AL-İ İMRAN SURESİ

[ 003.001 ] ( KK )

Çáã ﴿ ١ ﴾

[ 003.001 ] ( MŞ )

 

[ 003.001 ] ( AY )

Elif, Lâm, Mîm.

[ 003.001 ] ( EO )

Elif, Lâm Mîm,

[ 003.001 ] ( ES )

Elif, Lâm Mîm,

[ 003.001 ] ( NQ )

Alif-Lam-Mim. [These letters are one of the miracles of the Qur'an, and none but Allah (Alone) knows their meanings].

[ 003.002 ] ( KK )

Çóááøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÇáúÍóíøõ ÇáúÞóíøõæãõ ﴿ ٢ ﴾

[ 003.002 ] ( MŞ )

 

[ 003.002 ] ( AY )

Allah O Allah’dır ki, kendinden başka hiç bir ilâh yoktur! Ezelî ve ebedî hayat ile bâkîdir, zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hâkim olup bütün varlıklar onunla kâimdir.

[ 003.002 ] ( EO )

Allah, başka Tanrı yok ancak o, hayy o, kayyum o.

[ 003.002 ] ( ES )

Allah, kendisinden başka tanrı olmayan, hayy ve kayyûmdur.

[ 003.002 ] ( NQ )

Allah! La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), the Ever Living, the One Who sustains and protects all that exists.

[ 003.003 ] ( KK )

äóÒøóáó Úóáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó ÈöÇáúÍóÞøö ãõÕóÏøöÞðÇ áöãóÇ Èóíúäó íóÏóíúåö æóÃóäúÒóáó ÇáÊøóæúÑóÇÉó æóÇáúÇöäúÌöíáó ﴿ ٣ ﴾

[ 003.003 ] ( MŞ )

 

[ 003.003 ] ( AY )

Allahü teâlâ Kur’ân’ı, önündeki kitapları da tasdîk edici olarak hak ile sana indirdi. Daha önce de insanlara hidâyet için Tevrât’ı ve İncîl’i indirmişti. Bir de hakkı bâtıldan ayıran kitaplar indirdi. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler (var ya), muhakkak onlara şiddetli bir azap vardır. Allah Azîz’dir, intikam sahibidir.

[ 003.003 ] ( EO )

O sana kitabı bihakkın indirmekte: önündekileri bir musaddık olmak üzre, ki önceden nasa hidayet için Tevratı ve İncili indirmişti.

[ 003.003 ] ( ES )

O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.

[ 003.003 ] ( NQ )

It is He Who has sent down the Book (the Qur'an) to you (Muhammad ) with truth, confirming what came before it. And he sent down the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel).

[ 003.004 ] ( KK )

ãöäú ÞóÈúáõ åõÏðì áöáäøóÇÓö æóÃóäúÒóáó ÇáúÝõÑúÞóÇäó Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö áóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÔóÏöíÏñ æóÇááøóåõ ÚóÒöíÒñ ÐõæÇäúÊöÞóÇãò ﴿ ٤ ﴾

[ 003.004 ] ( MŞ )

 

[ 003.004 ] ( AY )

Allahü teâlâ Kur’ân’ı, önündeki kitapları da tasdîk edici olarak hak ile sana indirdi. Daha önce de insanlara hidâyet için Tevrât’ı ve İncîl’i indirmişti. Bir de hakkı bâtıldan ayıran kitaplar indirdi. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler (var ya), muhakkak onlara şiddetli bir azap vardır. Allah Azîz’dir, intikam sahibidir.

[ 003.004 ] ( EO )

Bir de ayırd eden fürkan indirdi. Allahın âyetlerini tanımıyanlar, şüphesiz onlara şiddetli bir azab var, öyleya Allahın ızzeti var, intikamı var.

[ 003.004 ] ( ES )

Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır.

[ 003.004 ] ( NQ )

Aforetime, as a guidance to mankind, And He sent down the criterion [of judgement between right and wrong (this Qur'an)]. Truly, those who disbelieve in the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah, for them there is a severe torment; and Allah is All-Mighty, All-Able of Retribution.

[ 003.005 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó áÇó íóÎúÝóì Úóáóíúåö ÔóíúÁñ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóáÇó Ýöí ÇáÓøóãóÇÁö ﴿ ٥ ﴾

[ 003.005 ] ( MŞ )

 

[ 003.005 ] ( AY )

Yerde ve gökte hiç bir şey kat’iyyen Allah’a gizli kalmaz.

[ 003.005 ] ( EO )

Allah şüphesiz ki ona ne Yerde ve ne Gökde hiç bir şey gizli kalmaz.

[ 003.005 ] ( ES )

Şu da kesindir ki, ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

[ 003.005 ] ( NQ )

Truly, nothing is hidden from Allah, in the earth or in the heavens.

[ 003.006 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí íõÕóæøöÑõßõãú Ýöí ÇáúÃóÑúÍóÇãö ßóíúÝó íóÔóÇÁõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٦ ﴾

[ 003.006 ] ( MŞ )

 

[ 003.006 ] ( AY )

Rahîmlerde dilediği gibi sizi şekillendiren O’dur. Ondan başka bir ilâh yoktur. O, mülkünde gâliptir, işlerinde hikmet sahibidir.

[ 003.006 ] ( EO )

rahimlerde sizi dilediği keyfiyette tasvir eden o, başka Tanrı yok ancak o, azîz o, hakîm o.

[ 003.006 ] ( ES )

Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka tanrı olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O'dur.

[ 003.006 ] ( NQ )

He it is Who shapes you in the wombs as He pleases. La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), the All-Mighty, the All-Wise.

[ 003.007 ] ( KK )

åõæó ÇáøóÐöí ÃóäúÒóáó Úóáóíúßó ÇáúßöÊóÇÈó ãöäúåõ ÂíóÇÊñ ãõÍúßóãóÇÊñ åõäøó Ãõãøõ ÇáúßöÊóÇÈö æóÃõÎóÑõ ãõÊóÔóÇÈöåóÇÊñ ÝóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó Ýöí ÞõáõæÈöåöãú ÒóíúÛñ ÝóíóÊøóÈöÚõæäó ãóÇ ÊóÔóÇÈóåó ãöäúåõ ÇÈúÊöÛóÇÁó ÇáúÝöÊúäóÉö æóÇÈúÊöÛóÇÁó ÊóÃúæöíáöåö æóãóÇ íóÚúáóãõ ÊóÃúæöíáóåõ ÅöáÇøó Çááøóåõ æóÇáÑøóÇÓöÎõæäó Ýöí ÇáúÚöáúãö íóÞõæáõæäó ÂãóäøóÇ Èöåö ßõáøñ ãöäú ÚöäúÏö ÑóÈøöäóÇ æóãóÇ íóÐøóßøóÑõ ÅöáÇøó ÃõæáõæÇ ÇáúÃóáúÈóÇÈö ﴿ ٧ ﴾

[ 003.007 ] ( MŞ )

 

[ 003.007 ] ( AY )

Sana Kur’ânı indiren O’dur. Bunun bir kısım âyetleri açık ve kesindir. Bunlar Kur’ân’ın esasıdır. Diğer bir kısım âyetler de vardır ki, (onların mânası sizce anlaşılmaz) müteşâbihtirler. (1) İşte, kalplerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve te’viline gitmek için Kur’ân’ın müteşâbih âyetlerine uyarlar. Hâlbuki, o müteşabihin te’vilini yalnız Allah bilir. İlimde kökleşmiş ve metin olmuş kimseler ise: “ Biz ona (manâsı anlaşılmıyan müteşabihe) inandık; açık ve kapalı bütün âyetler Rabbimiz tarafındandır”, derler. Bunları ancak akılları tam olanlar iyice düşünür.
(1) Müteşâbih: Kasd olunan mânayı bilmek, mümkün olmayan Kur’ân-ı kerîmdeki âyetlere denir. Müteşâbih iki nevidir: Lâfzı müteşâbih olan âyet ki, bundan hiç bir mâna anaşılmaz. Sûrelerin evvelinde bulunan Sâd, Tâ-hâ gibi (Mukatta'a) harfler. Anlamı müteşâbih olan âyet ki, zâhiri mânasını kasdetmek muhâldır. Allah’ın "el"i, onların elleri üstündedir. Bu âyet-i kerîmeye böyle mâna vermek muhâldır. Çünkü, Allah’ın "el"i olamaz. Ancak, el ya kudret ile te'vîl edilir, ya da Allah tarafından murad edilen mânaya bırakılır.

[ 003.007 ] ( EO )

Odur indiren sana bu muazzam kitabı: bunun bir kısım âyatı vardır muhkemat: onlar «ümmülkitab» ana kitab, diğer bir takımları da müteşabihattır, amma kalblerinde bir yamıklık bulunanlar onun müteşabih olanlarının ardına düşerler: fitne aramak, te'vilini aramak için, halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir, ilimde rüsuhu olanlar da derler ki: amenna hepsi rabbımızdan, maamafih özü temiz olanlardan başkası düşünemez.

[ 003.007 ] ( ES )

Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.

[ 003.007 ] ( NQ )

It is He Who has sent down to you (Muhammad ) the Book (this Qur'an). In it are Verses that are entirely clear, they are the foundations of the Book [and those are the Verses of Al-Ahkam (commandments, etc.), Al-Fara'id (obligatory duties) andAl-Hudud (legal laws for the punishment of thieves, adulterers, etc.)]; and others not entirely clear. So as for those in whose hearts there is a deviation (from the truth) they follow that which is not entirely clear thereof, seeking Al-Fitnah (polytheism and trials, etc.), and seeking for its hidden meanings, but none knows its hidden meanings save Allah. And those who are firmly grounded in knowledge say: "We believe in it; the whole of it (clear and unclear Verses) are from our Lord." And none receive admonition except men of understanding. (Tafsir At-Tabari).

[ 003.008 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ áÇó ÊõÒöÛú ÞõáõæÈóäóÇ ÈóÚúÏó ÅöÐú åóÏóíúÊóäóÇ æóåóÈú áóäóÇ ãöäú áóÏõäúßó ÑóÍúãóÉð Åöäøóßó ÃóäúÊó ÇáúæóåøóÇÈõ ﴿ ٨ ﴾

[ 003.008 ] ( MŞ )

 

[ 003.008 ] ( AY )

Rabbimiz! Bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi saptırma; katından bize bir rahmet ihsan et! Şüphesiz ki sen, çok çok bağışlayansın.

[ 003.008 ] ( EO )

Ya rabbena bizleri hidayetine irdirdikten sonra kalblerimizi yamıltma da ledünnünden bize bir rahmet ihsan eyle, şüphesiz sensin bütün dilekleri veren vehham sen.

[ 003.008 ] ( ES )

Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.

[ 003.008 ] ( NQ )

(They say): "Our Lord! Let not our hearts deviate (from the truth) after You have guided us, and grant us mercy from You. Truly, You are the Bestower."

[ 003.009 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ Åöäøóßó ÌóÇãöÚõ ÇáäøóÇÓö áöíóæúãò áÇó ÑóíúÈó Ýöíåö Åöäøó Çááøóåó áÇó íõÎúáöÝõ ÇáúãöíÚóÇÏó ﴿ ٩ ﴾

[ 003.009 ] ( MŞ )

 

[ 003.009 ] ( AY )

Rabbimiz! Muhakkak ki sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah, va’dinden dönmez.

[ 003.009 ] ( EO )

Ya rabbena! muhakkak ki sen insanları geleceğinde hiç şüphe olmıyan bir güne toplıyacaksın, şüphesiz ki Allah mi'adını şaşırmaz.

[ 003.009 ] ( ES )

Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.

[ 003.009 ] ( NQ )

Our Lord! Verily, it is You Who will gather mankind together on the Day about which there is no doubt. Verily, Allah never breaks His Promise".

[ 003.010 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóäú ÊõÛúäöíó Úóäúåõãú ÃóãúæóÇáõåõãú æóáÇó ÃóæúáÇóÏõåõãú ãöäó Çááøóåö ÔóíúÆðÇ æóÃõæáóÆößó åõãú æóÞõæÏõ ÇáäøóÇÑö ﴿ ١٠ ﴾

[ 003.010 ] ( MŞ )

 

[ 003.010 ] ( AY )

Şu (mal ve evlâtlarıyla öğünen ve peygamberin mal ve evlâdı yoktur, diye dil uzatan) kâfirler var ya! Muhakkak ki onlardan ne malları, ne de evlâdları, Allah’dan gelecek hiç bir azâbı geri çeviremez ve işte onlar, cehennemde ateşin çırasıdırlar.

[ 003.010 ] ( EO )

O küfredenler, muhakkak ki onlara ne malları ne evlâdları Allahdan zerrece faide vermiyecektir, onlar o ateşin çırasıdırlar.

[ 003.010 ] ( ES )

Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne malları, ne de evlatları engelleyemez. İşte onlar, o ateşin yakıtı olacaklar.

[ 003.010 ] ( NQ )

Verily, those who disbelieve, neither their properties nor their offspring will avail them whatsoever against Allah; and it is they who will be fuel of the Fire.

[ 003.011 ] ( KK )

ßóÏóÃúÈö Âáö ÝöÑúÚóæúäó æóÇáøóÐöíäó ãöäú ÞóÈúáöåöãú ßóÐøóÈõæÇ ÈöÂíóÇÊöäóÇ ÝóÃóÎóÐóåõãõ Çááøóåõ ÈöÐõäõæÈöåöãú æóÇááøóåõ ÔóÏöíÏõ ÇáúÚöÞóÇÈö ﴿ ١١ ﴾

[ 003.011 ] ( MŞ )

 

[ 003.011 ] ( AY )

O kâfirlerin Râsûlüllah’ı tekzipleri, tıpkı Fir'avun hânedânının ve onlardan öncekilerin tutumu gibidir. Onlar, bizim âyetlerimizi yalanladılar da Allah, yaptıkları günahlar sebebiyle kendilerini enseledi. Allah’ın azâbı çok şiddetlidir.

[ 003.011 ] ( EO )

Tıpkı Âli Fir'avnin gidişi gibi, ki ayetlerimizi tekzib ettiler de Allah onları cürümlerile tutup alıverdi, Allahın ikabı çok şiddetlidir.

[ 003.011 ] ( ES )

Gidişatları, Firavun soyunun ve daha öncekilerin gidişatı gibidir. Onlar, âyetlerimizi yalan saymışlardı. Bunun üzerine Allah da onları işledikleri günahlar yüzünden yakalayıp alaşağı etti. Allah, cezası çetin olandır.

[ 003.011 ] ( NQ )

Like the behaviour of the people of Fir'aun (Pharaoh) and those before them; they belied Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), so Allah seized (destroyed) them for their sins. And Allah is Severe in punishment.

[ 003.012 ] ( KK )

Þõáú áöáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÓóÊõÛúáóÈõæäó æóÊõÍúÔóÑõæäó Åöáóì Ìóåóäøóãó æóÈöÆúÓó ÇáúãöåóÇÏõ ﴿ ١٢ ﴾

[ 003.012 ] ( MŞ )

 

[ 003.012 ] ( AY )

Ey Resûlüm, o kâfir olan Yahûdî’lere de ki; “Siz muhakkak mağlûp olacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. O cehennem ne kötü bir yerdir!...

[ 003.012 ] ( EO )

O küfredenlere de ki: Siz mutlak yenileceksiniz ve toplanıp Cehenneme sürüleceksiniz, o ise ne fena döşektir.

[ 003.012 ] ( ES )

O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena bir döşektir.

[ 003.012 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ) to those who disbelieve: "You will be defeated and gathered together to Hell, and worst indeed is that place to rest."

[ 003.013 ] ( KK )

ÞóÏú ßóÇäó áóßõãú ÂíóÉñ Ýöí ÝöÆóÊóíúäö ÇáúÊóÞóÊóÇ ÝöÆóÉñ ÊõÞóÇÊöáõ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóÃõÎúÑóì ßóÇÝöÑóÉñ íóÑóæúäóåõãú ãöËúáóíúåöãú ÑóÃúíó ÇáúÚóíúäö æóÇááøóåõ íõÄóíøöÏõ ÈöäóÕúÑöåö ãóäú íóÔóÇÁõ Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÚöÈúÑóÉð áöÃõæáöí ÇáúÃóÈúÕóÇÑö ﴿ ١٣ ﴾

[ 003.013 ] ( MŞ )

 

[ 003.013 ] ( AY )

(Bedir savaşında) karşılaşan iki birlik hakkında, size muhakkak bir alâmet (Peygamberin doğruluğuna bir nişâne) olmuştur. Bir birlik (ki mü’minler), Allah yolunda çarpışıyordu; diğeri de kâfirdi. Mü’minler kâfirleri gözgöre kendilerinin iki misli görüyorlardı. Allah, dilediğine yardımı ile zafer verir. Şüphesiz bunda (azı çoğa üstün getirmekte) anlayış sahibi olanlar için kesin bir ibret vardır.

[ 003.013 ] ( EO )

Muhakkak bir âyet oldu size: Çarpışan iki cemi'yette: Bir cem'iyet Allah yolunda vuruşuyordu, diğeri de kâfir: Onları gözgöre kendilerinin iki misli görüyorlardı, Allah da nusratiyle dilediğini te'yid buyuruyordu, görecek gözleri olanlar için elbette bunda şüphesiz bir ibret var.

[ 003.013 ] ( ES )

Hiç şüphesiz karşı karşıya gelen iki toplulukta size bir âyet, bir işaret ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü de kâfirdi ve karşılarındakini göz kararıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da gönderdiği yardımla dilediğini destekliyordu. Gören gözleri olanlar için elbette bunda apaçık bir ibret vardır.

[ 003.013 ] ( NQ )

There has already been a sign for you (O Jews) in the two armies that met (in combat i.e. the battle of Badr): One was fighting in the Cause of Allah, and as for the other (they) were disbelievers. They (the believers) saw them (the disbelievers) with their own eyes twice their number (although they were thrice their number). And Allah supports with His Victory whom He pleases. Verily, in this is a lesson for those who understand. (See Verse 8:44). (Tafsir At-Tabari)

[ 003.014 ] ( KK )

Òõíøöäó áöáäøóÇÓö ÍõÈøõ ÇáÔøóåóæóÇÊö ãöäó ÇáäøöÓóÇÁö æóÇáúÈóäöíäó æóÇáúÞóäóÇØöíÑö ÇáúãõÞóäúØóÑóÉö ãöäó ÇáÐøóåóÈö æóÇáúÝöÖøóÉö æóÇáúÎóíúáö ÇáúãõÓóæøóãóÉö æóÇáúÃóäúÚóÇãö æóÇáúÍóÑúËö Ðóáößó ãóÊóÇÚõ ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ æóÇááøóåõ ÚöäúÏóåõ ÍõÓúäõ ÇáúãóÂÈö ﴿ ١٤ ﴾

[ 003.014 ] ( MŞ )

 

[ 003.014 ] ( AY )

İnsanlara, kadınlar, oğullar, altın ve gümüşten istiflenmiş yığınlar, yaylıma salınmış (güzel) atlar, davarlar ve ekinlerden yana nefsin isteklerine muhabbet, süslenip bezendi. Fakat bunlar, dünya hayatının geçici menfaatıdır. Hâlbuki sonuç güzelliği Allah katındadır.

[ 003.014 ] ( EO )

İnsanlara: Kadınlar, oğullar, yüklerle altun ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden şehevat sevgisi bezendi; fakat bunlar Dünya hayatın geçici metâ'ı, halbuki Allah, akıbet güzelliği onun yanındadır.

[ 003.014 ] ( ES )

İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.

[ 003.014 ] ( NQ )

Beautified for men is the love of things they covet; women, children, much of gold and silver (wealth), branded beautiful horses, cattle and well-tilled land. This is the pleasure of the present world's life; but Allah has the excellent return (Paradise with flowing rivers, etc.) with Him.

[ 003.015 ] ( KK )

Þõáú ÃóÄõäóÈøöÆõßõãú ÈöÎóíúÑò ãöäú Ðóáößõãú áöáøóÐöíäó ÇÊøóÞóæúÇ ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú ÌóäøóÇÊñ ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ æóÃóÒúæóÇÌñ ãõØóåøóÑóÉñ æóÑöÖúæóÇäñ ãöäó Çááøóåö æóÇááøóåõ ÈóÕöíÑñ ÈöÇáúÚöÈóÇÏö ﴿ ١٥ ﴾

[ 003.015 ] ( MŞ )

 

[ 003.015 ] ( AY )

Râsûlüm, de ki; “ Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?” O, nefisleri imrendiren süslerden korunanlar için, Rableri katında, ağaçları altından ırmaklar akan cennetler var; onlar orada devamlı kalacaklardır ve yine orada pâk tertemiz zevceler ile en büyük nimet olan Allah rızâsı vardır. Allah, kullarının hal ve işlerini hakkıyle görücüdür.

[ 003.015 ] ( EO )

De ki: size o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için rablarının yanında Cennetler varki altlarından ırmaklar akar, İçlerinde ebedî kalmak üzere onlar, hem orada kendilerine gayet pakize zevceler var, hele Allahdan bir rıdvan var, ve Allah görür o kulları.

[ 003.015 ] ( ES )

De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır. Allah, o kulları görür.

[ 003.015 ] ( NQ )

Say: "Shall I inform you of things far better than those? For Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2) there are Gardens (Paradise) with their Lord, underneath which rivers flow. Therein (is their) eternal (home) and Azwajun Mutahharatun (purified mates or wives) [i.e. they will have no menses, urine, or stool, etc.], And Allah will be pleased with them. And Allah is All-Seer of the (His) slaves".

[ 003.016 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÞõæáõæäó ÑóÈøóäóÇ ÅöäøóäóÇ ÂãóäøóÇ ÝóÇÛúÝöÑú áóäóÇ ÐõäõæÈóäóÇ æóÞöäóÇ ÚóÐóÇÈó ÇáäøóÇÑö ﴿ ١٦ ﴾

[ 003.016 ] ( MŞ )

 

[ 003.016 ] ( AY )

O takva sahipleri yalvararak: “ Ey Rabbimiz, biz îman ve itâat ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru derler.

[ 003.016 ] ( EO )

onları ki ya rabbena derler: inandık iman getirdik artık bizim suçlarımızı bağışla ve o ateş azabından koru bizleri.

[ 003.016 ] ( ES )

Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.

[ 003.016 ] ( NQ )

Those who say: "Our Lord! We have indeed believed, so forgive us our sins and save us from the punishment of the Fire."

[ 003.017 ] ( KK )

ÇóáÕøóÇÈöÑöíäó æóÇáÕøóÇÏöÞöíäó æóÇáúÞóÇäöÊöíäó æóÇáúãõäúÝöÞöíäó æóÇáúãõÓúÊóÛúÝöÑöíäó ÈöÇáúÃóÓúÍóÇÑö ﴿ ١٧ ﴾

[ 003.017 ] ( MŞ )

 

[ 003.017 ] ( AY )

O takva sahipleri, taât ve musibetlere sabreden (söz, iş ve niyyetlerinde) sadâkat gösteren, Allah’a itâat eden. Allah yolunda mallarını harcayan, seherlerde Allah’dan mağfiret isteyen ve namaz kılanlardır.

[ 003.017 ] ( EO )

o sabr edenleri, o sıdk-u sadakatle gidenleri, o divan duranları, o nefaka verenleri, ve o sehar vakitleri istiğfar eyleyenleri.

[ 003.017 ] ( ES )

O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür).

[ 003.017 ] ( NQ )

(They are) those who are patient ones, those who are true (in Faith, words, and deeds), and obedient with sincere devotion in worship to Allah. Those who spend [give the Zakat and alms in the Way of Allah] and those who pray and beg Allah's Pardon in the last hours of the night.

[ 003.018 ] ( KK )

ÔóåöÏó Çááøóåõ Ãóäøóåõ áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó æóÇáúãóáóÆößóÉõ æóÃõæúáõæÇ ÇáúÚöáúãö ÞóÇÆöãðÇ ÈöÇáúÞöÓúØö áÇó Åöáóåó ÅöáÇøó åõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ١٨ ﴾

[ 003.018 ] ( MŞ )

 

[ 003.018 ] ( AY )

Allah, kendinden başka ibâdete müstahak bir varlık olmadığını delillerle açıkladı. Meleklerle, ilim sahibleri de adâlet ve hak üzere durarak buna îman ettiler. O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur. O, tevhîd getirmiyenlere gâliptir; hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 003.018 ] ( EO )

Şahadet eyledi Allah şu hakikate: «başka Tanrı yok ancak o», bütün Meleklerle İlim uluları da adl-ü hakkaniyyetle durarak şahid: başka Tanrı yok ancak o, azîz o hakîm o.

[ 003.018 ] ( ES )

Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır.

[ 003.018 ] ( NQ )

Allah bears witness that La ilaha illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), and the angels, and those having knowledge (also give this witness); (He is always) maintaining His creation in Justice. La ilah illa Huwa (none has the right to be worshipped but He), the All-Mighty, the All-Wise.

[ 003.019 ] ( KK )

Åöäøó ÇáÏøöíäó ÚöäúÏó Çááøóåö ÇáúÇöÓúáÇóã õæóãóÇ ÇÎúÊóáóÝó ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó ÅöáÇøó ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÌóÇÁóåõãõ ÇáúÚöáúãõ ÈóÛúíðÇ Èóíúäóåõãú æóãóäú íóßúÝõÑú ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö ÝóÅöäøó Çááøóåó ÓóÑöíÚõ ÇáúÍöÓóÇÈö ﴿ ١٩ ﴾

[ 003.019 ] ( MŞ )

 

[ 003.019 ] ( AY )

Şüphesiz Allah, katında makbul olan din, İslâmdır. Kendilerine kitap verilen Hristiyan ve Yahûdiler hakikati bildikten sonra, aralarındaki ihtirasdan dolayı, İslâm dîni hakkında ihtilâfa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki Allah, onun cezasını vermekte çok çabuk hesap görücüdür.

[ 003.019 ] ( EO )

doğrusu Allah ındinde din, islâmdır; o kitab verilenlerin ıhtilâf etmeleri ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki bağıyden, ihtirastandır, her kim de Allahın âyetlerine küfrederse şüphe yok ki Allah çabık hisablıdır.

[ 003.019 ] ( ES )

Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir.

[ 003.019 ] ( NQ )

Truly, the religion with Allah is Islam. Those who were given the Scripture (Jews and Christians) did not differ except, out of mutual jealousy, after knowledge had come to them. And whoever disbelieves in the Ayat (proofs, evidences, verses, signs, revelations, etc.) of Allah, then surely, Allah is Swift in calling to account.

[ 003.020 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÍóÇÌøõæßó ÝóÞõáú ÃóÓúáóãúÊõ æóÌúåöíó áöáøóåö æóãóäö ÇÊøóÈóÚóäö æóÞõáú áöáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó æóÇáúÃõãøöíøöíäó ÃóÃóÓúáóãúÊõãú ÝóÅöäú ÃóÓúáóãõæÇ ÝóÞóÏö ÇåúÊóÏóæúÇ æóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÅöäøóãóÇ Úóáóíúßó ÇáúÈóáÇóÛõ æóÇááøóåõ ÈóÕöíÑñ ÈöÇáúÚöÈóÇÏö ﴿ ٢٠ ﴾

[ 003.020 ] ( MŞ )

 

[ 003.020 ] ( AY )

Ey Resûlüm, din işinde Yahûdî ve Hristiyanlar seninle münakaşaya kalkışırlarsa şöyle de: “ Ben, bana bağlı olanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlerl Arap müşriklerine de söyle: “ Siz İslâmı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâmı kabul ederlerse muhakkak doğru yolu bulmuşlardır; yok eğer yüz çevirirlerse artık sana düşen (vazife) ancak tebliğdir. Allah, kullarının tasdiklerini de, inkârlarını da hakkıyle görücüdür.

[ 003.020 ] ( EO )

Buna karşı seninle münakaşaya kalkışırlarsa de ki «ben: Yüzümü islâm ile tertemiz Allaha tuttum bana tabi' olanlar da», o kitab verilenlerle verilmiyen ümmîlere de de ki: siz, «islâmı kabul ettiniz mi?» eğer nizaı keser islâma girerlerse doğru yolu tutmuşlardır, yok yüz çevirirlerse sana da düşen ancak tebliğdir, Allah görüyordur o kulları da.

[ 003.020 ] ( ES )

Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah'a teslim etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kulları görendir.

[ 003.020 ] ( NQ )

So if they dispute with you (Muhammad ) say: "I have submitted myself to Allah (in Islam), and (so have) those who follow me." And say to those who were given the Scripture (Jews and Christians) and to those who are illiterates (Arab pagans): "Do you (also) submit yourselves (to Allah in Islam)?" If they do, they are rightly guided; but if they turn away, your duty is only to convey the Message; and Allah is All-Seer of (His ) slaves.

[ 003.021 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóßúÝõÑõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóíóÞúÊõáõæäó ÇáäøóÈöíøöíäó ÈöÛóíúÑö ÍóÞøò æóíóÞúÊõáõæäó ÇáøóÐöíäó íóÃúãõÑõæäó ÈöÇáúÞöÓúØö ãöäó ÇáäøóÇÓö ÝóÈóÔøöÑúåõãú ÈöÚóÐóÇÈò Ãóáöíãò ﴿ ٢١ ﴾

[ 003.021 ] ( MŞ )

 

[ 003.021 ] ( AY )

Allah’ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar arasında insaf ve adâletle emredenleri ezip yok edenler var ya! İşte onları çok acıklı bir azap ile müjdele...

[ 003.021 ] ( EO )

Her halde onlar: O Allahın âyetlerini tanımıyanlar ve haksızlıkla Peygamberleri katleyliyenler ve insanlar içinde adl-ü insaf emreden kimseleri katledenler şimdi hep bunlara elîm bir azab müjdele.

[ 003.021 ] ( ES )

Allah'ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir azapla müjdele!

[ 003.021 ] ( NQ )

Verily! Those who disbelieve in the Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah and kill the Prophets without right, and kill those men who order just dealings, ... announce to them a painful torment.

[ 003.022 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÇáøóÐöíäó ÍóÈöØóÊú ÃóÚúãóÇáõåõãú Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóãóÇ áóåõãú ãöäú äóÇÕöÑöíäó ﴿ ٢٢ ﴾

[ 003.022 ] ( MŞ )

 

[ 003.022 ] ( AY )

İşte bunlar, o kimselerdir ki, dünya ve Âhirette yaptıkları ameller boşa çıkmıştır. Onların azâbına engel olacak hiçbir yardımcıları da yoktur.

[ 003.022 ] ( EO )

İşte bunlar Dünya ve Ahırette amelleri heder olmuş kimselerdir, ve onları kurtaracak da yoktur.

[ 003.022 ] ( ES )

İşte bunlar öyle kimselerdir ki, dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.

[ 003.022 ] ( NQ )

They are those whose works will be lost in this world and in the Hereafter, and they will have no helpers.

[ 003.023 ] ( KK )

Ãóáóãú ÊóÑóì Åöáóì ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ äóÕöíÈðÇ ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö íõÏúÚóæúäó Åöáóì ßöÊóÇÈö Çááøóåö áöíóÍúßõãó Èóíúäóåõãú Ëõãøó íóÊóæóáøóì ÝóÑöíÞñ ãöäúåõãú æóåõãú ãõÚúÑöÖõæäó ﴿ ٢٣ ﴾

[ 003.023 ] ( MŞ )

 

[ 003.023 ] ( AY )

Tevrât’dan kendilerine bir miktar nasip verilenleri görmez misin ki, aralarında hüküm vermek için Allah’ın kitabına dâvet olunuyorlar da sonra onlardan bir zümre, o Tevrât’ın hükmüne arkasını çeviriyor. Onlar böyle hakikatlerden yüz çevirmeyi âdet edinenlerdir. (Bu âyet-i kerîme, zina eden iki Yahûdî hakkında nâzil olmuştur: Hazret-i Peygamber Efendimizin hakemliğine mürâcaat etmişler ve Rasûlü Ekrem aleyhisselâm Tevrât ahkâmına göre recmedilmelerine “taşlanarak öldürülmelerine” hüküm verince kızmışlar ve Tevrât’ın hükmünü tanımıyarak çekip gitmişlerdi.)

[ 003.023 ] ( EO )

Baksan â o kendilerine kitabdan bir nasıb verilmiş olanlara, aralarında hakem olması için Allahın kitabına da'vet olunuyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüb gidiyorlar.

[ 003.023 ] ( ES )

Görmüyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyorlar.

[ 003.023 ] ( NQ )

Have you not seen those who have been given a portion of the Scripture? They are being invited to the Book of Allah to settle their dispute, then a party of them turn away, and they are averse.

[ 003.024 ] ( KK )

Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú ÞóÇáõæÇ áóäú ÊóãóÓøóäóÇ ÇáäøóÇÑõ ÅöáÇøó ÃóíøóÇãðÇ ãóÚúÏõæÏóÇÊò æóÛóÑøóåõãú Ýöí Ïöíäöåöãú ãóÇ ßóÇäõæÇ íóÝúÊóÑõæäó ﴿ ٢٤ ﴾

[ 003.024 ] ( MŞ )

 

[ 003.024 ] ( AY )

Bu yüz çevirişlerinin sebebi şudur: Çünkü onlar, sayılı birkaç günden başka bize asla ateş dokunmaz demektedirler. Onların (din namına) uydurmakta oldukları yalanları da, kendilerini dinlerinde aldatmaktadır.

[ 003.024 ] ( EO )

bunun sebebi: Çünkü onlar «sayılı günlerden başka bize asla ateş dokunmaz» demekte ve uydura geldikleri yalânlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.

[ 003.024 ] ( ES )

Bunun sebebi, onların "belli günlerden başka bize asla ateş azabı dokunmaz" demeleridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.

[ 003.024 ] ( NQ )

This is because they say: "The Fire shall not touch us but for a number of days." And that which they used to invent regarding their religion has deceived them.

[ 003.025 ] ( KK )

ÝóßóíúÝó ÅöÐóÇ ÌóãóÚúäóÇåõãú áöíóæúãò áÇó ÑóíúÈó Ýöíåö æóæõÝøöíóÊú ßõáøõ äóÝúÓò ãóÇ ßóÓóÈóÊú æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ٢٥ ﴾

[ 003.025 ] ( MŞ )

 

[ 003.025 ] ( AY )

Onları geleceğinde şüphe olmıyan kıyâmet günü için topladığımız ve kendilerine hiç zulüm edilmiyerek herkese dünyada kazandığı tamamen ödendiği vakit halleri nasıl olacak?

[ 003.025 ] ( EO )

Bakalım o geleceğinde şüphe olmıyan gün için kendilerini topladığımız ve hiç kimseye zulmedilmiyerek herkese her ne kazandıysa temamen ödendiği vakit nasıl olacak?

