÇäóÊú Úóáóì ÇáúãõÄúãöäöíäó ßöÊóÇÈðÇ ãóæúÞõæÊðÇ ﴿ ١٠٣ ﴾ |
[ 004.103 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.103 ] | ( AY ) |
O korkulu zamanda namazı kılıp bitirdikten sonra ayakta iken, otururken, yanlarınız üzere yatarken hep Allah’ı anın. Sükûn ve emniyet hâline geldiğiniz vakit, namazı tam erkânı ile kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerine, vakitleri belirli bir farz olmuştur. |
[ 004.103 ] | ( EO ) |
O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta ve gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allahı zikredin, derken korkudan ıtmi'nan buldunuz mu o vakıt namazı tam erkâniyle eda edin çünkü namaz mü'minler üzerine muayyen vakıtlarla yazılı bir farz bulunuyor. |
[ 004.103 ] | ( ES ) |
O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır. |
[ 004.103 ] | ( NQ ) |
When you have finished As-Salat (the prayer - congregational), remember Allah standing, sitting down, and lying down on your sides, but when you are free from danger, perform As-Salat (Iqamat-as- Salat). Verily, the prayer is enjoined on the believers at fixed hours. |
[ 004.104 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊóåöäõæÇ Ýöí ÇÈúÊöÛóÇÁö ÇáúÞóæúãö Åöäú ÊóßõæäõæÇ ÊóÇáúãõæäó ÝóÅöäøóåõãú íóÇáúãõæäó ßóãóÇ ÊóÇáúãõæäó æóÊóÑúÌõæäó ãöäó Çááøóåö ãóÇ áÇó íóÑúÌõæäó æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١٠٤ ﴾ |
[ 004.104 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.104 ] | ( AY ) |
Düşmanınız olan kavmi (birliği) arayıp takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Siz yaralanıp acı duyuyorsanız, muhakkak ki onlar da sizin çektiğiniz acı gibi acı çekiyorlar. Hâlbuki siz, Allah’dan onların ümit etmedikleri (Âhiret ve cennet gibi) şeyleri umuyorsunuz. Allah (yaptıklarını) hakkıyla bilendir, (emir ve yasaklarında) hikmet sahibidir. |
[ 004.104 ] | ( EO ) |
Düşmanınız olan kavmî ta'kıb etmekte za'f göstermeyin, eğer siz elemleniyorsanız şüphe yok ki sizin elemlendiğiniz gibi onlar da elemleniyorlardır, kaldı ki siz Allahdan onların ümid edemiyecekleri şeyler umuyorsunuz Allah da alîm, hakîm bulunuyor. |
[ 004.104 ] | ( ES ) |
Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. |
[ 004.104 ] | ( NQ ) |
And don't be weak in the pursuit of the enemy; if you are suffering (hardships) then surely, they (too) are suffering (hardships) as you are suffering, but you have a hope from Allah (for the reward, i.e. Paradise) that for which they hope not, and Allah is Ever All-Knowing, All-Wise. |
[ 004.105 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ÃóäúÒóáúäóÇ Åöáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó ÈöÇáúÍóÞøö áöÊóÍúßõãó Èóíúäó ÇáäøóÇÓö ÈöãóÇ ÃóÑóÇßó Çááøóåõ æóáÇó Êóßõäú áöáúÎóÇÆöäöíäó ÎóÕöíãðÇ ﴿ ١٠٥ ﴾ |
[ 004.105 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.105 ] | ( AY ) |
Gerçekten biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Hâinlere yardımcı olma. |
[ 004.105 ] | ( EO ) |
Elhak biz sana bihakkın kitab indirdik ki insanlar arasında Allahın sana gösterdiği vechile hukm edesin; hâinlere müdafaa vekili olma. |
[ 004.105 ] | ( ES ) |
Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma! |
[ 004.105 ] | ( NQ ) |
Surely, We have sent down to you (O Muhammad ) the Book (this Qur'an) in truth that you might judge between men by that which Allah has shown you (i.e. has taught you through Divine Inspiration), so be not a pleader for the treacherous. |
[ 004.106 ] | ( KK ) |
æóÇÓúÊóÛúÝöÑö Çááøóåó Åöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ١٠٦ ﴾ |
[ 004.106 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.106 ] | ( AY ) |
Ve Allah’dan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
[ 004.106 ] | ( EO ) |
Ve Allaha istiğfar eyle, çünkü Allah gafur, rahîm bulunuyor. |
[ 004.106 ] | ( ES ) |
Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir. |
[ 004.106 ] | ( NQ ) |
And seek the Forgiveness of Allah, certainly, Allah is Ever Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.107 ] | ( KK ) |
æóáÇó ÊõÌóÇÏöáú Úóäö ÇáøóÐöíäó íóÎúÊóÇäõæäó ÃóäúÝõÓóåõãú Åöäøó Çááøóåó áÇó íõÍöÈøõ ãóäú ßóÇäó ÎóæøóÇäðÇ ÃóËöíãðÇ ﴿ ١٠٧ ﴾ |
[ 004.107 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.107 ] | ( AY ) |
Günah işleyerek nefislerine hâinlik edenlerden taraf mücâdeleye kalkışma; Çünkü Allah, hâinlikte ileri gitmiş olan günahkârı sevmez. |
[ 004.107 ] | ( EO ) |
Nefislerine hıyânet edib duranlar tarafından mücâdeleye kalkışma, çünkü Allah vebal yüklenen, hıyanetkâr olan kimseleri sevmez. |
[ 004.107 ] | ( ES ) |
Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez. |
[ 004.107 ] | ( NQ ) |
And argue not on behalf of those who deceive themselves. Verily, Allah does not like anyone who is a betrayer of his trust, and indulges in crime. |
[ 004.108 ] | ( KK ) |
íóÓúÊóÎúÝõæäó ãöäó ÇáäøóÇÓö æóáÇó íóÓúÊóÎúÝõæäó ãöäó Çááøóåö æóåõæó ãóÚóåõãú ÅöÐú íõÈóíøöÊõæäó ãóÇ áÇó íóÑúÖóì ãöäó ÇáúÞóæúáö æóßóÇäó Çááøóåõ ÈöãóÇ íóÚúãóáõæäó ãõÍöíØðÇ ﴿ ١٠٨ ﴾ |
[ 004.108 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.108 ] | ( AY ) |
İnsanlardan utanarak hâinliği örterler de, Allah’dan gizlemezler. Hâlbuki Allah,’ın râzı olmıyacağı sözü geceleyin uydurup düzdükleri zaman da Allah onlarla beraberdi. Allah’ın ilmi bütün yaptıklarını kuşatıcıdır. |
[ 004.108 ] | ( EO ) |
İnsanlardan gizlemeğe çalışırlar da Allahdan gizlemeği düşünmezler, halbuki onun razı olmıyacağı tezviratı tertib ederlerken o yanı başlarında, hem Allah her ne yaparlarsa muhît bulunuyor. |
[ 004.108 ] | ( ES ) |
Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır. |
[ 004.108 ] | ( NQ ) |
They may hide (their crimes) from men, but they cannot hide (them) from Allah, for He is with them (by His Knowledge), when they plot by night in words that He does not approve, And Allah ever encompasses what they do. |
[ 004.109 ] | ( KK ) |
åóÇÃóäúÊõãú åóÄõáÇóÁö ÌóÇÏóáúÊõãú Úóäúåõãú Ýöí ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ Ýóãóäú íõÌóÇÏöáõ Çááøóåó Úóäúåõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö Ãóãú ãóäú íóßõæäõ Úóáóíúåöãú æóßöíáÇð ﴿ ١٠٩ ﴾ |
[ 004.109 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.109 ] | ( AY ) |
İşte siz (Ey hâinleri müdafaa edenler) öyle kimselersiniz ki, câhiliyet gayreti ile dünya hayatı uğrunda o hâinlerden yana mücâdeleye atılmışsınız. Kıyâmet gününde onlara azap edilirken, kendileri hesabına Allah’a karşı mücâdele edecek kimdir? yahut onlara kim vekil olacak? |
[ 004.109 ] | ( EO ) |
Haydi siz öyle yapdınız: bu Dünya hayatta tuttunuz taraflarından kim mücadele edecek? Veya üzerlerine kim vekil olacak? |
[ 004.109 ] | ( ES ) |
Haydi siz dünya hayatında onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır? |
[ 004.109 ] | ( NQ ) |
Lo! You are those who have argued for them in the life of this world, but who will argue for them on the Day of Resurrection against Allah, or who will then be their defender? |
[ 004.110 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóÚúãóáú ÓõæÁðÇ Ãóæú íóÙúáöãú äóÝúÓóåõ Ëõãøó íóÓúÊóÛúÝöÑö Çááøóåó íóÌöÏö Çááøóåó ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ١١٠ ﴾ |
[ 004.110 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.110 ] | ( AY ) |
Kim bir fenâlık yapar yahut nefsine zulmeder de Allah’dan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur. |
[ 004.110 ] | ( EO ) |
Halbuki kim bir kötülük yapar veya nefsine zulm eder de sonra Allahın mağfiretine sığınırsa Allahı bir gafur, rahîm bulur. |
[ 004.110 ] | ( ES ) |
Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur. |
[ 004.110 ] | ( NQ ) |
And whoever does evil or wrongs himself but afterwards seeks Allah's Forgiveness, he will find Allah Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.111 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóßúÓöÈú ÅöËúãðÇ ÝóÅöäøóãóÇ íóßúÓöÈõåõ Úóáóì äóÝúÓöåö æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١١١ ﴾ |
[ 004.111 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.111 ] | ( AY ) |
Kim bir günah yaparsa, onu ancak kendi aleyhine işlemiş olur. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
[ 004.111 ] | ( EO ) |
Maamafih kim bir vebal kazanırsa onu sırf kendi aleyhine kazanır, Allah alîm, hakîm de bulunuyor. |
[ 004.111 ] | ( ES ) |
Kim bir kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir. |
[ 004.111 ] | ( NQ ) |
And whoever earns sin, he earns it only against himself. And Allah is Ever All-Knowing, All-Wise. |
[ 004.112 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóßúÓöÈú ÎóØöíÆóÉð Ãóæú ÅöËúãðÇ Ëõãøó íóÑúãö Èöåö ÈóÑöíÆðÇ ÝóÞóÏö ÇÍúÊóãóáó ÈõåúÊóÇäðÇ æóÅöËúãðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ١١٢ ﴾ |
[ 004.112 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.112 ] | ( AY ) |
Kim bir hata veya bir günah yapar da, sonra onu bir suçsuza atarsa, muhakkak ki o, iftira ve bir büyük günahı yüklenmiştir. |
[ 004.112 ] | ( EO ) |
Her kim de bir cinayet veya bir vebal kazanır da sonra onu bir bîgünahın üzerine atarsa şüphesiz bir bühtan ve açık bir vebal daha yüklenmiş olur. |
[ 004.112 ] | ( ES ) |
Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur. |
[ 004.112 ] | ( NQ ) |
And whoever earns a fault or a sin and then throws it on to someone innocent, he has indeed burdened himself with falsehood and a manifest sin. |
[ 004.113 ] | ( KK ) |
æóáóæúáÇó ÝóÖúáõ Çááøóåö Úóáóíúßó æóÑóÍúãóÊõåõ áóåóãøóÊú ØóÇÆöÝóÉñ ãöäúåõãú Ãóäú íõÖöáøõæßó æóãóÇ íõÖöáøõæäó ÅöáÇøó ÃóäúÝõÓóåõãú æóãóÇ íóÖõÑøõæäóßó ãöäú ÔóíúÁò æóÃóäúÒóáó Çááøóåõ Úóáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó æóÇáúÍößúãóÉó æóÚóáøóãóßó ãóÇ áóãú Êóßõäú ÊóÚúáóãõ æóßóÇäó ÝóÖúáõ Çááøóåö Úóáóíúßó ÚóÙöíãðÇ ﴿ ١١٣ ﴾ |
[ 004.113 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.113 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm) Eğer Allah’ın lütfû ve rahmeti üzerinde olmasaydı, onlardan bir topluluk seni hakdan şaşırtmağa muhakkak kasdetmiş idi. Onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiç bir şeyde zarar da veremezler. Nasıl zarar verebilirler ki, Allah sana Kur’ân’ı ve hükümlerini indirdi; evvelce bilmediklerini sana öğretti. Allah’ın, senin üzerindeki lütûf ve ihsanı çok büyüktür. |
[ 004.113 ] | ( EO ) |
Allahın fazl-ü rahmeti üzerinde olmasaydı onlardan bir taife seni bile hukümde haktan şaşırtmayı kurmuşlardı, maamafih onlar yalnız kendilerini şaşırırlar, sana hiç bir zarar edemezler, nasıl edebilirler ki Allah sana kitab ve hikmet indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir, hem Allahın senin üzerinde fazlı çok büyük bulunuyor. |
[ 004.113 ] | ( ES ) |
Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab (Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfu büyüktür. |
[ 004.113 ] | ( NQ ) |
