HAZRET-İ OSMÂN-I ZİNNÛREYN

“radıyallahü anh”

Hazret-i Osmânın künyesi İbni Abdüllah, lakabı Zinnûreyndir. Bu lakab, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” iki kızıyla evlenmesi sebebiyle verildi. Resûlullah, kızlarından, önce hazret-i Rukayyeyi ve onun vefâtından sonra da hazret-i Ümmü Gülsümü hazret-i Osmâna nikâh etdi. (Bir kızım dahâ olsa, onu da Osmâna verirdim. İnsanlardan hiç kimseye bir Peygamberin iki kızıyla nikâhlanmak nasîb olmamışdır) buyurdu. Yine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Osmân için, “O hesâbsız Cennete girecekdir” buyurdu. Hazret-i Osmân Medîneye yarım fersâh uzaklıkda bulunan Rûme kuyusunu Ebû Abdüllah bin Mendereden otuz bin akçeye satın aldı. Ta’mîr etdirip, müslimânların istifâdesi için vakf etdi. Tebük gazâsında hava çok sıcakdı. Yiyecek ve binek çok azdı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, “Bu orduyu kim techîz ederse, o Cennete gider” buyurdu. Hazret-i Osmân bunu duyunca, onbin dinâr getirdi. Bunun üzerine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yâ Osmân, Allahü teâlâ senin geçmişdeki ve gelecekdeki, bir rivâyetde, gizli ve âşikâr günâhlarını afv etsin) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde de hazret-i Osmân için şöyle buyruldu: (Biliniz ki gökdeki meleklerin hayâ etdiği kimseden ben de hayâ ediyorum.)

Beyt:

Allaha ve Resûlüne düşmân olan, düşmândır kendine,

Hayâsızdır düşmân olanlar, hayâ sâhibi Zinnûreyne.

Emîr-ül mü’minîn hazret-i Ömer “radıyallahü anh” hicretin yirmiüçüncü senesinde, Zilhicce ayında, nemâzda iken, Mugîre bin Şu’benin “radıyallahü anh” kölesi Ebû Lü’lü Fîruz tarafından yaralandı. Şehîd olacağını anladılar. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” şehîd olmadan önce yaralı hâlde iken şöyle buyurdu: “Halîfeliğe en lâyık olan kimseler şunlardır. Resûlullah onlardan râzı olarak vefât etmişdir. Bunlar; Osmân, Alî, Zübeyr, Talha, Abdürrahmân bin Avf ve Sa’d bin Ebî Vakkâsdırlar “radıyallahü anhüm ecma’în”. Bu

-299-

altı kişi, hazret-i Ömerin defninden sonra halîfe seçmek üzere toplandılar. Hazret-i Zübeyr, ben Alîye “radıyallahü anh” bî’at ediyorum, dedi. Sa’d bin Ebî Vakkâs ise, ben Abdürrahmân bin Avfa bî’at ediyorum, dedi “rıdvânullahi aleyhim ecma’în”. Sonunda halîfe seçme işini Abdürrahmân bin Avfa bırakdılar. Abdürrahmân bin Avf, hazret-i Alînin elini tutup, Allahın kitâbı, Resûlullahın sünneti ve Şeyhaynın (Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömerin) sîretiyle amel eder misin, dedi. Hazret-i Alî, tâkatım yetdiği kadar amel ederim, dedi. Sonra hazret-i Osmânın elinden tutup aynı şeyi sordu. Hazret-i Osmân, Abdürrahmân bin Avfın istediği gibi cevâb verdi. Bu süâli her ikisine de üçer kerre sordu ve aynı cevâbları aldı. Sonra hazret-i Osmâna bî’at ederek onu halîfe seçdi. Eshâb-ı kirâm da hazret-i Osmâna bî’at etdiler “rıdvânullahi aleyhim ecma’în”. Hilm ve hayâ sultânı hazret-i Osmânın “radıyallahü anh” fazîletlerinin ve kerâmetlerinin nihâyeti yokdur.

● Bir gün Eshâb-ı kirâmdan “aleyhimürrıdvân” biri, hazret-i Osmânın evine gidiyordu. Yolda yabancı bir kadına bakdı. Osmânın “radıyallahü anh” evine varınca, size ne oldu ki gözlerinizde zinâ eseri olduğu hâlde benim evime gelirsiniz, dedi. Bir rivâyetde ise, sizden birinize ne oldu ki, yolda zinâ edip de buraya geldi, dedi. O sahâbî bizden zinâ eden biri yokdur, dedi. Hazret-i Osmân “radıyallahü anh”, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” (Gözler de zinâ ederler) buyurdu, dedi. Bunun üzerine o sahâbî, ey mü’minlerin emîri, Resûlullahdan sonra vahy gelir mi, dedi. Hâyır bu vahy değildir, sâdık firâsetdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Mü’minin firâsetinden sakınınız. Çünki o, Allahın nûruyla bakar) buyurdu, dedi. [(Kıyâmet ve Âhıret) kitâbının

158.ci sahîfesine bakınız!]