[ 003.025 ] ( ES )

O geleceğinde hiç şüphe olmayan günde kendilerini bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese ne kazandıysa tamamen ödendiği vakit halleri nasıl olacaktır?

[ 003.025 ] ( NQ )

How (will it be) when We gather them together on the Day about which there is no doubt (i.e. the Day of Resurrection). And each person will be paid in full what he has earned? And they will not be dealt with unjustly.

[ 003.026 ] ( KK )

Þõáö Çááøóåõãøó ãóÇáößó Çáúãõáúßö ÊõÄúÊöí Çáúãõáúßó ãóäú ÊóÔóÇÁõ æóÊóäúÒöÚõ Çáúãõáúßó ãöãøóäú ÊóÔóÇÁõ æóÊõÚöÒøõ ãóäú ÊóÔóÇÁõ æóÊõÐöáøõ ãóäú ÊóÔóÇÁõ ÈöíóÏößó ÇáúÎóíúÑõ Åöäøóßó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٢٦ ﴾

[ 003.026 ] ( MŞ )

 

[ 003.026 ] ( AY )

Resûlüm, şöyle de: “ Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen, dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini Azîz edersin, dilediğini de zelil edersin; hayır, yalnız senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kâdirsin.

[ 003.026 ] ( EO )

Deki: ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın, ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin, hayır yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şey'e kadirsin.

[ 003.026 ] ( ES )

De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.

[ 003.026 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "O Allah! Possessor of the kingdom, You give the kingdom to whom You will, and You take the kingdom from whom You will, and You endue with honour whom You will, and You humiliate whom You will. In Your Hand is the good. Verily, You are Able to do all things.

[ 003.027 ] ( KK )

ÊõæáöÌõ Çááøóíúáó Ýöí ÇáäøóåóÇÑö æóÊõæáöÌõ ÇáäøóåóÇÑó Ýöí Çááøóíúáö æóÊõÎúÑöÌõ ÇáúÍóíøó ãöäó ÇáúãóíøöÊö æóÊõÎúÑöÌõ ÇáúãóíøöÊó ãöäó ÇáúÍóíøö æóÊóÑúÒõÞõ ãóäú ÊóÔóÇÁõ ÈöÛóíúÑö ÍöÓóÇÈò ﴿ ٢٧ ﴾

[ 003.027 ] ( MŞ )

 

[ 003.027 ] ( AY )

Geceyi gündüze sokarsın, (geceler kısalıp gündüzler uzar) ve gündüzü geceye sokarsın (da gündüzler kısalıp geceler uzar.) Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın; dilediğine de sayısız rızık verirsin.

[ 003.027 ] ( EO )

geceyi gündüzün içinde sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın, ölüden diri çıkarırsın diriden ölü çıkarırsın, dilediğine de hisabsız rızk verirsin.

[ 003.027 ] ( ES )

Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.

[ 003.027 ] ( NQ )

You make the night to enter into the day, and You make the day to enter into the night (i.e. increase and decrease in the hours of the night and the day during winter and summer), You bring the living out of the dead, and You bring the dead out of the living. And You give wealth and sustenance to whom You will, without limit (measure or account).

[ 003.028 ] ( KK )

áÇó íóÊøóÎöÐö ÇáúãõÄúãöäõæäó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ÃóæúáöíóÇÁó ãöäú Ïõæäö ÇáúãõÄúãöäöíäó æóãóäú íóÝúÚóáú Ðóáößó ÝóáóíúÓó ãöäó Çááøóåö Ýöí ÔóíúÁò ÅöáÇøó Ãóäú ÊóÊøóÞõæÇ ãöäúåõãú ÊõÞóÇÉð æóíõÍóÐøöÑõßõãõ Çááøóåõ äóÝúÓóåõ æóÅöáóì Çááøóåö ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ٢٨ ﴾

[ 003.028 ] ( MŞ )

 

[ 003.028 ] ( AY )

Mü'minler, mü'minlerden ayrılıp kâfirleri dost edinmesin. Bunu her kim yaparsa artık Allah’dan ilişiği kesilmiş olur. Meğer ki, onlardan gelebilecek bir tehlikeden dolayı sakınmış bulunasınız. (Bu takdirde zararlarından korunmak için görünüşte dostluk yapabilirsiniz.) Allah size kendinden korkmanızı emrediyor. Nihâyet dönüş Allah’adır.

[ 003.028 ] ( EO )

Mü'minler, mü'minleri bırakıb da kâfirleri dost edinmesin, ve onu her kim yaparsa Allahdan ilişiği kesilmiş olur ancak onlardan bir korunma yapmanız başka, maamafih Allah sizi kendisinden tahzir buyurur, nihayet de gidiş Allahadır.

[ 003.028 ] ( ES )

Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'dan ilişiği kesilmiş olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır. Bununla beraber Allah sizi kendisinden korunmanız hususunda uyarır. Nihâyet gidiş Allah'adır.

[ 003.028 ] ( NQ )

Let not the believers take the disbelievers as Auliya (supporters, helpers, etc.) instead of the believers, and whoever does that will never be helped by Allah in any way, except if you indeed fear a danger from them. And Allah warns you against Himself (His Punishment), and to Allah is the final return.

[ 003.029 ] ( KK )

Þõáú Åöäú ÊõÎúÝõæÇ ãóÇ Ýöí ÕõÏõæÑößõãú Ãóæú ÊõÈúÏõæåõ íóÚúáóãúåõ Çááøóåõ æóíóÚúáóãõ ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÇááøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ٢٩ ﴾

[ 003.029 ] ( MŞ )

 

[ 003.029 ] ( AY )

İçinizdeki kâfir dostluğunu gizleseniz de, açıklasanız da Allah onu bilir, diye söyle. Göklerde ve yerde ne varsa hepsini O bilir ve Allah her şeye hakkıyle kâdirdir.

[ 003.029 ] ( EO )

deki: gizleseniz de sînelerinizdekini belli etseniz de Allah onu bilir ve bütün Göklerde ne var Yerde ne varsa bilir ve Allah her şey'e kadirdir.

[ 003.029 ] ( ES )

De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hiç şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.

[ 003.029 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Whether you hide what is in your breasts or reveal it, Allah knows it, and He knows what is in the heavens and what is in the earth. And Allah is Able to do all things."

[ 003.030 ] ( KK )

íóæúãó ÊóÌöÏõ ßõáøõ äóÝúÓò ãóÇ ÚóãöáóÊú ãöäú ÎóíúÑò ãõÍúÖóÑðÇ æóãóÇ ÚóãöáóÊú ãöäú ÓõæÁò ÊóæóÏøõ áóæú Ãóäøó ÈóíúäóåóÇ æóÈóíúäóåõ ÃóãóÏðÇ ÈóÚöíÏðÇ æóíõÍóÐøöÑõßõãõ Çááøóåõ äóÝúÓóåõ æóÇááøóåõ ÑóÁõæÝñ ÈöÇáúÚöÈóÇÏö ﴿ ٣٠ ﴾

[ 003.030 ] ( MŞ )

 

[ 003.030 ] ( AY )

Kıyâmet gününde herkes, dünyada hayır ve kötülükten yaptığı şeyi hazır bulacak ve ister ki, o kötülüklerle arasında uzak bir mesafe bulunsaydı. Yine Allahü Tealâ size kendinden korkmanızı emreder. Allah kullarına karşı çok raûf, pek merhametli ve şefkatlidir.

[ 003.030 ] ( EO )

her nefis ne hayır işlemiş, ve ne kötülük yapmış ise önüne konmuş bulacağı gün! isterki onlarla arasında uzak bir mesafe bulunsaydı! Yine Allah sizi kendisinden tahzir buyuruyor, ve Allah kullarını çok esirgiyor.

[ 003.030 ] ( ES )

O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size asıl kendisinden çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger.

[ 003.030 ] ( NQ )

On the Day when every person will be confronted with all the good he has done, and all the evil he has done, he will wish that there were a great distance between him and his evil. And Allah warns you against Himself (His Punishment) and Allah is full of Kindness to the (His) slaves.

[ 003.031 ] ( KK )

Þõáú Åöäú ßõäúÊõãú ÊõÍöÈøõæäó Çááøóåó ÝóÇÊøóÈöÚõæäöí íõÍúÈöÈúßõãõ Çááøóåõ æóíóÛúÝöÑú áóßõãú ÐõäõæÈóßõãú æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٣١ ﴾

[ 003.031 ] ( MŞ )

 

[ 003.031 ] ( AY )

(Resûlüm), şöyle de: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”

[ 003.031 ] ( EO )

De ki: eğer siz Allahı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı mağfiretle örtsün, Allah gafurdur, rahîmdır.

[ 003.031 ] ( ES )

De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.

[ 003.031 ] ( NQ )

Say (O Muhammad to mankind): "If you (really) love Allah then follow me (i.e. accept Islamic Monotheism, follow the Qur'an and the Sunnah), Allah will love you and forgive you of your sins. And Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful."

[ 003.032 ] ( KK )

Þõáú ÃóØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÇáÑøóÓõæáó ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó áÇó íõÍöÈøõ ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ٣٢ ﴾

[ 003.032 ] ( MŞ )

 

[ 003.032 ] ( AY )

Yine de ki: “ Allah’a ve Peygambere itâat edin.” Eğer yüz çevirirlerse, Şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.

[ 003.032 ] ( EO )

De ki: Allaha ve Peygambere ıtaat edin; eğer aksine giderlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.

[ 003.032 ] ( ES )

De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.

[ 003.032 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Obey Allah and the Messenger (Muhammad )." But if they turn away, then Allah does not like the disbelievers.

[ 003.033 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó ÇÕúØóÝóì ÂÏóãó æóäõæÍðÇ æóÂáó ÅöÈúÑóÇåöíãó æóÂáó ÚöãúÑóÇäó Úóáóì ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٣٣ ﴾

[ 003.033 ] ( MŞ )

 

[ 003.033 ] ( AY )

Gerçekten Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrâhîm hânedânını ve İmrân ailesini âlemler üzerine seçkin kıldı (soylarını peygamber yaptı.)

[ 003.033 ] ( EO )

Gerçek Allah, Ademi ve Nuhu ve âli İbrahimi ve âliımrânı süzdü: âlemîn üzerine ıstıfa buyurdu.

[ 003.033 ] ( ES )

Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.

[ 003.033 ] ( NQ )

Allah chose Adam, Nuh (Noah), the family of Ibrahim (Abraham) and the family of 'Imran above the 'Alamin (mankind and jinns) (of their times).

[ 003.034 ] ( KK )

ÐõÑøöíøóÉð ÈóÚúÖõåóÇ ãöäú ÈóÚúÖò æóÇááøóåõ ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٣٤ ﴾

[ 003.034 ] ( MŞ )

 

[ 003.034 ] ( AY )

Bu Peygamberlerin hepsi de birbirinden gelme tek zürriyettir. Allah semî’dir= her şeyi işitir, Alîm’dir= her şeyi bilir.

[ 003.034 ] ( EO )

Bir zürriyyet olarak; biribirinden (hep tevhid dininden), ve Allahdır işiden; bilen.

[ 003.034 ] ( ES )

Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir.

[ 003.034 ] ( NQ )

Offspring, one of the other, and Allah is the All-Hearer, All-Knower.

[ 003.035 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáóÊö ÇãúÑóÃóÉõ ÚöãúÑóÇäó ÑóÈøö Åöäøöí äóÐóÑúÊõ áóßó ãóÇ Ýöí ÈóØúäöí ãõÍóÑøóÑðÇ ÝóÊóÞóÈøóáú ãöäøöí Åöäøóßó ÃóäúÊó ÇáÓøóãöíÚõ ÇáúÚóáöíãõ ﴿ ٣٥ ﴾

[ 003.035 ] ( MŞ )

 

[ 003.035 ] ( AY )

(Îsa’nın büyükannesi olan) İmran’ın zevcesi şöyle demişti: “ Ey Rabbim, karnımdakini dünya meşguliyetlerinden beri olarak sana adadım. Böylece adağımı kabul buyur. Muhakkak ki sen, benim adadığımı hakkıyla işitici ve niyyetimin ne olduğunu kemâliyle bilicisin.”

[ 003.035 ] ( EO )

Imranın haremi dediği vakit: «Ya rabbi! ben karnımdakini her kayıddan azade olarak sana adadım, hemen kabul buyur benden, çünkü bir sensin işiden bilen sen».

[ 003.035 ] ( ES )

İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin." demişti.

[ 003.035 ] ( NQ )

(Remember) when the wife of 'Imran said: "O my Lord! I have vowed to You what (the child that) is in my womb to be dedicated for Your services (free from all worldly work; to serve Your Place of worship), so accept this, from me. Verily, You are the All-Hearer, the All-Knowing."

[ 003.036 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ æóÖóÚóÊúåóÇ ÞóÇáóÊú ÑóÈøö Åöäøöí æóÖóÚúÊõåóÇ ÃõäúËóì æóÇááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ æóÖóÚóÊú æóáóíúÓó ÇáÐøóßóÑõ ßóÇáúÃõäúËóì æóÅöäøöí ÓóãøóíúÊõåóÇ ãóÑúíóãó æóÅöäøöí ÃõÚöíÐõåóÇ Èößó æóÐõÑøöíøóÊóåóÇ ãöäó ÇáÔøóíúØóÇäö ÇáÑøóÌöíãö ﴿ ٣٦ ﴾

[ 003.036 ] ( MŞ )

 

[ 003.036 ] ( AY )

İmran’ın zevcesi (Hanne) çocuk doğurunca, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bildiği hâlde:”- Ey Rabbim, onu kız doğurdum. (Mâbede hizmet için) erkek, kız gibi değildir. Bununla beraber, ben onun adını (Allah’ın kulu mânasına) Meryem koydum. İşte ben onu ve zürriyetini koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum” dedi.

[ 003.036 ] ( EO )

Derken vaktaki hamlini vaz' etti «Ya rabbi onu dişi vaz' ettim» dedi, Allah daha iyi bilirken ne vaz'ettiğini, halbuki erkek dişi gibi değildi, bununla beraber ben onun adını Meryem kodum ve işte ben onu ve zürriyyetini o recîm şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum.

[ 003.036 ] ( ES )

Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken- şöyle dedi: "Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum".

[ 003.036 ] ( NQ )

Then when she delivered her [child Maryam (Mary)], she said: "O my Lord! I have delivered a female child," - and Allah knew better what she delivered, - "And the male is not like the female, and I have named her Maryam (Mary), and I seek refuge with You (Allah) for her and for her offspring from Shaitan (Satan), the outcast."

[ 003.037 ] ( KK )

ÝóÊóÞóÈøóáóåóÇ ÑóÈøõåóÇ ÈöÞóÈõæáò ÍóÓóäò æóÃóäúÈóÊóåóÇ äóÈóÇÊðÇ ÍóÓóäðÇ æóßóÝøóáóåóÇ ÒóßóÑöíøóÇ ßõáøóãóÇ ÏóÎóáó ÚóáóíúåóÇ ÒóßóÑöíøóÇ ÇáúãöÍúÑóÇÈó æóÌóÏó ÚöäúÏóåóÇ ÑöÒúÞðÇ ÞóÇáó íóÇãóÑúíóãõ Ãóäøóì áóßö åóÐóÇ ÞóÇáóÊú åõæó ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö Åöäøó Çááøóåó íóÑúÒõÞõ ãóäú íóÔóÇÁõ ÈöÛóíúÑö ÍöÓóÇÈò ﴿ ٣٧ ﴾

[ 003.037 ] ( MŞ )

 

[ 003.037 ] ( AY )

Bunun üzerine Rabbi, Meryem’i güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi ve (eniştesi) Zekeriyya peygamberi de ona kefil (himayesine memur) kıldı. Zekeriyya ne zaman Meryemin bulunduğu mihraba girdiyse, onun yanında bir yiyecek buldu. “Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” dedi. O da: “ Bu Allah tarafından, şüphe yok ki Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır” dedi.

[ 003.037 ] ( EO )

Bunun üzerine rabbı onu güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve güzel bir surette yetiştirdi, Zekeriyanın himayesine verdi, Zekeriyya onun üzerine mihraba her girdikçe yanında yeni bir rızk bulur, ya Meryem! bu sana nereden? derdi, o da Allah tarafından, derdi: Şüphe yok ki Allah dilediğini hisabsız merzuk buyurur.

[ 003.037 ] ( ES )

Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman kızın. bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir

[ 003.037 ] ( NQ )

So her Lord (Allah) accepted her with goodly acceptance. He made her grow in a good manner and put her under the care of Zakariya (Zachariya). Every time he entered Al-Mihrab to (visit) her , he found her supplied with sustenance. He said: "O Maryam (Mary)! From where have you got this?" She said, "This is from Allah." Verily, Allah provides sustenance to whom He wills, without limit."

[ 003.038 ] ( KK )

åõäóÇáößó ÏóÚóÇ ÒóßóÑöíøóÇ ÑóÈøóåõ ÞóÇáó ÑóÈøö åóÈú áöí ãöäú áóÏõäúßó ÐõÑøöíøóÉð ØóíøöÈóÉð Åöäøóßó ÓóãöíÚõ ÇáÏøõÚóÇÁö ﴿ ٣٨ ﴾

[ 003.038 ] ( MŞ )

 

[ 003.038 ] ( AY )

Zekeriyya (aleyhisselâm) orada yiyecekleri görünce Rabbine şöyle dua etti: “ Ey Rabbim, bana senin katından bir pâk ve mübarek çocuk ihsan et; muhakkak ki sen duâyı hakkıyle kabul edicisin.”

[ 003.038 ] ( EO )

Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin" dedi.

[ 003.038 ] ( ES )

Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin" dedi.

[ 003.038 ] ( NQ )

At that time Zakariya (Zachariya) invoked his Lord, saying: "O my Lord! Grant me from You, a good offspring. You are indeed the All-Hearer of invocation."

[ 003.039 ] ( KK )

ÝóäóÇÏóÊúåõ ÇáúãóáóÆößóÉõ æóåõæó ÞóÇÆöãñ íõÕóáøöí Ýöí ÇáúãöÍúÑóÇÈö Ãóäøó Çááøóåó íõÈóÔøöÑõßó ÈöíóÍúíóì ãõÕóÏøöÞðÇ ÈößóáöãóÉò ãöäó Çááøóåö æóÓóíøöÏðÇ æóÍóÕõæÑðÇ æóäóÈöíøðÇ ãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٣٩ ﴾

[ 003.039 ] ( MŞ )

 

[ 003.039 ] ( AY )

Bunun üzerine, Zekeriyya (aleyhisselâm) mihrab’da namaz kılmağa durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi; “ Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah’dan gelen bir kelimeyi (Hazret-i Îsa’yı) tasdik edecek, kavminin efendisi olacak, nefsine hâkim bulunacak ve sâlihlerden bir peygamber olacaktır.”

[ 003.039 ] ( EO )

Derken Melâikeler kendisine nida' ettiler, o kalkmış mihrabda namaz kılıyordu: Haberin olsun Allah sana Yahyayı müjdeliyor: Allahdan bir kelimeyi tasdik edecek, hem bir efendi, hem gayez zahid, ve bir Peygamber, salihînden.

[ 003.039 ] ( ES )

Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler.

[ 003.039 ] ( NQ )

Then the angels called him, while he was standing in prayer in Al-Mihrab (a praying place or a private room), (saying): "Allah gives you glad tidings of Yahya (John), confirming (believing in) the Word from Allah [i.e. the creation of 'Iesa (Jesus), the Word from Allah ("Be!" - and he was!)], noble, keeping away from sexual relations with women, a Prophet, from among the righteous."

[ 003.040 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö Ãóäøóì íóßõæäõ áöí ÛõáÇóãñ æóÞóÏú ÈóáóÛóäöí ÇáúßöÈóÑõ æóÇãúÑóÃóÊöí ÚóÇÞöÑñ ÞóÇáó ßóÐóáößó Çááøóåõ íóÝúÚóáõ ãóÇ íóÔóÇÁõ ﴿ ٤٠ ﴾

[ 003.040 ] ( MŞ )

 

[ 003.040 ] ( AY )

Zekeriyya dedi ki: “ Rabbim, bana ihtiyarlık gelip çatmışken ve karım da kısırken benim bir oğlum nasıl olabilir?” Allah şöyle buyurdu: “ öyledir, (amma) Allah ne dilerse onu yapar.”

[ 003.040 ] ( EO )

Yarab! dedi: benim için bir oğul nasıl olur? kendime ihtiyarlık çatmış haremim de kısırken, buyurdu ki: öyle, Allah ne dilerse yapar.

[ 003.040 ] ( ES )

Zekeriyya: "EyRabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah: "Öyledir, fakat Allah dilediğini yapar." buyurdu.

[ 003.040 ] ( NQ )

He said: "O my Lord! How can I have a son when I am very old, and my wife is barren?" Allah said: "Thus Allah does what He wills."

[ 003.041 ] ( KK )

ÞóÇáó ÑóÈøö ÇÌúÚóáú áöí ÂíóÉð ÞóÇáó ÂíóÊõßó ÃóáÇøó Êõßóáøöãó ÇáäøóÇÓó ËóáÇóËóÉó ÃóíøóÇãò ÅöáÇøó ÑóãúÒðÇ æóÇÐúßõÑú ÑóÈøóßó ßóËöíÑðÇ æóÓóÈøöÍú ÈöÇáúÚóÔöíøö æóÇáúÇöÈúßóÇÑö ﴿ ٤١ ﴾

[ 003.041 ] ( MŞ )

 

[ 003.041 ] ( AY )

Zekeriyya (aleyhisselâm): “ Ey Rabbim, zevcemin hamlinden haberdar olabileceğim bir nişan ve alâmeti bana ver.” dedi. Allah şöyle buyurdu: “ Senin (anlıyabileceğin) alâmet ve nişan, insanlara üç gün (el, baş ve göz işaretinde bulunup) söz söyleyememendir. Bununla beraber Rabbini çok an ve akşam sabah tesbih et.”

[ 003.041 ] ( EO )

Yarab! dedi: Bana bir âyet (bir alâmet) yap, buyurdu ki: Ayetin nasa üç gün işaretten başka söz söyliyememendir. Bununla beraber rabbını çok zikret ve akşam sabah tesbih eyle.

[ 003.041 ] ( ES )

Zekeriyya: "Rabbim! (oğlum olacağına dair) bana bir alâmet ver" dedi. Allah da buyurdu ki: "Senin için alâmet, insanlara üç gün, işaretten başka söz söyleyememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et".

[ 003.041 ] ( NQ )

He said: "O my Lord! Make a sign for me." Allah said: "Your sign is that you shall not speak to mankind for three days except with signals. And remember your Lord much (by praising Him again and again), and glorify (Him) in the afternoon and in the morning."

[ 003.042 ] ( KK )

æóÅöÐú ÞóÇáóÊö ÇáúãóáóÆößóÉõ íóÇãóÑúíóãõ Åöäøó Çááøóåó ÇÕúØóÝóÇßö æóØóåøóÑóßö æóÇÕúØóÝóÇßö Úóáóì äöÓóÇÁö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٤٢ ﴾

[ 003.042 ] ( MŞ )

 

[ 003.042 ] ( AY )

Hatırla ki, bir vakit melekler şöyle demişti: “Ey Meryem, hakikaten Allah, seni ibâdetle seçkin kıldı; seni pâk ve tertemiz büyüttü ve seni âlemlerin kadınları üzerine seçti.

[ 003.042 ] ( EO )

Hem Melekler dediği vakit, ya Meryem! her halde Allah seni süzüb seçti, ve seni çok temiz pâk kıldı, hem seni âlemin kadınlarının fevkında seçti.

[ 003.042 ] ( ES )

Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.

[ 003.042 ] ( NQ )

And (remember) when the angels said: "O Maryam (Mary)! Verily, Allah has chosen you, purified you (from polytheism and disbelief), and chosen you above the women of the 'Alamin (mankind and jinns) (of her lifetime)."

[ 003.043 ] ( KK )

íóÇãóÑúíóãõ ÇÞúäõÊöí áöÑóÈøößö æóÇÓúÌõÏöí æóÇÑúßóÚöí ãóÚó ÇáÑøóÇßöÚöíäó ﴿ ٤٣ ﴾

[ 003.043 ] ( MŞ )

 

[ 003.043 ] ( AY )

Ey Meryem! Rabbine ibâdete devam et, secdeye kapan ve rükû edenlerle beraber rükû’ yap. (namaz kılanlarla namaz kıl). “

[ 003.043 ] ( EO )

ya Meryem! rabbına divan dur, ve secdeye kapan ve rükû' edenlerle beraber rükûa var.

[ 003.043 ] ( ES )

Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber rüku' et" demişlerdi.

[ 003.043 ] ( NQ )

O Mary! "Submit yourself with obedience to your Lord (Allah, by worshipping none but Him Alone) and prostrate yourself, and Irka'i (bow down etc.) along with Ar-Raki'un (those who bow down etc.)."

[ 003.044 ] ( KK )

Ðóáößó ãöäú ÃäúÈóÇÁö ÇáúÛóíúÈö äõæÍöíåö Åöáóíúßó æóãóÇ ßõäúÊó áóÏóíúåöãú ÅöÐú íõáúÞõæäó ÃóÞúáÇóãóåõãú Ãóíøõåõãú íóßúÝõáõ ãóÑúíóãó æóãóÇ ßõäúÊó áóÏóíúåöãú ÅöÐú íóÎúÊóÕöãõæäó ﴿ ٤٤ ﴾

[ 003.044 ] ( MŞ )

 

[ 003.044 ] ( AY )

İşte bu Meryem, Zekeriyya ve Yahya (aleyhisselâm) kıssaları, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Ey Resûlüm, yoksa Meryemi hangisi himayesine alacak diye, Tevrât yazdıkları kalemleriyle kur’a atarlarken, sen onların yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında bulunmuyordun.

[ 003.044 ] ( EO )

Bu işte sana gayb haberlerinden, onu sana vahy ile bildiriyoruz (ya Muhammed), yoksa Meryemi hangisi himayesine alacak, diye kalemleriyle kur'a atarlarken de sen yanlarında değildin, çekişirlerken di yanlarında değildin.

[ 003.044 ] ( ES )

İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu hususta) Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın.

[ 003.044 ] ( NQ )

This is a part of the news of the Ghaib (unseen, i.e. the news of the past nations of which you have no knowledge) which We inspire you with (O Muhammad ). You were not with them, when they cast lots with their pens as to which of them should be charged with the care of Maryam (Mary); nor were you with them when they disputed.

[ 003.045 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáóÊö ÇáúãóáóÆößóÉõ íóÇãóÑúíóãõ Åöäøó Çááøóåó íõÈóÔøöÑõßö ÈößóáöãóÉò ãöäúåõ ÇÓúãõåõ ÇáúãóÓöíÍõ ÚöíÓóì ÇÈúäõ ãóÑúíóãó æóÌöíåðÇ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóãöäó ÇáúãõÞóÑøóÈöíäó ﴿ ٤٥ ﴾

[ 003.045 ] ( MŞ )

 

[ 003.045 ] ( AY )

Melekler: “Ey Meryem, Allah kendinden bir kelimeyle (bir emirle yaratılacak çocuğu) sana müjdeliyor; ismi, Meryem’in oğlu Mesîh Îsa’dır. Dünyada da Âhirette de şanı yücedir, hem de Allah’a yakın olanlardan...” demişti.

[ 003.045 ] ( EO )

Melekler dediği vakit: ya Meryem! haberin olsun Allah senin tarafından bir kelime ile müjdeleyor: ismi Mesih İsabni Meryem, Dünya ve Ahırette vecîh olarak hem de mukarrebînden.

[ 003.045 ] ( ES )

Melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır.

[ 003.045 ] ( NQ )

(Remember) when the angels said: "O Maryam (Mary)! Verily, Allah gives you the glad tidings of a Word ["Be!" - and he was! i.e. 'Iesa (Jesus) the son of Maryam (Mary)] from Him, his name will be the Messiah 'Iesa (Jesus), the son of Maryam (Mary), held in honour in this world and in the Hereafter, and will be one of those who are near to Allah."

[ 003.046 ] ( KK )

æóíõßóáøöãõ ÇáäøóÇÓó Ýöí ÇáúãóåúÏö æóßóåúáÇð æóãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ٤٦ ﴾

[ 003.046 ] ( MŞ )

 

[ 003.046 ] ( AY )

Ve yine, hem beşikte iken, hem de yetişkinken insanlara söz söyliyecek olduğunu ve salihlerden bulunduğunu sana Allah müjdeliyor.

[ 003.046 ] ( EO )

ve nasa kelâm söyleyecek: hem beşikte hem yetişkin iken, hem de salihînden.

[ 003.046 ] ( ES )

Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak ve iyilerden olacaktır.

[ 003.046 ] ( NQ )

He will speak to the people in the cradle and in manhood, and he will be one of the righteous.

[ 003.047 ] ( KK )

ÞóÇáóÊú ÑóÈøö Ãóäøóì íóßõæäõ áöí æóáóÏñ æóáóãú íóãúÓóÓúäöí ÈóÔóÑñ ÞóÇáó ßóÐóáößö Çááøóåõ íóÎúáõÞõ ãóÇ íóÔóÇÁõ ÅöÐóÇ ÞóÖóì ÃóãúÑðÇ ÝóÅöäøóãóÇ íóÞõæáõ áóåõ ßõäú Ýóíóßõæäõ ﴿ ٤٧ ﴾

[ 003.047 ] ( MŞ )

 

[ 003.047 ] ( AY )

Meryem: “ Ey Rabbim, bana bir insan dokunmamışken nerden benim bir çocuğum olabilir?” dedi. Allah şöyle buyurdu: “ Doğrudur, sana bir kimse dokunmamıştır, fakat Allahü Tealâ dilediğini yaratır ve O, bir şeyi murad edince ona sadece “ol” der, o hemen oluverir.”

[ 003.047 ] ( EO )

Yarabbi! dedi: bir çocuk nerden olabilir benim için? Ki bana bir beşer dokunmadı, buyurdu ki: öyle, Allah neyi dilerse yaratır, obir emri murad edince ona ol der o oluverir.

[ 003.047 ] ( ES )

(Meryem): "Ey Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah: "Öyle ama, Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece 'ol!' der, o da hemen oluverir." dedi.

[ 003.047 ] ( NQ )

She said: "O my Lord! How shall I have a son when no man has touched me." He said: "So (it will be) for Allah creates what He wills. When He has decreed something, He says to it only: "Be!" and it is.

[ 003.048 ] ( KK )

æóíõÚóáøöãõåõ ÇáúßöÊóÇÈó æóÇáúÍößúãóÉó æóÇáÊøóæúÑóÇÉó æóÇáúÇöäúÌöíáó ﴿ ٤٨ ﴾

[ 003.048 ] ( MŞ )

 

[ 003.048 ] ( AY )

Allah ona (Hazret-i Îsa’ya) yazı yazmayı, hikmeti, Tevrât’ı ve İncîl’i öğretecek.

[ 003.048 ] ( EO )

ve ona hem kitabet öğretecek hem hikmet hem Tevrat hem İncil.

[ 003.048 ] ( ES )

Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve Tevrat ile İncil'i öğretir.

[ 003.048 ] ( NQ )

And He (Allah) will teach him ['Iesa (Jesus)] the Book and Al-Hikmah (i.e. the Sunnah, the faultless speech of the Prophets, wisdom, etc.), (and) the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel).

[ 003.049 ] ( KK )

æóÑóÓõæáÇð Åöáóì Èóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó Ãóäøöí ÞóÏú ÌöÆúÊõßõãú ÈöÂíóÉò ãöäú ÑóÈøößõãú Ãóäøöí ÃóÎúáõÞõ áóßõãú ãöäó ÇáØøöíäö ßóåóíúÆóÉö ÇáØøóíúÑö ÝóÃóäúÝõÎõ Ýöíåö Ýóíóßõæäõ ØóíúÑðÇ ÈöÅöÐúäö Çááøóåö æóÃõÈúÑöÆõ ÇáúÃóßúãóåó æóÇáúÃóÈúÑóÕó æóÃõÍúíö ÇáúãóæúÊóì ÈöÅöÐúäö Çááøóåö æóÃõäóÈøöÆõßõãú ÈöãóÇ ÊóÃúßõáõæäó æóãóÇ ÊóÏøóÎöÑõæäó Ýöí ÈõíõæÊößõãú Åöäøó Ýöí Ðóáößó áóÂíóÉð áóßõãú Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäíäó ﴿ ٤٩ ﴾

[ 003.049 ] ( MŞ )

 

[ 003.049 ] ( AY )

O’nu İsrâil oğullarına peygamber olarak gönderecek ve onlara şöyle diyecektir; “ Cidden, ben Rabbinizden bir mûcize ile geldim. Ben, size çamurdan kuş biçiminde bir taslak yapar ona üfürürüm, Allah’ın izniyle hemen bir kuş oluverir. Yine Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve abraşı da iyi ederim, ölüleri diriltirim; evlerinizde ne yiyor ve ne biriktiriyorsanız size haber veririm. Elbette bu mûcizelerde size (peygamberliğimi isbat eden) deliller ve alâmetler vardır, eğer îman ederseniz...

[ 003.049 ] ( EO )

hem Beni İsraile bir Resul olarak, şöyle ki: ben size rabbınızdan bir âyetle geldim, ben size çamurdan kuş biçimi gibi bir mahlûk biçerim de içine üflerim, Allahın izniyle derhal bir kuş olur, yine Allahın izniyle gözsüzü ve abraşı iyi eder ve ölüleri diriltirim, ve evlerinize ne yiyor ve ne biriktiriyorsanız size haber veririm elbette bunda size şüphesiz bir âyet vardır eğer iman edecek iseniz.

[ 003.049 ] ( ES )

Allah onu İsrailoğullarına (şöyle diyecek) bir peygamber olarak gönderir: "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size, kuş biçiminde çamurdan birşey yaparım da içine üflerim, Allah'ın izniyle o, kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm".

[ 003.049 ] ( NQ )

And will make him ['Iesa (Jesus)] a Messenger to the Children of Israel (saying): "I have come to you with a sign from your Lord, that I design for you out of clay, as it were, the figure of a bird, and breathe into it, and it becomes a bird by Allah's Leave; and I heal him who was born blind, and the leper, and I bring the dead to life by Allah's Leave. And I inform you of what you eat, and what you store in your houses. Surely, therein is a sign for you, if you believe.

