Cennetle müjdelenen on büyük
sahâbî: Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömer-ül Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn, Aliyyül Mürtedâ,
Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Talha, Zübeyr, Sa’îd bin Zeyd, Sa’d bin Ebî Vakkâs,
Abdürrahmân bin Avf “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.
1– (Mesâbîh) kitâbının sâhibi [Muhyissünne
imâm-ı Begavî “rahimehullah”], bu bâbın hasen hadîsler bâbında, Abdürrahmân bin
Avfdan “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet eder. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bir hadîs-i
şerîfde buyurdular ki: (Muhakkak, Ebû Bekr
Cennetdedir. Ömer Cennetdedir. Osmân Cennetdedir. Alî Cennetdedir. Sa’d bin Ebî
Vakkâs Cennetdedir. Sa’îd bin Zeyd Cennetdedir. Ebû Ubeyde bin Cerrâh Cennetdedir.)
(Mesâbîh) sâhibi bu bâbın sahîh hadîsler
kısmının evvelinde, Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden nakl etmişdir.
Ömer “radıyallahü anh” buyurdular ki: (Bu işe onlardan dahâ lâyık kimse yokdur.
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”
vefâtı zemânında onlardan râzı idi. Onlar: Osmân, Alî, Zübeyr, Talha, Sa’d bin
Ebî Vakkâs ve Abdürrahmân bin Avfdır.) Bu emrden ve lâyık olmakdan murâd
hilâfet emridir. Tayyibî “rahimehullahü teâlâ” buyurmuşlar ki, bu halîfelik
işine en çok liyâkatli olanı bildirdiler. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bunlardan râzı oldukları hâlde vefât
etmişlerdir. Hâlbuki, bütün Eshâb-ı kirâmdan “rıdvânullahi teâlâ aleyhim
ecma’în” râzı idiler. Bunlardan [altı sahâbîden] râzı olmalarının bildirilmesi,
bunlardan çok râzı oldukları, âşere-i mübeşşereden oldukları için ve hepsi
Kureyşden oldukları içindir. (İmâmlar [halîfeler]
Kureyşden olur) buyurulmuşdur.
2– Câbir “radıyallahü anh” rivâyet
eder. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” hazretleri (Ahzâb) harbinde, o
gün
buyurdular ki, (Kim bana bu kavmden haber getirebilir.) Zübeyr
“radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, ben getiririm. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki, (Her Peygamberin havârîsi vardır. Benim havârim Zübeyrdir.)
[Her nebî için nusret vericiler
vardır. Benim nâsırım Zübeyrdir.] Îsâ aleyhissalâtü vesselâm hazretlerine
eshâbından nusret edenler Havârîyyûn idiler. Kelime ma’nâsı elbise [esvâb]
ağartıcı [beyâzlatıcı] demekdir. (Mesâbîh)de
nakl edilmişdir.
3– Zübeyr “radıyallahü teâlâ anh” der
ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” hazretleri buyurdular ki, (Benî Kureyzâ
kabîlesine gidip, onlardan bana kim haber getirir.) Ben gitdim. Geri
döndüğümde hazret-i Resûl-i ekrem bana
ebeveynini cem’ etdi. Ya’nî (Babam anam sana fedâ
olsun) buyurdular. (Mesâbîh)den
nakl edilmişdir.
4– (Mesâbîh) kitâbında bildiriliyor. Alî
“radıyallahü teâlâ anh” hazretleri bildirmişdir. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin, ebeveynini cem’ etdiği bir
kişiden başkasını görmedim. O da Sa’d bin Ebî Vakkâsdır. Ben işitdim Uhud günü;
buyurdular ki, (Yâ Sa’d! Anam, babam sana fedâ
olsun!)
5– Sa’d “radıyallahü teâlâ anh” dedi
ki: (Ehl-i islâmın fîsebîlillah evvel ok atanı benim.) Müslim şârihi “rahimehullah”
beyân buyurmuşlardır. Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, Ebû Ubeyde bin Hâris bin Abdülmuttalib
“radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini muhâcirînden altmış atlı bölük ile Ebû
Süfyânın üzerine gönderdi. Sa’d da onlar ile berâber idi. Ebû Süfyân o vakt
müşriklerin serdârı idi. İslâmda ilk harb bu idi. Önce müşriklere ok atan Sa’d
hazretleri oldu. (Mesâbîh)den nakl
olunmuşdur.
