“radıyallahü anhümâ”
● Emîr-ül mü’minîn hazret-i Hasen bin Alî “radıyallahü anhümâ” oniki imâmın ikincisidir. Künyesi Ebû Muhammeddir. Lakabı Takî ve Seyyiddir. Hicretin üçüncü senesinde Ramezân-ı şerîf ayının ortasında Medînede doğdu. İsm-i şerîfini Cebrâîl aleyhisselâm Cennet ipeklerinden bir ipeğe sarılı olarak Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” hediyye getirmişdir.
Esmâ binti Umeys “radıyallahü anhâ” şöyle anlatmışdır: Hazret-i Hasenin ve hazret-i Hüseynin “radıyallahü anhümâ” ebesi ben idim. Hazret-i Hasen doğunca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” teşrîf etdi. Oğlumu getir yâ Esmâ buyurdu. Onu Resûlullaha verdim. Sağ kulağına ezân, sol kulağına ikâmet okudu. Hazret-i Alîye “radıyallahü anh” oğlumun adını ne koydun, diye sordular. Hazret-i Alî, yâ Resûlallah, onun ismini koymakda sizin önünüze geçmem, dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ben de oğluma ism vermekde Rabbimden öne geçmem, buyurdu. O sırada hemen Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ sana selâm ediyor ve Senin “sallallahü aleyhi ve sellem” ile Alînin “radıyallahü anh”, Mûsâ “aleyhisselâm” ile Hârûn “aleyhisselâm” gibi olduğunuzu buyurdu. Oğlunun adını Hârûnun “aleyhisselâm” oğlunun adı gibi koy. Onun adı Şenberdir. Ma’nâsı arabîde Hasen demekdir, dedi.
Bir sene sonra hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” doğunca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yine teşrîf etdiler. Hazret-i Hüseyni “radıyallahü anh” kendilerine verdim. Onu yere koyup ağlamağa başladılar. Niçin ağlıyorsunuz yâ Resûlallah, dedim. Bu oğlumu zâlim bir kavm şehîd edecek-
lerdir. Fâtımaya söyleme, buyurdu. Hazret-i Alîye “radıyallahü anh” oğlumun adını ne koydun diye sordu. Yine hazreti Hasenin “radıyallahü anh” isminin konmasında olduğu gibi karşılıklı konuşdular. Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Yâ Muhammed “aleyhisselâm”, oğlunun adını Hârûnun “aleyhisselâm” diğer oğlunun adından koy, onun adı Şenberre idi. Arabîde Hüseyn demekdir, dedi.
Hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” ayaklarından göğsüne kadar Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” çok benzerdi. Hazret-i Hasen de “radıyallahü anh” göğsünden başına kadar Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” çok benzerdi. Bir gün hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü anh” hazret-i Haseni “radıyallahü anh” omuzuna kadar kaldırdı. Yemîn ederek, Alîye “radıyallahü anh” değil, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” benziyor, dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” de tebessüm etdi.
Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” yaya olarak yirmibeş kerre hac yapdı. Gençler onun binek hayvânını yanında çekip götürürlerdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bir gün minbere çıkmışdı. Hazret-i Hasen de “radıyallahü anh” kucağında idi. Bir cemâ’ate bakıyor, bir de hazret-i Hasene bakıyordu: (Bu benim oğlum Seyyiddir. Allahü teâlâ yakında bunun vâsıtasıyla iki müslimân askerinin arasını barışdırır) buyurdu. Hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh”, hazret-i Hasenin “radıyallahü anh” müslimânlar arasında fitne çıkmasına aslâ râzı olmadığını, fitne çıkmamasını cân-ı gönülden istediğini biliyordu. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” şehîd olunca, hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” hazret-i Hasen “radıyallahü anh” ile gizlice anlaşdı. Eğer başına bir iş gelirse, kendisinden sonra hazret-i Hasenin “radıyallahü anh” halîfe olması için sözleşdi. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” hutbeye çıkıp: Ey müslimânlar! Ben hiçbir zemân fitneyi sevmem! Bugün Mu’âviye “radıyallahü anh” ile sulh yapdım. Bu işi, ya’nî halîfeliği ona bırakdım. Eğer hakkı ise, hakkı ona ulaşdı. Eğer halîfelik benim hakkım ise, ümmet-i Muhammedin “aleyhisselâm” sa-
lâhı, iyiliği için hakkımı ona bağışladım. Ey Mu’âviye “radıyallahü anh”! Allahü teâlâ sende bildiği bir hayr için veyâ gördüğü bir şer için seni vâlî (halîfe) yapmışdır. Allahü teâlâ [Enbiyâ sûresi 111.ci âyetinde meâlen], (... Belki bu cezâ va’dinin uzaması sizin için bir belâdır ve bir zemâna kadar sizi fâidelendirmek içindir) buyurdu, dedi ve minberden indi. Orada bulunanlardan birisi hazret-i Hasene “radıyallahü anh”, ey müslimânların yüz karası, Mu’âviye “radıyallahü anh” ile bî’at mı etdin, malı ona mı bırakdın, dedi. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” şöyle buyurdu: Allahü teâlâ Benî Ümeyye sultânlarının saltanatını Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” gösterdi. Onların birbiri ardınca kendinin minberine çıkdığını görünce, bu iş Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” güç geldi. Bunun üzerine Allahü teâlâ [Kevser sûresi 1.ci âyetinde meâlen], (Biz sana Kevseri verdik) ve [Kadr sûresi 1, 3.cü âyetlerinde meâlen] (Biz Kur’ânı sana Kadr gecesinde indirdik. Kadr gecesi bin aydan dahâ hayrlıdır.) buyurulan âyet-i kerîmeleri gönderdi, dedi. Bin aydan murâd, Benî Ümeyyenin saltanat müddetidir. Benî Ümeyye sultânlarının saltanatı bin ay sürdü. Bu hâdiseyi nakl eden râvî şöyle demişdir: Onların saltanat müddetini hesâb etdim. Seksen üç sene dört ay olmakdadır. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” halîfeliği hazret-i Mu’âviyeye bırakınca, hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh”: Ey Ebâ Muhammed. Halîfeliği bana bırakmakla hiç kimsenin yapamayacağı bir civânmerdlik yapdın, dedi.
● Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Bir gece Hasen bin Alî “radıyallahü anhümâ”, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûrunda idi. Resûlullah onu pek ziyâde severdi. Ona haydi annene git, buyurdu. Ben götüreyim, dedim. Resûlullah, hâyır sen gitme, buyurdu. O sırada gökden ânî bir şimşek parladı. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” o şimşeğin ışığında yürüyüp, annesinin evine gitdi.
● Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” bir hac mevsiminde yaya olarak Mekkeye gidiyordu. Mubârek ayakları şişdi. Kö-
lesi, efendim ayağınızın şişi ininceye kadar hayvâna binseniz, dedi. Kabûl etmedi ve ilerdeki konak yerinde siyâh bir kimse göreceksin. Yanında bir mikdâr yağ vardır. O yağı ondan münâkaşa etmeden satın al, buyurdu. Kölesi, anam babam sana fedâ olsun. Hiç bir konak yerinde öyle birisini görmedik ki, onda böyle bir şey bulunsun. Burada nasıl olacakdır, dedi. Bir konak yerine vardılar. Orada siyâh bir kimse göründü. İşte söylediğim kimse budur. Git, ondan yağ satın al, parasını da ver, buyurdu. Kölesi o kimsenin yanına gidip yağ istedi. O kimse bu yağı kimin için alıyorsun, diye sordu. Hasen bin Alî “radıyallahü anh” için alıyorum, dedi. Siyâh kimse, beni onun yanına götür, ben onun kölesiyim, dedi. O şahs hazret-i Hasenin “radıyallahü anh” huzûruna gelince, ben senin kölenim, para istemem, yalnız hanımım doğum sancısı çekiyor, sağlam ve sıhhatli bir oğlan doğurması için düâ buyur, dedi. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” ona, evine git, Allahü teâlâ sana istediğin gibi bir oğlan çocuğu verdi, buyurdu. O şahs evine gitdi ve kusûrsuz bir oğlunun dünyâya gelmiş olduğunu gördü.
● Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” bir gün Zübeyrin evlâdlarından biri ile “radıyallahü anhüm” yolculuğa çıkdılar. Yolculuk sırasında, kurumuş bir hurma bağçesinde konakladılar. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” için bir hurma ağacının altına minder serdiler. Bir ağacın altına da Zübeyr “radıyallahü anh” evlâdı için minder serdiler. Hazret-i Zübeyrin evlâdı, bu ağaçlarda hurma olsaydı da yiseydik, dedi. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” tâze hurma mı istersin, dedi. Evet diye cevâb verdi. Bunun üzerine hazret-i Hasen “radıyallahü anh” ellerini kaldırıp düâ etdi. Dudakları kıpırdıyordu. Fekat ne söylediği anlaşılmıyordu. O sırada bir hurma ağacı birden bire yeşerip, yapraklandı ve tâze hurmalar verdi. Orada onlarla birlikde bulunan bir deveci, bu sihrdir, dedi. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh”, bu sihr değildir. Peygamberin oğlunun [torununun] kabûl olunan düâsıyla vâki’ olmuşdur, buyurdu. Orada bulunanlar o hurmalardan yiyip doydular.
● Hazret-i Hasenin “radıyallahü anh” menkıbeleri, ilmi, ibâdeti, cömerdliği, mürüvveti ve diğer üstün ahlâkı, şefkati çok yazılmış olup, sahîh rivâyetler ile bildirilmişdir. Burada kısaca yazıldı.
Hazret-i Haseni “radıyallahü anh” zehrleyerek şehîd etmişlerdir. Vefât edeceği sırada, hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” başucunda idi. Ey kardeşim, seni zehrleyenin kim olduğundan şübheleniyorsun, dedi. Hazret-i Hasen, onu öldürmek için mi soruyorsun, dedi. Hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh”, evet, dedi. Hazret-i Hasen, eğer bir kimseden şübheleniyorsam, Allahü teâlâ ona herkesden şiddetli cezâ verir. Eğer şübhelendiğim bir kimse yoksa, günâhsız bir kimsenin benim için öldürülmesini istemem, dedi. Onu hanımı Ca’denin zehrlediği meşhûrdur. Vefâtı hicretin ellinci senesinde Rebî’ül-evvel ayının ilk günlerindedir.