[ 003.050 ] ( KK )

æóãõÕóÏøöÞðÇ áöãóÇ Èóíúäó íóÏóíøó ãöäó ÇáÊøóæúÑóÇÉö æóáöÃõÍöáøó áóßõãú ÈóÚúÖó ÇáøóÐöí ÍõÑøöãó Úóáóíúßõãú æóÌöÆúÊõßõãú ÈöÂíóÉò ãöäú ÑóÈøößõãú ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó æóÃóØöíÚõæäö ﴿ ٥٠ ﴾

[ 003.050 ] ( MŞ )

 

[ 003.050 ] ( AY )

Hem önümdekini (Tevrât’ı) tasdik edici olarak, hem de size haram edilen içyağı ve deve eti gibi bazı şeyleri size helâl kılmak için geldim ve size peygamberliğimi tasdik eden bir mûcize getirdim. Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

[ 003.050 ] ( EO )

hem Tevrattan önümde bulunanı bir tasdıkcı olarak ve hem size haram edilenin ba'zısını halâl kılayım diye ve Rabbınızdan bir âyet ile size geldim, artık, Allahdan korkun da bana itaat edin.

[ 003.050 ] ( ES )

Önümdeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim) ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da bana uyun.

[ 003.050 ] ( NQ )

And I have come confirming that which was before me of the Taurat (Torah), and to make lawful to you part of what was forbidden to you, and I have come to you with a proof from your Lord. So fear Allah and obey me.

[ 003.051 ] ( KK )

Åöäøó Çááøóåó ÑóÈøöí æóÑóÈøõßõãú ÝóÇÚúÈõÏõæåõ åóÐóÇ ÕöÑóÇØñ ãõÓúÊóÞöíãñ ﴿ ٥١ ﴾

[ 003.051 ] ( MŞ )

 

[ 003.051 ] ( AY )

Şüphe yok ki Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse, ona ibâdet edin. İşte bu doğru yoldur.”

[ 003.051 ] ( EO )

şüphe yok ki Allah benim de Rabbım sizin de Rabbınızdır, onun için hep ona ibadet edin, bu işte doğru yoldur.

[ 003.051 ] ( ES )

Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun için hep O'na kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur.

[ 003.051 ] ( NQ )

Truly! Allah is my Lord and your Lord, so worship Him (Alone). This is the Straight Path.

[ 003.052 ] ( KK )

ÝóáóãøóÇ ÃóÍóÓøó ÚöíÓóì ãöäúåõãõ ÇáúßõÝúÑó ÞóÇáó ãóäú ÃóäúÕóÇÑöí Åöáóì Çááøóåö ÞóÇáó ÇáúÍóæóÇÑöíøõæäó äóÍúäõ ÃóäúÕóÇÑõ Çááøóåö ÂãóäøóÇ ÈöÇááøóåö æóÇÔúåóÏú ÈöÃóäøóÇ ãõÓúáöãõæäó ﴿ ٥٢ ﴾

[ 003.052 ] ( MŞ )

 

[ 003.052 ] ( AY )

Vaktaki Îsa Yahûdî’lerden küfrü hissedip anladı, şöyle dedi:”- Allah yolunda bana yardım edecekler kimdir?” Havarîler= Îsa’ya bağlılar, şöyle dediler: “ Biziz, Allah dininin yardımcıları, Allah’a îman ettik ve sen şâhit ol ki, biz gerçek müslümanlarız.”

[ 003.052 ] ( EO )

Bunun üzerine vakta ki İsa onlardan küfrü hissetti «kim benim Allaha arkadaşlarım?» dedi, Havâriyyun «biziz, dediler: Allah arkadaşları, biz Allaha iman ettik, hem bizim imanı lekesiz Müslimler olduğumuza şahid ol.

[ 003.052 ] ( ES )

İsa onların inkârlarını hissedince: "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler: "Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak müslümanlarız." dediler.

[ 003.052 ] ( NQ )

Then when 'Iesa (Jesus) came to know of their disbelief, he said: "Who will be my helpers in Allah's Cause?" Al-Hawariun(the disciples) said: "We are the helpers of Allah; we believe in Allah, and bear witness that we are Muslims (i.e. we submit to Allah)."

[ 003.053 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ ÂãóäøóÇ ÈöãóÇ ÃóäúÒóáúÊó æóÇÊøóÈóÚúäóÇ ÇáÑøóÓõæáó ÝóÇßúÊõÈúäóÇ ãóÚó ÇáÔøóÇåöÏöíäó ﴿ ٥٣ ﴾

[ 003.053 ] ( MŞ )

 

[ 003.053 ] ( AY )

Ey Rabbimiz, indirdiğin İncîl’e îman ettik ve peygamberin Îsa’ya tâbi olduk. Artık bizi, birliğini ve peygamberlerini tasdik eden şâhitlerle beraber yaz.”

[ 003.053 ] ( EO )

ya rabbena indirdiğine iman ettik ve Resulün ardınca gittik, imdi bizi o şahidlerle beraber yaz.

[ 003.053 ] ( ES )

Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.

[ 003.053 ] ( NQ )

Our Lord! We believe in what You have sent down, and we follow the Messenger ['Iesa (Jesus)]; so write us down among those who bear witness (to the truth i.e. La ilaha ill-Allah - none has the right to be worshipped but Allah).

[ 003.054 ] ( KK )

æóãóßóÑõæÇ æóãóßóÑó Çááøóåõ æóÇááøóåõ ÎóíúÑõ ÇáúãóÇßöÑöíäó ﴿ ٥٤ ﴾

[ 003.054 ] ( MŞ )

 

[ 003.054 ] ( AY )

Yahûdiler, (Îsâ’yı öldürmek için) hileye saptılar. Allah’da (Îsa’yı göğe kaldırıp kendilerinden, Îsa’ya benziyen birini hilekârlarına öldürtmekle onlara) hile yaptı, ceza verdi. Allah fenalığa karşı ceza verenlerin en kuvvetlisidir.

[ 003.054 ] ( EO )

Bununla beraber mekrettiler Allah da mekirlerine mekretti, öyle ya, Allah hayrülmakirîndir.

[ 003.054 ] ( ES )

Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

[ 003.054 ] ( NQ )

And they (disbelievers) plotted [to kill 'Iesa (Jesus)], and Allah planned too. And Allah is the Best of the planners.

[ 003.055 ] ( KK )

ÅöÐú ÞóÇáó Çááøóåõ íóÇÚöíÓóì Åöäøöí ãõÊóæóÝøöíßó æóÑóÇÝöÚõßó Åöáóíøó æóãõØóåøöÑõßó ãöäó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÌóÇÚöáõ ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÈóÚõæßó ÝóæúÞó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Åöáóì íóæúãö ÇáúÞöíóÇãóÉö Ëõãøó Åöáóíøó ãóÑúÌöÚõßõãú ÝóÃóÍúßõãõ Èóíúäóßõãú ÝöíãóÇ ßõäúÊõãú Ýöíåö ÊóÎúÊóáöÝõæäó ﴿ ٥٥ ﴾

[ 003.055 ] ( MŞ )

 

[ 003.055 ] ( AY )

O vakit Allah şöyle buyurdu: “ Ey İsâ! Şüphe yok ki seni, (ecelin bitince) öldüreceğim, seni bana yükselteceğim, seni küfredenlerin içinden tertemiz kurtaracağım ve sana bağlı olanları, kıyâmet gününe kadar küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz de yalnız banadır. O vakit ihtilâf ettiğiniz şeyler hakkında aranızdaki hükmü ben vereceğim.

[ 003.055 ] ( EO )

o vakit ki Allah buyurdu: ya İsa! emin ol ben seni eceline yetireceğim ve seni bana ref'edeceğim ve seni o küfredenlerden pâkliyeceğim ve sana tabi' olanları o küfredenlerin kıyamet gününe kadar fevkında kılacağım, sonrada hep dönümünüz banadır, ıhtılâf edib durduğunuz şeyler hakkında o vakit aranızda hükmü ben vereceğim.

[ 003.055 ] ( ES )

O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa, şüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime yükselteceğim ve seni inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim".

[ 003.055 ] ( NQ )

And (remember) when Allah said: "O 'Iesa (Jesus)! I will take you and raise you to Myself and clear you [of the forged statement that 'Iesa (Jesus) is Allah's son] of those who disbelieve, and I will make those who follow you (Monotheists, who worship none but Allah) superior to those who disbelieve [in the Oneness of Allah, or disbelieve in some of His Messengers, e.g. Muhammad , 'Iesa (Jesus), Musa (Moses), etc., or in His Holy Books, e.g. the Taurat (Torah), the Injeel (Gospel), the Qur'an] till the Day of Resurrection. Then you will return to Me and I will judge between you in the matters in which you used to dispute."

[ 003.056 ] ( KK )

ÝóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÝóÃõÚóÐøöÈõåõãú ÚóÐóÇÈðÇ ÔóÏöíÏðÇ Ýöí ÇáÏøõäúíóÇ æóÇáúÂÎöÑóÉö æóãóÇ áóåõãú ãöäú äóÇÕöÑöíäó ﴿ ٥٦ ﴾

[ 003.056 ] ( MŞ )

 

[ 003.056 ] ( AY )

O kâfir olanlara gelince, ben onları dünyada da, Âhirette de en şiddetli bir azap ile cezalandıracağım ve onları azâptan kurtarmak için yardım edicilerden hiç kimse yoktur.

[ 003.056 ] ( EO )

hasılı: o küfredenleri Dünyada ve Ahırette şiddetli bir azab ile ta'zib edeceğim, hem onlara yardımcılardan eser yoktur.

[ 003.056 ] ( ES )

İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim, onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.

[ 003.056 ] ( NQ )

As to those who disbelieve, I will punish them with a severe torment in this world and in the Hereafter, and they will have no helpers.

[ 003.057 ] ( KK )

æóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÚóãöáõæÇ ÇáÕøóÇáöÍóÇÊö ÝóíõæóÝøöíåöãú ÃõÌõæÑóåõãú æóÇááøóåõ áÇó íõÍöÈøõ ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٥٧ ﴾

[ 003.057 ] ( MŞ )

 

[ 003.057 ] ( AY )

Fakat îman edip sâlih ameller işliyenlere gelince: Allah onların mükâfatlarını tamamen ödeyecektir. Allahü Tealâ zâlimleri sevmez.

[ 003.057 ] ( EO )

amma iman edib salih ameller işliyenlere gelince onlara ecirlerini tamamiyle öder de Allah zalimleri sevmez.

[ 003.057 ] ( ES )

İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez.

[ 003.057 ] ( NQ )

And as for those who believe (in the Oneness of Allah) and do righteous good deeds, Allah will pay them their reward in full. And Allah does not like the Zalimun (polytheists and wrong-doers).

[ 003.058 ] ( KK )

Ðóáößó äóÊúáõæåõ Úóáíúßó ãöäó ÇáúÂíóÇÊö æóÇáÐøößúÑö ÇáúÍóßöíãö ﴿ ٥٨ ﴾

[ 003.058 ] ( MŞ )

 

[ 003.058 ] ( AY )

Geçmiş peygamberlere âit bu hükümleri âyetlerden ve hikmet dolu Kur’ân’dan Cebrâil vasıtasıyla biz sana okuyoruz.

[ 003.058 ] ( EO )

İşte o hüküm, biz onu sana bu âyetlerden ve hikmetli zikirden peyderpey okuyorz.

[ 003.058 ] ( ES )

İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur'ân'dandır.

[ 003.058 ] ( NQ )

This is what We recite to you (O Muhammad ) of the Verses and the Wise Reminder (i.e. the Qur'an).

[ 003.059 ] ( KK )

Åöäøó ãóËóáó ÚöíÓóì ÚöäúÏó Çááøóåö ßóãóËóáö ÂÏóãó ÎóáóÞóåõ ãöäú ÊõÑóÇÈò Ëõãøó ÞóÇáó áóåõ ßõäú Ýóíóßõæäõ ﴿ ٥٩ ﴾

[ 003.059 ] ( MŞ )

 

[ 003.059 ] ( AY )

Muhakkak ki Îsa’nın babasız dünyaya geliş hâli de, Allah katında Âdem’in hâli gibidir. Allah, Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “insan ol” dedi. O da, hemen insan oluverdi.

[ 003.059 ] ( EO )

Doğrusu Allah ındinde İsa meseli Âdem meseli gibidir: Onu topraktan yarattı sonra da ona «ol!» dedi, o halde olur.

[ 003.059 ] ( ES )

Doğrusu Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.

[ 003.059 ] ( NQ )

Verily, the likeness of 'Iesa (Jesus) before Allah is the likeness of Adam. He created him from dust, then (He) said to him: "Be!" - and he was.

[ 003.060 ] ( KK )

ÇóáúÍóÞøõ ãöäú ÑóÈøößó ÝóáÇó Êóßõäú ãöäó ÇáúãõãúÊóÑöíäó ﴿ ٦٠ ﴾

[ 003.060 ] ( MŞ )

 

[ 003.060 ] ( AY )

Îsa hakkında sana verilen haber gerçektir. Artık şüphecilerden olma.

[ 003.060 ] ( EO )

Bu hak senin rabbından, binaenaleyh şüphe edenlerden olma.

[ 003.060 ] ( ES )

Bu hak (gerçek) senin rabbindendir, o halde şüphecilerden olma.

[ 003.060 ] ( NQ )

(This is) the truth from your Lord, so be not of those who doubt.

[ 003.061 ] ( KK )

Ýóãóäú ÍóÇÌøóßó Ýöíåö ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÌóÇÁóßó ãöäó ÇáúÚöáúãö ÝóÞõáú ÊóÚóÇáóæúÇ äóÏúÚõ ÃóÈúäóÇÁóäóÇ æóÃóÈúäóÇÁóßõãú æóäöÓóÇÁóäóÇ æóäöÓóÇÁóßõãú æóÃóäúÝõÓóäóÇ æóÃóäúÝõÓóßõãú Ëõãøó äóÈúÊóåöáú ÝóäóÌúÚóáú áóÚúäóÉó Çááøóåö Úóáóì ÇáúßóÇÐöÈöíäó ﴿ ٦١ ﴾

[ 003.061 ] ( MŞ )

 

[ 003.061 ] ( AY )

Îsâ (aleyhisselâm’ın) Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna dâir sana ilim geldikten sonra onun hakkında kim seninle münakaşaya kalkışırsa şöyle de: “ Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizleri ve sizleri çağıralım; sonra hepimiz dua edip yalvaralım da Allah’ın lânetini yalancıların üzerine okuyalım.”

[ 003.061 ] ( EO )

Sana gelen ilimden sonra artık her kim seninle münakaşaya kalkarsa haydı de: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı kadınlarımız ve kadınlarınızı kendilerimizi ve kendilerinizi çağıralım sonra can-u gönülden ibtihal ile duâ edelim de Allahın lâ'netini yalancıların boynuna geçirelim.

[ 003.061 ] ( ES )

Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim".

[ 003.061 ] ( NQ )

Then whoever disputes with you concerning him ['Iesa (Jesus)] after (all this) knowledge that has come to you, [i.e. 'Iesa (Jesus)] being a slave of Allah, and having no share in Divinity) say: (O Muhammad ) "Come, let us call our sons and your sons, our women and your women, ourselves and yourselves - then we pray and invoke (sincerely) the Curse of Allah upon those who lie."

[ 003.062 ] ( KK )

Åöäøó åóÐóÇ áóåõæó ÇáúÞóÕóÕõ ÇáúÍóÞøõ æóãóÇ ãöäú Åöáóåò ÅöáÇøó Çááøóåõ æóÅöäøó Çááøóåó áóåõæó ÇáúÚóÒöíÒõ ÇáúÍóßöíãõ ﴿ ٦٢ ﴾

[ 003.062 ] ( MŞ )

 

[ 003.062 ] ( AY )

Bu anlatılanlar, muhakkak ki doğru ve hak olan haberlerdir ve Allah’dan başka hiç bir ilâh yoktur. Şüphesiz o Allah, her şeye gâliptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

[ 003.062 ] ( EO )

Doğrusu işte budur o kıssanın hak ifadesi, yoksa Allahdan başka bir İlâh yoktur ve hakikat Allah o, öyle azîz öyle hakîmdir.

[ 003.062 ] ( ES )

İşte (İsa hakkında söylenen) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok güçlüdür ve hikmet sahibidir.

[ 003.062 ] ( NQ )

Verily! This is the true narrative [about the story of 'Iesa (Jesus)], and, La ilaha ill-Allah (none has the right to be worshipped but Allah, the One and the Only True God, Who has neither a wife nor a son). And indeed, Allah is the All-Mighty, the All-Wise.

[ 003.063 ] ( KK )

ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ ÈöÇáúãõÝúÓöÏöíäó ﴿ ٦٣ ﴾

[ 003.063 ] ( MŞ )

 

[ 003.063 ] ( AY )

Eğer îman etmekten yüz çevirirlerse, elbette Allah o fesatçıları hakkıyle bilendir (ve cezalarını verendir.).

[ 003.063 ] ( EO )

Yine yüz çevirirlerse muhakkak ki Allah müfsidleri bilir.

[ 003.063 ] ( ES )

Eğer (haktan) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah bozguncuları çok iyi bilendir.

[ 003.063 ] ( NQ )

And if they turn away (and do not accept these true proofs and evidences), then surely, Allah is All-Aware of those who do mischief.

[ 003.064 ] ( KK )

Þõáú íóÇÃóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö ÊóÚóÇáóæúÇ Åöáóì ßóáöãóÉò ÓóæóÇÁò ÈóíúäóäóÇ æóÈóíúäóßõãú ÃóáÇøó äóÚúÈõÏó ÅöáÇøó Çááøóåó æóáÇó äõÔúÑößó Èöåö ÔóíúÆðÇ æóáÇó íóÊøóÎöÐó ÈóÚúÖõäóÇ ÈóÚúÖðÇ ÃóÑúÈóÇÈðÇ ãöäú Ïõæäö Çááøóåö ÝóÅöäú ÊóæóáøóæúÇ ÝóÞõæáõæÇ ÇÔúåóÏõæÇ ÈöÃóäøóÇ ãõÓúáöãõæäó ﴿ ٦٤ ﴾

[ 003.064 ] ( MŞ )

 

[ 003.064 ] ( AY )

(Râsûlüm), de ki: “ Ey kitap ehli (olan Hristiyan ve Yahûdî’ler)! Bizimle sizin aranızda müsavî bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’dan başkasına tapmayalım, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rab’lar edinmiyelim”. Eğer kitap ehli bu kelimeden yüz çevirirlerse, (o hâlde) şöyle deyin: “ Şâhid olun, biz gerçek müslümanlarız. (Bu âyet-i kerîme, Yahûdiler: İbrâhîm Yahûdî’dir ve biz onun dinine bağlıyız, demeleri üzerine nâzil olmuştur.)

[ 003.064 ] ( EO )

De ki: Ey ehli kitab! gelin: Sizinle bizim aramızda müsavi bir kelimeye, şöyle ki: Allahdan başka ma'bud tanımıyalım ona hiç bir şey'i şerik koşmıyalım, ve ba'zımız ba'zımızı Allahdan beride Rab ittihaz etmesin, eğer buna karşı yüz çevirirlerse o vakit şöyle deyin: Şahid olun ki biz hakikaten müslimiz: müsalemetkârız.

[ 003.064 ] ( ES )

De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit olun biz müslümanlarız".

[ 003.064 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "O people of the Scripture (Jews and Christians): Come to a word that is just between us and you, that we worship none but Allah, and that we associate no partners with Him, and that none of us shall take others as lords besides Allah. Then, if they turn away, say: "Bear witness that we are Muslims."

[ 003.065 ] ( KK )

íóÇÃóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö áöãó ÊõÍóÇÌøõæäó Ýöí ÅöÈúÑóÇåöíãó æóãóÇ ÃõäúÒöáóÊö ÇáÊøóæúÑóÇÉõ æóÇáúÇöúäÌöíáõ ÅöáÇøó ãöäú ÈóÚúÏöåö ÃóÝóáÇó ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ٦٥ ﴾

[ 003.065 ] ( MŞ )

 

[ 003.065 ] ( AY )

Ey ehl-i kitap (Hristiyanlar ve yahutîler)! Herbiriniz kendi yanlış inancına göre, İbrâhîm bizim dinimiz üzeredir, diyerek neye çekişip duruyorsunuz. Gerek İncîl, gerek Tevrât ancak ondan sonra indirildi. Hal böyle iken, artık, bizim dinimizde idi, diye iddianızın bâtıl olduğunu anlamaz mısınız?

[ 003.065 ] ( EO )

Ey Ehli kitab! niçin İbrahim hakkında münakaşa ediyorsunuz? Halbuki Tevrat ve İncil ancak ondan sonra indirildi bunu da mı akl etmiyorsunuz?

[ 003.065 ] ( ES )

Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?

[ 003.065 ] ( NQ )

O people of the Scripture (Jews and Christians)! Why do you dispute about Ibrahim (Abraham), while the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel) were not revealed till after him? Have you then no sense?

[ 003.066 ] ( KK )

åóÇ ÃóäúÊõãú åóÄõáÇóÁö ÍóÇÌóÌúÊõãú ÝöíãóÇ áóßõãú Èöåö Úöáúãñ Ýóáöãó ÊõÍóÇÌøõæäó ÝöíãóÇ áóíúÓó áóßõãú Èöåö Úöáúãñ æóÇááøóåõ íóÚúáóãõ æóÃóäúÊõãú áÇó ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٦٦ ﴾

[ 003.066 ] ( MŞ )

 

[ 003.066 ] ( AY )

İşte siz, o kimselersiniz ki, hakkında biraz bilgi sahibi olduğunuz şeyde (kitabınızda olan âhir zaman Peygamberine âit vasıflarda) niçin münakaşa ettiniz; ya hiç bir bilginiz olmayan şeyde (İbrâhîm’in dîni hakkında) niçin münakaşa edersiniz? Allah hakikati bilir; Hâlbuki siz bilmezsiniz.

[ 003.066 ] ( EO )

İşte siz öylesiniz, haydi biraz bilginiz olan şeyde münakaşa etdiniz, ya hiç bir ilminiz olmıyan şeyde niçin münakaşa edersiniz? Halbuki Allah bilir siz bilmiyorsunuz.

[ 003.066 ] ( ES )

İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.

[ 003.066 ] ( NQ )

Verily, you are those who have disputed about that of which you have knowledge. Why do you then dispute concerning that which you have no knowledge? It is Allah Who knows, and you know not.

[ 003.067 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó ÅöÈúÑóÇåöíãõ íóåõæÏöíøðÇ æóáÇó äóÕúÑóÇäöíøðÇ æóáóßöäú ßóÇäó ÍóäöíÝðÇ ãõÓúáöãðÇ æóãóÇ ßóÇäó ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ٦٧ ﴾

[ 003.067 ] ( MŞ )

 

[ 003.067 ] ( AY )

İbrâhîm ne bir Yahûdî, ne de bir Hristiyandı. Fakat Allah’ı bir tanıyan gerçek bir müslümandı ve müşriklerden de değildi.

[ 003.067 ] ( EO )

İbrahim ne Yehudi idi ne Nasrânî ve lâkin müslim bir hanif (lekesiz bir muvahhid) idi ve müşriklerden olmamıştı.

[ 003.067 ] ( ES )

İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.

[ 003.067 ] ( NQ )

Ibrahim (Abraham) was neither a Jew nor a Christian, but he was a true Muslim Hanifa (Islamic Monotheism - to worship none but Allah Alone) and he was not of Al-Mushrikun (See V.2:105).

[ 003.068 ] ( KK )

Åöäøó Ãóæúáóì ÇáäøóÇÓö ÈöÅöÈúÑóÇåöíãó áóáøóÐöíäó ÇÊøóÈóÚõæåõ æóåóÐóÇ ÇáäøóÈöíøõ æóÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÇááøóåõ æóáöíøõ ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ٦٨ ﴾

[ 003.068 ] ( MŞ )

 

[ 003.068 ] ( AY )

Gerekten İbrâhîm aleyhisselâm’a insanların en yakını, zamanında ona bağlı olanlarla şu Peygamber (Hazret-i Muhammed aleyhisselâm) ve ona îman edenlerdir (mü'minlerdir). Allah mü'minlerin yardımcısıdır.

[ 003.068 ] ( EO )

Doğrusu insanların İbrahime en yakını her halde onun izince gidenler ve şu Peygamber ve iman edenlerdir, Allah da mü'minlerin velîsidir.

[ 003.068 ] ( ES )

Doğrusu onların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur.

[ 003.068 ] ( NQ )

Verily, among mankind who have the best claim to Ibrahim (Abraham) are those who followed him, and this Prophet (Muhammad ) and those who have believed (Muslims). And Allah is the Wali (Protector and Helper) of the believers.

[ 003.069 ] ( KK )

æóÏøóÊú ØóÇÆöÝóÉñ ãöäú Ãóåúáö ÇáúßöÊóÇÈö áóæú íõÖöáøõæäóßõãú æóãóÇ íõÖöáøõæäó ÅöáÇøó ÃóäúÝõÓóåõãú æóãóÇ íóÔúÚõÑõæäó ﴿ ٦٩ ﴾

[ 003.069 ] ( MŞ )

 

[ 003.069 ] ( AY )

Yahûdî’lerden bir topluluk, sizi şaşırtıp dinlerine çevirmek istediler. Hâlbuki onlar, kendilerinden başkasını şaşırtıp saptıramazlar. Bunun farkında bile değillerdir.

[ 003.069 ] ( EO )

Ehli kitabdan bir taife arzu etti ki sizi şaşırtsalar, halbuki sırf kendilerini şaşırtıyorlar da farkına varmıyorlar.

[ 003.069 ] ( ES )

Kitap ehlinden bir grup sizi saptırmak istediler, halbuki sırf kendilerini saptırıyorlar da farkına varmıyorlar.

[ 003.069 ] ( NQ )

A party of the people of the Scripture (Jews and Christians) wish to lead you astray. But they shall not lead astray anyone except themselves, and they perceive not.

[ 003.070 ] ( KK )

íóÇÃóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö áöãó ÊóßúÝõÑõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóÃóäúÊõãú ÊóÔúåóÏõæäó ﴿ ٧٠ ﴾

[ 003.070 ] ( MŞ )

 

[ 003.070 ] ( AY )

Ey ehli kitap (Hristiyan ve Yahûdî’ler!) İncîl ve Tevrât’ta Peygamberin vasfını görüp bilirken niçin Kur’ân’ı ve Peygamberi inkâr ediyorsunuz?

[ 003.070 ] ( EO )

Ey Ehli kitab! niçin Allahın âyetlerine küfrediyorsunuz? Halbuki görüb duruyorsunuz.

[ 003.070 ] ( ES )

Ey kitap ehli! (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?

[ 003.070 ] ( NQ )

O people of the Scripture! (Jews and Christians): "Why do you disbelieve in the Ayat of Allah, [the Verses about Prophet Muhammad present in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel)] while you (yourselves) bear witness (to their truth)."

[ 003.071 ] ( KK )

íóÇÃóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö áöãó ÊóáúÈöÓõæäó ÇáúÍóÞøó ÈöÇáúÈóÇØöáö æóÊóßúÊõãõæäó ÇáúÍóÞøó æóÃóäúÊõãú ÊóÚúáóãõæäó ﴿ ٧١ ﴾

[ 003.071 ] ( MŞ )

 

[ 003.071 ] ( AY )

Ey kitaplılar (Hristiyanlar ve Yahûdiler) Niçin hakkı bâtıl ile karıştırıp örtüyor ve (Muhammed aleyhisselâm'ın hak peygamber olduğunu bildiğiniz hâlde) gerçeği gizliyorsunuz?

[ 003.071 ] ( EO )

Ey Ehli kitab niçin hakkı batılla bulayorsunuz da hakkı ketmediyorsunuz? Halbuki bilib duruyorsunuz.

[ 003.071 ] ( ES )

Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

[ 003.071 ] ( NQ )

O people of the Scripture (Jews and Christians): "Why do you mix truth with falsehood and conceal the truth while you know?"

[ 003.072 ] ( KK )

æóÞóÇáóÊú ØóÇÆöÝóÉñ ãöäú Ãóåúáö ÇáúßöÊóÇÈö ÂãöäõæÇ ÈöÇáøóÐöí ÃõäúÒöáó Úóáóì ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóÌúåó ÇáäøóåóÇÑö æóÇßúÝõÑõæÇ ÂÎöÑóåõ áóÚóáøóåõãú íóÑúÌöÚõæäó ﴿ ٧٢ ﴾

[ 003.072 ] ( MŞ )

 

[ 003.072 ] ( AY )

yahutîlerden bir topluluk diğerlerine şöyle dedi: “ Mü'minlere indirilen Kur’ân’a, gündüzün evvelinde inanın ve sonunda inkâr edin (ki mü'minler şüpheye düşer de) olur ki, dinlerinden dönerler.

[ 003.072 ] ( EO )

Ehli kitabdan bir taife de şöyle dedi: «Varın o mü'minlere indirilene güpe gündüz iman edin, Âhırinde de dönüb küfredin belki onlar da dönerler.

[ 003.072 ] ( ES )

Kitap ehlinden bir grup: "Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar da dönerler." dedi.

[ 003.072 ] ( NQ )

And a party of the people of the Scripture say: "Believe in the morning in that which is revealed to the believers (Muslims), and reject it at the end of the day, so that they may turn back.

[ 003.073 ] ( KK )

æóáÇó ÊõÄúãöäõæÇ ÅöáÇøó áöãóäú ÊóÈöÚó Ïöíäóßõãú Þõáú Åöäøó ÇáúåõÏóì åõÏóì Çááøóåö Ãóäú íõÄúÊóì ÃóÍóÏñ ãöËúáó ãóÇ ÃõæÊöíÊõãú Ãóæú íõÍóÇÌøõæßõãú ÚöäúÏó ÑóÈøößõãú Þõáú Åöäøó ÇáúÝóÖúáó ÈöíóÏö Çááøóåö íõÄúÊöíåö ãóäú íóÔóÇÁõ æóÇááøóåõ æóÇÓöÚñ Úóáöíãñ ﴿ ٧٣ ﴾

[ 003.073 ] ( MŞ )

 

[ 003.073 ] ( AY )

Ve kendi dininize bağlı olanlardan başkasına inanmayın: (Ey Resûlüm onlara) de ki, doğru yol Allah’ın yoludur, İslâm dinidir; -ve size verilen kitabın benzeri, hiç kimseye verilmediğine, yahut mü'minlerin Rabbiniz huzurunda size üstün geleceklerine îman etmeyin.” De ki: Şüphesiz fazilet ve ihsan Allah’ın elindedir. Onu dilediği kimseye verir ve Allah rahmeti bol olandır, her şeyi hakkıyla bilendir.

[ 003.073 ] ( EO )

Ve kendi dininize tabi' olanlardan başkasına eman vermeyin. De ki: Her halde hidayet Allah hidayeti, size verilen gibisi birine veriliyor veya rabbınızın huzurunda size galebe edecekler diye mi bu? De ki: Doğrusu fazıl Allahın elindedir, onu dilediğine verir, ve Allah vâsi'dir, alîmdir.

[ 003.073 ] ( ES )

Ve kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın (dediler). De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar kendi aralarında): "Size verilenin benzerinin hiçbir kimseye verilmiş olduğuna, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getireceklerine" (de inanmayın dediler). De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah, rahmeti bol ol an, her şeyi hakkıyla bilendir".

[ 003.073 ] ( NQ )

And believe no one except the one who follows your religion. Say (O Muhammad ): "Verily! Right guidance is the Guidance of Allah" and do not believe that anyone can receive like that which you have received (of Revelation) except when he follows your religion, otherwise they would engage you in argument before your Lord. Say (O Muhammad ): "All the bounty is in the Hand of Allah; He grants to whom He wills. And Allah is All-Sufficient for His creatures' needs, the All-Knower."

[ 003.074 ] ( KK )

íóÎúÊóÕøõ ÈöÑóÍúãóÊöåö ãóäú íóÔóÇÁõ æóÇááøóåõ Ðõæ ÇáúÝóÖúáö ÇáúÚóÙöíãö ﴿ ٧٤ ﴾

[ 003.074 ] ( MŞ )

 

[ 003.074 ] ( AY )

Allah dilediği kimseye rahmetiyle imtiyaz verir (Peygamberlik veya İslâm dinini bahşeder). Allah, çok büyük ihsan sahibidir.

[ 003.074 ] ( EO )

Rahmetiyle imtiyazı dilediğine bahşeder, daha Allah çok büyük fazıl sahibidir.

[ 003.074 ] ( ES )

Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf ve kerem sahibidir.

[ 003.074 ] ( NQ )

He selects for His Mercy (Islam and the Qur'an with Prophethood) whom He wills and Allah is the Owner of Great Bounty.

[ 003.075 ] ( KK )

æóãöäú Ãóåúáö ÇáúßöÊóÇÈö ãóäú Åöäú ÊóÃúãóäúåõ ÈöÞöäØóÇÑò íõÄóÏøöåö Åöáóíúßó æóãöäúåõãú ãóäú Åöäú ÊóÃúãóäúåõ ÈöÏöíäóÇÑò áÇó íõÄóÏøöåö Åöáóíúßó ÅöáÇøó ãóÇ ÏõãúÊó Úóáóíúåö ÞóÇÆöãðÇ Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú ÞóÇáõæÇ áóíúÓó ÚóáóíúäóÇ Ýöí ÇáúÃõãøöíøöíäó ÓóÈöíáñ æóíóÞõæáõæäó Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó æóåõãú íóÚúáóãõæäó ﴿ ٧٥ ﴾

[ 003.075 ] ( MŞ )

 

[ 003.075 ] ( AY )

Kitap ehlinden öylesi vardır ki, kendisine bir yük altın emânet etsen onu (noksansız olarak) sana öder. Öylesi de vardır ki, ona emânet olarak bir altın versen, sen üzerine ayak direyip ısrar etmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar derler ki, câhil Arapların malını almakta bize günah ve sorumluluk yoktur. Onlar bile bile Allah’a karaşı yalan söylerler.

[ 003.075 ] ( EO )

Ehli kitabdan öylesi vardır ki ona yüklerle emanet bıraksan onu sana te'diye eder, gene onlardan öylesi vardır ki ona bir dinar emanet etsen tepesine binmedikçe onu sana te'diye etmez, bunun sebebi: Çünkü bunlar bizim aleyhimize ümmilerde bir yol yoktur derler ve Allaha karşı bile bile yalan söylerler.

[ 003.075 ] ( ES )

Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.

[ 003.075 ] ( NQ )

Among the people of the Scripture (Jews and Christians) is he who, if entrusted with a Cantar (a great amount of wealth, etc.), will readily pay it back; and among them there is he who, if entrusted with a single silver coin, will not repay it unless you constantly stand demanding, because they say: "There is no blame on us to betray and take the properties of the illiterates (Arabs)." But they tell a lie against Allah while they know it.

[ 003.076 ] ( KK )

Èóáóì ãóäú ÃóæúÝóì ÈöÚóåúÏöåö æóÇÊøóÞóì ÝóÅöäøó Çááøóåó íõÍöÈøõ ÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ٧٦ ﴾

[ 003.076 ] ( MŞ )

 

[ 003.076 ] ( AY )

Hayır, öyle inandıkları gibi değil, kim ahdini ve emânetini yerine getirir, Allah’dan korkarsa, şüphe yok ki, Allah takva sahiplerini sever.