● Emîr-ül mü’minîn hazret-i Osmân “radıyallahü anh” şehîd edildiği günün gecesinde, rü’yâsında Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” gördü. “Ey Osmân, yârın bizim yanımızda iftâr edersin” buyurdu. Sabâhleyin kölelerini isyâncılara karşı durmakdan men’ etdi. Çünki, şehîdlik se’âdetine kavuşmak istiyordu. Abdüllah bin Riyâh ve Ebû Katâde “radı-

-300-

yallahü anhümâ” şöyle anlatmışlardır: Biz hazret-i Osmânın “radıyallahü anh” evi kuşatıldığı sırada yanında idik. Kavga şiddetlenince, hazret-i Osmânın köleleri kılıçlarını ellerine aldılar. Hazret-i Osmân onlara, kim kılıcını kınına sokarsa, o azâd olsun, dedi. Biz dışarı çıkdık. Giderken Hasen bin Alî “radıyallahü anh” ile karşılaşdık. Onunla birlikde hazret-i Osmânın yanına geri döndük. Hazret-i Hasen, ey mü’minlerin emîri. Senin emrin olmadan ben müslimânlara kılıç çekmem. Sen hak üzere halîfesin. Emr et, bu belâyı senin üzerinden def’ edeyim, dedi. Hazret-i Osmân, hazret-i Hasene: Ey kardeşimin oğlu, evine git, otur. Allahü teâlânın emri ne ise o olacakdır. Ben kan dökmek istemiyorum. Bu gece rü’yâmda Resûlullahı gördüm. “Harb edersen nusret bulursun. Eğer harb etmezsen şehîd olup, yârın gece yanımda iftâr edersin” buyurdu. Ben Resûlullah ile iftâr etmek istiyorum, dedi.

(Fasl-ül-Hitâb) kitâbının sâhibi şöyle yazmışdır: Bu durum hullet makâmında derdlere ve belâlara teslîm olmak alâmetidir. Nitekim, Halîlullah İbrâhîm aleyhisselâmı mancınığa koyup, ateşe atdıkları sırada, Cebrâîl aleyhisselâm gelip, bir arzûn var mıdır, diye sorduğunda, var ama, sana değil [(Hasbiyallah ve ni’mel vekîl) ya’nî, bana Allahım yetişir. O iyi vekîl, yardımcıdır], buyurmuşdur.

● Hazret-i Osmânın “radıyallahü anh” şehîd edildiği gün, Cühcân bin Sa’îd Gıfârî, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” yâdigâr kalan bir asâyı, hazret-i Osmânın elinden kapıp, dizine koyarak kırmak istedi. Görenler, yapma diye bağrışdılar. O kimsenin dizinde eklem kısmında bir hastalık meydâna geldi. Bir sene geçmeden o hastalıkdan öldü.

● Güvenilir kimselerden biri şöyle anlatmışdır: Bir gün Kâ’beyi tavâf ediyordum. Kör bir kimse de tavâf yapıyordu ve yâ Rabbî beni afv et, ama afv etmeyeceğinden şübhem yokdur, diyordu. Ben, Sübhânallah! Bu makâmda böyle sözler söylüyorsun, dedim. Bunun üzerine o kör kimse şöyle anlatdı: Hazret-i Osmânın evinin kuşatıldığı gün, bir arkadaşımla yemîn etdik ki, eğer hazret-i Osmân şehîd edilirse, yüzüne çıplak olarak bir tokat vuralım, dedik. Şehîd edildi ve

-301-

ben arkadaşımla hazret-i Osmânın evine girdik. Başı hanımının dizi üzerinde idi. Arkadaşım hanımına onun yüzünü aç, dedi. Hanımı maksadınız nedir, diye sordu. Yüzüne tokat vurmak için and içdim, dedi. Hazret-i Osmânın hanımı, Onun, Resûlullah ile “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbet etdiğini ve iki kızını nikâhladığını bilmiyormusun dedi ve dahâ birçok fazîletlerini saydı. Arkadaşım utanıp geri çekildi. Ben o sözlere aldırış etmedim. Yaklaşıp yüzüne bir tokat vurdum. Hanımı bana Allahü teâlâ senin günâhlarını afv etmesin, ellerin kurusun ve gözlerin kör olsun, dedi. Henüz evin kapısından çıkmadan ellerim kurudu ve gözlerim kör oldu. Günâhlarımın afv edilmeyeceğinden de şübhem yokdur!