Had not the Grace of Allah and His Mercy been upon you (O Muhammad ), a party of them would certainly have made a decision to mislead you, but (in fact) they mislead none except their own selves, and no harm can they do to you in the least. Allah has sent down to you the Book (The Qur'an), and Al-Hikmah (Islamic laws, knowledge of legal and illegal things i.e. the Prophet's Sunnah - legal ways), and taught you that which you knew not. And Ever Great is the Grace of Allah unto you (O Muhammad ). |
[ 004.114 ] | ( KK ) |
áÇó ÎóíúÑó Ýöí ßóËöíÑò ãöäú äóÌúæóÇåõãú ÅöáÇøó ãóäú ÃóãóÑó ÈöÕóÏóÞóÉò Ãóæú ãóÚúÑõæÝò Ãóæú ÅöÕúáÇóÍò Èóíúäó ÇáäøóÇÓö æóãóäú íóÝúÚóáú Ðóáößó ÇÈúÊöÛóÇÁó ãóÑúÖóÇÉö Çááøóåö ÝóÓóæúÝó äõÄúÊöíåö ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ١١٤ ﴾ |
[ 004.114 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.114 ] | ( AY ) |
Onların (hâinlerin) fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi veya bir iyilik etmeyi, yahut insanların arasını düzeltmeyi emreden başka ( o müstesnâdır). Her kim de bu işleri, Allah’ın rızâsını arayarak yaparsa, biz ona Âhirette büyük bir mükâfat vereceğiz. |
[ 004.114 ] | ( EO ) |
Onların fızıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur, ancak sadaka vermeyi veya bir ma'ruf işlemeyi veya insanların arasını düzeltmeyi emreden başka, ve her kim bunu Allahın rızasını arayarak yaparsa yarın biz ona büyük bir ecir vereceğiz. |
[ 004.114 ] | ( ES ) |
Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat vereceğiz. |
[ 004.114 ] | ( NQ ) |
There is no good in most of their secret talks save (in) him who orders Sadaqah (charity in Allah's Cause), or Ma'ruf(Islamic Monotheism and all the good and righteous deeds which Allah has ordained), or conciliation between mankind, and he who does this, seeking the good Pleasure of Allah, We shall give him a great reward. |
[ 004.115 ] | ( KK ) |
æóãóäú íõÔóÇÞöÞö ÇáÑøóÓõæáó ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÊóÈóíøóäó áóåõ ÇáúåõÏóì æóíóÊøóÈöÚú ÛóíúÑó ÓóÈöíáö ÇáúãõÄúãöäöíäó äõæóáøöåö ãóÇ Êóæóáøóì æóäõÕúáöåö Ìóåóäøóãó æóÓóÇÁóÊú ãóÕöíÑðÇ ﴿ ١١٥ ﴾ |
[ 004.115 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.115 ] | ( AY ) |
Her kim de, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra, Peygambere aykırı harekette bulunur ve mü’minlerin yolundan başkasına uyar giderse, onu döndüğü sapıklıkta bırakırız. Âhirette de kendisini cehenneme koyarız ki, o, ne kötü bir dönüş yeridir!... |
[ 004.115 ] | ( EO ) |
Her kim de kendisine hak tebeyyün ettikten sonra peygambere muhalefette bulunur ve mü'minler yolunun gayrısına giderse biz onu gittiğine bırakırız ve kendisine Cehennemi boylatırız ki o ne fena gidişdir. |
[ 004.115 ] | ( ES ) |
Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir. |
[ 004.115 ] | ( NQ ) |
And whoever contradicts and opposes the Messenger (Muhammad ) after the right path has been shown clearly to him, and follows other than the believers' way. We shall keep him in the path he has chosen, and burn him in Hell - what an evil destination. |
[ 004.116 ] | ( KK ) |
Åöäøó Çááøóåó áÇó íóÛúÝöÑõ Ãóäú íõÔúÑóßó Èöåö æóíóÛúÝöÑõ ãóÇ Ïõæäó Ðóáößó áöãóäú íóÔóÇÁõ æóãóäú íõÔúÑößú ÈöÇááøóåö ÝóÞóÏú Öóáøó ÖóáÇóáÇð ÈóÚöíÏðÇ ﴿ ١١٦ ﴾ |
[ 004.116 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.116 ] | ( AY ) |
Muhakkak ki Allah, kendine ortak koşanları bağışlamaz. Bu günahdan başkasını, dilediği kimseden mağfiret buyurur (bağışlar). Kim Allah’a eş (ortak) koşarsa, şüphesiz çok uzak bir sapıklığa sapmıştır. |
[ 004.116 ] | ( EO ) |
Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret buyurmaz, ondan berisini ise dilediğine mağfiret buyurur, kim de Allaha şirk koşarsa hakıkatte pek uzak bir dalâle sapmıştır. |
[ 004.116 ] | ( ES ) |
Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür. |
[ 004.116 ] | ( NQ ) |
Verily! Allah forgives not (the sin of) setting up partners in worship with Him, but He forgives whom he pleases sins other than that, and whoever sets up partners in worship with Allah, has indeed strayed far away. |
[ 004.117 ] | ( KK ) |
Åöäú íóÏúÚõæäó ãöäú Ïõæäöåö ÅöáÇøó ÅöäóÇËðÇ æóÅöäú íóÏúÚõæäó ÅöáÇøó ÔóíúØóÇäðÇ ãóÑöíÏðÇ ﴿ ١١٧ ﴾ |
[ 004.117 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.117 ] | ( AY ) |
Mekke müşrikleri Allah’ı bırakıp da yalnız dişi putlara (lât, Uzza ve Menat’a) tapıyorlar. Onların bu putlara tapmaları da ancak inatçı bir şeytana ibâdet etmektir. |
[ 004.117 ] | ( EO ) |
Onu bırakıb da dişilere tapıyorlar, ve yalâbık bir Şeytana tapıyorlar. |
[ 004.117 ] | ( ES ) |
Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar. |
[ 004.117 ] | ( NQ ) |
They (all those who worship others than Allah) invoke nothing but female deities besides Him (Allah), and they invoke nothing but Shaitan (Satan), a persistent rebel! |
[ 004.118 ] | ( KK ) |
áóÚóäóåõ Çááøóåõ æóÞóÇáó áóÇó ÊøóÎöÐóäøó ãöäú ÚöÈóÇÏößó äóÕöíÈðÇ ãóÝúÑõæÖðÇ ﴿ ١١٨ ﴾ |
[ 004.118 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.118 ] | ( AY ) |
Allah o iblis’i (şeytanı) rahmetinden kovdu. O da dedi ki: “ Muhakkak kullarından bir muayyen pay edineceğim, onları sapıklığa çağıracağım. |
[ 004.118 ] | ( EO ) |
Ki Allah onu la'netledi, o da şöyle dedi: Celâlin hakkı için kullarından bir mukadder pay alacağım. |
[ 004.118 ] | ( ES ) |
Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım. |
[ 004.118 ] | ( NQ ) |
Allah cursed him. And he [Shaitan (Satan)] said: "I will take an appointed portion of your slaves; |
[ 004.119 ] | ( KK ) |
æó óáÃõÖöáøóäøóåõãú æóáóÃõãóäøöíóäøóåõãú æóáóÂãõÑóäøóåõãú ÝóáóíõÈóÊøößõäøó ÂÐóÇäó ÇáúÃóäúÚóÇãö æóáóÂãõÑóäøóåõãú ÝóáóíõÛóíøöÑõäøó ÎóáúÞó Çááøóåö æóãóäú íóÊøóÎöÐö ÇáÔøóíúØóÇäó æóáöíøðÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÝóÞóÏú ÎóÓöÑó ÎõÓúÑóÇäðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ١١٩ ﴾ |
[ 004.119 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.119 ] | ( AY ) |
Onları gerçekten sapıtacağım, kendilerini uzun emellere düşürüp olmayacak kuruntularla aldatacağım ve elbette onlara emredeceğim de dâvarların kulakların (putlara adamak üzre) kesip yaracaklar. Çaresiz onlara emredeceğim de, Allah’ın yarattığını (putlaştırarak, aslından çıkararak) değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı bir dost edinirse, gerçekten açık bir ziyana düşmüştür. |
[ 004.119 ] | ( EO ) |
Ve lâbüd onları sapıtacağım, ve her halde onları ümniyyelere düşürüb olmayacak kuruntularla aldatacağım, ve lâbüd onlara emr edeceğim de hayvanların kulaklarını dilecekler ve lâbüd onlara emredeceğim de Allahın halkını tağyir edecekler, ve her kim Allahı bırakıb Şeytanı veliyy ittihaz ederse şüphesiz açıktan açığa husrana düşmüştür. |
[ 004.119 ] | ( ES ) |
Onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur. |
[ 004.119 ] | ( NQ ) |
Verily, I will mislead them, and surely, I will arouse in them false desires; and certainly, I will order them to slit the ears of cattle, and indeed I will order them to change the nature created by Allah." And whoever takes Shaitan (Satan) as a Wali(protector or helper) instead of Allah, has surely suffered a manifest loss. |
[ 004.120 ] | ( KK ) |
íóÚöÏõåõãú æóíõãóäøöíåöãú æóãóÇ íóÚöÏõåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÅöáÇøó ÛõÑõæÑðÇ ﴿ ١٢٠ ﴾ |
[ 004.120 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.120 ] | ( AY ) |
Şeytan onlara vadeder, onları uzun emel ve kuruntulara düşürür, Şeytanın kendilerine vaad ettikleri aldatmadan başka bir şey değildir. |
[ 004.120 ] | ( EO ) |
O, onlar va'd verir, ümniyyelere ümidlere düşürür fakat Şeytan onlara kuru bir aldatmadan başka ne va'd eder? |
[ 004.120 ] | ( ES ) |
Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir. |
[ 004.120 ] | ( NQ ) |
He [Shaitan (Satan)] makes promises to them, and arouses in them false desires; and Shaitan's (Satan) promises are nothing but deceptions. |
[ 004.121 ] | ( KK ) |
ÃõæáóÆößó ãóÃúæóÇåõãú Ìóåóäøóãõ æóáÇó íóÌöÏõæäó ÚóäúåóÇ ãóÍöíÕðÇ ﴿ ١٢١ ﴾ |
[ 004.121 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.121 ] | ( AY ) |
İşte onların varacakları yer Cehennemdir ve ondan kurtuluşa hiç bir çare bulamayacaklardır. |
[ 004.121 ] | ( EO ) |
İşte onların varacakları yer Cehennemdir, ve ondan halâsa hiç bir çare bulamıyacaklardır, iyman edib de iyi iyi işler yapan kimselere gelince yarın onları altından irmaklar akar Cennetlere koyacağız, ebediyyen onlar da kalacaklar. |
[ 004.121 ] | ( ES ) |
Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan kurtulmak için çare bulamazlar. |
[ 004.121 ] | ( NQ ) |
The dwelling of such (people) is Hell, and they will find no way of escape from it. |
[ 004.122 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÓóäõÏúÎöáõåõãú ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÃóÈóÏðÇ æóÚúÏó Çááøóåö ÍóÞøðÇ æóãóäú ÃóÕúÏóÞõ ãöäó Çááøóåö ÞöíáÇð ﴿ ١٢٢ ﴾ |
[ 004.122 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.122 ] | ( AY ) |
İman edip Sâlih âmeller işliyenlere gelince, biz onları (ağaçları) altlarından nehirler akan cennetlere koyacağız, ebediyyen de o cennetlerde kalacaklardır. Allah bunu gerçek olarak vaad etmiştir. Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir? |
[ 004.122 ] | ( EO ) |
Hakka Allah va'di, Allahdan daha doğru sözlü kim olabilir? |
[ 004.122 ] | ( ES ) |
İman edip iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'dan daha doğru sözlü kim olabilir? |
[ 004.122 ] | ( NQ ) |
But those who believe (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) and do deeds of righteousness, We shall admit them to the Gardens under which rivers flow (i.e. in Paradise) to dwell therein forever. Allah's Promise is the Truth, and whose words can be truer than those of Allah? (Of course, none). |
[ 004.123 ] | ( KK ) |
áóíúÓó ÈöÃóãóÇäöíøößõãú æóáÇó ÃóãóÇäöíøö Ãóåúáö ÇáúßöÊóÇÈö ãóäú íóÚúãóáú ÓõæÁðÇ íõÌúÒó Èöåö æóáóÇ íóÌöÏú áóåõ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóáöíøðÇ æóáÇó äóÕöíÑðÇ ﴿ ١٢٣ ﴾ |
[ 004.123 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.123 ] | ( AY ) |
Ey müşrikler, ne sizin putlardan yardım görme kuruntularınızla, ne de ehl-i kitabın (Yahûdî ve Hristiyanların) kendilerini selâmette görmeleri kuruntularıyla Allah’ın bu vaad ve sevabına kavuşulmaz. Kim bir kötü iş yaparsa, onunla cezalanır ve kendisine Allah’dan başka ne bir dost bulabilir, ne de bir yardımcı... |
[ 004.123 ] | ( EO ) |
O, sizin kuruntularınızla da değil, ehli kitabın kuruntulariyle de değil, kim bir kötülük yaparsa onunla cezalanır ve Allahdan beride ne bir veliy bulabilir ne de bir nasîr. |
[ 004.123 ] | ( ES ) |
(İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. |
[ 004.123 ] | ( NQ ) |