[ 003.076 ] ( EO )

Hayır yol var, Allah var, her kim ahdine vefa eder ve korunursa şüphe yok ki Allah o muttekileri sever.

[ 003.076 ] ( ES )

Hayır, kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.

[ 003.076 ] ( NQ )

Yes, whoever fulfils his pledge and fears Allah much; verily, then Allah loves those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 003.077 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó íóÔúÊóÑõæäó ÈöÚóåúÏö Çááøóåö æóÃóíúãóÇäöåöãú ËóãóäðÇ ÞóáöíáÇð ÃõæáóÆößó áÇó ÎóáÇóÞó áóåõãú Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö æóáÇó íõßóáøöãõåõãõ Çááøóåõ æóáÇó íóäúÙõÑõ Åöáóíúåöãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö æóáÇó íõÒóßøöíåöãú æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ٧٧ ﴾

[ 003.077 ] ( MŞ )

 

[ 003.077 ] ( AY )

Fakat, Allah’ın ahdini (kitaplarındaki peygambere îman sözünü) ve kendi yeminlerini birkaç paraya satan kimseler (var ya!) işte onların Âhirette hiç bir nasîbi yoktur. Allah onlara kelâmiyle hitap etmiyecek ve kıyâmet günü onlara merhamet nazarıyla bakmıyacak ve kendilerini temize çıkarmıyacaktır. Onlar için çok acıklı bir azap vardır.

[ 003.077 ] ( EO )

Fakat onlar, o Allahın ahdini ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satanlar işte onların Ahırette hiç nasıbi yoktur, Allah onlara kelâmiyle hitab etmiyecek ve kıyamet günü nazar buyurmıyacak, ve kendilerine temize çıkarmıyacaktır, onların hakkı elîm bir azabdır.

[ 003.077 ] ( ES )

Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.

[ 003.077 ] ( NQ )

Verily, those who purchase a small gain at the cost of Allah's Covenant and their oaths, they shall have no portion in the Hereafter (Paradise). Neither will Allah speak to them, nor look at them on the Day of Resurrection, nor will He purify them, and they shall have a painful torment.

[ 003.078 ] ( KK )

æóÅöäøó ãöäúåõãú áóÝóÑöíÞðÇ íóáúæõæäó ÃóáúÓöäóÊóåõãú ÈöÇáúßöÊóÇÈö áöÊóÍúÓóÈõæåõ ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö æóãóÇ åõæó ãöäó ÇáúßöÊóÇÈö æóíóÞõæáõæäó åõæó ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö æóãóÇ åõæó ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö æóíóÞõæáõæäó Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó æóåõãú íóÚúáóãõæäó ﴿ ٧٨ ﴾

[ 003.078 ] ( MŞ )

 

[ 003.078 ] ( AY )

Kitap ehlinden bir gürûh da vardır, dillerini kitaba doğru eğer bükerler ki, siz, o tahrif ettiklerini kitaptan sanasınız. Hâlbuki o, kitaptan değildir. Bir de: “ Bu Allah katındandır” derler; Hâlbuki o, Allah katından değildir. Allah nâmına bile bile yalan söylerler.

[ 003.078 ] ( EO )

Bir de onlardan bir fırka vardır dillerini kitaba eğer büğerler: onu kitabdan sanasınız diye: halbuki kitabdan değildir, hem o Allah tarafındandır derler: halbuki Allah tarafından değildir, de Allah namına bile bile yalan söylerler.

[ 003.078 ] ( ES )

Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan değildir. "Bu, Allah katındandır." derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler.

[ 003.078 ] ( NQ )

And verily, among them is a party who distort the Book with their tongues (as they read), so that you may think it is from the Book, but it is not from the Book, and they say: "This is from Allah," but it is not from Allah; and they speak a lie against Allah while they know it.

[ 003.079 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó áöÈóÔóÑò Ãóäú íõÄúÊöíóåõ Çááøóåõ ÇáúßöÊóÇÈó æóÇáúÍõßúãó æóÇáäøõÈõæøóÉó Ëõãøó íóÞõæáó áöáäøóÇÓö ßõæäõæÇ ÚöÈóÇÏðÇ áöí ãöäú Ïõæäö Çááøóåö æóáóßöäú ßõæäõæÇ ÑóÈøóÇäöíøöíäó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊõÚóáøöãõæäó ÇáúßöÊóÇÈó æóÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóÏúÑõÓõæäó ﴿ ٧٩ ﴾

[ 003.079 ] ( MŞ )

 

[ 003.079 ] ( AY )

Beşerden hiç kimseye yakışmaz ki, Allah ona kitap versin, anlayış versin, peygamberlik versin de sonra insanlara şöyle desin; “ Allah’ı bırakıp bana kul olun”. Fakat öğretmekte ve ders alıp vermekte olduğunuz kitap sayesinde, bildiği ile amel eden âlimlerden olun der.

[ 003.079 ] ( EO )

Hiç bir beşer için o salâhiyyet yoktur ki Allah ona kitab versin, hüküm versin, Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allahdan beride bana kul olun diyebilsin, ve lâkin kitab ta'lim etmekte olduğunuz ve ders alıb vermekte bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der.

[ 003.079 ] ( ES )

İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi yakışmaz. Fakat onun: "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun" (demesi uygundur).

[ 003.079 ] ( NQ )

It is not (possible) for any human being to whom Allah has given the Book and Al-Hukma (the knowledge and understanding of the laws of religion, etc.) and Prophethood to say to the people: "Be my worshippers rather than Allah's." On the contrary (he would say): "Be you Rabbaniyun (learned men of religion who practise what they know and also preach others), because you are teaching the Book, and you are studying it."

[ 003.080 ] ( KK )

æóáÇó íóÃúãõÑóßõãú Ãóäú ÊóÊøóÎöÐõæÇ ÇáúãóáóÆößóÉó æóÇáäøóÈöíøöíäó ÃóÑúÈóÇÈðÇ ÃóíóÃúãõÑõßõãú ÈöÇáúßõÝúÑö ÈóÚúÏó ÅöÐú ÃóäúÊõãú ãõÓúáöãõæäó ﴿ ٨٠ ﴾

[ 003.080 ] ( MŞ )

 

[ 003.080 ] ( AY )

Ve Meleklerle peygamberleri tanrılar edinmenizi de size asla emretmez. Artık siz müslüman olduktan sonra, size küfrü emreder mi?

[ 003.080 ] ( EO )

Ve hiç bir zaman size Melâikeyi ve Peygamberleri rablar ittihaz etmenizi de emredemez, ya siz Müsliman olduktan sonra size küfrü emredebilir mi?

[ 003.080 ] ( ES )

Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi?

[ 003.080 ] ( NQ )

Nor would he order you to take angels and Prophets for lords (gods). Would he order you to disbelieve after you have submitted to Allah's Will? (Tafsir At-Tabari).

[ 003.081 ] ( KK )

æóÅöÐú ÃóÎóÐó Çááøóåõ ãöíËóÇÞó ÇáäøóÈöíøöíäó áóãóÇ ÂÊóíúÊõßõãú ãöäú ßöÊóÇÈò æóÍößúãóÉò Ëõãøó ÌóÇÁóßõãú ÑóÓõæáñ ãõÕóÏøöÞñ áöãóÇ ãóÚóßõãú áóÊõÄúãöäõäøó Èöåö æóáóÊóäúÕõÑõäøóåõ ÞóÇáó ÃóÃóÞúÑóÑúÊõãú æóÃóÎóÐúÊõãú Úóáóì Ðóáößõãú ÅöÕúÑöí ÞóÇáõæÇ ÃóÞúÑóÑúäóÇ ÞóÇáó ÝóÇÔúåóÏõæÇ æóÃóäóÇ ãóÚóßõãú ãöäó ÇáÔøóÇåöÏöíäó ﴿ ٨١ ﴾

[ 003.081 ] ( MŞ )

 

[ 003.081 ] ( AY )

Hem Allah, vaktiyle Peygamberlerin mîsakını (bağlılık sözünü) şöyle almıştı: “ Celâlim hakkı için size kitap ve hikmetten verdim. Sonra size, beraberinizdekini tasdik eden bir Peygamber geldiğinde mutlaka ona îman edeceksiniz ve her hâlde ona yardımda bulunacaksınız; bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize alıp kabullendiniz mi?” buyurdu. Onlar: “İkrar ettik”, dediler. Allah şöyle buyurdu; “ Öyle ise birbirinize karşı şâhit olun, ben de sizinle beraber şâhitlerdenim.”

[ 003.081 ] ( EO )

Hem Allah vaktiyle Peygamberlerin şöyle misakını almıştır: Celâlim hakkıyçün size kitab ve hikmetten her ne verdimse sonra size beraberinizdekini tasdik eden bir Resul geldiğinde ona mutlak iman edeceksiniz ve lâbüdd ona yardımda bulunacaksınız, buna ıkrar verdiniz mi? ve bunun üzerine ağır ahdimi boynunuza aldınızı mı? buyurdu, ıkrar verdik dediler, öyle ise, buyurdu: Şahid olun ben de sizinle beraber şahidlerdenim.

[ 003.081 ] ( ES )

Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım".

[ 003.081 ] ( NQ )

And (remember) when Allah took the Covenant of the Prophets, saying: "Take whatever I gave you from the Book andHikmah (understanding of the Laws of Allah, etc.), and afterwards there will come to you a Messenger (Muhammad ) confirming what is with you; you must, then, believe in him and help him." Allah said: "Do you agree (to it) and will you take up My Covenant (which I conclude with you)?" They said: "We agree." He said: "Then bear witness; and I am with you among the witnesses (for this)."

[ 003.082 ] ( KK )

Ýóãóäú Êóæóáøóì ÈóÚúÏó Ðóáößó ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ٨٢ ﴾

[ 003.082 ] ( MŞ )

 

[ 003.082 ] ( AY )

Artık bu ikrardan sonra kim yüz çevirirse, işte onlar dinden çıkmış fâsıklardır.

[ 003.082 ] ( EO )

Demek ki bunun arkasından her kim dönse artık onlar hep dinden çıkmış fasıklardır.

[ 003.082 ] ( ES )

Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.

[ 003.082 ] ( NQ )

Then whoever turns away after this, they are the Fasiqun (rebellious: those who turn away from Allah's Obedience).

[ 003.083 ] ( KK )

ÃóÝóÛóíúÑó Ïöíäö Çááøóåö íóÈúÛõæäó æóáóåõ ÃóÓúáóãó ãóäú Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ØóæúÚðÇ æóßóÑúåðÇ æóÅöáóíúåö íõÑúÌóÚõæäó ﴿ ٨٣ ﴾

[ 003.083 ] ( MŞ )

 

[ 003.083 ] ( AY )

Onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi ister istemez O’na boyun eğmiştir ve âhirette ona çevrilip götürüleceklerdir.

[ 003.083 ] ( EO )

Daha Allah dininin gayrısını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez ona teslim olmuş hep döndürülüb ona götürülüyorlar.

[ 003.083 ] ( ES )

Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na boyun eğmiştir ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir.

[ 003.083 ] ( NQ )

Do they seek other than the religion of Allah (the true Islamic Monotheism worshipping none but Allah Alone), while to Him submitted all creatures in the heavens and the earth, willingly or unwillingly. And to Him shall they all be returned.

[ 003.084 ] ( KK )

Þõáú ÂãóäøóÇ ÈöÇááøóåö æóãóÇ ÃõäúÒöáó ÚóáóíúäóÇ æóãóÇ ÃõäúÒöáó Úóáóì ÅöÈúÑóÇåöíãó æóÅöÓúãóÇÚöíáó æóÅöÓúÍóÇÞó æóíóÚúÞõæÈó æóÇáúÃóÓúÈóÇØö æóãóÇ ÃõæÊöíó ãõæÓóì æóÚöíÓóì æóÇáäøóÈöíøõæäó ãöäú ÑóÈøöåöãú áÇó äõÝóÑøöÞõ Èóíúäó ÃóÍóÏò ãöäúåõãú æóäóÍúäõ áóåõ ãõÓúáöãõæäó ﴿ ٨٤ ﴾

[ 003.084 ] ( MŞ )

 

[ 003.084 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), de ki: “ Biz Allah’a îman getirdik; bize indirilen Kur’ân-ı Kerim de; İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya'kûb’a ve oğullarına indirilenlere de; Mûsâ’ya, Îsa’ya ve peygamberlere Rablarından verilenlere de... Peygamberlerden hiç biri arasında (hak peygamber olduklarında) fark gözetmeyiz. Biz Allah’a boyun eğen müslimleriz.”

[ 003.084 ] ( EO )

De ki: biz inandık Allaha iman getirdik: bize indirelene de, İbrahime ve İsmaile ve İshaka ve Ya'kuba ve Esbata indirilene de Musaya ve İsaya ve Nebiyyuna Rablarından verilene de, onlardan birinin arasını ayırmayız ve biz ancak ona boyun eğer müslimleriz.

[ 003.084 ] ( ES )

De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuşlarız".

[ 003.084 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "We believe in Allah and in what has been sent down to us, and what was sent down to Ibrahim (Abraham), Isma'il (Ishmael), Ishaque (Isaac), Ya'qub (Jacob) and Al-Asbat [the twelve sons of Ya'qub (Jacob)] and what was given to Musa (Moses), 'Iesa (Jesus) and the Prophets from their Lord. We make no distinction between one another among them and to Him (Allah) we have submitted (in Islam)."

[ 003.085 ] ( KK )

æóãóäú íóÈúÊóÛö ÛóíúÑó ÇáúÇöÓúáÇóãö ÏöíäðÇ Ýóáóäú íõÞúÈóáó ãöäúåõ æóåõæó Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö ãöäó ÇáúÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ٨٥ ﴾

[ 003.085 ] ( MŞ )

 

[ 003.085 ] ( AY )

Kim İslâmdan başka bir din ararsa, o istediği din asla kendisinden kabul olunmaz ve Âhirette de o ebedî zarar çekenlerdendir.

[ 003.085 ] ( EO )

her kim de İslâmın gayrı bir din ararsa artık ondan ihtimali yok kabul olunmaz ve Ahırette o husran çekenlerden olur.

[ 003.085 ] ( ES )

Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.

[ 003.085 ] ( NQ )

And whoever seeks a religion other than Islam, it will never be accepted of him, and in the Hereafter he will be one of the losers.

[ 003.086 ] ( KK )

ßóíúÝó íóåúÏöí Çááøóåõ ÞóæúãðÇ ßóÝóÑõæÇ ÈóÚúÏó ÅöíãóÇäöåöãú æóÔóåöÏõæÇ Ãóäøó ÇáÑøóÓõæáó ÍóÞøñ æóÌóÇÁóåõãõ ÇáúÈóíøöäóÇÊõ æóÇááøóåõ áÇó íóåúÏöí ÇáúÞóæúãó ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ٨٦ ﴾

[ 003.086 ] ( MŞ )

 

[ 003.086 ] ( AY )

Kendilerine apaçık deliller gelmiş ve Peygamberin hak olduğuna şehadet getirmişlerken (bu) îmanlarından sonra dinlerinden çıkıp küfre sapan bir topluluğu Allah nasıl hidâyete ulaştırır? Allah zâlimler topluluğunu (kavmini) hidâyete eriştirmez.

[ 003.086 ] ( EO )

nasıl muvaffak eder Allah? bir kavmi ki kendilerine beyyineler gelmiş ve Peygamberin hakk olduğuna şehadet getirmişler iken imanlarının arkasından nankörlük edib küfre sapmışlardır, halbuki Allah zalimler güruhunu muvaffak etmez.

[ 003.086 ] ( ES )

İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.

[ 003.086 ] ( NQ )

How shall Allah guide a people who disbelieved after their belief and after they bore witness that the Messenger (Muhammad ) is true and after clear proofs had come unto them? And Allah guides not the people who are Zalimun(polytheists and wrong-doers).

[ 003.087 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÌóÒóÇÄõåõãú Ãóäøó Úóáóíúåöãú áóÚúäóÉó Çááøóåö æóÇáúãóáóÆößóÉö æóÇáäøóÇÓö ÃóÌúãóÚöíäó ﴿ ٨٧ ﴾

[ 003.087 ] ( MŞ )

 

[ 003.087 ] ( AY )

İşte dinden çıkanlar (var ya), onların cezası şu: Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti gerçekten üzerlerindedir.

[ 003.087 ] ( EO )

onlar, işte onların cezaları: Allahın, Meleklerin, insanların hepsinin la'neti üzerlerindedir.

[ 003.087 ] ( ES )

İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onların üzerlerindedir.

[ 003.087 ] ( NQ )

They are those whose recompense is that on them (rests) the Curse of Allah, of the angels, and of all mankind.

[ 003.088 ] ( KK )

ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ áÇó íõÎóÝøóÝõ Úóäúåõãõ ÇáúÚóÐóÇÈõ æóáÇó åõãú íõäúÙóÑõæäó ﴿ ٨٨ ﴾

[ 003.088 ] ( MŞ )

 

[ 003.088 ] ( AY )

Onlar ebedî olarak bu lânet ve azabın içindedirler. Kendilerinden ne azap hafifletilir, ne de onlara merhamet gözü ile bakılır.

[ 003.088 ] ( EO )

ebediyyen onun içindedirler, azabları hafifletilmez ve kendilerine mühlet verilmez.

[ 003.088 ] ( ES )

Onlar bu (lanetin) içinde ebedî kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.

[ 003.088 ] ( NQ )

They will abide therein (Hell). Neither will their torment be lightened, nor will it be delayed or postponed (for a while).

[ 003.089 ] ( KK )

ÅöáÇøó ÇáøóÐöíäó ÊóÇÈõæÇ ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó æóÃóÕúáóÍõæÇ ÝóÅöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ٨٩ ﴾

[ 003.089 ] ( MŞ )

 

[ 003.089 ] ( AY )

Ancak onun arkasından tevbe edip hallerini düzeltenler başka. Çünkü Allah, hakikaten günahları bağışlayan, çok merhamet edendir.

[ 003.089 ] ( EO )

Ancak onun arkasından tevbe edib salâha girenler başka, çünkü Allah gaffurdur rahîmdir.

[ 003.089 ] ( ES )

Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.

[ 003.089 ] ( NQ )

Except for those who repent after that and do righteous deeds. Verily, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 003.090 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÈóÚúÏó ÅöíãóÇäöåöãú Ëõãøó ÇÒúÏóÇÏõæÇ ßõÝúÑðÇ áóäú ÊõÞúÈóáó ÊóæúÈóÊõåõãú æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáÖøóÇáøõæäó ﴿ ٩٠ ﴾

[ 003.090 ] ( MŞ )

 

[ 003.090 ] ( AY )

Elbette îman ettikten sonra kâfir olanlar ve sonra küfürlerini artıranların (son nefeste) tevbeleri kabul olunmaz. İşte bunlar sapıklardır.

[ 003.090 ] ( EO )

elbette imanlarının arkasından küfretmiş sonra da küfürde ileri gitmiş kimselerin tevbeleri kabul olunmak ihtimali yoktur, bunlar hep dalâl içinde kalmış sapıklardır.

[ 003.090 ] ( ES )

Şüphesiz imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olanların tevbeleri asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.

[ 003.090 ] ( NQ )

Verily, those who disbelieved after their Belief and then went on increasing in their disbelief (i.e. disbelief in the Qur'an and in Prophet Muhammad ) - never will their repentance be accepted [because they repent only by their tongues and not from their hearts]. And they are those who are astray.

[ 003.091 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóãóÇÊõæÇ æóåõãú ßõÝøóÇÑñ Ýóáóäú íõÞúÈóáó ãöäú ÃóÍóÏöåöãú ãöáúÁõ ÇáúÃóÑúÖö ÐóåóÈðÇ æóáóæö ÇÝúÊóÏóì Èöåö ÃõæáóÆößó áóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ æóãóÇ áóåõãú ãöäú äóÇÕöÑöíäó ﴿ ٩١ ﴾

[ 003.091 ] ( MŞ )

 

[ 003.091 ] ( AY )

Küfre dalmış ve kâfir oldukları hâlde ölüp gitmiş kimseler (var ya), bunların her biri kendini kurtarmak için dünya dolusu altın verecek olsa bile, asla hiç birinden kabul olunmaz. Bunların hakkı acıklı bir azâbdır ve kendilerine yardım edeceklerden de kimse yoktur.

[ 003.091 ] ( EO )

küfretmiş ve kâfir oldukları halde ölüb gitmiş kimseler, her halde bunların her biri kendini kurtarmak için Dünya dolusu altın verecek dahi olsa hiç birinden kabul edilmek ihtimali yoktur, bunların hakkı elîm bir azabdır ve kendilerini kurtaracak da yoktur.

[ 003.091 ] ( ES )

Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

[ 003.091 ] ( NQ )

Verily, those who disbelieved, and died while they were disbelievers, the (whole) earth full of gold will not be accepted from anyone of them even if they offered it as a ransom. For them is a painful torment and they will have no helpers.

[ 003.092 ] ( KK )

áóäú ÊóäóÇáõæÇ ÇáúÈöÑøó ÍóÊøóì ÊõäúÝöÞõæÇ ãöãøóÇ ÊõÍöÈøõæäó æóãóÇ ÊõäúÝöÞõæÇ ãöäú ÔóíúÁò ÝóÅöäøó Çááøóåó Èöåö Úóáöíãñ ﴿ ٩٢ ﴾

[ 003.092 ] ( MŞ )

 

[ 003.092 ] ( AY )

Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe, siz cennete eremezsiniz. Allah yolunda her ne harcarsanız muhakkak Allah onu bilendir.

[ 003.092 ] ( EO )

Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe siz birre eremezsiniz, maamafih her ne infak eyleseniz şüphesiz, Allah onu da bilir.

[ 003.092 ] ( ES )

Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.

[ 003.092 ] ( NQ )

By no means shall you attain Al-Birr (piety, righteousness, etc., it means here Allah's Reward, i.e. Paradise), unless you spend (in Allah's Cause) of that which you love; and whatever of good you spend, Allah knows it well.

[ 003.093 ] ( KK )

ßõáøõ ÇáØøóÚóÇãö ßóÇäó ÍöáÇøð áöÈóäöí ÅöÓúÑóÇÆöíáó ÅöáÇøó ãóÇ ÍóÑøóãó ÅöÓúÑóÇÆöíáõ Úóáóì äóÝúÓöåö ãöäú ÞóÈúáö Ãóäú ÊõäóÒøóáó ÇáÊøóæúÑóÇÉõ Þõáú ÝóÃúÊõæÇ ÈöÇáÊøóæúÑóÇÉö ÝóÇÊúáõæåóÇ Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ٩٣ ﴾

[ 003.093 ] ( MŞ )

 

[ 003.093 ] ( AY )

Tevrât indirilmeden önce (Ya'kûb’un nefsine haram kıldığından başka) yiyeceğin hepsi İsrâil oğullarına halâl idi. Sen onlara! “Eğer sadıklarsanız sahih Tevrât’ı getirin de onu güzelce okuyun” diye söyle.

[ 003.093 ] ( EO )

Tevrat indirilmeden evvel İsrailin nefsine haram kıldığından başka yiyeceğin hepsi Beni İsraile halâl idi, de ki: haydi Tevratı getirin de onu güzelce okuyun eğer sadıksanız.

[ 003.093 ] ( ES )

Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz, haydi Tevrat'ı getirip okuyun".

[ 003.093 ] ( NQ )

All food was lawful to the Children of Israel, except what Israel made unlawful for himself before the Taurat (Torah) was revealed. Say (O Muhammad ): "Bring here the Taurat (Torah) and recite it, if you are truthful."

[ 003.094 ] ( KK )

Ýóãóäö ÇÝúÊóÑóì Úóáóì Çááøóåö ÇáúßóÐöÈó ãöäú ÈóÚúÏö Ðóáößó ÝóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáÙøóÇáöãõæäó ﴿ ٩٤ ﴾

[ 003.094 ] ( MŞ )

 

[ 003.094 ] ( AY )

Artık bu delilden sonra helâl ve haram hakkında kim Allah’a karşı yalan söyleyip iftira ederse, işte onlar zâlimlerdir.

[ 003.094 ] ( EO )

demek ondan sonra Allah namına o yalanı kim uydurmuşsa artık onlar, o zalimlerdir.

[ 003.094 ] ( ES )

Kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

[ 003.094 ] ( NQ )

Then after that, whosoever shall invent a lie against Allah, ... such shall indeed be the Zalimun (disbelievers).

[ 003.095 ] ( KK )

Þõáú ÕóÏóÞó Çááøóåõ ÝóÇÊøóÈöÚõæÇ ãöáøóÉó ÅöÈúÑóÇåöíãó ÍóäöíÝðÇ æóãóÇ ßóÇäó ãöäó ÇáúãõÔúÑößöíäó ﴿ ٩٥ ﴾

[ 003.095 ] ( MŞ )

 

[ 003.095 ] ( AY )

Sen de ki: “(Helâl ve haramı haber vermekde) Allah doğru buyurmuştur. O hâlde (her dinden) İslâma yönelerek İbrâhîm’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”

[ 003.095 ] ( EO )

de ki sadakallah, o halde hak perest bir hanif olarak İbrahim milletine tabi' olun, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı.

[ 003.095 ] ( ES )

De ki: "Allah doğru söylemiştir. Öyle ise dosdoğru, Allah'ı birleyici olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi".

[ 003.095 ] ( NQ )

Say (O Muhammad ): "Allah has spoken the truth; follow the religion of Ibrahim (Abraham) Hanifa (Islamic Monotheism, i.e. he used to worship Allah Alone), and he was not of Al-Mushrikun." (See V.2:105)

[ 003.096 ] ( KK )

Åöäøó Ãóæøóáó ÈóíúÊò æõÖöÚó áöáäøóÇÓö áóáøóÐöí ÈöÈóßøóÉó ãõÈóÇÑóßðÇ æóåõÏðì áöáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٩٦ ﴾

[ 003.096 ] ( MŞ )

 

[ 003.096 ] ( AY )

İnsanlar için konulan ilk mâbed, şüphesiz ki Mekke’de bulunan çok mübarek ve bütün âlemlere hidâyet olan Beyt’dir.

[ 003.096 ] ( EO )

Doğrusu insanlar için vaz'olunan ilk ma'bed, elbette Mekkedeki o çok mübarek ve bütün âlemîne hidayet olan Beyttir.

[ 003.096 ] ( ES )

Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.

[ 003.096 ] ( NQ )

Verily, the first House (of worship) appointed for mankind was that at Bakkah (Makkah), full of blessing, and a guidance for Al-'Alamin (the mankind and jinns).

[ 003.097 ] ( KK )

Ýöíåö ÂíóÇÊñ ÈóíøöäóÇÊñ ãóÞóÇãõ ÅöÈúÑóÇåöíãó æóãóäú ÏóÎóáóåõ ßóÇäó ÂãöäðÇ æóáöáøóåö Úóáóì ÇáäøóÇÓö ÍöÌøõ ÇáúÈóíúÊö ãóäö ÇÓúÊóØóÇÚó Åöáóíúåö ÓóÈöíáÇð æóãóäú ßóÝóÑó ÝóÅöäøó Çááøóåó Ûóäöíøñ Úóäö ÇáúÚóÇáóãöíäó ﴿ ٩٧ ﴾

[ 003.097 ] ( MŞ )

 

[ 003.097 ] ( AY )

Orada açık alâmetlerle İbrâhîm’in makâmı vardır. Kim oraya girerse taarruzdan emîn olur. Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt’i haccetmesi, insanlar üzerinde Allah’ın hakkıdır, farzdır. Kim bu farzı tanımazsa, her hâlde Allah’ın ihtiyacı yok, O bütün âlemlerden müstağnidir.

[ 003.097 ] ( EO )

onda açık âyetler var, İbrahimin makamı var ve ona dehalet eden eman bulur, yoluna gücü yeten her kimsenin o beyti haccetmesi de insanlar üzerine Allahın bir hakkıdır ve kim bu hakkı tanımazsa her halde Allahın ihtiyacı yok, o bütün âlemînden ganîdir.

[ 003.097 ] ( ES )

Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren güvene erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir.

[ 003.097 ] ( NQ )

In it are manifest signs (for example), the Maqam (place) of Ibrahim (Abraham); whosoever enters it, he attains security. And Hajj (pilgrimage to Makkah) to the House (Ka'bah) is a duty that mankind owes to Allah, those who can afford the expenses (for one's conveyance, provision and residence); and whoever disbelieves [i.e. denies Hajj (pilgrimage to Makkah), then he is a disbeliever of Allah], then Allah stands not in need of any of the 'Alamin (mankind and jinns).

[ 003.098 ] ( KK )

Þõáú íóÇÃóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö áöãó ÊóßúÝõÑõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóÇááøóåõ ÔóåöíÏñ Úóáóì ãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٨ ﴾

[ 003.098 ] ( MŞ )

 

[ 003.098 ] ( AY )

De ki: “ Ey ehl-i kitap! Niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? Allah ise yaptıklarınızı görmektedir.”

[ 003.098 ] ( EO )

De ki: ey Ehli kitab! niçin Allahın âyetlerine küfrediyorsunuz? Allah yaptıklarınızı görüb duruyor.

[ 003.098 ] ( ES )

De ki: "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?"

[ 003.098 ] ( NQ )

Say: "O people of the Scripture (Jews and Christians)! Why do you reject the Ayat of Allah (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) while Allah is Witness to what you do?"

[ 003.099 ] ( KK )

Þõáú íóÇÃóåúáó ÇáúßöÊóÇÈö áöãó ÊóÕõÏøõæäó Úóäú ÓóÈöíáö Çááøóåö ãóäú Âãóäó ÊóÈúÛõæäóåóÇ ÚöæóÌðÇ æóÃóäúÊõãú ÔõåóÏóÇÁõ æóãóÇ Çááøóåõ ÈöÛóÇÝöáò ÚóãøóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ٩٩ ﴾

[ 003.099 ] ( MŞ )

 

[ 003.099 ] ( AY )

De ki: “ Ey ehl-i kitap! İslâmın hak din olduğunu bildiğiniz hâlde neden îman edenleri, Allah yolundan (iğriliğini istiyerek) çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.”

[ 003.099 ] ( EO )

de ki ey ehli kitab! niçin Allahın doğru yolundan iman edenleri men'ediyorsunuz, görüb durduğunuz halde niçin onun çarpıklığını istiyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.

[ 003.099 ] ( ES )

De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir".

[ 003.099 ] ( NQ )

Say: "O people of the Scripture (Jews and Christians)! Why do you stop those who have believed, from the Path of Allah, seeking to make it seem crooked, while you (yourselves) are witnesses [to Muhammad as a Messenger of Allah and Islam (Allah's Religion, i.e. to worship none but Him Alone)]? And Allah is not unaware of what you do."

[ 003.100 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäú ÊõØöíÚõæÇ ÝóÑöíÞðÇ ãöäó ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó íóÑõÏøõæßõãú ÈóÚúÏó ÅöíãóÇäößõãú ßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٠٠ ﴾

[ 003.100 ] ( MŞ )

 

[ 003.100 ] ( AY )

Ey îman edenler! Eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir topluluğa uyarsanız, sizi imanınızdan sonra çevirirler, kâfir yaparlar.

[ 003.100 ] ( EO )

ey o bütün iman edenler! eğer o kitab verilenlerden her hangi bir fırkaya uyarsanız sizi imanınızdan sonra çevirirler kâfir ederler.

[ 003.100 ] ( ES )

Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.

[ 003.100 ] ( NQ )

O you who believe! If you obey a group of those who were given the Scripture (Jews and Christians), they would (indeed) render you disbelievers after you have believed!

[ 003.101 ] ( KK )

æóßóíúÝó ÊóßúÝõÑõæäó æóÃóäúÊõãú ÊõÊúáóì Úóáóíúßõãú ÂíóÇÊõ Çááøóåö æóÝöíßõãú ÑóÓõæáõåõ æóãóäú íóÚúÊóÕöãú ÈöÇááøóåö ÝóÞóÏú åõÏöíó Åöáóì ÕöÑóÇØò ãõÓúÊóÞöíãò ﴿ ١٠١ ﴾

[ 003.101 ] ( MŞ )

 

[ 003.101 ] ( AY )

Size Allah’ın âyetleri (Kur’ân’ı) okunduğu ve içinizde Rasûlü bulunduğu hâlde nasıl küfredersiniz? Kim Allah’ın dinine sımsıkı tutunursa, o, muhakkak doğru bir yola iletilmiştir.

[ 003.101 ] ( EO )

sizler ise küfre nasıl dönersiniz ki önünüzde Allahın âyetleri okunuyor, içinizde Resulü bulunuyor? halbuki her kim Allaha sıkı tutunursa o, muhakkak bir doğru yola çıkarılmıştır.

[ 003.101 ] ( ES )

Size Allah'ın âyetleri okunup dururken ve Allah'ın elçisi de aranızda iken nasıl inkâra saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle doğru yola iletilmiştir.

[ 003.101 ] ( NQ )

And how would you disbelieve, while unto you are recited the Verses of Allah, and among you is His Messenger (Muhammad )? And whoever holds firmly to Allah, (i.e. follows Islam Allah's Religion, and obeys all that Allah has ordered, practically), then he is indeed guided to a Right Path.

[ 003.102 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó ÍóÞøó ÊõÞóÇÊöåö æóáÇó ÊóãõæÊõäøó ÅöáÇøó æóÃóäúÊõãú ãõÓúáöãõæäó ﴿ ١٠٢ ﴾

[ 003.102 ] ( MŞ )

 

[ 003.102 ] ( AY )

Ey mü'minler! Gerçek takvâya yaraştığı gibi, Allah’dan korkup sakının ve her hâlde müslüman olarak can verin.

[ 003.102 ] ( EO )

Ey o bütün iman edenler! Allaha nasıl korunmak gerekse öyle korunun, hakkile müttaki olun ve her halde müslim olarak can verin.

[ 003.102 ] ( ES )

Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.

[ 003.102 ] ( NQ )

O you who believe! Fear Allah (by doing all that He has ordered and by abstaining from all that He has forbidden) as He should be feared. [Obey Him, be thankful to Him, and remember Him always], and die not except in a state of Islam (as Muslims) with complete submission to Allah.

