Dokuzuncu Bölüm

NAMÂZ SÛRELERİ VE DÜÂLARI

Sûre ve Düâlar Lâtin Harfleri ile Yazılır mı?

Sûreleri ve düâları latin harfleri ile yazmaya uğraşdığımız hâlde, bu mümkin olmadı. Latin harflerine nasıl işâret konulursa konulsun, sûreleri ve düâları doğru okuyabilmek mümkin olmaz. Bunları Kur’ân-ı kerîmdeki harfler gibi okuyabilmek için, bir bilenin okutması ve tekrâr tekrâr alışdırması lâzımdır. Bu alışdırma muhakkak lâzım olduğuna göre, bilen kimseye doğrudan doğruya Kur’ân-ı kerîm harflerini tanıtmak ve öğretmek imkânını ve ni’metini kazandırır. Bu ni’metin büyüklüğünü, dünyâda ve âhıretde fâidesini hadîs-i şerîfler ve fıkh kitâbları uzun uzun anlatmakda, sevâbının çokluğunu bildirmekdedirler.

O hâlde her müslimân, çocuğunu câmi’lere, Kur’ân-ı kerîm kurslarına göndermeli, Kur’ân-ı kerîmin harflerini ve bunların nasıl okunacağını iyice öğretmeli ve bu büyük sevâba kavuşmağa çalışmalıdır. Bir hadîs-i şerîfde, (Çocuklarına Kur’ân-ı kerîm öğretenlere veyâ Kur’ân-ı kerîm hocasına gönderenlere öğretilen Kur’ânın her harfi için, on kerre Kâ’be-i muazzama ziyâret sevâbı verilir ve kıyâmet günü başına devlet tâcı konur. Bütün insanlar görüp imrenir) buyuruldu. Diğer bir hadîs-i şerîfde: (Çocuklarına dinlerini öğretmiyenler, Cehenneme gideceklerdir) buyuruldu.

Namâz Sûrelerinin Meâlleri

FÂTİHA SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm ve din günü (kıyâmet günü)nün sâhibi olan Allaha mahsûsdur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz. Bizi doğru yola, kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet. Gazâba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil. [Bak: 190. cı sahîfe.]

-169-

FİL SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Ey Resûlüm!). Rabbinin, fil sâhiblerine neler etdiğini görmedin mi? O, bunların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? O, bunların üzerine bölük bölük kuş(lar) gönderdi. Ki bunlar onlara (fil sâhiblerine) pişkin tuğladan (yapılmış) taş(lar) atıyordu. Derken (Allah) onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi. [Bak, 188. ci sahîfe].

FİL VAK’ASI: Habeş hükmdârı Necâşînin, Yemen vâlîsi olan “Ebrehe” isminde bir adamı vardı. Ebrehe insanları Mekke-i Mükerremedeki Kâ’beyi ziyâretinden vazgeçirmek için San’a şehrinde büyük ve süslü bir kilise yapdırdı. Fekat maksâdı hâsıl olmayıp, Kâ’beyi ziyâret edenler o kiliseyi ziyârete gelmediler. Ayrıca Fukaym kabîlesinden Nüfeyl adlı bir genç, gece gizlice getirdiği pislikleri ile kilisenin her tarafını kirletdi. Bunu bahâne eden Ebrehe büyük bir ordu hâzırlayarak Mekke üzerine yürüdü. Ordusunun önünde Necâşîden getirdiği büyük bir fil vardı. Fili ordunun önünde yürütmekle ordusunun gâlib geleceğini sanıyordu.

Böylece ordu Mekke üzerine yürüdü. Şehre gireceği zemân fil yere çökdü ve bir dahâ ileri gitmedi. Bütün uğraşmalar onu Mekke istikâmetine götüremedi. Başka yönlere ise koşa koşa gidiyordu. Tam bu sıralarda Allahü teâlâ Ebâbil denilen kuşları gönderdi. Ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları taşları Ebrehenin ordusu üzerine atdılar. Âyet-i kerîmede de belirtildiği gibi, ordu “yenilmiş ekin yaprağı” gibi oldu.

