Müslimânların öğrenmeleri farz olan bilgilere (İslâm ilmleri) denir. İslâm ilmleri ikiye ayrılır: (Din bilgileri), (Fen bilgileri). Din bilgilerinden birisi, ahlâk ilmidir.
İslâmiyyetin bildirdiği güzel ahlâk sâhibi olan ve zemânının fen bilgilerinde ya’nî islâmın iki bilgisinde yükselmiş olan millete (Medenî) denir. Fende ilerlemiş, ağır sanâyı’ kurmuş, fekat islâm ahlâkından mahrûm olan millete, (Zâlim) ya’nî gerici, eşkiyâ, diktatör denir. Fen ve san’atda geri ve islâm ahlâkından mahrûm olanlara (Vahşî), âdî denir. (Medeniyyet) ta’mîr-i bilâd ve terfîh-i ibâddır. Ya’nî, şehrler yapmak ve insanlara hizmetdir. Bu da, fen ve san’at ve güzel ahlâk ile olur. Kısacası, fen ve san’at ile güzel ahlâkın birlikde olmasına (Medeniyyet) denir. Medenî insan, fen ve san’ati, insanların hizmetinde kullanır. Zâlimler ise, insanlara işkence yapmakda kullanır. Görülüyor ki, hakîkî müslimân, medenî, ilerici bir insandır. Hıristiyan, yehûdî ve komünist [ya’nî dinsiz], gerici, şakî ve zevallı bir kimsedir.
ŞEHÎDİN KİMLİĞİ:
İSMİ : M.Tevfîk
RÜTBESİ : Kolağası (Ön. Yzb.)
GÖREVİ : Bölük Komutanı
BABA ADI : Alî Rızâ
DOĞUM TÂRÎHİ : 1296 (1881)
DOĞUM YERİ : İstanbul
2 Hazîran 1916 da bir İngiliz mermisi ile yaralanmış ve Çanakkale Askerî Hastahânesinde şehîd olmuşdur.
OVACIK KARÎBİNDEKİ ORDUGÂHDAN
18 MAYIS 1331-PAZARTESİ
(1915)
Sebeb-i hayâtım, feyz-ü refîkim,
Sevgili Babacığım, Vâlideciğim;
Arıburnunda ilk girdiğim müdhiş muhârebede sağ yanımdan ve pantolonumdan hâin bir İngiliz kurşunu geçdi. Hamd olsun kurtuldum. Fekat, bundan sonra gireceğim muhârebelerden kurtulacağıma ümmîdim olmadığından, bir hâtıra olmak üzere şu yazılarımı yazıyorum:
Cenâb-ı Hakka hamd-senâlar olsun ki, beni bu rütbeye kadar îsâl etdi. Yine mukadderât-i ilâhîye olarak beni asker yapdı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla, beni mukaddes dînimize ve vatan ve millete hizmet etmek için ne sûretle yetişdirmek mümkin ise, öylece yetişdirdiniz. Sebeb-i feyz-ü refîkım ve hayâtım oldunuz. Cenâb-ı Hakka ve sizlere çok teşekkürler ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı bugün hak etmek zemânıdır. Vazîfe-i mukaddese-i dîniyye ve vataniyyeyi îfâya cehd ediyorum. Rütbe-i şehâdete su’ûd edersem, Cenâb-ı Hakkın en sevgili kulu olduğuma kanâat edeceğim. Asker olduğum için, bu her zemân benim için pek yakındır, sevgili babacığım ve vâlideciğim. Göz bebeğim olan zevcem Münevveri ve oğlum Nezîhciğimi evvelâ Cenâb-ı Hakkın, sâniyen sizin himâyenize tevdî’
ediyorum. Onlar hakkında ne mümkin ise, lutfen yapınız! Oğlumun ta’lîm ve terbiyesine ve sâlih bir müslimân olarak yetişmesine siz de refîkamla birlikde lutfen sa’y ediniz. Servetimizin olmadığı ma’lûmdur. Mümkin olandan fazla bir şeyi isteyemem. İstesem de pek beyhûdedir. Refîkama hitâben yazdığım melfûf mektûbu lutfen kendi eline veriniz. Fekat çok müteessir olacakdır. O teessürü izâle edecek veçhile veriniz. Ağlayacak, üzülecek, tabî’î tesellî ediniz. Mukadderât-ı ilâhiye böyle imiş. Matlûbât ve düyûnâtım hakkında refîkamın mektûbuna lef etdiğim deftere ehemmiyyet veriniz! Münevverin hâfızasında ve yâhud kendi defterinde mukayyed düyûnât da doğrudur. Münevvere yazdığım mektûbum dahâ mufassaldır. Kendisinden sorunuz.
Sevgili babacığım ve vâlideciğim! Belki bilmeyerek size karşı birçok kusûrlarda bulunmuşumdur. Beni afv ediniz! Hakkınızı halâl ediniz! Rûhumu şâd ediniz. İşlerimizin tasfiyesinde refîkama muâvenet ediniz ve mu’în olunuz.
Sevgili hemşîrem Lutfiyeciğim.
Bilirsiniz ki sizi çok severdim. Sizin için, sa’yimin yetdiği nisbetde ne yapmak lâzımsa isterdim. Belki size karşı da kusûr etmişimdir. Beni afv et, mukadderât-i ilâhiye böyle imiş. Hakkını halâl et, rûhumu şâd et! Yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezîhe sen de yardım et!
Hepiniz, hergün beş vakt nemâz kılınız! Bir nemâzı kaçırmamağa çok dikkat ediniz. Rûhuma Fâtiha okuyarak beni sevindiriniz! Sizi de Cenâb-ı Hakkın lutf ve himâyesine tevdî ediyorum.
Ey akrabâ ve ehibbâ ve eviddâ cümlenize elvedâ! Cümleniz hakkınızı halâl ediniz. Benim tarafımdan cümlenize hakkım halâl olsun. Elvedâ, elvedâ! Cümlenizi Cenâb-ı Hakka tevdî’ ve emânet ediyorum. Ebediyyen Allahü teâlâya ısmarladım. Sevgili babacığım ve vâlideciğim.
Üç nişân olur Velîlerde, demiş, erbâb-ı dil,
biri ol ki, görenin gönlü ona mâil olur.
Onun ikinci nişânı, oldur ki, iyi bil,
her ne dese, dinleyenler, sözüne kâil olur.
Üçüncüsüne gelince, cümle a’zâsı onun,
hayrlı iş ve edeb ile, her zemân, âmil olur.