[ 003.103 ] ( KK )

æóÇÚúÊóÕöãõæÇ ÈöÍóÈúáö Çááøóåö ÌóãöíÚðÇ æóáÇó ÊóÝóÑøóÞõæÇ æóÇÐúßõÑõæÇ äöÚúãóÉó Çááøóåö Úóáóíúßõãú ÅöÐú ßõäúÊõãú ÃóÚúÏóÇÁð ÝóÃóáøóÝó Èóíúäó ÞõáõæÈößõãú ÝóÃóÕúÈóÍúÊõãú ÈöäöÚúãóÊöåö ÅöÎúæóÇäðÇ æóßõäúÊõãú Úóáóì ÔóÝóÇ ÍõÝúÑóÉò ãöäó ÇáäøóÇÑö ÝóÃóäúÞóÐóßõãú ãöäúåóÇ ßóÐóáößó íõÈóíøöäõ Çááøóåõ áóßõãú ÂíóÇÊöåö áóÚóáøóßõãú ÊóåúÊóÏõæäó ﴿ ١٠٣ ﴾

[ 003.103 ] ( MŞ )

 

[ 003.103 ] ( AY )

Elbirlik Allah’ın dinine (şerîatına) sımsıkı sarılın. Birbirinizden ayrılıp dağılmayın. Allah’ın üzerinizdeki (İslâm) nimetini düşünün ki, câhiliyet devrinde birbirinize düşmanlar iken o, sizin kalpleriniz arasında üflet (yakınlık ve sıcaklık) meydana getirdi de onun nimeti sayesinde din kardeşleri oldunuz. Hem siz ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da Allah, İslâmınız sebebiyle o ateşe (cehenneme) düşmekten sizi kurtardı. İşte Allah, size âyetlerini böylece açıklıyor ki, doğru yola eresiniz.

[ 003.103 ] ( EO )

topunuz bir Allah ipine sım sıkı tutunun, biribirinizden ayrılmayın ve Allahın üzerinizdeki ni'metini düşünün, sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalblerinizin arasında ülfet husule getirib yanaştırdı da ni'meti sayesinde uyanıb kardeş oldunuz, hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu sizi ondan kurtardı, şimdi böyle size âyetlerini beyan ediyor ki Allaha doğru gidebilesiniz.

[ 003.103 ] ( ES )

Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.

[ 003.103 ] ( NQ )

And hold fast, all of you together, to the Rope of Allah (i.e. this Qur'an), and be not divided among yourselves, and remember Allah's Favour on you, for you were enemies one to another but He joined your hearts together, so that, by His Grace, you became brethren (in Islamic Faith), and you were on the brink of a pit of Fire, and He saved you from it. Thus Allah makes His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.,) clear to you, that you may be guided.

[ 003.104 ] ( KK )

æóáúÊóßõäú ãöäúßõãú ÃõãøóÉñ íóÏúÚõæäó Åöáóì ÇáúÎóíúÑö æóíóÃúãõÑõæäó ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö æóíóäúåóæúäó Úóäö ÇáúãõäúßóÑö æóÃõæáóÆößó åõãõ ÇáúãõÝúáöÍõæäó ﴿ ١٠٤ ﴾

[ 003.104 ] ( MŞ )

 

[ 003.104 ] ( AY )

İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.

[ 003.104 ] ( EO )

Hem sizden müteşekkil, önde gider, hayra davet eder, maruf ile emir ve münkerden nehyeyler bir ümmet olsun, işte onlardır o felâhı bulacaklar.

[ 003.104 ] ( ES )

İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.

[ 003.104 ] ( NQ )

Let there arise out of you a group of people inviting to all that is good (Islam), enjoining Al-Ma'ruf (i.e. Islamic Monotheism and all that Islam orders one to do) and forbidding Al-Munkar (polytheism and disbelief and all that Islam has forbidden). And it is they who are the successful.

[ 003.105 ] ( KK )

æóáÇó ÊóßõæäõæÇ ßóÇáøóÐöíäó ÊóÝóÑøóÞõæÇ æóÇÎúÊóáóÝõæÇ ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÌóÇÁóåõãõ ÇáúÈóíøöäóÇÊõ æóÃõæáóÆößó áóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١٠٥ ﴾

[ 003.105 ] ( MŞ )

 

[ 003.105 ] ( AY )

Ey mü'minler, kendilerine açık deliller ve âyetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşen Hristiyan ve Yahûdî’ler gibi olmayın. İşte onlar için çok büyük bir azap vardır.

[ 003.105 ] ( EO )

Ve şunlar: Şu kendilerine beyyineler geldikten sonra ayrılık çıkarıb ihtilâf edenler gibi olmayın, onlar için büyük bir azab var.

[ 003.105 ] ( ES )

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.

[ 003.105 ] ( NQ )

And be not as those who divided and differed among themselves after the clear proofs had come to them. It is they for whom there is an awful torment.

[ 003.106 ] ( KK )

íóæúãó ÊóÈúíóÖøõ æõÌõæåñ æóÊóÓúæóÏøõ æõÌõæåñ ÝóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÇÓúæóÏøóÊú æõÌõæåõåõãú ÃóßóÝóÑúÊõãú ÈóÚúÏó ÅöíãóÇäößõãú ÝóÐõæÞõæÇ ÇáúÚóÐóÇÈó ÈöãóÇ ßõäúÊõãú ÊóßúÝõÑõæäó ﴿ ١٠٦ ﴾

[ 003.106 ] ( MŞ )

 

[ 003.106 ] ( AY )

Kıyâmet gününde bir takım yüzler ak ve bir takım yüzler de kara olacak. O vakit, yüzleri kara olanlara şöyle denecek: “İmanınızdan sonra küfrettiniz ha! İşte o küfürünüzün cezası olarak tadın azâbı...”

[ 003.106 ] ( EO )

O bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı gün, o vakit o yüzleri kara çıkanlara şöyle denecek: ya... İmanınızdan sonra küfrettiniz ha? o halde dadın azabı, ettiğiniz nankörlüğün cezası.

[ 003.106 ] ( ES )

O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İmanınızdan sonra küfrettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın" (denecektir).

[ 003.106 ] ( NQ )

On the Day (i.e. the Day of Resurrection) when some faces will become white and some faces will become black; as for those whose faces will become black (to them will be said): "Did you reject Faith after accepting it? Then taste the torment (in Hell) for rejecting Faith."

[ 003.107 ] ( KK )

æóÃóãøóÇ ÇáøóÐöíäó ÇÈúíóÖøóÊú æõÌõæåõåõãú ÝóÝöí ÑóÍúãóÉö Çááøóåö åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ١٠٧ ﴾

[ 003.107 ] ( MŞ )

 

[ 003.107 ] ( AY )

Amma yüzleri ak olanlar, Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar, orada (cennette) ebedî olarak kalacaklardır.

[ 003.107 ] ( EO )

amma yüzleri ak olanlar hep Allahın râhmeti içindeler, onlar onun içinde ebednişinler.

[ 003.107 ] ( ES )

Yüzleri ağaranlara gelince, (onlar) Allah'ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

[ 003.107 ] ( NQ )

And for those whose faces will become white, they will be in Allah's Mercy (Paradise), therein they shall dwell forever.

[ 003.108 ] ( KK )

Êöáúßó ÂíóÇÊõ Çááøóåö äóÊúáõæåóÇ Úóáóíúßó ÈöÇáúÍóÞøö æóãóÇ Çááøóåõ íõÑöíÏõ ÙõáúãðÇ áöáúÚÇáóãöíäó ﴿ ١٠٨ ﴾

[ 003.108 ] ( MŞ )

 

[ 003.108 ] ( AY )

Bunlar Allah’ın âyetleridir. Onları sana, hakkı yerine getirmek için vahy vasıtasıyla okuyoruz. Allahü teâlâ âlemlere zulüm murad etmez.

[ 003.108 ] ( EO )

İşte bunlar Allahın âyetleridir onları sana hak sebebile tilâvet ediyoruz, yoksa Allah âlemîne bir zulüm murad edecek değil.

[ 003.108 ] ( ES )

Bunlar Allah'ın, sana gerçek olarak okuyageldiğimiz, âyetleridir. Allah âlemlere hiçbir haksızlık etmek istemez.

[ 003.108 ] ( NQ )

These are the Verses of Allah: We recite them to you (O Muhammad ) in truth, and Allah wills no injustice to the 'Alamin (mankind and jinns).

[ 003.109 ] ( KK )

æóáöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö æóÅöáóì Çááøóåö ÊõÑúÌóÚõ ÇáúÃõãõæÑõ ﴿ ١٠٩ ﴾

[ 003.109 ] ( MŞ )

 

[ 003.109 ] ( AY )

Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ın yaratığıdır ve bütün işler Allah’a döndürülür (karşılık görür).

[ 003.109 ] ( EO )

hem Göklerde ne var, Yerde ne varsa hepsi Allahındır, bütün işler de Allaha irca' olunur.

[ 003.109 ] ( ES )

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür.

[ 003.109 ] ( NQ )

And to Allah belongs all that is in the heavens and all that is in the earth. And all matters go back (for decision) to Allah.

[ 003.110 ] ( KK )

ßõäúÊõãú ÎóíúÑó ÃõãøóÉò ÃõÎúÑöÌóÊú áöáäøóÇÓö ÊóÃúãõÑõæäó ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö æóÊóäúåóæúäó Úóäö ÇáúãõäßóÑö æóÊõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóáóæú Âãóäó Ãóåúáõ ÇáúßöÊóÇÈö áóßóÇäó ÎóíúÑðÇ áóåõãú ãöäúåõãõ ÇáúãõÄúãöäõæäó æóÃóßúËóÑõåõãõ ÇáúÝóÇÓöÞõæäó ﴿ ١١٠ ﴾

[ 003.110 ] ( MŞ )

 

[ 003.110 ] ( AY )

(Ey Muhammed aleyhisselâm ümmeti) Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; İyiliği emreder, fenalıktan alıkorsunuz ve Allah’a imanınızda devam edersiniz. Eğer kitaplılar (Hristiyan ve Yahûdî’ler) da imana gelseydi, muhakkak haklarında hayırlı olurdu; içlerinden îman edenler varsa da, ekserisi gerçek dinden çıkmış fâsıklardır.

[ 003.110 ] ( EO )

Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücude geldiniz, ma'rufı emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allaha inanır iman getirirsiniz, Ehli kitab da imana gelse idi elbette haklarında hayırlı olurdu, içlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fasıklardır.

[ 003.110 ] ( ES )

Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.

[ 003.110 ] ( NQ )

You [true believers in Islamic Monotheism, and real followers of Prophet Muhammad and his Sunnah (legal ways, etc.)] are the best of peoples ever raised up for mankind; you enjoin Al-Ma'ruf (i.e. Islamic Monotheism and all that Islam has ordained) and forbid Al-Munkar (polytheism, disbelief and all that Islam has forbidden), and you believe in Allah. And had the people of the Scripture (Jews and Christians) believed, it would have been better for them; among them are some who have faith, but most of them are Al-Fasiqun (disobedient to Allah - and rebellious against Allah's Command).

[ 003.111 ] ( KK )

áóäú íóÖõÑøõæßõãú ÅöáÇøó ÃóÐðì æóÅöäú íõÞóÇÊöáõæßõãú íõæóáøõæßõãõ ÇáúÃóÏúÈóÇÑó Ëõãøó áÇó íõäúÕóÑõæäó ﴿ ١١١ ﴾

[ 003.111 ] ( MŞ )

 

[ 003.111 ] ( AY )

(Ey müslümanlar) Yahûdiler size eziyyet vermekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşırlarsa arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra, kendilerine yardım da yapılmaz.

[ 003.111 ] ( EO )

size ezadan başka bir zarar edemezler ve sizinle çarpışacak olsalar size arkalarını dönerler sonra da nusrat bulamazlar.

[ 003.111 ] ( ES )

Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.

[ 003.111 ] ( NQ )

They will do you no harm, barring a trifling annoyance; and if they fight against you, they will show you their backs, and they will not be helped.

[ 003.112 ] ( KK )

ÖõÑöÈóÊú Úóáóíúåöãõ ÇáÐøöáøóÉõ Ãóíúäó ãóÇ ËõÞöÝõæÇ ÅöáÇøó ÈöÍóÈúáò ãöäó Çááøóåö æóÍóÈúáò ãöäó ÇáäøóÇÓö æóÈóÇÁõæÇ ÈöÛóÖóÈò ãöäó Çááøóåö æóÖõÑöÈóÊú Úóáóíúåöãõ ÇáúãóÓúßóäóÉõ Ðóáößó ÈöÃóäøóåõãú ßóÇäõæÇ íóßúÝõÑõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö æóíóÞúÊõáõæäó ÇáúÃóäÈöíóÇÁó ÈöÛóíúÑö ÍóÞøò Ðóáößó ÈöãóÇ ÚóÕóæúÇ æóßóÇäõæÇ íóÚúÊóÏõæäó ﴿ ١١٢ ﴾

[ 003.112 ] ( MŞ )

 

[ 003.112 ] ( AY )

Onlar (Yahûdî’ler) nerede bulunurlarsa boyunlarına zillet ve horluk takılmıştır. Meğer ki cizye vermek sûreti ile Allah’ın ve mü'minlerin barış ve emniyeti altına girmiş olsunlar. Onlar dönüp Allah’ın gazâbına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi şu: Çünkü onlar, Allah’ın âyetlerini inkâr etmişler, peygamberleri haksız yere öldürmüşlerdi; çünkü onlar, isyan etmişler ve aşırı gitmişlerdi.

[ 003.112 ] ( EO )

nerede bulunsalar zillet altında kalmağa mahkûmdurlar, meğerki Allahın ahdına ve mü'minlerin ahdına sığınmış olsunlar, döne dolaşa Allahın gazabına müstehıkk oldular ve meskenet altında ezilmeğe mahkum kaldılar, çünkü Allahın âyetlerine küfrediyorlardı ve Peygamberleri bile bile haksızlıkla öldürüyorlardı, çünkü âsi olmuşlardı ve aşırı gidiyorlardı.

[ 003.112 ] ( ES )

Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir. Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.

[ 003.112 ] ( NQ )

Indignity is put over them wherever they may be, except when under a covenant (of protection) from Allah, and from men; they have drawn on themselves the Wrath of Allah, and destruction is put over them. This is because they disbelieved in theAyat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) of Allah and killed the Prophets without right. This is because they disobeyed (Allah) and used to transgress beyond bounds (in Allah's disobedience, crimes and sins).

[ 003.113 ] ( KK )

áóíúÓõæÇ ÓóæóÇÁð ãöäú Ãóåúáö ÇáúßöÊóÇÈö ÃõãøóÉñ ÞóÇÆöãóÉñ íóÊúáõæäó ÂíóÇÊö Çááøóåö ÂäóÇÁó Çááøóíúáö æóåõãú íóÓúÌõÏõæäó ﴿ ١١٣ ﴾

[ 003.113 ] ( MŞ )

 

[ 003.113 ] ( AY )

Ehl-i kitabın hepsi eşit değildir. Onlardan dosdoğru İslâm dîni üzere bulunan bir ümmet vardır ki, gece vakitleri Allah’ın âyetlerini okurlar ve onlar secdeye kapanırlar, namaz kılarlar.

[ 003.113 ] ( EO )

Hepsi bir değiller, Ehli kitab içinden kalkınan bir ümmet var, gece vakitleri Allahın âyetlerini okuyub secdelere kapanıyorlar.

[ 003.113 ] ( ES )

Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.

[ 003.113 ] ( NQ )

Not all of them are alike; a party of the people of the Scripture stand for the right, they recite the Verses of Allah during the hours of the night, prostrating themselves in prayer.

[ 003.114 ] ( KK )

íõÄúãöäõæäó ÈöÇááøóåö æóÇáúíóæúãö ÇáúÂÎöÑö æóíóÃúãõÑõæäó ÈöÇáúãóÚúÑõæÝö æóíóäúåóæúäó Úóäö ÇáúãõäúßóÑö æóíõÓóÇÑöÚõæäó Ýöí ÇáúÎóíúÑóÇÊö æóÃõæáóÆößó ãöäó ÇáÕøóÇáöÍöíäó ﴿ ١١٤ ﴾

[ 003.114 ] ( MŞ )

 

[ 003.114 ] ( AY )

Allah’a ve Âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler ve kötülükten vaz geçirirler, hayır işlerinde de yarışırlar. İşte bu özellikleri taşıyanlar Allah katında salihlerdendir.

[ 003.114 ] ( EO )

Allaha inanırlar, Ahıret gününe inanırlar, ma'rufu emrederler, münkerden nehyederler, hayırlara koşuşurlar ve işte bunlar salihîndendirler.

[ 003.114 ] ( ES )

Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.

[ 003.114 ] ( NQ )

They believe in Allah and the Last Day; they enjoin Al-Ma'ruf (Islamic Monotheism, and following Prophet Muhammad ) and forbid Al-Munkar (polytheism, disbelief and opposing Prophet Muhammad ); and they hasten in (all) good works; and they are among the righteous.

[ 003.115 ] ( KK )

æóãóÇ íóÝúÚóáõæÇ ãöäú ÎóíúÑò Ýóáóäú íõßúÝóÑõæåõ æóÇááøóåõ Úóáöíãñ ÈöÇáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ١١٥ ﴾

[ 003.115 ] ( MŞ )

 

[ 003.115 ] ( AY )

Onlar hayra dâir ne işlerse onun mükâfatından asla mahrum edilmiyeceklerdir. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilendir.

[ 003.115 ] ( EO )

ve hayra dair her ne yaparlarsa hiç bir zaman ona küfran ile karşılanmayacaklardır, ve Allah o müttakileri bilir.

[ 003.115 ] ( ES )

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden gereği gibi sakınanları bilir.

[ 003.115 ] ( NQ )

And whatever good they do, nothing will be rejected of them; for Allah knows well those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 003.116 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ áóäú ÊõÛúäöíó Úóäúåõãú ÃóãúæóÇáõåõãú æóáÇó ÃóæúáÇóÏõåõãú ãöäó Çááøóåö ÔóíúÆðÇ æóÃõæáóÆößó ÃóÕúÍóÇÈõ ÇáäøóÇÑö åõãú ÝöíåóÇ ÎóÇáöÏõæäó ﴿ ١١٦ ﴾

[ 003.116 ] ( MŞ )

 

[ 003.116 ] ( AY )

Kâfir olanlar (var ya!) onların ne malları, ne evlâdları kendilerini Allah’ın azâbından asla kurtaracak değildir. Onlar cehennemliktir ve orada ebedî olarak kalıcıdırlar.

[ 003.116 ] ( EO )

Küfredenler, her halde onların ne malları ne evlâdları kendilerini Allahdan kurtaracak değildir, onlar eshabı nardır hep onda kalacaklardır.

[ 003.116 ] ( ES )

O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de evlatları, onlara Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar, ateş halkıdır; orada ebedi kalacaklardır.

[ 003.116 ] ( NQ )

Surely, those who reject Faith (disbelieve in Muhammad as being Allah's Prophet and in all that which he has brought from Allah), neither their properties, nor their offspring will avail them aught against Allah. They are the dwellers of the Fire, therein they will abide. (Tafsir At-Tabari, Vol. 4, Page 58).

[ 003.117 ] ( KK )

ãóËóáõ ãóÇ íõäúÝöÞõæäó Ýöí åóÐöåö ÇáúÍóíóÇÉö ÇáÏøõäúíóÇ ßóãóËóáö ÑöíÍò ÝöíåóÇ ÕöÑøñ ÃóÕóÇÈóÊú ÍóÑúËó Þóæúãò ÙóáóãõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú ÝóÃóåúáóßóÊúåõ æóãóÇ Ùóáóãóåõãõ Çááøóåõ æóáóßöäú ÃóäúÝõÓóåõãú íóÙúáöãõæäó ﴿ ١١٧ ﴾

[ 003.117 ] ( MŞ )

 

[ 003.117 ] ( AY )

Bu dünya hayatında kâfirlerin yapmakta oldukları harcamaların hâli, bir rüzgârın hâline benzer ki, onda kavurucu bir soğuk var, nefislerine zulmeden bir kavmin ekinine düşmüş de onu mahvetmektedir. (İşte kâfirlerin harcamaları da böyledir, kendilerine hiç bir fayda vermez.) Onların harcamalarını boşa çıkarmakla, Allah kendilerine zulüm yapmadı. Fakat onlar, kendi nefislerine zulmettiler.

[ 003.117 ] ( EO )

bu Dünya hayatında yapmakta oldukları masrafın meseli bir rüzgâr meseline benzer ki onda kavurucu bir soğuk var: nefislerine zulmeden bir kavmin ekibine sataşmış da onu mahvetmektedir, ve onlara Allah zulmetmemişti ve lâkin kendilerine zulmediyorlardı.

[ 003.117 ] ( ES )

Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.

[ 003.117 ] ( NQ )

The likeness of what they spend in this world is the likeness of a wind which is extremely cold; it struck the harvest of a people who did wrong aginst themselves and destroyed it, (i.e. the good deed of a person is only accepted if he is a monotheist and believes in all the Prophets of Allah, including Christ and Muhammad ). Allah wronged them not, but they wronged themselves.

[ 003.118 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÊøóÎöÐõæÇ ÈöØóÇäóÉð ãöäú Ïõæäößõãú áÇó íóÇáúæäóßõãú ÎóÈóÇáÇð æóÏøõæÇ ãóÇ ÚóäöÊøõãú ÞóÏú ÈóÏóÊö ÇáúÈóÛúÖóÇÁõ ãöäú ÃóÝúæóÇåöåöãú æóãóÇ ÊõÎúÝöí ÕõÏõæÑõåõãú ÃóßúÈóÑõ ÞóÏú ÈóíøóäøóÇ áóßõãõ ÇáúÂíóÇÊö Åöäú ßõäúÊõãú ÊóÚúÞöáõæäó ﴿ ١١٨ ﴾

[ 003.118 ] ( MŞ )

 

[ 003.118 ] ( AY )

Ey mü'minler! Din kardeşlerinizden başkasını (kâfir ve münâfıkları) dost edinmeyin: Onlar size fenalık yapmakta, fesad çıkarmakta kusur etmezler ve sıkıntaya girmenizi arzu ederler. Onların size karşı olan kin ve düşmanlıkları ağızlarından meydana dökülmüştür. Kalplerinde gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Onların düşmanlıklarına dâir âyetleri açıkladık, eğer düşünür ve anlarsanız...

[ 003.118 ] ( EO )

Ey o bütün iman edenler! Ağyarınızdan yar tutmayın, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sarpa sarmanızı arzu ederler, görmüyor musunuz buğzları ağızlarından taşmakta, sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür, işte size âyetleri sarih bildirdik aklederseniz.

[ 003.118 ] ( ES )

Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.

[ 003.118 ] ( NQ )

O you who believe! Take not as (your) Bitanah (advisors, consultants, protectors, helpers, friends, etc.) those outside your religion (pagans, Jews, Christians, and hypocrites) since they will not fail to do their best to corrupt you. They desire to harm you severely. Hatred has already appeared from their mouths, but what their breasts conceal is far worse. Indeed We have made plain to you the Ayat (proofs, evidences, verses) if you understand.

[ 003.119 ] ( KK )

åóÇ ÃóäúÊõãú ÃõæúáÇóÁö ÊõÍöÈøõæäóåõãú æóáÇó íõÍöÈøõæäóßõãú æóÊõÄúãöäõæäó ÈöÇáúßöÊóÇÈö ßõáøöåö æóÅöÐóÇ áóÞõæßõãú ÞóÇáõæÇ ÂãóäøóÇ æóÅöÐóÇ ÎóáóæúÇ ÚóÖøõæÇ Úóáóíúßõãõ ÇáúÃóäóÇãöáó ãöäó ÇáÛóíúÙö Þõáú ãõæÊõæÇ ÈöÛóíúÙößõãú Åöäøó Çááøóåó Úóáöíãñ ÈöÐóÇÊö ÇáÕøõÏõæÑö ﴿ ١١٩ ﴾

[ 003.119 ] ( MŞ )

 

[ 003.119 ] ( AY )

İşte siz (mü'minler) o kimselersiniz ki, kâfirleri seversiniz. Hâlbuki onlar sizi sevmezler. Siz kitapların hepsine îman edersiniz. Onlar ise ancak sizinle karşılaştıkları zaman “İman ettik” derler. Tenhada başbaşa kaldıkları vakit ise, size olan kinlerinden ötürü parmaklarının uclarını ısırırlar. Resûlüm, de ki: “ Kininizle ölün, mahvolun”. Gerçekten Allah, kalplerin kin ve hasedlerini tamamıyla bilicidir.

[ 003.119 ] ( EO )

ha, sizler öyle kimselersinizdir ki onları seversiniz onlar ise bütün kitaba iman ettiğiniz halde sizi sevmezler, hem yüzünüze geldiler mi «inandık» derler, ve tenha kaldılarmı gayızlarından aleyhinizde parmaklarını ısırdılar, de ki: gayzınızla ölün, her halde Allah bütün sinelerin künhünü bilir.

[ 003.119 ] ( ES )

İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık" derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Şüphesiz ki Allah göğüslerin (gönüllerin) özünü bilir.

[ 003.119 ] ( NQ )

Lo! You are the ones who love them but they love you not, and you believe in all the Scriptures [i.e. you believe in the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel), while they disbelieve in your Book, the Qur'an]. And when they meet you, they say, "We believe". But when they are alone, they bite the tips of their fingers at you in rage. Say: "Perish in your rage. Certainly, Allah knows what is in the breasts (all the secrets)."

[ 003.120 ] ( KK )

Åöäú ÊóãúÓóÓúßõãú ÍóÓóäóÉñ ÊóÓõÄúåõãú æóÅöäú ÊõÕöÈúßõãú ÓóíøöÆóÉñ íóÝúÑóÍõæÇ ÈöåóÇ æóÅöäú ÊóÕúÈöÑõæÇ æóÊóÊøóÞõæÇ áÇó íóÖõÑøõßõãú ßóíúÏõåõãú ÔóíúÆðÇ Åöäøó Çááøóåó ÈöãóÇ íóÚúãóáõæäó ãõÍöíØñ ﴿ ١١٩ ﴾

[ 003.120 ] ( MŞ )

 

[ 003.120 ] ( AY )

Size bir iyilik dokunursa onları üzer ve kederlendirir. Başınıza bir felâket gelirse, onunla ferahlanır ve sevinç duyarlar. Eğer siz, sabırlı olur da korunursanız, onların hileleri size hiç bir zarar veremez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını ilmi ile kuşatmıştır.

[ 003.120 ] ( EO )

size bir iyilik dokunursa fenalarına gider, başınıza bir musıbet gelirse onunla ferahlanırlar, ve eğer siz sabırlı olur ve iyi korunursanız onların hıyleleri size hiç bir zarar vermez, çünkü Allah onları kendi amellerile kuşatmıştır.

[ 003.120 ] ( ES )

Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.

[ 003.120 ] ( NQ )

If a good befalls you, it grieves them, but if some evil overtakes you, they rejoice at it. But if you remain patient and become Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2), not the least harm will their cunning do to you. Surely, Allah surrounds all that they do.

[ 003.121 ] ( KK )

æóÅöÐú ÛóÏóæúÊó ãöäú Ãóåúáößó ÊõÈóæøöÆõ ÇáúãõÄúãöäöíäó ãóÞóÇÚöÏó áöáúÞöÊóÇáö æóÇááøóåõ ÓóãöíÚñ Úóáöíãñ ﴿ ١٢١ ﴾

[ 003.121 ] ( MŞ )

 

[ 003.121 ] ( AY )

(Ey Resûlüm), bir vakit erkenden Medine’deki ailenden çıkmış, savaş için mü'minleri elverişli yerlere yerleştiriyordun. Allah, sözlerinizi işitir ve niyyetlerinizi bilir.

[ 003.121 ] ( EO )

Hani bir vakit erkenden ehlinden çıkmıştın mü'minleri muharebe için elverişli mevki'lere yerleştiriyordun ve Allah idi bir işiden, bilen.

[ 003.121 ] ( ES )

Hani sen sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işiten ve bilendir.

[ 003.121 ] ( NQ )

And (remember) when you (Muhammad ) left your household in the morning to post the believers at their stations for the battle (of Uhud). And Allah is All-Hearer, All-Knower.

[ 003.122 ] ( KK )

ÅöÐú åóãøóÊú ØóÇÆöÝóÊóÇäö ãöäúßõãú Ãóäú ÊóÝúÔóáÇó æóÇááøóåõ æóáöíøõåõãóÇ æóÚóáóì Çááøóåö ÝóáúíóÊóæóßøóáö ÇáúãõÄúãöäõæäó ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 003.122 ] ( MŞ )

 

[ 003.122 ] ( AY )

O zaman (Uhud savaşında ordunun sağ ve sol kanadını teşkil eden Seleme oğulları ile Harise oğullarından ibaret) içinizden iki birlik savaş korkusundan (münâfık Ubeyy’in kaçışına bakarak) geri dönmeğe niyyetlenmişti. Hâlbuki onların yardımcısı Allah idi. Mü'minler yalnız Allah’a güvenip dayanmalıdır.

[ 003.122 ] ( EO )

o dem ki içinizde iki taife yılmak istemişlerdi Allah zahîrleri iken, ve ancak Allaha demek dayanmalı mü'minler.

[ 003.122 ] ( ES )

O zaman içinizden iki takım bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. İnananlar, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.

[ 003.122 ] ( NQ )

When two parties from among you were about to lose heart, but Allah was their Wali (Supporter and Protector). And in Allah should the believers put their trust.

[ 003.123 ] ( KK )

æóáóÞóÏú äóÕóÑóßõãõ Çááøóåõ ÈöÈóÏúÑò æóÃóäúÊõãú ÃóÐöáøóÉñ ÝóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó áóÚóáøóßõãú ÊóÔúßõÑõæäó ﴿ ١٢٢ ﴾

[ 003.123 ] ( MŞ )

 

[ 003.123 ] ( AY )

Bedir savaşında düşmana nisbetle daha az ve zayıf olduğunuz hâlde, Allah size kesin zaferi verdi. Allah’dan korkun (ve münâfıkların kaçışından kederlenmeyin) tâ ki şükretmiş olasınız.

[ 003.123 ] ( EO )

Filhakika sizler bir kaç biçare iken Bedirde Allah sizi mahzâ nusratiyle muzaffer buyurdu o halde Allaha korunun ki şükredesiniz.

[ 003.123 ] ( ES )

Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah size Bedir'de yardım etmişti. Allah'tan sakının ki, O'na şükretmiş olasınız.

[ 003.123 ] ( NQ )

And Allah has already made you victorious at Badr, when you were a weak little force. So fear Allah much [abstain from all kinds of sins and evil deeds which He has forbidden and love Allah much, perform all kinds of good deeds which He has ordained] that you may be grateful.

[ 003.124 ] ( KK )

ÅöÐú ÊóÞõæáõ áöáúãõÄúãöäöíäó Ãóáóäú íóßúÝöíóßõãú Ãóäú íõãöÏøóßõãú ÑóÈøõßõãú ÈöËóáÇóËóÉö ÂáÇóÝò ãöäó ÇáúãóáóÆößóÉö ãõäúÒóáöíäó ﴿ ١٢٤ ﴾

[ 003.124 ] ( MŞ )

 

[ 003.124 ] ( AY )

O vakit (Bedir’de) mü'minlere şöyle diyordun: “ Rabbiniz üç bin melek indirmekle size yardımda bulunması, yetişmez mi size?”

[ 003.124 ] ( EO )

o vakit ki mü'minlere şöyle diyordun: indirilmekte bulunan üç bin melâike ile rabbınızın size imdad etmesi yetişmez mi size?

[ 003.124 ] ( ES )

O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun.

[ 003.124 ] ( NQ )

(Remember) when you (Muhammad ) said to the believers, "Is it not enough for you that your Lord (Allah) should help you with three thousand angels; sent down?"

[ 003.125 ] ( KK )

Èóáóì Åöäú ÊóÕúÈöÑõæÇ æóÊóÊøóÞõæÇ æóíóÃúÊõæßõãú ãöäú ÝóæúÑöåöãú åóÐóÇ íõãúÏöÏúßõãú ÑóÈøõßõãú ÈöÎóãúÓóÉö ÂáÇóÝò ãöäó ÇáúãóáóÆößóÉö ãõÓóæøöãöíäó ﴿ ١٢٥ ﴾

[ 003.125 ] ( MŞ )

 

[ 003.125 ] ( AY )

Evet, eğer siz sabrederseniz ve Peygambere itâatsizlikten sakınırsanız, onlar da hemen üzerinize gelecek olurlarsa, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle (düşmana karşı) yardım edecektir.

[ 003.125 ] ( EO )

Evet siz sabr-ü sebat eder ve itaatsizlikten sakınırsanız onlarda şu dakikada üzerinize geliverirlerse Rabbınız size beş bin Melâike ile imdad edecek nişanlı nişanlı.

[ 003.125 ] ( ES )

Evet, sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.

[ 003.125 ] ( NQ )

Yes, if you hold on to patience and piety, and the enemy comes rushing at you; your Lord will help you with five thousand angels having marks (of distinction).

[ 003.126 ] ( KK )

æóãóÇ ÌóÚóáóåõ Çááøóåõ ÅöáÇøó ÈõÔúÑóì áóßõãú æóáöÊóØúãóÆöäøó ÞõáõæÈõßõãú Èöåö æóãóÇ ÇáäøóÕúÑõ ÅöáÇøó ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö ÇáúÚóÒöíÒö ÇáúÍóßöíãö ﴿ ١٢٦ ﴾

[ 003.126 ] ( MŞ )

 

[ 003.126 ] ( AY )

Bu yardımı Allah size, sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yoksa zafer, ancak Azîz ve Hakîm olan Allah’dandır.

[ 003.126 ] ( EO )

ve bunu Allah size sırf bir müjde olsun ve kalbleriniz bununla yatışsın diye yaptı, yoksa nusrat ancak Allahdandır azîz o hakîm o.

[ 003.126 ] ( ES )

Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.

[ 003.126 ] ( NQ )

Allah made it not but as a message of good news for you and as an assurance to your hearts. And there is no victory except from Allah, the All-Mighty, the All-Wise.

[ 003.127 ] ( KK )

áöíóÞúØóÚó ØóÑóÝðÇ ãöäó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ãóæú íóßúÈöÊóåõãú ÝóíóäúÞóáöÈõæÇ ÎóÇÆöÈöíäó ﴿ ١٢٧ ﴾

[ 003.127 ] ( MŞ )

 

[ 003.127 ] ( AY )

Böylece Allah, o kâfir olanlardan bir kolu kessin veya perişan etsin de, geri kalanlar keder ve ziyan içinde dönüp gitmiş olsunlar.

[ 003.127 ] ( EO )

ta ki o küfredenlerden bir kolu kessin veya perişan etsin de haib-ü hasir dönüb gitsinler.

[ 003.127 ] ( ES )

(Allah bu yardımı) inkâr edenlerden bir kısmını kessin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler (diye yaptı).

[ 003.127 ] ( NQ )

That He might cut off a part of those who disbelieve, or expose them to infamy, so that they retire frustrated.