It will not be in accordance with your desires (Muslims), nor those of the people of the Scripture (Jews and Christians), whosoever works evil, will have the recompense thereof, and he will not find any protector or helper besides Allah. |
[ 004.124 ] | ( KK ) |
æóãóäú íóÚúãóáú ãöäó ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ãöäú ÐóßóÑò Ãóæú ÃõäúËóì æóåõæó ãõÄúãöäñ ÝóÃõæáóÆößó íóÏúÎõáõæäó ÇáúÌóäøóÉó æóáÇó íõÙúáóãõæäó äóÞöíÑðÇ ﴿ ١٢٤ ﴾ |
[ 004.124 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.124 ] | ( AY ) |
Mü’min olduğu hâlde erkek ve kadından kim bir takım sâlih âmellerde bulunursa, işte bu gibiler, cennete girerler ve zerre kadar zulmedilmezler. |
[ 004.124 ] | ( EO ) |
Gerek erkeklerden gerek dişi her hangi bir gişi de mü'min olarak iyi işlerden bir iş tutarsa işte böyleler Cennete girerler ve zerrece hakları yenmez. |
[ 004.124 ] | ( ES ) |
Erkek veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar. |
[ 004.124 ] | ( NQ ) |
And whoever does righteous good deeds, male or female, and is a true believer in the Oneness of Allah (Muslim), such will enter Paradise and not the least injustice, even to the size of a Naqira (speck on the back of a date-stone), will be done to them. |
[ 004.125 ] | ( KK ) |
æóãóäú ÃóÍúÓóäõ ÏöíäðÇ ãöãøóäú ÃóÓúáóãó æóÌúåóåõ áöáøóåö æóåõæó ãõÍúÓöäñ æóÇÊøóÈóÚó ãöáøóÉó ÅöÈúÑóÇåöíãó ÍóäöíÝðÇ æóÇÊøóÎóÐó Çááøóåõ ÅöÈúÑóÇåöíãó ÎóáöíáÇð ﴿ ١٢٥ ﴾ |
[ 004.125 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.125 ] | ( AY ) |
İyilik eden bir kimse olarak kendini tam bir hulûsla Allah’a teslim eden ve İbrâhîm’in tevhîd dinine uymuş olan kimseden daha güzel din sahibi kimdir? Allah,İbrâhîm’i (aleyhisselâm) dost edinmiştir. |
[ 004.125 ] | ( EO ) |
Hem kimdir o kimseden daha güzel dinli ki özü muhsin olarak yüzünü tertemiz islâm ile Allaha tutmuş ve hanîf (sâde hakka boyun eğer muvahhid müslim) olarak İbrahim milletine uymuştur, Allah ki İbrahimi halil edindi. |
[ 004.125 ] | ( ES ) |
İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti. |
[ 004.125 ] | ( NQ ) |
And who can be better in religion than one who submits his face (himself) to Allah (i.e. follows Allah's Religion of Islamic Monotheism); and he is a Muhsin (a good-doer - see V.2:112). And follows the religion of Ibrahim (Abraham) Hanifa (Islamic Monotheism - to worship none but Allah Alone). And Allah did take Ibrahim (Abraham) as a Khalil (an intimate friend). |
[ 004.126 ] | ( KK ) |
æóáöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóßóÇäó Çááøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò ãõÍöíØðÇ ﴿ ١٢٦ ﴾ |
[ 004.126 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.126 ] | ( AY ) |
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın ilim ve kudreti her şeyi kuşatıcıdır. |
[ 004.126 ] | ( EO ) |
Halbukî göklerdeki ve yerdeki hep Allahındır ve Allah her şey'i muhît bulunuyor. |
[ 004.126 ] | ( ES ) |
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır. |
[ 004.126 ] | ( NQ ) |
And to Allah belongs all that is in the heavens and all that is in the earth. And Allah is Ever Encompassing all things. |
[ 004.127 ] | ( KK ) |
æóíóÓúÊóÝúÊõæäóßó Ýöí ÇáäøöÓóÇÁö Þõáö Çááøóåõ íõÝúÊöíßõãú Ýöíåöäøó æóãóÇ íõÊúáóì Úóáóíúßõãú Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö Ýöí íóÊóÇãóì ÇáäøöÓóÇÁö ÇááÇøóÊöí áÇó ÊõÄúÊõæäóåõäøó ãóÇ ßõÊöÈó áóåõäøó æóÊóÑúÛóÈõæäó Ãóäú ÊóäúßöÍõæåõäøó æóÇáúãõÓúÊóÖúÚóÝöíäó ãöäó ÇáúæöáúÏóÇäö æóÃóäú ÊóÞõæãõæÇ áöáúíóÊóÇãóì ÈöÇáúÞöÓúØö æóãóÇ ÊóÝúÚóáõæÇ ãöäú ÎóíúÑò ÝóÅöäøó Çááøóåó ßóÇäó Èöåö ÚóáöíãðÇ ﴿ ١٢٧ ﴾ |
[ 004.127 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.127 ] | ( AY ) |
Bir de, kadınlar hakkında senden fetva (dinin hükmünü) istiyorlar (sana miraslarını soruyorlar). De ki, onlara dair fetvayı, size Allah veriyor: Kendilerine farz kılınan mirâsı vermediğiniz ve nikâhlamalarını da beğenip istemediğiniz yetim kızlar hakkında, mağdur çocuklar hakkında ve yetimlere insaf ile bakmanız hakkında, yüzünüze karşı okunan kitabda âyetler var. Hayır olarak yapacağınız şeyi Allah hakkıyla bilicidir. |
[ 004.127 ] | ( EO ) |
Bir de senden kadınlar hakkında fetvâ isteyorlar, de ki onlar hakkındaki fetvâyi size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikâhlamayı istemediğiniz öksüz kızlar hakkında,ve mağdur çocuklar hakkında, ve yetimlere insaf ile bakmanız hakkında kitabda yüzünüze karşı okunub duran âyetler var, daha da hayra dâir ne yaparsanız şüphe yok ki Allah ona da alîm bulunuyor. |
[ 004.127 ] | ( ES ) |
Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir. |
[ 004.127 ] | ( NQ ) |
They ask your legal instruction concerning women, say: Allah instructs you about them, and about what is recited unto you in the Book concerning the orphan girls whom you give not the prescribed portions (as regards Mahr and inheritance) and yet whom you desire to marry, and (concerning) the children who are weak and oppressed, and that you stand firm for justice to orphans. And whatever good you do, Allah is Ever All-Aware of it. |
[ 004.128 ] | ( KK ) |
æóÅöäö ÇãúÑóÃóÉñ ÎóÇÝóÊú ãöäú ÈóÚúáöåóÇ äõÔõæÒðÇ Ãóæú ÅöÚúÑóÇÖðÇ ÝóáÇó ÌõäóÇÍó ÚóáóíúåöãóÇ Ãóäú íõÕúáöÍóÇ ÈóíúäóåõãóÇ ÕõáúÍðÇ æóÇáÕøõáúÍõ ÎóíúÑñ æóÇõÍúÖöÑóÊö ÇáúÇóäúÝõÓõ ÇáÔøõÍøó æóÅöäú ÊõÍúÓöäõæÇ æóÊóÊøóÞõæÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÎóÈöíÑðÇ ﴿ ١٢٨ ﴾ |
[ 004.128 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.128 ] | ( AY ) |
Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa, bir anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde karı-koca üzerine günah yoktur. Sulh en hayırlı bir iştir. Zâten nefislerde kıskançlık hazırlanmıştır. Eğer iyi geçinip arayı düzeltir, zulüm ve geçimsizlikten sakınırsanız, elbette Allah, yapacağınız her şeyden tamamen haberdârdır. |
[ 004.128 ] | ( EO ) |
Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlana gelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor. |
[ 004.128 ] | ( ES ) |
Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
[ 004.128 ] | ( NQ ) |
And if a woman fears cruelty or desertion on her husband's part, there is no sin on them both if they make terms of peace between themselves; and making peace is better. And human inner-selves are swayed by greed. But if you do good and keep away from evil, verily, Allah is Ever Well-Acquainted with what you do. |
[ 004.129 ] | ( KK ) |
æóáóäú ÊóÓúÊóØöíÚõæÇ Ãóäú ÊóÚúÏöáõæÇ Èóíúäó ÇáäøöÓóÇÁö æóáóæú ÍóÑóÕúÊõãú ÝóáÇó ÊóãöíáõæÇ ßõáøó Çáúãóíúáö ÝóÊóÐóÑõæåóÇ ßóÇáúãõÚóáøóÞóÉö æóÅöäú ÊõÕúáöÍõæÇ æóÊóÊøóÞõæÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ١٢٩ ﴾ |
[ 004.129 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.129 ] | ( AY ) |
Kadınlar (ınız) arasında sevgide eşitlik yapmağa hırs gösterseniz bile, asla buna gücünüz yetmez. O hâlde büsbütün birine meyledip diğerlerini (ne kocalı, ne de kocasız) askıda kalmış gibi bırakmayın. Eğer nefsinizi düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız Gerçekten Allah, günahlarınızı çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
[ 004.129 ] | ( EO ) |
Kadınlarınız arasında her veçhile âdil davranmıya ne kadar hırs besleseniz yine muktedir olamazsınız, bâri büsbütün meyledib de ötekini askıda kalmış gibi bırakmayın, ve eğer arayi düzeltir ve haksızlıktan korunursanız şüphe yokki Allah gafur, rahîm bulunuyor. |
[ 004.129 ] | ( ES ) |
Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. |
[ 004.129 ] | ( NQ ) |
You will never be able to do perfect justice between wives even if it is your ardent desire, so do not incline too much to one of them (by giving her more of your time and provision) so as to leave the other hanging (i.e. neither divorced nor married). And if you do justice, and do all that is right and fear Allah by keeping away from all that is wrong, then Allah is Ever Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.130 ] | ( KK ) |
æóÅöäú íóÊóÝóÑøóÞóÇ íõÛúäö Çááøóåõ ßõáÇøð ãöäú ÓóÚóÊöåö æóßóÇäó Çááøóåõ æóÇÓöÚðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١٣٠ ﴾ |
[ 004.130 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.130 ] | ( AY ) |
Eğer karı-koca boşanarak birbirinden ayrılırlarsa Allah, her birini kendi kudreti ile ihtiyaçtan berî kılar. Allah’ın ihsânı geniştir. O,hükmünde hikmet sahibidir. |
[ 004.130 ] | ( EO ) |
Yok eğer ayrılırlarsa Allah kudretiyle her birini diğerinden müstağni kılar, Allah kudreti geniş bir hakîm bulunuyor. |
[ 004.130 ] | ( ES ) |
Eğer karı-koca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah, onların her birini geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz. Allah'ın lutfu geniştir, hikmeti büyüktür. |
[ 004.130 ] | ( NQ ) |
But if they separate (by divorce), Allah will provide abundance for everyone of them from His Bounty. And Allah is Ever All-Sufficient for His creatures' need, All-Wise. |
[ 004.131 ] | ( KK ) |
æóáöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáóÞóÏú æóÕøóíúäóÇ ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó ãöäú ÞóÈúáößõãú æóÅöíøóÇßõãú Ãóäö ÇÊøóÞõæÇ Çááøóå æóÅöäú ÊóßúÝõÑõæÇ ÝóÅöäøó áöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóßóÇäó Çááøóåõ ÛóäöíøðÇ ÍóãöíÏðÇ ﴿ ١٣١ ﴾ |
[ 004.131 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.131 ] | ( AY ) |
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Celâlim hakkı için, biz senden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de hep “Allah’dan korkun” diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, hamd ve senâ O’nadır. |
[ 004.131 ] | ( EO ) |
Allahındır bütün göklerdeki, yerdeki, celalim hakkı için sizden evvel kitab verilenlere de tavsıye ettik size de ki Allahdan korkun, ve eğer tanımamazlık ederseniz haberiniz olsun ki Allahındır bütün Göklerdeki ve Yerdeki, ve Allah bir ganiy, hamîd bulunuyor. |
[ 004.131 ] | ( ES ) |
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size Allah'tan korkmanızı emrettik. Eğer inkâr ederseniz, biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, hamd ve senâ O'na yakışır. |
[ 004.131 ] | ( NQ ) |
And to Allah belongs all that is in the heavens and all that is in the earth. And verily, We have recommended to the people of the Scripture before you, and to you (O Muslims) that you (all) fear Allah, and keep your duty to Him, But if you disbelieve, then unto Allah belongs all that is in the heavens and all that is in the earth, and Allah is Ever Rich (Free of all wants), Worthy of all praise. |
[ 004.132 ] | ( KK ) |
æóáöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóßóÝóì ÈöÇááøóåö æóßöíáÇð ﴿ ١٣٢ ﴾ |
[ 004.132 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.132 ] | ( AY ) |
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Bir vekil olarak Allah yeter. |
[ 004.132 ] | ( EO ) |
Allahındır bütün göklerdeki, yerdeki; dayanılacak (vekil) de Allah yeter. |