Bu hâdisenin vuku’ bulduğu seneye Arablar “Fil senesi” derlerdi. Bu vak’adan 50-55 gün sonra Peygamber Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” dünyâya teşrif buyurdu.

KUREYŞ SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Kureyşi emniyyet ve selâmete, kış ve yaz onları (Kureyşlileri) gidiş ve gelişler[1] de râhatlığa kavuşdurduğundan dolayı (hiç

---------------------------------

[1] Bütün mahlûkâtın kendisine yöneleceği ve sığınacağı zât-ı ehâdiyetdir. Ayrıca bu kelime bir sıfatı ehâdiyyedir.

-170-

olmazsa) şu Beytin (Kâ’benin) Rabbine ibâdet etsinler. O, (Allah ki) onları açlıkdan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan emînlik veren(dir.) [Bak: 188. ci sahîfe.]

MÂÛN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Dîni (Müslimânlığı) yalan sayanı gördün mü? İşte yetîmi[1] şiddetle iten, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur[2]. İşte (bu vasflarla berâber) namâz kılan (münâfık)ların vay hâline ki, onlar namâzlarından gâfildirler. Onlar riyâkârların tâ kendileridir. Onlar, zekâtı[3] da men’ ederler. [Bak: 188. ci sahîfe.]

KEVSER SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Habîbim!) Hakîkat, biz sana, Kevseri[4] verdik. O hâlde Rabbin için namâz kıl ve kurban kes. Doğrusu sana (nesli kesik deyip) dil uzatandır, hayrsız nesli kesik. [Bak: 187. ci sahîfe]

ÎZÂH: Bu mübârek sûre, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” nâil olduğu ni’metleri ve Onun iki kudsî vazîfesini bildirmekdedir. Âyet-i kerîmedeki “Kevser” lâfzı için islâm âlimleri çeşidli ma’nâlar vermişlerdir. Cumhur ulemâya göre:

a) Cennetde bir ırmakdır veyâ bir havuzdur ki suyu baldan tatlı, sütden dahâ ziyâde beyâz ve kardan dahâ soğukdur.

b) Kur’ân-ı Azîmdir ki: O dünyevî ve uhrevî hayrları toplıyan bir kitâbdır.

c) Resûl-i Ekremin “sallallahü aleyhi ve sellem” hâiz olduğu şeref-i nübüvvetdir.

d) Gökde ve yerde Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için çok zikr ve senâdır.

---------------------------------

[1]  Bir rivâyetde Ebû Cehlin vârisi olduğu köle.

[2]  Ebu Cehl.

[3]  Mâûn, zekât ve sadaka ma’nâsına geldiği gibi, bir kişinin diğerinden ödünç aldığı şeye de denir.

[4]  İslâm âlimlerine göre.

-171-

e) Resûlullahın evlâd ve etbâ’ıdır.

f) Resûlullahın Eshâb ve ulemâ-yı ümmetidir. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” oğlu Kâsım vefât edince, Âs bin Vâil, Muhammedin “aleyhisselâm” artık nesli kesildi, kendisini yâd etdirecek evlâdı kalmadı, dedi. Bunu diğer müşrikler de söylemişlerdir. Onlar, müslimânlara bir şiddet, darlık ârız olunca bununla sevinip, ferâhlıyorlardı. İşte bu sûre-i celîle o kâfirlerin bâtıl düşüncelerini reddetdi. Pek kısa bir sûre olmasına rağmen birçok hakîkatlere işâret etmekdedir.

KÂFİRÛN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Yâ Habîbim! Onlara de[1]: Ey kâfirler ben sizin tapmakda olduklarınıza (putlarınıza) tapmam. Benim ibâdet edeceğime de (Allahü teâlâya) siz kulluk ediciler değilsiniz. Ben sizin tapdıklarınıza (hiçbir zemân) tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekde olduğuma (hiçbir vakt) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin dîniniz size, benim dînim bana. [Bak: 187. ci sahîfe.]