[ 003.128 ] ( KK )

áóíúÓó áóßó ãöäó ÇáúÃóãúÑö ÔóíúÁñ Ãóæú íóÊõæÈó Úóáóíúåöãú Ãóæú íõÚóÐøöÈóåõãú ÝóÅöäøóåõãú ÙóÇáöãõæäó ﴿ ١٢٨ ﴾

[ 003.128 ] ( MŞ )

 

[ 003.128 ] ( AY )

Senin elinde (onları cezalandırmak veya affetmek hususunda) bir şey yok. Allahı, ya onların tevbesini kabul eder, yahut onları zâlim bulundukları için azâblandırır.

[ 003.128 ] ( EO )

senin elinde emirden bir şey yok, yahud onlara tevbe ettirsin ve yahud onlara tevbe ettirsin ve yahud azâb etsin çünkü onlar zalimdirler.

[ 003.128 ] ( ES )

Bu işten sana hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim olduklarından dolayı azab eder.

[ 003.128 ] ( NQ )

Not for you (O Muhammad , but for Allah) is the decision; whether He turns in mercy to (pardons) them or punishes them; verily, they are the Zalimun (polytheists, disobedients, and wrong-doers, etc.).

[ 003.129 ] ( KK )

æóáöáøóåö ãóÇ Ýöí ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóãóÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö íóÛúÝöÑõ áöãóäú íóÔóÇÁõ æóíõÚóÐøöÈõ ãóäú íóÔóÇÁõ æóÇááøóåõ ÛóÝõæÑñ ÑóÍöíãñ ﴿ ١٢٩ ﴾

[ 003.129 ] ( MŞ )

 

[ 003.129 ] ( AY )

Göklerde ve yerde olan şeylerin hepsi Allah’ındır. Kullarından dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Allahü teâlâ çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.

[ 003.129 ] ( EO )

Hem Göklerde ne var, Yerde ne varsa hepsi Allahındır: dilediğine mağfiret eder dilediğine azâb, ve Allah gafurdur, rahîmdir.

[ 003.129 ] ( ES )

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

[ 003.129 ] ( NQ )

And to Allah belongs all that is in the heavens and all that is in the earth. He forgives whom He wills, and punishes whom He wills. And Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

[ 003.130 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóÃúßõáõæÇ ÇáÑøöÈóÇ ÃóÖúÚóÇÝðÇ ãõÖóÇÚóÝóÉð æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó áóÚóáøóßõãú ÊõÝúáöÍõæäó ﴿ ١٣٠ ﴾

[ 003.130 ] ( MŞ )

 

[ 003.130 ] ( AY )

Ey îman edenler! Fâizi kat kat yemeyin. (1) Allah’dan korkun ki, Âhiret azâbından kurtulasınız.
(1) Bu âyet-i kerîmede kat kat fâiz yemenin haram olduğu beyan buyurulmakla, kat kat olmıyan cüz’i bir fâizin yenebileceği mânası anlaşılmamalıdır. Zira, bu âyet-i kerîmeden sonra nâzil olan Bakara Sûresinin (275.) âyet-i kerîmesiyle mutlak olarak, fâizin azı ve çoğu haram kılınmıştır.

[ 003.130 ] ( EO )

Ey o bütün iman edenler! öyle kat kat katlayarak riba yemeyin, Allahdan korkun ki felah bulasınız.

[ 003.130 ] ( ES )

Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.

[ 003.130 ] ( NQ )

O you who believe! Eat not Riba (usury) doubled and multiplied, but fear Allah that you may be successful.

[ 003.131 ] ( KK )

æóÇÊøóÞõæÇ ÇáäøóÇÑó ÇáøóÊöí ÃõÚöÏøóÊú áöáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٣١ ﴾

[ 003.131 ] ( MŞ )

 

[ 003.131 ] ( AY )

Kâfirler için hazırlanan ateşten korkun.

[ 003.131 ] ( EO )

hem o kâfirler için hazırlanmış ateşten korunun.

[ 003.131 ] ( ES )

Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.

[ 003.131 ] ( NQ )

And fear the Fire, which is prepared for the disbelievers.

[ 003.132 ] ( KK )

æóÃóØöíÚõæÇ Çááøóåó æóÇáÑøóÓõæáó áóÚóáøóßõãú ÊõÑúÍóãõæäó ﴿ ١٣٢ ﴾

[ 003.132 ] ( MŞ )

 

[ 003.132 ] ( AY )

Allah’a ve peygambere itâat edin ki, rahmete erdirilesiniz.

[ 003.132 ] ( EO )

Allaha ve Peygambere itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.

[ 003.132 ] ( ES )

Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de merhamet edilsin.

[ 003.132 ] ( NQ )

And obey Allah and the Messenger (Muhammad ) that you may obtain mercy.

[ 003.133 ] ( KK )

æóÓóÇÑöÚõæÇ Åöáóì ãóÛúÝöÑóÉò ãöäú ÑóÈøößõãú æóÌóäøóÉò ÚóÑúÖõåóÇ ÇáÓøóãóÇæóÇÊõ æóÇáúÃóÑúÖõ ÃõÚöÏøóÊú áöáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ١٣٣ ﴾

[ 003.133 ] ( MŞ )

 

[ 003.133 ] ( AY )

Rabbinizin mağfiretine ve eni, göklerle yer kadar olan cennete koşuşun; o cennet takvâ sahipleri için hazırlanmıştır.

[ 003.133 ] ( EO )

Ve koşuşun Rabbınızdan bir mağfirete ve bir Cennete ki eni Semavat-ü Arz genişliğidir, müttekîler için hazırlanmıştır.

[ 003.133 ] ( ES )

Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!

[ 003.133 ] ( NQ )

And march forth in the way (which leads to) forgiveness from your Lord, and for Paradise as wide as are the heavens and the earth, prepared for Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 003.134 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íõäúÝöÞõæäó Ýöí ÇáÓøóÑøóÇÁö æóÇáÖøóÑøóÇÁö æóÇáúßóÇÙöãöíäó ÇáúÛóíúÙó æóÇáúÚóÇÝöíäó Úóäö ÇáäøóÇÓö æóÇááøóåõ íõÍöÈøõ ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ١٣٤ ﴾

[ 003.134 ] ( MŞ )

 

[ 003.134 ] ( AY )

(O takva sahipleri) Bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever.

[ 003.134 ] ( EO )

o müttekîler ki bollukta ve darlıkta infak ederler, ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve nasın kusurlarını afvedicidirler, Allah da muhsinleri sever.

[ 003.134 ] ( ES )

O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.

[ 003.134 ] ( NQ )

Those who spend [in Allah's Cause - deeds of charity, alms, etc.] in prosperity and in adversity, who repress anger, and who pardon men; verily, Allah loves Al-Muhsinun (the good-doers).

[ 003.135 ] ( KK )

æóÇáøóÐöíäó ÅöÐóÇ ÝóÚóáõæÇ ÝóÇÍöÔóÉð Ãóæú ÙóáóãõæÇ ÃóäúÝõÓóåõãú ÐóßóÑõæÇ Çááøóåó ÝóÇÓúÊóÛúÝóÑõæÇ áöÐõäõæÈöåöãú æóãóäú íóÛúÝöÑõ ÇáÐøõäõæÈó ÅöáÇøó Çááøóåõ æóáóãú íõÕöÑøõæÇ Úóáóì ãóÇ ÝóÚóáõæÇ æóåõãú íóÚúáóãõæäó ﴿ ١٣٥ ﴾

[ 003.135 ] ( MŞ )

 

[ 003.135 ] ( AY )

Ve bir günâh işledikleri veya nefislerine zulüm ettikleri zaman Allah’ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını istiyenler, (ki günahları Allah’dan başka kim bağışlayabilir?) hem de yaptıkları günaha bile bile ısrar etmemiş olanlar (var ya);

[ 003.135 ] ( EO )

ve onlar ki bir kabahat yaptıkları veya nefislerine bir zulmettikleri vakıt Allahı anarlar da derhal günahlarına istiğfar ederler, günahları da Allahdan başka kim mağfiret eder? Hem yaptıklarına bile bile ısrar etmezler.

[ 003.135 ] ( ES )

Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.

[ 003.135 ] ( NQ )

And those who, when they have committed Fahishah (illegal sexual intercourse etc.) or wronged themselves with evil, remember Allah and ask forgiveness for their sins; - and none can forgive sins but Allah - And do not persist in what (wrong) they have done, while they know.

[ 003.136 ] ( KK )

ÃõæáóÆößó ÌóÒóÇÄõåõãú ãóÛúÝöÑóÉñ ãöäú ÑóÈøöåöãú æóÌóäøóÇÊñ ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ æóäöÚúãó ÃóÌúÑõ ÇáúÚóÇãöáöíäó ﴿ ١٣٦ ﴾

[ 003.136 ] ( MŞ )

 

[ 003.136 ] ( AY )

İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir mağfiret ve ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Şu işleri yapanların mükâfatı ne de güzeldir!...

[ 003.136 ] ( EO )

işte bunların mükâfatı Rablarından bir mağfiret ve altından ırmaklar akar Cennetlerdir, içlerinde ebedî kalmak üzere onlar, ne de güzeldir ecri iş yapanların.

[ 003.136 ] ( ES )

İşte onların mükafatı (ödülleri) Rableri tarafından bağışlanma ve altından ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!

[ 003.136 ] ( NQ )

For such, the reward is Forgiveness from their Lord, and Gardens with rivers flowing underneath (Paradise), wherein they shall abide forever. How excellent is this reward for the doers (who do righteous deeds according to Allah's Orders).

[ 003.137 ] ( KK )

ÞóÏú ÎóáóÊú ãöäú ÞóÈúáößõãú Óõäóäñ ÝóÓöíÑõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö ÝóÇäúÙõÑõæÇ ßóíúÝó ßóÇäó ÚóÇÞöÈóÉõ ÇáúãõßóÐøöÈöíäó ﴿ ١٣٧ ﴾

[ 003.137 ] ( MŞ )

 

[ 003.137 ] ( AY )

Sizden önce bir takım vak’alar geçti. Onun için yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların âkibetleri nasıl olduğuna bakın. İbret alın.

[ 003.137 ] ( EO )

Sizden evvel kanun olmuş bir takım vak'alar geçti, onun için Arzda dolaşın da bir bakın: Peygamberleri tekzib edenlerin akıbetleri nasıl olmuş?

[ 003.137 ] ( ES )

Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.

[ 003.137 ] ( NQ )

Many similar ways (and mishaps of life) were faced by nations (believers and disbelievers) that have passed away before you (as you have faced in the battle of Uhud), so travel through the earth, and see what was the end of those who disbelieved (in the Oneness of Allah, and disobeyed Him and His Messengers).

[ 003.138 ] ( KK )

åóÐóÇ ÈóíóÇäñ áöáäøóÇÓö æóåõÏðì æóãóæúÚöÙóÉñ áöáúãõÊøóÞöíäó ﴿ ١٣٨ ﴾

[ 003.138 ] ( MŞ )

 

[ 003.138 ] ( AY )

İşte Kur’ân-ı Kerimde olan bu kıssalar (vak’alar), bütün insanlar için hak sözü açıklamadır ve Allah’dan korkanlar için de bir öğüttür.

[ 003.138 ] ( EO )

Bu işte umum insanlar için bir beyan ve bilhassa korunacak muttekîler için bir va'z-ü irşaddır.

[ 003.138 ] ( ES )

Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'dan gereğince korkanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür.

[ 003.138 ] ( NQ )

This (the Qur'an) is a plain statement for mankind, a guidance and instruction to those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2).

[ 003.139 ] ( KK )

æóáÇó ÊóåöäõæÇ æóáÇó ÊóÍúÒóäõæÇ æóÃóäúÊõãõ ÇáúÃóÚúáóæúäó Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٣٩ ﴾

[ 003.139 ] ( MŞ )

 

[ 003.139 ] ( AY )

Ey mü'minler, savaştan gevşemeyin ve Uhud bozgununa üzülmeyin. Hâliniz onlardan netice itibariyle çok yüksektir; eğer gerçekten (vâdimize) inanıyorsanız.

[ 003.139 ] ( EO )

Fütur getirmeyin ve mahzun olmayın daha yükselecekken sizler, gerçek mü'minlersiniz.

[ 003.139 ] ( ES )

Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.

[ 003.139 ] ( NQ )

So do not become weak (against your enemy), nor be sad, and you will be superior (in victory) if you are indeed (true) believers.

[ 003.140 ] ( KK )

Åöäú íóãúÓóÓúßõãú ÞóÑúÍñ ÝóÞóÏú ãóÓøó ÇáúÞóæúãó ÞóÑúÍñ ãöËúáõåõ æóÊöáúßó ÇáúÃóíøóÇãõ äõÏóÇæöáõåóÇ Èóíúäó ÇáäøóÇÓö æóáöíóÚúáóãó Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóíóÊøóÎöÐó ãöäúßõãú ÔõåóÏóÇÁó æóÇááøóåõ áÇó íõÍöÈøõ ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٤٠ ﴾

[ 003.140 ] ( MŞ )

 

[ 003.140 ] ( AY )

Eğer size (Uhud’da) bir yara isabet etti ise, Bedir savaşında da kâfirler kavmine o kadar yara isabet etmişti. O sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında evirip çeviririz. Allah, savaş meydanında ihlâslı ve azimkâr mü'minleri diğerlerinden ayırd etmek ve sizden şehitler edinmek içindir (bu). Allah zâlimleri sevmez.

[ 003.140 ] ( EO )

eğer size bir yara dokundu ise heriflere de öyle bir yara dokundu; Hem o günler, biz onları insanlar arasında evirir çeviriniz, hem Allah iman edenleri bileceği ve sizden şehidler, şahidler tutacağı için; ki Allah zalimleri sevmez.

[ 003.140 ] ( ES )

Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. (Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.

[ 003.140 ] ( NQ )

If a wound (and killing) has touched you, be sure a similar wound (and killing) has touched the others. And so are the days (good and not so good), We give to men by turns, that Allah may test those who believe, and that He may take martyrs from among you. And Allah likes not the Zalimun (polytheists and wrong-doers).

[ 003.141 ] ( KK )

æóáöíõãóÍøöÕó Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ æóíóãúÍóÞó ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٤١ ﴾

[ 003.141 ] ( MŞ )

 

[ 003.141 ] ( AY )

Ve hem de Allah, îman edenleri tertemiz seçip kâfirleri mahvedeceği için...

[ 003.141 ] ( EO )

ve Allah iman edenleri seçib kâfirleri mahvedeceği için.

[ 003.141 ] ( ES )

Bir de bu, Allah'ın iman edenleri tertemiz seçip, kâfirleri yok etmesi içindir.

[ 003.141 ] ( NQ )

And that Allah may test (or purify) the believers (from sins) and destroy the disbelievers.

[ 003.142 ] ( KK )

Ãóãú ÍóÓöÈúÊõãú Ãóäú ÊóÏúÎõáõæÇ ÇáúÌóäøóÉó æóáóãøóÇ íóÚúáóãö Çááøóåõ ÇáøóÐöíäó ÌóÇåóÏõæÇ ãöäúßõãú æóíóÚúáóãó ÇáÕøóÇÈöÑöíäó ﴿ ١٤٢ ﴾

[ 003.142 ] ( MŞ )

 

[ 003.142 ] ( AY )

Yoksa Allah, içinizden mücâdele edenlerle sabredenleri hiç belirtmeden (ortaya çıkarmadan) cennete girivereceğinizi mi sandınız?

[ 003.142 ] ( EO )

Yoksa siz zannettinizmi ki Allah içinizden o mücahede edenleri hiç belli etmeden, sabredenleri belli etemden Cennete giriverceksiniz?

[ 003.142 ] ( ES )

Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?

[ 003.142 ] ( NQ )

Do you think that you will enter Paradise before Allah tests those of you who fought (in His Cause) and (also) tests those who are As-Sabirin (the patient ones, etc.)?

[ 003.143 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ßõäúÊõãú Êóãóäøóæúäó ÇáúãóæúÊó ãöäú ÞóÈúáö Ãóäú ÊóáúÞóæúåõ ÝóÞóÏú ÑóÃóíúÊõãõæåõ æóÃóäúÊõãú ÊóäúÙõÑõæäó ﴿ ١٤٣ ﴾

[ 003.143 ] ( MŞ )

 

[ 003.143 ] ( AY )

Gerçekten siz, savaşa tutuşmazdan önce, ölüp şehid olmayı arzu etmiştiniz. Fakat işte onu gördüğünüz hâlde bakıp duruyorsunuz.
(Bu âyet-i kerîme, Bedir savaşında bulunamayıp Medine’de kalanlar hakkında nâzil olmuştur. Bunlar, Bedir savaşında bulunup şehid olmayı arzu etmişlerdi. Fakat daha sonra Uhud savaşında bulundukları hâlde, çokları savaşa karşı ayak direyememişti).

[ 003.143 ] ( EO )

celâlim hakkı için siz o ölümle karşılaşmadan evvel onu temenni ediyordunuz, fakat işte onu gördünüz bakıb duruyordunuz.

[ 003.143 ] ( ES )

Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.

[ 003.143 ] ( NQ )

You did indeed wish for death (Ash-Shahadah - martyrdom) before you met it. Now you have seen it openly with your own eyes.

[ 003.144 ] ( KK )

æóãóÇ ãõÍóãøóÏñ ÅöáÇøó ÑóÓõæáñ ÞóÏú ÎóáóÊú ãöäú ÞóÈúáöåö ÇáÑøõÓõáõ ÃóÝóÇöÆäú ãóÇÊó Ãóæú ÞõÊöáó ÇäúÞóáóÈúÊõãú Úóáóì ÃóÚúÞóÇÈößõãú æóãóäú íóäúÞóáöÈú Úóáóì ÚóÞöÈóíúåö Ýóáóäú íóÖõÑøó Çááøóåó ÔóíúÆðÇ æóÓóíóÌúÒöí Çááøóåõ ÇáÔøóÇßöÑöíäó ﴿ ١٤٤ ﴾

[ 003.144 ] ( MŞ )

 

[ 003.144 ] ( AY )

(Hazret-i) Muhammed (aleyhisselâm) ancak bir Peygamberdir. Ondan önce bir çok peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ardınıza dönüverecek misiniz (dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?) Kim ardına dönerse, elbette Allah’a hiç bir şeyle zarar verecek değil, fakat şükredip sabredenlere Allah muhakkak mükâfat verecektir.

[ 003.144 ] ( EO )

Muhammed de ancak bir Resuldür ondan evvel Resuller hep keldi geçti, şimdi o ölür veya katledilirse siz ardınıza dönüverecek misiniz? Her kim ardına dönerse elbette Allaha bir zarar edecek değil, fakat şükredenlere Allah yarın mükâfat verecek.

[ 003.144 ] ( ES )

Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.

[ 003.144 ] ( NQ )

Muhammad ( ) is no more than a Messenger, and indeed (many) Messengers have passed away before him. If he dies or is killed, will you then turn back on your heels (as disbelievers)? And he who turns back on his heels, not the least harm will he do to Allah, and Allah will give reward to those who are grateful.

[ 003.145 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó áöäóÝúÓò Ãóäú ÊóãõæÊó ÅöáÇøó ÈöÅöÐúäö Çááøóåö ßöÊóÇÈðÇ ãõÄóÌøóáÇð æóãóäú íõÑöÏú ËóæóÇÈó ÇáÏøõäúíóÇ äõÄúÊöåö ãöäúåóÇ æóãóäú íõÑöÏú ËóæóÇÈó ÇáúÂÎöÑóÉö äõÄúÊöåö ãöäúåóÇ æóÓóäóÌúÒöí ÇáÔøóÇßöÑöíäó ﴿ ١٤٥ ﴾

[ 003.145 ] ( MŞ )

 

[ 003.145 ] ( AY )

Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye ölmek yoktur. Ölüm, zamanı Allah’ın ilminde kararlaşmış bir yazıdır. Kim dünya menfaatını isterse kendisine ondan veririz ve kim de Âhiret savabını isterse, buna da ondan veririz. Şükredenlere ise muhakkak mükâfat vereceğiz.

[ 003.145 ] ( EO )

hem Allahın izni olmakdıkça kimseye ölmek yok: o va'desile yazılmış şaşmaz bir yazı, bununla beraber kim Dünya sevabını isterse ona ondan veriniz, kim de Ahıret sevabını isterse ona da ondan veririz, şükredenlere ise muhakkak mükâfat vereceğiz.

[ 003.145 ] ( ES )

Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.

[ 003.145 ] ( NQ )

And no person can ever die except by Allah's Leave and at an appointed term. And whoever desires a reward in (this) world, We shall give him of it; and whoever desires a reward in the Hereafter, We shall give him thereof. And We shall reward the grateful.

[ 003.146 ] ( KK )

æóßóÃóíøöäú ãöäú äóÈöíøò ÞóÇÊóáó ãóÚóåõ ÑöÈøöíøõæäó ßóËöíÑñ ÝóãóÇ æóåóäõæÇ áöãóÇ ÃóÕóÇÈóåõãú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö æóãóÇ ÖóÚõÝõæÇ æóãóÇ ÇÓúÊóßóÇäõæÇ æóÇááøóåõ íõÍöÈøõ ÇáÕøóÇÈöÑöíäó ﴿ ١٤٦ ﴾

[ 003.146 ] ( MŞ )

 

[ 003.146 ] ( AY )

Nice Peygamberler vardı ki, beraberlerinde bir çok âlimler savaştı da Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı ümitsizliğe düşmediler, zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.

[ 003.146 ] ( EO )

nice Peygamber, ma'iyyetinde rübubiyyet aşina bir çok erenler harb ettiler de Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı fütur getirmediler, za'f göstermediler, miskinlik etmediler Allah da sabredenleri sever.

[ 003.146 ] ( ES )

Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostları çarpıştılar; Allah yolunda başlarına gelenlerden yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.

[ 003.146 ] ( NQ )

And many a Prophet (i.e. many from amongst the Prophets) fought (in Allah's Cause) and along with him (fought) large bands of religious learned men. But they never lost heart for that which did befall them in Allah's Way, nor did they weaken nor degrade themselves. And Allah loves As-Sabirin (the patient ones, etc.).

[ 003.147 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó Þóæúáóåõãú ÅöáÇøó Ãóäú ÞóÇáõæÇ ÑóÈøóäóÇ ÇÛúÝöÑú áóäóÇ ÐõäõæÈóäóÇ æóÅöÓúÑóÇÝóäóÇ Ýöí ÃóãúÑöäóÇ æóËóÈøöÊú ÃóÞúÏóÇãóäóÇ æóÇäúÕõÑúäóÇ Úóáóì ÇáúÞóæúãö ÇáúßóÇÝöÑöíäó ﴿ ١٤٧ ﴾

[ 003.147 ] ( MŞ )

 

[ 003.147 ] ( AY )

O âlimlerin sözü sadece şuydu: “ Ey Rabbimiz! Bize günahlarımızı ve işlerimizde yaptığımız taşkınlıklarımızı bağışla. Savaşta ayaklarımızı diret ve kâfirler topluluğuna karşı bize zafer ver!”

[ 003.147 ] ( EO )

başka bir söyledikleri de yoktu, ya Rabbena bize günâhlarımızı ve işimizde taşkınlıklarımızı mağfiret buyur, cihad meydanında ayaklarımızı iyi dire ve kâfirlere karşı bizleri mansur kıl, diyorlardı.

[ 003.147 ] ( ES )

Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret, Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!" demekten ibaretti.

[ 003.147 ] ( NQ )

And they said nothing but: "Our Lord! Forgive us our sins and our transgressions (in keeping our duties to You), establish our feet firmly, and give us victory over the disbelieving folk."

[ 003.148 ] ( KK )

ÝóÂÊóÇåõãõ Çááøóåõ ËóæóÇÈó ÇáÏøõäúíóÇ æóÍõÓúäó ËóæóÇÈö ÇáúÂÎöÑóÉö æóÇááøóåõ íõÍöÈøõ ÇáúãõÍúÓöäöíäó ﴿ ١٤٨ ﴾

[ 003.148 ] ( MŞ )

 

[ 003.148 ] ( AY )

Nihâyet bu dua ve savaşlardaki direnmeleri sebebiyle Allah onlara hem dünya nimetini, hem de Âhiret sevabının güzelliğini (cenneti) verdi. Allah, güzel iş yapanları sever.

[ 003.148 ] ( EO )

binnetice Allah da kendilerine hem Dünya sevabını verdi hem de Ahıretin güzel sevabını, öyle ya Allah güzel iş yapan muhsinleri sever.

[ 003.148 ] ( ES )

Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah güzel davrananları sever.

[ 003.148 ] ( NQ )

So Allah gave them the reward of this world, and the excellent reward of the Hereafter. And Allah loves Al-Muhsinun (the good-doers - see the footnote of V.3:134).

[ 003.149 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ Åöäú ÊõØöíÚõæÇ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ íóÑõÏøõæßõãú Úóáóì ÃóÚúÞóÇÈößõãú ÝóÊóäúÞóáöÈõæÇ ÎóÇÓöÑöíäó ﴿ ١٤٩ ﴾

[ 003.149 ] ( MŞ )

 

[ 003.149 ] ( AY )

Ey îman edenler! Eğer kâfirlere itâat edecek olursanız, sizi geriye, kendi dinlerine çevirirler de dünya ve Âhirette ziyana düşenlerin hâline dönersiniz.

[ 003.149 ] ( EO )

ey o bütün iman edenler! eğer kâfirlere itaat edecek olursanız sizi tersinize çevirirler de öyle bir inkılâba uğrarsınız ki bütün husran içinde kalırsınız.

[ 003.149 ] ( ES )

Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler. O zaman büsbütün kaybedersiniz.

[ 003.149 ] ( NQ )

O you who believe! If you obey those who disbelieve, they will send you back on your heels, and you will turn back (from Faith) as losers.

[ 003.150 ] ( KK )

Èóáö Çááøóåõ ãóæúáÇóßõãú æóåõæó ÎóíúÑõ ÇáäøóÇÕöÑöíäó ﴿ ١٥٠ ﴾

[ 003.150 ] ( MŞ )

 

[ 003.150 ] ( AY )

Şüphesiz Allah, sizin mevlânız ve yardımcınızdır ve o, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

[ 003.150 ] ( EO )

doğrusu sizin mevlanız bir Allahdır ve o, yardım edeceklerin en hayırlısıdır.

[ 003.150 ] ( ES )

Hayır! Sizin mevlanız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

[ 003.150 ] ( NQ )

Nay, Allah is your Maula (Patron, Lord, Helper and Protector, etc.), and He is the Best of helpers.

[ 003.151 ] ( KK )

ÓóäõáúÞöí Ýöí ÞõáõæÈö ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÇáÑøõÚúÈó ÈöãóÇ ÃóÔúÑóßõæÇ ÈöÇááøóåö ãóÇ áóãú íõäóÒøöáú Èöåö ÓõáúØóÇäðÇ æóãóÃúæóÇåõãõ ÇáäøóÇÑõ æóÈöÆúÓó ãóËúæóì ÇáÙøóÇáöãöíäó ﴿ ١٥١ ﴾

[ 003.151 ] ( MŞ )

 

[ 003.151 ] ( AY )

Kâfirlerin kalplerine yakında korku düşüreceğiz, şu sebeple ki: Onlar, ibâdet edilmesi hususunda Allah’ın hiç bir delil ve hüccet indirmediği put gibi varlıkları, Allah’a ortak koşmuşlardı. Onların varacağı yer cehennemdir. O zâlimlerin yatağı ne de kötüdür!...

[ 003.151 ] ( EO )

Allahın hiç bir bürhan indirmediği şeyleri ona şerik koştukları için biz o kâfirlerin kalblerine korku düşüreceğiz, onların varacakları yer, Cehennemdir, ne de kötüdür o zalimler yatağı.

[ 003.151 ] ( ES )

Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!

[ 003.151 ] ( NQ )

We shall cast terror into the hearts of those who disbelieve, because they joined others in worship with Allah, for which He had sent no authority; their abode will be the Fire and how evil is the abode of the Zalimun (polytheists and wrong-doers).

[ 003.152 ] ( KK )

æóáóÞóÏú ÕóÏóÞóßõãõ Çááøóåõ æóÚúÏóåõ ÅöÐú ÊóÍõÓøõæäóåõãú ÈöÅöÐúäöåö ÍóÊøóì ÅöÐóÇ ÝóÔöáúÊõãú æóÊóäóÇÒóÚúÊõãú Ýöí ÇáúÃóãúÑö æóÚóÕóíúÊõãú ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÃóÑóÇßõãú ãóÇ ÊõÍöÈøõæäó ãöäúßõãú ãóäú íõÑöíÏõ ÇáÏøõäúíóÇ æóãöäúßõãú ãóäú íõÑöíÏõ ÇáúÂÎöÑóÉó Ëõãøó ÕóÑóÝóßõãú Úóäúåõãú áöíóÈúÊóáöíóßõãú æóáóÞóÏú ÚóÝóÇ Úóäúßõãú æóÇááøóåõ Ðõæ ÝóÖúáò Úóáóì ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٥٢ ﴾

[ 003.152 ] ( MŞ )

 

[ 003.152 ] ( AY )

Gerçekten Allah, size vaadini doğruladı. O sıra düşmanları öldürüyordunuz; tâ ki, o sevdiğiniz üstünlüğü Allah size gösterdi ve sonra isyan edip verilen emirde çekişerek yılgınlık ettiniz. İçinizden kimi (zafer sevinci ve ganimet arzusu ile) dünyası istiyor, kimi de cenk azmi ile Âhireti istiyordu. Sonra Allah sizi imtihan etmek için (müsibetlere karşı sabır ve metanetinizi denemek için) yardımını üzerinizden alıkoyup onları size gâlip getirdi. Bununla beraber sizi bağışladı da. Allah mü'minlere ihsan ve merhamet sahibidir.

[ 003.152 ] ( EO )

filhakika Allahın size va'di doğru çıktı, o hengâmda onları doğruyordunuz tâ o sevdiğiniz galebeyi Allah size gösterdikten sonra ısyan edib verilen emirde nizaa kalarak yıldığınız lâhzeye kadar ki kiminiz dünyayı isteyordu, kiminiz Ahıreti isteyordu, sonra Allah sizi mübtelâ kılmak için onlardan çevirdi, maamafih sizden afiv de etti, Allahın mü'minlere bir fazlı var.

[ 003.152 ] ( ES )

Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.

[ 003.152 ] ( NQ )

And Allah did indeed fulfil His Promise to you when you were killing them (your enemy) with His Permission; until (the moment) you lost your courage and fell to disputing about the order, and disobeyed after He showed you (of the booty) which you love. Among you are some that desire this world and some that desire the Hereafter. Then He made you flee from them (your enemy), that He might test you. But surely, He forgave you, and Allah is Most Gracious to the believers.

[ 003.153 ] ( KK )

ÅÐú ÊõÕúÚöÏõæäó æóáÇó Êóáúæõæäó Úóáóì ÃóÍóÏò æóÇáÑøóÓõæáõ íóÏúÚõæßõãú Ýöí ÃõÎúÑóÇßõãú ÝóÃóËóÇÈóßõãú ÛóãøðÇ ÈöÛóãøò áößóíúáÇó ÊóÍúÒóäõæÇ Úóáóì ãóÇ ÝóÇÊóßõãú æóáÇó ãóÇ ÃóÕóÇÈóßõãú æóÇááøóåõ ÎóÈöíÑñ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ﴿ ١٥٣ ﴾

[ 003.153 ] ( MŞ )

 

[ 003.153 ] ( AY )

O vakit (Uhud savaşında) boyuna uzaklaşıyordunuz. Kimseye dönüp bakmıyordunuz. Hazret-i Peygamber ise arkanızdan sizi çağırıp duruyordu. Bunun üzerine, Allah sizi keder üzerine kederle cezalandırdı. (Kederlerden biri mağlûbiyet ve diğeri Hazret-i Peygamberin ölmüş olduğuna dair yanlış haberin yayılmasıdır). Allah’ın sizi bağışlaması, ne elinizden giden zafere, ne de başınıza gelen musibete üzülmemeniz içindir. Allah, yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır.

[ 003.153 ] ( EO )

O sıra siz boyuna uzaklaşıyordunuz, kimseye dönüb bakmıyordunuz, Peygamber ise arkanızdan sizleri çağırıb duruyordu, bunun üzerine Allah sizi gama karşı gam ile müsab kıldı ki ne elinizden giden zafere ne de başınıza gelen musıbete mahzun olmayasınız, ve Allah biliyor, ne yapıyordunuz.

[ 003.153 ] ( ES )

Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

[ 003.153 ] ( NQ )

(And remember) when you ran away (dreadfully) without even casting a side glance at anyone, and the Messenger (Muhammad ) was in your rear calling you back. There did Allah give you one distress after another by way of requital to teach you not to grieve for that which had escaped you, nor for that which had befallen you. And Allah is Well-Aware of all that you do.

[ 003.154 ] ( KK )

Ëõãøó ÃóäúÒóáó Úóáóíúßõãú ãöäú ÈóÚúÏö ÇáúÛóãøö ÃóãóäóÉð äõÚóÇÓðÇ íóÛúÔóì ØóÇÆöÝóÉð ãöäúßõãú æóØóÇÆöÝóÉñ ÞóÏú ÃóåóãøóÊúåõãú ÃóäúÝõÓõåõãú íóÙõäøõæäó ÈöÇááøóåö ÛóíúÑó ÇáúÍóÞøö Ùóäøó ÇáúÌóÇåöáöíøóÉö íóÞõæáõæäó åóáú áóäóÇ ãöäó ÇáúÃóãúÑö ãöäú ÔóíúÁò Þõáú Åöäøó ÇáúÃóãúÑó ßõáøóåõ áöáøóåö íõÎúÝõæäó Ýöí ÃóäúÝõÓöåöãú ãóÇ áÇó íõÈúÏõæäó áóßó íóÞõæáõæäó áóæú ßóÇäó áóäóÇ ãöäú ÇáúÃóãúÑö ÔóíúÁñ ãóÇ ÞõÊöáúäóÇ åóÇåõäóÇ Þõáú áóæú ßõäúÊõãú Ýöí ÈõíõæÊößõãú áóÈóÑóÒó ÇáøóÐöíäó ßõÊöÈó Úóáóíúåöãõ ÇáúÞóÊúáõ Åöáóì ãóÖóÇÌöÚöåöãú æóáöíóÈúÊóáöíó Çááøóåõ ãóÇ Ýöí ÕõÏõæÑößõãú æóáöíõãóÍøöÕó ãóÇ Ýöí ÞõáõæÈößõãú æóÇááøóåõ Úóáöíãñ ÈöÐóÇÊö ÇáÕøõÏõæÑö ﴿ ١٥٤ ﴾

[ 003.154 ] ( MŞ )

 

[ 003.154 ] ( AY )

Sonra o kederin arkasından üzerinize Allah bir emniyet, bir uyku indirdi. Öyle ki, içinizden bir zümreyi (öz mü'minleri o uyku) sarıyordu. (Münâfıklardan ibaret) bir zümreyi de, nefisleri, can kaygısına düşürmüş, gözleri uyku tutmaz olmuştu; Allah’a karşı câhiliyet zannı gibi haksız bir zan besliyor ve; “ Bu zafer işinden bize ne?” diyorlardı. (Resûlüm), de ki: “ Bütün iş Allah’ındır.” Onlar, nefislerinde, sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: “ İş elimizde olsa, zorla savaşa çıkarılmasaydık burada öldürülmezdik” diyorlardı. (Resûlüm) de ki: “ Evinizde de olsaydınız, üzerlerine ölüm yazılmış (takdir edilmiş) bulunanlar, yine dışarı çıkacak, düşüp kalacakları yerlere varacaklardı.” Allah, Uhud savaşındaki bu olayları, kalplerinizde olan ihlâs ve nifâkı meydana çıkarmak ve kalplerinizdeki niyyetleri pâk ve öz yapmak için başınıza getirdi. Allah, kalplerde olanı çok iyi bilir.