[ 004.132 ] | ( ES ) |
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter. |
[ 004.132 ] | ( NQ ) |
And to Allah belongs all that is in the heavens and all that is in the earth. And Allah is Ever All-Sufficient as a Disposer of affairs. |
[ 004.133 ] | ( KK ) |
Åöäú íóÔóÃú íõÐúåöÈúßõãú ÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ æóíóÃúÊö ÈöÂÎóÑöíäó æóßóÇäó Çááøóåõ Úóáóì Ðóáößó ÞóÏöíÑðÇ ﴿ ١٣٣ ﴾ |
[ 004.133 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.133 ] | ( AY ) |
Ey insanlar! Eğer O dilerse, sizi giderir yok eder de (yerinize) başkalarını getirir. Allah buna da kadirdir. |
[ 004.133 ] | ( EO ) |
Dilerse sizleri giderir de ey insanlar! Başkalarını getirir, Allah ona da kadîr bulunuyor. |
[ 004.133 ] | ( ES ) |
Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi giderir de başkalarını getirir. Ve Allah, buna kadirdir. |
[ 004.133 ] | ( NQ ) |
If He wills, He can take you away, O people, and bring others. And Allah is Ever All-Potent over that. |
[ 004.134 ] | ( KK ) |
ãóäú ßóÇäó íõÑöíÏõ ËóæóÇÈó ÇáÏøõäúíóÇ ÝóÚöäúÏó Çááøóåö ËóæóÇÈõ ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóßóÇäó Çááøóåõ ÓóãöíÚðÇ ÈóÕöíÑðÇ ﴿ ١٣٤ ﴾ |
[ 004.134 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.134 ] | ( AY ) |
Kim dünya mükâfatını isterse, bilsin ki, dünyanın da, âhiretin de bütün mükâfatı Allah’ın katındadır. Allah söylenenleri işitici ve yapılanları görücüdür. |
[ 004.134 ] | ( EO ) |
Kim Dünya sevabı isteyorsa bilsin ki Dünya sevabı da Ahıret sevabı da Allahın yanındadır, ve Allah bir semî' basîr bulunuyor. |
[ 004.134 ] | ( ES ) |
Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir. |
[ 004.134 ] | ( NQ ) |
Whoever desires a reward in this life of the world, then with Allah (Alone and none else) is the reward of this worldly life and of the Hereafter. And Allah is Ever All-Hearer, All-Seer. |
[ 004.135 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ßõæäõæÇ ÞóæøóÇãöíäó ÈöÇáúÞöÓúØö ÔõåóÏóÇÁó áöáøóåö æóáóæú Úóáóì ÃóäúÝõÓößõãú Ãóæö ÇáúæóÇáöÏóíúäö æóÇáúÃóÞúÑóÈöíäó Åöäú íóßõäú ÛóäöíøðÇ Ãóæú ÝóÞöíÑðÇ ÝóÇááøóåõ Ãóæúáóì ÈöåöãóÇ ÝóáÇó ÊóÊøóÈöÚõæÇ Çáúåóæóì Ãóäú ÊóÚúÏöáõæÇ æóÅöäú ÊóáúæõæÇ Ãóæú ÊõÚúÑöÖõæÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÎóÈöíÑðÇ ﴿ ١٣٥ ﴾ |
[ 004.135 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.135 ] | ( AY ) |
Ey mü’minler! Hak üzere durup adâleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyliyen şahidler olun. Velev ki şahidliğiniz, nefsinizin yahut ana ve babanızla yakın akrabanızın aleyhinde olsun, ister üzerine şahidlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun... Çünkü Allah, ikisine de (zengin ile fakire) sizden daha yakındır. Onun için siz, hakdan yüz çevirip nefsin arzusuna uymayın. Eğer adâlet üzere hüküm vermekten, şahitliğinizde doğru söylemekten dilinizi bükerseniz veya (büsbütün ondan) yüz çevirirseniz, şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
[ 004.135 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Hakkaniyyetle durub adaleti yerine getirmeğe uğraşır hâkimler, Allah için şahidler olunuz, gerekse nefislerinizin, veya ebeveyninizin veya en yakınlarınızın aleyhine olsun, gerek zengin ve gerek fakır bulunsun, çünkü Allah ikisinden de akdemdir, onun için haktan udul edib de nefsin arzusuna tabi' olmayın ve eğer dilinizi eğer veya çekinirseniz şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunur. |
[ 004.135 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
[ 004.135 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Stand out firmly for justice, as witnesses to Allah, even though it be against yourselves, or your parents, or your kin, be he rich or poor, Allah is a Better Protector to both (than you). So follow not the lusts (of your hearts), lest you may avoid justice, and if you distort your witness or refuse to give it, verily, Allah is Ever Well-Acquainted with what you do. |
[ 004.136 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÂãöäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑóÓõæáöåö æóÇáúßöÊóÇÈö ÇáøóÐöí äóÒøóáó Úóáóì ÑóÓõæáöåö æóÇáúßöÊóÇÈö ÇáøóÐöí ÃóäúÒóáó ãöäú ÞóÈúáõ æóãóäú íóßúÝõÑú ÈöÇááøóåö æóãóáóÆößóÊöåö æóßõÊõÈöåö æóÑõÓõáöåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö ÝóÞóÏú Öóáøó ÖóáÇóáÇð ÈóÚöíÏðÇ ﴿ ١٣٦ ﴾ |
[ 004.136 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.136 ] | ( AY ) |
Ey mü’minler! Allah’a, Peygamberine ve Peygamberine indirdiği Kur’ân’a, daha önce indirdiği kitaplara olan imanınızda devamlı bulunun. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, muhakkak hidâyetten uzak bir sapıklığa düşmüştür. |
[ 004.136 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Allaha ve Resulüne de, Resulüne tenzil buyurduğu kitâba da, daha evvel inzâl buyurduğu kitâba da iyman getirin, her kim Allaha ve Meleklerine ve kitablarına ve Resullerine ve Âhıret gününe kâfirlik ederse uzak pek uzak bir dalâl ile sapmiş, sapmış gitmiştir. |
[ 004.136 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur. |
[ 004.136 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Believe in Allah, and His Messenger (Muhammad ), and the Book (the Qur'an) which He has sent down to His Messenger, and the Scripture which He sent down to those before (him), and whosoever disbelieves in Allah, His Angels, His Books, His Messengers, and the Last Day, then indeed he has strayed far away. |
[ 004.137 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Ëõãøó ßóÝóÑõæÇ Ëõãøó ÂãóäõæÇ Ëõãøó ßóÝóÑõæÇ Ëõãøó ÇÒúÏóÇÏõæÇ ßõÝúÑðÇ áóãú íóßõäö Çááøóåõ áöíóÛúÝöÑó áóåõãú æóáÇó áöíóåúÏöíóåõãú ÓóÈöíáÇð ﴿ ١٣٧ ﴾ |
[ 004.137 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.137 ] | ( AY ) |
yahutilerden o kimseler ki, Mûsa’ya îman getirdiler, sonra buzağıya taparak kâfir oldular, sonra tevbe ederek Tevrât’a îman ettiler, sonra Îsa’yı inkâr ettiler, sonra Peygamber (aleyhisselâmı) tanımadılar da küfürde ileri gittiler; Allah, onları mağfiret edecek de değil, doğru yola iletecek de değil... |
[ 004.137 ] | ( EO ) |
şunlarki iyman ettiler, sonra tuttular küfre gittiler, sonra yine iyman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir. |
[ 004.137 ] | ( ES ) |
İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir. |
[ 004.137 ] | ( NQ ) |
Verily, those who believe, then disbelieve, then believe (again), and (again) disbelieve, and go on increasing in disbelief; Allah will not forgive them, nor guide them on the (Right) Way. |
[ 004.138 ] | ( KK ) |
ÈóÔøöÑö ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó ÈöÃóäøó áóåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ١٣٨ ﴾ |
[ 004.138 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.138 ] | ( AY ) |
Kendileri için gerçekten acıklı bir azap olduğunu münâfıklara müjdeleyiver!... |
[ 004.138 ] | ( EO ) |
Müjdele münafıklara ki onlara elîm bir azab var. |
[ 004.138 ] | ( ES ) |
Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azab vardır. |
[ 004.138 ] | ( NQ ) |
Give to the hypocrites the tidings that there is for them a painful torment. |
[ 004.139 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöíäó íóÊøóÎöÐõæäó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ÃóæúáöíóÇÁó ãöäú Ïõæäö ÇáúãõÄúãöäöíäó ÃóíóÈúÊóÛõæäó ÚöäúÏóåõãõ ÇáúÚöÒøóÉó ÝóÅöäøó ÇáúÚöÒøóÉó áöáøóåö ÌóãöíÚðÇ ﴿ ١٣٩ ﴾ |
[ 004.139 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.139 ] | ( AY ) |
O münâfıklar ki, mü’minleri bırakarak kâfirleri dost ediniyorlar, izzet ve zaferi onların yanında mı arıyorlar! Muhakkak ki bütün izzet ve kudret Allah’ındır. |
[ 004.139 ] | ( EO ) |
Onlar ki mü'minleri bırakarak kâfirlerin velâyetine tutunuyorlar, ızzeti onların yanında mı arıyorlar? Fakat ızzet tamamile Allahındır. |
[ 004.139 ] | ( ES ) |
Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir. |
[ 004.139 ] | ( NQ ) |
Those who take disbelievers for Auliya' (protectors or helpers or friends) instead of believers, do they seek honour, power and glory with them? Verily, then to Allah belongs all honour, power and glory. |
[ 004.140 ] | ( KK ) |
æóÞóÏú äóÒøóáó Úóáóíúßõãú Ýöí ÇáúßöÊóÇÈö Ãóäú ÅöÐóÇ ÓóãöÚúÊõãú ÂíóÇÊö Çááøóåö íõßúÝóÑõ ÈöåóÇ æóíõÓúÊóåúÒóÃõ ÈöåóÇ ÝóáÇó ÊóÞúÚõÏõæÇ ãóÚóåõãú ÍóÊøóì íóÎõæÖõæÇ Ýöí ÍóÏöíËò ÛóíúÑöåö Åöäøóßõãú ÅöÐðÇ ãöËúáõåõãú Åöäøó Çááøóåó ÌóÇãöÚõ ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó æóÇáúßóÇÝöÑöíäó Ýöí Ìóåóäøóãó ÌóãöíÚðÇ ﴿ ١٤٠ ﴾ |
[ 004.140 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.140 ] | ( AY ) |
Allah size kitabında (Kur’ânda) şunu da indirmiştir: “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla eğlenildiğini işittiğiniz zaman, o kâfirlerle oturmayın, tâ ki başka söze dalsınlar. Çünkü (rıza gösterir oturursanız) o zaman siz de onlar gibi olursunuz. Şüphe yok ki Allah, münâfıklarla kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır. |
[ 004.140 ] | ( EO ) |
O size kitabında şunu da indirmiştir: Allahın âyetlerini işittiniz mi hakları inkâr ediliyor ve onlarla eğleniliyor, artık o hariflerin yanlarında oturmayın tâ'ki başka bir lâkırdıya dalsınlar, çünkü o zaman siz de onlar gibisinizdir. Şüphesiz ki Allah o Münafıklarla kâfirleri Cehennemde toplayacak topunu bir. |
[ 004.140 ] | ( ES ) |
Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır. |
[ 004.140 ] | ( NQ ) |
And it has already been revealed to you in the Book (this Qur'an) that when you hear the Verses of Allah being denied and mocked at, then sit not with them, until they engage in a talk other than that; (but if you stayed with them) certainly in that case you would be like them. Surely, Allah will collect the hypocrites and disbelievers all together in Hell, |
[ 004.141 ] | ( KK ) |
ÇóáøóÐöíäó íóÊóÑóÈøóÕõæäó Èößõãú ÝóÅöäú ßóÇäó áóßõãú ÝóÊúÍñ ãöäó Çááøóåö ÞóÇáõæÇ Ãóáóãú äóßõäú ãóÚóßõãú æóÅöäú ßóÇäó áöáúßóÇÝöÑöíäó äóÕöíÈñ ÞóÇáõæÇ Ãóáóãú äóÓúÊóÍúæöÐú Úóáóíúßõãú æóäóãúäóÚúßõãú ãöäó ÇáúãõÄúãöäöíäó ÝóÇááøóåõ íóÍúßõãõ Èóíúäóßõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö æóáóäú íóÌúÚóáó Çááøóåõ áöáúßóÇÝöÑöíäó Úóáóì ÇáúãõÄúãöäöíäó ÓóÈöíáÇð ﴿ ١٤١ ﴾ |
[ 004.141 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.141 ] | ( AY ) |
O münâfıklar sizin hâlinizi gözetleyip beklerler: Eğer Allah tarafından size bir fetih (zafer) olursa derler ki: “ Biz sizinle beraber değil miydik, bize de mal ve ganimetten verin.” Fakat kâfirlere bir zafer hissesi düşerse, kâfirlere hitaben: “ Biz, size yardım ederek üstünlüğünüzü temin etmedik mi? Size mü’minlerden gelecek ziyanı önlemedik mi? (Bizi de ganimete ortak yapın)”, derler. Artık Allah, kıyâmet gününde aranızda hükmünü verir ve Allah elbette o günde, kâfirler için mü’minler aleyhine bir yol (imkân ve delil) verecek değildir. |