NASR SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Allahın nusrati ve feth gelince, sen de insanların fevc fevc Allahın dînine (müslimânlığa) gireceklerini görünce, hemen Rabbini, hamd ile, tesbîh et. Onun afv etmesini iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabûl edendir.[2] [Bak: 187. ci sahîfe.]

---------------------------------

[1]  Mekke müşriklerinden Ebû Cehl, As bin Vâil, Esved bin Abdülmuttalib, Velid, Ümeyye bin Halef ve diğerleri, Abbâs “radıyallahü anh” vâsıtasıyle Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” haber gönderip, şu teklîfde bulundular: “Bir yıl o bizim ilâhımıza ibâdet etsin. Bir yıl da biz onun Allahına ibâdet edelim.” Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.

[2]  Bu sûrede, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtına işâret vardır. Bu sûreyi Peygamberimiz okuduklarında, Abbâs “radıyallahü anh” ağladı. Resûlullah niçin ağladığını sorduğunda, Abbâs “radıyallahü anh”: “Bu sûrede sizin vefâtınıza işâret vardır” dedi. Resûl aleyhisselâm, dediğin gibidir, buyurdu.

-172-

TEBBET SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Ebû Lehebin iki eli kurusun. (Kendisi de) kurudu (helâk oldu ya). Ona ne malı (Babasından mîrâs kalan malı), ne kazandığı fâide vermedi. O, alevli bir ateşe girecek, karısı da odun hammalı olarak. Boynunda bükülmüş bir ip de olduğu hâlde. [Bak: 187. ci sahîfe.]

ÎZÂHI: Bu sûre-i celîle, Resûl-i Ekreme “sallallahü aleyhi ve sellem” ezâ ve cefâda bulunmuş olan Ebû Leheb ve zevcesinin helâk olarak, şiddetli bir azâba düşeceklerini haber veriyor. Peygamber aleyhisselâm; “akrabanı korkut” emr-i ilâhîsini alınca, Safa tepesine çıkmış, yakınlarını çağırarak, onları İslâm dînine da’vet etmişdi. Ebû Leheb burada Peygamberimizin söylediklerine karşı çıkmış ve Ona hakâret ederek oradan ayrılmış ve oradakilere ma’nî olmuşdu. Ebû Lehebin karısı da Resûl aleyhisselâmın yürüyeceği yollara geceleyin dikenli ağaçlar, otlar yüklenerek getirir, dökerdi. Ayrıca Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” ardından koğuculuk yapardı.

Ebû Leheb, Hicretin ikinci senesinde Bedr gazvesindeki, İslâm mücâhidlerinin muvaffakiyyetlerine dayanamıyarak, yedi gün sonra öldü. Vücûdu delik deşik olup, çocukları bile yanına yaklaşamadı. Ancak üç gün sonra defnedilebildi. Bilâhare zevcesi de ölüp lâyık olduğu cezâya kavuşdu.

İHLÂS SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Yâ Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! De ki; O, Allah birdir, Samed[1] dir. O, doğurmamışdır, doğurulmamışdır. Hiçbir şey Onun dengi (ve benzeri) değildir. [Bak: 186. cı sahîfe.]

FELÂK SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Yâ Muhammed! “aleyhisselâm”) Yaratdığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöküp basdığı zemân gecenin şerrinden, düğüm-

---------------------------------

[1] Bütün mahlûkâtın kendisine yöneleceği ve sığınacağı zât-ı ehâdiyetdir. Ayrıca bu kelime bir sıfatı ehâdiyyedir.

-173-

lere (Büyücülerin ipliklere bağladıkları düğümlere) üfüren (nefes)lerin (Büyücü ve üfürükçülerin) şerrinden ve hased edenin, hased(ini belli) etdiği zemân, şerrinden, sabâhın Rabbine sığınırım de[1]. [Bak: 186. cı sahîfe.]

NÂS SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Yâ Muhammed! “aleyhisselâm”). İnsanların Rabbine, insanların melikine, insanların mâbuduna, insanların göğüslerine dâima vesvese veren, gerek cinden, gerek insandan (olsun), o sinsi şeytânın şerrinden, sığınırım de[2]. [Bak: 186. cı sahîfe.]