[ 003.154 ] ( EO )

sonra o gamın arkasından üzerinize bir emniyyet indirdi: bir uyku ki içinizden bir taifeyi sarıyordu, bir taife de nefisleri sevdasına düşmüşlerdi: Allaha karşı cahiliyye zannı nâ hak bir zan besliyorlardı: «var mı bize o emirden bir şey?» diyorlardı, «hakikat emrin hepsi Allahın» de, onlar nefislerinde sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: «bizim emirden bir hıssamız olsa idi burada katlolunmazdık» diyorlar, deki: «evinizde de olsa idiniz üzerlerine katil yazılmış bulunanlar yine çıkacak düşüb kaldıkları yerleri çaresiz boylıyacaklardı, Allah sinelerinizdekini yoklamak ve yüreğinizdekini meydana çıkarmak içindir ki bunu başınıza getirdi, Allah sinelerin kühnünü bilir.

[ 003.154 ] ( ES )

Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.

[ 003.154 ] ( NQ )

Then after the distress, He sent down security for you. Slumber overtook a party of you, while another party was thinking about themselves (as how to save their ownselves, ignoring the others and the Prophet ) and thought wrongly of Allah - the thought of ignorance. They said, "Have we any part in the affair?" Say you (O Muhammad ): "Indeed the affair belongs wholly to Allah." They hide within themselves what they dare not reveal to you, saying: "If we had anything to do with the affair, none of us would have been killed here." Say: "Even if you had remained in your homes, those for whom death was decreed would certainly have gone forth to the place of their death," but that Allah might test what is in your breasts; and to Mahis that which was in your hearts (sins), and Allah is All-Knower of what is in (your) breasts.

[ 003.155 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÊóæóáøóæúÇ ãöäúßõãú íóæúãó ÇáúÊóÞóì ÇáúÌóãúÚóÇäö ÅöäøóãóÇ ÇÓúÊóÒóáøóåõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ ÈöÈóÚúÖö ãóÇ ßóÓóÈõæÇ æóáóÞóÏú ÚóÝóÇ Çááøóåõ Úóäúåõãú Åöäøó Çááøóåó ÛóÝõæÑñ Íóáöíãñ ﴿ ١٥٥ ﴾

[ 003.155 ] ( MŞ )

 

[ 003.155 ] ( AY )

Uhud savaşında iki ordu karşılaştığı gün içinizden arka çevirip geri dönenler (var ya!), hakikaten onları, Peygamberin emrine aykırı hareket etmeleri yüzünden, şeytan kaydırmak istedi. Bununla beraber (tevbe ettiklerinden) Allah onları bağışladı. Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, azâbı geciktiricidir.

[ 003.155 ] ( EO )

O iki cem'iyyet çarpıştığı gün içinizden arkasını çevirenler, hakikaten onları Şeytan sırf ba'zı kesibleri behanesile kaydırmak istedi, maamafih Allah kendilerinden afvetti, Allah gafurdur halimdir.

[ 003.155 ] ( ES )

İki toplumun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.

[ 003.155 ] ( NQ )

Those of you who turned back on the day the two hosts met (i.e. the battle of Uhud), it was Shaitan (Satan) who caused them to backslide (run away from the battlefield) because of some (sins) they had earned. But Allah, indeed, has forgiven them. Surely, Allah is Oft-Forgiving, Most Forbearing.

[ 003.156 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ áÇó ÊóßõæäõæÇ ßóÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ æóÞóÇáõæÇ áöÅöÎúæóÇäöåöãú ÅöÐóÇ ÖóÑóÈõæÇ Ýöí ÇáúÃóÑúÖö Ãóæú ßóÇäõæÇ ÛõÒøðì áóæú ßóÇäõæÇ ÚöäúÏóäóÇ ãóÇ ãóÇÊõæÇ æóãóÇ ÞõÊöáõæÇ áöíóÌúÚóáó Çááøóåõ Ðóáößó ÍóÓúÑóÉð Ýöí ÞõáõæÈöåöãú æóÇááøóåõ íõÍúíö æóíõãöíÊõ æóÇááøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÈóÕöíÑñ ﴿ ١٥٦ ﴾

[ 003.156 ] ( MŞ )

 

[ 003.156 ] ( AY )

Ey îman edenler! Kardeşleri yeryüzünde dolaştığı veya bir savaşta bulundukları zaman, haklarında şöyle söyleyen kâfirler gibi olmayın: “ Bizim yanımızda olsalardı, ölmezler ve öldürülmezlerdi.” Allah onların bu söz ve inançlarını kalplerinde bir keder ve hasret olsun diye bıraktı. Hâlbuki Allah, dilediğini yaşatır, dilediğini de öldürür. Allah, yapmakta olduğunuz şeyleri bilendir.

[ 003.156 ] ( EO )

ey o bütün iman edenler! Sakın şunlar gibi olmayın ki küfrettiler de ıhvanları Arzda bir siyahat ettikleri veya gazaya gittikleri vakit haklarında şöyle dediler «yanımızda olsalar ne ölürlerdi ne katlonurlardı» Allah bunu kalblerinde bir hasret olarak bıraksın diye, halbuki hayatı veren de Allah mematı veren de, ve Allah her ne yaparsanız görüb duruyor.

[ 003.156 ] ( ES )

Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

[ 003.156 ] ( NQ )

O you who believe! Be not like those who disbelieve (hypocrites) and who say to their brethren when they travel through the earth or go out to fight: "If they had stayed with us, they would not have died or been killed," so that Allah may make it a cause of regret in their hearts. It is Allah that gives life and causes death. And Allah is All-Seer of what you do.

[ 003.157 ] ( KK )

æóáóÆöäú ÞõÊöáúÊõãú Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö Ãóæú ãõÊøõãú áóãóÛúÝöÑóÉñ ãöäó Çááøóåö æóÑóÍúãóÉñ ÎóíúÑñ ãöãøóÇ íóÌúãóÚõæäó ﴿ ١٥٧ ﴾

[ 003.157 ] ( MŞ )

 

[ 003.157 ] ( AY )

Andolsun, eğer siz Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlama ve merhamet etmesi, onların toplayacakları dünya menfaatından elbette daha hayırlıdır.

[ 003.157 ] ( EO )

celâlim hakkı için: eğer Allah yolunda katlolunur veya ölürseniz her halde sizin için Allahın bir mağfiret ve rahmeti onların Dünyada kalıb toplayacakları şeylerden daha hayırlıdır.

[ 003.157 ] ( ES )

Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.

[ 003.157 ] ( NQ )

And if you are killed or die in the Way of Allah, forgiveness and mercy from Allah are far better than all that they amass (of worldly wealths, etc.).

[ 003.158 ] ( KK )

æóáóÆöäú ãõÊøõãú Ãóæú ÞõÊöáúÊõãú áóÇöáóì Çááøóåö ÊõÍúÔóÑõæäó ﴿ ١٥٨ ﴾

[ 003.158 ] ( MŞ )

 

[ 003.158 ] ( AY )

And olsun, eğer ölür veya Allah yolunda öldürülürseniz, muhakkak ki Allah’ın huzurunda toplanacak, hesaba çekileceksiniz.

[ 003.158 ] ( EO )

celâlim hakkı için: ölseniz de katlolunsanız da her halde hep Allaha haşrolunacaksınız.

[ 003.158 ] ( ES )

Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

[ 003.158 ] ( NQ )

And whether you die, or are killed, verily, unto Allah you shall be gathered.

[ 003.159 ] ( KK )

ÝóÈöãóÇ ÑóÍúãóÉò ãöäó Çááøóåö áöäúÊó áóåõãú æóáóæú ßõäúÊó ÝóÙøðÇ ÛóáöíÙó ÇáúÞóáúÈö óáÇäúÝóÖøõæÇ ãöäú Íóæúáößó ÝóÇÚúÝõ Úóäúåõãú æóÇÓúÊóÛúÝöÑú áóåõãú æóÔóÇæöÑúåõãú Ýöí ÇáúÃóãúÑö ÝóÅöÐóÇ ÚóÒóãúÊó ÝóÊóæóßøóáú Úóáóì Çááøóåö Åöäøó Çááøóåó íõÍöÈøõ ÇáúãõÊóæóßøöáöíäó ﴿ ١٥٩ ﴾

[ 003.159 ] ( MŞ )

 

[ 003.159 ] ( AY )

Uhud savaşında sen, Allah’dan gelen bir merhamet sayesindedir ki, onlara (Ashâbına) yumuşak davrandın. Eğer sert, katı yürekli olsaydın, (onlara bu şekilde davransaydın) muhakkak onlar etrafından dağılıp gitmişlerdi. Artık onları bağışla ve kendilerine Allah’dan mağfiret dile. İş hususunda fikirlerini al (müşâvere et). Müşâvereden sonra da bir şeyi yapmağa karar verdin mi, artık Allah’a güven ve dayan. Gerçekten Allah, tevekkül edenleri sever.

[ 003.159 ] ( EO )

deme ki mahza Allahdan bir rahmet iledir ki sen onlara yumuşak bulundun, eğer katı yürekli bir nobran olsa idin elbette etrafından dağılmış gitmişlerdi, o halde kusurlarını afvet de günahlarına istiğfar ediver ve emirde reiylerini al, sonra da azmettin mi artık Allaha mütevekkil ol, çünkü Allah mütevekkil olanları sever.

[ 003.159 ] ( ES )

Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.

[ 003.159 ] ( NQ )

And by the Mercy of Allah, you dealt with them gently. And had you been severe and harsh-hearted, they would have broken away from about you; so pass over (their faults), and ask (Allah's) Forgiveness for them; and consult them in the affairs. Then when you have taken a decision, put your trust in Allah, certainly, Allah loves those who put their trust (in Him).

[ 003.160 ] ( KK )

Åöäú íóäúÕõÑúßõãõ Çááøóåõ ÝóáÇó ÛóÇáöÈó áóßõãú æóÅöäú íóÎúÐõáúßõãú Ýóãóäú ÐóÇ ÇáøóÐöí íóäúÕõÑõßõãú ãöäú ÈóÚúÏöåö æóÚóáóì Çááøóåö ÝóáúíóÊóæóßøóáö ÇáúãõÄúãöäõæäó ﴿ ١٦٠ ﴾

[ 003.160 ] ( MŞ )

 

[ 003.160 ] ( AY )

Eğer Allah size yardım ederse, size gâlip (üstün) gelecek yoktur ve eğer size yardımı terk ederse, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Mü'minler, sadece Allah’a güvenip tevekkül etmelidir.

[ 003.160 ] ( EO )

eğer Allah size nusrat verirse o vakit size galib yoktur, ve eğer o sizi yardımsız bırakırsa kimin haddinedir ki ondan sonra size yardım etsin? ancak Allaha dayansın o halde mü'minler.

[ 003.160 ] ( ES )

Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah'a güvenip dayansınlar.

[ 003.160 ] ( NQ )

If Allah helps you, none can overcome you; and if He forsakes you, who is there after Him that can help you? And in Allah (Alone) let believers put their trust.

[ 003.161 ] ( KK )

æóãóÇ ßóÇäó áöäóÈöíøò Ãóäú íóÛõáøó æóãóäú íóÛúáõáú íóÃúÊö ÈöãóÇ Ûóáøó íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö Ëõãøó ÊõæóÝøóì ßõáøõ äóÝúÓò ãóÇ ßóÓóÈóÊú æóåõãú áÇó íõÙúáóãõæäó ﴿ ١٦١ ﴾

[ 003.161 ] ( MŞ )

 

[ 003.161 ] ( AY )

Bir peygamber için emânete (ganimet malına) hıyanet etmek olur şey değildir. Kim böyle hainlik ederse, kıyâmet günü, aşırdığı malı, boynunda taşıyarak getirir. Sonra da herkese kazandığı iyilik veya kötülüğün karşılığı ödenir ve hiç birine zulmedilmez.

[ 003.161 ] ( EO )

bir Peygamber için, emanete hıyanet olur şey değildir, her kim hıyanet eder: ganimet ve hasılattan bir şey aşırırsa boynuna aldığını kıyamet günü yüklenir getirir, sonra da hersese kazandığı ödenir, hiç birine zulmedilmez.

[ 003.161 ] ( ES )

Hiçbir peygambere ganimet malını gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.

[ 003.161 ] ( NQ )

It is not for any Prophet to take illegally a part of booty (Ghulul), and whosoever deceives his companions as regards the booty, he shall bring forth on the Day of Resurrection that which he took (illegally). Then every person shall be paid in full what he has earned, - and they shall not be dealt with unjustly.

[ 003.162 ] ( KK )

ÃóÝóãóäö ÇÊøóÈóÚó ÑöÖúæóÇäó Çááøóåö ßóãóäú ÈóÇÁó ÈöÓóÎóØò ãöäó Çááøóåö æóãóÃúæóÇåõ Ìóåóäøóãõ æóÈöÆúÓó ÇáúãóÕöíÑõ ﴿ ١٦٢ ﴾

[ 003.162 ] ( MŞ )

 

[ 003.162 ] ( AY )

Allah’ın rızâsına uyarak hâinlik yapmaktan sakınan kimse, hiyanet ederek Allah’ın gazâbına uğrayan ve yatağı cehennem olan gibi midir? O, ne kötü dönüş yeridir!...

[ 003.162 ] ( EO )

ya o vakit Allahın rıdvanı peşinde giden kimse Allahın hışmına uğrayan ve yatağı Cehennem olan kimseye benzer mi? o ne fena meaddır.

[ 003.162 ] ( ES )

Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!

[ 003.162 ] ( NQ )

Is then one who follows (seeks) the good Pleasure of Allah (by not taking illegally a part of the booty) like the one who draws on himself the Wrath of Allah (by taking a part of the booty illegally - Ghulul)? - his abode is Hell, - and worst, indeed is that destination!

[ 003.163 ] ( KK )

åõãú ÏóÑóÌóÇÊñ ÚöäúÏó Çááøóåö æóÇááøóåõ ÈóÕöíÑñ ÈöãóÇ íóÚúãóáõæäó ﴿ ١٦٣ ﴾

[ 003.163 ] ( MŞ )

 

[ 003.163 ] ( AY )

O emîn kimseler, Allah katında derece derecedirler. Allah, emîn ve hâin kimselerin yaptıklarını hakkıyle görücüdür.

[ 003.163 ] ( EO )

onlar Allah indinde derece derecedirler, ve Allah her ne yapıyorsanız görüb duruyor.

[ 003.163 ] ( ES )

Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir.

[ 003.163 ] ( NQ )

They are in varying grades with Allah, and Allah is All-Seer of what they do.

[ 003.164 ] ( KK )

áóÞóÏú ãóäøó Çááøóåõ Úóáóì ÇáúãõÄúãöäöíäó ÅöÐú ÈóÚóËó Ýöíåöãú ÑóÓõæáÇð ãöäú ÃóäúÝõÓöåöãú íóÊúáõæÇ Úóáóíúåöãú ÂíóÇÊöåö æóíõÒóßøöíåöãú æóíõÚóáøöãõåõãõ ÇáúßöÊóÇÈó æóÇáúÍößúãóÉó æóÅöäú ßóÇäõæÇ ãöäú ÞóÈúáõ áóÝöí ÖóáÇóáò ãõÈöíäò ﴿ ١٦٤ ﴾

[ 003.164 ] ( MŞ )

 

[ 003.164 ] ( AY )

Allah mü'minler üzerinde bol bol ihsanda bulundu. Çünkü onlara, kendi cinslerinden bir peygamber gönderdi ki, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyor, onları fena huy ve inançlardan temizliyor, onlara Kur’ân ve sünneti öğretiyor. Hâlbuki bundan önce açık bir sapıklık içinde idiler.

[ 003.164 ] ( EO )

Hakikaten Allah mü'minleri minnetdar kıldı zira içlerinde kendilerinden bir Resul ba's buyurdu, onlara Allahın âyâtını okuyor, onları tezkiye ediyor, onlara kitab ve hikmet öğretiyor halbuki bundan evvel açık bir dalâl içinde idiler.

[ 003.164 ] ( ES )

Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.

[ 003.164 ] ( NQ )

Indeed Allah conferred a great favour on the believers when He sent among them a Messenger (Muhammad ) from among themselves, reciting unto them His Verses (the Qur'an), and purifying them (from sins by their following him), and instructing them (in) the Book (the Qur'an) and Al-Hikmah [the wisdom and the Sunnah of the Prophet (i.e. his legal ways, statements, acts of worship, etc.)], while before that they had been in manifest error.

[ 003.165 ] ( KK )

ÃóæóáóãøóÇ ÃóÕóÇÈóÊúßõãú ãõÕöíÈóÉñ ÞóÏú ÃóÕóÈúÊõãú ãöËúáóíúåóÇ ÞõáúÊõãú Ãóäøóì åóÐóÇ Þõáú åõæó ãöäú ÚöäúÏö ÃóäúÝõÓößõãú Åöäøó Çááøóåó Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ١٦٥ ﴾

[ 003.165 ] ( MŞ )

 

[ 003.165 ] ( AY )

Uhud savaşında size gelen musibet sonunda yetmiş kişi şehid olmasına karaşılık, daha önce Bedir savaşında kâfirlerden iki kat ki, yetmiş ölü ve yetmiş esir olmuşken, siz: “ Peygamber bizimle ve biz de müslüman iken bu musibet bize nereden geldi?”, dediniz. Onlara de ki: “ O, kendi tarafınızdandır, Peygambere itâat etmeyişinizdendir.” Şüphe yok ki, Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.

[ 003.165 ] ( EO )

böyle iken size hasımlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir musıbet isabet ediverince bu nereden mi dediniz? Deki o kendi tarafınızıdan çünkü Allah her şey'e kadir.

[ 003.165 ] ( ES )

(Bedir'de düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.

[ 003.165 ] ( NQ )

(What is the matter with you?) When a single disaster smites you, although you smote (your enemies) with one twice as great, you say: "From where does this come to us?" Say (to them), "It is from yourselves (because of your evil deeds)." And Allah has power over all things.

[ 003.166 ] ( KK )

æóãóÇ ÃóÕóÇÈóßõãú íóæúãó ÇáúÊóÞóì ÇáúÌóãúÚóÇäö ÝóÈöÅöÐúäö Çááøóåö æóáöíóÚúáóãó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٦٦ ﴾

[ 003.166 ] ( MŞ )

 

[ 003.166 ] ( AY )

İki topluluğun (Mü'min ve müşriklerin Uhud savaşında) karşılaştığı gün, başınıza gelen musibet, Allah’ın izniyle olup mü'minlerin sebatını göstermek içindi.

[ 003.166 ] ( EO )

o iki cem'iyet çarpıştığı gün başınıza gelen de yine Allahın izniledir.

[ 003.166 ] ( ES )

İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi içindir.

[ 003.166 ] ( NQ )

And what you suffered (of the disaster) on the day (of the battle of Uhud when) the two armies met, was by the leave of Allah, in order that He might test the believers.

[ 003.167 ] ( KK )

æóáöíóÚúáóãó ÇáøóÐöíäó äóÇÝóÞõæÇ æóÞöíáó áóåõãú ÊóÚóÇáóæúÇ ÞóÇÊöáõæÇ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö Ãóæö ÇÏúÝóÚõæÇ ÞóÇáõæÇ áóæú äóÚúáóãõ ÞöÊóÇáÇð áóÇÊøóÈóÚúäóÇßõãú åõãú áöáúßõÝúÑö íóæúãóÆöÐò ÃóÞúÑóÈõ ãöäúåõãú áöáúÅöíãóÇäö íóÞõæáõæäó ÈöÃóÝúæÇåöåöãú ãóÇ áóíúÓó Ýöí ÞõáõæÈöåöãú æóÇááøóåõ ÃóÚúáóãõ ÈöãóÇ íóßúÊõãõæäó ﴿ ١٦٧ ﴾

[ 003.167 ] ( MŞ )

 

[ 003.167 ] ( AY )

Bir de münâfıklık edenleri açığa vurmak içindi. Kendilerine: “Gelin, Allah yolunda savaşın yahut üzerine olan düşman saldırışını önleyin”, denildiği zaman şöyle cevap verdiler: “ Biz savaş yapmayı bilseydik elbette arkanızdan gelirdik.” Onlar, o gün îmandan çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalplerinde olmıyan şeyi söylüyorlardı. Allah onların gizlediği şeyi pek iyi bilir.

[ 003.167 ] ( EO )

hem mü'minleri belli edeceği için hem münafıklık edenleri belli edeceği için ki bunlara gelin Allah yolunda muharebeye girin veya müdafaada olsun bulunun» denilmişti, «bir muharebe bilse arkanızdan gelirdik» dediler, onlar o gün imandan ziyade küfre yakın idiler, ağızlarile kalblerinde olmıyanı söyliyorlardı, Allah daha iyi bilirken neyi gizleyorlardı.

[ 003.167 ] ( ES )

Hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar, kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.

[ 003.167 ] ( NQ )

And that He might test the hypocrites, it was said to them: "Come, fight in the Way of Allah or (at least) defend yourselves." They said: "Had we known that fighting will take place, we would certainly have followed you." They were that day, nearer to disbelief than to Faith, saying with their mouths what was not in their hearts. And Allah has full knowledge of what they conceal.

[ 003.168 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÞóÇáõæÇ áöÅöÎúæóÇäöåöãú æóÞóÚóÏõæÇ áóæú ÃóØóÇÚõæäóÇ ãóÇ ÞõÊöáõæÇ Þõáú ÝóÇÏúÑóÁõæÇ Úóäú ÃóäúÝõÓößõãõ ÇáúãóæúÊó Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٦٨ ﴾

[ 003.168 ] ( MŞ )

 

[ 003.168 ] ( AY )

Uhud gününde Medine’de oturup, savaşta ölen yakınları hakkında: “ Eğer bizi dinleselerdi ölmiyeceklerdi” diyen o münâfıklara şöyle söyle: “ Öyle ise, kendinizden ölümü geri çevirin, eğer sadıklardansanız.”

[ 003.168 ] ( EO )

onlar ki oturdular da muharebeye giden ihvanları için «bizi dinleselerdi katl olunmazlardı» dediler, deki haydin o halde kendinizden ölümü def'edin eğer gerçeseniz.

[ 003.168 ] ( ES )

Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için: "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".

[ 003.168 ] ( NQ )

(They are) the ones who said about their killed brethren while they themselves sat (at home): "If only they had listened to us, they would not have been killed." Say: "Avert death from your ownselves, if you speak the truth."

[ 003.169 ] ( KK )

æóáÇó ÊóÍúÓóÈóäøó ÇáøóÐöíäó ÞõÊöáõæÇ Ýöí ÓóÈöíáö Çááøóåö ÃóãúæóÇÊðÇ Èóáú ÃóÍúíóÇÁñ ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú íõÑúÒóÞõæäó ﴿ ١٦٩ ﴾

[ 003.169 ] ( MŞ )

 

[ 003.169 ] ( AY )

Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Şüphesiz onlar Rableri katında diridirler, cennet meyvalarından rızıklanırlar.

[ 003.169 ] ( EO )

ve sakın Allah yolunda katledilenleri ölmüşler sanma, hayır, hep hayattadırlar, Rablarının ındinde yaşarlar.

[ 003.169 ] ( ES )

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.

[ 003.169 ] ( NQ )

Think not of those who are killed in the Way of Allah as dead. Nay, they are alive, with their Lord, and they have provision.

[ 003.170 ] ( KK )

ÝóÑöÍöíäó ÈöãóÇ ÂÊóÇåõãú Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö æóíóÓúÊóÈúÔöÑõæäó ÈöÇáøóÐöíäó áóãú íóáúÍóÞõæÇ Èöåöãú ãöäú ÎóáúÝöåöãú ÃóáÇøó ÎóæúÝñ Úóáóíúåöãú æóáÇó åõãú íóÍúÒóäõæäó ﴿ ١٧٠ ﴾

[ 003.170 ] ( MŞ )

 

[ 003.170 ] ( AY )

Onlar, Allah’ın kendilerine verdiği ihsandan (şehidlik rütbesinden) dolayı neş’eli haldedirler ve arkalarından kendilerine şehidlik rütbesi ile katılamıyan mücahidler hakkında şunu müjdelemek isterler: “ Onlara hiç bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmıyacaklardır.”

[ 003.170 ] ( EO )

Allahın fazlından kendilerine bahş ettiği saadetle şadgâm olarak merzuk olurlar, arkalarından şehadetle kendilerine yetişemiyen mücahidler hakkında da şunu istibşar ederler ki onlara bir korku yok, onlar da mahzun olmıyacaklar.

[ 003.170 ] ( ES )

Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.

[ 003.170 ] ( NQ )

They rejoice in what Allah has bestowed upon them of His Bounty, rejoicing for the sake of those who have not yet joined them, but are left behind (not yet martyred) that on them no fear shall come, nor shall they grieve.

[ 003.171 ] ( KK )

íóÓúÊóÈúÔöÑõæäó ÈöäöÚúãóÉò ãöäó Çááøóåö æóÝóÖúáò æóÃóäøó Çááøóåó áÇó íõÖöíÚõ ÃóÌúÑó ÇáúãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٧١ ﴾

[ 003.171 ] ( MŞ )

 

[ 003.171 ] ( AY )

Onlar, Allah’dan gelen bir nimet ve daha üstün bir ihsan sebebiyle sevinirler ve mü'minlerin mükâfatını Allah’ın zayi etmediği neş’esi içinde bulunurlar.

[ 003.171 ] ( EO )

Allahın bir ni'metini bir de fazlını ve Allah mü'minlerin ecrini zayi' etmiyeceğini istibşar ederler.

[ 003.171 ] ( ES )

Onlar, Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelerler.

[ 003.171 ] ( NQ )

They rejoice in a Grace and a Bounty from Allah, and that Allah will not waste the reward of the believers.

[ 003.172 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÇÓúÊóÌóÇÈõæÇ áöáøóåö æóÇáÑøóÓõæáö ãöäú ÈóÚúÏö ãóÇ ÃóÕóÇÈóåõãõ ÇáúÞóÑúÍõ áöáøóÐöíäó ÃóÍúÓóäõæÇ ãöäúåõãú æóÇÊøóÞóæúÇ ÃóÌúÑñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١٧٢ ﴾

[ 003.172 ] ( MŞ )

 

[ 003.172 ] ( AY )

Yaralandıktan sonra yine Allah’ın ve Peygamber’in çağrısına koşanlar ve hele onlardan iyilik edip fenalıktan sakınanlar için çok büyük bir mükâfat vardır.

[ 003.172 ] ( EO )

hele o, kendilerine yara değdikten sonra Allahın ve Peygamberin emrine icabet eyleyenler: mü'minler içinden bilhassa böyle ihsan ve ittika edenler için pek büyük bir ecir var.

[ 003.172 ] ( ES )

Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah'tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.

[ 003.172 ] ( NQ )

Those who answered (the Call of) Allah and the Messenger (Muhammad ) after being wounded; for those of them who did good deeds and feared Allah, there is a great reward.

[ 003.173 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÞóÇáó áóåõãõ ÇáäøóÇÓõ Åöäøó ÇáäøóÇÓó ÞóÏú ÌóãóÚõæÇ áóßõãú ÝóÇÎúÔóæúåõãú ÝóÒóÇÏóåõãú ÅöíãóÇäðÇ æóÞóÇáõæÇ ÍóÓúÈõäóÇ Çááøóåõ æóäöÚúãó Çáúæóßöíáõ ﴿ ١٧٣ ﴾

[ 003.173 ] ( MŞ )

 

[ 003.173 ] ( AY )

Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine: “ Düşmanlarınız size karşı ordu hazırladı, o hâlde onlardan korkun.” dedi de bu söz onların imanını artırdı ve üstelik: “ Allah bize kâfidir ve O ne güzel vekildir”, dediler.

[ 003.173 ] ( EO )

onlar ki nâs kendilerine haberiniz olsun nas sizin için tahşidat yaptılar onun için onlardan korkun dediler de bu kendilerinin imanlarını artırdı «Allah yetişir bize o ne güzel vekil» dediler.

[ 003.173 ] ( ES )

İnsanlar onlara: "Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir".

[ 003.173 ] ( NQ )

Those (i.e. believers) unto whom the people (hypocrites) said, "Verily, the people (pagans) have gathered against you (a great army), therefore, fear them." But it (only) increased them in Faith, and they said: "Allah (Alone) is Sufficient for us, and He is the Best Disposer of affairs (for us)."

[ 003.174 ] ( KK )

ÝóÇäúÞóáóÈõæÇ ÈöäöÚúãóÉò ãöäó Çááøóåö æóÝóÖúáò áóãú íóãúÓóÓúåõãú ÓõæÁñ æóÇÊøóÈóÚõæÇ ÑöÖúæóÇäó Çááøóåö æóÇááøóåõ Ðõæ ÝóÖúáò ÚóÙöíãò ﴿ ١٧٤ ﴾

[ 003.174 ] ( MŞ )

 

[ 003.174 ] ( AY )

Sonra da kendilerine hiç bir keder dokunmaksızın Allah’dan bir nimet ve kazançla Bedir’den döndüler. Böylece Allah’ın rızasına uymuş bulundular. Allah, çok büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir.
(Uhud savaşından dönüşte Ebû Süfyan, daha önce yapılan Bedir savaşının intikamını almak maksadıyla Hazret-i Peygamber aleyhisselâm efendimize şöyle demişti: “ Bedir savaşının yıl dönümünde yine aynı yerde buluşalım ve savaşalım.” Peygamber Efendimiz; “İnşallah”, buyurmuştu. O gün gelince, Ebû Süfyan ordusu ile savaşa çıktı, fakat Allah kalbine bir korku vermekle Bedir mevkiine varamayıp geri döndüler. Müslümanlar Bedir’de düşmanı bekledilerse de onlarla karşılaşamadılar. Ancak, orada alış-veriş yaparak, bir hayli kâr ve ticaret yaptılar ve böylece selâmetle geri döndüler, Peygamberin emrini dinlediklerinden de Allah’ın rızâsına kavuştular. İşte, bu âyet-i kerîme, bu olay üzerine nâzil oldu. Bu sefere “Küçük Bedir Seferi” denir).

[ 003.174 ] ( EO )

sonra da kendilerine hiç bir keder dokunmaksızın Allahdan bir ni'met ve bir fazl ile avdet ettiler ve Allahın rızası ardınca gittiler, daha çok büyük bir fazlın sahibidir Allah.

[ 003.174 ] ( ES )

Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

[ 003.174 ] ( NQ )

So they returned with Grace and Bounty from Allah. No harm touched them; and they followed the good Pleasure of Allah. And Allah is the Owner of Great Bounty.

[ 003.175 ] ( KK )

ÅöäøóãóÇ Ðóáößõãõ ÇáÔøóíúØóÇäõ íõÎóæøöÝõ ÃóæúáöíóÇÁóåõ ÝóáÇó ÊóÎóÇÝõæåõãú æóÎóÇÝõæäö Åöäú ßõäúÊõãú ãõÄúãöäöíäó ﴿ ١٧٥ ﴾

[ 003.175 ] ( MŞ )

 

[ 003.175 ] ( AY )

(Ebû Süfyan sizin için ordu toplamıştır, diye) sizi kendi dostlarından korkutmakta olan o şeytandır. Siz, onlardan korkmayın da bana isyan etmekten korkun, eğer mü'minlerseniz.

[ 003.175 ] ( EO )

size o haberi getiren Şeytan kendi dostlarını korkutur, siz ondan korkmayın da bana ısyandan korkun eğer mü'minlerseniz.

[ 003.175 ] ( ES )

(Size o haberi getiren) ancak şeytandır, (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun.

[ 003.175 ] ( NQ )

It is only Shaitan (Satan) that suggests to you the fear of his Auliya' [supporters and friends (polytheists, disbelievers in the Oneness of Allah and in His Messenger, Muhammad )], so fear them not, but fear Me, if you are (true) believers.

[ 003.176 ] ( KK )

æóáÇó íóÍúÒõäúßó ÇáøóÐöíäó íõÓóÇÑöÚõæäó Ýöí ÇáúßõÝúÑö Åöäøóåõãú áóäú íóÖõÑøõæÇ Çááøóåó ÔóíúÆðÇ íõÑöíÏõ Çááøóåõ ÃóáÇøó íóÌúÚóáó áóåõãú ÍóÙøðÇ Ýöí ÇáúÂÎöÑóÉö æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١٧٦ ﴾

[ 003.176 ] ( MŞ )

 

[ 003.176 ] ( AY )

O küfürde yarışanlar, sana keder vermesin. Çünkü onlar, Allah’a asla bir zarar edebilecek değillerdir. Allah onlara Âhirette bir nasip vermemeyi diliyor. Onlar için çok acıklı bir azap vardır.

[ 003.176 ] ( EO )

sana da o küfürde yarışanlar hüzün vermesin çünkü onlar Allaha bir zarar edebilecek değiller, Allah onlara Ahırette bir hazz vermemek istiyor, onlara azîm bir azab var.

[ 003.176 ] ( ES )

Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.

[ 003.176 ] ( NQ )

And let not those grieve you (O Muhammad ) who rush with haste to disbelieve; verily, not the least harm will they do to Allah. It is Allah's Will to give them no portion in the Hereafter. For them there is a great torment.

[ 003.177 ] ( KK )

Åöäøó ÇáøóÐöíäó ÇÔúÊóÑóæõÇ ÇáúßõÝúÑó ÈöÇáúÇöíãóÇäö áóäú íóÖõÑøõæÇ Çááøóåó ÔóíúÆðÇ æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ١٧٧ ﴾

[ 003.177 ] ( MŞ )

 

[ 003.177 ] ( AY )

İmana karşılık küfrü satın alanlar, Allah’a hiç bir şeyle zarar veremezler. Onlar için çok acıklı bir azap vardır.