[ 004.141 ] | ( EO ) |
Onla ki sizi gözetiyorlar: eğer Allahdan size bir feth olursa «beraber değil miydik?» diyecekler ve eğer kâfirlere bir nasîb düşerse «biz sizden üstün gelmedik mi? sizi mü'minlerden kurtarmadık mı?» diyecekler, artık kıyamet günü Allah beyninizde bir yol verecek değil. |
[ 004.141 ] | ( ES ) |
Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir. |
[ 004.141 ] | ( NQ ) |
Those (hyprocrites) who wait and watch about you; if you gain a victory from Allah, they say: "Were we not with you," but if the disbelievers gain a success, they say (to them): "Did we not gain mastery over you and did we not protect you from the believers?" Allah will judge between you (all) on the Day of Resurrection. And never will Allah grant to the disbelievers a way (to triumph) over the believers. |
[ 004.142 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó íõÎóÇÏöÚõæäó Çááøóåó æóåõæó ÎóÇÏöÚõåõãú æóÅöÐóÇ ÞóÇãõæÇ Åöáóì ÇáÕøóáóæÉö ÞóÇãõæÇ ßõÓóÇáóì íõÑóÇÁõæäó ÇáäøóÇÓó æóáÇó íóÐúßõÑõæäó Çááøóåó ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ١٤٢ ﴾ |
[ 004.142 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.142 ] | ( AY ) |
Münâfıklar, (lisanlarıyla îmanı açığa vurmak ve kalplerinde küfrü gizlemek sûretiyle) zanlarınca Allah’a hile yaparlar. Allah’da hilelerini başlarına geçirir. Onlar namaza kalktıkları zaman, istemiye istemiye kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az hatıra getirir anarlar. |
[ 004.142 ] | ( EO ) |
her halde münafıklar Allaha hud'a yapmağa çalışırlar, Allah da hud'alarını başlarına geçirir, namaza kalktıkları vakıt da üşene üşene kalkarlar, halka gösteriş yaparlar, yoksa Allahı pek az hatıra getirirler. |
[ 004.142 ] | ( ES ) |
Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar. |
[ 004.142 ] | ( NQ ) |
Verily, the hypocrites seek to deceive Allah, but it is He Who deceives them. And when they stand up for As-Salat (the prayer), they stand with laziness and to be seen of men, and they do not remember Allah but little. |
[ 004.143 ] | ( KK ) |
ãõÐóÈúÐóÈöíäó Èóíúäó Ðóáößó áÇó Åöáóì åóÄõáÇóÁö æóáÇó Åöáóì åóÄõáÇóÁö æóãóäú íõÖúáöáö Çááøóåõ Ýóáóäú ÊóÌöÏó áóåõ ÓóÈöíáÇð ﴿ ١٤٣ ﴾ |
[ 004.143 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.143 ] | ( AY ) |
O münâfıklar küfürle îman arasında tereddütdedirler: Ne mü’minlere, ne de kâfirlere bağlıdırlar. Allah kimi şaşırtırsa artık ona bir yol (kurtuluş) bulamazsın. |
[ 004.143 ] | ( EO ) |
Arada müzebzeb bir haldedirler: ne onlara, ne onlara, her kimi de Allah şaşırtırsa artık ona sen yol bulamazsın. |
[ 004.143 ] | ( ES ) |
Münafıklar, küfür ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu kâfirlere. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş yolu bulamazsın. |
[ 004.143 ] | ( NQ ) |
(They are) swaying between this and that, belonging neither to these nor to those, and he whom Allah sends astray, you will not find for him a way (to the truth - Islam). |
[ 004.144 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÊøóÎöÐõæÇ ÇáúßóÇÝöÑöíäó ÃóæúáöíóÇÁó ãöäú Ïõæäö ÇáúãõÄúãöäöíäó ÃóÊõÑöíÏõæäó Ãóäú ÊóÌúÚóáõæÇ áöáøóåö Úóáóíúßõãú ÓõáúØóÇäðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ١٤٤ ﴾ |
[ 004.144 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.144 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin (başlarınıza geçirmeyin.) Azabızınızı gerektiren açık bir hüccet Allah’a vermek ister misiniz? |
[ 004.144 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! mü'minleri bırakıb da kâfirleri başlarınıza geçirmeyin, ister misiniz ki Allah için aleyhinizde açık bir saltanat husule getiresiniz. |
[ 004.144 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? |
[ 004.144 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Take not for Auliya' (protectors or helpers or friends) disbelievers instead of believers. Do you wish to offer Allah a manifest proof against yourselves? |
[ 004.145 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáúãõäóÇÝöÞöíäó Ýöí ÇáÏøóÑúßö ÇáúÃóÓúÝóáö ãöäó ÇáäøóÇÑö æóáóäú ÊóÌöÏó áóåõãú äóÕöíÑðÇ ﴿ ١٤٥ ﴾ |
[ 004.145 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.145 ] | ( AY ) |
Muhakkak ki münâfıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar. (Cehennemin dibindedirler). Asla onların azabını kaldıracak bir yardımcı bulamazsın. |
[ 004.145 ] | ( EO ) |
Münafıklar hiç şüphe yok ateşin en alt tabakasındadırlar. Artık onları buradan kurtaracak bir yardımcı bir halaskâr bulamazsın. |
[ 004.145 ] | ( ES ) |
Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın. |
[ 004.145 ] | ( NQ ) |
Verily, the hyprocrites will be in the lowest depths (grade) of the Fire; no helper will you find for them. |
[ 004.146 ] | ( KK ) |
ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÊóÇÈõæÇ æóÃóÕúáóÍõæÇæóÇÚúÊóÕóãõæÇ ÈöÇááøóåö æóÃóÎúáóÕõæÇ Ïöíäóåõãú áöáøóåö ÝóÃõæáóÆößó ãóÚó ÇáúãõÄúãöäöíäó æóÓóæúÝó íõÄúÊö Çááøóåõ ÇáúãõÄúãöäöíäó ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ١٤٦ ﴾ |
[ 004.146 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.146 ] | ( AY ) |
Ancak yaptıklarından tevbe edip hallerini düzeltenler ve Allah’a (dinine) sarılıp dinlerini (ibâdetlerini) Allah için hâlis kılanlar müstesna... Çünkü bunlar mü’minlerle beraberdirler. Mü’minlere ise, Allah pek büyük bir mükafât verecektir. |
[ 004.146 ] | ( EO ) |
Ancak tevbe edib hallerini düzelten ve Allaha sarılıb dinlerini Allah için hâlıs kılan kimseler müstesna, çünkü bunlar mü'minlerle beraberdir, mü'minlere ise Allah azîm bir ecir verecektir. |
[ 004.146 ] | ( ES ) |
Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir. |
[ 004.146 ] | ( NQ ) |
Except those who repent (from hypocrisy), do righteous good deeds, hold fast to Allah, and purify their religion for Allah (by worshipping none but Allah, and do good for Allah's sake only, not to show-off), then they will be with the believers. And Allah will grant to the believers a great reward. |
[ 004.147 ] | ( KK ) |
ãóÇ íóÝúÚóáõ Çááøóåõ ÈöÚóÐóÇÈößõãú Åöäú ÔóßóÑúÊõãú æóÂãóäúÊõãú æóßóÇäó Çááøóåõ ÔóÇßöÑðÇ ÚóáöíãðÇ ﴿ ١٤٧ ﴾ |
[ 004.147 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.147 ] | ( AY ) |
Eğer siz, Allah’ın nimetlerine şükreder ve îman ederseniz, Allah size neye azap etsin? Allah şükredenlerin mükâfatını verici, yaptıklarını bilicidir. |
[ 004.147 ] | ( EO ) |
Siz şükreder, iyman ederseniz Allah size azabı nidecek? Halbuki Allah şükrü bilir, bir alîm bulunuyor. |
[ 004.147 ] | ( ES ) |
Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size azabı ne yapar? Allah, şükredenlerin mükafatını veren ve her şeyi bilendir. |
[ 004.147 ] | ( NQ ) |
Why should Allah punish you if you have thanked (Him) and have believed in Him. And Allah is Ever All-Appreciative (of good), All-Knowing. |
[ 004.148 ] | ( KK ) |
áÇó íõÍöÈøõ Çááøóåõ ÇáúÌóåúÑó ÈöÇáÓøõæÁö ãöäó ÇáúÞóæúáö ÅöáÇøó ãóäú Ùõáöãó æóßóÇäó Çááøóåõ ÓóãöíÚðÇ ÚóáöíãðÇ ﴿ ١٤٨ ﴾ |
[ 004.148 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.148 ] | ( AY ) |
Allah fena sözün açıklanıp söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayanlar müstesnadır (o, zâlime söyliyebilir). Allah her şeyi işitici, her şeyi bilicidir. |
[ 004.148 ] | ( EO ) |
Allah fena sözün açıklanmasını sevmez, mazlûm olan başka, Allah semî', basîr bulunuyor. |
[ 004.148 ] | ( ES ) |
Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir. |
[ 004.148 ] | ( NQ ) |
Allah does not like that the evil should be uttered in public except by him who has been wronged. And Allah is Ever All-Hearer, All-Knower. |
[ 004.149 ] | ( KK ) |
Åöäú ÊõÈúÏõæÇ ÎóíúÑðÇ Ãóæú ÊõÎúÝõæåõ Ãóæú ÊóÚúÝõæÇ Úóäú ÓõæÁò ÝóÅöäøó Çááøóåó ßóÇäó ÚóÝõæøðÇ ÞóÏöíÑðÇ ﴿ ١٤٩ ﴾ |
[ 004.149 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.149 ] | ( AY ) |
Eğer hayırlı bir işi açıklar, yahut gizlerseniz veya size yapılan fenalığı bağışlarsanız, (bilin ki) Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır. Her şeye kadirdir. |
[ 004.149 ] | ( EO ) |
Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yâhud bir kötülüğü afvederseniz şübhe yok ki Allah afvi çok bir kadîr bulunuyor. |
[ 004.149 ] | ( ES ) |
Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir kötülüğü bağışlarsanız, biliniz ki, Allah da çok bağışlayıcıdır, her şeye hakkıyla kadirdir. |
[ 004.149 ] | ( NQ ) |
Whether you (mankind) disclose (by good words of thanks) a good deed (done to you in the form of a favour by someone), or conceal it, or pardon an evil, ... verily, Allah is Ever Oft-Pardoning, All-Powerful. |
[ 004.150 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóßúÝõÑõæäó ÈöÇááøóåö æóÑõÓõáöåö æóíõÑöíÏõæäó Ãóäú íõÝóÑøöÞõæÇ Èóíúäó Çááøóåö æóÑõÓõáöåö æóíóÞõæáõæäó äõÄúãöäõ ÈöÈóÚúÖò æóäóßúÝõÑõ ÈöÈóÚúÖò æóíõÑöíÏõæäó Ãóäú íóÊøóÎöÐõæÇ Èóíúäó Ðóáößó ÓóÈöíáÇð ﴿ ١٥٠ ﴾ |
[ 004.150 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.150 ] | ( AY ) |
O kimseler ki, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olurlar. Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve: “ Peygamberlerin bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz.” derler ve böylece imanla küfür arasında orta bir yol tutmak isterler. |
[ 004.150 ] | ( EO ) |
O kimseler ki ne Allahı tanırlar ne Peygamberlerini, ve o kimseler ki Allahı tanımak lâkin Peygamberlerini tanımayıb ayırmak isterler, ve o kimseler ki Peygamberlerin ba'zısına inanırız ba'zısını tanımayız derler ve böyle küfr ile iyman arasında bir yol tutmak isterler. |
[ 004.150 ] | ( ES ) |
Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz" derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler. |
[ 004.150 ] | ( NQ ) |
Verily, those who disbelieve in Allah and His Messengers and wish to make distinction between Allah and His Messengers (by believing in Allah and disbelieving in His Messengers) saying, "We believe in some but reject others," and wish to adopt a way in between. |
[ 004.151 ] | ( KK ) |
ÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúßóÇÝöÑõæäó ÍóÞøðÇ æóÃóÚúÊóÏúäóÇ áöáúßóÇÝöÑöíäó ÚóÐóÇÈðÇ ãõåöíäðÇ ﴿ ١٥١ ﴾ |
[ 004.151 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.151 ] | ( AY ) |
İşte bunlar, gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirler için rüsvay edici bir azap hazırlamışızdır. |
[ 004.151 ] | ( EO ) |
İşte bunlar hakka kâfirdirler, biz de kâfirler için mühîn bir azab hazırlamışızdır. |
[ 004.151 ] | ( ES ) |
İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır. |
[ 004.151 ] | ( NQ ) |
They are in truth disbelievers. And We have prepared for the disbelievers a humiliating torment. |
[ 004.152 ] | ( KK ) |
æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑõÓõáöåö æóáóãú íõÝóÑøöÞõæÇ Èóíúäó ÃóÍóÏò ãöäúåõãú ÃõæáóÆößó ÓóæúÝó íõÄúÊöíåöãú ÃõÌõæÑóåõãú æóßóÇäó Çááøóåõ ÛóÝõæÑðÇ ÑóÍöíãðÇ ﴿ ١٥٢ ﴾ |