6– Âişe-i Sıddîka “radıyallahü teâlâ
anhâ” hazretlerinden nakl edilmişdir. Buyurdular ki, Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bir gazâdan Medîne-i münevvereye
geri döndüklerinde, bir gece uykuları gelmedi. Buyurdular ki: (Ne olaydı, sâlih bir zât bizi beklese idi.) O
sırada bir silâh sesi işitdik. Hazret-i Habîb-i Ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi
ve sellem” (Kimdir o) buyurdu.
Dışarıdaki kişi, (Sa’ddır) dedi. Resû-
lullah, (Ne sebebden buraya geldin!) buyurdu. O Sa’d dedi ki, (Kalbime
bir korku geldi. Resûlullah “sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem” hazretlerinin yanına geldim ki, koruyayım.) Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Sa’da
düâ etdi, sonra uyudu. (Mesâbîh)den
alınmışdır.
7– Enes “radıyallahü teâlâ anh”
hazretlerinden nakl edilmişdir. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Her ümmetin bir emîni vardır. Bu ümmetin emîni Ebû Ubeyde
bin Cerrâhdır.) (Mesâbîh)de yazılıdır. (Müslim)
kitâbını şerh eden buyurmuşdur ki, (Emîn, güvenilen ve kendisinden
râzı olunan kimse demekdir.) Âlimler buyurmuşlardır ki, emânet, Ebû Ubeyde ile
bütün Eshâb-ı güzînde “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” müşterekdir. Lâkin,
hazret-i Resûlullah, Eshâbdan ba’zısını ba’zı
sıfatla üstün kıldı.
8– Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ
anh” hazretlerinden nakl edilmişdir. Buyurdu ki, Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri Sebir dağına vardılar. Ebû Bekr,
Ömer, Osmân, Alî, Talha ve Zübeyr “radıyallahü anhüm” hazretleri de berâber
idiler. Sebir dağı hareket etdi. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu: (Sâkin
ol! Senin üzerinde, Peygamber, Sıddîk ve şehîdler var!) (Mesâbîh)de
yazılıdır. Tayyibî “rahimehulah” buyurmuşlar ki, burada şehîd buyurulmasından
maksad, ismi cins kasd edilmişdir ki, şehîdler demekdir. Zîrâ adı geçen hadîs-i şerîfde hazret-i Sıddîk da şühedâdandır
[şehîdlerdendir]. Önce nakl olan hadîs-i şerîfden
başka, buraya kadar nakl olan hadîslerin hepsi Eshâbdan nakl olunmuşdur. Bundan
böyle hasen hadîsdirler.
9– Enes “radıyallahü teâlâ anh”
hazretleri rivâyet etmişdir. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebû Bekrdir. Allahü
teâlânın emrlerinde ümmetimin en şiddetlisi Ömerdir. Hayâ yönünden en sâdıkı
Osmândır. En güzel mîzaclısı, Zeyd bin Sâbitdir. En iyi okuyan Ebû Zerdir.
Halâli harâmı en iyi bilen Mu’âz bin Cebeldir. Her ümmet içinde bir emîn
vardır. Bu ümmetin emîni Ebû Ubeyde bin Cerrâhdır.) (Mesâbîh) kitâbında
hasen hadîs olarak bildirilmişdir. Lâkin (Tirmizî) rivâyeti
ile bu hadîs-i şerîf hasendir, sahîhdir.
Ba’zıları Katâdeden
“radıyallahü anh” mürsel olarak
rivâyet etmişler. O rivâyetde ziyâde [ilâve] etmişlerdir ki, bu ümmetde dînî
hükmlere en çok vâkıf olan Alî bin Ebî Tâlibdir.
10– Zübeyr “radıyallahü teâlâ anh”
hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Uhud günü, Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin üzerinde iki zırh var idi.