[ 003.177 ] ( EO )

şüphesiz iman bedeline küfrü satın alanlar Allaha zerrece zarar verecek değiller ve onlar için elîm bir azb var.

[ 003.177 ] ( ES )

İman karşılığında inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap vardır.

[ 003.177 ] ( NQ )

Verily, those who purchase disbelief at the price of Faith, not the least harm will they do to Allah. For them, there is a painful torment.

[ 003.178 ] ( KK )

æóáÇó íóÍúÓóÈóäøó ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ ÃóäøóãóÇ äõãúáöí áóåõãú ÎóíúÑñ áöÃóäúÝõÓöåöãú ÅöäøóãóÇ äõãúáöí áóåõãú áöíóÒúÏóÇÏõæÇ ÅöËúãðÇ æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ ãõåöíäñ ﴿ ١٧٨ ﴾

[ 003.178 ] ( MŞ )

 

[ 003.178 ] ( AY )

Bir de küfredenler, kendilerine ömür ve mühlet verişimizi, sakın kendileri için hayırlı sanmasın. Biz onları sırf günahlarını artırsınlar diye bırakıyoruz. Hem onlara, hor ve hakîr bırakan bir azap vardır.

[ 003.178 ] ( EO )

bir de o küfredenler kendilerini bırakışımızı zinhar kendileri için bir hayır sanmasınlar biz onları sırf günahlarını artsınlar diye bırakıyoruz, hem onlara zillet verici bir azab var.

[ 003.178 ] ( ES )

Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

[ 003.178 ] ( NQ )

And let not the disbelievers think that Our postponing of their punishment is good for them. We postpone the punishment only so that they may increase in sinfulness. And for them is a disgracing torment.

[ 003.179 ] ( KK )

ãóÇ ßóÇäó Çááøóåõ áöíóÐóÑó ÇáúãõÄúãöäöíäó Úóáóì ãóÇ ÃóäúÊõãú Úóáóíúåö ÍóÊøóì íóãöíÒó ÇáúÎóÈöíËó ãöäó ÇáØøóíøöÈö æóãóÇ ßóÇäó Çááøóåõ áöíõØúáöÚóßõãú Úóáóì ÇáúÛóíúÈö æóáóßöäøó Çááøóåó íóÌúÊóÈöí ãöäú ÑõÓõáöåö ãóäú íóÔóÇÁõ ÝóÂãöäõæÇ ÈöÇááøóåö æóÑõÓõáöåö æóÅöäú ÊõÄúãöäõæÇ æóÊóÊøóÞõæÇ Ýóáóßõãú ÃóÌúÑñ ÚóÙöíãñ ﴿ ١٧٩ ﴾

[ 003.179 ] ( MŞ )

 

[ 003.179 ] ( AY )

Ey münâfıklar, Allah mü'minleri, üzerinde bulunduğunuz şu iyi ile kötüyü karıştırıcı hâlde bırakacak değildir. Nihâyet pisi temizden ayıracaktır; Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, o gaybı (münâfıkları) Rasûllerinden dilediğine seçer bildirir. Onun için, Allah’a ve Peygamberlerine îman edin. Eğer îman eder ve sakınırsanız size çok büyük bir mükâfat vardır.

[ 003.179 ] ( EO )

Allah mü'minleri bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir, nihayet murdarı temizden ayıracak, Allah sizleri gaybe muttalı' kılacak da değil ve lâkin Allah ona Resullerinden dilediğini seçer, onun için Allaha ve Resullerine iman edin ve eğer iman eder ve korunursanız size de azîm bir ecir var.

[ 003.179 ] ( ES )

Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin için büyük bir mükafat vardır.

[ 003.179 ] ( NQ )

Allah will not leave the believers in the state in which you are now, until He distinguishes the wicked from the good. Nor will Allah disclose to you the secrets of the Ghaib (unseen), but Allah chooses of His Messengers whom He pleases. So believe in Allah and His Messengers. And if you believe and fear Allah, then for you there is a great reward.

[ 003.180 ] ( KK )

æóáóÇíóÍúÓóÈóäøó ÇáøóÐöíäó íóÈúÎóáõæäó ÈöãóÇ ÂÊóÇåõãõ Çááøóåõ ãöäú ÝóÖúáöåö åõæó ÎóíúÑðÇ áóåõãú Èóáú åõæó ÔóÑøñ áóåõãú ÓóíõØóæøóÞõæäó ãóÇ ÈóÎöáõæÇ Èöåö íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö æóáöáøóåö ãöíÑóÇËõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÇááøóåõ ÈöãóÇ ÊóÚúãóáõæäó ÎóÈöíÑñ ﴿ ١٨٠ ﴾

[ 003.180 ] ( MŞ )

 

[ 003.180 ] ( AY )

Allah’ın, fazlından kendilerine verdiği şeye bahilik (cimrilik) edenler, hiç bir zaman onu kendilerine hayır sanmasınlar. Aksine bu, kendileri için bir şerdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyâmet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mîrası Allah’ındır. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

[ 003.180 ] ( EO )

Allahın fazlından kendilerine bahşettiği şey'e bahillik edenler sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar hayır o, onlar için bir şerdir, yarın kıyamet günü o kıskandıkları mal boyunlarına tomruk edilecek kaldı ki Göklerin ve Yerin mirası hep Allahın ve Allah her ne yaparsanız haberdardır.

[ 003.180 ] ( ES )

Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

[ 003.180 ] ( NQ )

And let not those who covetously withhold of that which Allah has bestowed on them of His Bounty (Wealth) think that it is good for them (and so they do not pay the obligatory Zakat). Nay, it will be worse for them; the things which they covetously withheld shall be tied to their necks like a collar on the Day of Resurrection. And to Allah belongs the heritage of the heavens and the earth; and Allah is Well-Acquainted with all that you do.

[ 003.181 ] ( KK )

áóÞóÏú ÓóãöÚó Çááøóåõ Þóæúáó ÇáøóÐöíäó ÞóÇáõæÇ Åöäøó Çááøóåó ÝóÞöíÑñ æóäóÍúäõ ÃóÛúäöíóÇÁõ ÓóäóßúÊõÈõ ãóÇ ÞóÇáõæÇ æóÞóÊúáóåõãõ ÇáúÃóäúÈöíóÇÁó ÈöÛóíúÑö ÍóÞøò æóäóÞõæáõ ÐõæÞõæÇ ÚóÐóÇÈó ÇáúÍóÑöíÞö ﴿ ١٨١ ﴾

[ 003.181 ] ( MŞ )

 

[ 003.181 ] ( AY )

“Allah fakirdir, biz zenginiz”, diyen Yahûdilerin sözünü elbette Allah işitmiştir. O söyledikleri sözü ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini (meleklere emrederek) yazacağız ve: “ Tadın o yakıcı ateşin azâbını”, diyeceğiz.

[ 003.181 ] ( EO )

Elbette Allah onların: «o herhalde Allah fakırdır, bizler zenginiz» diyenlerin lâkırdılarını işitti, o dediklerini Peygamberleri nâhak yere öldürdüklerile beraber yazacağız da diyeceğiz: tadın bakalım o yangın azabını.

[ 003.181 ] ( ES )

Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette duymuştur. Onların söylediklerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın o yakıcı azabı!".

[ 003.181 ] ( NQ )

Indeed, Allah has heard the statement of those (Jews) who say: "Truly, Allah is poor and we are rich!" We shall record what they have said and their killing of the Prophets unjustly, and We shall say: "Taste you the torment of the burning (Fire)."

[ 003.182 ] ( KK )

Ðóáößó ÈöãóÇ ÞóÏøóãóÊú ÃóíúÏöíßõãú æóÃóäøó Çááøóåó áóíúÓó ÈöÙóáÇøóãò áöáúÚóÈöíÏö ﴿ ١٨٢ ﴾

[ 003.182 ] ( MŞ )

 

[ 003.182 ] ( AY )

Size bu azap, yaptığınız günahların karşılığıdır ve Allah kullarına zulmedici değildir.

[ 003.182 ] ( EO )

bu sizin ellerinizin takdim ettiği ve Allahın zulümkâr olmaması yüzündendir o kullara.

[ 003.182 ] ( ES )

Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün karşılığıdır. Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.

[ 003.182 ] ( NQ )

This is because of that (evil) which your hands have sent before you. And certainly, Allah is never unjust to (His) slaves.

[ 003.183 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó ÞóÇáõæÇ Åöäøó Çááøóåó ÚóåöÏó ÅöáóíúäóÇ ÃóáÇøó äõÄúãöäó áöÑóÓõæáò ÍóÊøóì íóÃúÊöíóäóÇ ÈöÞõÑúÈóÇäò ÊóÃúßõáõåõ ÇáäøóÇÑõ Þõáú ÞóÏú ÌóÇÁóßõãú ÑõÓõáñ ãöäú ÞóÈúáöí ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö æóÈöÇáøóÐöí ÞõáúÊõãú Ýóáöãó ÞóÊóáúÊõãõæåõãú Åöäú ßõäúÊõãú ÕóÇÏöÞöíäó ﴿ ١٨٣ ﴾

[ 003.183 ] ( MŞ )

 

[ 003.183 ] ( AY )

O Yahûdiler şöyle dediler: “ Gökten mûcize olarak gelecek ateşin yiyip tüketeceği bir kurban getirinceye kadar hiç bir Peygambere îman etmememizi Allah bize emretti.” (Rivâyet edildiğine göre İsrâil oğulları kurban eti yemezler ve kurban ettikleri hayvanın etini çatısız bir eve korlardı. Zamanın peygamberi orada dua yapardı. Halk da dışarda duanın kabulünü beklerdi. Gökten beyaz bir ateş gelip o kurbanı yakardı ve bu onun kabulüne bir alâmet sayılırdı). De ki:”- Size, benden önce bir çok peygamberler apaçık delillerle gelmiş ve o dediğinizi de elbet getirmişti. Ya, sadık kimseler idiyseniz niçin onları öldürdünüz?

[ 003.183 ] ( EO )

onlar ki «Allah dediler: bize şöyle and verdi: bize ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar hiç bir Resule iman etmiyeceğiz» de ki size benden evvel bir takım Resuller beyyinelerle gelmiş ve o dediğinizi de getirmiş idi ya onları niçin katlettiniz doğru iseniz?

[ 003.183 ] ( ES )

Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize dair Allah bize ahidde bulundu. diyenlere de ki: "Benden önce size bazı peygamberler açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız, ya onları niçin öldürdünüz?"

[ 003.183 ] ( NQ )

Those (Jews) who said: "Verily, Allah has taken our promise not to believe in any Messenger unless he brings to us an offering which the fire (from heaven) shall devour." Say: "Verily, there came to you Messengers before me, with clear signs and even with what you speak of; why then did you kill them, if you are truthful?"

[ 003.184 ] ( KK )

ÝóÅöäú ßóÐøóÈõæßó ÝóÞóÏú ßõÐöøÈó ÑõÓõáñ ãöäú ÞóÈúáößó ÌóÇÁõæÇ ÈöÇáúÈóíøöäóÇÊö æóÇáÒøõÈõÑö æóÇáúßöÊóÇÈö ÇáúãõäöíÑö ﴿ ١٨٤ ﴾

[ 003.184 ] ( MŞ )

 

[ 003.184 ] ( AY )

(Resûlüm), şimdi seni tekzip ettilerse (yalanladılarsa), senden önce o açık mûcizeleri, hikmetli sahifeleri ve nurlu kitabı getiren peygamberler de tekzip olundu.

[ 003.184 ] ( EO )

şimdi seni tekzib ettilerse senden evvel de bir çok Resuller tekzib olundu ki o beyyineler ve o hikmetil sahifeler, ve o nurlu kitab ile gelmişlerdi.

[ 003.184 ] ( ES )

Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı.

[ 003.184 ] ( NQ )

Then if they reject you (O Muhammad ), so were Messengers rejected before you, who came with Al-Baiyinat (clear signs, proofs, evidences) and the Scripture and the Book of Enlightenment.

[ 003.185 ] ( KK )

ßõáøõ äóÝúÓò ÐóÂÆöÞóÉõ ÇáúãóæúÊö æóÅöäøóãóÇ ÊõæóÝøóæúäó ÃõÌõæÑóßõãú íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö Ýóãóäú ÒõÍúÒöÍó Úóäö æóÃõÏúÎöáó ÇáúÌóäøóÉó ÝóÞóÏú ÝóÇÒó æóãóÇ ÇáúÍóíóÇÉõ ÇáÏøõäúíóÇ ÅöáÇøó ãóÊóÇÚõ ÇáúÛõÑõæÑö ﴿ ١٨٥ ﴾

[ 003.185 ] ( MŞ )

 

[ 003.185 ] ( AY )

Her nefis ölümü tadacak ve ecirleriniz (mükâfatlarınız) ancak kıyâmet günü tamamlanacak. O vakit, kim ateşten uzaklaştırılır da Cennete konursa işte o muradına ermiştir. Yoksa dünya hayatı aldatıcı menfaattan başka bir şey değil...

[ 003.185 ] ( EO )

her nefis ölümü tatacak, ecirleriniz ancak kıyamet günü tamamlanacak, o vakit kim ateşten uzaklaştırılır da Cennete konulursa işte o murada erdi, yoksa dunyâ hayât aldatıcı bir meta'dan başka bir şey değil.

[ 003.185 ] ( ES )

Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir.

[ 003.185 ] ( NQ )

Everyone shall taste death. And only on the Day of Resurrection shall you be paid your wages in full. And whoever is removed away from the Fire and admitted to Paradise, he indeed is successful. The life of this world is only the enjoyment of deception (a deceiving thing).

[ 003.186 ] ( KK )

áóÊõÈúáóæõäøó Ýöí ÃóãúæóÇáößõãú æóÃóäúÝõÓößõãú æóáóÊóÓúãóÚõäøó ãöäó ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó ãöäú ÞóÈúáößõãú æóãöäó ÇáøóÐöíäó ÃóÔúÑóßõæÇ ÃóÐðì ßóËöíÑðÇ æóÅöäú ÊóÕúÈöÑõæÇ æóÊóÊøóÞõæÇ ÝóÅöäøó Ðóáößó ãöäú ÚóÒúãö ÇáúÃõãõæÑö ﴿ ١٨٦ ﴾

[ 003.186 ] ( MŞ )

 

[ 003.186 ] ( AY )

Andolsun ki, mallarınızın sarfı ve canlarınızın musibeti hakkında imtihan olunacaksınız. Sizden evvel kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a eş koşanlardan da gerçekten bir çok incitici şeyler işiteceksiniz. Eğer katlanır ve sakınırsanız işte bu, din işlerine olan metanet ve bağlılıktandır.

[ 003.186 ] ( EO )

Lâbüd mallarınızda ve canlarınızda imtihan olunacaksınız, ve her halde gerek sizden evvel kitab verilenlerden ve gerek müşriklerden bir çok incidecek sözler işideceksiniz, eğer sabr eder ve tekva yoluna gider, korunursanız işte bu azmolunacak umurdandır.

[ 003.186 ] ( ES )

Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.

[ 003.186 ] ( NQ )

You shall certainly be tried and tested in your wealth and properties and in your personal selves, and you shall certainly hear much that will grieve you from those who received the Scripture before you (Jews and Christians) and from those who ascribe partners to Allah, but if you persevere patiently, and become Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2) then verily, that will be a determining factor in all affairs, and that is from the great matters, [which you must hold on with all your efforts].

[ 003.187 ] ( KK )

æóÅöÐú ÃóÎóÐó Çááøóåõ ãöíËóÇÞó ÇáøóÐöíäó ÃõæÊõæÇ ÇáúßöÊóÇÈó áóÊõÈóíøöäõäøóåõ áöáäøóÇÓö æóáÇó ÊóßúÊõãõæäóåõ ÝóäóÈóÐõæåõ æóÑóÂÁó ÙõåõæÑöåöãú æóÇÔúÊóÑóæúÇ Èöåö ËóãóäðÇ ÞóáöíáÇð ÝóÈöÆúÓó ãóÇ íóÔúÊóÑõæäó ﴿ ١٨٧ ﴾

[ 003.187 ] ( MŞ )

 

[ 003.187 ] ( AY )

Vaktiyle Allah, kendilerine kitap verilenlerden (âlimlerden) şöyle teminat almıştı: “ Celâlim hakkı için, kitabı, muhakkak insanlara açıklayıp anlatacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz.” Onlar ise o söz ve teminatı sırtlarının arkasına attılar. Böylece karşılığında biraz para aldılar. Bu ne kötdü alış veriştir!...

[ 003.187 ] ( EO )

vaktile Allah kendilerine kitab verilen okur yazarların şöyle misakını aldı: celâlim hakkı için onu nâsa anlatacaksınız, ketmetmeyeceksiniz, derken onlar onu omuzlarının arkasına attılar da mukabilinde biraz para aldılar, bakın ne kötü alış veriş.

[ 003.187 ] ( ES )

Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.

[ 003.187 ] ( NQ )

(And remember) when Allah took a covenant from those who were given the Scripture (Jews and Christians) to make it (the news of the coming of Prophet Muhammad and the religious knowledge) known and clear to mankind, and not to hide it, but they threw it away behind their backs, and purchased with it some miserable gain! And indeed worst is that which they bought.

[ 003.188 ] ( KK )

áÇó ÊóÍúÓóÈóäøó ÇáøóÐöíäó íóÝúÑóÍõæäó ÈöãóÇ ÃóÊóæúÇ æóíõÍöÈøõæäó Ãóäú íõÍúãóÏõæÇ ÈöãóÇ áóãú íóÝúÚóáõæÇ ÝóáÇó ÊóÍúÓóÈóäøóåõãú ÈöãóÝóÇÒóÉò ãöäó ÇáúÚóÐóÇÈö æóáóåõãú ÚóÐóÇÈñ Ãóáöíãñ ﴿ ١٨٨ ﴾

[ 003.188 ] ( MŞ )

 

[ 003.188 ] ( AY )

O ettikleri fenalıklara sevinen ve yapmadıkları şeyde (hakka bağlanmamak hususunda) övünmeyi seven kimseleri de sakın azâbdan kurtulmuş bir yerde sanma, onlar için çok acıklı bir azap vardır.

[ 003.188 ] ( EO )

o ettiklerine sevinen ve yaptıkları işle metholunmayı seven kimseleri de sakın azabdan âzâde sanma, hem onlara elîm bir azab var.

[ 003.188 ] ( ES )

O yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap vardır.

[ 003.188 ] ( NQ )

Think not that those who rejoice in what they have done (or brought about), and love to be praised for what they have not done,- think not you that they are rescued from the torment, and for them is a painful torment.

[ 003.189 ] ( KK )

æóáöáøóåö ãõáúßõ ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÇááøóåõ Úóáóì ßõáøö ÔóíúÁò ÞóÏöíÑñ ﴿ ١٨٩ ﴾

[ 003.189 ] ( MŞ )

 

[ 003.189 ] ( AY )

Göklerin ve yerin mülkü (bütün hazineleri) Allah’ındır. Allah her şeye hakkıyle kadirdir.

[ 003.189 ] ( EO )

Göklerin ve Yerin mülkü Allahındır ve Allah her şey'e kadirdir.

[ 003.189 ] ( ES )

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.

[ 003.189 ] ( NQ )

And to Allah belongs the dominion of the heavens and the earth, and Allah has power over all things.

[ 003.190 ] ( KK )

Åöäøó Ýöí ÎóáúÞö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö æóÇÎúÊöáÇóÝö Çááøóíúáö æóÇáäøóåóÇÑö óáÂíóÇÊò áöÃõæáöí ÇáúÃóáúÈóÇÈö ﴿ ١٩٠ ﴾

[ 003.190 ] ( MŞ )

 

[ 003.190 ] ( AY )

Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, sağduyulu, akıl sahipleri için, Allah’ın varlığını, kudret ve azametini gösterir kesin deliller vardır.

[ 003.190 ] ( EO )

elbette o Göklerin ve Yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ard arda gelişinde şüphesiz âyetler var (vicdanları temiz) ülül'elbab için.

[ 003.190 ] ( ES )

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

[ 003.190 ] ( NQ )

Verily! In the creation of the heavens and the earth, and in the alternation of night and day, there are indeed signs for men of understanding.

[ 003.191 ] ( KK )

ÇóáøóÐöíäó íóÐúßõÑõæäó Çááøóåó ÞöíóÇãðÇ æóÞõÚõæÏðÇ æóÚóáóì ÌõäõæÈöåöãú æóíóÊóÝóßøóÑõæäó Ýöí ÎóáúÞö ÇáÓøóãóÇæóÇÊö æóÇáúÃóÑúÖö ÑóÈøóäóÇ ãóÇ ÎóáóÞúÊó åóÐóÇ ÈóÇØöáÇð ÓõÈúÍóÇäóßó ÝóÞöäóÇ ÚóÐóÇÈó ÇáäøóÇÑö ﴿ ١٩١ ﴾

[ 003.191 ] ( MŞ )

 

[ 003.191 ] ( AY )

Sağ duyulular o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken ve yatarken (dâima) Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında Allah’ın varlığını isbat için iyice düşünürler ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin (berîsin). Artık bizi cehennem ateşinden koru.

[ 003.191 ] ( EO )

onlar ki gerek kıyâm-u kuudde ve gerek yanları üzerinde hep Allahı zikrederler ve Göklerin, Yerin yaradılışında fikr ederler: ya Rabbena, derler: bunu sen boşuna yaratmadın sübhansın, o halde bizleri o ateş azabından kour.

[ 003.191 ] ( ES )

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler.

[ 003.191 ] ( NQ )

Those who remember Allah (always, and in prayers) standing, sitting, and lying down on their sides, and think deeply about the creation of the heavens and the earth, (saying): "Our Lord! You have not created (all) this without purpose, glory to You! (Exalted be You above all that they associate with You as partners). Give us salvation from the torment of the Fire.

[ 003.192 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ Åöäøóßó ãóäú ÊõÏúÎöáö ÇáäøóÇÑó ÝóÞóÏú ÃóÎúÒóíúÊóåõ æóãóÇ áöáÙøóÇáöãöíäó ãöäú ÃóäúÕóÇÑò ﴿ ١٩٢ ﴾

[ 003.192 ] ( MŞ )

 

[ 003.192 ] ( AY )

Ey Rabbimiz, gerçekten sen kimi ateşe sokarsan, şüphesiz onu hor ve perişan edersin. Orada zâlimlerin azâbını kaldıracak hiç bir yardımcıları da yoktur.

[ 003.192 ] ( EO )

Rabbena: çünkü sen kimi o ateşe sokarsan onu muhakkak rüsva ve perişan etmişindir, zalimlerin de yardımcıları yoktur.

[ 003.192 ] ( ES )

Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.

[ 003.192 ] ( NQ )

Our Lord! Verily, whom You admit to the Fire, indeed, You have disgraced him, and never will the Zalimun (polytheists and wrong-doers) find any helpers.
 

[ 003.193 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ ÅöäøóäóÇ ÓóãöÚúäóÇ ãõäóÇÏöíðÇ íõäóÇÏöí áöáúÅöíãóÇäö Ãóäú ÂãöäõæÇ ÈöÑóÈøößõãú ÝóÂãóäøóÇ ÑóÈøóäóÇ ÝóÇÛúÝöÑú áóäóÇ ÐõäõæÈóäóÇ æóßóÝøöÑú ÚóäøóÇ ÓóíøöÆóÇÊöäóÇ æóÊóæóÝøóäóÇ ãóÚó ÇáúÃóÈúÑóÇÑö ﴿ ١٩٣ ﴾

[ 003.193 ] ( MŞ )

 

[ 003.193 ] ( AY )

Ey Rabbimiz, şüphesiz biz bir dâvetçi (Kur’ân veya âhir zaman peygamberini) işittik: Rabbinize îman edin, diye insanları îman etmeye dâvet ediyordu. Dinledik, hemen îman ettik. Ey Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve ruhlarımızı iyi kimselerle beraber al...

[ 003.193 ] ( EO )

Rabbena! Cidden bizler bir münadı işittik, imana çağırıyor; Rabbınıza iman edin diyordu, dinledik iman ettik, Rabbena! mağfiretinle artık günahlarımızı bizlere bağışla, kabahaetlerimizi: bizlerden keffaret buyur ve bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al.

[ 003.193 ] ( ES )

Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al.

[ 003.193 ] ( NQ )

Our Lord! Verily, we have heard the call of one (Muhammad ) calling to Faith: 'Believe in your Lord,' and we have believed. Our Lord! Forgive us our sins and remit from us our evil deeds, and make us die in the state of righteousness along with Al-Abrar (those who are obedient to Allah and follow strictly His Orders).

[ 003.194 ] ( KK )

ÑóÈøóäóÇ æóÂÊöäóÇ ãóÇ æóÚóÏúÊóäóÇ Úóáóì ÑõÓõáößó æóáÇó ÊõÎúÒöäóÇ íóæúãó ÇáúÞöíóÇãóÉö Åöäøóßó áÇó ÊõÎúáöÝõ ÇáúãöíÚóÇÏó ﴿ ١٩٤ ﴾

[ 003.194 ] ( MŞ )

 

[ 003.194 ] ( AY )

Ey Rabbimiz, peygamberlerinin lisânı üzere bize vâdettiğin sevabı ver ve kıyâmet gününde bizi rüsvay etme. Şüphe yok ki sen vaadinden dönmezsin.”

[ 003.194 ] ( EO )

Rabbena! Hem Peygamberlerine karşı bizlere va'dettiklerini ihsan buyur da Kıyamet günü yüzlerimizi kara çıkarma, şübhe yok ki sen va'dinde hulfetmezsin.

[ 003.194 ] ( ES )

Rabbimiz! bize peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen verdiğin sözden dönmezsin.

[ 003.194 ] ( NQ )

Our Lord! Grant us what You promised unto us through Your Messengers and disgrace us not on the Day of Resurrection, for You never break (Your) Promise.

[ 003.195 ] ( KK )

ÝóÇÓúÊóÌóÇÈó áóåõãú ÑóÈøõåõãú Ãóäøöí áÇó ÃõÖöíÚõ Úóãóáó ÚóÇãöáò ãöäúßõãú ãöäú ÐóßóÑò Ãóæú ÃõäúËóì ÈóÚúÖõßõãú ãöäú ÈóÚúÖò ÝóÇáøóÐöíäó åóÇÌóÑõæÇ æóÃõÎúÑöÌõæÇ ãöäú ÏöíóÇÑöåöãú æóÃõæÐõæÇ Ýöí ÓóÈöíáöí æóÞóÇÊóáõæÇ æóÞõÊöáõæÇ áóÇõßóÝøöÑóäøó Úóäúåõãú ÓóíøöÆóÇÊöåöãú æó óáÇõÏúÎöáóäøóåõãú ÌóäøóÇÊò ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ËóæóÇÈðÇ ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö æóÇááøóåõ ÚöäúÏóåõ ÍõÓúäõ ÇáËøóæóÇÈö ﴿ ١٩٥ ﴾

[ 003.195 ] ( MŞ )

 

[ 003.195 ] ( AY )

Nihâyet Rableri de onların dualarına şöyle icabet buyurdu:
- Muhakkak ki ben, içinizden gerek erkek ve gerek dişi olsun hayır işleyen hiç kimsenin yaptığını zâyi etmem. Hep birbirinizdensiniz, din yönünden erkek ve dişiniz birdir. Dinlerini korumak için Mekke’den Medine’ye hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılan

[ 003.195 ] ( EO )

Rableri de dualarına şöyle icabet buyurdu: her halde ben içinizden gerek erkek ve gerek dişi hiç bir hayr işleyenin işlediğini boşa gidermem, hep biribirinizdensiniz, benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye uğrıyanların, cihada gidenlerin ve bu uğurda katledilenlerin, kabahatlerini taraflarından keffaretleyeceğim, onları altından ırmaklar akar Cennetlere koyacağım, tasavvur edemeyeceğiniz bir sevâb ile Allah tarafından müsâb olacaklar, sevâbın da en güzeli Allah yanında.

[ 003.195 ] ( ES )

Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".

[ 003.195 ] ( NQ )

So their Lord accepted of them (their supplication and answered them), "Never will I allow to be lost the work of any of you, be he male or female. You are (members) one of another, so those who emigrated and were driven out from their homes, and suffered harm in My Cause, and who fought, and were killed (in My Cause), verily, I will remit from them their evil deeds and admit them into Gardens under which rivers flow (in Paradise); a reward from Allah, and with Allah is the best of rewards."

[ 003.196 ] ( KK )

áÇó íóÛõÑøóäøóßó ÊóÞóáøõÈõ ÇáøóÐöíäó ßóÝóÑõæÇ Ýöí ÇáúÈöáÇóÏö ﴿ ١٩٦ ﴾

[ 003.196 ] ( MŞ )

 

[ 003.196 ] ( AY )

O, Allah’ı tanımıyanların refah içinde diyar diyar dönüp dolaşmaları sakın seni (mü'minleri) aldatmasın...

[ 003.196 ] ( EO )

o Allahı tanımıyanların refah içinde diyar diyar dönüb dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

[ 003.196 ] ( ES )

Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

[ 003.196 ] ( NQ )

Let not the free disposal (and affluence) of the disbelievers throughout the land deceive you.

[ 003.197 ] ( KK )

ãóÊóÇÚñ Þóáöíáñ Ëõãøó ãóÃúæóÇåõãú Ìóåóäøóãõ æóÈöÆúÓó ÇáúãöåóÇÏõ ﴿ ١٩٧ ﴾

[ 003.197 ] ( MŞ )

 

[ 003.197 ] ( AY )

Kâfirlerin bu halleri çabuk kaybolan az bir zevktir. Sonra varacakları yer cehennem. O, ne kötü döşektir.

[ 003.197 ] ( EO )

az bir zevk, sonra varacakları Cehennem, ne fena döşek.

[ 003.197 ] ( ES )

Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!

[ 003.197 ] ( NQ )

A brief enjoyment; then, their ultimate abode is Hell; and worst indeed is that place for rest.

[ 003.198 ] ( KK )

áóßöäö ÇáøóÐöíäó ÇÊøóÞóæúÇ ÑóÈøóåõãú áóåõãú ÌóäøóÇÊñ ÊóÌúÑöí ãöäú ÊóÍúÊöåóÇ ÇáúÃóäúåóÇÑõ ÎóÇáöÏöíäó ÝöíåóÇ äõÒõáÇð ãöäú ÚöäúÏö Çááøóåö æóãóÇ ÚöäúÏó Çááøóåö ÎóíúÑñ áöáúÃóÈúÑóÇÑö ﴿ ١٩٨ ﴾

[ 003.198 ] ( MŞ )

 

[ 003.198 ] ( AY )

Fakat Rablerinden korkanlar (var ya), onlar için altlarından ırmaklar akar cennetler var; orada ebedî olarak kalıcıdırlar, Allah tarafından hediyelerle konukludurlar. Allah’ın katındaki nimetler ise iyi kimseler için daha hayırlıdır.

[ 003.198 ] ( EO )

lâkin o Allahdan korkan, korunan kullar, onlar için Cennetler var altından ırmaklar akar, içlerinde kamak üzere onlar, Allah tarafından konukluklar, Allah yanındaki ise ermişler için daha hayırlıdır.

[ 003.198 ] ( ES )

Fakat Rablerinden gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah katındakiler daha hayırlıdır.

[ 003.198 ] ( NQ )

But, for those who fear their Lord, are Gardens under which rivers flow (in Paradise); therein are they to dwell (for ever), an entertainment from Allah; and that which is with Allah is the Best for Al-Abrar (those who are obedient to Allah and follow strictly His Orders).

[ 003.199 ] ( KK )

æóÅöäøó ãöäú Ãóåúáö ÇáúßöÊóÇÈö áóãóäú íõÄúãöäõ ÈöÇááøóåö æóãóÇ ÃõäúÒöáó Åöáóíúßõãú æóãóÇ ÃõäúÒöáó Åöáóíúåöãú ÎóÇÔöÚöíäó áöáøóåö áÇó íóÔúÊóÑõæäó ÈöÂíóÇÊö Çááøóåö ËóãóäðÇ ÞóáöíáÇð ÃõæáóÆößó áóåõãú ÃóÌúÑõåõãú ÚöäúÏó ÑóÈøöåöãú Åöäøó Çááøóåó ÓóÑöíÚõ ÇáúÍöÓóÇÈö ﴿ ١٩٩ ﴾

[ 003.199 ] ( MŞ )

 

[ 003.199 ] ( AY )

Şüphesiz kitap ehlinden (Hristiyan ve yahutilerden) kimi de vardır ki, hakka boyun eğer oldukları hâlde, Allah’a îman ettikleri gibi, size indirilen Kur’ân’a da, kendilerine gönderilen Tevrât ve İncîl’e de îman ederler, Allah’ın âyetlerini bir kaç paraya satıp dünya menfaatı elde etmezler. İşte bu mü'minlere, Rableri katında mükâfatları vardır. Gerçekten Allah, hesabını pek çabuk görür.

[ 003.199 ] ( EO )

şüphesiz ehli kitab içinden kimi de vardır ki, Allaha iman ettikleri gibi Allah için hakka boyun eğerek kendilerine indirilene de size indirilene de iman ederler, Allahın âyâtını bir kaç paraya satmazlar, işte bunlar, Rablarının indinde kendilerinin ecirleri vardır, şüphe yok ki Allah hisabını çabuk yapar.

[ 003.199 ] ( ES )

Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a boyun eğerek inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. Onların mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

[ 003.199 ] ( NQ )

And there are, certainly, among the people of the Scripture (Jews and Christians), those who believe in Allah and in that which has been revealed to you, and in that which has been revealed to them, humbling themselves before Allah. They do not sell the Verses of Allah for a little price, for them is a reward with their Lord. Surely, Allah is Swift in account.

[ 003.200 ] ( KK )

íóÇÃóíøõåóÇ ÇáøóÐöíäó ÂãóäõæÇ ÇÕúÈöÑõæÇ æóÕóÇÈöÑõæÇ æóÑóÇÈöØõæÇ æóÇÊøóÞõæÇ Çááøóåó áóÚóáøóßõãú ÊõÝúáöÍõæäó ﴿ ٢٠٠ ﴾

[ 003.200 ] ( MŞ )

 

[ 003.200 ] ( AY )

Ey îman edenler; din uğrundaki eziyetlere sabredin ve düşmanlarınızla olan savaşlarda üstün gelmek için sabır yarışı yapın. Sınır boylarında cihad için nöbet bekleşin ve Allah’dan korkun ki, felâh bulasınız.

[ 003.200 ] ( EO )

ey o bütün iymân edenler! sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve Allaha korunun ki felâh bulasınız.

[ 003.200 ] ( ES )

Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.

[ 003.200 ] ( NQ )

O you who believe! Endure and be more patient (than your enemy), and guard your territory by stationing army units permanently at the places from where the enemy can attack you, and fear Allah, so that you may be successful.