[ 004.152 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.152 ] | ( AY ) |
Allah’a ve peygamberlerine îman eden ve peygamberlerden hiç biri arasında fark gözetmiyen kimselere gelince, işte bunların kıyâmette Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
[ 004.152 ] | ( EO ) |
Allaha ve Peygamberlerine iyman eden ve Peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırmıyan kimselere gelince işte bunların yarın kendilerine ecirlerini vereceğiz, ve Allah gafur, rahîm bulunuyor. |
[ 004.152 ] | ( ES ) |
Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında mükafatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
[ 004.152 ] | ( NQ ) |
And those who believe in Allah and His Messengers and make no distinction between any of them (Messengers), We shall give them their rewards, and Allah is Ever Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 004.153 ] | ( KK ) |
íóÓúÃóáõßó Ãóåúáõ ÇáúßöÊóÇÈö Ãóäú ÊõäóÒøöáó Úóáóíúåöãú ßöÊóÇÈðÇ ãöäó ÇáÓøóãóÇÁö ÝóÞóÏú ÓóÃóáõæÇ ãõæÓóì ÃóßúÈóÑó ãöäú Ðóáößó ÝóÞóÇáõæÇ ÃóÑöäóÇ Çááøóåó ÌóåúÑóÉð ÝóÃóÎóÐóÊúåõãõ ÇáÕøóÇÚöÞóÉõ ÈöÙõáúãöåöãú Ëõãøó ÇÊøóÎóÐõæÇ ÇáúÚöÌúáó ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÌóÇÁóÊúåõãõ ÇáúÈóíøöäóÇÊõ ÝóÚóÝóæúäóÇ Úóäú Ðóáößó æóÂÊóíúäóÇ ãõæÓóì ÓõáúØóÇäðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ١٥٣ ﴾ |
[ 004.153 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.153 ] | ( AY ) |
Ey Resûlüm! Yahûdî’ler, üzerlerine gökten bir kitap indirivermeni senden istiyorlar. Gerçekten bundan daha büyüğünü Mûsa’dan istemişlerdi de: “ Allah’ı açıktan bize göster” dedilerdi. İşte zulümleri yüzünden onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine bunca açık mu’cizeler gelmişken tuttular buzağıya taptılar. Nihâyet biz, tevbe ettiklerinden bunları bağışladık ve Mûsa’ya açık bir hâkimiyet, saltanat verdik. |
[ 004.153 ] | ( EO ) |
Ehli kitab senden üzerlerine Semadan bir kitab indirivermeni istiyorlar, çok görme Musâya bundan daha büyüğünü teklif ettiler, «Allahı bize açıktan göster» dediler de zulümlerile kendilerini yıldırım çarptı, sonra kendilerine o kadar açık mu'cizeler gelmişken tuttular danaya taptılar, derken biz bunlardan afvettik de Musâya kahir bir saltanat verdik. |
[ 004.153 ] | ( ES ) |
Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler ve: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa'ya açık bir delil (yetki) verdik. |
[ 004.153 ] | ( NQ ) |
The people of the Scripture (Jews) ask you to cause a book to descend upon them from heaven. Indeed they asked Musa (Moses) for even greater than that, when they said: "Show us Allah in public," but they were struck with thunder clap and lightning for their wickedness. Then they worshipped the calf even after clear proofs, evidences, and signs had come to them. (Even) so We forgave them. And We gave Musa (Moses) a clear proof of authority. |
[ 004.154 ] | ( KK ) |
æóÑóÝóÚúäóÇ ÝóæúÞóåõãõ ÇáØøõæÑó ÈöãöíËóÇÞöåöãú æóÞõáúäóÇ áóåõãõ ÇÏúÎõáõæÇ ÇáúÈóÇÈó ÓõÌøóÏðÇ æóÞõáúäóÇ áóåõãú áÇó ÊóÚúÏõæÇ Ýöí ÇáÓøóÈúÊö æóÃóÎóÐúäóÇ ãöäúåõãú ãöíËóÇÞðÇ ÛóáöíÙðÇ ﴿ ١٥٤ ﴾ |
[ 004.154 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.154 ] | ( AY ) |
Verdikleri sözü kuvvetlendirmek ve ona bağlanmak için, Tûr dağını üstlerine kaldırdık da kendilerine: “ O şehrin kapısından secdeye kapanarak girin”, dedik. Hem: “ cumartesi günü av yaparak hududu geçmeyin” (diye) söyledik. Böylece kendilerinden (bu hususta) ağır bir misak (te’minât) aldık. |
[ 004.154 ] | ( EO ) |
Ve misaka bağlanmaları için Turu üstlerine kaldırdık da «girin secdelere kapanarak o kapıya» dedik onlara, hem «sebt günü tecavüz etmeyin» dedik de onlara kendilerinden ağır bir misak aldık. |
[ 004.154 ] | ( ES ) |
Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi yasağını çiğnemeyin" dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık. |
[ 004.154 ] | ( NQ ) |
And for their covenant, We raised over them the Mount and (on the other occasion) We said: "Enter the gate prostrating (or bowing) with humility;" and We commanded them: "Transgress not (by doing worldly works on) the Sabbath (Saturday)." And We took from them a firm covenant . |
[ 004.155 ] | ( KK ) |
ÝóÈöãóÇ äóÞúÖöåöãú ãöíËóÇÞóåõãú æóßõÝúÑöåöãú ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóÞóÊúáöåöãõ ÇáúÃóäúÈöíóÇÁó ÈöÛóíúÑö ÍóÞøò æóÞóæúáöåöãú ÞõáõæÈõäóÇ ÛõáúÝñ Èóáú ØóÈóÚó Çááøóåõ ÚóáóíúåóÇ ÈößõÝúÑöåöãú ÝóáÇó íõÄúãöäõæäó ÅöáÇøó ÞóáöíáÇð ﴿ ١٥٥ ﴾ |
[ 004.155 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.155 ] | ( AY ) |
Fakat onların ahidlerini (vardıkları o sağlam sözleri) bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve “kalplerimiz perdelidir”, demeleri sebebiyle kendilerine lânet ettik. Şüphesiz Allah, onların kalpleri üzerine, küfürleri yüzünden mühür vurmuştur. Onun için, pek azı müstesnâ, onlar imana gelmezler. |
[ 004.155 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine misaklarını nakzetmeleri ve Allahın âyâtına küfürleri ve Enbiyayı nâhak yere katilleri ve «kalblerimiz gılıflı» demeleri sebebiyle -ki doğrusu Allah o kalblerin üzerini küfürlerile tab'etmiştir de onun için iymana gelmezler meğer ki pek az. |
[ 004.155 ] | ( ES ) |
Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberlerini öldürmeleri ve "kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle onların kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar. |
[ 004.155 ] | ( NQ ) |
Because of their breaking the covenant, and of their rejecting the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah, and of their killing the Prophets unjustly, and of their saying: "Our hearts are wrapped (with coverings, i.e. we do not understand what the Messengers say)" - nay, Allah has set a seal upon their hearts because of their disbelief, so they believe not but a little. |
[ 004.156 ] | ( KK ) |
æóÈößõÝúÑöåöãú æóÞóæúáöåöãú Úóáóì ãóÑúíóãó ÈõåúÊóÇäðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ١٥٦ ﴾ |
[ 004.156 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.156 ] | ( AY ) |
Bir de o Yahûdî’lerin Îsa’yı inkâr etmeleri ve Meryem’e zina isnâdı ile büyük bir iftirada bulunup aleyhine sözleri, |
[ 004.156 ] | ( EO ) |
Yine küfürleri ve Meryeme karşi azîm bir bühtan söylemeleri. |
[ 004.156 ] | ( ES ) |
(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa'yı) inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır. |
[ 004.156 ] | ( NQ ) |
And because of their (Jews) disbelief and uttering against Maryam (Mary) a grave false charge (that she has committed illegal sexual intercourse); |
[ 004.157 ] | ( KK ) |
æóÞóæúáöåöãú ÅöäøóÇ ÞóÊóáúäóÇ ÇáúãóÓöíÍó ÚöíÓóì ÇÈúäó ãóÑúíóãó ÑóÓõæáó Çááøóåö æóãóÇ ÞóÊóáõæåõ æóãóÇ ÕóáóÈõæåõ æóáóßöäú ÔõÈøöåó áóåõãú æóÅöäøó ÇáøóÐöíäó ÇÎúÊóáóÝõæÇ Ýöíåö áóÝöí Ôóßøò ãöäúåõ ãóÇ áóåõãú Èöåö ãöäú Úöáúãò ÅöáÇøó ÇÊøöÈóÇÚó ÇáÙøóäøö æóãóÇ ÞóÊóáõæåõ íóÞöíäðÇ ﴿ ١٥٧ ﴾ |
[ 004.157 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.157 ] | ( AY ) |
Ve: “Biz, Allah’ın peygamberi olan Meryem’in oğlu Îsa’yı öldürdük”, demeleri sebebiyle kendilerini lânetledik, rahmetimizden kovduk. Hâlbuki onlar Îsa’yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. (onlardan biri Îsa şeklinde kendilerine gösterildi ve bu adam öldürüldü). Esasen Îsa’nın katli hakkında kendileri de ihtilâfa düşüp kesin bir şüphe içindedirler. Onların bu öldürme hâdisesine ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Onu gerçekten öldürememişlerdir. |
[ 004.157 ] | ( EO ) |
Ve «biz Allahın Resulü Mesih Isâ ibni Meryemi katlettik» demeleri sebebiyle- halbuki onu ne katlettiler ne salbettiler ve lâkin kendilerine bir benzetme yapıldı, ve filhakıka onda ıhtilâf edenler bundan dolayı şekk içindedirler, ona dair bir ilimleri yoktur ancak zann ardında giderler, halbuki onu yakînen katletmediler. |
[ 004.157 ] | ( ES ) |
Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler. |
[ 004.157 ] | ( NQ ) |
And because of their saying (in boast), "We killed Messiah 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary), the Messenger of Allah," - but they killed him not, nor crucified him, but the resemblance of 'Iesa (Jesus) was put over another man (and they killed that man), and those who differ therein are full of doubts. They have no (certain) knowledge, they follow nothing but conjecture. For surely; they killed him not [i.e. 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary) ]: |
[ 004.158 ] | ( KK ) |
Èóáú ÑóÝóÚóåõ Çááøóåõ Åöáóíúåö æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóÒöíÒðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١٥٨ ﴾ |
[ 004.158 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.158 ] | ( AY ) |
Şüphesiz Allah, onu yükseltip himayesine almıştır. Allah Azîzdir, hükmünde hikmet sâhibidir. |
[ 004.158 ] | ( EO ) |
doğrusu Allah onu kendine doğru ref'eyledi, Allah bir azîz, hakîm bulunuyor. |
[ 004.158 ] | ( ES ) |
Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, aziz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir. |
[ 004.158 ] | ( NQ ) |
But Allah raised him ['Iesa (Jesus)] up (with his body and soul) unto Himself (and he is in the heavens). And Allah is Ever All-Powerful, All-Wise. |
[ 004.159 ] | ( KK ) |
æóÅöäú ãöäú Ãóåúáö ÇáúßöÊóÇÈö ÅöáÇøó áóíõÄúãöäóäøó Èöåö ÞóÈúáó ãóæúÊöåö æóíóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö íóßõæäõ Úóáóíúåöãú ÔóåöíÏðÇ ﴿ ١٥٩ ﴾ |
[ 004.159 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.159 ] | ( AY ) |
Yahûdî ve Hristiyanlardan hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce (can çekişirken) Îsa’ya îman etmiş olmasın. (Fakat hayattan ümid kesme zamanında îman etmek bir fayda vermez). Îsa ise kıyâmet gününde küfürlerinden dolayı aleyhlerine şahid olacaktır. |
[ 004.159 ] | ( EO ) |
Ve Ehli kitabdan hiç biri yoktur ki celâlim hakkı için ölümünden evvel ona mutlak iyman edecek olmasın, kıyamet günü de o aleyhlerine şahid olacak. |
[ 004.159 ] | ( ES ) |
Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde o, onlara şahitlik edecektir. |
[ 004.159 ] | ( NQ ) |
And there is none of the people of the Scripture (Jews and Christians), but must believe in him ['Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary), as only a Messenger of Allah and a human being], before his ['Iesa (Jesus) or a Jew's or a Christian's] death(at the time of the appearance of the angel of death). And on the Day of Resurrection, he ['Iesa (Jesus)] will be a witness against them. |
[ 004.160 ] | ( KK ) |
ÝóÈöÙõáúãò ãöäó ÇáøóÐöíäó åóÇÏõæÇ ÍóÑøóãúäóÇ Úóáóíúåöãú ØóíøöÈóÇÊò ÃõÍöáøóÊú áóåõãú æóÈöÕóÏøöåöãú Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö ßóËöíÑðÇ ﴿ ١٦٠ ﴾ |
[ 004.160 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.160 ] | ( AY ) |