Kaya üzerine çıkmak istedi, çıkamadı. Talha “radıyallahü anh” sırtına alıp,
kayaya çıkardı. Râvî [nakl eden] der ki, ben işitdim, Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Talha vâcib kıldı). Kâdî der ki: Bu hadîs-i şerîfin ma’nâsı, (Talha yapdığı iş sebebi ile
Cenneti kendine vâcib kıldı) demekdir. Veyâ (Nefsini tehlükeye atdı. Kendini Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”
hazretlerini korumak uğruna fedâ etdi) demekdir. Tayyibî “rahimehullahü teâlâ”
rivâyet etmişdir.
11– Câbir “radıyallahü teâlâ anh” dedi
ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” hazretleri, Talha bin Ubeydullah “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine
nazar etdi ve buyurdular ki: (Yeryüzünde yürüyenlerden
nezrini yerine getiren bir kimseye bakmağı seven, buna baksın!) Başka
bir rivâyetde buyurdular ki: (Yeryüzünde yürüyen
bir şehîde bakmakla mesrûr olmak istiyen, Talha bin Ubeydullaha baksın!) Türpüştî
“rahimehullah” beyân etmişlerdir ki, hadîs-i şerîfdeki
Nahb kelimesi, nezr ve mevt demekdir. Bundan dolayı arablar arasında, falan
kimse nezrini yerine getirmişdir, denir. Bu kelime iki ma’nâ üzerinde de
kullanılır. Allahü teâlâ hazretlerinin, meâl-i şerîfi (... Mü’minlerden nezrini yerine getirenler...) olan
Ahzâb sûresi 23.cü âyetinde buyurduğu da nezr ma’nâsınadır. Ya’nî o şehîdler
ki, savaş meydânlarında sadâkat ile savaşmağa ve Muhammed Mustafâya “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” yardım etmek üzere Allahü teâlâya söz verdiler. Mevt
ma’nâsı da, Allahü teâlâ yolunda cânını fedâ etmekdir.
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” haber verdi ki, muhakkak hazret-i Talha o kimselerdendir. Ya’nî nezrine
vefâ gösterdi. Ve o kimselerdendir ki, Allahü teâlâ yolunda ölümü zevk yapdı.
Hazret-i Talha “radıyallahü teâlâ anh” Uhud günü nefsini Resûlullah hazretlerine siper etdi. Anlatıldı ki,
hazret-i Talha Uhud gününde ok, mızrak ve kılınç ile seksen yerinden
yaralandı. Her kim ki, Uhud
muhârebesini anlatsalar, derler ki, o gün Talha için idi. (Türpüştî)nin kelâmı böyledir.
12– Aliyyül Mürtedâ “radıyallahü teâlâ
anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Benim kulağım, Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin mubârek ağzından işitdi,
buyurdular ki: (Talha ve Zübeyr Cennetde
dolaşırlar!)
13– Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü
teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri Uhud günü buyurdular ki: (Yâ Rabbî! Atdığını isâbet etdir, düâsını kabûl et!) Yine
Sa’d hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki: (Yâ
Rabbî! Sa’d sana düâ etdiği zemân kabûl et!) Câbir “radıyallahü
teâlâ anh” hazretlerinden rivâyetdir ki, Sa’d “radıyallahü teâlâ anh” Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ile
karşılaşdı. Buyurdu ki, (Bu benim dayımdır!) Sa’d,
benî Zühreden idi. Ömer ibni Hattâbın “radıyallahü teâlâ anh” menâkıbında da
anlatıldığı üzere, altı kimsenin arasında hilâfet emrini şûrâya bırakmışlar
idi. Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü teâlâ anh” da orada zikr olunmuşdur.