● Hazret-i Osmân-ı zinnûreyn “radıyallahü anh” şehîd edilince, cinnîler, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mescidinin damında üç gün ağlaşdılar. Onun için mersiyeler söylediler.

● Adî bin Hâtem “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Hazret-i Osmân bin Affânın “radıyallahü anh” şehîd edildiği gün, bir kimsenin şöyle dediğini işitdim: İbni Affânı ferâhlık, râhatlık, se’âdet ve Cennetdeki sayısız ni’metlerle ve Rabbinin rızâsıyla müjdeleyiniz, diyordu. Etrâfımıza bakdık, kimseyi göremedik.

● Hazret-i Osmân bin Affân “radıyallahü anh” şehîd edilince, mu’ârızların kargaşasından, üç gün defn edilemedi. Gâibden şöyle bir ses işitildi: Onu defn ediniz, nemâzını kılmayınız, magfirete kavuşdu ve nemâzı kılındı.

● Hazret-i Osmânı “radıyallahü anh” defn etmek için üç gün sonra Bakî’ kabristânına götürdüler. Arkalarında bir karartı gördüler ve korkdular. Karartı yaklaşınca, cenâzeyi bırakıp dağıldılar. O sırada karartıdan şöyle bir ses geldi. Korkmayınız, biz sizinle defnde bulunmak için geldik, dedi. Defnde bulunanlardan ba’zısı yemîn ederek onların melekler olduğunu söylemişlerdir.

● Bir hac kâfilesi, hac mevsiminde, hazret-i Osmânın “radıyallahü anh” kabrini ziyârete gitdiler. İçlerinden biri, hakîr görüp ziyâret etmedi. Kâfile selâmetle gidip dönerken, bir

-302-

yırtıcı hayvân, kâfilenin içine girip, o kimseyi parçaladı ve etinden yemedi. Kâfilede bulunanlar, o kimsenin hazret-i Osmâna “radıyallahü anh” hürmetsizlik etdiği için, bu hâle düşdüğünü anladılar.

● Bir gün Ebû Zer Gıfârînin “radıyallahü anh” yanında hazret-i Osmândan “radıyallahü anh” bahs ediliyordu. Ben onun hakkında hayrdan başka birşey söylemem dedi ve şöyle anlatdı: Bir gün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” evinden çıkdı ve yürümeğe başladı. Ben de Resûlullahın arkasından gitdim. Bir yere varıp oturdu. Huzûruna yaklaşıp, selâm verdim ve karşısına oturdum. Ey Ebâ Zer, niçin geldin, buyurdu. Allahü teâlâ ve Resûlu dahâ iyi bilir, dedim. O sırada hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü anh” geldi ve Resûlullahın sağ tarafına oturdu. Ona da niçin geldin, buyurdu. Allah ve Resûlü dahâ iyi bilir, dedi. Sonra hazret-i Ömer “radıyallahü anh” geldi. Ebû Bekrin “radıyallahü anh” sağ tarafına oturdu. Resûlullah ona da niçin geldin, diye sordu. O da, Allah ve Resûlü dahâ iyi bilir, dedi. Dahâ sonra hazret-i Osmân “radıyallahü anh” geldi. Hazret-i Ömerin sağ tarafına oturdu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yerden yedi veyâ dokuz dâne çakıl taşı aldı. Mubârek avucunda tutdu. Taşlar mubârek avucunda tesbîh etmeğe başladı. Seslerini bal arısının âvâzı gibi işitiyordum. Taşları yere koydu, sesleri kesildi. Sonra hazret-i Ebû Bekrin eline verdi. Taşlar onun avucunda da tesbîh etdiler. O da yere koydu. Taşların sesi kesildi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” taşları alıp, hazret-i Ömerin eline verdi. Taşlar onun elinde de tesbîh etdiler. O da yere bırakdı ve taşların tesbîh sesi kesildi. Sonra Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” taşları alıp, hazret-i Osmânın eline verdi. Taşlar onun elinde de tesbîh etdiler. Yere koyunca tesbîh sesleri kesildi.

● Ensârdan “radıyallahü anhüm” bir kişi Müseyleme-tül Kezzâbın öldürüldüğü gün şehîd olmuşdu. Öldürülenler arasında onu arıyorlardı. Ölülerden birisinden şöyle bir ses geldi. Muhammed “aleyhisselâm” Allahın Resûlüdür. Ebû Bekr sıddîkdır, Ömer-ül Fârûk şehîddir, Osmân Zinnûreyn yumuşak kalbli ve merhametlidir.

-303-