O Yahûdî’lerin zulümleri, birçok kimseleri Allah yolundan çevirmeleri, |
[ 004.160 ] | ( EO ) |
Hâsılı o Yehudî olanların zalimlikleri ve bir çoklarını Allah yolundan çevirmeleri, |
[ 004.160 ] | ( ES ) |
Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, |
[ 004.160 ] | ( NQ ) |
For the wrong-doing of the Jews, We made unlawful to them certain good foods which has been lawful to them, and for their hindering many from Allah's Way; |
[ 004.161 ] | ( KK ) |
æóÃóÎúÐöåöãõ ÇáÑøöÈóÇ æóÞóÏú äõåõæÇ Úóäúåõ æóÃóßúáöåöãú ÃóãúæóÇáó ÇáäøóÇÓö ÈöÇáúÈóÇØöáö æóÃóÚúÊóÏúäóÇ áöáúßóÇÝöÑöíäó ãöäúåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ ﴿ ١٦١ ﴾ |
[ 004.161 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.161 ] | ( AY ) |
Kendilerine yasaklanan fâizi almaları ve haksız yere insanların mallarını yemeleri sebebiyledir ki, evvelce kendilerine helâl kılınmış pak ve hoş şeyleri kendilerine harâm ettik. Onlardan kâfir bulunanlara acıklı bir azap hazırladık. |
[ 004.161 ] | ( EO ) |
ve nehyedildikleri halde riba almaları ve halkın emvalini haksızlıkla yemeleri sebebleriledir ki evvelce onlara halâl kılınmış bir çok pâk ve hoş ni'metleri kendilerine haram ettik ve kâfir kalanlarına elîm bir azab hazırladık. |
[ 004.161 ] | ( ES ) |
yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık. |
[ 004.161 ] | ( NQ ) |
And their taking of Riba (usury) though they were forbidden from taking it and their devouring of men's substance wrongfully (bribery, etc.). And We have prepared for the disbelievers among them a painful torment. |
[ 004.162 ] | ( KK ) |
áóßöäö ÇáÑøóÇÓöÎõæäó Ýöí ÇáúÚöáúãö ãöäúåõãú æóÇáúãõÄúãöäõæäó íõÄúãöäõæäó ÈöãóÇ ÃõäúÒöáó Åöáóíúßó æóãóÇ ÃõäúÒöáó ãöäú ÞóÈúáößó æóÇáúãõÞöíãöíäó ÇáÕøóáóæÉó æóÇáúãõÄúÊõæäó ÇáÒøóßóæÉó æóÇáúãõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö ÃõæáóÆößó ÓóäõÄúÊöíåöãú ÃóÌúÑðÇ ÚóÙöíãðÇ ﴿ ١٦٢ ﴾ |
[ 004.162 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.162 ] | ( AY ) |
Fakat içlerinden ilimde kökleşenlerle mü'minler, senden önce, indirilenle beraber sana indirilene de îman ederler. Bunlar, namazı erkânı ile kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve âhiret günene inananlardır. İşte bunlara çok büyük bir mükâfat vereceğiz. |
[ 004.162 ] | ( EO ) |
Lâkin içlerinden ilimde rüsûhu olanlarla mü'minler senden evvel indirilenle beraber sana indirilene de iyman ediyorlar, hele o namaza devam eden kullarıma bak, onlar ve zekât verenler, Allaha ve Âhıret gününe inanan bütün mü'minler işte hep bunlara yarın azîm bir ecir vereceğiz. |
[ 004.162 ] | ( ES ) |
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz. |
[ 004.162 ] | ( NQ ) |
But those among them who are well-grounded in knowledge, and the believers, believe in what has been sent down to you (Muhammad ) and what was sent down before you, and those who perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and giveZakat and believe in Allah and in the Last Day, it is they to whom We shall give a great reward. |
[ 004.163 ] | ( KK ) |
ÅöäøóÇ ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóíúßó ßóãóÇ ÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì äõæÍò æóÇáäøóÈöíøöíäó ãöäú ÈóÚúÏöåö æóÃóæúÍóíúäóÇ Åöáóì ÅöÈúÑóÇåöíãó æóÅöÓúãóÇÚöíáó æóÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó æóÇáúÃóÓúÈóÇØö æóÚöíÓóì æóÃóíøõæÈó æóíõæäõÓó æóåóÇÑõæäó æóÓõáóíúãóÇäó æóÂÊóíúäóÇ ÏóÇæõæÏó ÒóÈõæÑðÇ ﴿ ١٦٣ ﴾ |
[ 004.163 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.163 ] | ( AY ) |
Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahy ettiğimiz gibi (Habîbim) sana da vahy ettik ve yine İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya'kûb’a, Ya'kûb’un evlâdlarına, Îsa’ya, Eyyub’a, Yûnus’a, Hârûn’a, Süleyman’a da vahy ettik ve Davud’a Zebûr’u verdik. |
[ 004.163 ] | ( EO ) |
Filhakıka biz sana (ya Muhammed) öyle vahiy indirdik ki Nuha ve ondan sonra gelen bütün Peygamberlere vahy ettiğimiz gibi: hem İbrahime, İsmaile, İshaka, Ya'kuba, Esbata, Isâya, Eyyuba, Yunüse, Haruna. Süleymana vahy ettiğimiz hem Dâvûda Zeburu verdiğimiz gibi. |
[ 004.163 ] | ( ES ) |
Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. |
[ 004.163 ] | ( NQ ) |
Verily, We have inspired you (O Muhammad ) as We inspired Nuh (Noah) and the Prophets after him; We (also) inspired Ibrahim (Abraham), Isma'il (Ishmael), Ishaque (Isaac), Ya'qub (Jacob), and Al-Asbat [the twelve sons of Ya'qub (Jacob)], 'Iesa (Jesus), Ayub (Job), Yunus (Jonah), Harun (Aaron), and Sulaiman (Solomon), and to Dawud (David) We gave the Zabur (Psalms). |
[ 004.164 ] | ( KK ) |
æóÑõÓõáÇð ÞóÏú ÞóÕóÕúäóÇåõãú Úóáóíúßó ãöäú ÞóÈúáõ æóÑõÓõáÇð áóãú äóÞúÕõÕúåõãú Úóáóíúßó æóßóáøóãó Çááøóåõ ãõæÓóì ÊóßúáöíãðÇ ﴿ ١٦٤ ﴾ |
[ 004.164 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.164 ] | ( AY ) |
Gönderdiğimiz öyle peygamberler vardır ki, onları, bundan (bu sûreden) önce sana beyan ettik. Öyle peygamberler de vardır ki, sana onların kıssalarını bildirmedik ve Allah, Mûsa’ya (vasıtasız) hitap etti. |
[ 004.164 ] | ( EO ) |
Hem gerek sana evvelce naklettiğimiz Resulleri, ve gerek nakletmediğimiz Resulleri gönderdiğimiz gibi, hem de Allahın Musâya kelâm söylemesi gibi. |
[ 004.164 ] | ( ES ) |
Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile de konuştu. |
[ 004.164 ] | ( NQ ) |
And Messengers We have mentioned to you before, and Messengers We have not mentioned to you, - and to Musa (Moses) Allah spoke directly. |
[ 004.165 ] | ( KK ) |
ÑõÓõáÇð ãõÈóÔøöÑöíäó æóãõäúÐöÑöíäó áöÆóáÇøó íóßõæäó áöáäøóÇÓö Úóáóì Çááøóåö ÍõÌøóÉñ ÈóÚúÏó ÇáÑøõÓõáö æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóÒöíÒðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١٦٥ ﴾ |
[ 004.165 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.165 ] | ( AY ) |
(İman edenleri Cennetle) müjdeleyici, (küfredenleri Cehennemle) korkutucu olarak peygamberler gönderdik ki, bu peygamberlerin gelişinden sonra insanların (yarın) kıyâmette: “ Bizi imana çağıran olmadı”, diye Allah’a bir hüccet ve özürleri olmasın. Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
[ 004.165 ] | ( EO ) |
Hep rahmet müjdecileri azab habercileri olarak gönderilmiş Peygamberler ki artık insanlar için Allaha karşı Peygamberlerden sonra bir i'tizar behanesi olamasın, Allah azîz, hakîm bulunuyor. |
[ 004.165 ] | ( ES ) |
Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane hikmet sahibidir. |
[ 004.165 ] | ( NQ ) |
Messengers as bearers of good news as well as of warning in order that mankind should have no plea against Allah after the Messengers. And Allah is Ever All-Powerful, All-Wise. |
[ 004.166 ] | ( KK ) |
áóßöäö Çááøóåõ íóÔúåóÏõ ÈöãóÇ ÃóäúÒóáó Åöáóíúßó ÃóäúÒóáóåõ ÈöÚöáúãöåö æóÇáúãóáóÆößóÉõ íóÔúåóÏõæäó æóßóÝóì ÈöÇááøóåö ÔóåöíÏðÇ ﴿ ١٦٦ ﴾ |
[ 004.166 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.166 ] | ( AY ) |
Lâkin Allah senin peygamberliğini, sana indirdiği icazkâr Kur’ân ile isbat ve beyan eder ki, onu kendi ilmi (ezelîsi) ile indirmiştir. Melekler de buna şahidlik ederler. Allah şahid olarak kâfidir. |
[ 004.166 ] | ( EO ) |
Lâkin Allah bilhassa sana indirdiğiyle şehadet ediyor ki onu kendi ilmi sübhanîsiyle indirdi, melekler de şehadet ediyorlar, maa hazâ Allahın şâhid olması kâfidir. |
[ 004.166 ] | ( ES ) |
Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın şahitliği de kafidir. |
[ 004.166 ] | ( NQ ) |
But Allah bears witness to that which He has sent down (the Qur'an) unto you (O Muhammad ), He has sent it down with His Knowledge, and the angels bear witness. And Allah is All-Sufficient as a Witness. |
[ 004.167 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÕóÏøõæÇ Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö ÞóÏú ÖóáøõæÇ ÖóáÇóáÇð ÈóÚöíÏðÇ ﴿ ١٦٧ ﴾ |
[ 004.167 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.167 ] | ( AY ) |
Şüphesiz ki küfredip insanları Allah yolundan çevirenler, hakdan çok uzak bir sapıklıkla saptılar. |
[ 004.167 ] | ( EO ) |
Şübhesiz ki küfredib Allah yolundan men'edenler haktan sapdılar uzak sapdılar. |
[ 004.167 ] | ( ES ) |
Şüphesiz inkâr edip, insanları Allah yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklığa düşmüşlerdir. |
[ 004.167 ] | ( NQ ) |
Verily, those who disbelieve [by concealing the truth about Prophet Muhammad and his message of true Islamic Monotheism written with them in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)] and prevent (mankind) from the Path of Allah (Islamic Monotheism), they have certainly strayed far away. (Tafsir Al-Qurtubi). (See V.7:157) |
[ 004.168 ] | ( KK ) |
Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÙóáóãõæÇ áóãú íóßõäö Çááøóåõ áöíóÛúÝöÑó áóåõãú æóáÇó áöíóåúÏöíóåõãú ØóÑöíÞðÇ ﴿ ١٦٨ ﴾ |
[ 004.168 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.168 ] | ( AY ) |
(168-169) Şüphe yok ki, küfredip haksızlık edenleri Allah bağışlayacak değil, cehennem yolundan başka bir yola çıkaracak da değil. Onlar, o Cehennem’de devamlı olarak kalacaklardır. Bu ise Allah’a pek kolaydır. |
[ 004.168 ] | ( EO ) |
|
[ 004.168 ] | ( ES ) |
|
[ 004.168 ] | ( NQ ) |
Verily, those who disbelieve and did wrong [by concealing the truth about Prophet Muhammad and his message of true Islamic Monotheism written with them in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)], Allah will not forgive them, nor will He guide them to any way, - (Tafsir Al-Qurtubi). |
[ 004.169 ] | ( KK ) |
ÅöáÇøó ØóÑöíÞó Ìóåóäøóãó ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ ÃóÈóÏðÇ æóßóÇäó Ðóáößó Úóáóì Çááøóåö íóÓöíÑðÇ ﴿ ١٦٩ ﴾ |
[ 004.169 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.169 ] | ( AY ) |
(168-169) Şüphe yok ki, küfredip haksızlık edenleri Allah bağışlayacak değil, cehennem yolundan başka bir yola çıkaracak da değil. Onlar, o Cehennem’de devamlı olarak kalacaklardır. Bu ise Allah’a pek kolaydır. |
[ 004.169 ] | ( EO ) |
Ey insanlar! hakıkat size Rabbınızdan hakk ile Resul geldi, hakkınızda hayr olmak için hemen ona iyman edin ve eğer küfr edecek. |
[ 004.169 ] | ( ES ) |
Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu ise Allah'a çok kolaydır. |
[ 004.169 ] | ( NQ ) |
Except the way of Hell, to dwell therein forever, and this is ever easy for Allah. |
[ 004.170 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÞóÏú ÌóÇÁóßõãõ ÇáÑøóÓõæáõ ÈöÇáúÍóÞøö ãöäú ÑóÈøößõãú ÝóÂãöäõæÇ ÎóíúÑðÇ áóßõãú æóÅöäú ÊóßúÝõÑõæÇ ÝóÅöäøó áöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóßóÇäó Çááøóåõ ÚóáöíãðÇ ÍóßöíãðÇ ﴿ ١٧٠ ﴾ |
[ 004.170 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.170 ] | ( AY ) |
Ey insanlar! Gerçekten size, Rabbinizden islâm dîni ile Peygamber geldi. Hakkınızda hayırlı olmak için hemen ona îman edin. Eğer inanmayacak ve küfredecek olursanız, şüphe yok ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah her şeyi bilicidir, hükmünde hikmet sahibidir. |