ÂYET-EL-KÜRSÎ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Allah, kendinden başka hiçbir ilâh yokdur. (O), Hayy ve Kayyûmdur. Onu ne bir uyuklama, ne de bir uyku tutabilir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan, nezdinde kim şefâ’at edebilir? O (yaratdıklarının) önlerindeki ve arkalarındaki gizli ve âşikâr her şeyi bilir. Onun ilminden, yalnız kendisinin dilediğinden başka hiçbir şey kavrayamazlar. (Mahlûkatı). Onun kürsüsü gökler ve yeri kaplamışdır. Bunların (yerin ve göğün) koruyuculuğu Ona ağır da gelmez. O, çok yüce, çok büyükdür. [Bak: 189. cu sahîfe.]

---------------------------------

[1] Lebid bin Asam isminde bir yehûdî, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” saçından onbir kılı düğümliyerek sihr yapmış ve bir kuyuya atmışdı. Böylece Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” râhatsız oldu. Sonra Cibril-i Emîn, Resûl aleyhisselâma bu işi haber verdi. İpler hazret-i Alî “radıyallahü anh” vâsıtası ile kuyudan çıkarıldı. Böylece, Resûl aleyhisselâm evvelki sıhhatine kavuşdu. Muavvizeteyn sûrelerinin onbir âyet olması buna işâretdir.

[2] Tefsîr-i Lübab’a göre bu sûrede vâkı olan beş adet “Nas” lâfzı, beş ayrı sınıf insana işaretdir. Bunlar:

1- Çocuklar,

2- Gençler,

3- İhtiyârlar,

4- Sâlihler,

5- İnsan şeytânlarıdır.

-174-

Namâz Düâlarının Meâlleri

SÜBHÂNEKE

Ey Allahım! Seni noksanlıklardan tenzîh eder. Bütün kemâl sıfâtlarıyla tavsif ederim. Sana hamd ederim. Senin ismin yücedir. (Ve senin şânın her şeyin üstündedir)[1]. Senden başka ilâh yokdur.

ETTEHIYYÂTÜ

Her dürlü hurmet, salevât ve bütün iyilikler Allaha mahsusdur. Ey Nebî! Allahın selâm, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allahın sâlih kullarının üzerine olsun. Şehâdet ederim ki, Allah birdir ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed (aleyhisselâm) Onun kulu ve resûlüdür.

ALLAHÜMME SALLİ

Ey Allahım! İbrâhîme “aleyhisselâm” ve âline rahmet etdiğin gibi, (Efendimiz) Muhammede “aleyhisselâm” ve âline de rahmet eyle. Muhakkak sen hamîd ve mecîdsin.

ALLAHÜMME BÂRİK

Ey Allahım! İbrâhîme “aleyhisselâm” ve âline bereketler ihsan etdiğin gibi, (Efendimiz) Muhammede “aleyhisselâm” ve âline de bereketler ihsan eyle. Muhakkak sen hamîd ve mecîdsin.

RABBENÂ ÂTİNÂ

Yâ Rabbî! Dünyâda ve âhıretde bize iyilikler ver ve bizi nârın (ateşin) azâbından koru. Ey merhametlilerin en merhametlisi, senin rahmetinle... [Bak: 184. cü sahîfe.]

KUNÛT DÜÂSI

Ey Allahım! Biz senden yardım dileriz. Sana istiğfar ederiz. Senden hidâyet isteriz. Sana îmân ederiz. Sana tevbe ve sana tevekkül ederiz. Bütün hayrlarla seni överiz. Sana (ni’metlerine) şükreder, küfrân-ı ni’met etmeyiz. Sana karşı fısk ve fücur edeni atar ve terk ederiz.

Ey Allahım! Ancak sana ibâdet eder, namâz kılar, secde eder, sana koşar ve iltica ederiz. Rahmetini recâ (ümîd) eyler ve azâbından korkarız. Çünki senin azâbın gerçeği örten kâfirlere mutlaka ulaşır. [Bak: 184. cü sahîfe.]

---------------------------------

[1] Bu kısm cenâze namâzı kılınırken ilâve edilir.

-175-