Her Muvahhid Mü’min
tarafından hıfzı gereken güzel bir menkıbe: Abdürrahmân Hamîd el Câmî “kuddise sirruhüssâmî”
hazretleri, (Nefehât-ül-Üns) adlı
kitâb-ı şerîfinin evvelinde, vilâyet erbâbının “kaddesallahü teâlâ ervâhahüm”
sınıflandırılmasında, (Kitâb-ı Keşf-ül Mahcûb)dan
nakl buyurmuşlardır. Allahü Sübhânehü ve teâlâ, Burhân-ı Nebevîyi bâkî
kılmışdır. Evliyâyı o burhânın açığa çıkmasına sebeb kılmışdır. Tâ ki, dâimâ,
Allahü teâlâ hazretlerinin âyetleri ve Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem” hazretlerinin muhabbetinin sıdkı açığa çıksın. Onları
âlemlerin vâlîleri yapdı. Hazret-i Muhammedin “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” hadîsini yenilediler. Nefse uyma yolunu terk etdiler. Gökden yağmur
onların varlığı sebebi ile iner. Yerden ot, onların ahvâli ve safâsı bereketi
ile yetişir. Müslimânlar, kâfirler üzerine gâlibiyyetleri onların himmetleri
ile buldular. Onlar dört bin kimsedir. Birbirini dahî bilmezler. Kendi
kemâllerini dahî bilmezler. Hepsinin hâlleri kendilerinden ve halkdan
örtülüdür. Bunlar hakkında haberler vardır. Bu husûsda Elhamdülillah ki, haber
ulaşmışdır.
Ammâ o kimseler akl ve hâl
ehlidir. Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri dergâhının kumandânı olanların
sayıları üçyüzdür. Onlara (Ahyâr) derler.
Onlardan kırklar vardır ki, onlara (Ebrâr) derler.
Dört dânesine de (Evtâd) derler. Üç
dânesine de (Nükebâ) derler. Bir
dânesine [en büyüklerine] (Kutb) ve (Gavs) derler. Bunların hepsi birbirini tanırlar.
İşlerinde birbirinin iznine muhtâcdırlar. Bununla alâkalı olarak haberler
vardır ve büyüklerin sözleri mevcûddur. Hakîkat ehli bunun sıhhati üzerine
ittifâk etmişdir.
(Fütûhât-ı Mekkiyye) kitâbının sâhibi “kuddise sirruh”,
o kitâbda, otuzuncu faslda; yüzdoksansekizinci bâbda, yedi aded olan ricâle (Ebdâl) denilmişdir demekdedir. Ve o yerde zikr
etmişdir ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri yeri yedi iklim kılmışdır.
Kendi bendelerinden yedi kimseyi güzîde etmişdir. Onlara (Ebdâl) demişlerdir. Her iklimin vücûdunu o yedi
kimseden birisinin varlığına bağlamışdır. (Mevlânâ Câmînin sözü burada temâm
oldu.)
Hâce Behâül Hak Veddîn “kuddise
sirruh” hazretlerinin, kendi sâdık talebelerinden olan Muhammed bin Muhammed
el-Hâfız Buhârî “rahimehullah” risâlesinde nakl etmişdir. Hâce hazretleri
buyurdular ki, Ebû Tâlib-i Mekki “kuddîse sirrühül’azîz” kendi (Kût-ül kulûb) adlı kitâbda nakl etmişdir ki, (Kutb-ı zemân) olan kimse, her asrda, kıyâmete
kadar, emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin
nâib-i menâbi [vekîli] makâmındadır. (Evtâd)dan
üçü de kutbdan aşağıdırlar. Her zemânda o üçü de üç halîfenin, ya’nî Emîr-ül
mü’minîn Ömer, emîr-ül mü’minîn Osmân, emîr-ül mü’minîn Alînin “radıyallahü
teâlâ anhüm” vekîlleridirler. Onların sıfatları, hâlleri, yakînleri bu [üç
büyük halîfenin] hâllerine benzer. Bu sâdıklardan altı kimsenin, sıfatı da
budur: (Yeryüzü ehâlisinden belâ onlar vâsıtası ile def’ edilir. Onlar vâsıtası
ile rızk gönderilir. Onlar vâsıtası ile yağmur yağdırılır. Yeryüzü onlar
vâsıtası ile ayakda durur. Her zemânda, âşere-i mübeşşereden diğer altısının
da, bunlar vekîlleridir “radıyallahü teâlâ anhüm”.) Bu büyük Velîlerin herbiri,
âşere-i mübeşşereden birinin vekîli olarak bulunur. Onlara lâyık nâibler
kıyâmete kadar bulunur.