[ 004.170 ] | ( EO ) |
olursanız şüphe yok ki Göklerde ve yerde ne varsa Allahın ve Allah alîm, hakîm bulunuyor. |
[ 004.170 ] | ( ES ) |
Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir. |
[ 004.170 ] | ( NQ ) |
O mankind! Verily, there has come to you the Messenger (Muhammad ) with the truth from your Lord, so believe in him, it is better for you. But if you disbelieve, then certainly to Allah belongs all that is in the heavens and the earth. And Allah is Ever All-Knowing, All-Wise. |
[ 004.171 ] | ( KK ) |
íóÇÃóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö áÇó ÊóÛúáõæÇ Ýöí Ïöíäößõãú æóáÇó ÊóÞõæáõæÇ Úóáóì Çááøóåö ÅöáÇøó ÇáúÍóÞøó ÅöäøóãóÇ ÇáúãóÓöíÍõ ÚöíÓóì ÇÈúäõ ãóÑúíóãó ÑóÓõæáõ Çááøóåö æóßóáöãóÊõåõ ÃóáúÞóÇåóÇ Åöáóì ãóÑúíóãó æóÑõæÍñ ãöäúåõ ÝóÂãöäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑõÓõáöåö æóáÇó ÊóÞõæáõæÇ ËóáÇóËóÉñ ÇöäúÊóåõæÇ ÎóíúÑðÇ áóßõãú ÅöäøóãóÇ Çááøóåõ Åöáóåñ æóÇÍöÏñ ÓõÈúÍóÇäóåõ Ãóäú íóßõæäó áóåõ æóáóÏñ áóåõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóßóÝóì ÈöÇááøóåö æóßöíáÇð ﴿ ١٧١ ﴾ |
[ 004.171 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.171 ] | ( AY ) |
Ey ehl-i kitap (Hristiyanlar ve Yahûdî’ler): Dininizde hududu geçip taşkınlık etmeyin, Îsa (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur, gibi sözler söylemeyin. Allah’a karşı ancak hak olanı söyleyin. Meryem’in oğlu Mesîh Îsa, Allah’ın Peygamberi, Meryem’e ulaştırıp bıraktığı kelimesidir (vasıtasız yaratığıdır) ve ondan bir ruh olmaktan başka bir şey değildir. Artık Allah’a ve peygamberlerine îman edin de Allah “Üç” dür demeyin. Bundan vaz geçin, hakkınızda hayırlı olur. Allah, yalnız bir tek İlâh’dır; çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur. Vekil olarak Allah kâfidir. |
[ 004.171 ] | ( EO ) |
Ey Ehli kitab! dininizde gulüvvetmeyin, Allaha karşı hakk olmıyanı söylemeyin, Mesih Isâ ibni Meryem Allahın Resulü ve Meryeme ilka eylediği gelimesi ve ondan bir ruhtur, başka bir şey değil, gelin Allaha ve Resullerine iyman getirin «üç» demeyin, vaz geçin hakkınızda hayırlı olur, Allah ancak bir tek ilâhtır, o sübhan bir veledi olmaktan münezzehtir, Göklerde ve yerde ne varsa onun vekil de Allah yeter. |
[ 004.171 ] | ( ES ) |
Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. |
[ 004.171 ] | ( NQ ) |
O people of the Scripture (Jews and Christians)! Do not exceed the limits in your religion, nor say of Allah aught but the truth. The Messiah 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary), was (no more than) a Messenger of Allah and His Word, ("Be!" - and he was) which He bestowed on Maryam (Mary) and a spirit (Ruh) created by Him; so believe in Allah and His Messengers. Say not: "Three (trinity)!" Cease! (it is) better for you. For Allah is (the only) One Ilah (God), Glory be to Him (Far Exalted is He) above having a son. To Him belongs all that is in the heavens and all that is in the earth. And Allah is All-Sufficient as a Disposer of affairs. |
[ 004.172 ] | ( KK ) |
áóäú íóÓúÊóäúßöÝó ÇáúãóÓöíÍõ Ãóäú íóßõæäó ÚóÈúÏðÇ áöáøóåö æóáÇó ÇáúãóáóÆößóÉõ ÇáúãõÞóÑøóÈõæäó æóãóäú íóÓúÊóäßöÝú Úóäú ÚöÈóÇÏóÊöåö æóíóÓúÊóßúÈöÑú ÝóÓóíóÍúÔõÑõåõãú Åöáóíúåö ÌóãöíÚðÇ ﴿ ١٧٢ ﴾ |
[ 004.172 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.172 ] | ( AY ) |
Mesih (Hazret-i Îsa), hiç bir zaman Allah’ın bir kulu olmaktan çekinmez. Mukarrebûn Melekler (Allah’a yakın melekler) de çekinmezler. Kim Allah’a kulluktan, ona ibâdetten çekinir ve büyüklenirse, bilsin ki, o, kıyâmette hepsini huzurunda toplayacaktır. |
[ 004.172 ] | ( EO ) |
Hiç bir zaman Mesih de Allahın bir kulu olmaktan çekinmez, Melâikei mukarrebîn de, ve her kim ona ibadetten çekinir ve kibirlenirse bilsin ki o yarın hepsini toplayıb huzuruna haşredecek. |
[ 004.172 ] | ( ES ) |
Hiçbir zaman Mesih de Allah'ın bir kulu olmaktan çekinmez, Allah'a yakın melekler de. Kim O'na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. |
[ 004.172 ] | ( NQ ) |
The Messiah will never be proud to reject to be a slave to Allah, nor the angels who are near (to Allah). And whosoever rejects His worship and is proud, then He will gather them all together unto Himself. |
[ 004.173 ] | ( KK ) |
ÝóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÝóíõæóÝøöíåöãú ÃõÌõæÑóåõãú æóíóÒöíÏõåõãú ãöäú ÝóÖúáöåö æóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÇÓúÊóäúßóÝõæÇ æóÇÓúÊóßúÈóÑõæÇ ÝóíõÚóÐøöÈõåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÃóáöíãðÇ æóáÇó íóÌöÏõæäó áóåõãú ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóáöíøðÇ æóáÇó äóÕöíÑðÇ ﴿ ١٧٣ ﴾ |
[ 004.173 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.173 ] | ( AY ) |
O zaman, îman edip sâlih âmeller işliyenlere, Allah mükâfatlarını tamamıyla verecek, hem de fazlından onlara ziyâdesini ihsan edecektir. Fakat o kibirlenip de Allah’a ibâdet etmekten çekinenleri, çok acıklı bir azaba uğratacak ve onlar, Allah’a karşı kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamıyacaklar. |
[ 004.173 ] | ( EO ) |
İşte o zaman o iyman edib salâh işlemiş olanlara ecirlerini tamamile ödeyecek, hem de fazlından onlara ziyadesini verecek, amma, o kibirlerine yediremeyib çekinenleri elîm bir azab ile ta'zib edecek, ve Allaha karşı kendilerine ne bir hâmi, ne de bir yardımcı bulamıyacaklar. |
[ 004.173 ] | ( ES ) |
İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazlasını da verecektir. Allah'a kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara da şiddetli bir şekilde azab edecek ve onlar Allah'dan başka kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. |
[ 004.173 ] | ( NQ ) |
So, as for those who believed (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) and did deeds of righteousness, He will give their (due) rewards, and more out of His Bounty. But as for those who refuse His worship and were proud, He will punish them with a painful torment . And they will not find for themselves besides Allah any protector or helper. |
[ 004.174 ] | ( KK ) |
íóÇÃóíøõåóÇ ÇáäøóÇÓõ ÞóÏú ÌóÇÁóßõãú ÈõÑúåóÇäñ ãöäú ÑóÈøößõãú æóÃóäúÒóáúäóÇ Åöáóíúßõãú äõæÑðÇ ãõÈöíäðÇ ﴿ ١٧٤ ﴾ |
[ 004.174 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.174 ] | ( AY ) |
Ey İnsanlar! Size Rabbinizden mûcizelerle Peygamber geldi ve size apaçık bir Nûr (Kur’ân) indirdik. |
[ 004.174 ] | ( EO ) |
Ey insanlar! bâkın size rabbınızdan bürhan geldi, size açık bir nur indirdik. |
[ 004.174 ] | ( ES ) |
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir delil (Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur indirdik. |
[ 004.174 ] | ( NQ ) |
O mankind! Verily, there has come to you a convincing proof (Prophet Muhammad ) from your Lord, and We sent down to you a manifest light (this Qur'an). |
[ 004.175 ] | ( KK ) |
ÝóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÇÚúÊóÕóãõæÇ Èöåö ÝóÓóíõÏúÎöáõåõãú Ýöí ÑóÍúãóÉò ãöäúåõ æóÝóÖúáò æóíóåúÏöíåöãú Åöáóíúåö ÕöÑóÇØðÇ ãõÓúÊóÞöíãðÇ ﴿ ١٧٥ ﴾ |
[ 004.175 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.175 ] | ( AY ) |
İşte Allah,’a îman edip de ona (Şerîatına) sarılanları Allah, kendi katından bir rahmet ve lütuf içine (Cennete) koyacak ve onları, kendisine varan doğru bir yola (islâma) iletecektir. |
[ 004.175 ] | ( EO ) |
İmdi kimler Allaha iyman edib buna sarılırlarsa yarın onları tarafı İlâhîsinden mutlak bir rahmet içine koyacak bir de fazl, ve onları doğru kendisine varan bir yolun yolcusu edecek. |
[ 004.175 ] | ( ES ) |
Allah'a inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah), kendisinden bir rahmet ve lutfa sokacak ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir. |
[ 004.175 ] | ( NQ ) |
So, as for those who believed in Allah and held fast to Him, He will admit them to His Mercy and Grace (i.e. Paradise), and guide them to Himself by a Straight Path. |
[ 004.176 ] | ( KK ) |
íóÓúÊóÝúÊõæäóßó Þõáö Çááøóåõ íõÝúÊöíßõãú Ýöí ÇáúßóáÇóáóÉö Åöäö ÇãúÑõÄñ åóáóßó áóíúÓó áóåõ æóáóÏñ æóáóåõ ÃõÎúÊñ ÝóáóåóÇ äöÕúÝõ ãóÇ ÊóÑóßó æóåõæó íóÑöËõåóÇ Åöäú áóãú íóßõäú áóåóÇ æóáóÏñ ÝóÅöäú ßóÇäóÊóÇ ÇËúäóÊóíúäö ÝóáóåõãóÇ ÇáËøõáõËóÇäö ãöãøóÇ ÊóÑóßó æóÅöäú ßóÇäõæÇ ÅöÎúæóÉð ÑöÌóÇáÇð æóäöÓóÇÁð ÝóáöáÐøóßóÑö ãöËúáõ ÍóÙøö ÇáúÃõäËóíóíúäö íõÈóíøöäõ Çááøóåõ áóßõãú Ãóäú ÊóÖöáøõæÇ æóÇááøóåõ Èößõáøö ÔóíúÁò Úóáöíãñ ﴿ ١٧٦ ﴾ |
[ 004.176 ] | ( MŞ ) |
|
[ 004.176 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), babası ve çocuğu olmıyanın mirâsı hakkında senden fetva (dinin hükmünü) istiyorlar. De ki, Allah, babası ve çocuğu olmıyan için size şöyle fetva veriyor: “ Eğer bir kimse ölür de çocuğu bulunmazsa ve geride ana-baba bir veya baba bir olan tek bir kız kardeşi olursa, terikenin yarısı bunundur. Eğer ölen bir kadının geride çocuğu kalmaz da erkek kardeşi bulunursa o, terikenin tamamına vâris olur. Ölenin iki ve daha çok kız kardeşi varsa, bunlara terikenin üçte ikisi vardır. Eğer kardeşler erkekli ve dişili olursa, erkek için iki dişi payı kadar vardır. Şaşırırsınız diye, Allah size, (dininizin hükümlerini) açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. |
[ 004.176 ] | ( EO ) |
Senden fetvâ istiyorlar, de ki Allah size kelâle (babası ve çocuğu olmayan) hakkında şöyle fetvâ veriyor; «Bir kişi ölür, çocuğu yok bir kız kardeşi var: buna terikesinin yarısı, o da buna varis olur bunun çocuğu yoksa, eğer iki kız kardeşi varsa bunlara onun terikesinden üçde ikisi, eğer erkekli dişiler kardeşleri varsa o vakıt erkeğe iki dişi payı kadar» şaşırıyorsunuz diye Allah size beyan buyuruyor, Allah her şey'e alîmdir. |
[ 004.176 ] | ( ES ) |
Senden fetva istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle (babasız ve çocuksuz kimse) nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan bir kişi ölürse, bıraktığı malın yarısı o (kız kardeşi)nundur. Çocuğu olmayan kız kardeş ölürse, erkek kardeş ona varis olur. Eğer (ölenin) iki kız kardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa, erkeğin hissesi, iki kızın hissesi kadardır. Şaşırmamanız için Allah size (hükümlerini) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
[ 004.176 ] | ( NQ ) |
. They ask you for a legal verdict. Say: "Allah directs (thus) about Al-Kalalah (those who leave neither descendants nor ascendants as heirs). If it is a man that dies, leaving a sister, but no child, she shall have half the inheritance. If (such a deceased was) a woman, who left no child, her brother takes her inheritance. If there are two sisters, they shall have two-thirds of the inheritance; if there are brothers and sisters, the male will have twice the share of the female. (Thus) does Allah makes clear to you (His Law) lest you go astray. And Allah is the All-Knower of everything." |